SlideShare a Scribd company logo
1 of 458
Download to read offline
J . M . D A R H O W E R
J. M. Darhower
RUHUMDAKİ
CANAVAR
Çeviren
Arzu Altmamt
Kalplerini vermeleri gereken en son kişiye âşık olan herkes...
Bu kitap sizin için...
GİRİŞ
Sırlar tuhaf şeylerdir. Kendinize saklarsınız; başka kimse­
nin duymadığı gizli düşüncelerdir. Ruhunuzun en derin
kısımlarını kendinize saklayıp insanların sadece yüzeyi
görmesine izin verdiğinizde diğer kişilerin size yaklaşma­
sı, sizi yakından tanıması zordur.
Yine de bazı sırların açığa vurulmadan kalması daha
iyidir bence.
Bazı sırların öldürme gücü vardır. İmha etme gücü. Her
birimiz içimizde nükleer silahlar barındırırız; parmakları­
mız ateş etmeye hazır bir halde tetiğin üzerindedir. Çoğu­
muz o tetiği çekeriz. Bazılarımız ise çekmez.
Keşke kendime hâkim olma becerisine sahip olsaydım.
Etraflarındaki herkesi bir kol mesafesi uzaklıkta tutan
insanlara imreniyorum.
Ben zayıfım.
Çok zayıf.
Bana çok yaklaşmasına izin verdim.
Uzun zaman önce şöyle bir şey duym uştum ve asla
unutmadım: Lİç kişi sır saklayabilir ama eğer ikisi ölüyse. Ha­
yatım boyunca çok sayıda sırrı açığa vurdum ; hepsi bin­
lerinin ölümüyle sonuçlandı. Bazen benim yüzümden,
bazen ise... Şey... Her durumda benim yüzüm den. Geceleri
yatağıma uzandığımda onları düşünürdüm; gözlerimi ka­
pattığımda yüzlerini görür, tetiği çekiş ve etrafımdaki her
şeyin çöküş arılarım yeniden yaşardım.
Ben lanetli bir adamdım.
Etrafımı karanlık kuşatıyordu.
Mecazen...
Kelimenin tam anlamıyla...
Karanlık.
Nefes aldığında ciğerlerinizin sıkıştığını hissettiğiniz,
yavaş yavaş sizi boğan türden ağır bir karanlıktı bu. Bu ka­
ranlıkta ferahlık yoktu... Sadece daha fazla işkence vardı.
Yaz mevsiminin yapış yapış nemi, bir parça rahatlamayı
bile imkânsız kılarken bedenimin her yamm ter basmıştı-
Huzursuz, yarı uyur yarı uyanık bir halde yatakta dönüp
duruyor; saniyeleri, dakikaları, saatleri sayıyordum.
Yatak odasındaki saat her baktığımda farklı bir şey gös­
teriyordu; parlak kırmızı sayılar benimle alay ediyorlardı.
23.43
00.11
1.45
2.09
Sırtüstü döndüm, lanet olası saate bakmamak için ken­
dimi zorlayarak gözlerimi sımsıkı kapatıp kolumla yüzü­
mü örttüm. Saat benim hayatımı belirliyordu ve ben bun­
dan nefret ediyordum. Bundan deli gibi nefret ediyordum-
10
Sessizlik huzursuz ediciydi; kulaklarım eski evden artarak
gelen seslerle doldu. Bu, huzur veren bir şey değildi.
Bir çatırtı daha.
Ahşap döşeme gıcırdadı.
Yatak birden oynadı.
Kolumu kaldırdım ve gözlerimi açıp şaşırmış bir halde
bakışlarımı tavana diktim. Tepemde karanlıktan başka bir
şey yoktu; göz ucuyla saatten yayılan parlaklığı gördüm.
Yavaşça başımı çevirip bir kez daha saate baktım.
2.45
Bir ses daha.
Yüksek bir klik sesi.
Kalbim kısa bir süre için duracak gibi oldu, sonra deli
gibi atmaya başladı.
Bu sesi tanıyordum.
Normal bir ses değildi.
Doğal değildi.
Bir silahın emniyet kilidiydi.
Doğrulup oturdum ve gözlerimi hızla kırpıştırarak ça­
resizlik içinde karanlıktaki şeyi görmeye çalıştım ama göz­
lerimin karanlığa alışması çok uzun sürdü. Olamaz, onun
gözleri benimkilerden önce alışmıştı... O, avcıyı gördü.
Avın biz olduğunu fark etti.
"N az!" Sesi korku dolu bir çığlıktı. "Aman Tannm,
Naz!"
Donakaldım. Sadece bir saniyeydi. Gözlerim karanlığa
alışana kadar geçen bir saniye. Tamdık o yüze baküm... Bir
saat önce aramızda sevgiden başka hiçbir şey yokmuşçası­
na bana gülümseyen o yüze. Sırlarla dolu bir adama ait ol­
duğunu fark ettiğim o yüze. Aslmda tanımamış olduğum
o adama.
En iyi arkadaşımın yüzüne.
Sadece bir saniyeydi ama çok uzun bir saniye.
11
Sevdiğim her şeyi benden alan ve geçmek bilmeyen bir
saniye.
BAM!
Silah aniden parlayan bir ışık gibi patlayıp beni titrete­
rek kendime getirdi. Karanlıktan bir kez daha boğulmuş
bir halde dimdik oturdum. Nefes almaya çalıştım; yüzümü
ter bastı. Gözlerimi hızlı hızlı kırptım. Gözlerimi her ka­
pattığımda aynı görüntü beni tekrar tekrar selamladı.
Kırptım.
Kırptım.
Kırptım.
Lanet olsun.
Ne kadar çabalarsam çabalayayım unutamıyorum.
Onu görmeme engel olamıyorum.
Tekrar tekrar yaşamama engel olamıyorum.
Yanımdaki yatak oynadı ve bir an için kendimi bunun
gerçek olmadığına ikna ettim. Sadece hayal gördüm. O ka­
dar.
Gerçekte böyle bir şey olmadı.
Ben iyiyim.
O ölmedi.
Ama dikkatle inceleyince gördüm ki; bana bakan
Maria'nın gözleri, gördüğüm onun yüzü değildi ve gerçek
bir kez daha üzerime çöktü.
Bu bir kâbus değildi.
Hayır, değildi. Sadece bir anıydı.
Karissa dikkatle bana bakıyordu ama hiçbir şey söyle­
medi. Ne teselli etmeye çalıştı ne de ne olduğunu sordu.
Buna gerek yoktu.
Muhtemelen biliyordu zaten.
Beni tanıyordu.
İç çekerek gerçeği kabullenirken bakışlarımı ondan ka-
çınp içgüdüsel olarak yatağımın yanındaki komodine bak-
12
tim. Bir saat arıyordum. Oysa yirmi yıldır saatim yoktu. O
an saatin kaç olduğunu... bunun başka birinin umurunda
olup olmadığım merak ettim.
Zaman, o gün 2.45'te durmuştu.
O günden beri karanlığa sıkışıp kalmıştım.
Sana bir sır vereceğim.
Kimseye anlatmadığım bir sır.
Ben, Ignazio Vitale, karanlıktan hep korktum.
Bundan birine söz edersen seni öldürürüm.
13
1 BÖLÜM
Hayatım tam bir açgözlülük örneğiydi.
Eğer bu konuda herhangi bir özür bekliyorsanız başka
tarafta aramanız gerekiyor. Asla pişman değilim. Her şeyi
uçlarda yaşadım; sahip olduğumher şey ihtiyacımdan faz­
lasıydı.
Ne diyebilirim ki? Hiçbir konuda ne olduğumu inkâr
etmiyorum.
Hayatım boyunca bir düzineden fazla insan öldürdüm.
Hatta madem dürüst davranıyoruz iki düzineden fazla.
Uzun süre önce saymayı bıraktım. Öldürdüm, yaraladım
ama yakm zamana kadar sadece bir kez gerçekten âşık ol­
dum.
Maria Angelo.
15
Aradığım kadının o olduğunu düşünüyordum. Bana
ulaşabilecek, üzerimdeki yıpranmış zırhı söküp atabilecek
tek kadın oydu. Sevme becerimin onunla sona erdiğine
inanıyordum ve bu, benim için sorun değildi. Uçlarda bir
hayat yaşıyordum, beni tatmin eden buydu. Diğer taraftan
aşk, lanet olası biçimde can yakıcıydı.
Biliyordum.
İnanın biliyordum.
Nefesim kesilerek, yaşamın bahşetmeyeceği son bir ne­
fes için mücadele ederek aşkın gözlerimin önünde ölüşü­
nü izledim. O an bunu tekrar hissetmektense ölmeyi tercih
ederdim.
Ama sonra o karşıma çıktı.
Mutfağın kapısmda durup ahşap pervaza dayanmış
bir halde Karissa'nın yemek yapmasını seyrediyordum.
Yemek yapmaya çalışmasını demek daha doğru olurdu.
Ocaktaki tavadan sağa sola yağ sıçrıyordu. Kızarttığı ta-
vuklann bir kısmının dışı tanınmayacak kadar kararmıştı.
Arka tarafta bir tencere kaynıyor, taşan su yüzünden ocak­
tan ıslık çalar gibi bir ses çıkıyor, fırının içinden duman
yükseliyordu.
Kulağındaki pembe kulaklıkları aniden çıkarıp boy­
nuna dolarken, "Siktir, siktir, siktir," dedi. Kapıyı ardına
kadar açıp, kaptığı iki mutfak havlusuyla dumanı dışarı
savurmaya çalıştı. Duman çevresindeki havayı hızla tüket­
ti ve aynı anda mutfakta yüksek bir bip sesi duyulmaya
başladı.
Yanındaki duman detektörüne kızgın bir bakış attı, son­
ra fırından tepsiyi çıkarıp ne olduğu anlaşılmayan bir dizi
küfür daha sıralayarak tezgâha fırlattı. Bir bok öbeğine
benziyor olsalar da tahminimce kurabiyeydi bunlar.
İştah açıcıydı.
)
16
Yanına giderek duman detektörünü çekip açüm ve sesi
durdurmak için pilini çıkardım. Karissa, tek kelime etme­
den yarım yamalak çekingen bir gülümsemeyle bana baktı.
Bugünlerde kelimeler ender alınan bir armağandı. Beni
önce acı dolu kelime yağmuruna tutmuştu, ardından yağ­
mur dinmişti ve kuraklık mevsimine girmiştik.
Sabırla bekliyordum ama sessizliği sağır ediciydi.
Sinir bozucuydu.
Bazı günler apaçık bir işkenceydi.
Kulağında kulaklıklarla bangır bangır müzik sesi onu
tüm dünyadan koparmış bir halde etrafta dolanıyordu.
Beni duymayınca orada yokmuşum gibi davranabiliyor­
du. Beni duyamaymca konuşmaya çabalayarak nefesimi
harcamayacağımı düşünüyordu.
Tekrar ocağa, yanmış yemeğe döndü. Yemek yapma
konusunda genellikle bundan iyiydi ama bir şey onu yor­
muştu. Bunun ne olduğundan emin değildim.
"Her şey yolunda mı Karissa?"
İki ocağı da kapatırken, "Lanet olası derecede mükem­
mel," diye mırıldandı.
Ses tonu çenemin kasılmasına neden oldu. Tepki ver­
memek için kendimi zor tuttum. Saygısızlıktan hiç hoşlan-
mazdım ama bazı günler sanki bunun eksikliğini duyu-
yormuşum gibi fazlasıyla saygısız davranıyordu.
Lanet olsun, belki de duyuyordum.
Belki de bunu hak etmiştim.
Ama hoşuma gitmiyordu.
Hem de hiç.
Bir cevap vermesi, daha düzgün bir cevap vermesi için
onu zorlamak yerine onu yemeyeceğimi bildiği yeme­
ği kurtarma çabasıyla baş başa bırakıp mutfaktan çıktım.
Bunu artık her gün yapıyordu, öyle ki bu yaz hiç aksatma­
dığı günlük programının bir parçası haline gelmişti.
17
Duygularını bana belli etmemeye çalıştığı için neredey­
se duygusuz bir robotmuş gibi davranmaya başlamış olsa
da ne yapacağı önceden kestirilebiliyordu. Sanki her gün
sabahtan akşama kadar aynı şeyi yaparsa ona olan ilgimi
kaybedip onun varlığına aldırmamaya başlayacağımı dü­
şünüyordu. Onu unutacağımı. Sanki kurtulmanın anahtan
buymuş gibi. Benim de insanları bu şekilde avladığımın far­
kında değildi. Onlar keşmekeşin içinde gözden kaybolduk­
larını düşünürken benim daha çok dikkatimi çekerlerdi.
Korkunç yemekler hazırlayarak ve günlük alışkanlık­
larım sürdürerek zihnini başka şeylerle meşgul ediyordu
ama bu beni, onu düşünmekten alıkoymuyordu. Fazla dü­
şünmekten. Gergin sessizlik en aksi düşünceleri ateşler.
Biliyorum. İnanın biliyorum. Ve bu her şeyi daha da kötü
yapar.
Saatli bomba gibiydi.
Tik tak.
Tik tak.
Tik tak.
Yanlış kabloyu kesmem ve patlaması an meselesiydi.
Çalışma odasma giderek masama oturdum ve civardaki
bir Çin restoranım aramak için cep telefonumu çıkardım.
Günün özel yemeğinden ve Karissa'nm en sevdiği Çin ye­
meği olan sebzesiz, biftekli Lo Mein'dan ısmarladım.
Dolap kapaklarım çarparak, elindekileri sağa sola fırla­
tarak mutfakta dolandığım duyabiliyordum. Arkama yas­
landım ve çıkardığı karmaşayı dinledim. Sanki bütün İŞ>
yumruklanyla yapıyormuş gibiydi.
Ona âşık olmak için yola çıkmamıştım.
Hatta ondan hoşlanmayı bile planlamamıştım.
Ama öyle olmuştu... İkimiz için de... Ve hâlâ bu nu nla
nasıl başa çıkacağımı bulmaya çalışıyordum.
18
Siparişi getiren çocuk otuz dakikadan kısa bir süre
içinde geldi. Çocuğu tanımıyordum, çünkü ne zaman dı­
şarıdan bir şey ısmarlasam farklı bir yerden ısmarlıyor­
dum, böylece o gün nereden yemek yiyeceğimi kimse tah­
min edemiyordu. Bu, tam anlamıyla güvenli değildi ama
Karissa'nın yaptıklarını yemekten daha güvenli olduğu
kesinlikle kanıtlanmıştı.
Yemeğin ücretini ödedikten sonra merak içinde yemek
odasma gittim. Işık yanmıyordu; Karissa masada tek başı­
na oturuyordu. Mutfaktan süzülen ışık, önünde bir tabak
olduğunu ortaya çıkarıyordu. Yine kulaklıklarım takmış
çatalıyla önündeki yemekle oynuyor, yemiyordu.
Şaşırmadım.
Günlük alışkanlıklarından biri de yenilgiyi kabul etme-
mesiydi.
Tek kelime etmeden biftekli Lo Mein'ı paketten çıkar­
dım, masaya koydum ve huzur içinde ne isterse yemesi
için parçalanmış onuruyla onu baş başa bırakıp çalışma
odasma geçtim.
İnsanlarla baş etmek.
Bir şeyleri bulmak.
Benim uzmanlık alanlarım.
Çalışma masama oturdum ve deri sandalyeme yaslana­
rak ayaklarımı masaya uzatıp yemeğimi yemeye başladım.
Gözlerim dizüstü bilgisayarımın ekranında akan borsayı
takip ediyordu. Paramın bir kısmını yüksek kâr getiren
ve beni hükümetin radarından koruyan çeşitli yasal işlere
yatırmıştım ama o an dikkatim, kimsenin umursamadığı,
varlıklarını zar zor sürdüren küçük hisselerdeydi.
Onlara kelepir hisse derler.
19
Bir tane bulursunuz, paranızı yatırırsınız ve birkaç ki­
şiyi dolandırıp çok kazandıracağına ikna ederek onların
da paralarım koymasını sağlarsınız ve hisseler yükseldiği
anda paranızı geri çekersiniz. O hisse zaten boktan oldu­
ğundan anında değeri düşer ve herkes kaybeder ama siz,
enayilere teşekkürlerinizi sunarak oldukça büyük bir kârla
yürür gidersiniz.
Yasal değildir ve kişisel olarak yaptığım bir şey değildir
ama durumum gereği olmazsa olmaz bir olaydır.
Bir şeyleri bulmak.
Entrikaları yönetmekte, bir şeyleri elde etme yolları
bulmakta, para kazanmakta hep iyiydim ama Ray ile çalış­
maya başladıktan sonra becerilerim daha da gelişti. Artık
tüm dünya ile bağlantım vardı. Birinin herhangi bir şeye
ihtiyacı olursa, istenen ne olursa bulacak kişiyi ya da bunu
sağlayacak herhangi birini bilen kişiyi tanıyordum. Konu
insanlarla baş etmeye geldiğinde bu ikisi birbirlerini ta­
mamlıyordu. İnsanlar sizden, neler yapabileceğinizden
korktuklarında ne sizinle ters düşerler ne de size sırt çevi­
rirlerdi.
Bu özel becerim kendime yarattığım dünya yerle bir
olup beni acımasız bir kabuk haline getirene kadar keşfe­
dilmedi. İçinizde karanlıktan başka hiçbir şey kalmadığın­
da başka birinin ışığını söndürmek kolaylaşırdı.
İşte ben buydum. Ne istersem yapar, ne istersem elde
ederdim ve bunların hiçbiri için özür dilemezdim. Sonuçta
ben böyle doğmadım. Dünya beni böyle yaptı ve bu hatası­
nın bedelini her gün ödüyordu. Şimdiye dek bundan paça­
sını kurtaran, bundan sıyrılan, yıllarca benden saklanacak
kadar zeki olan tek bir kişi oldu.
/'■ Carmela Rita.
Johnny'i bulmak kolaydı. O da şu an Karissa'nın gittiği
yoldan gitti. Bir hiç olursa yakalanmayacağını umarak bir
yere yerleşti, bir ev aldı ve dokuz-beş mesaisi olan boktan
20
bir işte çalıştı. Yani saman altından su yürüttü. Gerçekten
bir hiç olduğu için buna uyum sağladı.
Diğer taraftan Carmela yolunu değiştirip karmakanşık,
değişken bir hayat yaşadı. Ne zaman ona yaklaşsam taktik
değiştirip kaçıyor ve başka bir yere taşımyordu.
Sanırım bana çok benziyordu.
Zeki biri.
Ama ben daha zekiyim.
Bunun sona ermediğini, Johnny'i öldürmenin hiçbir
şeyin sonu olmadığını böyle anladım. Keşke tekrar kaçsa,
başka bir yaşamda gözden kaybolsa, başka bir yerde yeni
bir kimlik yaratsa ve asla geri dönüp bakmasa. Ama bunu
yapmayacaktı.
Bunu biliyordum, çünkü ben de böyle yapmazdım.
Carmela da karanlık doluydu. Hayatmın tek ışığı artık
benim evimi aydınlatıyordu ve onun için gelecekti. Karissa
için gelecekti.
Bunu yaptığında Tanrı yardımcısı olsun.
Karissa hemen hemen hiç ses çıkarmadan çalışma oda­
sına girip kumandayı eline alarak kanepeye kıvrıldığında
gözlerim dizüstü bilgisayarımdan ona kaydı. Televizyonu
açü, sesini kısık tutarak doğrudan Food Network' kanalına
bash.
Kucağında bir defter, elinde ise ekrana bakarken dalgın
dalgın salladığı bir kalem vardı.
Sanki çok önemliymiş gibi not alıyordu.
Sanki fikre ihtiyacı varmış gibi yemek tariflerini yazı­
yordu.
Ve sanki sonunda bir smav varmış, sanki Bobby Flay,
Rachel Ray" ya da o gün izlediği berbat konuk her kimse
onunla boy ölçüşecekmiş gibi günün yarısı deftere gömülü
bir halde bunları çalışarak geçiriyor... çalışıyor... çalışıyordu.
* Yemek pişirme ve yiyecekler hakkında yayın yapan televizyon kanalı -çn
Amerika’nın ünlü şefleri -çn
21
Dizüstü bilgisayarımı kapattım, yemeğimi bitirdim,
artık tüm dikkatim Karissa'daydı. Onun ekranda pişen
yemeğe baktığı dikkatle ona bakarak ve defterine yazdı­
ğı malzemeler gibi küçük parçalara bölerek onu izlemeye
başladım.
Bunu kaç kez yapüğımın, onu kaç kez incelediğimin,
içini dışını ne kadar iyi bildiğimin farkm da olup olmadığı­
nı merak ettim. İç çekişlerini, gülüm sem elerini, sesindeki
kırgınlığı ve tenindeki tüylerin ürperişini biliyordum. Sa­
dece gözlerindeki parıltıya ve adım larındaki canlılığa ba­
karak ne zaman mutlu, ne zaman üzgün, ne zaman öfkeli
olduğunu söyleyebilirdim. Aklından geçenleri okumak
çok kolaydı. Enerjik ve güçlü bir kadm dı ve duygularını
ne kadar saklamaya çalışırsa çalışsın benim hakkımda ne
düşündüğünü biliyordum.
Benden nefret ettiğinin farkm daydım.
Bunu görebiliyor, hissedebiliyordum .
Kaslannm gerginliğinden, yanında olduğum da kendini
kapatmasından ve ona dokunmaya her cesaret ettiğimde
bedeninin kızarmasından belli oluyordu bu. Am a beni sev­
diğini de biliyordum. Çünkü teninin altında sönmeyen bir
yangın vardı ve bunu körükleyen tek şey öfke değildi.
Ara sıra beni hor görmesi, beni sevm em esi g e re k tiğ in i
unutacaktı.
Bir canavar olduğumu unutacaktı.
Ve o an tek hatırladığı, tek bildiği, tek önem verdiği/ be­
nim onu seven ve onu incitm eyeceğine ant içmiş, çok sıkın­
tılar çekmiş bir erkek olduğum olacaktı. Ve buna inanmak
için kendine izin verecekti. Kötü adam olduğum u unuta­
cak, kahraman olduğumu düşündüğü zam anlarda ne his
settiğini hatırlayacaktı.
O batmasın diye boğulm ayı göze alacak kişi olduğn
mu...
22
Sımsıkı tutunduğum şey buydu.
Onu incelerken aradığım pırıltı buydu.
Ve o pırıltı bugün yoktu.
Suratı asık, bedeninin her hücresi gergin, çenesi kenet­
liydi. Ona baktığımın farkmdaydı ama öylesine farkında
değilmiş gibi davranıyordu ki sanki varlığımdan bile bi­
haberdi.
Gülümseyerek onu izliyordum.
Beni incitmeye çalışıyordu. Oysa benim tek düşünebil­
diğim sinirliyken ne kadar güzel göründüğüydü.
Cep telefonumun zil sesi beni o andan uzaklaştırdı.
Kimin aradığına bakmaya gerek bile duymadan telefonu
masamdan aldım. Zil sesinden kim olduğunu biliyordum
zaten. "Efendim ."
"Ignazio!"
Ray halihazırda zil zuma sarhoştu. Sesi bunu açığa vur­
muyordu; her zamanki gibi güçlü ve sakindi ama bana ilk
adımla hitap etmişti. Aklı başmdayken bunu yapmazdı.
Oturduğum yerde doğrulup bacaklarımı masadan indi­
rerek bir kez daha, "Efendim ," dedim.
"Cobalt'tayız," dedi. "Uğraşana."
Ayağa kalkarak, "Tamam, olur," diye cevap verdim.
Telefonu kapatarak siyah pantolonumun cebine sok­
tum. Ona hayır diyebilirdim... Ciddi sonuçlar doğurmadan
davetini geri çevirebilecek tek kişi bendim muhtemelen...
Ama evdeki hava orada kalamayacağım kadar boğucuy­
du. Karissa'yı bugün böylesi üzen şey her neyse, onu atlat­
ması için yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Geri döndüğümde
burada olacağını biliyordum.
Burada olacaktı, çünkü eğer olmazsa izini bulup sürük-
leye sürükleye onu geri getireceğimi biliyordu.
Ayakkabılarımı ayağıma geçirerek kravatımı düzelttik­
ten sonra sandalyede duran ceketimi aldım. Düğmelerimi
23
ilikleyerek kapıya doğru yürümeye başladım. "Yapacak
işlerim var."
Karissa bir şey söylemedi; başını kaldırıp bana bakmadı
bile ama duydu. Yanağının iç kısmım ısırırken kıpırdayan
yüzü bunu belli etmişti.
Kanepeye yaklaşıp tam yanında durarak, "Geç kalabili­
rim," dedim. "Belki de kalmam."
Bir kıpırtı daha ve daha fazla sessizlik.
Bir süre ne yapacağımı düşünerek orada dikildim, ar­
dından eğilip başından öptüm. Karşı koymadı, hiç yap­
mazdı zaten. Ama bugün karşılığında hiçbir şey almaya­
caktım.
"Eğer bana ihtiyacın olursa ara."
Sanki söylemek istediklerini zar zor bastırıyor ve sadece
rahatsızlığını belli ediyormuşçasına hafif ve gırtlaktan ge­
len bir homurtu duyuldu. Bana asla ihtiyacı olmayacağını
düşünmemi gerektirecek bir rahatsızlık mıydı bu? Yoksa
yüreğinin derinlerinde halihazırda bana ihtiyacı olduğu­
nun farkında olmasının verdiği bir rahatsızlık mıydı?
Hangisi olursa olsun tekrar gülümsedim ve kendi ken­
dime gülerek dışarı çıktım.
Cobalt Room, Manhattan'ın göbeğinde, NYU kampüsün-
den fazla uzak olmayan bir yerde bulunan lüks bir gece
kulübüydü. Bir tarih dergisinin sayfalarından fırlamış gibi
görünen, insanlann dışarıdan hayran hayran seyrettiği
ama çok azının kapısından içeri girebildiği türden büyük
eski bir yapıydı. Sadece davetiye ile işleyen bir üyelik ge­
rektiriyordu ve buraya üye olmanın yolu da bugünlerde
Ray'den geçiyordu.
Sahibi o değildi ama kontrol kesinlikle ondaydı. İşleri­
nin çoğunu gösterişli barlann arkasına ve havalı eğlence
24
mekânlarına gizlenmiş olarak geri plandan yürütürdü. Ön
tarafta dolanır, kim olduğunu saklamaya bile gerek gör­
meden sağa sola emirler yağdırırdı. Arka tarafa çekilirse­
niz kıyametin kopacağım bilirdiniz.
İçeri girerken kimliğimi çıkarıp göstermeye gerek bile
duymadım. Kapıdaki görevli Kelvin beni tanıyordu... So­
nuçta bizden biriydi. Çoğu öğleden sonra Ray adma bu­
rada çalışıyor, ek olarak da birkaç sokak ötede küçük bir
kulüp olan Timbers'ta görev yapıyordu. Karissa'nm arka­
daşıyla oraya gittiği gece, yani harekete geçmeye karar ver­
diğim gece oranın kapısındaydı.
O gece Karissa'yı görür görmez bana haber veren
Kelvin'di. Onu tammış ve hedefim olan kişi olduğunu fark
etmişti. Açık söylemek gerekirse hepsi biliyordu... Ray'in
adamlarının hepsi Karissa'mn kim olduğunu çok iyi bili­
yorlardı.
Yanından geçerken Kelvin bakışlarım yere çevirerek
başını salladı. Bunun sebebi saygıdan ziyade adamlarm
hiçbirinin gözlerimin içine bakmaktan hoşlanmıyor olma­
larıydı.
Çok az insan gözlerimin içine bakardı.
Yalan söyleyen, aldatan, öldüren, çalan acımasız gang­
sterler, sokak çeteleri bundan kaçımrken fiziksel güce sahip
olmayan, benim yarım kadar Karissa, sanki tek bir bakışla
ruhumu okuyormuşçasma gözlerimin içine bakmaktan hiç
çekinmedi. Başta gerçeği, yani ne olduğumu görmediğini
düşünüyordum ama bir süre sonra gördüğünü fark ettim...
Sadece aldırmıyordu.
Dünyadaki her zerre ışığı yok etmeye yetecek kadar yo­
ğun olan içimdeki karanlığı umursamıyordu.
Kimse bana böylesi açık, böylesi güven ve sevgi dolu
bakmıyordu.
Ray bile.
25
Sadece sarhoş olduğu zaman belki. Ve bu gece sarhoştu.
Bann özel kısmında ona yaklaşırken beni görünce sırıttı.
Sanki kendisi Cheshire kedisiymiş* ve becerecek bir Alice
bulmuş gibi bir sıntıştı bu. "Naz!"
Bana böyle hitap ettiğinde neredeyse yumruk yemiş
gibi hissettim. Anında kendini toparladı ama özür dile­
medi. Sadece omuz silkip, adeta "Lanet olsun! Ağzımdan
kaçırdım," diyen bir ifadeyle yüzünü buruşturdu. Tek
kelime etmeden elini sallayarak yanındaki rahat deri kol­
tukta oturmakta olan adama kalkmasını söyledi. O kalkar
kalmaz ben oturdum. Garsona her zamankinden, kapağı
açılmamış bir şişe soğuk bira getirmesini işaret ettim. Sor­
gulamadan, tereddüt etmeden getirdi ve anahtarlığımdaki
şişe açacağım kullanarak şişeyi açtım.
Ray, koltuğunda yayılarak, "Bu sabah donmuş gıda
hisselerini nakde çevirdik," dedi. "Hemen hemen çeyrek
milyon kâr."
Koltuğuma yerleşerek, "Bu harika," diye karşılık ver­
dim. "Yani bu gece içkiler senden."
Ray içinde buzlu viski bulunan kadehini kaldırıp hafif­
çe şişeme vurarak, "Elbette," dedi. "Sen böyle devam et,
ben de sana bütün bira fabrikasını satın alayım."
Bir kahkaha atıp biramdan bir yudum aldım. "Bunu ha-
tırlatınm."
"Hatırlatacağını biliyorum."
Keyifler yerindeydi, alkol su gibi akıyordu. Ray gülü­
yor, şakalar yapıyordu. Ruh hali bulaşıcıydı. Gülümsüyor,
rahatlamaya ve zihnimdeki her şeyi geri plana atmaya ça­
lışarak ona ayak uyduruyordum ama Karissa ile ilgili dü­
şünceler sinsi sinsi geri geliyordu.
Dışandan bakıldığında sanki sadece takılıyormuşuz
gibi görünüyordu ama bu, bizim gibi adamlar için işti-
’ Alice Harikalar Diyarı'run sürekli gülen kedisi. -~çn
Kumpas kurmak, dolap çevirmek, konuşmak, sosyalleş­
mek... İşin nefret ettiğim kısmıydı. Genel olarak insan­
lardan nefret ediyordum gibi anlaşılmasın. Etmiyordum.
Tam anlamıyla değil. Sadece çevremde olmadıklarında
daha mutlu oluyordum.
Onun dışındakilerin.
Lanet olası Karissa.
Bugünlerde tek istisnam oydu.
Asla öyle olmamalıydı.
Kadmlar geldiğinde gece yarışım geçmişti. Genellikle
davet edilmezlerdi; Cobalt'a girmelerine izin yoktur. Ama
Ray ne zaman bir şey kutlamak için yanıp tutuşsa herkes
onu şımartırdı.
Fahişeler. Onlar kendilerine eskort kızlar diyorlardı.
Ben ise orospular. Çoğu aşırı makyajlı, beyinsiz bir kızdan
öte değildi.
Ray'in her işe burnunu sokan sanşm kız arkadaşı
Brandy çıkageldi ve koltukta onun yarana sıkışıp kucağı­
na uzanarak burnunu boynuna soktu. Bir zamanlar o da
diğerleri gibi kendini satıyordu ama Ray ondan hoşlanmış
ve onu kendine saklamıştı.
Küçük oyuncak bebeğim, diyordu ona.
Herkes gevşemişti. Oysa benim tüm kaslarım gerilmiş­
ti. Aldığım alkol huzursuzluğumu yok etmiyor, aksine git­
gide artmasına sebep oluyordu.
Bu, Brandy'nin küçük arkadaşının koltuğumun koluna
tünemesini engellemedi. Kızın yeni olduğu ve buraya ilk
kez geldiği açıkça belli oluyordu. Gülümseyerek bana bak­
tı; gözbebekleri siyah mermer gibiydi. Kafası iyiydi. "Hey,
yakışıklı. Bu gece bir partiye var mısın?"
Bacağını bacağıma sürter ve ayağıyla baldınmı okşar­
ken boş bir ifadeyle dik dik ona baktım. Brandy durumu
fark etmişti. Sarhoşluktan peltek peltek konuşarak arkada­
şını durdurmaya çalışıyordu ama Ray eliyle ağzını kapatıp
onu susturdu. Bakışları bana kilitlenmiş, yüzündeki sırıtış
geri dönmüştü.
Tepkimi görmek istiyordu.
Bu adam bazen kendimi onun oyuncaklarından biriy­
miş gibi hissetmeme neden oluyordu.
Dördüncü şişe biramı bitirdim ve boş şişeyi yanımdaki
sehpaya koydum. Ayağa kalkarak kıza yaklaşmasını işaret
ettim. Estetikle şişirilmiş dudaklarını öpeceğimi düşüne­
rek baştan çıkancı bir gülümsemeyle eğildi ama ben ağzı­
mı kulağına götürdüm. "Eğer bana bir daha dokunursan
boğazını keserim."
Ray'in çılgınca kahkaha atmasına bakılırsa yüzünde
dehşete düşmüş bir ifade olmalıydı. Umurumda değildi.
Ayağa kalktım ve dönüp arkama bakmadan çıkışa doğru
yürümeye başladım. "Görüşürüz, Ray."
"Hoşça kal, Naz."
Bu kez yumruk yemiş gibi hissetmedim.
Beni rahatsız eden ismin kendisi değildi. Her zaman
Ignazio'ya tercih ettiğim bir isimdi bu. Ama onu duymak
bana bir zamanlar olduğum adamı, eski halimi hatırlatı­
yordu. Naz'ın umudu vardı. Naz sevgi doluydu.
Naz acımasız bir ölüme kurban gitti.
Karissa'ya bana Naz diye hitap etmesini söylemiştim.
Bir anlık zayıflıkla söylenmişti bu, çünkü gözlerinde öyle
bir ışık, yüzünde öyle masum bir ifadeyle bana bakmıştı
ki o an eski benin yansıması olabileceğini düşünmüştüm.
Mutluluk veren bir cehalet.
O zamanlar yolumu kaybetmiş, kim olduğumu unut­
muştum ve nasıl geri döneceğimi hâlâ bilmiyordum.
Eve vardığımda saat biri geçmişti. Ev karanlık ve sessiz­
di. Kapıdan girer girmez ceketimi çıkardım ve iç çe k e re k
28
kravatımı gevşettim. Çalışma odası boş, televizyon kapa­
lıydı ve uzaktan kumanda sehpada, Karissa'mn defterinin
üzerinde duruyordu. Uzaktan kumandayı itip defteri al­
dım ve en ön sayfadaki yazıyı okudum. Bir çeşit patates
yemeği tarifiydi; altında notlar vardı: Mükemmel biftek
nasıl pişirilir.
Defteri yerine koyarken içinden bir zarfın ucu çıktı. Me­
rakla çekip aldığımda NYU'dan Karissa'ya gelmiş bir mek­
tup olduğunu gördüm.
Yapmamam gerektiğini biliyorum ama zarfı açtım,
mektubu çıkarıp okudum.
Sevgili Bayan Reed,falan filan,falanfilan, burs hakkınızı kay­
bettiniz, bu yüzden tarafımıza ödeme yapmanız gerekmektedir.
Yaklaşık yirmi beş bin dolarlık lanet olası bir fatura.
Mektubu zarfa geri koyup defterin içinde bulduğum
yere yerleştirirken ağzımdan alçak sesle bir ıslık çıktı.
Moralinin bozuk olmasma şaşırmamalı.
29
2. BÖLÜM
"Ne dersin...?"
"Hayır."
Sorunun ortasında kalakaldım ve kucağında defteriyle
kanepede oturmuş bir yemek programı daha seyretmekte
olan Karissa'ya baktım. Aynı boktan durum, farklı bir gün.
O an onunla konuşmamı imkânsız kılan boynuna dolan­
mış kulaklıklardan sızan müzik sesini duyabiliyordum.
"Cevap vermeden önce en azmdan sorumu bitirmemi
bekleyemez misin?"
Bir şey söylemedi. Yine ben yokmuşum gibi davranarak
defterine ekranda gördüğü bir şeyi yazıyordu.
Derin bir nefes alıp, "Benimle...?" diye sordum.
"Hayır."
Öfkemi bastırmaya çalıştım ama sıkıntıyla inlememe
engel olamadım.
Bu kadın, insanı inanılmaz derecede çileden çıkarıyor­
du.
Üçüncü kez sormaya kalkışmadan başımı iki yana salla­
yarak çalışma odasını terk ettim. Anahtarlarımı alıp evden
çıktım ve kapıyı çarparak kapattım.
Beni uyuz ediyordu.
Ona bu fırsatı vermemeye çalışıyordum.
Sakinliğimi korumaya, kendime hâkim olmaya çalışı­
yordum. Duygularımı belli etmeme konusunda eğitimliy­
dim. Ama Karissa damarıma nasıl basacağım biliyordu.
Bir kez daha benim istisnam olmuştu.
Her zaman lanet olası istisnamdı.
Manhattan yolu bu öğlen sonra çok yavaş ilerliyordu.
Sıkışık trafikte beklerken parmaklarımı ve boynumu kü-
türdeterek bedenimi gevşetmeye, her geçen gün artan
gerginliği azaltmaya çalışıyordum. Her şey daha iyi olaca­
ğına, her şey yoluna gireceğine, başlangıç çizgisinde sapla­
nıp kalmış gibiydik.
Sabır her zaman güçlü yanım olmuştu... Hemen hemen
yirmi yılımı Carmela'nın izini sürerek, Johnny'den intikam
almayı bekleyerek geçirmiştim. Ama şu an kızlan sabır sı­
nırlarımı zorluyordu.
Arabayı Washington Meydanı civannda bir otoparka
bırakarak Greenwich Village'e doğru yöneldim ve caddeyi
dönüp binanın giriş katındaki NYU öğrenci işlerine gittim.
Harç Bürosu.
Yaz dönemi olmasına rağmen bina ışıl ışıl aydınlatıl­
mıştı ve şaşırtıcı biçimde kalabalıktı. Birkaç dakika benim­
le ilgilenilmesini bekledikten sonra ofisin giriş bölümün­
de büyük bir masada oturmakta olan orta yaşlı bir kadına
yaklaştım.
32
"Okul ücretini ödeme konusunda kiminle görüşebili­
rim?" diye sordum.
Kadm, alışılmış laf kalabalığıyla öğrencilerin internet­
ten nasıl ödeme yapacaklarını anlatmaya koyuldu ama
sözünü kestim. "Hayır, ödeme yapmam gerek ve hepsini
ödemek istiyorum. Bugün."
Bir saat sonra en üstte Karissa'nın adının yazdığı ve
yanında "Tamamı ödendi" damgası basılmış bilgisayar
çıktısı bir faturayla birlikte yirmi beş bin dolar daha fakir
olarak dışarı çıktım.
Brooklyn'e vanp arabayı park ettiğimde hava kararmak
üzereydi. İçeri doğru yöneldim. Daha kapıyı açmadan beni
yüksek müzik sesi karşıladı. Birkaç adım atıp antreye gir­
diğimde Karissa'ya seslendim. Şamatanın arasında neşeli
bir kahkaha koptu.
Bu bir kadın sesiydi, tanıdıktı ama Karissa'nın değildi.
Melody.
Nabzım hızlandı; içimde aniden kabaran öfke yüzün­
den parmak uçlarım karıncalandı. Elimi yumruk yapıp
bunu yok etmeye çalıştım ama pek işe yaramadı. O kahka­
hayı boğarak yaşamına son vermek, bu rahatsız edici cızır­
tıyı yok etmek istiyordum.
