1. Güzel Oğluma ;
Onun Doğduğu Gün Bu Kitabı Bitirdim.
THE GOLDEN LİLY
BİRİNCİ BÖLÜM
PEK ÇOK İNSAN fırtınalı bir gecede yer altındaki bir dığına doğru gitmeyi korkutucu
bulabilirdi. Ama ben o insanlardan değilim.
Açıklayabileceğim ve hafızaya alabileceğim şeyler beni korkutmazdı. Bu yüzden
giderek toprak üstünden uzaklaşıp derinlere inerken kendime hatırlatığım gerçekler
ile sessizliğimi koruyordum. Sığınak Soğuk Savaş döneminde insanların her köşe
başı nükleer füze aradığı zamanlarda inşa edilmişti.Yukarıda ise optik aletler tedarik
eden bir ev gibi görünmekteydi. Bu görünen tarafıydı. Hiç korkunç değil. Peki fırtına
mı? Atmosferik feromanların çarpışması sonuçu ortaya çıkan doğal bir tepkimeydi.
Ayrıca dürüst olmak gerekirse , eğer fırtınadan endişe ediyorsanız , yer altına inmek
baya zekice bir fikir sayılırdı.
Yani hayır. Bu uğursuz gözüken serüven beni korkutmamalıydı. Her şey mantık ve
açıklanabilir gerçeklere dayalıydı. Bununla başa çıkabilirdim. Sorun benim işim olan
kısmıydı. Onunla problemim vardı.
2. Ve belki de bu yüzden fıtınalı bir gecede yer altı gezisi beni korkutmuyordu. Gündüz
vampirler ve yarı vampirlerle birlikte yaşar , onlara kan tedarik eder ve onları
dünyanın diğer yarısından saklarken ... şey dün aşırı bu gibi şeyler yapmak insanın
dünyaya bakışını etkiliyordu. Kanlı vampir savaşlarına tanıklık etmiş , büyü ile
kendimi savunup bildiğim bütün fizik kurallarına karşı gelmiştim. Hayatımda olan
açıklanamayan şeyler için çaresizce mantıklı açıklama bulmaya çalışarak mücadele
etmekteydim.
‘’ Adım atığın yere dikkat et.’’ dedi beni götüren rehberim. Tekrar uzak mesafeli
merdivenden ilerlemeye başladım. Gördüğüm her şey – duvarlar , hücre ,yer –
somuttu. Gri sert yer floresan lambası ile yolumuzu aydınlanlatmaktaydı. Can sıkıcı ,
ürkütücü ve kasvetli bir sessizliğin içersindeydik. Rehberde düşüncelerimi sezmiş
olacak ki konuştu. ‘’ Bazı değişiklikler ve genişletmeler ekledim ama bu kısım orijinal
olarak kaldı. Ana bölüme geçtiğinde değişiklikleri görebileceksin. ‘’
Bunu dedikten kısa bir süre sonra nihayet merdivenlerin sonuna gelmiştik. Bir kaç
kapalı kapı hemen sonda durmaktaydı. Dekor hala sıkıcı gözükmekteydi ama bütün
kapılar moderndi ve yanlarıda elektronik kilitler , kırmızı ve yeşil ışıklar vardı. İçeriye
girerken kendimi tamamen normal ve harika bir salonda buluverdim. Bütün modern
ofislerde görebileceğiniz bir dinlenme odası gibiydi. Yeşil bir halı yere serilmiş , sanki
sıcaklığın ve doğalığı yansıtıyormuş gibi izlenim veriyordu. Duvarlar bronz
rengindeydi. Odanın karşısında iki sandalye ve bir pufuduk koltuk bulunuyordu.
Ortada üzerinde magazin dergileri duran küçük bir masa.Hepsinden iyisi bir lavabo
ile kahve makinesi vardı.
‘’Kendini evinde hisset.’’ Dedi rehber bana. Sanırım benimle aynı yaşta , on
sekizindeydi. Sakal bırakmaya çalışması ise onu daha genç gösteriyordu. ‘’ Kısa
zamanda geleceklerdir.’’
Gözlerim kahve makinesine kilitlendi. ‘’ Kahve yapabilir miyim?’’
‘’ Elbette.’’ Dedi. ‘’ Ne istersen.’’
O gitti ve bende resmen tezgaha doğru koştum. Makinede arta kalan kahve sanki
Soğuk Savaş döneminden beri oradaymış gibi görünüyordu. İçinde kaffein içerdiği
müddetçe umursamadım. California’da uyurken alıkonulmuştum , dinlenmek için bir
günüm olmasına rağmen kendimi uykulu ve gözlerimi zor açıyormuş gibi
hissediyordum.Kahve makinesini açtım ve koltuğa çöktüm. Masada duran magazin
dergileri üst üste , karmaşık bir haldeydi. Onları düzeltip , doğru sıraya yerleştirdim.
Dağınıklığa dayanamıyordum.
Koltuğa oturup , kahvenin olmasını beklerken bu görüşmenin ne hakkında olacağını
merak ediyordum. Öğleden sonraki zamanımı burada Virgina’daki bir Simyacı çifte
görevimi ve devam eden davamı anlatırken harcamıştım. Palm Springs’de
yaşamaktaydım ve saklanmakta olan vampir prensesi Jil Dragomir’i göz kulak
olamak için özel okulda okuyan normal bir insanmış gibi davranmaktaydım. Prensesi
saklamak , tam olarak bir tür sivil savaşın başlamasını önlemek içindi. Vampir
dünyasındaki bir sivil savaş modern dünyanın yüzeyine çıkıp insanlarada rahatlıkla
sıçrayabilirdi. Bu Simyacılar için hayati önem taşıyan bir konuydu. Bu yüzden benden
bilgi istediklerinde şaşırmamıştım. Beni şaşırtan telefonda da bunu yapabilecekken
3. beni buraya kadar sürüklemeleriydi. Yüz yüze konuşmak istedikleri başka ne
olabileceğini merak ediyordum.
Kahve makinesi durdu. Üç kupalık kahve yapmıştım ki bu büyük olasılıkla bana
geceyi geçirtirdi. Tam kupayı kahve ile doldurmuştum , kapı açıldı. Giren adamı
görünce az kalsın bardağı kırıyordum.
‘’ Bay Darnell.’’ dedim , makieyi yerine oturtum. Ellerim biraz titredi. ‘’ Sizi... sizi
görmek güzel , efendim.’’
‘’ Seni de Sydney ‘’ dedi kendini zorlayarak gülümsedi. ‘’ Kesinlikle , baya
büyümüşsün.’’
‘’ Teşekkürler.’’ Dedim iltifat olup olmadığından tam olarak emin değildim.
Tom Darnell benim babamın yaşlarındaydı. Kahverengi saçları yer yer beyazlamış ,
gümüş bir renk katmıştı. Onu son gördüğümden bu yana yüzünde bazı çizgiler
oluşmuştu. Tam olarak şu renk diyemeyeceğim mavi soluk gözlere sahipti. Tom
Darnell Simyacıları arasında baya ünlüydü. Yüksek oranda görevler yapmıştı ve b
ününü hatırı sayılır , zorlu işleri başararak kazanmıştı. Ben gençken bana hep hayatı
kendisinden daha büyük görünürdü. Kendine güveni olan , korkusuz bir adam.
Şimdi , sanki benden korkuyormuş gibiydi ki pek mantıklı gelmiyordu. Kızgın değil
miydi? Sonuçta onun oğlunun Simyacılar tarafından tutuklanıp hapsedilmesine
neden olan kişi bendim.
