SlideShare a Scribd company logo
1 of 14
Download to read offline
About A Dragon / Bir Ejderha Hakkında 
“Benimle gel diye” emretti. 
Büyük kahverengi gözler şaşkınlıkla yukarıya, ona baktı. Sonra kendi kendine 
fısıldadi“Aman yarabbi, ağaçlar kendi kendilerine hareket etmeye başlamış.” 
“Pardon?” 
“Bir şey yok. Sadece senin…aşırı büyüklüğünden bahsediyordum.” 
İnsan bedeninden aşağıya doğru baktı. Aslında onu küçük buluyordu, neredeyse 
cılız… tüm insanlar gibi. Ve kızı düpedüz minnacık buluyordu. 
Kafasını salladı, daha sonra düşünmeye karar verdi. 
“Benimle gel.” Gülümsedi. “ Sana sahip olmayı arzuluyorum.” 
Nasıl arzulamazdı ki? Çok güzeldi. Şüphesiz Alsandair’dendi. Yumuşak 
kahverengi teni, ona, yakan çöl güneşinin altında ki nice atasını anlatıyordu. 
Saçı ise uzun yaşamında gördüğü birkaç çöl insanınkinden daha koyuydu. 
Nerdeyse siyahtı, ipeksi yumuşak bukleler karmaşası sırtına doğru uzanıyor ve 
muhteşem bir kıç olarak nitelendirdiği arkasına dökülüyordu. 
“ah…bu… cezbedici. Ama kocamın bunu problematik bulacağından neredeyse 
eminim.” Çevresinden yürümeye yeltendi ama o önüne bir adım attı 
“Kocan mı?” 
“Evet. Kocam.” 
“Seni takip eden o beyinsiz mi? Senin hizmetkârın olduğunu düşünmüştüm.” 
Homurdandı, sonra hemen aşağıya, yere baktı. Ufak bir elle ağzını kapattı, 
birkaç saniye sessiz kaldı. Sonunda tekrar ona odaklandı, ama gözlerindeki 
neşeyi görebiliyordu. “Evet, o. Ama o benim kocam. Hizmetkârım değil. Ama 
bazen…” Onun eşi için alınmasını bekliyordu. Alınmamıştı. İyi. Bu ona umut 
vermişti. 
“ Güzel, ondan daha iyisini hak ediyorsun. Beni hak ediyorsun. Yani benimle 
gel.” 
Gülümsemesinin gelmesi yavaştı, ama tam bir gülümseme olduğunda zayıf, 
insan dizlerinin çökeceğini düşünmüştü. Daha önce bu kadar güzel bir şey hiç 
görmemişti. 
Kafasını salladı. “Kimsin sen?” 
“Benimle gel ve öğren.” 
“Hayır. Hayır. Bugün tuhaf bir şövalye ile yürüyerek uzaklaşmayacağım. Ama 
teklif için teşekkür ederim.” 
Kendi kendine söylenerek etrafında dolaştı. “Bugünü günlüğüme yazmalıyım.” 
Onun gitmesine izin verebilirdi. Başka bir insan kadınına öyle yapardı. Ama onu 
kesinlikle büyüleyici bulmuştu. Belki de başta ona servis yapmayı reddeden 
fırıncıya kızgın bir şekilde söylenmesiydi. Bütün markette buna benzer bir 
muamele görüyordu. Hepsi ondan korkuyor gibi görünüyordu, ama o neden 
olduğundan emin değildi. Büyü kızı sarıyordu. Ama kullanılmamıştı, neredeyse 
hareketsizdi. Tipik köylü bir insanın asla görüp anlayacağı bir şey değildi. Büyü
gücüne sahip birçok kadın ve kardeşi gibi cadı olarak işaretlenmemişti. O güzel 
yüzde hiçbir yara yoktu. Niye hepsi ondan nefret ediyordu, hiç bir fikri yoktu. 
“Bekle” 
“Burada güvende değilsin” 
“İyi, bu yeni bir girişim.” 
“Şaka yapmıyorum. Görmüyor musun?” Etraflarından onarlı izleyen satıcılara 
baktı. “ Seni hor görüyorlar. Senden korkuyorlar.” 
Bu tip korkuyu biliyordu. Bir köy üzerinde uçtuğunda ya da bölgesine çok yakın 
bir tabur fark ettiğinde hep bunu görüyordu. Dürüst olması gerekirse… o 
korkuyu seviyordu. 
Gülümsemesi soldu ve yakın zamanda giydiği, yıpranmış pelerinini daha sıkıca 
kendine sardı. O bedeni süslemek için en iyi yünleri ve ipekleri hak ediyordu. 
“Bunu zaten bilmediğimi mi düşünüyorsun? Bana yeni ve şok edici bir şeyler 
söylediğini mi düşünüyorsun.” 
“O zaman neden kalıyorsun?” 
Onu gördü. Gözlerinde. Korku ile ikiye katlanmış, derin bir bıkkınlık.”Çünkü 
başka çarem yok.” 
“Her zaman bir seçeneğin vardır.” 
“Belki senin gibi şövalyelerin var. Ama ben o kadar şanslı değilim.” 
Kocam diye çağırdığı adam yerel tavernadan dışarı yürüdü ve ikisine baktı. 
“Hadi gel.” Diye ona bağırdı. 
“Tamam” diye geri seslendi. Briec’e baktı ve gülümsedi. “Sohbetimiz hoşuma 
gitti, şövalye. Birisiyle konuşabilmek…” 
“Tam ve eksiksiz cümle kuran?” 
Gülümseme geri geldi ve bir an gerçekten kalbi atmayı kesti. “Hayır. Sonunda 
kibri sadece tanrıların kibri ile yarışabilecek birisiyle tanışmak gerçekten iyiydi. 
Şimdi, Eğer bana izin verirsen” -eğildi ve iyi huylu bir şekilde-“Hizmetkarım 
bekliyor” dedi. 
Kadın ona göz kırptı ve uzaklaştı. Ve o anda kime bağlı olduğu önemli 
olmadığını biliyordu, ona sahip olacaktı. En azından onunla işi bitene kadar. 
*** 
Yemeği kocasının önüne koydu ve uzaklaşmak için döndü. Ama kocası bilegini 
tuttu ve onu kucağına çekti. Onunla dövüşmedi. Gerekli olmadığını biliyordu. 
Dudakları boynuna dokundu, ama o tiksintisini bastırdı. Dikkatini dağıtması için 
başka şeyler düşünmeye karar verdi ve anında tuhaf menekşe rengindeki gözler 
aklına geldi. Önemsiz ufak kuzey kasabalarında o büyüklükte adamlar 
yaptıklarını bilmiyordu. On altı yıldır burada yaşıyordu ve köyde ondan uzun 
her erkek, ya asker ya da kale gardiyanı olmak için kasabayı terk etmişti. 
Kalanlar pek uzun ya da yakışıklı değildi 
Ama o şövalye…tanrı biliyor ya, kesinlikle muhteşemdi. Baştan aşağıya o siyah 
pelerinle kaplıydı, tek görebildiği o güzel menekşe rengindeki gözleri ve 
yüzüydü. tanrım, o yüz!
Aşırı şekilde kibirliydi. Ama onu eğlendirmişti. Büyük ihtimalle onunla her gün 
yaşamak zorunda olmadığındandı. Eğer yaşasaydı, onu uykusunda öldürebilirdi 
–tabii önce onunla işini bitirdikten sonra. 
Yine de onunla hiç konuşmamalıydı. Yabancılar bu kasabaya sık gelmiyordu ve 
son üç yılda iyice kötüleşmişti. Ana yollardan birinin yakından geçmesine 
rağmen sık sık gelen tüccarlar ve gezginler artık gelmiyordu. 
Kasabadakiler son zamanlarda ki yabancı altın eksikliği için onu suçlamaya 
başlamıştı. Tabii ki son zamanlarda her şey için onu suçluyorlardı. Bir inek 
öldü… onun suçu. Bir çocuk beyin hummasına yakalandı… onun suçu. 
Kasabada ki kadınlardan biri bileğini burktu… 
Görünüşe göre her şey onun suçuydu. Vay be, böyle harika güçleri olduğunu hiç 
bilmiyordu. 
Evet, Onların incelik yoksunluğu bilinmez yönleri olan yabancı şövalye ile 
konuşmayı kolaylaştırmıştı, ama risk almıştı. Onu korumak ya da evliliğinin 
sınırlarına saygı duyma zorunluluğu hissetmeyecekti. Ancak gene de kendine 
engel olamamıştı. O kadar komikti ki onu güldürmüştü ve tanrılar biliyordu ki 
çok sık gülmüyordu. 
Onu tekrar göreceğini düşünmüyordu ama sarılınacak güzel bir anıydı. 
En sonunda kocası kızgın bir homurdanma ile onu ittirdi. 
“Uğursuz sürtük, bana ne yaptın?” 
Can sıkıntısı ile iç çekmemek için kendini kastı. Bu konuşma on yıl önce yorucu 
olmuştu, şimdi ise çekilmez olmanın sınırındaydı. 
“Ne konuştuğunu bilmiyorum, efendi” 
Sandalyeyi devirerek ayağa kalktı. “Yalancı sürtük! Beni lanetledin, bir şey 
yaptın! Senin yanına geliyorum ve…” Dişlerini bir birine sürttü ve kasıklarına 
baktı.” 
“ Anlamıyorum, efendi.” Dokundurmasını zor zaptetti.Zor. Anladığım kadarıyla 
birçok kadın yatakta nasıl bir küheylan olduğunu keşfetti. Bende sadece benden 
sıkıldığını düşündüm. 
Sonra oradaydı, eli kalkmıştı. Korkmadı, o korkmasını istiyordu. Ama devam 
etmeyeceğini biliyordu. Ona sadece bir kere vurmuştu ve tekrar yapmamayı çok 
çabuk öğrenmişti. Tabii ki o zamandan beri şeytanın beden bulmuş haliymişim 
gibi bana bakıyordu. 
Aynen şimdi baktığı gibi. 
Risk almaya gönülsüzce yemek masasını devirdi ve gecenin içine hiddetle 
yürüdü. Yarın, özürler mırıldanarak geri dönecekti ve bu bir ya da iki ay içinde 
bir kez daha başlayacaktı. 
On altı yıldır hayatı bu olmuştu ve tersi söylenene kadar bu olmaya devam 
edecekti. 
İçini çekerek masayı düzeltti, pisliği temizledi, kendi akşam yemeğini yedi – 
kocasının yemeğine koyduğu otların olmadığı - günün pisliğini üzerinden 
temizledi, beyaz geceliğini giydi – kalçasına bağlı hançeri kontrol ettikten sonra-ve 
sonunda yatağına emekledi.
Uykuya dalarken, zincirli zırh içindeki kibirli, menekşe gözlü adamı düşündü. 
BÖLÜM 2 
Daha Caffyn dağlarındaki iki güneş doğmadan onu yatağından çekip çıkardılar. 
Yapabildiği kadar dövüştü ama boynuna bağladıkları kement nefes almasına 
engel oluyordu. Ayrıca ellerini de kalın bir iple bağlamışlardı. Çünkü büyü 
yapacağından korkuyorlardı. Hiç büyüsü yoktu, ama onu asıl sinir eden hala 
baldırına bağlı olan hançere ulaşamamasıydı. 
Sadece onu bütün kasaba öldürmeyi deneyip de başarabilirdi. İyi iş, salak. 
Güçlü adamlar ipin sonunu sağlam bir dalın üzerinden fırlattı ve yavaşça onu 
ayaklarının üzerine çektiler. Onun çabuk ölmesini istemiyorlardı. Onun 
sallanmasını bir süre izlemek istiyorlardı ve görünüşe göre eski usul bir cadı 
yakmak için odun yığını hazırlamışlardı. 
Ne güzel. 
Koca dediği adam ona bağırmaya başladı. Onun cadı olduğunu haykırdı. Nasıl 
uğursuz olduğunu, nasıl onun hakkındaki gerçeği bildiklerini ve şimdi 
sonuçlarına katlanacağını haykırdı. Eğer hayatı için mücadele etmiyor olsaydı 
gözlerini sıkıntıyla yuvarlardı. 
Ama onu asıl yaralayan şey… kesinlikle sinir eden şey –boğularak ölmekten 
başka- yıllar önce onu buraya gönderen tanrıçanın şimdi onu ölüme terk 
etmesiydi. 
En azından şeytani sürtüğün yapması gerekeni yapana kadar onu koruyacağını 
düşünmüştü. On altı yaşından beri eğitildiği şeyi. 
Ama Talaith, Haldane’nin kızı, uzun zaman önce kimsenin güvenilir olmadığını 
öğrenmişti. Kimse onu korumazdı. Kimse onu kullanmaktan başka bir şey 
yapmazdı. En sonunda kendinden başka kimseye güvenmemeyi öğrenmişti. 
Tabii birkaç dost sana bugün yardım edebilirdi, Talaith 
Öksürdü ve bağları arasında kıvrandı, en sonunda boynunun sadece kırılması 
için dua etti. Kesinlikle yanarak ölmeyi istemezdi. Talaith asla ateşi bir cadının 
en iyi dostu saymazdı. 
Kendi boynunu kırmak için vücut ağırlığının nasıl kullanabileceğini merak 
ederken onu gördü. 
Domuzlar arasında ki bir mücevher gibi göze çarpıyordu.Onun kibirli, yakışıklı 
şövalyesi hala parlak kırmızı cüppesi ile zincirli zırhı içindeydi, ama giydiği 
siyah pelerin yüzünün bir kısmını ve saçını ondan saklıyordu Kendi hayal gücü 
mü yoksa yaklaşan ölümün mü görüşünü böyle güvenilmez yaptığı bilmiyordu. 
Ama gümüş mü vardı? Evet. Dizlerine uzanıp geçen parlak gri saçları vardı. 
Yaşlı bir adamın gri saçı değildi.Bu güzellik otuz kıştan fazla olamazdı. 
Tanrı. Ama ne güzellik.Talaith’in gördüğü en güzel şey.İyi bari , en azında bu 
dünyadan son olarak güzel bir şey görerek ayrılacaktı. 
Kasaba halkından birine yürüdü ve onu gösterdi. 
Bir yıl önce Talaith’in çocuğunu zehirli bir yılan ısırığından kurtardığı kadın
“O bir cadı, lordum!” diye bağırdı.”Şeytanlar ve karanlık tanrılar ile iş birliği 
yapıyor. 
İsterdi. En azından karanlık tanrılar kendininkileri korurdu. 
Şövalye birkaç saniye ona baktı. Eğer yapabilse merhamet diye yalvarmak için 
çok da gururlu değildi. Eğer konuşabilse bile zahmet etmezdi. Onun soğuk 
menekşe gözleri pek bir işe yaramayacağını ona söylüyordu. 