Beni çok rahatsız etmiş ve kulağımı tırmalamıştı.
Ses çalışma odasından geliyordu, kendimi en çok evim­
de hissettiğim odadan. Güvende hissettiğim tek yerden.
Evime birini davet etmek, birinin yemeğime dokunma­
sına ya da bana içki koymasma izin vermek gibiydi. Birine
bu derece güvenmek söz konusu bile olamazdı. Daha önce
dinleme cihazı yerleştirilmiş, telefon konuşmalanm din­
lenmişti ve burnumun dibinde dahi olsa bunu gözden ka­
çırmam çok kolaydı. Başkalarının hayatıma girmesine izin
vermezdim ve Karissa, sığınağımı çok az tanıdığım birine
açmıştı.
Melody Carmichael. Babası Wall Street'te çalışıyordu
Annesi ev hanımıydı ve bir kitap kulübü işletiyordu. Bu
mükemmel aüe fotoğrafıydı ama benim güvenmediğim
bir görüntüydü. Görünenin altında, daha derinlerde her
zamanbaşka bir hikâye, benim gibi bir adamın gün yüzü­
ne nasıl çıkaracağım bildiği gömülü sırlar vardır.
Herşeyinkötübir yönü, herkesin karanlık bir tarafı var­
dır ve karanlıkta yürümeyi göze alan kişiler, sadece güneş
ışığımtanıyan kişilerden çok daha inandırıcıdırlar.
En yakın arkadaşım beni göğsümden vurdu ama en
azından bunu yaparken gözlerimin içine bakma lütfunda
bulundu.
Çalışma odasından uzak durup sinirlerimi yatıştıracak
güçlübir içki bulmak için mutfağa yöneldim ama içeri gir­
diğimanda kalakaldım. İçerisi bomba atılmış gibiydi. Her
yer tabak ve çöp doluydu; yemek artıkları yapışmış ten­
cereler hâlâ ocağm üzerindeydi. Tuhaf bir yanık kokusu
vardı. Başansız olmuş bir yemek yapma girişimi daha. Bu
seferki girişim tezgâhın üzerindeki yanmış pisliğin yaran­
da duranyarısı dolu bir pizza kutusuyla son bulmuştu.
Öfkeden delirdiğimi hissedebiliyordum; çenem kaskatı
kesilmişti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alarak öfke­
mi bastırmaya çalıştım. Sakin ol. Kafana takma. Sakinleşmek
için ona kadar saydım ama anlamsızdı. Çünkü gözlerim1
tekrar açtığımve karmaşayı gördüğüm anda görüşüm bu­
lanıklaştı ve sakinliğimi kaybetmemek için verdiğim çaba­
nın tümüyok oldu.
Sabrımtükenmişti.
Ocağınüzerindeki tencereleri alıp içlerindeki yemek ar­
tıklarını çöpkutusuna boşalttım ve ardından mermer mut'
fak tezgâhına çarparken çıkardıkları sesi umursamadan
fırlattım.
34
Lavaboyu doldurdum; buhar yükselen kaynar su ne­
redeyse taşacak kadar baloncuk dolmuştu. Tabaklan içine
attım. Ceketimi yırtarcasına çıkarıp kollarımı dirseklerime
kadar sıvarken kafamm içinde karanlık düşünceler uçuşu­
yordu.
Ovaladım, ovaladım, ovaladım. Aşırı sıcak su tenimi
kavuruyordu. Dişlerimi sıkıyor, onun verdiği acıyla dik­
katimi dağıtmaya, sakinleşmek için bu acıya odaklanma­
ya çalışıyordum ama ters tepiyordu. Her kahkaha, her iç
çekiş, çalışma odasından kulağa ulaşan her hece yeniden
başlat tuşuna basıyor, kızgınlığım artarak tekrarlanıyordu.
Çok küstahtı.
Etrafımdaki dünya bulanıklaşmıştı, ellerim kendiliğin­
den hareket ediyordu. Görünürdeki her şeyi ellerim yara
olana kadar ovaladım. İntikam dolu karanlık düşünceleri
zihnimden söküp atma çabasıyla her şeyi ovalarken bula­
şık telini öyle sert bastırmıştım ki parmaklarım kamyordu.
Ama kafamdaki tek şey hâlâ onlardı.
Ben onlardan böyle kurtulmaya çalışırken onlar beni yi­
yip bitiriyorlardı.
Sinirden öylesine kendimi kaybetmiş, öfkeden öylesine
tükenmiştim ki, Karissa'nın ayak seslerini duymadım ve
tavandaki lamba yanana kadar varlığını hissetmedim. Ay­
dınlık, bir an için durmama neden oldu. Elimdeki bardağı
o kadar sıkı tutmuştum ki kızarmış elimin eklem yerleri
kokain kadar beyaz olmuştu.
Bardak kırılmadığı için lanet olası derecede şanslıydım.
Neredeyse kırılmış olmasını diledim.
Böylece elimi kesip lanet olası bir damarımı koparabi­
lirdim.
"Naz?"
35
Sesi o kadar yakındı ki adımı söylemesi azgın alevlere
benzin fırlatmak gibiydi. Deli gibi titrediğimi hissederek
başımı eğdim.
Bu ne küstahlık.
"Git buradan Karissa. Şu an bunu yapmak istemezsin."
"Ne yapmak istemem?"
Cevap vermedim ve o gitmedi.
Gitmedi, hatta daha da yaklaştı; dikkatli adımlarla mut­
fağı geçip bana doğru ilerlemeye başladığında nihayet
ayak sesleri duyuluyordu. Yere hafifçe basıyordu ama yak­
laşırken duyulan ayak sesleri kulaklarımda uğursuz bir
uğuldamaydı. Tepki vermemek için mümkün olduğunca
hareketsiz durarak derin bir nefes aldım. Tekrar konuşma­
ya başladığında gözlerimi kapattım.
"Ignazio?"
Eli sırtımdaydı; dokunuşu çekingendi ama beni tetikle-
meye yetti. Hızla ona doğru dönerken bardak elimden ka­
yıp köpüklü suya düştü. Karissa hazırlıksız yakalanmıştı.
Geri çekilmeye yeltendi ama bileğinden yakalayıp sımsıkı
tuttum ve birden kendime doğru çektim.
Sırtını tezgâha dayayıp onu kıpırdayamaz hale getirdi­
ğimde korkudan gözleri kocaman açılmıştı.
"İsteğinbu mu? Ha?" Ona doğru eğilip daha da yaklaşa­
rak gözlerimi koyu renk gözlerinin içine diktim. "Benimle
eğlenmek mi istiyorsun? Beni tahrik etmek mi istiyorsun?"
"Ne?" Sesi titriyordu. "Neden söz ediyorsun?"
"Yaptığın şeyden söz ediyorum," dedim. "Bana yaptı­
ğın şeyden."
"Ben sana bir şey yapmıyorum."
Gözleri sulandı. Canını yakıyor olma ihtimaline karşı
bileğini kavrayan elimi gevşetecek kadar aklım yerindeydi
ama bir şey değişmedi. Gözlerini gözlerimden ayırmadan
bakarken yanaklanndan bir damla yaş süzüldü. Bana bu
36
kadar yakın olmaktan dolayı nefesini tutuyormuşçasına
vücudu gerilmişti.
Bana.
Yakınımda olmaya tahammül edemiyordu.
Ona açık olmak için kendimi paralamış, zayıf noktala­
rımı, başka kimsenin göremeyeceği taraflarımı keşfetme­
sine izin vermiştim. Bunu kabul etmişti. Kabul etmiş ve
sevmişti ama anlamamıştı. Sonunda her şeyi; nasıl kurban
edilmiş olduğumu, canımın nasıl yandığım, hayatımın na­
sıl altüst olduğunu anlattığımda hatalı olan benmişim gibi
davranmıştı.
"Seni kendi haline bırakıyorum Karissa. İçimdeki her
şey bunu yapmamamı söylüyor olsa da seni kendi haline
bırakıyorum, çünkü istediğin bu. Seni kendi haline bıra­
kıyorum ve sen böyle mi karşılık veriyorsun? Beni kışkır­
tarak, bana hiç sormadan insanları evime, benim alanıma
davet ederek. Yalmz kalmak mı istiyorsun? O zaman bana
da bu hakkı ver ve buna saygısızlık etmeyi bırak."
"Etmedim..."
Sözünü keserek, "Ettin," dedim. "O masum tavırlann
bana sökmez... Artık işe yaramıyor. Her şeyi bilerek yapı­
yorsun. Masum falan değilsin. Bunun beni nasıl etkiledi­
ğini biliyorsun, yine de yapmaya devam ediyorsun. Sana
izin verdim, çünkü zamana ihtiyacın vardı. Sabırlı davran­
mam gerekiyordu ama artık süren doldu Karissa, çünkü
sabrım kalmadı. Oynamak istediğin oyun bu mu? Bir tep­
ki alana kadar benimle uğraşmak mı istiyorsun? Tamam.
Sana istediğini vereceğim."
Üzerine abandım. O, elimden kurtulmaya çalışırken
burnumu onun burnuna sürtmeye başladım. Ona doğru
daha da eğildim ve dudaklarım onunkilerden sadece bir
nefes uzakta durdum.
Onu öpmek istiyordum.
37
Öpücüğüme karşılık vermesini sağlamak için her şeyi­
mi verirdim.
Karissa, "Bırak gideyim," diye fısıldarken hissettiğim
buydu.
"Kendin kurtul. Hadi bakalım."
Serbest olan eliyle beni iterek kollarımın arasından öyle
hızlı çıktı ki tepki vermeye zor zaman buldum. Bileğini
bir saniye kadar geç bıraktığım için kolu bükülünce acıy­
la yüzünü buruşturdu. Geri geri giderken başını iki yana
sallayarak bileğini ovuşturuyor ve yanaklarmdan yaşlar
süzülüyordu.
"Sen normal biri değilsin," diye o kadar yüksek sesle
bağırdı ki Melody çalışma odasmdan duyup iyi olup olma­
dığım sordu. "Sen... sen hastasın."
"Bana bilmediğim bir şey söyle."
"Senden nefret ediyorum."
"Tekrar söylüyorum. Bana bilmediğim bir şey söyle."
Melody, "Karissa," diye seslenerek mutfağa girdi. Dur­
du ve bir ona bir bana baktı. Bakışları kuşku doluydu.
"Her şey yolunda mı?"
Tekkaşımı kaldırıp Karissa'ya bakarak cevap vermesini
bekledim. Şu an, ruh halim böyleyken arkadaşıyla benim
konuşmamhiç hoşuna gitmezdi.
Karissa bileğini ovuşturarak hafifçe başını salladı.
"Evet, yolunda. Yine de., şey... sen gitsen iyi olur. Nazla
ben... şey..."
Melody anında önemsemez bir edayla elini sallayarak,
"Anladım," dedi. "Sevgili kavgası; hepsi bu. Şey... Hafta içi
görüşürüz, değil mi? Kafe programı hâlâ geçerli, değil mi?”
Karissa zorla gülümseyerek, "Elbette," dedi. "Orada
görüşürüz."
Melody koşar adımlarla uzaklaşmadan önce el salla­
dı. Ön kapı açılıp kapanarak Melody'nin gerçekten gitmiş
38
olduğu haberini verir vermez Karissa tekrar bana döndü.
Gözlerindeki korku gitmişti, öfke de. Son birkaç haftadır
buna alışmıştım. Şu an beni selamlayan tek şey üzüntüydü.
Kalp kırıklığı.
Bileğini tutmuş ovuşturup duruyordu. Öfkenin yerini
yavaş yavaş endişe aldı. Ona doğru birkaç adım atıp kolu­
na uzandım. "İyi misin?"
Daha ben dokunmadan aniden geri çekilerek aramıza
biraz daha mesafe koydu. "Sanki umurunda."
"Umurumda tabii," dedim. "Eğer canını yaktıysam..."
Dudak büktü. "Tek yaptığın canımı yakmak."
Bunun aksini kanıtlamak için bir şeyler söylemek iste­
dim ama yapamadım.
Karissa bir süre sessiz kaldı, ardından başını kaldmp
bana baktı; sesi fısıltı gibi çıkıyordu. "Hayatımın en kötü
günü hangisiydi biliyor musun Naz?"
Duraksamadım bile. "Babam öldürdüğüm gün."
Bu sözler üzerine geri çekildi. Kollarmı göğsünde ka­
vuştururken başmı iki yana salladı. "Hayatımın en kötü
günü, yurt odamdaki o gün. Senden uzak durmam için
beni uyarmıştın... Ama ben seni dinlemedim. Eğer o an
çekip gitmezsen bir daha asla gitmeyeceğini söylemiştin...
Bunu da dinlemedim. Şimdi gerçekten ciddi olduğunu an­
lıyorum. Gerçekten ciddiydin." Sesi çatlak çatlak çıkıyor­
du. "Hata yaptım. Asla kalmanı istememeliydim."
O an tezgâhtan bir bıçak alıp göğsüme saplayabilirdi
ve bu, söyledikleri kadar beni rahatsız etmez, canımı yak­
mazdı.
Az önce söylediklerini duymaktansa vurularak öldü­
rülmeyi tercih ederdim.
O, bunu zaten biliyordu.
Ve belki bunları inanarak söylüyordu.
Belki hayatının en kötü günü oydu.
39
Ama bu, benim için avuntu değildi.
Canımı yakıyordu.
Tek kelime etmeden tezgâhtan uzaklaşıp kendimi zorla­
yarak ona doğru birkaç adım attım. Ben yavaş yavaş yanı­
na giderken Karissa hiç hareket etmedi ve gözlerimi dikip
ona baktığımda bana bakmayı reddetti.
Yarımda durdum ve dudaklarımı kulağma yaklaştıra­
cak biçimde eğildim. Sakin bir tonla, "Ama istedin," de­
dim. "Kalmamı istedin, o yüzden buna alışsan iyi olur, aş­
kım. Çünkü hiçbir yere gitmiyorum."
Teni yumuşacıktı. Kusursuzdu. Çok az dokunulmuştu.
Karissa'nın gözleri kapalı, bedeni tamamen hareketsiz
olduğu halde uyanık olduğunu biliyordum. Yatakta yanı­
na uzandığımda boğazmdan kaçan hafif inlemeden ve tit­
rek nefes alıp vermesinden anlayabiliyordum bunu. Üze­
rinde ince siyah bir tişört ve külot vardı.
Her zaman yan çıplak yatardı.
Ben daha da çıplak yatardım.
Çırılçıplak uyurdum. Bundan hiç rahatsız olmazdım.
Bir centilmen olmaya, anlayışlı davranmaya ve ellerimi
kendime saklamaya çalışıyordum ama bu çok zordu.
Aşın zordu.
Özellikle böyle anlarda.
Uyanık olduğumu, yanında olduğumun farkında ol­
duğunu bildiğim ve çok yakın ama bir o kadar da uzak
olduğum anlar... Bu, bütün kaslarımda kurtulması zor bir
ağnya neden oluyordu. Kendimi ona dokunurken yaka­
ladım; parmak uçlarım teninin açık kalan her yerinde ge­
ziniyordu. Karissa hareketsiz duruyordu ama titrediğini/
dokunduğum yerlerde tüylerinin diken diken olduğunu
hissediyordum.
40
Bu, çok fazlaydı.
Asla yetmiyordu.
Daha fazlasını istiyordum. Daha fazlasına ihtiyacım
vardı. Açgözlüydüm ve onun her şeyini istiyordum. Onu
sevmek, ona sarılmak, tekrar içinde olmak istiyordum.
Onu acımasızca becermek istiyordum.
Bunu en son yaptığım ânı zar zor hatırlıyordum.
Bana ilaç vermişti ve beni terk etmeyi düşünüyordu. Bir
ay olmuştu... Onunla temas etmeden geçen uzun, acı dolu
bir ay. Elimi kumaşın altına sokup onu çırılçıplak bırak­
mak ve ona sımsıkı sarılmak istiyordum.
Ama bunu yapmaya kalkarsam Kırmızı kelimesini kul­
lanacaktı.
O lanet olası dilini koparıp onun yaptığı gibi bedenim­
de kullanmak istiyordum.
İç çekerek ondan uzaklaştım ve arkamı döndüm. Canı­
mı ne kadar yakarsa yaksm bu gece ona dokunmayacak­
tım. Üzgündü ve işleri şu an olduğundan daha kötü hale
getirmek istemiyordum.
Bu durumu nasıl atlatacağımızı bilmiyordum.
Bir adım öne, altı adım geriye...
Uykum hafiftir; çevremdeki her şeyi hissederim. Yatak­
ta her hareket ettiğinde, döndüğünde, bacaklarını uzattı­
ğında, kıvrılıp yastığına daha sıkı sarıldığında sıçrayarak
uyanırım ve tekrar uykuya dalmak çok zordur.
Biriyle uyumak, onunla aynı odayı paylaşmak, en özel
alanlarınıza girmesine ve en zayıf anlarınızı görmesine izin
vermek büyük güven ister. Güçlüyiim ve hızlıyım ama be­
yinsiz bir herif bile uyuyan birinin uyanmasına fırsat ver­
meden boğazını kesip işini bitirebilir.
Sadece birkaç saniyelik bir iş.
Biliyordum.
41
3. BÖLÜM
"Şu herif var ya..."
Ray ile uzun sohbetlerin tamamı böyle başlardı. Bu dört
kelimeyi her duyduğumda bir dolar kazansaydım...
Aslmda her seferinde birkaç bin dolar kazandığımdan
emindim.
Ne zaman hazır olursa o zaman anlatmaya başlayaca­
ğım bildiğim için kayıtsız bir ifadeyle, "Hangi herif?" diye
sordum. Ray'in olayları dramatik hale sokma konusunda
doğuştan gelen bir yeteneği vardı.
"Benim için birkaç iş yapan şu herif," dedi. "Biliyorsun
işte... Araba işindeki. Tamirhanesi olan. Birkaç arabanın
boyasmı söken herif. Haddini aştı ve ayrılmaya karar verdi
ama senin de bildiğin gibi bu işte ayrılmak yok. Ahmak he­
rifbu yüzden şikâyette bulunmuş. Onu taciz ediyormuşuz.
İnanabiliyor musun? Ona yardıma olacaklarını düşünerek
polisi aramış."
Evet, inanabiliyordum.
İnsanlar polisin kendilerine gerçekten yardım etmek
için orada olduğunu düşünürler.
Ben de öyle düşünüyordum.
Gerçeği öğrenmeden önce.
Göz ucuyla Ray'e baküm. Henüz öğlen bile olmamasına
rağmen Cobalt'm arkasmdaki ofiste oturmuş içkilerimizi
yudumluyorduk. Brandy duvara dayalı deri koltukta derin
uykudaydı. Geceyi burada geçirip geçirmediklerini merak
ettim. Sabahın bu kadar erken saatinde onu hiç Cobalt'ta
görmemiştim.
"Ee, ne yapacaksm? Ona bir ders mi vermek istiyor­
sun?"
"Hayır. Halihazırda iki bacağına da kurşun sıktık,"
dedi Ray. "Ama işinin bitirilmiş olmasını tercih ederdim."
"Anladım, tamam," dedim. "Ben hallederim."
Ray çabucak adamm adım ve bazı belirleyici detayları
verdi. Adı Josh Donizetti'ydi. Kırklı yaşlarm sonunda, sa-
nşm bir adamdı. Diz kapaklarma yediği kurşunlar yüzün­
den topallayarak yürüyordu. Tamirhanesi Brooklyn'de ya­
şadığım yere fazla uzak değildi. Bu bilgiler yeterliydi ama
Ray yine de çalışma masasma uzandı ve adamın kartvizi­
tini alıpbana verdi.
Ben biramı bitirirken Ray konuyu değiştirmiş ve uzun
uzunbaşka bir şeylerden konuşmaya başlamıştı. Ne oldu-
n ğunu bilmiyordum. Benimle konuşmuyordu. Tam olarak
değil. Sadece konuşuyordu. Benin aksime Ray sessizlikten
hiç hoşlanmazdı.
Şişe boşaldığında kenara koydum, ayağa kalkıp ceketi­
mi üzerime geçirerek elimi uzattım.
44
Ray, içten bir gülümsemeyle elimi sıktı. "Sensiz ne ya­
pardım bilmiyorum Vitale."
Bensiz daha yoksul, daha güçsüz ve hatta muhtemelen
ölü olurdu. Bana dile getirdiğinden... diğer adamlarının
bildiğinden çok daha fazla güveniyordu. Diğerleri patron­
larının şehirdeki en güçlü, en etkili adam olduğunu dü­
şünüyorlardı. Yüzeyde görünen buydu. Benim yaptığım
işlerin çoğuna kendi admı da katıp övgüler almıştı.
Umurumda değildi.
Bunu şöhret için yapmıyordum.
Övgüye ihtiyacım yoktu.
İnsanların sürekli bana dalkavukluk yapmalarım iste­
miyordum.
"İş biter bitmez seni ararım," dedim.
Bütün öğleden sonrayı Brooklyn'de tamirhaneyi bulup
gözlemleyerek ve günün adamım iş yerinde topallayarak
dolaşırken gözetleyerek geçirdim. Aşağılık herif muhte­
melen cezasını yeterince çekmişti; iki bacağı da mahvol­
muştu. Bu durumda yürüyebildiği için şanslıydı.
Ama adam, polise gitmekle ölümcül bir hata yapmış­
tı. Bu, bizim dünyamızda affedilemezdi; kimse bundan
sağ kurtulamazdı. Kim olursan ol, ne yaparsan yap ya da
kimin tarafından sevilirsen sevil... Bu affetmeyeceğimiz
ölümcül bir günahtı.
İlk öldürdüğüm kişi Joseph Manchetti adında bir adam­
dı. Temiz ve kolay bir iş olmuştu; başının arkasından bir
kurşunla... Tetiği çekerken ellerim titriyordu. Yolun kena­
rcıda iki büklüm olup midemdeki her şeyi çıkarmadan
°nce ancak caddenin köşesine kadar gidebilmiştim.
Sebep ölmüş olması değildi; kabul ettiği tek ödeme tarzı
Su adamın ölümü olan bir gangstere ciddi miktarda borç­
lanmış olan evli bir erkeğin, bir babanın yaşamına son ver-
mi$°lmam da değildi.
45
Bunun onunla hiçbir ilgisi yoktu.
Mesele adrenalindi.
Hayatım benden çalındığından beri damarlarımda his­
settiğim ilk yaşam kıvılcımıydı; ilk kez kendimi normal
hissetmiştim. Birinin son nefesinin kontrolünün elinizde
olmasının verdiği haz başka hiçbir haza benzemiyordu.
Kalbim, artık var olup olmadığından emin olmadığım kal­
bim, deli gibi çarpıyordu.
Hayatımın insanlıktan en uzak ânı, bana bir zamanlar
benim de insan olduğumu hatırlatmışü.
Tekrar yaşadığımı hissetmiştim.
Bu duyguya bağımlı hale geldim.
Zaman içinde birini öldürdükten sonra midem bulan­
mamaya başladı. Haz eskisi kadar büyük, adrenalin o ka­
dar güçlü hissedilmez oldu. Her bağımlı gibi tatmin olmak
için gitgide daha fazlasına ihtiyaç duyar oldum. Temiz ve
kolay, karmaşıklığa ve acı vermeye dönüştü. Duygular
ölümden sonrasına tanıklık edince coşmaya başladı. En az
riskle en fazla heyecanı duyma yollarmı arayarak işi geliş­
tirdim.
Ben bu duygulan yaşadığım sürece onların ne hissettiği
umurumda değildi.
Yolun karşısında arabamda oturup adamm dükkan
içinde dolanmasını izlerken parmaklarım beklenti içinde
karıncalanmaya başladı. Elimdeki kartvizitiyle oyalanıyor
parmak uçlanmı pürüzlü kenarlarmda dolandırarak vak­
timin gelmesini bekliyordum ama çekim çok güçlüydü-
Buna bir tür orgazm demeleri ilginçti.
Çünkü gerçekten öyleydi.
Bir tür orgazm.
Şiddetli bir orgazm.
Ve bunun için can atıyordum.
Hava kararana, ortalık sakinleşene, işini bitirmek iÇ,n
46
burada olduğum o adam dışında tamirhanedeki herkes
gidene kadar bekledim. Büyük bir Amerikan arabasının
altına uzanmış çalışıyordu.
Kartviziti arabanın konsoluna bırakıp temkinli bir hal­
de arabadan indim ve karşıya geçerken siyah eldivenleri­
mi taktım. Sessizce tamirhaneden içeri girdim; ayak ses­
lerim neredeyse duyulmuyordu. Adam beni ne gördü ne
de duydu. Artık çok geç olana kadar orada olduğumu fark
etmedi bile.
Eski krikoya bir tekme attığım anda araba öyle hızla
aşağıya indi ki aşağılık herifin kenara kaçacak zamanı ol­
madı. İki ton metal hızla göğsüne çarptığında hareket ede­
medi, sadece çığlık atabildi.
Susunca bacaklarını sağa sola savurmaya başladı; vücu­
du deli gibi titriyordu.
Bir süre oyalanarak onu izledim.
Ölümde büyüleyici bir şeyler vardı. Samnm huzur ve­
riyordu. Yaşamın acısı, işkencesi, mücadelesi önemli değil­
di. Nasıl olsa her şey sona ermek üzereydi.
Hepimiz ölmek için doğarız. Durum bundan ibaretti.
Ben de bir gün, bir biçimde ölecektim ve bundan kork­
muyordum. Ölüm, benim için kurtuluş olacaktı. O güne
kadar diğer insanların kabullenme noktasına gelmelerini,
fazladan bir nefes daha almak için mücadele etmelerini
izleyecek ve onların korkularmdan beslenerek yaşamıma
devam edecektim.
Ben yakınlarındayken hayat onlara asla yaşama hakkı
lütfetmeyecekti.
Tıpkı bana başka şans vermediği gibi.
Bazen bunun benim lanetim olduğunu düşünüyordum.
Bu, içimdeki şeytanları zar zor yatıştıran, kendi kendime
verdiğim bir cezaydı. Ama sadece geçici bir boşalmaydı.
Bu beni dengesizleştiriyordu.
47
Adamın kasları hâlâ seğirirken oradan ayrıldım ve ba­
şım önde karşıya geçip arabama bindim. Bir kez daha dö­
nüp tamirhaneye bakmadan uzaklaştım. Telefonumu çıka­
rıp Ray'i aradım ve açar açmaz sadece, "İş tamam," deyip
kapattım. Hemen eve gitmedim. Kafamı boşaltmak, adre­
nalinden annmak için bir süre sokaklarda dolandım.
Bu haldeyken Karissa ile karşılaşmak tehlikeli olurdu.
Gümüş renkli ve siyah makine mutfak tezgâhının dörtte
birini kaplıyor, el değmemiş aksesuarları pencereden sü­
zülen sabahın ilk saatlerinin güneşi altında parlıyordu. Üst
katta Karissa'nm kalktığım ve koridoru geçerek merdiven­
leri inmeye başlayan ayak seslerini duyunca mutfağın di­
ğer tarafındaki tezgâha yaslandım.
Mutfağa girer girmez bakışlarımı ona diktim. Parlak
tepe lambasını yaktığında gözlerimi kısıp karanlıkta giz­
lenmiş olduğumu fark edip duraksamasını izledim. Beni
selamlayan korku içimin düğüm düğüm olmasına, vücu­
dumun gerilmesine neden oldu. Öyle bir baktı ki sanki mi­
deme yumruk yemişim gibi nefesim kesildi.
Kaç kez onun canını yakmayacağıma söz vermiş olur­
sam olayım fark etmiyor, o her seferinde bunu unutuyor­
du. Ve bu, bir ardık bir duygu bile olsa çok ağır geliyordu.
"Günaydın," dedim.
Gözlerini dikip bana baktığında yüzündeki panik her
zamanki iç çatışmasının gölgesinde yok oldu. Karşılık ver­
medi. Bakışlan benden uzaklaştı ve tezgâhın üzerinde du­
ran makineyi görünce kaşları çatıldı.
"Tezgâh üstü kahve makinesi," diye açıkladım. ŞaŞır'
mış bir ifadeyle aniden bana baktı. Omuz silkerek tezgâhta
yanımda duran kullanma kılavuzunu alıp ona uzattım-
48
"Kahve için canını vereceğini söylemiştin."
Tekrar dönüp makineye bakmadan önce kullanma kı­
lavuzunu elimden alarak, "Makineyi bu yüzden mi getir­
din?" diye sordu. "Daha basit bir şey alamaz mıydm? Nasıl
çalıştığını öğrenmek için roman okumayı gerektirmeyecek
bir şey?" Tam cevap veriyordum ki, "Elbette alamazdın,"
diye homurdanarak sözümü kesti.
Kısa bir süre kullanma kılavuzunun kapağına baktıktan
sonra tezgâhın üzerine fırlattı ve arkasım döndü. Dolaptan
bir kâse alıp dolap kapaklarını ve çekmeceleri çarparak her
sabah yediği mısır gevreğini hazırladı. Buzdolabından süt
almak için hafifçe bana değerek yanımdan geçerken bir şey
söylemeden ona baktım. Sütü kâseye boşaltırken bir kısmı
sağa sola sıçradı; temizlemekle uğraşmadı bile.
Sırtı bana dönük ayakta durup pencereden dışarı baka­
rak bir lokma aldı.
Hâlâ çok öfkeli...
Yavaşça ona doğru yürüdüm ve tam arkasında durdum.
Okadar yakındım ki kravatım sırtına değiyordu. Üzerimde
hâlâ dünkü kıyafet vardı. Yanında uyumadığımı, kimsenin
sokaklarda olmadığı saatlerde eve döndüğümü ve gün do­
ğana kadar o kahve içebilsin diye lanet makineyi kurmakla
uğraştığımı fark edip etmediğini ya da bunu umursayıp
umursamadığını bilmiyordum. O sırada benim varlığımı
özleyip özlemediğini de bilmiyordum ama şu an varlığımı
hissettiğinin farkındaydım.
Farkındaydım, çünkü ona doğru eğildiğimde titremeye
başlamıştı ve camdaki yansımasından gözlerinin hafifçe
kapandığını görüyordum. Dudaklarımı kulağına yaklaş­
tırdım ve alçak sesle, "Bulmaya çalıştığın kelimeler, teşek­
kür ederim, sanırım," dedim.
49
4. BÖLÜM
İnanç.
Güven.
Peri Tozu.
Kalın, altın sarısı yazılm ış bu kelim eler, rengârenk eski
poster üzerinde parlıyordu. Bunu daha önce de birkaç kez
görmüştüm; K arissa'nm yurt odasındaki duvannda asılıy­
dı ama o buraya taşındığından beri hiç görmemiştim.
Şu ana kadar hiç.
Küçük sarışın perinin kocam an gözleri artık yatak oda­
sının raptiyelerle rasgele tutturularak asılmış olduğu du­
varından bana bakıyordu. Poster kırış kırıştı ve sağ alt kö-
Şesi yırtıktı.
Yatağımın yanına asılmaktan ziyade çöp tenekesinde
°lması gerekiyormuş gibi görünüyordu.
51
Görüntüsü tüylerimi diken diken etti. Onu yırtıp at­
mak... ya da lanet olsun, en azından düzgün asmak, kırı­
şıklığı düzeltip daha iyi görünmesini sağlamak istedim.
Ama yapmadım. Rahatsız olmuş bir halde kapıda dikilip
loş ışıkta o lanet olası şeye bakmaktan başka bir şey yap­
madım.
Başımı iki yana sallayarak arkamı dönüp merdivenlere
yöneldim. Şu an aniden ortaya çıkan bu şeyle uğraşamaya-
cak kadar bitkindim. Bütün öğleden sonra Ray'in işleriyle
uğraşmış, kendi işlerimle ilgilenmiştim ve tek istediğim bi­
raz gevşemek, her şeyi geride bırakıp rahatlamaktı.
Evdeki tek ışık çalışma odasındaydı. O tarafa doğru yü­
rürken televizyonun sesi duyulmaya başladı. Samrım yine
yemek programı seyrediliyordu. Her zaman lanet olası
Food Network kanalı. Kapıdan içeri adım atar atmaz ek­
randa beni karşılayan üst kattaki küçük sarışım görünce
şaşkınlık içinde donakaldım.
Tinker Bell.
Ha?
Karissa üzerinde pijamaları, ayaklarını altına toplamış
bir halde kanepede oturuyordu. Yanına gidip kendimi ka­
nepeye attım. O kadar yakındım ki kalçam bacağına deği­
yordu.
Gerildi; vücudu sertleşti ama bana bakmadı. Onun ye­
rine gözlerini televizyona sabitledi. Kravatımı gevşetirken
bir süre onu izledim, ardından ayakkabılarımı çıkarıp tele­
vizyona döndüm.
Peter Pan.
Bu beni şaşırtıyordu.
Onun hakkında birçok şey biliyordum ama bu filmi ne­
den bu kadar sevdiğini anlayamıyordum. Daha önce de
bunu düşünmüş, ölçüp biçmiştim ve genç olduğunu bili'
yordum. Yine de böylesi olgun biri için bu film çok çocuk-
çaydı.
52
"Biliyor musun?" dedim, "bazıları Peter Pan'in aslında
bir korku filmi olduğunu düşünüyor."
Göz ucuyla şaşkın bir ifadeyle alnım kırıştırdığım gör­
düm. Benden tarafa inanmaz bir bakış attı.
Gözlerinin içine bakarak, "Ciddiyim," dedim. "Peter
Pan'in ölüm meleği, Var Olmayan Ülke'nin ise Araf oldu­
ğu yönünde teoriler var. Bu yüzden orada yaşlanmadıklan
iddia ediliyor." Bir şey söylemeden bana bakmaya devam
etti. Henüz başmı çevirmemiş olmasım devam etmek için
bir fırsat olarak değerlendirdim. "Elbette başka teoriler de
var. Kayıp Çocuklar yaşlanmıyor, çünkü yaşlanmalarına
fırsat vermeden Peter onları öldürüyor. Kitapta bir cümle
var. Okudun mu bilmiyorum. Şöyle diyor: Büyümeye başla­
dıklarında ki bu kurallara aykırıydı, Peter onları yok ediyordu.
Son derece açık. Sence de öyle değil mi?"
İki parmağımı boynuma sürterek boğazımı kesiyormuş
gibi yaptım.
Karissa bana baktı.
Ve bana bakü.
Ve biraz daha bana baktı.
Yüzü ifadesizdi ama gözleri alev saçıyordu. Eğer bakış­
larıyla beni yakabilecek olsaydı yapardı. Bir süre sonra ba­
şmı çevirdi, kumandayı alarak kapatma düğmesine bastı.
Televizyon kapandı ve ayağa kalkıp kumandayı kanepeye
fırlattı.
"Her şeyi mahvetmek zorundasın, değil mi?" diye ho­
murdandı ve cevap vermeme fırsat vermeden odadan çıktı.
Bir kez daha gitmişti. Başımı arkaya doğru eğip kanepe­
ye yasladım ve gözlerimi kapattım.
Bu, kaybedilmiş bir davaydı.
Bence bu çok açıktı ama kabul edilemezdi. Konu o ol­
duğunda elimden hiçbir şey gelmiyordu. Eminim bütün
gücün benim elimde olduğunu, benim insafıma kaldığını
53
düşünüyordu. Ama bunun nedeni sadece kontrolü elimde
tutuyormuş gibi görünmek için gece gündüz savaşıyor ol-
marndı.
Çünkü bunu yapmazsam... onu tamamen kaybedeceği-
mi biliyordum.
Ya onu kaybedersem?
Muhtemelen ikimiz de ölürdük.
Tekrar ayağa kalktım ve eşyalarımı oldukları yerde bı­
rakıp çalışma odasından çıktım. Bugün düzeni koruyama­
yacak kadar bitaptım. Yarın hallederdim; yarın çevremde
paramparça olmuş görünen ne varsa hallederdim. Ama bu
gece sadece onunla ilgilenecek enerjim vardı.
Ama onunla diğerleriyle ilgilendiğim gibi ilgilenemi-
yordum. Diğerlerinin boynuna bıçak ya da kafalarımn ar­
kasına bir kurşun yetiyordu. Onun için elimde olan tek şey
kelimelerdi ve onlar, en iyi ihtimalle yetersiz görünüyor­
lardı.
Ne kadar iyi davranırsam davranayım umurunda de-
ğildi.
Verdiğim sözlerin tek kelimesine inanmıyordu.
Machiavelli korkulmanın sevilmekten daha iyi oldu­
ğuna inanırdı, çünkü sevgi kolayca terk edilebilir oysa
cezalandırılma korkusu asla yok olmaz. Ben onu korku­
tuyordum. Biliyordum, onu korkutuyordum. Ama bana
olan aşkının eriyip gittiğini hissederken onu nasıl kendime
âşık tutacağımı bilmiyordum. Sanki onunla her konuşma­
ya çalıştığımda ağzımdan çıkan her kelimede bana karşı
kullanacağı, benim bir canavar olduğum inancmı kendine
kanıtlayacağı bir şeyler bulmak için çaba sarf ediyordu.
Belki de içimde bir canavar vardı.
Boş versene. Olduğunu biliyordum.
Bazen o çirkin kafasını kaldırdığını hissediyordum. Ka'
ranlık çöktüğünde bedenimi yiyip bitirdiğini, düşüncele­
54
rimi zehirlediğini hissediyordum. İçim kapkaranlık ama
kalbim hâlâ atıyordu.
Hâlâ atıyordu.
Ve lanet olsun ki onun için atıyordu.
Yani içimde bir canavar vardı, evet. Ama her şeyimi ele
geçiremedi.
Ayrıca herkesin içinde bir canavar yok muydu?
Üst katın ışıkları kapalıydı. Dışarıda güneş tamamen
batmış olduğundan yatak odası karanlığa gömülmüştü.
Yıllarca her tür ortama uyum sağlamaları için eğittiğim
gözlerim karanlığa kolayca alıştı ve gözüme ilk çarpan
poster oldu.
Orada değildi.
Boş duvara baktım. Raptiyeler, posterin yırtılmış köşe­
lerine saplanmış halde hâlâ duvarda duruyorlardı.
Söküp almıştı.
Gözlerim hızla odayı taradı. Ortadan yırtılmış ve iki
parçası da buruşturulmuş bir halde yatağm yarımda du­
ruyordu.
Kapıda durup bir süre paramparça olmuş postere bak­
tım. O sırada kulağıma hafif bir ses çalındı. Neredeyse du­
yamayacağım kadar alçak bir inleme.
Bu sesi tanıyordum. Hem de çok iyi tamyordum. Hiç
aklımdan çıkmayan bir sesti bu.
Siktir.
Sanki deli gibi ihtiyaç duyduğu havayı can havliyle so­
lumaya çalışır gibi aldığı derin bir nefes sesi.
Bunun anısıyla her günüm işkence içinde geçiyordu.
Gözlerimi yatağın sağ tarafına, Karissa'nın kendini dış
dünyadan korumak istercesine battaniyeye dolanmış yat­
tığı yöne çevirdim. Yüzünü göremiyordum, vücudunun
Şeklinden fazla bir şey anlayamıyordum ama odada yan­
kılanan o sesi tanıyordum.
55
Ağladığını biliyordum.
Benim yüzümden ağlıyordu.
Kalbim yerinden sökülüyormuş gibi geldi; üzüntüsü
taşınamayacak kadar ağır bir yüktü. Bütün suç bende de­
ğildi ama her ne kadar kabul etmek istemesem de üzülme­
sinde payım vardı.
Onu üzmemeye çalışmıştım.
Yemin ederim buna çaba harcadım.
Ama onu üzdüm.
Sanırım bazen buna engel olamıyorduk. Düzenli olarak
nefes alırcasına kolay bir biçimde işleri berbat ediyorduk.
Yanlış adım attığım tek an kontrolün bende olmadığı an,
kaderin engellenemez cilveleriydi. Yine de o durumda bile
dengemi korumayı başarıyordum.
Ama onun yanında dengemi kaybediyordum.