‘’ Bu kadar yolu geldiğin için teşekkürler. ‘’ dedi bir kaç dakikalık garip sessizlikten
sonra. ‘’ Biliyorum , zorlu bir yolculuk olmalı özellikle hafta sonu olduğunu
düşünürsek.’’
‘’ Hiç sorun değil , efendim.’’ Dedim , sesimin kendinden emin çıktığını umarak. ‘’ Şey
... Neye ihtiyaçınız varsa size yardım etmekten mutlu olurum. ‘’ Hala ne olabileceğini
merak ediyordum.
Bir kaç dakika bana baktı ve başını salladı.
‘’ Kendine tamamen işine adamışsın.’’ Dedi. ‘’ Aynı baban gibi.’’
Cevap vermedim. Biliyorum bunun bir tür iltifat olması gerekiyordu ama ben öyle
algılamıyordum.
Tom boğazını temizledi. ‘’ Tamam o zaman , hadi şunu halledelim.Sana bu
gereklilikten başka rahatsızlık vermeyi istemiyorum.’’
Tekrar rahatsız oldum. Neden benim rahatsız olmamamı isteyordu ki? Oğlu Ketih’e
yaptıklarımdan sonra hemde. Bir tür intikam almasını filan bekliyordum. Tom benim
için kapıyı açtı ve içeriye girmemi işaret etti.
‘’ Kahvemi de yanımda getirebilir miyim efendim?’’
‘’ Tabi ki.’’
4. Tekrar o sıkıcı koridora gittik ve beni daha fazla kapalı kapıya yönlendirdi. Kahveme
sanki güvenli battaniyemmiş gibi sarıldım. İçeriye ilk girdiğimden daha fazla
tedirgindim şimdi. Tom bir kaç kapıyı geçtikten sonra kırmızı ışıklı bir kapıya doğru
geldi ama onu açmadan önce biraz duraksadı.
‘’ Şunu bilmeni isterim ki... bu yaptığın şey inanılmaz cesur bir şeydi. ‘’dedi gözlerime
bakmadan ‘’ Biliyorum sen ve Ketih dostunuz ...dostsunuz ve onu ele vermek senin
için zor olmuştur. Bu senin kendini işine , işimize nasıl adadığını gösteriyor çünkü
hislerin işine karışmamasını önlemek kolay bir şey değildir.’’
Keith ve ben o zamanda arkadaş değildik şimdide ama Tom’un hatasının ne
olduğunu şimdi anlayabiliyordum. Keith ve ben ailemin evinde bir yazı birlikte
geçirmiştik sonra Palm Spring’e çalışmaya gitmiştik. Onu böyle bir suçtan dolayı ele
vermek benim için hiç ama hiç zor olmamıştı. Aslında zevkliydi bile. Tom’un
suratındaki acılı ifadeyi görünce ona bunları söyleyemeyeceğimi biliyordum.
Yutkundum. ‘’ İşimiz daha önemlidir efendim.’’
Üzgün bir gülümseme sundu. ‘’ Evet , kesinlikle öyle.’’
Kapı güvenlik şifresi ile korunmaktaydı. Tom on numaradan oluşan şifresini girdi. Kilit
açılınca kapıyı itirip içeriye girdi ve bende onu izledim. Sade oda da loş bir ışık vardı
ve içerisinde üç kişi , bu yüzden içeriye girdiğimde onların kim olduğunu ilk bakışta
anlayamadım. Ama onların Simyacı olduğunu hemen anladım. Bu odada başka türlü
olamazlardı. Tabii taşıdıkları işaretleri sayesinde kalabalık bir otobüste bile fark
edilirdiler. Bir tür iş kıyafeti gibiydi. Altın zambak , yanaklarında parlıyordu bu
hepimizin paylaştığı bir üniformaydı.
İnsanlar arasında duran parlak bir odu gibiydik. Üçü ellerinde el bigisayarları
tutmaktaydılar ve doğrudan diğer duvara bakıyorlarıd. Diğer duvarda ise bir tür
pencere vardı ve başka bir odayı gösteriyordu. İşte o zaman nerede olduğumu
anladım.
Çünkü diğer odada Keith Darnell vardı.
Ok gibi fırlayıp , pencereye vurmaya başladığında üç adım geriye gittim. Benim için
geliyordu. Beni göremeyeceğini fark etmem neredeyse bir dakikamı aldı.Hemen
rahatladım. Pencere tek taraflı bir aynaydı. Elleri yüzeye doğru vuruyordu , burada
olduğumuzu biliyor ama bizi göremiyordu.
‘’ Lütfen , lütfen. ‘’ diye bağırdı. ‘’ Beni çıkarın. Lütfen beni buradan çıkarın.’’
Keith onu so gördüğümden daha korkunç görünüyordu. Saçları darmadağınıktı ve
görünüşe göre bir aydır kesilmemişti. Hapishanede ya da akıl hastanesinde
görebileceğiniz türde gri bir tulum giymişti. En kötü ise yüzündeki , ya da
gözlerindeki umutsuz bakıştı.
Keith’in bir gözü yoktu. Benim yardımım ile bir vampir tarafından çıkarılmıştı. Çünkü
Keith ablam Carly tecavüz etmişti. Tom Darnell benim intikam şeklimi bilseydi yine
aynı şekilde ithaf edeceğine şüpheliydim. Şimdi Keith’in yüzündeki ifadeyi görüncce ,
onun için biraz üzüldüm. Ama daha çok Tom için üzüldüm , onunda yüzü acı ile
doluydu. Hala Keith için yaptıklarım için üzülmüyorum ama. Ne tutuklama kısmı ne
de göz kısmı. Çünkü basitçe , Keith Darnell kötü birisiydi.
5. ‘’ Eminim Keith Darnell’i tanımışsındır.’’ Dedi elinde makine olan Simyacılardan biri.
Gri saçları sıkıca toplanmıştı.
‘’ Evet , Bayan.’’ Dedim.
Pencereyi döven Keith’in yumruk sesi başka cevap vermemi engelledi.
‘’ Lütfen. Çok ciddiyim.Her şeyi yaparım. Ne isterseniz söylerim. Ne derseniz
inanırım. Yalvarırım beni oraya geri göndermeyin. ‘’
Tom ve ben irkildik. Diğer Simyacılar bilgisayarlarına bir kaç şey yazıp , not aldılar.
Saçlarını topuz yapmış olan kadın sanki hiç bir bölünme olmamış gibi devam etti. ‘’
Genç Darnell bizim Tekrar Eğitim Merkezlerimizden birinde biraz zaman geçirdi.
Üzücü ama ne yazık ki gerekli bir önlem. Yaptığı ticaret işi kesnilikle kötü bir şeydi
ama vampirleri verici olarak kullanması affedilemez türden. Onlara karşı hiç bir
yakınlık hissetmediğini söylüyor ama ... eh asla bundan emin olamayız. Eğer gerçeği
söylüyorsa bile ticaretine devam etmek için gidip başka vampirler , Moroi’ler değil ,
Strigoi’ler bulmaya çalışabilir. ‘’
‘’ Bu gerçekten onun iyiliği için.’’ Dedi bir başka Simyacı. ‘’ Aslında ona iyilik
yapıyoruz. ‘’
Korkunç bir his bedenimde gezindi. Simyacılığın temelinde vampir dünyasını ,
insanlardan ayırmak , bu sırı saklamak yatıyordu. Simyacılara göre vampirler doğal
olmayan , insanlarla hiç bir ilgisi olmayan yaratıklardı. Strigoi’ler ise kötü , şeytani
vampirlerdi ve insanları kendileri için kullanıp , ölümsüzlük vaatleri ile kandırırlardı.