Keşke onu istediğin gibi becerseydin, azıcıkta olsa sana yardım etmeye mecbur 
hissederdi. Ama sen zor bir sürtük olmak zorundaydın. 
Tabii ki kocasına göre o her zaman zor bir sürtüktü 
Sıkıntılı bir iç çekişle şövalyesi döndü ve uzaklaştı. Çevrede ki ormanda 
kayboldu. 
Tipik.Cesur bir şövalye bile ona yardım etmiyordu. Hayatının her günü daha da 
acıklı hala geliyordu. 
“Geber, cadı!, geber!” Ne güzel. Onun “sevgili” kocası çekici ilahiyi başlatmıştı. 
Piç. Zamanı geldiğinde onunla öbür tarafta görüşecekti.ve sonsuza kadar eziyet 
çektiğinden emin olacaktı. 
Kementin biraz daha daraldığını ve hayatının elinden kaydığını, onlar kazığın 
etrafına fazladan odun atmaya devam ederken hissetti. 
Ölüme bu kadar yakınken insan beyninin oyunlar oynaması ne kadar da komik. 
Örneğin daha iyi bilmese kocaman gümüş bir ejderhanın ormandan yavaş yavaş 
çıktığına yemin edebilirdi: Sabah güneşinin ışığında parlayan ve neredeyse 
ayaklarını süpüren gümüş bir yelesiyle, kafasında iki kocaman boynuzlu ve 
hançer kadar keskin görünen, arkasında tembelce sallanan uzun kuyruklu 
muazzam, büyüleyici bir yaratık. 
Sessizce kasaba halkının arkasında durdu Ona odaklanmıştılar vetamamıyla 
onun varlığından habersizdiler. 
Kim düşünürdü bütün bir kasabanın ilgisini çekecek kadar etkileyici 
olabileceğimi? Ejderhayı sadece hayal gücümün bir ürünü olduğu için 
görmezlikten geliyor da olabilirler. Hiç gelmeyecek büyük kurtarışın hayali. 
Fantezi ejderhası öne eğildi ve Fırıncı Julius’u burnunun ucuyla hafifçe dürttü. 
Julius arkasına baktı ve arkasını ona dönerek onayladı. Sonra olduğu yerde 
dondu…Altına işemeden hemen önce. İşte o zaman karısı ona ve arkasına baktı. 
Çığlık attı ve Talaith’e biraz büyük bir kaya atmanın eşiğinde olan oğlunu 
yakaladı ve kaçtı. 
Kısa süre sonra kasaba halkının geri kalanı fantezi ejderhasının görüntüsünü 
yakaladı, çığlık attı ve kaçıştı. 
Talaith kaçlarını çattı. Belki de hala canavarın görüntüsünü yaratabilecek kadar 
gücü vardı ama bundan şüpheliydi. 
Ejderha kaçan insanları birkaç ateş fırlattı ama ciddi bir zarar vermedi. Ens 
onunda ona birkaç saniye baktı ve dönüp uzaklaştı. 
İnanılmaz. Kurtarılma fantezilerim bile felaket.
Ahiret hayatının da şuan ki hayatı gibi acınası olup olmayacağını merak ederken 
ejderhanın kuyruğu birden birefırladı. Ucu, onu ağaçtan sarkıtan ipi kesti ve 
Talaith düştü. 
Kıçının her an acımasızca yere vurmasını beklerken, kuyruğun vücuduna 
sarılması ve onu tutmasıyla hayretle gerildi. 
Kement şimdi sıkı olmadığı için aklı yavaş yavaş geri geldi.İşte o zaman bir 
kuyruğun gerçekten ona dolandığını fark etti. Ormanda gelişigüzel yürüyen 
kocaman bir ejderhaya bağlı bir kuyruk. Kavrayışından çıkmaya çalıştı ama 
kuyruk kollarını -bilekleri hala bağlıydı- bedenine sıkıştırmıştı Kement daha 
yardım çağıramayacak kadar sıkıydı. 
Peki kimi çağırabilirdi ki? Kocasını? Büyük ihtimalle hayır. Bu toprakların 
hakimi, Lord Hamish,? Eğer gücü olsaydı buna gülerdi. 
Hayır. Bir canavara yem olacakmış gibi görünüyordu. 
Ejderha açıklığa çıktı ve aniden havaya kalktığında – hala kuyruğu onun etrafına 
sarılı biçimde- Talaith’in tek düşüncesi vardı. 
Tipik. 
Kudretli Briec, Gwalchmai Fab Gwyar Hanedanlığının ikinci en büyüğü, Beyaz 
Ejderha Kraliçe’nin tahtına ikinci sırada, Ejderha Savaşlarının Siper Kahramanı, 
Ejderha Kraliçenin tahtının lord koruyucusu ve ilgilendiği kadarıyla ailesindeki 
tek akıllı kişi, iyi ve sessiz bir noktaya ilerledi. Su kenarında bir yer iyi olurdu. 
Mağarasına ulaşması en azından iki gün alırdı.Ama ödülüne güzelce bakmak 
istiyordu. Tercihen kementten asılmasından oluşan şişkinlik olamadan. 
Aslında kız kardeşi Lord Hamish hakkında edindiği, pek de kayda değer 
olmayan bilgiyi bekliyordu. Köyde kalmaya karar verdiğinde, Madron 
topraklarının dışından bekleyen Garbhan Adası askerlerine biraz bilgi vermişti. 
Briec “ayak işi” yaptığına inanamıyordu. Abisinin sürtüğünden başkası için 
değil. Aslında onu, Hamish’in Garbhan Adalarına bir hareket yapmaya 
hazırlanıp hazırlanmadığını öğrenmesi için yollamıştı. Briec’in anladığı 
kadarıyla Hamish bir şey planlamıyordu. Ama yine de Kudretli Briec bu 
hizmetçi görevini yapmak için gönderilmişti. Aslında fırsatı varken kadını 
öldürmeliydi. Ama kardeşi Fearghus ona düşkün görünüyordu. Ama neden 
olduğunu anlayamıyordu. 
Yaralı ve çılgındı, Briec uzun yıllarını yılan yuvasında geçirmeyi tercih ederdi.. 
Ancak akrdeşini hiç böyle… mutlu görmemişti. O çılgın inek onu güldürüyordu. 
Huysuz, soğuk, “gördüğüm an öldün”, Yok Edici Fearghus’u güldürüyordu. 
Briec’in kafasını karıştırıyordu. 
Briec mutsuz değildi. Ama o kadarda mutlu değildi. Ve son zamanlarda birisinin 
nasıl o derece mutluluk elde ettiğini düşünmeye başlamıştı. Fearghus’un dişisi 
ile ilgili olup olmadığını merak etmişti ve aynısının onun işine de yarayıp 
yaramayacağını. 
Bu kara güzeli kasabada gördüğünde Briec neden olmasın diye düşünmüştü.?
O sabah erkenden kasabaya onu ortaya çıkarmak, eğer işine karışıp onu eve geri 
götürmeye çalışırsa kocasını yok etmek için dönmüştü. Ama Briec, olayı bir aile 
toplantısı haline getirerek, bütün kasabanın onu idam etmek için toplandığını 
görmeyi beklemiyordu. 
Birde Ejderhaları “canavar” diye çağırıyorlardı. 
Ayrıca kendine eğer onu kurtarırsam bana minnettar olur diye de hatırlatmıştı. 
Küçük kardeşi Gwenvael’e göre minnettar bir insan dişisinden daha uyumlu bir 
şey yokmuş. 
Briec aşağıya baktı. İki güneşin ışıldadığı geniş göl gözüne çarptı. Dinlenmek ve 
yeni insanını tanımak için mükemmel bir yer. 
Suyun kenarına indiler.Briec onu hemen kuyruğundan bıraktı.umduğu gibi 
kendini sıkı bir top haline getirdi. Gözleri sıkıca kapalı, bütün vücudu titriyordu. 
Ejderkorkusu. Hayır. Briec bunu anlamıyordu. Ama saygı duyuyordu. 
Ejderhalar mükemmel yaratıklardı. İnsanlar korkudan sarsılmalıydılar. En 
azından bir süre. 
Briec esnedi ve keşfettiği karanlık orman parçasına baktı. Yakında bir 
mağaranın olmaması yazık olmuştu. Taşınma düşüncesinden nefret etse de. iki 
yüz atmış iki yıldan sonra bayağı bir hazine toplamıştı. Ayrıca mağarasını 
seviyordu. 
Ejderkorkusunun ne zaman geçeceğini merak ederken, Briec gözünün ucuyla bir 
hareket gördü. Kafasını yavaşça döndürerek insanı izledi. Elleri hala bağlıydı 
ama hızlıca parmaklarını kement ile boynunun arasına sokuyordu. Güçlükle 
ayağa kalkıyordu.Ağaçlara doğru hareket ederken, Briec kuyrugunu fırlattı, 
kuyruğunun ucunu onun önündeki yere çarptı. Geriye doğru gitti ve o tapılası 
kıçının üzerine düştü. 
“Bir yere mi gidiyordun, küçük insan?” 
Talaith önüne ekilmiş gümüş çiviye bakıyordu. Gördüğü en uzun kuyruğun 
ucundaki çiviye. Yavaşça omzundan Ejderhaya baktı. 
Aman tanrım! Kocaman! Tekrar panikledi. Ejderkorkusu. Yaşadığı en nahoş 
hislerden biriydi. İçine iyice işledi ve yayıldı, uzuvlarını, konuşabilme ve 
düşünme yeteneğini bloke etti. Tek istediği bağırıp, çığlık atıp bir daha ona 
bakmamak için, sonsuz karanlık için, yalvarmaktı. 
“Yavaşça nefes alıp ver.” O şey ona söyledi “ Seni sakinleştirecek.” 
Sakinleşmek? Yavaşça nefes alıp vermek? Onun yerine cehenneme kadar 
yolunun olduğunu söylemek için nefes aldı, ama gece yemeğini ejderhanın 
ayağına doğru çıkardı. 
Aşağıya bakarak o şey söylendi. “Bu sadece iğrenç.” 
Talaith’in gözlerini kıstı ve aniden sesi buldu. “bense olağanüstü bir şekilde iyi 
hissediyorum.” diye alay etti. 
Ah, bak… kendi aptallığını fark etti. Bir ejderhaya cevap veriyordu, Talaith. 
Güzel, Asla dilini tutamıyordu.
Ama yalan söylemiyordu. Gerçekten iyi hissediyordu. Belki de çıkartmak 
Ejderkorkusunun gerginliğini almıştır. Bilmiyordu. Ama ejderhanın menekşe 
rengi gözleri ona bakıyordu, Önce ki gece daha çok yemediği için minnettardı. 
“Hmmmm, espiri anlayışı.” Kafasını yana yatırdı. “Bu gerçekten beni sinir 
edebilir.” 
O çok alçak, şakacı sesi yok sayarak kaşlarını çattı. Ağır bir dokundurmayla 
cevap verdi, “ Ah güzel, bu beni geceleri uyanık tutacak.” 
Aklını mı kaybetmişti? Ne yapıyordu? Kocası her zaman karşılaştığı en 
saldırgan dile sahip olduğunu söylüyordu.Ama kendine engel olamıyordu. Bazı 
günler sahip olduğu tek savunmaydı. 
“Ejderkorkusu geçiyor gibi görünüyor küçük insan.” 
“Öyle görünüyor, devasa ejderha.” 
Sıra sıra kocaman dışları gösterdiğinde korkuyla sindi. Aman allahım bu 
gülümseme miydi? 
“Güzel, bütün gün burada kalım senin kusmuğunda marine olamayız” 
Topuklarının üzerine oturdu, midesi en sonunda yerleşmişti. “Üzgünüm. Koku 
güzel bir yemeği senin için rezil mi ediyor.?” 
“Aslına bakarsan ediyor.” 
“Hadi, bu ne kadar da… Ayyyy!” 
Ejderhanın kuyruğu belinin çevresine sarıldı, onu yerden kaldırdı. “ O zaman 
belki de seni temizlemeliyiz, değil mi?” Sonra piç onu göle fırlattı. 
Suya çarpıp batana kadar çığlık attı. Kendini paniklememeye ya da çok fazla 
gölden içmemeye zorlayarak, Talaith, yüzeye çıkmak için bacaklarını çırptı. 
Çıktığında Ejderhanın suya girdiğini gördü. Kafası ve gövdesi görüşünden 
kaybolmuştu. 
Onu yemeğe geliyordu! Yaşama arzusu onu sarmıştı, korkuyu yok etmişti. Elleri 
bağlı olarak karşı kıyıya yüzmek için elinden gelenin en iyisini yaptı. 
Şansının olmadığını biliyordu ve belinden tuttuğunda da şaşırmamıştı. İşte o 
zaman dövüşmeye, tekmelemeye ve savaşmaya başladı. Hala onu sabah yemeği 
yapabilirdi ama o kolayca düşmediğinden emin olacaktı. 
“Kendini sakinleştir, kadın.” 
“Beni bırak!” 
“Sakinleş dedim!” Onu kendisine çekti ve Talaith hemen durdu. Bu bir ejderha 
gibi hissetmiyordu. 
Aşağıya baktı ve beline bir kolun dolanmış olduğunu gördü.Bütün ömrü 
boyunca gördüğü en büyük kol olmasına rağmen bir ejdehanın kolunun ön kısmı 
değildi. İnsandı. 
Onu neyin tuttuğundan korkmuş bir şekilde, Talaith kafasını döndürdü ve 
arkasına baktı. 
Sırıtırken “Şimdi daha sakin hissediyor musun, Leydim?” diye sordu. 
Talaith derin bir nefes aldı ve güzel şövalyesine baktı.”Aslına bakarsan … 
hayır,hissetmiyorum.” Ve sonra hırladı, “ pis ellerini üzerimden çek.” 
“Ama seni kollarımda tutmaktan hoşlanıyorum.”
Bu sondu. Daha fazla katlanamıyordu. Bir saniye bile. Hepsi bir kadının 
kaldırabilmesi için çok fazlaydı. Vahşi bir çığlıkla bağlı ellerini yüzüne fırlattı. 
Öfke ile kükredi ama sağ gözünü tutmak için onu serbest bıraktı. Şansa atladı ve 
kıyıya doğru yüzdü. Kendini sudan yeni çıkartmıştı ki arkadasından gelmeye 
başlamıştı. 
Hala insan elleri, tanrıya şükür, hissetmeden önce Talaith ağaçların sınırına 
kadar gelebilmişti. Onu tuttular ve geri çektiler. Kaydı, yere çarptı, dizleri taşlı 
toprakta çizilmişti. Tekrar uzaklaşmaya çalıştı ama sağlam tutuşu sadece daha 