Tökezliyordum.
O sesi bir kez daha çıkanrsa dizlerim boşalacaktı.
Parmak ucunda yavaşça onun yattığı tarafa doğru yü­
rüdüm. Yanında durduğumda bedeninin gerildiğini gö­
rebiliyordum. Gölgem pencereden süzülen hafif ay ışığını
engellemişti. Başımı eğip ona bakınca gözlerinin açık ol­
duğunu ve kızarmış yanaklarından yaşların süzüldüğünü
gördüm. Tek kelime etmeden uzanıp önce elimle gözyaş­
larını sildim ardından saçını yüzünden çekip kulağının ar­
kasına sıkıştırdım.
İfadesiz gözlerle boşluğa bakıyordu. Ne bana baktı ne
de varlığımı fark etti. Eğilip sıcaklığının tadını çıkaran göz­
yaşlarının tuzunu hissederek yanağına bir öpücük kon­
durdum. Dudaklanm tenine değer değmez yine aynı şeyi
yaptı; o sesi çıkardı. İçime işleyen, kaskatı kemiklerime
yerleşen o derin çaresizlik nefesinin sesini.
Yanında diz çökerekbana bakmaya, beni görmeye zorla­
dım onu. Obu durumdayken, bu gece uyumam, gevşemem
mümkün değildi. "Senin için ne yapabilirim Karissa?"
56
Alçak sesle sorulmuş bir soruydu bu ama sanki ona ba­
ğırmışım gibi geri çekildi. Dudakları küçümser bir ifadeyle
büküldü, bakışları nefret doldu. "Cehenneme git!”
Kelimeler o güne kadar ağzından çıkan an acı sözlermiş
gibi boğazına dizildi. Bu öfke tahrik olmama neden oldu.
Bundan etkilenmek belki de yanlıştı ama lanet olsun ki bu
düşmanca tavrı, içimde ilkel ve hastalıklı bir şeylerin uyan­
masına sebep oldu. Aletimi sertleştiren ve bedenime ateş
basmasına neden olan iç gıcıklayıcı, sıcak bir şeyler...
Bu duygulan hissetmek tehlikeliydi.
Elimi yüzünde dolaştırıp biraz daha gözyaşmı sildim.
"Çok uzun süredir oraya doğru gidiyorum zaten aşkım."
Kelimeler ağzımdan henüz çıkmıştı ki hızlı ve sert bir
biçimde itildim, nerdeyse sırtüstü yere düşüyordum. Ka-
rissa battaniyenin altından çıkıp oturarak kollarını göğ­
sünde kavuştururken son anda ona tutundum. Artık ağla­
mıyordu, kini gözyaşlarını kurutmuştu.
Öfke ile baş edebilirdim... ama kalp kırgınlığıyla baş et­
mem imkânsızdı.
Onun tek kelime etmesine, tepki göstermesine fırsat
vermeden tekrar doğruldum ve ellerimle onu iki yarımdan
tutmuş bir halde yatağa doğru eğildim. O kadar yaklaş­
mıştım ki burunlarımız birbirine değiyordu.
Bu kez şaşkınlıktan derin bir nefes aldı.
"Dikkatli ol," diye fısıldadım. Sesim bastırılmış duygu­
lar yüzünden alçak ve kaba çıkmıştı. "Mücadele etmenin
hoşuma gittiğini biliyorsun."
"Siktir git."
Dudaklarımı dudaklarına bastırıp sert bir biçimde onu
öptüm,
Karşılık vermedi.
Birkaç saniye geçmeden beni göğsümden iterek aramız­
dabana vuracak kadar bir mesafe kalmasmı sağladı.
57
Sertti.
Tam ağzımın orta yerine bir tane çaktı. Yumruk atma­
sını hiç beklemiyordum, gafil avlandım. Acıdan yüzümü
buruşturdum ve tam bir kez daha vurmaya yeltenmişti ki
bileğinden tuttum. Parmaklarını açtı ve geri çekilerek bana
dik dik bakmaya başladı. Öfkeden titriyor, burnundan
adeta ateş fışkırıyordu.
Altdudağımı yaladığımda kanın kekremsi tadı dilimi
kapladı ve dişlerim ufak bir yarığa takıldı. Yara yanıyor,
halihazırda deli gibi çarpan kalbimi şaha kaldırıyordu.
Birinin bana yumruk atmaya cesaret etmesi sık görünen
bir şey değildi. Daha da ender görüneni o yumruğun bana
isabet edeceği kadar gafil avlanmamdı.
Bir dakika önce itilmiş olma hissi beni iyice kudurtmuş,
tepemi artırmıştı; güçlükle tuttuğum her şey patlamaya
başlamıştı. Onu tekrar yatağa çekip üzerine çıktım. Bağı­
rarak bir şeyler söyledi ama sesi zar zor duyulan bir fısıl­
tıdan, içimdeki canavarın kükremesi tarafından yutulan
cansız bir mırıltıdan fazla çıkmamıştı.
Bu bulanıklık içinde beni etkileyebilecek tek bir kelime
vardı.
Kırmızı.
Kırmızı, öfkenin rengi, nefretin rengi, hayatımı doğru
düzgün düşünemediğim bir noktaya getiren renk. Kırmız1/
ahşap zemin tarafından emilen yoğun ve kumaşa işleyen,
bir kez akmca çıkarılması güç olan kanın rengi. Kırmız1,
tıpkı kızarmış yanakları ve bir kez daha dudaklarımla
buluşmak için yalvaran kıvrılmış dudaklan gibi. Kırmız1,
kollarımda, göğsümde, boynumda ve yüzümde bıraktığ1
tırnak izleri gibi. Mücadele ediyordu ama beni itmiyor, ak­
sine kendine çekiyor ve sımsıkı tutarak mahvediyordu.
Kırmızı.
Kırmızı.
Kırmızı.
58
Onu bir kez daha çok sert biçimde öptüm. Patlakduda­
ğımın acısı daha da derinlere işliyor, beni ateşliyordu. Kan
akıtacak kadar olmasa da benim hissettiğimi hissetmesini
sağlamaya yetecek kadar ısırdım onu.
Onu altımda ezerken, "Hadi, söyle," diye homurdan­
dım. Çok serttim; öylesi serttim ki canı yanıyordu. "Keli­
meyi söyle."
Söylemesini istiyordum.
Söylemesine ihtiyacım vardı.
Çünkü eğer söylemezse, ciğerleri sökülene kadar çığlık
atmadıkça ve sanki zehir tükürürmüş gibi bana tükürme­
dikçe durmam mümkün olmayacaktı.
Tek gördüğüm kırmızıydı; onun dışındaki her şeybula­
nıktı ve bunu yok edecek tek şey "kırmızT'ydı.
"Hadi, söyle," diye tekrarladım. Dudaklarım dudakla­
rına o kadar yakındı ki hızlı hızlı nefes alışını hissedebili­
yorum. "Ama kastettiğin gerçekten bu ise."
Bana daha önce onda görmediğim kadar öfkeli bakıyor­
du. Küçük yavru kedim acımasız bir canavara, beni par­
çalama becerisine sahip aç bir dişi aslana dönüşmüştü. Ve
öyle de yapacaktı. Beni paramparça edecekti.
Tek yapması gereken o kelimeyi söylemekti ve o an pa­
ramparça olacaktım.
Azarlar bir tonla, "Söyle şunu," dedim. "Lanet olası şu
kelimeyi söyle."
Dudakları aralandı. Bekledim. Kulaklanmda çınlayacak
okelimeyi beklerken bedenimin her hücresi kasıldı, geril-
di, göğsüm sıkıştı ama tek duyduğum zayıf bir nefesti. Bir
hirıltı gibi çıktı ve ses bir saniyeden kısa süre havada asılı
kaldı. Ardından başını kaldırıp dudaklanma yapıştı,
ye ben mahvoldum.
Üzerimizdekileri parçalayarak ve vücutlarımızı hırpa-
*ayarak bizi birbirimizden ayıran bütün kumaş parçalannı
akardık. Yumuşaklık ve şefkatten eser yoktu.
Bu aşk değildi.
Nefretti.
Gerçek nefret.
Benden nefret ediyordu ve sanırım bu, onun acısını din­
diriyor, kalp kınklığmı yatıştırıyor, bana duyduğu öfkeyi
dışa atmasına fırsat veriyordu.
Umursamadım.
Memnuniyetle karşıladım.
Bana vurabilir, işkence edebilir, beni dövebilirdi. Hep­
sine razıydım. Yumruklarının etkisini ve kelimelerindeki
öfkeyi mutlulukla karşılayacaktım. Tüm kinini kusabilir,
kendini kaybedebilirdi. Bunun için asla onu engellemeye­
cektim.
Çünkü bu duyguyu biliyordum.
Öfkeyi, nefreti ve acıyı biliyordum.
Bana bakmak için kısa bir an dudaklarımdan uzaklaştı­
ğında ona bakmak yeniden aynaya bakmak gibiydi... kırık,
sivri parçalar halindeki cam kendi ruhumu bana yansıtı­
yordu.
Bu kez karanlık yarımdı.
O da aynı benim gibi berbat haldeydi.
Ve belki bunu ona ben yapmıştım.
Belki bu, benim yüzümdendi.
Ama lanet olsun ki bu iyi hissettiriyordu.
Tekrar tekrar yanaklanm, çenesini, boynunu öptüm.
Onu iyice yatağa çekip bacaklarmm arasına yerleşirken
dişlerimi tenine geçirdim. Anında ıslanmıştı. Teni kıpkır­
mızıydı ve beklenti içinde her hücresi alev alev yanıyordu.
Bacaklannı tutup iki yana ayırdım. Dudaklarım bir kez
daha dudaklanyla buluşurken dizlerini göğsüne doğru
kıvırdım. Sertçe içine girip daha da derine bastırdım. Ağ'
zımın içine doğru bir çığlık attı ve hırıltı halinde tek bir
kelime duyuldu. "Siktir."
Dudaklarım dudaklarına dayalı bir halde, "Yapaca­
ğım," dedim. "Seni öyle bir becereceğim ki içinde ne var
ne yoksa boşalacak." Kendimi dışarı çekip anında bir kez
daha ileri ittim. Yine bir çığlıkla karşılık verdi. "Durmam
için yalvarana kadar becereceğim seni." Bir itiş daha. Bir
çığlık daha. "Yine de beni durdurmak için o kelimeyi söy­
leyene kadar durmayacağım." Geri çekilip yüzüne baktım
ve bu kez daha da derine tekrar içine girdim. Nefesi kesil­
di. "Sen onu söyleyene... gerçekten kastederek söyleyene
kadar durmayacağım."
Dik başlı ve küstah bir ifadeyle bana bakıyor, tek kelime
etmiyordu. Bu, bir irade savaşıydı; onun asla kazanamaya­
cağı bir savaş.
Kalbim durana kadar onu becerecektim.
Lanet olsun ki Karissa olmadan zaten ona ihtiyacım
yoktu.
Hiçbir şey söylemedi. Söylemesine gerek yoktu, zaten
ona fazla şans tanımamıştım. O kadar sert içine girip çı­
kıyordum ki her seferinde yatağa daha da gömülüyordu.
Sessiz kalmak için elinden gelenden fazlasını yapıyor, yü­
zünü buruşturuyor, ses çıkarmamak için çenesini sıkıyor­
du. Ama içgüdüsel inlemelerini duyabiliyor; her parçamla
kendimi ona verip boynunun her yanını yalar, emer ve ısı­
rırken yuttuğu çığlıkları hissedebiliyordum.
Kendime hâkim olmaya çalışmıyordum.
Söz konusu o olduğunda kendime hâkim olmaktan bık­
mıştım.
Kim olduğumu biliyordu.
Neler yapabileceğimi biliyordu.
Artık yumuşak davranmak yoktu.
Dakikalar geçti. On. On beş. Yirmi.
Belki de yanm saat.
Varım gün de olabilir.
61
Gitmesine izin vermeyerek onu olmaktan çok hoşlandı­
ğım bildiğim bir bez bebek gibi sağa sola çevirirken odanın
zifiri karanlığına rağmen yüzündeki gergin ifadeyi sezebi­
liyordum. Bir süre her şeyi olduğu gibi kabul etti ama son­
ra çok fazla gelmeye başladı, iniltileri daha acı dolu, kaslan
daha gergin bir hale geldi, daha güçlü ve daha kısa aralık­
larla orgazm olmaya başladı. Bütün bedeni tükenmişti.
Bacaklarının titrediğini, tenimde dolaşan ellerinin daha
yırtıcı olduğunu hissedebiliyordum. Sırtımda tırnaklarının
çizdiği yerler zonkluyor, üzerlerinden akan ter yüzünden
yanıyordu. Kırık bir tırnakla çenemi keserek daha da kan
akıttı. Yine de kılımı bile kıpırdatmadım.
Beni paramparça edebilirdi.
Her yanımı yara bere içinde bırakabilirdi.
Bana istediğini yapabilirdi.
Altımdaki bedeninin gerildiğini, birbiri ardma orgazm
olduğunu hissedebiliyordum. Ciğerlerinden kelim e olarak
dökülen derin bir nefes aldı. "Yeter."
"Ne dedin?" diye sordum. "D uym adım ."
Göğsümden iterek, "Yeter," dedi. "Artık..." Nefesi kesil­
mişti. "Artık... dayanamıyorum." Bütün bedeni kasılarak
boşalırken kelimeler boğuk boğuk çıkmıştı. Gözünün ke­
narında bir damla yaş akarak bana sımsıkı sarıldı. Durma­
yacağımın farkındaydı. Ben onu dizginlem eye çalışırken
tekrar mücadele etmeye, bana vurmaya, nerem i yakalarsa
ısırmaya başladı.
Sınırını, nereye çizgi çektiğini keşfetm iş olduğumu*1
farkında olarak, "Söyle," dedim bir kez daha. "Kelimey1
söyle."
Tek istediğim yenilgiyi kabul etmesiydi.
Bu öfkeli dönemden çıkmasıydı.
Bileklerini ellerimin içine alıp onu yatağa mıhladığ1111
da gözlerimin içine baktı. Dudakları titriyordu. Onla*1
ısırmamak için kendimle savaşmam gerekti. Çok kısa bir
süre sonra derin bir nefes aldı. Beklenti içinde gözlerimi
kapattım. Orgazm olmamın yaklaştığım, bütün bedenimin
kasıldığını hissedebiliyordum.
Tehlikeli bir biçim de yaklaşmıştım.
Sesi o kadar alçaktı ki terli tene vurulan şaplak sesi onun
sesini neredeyse bastırmıştı. Fısıltıdan biraz daha yüksek
tek bir kelime duyuldu. "Sarı."
Anında gözlerim açıldı. Tamamen içgüdüseldi. Kendi­
mi tutup gözlerim i ona dikerek yavaş yavaş hareket etme­
ye başladım.
Bir kez daha "Sarı," dedi tekdüze bir ses tonuyla. Ne­
redeyse duracak kadar yavaşladım ama o, durmadan aynı
kelimeyi söylüyordu.
Sarı.
Sarı.
Sarı.
Bunu um ursam azlık edemeyeceğimi biliyordu.
Boşalırken sırtım hafifçe ürperdi ama hiç zevk alma­
dım. Tam anlam ıyla sona erm eden içinden çıküm, bilekle­
rini bırakıp yanından uzaklaştım . Dizlerim kıvrık bir halde
sırtüstü uzandım , ellerim i saçlarıma sokup bukleleri sım­
sıkı tutarak karanlıkta gözlerim i tavana diktim. Penisim
sızlıyor, başım zonkluyordu. Derin derin nefes alırken ta­
vandaki pervanenin tekrar tekrar dönüşünü izleyerek ona
kadar saydım.
Siktiğimin sarısını kullanmıştı.
Bu yolla ikim iz de kazanam azdık.
Bir felakettik, önlenem ez bir felaket ve gittiğimiz yol
hiç de güzel bir yere çıkm ıyordu. O kırılmaz olmaya çalışı­
yordu, ben ise sarsılm azdım . O deliriyordu, ben ise çoktan
kabayı yemiştim. Benden uzağa uçamasın diye hapishane
uŞunun kanatlarını kırm ıştım ve şimdi onu neden yük-
Seklere uçuram adığım ı m erak ediyordum.
63
O tamdık ses odanın içinde bir kez daha yankılandı. Sa­
kin havayı içine çekiyor ama hâlâ nefes alamıyor gibiydi.
Başımı eğip gözlerimle onu bulmaya çalışırken ağlamaya
başladı. Bu kez kendini tutmaya, gözyaşlarını içine göm­
meye çalışmıyordu. Gözyaşları bir duygu seli gibi akıyor­
lardı. Zaman ayarlı bomba sonunda patlamıştı.
Patlamayı hissedebiliyordum.
Durum tam anlamıyla buydu.
BUM!
O kadar şiddetli hıçkırıyordu ki normalden hızlı nefes
alıp veriyordu. Yanma uzandım, kollarımı ona doladım ve
kendime çektim. Başını göğsüme yasladı. Beni itmesini,
tekrar saldırmasını bekliyordum ama büzülmüş ve tüm
ağırlığıyla bana yaslanmış bir halde öylece uzanmaya de­
vam etti.
O kelimeyi söylememişti ama söylemeliydi.
içinden geçen oydu.
Saçlarının arasından, "Nefes al," diye fısıldadım. "De­
rin derin nefes almaya devam et. Her şey yoluna girecek.”
64
5. BÖLÜM
Ertesi sabah aynada beni selamlayan adam paramparça ol­
muştu.
Göğsümden boynuma kadar çıkan, kollarımdan aşağıya
inen kırmızı çizikler ve tırnak izleri vardı. Yolunu kaybet­
miş birkaçı da yanaklarımı yara içinde bırakmıştı. Altdu-
dağım şişmişti, küçük yank zar zor görülüyordu. Rengim
soluktu. Uykusuzluktan gözlerimin altı torbalanmışta, kas-
lanm gergindi ve farkında olmadan dişlerimi sıktığım için
Çenemkenetlenmişti.
Parmak uçlarımı boynumla omzumun birleştiği yerde
oluŞan morlukta gezdirdim. Deride hafif diş izleri vardı.
Ellerimden başka hiçbir şey kullanmadan bir sürü adam
öldürmüş ve çok az sıyrıkla oradan uzaklaşmıştım.
65
Iç çekerek musluğu açtım ve yüzüm e soğuk su çarpıp
ellerimle saçlarımı düzelttim. Ardından m usluğu kapatıp
banyodan çıktım. Üzerimde çekmeceden çekip aldığım bir
eşofman altı dışmda bir şey olmaksızın parm ak ucunda
merdivenlere yönelerek alt kata inmeye başladım .
Karissa uyanmıştı... Hatta çoktan ayaktaydı. Onun da
fazla uyuduğunu sanmıyordum. Eğer o da uyumadıysa
ikimiz de bütün gece yatakta uzanıp karanlıkta düşünce­
lere dalmıştık.
Sessizlikle sarılmış bir halde.
Acı gerçekte boğulmuş bir halde.
Mutfak buram buram kahve kokuyordu. Bu makineyi
eve getireli neredeyse iki hafta, upuzun on iki sabah ol­
muştu.
Nihayet kullanmaya başlamıştı.
Karissa, üzerinde beyaz göm leklerimden birinin örttü­
ğü külotuyla arkası bana dönük tezgâhın yanında duru­
yordu. Görünüşünün tadını çıkarmak için m utfak kapısın­
da bir süre durdum. Yandan görebildiğim yüzünde dingin
bir ifade vardı. Elinde o güne kadar hiç kullanmadığım
porselenlerin olduğu dolapta arayıp bulduğunu tahmin
ettiğim beyaz bir fincan tutuyordu. Üzerinden hafif bir du­
man çıkan fincanı önce üfledi, ardından küçük bir yudum
aldı.
Sonra bir tane daha.
Ve bir tane daha.
"Günaydın."
Sesimi duyunca döndü. Gözleri hızla benim olduğUIT1
yere kaydığında donakaldı. Bakışları, eserine hayranlık'3
bakarak önce yüzümde dolandı, sonra göğsüm e indi. Yü­
rüyüp gitmesini, her sohbet başlatmaya çalıştığım da yaP'
tığı gibi yokmuşum gibi davranmasını bekledim ama bana
doğru ilerlemeye başladı.
66
Birkaç adım sonra yavaşladı ve aramızda sadece bir
adımlık mesafe kalınca tam karşımda durdu. Hiçbir şey
söylemeden fincanını bana doğru uzatıp kahvesinden ik­
ram ettiğinde sessizliğimi ve sabrımı korumaya devam et­
tim.
Göğsüm sıkıştı.
Bunun bir zeytin dalı olduğunun farkındaydım ama ka­
bul edemezdim.
Kahvesinden bir yudum aldı. Bu durumda bir sorun
olmamalıydı ama en son böyle düşündüğümde başıma ge­
lenleri gayet net hatırlıyordum.
Çok kısa bir süre sonra kahveye dokunmayacağımı fark
edip iç çekti ve fincanı geri çekerek yanımdan uzaklaştı.
"Kahve makinesi için teşekkürler Naz," dedi alçak bir
tonla. "Çok makbule geçti."
Ray gülmemeye çalışıyordu.
Ben ise onun yüzüne yumruk atmamak için büyük bir
çaba harcıyordum.
Akşam vakti Cobalt'taki siyah deri koltuğa yayılmış otu­
ruyor, alkolün yıpranmış sinirlerime iyi gelmesini umarak
biramı yudumluyordum. Ama Ray'in bana bön bön bakan
bakışları karşısında bu işe yaramıyordu. Dudaklannm ke-
nan alaycı bir ifadeyle kıvrıldığında gözlerimi ona dikip
sessiz bir başkaldırı ifadesiyle kaşımı kaldırdım.
İfadesiz bir yüz takınm a konusunda zaten berbattı ve
bugün ne kadar eğlendiğini kesinlikle saklayamıyordu.
Duyguları sanki gözlerinde dans ediyordu.
Bundan büyük keyif alıyordu.
Bir süre sonra savaşı tamamen kaybetti ve yüzünü koca
k'r sırıtış kaplarken hafifçe kıkırdamasına engel olamadı.
"Nasılsın Vitale?"
67
En azından sarhoş değildi.
Ya yüzünde o ifade varken bana Naz diye hitap etseydi?
Kesinlikle yumruğu yerdi.
Bunun olası sonuçlarını düşünmek bile istemedim.
Biramdan bir yudum alarak, "İyi," diye karşılık verdim.
Sanki tadı biraz daha keskindi ya da ben o tür bir ruh hali
içindeydim. Karissa, tam anlamıyla beni çılgına döndür­
müştü. Ne yapacağımızı bilmiyordum.
Elindeki viski bardağını çevirerek, "İyi," diye tekrarla­
dı. İçkisini bana doğru salladığında bardağa çarpan buzla­
rın tıkırtısı duyuldu. "Eğer bu iyi halinse diğer halini gör­
meyi hiç istemem."
Bilgi almaya çalışıyordu; anlatmaya hevesli olmadığımı
bildiği bilgileri. Aptal değildi, hem de hiç. Beni bu şekilde
haklayan kişinin herhangi bir herif olduğuna inansa endi­
şelenirdi. Bu çizikler aşağılanan bir kadının, bende bu iz­
leri bırakıp buna rağmen hâlâ hayatta olacak tek kadının
duygulannı dışa vurmasının işaretiydi.
Ray bunu biliyordu ama anlamıyordu.
Karissa'nm neden hâlâ nefes alıyor olduğunu anlamı­
yordu.
Onu neden hâlâ öldürmediğimi... Neden öldürmeyece­
ğimi... Neden öldüremeyeceğitni.
Tekrar güldü. Bu kez gülüşünde bir ima vardı. İçkisin­
den bir yudum alarak, "Ne büyük kayıp," dedi.
Kaçan fırsattan söz ettiğini, beni hedef alan bir aşağıla-
ma olmadığını umarak ona baktım.
Etrafında tuttuğu diğer adamların aksine ben burada
olmak için hiçbir zaman söz vermedim. Bu örgütün resmi
bir parçası olmadım, yaptıkları şeylere hayatımı adama'
dım. Tamam, birçok şey yaptım. Diğer adamların çoğun­
dan daha fazlasını hem de. Ama bunu, tetiği çekmeyi pe^
de kolay kılmayan karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde
yaptım.
1
Bunu yaptım, çünkü o benim için bir baba gibiydi.
Bunu yaptım, çünkü öyle istedim.
Bunu yaptım, çünkü uzun bir süre önce tam olarak bu­
nun için yaratıldığıma karar verdim.
Bu yüzden sadık olduğum ve Ray bunu bildiği sürece
bana diğer adamlara davrandığı gibi davranamazdı. Sade­
ce beni zorlayabilirdi. Birbirimizi arkadan bıçaklamazdık
ama bir gün önden bıçaklamamızı engelleyen hiçbir şey
yoktu.
Kimse tam olarak güvende değildi.
En yakın arkadaşım bunu kanıtlamıştı.
Gerçek şuydu ki Johnny'nin ölmesini sadece ben iste­
memiştim.
Ray de istemişti.
Rita'nın soyunun yok olmasını istemişti.
Onları çiğneyip tükürmek istemişti.
Onun gibi acı çekmelerini istemişti.
Bizim gibi.
Bugüne kadar ona vaat ettiğim tek şey tam olarak bunu
yapacağım olmuştu.
Onlan mahvedecektim.
Adalet yerini bulacaktı.
Karissa'yı canlı tutan, Ray'i bunu dışandan birine yap­
tırmaktan ve onun ölümünü emretmemekten alıkoyan
tek şey benimle olan bağlarını koparmak istememesiydi.
Bu kişiseldi ve şu an için her tür işten daha ağır basıyordu
ama ben aptal değildim.
Sonuna kadar böyle gitmeyebilirdi.
Onu benimle kalmaya zorladığım için Karissa'nın bir
canavar olduğumu düşündüğünden emindim. Belki de
8erçekten öyleydim. Belki de lanet olası aşağılık herifin te­
ld im . Kesinlikle iyi bir adam değildim. Yine de hâlâ bu
^yede nefes aldığınm farkında değildi. Bu sayede benden
nefret edeceği yeni bir güne uyandığım bilmiyordu.
69
Hâlâ canlıydı, çünkü kendimi onu öldürmeye ikna ede­
memiştim ve hiç kimse bunu yaparak beni karşısına alacak
kadar aptal değildi.
"Kayıp, öyle mi?" Biramdan bir yudum aldım ve göz­
lerimi şişeye dikip içinde kalan sıvıyı çevirmeye başladım.
"Bana sorarsan hepsi kayıp. Hiçbiri yaşanmamalıydı."
"Ama yaşandı," diye karşılık verdi. "Bunu ancak bir ap­
tal görmezden gelir."
İşte bu bir aşağılamaydı. Yine de sakinliğimi koruyup
kalan biramı bitirdim. "Yani... Neyse ki aptal değilim. Hiç­
bir şeyi görmezden gelmiyorum."
Boş şişeyi kenara koydum ve ayağa kalkarak ceketim­
deki kınşıklıkları düzelttim. Vedalaşmaya gerek görme­
dim; yanından geçerken Ray'in omzuna dokunup sıktım
sadece.
Karanlığın her zamankinden daha yoğun, ciğerlerimde­
ki havanın daha ağır hissedildiği; nefes almaya çalışırken
göğsümün sıkıştığı bunaltım bir geceydi. Böyle gecelerden
nefret ediyordum. Maria'nın son nefesini boğan türden bir
hava vardı. Bu uğursuz duygu, yavaş yavaş tüm bedenimi
ele geçiriyordu. Sıcak havada hissedilen bir ürperti; beni
içine çekmeye çalışan bir girdap gibiydi ama buna izin ver­
meyecektim.
Asla izin vermeyecektim.
Arabam Cobalt'm arkasında, kulüp binasınm yanında
uzanan geçidin alt kısmındaki özel park yerindeydi. Yavaş
yavaş, Karissa'yı görünce ne yapacağımı ya da ne diyeceği­
mi bilmez bir halde oraya doğru yürüdüm.
Park yerine vardım ve kapıları açmak için anahtarda­
ki düğmeye basarak parlak bir sokak lambasının altında
park etmiş arabama doğru ilerlemeye başladım. O sırada
arkamdan gelen bir ses duydum. Gevşek mıcıra basıldı­
ğında çıkan, var olmayan bir rüzgârın hışırtısına benzer,
70
çok alçak, saklanmaya çalışılan bir sesti bu. Tüylerim diken
diken oldu, sırtım dikleşti ve bedenimin her hücresi dikkat
kesildi.
Orada biri vardı.
Olabilecekleri düşününce kalbim deli gibi çarpmaya,
zihnim hızla ne yapacağımı planlamaya başladı. İhtiyacım
olacağını düşünmediğim sürece üzerimde silah taşımıyor­
dum. NYPD‘ tarafından ölümcül silah sayılmasa da şehre
giderken yanıma çakı bile almıyordum. Karanlıkta etrafa
göz gezdirip kendimi savunacak bir şey aradım ama görü­
nürde hiçbir şey yoktu.
Sanırım ellerimi kullanmak zorundaydım.
Neyse ki sert yumruklarım vardı.
Ellerim olduğu sürece savunmasız değildim.
Ses, daha da yaklaşmıştı; en fazla on adım arkamdaydı.
Kendimi hazırladım ve karşımdakinin hareket etmesine
fırsat vermeden saldırabileceğim şekilde hızla döndüğüm­
de bir yüzle karşılaştım. O çok iyi tanıdığım iri kahverengi
gözler bir an beni gafil avladı. Çok kısa bir an için dona­
kaldım ama bu süre tam göğsüme nişan alınmış bir silahın
tetiğinin çekilmesine yetecek kadar uzundu.
Carmela Rita.
Sokak lambasının ışığı durduğu yere kadar ulaşmıyor­
du. Küçük kalibre silah tutan eli titriyordu; parmağı tetik­
teydi. Ani hareket yapıp zamanından önce tetiği çekmesini
engellemek için olduğum yerde donakaldım.
Çünkü ateş edecekti.
Ateş edeceğini biliyordum.
Gözlerindeki bakış bunu yapacağını gösteriyordu.
Sakin ve güçlü bir ses tonuyla, "Merhaba, Carmela,"
% e onu selamladım. "Seni tekrar görmek ne güzel."
^evv York Polis Departm anı
71
Dişlerinin arasından, "Sakın... sakın benimle böyle ko­
nuşma," dedi. Sesi titriyordu. "Sanki arkadaşmışız gibi ko­
nuşma benimle."
Artık silahı hâlâ zangır zangır titreyen ellerinin ikisiy­
le birden sımsıkı tutuyordu. Çıldırmış gibiydi; daha önce
kimseyi bu kadar çıldırmış görmemiştim. Bir köşeye sin­
miş lanet olası yüzümü tırmalamak için fırsat kollayan
vahşi bir kedi gibiydi.
Zavallı kadm, kızı ondan önce davranmıştı.
Ona zarar vermeyi düşünmediğimi belli etmek için elle­
rimi yavaşça havaya kaldırdım. En azından şimdi değildi.
Bugün onun canım yakmak gibi bir niyetim yoktu.
"Öyle olsun," dedim. "Neden buradasın?"
"Onu öldürdün," dedi. "Johnny'yi öldürdün. Her şe­
yimi elimden aldın ve onu geri istiyorum. Buna ihtiyacım
var; onu bana geri vereceksin."
Karissa, diye düşündüm. Karissa'yı istiyordu.
Ama onu alamayacaktı.
Onun gitmesine izin vermeyecektim.
Bunu yapamazdım.
ikimizin arasındaki bir meselede Karissa'mn zarar gör­
mesine izin veremezdim.
Beynim deli gibi çalışıyordu. Ona söyleyecek bir şeyler,
dikkatini dağıtacak bir yol, üstünlüğü ele almaya yetecek
kadar bir süre onu şaşırtacak bir şeyler bulmaya çalışıyor­
dum. Nerede yaşadığımı bildiğim sanmıyordum. Elbette
bağlantılan kopmadan önce Karissa söylemediyse. Çok az
kişi evimin nerede olduğunu bilirdi. "İstediğin..."
"Kızımı istiyorum," diye sözümü kesti. "Ama şu an pa­
raya ihtiyacım var."
Kaşlanm çatıldı. "Para mı?"
"Beni ayakta tutan Johnny'ydi. O olmadan gidecek ye­
rim yok. Hiçbir şeyim kalmadı. Bana para lazım. Bunu
72
çözmek için bir yol bulmam gerek ve onu sen vereceksin
bana."
Bir adım daha yaklaşarak ışığa çıktı. İlk başta düşündü­
ğümden daha berbat durumdaydı. Leş gibi ve dengesizdi.
Son birkaç haftadır Johnny olmadan nasıl ayakta durdu­
ğunu merak ettim. Belli ki kenarda neyi var neyi yoksa bit­
mişti. Yoksa bana gözdağı vermeye kalkışmazdı.
"Üzerimde hiç para yok. Gidip almam gerek."
"Yalancı!" Silahı yüzüme doğru salladı. "Cüzdanım ver
bana."
Çok kısa bir an tereddüt ettikten sonra arka cebimden
cüzdanımı almak için bir kolumu yavaşça indirdim. Cüz­
danı çekip çıkardım ve kendi arzumla biraz para vermenin
onu yatıştıracağına karar vererek açtım. Ama bu ona yet­
medi.
"Ne var ne yoksa sökül/' dedi emreder bir tonla. "Ve
sakın şüphe uyandıracak bir şey yapmaya kalma, Vitale.
Yoksa seni vururum."
Siktir.
Cüzdanı ona doğru fırlattım. Ayağının birkaç santim
ötesine düştü. Parmağı tetikte, silah hâlâ bana doğrultul­
muşbir halde dikkatle eğilip onu aldı. Silahı benden ayır­
mamak için çaba harcayarak açtı ve yalan söylediğimi sap­
tamaya yetecek kadar kısa bir an içine baktı.
Bin dolardan fazla vardı.
Parayı alıp cüzdanı bir kenara atacağım umuyordum
ama olduğu gibi cebine sokup tekrar tüm dikkatim bana
verdi. "Şimdi anahtarlarım ver."
''Anahtarlanmı m ı?"
"Evet."
"Arabamı da mı çalıyorsun Carmela? Daha zeki oldu­
ğ u sanıyordum. Biliyorsun ki arabalarda GPS var. Fazla
Uza8agidemezsin."
73
"Yine yalan söylüyorsun," dedi. "Eğer arabası takip
edilemeyecek biri varsa o da sensin. Kimsenin seni takip
etmesine izin vermezsin."
Zekice.
Neredeyse etkilenmiştim.
"Aynca arabanı istemiyorum," dedi. "Sadece peşimden
gelmeyeceğinde emin olmalıyım."
Kabul ediyorum ki zekiydi.
Yavaş hareketlerle Mercedes'in anahtarını anahtarlıktan
çıkarmaya başlamıştım ki başım iki yana sallayarak bana
doğru bir adım daha attı. "Hepsini ver. Beni kandıramaz­
sın."
Fazlasıyla zeki.
Ama beni hafife almıştı.
Yedek anahtan arabada tutuyordum.
İsteksizce anahtarları fırlattım ve onları yerden alırken
ters ters ona baktım. Geri çekilmeye başladığında içimi bir
korku kapladı. Onu durduracak, oyalayacak bir yol bul­
malıydım. Öylece gitmesine izin veremezdim.
Adım söylemek üzere ağzımı açarak ona doğru bir
adım attım. "Car..."
Kulübün arka kapısı açıldı ve park yeri yüksek seslerle
doldu. Onlann varlığı, elektrik tellerindeki kıvılcım g ^ ’
Carmela'yı tetikledi. Bunu yüzünde gördüm ama tepk1
vermek, dikkatini dağıtmak için çok geç kaldım.
Patlama beklenmedik bir anda geldi; patlayan silah ara'
mızdaki boşluğu çok kısa bir an aydınlattı ve sonra her ya
mmı acı kapladı. Göğsüm alevler tarafından y u t u l u r k e n
sol yanımı kaplayan yanma hissi hissizliğe dönüşürken
daklanmdan keskin bir nefesle birlikte bir küfür döküldü-
Siktir.
Siktir.
Siktir.
74
Nefes alamıyordum.
İkinci silah sesi karanlığı yararak arabamın kapışma
çarpıp yankılanır ve sekip sürücü tarafındaki cama çar­
parken yüzümü buruşturarak yaralı yanımı tuttum. Dizle­
rim çözüldü ve Carmela, bana doğru birbiri ardına rasge­
le kurşun sıkıp silahını boşaltırken arabanın yaranda küt
diye yere düştüm. Kıl payı yanımdan geçip arabaya çarpan
kurşunları hissedebiliyordum.
Üst üste tetiği çekiyordu.
Klik.
Klik.
Klik.
Farklı bir klik sesi duyduğumda başımı kaldırdım.
Gömleğim kan içinde kalmıştı. Carmela'nın kurşunu bit­
mişti. Derin derin nefes alıyordum; adrenalin tüm bede­
nimi kaplamıştı. Sanki biri beni sıcak demirle şişliyormuş
gibi acı içime işliyordu. Kurşunun sıyırıp geçmiş olduğu­
nu ümit ediyordum ama acısı ağzıma sıçıyordu.
Carmela telaş içinde birkaç adım geri çekildi. Dışan çık­
mış olanlar silah sesi yüzünden korkup kaçmışlardı ama
kısa süre sonra başkaları gelecekti ve o bunu biliyordu.
Binlerinin geleceğinin, kendisinin savunmasız olduğunun
ve benim ölmediğimin farkındaydı. Ya ben çok şanslı bir
0rospu çocuğuydum ya da Carmela kötü bir nişaneydi.
Badece birkaç saniye, gözlerindeki katıksız korkunun tadı-
nı Çıkardığım birkaç saniye birbirimize baktık.
ve sonra gitti.
Göz açıp kapayana kadar koşarak karanlıkta yok ol-
muŞtu. Çenem acıdan kasılmış bir halde nefesimi kontrol
^bna almaya çalışarak kendimi ayağa kalkmaya zorladım.
lr süre ayakta kımıldamadan durdum. Kan kaybediyor­
dum.
75
Bunu hissedebiliyordum.
Burada kalamazdım.
Polis çok uzakta olamazdı; kimsenin rapor etmediği çok
sayıda silah sesi duyulmuştu. İnsanların kulüpten dışarı
fırladıklarım duydum ama kim olduklarını görmek için
durmadım. Arabama atlayarak torpido gözünü açtım ve
yedek anahtarları buldum. Sol elimle yaranın üzerine bas­
tırıp sadece sağ kolumu kullanarak bunu yapmak zordu.
Yine de kimse yamma gelmeden arabayı çalıştırmayı ba­
şardım.
Hızla oradan uzaklaşırken her şey bulanıktı.
Görüşüm azalmış, başım zonkluyordu.
Eve vanp varamayacağımdan emin değildim.
Evimin önüne gelip arabayı park yerine çekene kadar
tehlikede olduğum duygusu devam etti. Motoru kapat­
makla uğraşmadan zar zor eve doğru ilerlemeye başladım.
İçeri girmeliydim. Hastaneye gitmem gerektiğini biliyor­
dum ama bunu yapamazdım.
Çok soru sorarlardı.
Hiçbirine verecek cevabım yoktu.
Sonunda eve vardığımda kapı kilitli değildi. Kapıyı ki­
litlemediği zaman genellikle Karissa'ya çok kızardım ama
bu kez Tann'ya şükrettim. Kapıyı iterek açmaya çalışırken
elim kanla kaplandı. Arkamdan çarparak kapattım ve yü­
zümü buruşturarak sırtımı yasladım.
Kapıdan uzaklaşıp sendeleye sendeleye antreyi geçer­
ken merdivenlerden aşağıya inen ayak seslerini duydum-
Karissa.
Beni gördüğü anda korkudan gözleri kocaman açıldı ve
panik olmuş bir ses tonuyla, "Naz?" dedi. Kulaklıklarım
hızla çekip çıkararak koşarak yanıma gelip gömleğime ya'
pişti. "Aman Tannm! Her yanın kan içinde. Her yanın fam
içinde."
76
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net