Bizler Moroi hatta Dhampirlere bile şüphe ile yaklaşırdık. Onlarla çalışırdık ama
onlara yakın olmazdık... Doğrusu ben onlardan hoşlanmaya bile başlamıştım.
Ama Keith – Vampir kanı almak için umutsuz olsa bile - Moroi’lardan hoşlanacak son
insandı. Bir kaç kere onlardan ne kadar hoşlanmadığını açıkça belli etmişti ve bu çok
belliydi. Gerçekten , eğer her hangi biri vampirlerden hoşlanmak ile suçlanacaksa....
... O ben olurdum.
Simyacılardan diğeri , gözlüklü olan ve güzel çene yapısına sahip olan. ‘’ Siz , Bayan
Sage hem onlarla çalışıp hem de objektifliğinizi kaybetmemek konusunda örnek
gösterilmesi gereken birisiniz. Sizin bu ithaf , bağımlılığınız aramızdaki bazı kişilerin
gözünden kaçmadı. ‘’ dedi.
‘’ Teşekkürler efendim.’’ Bu akşam kaç kere ithaf , bağlılık kelimelerini duyacağımı
merak ettim. Bundan pek uzak olmayan , ibr kaç ay önce bir dhampirin kaçışına
yardım etmiştim ve bu başıma baya bela getirmişti. Sonra sözü geçen dhmapirin
masum olduğu anlaşılınca bu suç sicilime işlenmemişti.
‘’Ve.’’ Diye devam etti gözlüklü. ‘’ Sizin , Bay Darnell ile olan deneyiminizi göz önünde
alarak bize açıklama yapabilecek en iyi kişinin siz olduğunuza karar verdik. ‘’
‘’ Ne hakkında açıklama , efendim?’’
6. ‘’ Onu tekrar Eğtimi Merkezine gönderip göndermemeyi düşünüyoruz.’’ Dedi Gri
topuzlu kadın. ‘’ Eğtim Merkezinde harika bir ilerleme gösterdi ama bazıları en iyisinin
hiç bir vampir vakasına karışmaması için onu tutmanın daha güvenli olacağını
düşünmekte. ‘’
Eğer Keith’in şimdiki davranışı ‘’ harika ilerlemesini ‘’ sağladıysa o programın ne
olduğunu tahmin bile edemiyordum.
Gözlüklü , elektronik kalemi el bilgisayarından uzaklaştırıp bana baktı. ‘’ Palm
Spring’de , Bay Darnell ile tanık olduklarınızı göz önünde bulundurursak , görüşünüz
ne olur? Eğer Bay Darnell bir vampir ile karşılaşırsa akıl durumunu koruyabilir mi? Ya
da sizin tanık olduklarınıza göre önlemi elden bırakmamamız mı gerekir? ‘’
Önlemi elden bırakmamak demek daha fazla Tekrar Eğitim Merkezi demek oluyordu.
Keith pencereye vurmaya devam ederken bütün gözler bana dönmüştü.
Bilgisayarlı Simyacılar meraklı ve düşünceli bakıyordular. Tom ise korku ve belneti ile
terlemekteydi. O da beni izliyordu. Sanırım bunu anlıyordum. Tam olarak oğlunun
hayatı ellerimin arasındaydı. Keith için duyduğum hisler içinde çatışmaya başladı.
Keith’i sevmiyor değildim. Ondan nefret ediyordum ve benim nefret ettiğimin
insanların sayısı azdır. Onun Carly’a yaptıklarını unutmamıştım. Palm Springde bana
ve diğerlerine yaptıklarının anılarıda çok tazeydi. Kendi kanlı olaylarını gizlemek için
benim hayatımı çekilmez yapmıştı. Aynı zamanda bakmamız gereken vampir ve
dhampirlere çok kötü davranmıştı. Bana gerçek canavarın kim olduğunu merak
ettirmiş bu olay.
Tekrar Eğitim Merkezinde ne yaptıklarını bilmiyordum. Keith’in tavırlarına bakılırsa
baya kötü olmalıydı. Bir yanım bana ve diğerlerine yaptıkları için onu geri
döndermelerini ve bir daha hiç salıvermemelerini söylemek istiyordu. Kesinlikle
suçları için ceza çekmeliydi ama o cezanın bu olup olmadığını bilmiyordum.
‘’ Bence ... Bence Keith Darnell ahlaksızın teki.’’ Dedim çok hızlı bir şekilde.
‘’ Faziletsiz , ben merkezci çibiliyetsizin teki. Kendi işini hallediyorsa başkaların
başına ne geldiğini umursamaz , kime zarar verdiğine bakmaz. İstediğini almak için
yalan söyler , çalar ve aldatır. ‘’ devam etmeden önce duraksandım. ‘’ Ama ...
Vampirlerin onun gözünü boyadığını onlara karşı bir şeyler beslediğini
düşünmüyorum. Onlara yakın değil , gelecekte de onların yanında yer almayacaktır.
Ayrıca söylemem gerekirse ön görülebilir zamanda da onun Simyacı işlerine
karışmasının uygun olmadığını düşünüyorum. Önceden onunla çalışırken
bencilliğinden görevimizi ciddiye almadığını gördüm. Onlara doğal olmayan bir
yakınlık beslediği için değil. Onu kilitlemek ya da salıvermek size kalmış. O sadece ...
şey kötü bir insan.’’
Simyacılar notlarına yazarken sessizlik içinde bir kaç dakika bekledim. Tom’a oğlu
hakkında söylediklerim yüzünden nasıl bir tepki vereceğinden korkara baktım. Beni
şaşırtan Tom’un ... rahatlamış görünmesiydi. Ve minnettar. Hatta bir kaç göz yaşı
dökmeye hazır gibiydi. Ağzını Teşekkür ederim diye oynatığını gördüm. İnanılmaz.
7. Keith hakkında ne kadar kötü şey söylesemde babası onun düşmanla baş başa
verdiğini söylemediğim için bana minnettardı.
Eğer Keith için katil deseydim yine bana minnettar olacaktı. Bu yine bana asıl
canavarın kim olduğunu düşündürdü. Buradaki bütün Simyacıların toplamından daha
ahlaklıydı Palm Spring’de geride bıraktığım grup.
‘’Teşekkürler Bayan Sage.’’ Dedi gri topuzlu. ‘’ Çok yardımcı oldunuz. Sizin
görüşleriniz ile kararımızı vereceğiz. Şimdi gidebilirsiniz. Eğer salona çıkarsanız
Zeke’nin sizi beklediğini göreceksinizdir. ‘’
Mesafeli bir şekilde konuştu. Tipk Simyacılar gibi. Sade de gelmek. Başımı eğip
selam verdim ve çıkmadan önce son kez Keith’e baktım. Kapı arkadamdan
kapatılınca bütün seslerin kesilmesi beni kısa süreliğine şaşırtı. Keith’i artık
duyamıyordum.
Zeke dönüp bana eşlik etmeye başladı.
‘’ Her şey yerinde mi?’’
‘’ Öyle görünüyor.’’ Önceden düşündüğüm şeyin gerçek olduğunu biliyordum. Bu bir
tür tesadüf değildi. Ben buradaydım , neden yüzyüze görüşmeyelim değil mi?
Hayır ,benim rapor vermek için ülkenin yarısını geçip buraya kadar gelmem
planlanmıştı. Ve bütün amacı Keith’i geri göndermemelerini söylememdi.