da sıkılaştı. Onu tekmelemeyi denedi ama onu kendi bedeniyle yere sıkıştırdı. 
İnsanken bile adam sadece kocamandı. 
Bağlı ellerini aldı ve onları kafasının üstüne ittirdi. Onu yerinde tutuyordu. 
“Benimle dövüşmeyi kes!” 
“Hayatta olmaz!” 
Kısaca kükredi ve Talaith dondu. Gözlerini kapadı, Ejderkorkusu ani ve kötü bir 
geri dönüş yapıyordu. Ama bu sefer fazla sürmemişti. Geldiği gibi çabuk 
gitmişti. 
Gittiğinde gözlerini açtı ve insan biçiminde üzerinde duran ejderhaya baktı. 
Ah, kesinlikle mükemmeldi. Talaith gözlerini kırptı. İyi iş Talaith. Seni yemeden 
önce Ejderhanın mükemmel vücudu ile ilgili başka korkutucu düşüncelerin var 
mıydı? 
Ancak kendine engel olamıyordu. Gerçekten mükemmeldi. Uzun, gümüşi saçı 
çetin yüz hatlarını sarıyordu. Güçlü, kare çenesi, çıkık elmacık kemikleri ve 
uzun, daha önce kırılmış burnuyla. İnce alt dudağı ile eşleşen dolgun bir alt 
dudağı vardı. Kendisini onu emerek saatler harcarken görebiliyordu. Bütün 
kalbiyle onun her santimini öpmesinin muhteşem hissettireceğini biliyordu. 
Beladan başka bir şey olmayan, menekşe rengi gözleri de eklediğinde Talaith 
kendisinin çok tehlikeli sulara kaydığını hissediyordu. 
Kontrol için mücadele verdi. “Beni bırak!” 
Aşağıya, ona birkaç saniye baktı. Serbest elini aldı ve yüzünün şişmemiş sağ 
tarafını hissetti. “Canımı yaktın” 
“iyi” 
“hayatını kurtaran birinin canını yakman mı gerekir?” 
Gözlerini yuvarladı. Gerçekten bu konuşmayı yapıyor muyum? “Büyük 
ihtimalle hayır.” 
Koyu güçmüş rengi bir kaşını soru sorar biçimde kadırdı ve Talaith sinirle 
hıraldı. “Ciddi olamazsın.” 
“Tabiî ki de ciddiyim.” 
Ona baktı ama hiçbir şey söylemedi. 
“Bekliyorum.” 
Lanet olsun. Eğer bir şey söylemezse, onu böyle sonsuza dek tutabilirdi. Ve bu 
canavarın, onun neredeyse giyinik vücuduna yakın olması fazlasıyla rahatsız 
ediciydi. 
En sonunda baklayı çıakardı. “Seni incittiysem özür dilerim.”
“Bu …daha iyiydi. Sanırım. Ancak—“ 
“Ancak ne?” 
Onun üstüne iyice yerleşti.İşte o zaman Talaith onun kendisini bacaklarının 
arasına yerleştirdiğini fark etti.O an aralarında ki en tek şey ince ve eskimiş 
geceliğiydi. 
“Bunu gerçekten hissederek söylediğine inanmıyorum.” 
“Ne?” 
“Kelimeleri söylüyorsun ama onları kastetmiyorsun.” 
“Gerçekten mi? Yani bun…. Üzerimden kalk!” 
“Evet. Bunu kastettiğini hissediyorum.” 
“Benden ne istiyorsun?”Aşağıya, onun yüzüne baktı.Onun çok sıcak, hiçde 
insan olmayan, atan güçlü ereksiyonunu kendi kadınlığında hissetti. 
“Hayatta olmaz ,Ejderha!” 
“Belki. Ancak.” Havayı kokladı. “Sanki vücudunun başka fikirleri varmış gibi 
kokuyor.” 
“Kokladığın şey korku.” 
“Hayır. Korkuyu biliyorum. İnce bir fark var, biraz daha limonsu. Şuan da 
kokladığım şey kesinlike korku değil. Hayır leydim. Arzu kokluyorum.” 
“Koklamıyorsun!” 
Daha yakına eğildi.Burnu çenesine, yanağına, boynunun kenarına dokundu. Bir 
kez daha derin bir nefes aldı.İnledi. 
“Üzgünüm küçük insan ama kesinlikle kokluyorum.” 
Talaith tekrar gözlerini kapadı. Sanki bu ejderhaya zamanının sonuna kadar 
bağırabilirmiş gibi hissetti ancak o gene istediğini yapacaktı. Gururunu bir 
kenara koydu ve son bir kez denedi. 
Yumuşakça sordu. “Lütfen. Lütfen üstümden kalk.” 
Ejderhanın yüz ifadesi hemen mutluluktan derin bir endişeye büründü. 
Bileklerini bırakarak ondan uzaklaştı. 
Asla düşmesine izin veremeyeceği göz yaşlarıyla dövüşerek Talaith beceriksizce 
kendini rahat bir oturma şekline soktu. Hala bağlı olan kolları dizlerini sıkıca 
sarmıştı. İşte o zaman ejderha kementi boynundan ve ipi bileklerinden aldı. 
“Bunları daha önce çıkarmalıydım.” 
Ürkekçe, kafasını kaldırdı, onun ipleri kenara fırlattığını gördü sonra bileklerini 
alarak nazikçe masaj yaptı. Sanırım bunu bir özür sayabilirim. Ejderhalar 
hakkında bildiklerini göze alırsak…pek olası değil. 
“Ve boğazına bir şey sürmemi hatırlar ya da o ip yanığı yarın çok acıtacak, bu 
gece acıtmazsa. İşaret parmağıyla çenesinin altından tutarak kafasını geri yatırdı, 
yaralı boynunu inceledi.”Gene de iz kalabilir.” 
Bu adamın güzelliği onu hayrete düşürüyordu. Aşırı uzun omuzları, yumuşak 
bronzluğu, aşırı uzun vücudunun dalgalanan belirgin kasları ve ince beli ile. 
Hepsi mükemmel erkeğin tanımıydı.
Talaith’in gözleri aşağıya doğru kaydı. Kendisini engelleyemiyordu. Bir kere 
onu gördüğünde ise , ereksiyonunu, gözlerini ayıramamıştı. O kocaman 
baldırlarına bakmaya bile tenezzül edememişti. 
Boğazını temizledi ve gözleri tekrar yüzüne odaklandı.Gülümsemesi eskisinden 
daha şiddetli bir biçimde dönmüştü. Çünkü onu bakarken yakalamıştı. “Belli ki 
gördüğünden hoşlandın.” 
Bir soru değildi. 
Her zaman ejderhaların kendin beğenmiş olduğunu duymuştu ama ne kadar 
derin olduğunu bu ejderhaya kadar anlayamamıştı. Kabul etmeliydi ki onu 
ölesiye sinir ediyordu. 
Açıklamasına cevap olarak omuz silkti ve yalan söyledi. “daha iyisini 
görmüştüm.” 
İki kaşını şaşkınlıkla kaldırdı ama yine de “yalancı” dedi. 
Ah ama öyleydi. Büyük, kötü bir yalancıydı. 
“Eğer bu gece uyumana yardım edecekse, ejderha” 
“Aslında leydim, sen—“ 
Konuşmanın nereye gittiğini fark ettiği anda onu durdurdu. “Söyleme” 
Kafasını salladı. “Nasıl istersen.” 
Dikkatlice ellerini ondan çekti ve kollarını sıkıca dizlerinin etrafına doladı. 
“Benden ne istiyorsun, ejderha? Dürüst ol. Daha fazla oyun yok.” 
Ejderha o uzun, mükemmel vücudunu yere, onun yanına uzattı Kendini örtmek 
için rahatsız olmadı ve onun büyük ihtimalle insan şartlarına göre ne kadar 
çıplak olduğunun farkında olmadığını fark etti. Ejderhalar etrafta çıplak 
yatabilirlerdi ama insanlar yatamazdı. 
“Asla bir insanla birlikte olmamıştım. İnsan olan ejderha kadınlarıyla birlikte 
olmuştum ama asla bir insan kadınıyla.” 
Şaşkınlıkla kafasını kaşıdı. “Neden ejderhalar …mmm… neden insan şeklinde 
birlikte olur ki?” 
“Eğlenceli buluyoruz.” 
Talaith anlayarak kafasını salladı. Sonra Ejderhanın ona ne söylediğinin farkına 
vardı. Ara sıra olayları algılamakta biraz yavaş olabiliyordu. 
“Benimle…” Boğazını temizledi. O anda panik onu boğuyordu. Panik için 
yapılacak bir şey yoktu. “Benimle yatmak istediğini mi söylüyorsun?” 
“İstersen bir yatakta yapabiliriz. Bunun hepsini sana dün söyledim.” 
“Hayır.” Bu olamaz. Hayır, hayır, hayır 
“Neden hayır? 
Düşün Talaith, “İlk olarak başkasına bağlıyım.” 
“Ah evet, seni öldürmeye çalışan bir adama.” 
“Aslında---“ 
“Bakalım…” Büyük ellerini, büyük iri kafasının arkasına koydu ve yere dümdüz 
yattı. “Sözlerinin tamamı neydi? Ah evet. ‘Cadıyı gebert Cadıyı yak’ Çocuğa 
sence de büyük bir taş vermedi mi?” 
“Unutuldu”
“Nihayetinde, ben bir insanım. Ve sen –“ Onun güzel kafasının ucundan devasa 
ayağının sonuna kadar baktı. “açıkça insan değilsin.” 
“Yani? İnsana dönüşebilirim. Burada yaptığım gibi. Ve sen halimden gayet 
memnun görünüyordun.” 
“Bir kere baktım.” 
“Evet ama oldukça ipucu veriyor, leydim.” 
Talaith ellerini ıslak, karma karışık saçından geçirdi Bir tarak ya da fırça iin her 
şeyini verirdi. Kirli olmak için her şeyini verirdi. “Ben bir leydi değilim.” 
“Belki.Ama sadece bir köylü de değilsin.” 
Yüzünü ifadesiz tutmaya çalışarak sordu. “ Neden böyle dedin?” 
Kayıtsızca yukarıda ki iki güneşe bakarken omuz silkti. “Sadece 
söyleyebiliyorum.” Sıkıntıyla iç çekti. “Artık konuşmak istemiyorum.” 
Güzel. Sesi istekle onu deliye döndürmeye başlamıştı. “iyi” 
Ona baktı. “Gel” o anda güneşleri göstererek natan sert erkekliğine işaret etti ve 
eğer yanlış duymadıyda ismini çağırdı “Bin bana” 
Evet lordum! “Ne? Hayır!” 
“Mağarama dönene kadar hep böyle zor mu olacaksın?” 
Ah “Neden senin mağarana gidiyoruz?” 
“Orası senin yaşayacağın yer, tabii seninle işim bitene kadar” 
Nihayet ejderhaya duyduğu bütün korku –ve arzu- yok oldu. Talaith’in ağzı 
onun saf kibrine duyduğu şaşkınlıkla açık kaldı. 
“Seni kaba kendini beğenmiş piç!” 
“Pardon?” 
Ayağa kalktı “Beni duydun. On altı yıl boyunca o salakla, sadece bir canavarın 
oyuncağı olmak için hayatta kalmadım.” 
“Ben canavar değilim. Ben bir ejderhayım. Siz insanlar bize tapıyor 
olmalısınız.” 
“Kalmayacağım.” 
“Kalacaksın. Benimle yat ya da yatma. Kalacaksın. Ejderha yasasına göre 
benimsin.” 
“Ben ejderha yasasına göre yönetilmiyorum.” 
Kolunu tuttu ve onu kendisine doğru çekti.Onun çekiş kuvvetiyle Talaith 
parmak uçlarına yükseldi. 
“Senin hayatını kurtardığım, küçük insan, şimdi o bana ait. Ve bu, benim 
insanlarımın yasasına göre yönetiliyorsun demek.” 
Ne söyleyeceğini bilmediği için Talaith aklına gelen ilk şeyi söyledi. 
“Senden nefret ediyorum” 
Bir kahkaha attı. “Nefret bir insan duygusudur. Bana hiçbir şey ifade etmiyor.” 
Ejderha onu kendisinden uzağa iterek uzaklaştırdı. 
“Gidip bize biraz kahvaltı bulacağım.ayrılmayı dene leydim ve ben seni 
bulduğumda pişman olmanı sağlayacağım.” Gözlerini kıstı. “ve seni 
bulacağım.” 
Talaith’i yalnız bırakarak ormana yürüdü.
Güzel. Şimdi rahatça panikleyebilirim. 
Gerçekten bu kadar zor mu olmalıydı? Kardeşi insan eşinin itaati için bu kadar 
çok dövüşmek zorunda kalmış mıydı? Tabiî ki de Briec Fearghus değildi. 
Kardeşi büyük ihtimalle o çılgın kadını baştan çıkartmıştı. Briec baştan 
çıkarmak için zamanı boşa harcamazdı. Neden zahmet etsin ki? Ya onunla 
birlikte olmak istiyordu ya da istemiyordu. 
Basit. Mantıklı. Tabii insanlar ona göre en mantıklı varlık gibi gelmiyordu. 
Bir ağacın yanında durdu. Eğilebilmek için elini sert ağaç kabuğuna koydu. 
Aşağıya bakarak insan erkekliğinin doğru düzgün davranmasını istedi. Asi şey. 
Özellikle bu kadının yanında. 
Sadece onun güzelliğinden dolayı olmasını diledi. Yemeğini pençelerine 
kusarken bile güzeldi. Ne yazık ki bundan daha fazlasıydı. Onu kaba, eğlenceli 
ve akıllı buluyordu.Arzu için kuvvetli bir iksir. 
Yine de ondan nefret ediyordu.Onun sözleri. Görünüşe göre bu insanlar için 
oldukça önemliydi. Sevgi gibi. Bu iki duygu Briec’e çok yabancıydı. Bu iki 
kelimeyi bir cümlede daha önce hiç kullanmamıştı. 
Bu kadının onu isteyip istememesini umursaması onu rahatsız ediyordu. O 
Kudretli Briec’ti.Kadınlar ilgisi için haykırıyordu. Hiç kimse onu bu kadar 
çabuk ve istekle reddetmemişti. Ve kimse onu açıkça reddetmemişti. Nasıl bir 
insan onu reddetmeye cesaret edebilirdi. Eğer onu rahatsız edeceğini düşünseydi 
geri gider ve tüm kasabayı yok ederdi. Ama öyle olmadığını biliyordu. 
Umursamazdı. Oraya ait değildi ve ikiside bunu biliyordu. Neden orada bu 
kadar uzun süre kaldığını öğrenecekti. Bu kaba ruhlu, zor ve güzel kadın 
hakkında her şeyi öğrenmeye niyetliydi. 
Briec’in eli ağacı kazıdı,yanından bir yavşan geçerken geniş bir ağaç kabuğu 
kopardı. Birkaç saniye tavşana baktı sonra bir ateş topu fırlattı ve onu orada 
kızarttı. 
Onu çok az tatmin etmişti ama şimdilik yeterliydi.