More Related Content

What's hot

đỒ án quy trình công nghệ sản xuất nước uống đóng chai tài...
đỒ án quy trình công nghệ sản xuất nước uống đóng chai   tài...đỒ án quy trình công nghệ sản xuất nước uống đóng chai   tài...
đỒ án quy trình công nghệ sản xuất nước uống đóng chai tài...Phan Cang
 
Te encontrare cap 10
Te encontrare cap 10Te encontrare cap 10
Te encontrare cap 10May Verdias
 
Te Encontrare cap 12
Te Encontrare cap 12Te Encontrare cap 12
Te Encontrare cap 12May Verdias
 
Te Encontrare cap 2
Te Encontrare cap 2Te Encontrare cap 2
Te Encontrare cap 2MayGraciel
 
Naga la maga el secreto de frankestein
Naga la maga   el secreto de frankesteinNaga la maga   el secreto de frankestein
Naga la maga el secreto de frankesteineroscomic
 
Puedes hacerme sentir mejor
Puedes hacerme sentir mejorPuedes hacerme sentir mejor
Puedes hacerme sentir mejorMayGraciel
 
Te encontrare cap 8 slide
Te encontrare cap 8 slideTe encontrare cap 8 slide
Te encontrare cap 8 slideMayGraciel
 
The girls in the shop Ch 03
The girls in the shop Ch 03
The girls in the shop Ch 03
The girls in the shop Ch 03 strangeghoul5472
 
Nindja 056 derek finegan - nindja dolazi gazeci po krvi
Nindja 056   derek finegan - nindja dolazi gazeci po krviNindja 056   derek finegan - nindja dolazi gazeci po krvi
Nindja 056 derek finegan - nindja dolazi gazeci po krvizoran radovic
 
Sacrificio MALEC parte 1
Sacrificio MALEC parte 1Sacrificio MALEC parte 1
Sacrificio MALEC parte 1MayGraciel
 

What's hot (11)

đỒ án quy trình công nghệ sản xuất nước uống đóng chai tài...
đỒ án quy trình công nghệ sản xuất nước uống đóng chai   tài...đỒ án quy trình công nghệ sản xuất nước uống đóng chai   tài...
đỒ án quy trình công nghệ sản xuất nước uống đóng chai tài...
 