Holü geçerken gelirken fark etmediğim bir kaç kapının daha olduğunu gördüm.
Bazıları kilitliydi. Aynı diğeri gibi kırmızı bir ışık yanıyordu. Bazıları ise kart okuyucu
ile geçiş sağlıyordu. Bir tanesi dışarıdan kilitliydi ve süslü değildi. Hayır , tamamen
içerdi şeyi dışarıdan uzak tutmak için konulmuştu.
Durup , bir kaç saniye kapıya baktım. Sonra yürümeye devam ettim. Merak etsemde
iyi Simyacıların soru sormayacağını biliyordum.
Zeke benim baktığım şeyi görmüştü. Bana ve kapıya bir kaç kez bakındı. ‘’ İster misin
... Yani orada ne olduğunu görmek ister misin?’’
Gözleri kapıya odaklandı yine. Gözlerinde başını belaya sokmak istemediğine dahil
bir ifade vard ama diğer yandan sorusunda bir tür heyecanda gizliydi. Başka
kimsenin bilmediği sırları bildiğini ve bunları paylaşamayacağının getirdiği heves.
‘’ Sanırım içeride ne olduğuna bağlı.’’ Dedim. Dışarıda güvendeydim.
‘’ Bunun neden yaptığımızın nedeni var.’’ Dedi gizemli bir şekilde. ‘’ İçeriye bir bakış
atarak neden amaçımızın bu kadar önemli olduğunu anlayabilirsin.’’
Riske girmeye değer olduğunu düşünmüş olmalı ki kartını kapıdan geçirp , uzun bir
kaç kod girdi. Kapının lambası yeşil oldu ve kapı açıldı. Açılan kapıdan parlak ışık
dışarıya sızdı. O kadar parlaktı ki gözlerimi yaktı. Ellerimle ışığı bloke etmeye
çalıştım.
8. ‘’ Bu bir tür ışık terapisi. ‘’ dedi Zeke. ‘’ Bilirsin bulutlu bölgelerde oturanlarda güneş
lambaları olur ya. Bu da onlardan biri. Umarım bu onu biraz daha insanca yapabilir.
Ya da en azından kendinin Strgoi olmadığını düşünmesini sağlar. ‘’
İlk başta ne dediğini anlamak için içerisi fazla aydınlıktı ama sonra aslında ne demek
istediğini anladım. Elleri kelepçeli birisi içeride bir köşede durmaktaydı. Çok zayıftı ve
yüzü açıktaydı. Ve bir insandı.
Belki yirmili yaşlarındaydı. Keith gibi görünüyordu ama ondan daha zayıf ve
çökmüştü. Işıktan korunmak içni gözlerini kapalı tutuyordu ve bize bakmak için onları
açtı. İlk başlarda onu bir insan sanıyordum ama gözleri insan gibi değildi. Hayır ,
fazla şeytanca bakıyordu. Onlarda kötü şeyler gizliydi. Soğuk ve boş.
‘’ Bana aşkam yemeği mi getirdin?’’ dedi boğazdan gelen ağır bir sesle. Numara
yaptığı beliydi. ‘’ Güzel genç bir kız. Benim zevkime göre biraz fazla zayıf ama
eminim kanı güzeldir.’’
‘’ Liam.’’ Dedi Zeke. ‘’ Yemeğinin nerede olduğunu biliyorsun. ‘’ Uzun zaman önce
soğumuş gibi görünen yemeği işaret etti. Tavuk , yumurta , şekerli kurabiyeler vardı.
‘’Neredeyse hiç yemek yemiyor. Bu yüzden bu kadar zayıf. Durmadan kan istiyor.’’
‘’ O .. O da ne?’’ dedim gözlerimi Liam’da alamıyordum. Aptal bir soruydu. Liam’ın
insan olduğu beliydi ama yine de ... Onda doğru olmayan bir şeyler vardı.
‘’ Strgoi olmak isteyen bozulmuş bir ruh.’’ Dedi Zeke. ‘’ Bazı gardiyanlar onu başka bir
vampire hizmet ederken bulmuşlar ve bize gönderdiler. Onu tedavi eteye çalışıyoruz.
Şimdilik şans bizden yana değil. Durmadan eskiden ne kadar güçlü bir Strgoi
olduğundan bahsedip duruyor. Bir gün onlardan olup bize bunu ödeteceğini filan
söylüyor. Şimdilik o zamana kadar onlardan biriymiş gibi davranacakmış. ‘’
‘’ Oh.’’ Dedi Liam ‘’ Onlardan biri olacağım. Benim bu sadıklığım ve acılarım
ödülendirilecek. Beni uyandıracaklar ve onlardan biri olup sizin zavalı ölümlüğünüz ile
besleneceğim. Hepinizin kanını son damlasına kadar içeceğim. Siz Simyacılar
zincirleyip her şeyi kontrol ettiğinizi sanıyorsunuz. Ama aslında hiç bir şeyi kontrol
edemiyorsunuz. Siz hiç bir şeysiniz.’’
‘’Gördün mü?’’ dedi başını sallayarak Zeke. ‘’ Acınası yaratık. Dahası eğer biz
görevimizi yapmasak böyleleri çoğalacak. Diğer insanlarda böyle olacak , ruhlarını
ölümsüzlük sözü için satacaklar. ‘’ Simyacılık sözleşmesi gibi bir şeydi bu sözlediği. ‘’
Burada olmaktan hoşlanmıyorum ama bazen .. bazen bu işi iyi bir şey için yaptığımı
bilmek beni rahatlatıyor. Moroi ve diğerlerinin gölgelerde kalması gerekir.’’
Kafamın gerisinde Moroi ile Strgoi’ların aynı olmadıklarını biliyordum. Yine de Liam’ın
önünde Zeke ile tartışacak da değildim. Ayrıca bu beni korkutmuş ve sersemletmişti.
Simyacıların bunun gibi bir şeye izin veremeleri gerektiğini biliyordum.
Ne diyeceğimi bilmiyordum ama Zeke’de bir şey dememi beklemiyor gibiydi.
‘’ Gel , gidelim.’’ Liam’a doğru ekledi. ‘’ Sende o yemeği bitir , sabaha kadar bir şey
getirmeyeceğim sana. Ne kadar soğuk ya da katı olduğu önemli değil. ‘’
9. Liam ona baktı. ‘’ Yakında tanrının içeceğini içecekken neden insan yemeklerini
düşüneyim ki? Senin ve tatlı kızın kanı dudaklarımı ıslatacak. ‘’
Liam’ın gülüşleri beni Keith’in bağrışlarından daha çok korkutu ve rahatsız etti. Gülüş
devam ederken Zeke beni odadan çkardı ve kapıyı kapatıp tekrar kilitledi.
‘’ Üzgünüm... Sana bunu göstermemeliydim. ‘’
‘’ Hayır...Haklıydın. Görmem iyi oldu. Bu bana neden bu işi yaptığımı hatırlattı. Her
zaman biliyordum tabii ama böyle bir şeyi beklemiyordum. ‘’
Düşüncelerimi değişirip gördüğüm şeyin korkunçlugunu kafamdan atmaya çalıştım.
Salona döndüğümüzde kahveye baktım ve hala sıcak gibi görünüyordu.
‘’ Gitmeden önce biraz daha kahve alabilir miyim? ‘’ Normal , insani bir şeye ihtiyaçım
vardı.
‘’ Elbette.’’
İçerdeki kahve makinesine gidip onu biraz daha ısıtmak için beklerken kapı açıldı ve
Tom Darnell içeriye girdi. Beni hala burada gördüğüne şaşırmıştı ama bir şey demedi
ve koltuğa gömülerek elleri ile yüzünü kapadı.