More Related Content

What's hot

Ahmet altan i̇çimizde bir yer
Ahmet altan   i̇çimizde bir yerAhmet altan   i̇çimizde bir yer
Ahmet altan i̇çimizde bir yerSavaş Erdoğan
 
Yazar Can Akin - BALIKESIR'DE GAZI ECE AMCA VE BEN - Bolum - Aile Ici Siddet
Yazar Can Akin - BALIKESIR'DE GAZI ECE AMCA VE BEN - Bolum - Aile Ici SiddetYazar Can Akin - BALIKESIR'DE GAZI ECE AMCA VE BEN - Bolum - Aile Ici Siddet
Yazar Can Akin - BALIKESIR'DE GAZI ECE AMCA VE BEN - Bolum - Aile Ici SiddetCan Akin
 
Ateş serisi gölge ateşi ön okuma
Ateş serisi gölge ateşi ön okumaAteş serisi gölge ateşi ön okuma
Ateş serisi gölge ateşi ön okumaonokumalar
 
Teardrop Ön Okuması
Teardrop Ön Okuması Teardrop Ön Okuması
Teardrop Ön Okuması onokumalar
 
Dini hikayeler 1
Dini hikayeler 1Dini hikayeler 1
Dini hikayeler 1gelresule
 
Stephen King Gece YarıSıNı İKi GeçE
Stephen King Gece YarıSıNı İKi GeçEStephen King Gece YarıSıNı İKi GeçE
Stephen King Gece YarıSıNı İKi GeçEramazan boztürk
 
Mevlana mesnevi4
Mevlana mesnevi4Mevlana mesnevi4
Mevlana mesnevi4ufuk01
 
Mevlana mesnevi5
Mevlana mesnevi5Mevlana mesnevi5
Mevlana mesnevi5ufuk01
 
Mevlana mesnevi1
Mevlana mesnevi1Mevlana mesnevi1
Mevlana mesnevi1ufuk01
 
Deity 1.bölüm Tanrı
Deity  1.bölüm TanrıDeity  1.bölüm Tanrı
Deity 1.bölüm Tanrıonokumalar
 
Mevlana mesnevi2
Mevlana mesnevi2Mevlana mesnevi2
Mevlana mesnevi2ufuk01
 
Grisha Serisi 2
Grisha Serisi 2Grisha Serisi 2
Grisha Serisi 2onokumalar
 
Kargaların Şöleni
Kargaların Şöleni Kargaların Şöleni
Kargaların Şöleni onokumalar
 