Te encontrare cap 10
Te encontrare cap 10Te encontrare cap 10
Te encontrare cap 10
 
Te Encontrare cap 12
Te Encontrare cap 12Te Encontrare cap 12
Te Encontrare cap 12
 
Te Encontrare cap 2
Te Encontrare cap 2Te Encontrare cap 2
Te Encontrare cap 2
 
Naga la maga el secreto de frankestein
Naga la maga   el secreto de frankesteinNaga la maga   el secreto de frankestein
Naga la maga el secreto de frankestein
 
Puedes hacerme sentir mejor
Puedes hacerme sentir mejorPuedes hacerme sentir mejor
Puedes hacerme sentir mejor
 
Te encontrare cap 8 slide
Te encontrare cap 8 slideTe encontrare cap 8 slide
Te encontrare cap 8 slide
 
The girls in the shop Ch 03
The girls in the shop Ch 03
The girls in the shop Ch 03
The girls in the shop Ch 03
 
Nindja 056 derek finegan - nindja dolazi gazeci po krvi
Nindja 056   derek finegan - nindja dolazi gazeci po krviNindja 056   derek finegan - nindja dolazi gazeci po krvi
Nindja 056 derek finegan - nindja dolazi gazeci po krvi
 
Sacrificio MALEC parte 1
Sacrificio MALEC parte 1Sacrificio MALEC parte 1
Sacrificio MALEC parte 1
 
Step Daughter Ch. 05
Step Daughter Ch. 05
Step Daughter Ch. 05
Step Daughter Ch. 05
 

Similar to J.m. darhower ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net

Similar to J.m. darhower ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net (20)

Kavim
KavimKavim
Kavim
 
Kavim
KavimKavim
Kavim
 
Iced Serisi Bir
Iced Serisi Bir Iced Serisi Bir
Iced Serisi Bir
 
Finale
FinaleFinale
Finale
 
Geyik Fanzin 12. Sayı
Geyik Fanzin 12. SayıGeyik Fanzin 12. Sayı
Geyik Fanzin 12. Sayı
 
Lgbti.org gay-olmak
Lgbti.org gay-olmakLgbti.org gay-olmak
Lgbti.org gay-olmak
 
Lgbti.org gay-olmak
Lgbti.org gay-olmakLgbti.org gay-olmak
Lgbti.org gay-olmak
 
Ucuz roman
Ucuz romanUcuz roman
Ucuz roman
 
Lgbti.org gay-olmak
Lgbti.org gay-olmakLgbti.org gay-olmak
Lgbti.org gay-olmak
 
About A Dragon
About A DragonAbout A Dragon
About A Dragon
 
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2The+golden+lily+bölüm+1+ve+2
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2
 
Empati
EmpatiEmpati
Empati
 
Adam fawer empati
Adam fawer   empatiAdam fawer   empati
Adam fawer empati
 
Ateş serisi gölge ateşi ön okuma
Ateş serisi gölge ateşi ön okumaAteş serisi gölge ateşi ön okuma
Ateş serisi gölge ateşi ön okuma
 
Yesil peri
Yesil periYesil peri
Yesil peri
 
Mavi Büyü Ön okuma
Mavi Büyü Ön okumaMavi Büyü Ön okuma
Mavi Büyü Ön okuma
 
Kitap babam
Kitap babamKitap babam
Kitap babam
 
Can Akin - Mevlana Turbesi öykü
Can Akin - Mevlana Turbesi öyküCan Akin - Mevlana Turbesi öykü
Can Akin - Mevlana Turbesi öykü
 
Geek kiz ön okuma
Geek kiz ön okumaGeek kiz ön okuma
Geek kiz ön okuma
 
Kanbağı Ateşli Kalp
Kanbağı Ateşli Kalp Kanbağı Ateşli Kalp
Kanbağı Ateşli Kalp
 

More from Adnan Dan

Duşakabin Kataloğu - http://cambalkon.ev.de
Duşakabin Kataloğu - http://cambalkon.ev.deDuşakabin Kataloğu - http://cambalkon.ev.de
Duşakabin Kataloğu - http://cambalkon.ev.deAdnan Dan
 
Brian greene evrenin zarafeti - horozz.net
Brian greene   evrenin zarafeti - horozz.netBrian greene   evrenin zarafeti - horozz.net
Brian greene evrenin zarafeti - horozz.netAdnan Dan
 
Sabri kalic - tarihimizdeki_garip_olaylar_ horozz.net
Sabri kalic - tarihimizdeki_garip_olaylar_ horozz.netSabri kalic - tarihimizdeki_garip_olaylar_ horozz.net
Sabri kalic - tarihimizdeki_garip_olaylar_ horozz.netAdnan Dan
 
G.g.aiken ejderin aşkı - horozz.net
G.g.aiken ejderin aşkı - horozz.netG.g.aiken ejderin aşkı - horozz.net
G.g.aiken ejderin aşkı - horozz.netAdnan Dan
 
Güneş demirel şimdir benimsin - horozz.net
Güneş demirel şimdir benimsin - horozz.netGüneş demirel şimdir benimsin - horozz.net
Güneş demirel şimdir benimsin - horozz.netAdnan Dan
 
2006 2007 Gazete Başlıkları - horozz.net
2006 2007 Gazete Başlıkları - horozz.net2006 2007 Gazete Başlıkları - horozz.net
2006 2007 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
2003 2006 Gazete Başlıkları - horozz.net
2003 2006 Gazete Başlıkları - horozz.net2003 2006 Gazete Başlıkları - horozz.net
2003 2006 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1999 2002 Gazete Başlıkları - horozz.net
1999 2002  Gazete Başlıkları - horozz.net1999 2002  Gazete Başlıkları - horozz.net
1999 2002 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1997 1999 Gazete Başlıkları - horozz.net
1997 1999  Gazete Başlıkları - horozz.net1997 1999  Gazete Başlıkları - horozz.net
1997 1999 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1993 1997 Gazete Başlıkları - horozz.net
1993 1997  Gazete Başlıkları - horozz.net1993 1997  Gazete Başlıkları - horozz.net
1993 1997 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1989 1993 Gazete Başlıkları - horozz.net
1989 1993 Gazete Başlıkları - horozz.net1989 1993 Gazete Başlıkları - horozz.net
1989 1993 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1984 1988 Gazete Başlıkları - horozz.net
1984 1988 Gazete Başlıkları - horozz.net1984 1988 Gazete Başlıkları - horozz.net
1984 1988 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1982 1984 Gazete Başlıkları - horozz.net
1982 1984 Gazete Başlıkları - horozz.net1982 1984 Gazete Başlıkları - horozz.net
1982 1984 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1980 1982 Gazete Başlıkları - horozz.net
1980 1982 Gazete Başlıkları - horozz.net1980 1982 Gazete Başlıkları - horozz.net
1980 1982 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1978 1980 Gazete Başlıkları - horozz.net
1978 1980 Gazete Başlıkları - horozz.net1978 1980 Gazete Başlıkları - horozz.net
1978 1980 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1975 1978 Gazete Başlıkları - horozz.net
1975 1978 Gazete Başlıkları - horozz.net1975 1978 Gazete Başlıkları - horozz.net
1975 1978 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1973 1975 Gazete Başlıkları - horozz.net
1973 1975 Gazete Başlıkları - horozz.net1973 1975 Gazete Başlıkları - horozz.net
1973 1975 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1971 1973 Gazete Başlıkları - horozz.net
1971 1973 Gazete Başlıkları - horozz.net1971 1973 Gazete Başlıkları - horozz.net
1971 1973 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
1966 1971 Gazete Başlıkları - horozz.net
1966 1971 Gazete Başlıkları - horozz.net1966 1971 Gazete Başlıkları - horozz.net
1966 1971 Gazete Başlıkları - horozz.netAdnan Dan
 
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.net
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.netRuh, İnsan ve Cin - horozz.net
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.netAdnan Dan
 

More from Adnan Dan (20)

Duşakabin Kataloğu - http://cambalkon.ev.de
Duşakabin Kataloğu - http://cambalkon.ev.deDuşakabin Kataloğu - http://cambalkon.ev.de
Duşakabin Kataloğu - http://cambalkon.ev.de
 
Brian greene evrenin zarafeti - horozz.net
Brian greene   evrenin zarafeti - horozz.netBrian greene   evrenin zarafeti - horozz.net
Brian greene evrenin zarafeti - horozz.net
 
Sabri kalic - tarihimizdeki_garip_olaylar_ horozz.net
Sabri kalic - tarihimizdeki_garip_olaylar_ horozz.netSabri kalic - tarihimizdeki_garip_olaylar_ horozz.net
Sabri kalic - tarihimizdeki_garip_olaylar_ horozz.net
 
G.g.aiken ejderin aşkı - horozz.net
G.g.aiken ejderin aşkı - horozz.netG.g.aiken ejderin aşkı - horozz.net
G.g.aiken ejderin aşkı - horozz.net
 
Güneş demirel şimdir benimsin - horozz.net
Güneş demirel şimdir benimsin - horozz.netGüneş demirel şimdir benimsin - horozz.net
Güneş demirel şimdir benimsin - horozz.net
 
2006 2007 Gazete Başlıkları - horozz.net
2006 2007 Gazete Başlıkları - horozz.net2006 2007 Gazete Başlıkları - horozz.net
2006 2007 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
2003 2006 Gazete Başlıkları - horozz.net
2003 2006 Gazete Başlıkları - horozz.net2003 2006 Gazete Başlıkları - horozz.net
2003 2006 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1999 2002 Gazete Başlıkları - horozz.net
1999 2002  Gazete Başlıkları - horozz.net1999 2002  Gazete Başlıkları - horozz.net
1999 2002 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1997 1999 Gazete Başlıkları - horozz.net
1997 1999  Gazete Başlıkları - horozz.net1997 1999  Gazete Başlıkları - horozz.net
1997 1999 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1993 1997 Gazete Başlıkları - horozz.net
1993 1997  Gazete Başlıkları - horozz.net1993 1997  Gazete Başlıkları - horozz.net
1993 1997 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1989 1993 Gazete Başlıkları - horozz.net
1989 1993 Gazete Başlıkları - horozz.net1989 1993 Gazete Başlıkları - horozz.net
1989 1993 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1984 1988 Gazete Başlıkları - horozz.net
1984 1988 Gazete Başlıkları - horozz.net1984 1988 Gazete Başlıkları - horozz.net
1984 1988 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1982 1984 Gazete Başlıkları - horozz.net
1982 1984 Gazete Başlıkları - horozz.net1982 1984 Gazete Başlıkları - horozz.net
1982 1984 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1980 1982 Gazete Başlıkları - horozz.net
1980 1982 Gazete Başlıkları - horozz.net1980 1982 Gazete Başlıkları - horozz.net
1980 1982 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1978 1980 Gazete Başlıkları - horozz.net
1978 1980 Gazete Başlıkları - horozz.net1978 1980 Gazete Başlıkları - horozz.net
1978 1980 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1975 1978 Gazete Başlıkları - horozz.net
1975 1978 Gazete Başlıkları - horozz.net1975 1978 Gazete Başlıkları - horozz.net
1975 1978 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1973 1975 Gazete Başlıkları - horozz.net
1973 1975 Gazete Başlıkları - horozz.net1973 1975 Gazete Başlıkları - horozz.net
1973 1975 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1971 1973 Gazete Başlıkları - horozz.net
1971 1973 Gazete Başlıkları - horozz.net1971 1973 Gazete Başlıkları - horozz.net
1971 1973 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
1966 1971 Gazete Başlıkları - horozz.net
1966 1971 Gazete Başlıkları - horozz.net1966 1971 Gazete Başlıkları - horozz.net
1966 1971 Gazete Başlıkları - horozz.net
 
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.net
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.netRuh, İnsan ve Cin - horozz.net
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.net
 