Zeke ve ben ne yapacağımızı bilmeyerek birbirimize baktık.
‘’ Bay Darnell , iyi misiniz?’’dedim.
Hemen cevap vermedi. Yüzü kapalı bedeni sarsılıyor , gerçekten ağlıyor gibiydi.
Başını kaldırdığında gözleri boştu sanki beni görmüyor gibiydi.
‘’ Karar verdiler. Keith hakkında karar verdiler.’’
‘’Hemen mi?’’ dedim Zeke ve ben olsa olsa beş dakika harcamıştık.
Tom başıyla onayladı. ‘’ Onu geri gönderiyorlar...Merkeze geri gönderiyorlar. ‘’
İnanamadım. ‘’ Ama .. ama onlara söyledim. Onlara vampirlerle ilişkisi olmadığını
söyledim. Onlara inandığı şeyin ... şey bizlerin inandığı şeylere inandığını söyledim.
Sadece tercihleri kötüydü. ‘’
‘’ Biliyorum. Onlar bunu riske atamayacaklarını söylediler. Eğer gerçekten onlarla bir
ilgisi olmasa bile bir şekilde tekrar vampirlerle anlaşmaya , bilinç altına onlara karşı
bir şeyler hissetmeye başlayabileceğini düşünüyorlar. Ve muhtemellen ... haklılar.’’
Keith’in camın arkasındaki davranışları aklıma gelmesin diye yalvarmaya başladım.
‘’ Çok üzgünüm Bay Darnell.’’
10. ‘’ Üzülme Sydney . Sen bizim , Keith için çok fazla şey yaptın. Senin sayende orada
geçireceği zamanı tekrar belirleyecekler. Çok teşekkürler Sydney , bu benim için çok
önemliydi. ‘’
Benim yüzünden , gözünden olmuştu ve benim yüzünden hapsedilecekti. Evet Keith
bir tür cezayı hak ediyordu ama bunu değil.
‘’ Senin hakkında haklılar. ‘’ dedi Tom. Gülümsemeye çalıştı ama yapamadı ‘’ Sen
çok sağlam bir örneksin. Onların yanında o kadar zaman geçiriyorsun yine de ne ve
kim olduğunu unutmuyorsun. Baban seninle gurur duymalı. Simyacıların senden
öğrenecekleri çok şey var. Görevlerin ve sorumlulukların ne olduğunu biliyorsun.’’
Onları dün terk ettiğim için pek düşünecek zaman olmamıştı ama şimdi Simyacılar
beni tutuklularla görüştürürken aslında onları özlediğimi fark ettim. Evet Jill , Eddie
hatta Angeline , pek çok konuda korkunç olabiliyordu. Ama aslında tanıdıkça onlara
karşı sıcaklık hissetmeye başlamıştım. Onlar etrafımda olmayınca her şey biraz boş
gibi geliyordu.
Şimdi hislerim giderek karmaşık bir hale geliyordu. Eğer Keith böyle küçük bir suçtan
suçlanıyorsa bilseler bana ne yaparlardı? Dostluk ve görevin sınırları nerede
çekliyordu? Liam gibi olmaya ne kadar yakındık?
Zeke’in sözleri kullağımda çınladı : İçimizden birinin bile onlar tarafından alınmasına
izin veremeyiz.
Ve şimdi Tom’un sözleri : Görevlerin ve sorumlulukların ne olduğunu biliyorsun.
Ben gülümserken Tom yüzümü inceliyordu. Bütün korkularımı bastırdım. ‘’
Teşekkürler efendim. ‘’ dedim. ‘’ Elimden geleni yapıyorum.’’
11. BÖLÜM İKİ
O gece uyuyamadım. Nedenlerinden biri zaman değişikliğiydi. Palm Spring'e giden
uçağım sabah altıda kalacaktı ama ben sabahın üçü olmasına rağmen ayaktaydım.
Uyku anlamsızdı. Tabii bir de Simyacılarda sahit olduğum sahneninde etkisi çoktu.
Vampirlere yakın olan Liam'ın uyarıları ve korkunç gözleri aklıma gelip
duruyordu. Palm Springs'deki çeteden gelen maillerle dolu Gelen Kutum'da
uyumama yardımcı olmuyordu. Normalde maillerimi telefonumdan kontrol ederdim.
Şimdi ise otel odamda oturmuş mesajlara bakarken içimi şüphe kapladı. Bu
profesyonel miydi? Çok fazla mı dostçaydı? Simyacı kurallarından birini
bozmuyordum değil mi? Keith'in başına gelenleri gördükten sonra kendi
organizyonumla ters köşeye yatmamaya çalışmalıydım. İlk mail Jill'dendi ve konu
başlığında şu yazıyordu : Angeline ... Off. Beni şaşırtmadığı için okuma gereği
duymadım. Angeline Dawes Jill'in oda arkadaşıydı ve okula uyum sağlamakta biraz
zorlanıyordu. Aynı zamanda koruma. Bir şekilde hep belaya bulaşıyordu ve uzakta
olduğum için yapabileceğim bir şey yoktu. Diğer mail Angeline'in kendindendi.
Başlıkta OKU ŞUNU , ÇOK KOMİK yazıyordu , okumadım. Angeline maili yeni
keşfetmişti ve anlaşılan o ki Caps Lock tuşunu nasıl kapatacağını henüz
öğrenememişti.Virüs ve spamlardan korunmayı da. Belli yetişkin sitelerin yolladıkları
ve yanlışlıkl dört virüsü indirdiği için laptobuna ÇOCUK KORUMA programı koymak
zorunda kalmıştım.
Beni durduran kutudaki son maildi. Grubumuzdaki Amberwood'da okumayan tek kişi
olan Adrian Ivashkov'dandı. Yirmi bir yaşındaki bir Moroi'ydi ve bu onu liseli olmaktan
kurtarıyordu. Adrian Jill'i kurtarmak için büyüsünü kullandığı zaman Jill ile birbirlerine
bağlandılar ve bu yüzden o da grupta yerini alıyordu. Bütün Moroi'lerin garip büyüleri
vardı ve onunki ruh'tu. Gizemli bir elementi , iyileştirme , duygu değişikliğine sebep
olabiliyordu. Aralarındaki bağ yüzünden Jill , Adiran'ın düşüncülerini , gördüklerini ve
hislerini biliyordu. Bu yüzden Adrian aralarındaki bağı anlamk için kalmalıydı. Bir de
yapacak daha iyi bir işi olmadığı için.
Onun konu başlığında : HEMEN YARDIM GÖNDER yazıyordu. Angeline'in aksine
Adrian Caps Lock'un nerede olduğunu biliyordu ama dramatik bir etki katmak için
büyük harf kullanmıştı. Ayrıca işimle direk ilgili bir şey yazıp profesyonel olup
olmadığım şüphelerinden birini kaldırmıştı. Yine de Adrian benim sorumluluğumda
değildi. Yine de maile tıkladım.
24. Gün. Durum giderek kötüleşiyor. Beni esir eden kişiler ,işkence etmenin yeni ve
korkunç yolunu bulmaya devam ediyorlar. Çalışmadıkları zaman , Ajan Scarlet
nedime giysi için kumaşlara bakarak içinde ne kadar hoş görüneceğini söyleyip
duruyor. Bu da genelde Ajan Sıkıcı Borscht'un her seferinde daha sıkıcı Rus
Düğünlerini anlatmasına neden oluyor. Kaçma eylemlerim düzenli olarak
engelleniyor. Ayrıca , sigaram bitti. Bulabildiğin her marka ya da puro mutlulukla
kabul edilir.