Aclik knut hamsun
Aclik knut hamsunAclik knut hamsun
Aclik knut hamsunmermaiid
 
Stephen King Gece YarıSıNı DöRt GeçE
Stephen King Gece YarıSıNı DöRt GeçEStephen King Gece YarıSıNı DöRt GeçE
Stephen King Gece YarıSıNı DöRt GeçEramazan boztürk
 

What's hot (19)

Ahmet altan i̇çimizde bir yer
Ahmet altan   i̇çimizde bir yerAhmet altan   i̇çimizde bir yer
Ahmet altan i̇çimizde bir yer
 
Yazar Can Akin - BALIKESIR'DE GAZI ECE AMCA VE BEN - Bolum - Aile Ici Siddet
Yazar Can Akin - BALIKESIR'DE GAZI ECE AMCA VE BEN - Bolum - Aile Ici SiddetYazar Can Akin - BALIKESIR'DE GAZI ECE AMCA VE BEN - Bolum - Aile Ici Siddet
Yazar Can Akin - BALIKESIR'DE GAZI ECE AMCA VE BEN - Bolum - Aile Ici Siddet
 
Ateş serisi gölge ateşi ön okuma
Ateş serisi gölge ateşi ön okumaAteş serisi gölge ateşi ön okuma
Ateş serisi gölge ateşi ön okuma
 
Homecomining
HomecominingHomecomining
Homecomining
 
Teardrop Ön Okuması
Teardrop Ön Okuması Teardrop Ön Okuması
Teardrop Ön Okuması
 
Dini hikayeler 1
Dini hikayeler 1Dini hikayeler 1
Dini hikayeler 1
 
Stephen King Gece YarıSıNı İKi GeçE
Stephen King Gece YarıSıNı İKi GeçEStephen King Gece YarıSıNı İKi GeçE
Stephen King Gece YarıSıNı İKi GeçE
 
Mevlana mesnevi4
Mevlana mesnevi4Mevlana mesnevi4
Mevlana mesnevi4
 
Mevlana mesnevi5
Mevlana mesnevi5Mevlana mesnevi5
Mevlana mesnevi5
 
Kavim
KavimKavim
Kavim
 
Arkadaşlık
ArkadaşlıkArkadaşlık
Arkadaşlık
 
Mevlana mesnevi1
Mevlana mesnevi1Mevlana mesnevi1
Mevlana mesnevi1
 
Deity 1.bölüm Tanrı
Deity  1.bölüm TanrıDeity  1.bölüm Tanrı
Deity 1.bölüm Tanrı
 
Mevlana mesnevi2
Mevlana mesnevi2Mevlana mesnevi2
Mevlana mesnevi2
 
Grisha Serisi 2
Grisha Serisi 2Grisha Serisi 2
Grisha Serisi 2
 
Kargaların Şöleni
Kargaların Şöleni Kargaların Şöleni
Kargaların Şöleni
 
Aclik knut hamsun
Aclik knut hamsunAclik knut hamsun
Aclik knut hamsun
 
Mv11
Mv11Mv11
Mv11
 
Stephen King Gece YarıSıNı DöRt GeçE
Stephen King Gece YarıSıNı DöRt GeçEStephen King Gece YarıSıNı DöRt GeçE
Stephen King Gece YarıSıNı DöRt GeçE
 

Similar to About A Dragon

J.m. darhower ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.netJ.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.netAdnan Dan
 
Beyaz gul-genc-kiz
Beyaz gul-genc-kizBeyaz gul-genc-kiz
Beyaz gul-genc-kizKdr Hms
 
Captivated by you
Captivated by youCaptivated by you
Captivated by youonokumalar
 

Similar to About A Dragon (8)

J.m. darhower ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.netJ.m. darhower   ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
J.m. darhower ruhumdaki canavar monster in his eyes serisi 2 - horozz.net
 
Beyaz gul-genc-kiz
Beyaz gul-genc-kizBeyaz gul-genc-kiz
Beyaz gul-genc-kiz
 
Kavim
KavimKavim
Kavim
 
Empati
EmpatiEmpati
Empati
 
Adam fawer empati
Adam fawer   empatiAdam fawer   empati
Adam fawer empati
 
Captivated by you
Captivated by youCaptivated by you
Captivated by you
 
Arkadaşlık
ArkadaşlıkArkadaşlık
Arkadaşlık
 
Arkadaşlık
ArkadaşlıkArkadaşlık
Arkadaşlık
 

More from onokumalar

Ruby Circle Ön Okuması
Ruby Circle Ön OkumasıRuby Circle Ön Okuması
Ruby Circle Ön Okumasıonokumalar
 
Titan Serisi 1 The Return
Titan Serisi 1 The ReturnTitan Serisi 1 The Return
Titan Serisi 1 The Returnonokumalar
 
Mekanik Prenses'ten Sonra |Manga
Mekanik Prenses'ten Sonra |MangaMekanik Prenses'ten Sonra |Manga
Mekanik Prenses'ten Sonra |Mangaonokumalar
 
Geek kiz ön okuma
Geek kiz ön okumaGeek kiz ön okuma
Geek kiz ön okumaonokumalar
 
Köprüden Sonra Olanlar
Köprüden Sonra OlanlarKöprüden Sonra Olanlar
Köprüden Sonra Olanlaronokumalar
 
Vampir akademisi Manga Bölüm 1
Vampir akademisi Manga Bölüm 1Vampir akademisi Manga Bölüm 1
Vampir akademisi Manga Bölüm 1onokumalar
 
Mekanik Melek Bölüm 2
Mekanik Melek Bölüm 2Mekanik Melek Bölüm 2
Mekanik Melek Bölüm 2onokumalar
 
Mekanik melek manga part 1
Mekanik melek manga part 1Mekanik melek manga part 1
Mekanik melek manga part 1onokumalar
 
Maximum Ride Bölüm 1
Maximum Ride Bölüm 1Maximum Ride Bölüm 1
Maximum Ride Bölüm 1onokumalar
 
Maximum Ride Bölüm 2
Maximum Ride Bölüm 2Maximum Ride Bölüm 2
Maximum Ride Bölüm 2onokumalar
 
Kitapçı Sayı 4
Kitapçı Sayı 4Kitapçı Sayı 4
Kitapçı Sayı 4onokumalar
 
Gece Evi Bölüm 2
Gece Evi Bölüm 2Gece Evi Bölüm 2
Gece Evi Bölüm 2onokumalar
 
Gece Evi Manga Bölüm Bir
Gece Evi Manga Bölüm BirGece Evi Manga Bölüm Bir
Gece Evi Manga Bölüm Bironokumalar
 
Dark Swan ilk Bölüm
Dark Swan ilk Bölüm Dark Swan ilk Bölüm
Dark Swan ilk Bölüm onokumalar
 
Anita Blake First Death Bölüm 1 Anita+blake+first+death+part+1
Anita Blake First Death Bölüm 1 Anita+blake+first+death+part+1Anita Blake First Death Bölüm 1 Anita+blake+first+death+part+1
Anita Blake First Death Bölüm 1 Anita+blake+first+death+part+1onokumalar
 
Yuz bin krallik_ilk_bolum
Yuz bin krallik_ilk_bolumYuz bin krallik_ilk_bolum
Yuz bin krallik_ilk_bolumonokumalar
 
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2The+golden+lily+bölüm+1+ve+2
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2onokumalar
 
Safkan+ +on+okuma
Safkan+ +on+okumaSafkan+ +on+okuma
Safkan+ +on+okumaonokumalar
 
Ruhsuz ilk bolum
Ruhsuz ilk bolumRuhsuz ilk bolum
Ruhsuz ilk bolumonokumalar
 

More from onokumalar (20)

Ruby Circle Ön Okuması
Ruby Circle Ön OkumasıRuby Circle Ön Okuması
Ruby Circle Ön Okuması
 
Titan Serisi 1 The Return
Titan Serisi 1 The ReturnTitan Serisi 1 The Return
Titan Serisi 1 The Return
 
Mekanik Prenses'ten Sonra |Manga
Mekanik Prenses'ten Sonra |MangaMekanik Prenses'ten Sonra |Manga
Mekanik Prenses'ten Sonra |Manga
 
Geek kiz ön okuma
Geek kiz ön okumaGeek kiz ön okuma
Geek kiz ön okuma
 
Köprüden Sonra Olanlar
Köprüden Sonra OlanlarKöprüden Sonra Olanlar
Köprüden Sonra Olanlar
 
Vampir akademisi Manga Bölüm 1
Vampir akademisi Manga Bölüm 1Vampir akademisi Manga Bölüm 1
Vampir akademisi Manga Bölüm 1
 
True Blood
True BloodTrue Blood
True Blood
 
Mekanik Melek Bölüm 2
Mekanik Melek Bölüm 2Mekanik Melek Bölüm 2
Mekanik Melek Bölüm 2
 
Mekanik melek manga part 1
Mekanik melek manga part 1Mekanik melek manga part 1
Mekanik melek manga part 1
 
Maximum Ride Bölüm 1
Maximum Ride Bölüm 1Maximum Ride Bölüm 1
Maximum Ride Bölüm 1
 
Maximum Ride Bölüm 2
Maximum Ride Bölüm 2Maximum Ride Bölüm 2
Maximum Ride Bölüm 2
 
Kitapçı Sayı 4
Kitapçı Sayı 4Kitapçı Sayı 4
Kitapçı Sayı 4
 
Gece Evi Bölüm 2
Gece Evi Bölüm 2Gece Evi Bölüm 2
Gece Evi Bölüm 2
 
Gece Evi Manga Bölüm Bir
Gece Evi Manga Bölüm BirGece Evi Manga Bölüm Bir
Gece Evi Manga Bölüm Bir
 
Dark Swan ilk Bölüm
Dark Swan ilk Bölüm Dark Swan ilk Bölüm
Dark Swan ilk Bölüm
 
Anita Blake First Death Bölüm 1 Anita+blake+first+death+part+1
Anita Blake First Death Bölüm 1 Anita+blake+first+death+part+1Anita Blake First Death Bölüm 1 Anita+blake+first+death+part+1
Anita Blake First Death Bölüm 1 Anita+blake+first+death+part+1
 
Yuz bin krallik_ilk_bolum
Yuz bin krallik_ilk_bolumYuz bin krallik_ilk_bolum
Yuz bin krallik_ilk_bolum
 
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2The+golden+lily+bölüm+1+ve+2
The+golden+lily+bölüm+1+ve+2
 