J.m. darhower ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net

  • 1. J . M . D A R H O W E R
  • 3. Kalplerini vermeleri gereken en son kişiye âşık olan herkes... Bu kitap sizin için...
  • 4. GİRİŞ Sırlar tuhaf şeylerdir. Kendinize saklarsınız; başka kimse­ nin duymadığı gizli düşüncelerdir. Ruhunuzun en derin kısımlarını kendinize saklayıp insanların sadece yüzeyi görmesine izin verdiğinizde diğer kişilerin size yaklaşma­ sı, sizi yakından tanıması zordur. Yine de bazı sırların açığa vurulmadan kalması daha iyidir bence. Bazı sırların öldürme gücü vardır. İmha etme gücü. Her birimiz içimizde nükleer silahlar barındırırız; parmakları­ mız ateş etmeye hazır bir halde tetiğin üzerindedir. Çoğu­ muz o tetiği çekeriz. Bazılarımız ise çekmez. Keşke kendime hâkim olma becerisine sahip olsaydım. Etraflarındaki herkesi bir kol mesafesi uzaklıkta tutan insanlara imreniyorum.
  • 5. Ben zayıfım. Çok zayıf. Bana çok yaklaşmasına izin verdim. Uzun zaman önce şöyle bir şey duym uştum ve asla unutmadım: Lİç kişi sır saklayabilir ama eğer ikisi ölüyse. Ha­ yatım boyunca çok sayıda sırrı açığa vurdum ; hepsi bin­ lerinin ölümüyle sonuçlandı. Bazen benim yüzümden, bazen ise... Şey... Her durumda benim yüzüm den. Geceleri yatağıma uzandığımda onları düşünürdüm; gözlerimi ka­ pattığımda yüzlerini görür, tetiği çekiş ve etrafımdaki her şeyin çöküş arılarım yeniden yaşardım. Ben lanetli bir adamdım. Etrafımı karanlık kuşatıyordu. Mecazen... Kelimenin tam anlamıyla... Karanlık. Nefes aldığında ciğerlerinizin sıkıştığını hissettiğiniz, yavaş yavaş sizi boğan türden ağır bir karanlıktı bu. Bu ka­ ranlıkta ferahlık yoktu... Sadece daha fazla işkence vardı. Yaz mevsiminin yapış yapış nemi, bir parça rahatlamayı bile imkânsız kılarken bedenimin her yamm ter basmıştı- Huzursuz, yarı uyur yarı uyanık bir halde yatakta dönüp duruyor; saniyeleri, dakikaları, saatleri sayıyordum. Yatak odasındaki saat her baktığımda farklı bir şey gös­ teriyordu; parlak kırmızı sayılar benimle alay ediyorlardı. 23.43 00.11 1.45 2.09 Sırtüstü döndüm, lanet olası saate bakmamak için ken­ dimi zorlayarak gözlerimi sımsıkı kapatıp kolumla yüzü­ mü örttüm. Saat benim hayatımı belirliyordu ve ben bun­ dan nefret ediyordum. Bundan deli gibi nefret ediyordum- 10
  • 6. Sessizlik huzursuz ediciydi; kulaklarım eski evden artarak gelen seslerle doldu. Bu, huzur veren bir şey değildi. Bir çatırtı daha. Ahşap döşeme gıcırdadı. Yatak birden oynadı. Kolumu kaldırdım ve gözlerimi açıp şaşırmış bir halde bakışlarımı tavana diktim. Tepemde karanlıktan başka bir şey yoktu; göz ucuyla saatten yayılan parlaklığı gördüm. Yavaşça başımı çevirip bir kez daha saate baktım. 2.45 Bir ses daha. Yüksek bir klik sesi. Kalbim kısa bir süre için duracak gibi oldu, sonra deli gibi atmaya başladı. Bu sesi tanıyordum. Normal bir ses değildi. Doğal değildi. Bir silahın emniyet kilidiydi. Doğrulup oturdum ve gözlerimi hızla kırpıştırarak ça­ resizlik içinde karanlıktaki şeyi görmeye çalıştım ama göz­ lerimin karanlığa alışması çok uzun sürdü. Olamaz, onun gözleri benimkilerden önce alışmıştı... O, avcıyı gördü. Avın biz olduğunu fark etti. "N az!" Sesi korku dolu bir çığlıktı. "Aman Tannm, Naz!" Donakaldım. Sadece bir saniyeydi. Gözlerim karanlığa alışana kadar geçen bir saniye. Tamdık o yüze baküm... Bir saat önce aramızda sevgiden başka hiçbir şey yokmuşçası­ na bana gülümseyen o yüze. Sırlarla dolu bir adama ait ol­ duğunu fark ettiğim o yüze. Aslmda tanımamış olduğum o adama. En iyi arkadaşımın yüzüne. Sadece bir saniyeydi ama çok uzun bir saniye. 11
  • 7. Sevdiğim her şeyi benden alan ve geçmek bilmeyen bir saniye. BAM! Silah aniden parlayan bir ışık gibi patlayıp beni titrete­ rek kendime getirdi. Karanlıktan bir kez daha boğulmuş bir halde dimdik oturdum. Nefes almaya çalıştım; yüzümü ter bastı. Gözlerimi hızlı hızlı kırptım. Gözlerimi her ka­ pattığımda aynı görüntü beni tekrar tekrar selamladı. Kırptım. Kırptım. Kırptım. Lanet olsun. Ne kadar çabalarsam çabalayayım unutamıyorum. Onu görmeme engel olamıyorum. Tekrar tekrar yaşamama engel olamıyorum. Yanımdaki yatak oynadı ve bir an için kendimi bunun gerçek olmadığına ikna ettim. Sadece hayal gördüm. O ka­ dar. Gerçekte böyle bir şey olmadı. Ben iyiyim. O ölmedi. Ama dikkatle inceleyince gördüm ki; bana bakan Maria'nın gözleri, gördüğüm onun yüzü değildi ve gerçek bir kez daha üzerime çöktü. Bu bir kâbus değildi. Hayır, değildi. Sadece bir anıydı. Karissa dikkatle bana bakıyordu ama hiçbir şey söyle­ medi. Ne teselli etmeye çalıştı ne de ne olduğunu sordu. Buna gerek yoktu. Muhtemelen biliyordu zaten. Beni tanıyordu. İç çekerek gerçeği kabullenirken bakışlarımı ondan ka- çınp içgüdüsel olarak yatağımın yanındaki komodine bak- 12
  • 8. tim. Bir saat arıyordum. Oysa yirmi yıldır saatim yoktu. O an saatin kaç olduğunu... bunun başka birinin umurunda olup olmadığım merak ettim. Zaman, o gün 2.45'te durmuştu. O günden beri karanlığa sıkışıp kalmıştım. Sana bir sır vereceğim. Kimseye anlatmadığım bir sır. Ben, Ignazio Vitale, karanlıktan hep korktum. Bundan birine söz edersen seni öldürürüm. 13
  • 9. 1 BÖLÜM Hayatım tam bir açgözlülük örneğiydi. Eğer bu konuda herhangi bir özür bekliyorsanız başka tarafta aramanız gerekiyor. Asla pişman değilim. Her şeyi uçlarda yaşadım; sahip olduğumher şey ihtiyacımdan faz­ lasıydı. Ne diyebilirim ki? Hiçbir konuda ne olduğumu inkâr etmiyorum. Hayatım boyunca bir düzineden fazla insan öldürdüm. Hatta madem dürüst davranıyoruz iki düzineden fazla. Uzun süre önce saymayı bıraktım. Öldürdüm, yaraladım ama yakm zamana kadar sadece bir kez gerçekten âşık ol­ dum. Maria Angelo. 15
  • 10. Aradığım kadının o olduğunu düşünüyordum. Bana ulaşabilecek, üzerimdeki yıpranmış zırhı söküp atabilecek tek kadın oydu. Sevme becerimin onunla sona erdiğine inanıyordum ve bu, benim için sorun değildi. Uçlarda bir hayat yaşıyordum, beni tatmin eden buydu. Diğer taraftan aşk, lanet olası biçimde can yakıcıydı. Biliyordum. İnanın biliyordum. Nefesim kesilerek, yaşamın bahşetmeyeceği son bir ne­ fes için mücadele ederek aşkın gözlerimin önünde ölüşü­ nü izledim. O an bunu tekrar hissetmektense ölmeyi tercih ederdim. Ama sonra o karşıma çıktı. Mutfağın kapısmda durup ahşap pervaza dayanmış bir halde Karissa'nın yemek yapmasını seyrediyordum. Yemek yapmaya çalışmasını demek daha doğru olurdu. Ocaktaki tavadan sağa sola yağ sıçrıyordu. Kızarttığı ta- vuklann bir kısmının dışı tanınmayacak kadar kararmıştı. Arka tarafta bir tencere kaynıyor, taşan su yüzünden ocak­ tan ıslık çalar gibi bir ses çıkıyor, fırının içinden duman yükseliyordu. Kulağındaki pembe kulaklıkları aniden çıkarıp boy­ nuna dolarken, "Siktir, siktir, siktir," dedi. Kapıyı ardına kadar açıp, kaptığı iki mutfak havlusuyla dumanı dışarı savurmaya çalıştı. Duman çevresindeki havayı hızla tüket­ ti ve aynı anda mutfakta yüksek bir bip sesi duyulmaya başladı. Yanındaki duman detektörüne kızgın bir bakış attı, son­ ra fırından tepsiyi çıkarıp ne olduğu anlaşılmayan bir dizi küfür daha sıralayarak tezgâha fırlattı. Bir bok öbeğine benziyor olsalar da tahminimce kurabiyeydi bunlar. İştah açıcıydı. ) 16
  • 11. Yanına giderek duman detektörünü çekip açüm ve sesi durdurmak için pilini çıkardım. Karissa, tek kelime etme­ den yarım yamalak çekingen bir gülümsemeyle bana baktı. Bugünlerde kelimeler ender alınan bir armağandı. Beni önce acı dolu kelime yağmuruna tutmuştu, ardından yağ­ mur dinmişti ve kuraklık mevsimine girmiştik. Sabırla bekliyordum ama sessizliği sağır ediciydi. Sinir bozucuydu. Bazı günler apaçık bir işkenceydi. Kulağında kulaklıklarla bangır bangır müzik sesi onu tüm dünyadan koparmış bir halde etrafta dolanıyordu. Beni duymayınca orada yokmuşum gibi davranabiliyor­ du. Beni duyamaymca konuşmaya çabalayarak nefesimi harcamayacağımı düşünüyordu. Tekrar ocağa, yanmış yemeğe döndü. Yemek yapma konusunda genellikle bundan iyiydi ama bir şey onu yor­ muştu. Bunun ne olduğundan emin değildim. "Her şey yolunda mı Karissa?" İki ocağı da kapatırken, "Lanet olası derecede mükem­ mel," diye mırıldandı. Ses tonu çenemin kasılmasına neden oldu. Tepki ver­ memek için kendimi zor tuttum. Saygısızlıktan hiç hoşlan- mazdım ama bazı günler sanki bunun eksikliğini duyu- yormuşum gibi fazlasıyla saygısız davranıyordu. Lanet olsun, belki de duyuyordum. Belki de bunu hak etmiştim. Ama hoşuma gitmiyordu. Hem de hiç. Bir cevap vermesi, daha düzgün bir cevap vermesi için onu zorlamak yerine onu yemeyeceğimi bildiği yeme­ ği kurtarma çabasıyla baş başa bırakıp mutfaktan çıktım. Bunu artık her gün yapıyordu, öyle ki bu yaz hiç aksatma­ dığı günlük programının bir parçası haline gelmişti. 17
  • 12. Duygularını bana belli etmemeye çalıştığı için neredey­ se duygusuz bir robotmuş gibi davranmaya başlamış olsa da ne yapacağı önceden kestirilebiliyordu. Sanki her gün sabahtan akşama kadar aynı şeyi yaparsa ona olan ilgimi kaybedip onun varlığına aldırmamaya başlayacağımı dü­ şünüyordu. Onu unutacağımı. Sanki kurtulmanın anahtan buymuş gibi. Benim de insanları bu şekilde avladığımın far­ kında değildi. Onlar keşmekeşin içinde gözden kaybolduk­ larını düşünürken benim daha çok dikkatimi çekerlerdi. Korkunç yemekler hazırlayarak ve günlük alışkanlık­ larım sürdürerek zihnini başka şeylerle meşgul ediyordu ama bu beni, onu düşünmekten alıkoymuyordu. Fazla dü­ şünmekten. Gergin sessizlik en aksi düşünceleri ateşler. Biliyorum. İnanın biliyorum. Ve bu her şeyi daha da kötü yapar. Saatli bomba gibiydi. Tik tak. Tik tak. Tik tak. Yanlış kabloyu kesmem ve patlaması an meselesiydi. Çalışma odasma giderek masama oturdum ve civardaki bir Çin restoranım aramak için cep telefonumu çıkardım. Günün özel yemeğinden ve Karissa'nm en sevdiği Çin ye­ meği olan sebzesiz, biftekli Lo Mein'dan ısmarladım. Dolap kapaklarım çarparak, elindekileri sağa sola fırla­ tarak mutfakta dolandığım duyabiliyordum. Arkama yas­ landım ve çıkardığı karmaşayı dinledim. Sanki bütün İŞ> yumruklanyla yapıyormuş gibiydi. Ona âşık olmak için yola çıkmamıştım. Hatta ondan hoşlanmayı bile planlamamıştım. Ama öyle olmuştu... İkimiz için de... Ve hâlâ bu nu nla nasıl başa çıkacağımı bulmaya çalışıyordum. 18
  • 13. Siparişi getiren çocuk otuz dakikadan kısa bir süre içinde geldi. Çocuğu tanımıyordum, çünkü ne zaman dı­ şarıdan bir şey ısmarlasam farklı bir yerden ısmarlıyor­ dum, böylece o gün nereden yemek yiyeceğimi kimse tah­ min edemiyordu. Bu, tam anlamıyla güvenli değildi ama Karissa'nın yaptıklarını yemekten daha güvenli olduğu kesinlikle kanıtlanmıştı. Yemeğin ücretini ödedikten sonra merak içinde yemek odasma gittim. Işık yanmıyordu; Karissa masada tek başı­ na oturuyordu. Mutfaktan süzülen ışık, önünde bir tabak olduğunu ortaya çıkarıyordu. Yine kulaklıklarım takmış çatalıyla önündeki yemekle oynuyor, yemiyordu. Şaşırmadım. Günlük alışkanlıklarından biri de yenilgiyi kabul etme- mesiydi. Tek kelime etmeden biftekli Lo Mein'ı paketten çıkar­ dım, masaya koydum ve huzur içinde ne isterse yemesi için parçalanmış onuruyla onu baş başa bırakıp çalışma odasma geçtim. İnsanlarla baş etmek. Bir şeyleri bulmak. Benim uzmanlık alanlarım. Çalışma masama oturdum ve deri sandalyeme yaslana­ rak ayaklarımı masaya uzatıp yemeğimi yemeye başladım. Gözlerim dizüstü bilgisayarımın ekranında akan borsayı takip ediyordu. Paramın bir kısmını yüksek kâr getiren ve beni hükümetin radarından koruyan çeşitli yasal işlere yatırmıştım ama o an dikkatim, kimsenin umursamadığı, varlıklarını zar zor sürdüren küçük hisselerdeydi. Onlara kelepir hisse derler. 19
  • 14. Bir tane bulursunuz, paranızı yatırırsınız ve birkaç ki­ şiyi dolandırıp çok kazandıracağına ikna ederek onların da paralarım koymasını sağlarsınız ve hisseler yükseldiği anda paranızı geri çekersiniz. O hisse zaten boktan oldu­ ğundan anında değeri düşer ve herkes kaybeder ama siz, enayilere teşekkürlerinizi sunarak oldukça büyük bir kârla yürür gidersiniz. Yasal değildir ve kişisel olarak yaptığım bir şey değildir ama durumum gereği olmazsa olmaz bir olaydır. Bir şeyleri bulmak. Entrikaları yönetmekte, bir şeyleri elde etme yolları bulmakta, para kazanmakta hep iyiydim ama Ray ile çalış­ maya başladıktan sonra becerilerim daha da gelişti. Artık tüm dünya ile bağlantım vardı. Birinin herhangi bir şeye ihtiyacı olursa, istenen ne olursa bulacak kişiyi ya da bunu sağlayacak herhangi birini bilen kişiyi tanıyordum. Konu insanlarla baş etmeye geldiğinde bu ikisi birbirlerini ta­ mamlıyordu. İnsanlar sizden, neler yapabileceğinizden korktuklarında ne sizinle ters düşerler ne de size sırt çevi­ rirlerdi. Bu özel becerim kendime yarattığım dünya yerle bir olup beni acımasız bir kabuk haline getirene kadar keşfe­ dilmedi. İçinizde karanlıktan başka hiçbir şey kalmadığın­ da başka birinin ışığını söndürmek kolaylaşırdı. İşte ben buydum. Ne istersem yapar, ne istersem elde ederdim ve bunların hiçbiri için özür dilemezdim. Sonuçta ben böyle doğmadım. Dünya beni böyle yaptı ve bu hatası­ nın bedelini her gün ödüyordu. Şimdiye dek bundan paça­ sını kurtaran, bundan sıyrılan, yıllarca benden saklanacak kadar zeki olan tek bir kişi oldu. /'■ Carmela Rita. Johnny'i bulmak kolaydı. O da şu an Karissa'nın gittiği yoldan gitti. Bir hiç olursa yakalanmayacağını umarak bir yere yerleşti, bir ev aldı ve dokuz-beş mesaisi olan boktan 20
  • 15. bir işte çalıştı. Yani saman altından su yürüttü. Gerçekten bir hiç olduğu için buna uyum sağladı. Diğer taraftan Carmela yolunu değiştirip karmakanşık, değişken bir hayat yaşadı. Ne zaman ona yaklaşsam taktik değiştirip kaçıyor ve başka bir yere taşımyordu. Sanırım bana çok benziyordu. Zeki biri. Ama ben daha zekiyim. Bunun sona ermediğini, Johnny'i öldürmenin hiçbir şeyin sonu olmadığını böyle anladım. Keşke tekrar kaçsa, başka bir yaşamda gözden kaybolsa, başka bir yerde yeni bir kimlik yaratsa ve asla geri dönüp bakmasa. Ama bunu yapmayacaktı. Bunu biliyordum, çünkü ben de böyle yapmazdım. Carmela da karanlık doluydu. Hayatmın tek ışığı artık benim evimi aydınlatıyordu ve onun için gelecekti. Karissa için gelecekti. Bunu yaptığında Tanrı yardımcısı olsun. Karissa hemen hemen hiç ses çıkarmadan çalışma oda­ sına girip kumandayı eline alarak kanepeye kıvrıldığında gözlerim dizüstü bilgisayarımdan ona kaydı. Televizyonu açü, sesini kısık tutarak doğrudan Food Network' kanalına bash. Kucağında bir defter, elinde ise ekrana bakarken dalgın dalgın salladığı bir kalem vardı. Sanki çok önemliymiş gibi not alıyordu. Sanki fikre ihtiyacı varmış gibi yemek tariflerini yazı­ yordu. Ve sanki sonunda bir smav varmış, sanki Bobby Flay, Rachel Ray" ya da o gün izlediği berbat konuk her kimse onunla boy ölçüşecekmiş gibi günün yarısı deftere gömülü bir halde bunları çalışarak geçiriyor... çalışıyor... çalışıyordu. * Yemek pişirme ve yiyecekler hakkında yayın yapan televizyon kanalı -çn Amerika’nın ünlü şefleri -çn 21
  • 16. Dizüstü bilgisayarımı kapattım, yemeğimi bitirdim, artık tüm dikkatim Karissa'daydı. Onun ekranda pişen yemeğe baktığı dikkatle ona bakarak ve defterine yazdı­ ğı malzemeler gibi küçük parçalara bölerek onu izlemeye başladım. Bunu kaç kez yapüğımın, onu kaç kez incelediğimin, içini dışını ne kadar iyi bildiğimin farkm da olup olmadığı­ nı merak ettim. İç çekişlerini, gülüm sem elerini, sesindeki kırgınlığı ve tenindeki tüylerin ürperişini biliyordum. Sa­ dece gözlerindeki parıltıya ve adım larındaki canlılığa ba­ karak ne zaman mutlu, ne zaman üzgün, ne zaman öfkeli olduğunu söyleyebilirdim. Aklından geçenleri okumak çok kolaydı. Enerjik ve güçlü bir kadm dı ve duygularını ne kadar saklamaya çalışırsa çalışsın benim hakkımda ne düşündüğünü biliyordum. Benden nefret ettiğinin farkm daydım. Bunu görebiliyor, hissedebiliyordum . Kaslannm gerginliğinden, yanında olduğum da kendini kapatmasından ve ona dokunmaya her cesaret ettiğimde bedeninin kızarmasından belli oluyordu bu. Am a beni sev­ diğini de biliyordum. Çünkü teninin altında sönmeyen bir yangın vardı ve bunu körükleyen tek şey öfke değildi. Ara sıra beni hor görmesi, beni sevm em esi g e re k tiğ in i unutacaktı. Bir canavar olduğumu unutacaktı. Ve o an tek hatırladığı, tek bildiği, tek önem verdiği/ be­ nim onu seven ve onu incitm eyeceğine ant içmiş, çok sıkın­ tılar çekmiş bir erkek olduğum olacaktı. Ve buna inanmak için kendine izin verecekti. Kötü adam olduğum u unuta­ cak, kahraman olduğumu düşündüğü zam anlarda ne his settiğini hatırlayacaktı. O batmasın diye boğulm ayı göze alacak kişi olduğn mu... 22
  • 17. Sımsıkı tutunduğum şey buydu. Onu incelerken aradığım pırıltı buydu. Ve o pırıltı bugün yoktu. Suratı asık, bedeninin her hücresi gergin, çenesi kenet­ liydi. Ona baktığımın farkmdaydı ama öylesine farkında değilmiş gibi davranıyordu ki sanki varlığımdan bile bi­ haberdi. Gülümseyerek onu izliyordum. Beni incitmeye çalışıyordu. Oysa benim tek düşünebil­ diğim sinirliyken ne kadar güzel göründüğüydü. Cep telefonumun zil sesi beni o andan uzaklaştırdı. Kimin aradığına bakmaya gerek bile duymadan telefonu masamdan aldım. Zil sesinden kim olduğunu biliyordum zaten. "Efendim ." "Ignazio!" Ray halihazırda zil zuma sarhoştu. Sesi bunu açığa vur­ muyordu; her zamanki gibi güçlü ve sakindi ama bana ilk adımla hitap etmişti. Aklı başmdayken bunu yapmazdı. Oturduğum yerde doğrulup bacaklarımı masadan indi­ rerek bir kez daha, "Efendim ," dedim. "Cobalt'tayız," dedi. "Uğraşana." Ayağa kalkarak, "Tamam, olur," diye cevap verdim. Telefonu kapatarak siyah pantolonumun cebine sok­ tum. Ona hayır diyebilirdim... Ciddi sonuçlar doğurmadan davetini geri çevirebilecek tek kişi bendim muhtemelen... Ama evdeki hava orada kalamayacağım kadar boğucuy­ du. Karissa'yı bugün böylesi üzen şey her neyse, onu atlat­ ması için yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Geri döndüğümde burada olacağını biliyordum. Burada olacaktı, çünkü eğer olmazsa izini bulup sürük- leye sürükleye onu geri getireceğimi biliyordu. Ayakkabılarımı ayağıma geçirerek kravatımı düzelttik­ ten sonra sandalyede duran ceketimi aldım. Düğmelerimi 23
  • 18. ilikleyerek kapıya doğru yürümeye başladım. "Yapacak işlerim var." Karissa bir şey söylemedi; başını kaldırıp bana bakmadı bile ama duydu. Yanağının iç kısmım ısırırken kıpırdayan yüzü bunu belli etmişti. Kanepeye yaklaşıp tam yanında durarak, "Geç kalabili­ rim," dedim. "Belki de kalmam." Bir kıpırtı daha ve daha fazla sessizlik. Bir süre ne yapacağımı düşünerek orada dikildim, ar­ dından eğilip başından öptüm. Karşı koymadı, hiç yap­ mazdı zaten. Ama bugün karşılığında hiçbir şey almaya­ caktım. "Eğer bana ihtiyacın olursa ara." Sanki söylemek istediklerini zar zor bastırıyor ve sadece rahatsızlığını belli ediyormuşçasına hafif ve gırtlaktan ge­ len bir homurtu duyuldu. Bana asla ihtiyacı olmayacağını düşünmemi gerektirecek bir rahatsızlık mıydı bu? Yoksa yüreğinin derinlerinde halihazırda bana ihtiyacı olduğu­ nun farkında olmasının verdiği bir rahatsızlık mıydı? Hangisi olursa olsun tekrar gülümsedim ve kendi ken­ dime gülerek dışarı çıktım. Cobalt Room, Manhattan'ın göbeğinde, NYU kampüsün- den fazla uzak olmayan bir yerde bulunan lüks bir gece kulübüydü. Bir tarih dergisinin sayfalarından fırlamış gibi görünen, insanlann dışarıdan hayran hayran seyrettiği ama çok azının kapısından içeri girebildiği türden büyük eski bir yapıydı. Sadece davetiye ile işleyen bir üyelik ge­ rektiriyordu ve buraya üye olmanın yolu da bugünlerde Ray'den geçiyordu. Sahibi o değildi ama kontrol kesinlikle ondaydı. İşleri­ nin çoğunu gösterişli barlann arkasına ve havalı eğlence 24
  • 19. mekânlarına gizlenmiş olarak geri plandan yürütürdü. Ön tarafta dolanır, kim olduğunu saklamaya bile gerek gör­ meden sağa sola emirler yağdırırdı. Arka tarafa çekilirse­ niz kıyametin kopacağım bilirdiniz. İçeri girerken kimliğimi çıkarıp göstermeye gerek bile duymadım. Kapıdaki görevli Kelvin beni tanıyordu... So­ nuçta bizden biriydi. Çoğu öğleden sonra Ray adma bu­ rada çalışıyor, ek olarak da birkaç sokak ötede küçük bir kulüp olan Timbers'ta görev yapıyordu. Karissa'nm arka­ daşıyla oraya gittiği gece, yani harekete geçmeye karar ver­ diğim gece oranın kapısındaydı. O gece Karissa'yı görür görmez bana haber veren Kelvin'di. Onu tammış ve hedefim olan kişi olduğunu fark etmişti. Açık söylemek gerekirse hepsi biliyordu... Ray'in adamlarının hepsi Karissa'mn kim olduğunu çok iyi bili­ yorlardı. Yanından geçerken Kelvin bakışlarım yere çevirerek başını salladı. Bunun sebebi saygıdan ziyade adamlarm hiçbirinin gözlerimin içine bakmaktan hoşlanmıyor olma­ larıydı. Çok az insan gözlerimin içine bakardı. Yalan söyleyen, aldatan, öldüren, çalan acımasız gang­ sterler, sokak çeteleri bundan kaçımrken fiziksel güce sahip olmayan, benim yarım kadar Karissa, sanki tek bir bakışla ruhumu okuyormuşçasma gözlerimin içine bakmaktan hiç çekinmedi. Başta gerçeği, yani ne olduğumu görmediğini düşünüyordum ama bir süre sonra gördüğünü fark ettim... Sadece aldırmıyordu. Dünyadaki her zerre ışığı yok etmeye yetecek kadar yo­ ğun olan içimdeki karanlığı umursamıyordu. Kimse bana böylesi açık, böylesi güven ve sevgi dolu bakmıyordu. Ray bile. 25
  • 20. Sadece sarhoş olduğu zaman belki. Ve bu gece sarhoştu. Bann özel kısmında ona yaklaşırken beni görünce sırıttı. Sanki kendisi Cheshire kedisiymiş* ve becerecek bir Alice bulmuş gibi bir sıntıştı bu. "Naz!" Bana böyle hitap ettiğinde neredeyse yumruk yemiş gibi hissettim. Anında kendini toparladı ama özür dile­ medi. Sadece omuz silkip, adeta "Lanet olsun! Ağzımdan kaçırdım," diyen bir ifadeyle yüzünü buruşturdu. Tek kelime etmeden elini sallayarak yanındaki rahat deri kol­ tukta oturmakta olan adama kalkmasını söyledi. O kalkar kalmaz ben oturdum. Garsona her zamankinden, kapağı açılmamış bir şişe soğuk bira getirmesini işaret ettim. Sor­ gulamadan, tereddüt etmeden getirdi ve anahtarlığımdaki şişe açacağım kullanarak şişeyi açtım. Ray, koltuğunda yayılarak, "Bu sabah donmuş gıda hisselerini nakde çevirdik," dedi. "Hemen hemen çeyrek milyon kâr." Koltuğuma yerleşerek, "Bu harika," diye karşılık ver­ dim. "Yani bu gece içkiler senden." Ray içinde buzlu viski bulunan kadehini kaldırıp hafif­ çe şişeme vurarak, "Elbette," dedi. "Sen böyle devam et, ben de sana bütün bira fabrikasını satın alayım." Bir kahkaha atıp biramdan bir yudum aldım. "Bunu ha- tırlatınm." "Hatırlatacağını biliyorum." Keyifler yerindeydi, alkol su gibi akıyordu. Ray gülü­ yor, şakalar yapıyordu. Ruh hali bulaşıcıydı. Gülümsüyor, rahatlamaya ve zihnimdeki her şeyi geri plana atmaya ça­ lışarak ona ayak uyduruyordum ama Karissa ile ilgili dü­ şünceler sinsi sinsi geri geliyordu. Dışandan bakıldığında sanki sadece takılıyormuşuz gibi görünüyordu ama bu, bizim gibi adamlar için işti- ’ Alice Harikalar Diyarı'run sürekli gülen kedisi. -~çn
  • 21. Kumpas kurmak, dolap çevirmek, konuşmak, sosyalleş­ mek... İşin nefret ettiğim kısmıydı. Genel olarak insan­ lardan nefret ediyordum gibi anlaşılmasın. Etmiyordum. Tam anlamıyla değil. Sadece çevremde olmadıklarında daha mutlu oluyordum. Onun dışındakilerin. Lanet olası Karissa. Bugünlerde tek istisnam oydu. Asla öyle olmamalıydı. Kadmlar geldiğinde gece yarışım geçmişti. Genellikle davet edilmezlerdi; Cobalt'a girmelerine izin yoktur. Ama Ray ne zaman bir şey kutlamak için yanıp tutuşsa herkes onu şımartırdı. Fahişeler. Onlar kendilerine eskort kızlar diyorlardı. Ben ise orospular. Çoğu aşırı makyajlı, beyinsiz bir kızdan öte değildi. Ray'in her işe burnunu sokan sanşm kız arkadaşı Brandy çıkageldi ve koltukta onun yarana sıkışıp kucağı­ na uzanarak burnunu boynuna soktu. Bir zamanlar o da diğerleri gibi kendini satıyordu ama Ray ondan hoşlanmış ve onu kendine saklamıştı. Küçük oyuncak bebeğim, diyordu ona. Herkes gevşemişti. Oysa benim tüm kaslarım gerilmiş­ ti. Aldığım alkol huzursuzluğumu yok etmiyor, aksine git­ gide artmasına sebep oluyordu. Bu, Brandy'nin küçük arkadaşının koltuğumun koluna tünemesini engellemedi. Kızın yeni olduğu ve buraya ilk kez geldiği açıkça belli oluyordu. Gülümseyerek bana bak­ tı; gözbebekleri siyah mermer gibiydi. Kafası iyiydi. "Hey, yakışıklı. Bu gece bir partiye var mısın?" Bacağını bacağıma sürter ve ayağıyla baldınmı okşar­ ken boş bir ifadeyle dik dik ona baktım. Brandy durumu
  • 22. fark etmişti. Sarhoşluktan peltek peltek konuşarak arkada­ şını durdurmaya çalışıyordu ama Ray eliyle ağzını kapatıp onu susturdu. Bakışları bana kilitlenmiş, yüzündeki sırıtış geri dönmüştü. Tepkimi görmek istiyordu. Bu adam bazen kendimi onun oyuncaklarından biriy­ miş gibi hissetmeme neden oluyordu. Dördüncü şişe biramı bitirdim ve boş şişeyi yanımdaki sehpaya koydum. Ayağa kalkarak kıza yaklaşmasını işaret ettim. Estetikle şişirilmiş dudaklarını öpeceğimi düşüne­ rek baştan çıkancı bir gülümsemeyle eğildi ama ben ağzı­ mı kulağına götürdüm. "Eğer bana bir daha dokunursan boğazını keserim." Ray'in çılgınca kahkaha atmasına bakılırsa yüzünde dehşete düşmüş bir ifade olmalıydı. Umurumda değildi. Ayağa kalktım ve dönüp arkama bakmadan çıkışa doğru yürümeye başladım. "Görüşürüz, Ray." "Hoşça kal, Naz." Bu kez yumruk yemiş gibi hissetmedim. Beni rahatsız eden ismin kendisi değildi. Her zaman Ignazio'ya tercih ettiğim bir isimdi bu. Ama onu duymak bana bir zamanlar olduğum adamı, eski halimi hatırlatı­ yordu. Naz'ın umudu vardı. Naz sevgi doluydu. Naz acımasız bir ölüme kurban gitti. Karissa'ya bana Naz diye hitap etmesini söylemiştim. Bir anlık zayıflıkla söylenmişti bu, çünkü gözlerinde öyle bir ışık, yüzünde öyle masum bir ifadeyle bana bakmıştı ki o an eski benin yansıması olabileceğini düşünmüştüm. Mutluluk veren bir cehalet. O zamanlar yolumu kaybetmiş, kim olduğumu unut­ muştum ve nasıl geri döneceğimi hâlâ bilmiyordum. Eve vardığımda saat biri geçmişti. Ev karanlık ve sessiz­ di. Kapıdan girer girmez ceketimi çıkardım ve iç çe k e re k 28
  • 23. kravatımı gevşettim. Çalışma odası boş, televizyon kapa­ lıydı ve uzaktan kumanda sehpada, Karissa'mn defterinin üzerinde duruyordu. Uzaktan kumandayı itip defteri al­ dım ve en ön sayfadaki yazıyı okudum. Bir çeşit patates yemeği tarifiydi; altında notlar vardı: Mükemmel biftek nasıl pişirilir. Defteri yerine koyarken içinden bir zarfın ucu çıktı. Me­ rakla çekip aldığımda NYU'dan Karissa'ya gelmiş bir mek­ tup olduğunu gördüm. Yapmamam gerektiğini biliyorum ama zarfı açtım, mektubu çıkarıp okudum. Sevgili Bayan Reed,falan filan,falanfilan, burs hakkınızı kay­ bettiniz, bu yüzden tarafımıza ödeme yapmanız gerekmektedir. Yaklaşık yirmi beş bin dolarlık lanet olası bir fatura. Mektubu zarfa geri koyup defterin içinde bulduğum yere yerleştirirken ağzımdan alçak sesle bir ıslık çıktı. Moralinin bozuk olmasma şaşırmamalı. 29
  • 24. 2. BÖLÜM "Ne dersin...?" "Hayır." Sorunun ortasında kalakaldım ve kucağında defteriyle kanepede oturmuş bir yemek programı daha seyretmekte olan Karissa'ya baktım. Aynı boktan durum, farklı bir gün. O an onunla konuşmamı imkânsız kılan boynuna dolan­ mış kulaklıklardan sızan müzik sesini duyabiliyordum. "Cevap vermeden önce en azmdan sorumu bitirmemi bekleyemez misin?" Bir şey söylemedi. Yine ben yokmuşum gibi davranarak defterine ekranda gördüğü bir şeyi yazıyordu. Derin bir nefes alıp, "Benimle...?" diye sordum. "Hayır."
  • 25. Öfkemi bastırmaya çalıştım ama sıkıntıyla inlememe engel olamadım. Bu kadın, insanı inanılmaz derecede çileden çıkarıyor­ du. Üçüncü kez sormaya kalkışmadan başımı iki yana salla­ yarak çalışma odasını terk ettim. Anahtarlarımı alıp evden çıktım ve kapıyı çarparak kapattım. Beni uyuz ediyordu. Ona bu fırsatı vermemeye çalışıyordum. Sakinliğimi korumaya, kendime hâkim olmaya çalışı­ yordum. Duygularımı belli etmeme konusunda eğitimliy­ dim. Ama Karissa damarıma nasıl basacağım biliyordu. Bir kez daha benim istisnam olmuştu. Her zaman lanet olası istisnamdı. Manhattan yolu bu öğlen sonra çok yavaş ilerliyordu. Sıkışık trafikte beklerken parmaklarımı ve boynumu kü- türdeterek bedenimi gevşetmeye, her geçen gün artan gerginliği azaltmaya çalışıyordum. Her şey daha iyi olaca­ ğına, her şey yoluna gireceğine, başlangıç çizgisinde sapla­ nıp kalmış gibiydik. Sabır her zaman güçlü yanım olmuştu... Hemen hemen yirmi yılımı Carmela'nın izini sürerek, Johnny'den intikam almayı bekleyerek geçirmiştim. Ama şu an kızlan sabır sı­ nırlarımı zorluyordu. Arabayı Washington Meydanı civannda bir otoparka bırakarak Greenwich Village'e doğru yöneldim ve caddeyi dönüp binanın giriş katındaki NYU öğrenci işlerine gittim. Harç Bürosu. Yaz dönemi olmasına rağmen bina ışıl ışıl aydınlatıl­ mıştı ve şaşırtıcı biçimde kalabalıktı. Birkaç dakika benim­ le ilgilenilmesini bekledikten sonra ofisin giriş bölümün­ de büyük bir masada oturmakta olan orta yaşlı bir kadına yaklaştım. 32
  • 26. "Okul ücretini ödeme konusunda kiminle görüşebili­ rim?" diye sordum. Kadm, alışılmış laf kalabalığıyla öğrencilerin internet­ ten nasıl ödeme yapacaklarını anlatmaya koyuldu ama sözünü kestim. "Hayır, ödeme yapmam gerek ve hepsini ödemek istiyorum. Bugün." Bir saat sonra en üstte Karissa'nın adının yazdığı ve yanında "Tamamı ödendi" damgası basılmış bilgisayar çıktısı bir faturayla birlikte yirmi beş bin dolar daha fakir olarak dışarı çıktım. Brooklyn'e vanp arabayı park ettiğimde hava kararmak üzereydi. İçeri doğru yöneldim. Daha kapıyı açmadan beni yüksek müzik sesi karşıladı. Birkaç adım atıp antreye gir­ diğimde Karissa'ya seslendim. Şamatanın arasında neşeli bir kahkaha koptu. Bu bir kadın sesiydi, tanıdıktı ama Karissa'nın değildi. Melody. Nabzım hızlandı; içimde aniden kabaran öfke yüzün­ den parmak uçlarım karıncalandı. Elimi yumruk yapıp bunu yok etmeye çalıştım ama pek işe yaramadı. O kahka­ hayı boğarak yaşamına son vermek, bu rahatsız edici cızır­ tıyı yok etmek istiyordum. Beni çok rahatsız etmiş ve kulağımı tırmalamıştı. Ses çalışma odasından geliyordu, kendimi en çok evim­ de hissettiğim odadan. Güvende hissettiğim tek yerden. Evime birini davet etmek, birinin yemeğime dokunma­ sına ya da bana içki koymasma izin vermek gibiydi. Birine bu derece güvenmek söz konusu bile olamazdı. Daha önce dinleme cihazı yerleştirilmiş, telefon konuşmalanm din­ lenmişti ve burnumun dibinde dahi olsa bunu gözden ka­ çırmam çok kolaydı. Başkalarının hayatıma girmesine izin vermezdim ve Karissa, sığınağımı çok az tanıdığım birine açmıştı.