Tutsak 24601
Kendime engel olamadığım bir sırıtma yüzüme yerleşti. Adrian hemen hemen her
gün bana böyle mailler atıyordu. Bu yaz Strgoi olmayan zorlanan kişilerin ruh büyüsü
12. ile geri dönebildiğini öğrenmiştik. Bu zor bir proses gerektiriyordu ve az ruh
kullanıcısının olması yardımcı olmuyordu. Ayrıca öğrendiğimize göre geri dönenlerde
asla Strigoi olamıyordu. Bu keşif Moroi ve Simyacıları etkilemişti. Eğer bu konuda
gelişme gösterebilirlerse Liam gibi ucubeler konusunda endişelenmemiz
gerekmezdi. İşte burada Sonya Karp ve Dimitri devreye giriyor. Adrian'ın mailinde
söylediği gibi “Ajan Scarlet” (Sonya) ve “Ajan Sıkıcı Borscht.” Sonya bir Moroi; Dimitri
ise dhampir. Bu ikiside Palm Spring'e gelip Adrian'la çalışacak ve Strigoi'ye tamamen
dönüşmeyi engellemeye çalışacaklardı. Sonya ve Dimitri tanıdığım en çalışkan iki
insandı ve bu Adrian'na pek uymuyordu. Bazen Eddie'nin de dahil olduğu zor
deneyler yapıyorlardı. Eddie daha önce hiç Strigoi olmamış veya ruhu geri
getirilmemişti. Adrian'nın durumu hakkında yapabileceğim bir şey yoktu. O da bunu
biliyordu , sadece kendi eğlendirmek ve beni uyuz etmek için mail atıyordu. Normalde
Simyacı dünyasındayken bu mesajı siler atardım ama bir şey beni durdurdu.
Adrian mesajı Victor Hugo’nun Les Misérables'inden alıntı yaparak imzalamıştı.
Fransız ihtilalini anlatan bir eserdi ve çok kalın bir kitaptı. Ben hem İngilizcesini
hemde Fransızcasını okumuştum. Adrian'nın okurken bile sıkılacağı şeylerin
listesinin uzun olduğunu göz önünde alırsak , onun bunu okuduğunu sanmıyordum.
Her hangi bir dilde Hugo okuduğunu ise hiç sanmıyordum. Fark etmez Sydney dedi
içimdeki küçük Simyacı , sil işte. Adrian'nın edebiyat okumuş olması seni
ilgilendirmez.
Dayanamadım , bilmeliydim. Bu tür bir not beni çıldırtırdı. 24601'i nereden biliyorsun?
Kitabı okuduğuna inanmayı reddediyorum. Müzikalini izledin değil mi?
Anında ondan yanıt geldi. SparkNotes*
-* SparkNotes Edebiyat kitaplarından alıntıların yer aldığı bir kitap.
Tipik. Kahkahayı bastım ve anında kendimi suçlu hissettim. Cevap yazmamalıydım.
Bu benim özel hesabımdı ama eğer Simyacıların beni araştırması gerekirse bu tür
mail başıma dert açardı. Hemen sildim , gerçi hiç data gerçekten silinmezdi. Saat
sekiz gibi Palm'a indiğimde bedenim kafein limitlerini zorlamıştı. İnanılmaz
yorgundum. Artık kahve bile bana yardım edemezdi. Araç beklerken az kalsın uyuya
kalacaktım. İsmimi seslendiklerini bile son anda duyabildim. Dimitri Belikov mavi bir
arabadan atlayıp hemen valizimi kaptı. Yanımızdaki bir kadn ona hayran bakışlar
atıyordu. ''Bunu yapmana gerek yok.'' dedim. ''Elbette var.'' dedi gülümseyerek. Dimtri
öyle birisiydi. Her zaman diğerlerine yardım etmeye hazır bir dünyada yetişmişti.
''Şuracıkta uyuyacakmışsın gibi görünüyorsun.''
'' Şanslı olmalıyım. '' dedim.
Dimitri'nin etrafında güven veren bir enerji vardı , ona hayran olmadan
edemeyeceğiniz. Aynı zamanda her zaman tetikteydi. Gardını düşürdüğünü hiç
görmemiştim. Tehlikeyidi ama yanında kendimi güvende hissediyordum.
'' Teşekkürler ama gerek yoktu , taksi çağırabilirdim. '' Biliyorum ki bu sözlerim
yersizdi.
'' Önemli değil. Sonya ısrar etti. Bu gün deney yok. '' Kaşlarımı çattım. Bu deneyler
çok önemliydi ve bazen Eddie ya da Adrian olmayınca kesiliyordu.
'' Adrian mı ?'' dedim.
13. '' Sayılır. Aynı zamanda konu kontrolümüzü de kaybettik. Eddie'nin bazı işleri
varmış , gelemedi. '' Eddie çok dadik birisiydi. Hatta Adrian ona mini-Dimitri diyordu.
Bizim gibi liseye gidiyordu ama tedaviyi bulmaktan daha meşgul olmasını sağlayan
tek şey aklıma gelince kalbim hızlı çarpmaya başladı.
''Jill iyi mi? '''' İyi , onunla bu sabah konuştum. Eddie'nin işi her neyse mutlaka önemli
olmalı yoksa bırakmazdı. '' ''Bende öyle düşünüyorum.''
'' Sende benim kadar endişelisin. '' dedi şakalaşarak. '' Bunun mümkün olduğunu
sanmazdım. '''' Endişelenmek benim işim. Herkesin iyi olmasını sağlamalıyım. '
'''Bazen kendine zaman ayırıp iyi olmak kötü bir şey değil. Hatta bu sayede
başkalarına yardım bile edebilirsin. ''
''Rose senin Zen Ustası olduğunu söyleyip duruyordu. Sanırım o yanını bende
gördüğüm için onun bu havalı tavırlarına kapılmasını anlayabiliyorum. ''
Bu bana Dimitri’den gelen ender, düzgün bir gülümseme kazandırdı. “Sanırım. Ona
sorarsanız, takip ve yakalama olduğunu iddia edecektir. Ama sonunda onu
kazananın Zen olduğuna eminim.”
Yanıtım bir esneme içerisinde kayboldu. Bir dampirle şakalaşmam oldukça
şaşırtıcıydı. Genelde onlar ya da Moroilerle birlikte aynı odada olursam, panik atak
geçirirdim. Son altı ay içinde, kaygılarım yavaşça çoğalmaya başlamıştı. Asla onların
''diğerleri'' olduğunu unutmayacaktım ama idare etmeye başlamıştım. Bir parçam
onlar ve insanlar arasında bir çizgi çekmemin iyi bir şey olduğunu biliyor, fakat işimi
düzgün yapmak için biraz esneklik de iyi oldu. Çok da esnek değil, diye uyardı
Simyacı tarafım beni.
“İşte geldik,” dedi Dimitri, Amberwood Hazırlık Yurdu’nun önünde dururken. Değişien
modumu fark ettimi mi bilmiyorum ama bir şey söylemedi. “Biraz dinlenmelisin.”
“Denerim,” dedim. “Fakat önce Eddie’ye neler olduğunu bulmam gerek.”
Dimitri’nin yüzü meşgul bir hale büründü. “Eğer onu bulursan, bu gece getirmen
gerekecek, böylelikle işin az bir kısmını halletmiş oluruz. Sonya bunu sevecektir.