Safkan+ +on+okuma
Safkan+ +on+okumaSafkan+ +on+okuma
Safkan+ +on+okuma
 
Ruhsuz ilk bolum
Ruhsuz ilk bolumRuhsuz ilk bolum
Ruhsuz ilk bolum
 

About A Dragon

  • 1.
  • 2. About A Dragon / Bir Ejderha Hakkında “Benimle gel diye” emretti. Büyük kahverengi gözler şaşkınlıkla yukarıya, ona baktı. Sonra kendi kendine fısıldadi“Aman yarabbi, ağaçlar kendi kendilerine hareket etmeye başlamış.” “Pardon?” “Bir şey yok. Sadece senin…aşırı büyüklüğünden bahsediyordum.” İnsan bedeninden aşağıya doğru baktı. Aslında onu küçük buluyordu, neredeyse cılız… tüm insanlar gibi. Ve kızı düpedüz minnacık buluyordu. Kafasını salladı, daha sonra düşünmeye karar verdi. “Benimle gel.” Gülümsedi. “ Sana sahip olmayı arzuluyorum.” Nasıl arzulamazdı ki? Çok güzeldi. Şüphesiz Alsandair’dendi. Yumuşak kahverengi teni, ona, yakan çöl güneşinin altında ki nice atasını anlatıyordu. Saçı ise uzun yaşamında gördüğü birkaç çöl insanınkinden daha koyuydu. Nerdeyse siyahtı, ipeksi yumuşak bukleler karmaşası sırtına doğru uzanıyor ve muhteşem bir kıç olarak nitelendirdiği arkasına dökülüyordu. “ah…bu… cezbedici. Ama kocamın bunu problematik bulacağından neredeyse eminim.” Çevresinden yürümeye yeltendi ama o önüne bir adım attı “Kocan mı?” “Evet. Kocam.” “Seni takip eden o beyinsiz mi? Senin hizmetkârın olduğunu düşünmüştüm.” Homurdandı, sonra hemen aşağıya, yere baktı. Ufak bir elle ağzını kapattı, birkaç saniye sessiz kaldı. Sonunda tekrar ona odaklandı, ama gözlerindeki neşeyi görebiliyordu. “Evet, o. Ama o benim kocam. Hizmetkârım değil. Ama bazen…” Onun eşi için alınmasını bekliyordu. Alınmamıştı. İyi. Bu ona umut vermişti. “ Güzel, ondan daha iyisini hak ediyorsun. Beni hak ediyorsun. Yani benimle gel.” Gülümsemesinin gelmesi yavaştı, ama tam bir gülümseme olduğunda zayıf, insan dizlerinin çökeceğini düşünmüştü. Daha önce bu kadar güzel bir şey hiç görmemişti. Kafasını salladı. “Kimsin sen?” “Benimle gel ve öğren.” “Hayır. Hayır. Bugün tuhaf bir şövalye ile yürüyerek uzaklaşmayacağım. Ama teklif için teşekkür ederim.” Kendi kendine söylenerek etrafında dolaştı. “Bugünü günlüğüme yazmalıyım.” Onun gitmesine izin verebilirdi. Başka bir insan kadınına öyle yapardı. Ama onu kesinlikle büyüleyici bulmuştu. Belki de başta ona servis yapmayı reddeden fırıncıya kızgın bir şekilde söylenmesiydi. Bütün markette buna benzer bir muamele görüyordu. Hepsi ondan korkuyor gibi görünüyordu, ama o neden olduğundan emin değildi. Büyü kızı sarıyordu. Ama kullanılmamıştı, neredeyse hareketsizdi. Tipik köylü bir insanın asla görüp anlayacağı bir şey değildi. Büyü
  • 3. gücüne sahip birçok kadın ve kardeşi gibi cadı olarak işaretlenmemişti. O güzel yüzde hiçbir yara yoktu. Niye hepsi ondan nefret ediyordu, hiç bir fikri yoktu. “Bekle” “Burada güvende değilsin” “İyi, bu yeni bir girişim.” “Şaka yapmıyorum. Görmüyor musun?” Etraflarından onarlı izleyen satıcılara baktı. “ Seni hor görüyorlar. Senden korkuyorlar.” Bu tip korkuyu biliyordu. Bir köy üzerinde uçtuğunda ya da bölgesine çok yakın bir tabur fark ettiğinde hep bunu görüyordu. Dürüst olması gerekirse… o korkuyu seviyordu. Gülümsemesi soldu ve yakın zamanda giydiği, yıpranmış pelerinini daha sıkıca kendine sardı. O bedeni süslemek için en iyi yünleri ve ipekleri hak ediyordu. “Bunu zaten bilmediğimi mi düşünüyorsun? Bana yeni ve şok edici bir şeyler söylediğini mi düşünüyorsun.” “O zaman neden kalıyorsun?” Onu gördü. Gözlerinde. Korku ile ikiye katlanmış, derin bir bıkkınlık.”Çünkü başka çarem yok.” “Her zaman bir seçeneğin vardır.” “Belki senin gibi şövalyelerin var. Ama ben o kadar şanslı değilim.” Kocam diye çağırdığı adam yerel tavernadan dışarı yürüdü ve ikisine baktı. “Hadi gel.” Diye ona bağırdı. “Tamam” diye geri seslendi. Briec’e baktı ve gülümsedi. “Sohbetimiz hoşuma gitti, şövalye. Birisiyle konuşabilmek…” “Tam ve eksiksiz cümle kuran?” Gülümseme geri geldi ve bir an gerçekten kalbi atmayı kesti. “Hayır. Sonunda kibri sadece tanrıların kibri ile yarışabilecek birisiyle tanışmak gerçekten iyiydi. Şimdi, Eğer bana izin verirsen” -eğildi ve iyi huylu bir şekilde-“Hizmetkarım bekliyor” dedi. Kadın ona göz kırptı ve uzaklaştı. Ve o anda kime bağlı olduğu önemli olmadığını biliyordu, ona sahip olacaktı. En azından onunla işi bitene kadar. *** Yemeği kocasının önüne koydu ve uzaklaşmak için döndü. Ama kocası bilegini tuttu ve onu kucağına çekti. Onunla dövüşmedi. Gerekli olmadığını biliyordu. Dudakları boynuna dokundu, ama o tiksintisini bastırdı. Dikkatini dağıtması için başka şeyler düşünmeye karar verdi ve anında tuhaf menekşe rengindeki gözler aklına geldi. Önemsiz ufak kuzey kasabalarında o büyüklükte adamlar yaptıklarını bilmiyordu. On altı yıldır burada yaşıyordu ve köyde ondan uzun her erkek, ya asker ya da kale gardiyanı olmak için kasabayı terk etmişti. Kalanlar pek uzun ya da yakışıklı değildi Ama o şövalye…tanrı biliyor ya, kesinlikle muhteşemdi. Baştan aşağıya o siyah pelerinle kaplıydı, tek görebildiği o güzel menekşe rengindeki gözleri ve yüzüydü. tanrım, o yüz!
  • 4. Aşırı şekilde kibirliydi. Ama onu eğlendirmişti. Büyük ihtimalle onunla her gün yaşamak zorunda olmadığındandı. Eğer yaşasaydı, onu uykusunda öldürebilirdi –tabii önce onunla işini bitirdikten sonra. Yine de onunla hiç konuşmamalıydı. Yabancılar bu kasabaya sık gelmiyordu ve son üç yılda iyice kötüleşmişti. Ana yollardan birinin yakından geçmesine rağmen sık sık gelen tüccarlar ve gezginler artık gelmiyordu. Kasabadakiler son zamanlarda ki yabancı altın eksikliği için onu suçlamaya başlamıştı. Tabii ki son zamanlarda her şey için onu suçluyorlardı. Bir inek öldü… onun suçu. Bir çocuk beyin hummasına yakalandı… onun suçu. Kasabada ki kadınlardan biri bileğini burktu… Görünüşe göre her şey onun suçuydu. Vay be, böyle harika güçleri olduğunu hiç bilmiyordu. Evet, Onların incelik yoksunluğu bilinmez yönleri olan yabancı şövalye ile konuşmayı kolaylaştırmıştı, ama risk almıştı. Onu korumak ya da evliliğinin sınırlarına saygı duyma zorunluluğu hissetmeyecekti. Ancak gene de kendine engel olamamıştı. O kadar komikti ki onu güldürmüştü ve tanrılar biliyordu ki çok sık gülmüyordu. Onu tekrar göreceğini düşünmüyordu ama sarılınacak güzel bir anıydı. En sonunda kocası kızgın bir homurdanma ile onu ittirdi. “Uğursuz sürtük, bana ne yaptın?” Can sıkıntısı ile iç çekmemek için kendini kastı. Bu konuşma on yıl önce yorucu olmuştu, şimdi ise çekilmez olmanın sınırındaydı. “Ne konuştuğunu bilmiyorum, efendi” Sandalyeyi devirerek ayağa kalktı. “Yalancı sürtük! Beni lanetledin, bir şey yaptın! Senin yanına geliyorum ve…” Dişlerini bir birine sürttü ve kasıklarına baktı.” “ Anlamıyorum, efendi.” Dokundurmasını zor zaptetti.Zor. Anladığım kadarıyla birçok kadın yatakta nasıl bir küheylan olduğunu keşfetti. Bende sadece benden sıkıldığını düşündüm. Sonra oradaydı, eli kalkmıştı. Korkmadı, o korkmasını istiyordu. Ama devam etmeyeceğini biliyordu. Ona sadece bir kere vurmuştu ve tekrar yapmamayı çok çabuk öğrenmişti. Tabii ki o zamandan beri şeytanın beden bulmuş haliymişim gibi bana bakıyordu. Aynen şimdi baktığı gibi. Risk almaya gönülsüzce yemek masasını devirdi ve gecenin içine hiddetle yürüdü. Yarın, özürler mırıldanarak geri dönecekti ve bu bir ya da iki ay içinde bir kez daha başlayacaktı. On altı yıldır hayatı bu olmuştu ve tersi söylenene kadar bu olmaya devam edecekti. İçini çekerek masayı düzeltti, pisliği temizledi, kendi akşam yemeğini yedi – kocasının yemeğine koyduğu otların olmadığı - günün pisliğini üzerinden temizledi, beyaz geceliğini giydi – kalçasına bağlı hançeri kontrol ettikten sonra-ve sonunda yatağına emekledi.
  • 5. Uykuya dalarken, zincirli zırh içindeki kibirli, menekşe gözlü adamı düşündü. BÖLÜM 2 Daha Caffyn dağlarındaki iki güneş doğmadan onu yatağından çekip çıkardılar. Yapabildiği kadar dövüştü ama boynuna bağladıkları kement nefes almasına engel oluyordu. Ayrıca ellerini de kalın bir iple bağlamışlardı. Çünkü büyü yapacağından korkuyorlardı. Hiç büyüsü yoktu, ama onu asıl sinir eden hala baldırına bağlı olan hançere ulaşamamasıydı. Sadece onu bütün kasaba öldürmeyi deneyip de başarabilirdi. İyi iş, salak. Güçlü adamlar ipin sonunu sağlam bir dalın üzerinden fırlattı ve yavaşça onu ayaklarının üzerine çektiler. Onun çabuk ölmesini istemiyorlardı. Onun sallanmasını bir süre izlemek istiyorlardı ve görünüşe göre eski usul bir cadı yakmak için odun yığını hazırlamışlardı. Ne güzel. Koca dediği adam ona bağırmaya başladı. Onun cadı olduğunu haykırdı. Nasıl uğursuz olduğunu, nasıl onun hakkındaki gerçeği bildiklerini ve şimdi sonuçlarına katlanacağını haykırdı. Eğer hayatı için mücadele etmiyor olsaydı gözlerini sıkıntıyla yuvarlardı. Ama onu asıl yaralayan şey… kesinlikle sinir eden şey –boğularak ölmekten başka- yıllar önce onu buraya gönderen tanrıçanın şimdi onu ölüme terk etmesiydi. En azından şeytani sürtüğün yapması gerekeni yapana kadar onu koruyacağını düşünmüştü. On altı yaşından beri eğitildiği şeyi. Ama Talaith, Haldane’nin kızı, uzun zaman önce kimsenin güvenilir olmadığını öğrenmişti. Kimse onu korumazdı. Kimse onu kullanmaktan başka bir şey yapmazdı. En sonunda kendinden başka kimseye güvenmemeyi öğrenmişti. Tabii birkaç dost sana bugün yardım edebilirdi, Talaith Öksürdü ve bağları arasında kıvrandı, en sonunda boynunun sadece kırılması için dua etti. Kesinlikle yanarak ölmeyi istemezdi. Talaith asla ateşi bir cadının en iyi dostu saymazdı. Kendi boynunu kırmak için vücut ağırlığının nasıl kullanabileceğini merak ederken onu gördü. Domuzlar arasında ki bir mücevher gibi göze çarpıyordu.Onun kibirli, yakışıklı şövalyesi hala parlak kırmızı cüppesi ile zincirli zırhı içindeydi, ama giydiği siyah pelerin yüzünün bir kısmını ve saçını ondan saklıyordu Kendi hayal gücü mü yoksa yaklaşan ölümün mü görüşünü böyle güvenilmez yaptığı bilmiyordu. Ama gümüş mü vardı? Evet. Dizlerine uzanıp geçen parlak gri saçları vardı. Yaşlı bir adamın gri saçı değildi.Bu güzellik otuz kıştan fazla olamazdı. Tanrı. Ama ne güzellik.Talaith’in gördüğü en güzel şey.İyi bari , en azında bu dünyadan son olarak güzel bir şey görerek ayrılacaktı. Kasaba halkından birine yürüdü ve onu gösterdi. Bir yıl önce Talaith’in çocuğunu zehirli bir yılan ısırığından kurtardığı kadın