  • 27. Melody Carmichael. Babası Wall Street'te çalışıyordu Annesi ev hanımıydı ve bir kitap kulübü işletiyordu. Bu mükemmel aüe fotoğrafıydı ama benim güvenmediğim bir görüntüydü. Görünenin altında, daha derinlerde her zamanbaşka bir hikâye, benim gibi bir adamın gün yüzü­ ne nasıl çıkaracağım bildiği gömülü sırlar vardır. Herşeyinkötübir yönü, herkesin karanlık bir tarafı var­ dır ve karanlıkta yürümeyi göze alan kişiler, sadece güneş ışığımtanıyan kişilerden çok daha inandırıcıdırlar. En yakın arkadaşım beni göğsümden vurdu ama en azından bunu yaparken gözlerimin içine bakma lütfunda bulundu. Çalışma odasından uzak durup sinirlerimi yatıştıracak güçlübir içki bulmak için mutfağa yöneldim ama içeri gir­ diğimanda kalakaldım. İçerisi bomba atılmış gibiydi. Her yer tabak ve çöp doluydu; yemek artıkları yapışmış ten­ cereler hâlâ ocağm üzerindeydi. Tuhaf bir yanık kokusu vardı. Başansız olmuş bir yemek yapma girişimi daha. Bu seferki girişim tezgâhın üzerindeki yanmış pisliğin yaran­ da duranyarısı dolu bir pizza kutusuyla son bulmuştu. Öfkeden delirdiğimi hissedebiliyordum; çenem kaskatı kesilmişti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alarak öfke­ mi bastırmaya çalıştım. Sakin ol. Kafana takma. Sakinleşmek için ona kadar saydım ama anlamsızdı. Çünkü gözlerim1 tekrar açtığımve karmaşayı gördüğüm anda görüşüm bu­ lanıklaştı ve sakinliğimi kaybetmemek için verdiğim çaba­ nın tümüyok oldu. Sabrımtükenmişti. Ocağınüzerindeki tencereleri alıp içlerindeki yemek ar­ tıklarını çöpkutusuna boşalttım ve ardından mermer mut' fak tezgâhına çarparken çıkardıkları sesi umursamadan fırlattım. 34
  • 28. Lavaboyu doldurdum; buhar yükselen kaynar su ne­ redeyse taşacak kadar baloncuk dolmuştu. Tabaklan içine attım. Ceketimi yırtarcasına çıkarıp kollarımı dirseklerime kadar sıvarken kafamm içinde karanlık düşünceler uçuşu­ yordu. Ovaladım, ovaladım, ovaladım. Aşırı sıcak su tenimi kavuruyordu. Dişlerimi sıkıyor, onun verdiği acıyla dik­ katimi dağıtmaya, sakinleşmek için bu acıya odaklanma­ ya çalışıyordum ama ters tepiyordu. Her kahkaha, her iç çekiş, çalışma odasından kulağa ulaşan her hece yeniden başlat tuşuna basıyor, kızgınlığım artarak tekrarlanıyordu. Çok küstahtı. Etrafımdaki dünya bulanıklaşmıştı, ellerim kendiliğin­ den hareket ediyordu. Görünürdeki her şeyi ellerim yara olana kadar ovaladım. İntikam dolu karanlık düşünceleri zihnimden söküp atma çabasıyla her şeyi ovalarken bula­ şık telini öyle sert bastırmıştım ki parmaklarım kamyordu. Ama kafamdaki tek şey hâlâ onlardı. Ben onlardan böyle kurtulmaya çalışırken onlar beni yi­ yip bitiriyorlardı. Sinirden öylesine kendimi kaybetmiş, öfkeden öylesine tükenmiştim ki, Karissa'nın ayak seslerini duymadım ve tavandaki lamba yanana kadar varlığını hissetmedim. Ay­ dınlık, bir an için durmama neden oldu. Elimdeki bardağı o kadar sıkı tutmuştum ki kızarmış elimin eklem yerleri kokain kadar beyaz olmuştu. Bardak kırılmadığı için lanet olası derecede şanslıydım. Neredeyse kırılmış olmasını diledim. Böylece elimi kesip lanet olası bir damarımı koparabi­ lirdim. "Naz?" 35
  • 29. Sesi o kadar yakındı ki adımı söylemesi azgın alevlere benzin fırlatmak gibiydi. Deli gibi titrediğimi hissederek başımı eğdim. Bu ne küstahlık. "Git buradan Karissa. Şu an bunu yapmak istemezsin." "Ne yapmak istemem?" Cevap vermedim ve o gitmedi. Gitmedi, hatta daha da yaklaştı; dikkatli adımlarla mut­ fağı geçip bana doğru ilerlemeye başladığında nihayet ayak sesleri duyuluyordu. Yere hafifçe basıyordu ama yak­ laşırken duyulan ayak sesleri kulaklarımda uğursuz bir uğuldamaydı. Tepki vermemek için mümkün olduğunca hareketsiz durarak derin bir nefes aldım. Tekrar konuşma­ ya başladığında gözlerimi kapattım. "Ignazio?" Eli sırtımdaydı; dokunuşu çekingendi ama beni tetikle- meye yetti. Hızla ona doğru dönerken bardak elimden ka­ yıp köpüklü suya düştü. Karissa hazırlıksız yakalanmıştı. Geri çekilmeye yeltendi ama bileğinden yakalayıp sımsıkı tuttum ve birden kendime doğru çektim. Sırtını tezgâha dayayıp onu kıpırdayamaz hale getirdi­ ğimde korkudan gözleri kocaman açılmıştı. "İsteğinbu mu? Ha?" Ona doğru eğilip daha da yaklaşa­ rak gözlerimi koyu renk gözlerinin içine diktim. "Benimle eğlenmek mi istiyorsun? Beni tahrik etmek mi istiyorsun?" "Ne?" Sesi titriyordu. "Neden söz ediyorsun?" "Yaptığın şeyden söz ediyorum," dedim. "Bana yaptı­ ğın şeyden." "Ben sana bir şey yapmıyorum." Gözleri sulandı. Canını yakıyor olma ihtimaline karşı bileğini kavrayan elimi gevşetecek kadar aklım yerindeydi ama bir şey değişmedi. Gözlerini gözlerimden ayırmadan bakarken yanaklanndan bir damla yaş süzüldü. Bana bu 36
  • 30. kadar yakın olmaktan dolayı nefesini tutuyormuşçasına vücudu gerilmişti. Bana. Yakınımda olmaya tahammül edemiyordu. Ona açık olmak için kendimi paralamış, zayıf noktala­ rımı, başka kimsenin göremeyeceği taraflarımı keşfetme­ sine izin vermiştim. Bunu kabul etmişti. Kabul etmiş ve sevmişti ama anlamamıştı. Sonunda her şeyi; nasıl kurban edilmiş olduğumu, canımın nasıl yandığım, hayatımın na­ sıl altüst olduğunu anlattığımda hatalı olan benmişim gibi davranmıştı. "Seni kendi haline bırakıyorum Karissa. İçimdeki her şey bunu yapmamamı söylüyor olsa da seni kendi haline bırakıyorum, çünkü istediğin bu. Seni kendi haline bıra­ kıyorum ve sen böyle mi karşılık veriyorsun? Beni kışkır­ tarak, bana hiç sormadan insanları evime, benim alanıma davet ederek. Yalmz kalmak mı istiyorsun? O zaman bana da bu hakkı ver ve buna saygısızlık etmeyi bırak." "Etmedim..." Sözünü keserek, "Ettin," dedim. "O masum tavırlann bana sökmez... Artık işe yaramıyor. Her şeyi bilerek yapı­ yorsun. Masum falan değilsin. Bunun beni nasıl etkiledi­ ğini biliyorsun, yine de yapmaya devam ediyorsun. Sana izin verdim, çünkü zamana ihtiyacın vardı. Sabırlı davran­ mam gerekiyordu ama artık süren doldu Karissa, çünkü sabrım kalmadı. Oynamak istediğin oyun bu mu? Bir tep­ ki alana kadar benimle uğraşmak mı istiyorsun? Tamam. Sana istediğini vereceğim." Üzerine abandım. O, elimden kurtulmaya çalışırken burnumu onun burnuna sürtmeye başladım. Ona doğru daha da eğildim ve dudaklarım onunkilerden sadece bir nefes uzakta durdum. Onu öpmek istiyordum. 37
  • 31. Öpücüğüme karşılık vermesini sağlamak için her şeyi­ mi verirdim. Karissa, "Bırak gideyim," diye fısıldarken hissettiğim buydu. "Kendin kurtul. Hadi bakalım." Serbest olan eliyle beni iterek kollarımın arasından öyle hızlı çıktı ki tepki vermeye zor zaman buldum. Bileğini bir saniye kadar geç bıraktığım için kolu bükülünce acıy­ la yüzünü buruşturdu. Geri geri giderken başını iki yana sallayarak bileğini ovuşturuyor ve yanaklarmdan yaşlar süzülüyordu. "Sen normal biri değilsin," diye o kadar yüksek sesle bağırdı ki Melody çalışma odasmdan duyup iyi olup olma­ dığım sordu. "Sen... sen hastasın." "Bana bilmediğim bir şey söyle." "Senden nefret ediyorum." "Tekrar söylüyorum. Bana bilmediğim bir şey söyle." Melody, "Karissa," diye seslenerek mutfağa girdi. Dur­ du ve bir ona bir bana baktı. Bakışları kuşku doluydu. "Her şey yolunda mı?" Tekkaşımı kaldırıp Karissa'ya bakarak cevap vermesini bekledim. Şu an, ruh halim böyleyken arkadaşıyla benim konuşmamhiç hoşuna gitmezdi. Karissa bileğini ovuşturarak hafifçe başını salladı. "Evet, yolunda. Yine de., şey... sen gitsen iyi olur. Nazla ben... şey..." Melody anında önemsemez bir edayla elini sallayarak, "Anladım," dedi. "Sevgili kavgası; hepsi bu. Şey... Hafta içi görüşürüz, değil mi? Kafe programı hâlâ geçerli, değil mi?” Karissa zorla gülümseyerek, "Elbette," dedi. "Orada görüşürüz." Melody koşar adımlarla uzaklaşmadan önce el salla­ dı. Ön kapı açılıp kapanarak Melody'nin gerçekten gitmiş 38
  • 32. olduğu haberini verir vermez Karissa tekrar bana döndü. Gözlerindeki korku gitmişti, öfke de. Son birkaç haftadır buna alışmıştım. Şu an beni selamlayan tek şey üzüntüydü. Kalp kırıklığı. Bileğini tutmuş ovuşturup duruyordu. Öfkenin yerini yavaş yavaş endişe aldı. Ona doğru birkaç adım atıp kolu­ na uzandım. "İyi misin?" Daha ben dokunmadan aniden geri çekilerek aramıza biraz daha mesafe koydu. "Sanki umurunda." "Umurumda tabii," dedim. "Eğer canını yaktıysam..." Dudak büktü. "Tek yaptığın canımı yakmak." Bunun aksini kanıtlamak için bir şeyler söylemek iste­ dim ama yapamadım. Karissa bir süre sessiz kaldı, ardından başını kaldmp bana baktı; sesi fısıltı gibi çıkıyordu. "Hayatımın en kötü günü hangisiydi biliyor musun Naz?" Duraksamadım bile. "Babam öldürdüğüm gün." Bu sözler üzerine geri çekildi. Kollarmı göğsünde ka­ vuştururken başmı iki yana salladı. "Hayatımın en kötü günü, yurt odamdaki o gün. Senden uzak durmam için beni uyarmıştın... Ama ben seni dinlemedim. Eğer o an çekip gitmezsen bir daha asla gitmeyeceğini söylemiştin... Bunu da dinlemedim. Şimdi gerçekten ciddi olduğunu an­ lıyorum. Gerçekten ciddiydin." Sesi çatlak çatlak çıkıyor­ du. "Hata yaptım. Asla kalmanı istememeliydim." O an tezgâhtan bir bıçak alıp göğsüme saplayabilirdi ve bu, söyledikleri kadar beni rahatsız etmez, canımı yak­ mazdı. Az önce söylediklerini duymaktansa vurularak öldü­ rülmeyi tercih ederdim. O, bunu zaten biliyordu. Ve belki bunları inanarak söylüyordu. Belki hayatının en kötü günü oydu. 39
  • 33. Ama bu, benim için avuntu değildi. Canımı yakıyordu. Tek kelime etmeden tezgâhtan uzaklaşıp kendimi zorla­ yarak ona doğru birkaç adım attım. Ben yavaş yavaş yanı­ na giderken Karissa hiç hareket etmedi ve gözlerimi dikip ona baktığımda bana bakmayı reddetti. Yarımda durdum ve dudaklarımı kulağma yaklaştıra­ cak biçimde eğildim. Sakin bir tonla, "Ama istedin," de­ dim. "Kalmamı istedin, o yüzden buna alışsan iyi olur, aş­ kım. Çünkü hiçbir yere gitmiyorum." Teni yumuşacıktı. Kusursuzdu. Çok az dokunulmuştu. Karissa'nın gözleri kapalı, bedeni tamamen hareketsiz olduğu halde uyanık olduğunu biliyordum. Yatakta yanı­ na uzandığımda boğazmdan kaçan hafif inlemeden ve tit­ rek nefes alıp vermesinden anlayabiliyordum bunu. Üze­ rinde ince siyah bir tişört ve külot vardı. Her zaman yan çıplak yatardı. Ben daha da çıplak yatardım. Çırılçıplak uyurdum. Bundan hiç rahatsız olmazdım. Bir centilmen olmaya, anlayışlı davranmaya ve ellerimi kendime saklamaya çalışıyordum ama bu çok zordu. Aşın zordu. Özellikle böyle anlarda. Uyanık olduğumu, yanında olduğumun farkında ol­ duğunu bildiğim ve çok yakın ama bir o kadar da uzak olduğum anlar... Bu, bütün kaslarımda kurtulması zor bir ağnya neden oluyordu. Kendimi ona dokunurken yaka­ ladım; parmak uçlarım teninin açık kalan her yerinde ge­ ziniyordu. Karissa hareketsiz duruyordu ama titrediğini/ dokunduğum yerlerde tüylerinin diken diken olduğunu hissediyordum. 40
  • 34. Bu, çok fazlaydı. Asla yetmiyordu. Daha fazlasını istiyordum. Daha fazlasına ihtiyacım vardı. Açgözlüydüm ve onun her şeyini istiyordum. Onu sevmek, ona sarılmak, tekrar içinde olmak istiyordum. Onu acımasızca becermek istiyordum. Bunu en son yaptığım ânı zar zor hatırlıyordum. Bana ilaç vermişti ve beni terk etmeyi düşünüyordu. Bir ay olmuştu... Onunla temas etmeden geçen uzun, acı dolu bir ay. Elimi kumaşın altına sokup onu çırılçıplak bırak­ mak ve ona sımsıkı sarılmak istiyordum. Ama bunu yapmaya kalkarsam Kırmızı kelimesini kul­ lanacaktı. O lanet olası dilini koparıp onun yaptığı gibi bedenim­ de kullanmak istiyordum. İç çekerek ondan uzaklaştım ve arkamı döndüm. Canı­ mı ne kadar yakarsa yaksm bu gece ona dokunmayacak­ tım. Üzgündü ve işleri şu an olduğundan daha kötü hale getirmek istemiyordum. Bu durumu nasıl atlatacağımızı bilmiyordum. Bir adım öne, altı adım geriye... Uykum hafiftir; çevremdeki her şeyi hissederim. Yatak­ ta her hareket ettiğinde, döndüğünde, bacaklarını uzattı­ ğında, kıvrılıp yastığına daha sıkı sarıldığında sıçrayarak uyanırım ve tekrar uykuya dalmak çok zordur. Biriyle uyumak, onunla aynı odayı paylaşmak, en özel alanlarınıza girmesine ve en zayıf anlarınızı görmesine izin vermek büyük güven ister. Güçlüyiim ve hızlıyım ama be­ yinsiz bir herif bile uyuyan birinin uyanmasına fırsat ver­ meden boğazını kesip işini bitirebilir. Sadece birkaç saniyelik bir iş. Biliyordum. 41
  • 35. 3. BÖLÜM "Şu herif var ya..." Ray ile uzun sohbetlerin tamamı böyle başlardı. Bu dört kelimeyi her duyduğumda bir dolar kazansaydım... Aslmda her seferinde birkaç bin dolar kazandığımdan emindim. Ne zaman hazır olursa o zaman anlatmaya başlayaca­ ğım bildiğim için kayıtsız bir ifadeyle, "Hangi herif?" diye sordum. Ray'in olayları dramatik hale sokma konusunda doğuştan gelen bir yeteneği vardı. "Benim için birkaç iş yapan şu herif," dedi. "Biliyorsun işte... Araba işindeki. Tamirhanesi olan. Birkaç arabanın boyasmı söken herif. Haddini aştı ve ayrılmaya karar verdi ama senin de bildiğin gibi bu işte ayrılmak yok. Ahmak he­ rifbu yüzden şikâyette bulunmuş. Onu taciz ediyormuşuz.
  • 36. İnanabiliyor musun? Ona yardıma olacaklarını düşünerek polisi aramış." Evet, inanabiliyordum. İnsanlar polisin kendilerine gerçekten yardım etmek için orada olduğunu düşünürler. Ben de öyle düşünüyordum. Gerçeği öğrenmeden önce. Göz ucuyla Ray'e baküm. Henüz öğlen bile olmamasına rağmen Cobalt'm arkasmdaki ofiste oturmuş içkilerimizi yudumluyorduk. Brandy duvara dayalı deri koltukta derin uykudaydı. Geceyi burada geçirip geçirmediklerini merak ettim. Sabahın bu kadar erken saatinde onu hiç Cobalt'ta görmemiştim. "Ee, ne yapacaksm? Ona bir ders mi vermek istiyor­ sun?" "Hayır. Halihazırda iki bacağına da kurşun sıktık," dedi Ray. "Ama işinin bitirilmiş olmasını tercih ederdim." "Anladım, tamam," dedim. "Ben hallederim." Ray çabucak adamm adım ve bazı belirleyici detayları verdi. Adı Josh Donizetti'ydi. Kırklı yaşlarm sonunda, sa- nşm bir adamdı. Diz kapaklarma yediği kurşunlar yüzün­ den topallayarak yürüyordu. Tamirhanesi Brooklyn'de ya­ şadığım yere fazla uzak değildi. Bu bilgiler yeterliydi ama Ray yine de çalışma masasma uzandı ve adamın kartvizi­ tini alıpbana verdi. Ben biramı bitirirken Ray konuyu değiştirmiş ve uzun uzunbaşka bir şeylerden konuşmaya başlamıştı. Ne oldu- n ğunu bilmiyordum. Benimle konuşmuyordu. Tam olarak değil. Sadece konuşuyordu. Benin aksime Ray sessizlikten hiç hoşlanmazdı. Şişe boşaldığında kenara koydum, ayağa kalkıp ceketi­ mi üzerime geçirerek elimi uzattım. 44
  • 37. Ray, içten bir gülümsemeyle elimi sıktı. "Sensiz ne ya­ pardım bilmiyorum Vitale." Bensiz daha yoksul, daha güçsüz ve hatta muhtemelen ölü olurdu. Bana dile getirdiğinden... diğer adamlarının bildiğinden çok daha fazla güveniyordu. Diğerleri patron­ larının şehirdeki en güçlü, en etkili adam olduğunu dü­ şünüyorlardı. Yüzeyde görünen buydu. Benim yaptığım işlerin çoğuna kendi admı da katıp övgüler almıştı. Umurumda değildi. Bunu şöhret için yapmıyordum. Övgüye ihtiyacım yoktu. İnsanların sürekli bana dalkavukluk yapmalarım iste­ miyordum. "İş biter bitmez seni ararım," dedim. Bütün öğleden sonrayı Brooklyn'de tamirhaneyi bulup gözlemleyerek ve günün adamım iş yerinde topallayarak dolaşırken gözetleyerek geçirdim. Aşağılık herif muhte­ melen cezasını yeterince çekmişti; iki bacağı da mahvol­ muştu. Bu durumda yürüyebildiği için şanslıydı. Ama adam, polise gitmekle ölümcül bir hata yapmış­ tı. Bu, bizim dünyamızda affedilemezdi; kimse bundan sağ kurtulamazdı. Kim olursan ol, ne yaparsan yap ya da kimin tarafından sevilirsen sevil... Bu affetmeyeceğimiz ölümcül bir günahtı. İlk öldürdüğüm kişi Joseph Manchetti adında bir adam­ dı. Temiz ve kolay bir iş olmuştu; başının arkasından bir kurşunla... Tetiği çekerken ellerim titriyordu. Yolun kena­ rcıda iki büklüm olup midemdeki her şeyi çıkarmadan °nce ancak caddenin köşesine kadar gidebilmiştim. Sebep ölmüş olması değildi; kabul ettiği tek ödeme tarzı Su adamın ölümü olan bir gangstere ciddi miktarda borç­ lanmış olan evli bir erkeğin, bir babanın yaşamına son ver- mi$°lmam da değildi. 45
  • 38. Bunun onunla hiçbir ilgisi yoktu. Mesele adrenalindi. Hayatım benden çalındığından beri damarlarımda his­ settiğim ilk yaşam kıvılcımıydı; ilk kez kendimi normal hissetmiştim. Birinin son nefesinin kontrolünün elinizde olmasının verdiği haz başka hiçbir haza benzemiyordu. Kalbim, artık var olup olmadığından emin olmadığım kal­ bim, deli gibi çarpıyordu. Hayatımın insanlıktan en uzak ânı, bana bir zamanlar benim de insan olduğumu hatırlatmışü. Tekrar yaşadığımı hissetmiştim. Bu duyguya bağımlı hale geldim. Zaman içinde birini öldürdükten sonra midem bulan­ mamaya başladı. Haz eskisi kadar büyük, adrenalin o ka­ dar güçlü hissedilmez oldu. Her bağımlı gibi tatmin olmak için gitgide daha fazlasına ihtiyaç duyar oldum. Temiz ve kolay, karmaşıklığa ve acı vermeye dönüştü. Duygular ölümden sonrasına tanıklık edince coşmaya başladı. En az riskle en fazla heyecanı duyma yollarmı arayarak işi geliş­ tirdim. Ben bu duygulan yaşadığım sürece onların ne hissettiği umurumda değildi. Yolun karşısında arabamda oturup adamm dükkan içinde dolanmasını izlerken parmaklarım beklenti içinde karıncalanmaya başladı. Elimdeki kartvizitiyle oyalanıyor parmak uçlanmı pürüzlü kenarlarmda dolandırarak vak­ timin gelmesini bekliyordum ama çekim çok güçlüydü- Buna bir tür orgazm demeleri ilginçti. Çünkü gerçekten öyleydi. Bir tür orgazm. Şiddetli bir orgazm. Ve bunun için can atıyordum. Hava kararana, ortalık sakinleşene, işini bitirmek iÇ,n 46
  • 39. burada olduğum o adam dışında tamirhanedeki herkes gidene kadar bekledim. Büyük bir Amerikan arabasının altına uzanmış çalışıyordu. Kartviziti arabanın konsoluna bırakıp temkinli bir hal­ de arabadan indim ve karşıya geçerken siyah eldivenleri­ mi taktım. Sessizce tamirhaneden içeri girdim; ayak ses­ lerim neredeyse duyulmuyordu. Adam beni ne gördü ne de duydu. Artık çok geç olana kadar orada olduğumu fark etmedi bile. Eski krikoya bir tekme attığım anda araba öyle hızla aşağıya indi ki aşağılık herifin kenara kaçacak zamanı ol­ madı. İki ton metal hızla göğsüne çarptığında hareket ede­ medi, sadece çığlık atabildi. Susunca bacaklarını sağa sola savurmaya başladı; vücu­ du deli gibi titriyordu. Bir süre oyalanarak onu izledim. Ölümde büyüleyici bir şeyler vardı. Samnm huzur ve­ riyordu. Yaşamın acısı, işkencesi, mücadelesi önemli değil­ di. Nasıl olsa her şey sona ermek üzereydi. Hepimiz ölmek için doğarız. Durum bundan ibaretti. Ben de bir gün, bir biçimde ölecektim ve bundan kork­ muyordum. Ölüm, benim için kurtuluş olacaktı. O güne kadar diğer insanların kabullenme noktasına gelmelerini, fazladan bir nefes daha almak için mücadele etmelerini izleyecek ve onların korkularmdan beslenerek yaşamıma devam edecektim. Ben yakınlarındayken hayat onlara asla yaşama hakkı lütfetmeyecekti. Tıpkı bana başka şans vermediği gibi. Bazen bunun benim lanetim olduğunu düşünüyordum. Bu, içimdeki şeytanları zar zor yatıştıran, kendi kendime verdiğim bir cezaydı. Ama sadece geçici bir boşalmaydı. Bu beni dengesizleştiriyordu. 47
  • 40. Adamın kasları hâlâ seğirirken oradan ayrıldım ve ba­ şım önde karşıya geçip arabama bindim. Bir kez daha dö­ nüp tamirhaneye bakmadan uzaklaştım. Telefonumu çıka­ rıp Ray'i aradım ve açar açmaz sadece, "İş tamam," deyip kapattım. Hemen eve gitmedim. Kafamı boşaltmak, adre­ nalinden annmak için bir süre sokaklarda dolandım. Bu haldeyken Karissa ile karşılaşmak tehlikeli olurdu. Gümüş renkli ve siyah makine mutfak tezgâhının dörtte birini kaplıyor, el değmemiş aksesuarları pencereden sü­ zülen sabahın ilk saatlerinin güneşi altında parlıyordu. Üst katta Karissa'nm kalktığım ve koridoru geçerek merdiven­ leri inmeye başlayan ayak seslerini duyunca mutfağın di­ ğer tarafındaki tezgâha yaslandım. Mutfağa girer girmez bakışlarımı ona diktim. Parlak tepe lambasını yaktığında gözlerimi kısıp karanlıkta giz­ lenmiş olduğumu fark edip duraksamasını izledim. Beni selamlayan korku içimin düğüm düğüm olmasına, vücu­ dumun gerilmesine neden oldu. Öyle bir baktı ki sanki mi­ deme yumruk yemişim gibi nefesim kesildi. Kaç kez onun canını yakmayacağıma söz vermiş olur­ sam olayım fark etmiyor, o her seferinde bunu unutuyor­ du. Ve bu, bir ardık bir duygu bile olsa çok ağır geliyordu. "Günaydın," dedim. Gözlerini dikip bana baktığında yüzündeki panik her zamanki iç çatışmasının gölgesinde yok oldu. Karşılık ver­ medi. Bakışlan benden uzaklaştı ve tezgâhın üzerinde du­ ran makineyi görünce kaşları çatıldı. "Tezgâh üstü kahve makinesi," diye açıkladım. ŞaŞır' mış bir ifadeyle aniden bana baktı. Omuz silkerek tezgâhta yanımda duran kullanma kılavuzunu alıp ona uzattım- 48
  • 41. "Kahve için canını vereceğini söylemiştin." Tekrar dönüp makineye bakmadan önce kullanma kı­ lavuzunu elimden alarak, "Makineyi bu yüzden mi getir­ din?" diye sordu. "Daha basit bir şey alamaz mıydm? Nasıl çalıştığını öğrenmek için roman okumayı gerektirmeyecek bir şey?" Tam cevap veriyordum ki, "Elbette alamazdın," diye homurdanarak sözümü kesti. Kısa bir süre kullanma kılavuzunun kapağına baktıktan sonra tezgâhın üzerine fırlattı ve arkasım döndü. Dolaptan bir kâse alıp dolap kapaklarını ve çekmeceleri çarparak her sabah yediği mısır gevreğini hazırladı. Buzdolabından süt almak için hafifçe bana değerek yanımdan geçerken bir şey söylemeden ona baktım. Sütü kâseye boşaltırken bir kısmı sağa sola sıçradı; temizlemekle uğraşmadı bile. Sırtı bana dönük ayakta durup pencereden dışarı baka­ rak bir lokma aldı. Hâlâ çok öfkeli... Yavaşça ona doğru yürüdüm ve tam arkasında durdum. Okadar yakındım ki kravatım sırtına değiyordu. Üzerimde hâlâ dünkü kıyafet vardı. Yanında uyumadığımı, kimsenin sokaklarda olmadığı saatlerde eve döndüğümü ve gün do­ ğana kadar o kahve içebilsin diye lanet makineyi kurmakla uğraştığımı fark edip etmediğini ya da bunu umursayıp umursamadığını bilmiyordum. O sırada benim varlığımı özleyip özlemediğini de bilmiyordum ama şu an varlığımı hissettiğinin farkındaydım. Farkındaydım, çünkü ona doğru eğildiğimde titremeye başlamıştı ve camdaki yansımasından gözlerinin hafifçe kapandığını görüyordum. Dudaklarımı kulağına yaklaş­ tırdım ve alçak sesle, "Bulmaya çalıştığın kelimeler, teşek­ kür ederim, sanırım," dedim. 49
  • 42. 4. BÖLÜM İnanç. Güven. Peri Tozu. Kalın, altın sarısı yazılm ış bu kelim eler, rengârenk eski poster üzerinde parlıyordu. Bunu daha önce de birkaç kez görmüştüm; K arissa'nm yurt odasındaki duvannda asılıy­ dı ama o buraya taşındığından beri hiç görmemiştim. Şu ana kadar hiç. Küçük sarışın perinin kocam an gözleri artık yatak oda­ sının raptiyelerle rasgele tutturularak asılmış olduğu du­ varından bana bakıyordu. Poster kırış kırıştı ve sağ alt kö- Şesi yırtıktı. Yatağımın yanına asılmaktan ziyade çöp tenekesinde °lması gerekiyormuş gibi görünüyordu. 51
  • 43. Görüntüsü tüylerimi diken diken etti. Onu yırtıp at­ mak... ya da lanet olsun, en azından düzgün asmak, kırı­ şıklığı düzeltip daha iyi görünmesini sağlamak istedim. Ama yapmadım. Rahatsız olmuş bir halde kapıda dikilip loş ışıkta o lanet olası şeye bakmaktan başka bir şey yap­ madım. Başımı iki yana sallayarak arkamı dönüp merdivenlere yöneldim. Şu an aniden ortaya çıkan bu şeyle uğraşamaya- cak kadar bitkindim. Bütün öğleden sonra Ray'in işleriyle uğraşmış, kendi işlerimle ilgilenmiştim ve tek istediğim bi­ raz gevşemek, her şeyi geride bırakıp rahatlamaktı. Evdeki tek ışık çalışma odasındaydı. O tarafa doğru yü­ rürken televizyonun sesi duyulmaya başladı. Samrım yine yemek programı seyrediliyordu. Her zaman lanet olası Food Network kanalı. Kapıdan içeri adım atar atmaz ek­ randa beni karşılayan üst kattaki küçük sarışım görünce şaşkınlık içinde donakaldım. Tinker Bell. Ha? Karissa üzerinde pijamaları, ayaklarını altına toplamış bir halde kanepede oturuyordu. Yanına gidip kendimi ka­ nepeye attım. O kadar yakındım ki kalçam bacağına deği­ yordu. Gerildi; vücudu sertleşti ama bana bakmadı. Onun ye­ rine gözlerini televizyona sabitledi. Kravatımı gevşetirken bir süre onu izledim, ardından ayakkabılarımı çıkarıp tele­ vizyona döndüm. Peter Pan. Bu beni şaşırtıyordu. Onun hakkında birçok şey biliyordum ama bu filmi ne­ den bu kadar sevdiğini anlayamıyordum. Daha önce de bunu düşünmüş, ölçüp biçmiştim ve genç olduğunu bili' yordum. Yine de böylesi olgun biri için bu film çok çocuk- çaydı. 52
  • 44. "Biliyor musun?" dedim, "bazıları Peter Pan'in aslında bir korku filmi olduğunu düşünüyor." Göz ucuyla şaşkın bir ifadeyle alnım kırıştırdığım gör­ düm. Benden tarafa inanmaz bir bakış attı. Gözlerinin içine bakarak, "Ciddiyim," dedim. "Peter Pan'in ölüm meleği, Var Olmayan Ülke'nin ise Araf oldu­ ğu yönünde teoriler var. Bu yüzden orada yaşlanmadıklan iddia ediliyor." Bir şey söylemeden bana bakmaya devam etti. Henüz başmı çevirmemiş olmasım devam etmek için bir fırsat olarak değerlendirdim. "Elbette başka teoriler de var. Kayıp Çocuklar yaşlanmıyor, çünkü yaşlanmalarına fırsat vermeden Peter onları öldürüyor. Kitapta bir cümle var. Okudun mu bilmiyorum. Şöyle diyor: Büyümeye başla­ dıklarında ki bu kurallara aykırıydı, Peter onları yok ediyordu. Son derece açık. Sence de öyle değil mi?" İki parmağımı boynuma sürterek boğazımı kesiyormuş gibi yaptım. Karissa bana baktı. Ve bana bakü. Ve biraz daha bana baktı. Yüzü ifadesizdi ama gözleri alev saçıyordu. Eğer bakış­ larıyla beni yakabilecek olsaydı yapardı. Bir süre sonra ba­ şmı çevirdi, kumandayı alarak kapatma düğmesine bastı. Televizyon kapandı ve ayağa kalkıp kumandayı kanepeye fırlattı. "Her şeyi mahvetmek zorundasın, değil mi?" diye ho­ murdandı ve cevap vermeme fırsat vermeden odadan çıktı. Bir kez daha gitmişti. Başımı arkaya doğru eğip kanepe­ ye yasladım ve gözlerimi kapattım. Bu, kaybedilmiş bir davaydı. Bence bu çok açıktı ama kabul edilemezdi. Konu o ol­ duğunda elimden hiçbir şey gelmiyordu. Eminim bütün gücün benim elimde olduğunu, benim insafıma kaldığını 53
  • 45. düşünüyordu. Ama bunun nedeni sadece kontrolü elimde tutuyormuş gibi görünmek için gece gündüz savaşıyor ol- marndı. Çünkü bunu yapmazsam... onu tamamen kaybedeceği- mi biliyordum. Ya onu kaybedersem? Muhtemelen ikimiz de ölürdük. Tekrar ayağa kalktım ve eşyalarımı oldukları yerde bı­ rakıp çalışma odasından çıktım. Bugün düzeni koruyama­ yacak kadar bitaptım. Yarın hallederdim; yarın çevremde paramparça olmuş görünen ne varsa hallederdim. Ama bu gece sadece onunla ilgilenecek enerjim vardı. Ama onunla diğerleriyle ilgilendiğim gibi ilgilenemi- yordum. Diğerlerinin boynuna bıçak ya da kafalarımn ar­ kasına bir kurşun yetiyordu. Onun için elimde olan tek şey kelimelerdi ve onlar, en iyi ihtimalle yetersiz görünüyor­ lardı. Ne kadar iyi davranırsam davranayım umurunda de- ğildi. Verdiğim sözlerin tek kelimesine inanmıyordu. Machiavelli korkulmanın sevilmekten daha iyi oldu­ ğuna inanırdı, çünkü sevgi kolayca terk edilebilir oysa cezalandırılma korkusu asla yok olmaz. Ben onu korku­ tuyordum. Biliyordum, onu korkutuyordum. Ama bana olan aşkının eriyip gittiğini hissederken onu nasıl kendime âşık tutacağımı bilmiyordum. Sanki onunla her konuşma­ ya çalıştığımda ağzımdan çıkan her kelimede bana karşı kullanacağı, benim bir canavar olduğum inancmı kendine kanıtlayacağı bir şeyler bulmak için çaba sarf ediyordu. Belki de içimde bir canavar vardı. Boş versene. Olduğunu biliyordum. Bazen o çirkin kafasını kaldırdığını hissediyordum. Ka' ranlık çöktüğünde bedenimi yiyip bitirdiğini, düşüncele­ 54
  • 46. rimi zehirlediğini hissediyordum. İçim kapkaranlık ama kalbim hâlâ atıyordu. Hâlâ atıyordu. Ve lanet olsun ki onun için atıyordu. Yani içimde bir canavar vardı, evet. Ama her şeyimi ele geçiremedi. Ayrıca herkesin içinde bir canavar yok muydu? Üst katın ışıkları kapalıydı. Dışarıda güneş tamamen batmış olduğundan yatak odası karanlığa gömülmüştü. Yıllarca her tür ortama uyum sağlamaları için eğittiğim gözlerim karanlığa kolayca alıştı ve gözüme ilk çarpan poster oldu. Orada değildi. Boş duvara baktım. Raptiyeler, posterin yırtılmış köşe­ lerine saplanmış halde hâlâ duvarda duruyorlardı. Söküp almıştı. Gözlerim hızla odayı taradı. Ortadan yırtılmış ve iki parçası da buruşturulmuş bir halde yatağm yarımda du­ ruyordu. Kapıda durup bir süre paramparça olmuş postere bak­ tım. O sırada kulağıma hafif bir ses çalındı. Neredeyse du­ yamayacağım kadar alçak bir inleme. Bu sesi tanıyordum. Hem de çok iyi tamyordum. Hiç aklımdan çıkmayan bir sesti bu. Siktir. Sanki deli gibi ihtiyaç duyduğu havayı can havliyle so­ lumaya çalışır gibi aldığı derin bir nefes sesi. Bunun anısıyla her günüm işkence içinde geçiyordu. Gözlerimi yatağın sağ tarafına, Karissa'nın kendini dış dünyadan korumak istercesine battaniyeye dolanmış yat­ tığı yöne çevirdim. Yüzünü göremiyordum, vücudunun Şeklinden fazla bir şey anlayamıyordum ama odada yan­ kılanan o sesi tanıyordum. 55