Birkaç yeni fikri var.”
Bunun yapılması gereken olduğunu bilerek başımı salladım. İş, iş, iş. Daha yüksek
hedeflerimizi de hatırlamalıyız. “Ne yapacağımı görürsün.”
Ona yeniden teşekkür ettim ve görevimi yapmak için içeriye doğru yöneldim. Yani,
yüce hedeflerim o kadar çabuk düştü ki, bir hayal kırıklığına uğradım.
“Bayan Melrose?”
Amberwood’da soyadımı söyleyen sese doğru hızlıca döndüm. Bayan Weathers,
bizim tombul, yaşlı yurt başhemşiremiz bana doğru hızlıca yaklaşıyordu. Yüzü iyiye
işaret olamazdı, endişe kaplıydı.
“Döndüğüne çok sevindim,” dedi. “Umarım iyi bir aile ziyareti geçirmişsindir?”
“Evet, madam.” Eğer “iyi” deseydim, bu onun için “korkutucu ve rahatsız edici”
anlamına gelirdi.
14. Bayan Weathers beni masasına götürdü. “Seninle kuzenin hakkında konuşmam
lazım.”
Jill’in e-postasını hatırladım. Kuzen Angeline. Amberwood’daki herkes sahte aile
bağları yapıyordu. Jill ve Eddie kardeşlerimdi. Angeline bizim kuzenimizdi. Neden
hep birlikte olduğumuzu açıklamamıza ve birbirlerimizin işleriyle ilgilenmemize
yardım ediyor.
Bayan Weathers ile oturdum ve yatağımı özlemle hayal ettim. “Ne oldu?” diye
sordum.
Bayan Weathers içini çekti. “Kuzeninin kıyafet düzenlemelerimizle ilgili sorunları var.”
Bu şaşırtıcı bir şeydi. “Fakat bizim üniformalarımız var, madam.”
“Elbette var,” dedi Bayan Weathers. “Fakat sınıflar dışında gitecek kıyafet yok.”
Bu doğruydu. Ben her zamanki gibi haki bir pantolon ve yeşil kısa kollu bir bluz
giymiştim. Küçük bir altın haç ile birlikte. Hiç bu konuyla ilgili bir şey gördüm mü diye,
Angeline’nin gardırobunu hatırlamaya çalıştım. Muhtemelen en korkunç kısmı
kaliteydi. Angeline Keepers’lardan gelmişti, insanlar, Moroiler ve Appalachian
Dağları’nda yaşayan dampirlerden oluşan bir topluluktan. Elektrik ve sıhhi tesisat
eksikliği ile birlikte, Keepers onların kıyafet tercihlerinde de yardım ederlerdi.
“Cuma gecesi, onu dehşet verici kısa jean şort giyerken gördüm,” diye devam etti
Bayan Weathers bir ürpertiyle. “Onu hemen azarladım, o da bana dışarıda ısınmanın
en rahat yolunun bu olduğunu söyledi. Onu uyardım ve daha uygun kıyafetler
bulmasını tavsiye ettim. Cumartesi, aynı kısa şort ve kısa kollu bir bluz giymişti, ki bu
da tamamen uygunsuzdu. O gün hafta sonunun geri kalanında ona yurtta kalma
cezası verdim.”
“Özür dilerim, madam.” Dedim. Gerçekten, ne diyeceğimi bilemiyordum.
Haftasonlarımı insanlığı kurtarmak için destansı savaşlara katılarak geçirirdim ve
şimdi… jean şortlar?
Bayan Weathers’ın tereddütü büyüdü. Biliyorum… pekala, senin bu işin içine girmen
için bir sebep yok. Bu bir ebeveyn meselesi.Ama senin ailene nasıl baktığını ve
sorumlu olduğunu görünce…”
İçimi çektim. “Evet, madam. Onunla ilgileneceğim. Ona karşı daha şiddetli bir tavır
takınmadığınız için teşekkür ederim.”
Her adımda biraz daha büyüyen küçük bavulumla birlikte merdivenleri aştım. İkinci
kata ulaştığımda, ne yapacağımdan emin olamayarak durdum. Bir sonraki kat beni
odama götürecekti. Bu kat da beni “Kuzen Angeline”ye götürecekti. İsteksizce, bunu
daha iyi olacağını düşünerek ikinci kata geri döndüm.
“Sydney!” Jill Mastrano yurt odasının kapısını açtı, açık yeşil gözleri neşeyle
parıldıyordu. “Geri dönmüşsün.”
15. “Öyle görünüyor,” dedim onu odasına takip ederken. Angeline de oradaydı, bir ders
kitabıyla birlikte yatağa uzanmıştı. İlk defa onu ders çalışırken gördüğüme emindim,
fakat ev hapsi eğlence seçeneklerini kısıtlıyordu.
“Simyacılar ne ister?” diye sordu Jill. Yatağında bağdaş kurmuş oturuyordu,
unutkanca kıvırcık, açık kahverengi saçlarıyla oynamaya başladı.
Omuz silktim. “Evraklar. Sıkıcı şeyler. Burada biraz daha heyecan verici gibi geliyor
kulağa.” Bunu dememle birlikte Angeline’ye göz ucuyla baktım.
Dampir kız yatağından atladı, mavi gözleri öfkeyle yanıyordu. “Benim hatam değildi!
Şu Weathers kadını delirmiş!” diye bağırdı kelimelerindeki hafif Güneyli aksanıyla.
Kot pantolonu eski püskü fakat iyiydi, tıpkı tişörtü gibi. Çilek sarısı saçları bile
arkasında at kuyruğu yapılmıştı, bu da onu uysal gösteriyordu.
“Onu bu kadar üzecek nasıl bir kıyafet giydin?” diye sordum.
Angeline kaşlarını çattı ve şifonyerine giderek gördüğüm en pejmürde jean şortu
çıkardı. . Onları giydiğinde iç çamaşırı görünse şaşırmayacağım kadar kısalardı.
“Bunları nereden aldın?”
Angeline neredeyse gururlu göründü. “Onları ben yaptım.”
“Neyle, demir testeresi ile mi?”
“Elimde iki çift kot vardı,” dedi Angeline. “Burası çok sıcak , bu yüzden onları şort
yapmanın iyi olacağını düşünmüdüm.”
“Kafetaryada bıçak kullandı,” dedi Jill yardımsever bir şekilde.
“Makası bulamadım,” dedi Angeline açıklarcasına.
Yatağım. Yatağım neredeydi?
“Bayan Weathers ahlaksız bir gömlek hakkında da bir şey söyledi,” dedim.
“Oh,” dedi Jill. “O benimdi.”
Kaşlarımın kalktığını hissettim. “Ne? Sana ait hiçbir şeyin “edepsiz” olduğunu
bilmiyordum.” Angeline bir ay önce gelmeden önce, ben ve Jill bir süre oda
arkadaşıydık.
“Değil zaten,” diye kabul etti Jill. “Aslında, bu gerçekten Angeline’nin bedeni değil.”
Bakışlarım iki kız arasında gezindi ve anladım. Jill bir çok Moroi gibi uzun ve inceydi.
Jill modellik bile yapmıştı.O modellere ait göğüsler , şey Angeline'in hiçte modelist bir
16. göğüsü yoktu. Eğer Angeline Jill’in bedeninde bir kısa kollu giyerse, gömleğin yapısın
ahlaksızlık sınırını zorlayacağını hayal edebiliyordum.
“Jill bu kısa kolluyu giyiyor ve başı hiç belaya girmiyor,” dedi Angeline savunurcasına.