  • 6. “O bir cadı, lordum!” diye bağırdı.”Şeytanlar ve karanlık tanrılar ile iş birliği yapıyor. İsterdi. En azından karanlık tanrılar kendininkileri korurdu. Şövalye birkaç saniye ona baktı. Eğer yapabilse merhamet diye yalvarmak için çok da gururlu değildi. Eğer konuşabilse bile zahmet etmezdi. Onun soğuk menekşe gözleri pek bir işe yaramayacağını ona söylüyordu. Keşke onu istediğin gibi becerseydin, azıcıkta olsa sana yardım etmeye mecbur hissederdi. Ama sen zor bir sürtük olmak zorundaydın. Tabii ki kocasına göre o her zaman zor bir sürtüktü Sıkıntılı bir iç çekişle şövalyesi döndü ve uzaklaştı. Çevrede ki ormanda kayboldu. Tipik.Cesur bir şövalye bile ona yardım etmiyordu. Hayatının her günü daha da acıklı hala geliyordu. “Geber, cadı!, geber!” Ne güzel. Onun “sevgili” kocası çekici ilahiyi başlatmıştı. Piç. Zamanı geldiğinde onunla öbür tarafta görüşecekti.ve sonsuza kadar eziyet çektiğinden emin olacaktı. Kementin biraz daha daraldığını ve hayatının elinden kaydığını, onlar kazığın etrafına fazladan odun atmaya devam ederken hissetti. Ölüme bu kadar yakınken insan beyninin oyunlar oynaması ne kadar da komik. Örneğin daha iyi bilmese kocaman gümüş bir ejderhanın ormandan yavaş yavaş çıktığına yemin edebilirdi: Sabah güneşinin ışığında parlayan ve neredeyse ayaklarını süpüren gümüş bir yelesiyle, kafasında iki kocaman boynuzlu ve hançer kadar keskin görünen, arkasında tembelce sallanan uzun kuyruklu muazzam, büyüleyici bir yaratık. Sessizce kasaba halkının arkasında durdu Ona odaklanmıştılar vetamamıyla onun varlığından habersizdiler. Kim düşünürdü bütün bir kasabanın ilgisini çekecek kadar etkileyici olabileceğimi? Ejderhayı sadece hayal gücümün bir ürünü olduğu için görmezlikten geliyor da olabilirler. Hiç gelmeyecek büyük kurtarışın hayali. Fantezi ejderhası öne eğildi ve Fırıncı Julius’u burnunun ucuyla hafifçe dürttü. Julius arkasına baktı ve arkasını ona dönerek onayladı. Sonra olduğu yerde dondu…Altına işemeden hemen önce. İşte o zaman karısı ona ve arkasına baktı. Çığlık attı ve Talaith’e biraz büyük bir kaya atmanın eşiğinde olan oğlunu yakaladı ve kaçtı. Kısa süre sonra kasaba halkının geri kalanı fantezi ejderhasının görüntüsünü yakaladı, çığlık attı ve kaçıştı. Talaith kaçlarını çattı. Belki de hala canavarın görüntüsünü yaratabilecek kadar gücü vardı ama bundan şüpheliydi. Ejderha kaçan insanları birkaç ateş fırlattı ama ciddi bir zarar vermedi. Ens onunda ona birkaç saniye baktı ve dönüp uzaklaştı. İnanılmaz. Kurtarılma fantezilerim bile felaket.
  • 7. Ahiret hayatının da şuan ki hayatı gibi acınası olup olmayacağını merak ederken ejderhanın kuyruğu birden birefırladı. Ucu, onu ağaçtan sarkıtan ipi kesti ve Talaith düştü. Kıçının her an acımasızca yere vurmasını beklerken, kuyruğun vücuduna sarılması ve onu tutmasıyla hayretle gerildi. Kement şimdi sıkı olmadığı için aklı yavaş yavaş geri geldi.İşte o zaman bir kuyruğun gerçekten ona dolandığını fark etti. Ormanda gelişigüzel yürüyen kocaman bir ejderhaya bağlı bir kuyruk. Kavrayışından çıkmaya çalıştı ama kuyruk kollarını -bilekleri hala bağlıydı- bedenine sıkıştırmıştı Kement daha yardım çağıramayacak kadar sıkıydı. Peki kimi çağırabilirdi ki? Kocasını? Büyük ihtimalle hayır. Bu toprakların hakimi, Lord Hamish,? Eğer gücü olsaydı buna gülerdi. Hayır. Bir canavara yem olacakmış gibi görünüyordu. Ejderha açıklığa çıktı ve aniden havaya kalktığında – hala kuyruğu onun etrafına sarılı biçimde- Talaith’in tek düşüncesi vardı. Tipik. Kudretli Briec, Gwalchmai Fab Gwyar Hanedanlığının ikinci en büyüğü, Beyaz Ejderha Kraliçe’nin tahtına ikinci sırada, Ejderha Savaşlarının Siper Kahramanı, Ejderha Kraliçenin tahtının lord koruyucusu ve ilgilendiği kadarıyla ailesindeki tek akıllı kişi, iyi ve sessiz bir noktaya ilerledi. Su kenarında bir yer iyi olurdu. Mağarasına ulaşması en azından iki gün alırdı.Ama ödülüne güzelce bakmak istiyordu. Tercihen kementten asılmasından oluşan şişkinlik olamadan. Aslında kız kardeşi Lord Hamish hakkında edindiği, pek de kayda değer olmayan bilgiyi bekliyordu. Köyde kalmaya karar verdiğinde, Madron topraklarının dışından bekleyen Garbhan Adası askerlerine biraz bilgi vermişti. Briec “ayak işi” yaptığına inanamıyordu. Abisinin sürtüğünden başkası için değil. Aslında onu, Hamish’in Garbhan Adalarına bir hareket yapmaya hazırlanıp hazırlanmadığını öğrenmesi için yollamıştı. Briec’in anladığı kadarıyla Hamish bir şey planlamıyordu. Ama yine de Kudretli Briec bu hizmetçi görevini yapmak için gönderilmişti. Aslında fırsatı varken kadını öldürmeliydi. Ama kardeşi Fearghus ona düşkün görünüyordu. Ama neden olduğunu anlayamıyordu. Yaralı ve çılgındı, Briec uzun yıllarını yılan yuvasında geçirmeyi tercih ederdi.. Ancak akrdeşini hiç böyle… mutlu görmemişti. O çılgın inek onu güldürüyordu. Huysuz, soğuk, “gördüğüm an öldün”, Yok Edici Fearghus’u güldürüyordu. Briec’in kafasını karıştırıyordu. Briec mutsuz değildi. Ama o kadarda mutlu değildi. Ve son zamanlarda birisinin nasıl o derece mutluluk elde ettiğini düşünmeye başlamıştı. Fearghus’un dişisi ile ilgili olup olmadığını merak etmişti ve aynısının onun işine de yarayıp yaramayacağını. Bu kara güzeli kasabada gördüğünde Briec neden olmasın diye düşünmüştü.?
  • 8. O sabah erkenden kasabaya onu ortaya çıkarmak, eğer işine karışıp onu eve geri götürmeye çalışırsa kocasını yok etmek için dönmüştü. Ama Briec, olayı bir aile toplantısı haline getirerek, bütün kasabanın onu idam etmek için toplandığını görmeyi beklemiyordu. Birde Ejderhaları “canavar” diye çağırıyorlardı. Ayrıca kendine eğer onu kurtarırsam bana minnettar olur diye de hatırlatmıştı. Küçük kardeşi Gwenvael’e göre minnettar bir insan dişisinden daha uyumlu bir şey yokmuş. Briec aşağıya baktı. İki güneşin ışıldadığı geniş göl gözüne çarptı. Dinlenmek ve yeni insanını tanımak için mükemmel bir yer. Suyun kenarına indiler.Briec onu hemen kuyruğundan bıraktı.umduğu gibi kendini sıkı bir top haline getirdi. Gözleri sıkıca kapalı, bütün vücudu titriyordu. Ejderkorkusu. Hayır. Briec bunu anlamıyordu. Ama saygı duyuyordu. Ejderhalar mükemmel yaratıklardı. İnsanlar korkudan sarsılmalıydılar. En azından bir süre. Briec esnedi ve keşfettiği karanlık orman parçasına baktı. Yakında bir mağaranın olmaması yazık olmuştu. Taşınma düşüncesinden nefret etse de. iki yüz atmış iki yıldan sonra bayağı bir hazine toplamıştı. Ayrıca mağarasını seviyordu. Ejderkorkusunun ne zaman geçeceğini merak ederken, Briec gözünün ucuyla bir hareket gördü. Kafasını yavaşça döndürerek insanı izledi. Elleri hala bağlıydı ama hızlıca parmaklarını kement ile boynunun arasına sokuyordu. Güçlükle ayağa kalkıyordu.Ağaçlara doğru hareket ederken, Briec kuyrugunu fırlattı, kuyruğunun ucunu onun önündeki yere çarptı. Geriye doğru gitti ve o tapılası kıçının üzerine düştü. “Bir yere mi gidiyordun, küçük insan?” Talaith önüne ekilmiş gümüş çiviye bakıyordu. Gördüğü en uzun kuyruğun ucundaki çiviye. Yavaşça omzundan Ejderhaya baktı. Aman tanrım! Kocaman! Tekrar panikledi. Ejderkorkusu. Yaşadığı en nahoş hislerden biriydi. İçine iyice işledi ve yayıldı, uzuvlarını, konuşabilme ve düşünme yeteneğini bloke etti. Tek istediği bağırıp, çığlık atıp bir daha ona bakmamak için, sonsuz karanlık için, yalvarmaktı. “Yavaşça nefes alıp ver.” O şey ona söyledi “ Seni sakinleştirecek.” Sakinleşmek? Yavaşça nefes alıp vermek? Onun yerine cehenneme kadar yolunun olduğunu söylemek için nefes aldı, ama gece yemeğini ejderhanın ayağına doğru çıkardı. Aşağıya bakarak o şey söylendi. “Bu sadece iğrenç.” Talaith’in gözlerini kıstı ve aniden sesi buldu. “bense olağanüstü bir şekilde iyi hissediyorum.” diye alay etti. Ah, bak… kendi aptallığını fark etti. Bir ejderhaya cevap veriyordu, Talaith. Güzel, Asla dilini tutamıyordu.