  • 47. Ağladığını biliyordum. Benim yüzümden ağlıyordu. Kalbim yerinden sökülüyormuş gibi geldi; üzüntüsü taşınamayacak kadar ağır bir yüktü. Bütün suç bende de­ ğildi ama her ne kadar kabul etmek istemesem de üzülme­ sinde payım vardı. Onu üzmemeye çalışmıştım. Yemin ederim buna çaba harcadım. Ama onu üzdüm. Sanırım bazen buna engel olamıyorduk. Düzenli olarak nefes alırcasına kolay bir biçimde işleri berbat ediyorduk. Yanlış adım attığım tek an kontrolün bende olmadığı an, kaderin engellenemez cilveleriydi. Yine de o durumda bile dengemi korumayı başarıyordum. Ama onun yanında dengemi kaybediyordum. Tökezliyordum. O sesi bir kez daha çıkanrsa dizlerim boşalacaktı. Parmak ucunda yavaşça onun yattığı tarafa doğru yü­ rüdüm. Yanında durduğumda bedeninin gerildiğini gö­ rebiliyordum. Gölgem pencereden süzülen hafif ay ışığını engellemişti. Başımı eğip ona bakınca gözlerinin açık ol­ duğunu ve kızarmış yanaklarından yaşların süzüldüğünü gördüm. Tek kelime etmeden uzanıp önce elimle gözyaş­ larını sildim ardından saçını yüzünden çekip kulağının ar­ kasına sıkıştırdım. İfadesiz gözlerle boşluğa bakıyordu. Ne bana baktı ne de varlığımı fark etti. Eğilip sıcaklığının tadını çıkaran göz­ yaşlarının tuzunu hissederek yanağına bir öpücük kon­ durdum. Dudaklanm tenine değer değmez yine aynı şeyi yaptı; o sesi çıkardı. İçime işleyen, kaskatı kemiklerime yerleşen o derin çaresizlik nefesinin sesini. Yanında diz çökerekbana bakmaya, beni görmeye zorla­ dım onu. Obu durumdayken, bu gece uyumam, gevşemem mümkün değildi. "Senin için ne yapabilirim Karissa?" 56
  • 48. Alçak sesle sorulmuş bir soruydu bu ama sanki ona ba­ ğırmışım gibi geri çekildi. Dudakları küçümser bir ifadeyle büküldü, bakışları nefret doldu. "Cehenneme git!” Kelimeler o güne kadar ağzından çıkan an acı sözlermiş gibi boğazına dizildi. Bu öfke tahrik olmama neden oldu. Bundan etkilenmek belki de yanlıştı ama lanet olsun ki bu düşmanca tavrı, içimde ilkel ve hastalıklı bir şeylerin uyan­ masına sebep oldu. Aletimi sertleştiren ve bedenime ateş basmasına neden olan iç gıcıklayıcı, sıcak bir şeyler... Bu duygulan hissetmek tehlikeliydi. Elimi yüzünde dolaştırıp biraz daha gözyaşmı sildim. "Çok uzun süredir oraya doğru gidiyorum zaten aşkım." Kelimeler ağzımdan henüz çıkmıştı ki hızlı ve sert bir biçimde itildim, nerdeyse sırtüstü yere düşüyordum. Ka- rissa battaniyenin altından çıkıp oturarak kollarını göğ­ sünde kavuştururken son anda ona tutundum. Artık ağla­ mıyordu, kini gözyaşlarını kurutmuştu. Öfke ile baş edebilirdim... ama kalp kırgınlığıyla baş et­ mem imkânsızdı. Onun tek kelime etmesine, tepki göstermesine fırsat vermeden tekrar doğruldum ve ellerimle onu iki yarımdan tutmuş bir halde yatağa doğru eğildim. O kadar yaklaş­ mıştım ki burunlarımız birbirine değiyordu. Bu kez şaşkınlıktan derin bir nefes aldı. "Dikkatli ol," diye fısıldadım. Sesim bastırılmış duygu­ lar yüzünden alçak ve kaba çıkmıştı. "Mücadele etmenin hoşuma gittiğini biliyorsun." "Siktir git." Dudaklarımı dudaklarına bastırıp sert bir biçimde onu öptüm, Karşılık vermedi. Birkaç saniye geçmeden beni göğsümden iterek aramız­ dabana vuracak kadar bir mesafe kalmasmı sağladı. 57
  • 49. Sertti. Tam ağzımın orta yerine bir tane çaktı. Yumruk atma­ sını hiç beklemiyordum, gafil avlandım. Acıdan yüzümü buruşturdum ve tam bir kez daha vurmaya yeltenmişti ki bileğinden tuttum. Parmaklarını açtı ve geri çekilerek bana dik dik bakmaya başladı. Öfkeden titriyor, burnundan adeta ateş fışkırıyordu. Altdudağımı yaladığımda kanın kekremsi tadı dilimi kapladı ve dişlerim ufak bir yarığa takıldı. Yara yanıyor, halihazırda deli gibi çarpan kalbimi şaha kaldırıyordu. Birinin bana yumruk atmaya cesaret etmesi sık görünen bir şey değildi. Daha da ender görüneni o yumruğun bana isabet edeceği kadar gafil avlanmamdı. Bir dakika önce itilmiş olma hissi beni iyice kudurtmuş, tepemi artırmıştı; güçlükle tuttuğum her şey patlamaya başlamıştı. Onu tekrar yatağa çekip üzerine çıktım. Bağı­ rarak bir şeyler söyledi ama sesi zar zor duyulan bir fısıl­ tıdan, içimdeki canavarın kükremesi tarafından yutulan cansız bir mırıltıdan fazla çıkmamıştı. Bu bulanıklık içinde beni etkileyebilecek tek bir kelime vardı. Kırmızı. Kırmızı, öfkenin rengi, nefretin rengi, hayatımı doğru düzgün düşünemediğim bir noktaya getiren renk. Kırmız1/ ahşap zemin tarafından emilen yoğun ve kumaşa işleyen, bir kez akmca çıkarılması güç olan kanın rengi. Kırmız1, tıpkı kızarmış yanakları ve bir kez daha dudaklarımla buluşmak için yalvaran kıvrılmış dudaklan gibi. Kırmız1, kollarımda, göğsümde, boynumda ve yüzümde bıraktığ1 tırnak izleri gibi. Mücadele ediyordu ama beni itmiyor, ak­ sine kendine çekiyor ve sımsıkı tutarak mahvediyordu. Kırmızı. Kırmızı. Kırmızı. 58
  • 50. Onu bir kez daha çok sert biçimde öptüm. Patlakduda­ ğımın acısı daha da derinlere işliyor, beni ateşliyordu. Kan akıtacak kadar olmasa da benim hissettiğimi hissetmesini sağlamaya yetecek kadar ısırdım onu. Onu altımda ezerken, "Hadi, söyle," diye homurdan­ dım. Çok serttim; öylesi serttim ki canı yanıyordu. "Keli­ meyi söyle." Söylemesini istiyordum. Söylemesine ihtiyacım vardı. Çünkü eğer söylemezse, ciğerleri sökülene kadar çığlık atmadıkça ve sanki zehir tükürürmüş gibi bana tükürme­ dikçe durmam mümkün olmayacaktı. Tek gördüğüm kırmızıydı; onun dışındaki her şeybula­ nıktı ve bunu yok edecek tek şey "kırmızT'ydı. "Hadi, söyle," diye tekrarladım. Dudaklarım dudakla­ rına o kadar yakındı ki hızlı hızlı nefes alışını hissedebili­ yorum. "Ama kastettiğin gerçekten bu ise." Bana daha önce onda görmediğim kadar öfkeli bakıyor­ du. Küçük yavru kedim acımasız bir canavara, beni par­ çalama becerisine sahip aç bir dişi aslana dönüşmüştü. Ve öyle de yapacaktı. Beni paramparça edecekti. Tek yapması gereken o kelimeyi söylemekti ve o an pa­ ramparça olacaktım. Azarlar bir tonla, "Söyle şunu," dedim. "Lanet olası şu kelimeyi söyle." Dudakları aralandı. Bekledim. Kulaklanmda çınlayacak okelimeyi beklerken bedenimin her hücresi kasıldı, geril- di, göğsüm sıkıştı ama tek duyduğum zayıf bir nefesti. Bir hirıltı gibi çıktı ve ses bir saniyeden kısa süre havada asılı kaldı. Ardından başını kaldırıp dudaklanma yapıştı, ye ben mahvoldum. Üzerimizdekileri parçalayarak ve vücutlarımızı hırpa- *ayarak bizi birbirimizden ayıran bütün kumaş parçalannı akardık. Yumuşaklık ve şefkatten eser yoktu.
  • 51. Bu aşk değildi. Nefretti. Gerçek nefret. Benden nefret ediyordu ve sanırım bu, onun acısını din­ diriyor, kalp kınklığmı yatıştırıyor, bana duyduğu öfkeyi dışa atmasına fırsat veriyordu. Umursamadım. Memnuniyetle karşıladım. Bana vurabilir, işkence edebilir, beni dövebilirdi. Hep­ sine razıydım. Yumruklarının etkisini ve kelimelerindeki öfkeyi mutlulukla karşılayacaktım. Tüm kinini kusabilir, kendini kaybedebilirdi. Bunun için asla onu engellemeye­ cektim. Çünkü bu duyguyu biliyordum. Öfkeyi, nefreti ve acıyı biliyordum. Bana bakmak için kısa bir an dudaklarımdan uzaklaştı­ ğında ona bakmak yeniden aynaya bakmak gibiydi... kırık, sivri parçalar halindeki cam kendi ruhumu bana yansıtı­ yordu. Bu kez karanlık yarımdı. O da aynı benim gibi berbat haldeydi. Ve belki bunu ona ben yapmıştım. Belki bu, benim yüzümdendi. Ama lanet olsun ki bu iyi hissettiriyordu. Tekrar tekrar yanaklanm, çenesini, boynunu öptüm. Onu iyice yatağa çekip bacaklarmm arasına yerleşirken dişlerimi tenine geçirdim. Anında ıslanmıştı. Teni kıpkır­ mızıydı ve beklenti içinde her hücresi alev alev yanıyordu. Bacaklannı tutup iki yana ayırdım. Dudaklarım bir kez daha dudaklanyla buluşurken dizlerini göğsüne doğru kıvırdım. Sertçe içine girip daha da derine bastırdım. Ağ' zımın içine doğru bir çığlık attı ve hırıltı halinde tek bir kelime duyuldu. "Siktir."
  • 52. Dudaklarım dudaklarına dayalı bir halde, "Yapaca­ ğım," dedim. "Seni öyle bir becereceğim ki içinde ne var ne yoksa boşalacak." Kendimi dışarı çekip anında bir kez daha ileri ittim. Yine bir çığlıkla karşılık verdi. "Durmam için yalvarana kadar becereceğim seni." Bir itiş daha. Bir çığlık daha. "Yine de beni durdurmak için o kelimeyi söy­ leyene kadar durmayacağım." Geri çekilip yüzüne baktım ve bu kez daha da derine tekrar içine girdim. Nefesi kesil­ di. "Sen onu söyleyene... gerçekten kastederek söyleyene kadar durmayacağım." Dik başlı ve küstah bir ifadeyle bana bakıyor, tek kelime etmiyordu. Bu, bir irade savaşıydı; onun asla kazanamaya­ cağı bir savaş. Kalbim durana kadar onu becerecektim. Lanet olsun ki Karissa olmadan zaten ona ihtiyacım yoktu. Hiçbir şey söylemedi. Söylemesine gerek yoktu, zaten ona fazla şans tanımamıştım. O kadar sert içine girip çı­ kıyordum ki her seferinde yatağa daha da gömülüyordu. Sessiz kalmak için elinden gelenden fazlasını yapıyor, yü­ zünü buruşturuyor, ses çıkarmamak için çenesini sıkıyor­ du. Ama içgüdüsel inlemelerini duyabiliyor; her parçamla kendimi ona verip boynunun her yanını yalar, emer ve ısı­ rırken yuttuğu çığlıkları hissedebiliyordum. Kendime hâkim olmaya çalışmıyordum. Söz konusu o olduğunda kendime hâkim olmaktan bık­ mıştım. Kim olduğumu biliyordu. Neler yapabileceğimi biliyordu. Artık yumuşak davranmak yoktu. Dakikalar geçti. On. On beş. Yirmi. Belki de yanm saat. Varım gün de olabilir. 61
  • 53. Gitmesine izin vermeyerek onu olmaktan çok hoşlandı­ ğım bildiğim bir bez bebek gibi sağa sola çevirirken odanın zifiri karanlığına rağmen yüzündeki gergin ifadeyi sezebi­ liyordum. Bir süre her şeyi olduğu gibi kabul etti ama son­ ra çok fazla gelmeye başladı, iniltileri daha acı dolu, kaslan daha gergin bir hale geldi, daha güçlü ve daha kısa aralık­ larla orgazm olmaya başladı. Bütün bedeni tükenmişti. Bacaklarının titrediğini, tenimde dolaşan ellerinin daha yırtıcı olduğunu hissedebiliyordum. Sırtımda tırnaklarının çizdiği yerler zonkluyor, üzerlerinden akan ter yüzünden yanıyordu. Kırık bir tırnakla çenemi keserek daha da kan akıttı. Yine de kılımı bile kıpırdatmadım. Beni paramparça edebilirdi. Her yanımı yara bere içinde bırakabilirdi. Bana istediğini yapabilirdi. Altımdaki bedeninin gerildiğini, birbiri ardma orgazm olduğunu hissedebiliyordum. Ciğerlerinden kelim e olarak dökülen derin bir nefes aldı. "Yeter." "Ne dedin?" diye sordum. "D uym adım ." Göğsümden iterek, "Yeter," dedi. "Artık..." Nefesi kesil­ mişti. "Artık... dayanamıyorum." Bütün bedeni kasılarak boşalırken kelimeler boğuk boğuk çıkmıştı. Gözünün ke­ narında bir damla yaş akarak bana sımsıkı sarıldı. Durma­ yacağımın farkındaydı. Ben onu dizginlem eye çalışırken tekrar mücadele etmeye, bana vurmaya, nerem i yakalarsa ısırmaya başladı. Sınırını, nereye çizgi çektiğini keşfetm iş olduğumu*1 farkında olarak, "Söyle," dedim bir kez daha. "Kelimey1 söyle." Tek istediğim yenilgiyi kabul etmesiydi. Bu öfkeli dönemden çıkmasıydı. Bileklerini ellerimin içine alıp onu yatağa mıhladığ1111 da gözlerimin içine baktı. Dudakları titriyordu. Onla*1
  • 54. ısırmamak için kendimle savaşmam gerekti. Çok kısa bir süre sonra derin bir nefes aldı. Beklenti içinde gözlerimi kapattım. Orgazm olmamın yaklaştığım, bütün bedenimin kasıldığını hissedebiliyordum. Tehlikeli bir biçim de yaklaşmıştım. Sesi o kadar alçaktı ki terli tene vurulan şaplak sesi onun sesini neredeyse bastırmıştı. Fısıltıdan biraz daha yüksek tek bir kelime duyuldu. "Sarı." Anında gözlerim açıldı. Tamamen içgüdüseldi. Kendi­ mi tutup gözlerim i ona dikerek yavaş yavaş hareket etme­ ye başladım. Bir kez daha "Sarı," dedi tekdüze bir ses tonuyla. Ne­ redeyse duracak kadar yavaşladım ama o, durmadan aynı kelimeyi söylüyordu. Sarı. Sarı. Sarı. Bunu um ursam azlık edemeyeceğimi biliyordu. Boşalırken sırtım hafifçe ürperdi ama hiç zevk alma­ dım. Tam anlam ıyla sona erm eden içinden çıküm, bilekle­ rini bırakıp yanından uzaklaştım . Dizlerim kıvrık bir halde sırtüstü uzandım , ellerim i saçlarıma sokup bukleleri sım­ sıkı tutarak karanlıkta gözlerim i tavana diktim. Penisim sızlıyor, başım zonkluyordu. Derin derin nefes alırken ta­ vandaki pervanenin tekrar tekrar dönüşünü izleyerek ona kadar saydım. Siktiğimin sarısını kullanmıştı. Bu yolla ikim iz de kazanam azdık. Bir felakettik, önlenem ez bir felaket ve gittiğimiz yol hiç de güzel bir yere çıkm ıyordu. O kırılmaz olmaya çalışı­ yordu, ben ise sarsılm azdım . O deliriyordu, ben ise çoktan kabayı yemiştim. Benden uzağa uçamasın diye hapishane uŞunun kanatlarını kırm ıştım ve şimdi onu neden yük- Seklere uçuram adığım ı m erak ediyordum. 63
  • 55. O tamdık ses odanın içinde bir kez daha yankılandı. Sa­ kin havayı içine çekiyor ama hâlâ nefes alamıyor gibiydi. Başımı eğip gözlerimle onu bulmaya çalışırken ağlamaya başladı. Bu kez kendini tutmaya, gözyaşlarını içine göm­ meye çalışmıyordu. Gözyaşları bir duygu seli gibi akıyor­ lardı. Zaman ayarlı bomba sonunda patlamıştı. Patlamayı hissedebiliyordum. Durum tam anlamıyla buydu. BUM! O kadar şiddetli hıçkırıyordu ki normalden hızlı nefes alıp veriyordu. Yanma uzandım, kollarımı ona doladım ve kendime çektim. Başını göğsüme yasladı. Beni itmesini, tekrar saldırmasını bekliyordum ama büzülmüş ve tüm ağırlığıyla bana yaslanmış bir halde öylece uzanmaya de­ vam etti. O kelimeyi söylememişti ama söylemeliydi. içinden geçen oydu. Saçlarının arasından, "Nefes al," diye fısıldadım. "De­ rin derin nefes almaya devam et. Her şey yoluna girecek.” 64
  • 56. 5. BÖLÜM Ertesi sabah aynada beni selamlayan adam paramparça ol­ muştu. Göğsümden boynuma kadar çıkan, kollarımdan aşağıya inen kırmızı çizikler ve tırnak izleri vardı. Yolunu kaybet­ miş birkaçı da yanaklarımı yara içinde bırakmıştı. Altdu- dağım şişmişti, küçük yank zar zor görülüyordu. Rengim soluktu. Uykusuzluktan gözlerimin altı torbalanmışta, kas- lanm gergindi ve farkında olmadan dişlerimi sıktığım için Çenemkenetlenmişti. Parmak uçlarımı boynumla omzumun birleştiği yerde oluŞan morlukta gezdirdim. Deride hafif diş izleri vardı. Ellerimden başka hiçbir şey kullanmadan bir sürü adam öldürmüş ve çok az sıyrıkla oradan uzaklaşmıştım. 65
  • 57. Iç çekerek musluğu açtım ve yüzüm e soğuk su çarpıp ellerimle saçlarımı düzelttim. Ardından m usluğu kapatıp banyodan çıktım. Üzerimde çekmeceden çekip aldığım bir eşofman altı dışmda bir şey olmaksızın parm ak ucunda merdivenlere yönelerek alt kata inmeye başladım . Karissa uyanmıştı... Hatta çoktan ayaktaydı. Onun da fazla uyuduğunu sanmıyordum. Eğer o da uyumadıysa ikimiz de bütün gece yatakta uzanıp karanlıkta düşünce­ lere dalmıştık. Sessizlikle sarılmış bir halde. Acı gerçekte boğulmuş bir halde. Mutfak buram buram kahve kokuyordu. Bu makineyi eve getireli neredeyse iki hafta, upuzun on iki sabah ol­ muştu. Nihayet kullanmaya başlamıştı. Karissa, üzerinde beyaz göm leklerimden birinin örttü­ ğü külotuyla arkası bana dönük tezgâhın yanında duru­ yordu. Görünüşünün tadını çıkarmak için m utfak kapısın­ da bir süre durdum. Yandan görebildiğim yüzünde dingin bir ifade vardı. Elinde o güne kadar hiç kullanmadığım porselenlerin olduğu dolapta arayıp bulduğunu tahmin ettiğim beyaz bir fincan tutuyordu. Üzerinden hafif bir du­ man çıkan fincanı önce üfledi, ardından küçük bir yudum aldı. Sonra bir tane daha. Ve bir tane daha. "Günaydın." Sesimi duyunca döndü. Gözleri hızla benim olduğUIT1 yere kaydığında donakaldı. Bakışları, eserine hayranlık'3 bakarak önce yüzümde dolandı, sonra göğsüm e indi. Yü­ rüyüp gitmesini, her sohbet başlatmaya çalıştığım da yaP' tığı gibi yokmuşum gibi davranmasını bekledim ama bana doğru ilerlemeye başladı. 66
  • 58. Birkaç adım sonra yavaşladı ve aramızda sadece bir adımlık mesafe kalınca tam karşımda durdu. Hiçbir şey söylemeden fincanını bana doğru uzatıp kahvesinden ik­ ram ettiğinde sessizliğimi ve sabrımı korumaya devam et­ tim. Göğsüm sıkıştı. Bunun bir zeytin dalı olduğunun farkındaydım ama ka­ bul edemezdim. Kahvesinden bir yudum aldı. Bu durumda bir sorun olmamalıydı ama en son böyle düşündüğümde başıma ge­ lenleri gayet net hatırlıyordum. Çok kısa bir süre sonra kahveye dokunmayacağımı fark edip iç çekti ve fincanı geri çekerek yanımdan uzaklaştı. "Kahve makinesi için teşekkürler Naz," dedi alçak bir tonla. "Çok makbule geçti." Ray gülmemeye çalışıyordu. Ben ise onun yüzüne yumruk atmamak için büyük bir çaba harcıyordum. Akşam vakti Cobalt'taki siyah deri koltuğa yayılmış otu­ ruyor, alkolün yıpranmış sinirlerime iyi gelmesini umarak biramı yudumluyordum. Ama Ray'in bana bön bön bakan bakışları karşısında bu işe yaramıyordu. Dudaklannm ke- nan alaycı bir ifadeyle kıvrıldığında gözlerimi ona dikip sessiz bir başkaldırı ifadesiyle kaşımı kaldırdım. İfadesiz bir yüz takınm a konusunda zaten berbattı ve bugün ne kadar eğlendiğini kesinlikle saklayamıyordu. Duyguları sanki gözlerinde dans ediyordu. Bundan büyük keyif alıyordu. Bir süre sonra savaşı tamamen kaybetti ve yüzünü koca k'r sırıtış kaplarken hafifçe kıkırdamasına engel olamadı. "Nasılsın Vitale?" 67
  • 59. En azından sarhoş değildi. Ya yüzünde o ifade varken bana Naz diye hitap etseydi? Kesinlikle yumruğu yerdi. Bunun olası sonuçlarını düşünmek bile istemedim. Biramdan bir yudum alarak, "İyi," diye karşılık verdim. Sanki tadı biraz daha keskindi ya da ben o tür bir ruh hali içindeydim. Karissa, tam anlamıyla beni çılgına döndür­ müştü. Ne yapacağımızı bilmiyordum. Elindeki viski bardağını çevirerek, "İyi," diye tekrarla­ dı. İçkisini bana doğru salladığında bardağa çarpan buzla­ rın tıkırtısı duyuldu. "Eğer bu iyi halinse diğer halini gör­ meyi hiç istemem." Bilgi almaya çalışıyordu; anlatmaya hevesli olmadığımı bildiği bilgileri. Aptal değildi, hem de hiç. Beni bu şekilde haklayan kişinin herhangi bir herif olduğuna inansa endi­ şelenirdi. Bu çizikler aşağılanan bir kadının, bende bu iz­ leri bırakıp buna rağmen hâlâ hayatta olacak tek kadının duygulannı dışa vurmasının işaretiydi. Ray bunu biliyordu ama anlamıyordu. Karissa'nm neden hâlâ nefes alıyor olduğunu anlamı­ yordu. Onu neden hâlâ öldürmediğimi... Neden öldürmeyece­ ğimi... Neden öldüremeyeceğitni. Tekrar güldü. Bu kez gülüşünde bir ima vardı. İçkisin­ den bir yudum alarak, "Ne büyük kayıp," dedi. Kaçan fırsattan söz ettiğini, beni hedef alan bir aşağıla- ma olmadığını umarak ona baktım. Etrafında tuttuğu diğer adamların aksine ben burada olmak için hiçbir zaman söz vermedim. Bu örgütün resmi bir parçası olmadım, yaptıkları şeylere hayatımı adama' dım. Tamam, birçok şey yaptım. Diğer adamların çoğun­ dan daha fazlasını hem de. Ama bunu, tetiği çekmeyi pe^ de kolay kılmayan karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde yaptım.
  • 60. 1 Bunu yaptım, çünkü o benim için bir baba gibiydi. Bunu yaptım, çünkü öyle istedim. Bunu yaptım, çünkü uzun bir süre önce tam olarak bu­ nun için yaratıldığıma karar verdim. Bu yüzden sadık olduğum ve Ray bunu bildiği sürece bana diğer adamlara davrandığı gibi davranamazdı. Sade­ ce beni zorlayabilirdi. Birbirimizi arkadan bıçaklamazdık ama bir gün önden bıçaklamamızı engelleyen hiçbir şey yoktu. Kimse tam olarak güvende değildi. En yakın arkadaşım bunu kanıtlamıştı. Gerçek şuydu ki Johnny'nin ölmesini sadece ben iste­ memiştim. Ray de istemişti. Rita'nın soyunun yok olmasını istemişti. Onları çiğneyip tükürmek istemişti. Onun gibi acı çekmelerini istemişti. Bizim gibi. Bugüne kadar ona vaat ettiğim tek şey tam olarak bunu yapacağım olmuştu. Onlan mahvedecektim. Adalet yerini bulacaktı. Karissa'yı canlı tutan, Ray'i bunu dışandan birine yap­ tırmaktan ve onun ölümünü emretmemekten alıkoyan tek şey benimle olan bağlarını koparmak istememesiydi. Bu kişiseldi ve şu an için her tür işten daha ağır basıyordu ama ben aptal değildim. Sonuna kadar böyle gitmeyebilirdi. Onu benimle kalmaya zorladığım için Karissa'nın bir canavar olduğumu düşündüğünden emindim. Belki de 8erçekten öyleydim. Belki de lanet olası aşağılık herifin te­ ld im . Kesinlikle iyi bir adam değildim. Yine de hâlâ bu ^yede nefes aldığınm farkında değildi. Bu sayede benden nefret edeceği yeni bir güne uyandığım bilmiyordu. 69
  • 61. Hâlâ canlıydı, çünkü kendimi onu öldürmeye ikna ede­ memiştim ve hiç kimse bunu yaparak beni karşısına alacak kadar aptal değildi. "Kayıp, öyle mi?" Biramdan bir yudum aldım ve göz­ lerimi şişeye dikip içinde kalan sıvıyı çevirmeye başladım. "Bana sorarsan hepsi kayıp. Hiçbiri yaşanmamalıydı." "Ama yaşandı," diye karşılık verdi. "Bunu ancak bir ap­ tal görmezden gelir." İşte bu bir aşağılamaydı. Yine de sakinliğimi koruyup kalan biramı bitirdim. "Yani... Neyse ki aptal değilim. Hiç­ bir şeyi görmezden gelmiyorum." Boş şişeyi kenara koydum ve ayağa kalkarak ceketim­ deki kınşıklıkları düzelttim. Vedalaşmaya gerek görme­ dim; yanından geçerken Ray'in omzuna dokunup sıktım sadece. Karanlığın her zamankinden daha yoğun, ciğerlerimde­ ki havanın daha ağır hissedildiği; nefes almaya çalışırken göğsümün sıkıştığı bunaltım bir geceydi. Böyle gecelerden nefret ediyordum. Maria'nın son nefesini boğan türden bir hava vardı. Bu uğursuz duygu, yavaş yavaş tüm bedenimi ele geçiriyordu. Sıcak havada hissedilen bir ürperti; beni içine çekmeye çalışan bir girdap gibiydi ama buna izin ver­ meyecektim. Asla izin vermeyecektim. Arabam Cobalt'm arkasında, kulüp binasınm yanında uzanan geçidin alt kısmındaki özel park yerindeydi. Yavaş yavaş, Karissa'yı görünce ne yapacağımı ya da ne diyeceği­ mi bilmez bir halde oraya doğru yürüdüm. Park yerine vardım ve kapıları açmak için anahtarda­ ki düğmeye basarak parlak bir sokak lambasının altında park etmiş arabama doğru ilerlemeye başladım. O sırada arkamdan gelen bir ses duydum. Gevşek mıcıra basıldı­ ğında çıkan, var olmayan bir rüzgârın hışırtısına benzer, 70
  • 62. çok alçak, saklanmaya çalışılan bir sesti bu. Tüylerim diken diken oldu, sırtım dikleşti ve bedenimin her hücresi dikkat kesildi. Orada biri vardı. Olabilecekleri düşününce kalbim deli gibi çarpmaya, zihnim hızla ne yapacağımı planlamaya başladı. İhtiyacım olacağını düşünmediğim sürece üzerimde silah taşımıyor­ dum. NYPD‘ tarafından ölümcül silah sayılmasa da şehre giderken yanıma çakı bile almıyordum. Karanlıkta etrafa göz gezdirip kendimi savunacak bir şey aradım ama görü­ nürde hiçbir şey yoktu. Sanırım ellerimi kullanmak zorundaydım. Neyse ki sert yumruklarım vardı. Ellerim olduğu sürece savunmasız değildim. Ses, daha da yaklaşmıştı; en fazla on adım arkamdaydı. Kendimi hazırladım ve karşımdakinin hareket etmesine fırsat vermeden saldırabileceğim şekilde hızla döndüğüm­ de bir yüzle karşılaştım. O çok iyi tanıdığım iri kahverengi gözler bir an beni gafil avladı. Çok kısa bir an için dona­ kaldım ama bu süre tam göğsüme nişan alınmış bir silahın tetiğinin çekilmesine yetecek kadar uzundu. Carmela Rita. Sokak lambasının ışığı durduğu yere kadar ulaşmıyor­ du. Küçük kalibre silah tutan eli titriyordu; parmağı tetik­ teydi. Ani hareket yapıp zamanından önce tetiği çekmesini engellemek için olduğum yerde donakaldım. Çünkü ateş edecekti. Ateş edeceğini biliyordum. Gözlerindeki bakış bunu yapacağını gösteriyordu. Sakin ve güçlü bir ses tonuyla, "Merhaba, Carmela," % e onu selamladım. "Seni tekrar görmek ne güzel." ^evv York Polis Departm anı 71
  • 63. Dişlerinin arasından, "Sakın... sakın benimle böyle ko­ nuşma," dedi. Sesi titriyordu. "Sanki arkadaşmışız gibi ko­ nuşma benimle." Artık silahı hâlâ zangır zangır titreyen ellerinin ikisiy­ le birden sımsıkı tutuyordu. Çıldırmış gibiydi; daha önce kimseyi bu kadar çıldırmış görmemiştim. Bir köşeye sin­ miş lanet olası yüzümü tırmalamak için fırsat kollayan vahşi bir kedi gibiydi. Zavallı kadm, kızı ondan önce davranmıştı. Ona zarar vermeyi düşünmediğimi belli etmek için elle­ rimi yavaşça havaya kaldırdım. En azından şimdi değildi. Bugün onun canım yakmak gibi bir niyetim yoktu. "Öyle olsun," dedim. "Neden buradasın?" "Onu öldürdün," dedi. "Johnny'yi öldürdün. Her şe­ yimi elimden aldın ve onu geri istiyorum. Buna ihtiyacım var; onu bana geri vereceksin." Karissa, diye düşündüm. Karissa'yı istiyordu. Ama onu alamayacaktı. Onun gitmesine izin vermeyecektim. Bunu yapamazdım. ikimizin arasındaki bir meselede Karissa'mn zarar gör­ mesine izin veremezdim. Beynim deli gibi çalışıyordu. Ona söyleyecek bir şeyler, dikkatini dağıtacak bir yol, üstünlüğü ele almaya yetecek kadar bir süre onu şaşırtacak bir şeyler bulmaya çalışıyor­ dum. Nerede yaşadığımı bildiğim sanmıyordum. Elbette bağlantılan kopmadan önce Karissa söylemediyse. Çok az kişi evimin nerede olduğunu bilirdi. "İstediğin..." "Kızımı istiyorum," diye sözümü kesti. "Ama şu an pa­ raya ihtiyacım var." Kaşlanm çatıldı. "Para mı?" "Beni ayakta tutan Johnny'ydi. O olmadan gidecek ye­ rim yok. Hiçbir şeyim kalmadı. Bana para lazım. Bunu 72
  • 64. çözmek için bir yol bulmam gerek ve onu sen vereceksin bana." Bir adım daha yaklaşarak ışığa çıktı. İlk başta düşündü­ ğümden daha berbat durumdaydı. Leş gibi ve dengesizdi. Son birkaç haftadır Johnny olmadan nasıl ayakta durdu­ ğunu merak ettim. Belli ki kenarda neyi var neyi yoksa bit­ mişti. Yoksa bana gözdağı vermeye kalkışmazdı. "Üzerimde hiç para yok. Gidip almam gerek." "Yalancı!" Silahı yüzüme doğru salladı. "Cüzdanım ver bana." Çok kısa bir an tereddüt ettikten sonra arka cebimden cüzdanımı almak için bir kolumu yavaşça indirdim. Cüz­ danı çekip çıkardım ve kendi arzumla biraz para vermenin onu yatıştıracağına karar vererek açtım. Ama bu ona yet­ medi. "Ne var ne yoksa sökül/' dedi emreder bir tonla. "Ve sakın şüphe uyandıracak bir şey yapmaya kalma, Vitale. Yoksa seni vururum." Siktir. Cüzdanı ona doğru fırlattım. Ayağının birkaç santim ötesine düştü. Parmağı tetikte, silah hâlâ bana doğrultul­ muşbir halde dikkatle eğilip onu aldı. Silahı benden ayır­ mamak için çaba harcayarak açtı ve yalan söylediğimi sap­ tamaya yetecek kadar kısa bir an içine baktı. Bin dolardan fazla vardı. Parayı alıp cüzdanı bir kenara atacağım umuyordum ama olduğu gibi cebine sokup tekrar tüm dikkatim bana verdi. "Şimdi anahtarlarım ver." ''Anahtarlanmı m ı?" "Evet." "Arabamı da mı çalıyorsun Carmela? Daha zeki oldu­ ğ u sanıyordum. Biliyorsun ki arabalarda GPS var. Fazla Uza8agidemezsin." 73
  • 65. "Yine yalan söylüyorsun," dedi. "Eğer arabası takip edilemeyecek biri varsa o da sensin. Kimsenin seni takip etmesine izin vermezsin." Zekice. Neredeyse etkilenmiştim. "Aynca arabanı istemiyorum," dedi. "Sadece peşimden gelmeyeceğinde emin olmalıyım." Kabul ediyorum ki zekiydi. Yavaş hareketlerle Mercedes'in anahtarını anahtarlıktan çıkarmaya başlamıştım ki başım iki yana sallayarak bana doğru bir adım daha attı. "Hepsini ver. Beni kandıramaz­ sın." Fazlasıyla zeki. Ama beni hafife almıştı. Yedek anahtan arabada tutuyordum. İsteksizce anahtarları fırlattım ve onları yerden alırken ters ters ona baktım. Geri çekilmeye başladığında içimi bir korku kapladı. Onu durduracak, oyalayacak bir yol bul­ malıydım. Öylece gitmesine izin veremezdim. Adım söylemek üzere ağzımı açarak ona doğru bir adım attım. "Car..." Kulübün arka kapısı açıldı ve park yeri yüksek seslerle doldu. Onlann varlığı, elektrik tellerindeki kıvılcım g ^ ’ Carmela'yı tetikledi. Bunu yüzünde gördüm ama tepk1 vermek, dikkatini dağıtmak için çok geç kaldım. Patlama beklenmedik bir anda geldi; patlayan silah ara' mızdaki boşluğu çok kısa bir an aydınlattı ve sonra her ya mmı acı kapladı. Göğsüm alevler tarafından y u t u l u r k e n sol yanımı kaplayan yanma hissi hissizliğe dönüşürken daklanmdan keskin bir nefesle birlikte bir küfür döküldü- Siktir. Siktir. Siktir. 74
  • 66. Nefes alamıyordum. İkinci silah sesi karanlığı yararak arabamın kapışma çarpıp yankılanır ve sekip sürücü tarafındaki cama çar­ parken yüzümü buruşturarak yaralı yanımı tuttum. Dizle­ rim çözüldü ve Carmela, bana doğru birbiri ardına rasge­ le kurşun sıkıp silahını boşaltırken arabanın yaranda küt diye yere düştüm. Kıl payı yanımdan geçip arabaya çarpan kurşunları hissedebiliyordum. Üst üste tetiği çekiyordu. Klik. Klik. Klik. Farklı bir klik sesi duyduğumda başımı kaldırdım. Gömleğim kan içinde kalmıştı. Carmela'nın kurşunu bit­ mişti. Derin derin nefes alıyordum; adrenalin tüm bede­ nimi kaplamıştı. Sanki biri beni sıcak demirle şişliyormuş gibi acı içime işliyordu. Kurşunun sıyırıp geçmiş olduğu­ nu ümit ediyordum ama acısı ağzıma sıçıyordu. Carmela telaş içinde birkaç adım geri çekildi. Dışan çık­ mış olanlar silah sesi yüzünden korkup kaçmışlardı ama kısa süre sonra başkaları gelecekti ve o bunu biliyordu. Binlerinin geleceğinin, kendisinin savunmasız olduğunun ve benim ölmediğimin farkındaydı. Ya ben çok şanslı bir 0rospu çocuğuydum ya da Carmela kötü bir nişaneydi. Badece birkaç saniye, gözlerindeki katıksız korkunun tadı- nı Çıkardığım birkaç saniye birbirimize baktık. ve sonra gitti. Göz açıp kapayana kadar koşarak karanlıkta yok ol- muŞtu. Çenem acıdan kasılmış bir halde nefesimi kontrol ^bna almaya çalışarak kendimi ayağa kalkmaya zorladım. lr süre ayakta kımıldamadan durdum. Kan kaybediyor­ dum. 75
  • 67. Bunu hissedebiliyordum. Burada kalamazdım. Polis çok uzakta olamazdı; kimsenin rapor etmediği çok sayıda silah sesi duyulmuştu. İnsanların kulüpten dışarı fırladıklarım duydum ama kim olduklarını görmek için durmadım. Arabama atlayarak torpido gözünü açtım ve yedek anahtarları buldum. Sol elimle yaranın üzerine bas­ tırıp sadece sağ kolumu kullanarak bunu yapmak zordu. Yine de kimse yamma gelmeden arabayı çalıştırmayı ba­ şardım. Hızla oradan uzaklaşırken her şey bulanıktı. Görüşüm azalmış, başım zonkluyordu. Eve vanp varamayacağımdan emin değildim. Evimin önüne gelip arabayı park yerine çekene kadar tehlikede olduğum duygusu devam etti. Motoru kapat­ makla uğraşmadan zar zor eve doğru ilerlemeye başladım. İçeri girmeliydim. Hastaneye gitmem gerektiğini biliyor­ dum ama bunu yapamazdım. Çok soru sorarlardı. Hiçbirine verecek cevabım yoktu. Sonunda eve vardığımda kapı kilitli değildi. Kapıyı ki­ litlemediği zaman genellikle Karissa'ya çok kızardım ama bu kez Tann'ya şükrettim. Kapıyı iterek açmaya çalışırken elim kanla kaplandı. Arkamdan çarparak kapattım ve yü­ zümü buruşturarak sırtımı yasladım. Kapıdan uzaklaşıp sendeleye sendeleye antreyi geçer­ ken merdivenlerden aşağıya inen ayak seslerini duydum- Karissa. Beni gördüğü anda korkudan gözleri kocaman açıldı ve panik olmuş bir ses tonuyla, "Naz?" dedi. Kulaklıklarım hızla çekip çıkararak koşarak yanıma gelip gömleğime ya' pişti. "Aman Tannm! Her yanın kan içinde. Her yanın fam içinde." 76