“Eğer onu ödünç alırsam sorun olmayacğını düşünmüştüm.”
Başım ağrımaya başlamıştı. Yine de, bunun Angeline’nin erkekler banyosunda bir
erkekle yakalanmasından daha iyi olduğunu düşünüyordum. “İyi.. Biz –aslında, sen
buraya saplandığın için ben- bu gece için senin bedeninde kıyafetler alabilirim.
“Oh,” dedi Angeline aniden iyimser bir hale dönerek. “Bunu yapman gerekmiyor.
Eddie halledecek.”
Eğer Jill başını sallamasaydı bunun bir şaka olduğunu düşünebilirdim. “Eddie? Eddie
sana kıyafet mi alıyor?”
Angeline neşeyle iç çekti. “Onun için hoş bir şey, değil mi?”
Hoş. Hayır ama Eddie'yi anlayabiliyordum. O da benim gibi görev ve sorumluluğun
ne demek olduğunu biliyordu.Sanırım bu yüzden deneyi iptal etmişti. Telefonumu
çıkarıp onu aradım.
'' Merhaba , Sydney , döndüğüne sevindim. '' Duraksadı. '' Döndün değil mi? ''
'' Evet , Jill ve Angeline ile beraberim. Duyduğuma göre alışveriş yapmışsın. '
''' Sakın başlatma. Odama daha yeni dönebildim. ''
'' Aldıklarını getirmemi ister misin? Hem arabaya da ihtiyacım olacak. ''
'' Buraya gelebilir misin? Tabii Jill iyi ise . Eğer değilse ben oraya gelirim , biliyorsun ''
'' Jill iyi. On beş dakika sonra lobide buluşalım. ''
'' Tamam , görüşürüz. Teşekkürler Sydney. ''
Kapatır kapatmaz Angeline sordu . '' Buraya mı geliyor?'' '' Yok ben ona gidiyorum. ''
Yüzü düştü . '' Ah. Şey. Önemli değil , aten benim burada kalmam gerek. Talim
zamanını iple çekiyorum. Onunla baş başa kalmak hoşuma gidiyor. '' Angeline'in
eğitimine bu kadar odakladığını fark etmemiştim. Hatta korumayı öğrenmek
konusunda fazla istekliydi.
Odadan çıktığımda Jill'in de arkamda olduğunu fark edince şaşırdım. Gözleri
büyümüş ve yorgun görünüyordu.
''Sydney ... Üzgünüm.''
Ona merakla baktım '' Ne için? ''Kapıyı gösterdi. '' Angeline için. Onu beladan
tutmaya çalışmalıydım.''
17. Neredeyse gülümsedim. '' Bu senin işin değil.'
''' Evet, biliyorum...'' Uzun bir saç yüzüne düştü. '' Yine de... Biraz daha senin gibi
olmalıydım , biliyorum. Ben sadece... bilirsin. Eğleniyordum. ''
'' Eğlenmelisin de.'' dedim , benim hakkımda söylediklerini duymazdan gelerek. ''
Daha fazla sorumluluk sahibi olmalıydım.'''' Sen zaten sorumluluk sahibi birisin. ''
dedim. '' Özellikle Angeline ile kıyaslarsak. ''
Utah'daki ailemin bile ondan daha fazla sorumluluk sahibi birisi olduğuna
emindim. Jill'in yüzü aydınlamıştı. Keith'i yakalatmak bana bir nevi özel oda
kazandırmıştı. Benim hazinemdi orası. Sessizlik içerisinde duran yatağa yakında
uyku sözü vererek erkekler yurduna döndüm.
Kampüs'e doğru yürürken ayakta uyumamaya çaba gösteriyordum. Erkekler lobisi
bizimki gibiydi. İnsanlar gelip telaşla geçiyorlardı ya da pazar gününün tadını
çıkarıyorlardı. Etrafa baktım ama Eddie orada yoktu.
'' Hey , Melbourne''
Döndüm ve Trey'i yüzünde sırıtma ile bana bakarken buldum. Melbourne bir lakaptı.
Öğretmenimizin Melrose'u hatırlamayınca üzerime yapışmıştı. O kadar isim
sayesinde artık ben bile kim olduğumu bilmiyordum.
''Hey , Trey. En sonunda kimya lab notlarını bitirecek misin ? ''
'' Evet , ben ve ponpon kızlar takımı. Katılmak ister misin? ''Gözlerimi yuvarladım.
'' Ders çalışacağınıza şüpheliyim. Ayrıca Eddie'yi arıyorum. ''
Trey omuz silkti ve siyah saçlarını akaya savurdu.
'' Sen bilirsin. Yarın görüşürüz. '' Bir kaç adım attı ve durdu. '' Hey , birisiyle çıkıyor
musun? ''
Hemen hayır diyecektim ama kendimi durdurdum. '' Sen ... sen bana çıkmamı teklif
ediyorsun? ''Trey sanki bu aklından geçen en son şeymiş gibi baktı.
'' Ne? Hayır. ''
'' Tanrıya şükür.''
'' O kadar rahatlamış görünmek zorunda değilsin , biliyorsun.''
'' Üzgünüm. '' dedim. '' Neden sordun?''
'' Çünkü sana göre mükemmel bir erkek biliyorum. Ruh eşin olduğuna eminim. ''
'' Ruh eşlerine inanmıyorum. Dünyada bir eşinin daha olduğu tamamen anlaşılmaz
mantık dışı bir şey.''Trey gözlerini yuvarladı.
18. '' Tamam , ruh eşi yok. Birisyle dışarıya çıkıp eğlenmeye ne dersin? ''Başımı
salladım.
'' Öyle bir şey için zamanım yok. '''' Sana söylüyorum , ona bayılırsın. Devlet okuluna
gidiyor ve daha yeni Spencer'da çalışmaya başladı.'' Spencer kahve dükkanıydı. ''
Geçen gün unaaerobic vs aerobic 'ten bahsediyordu ve ben '' Hım bu kimin
söyleyeceği bir şeye benziyor '' derken aklıma sen geldin : Melbourne.''
'' O anaerobic'tir. '' diye düzeltim. '' Ayrıca bu zamanım olduğu anlamına gelmez.
Üzgünüm. ''
'' Tamam. Ama sana yardım etmeye çalışmadığımı söyleme sakın. '' '' Aklıma bile
gelmez. '' dedim. '' Hey Eddie orada.''
'' Ben gidiyorum. Görüşürüz. '' Eddie ve bana baş sallad. '' Sana sıcak bir randevu
lazım olduğunu söylediğimi unutma , Melbourne. ''
Eddie garip bir bakış attı. '' Trey sana çıkmamı teklif ediyor.''
''Hayır. Sadece iş arkadaşını bana ayarlamaya çalışıyor. ''
'' Belki kötü bir fikir değildir. '
''' Hayır bu çok kötü bir fikir. Hadi dışarı çıkalım.''
Onokumalar.Com
Çeviri : OVF TAKIMI (Buket/ Ufuk )
*Seri Artemis Yayınlarından çıkmakta, ilk kitabı Kanbağını bütün kitapçılarda
bulabilirsiniz. Yan serisi Vampir Akademisine göz atmayı da unutmayın.
*The Golden Lily (Altın Zambak) ise yurtdışında 12 Haziran 2012’de çıktı. İki ya
da üç ay sonra ise ülkemizde görebiliriz.
* Daha fazla haber ve ön okuma için bizi takip etmeye devam edin.
Serinin 3. Kitabı ‘’The İndigo Spell’’ ön okumasını sitemizde bulabileceksiniz.