  • 9. Ama yalan söylemiyordu. Gerçekten iyi hissediyordu. Belki de çıkartmak Ejderkorkusunun gerginliğini almıştır. Bilmiyordu. Ama ejderhanın menekşe rengi gözleri ona bakıyordu, Önce ki gece daha çok yemediği için minnettardı. “Hmmmm, espiri anlayışı.” Kafasını yana yatırdı. “Bu gerçekten beni sinir edebilir.” O çok alçak, şakacı sesi yok sayarak kaşlarını çattı. Ağır bir dokundurmayla cevap verdi, “ Ah güzel, bu beni geceleri uyanık tutacak.” Aklını mı kaybetmişti? Ne yapıyordu? Kocası her zaman karşılaştığı en saldırgan dile sahip olduğunu söylüyordu.Ama kendine engel olamıyordu. Bazı günler sahip olduğu tek savunmaydı. “Ejderkorkusu geçiyor gibi görünüyor küçük insan.” “Öyle görünüyor, devasa ejderha.” Sıra sıra kocaman dışları gösterdiğinde korkuyla sindi. Aman allahım bu gülümseme miydi? “Güzel, bütün gün burada kalım senin kusmuğunda marine olamayız” Topuklarının üzerine oturdu, midesi en sonunda yerleşmişti. “Üzgünüm. Koku güzel bir yemeği senin için rezil mi ediyor.?” “Aslına bakarsan ediyor.” “Hadi, bu ne kadar da… Ayyyy!” Ejderhanın kuyruğu belinin çevresine sarıldı, onu yerden kaldırdı. “ O zaman belki de seni temizlemeliyiz, değil mi?” Sonra piç onu göle fırlattı. Suya çarpıp batana kadar çığlık attı. Kendini paniklememeye ya da çok fazla gölden içmemeye zorlayarak, Talaith, yüzeye çıkmak için bacaklarını çırptı. Çıktığında Ejderhanın suya girdiğini gördü. Kafası ve gövdesi görüşünden kaybolmuştu. Onu yemeğe geliyordu! Yaşama arzusu onu sarmıştı, korkuyu yok etmişti. Elleri bağlı olarak karşı kıyıya yüzmek için elinden gelenin en iyisini yaptı. Şansının olmadığını biliyordu ve belinden tuttuğunda da şaşırmamıştı. İşte o zaman dövüşmeye, tekmelemeye ve savaşmaya başladı. Hala onu sabah yemeği yapabilirdi ama o kolayca düşmediğinden emin olacaktı. “Kendini sakinleştir, kadın.” “Beni bırak!” “Sakinleş dedim!” Onu kendisine çekti ve Talaith hemen durdu. Bu bir ejderha gibi hissetmiyordu. Aşağıya baktı ve beline bir kolun dolanmış olduğunu gördü.Bütün ömrü boyunca gördüğü en büyük kol olmasına rağmen bir ejdehanın kolunun ön kısmı değildi. İnsandı. Onu neyin tuttuğundan korkmuş bir şekilde, Talaith kafasını döndürdü ve arkasına baktı. Sırıtırken “Şimdi daha sakin hissediyor musun, Leydim?” diye sordu. Talaith derin bir nefes aldı ve güzel şövalyesine baktı.”Aslına bakarsan … hayır,hissetmiyorum.” Ve sonra hırladı, “ pis ellerini üzerimden çek.” “Ama seni kollarımda tutmaktan hoşlanıyorum.”
  • 10. Bu sondu. Daha fazla katlanamıyordu. Bir saniye bile. Hepsi bir kadının kaldırabilmesi için çok fazlaydı. Vahşi bir çığlıkla bağlı ellerini yüzüne fırlattı. Öfke ile kükredi ama sağ gözünü tutmak için onu serbest bıraktı. Şansa atladı ve kıyıya doğru yüzdü. Kendini sudan yeni çıkartmıştı ki arkadasından gelmeye başlamıştı. Hala insan elleri, tanrıya şükür, hissetmeden önce Talaith ağaçların sınırına kadar gelebilmişti. Onu tuttular ve geri çektiler. Kaydı, yere çarptı, dizleri taşlı toprakta çizilmişti. Tekrar uzaklaşmaya çalıştı ama sağlam tutuşu sadece daha da sıkılaştı. Onu tekmelemeyi denedi ama onu kendi bedeniyle yere sıkıştırdı. İnsanken bile adam sadece kocamandı. Bağlı ellerini aldı ve onları kafasının üstüne ittirdi. Onu yerinde tutuyordu. “Benimle dövüşmeyi kes!” “Hayatta olmaz!” Kısaca kükredi ve Talaith dondu. Gözlerini kapadı, Ejderkorkusu ani ve kötü bir geri dönüş yapıyordu. Ama bu sefer fazla sürmemişti. Geldiği gibi çabuk gitmişti. Gittiğinde gözlerini açtı ve insan biçiminde üzerinde duran ejderhaya baktı. Ah, kesinlikle mükemmeldi. Talaith gözlerini kırptı. İyi iş Talaith. Seni yemeden önce Ejderhanın mükemmel vücudu ile ilgili başka korkutucu düşüncelerin var mıydı? Ancak kendine engel olamıyordu. Gerçekten mükemmeldi. Uzun, gümüşi saçı çetin yüz hatlarını sarıyordu. Güçlü, kare çenesi, çıkık elmacık kemikleri ve uzun, daha önce kırılmış burnuyla. İnce alt dudağı ile eşleşen dolgun bir alt dudağı vardı. Kendisini onu emerek saatler harcarken görebiliyordu. Bütün kalbiyle onun her santimini öpmesinin muhteşem hissettireceğini biliyordu. Beladan başka bir şey olmayan, menekşe rengi gözleri de eklediğinde Talaith kendisinin çok tehlikeli sulara kaydığını hissediyordu. Kontrol için mücadele verdi. “Beni bırak!” Aşağıya, ona birkaç saniye baktı. Serbest elini aldı ve yüzünün şişmemiş sağ tarafını hissetti. “Canımı yaktın” “iyi” “hayatını kurtaran birinin canını yakman mı gerekir?” Gözlerini yuvarladı. Gerçekten bu konuşmayı yapıyor muyum? “Büyük ihtimalle hayır.” Koyu güçmüş rengi bir kaşını soru sorar biçimde kadırdı ve Talaith sinirle hıraldı. “Ciddi olamazsın.” “Tabiî ki de ciddiyim.” Ona baktı ama hiçbir şey söylemedi. “Bekliyorum.” Lanet olsun. Eğer bir şey söylemezse, onu böyle sonsuza dek tutabilirdi. Ve bu canavarın, onun neredeyse giyinik vücuduna yakın olması fazlasıyla rahatsız ediciydi. En sonunda baklayı çıakardı. “Seni incittiysem özür dilerim.”
  • 11. “Bu …daha iyiydi. Sanırım. Ancak—“ “Ancak ne?” Onun üstüne iyice yerleşti.İşte o zaman Talaith onun kendisini bacaklarının arasına yerleştirdiğini fark etti.O an aralarında ki en tek şey ince ve eskimiş geceliğiydi. “Bunu gerçekten hissederek söylediğine inanmıyorum.” “Ne?” “Kelimeleri söylüyorsun ama onları kastetmiyorsun.” “Gerçekten mi? Yani bun…. Üzerimden kalk!” “Evet. Bunu kastettiğini hissediyorum.” “Benden ne istiyorsun?”Aşağıya, onun yüzüne baktı.Onun çok sıcak, hiçde insan olmayan, atan güçlü ereksiyonunu kendi kadınlığında hissetti. “Hayatta olmaz ,Ejderha!” “Belki. Ancak.” Havayı kokladı. “Sanki vücudunun başka fikirleri varmış gibi kokuyor.” “Kokladığın şey korku.” “Hayır. Korkuyu biliyorum. İnce bir fark var, biraz daha limonsu. Şuan da kokladığım şey kesinlike korku değil. Hayır leydim. Arzu kokluyorum.” “Koklamıyorsun!” Daha yakına eğildi.Burnu çenesine, yanağına, boynunun kenarına dokundu. Bir kez daha derin bir nefes aldı.İnledi. “Üzgünüm küçük insan ama kesinlikle kokluyorum.” Talaith tekrar gözlerini kapadı. Sanki bu ejderhaya zamanının sonuna kadar bağırabilirmiş gibi hissetti ancak o gene istediğini yapacaktı. Gururunu bir kenara koydu ve son bir kez denedi. Yumuşakça sordu. “Lütfen. Lütfen üstümden kalk.” Ejderhanın yüz ifadesi hemen mutluluktan derin bir endişeye büründü. Bileklerini bırakarak ondan uzaklaştı. Asla düşmesine izin veremeyeceği göz yaşlarıyla dövüşerek Talaith beceriksizce kendini rahat bir oturma şekline soktu. Hala bağlı olan kolları dizlerini sıkıca sarmıştı. İşte o zaman ejderha kementi boynundan ve ipi bileklerinden aldı. “Bunları daha önce çıkarmalıydım.” Ürkekçe, kafasını kaldırdı, onun ipleri kenara fırlattığını gördü sonra bileklerini alarak nazikçe masaj yaptı. Sanırım bunu bir özür sayabilirim. Ejderhalar hakkında bildiklerini göze alırsak…pek olası değil. “Ve boğazına bir şey sürmemi hatırlar ya da o ip yanığı yarın çok acıtacak, bu gece acıtmazsa. İşaret parmağıyla çenesinin altından tutarak kafasını geri yatırdı, yaralı boynunu inceledi.”Gene de iz kalabilir.” Bu adamın güzelliği onu hayrete düşürüyordu. Aşırı uzun omuzları, yumuşak bronzluğu, aşırı uzun vücudunun dalgalanan belirgin kasları ve ince beli ile. Hepsi mükemmel erkeğin tanımıydı.
  • 12. Talaith’in gözleri aşağıya doğru kaydı. Kendisini engelleyemiyordu. Bir kere onu gördüğünde ise , ereksiyonunu, gözlerini ayıramamıştı. O kocaman baldırlarına bakmaya bile tenezzül edememişti. Boğazını temizledi ve gözleri tekrar yüzüne odaklandı.Gülümsemesi eskisinden daha şiddetli bir biçimde dönmüştü. Çünkü onu bakarken yakalamıştı. “Belli ki gördüğünden hoşlandın.” Bir soru değildi. Her zaman ejderhaların kendin beğenmiş olduğunu duymuştu ama ne kadar derin olduğunu bu ejderhaya kadar anlayamamıştı. Kabul etmeliydi ki onu ölesiye sinir ediyordu. Açıklamasına cevap olarak omuz silkti ve yalan söyledi. “daha iyisini görmüştüm.” İki kaşını şaşkınlıkla kaldırdı ama yine de “yalancı” dedi. Ah ama öyleydi. Büyük, kötü bir yalancıydı. “Eğer bu gece uyumana yardım edecekse, ejderha” “Aslında leydim, sen—“ Konuşmanın nereye gittiğini fark ettiği anda onu durdurdu. “Söyleme” Kafasını salladı. “Nasıl istersen.” Dikkatlice ellerini ondan çekti ve kollarını sıkıca dizlerinin etrafına doladı. “Benden ne istiyorsun, ejderha? Dürüst ol. Daha fazla oyun yok.” Ejderha o uzun, mükemmel vücudunu yere, onun yanına uzattı Kendini örtmek için rahatsız olmadı ve onun büyük ihtimalle insan şartlarına göre ne kadar çıplak olduğunun farkında olmadığını fark etti. Ejderhalar etrafta çıplak yatabilirlerdi ama insanlar yatamazdı. “Asla bir insanla birlikte olmamıştım. İnsan olan ejderha kadınlarıyla birlikte olmuştum ama asla bir insan kadınıyla.” Şaşkınlıkla kafasını kaşıdı. “Neden ejderhalar …mmm… neden insan şeklinde birlikte olur ki?” “Eğlenceli buluyoruz.” Talaith anlayarak kafasını salladı. Sonra Ejderhanın ona ne söylediğinin farkına vardı. Ara sıra olayları algılamakta biraz yavaş olabiliyordu. “Benimle…” Boğazını temizledi. O anda panik onu boğuyordu. Panik için yapılacak bir şey yoktu. “Benimle yatmak istediğini mi söylüyorsun?” “İstersen bir yatakta yapabiliriz. Bunun hepsini sana dün söyledim.” “Hayır.” Bu olamaz. Hayır, hayır, hayır “Neden hayır? Düşün Talaith, “İlk olarak başkasına bağlıyım.” “Ah evet, seni öldürmeye çalışan bir adama.” “Aslında---“ “Bakalım…” Büyük ellerini, büyük iri kafasının arkasına koydu ve yere dümdüz yattı. “Sözlerinin tamamı neydi? Ah evet. ‘Cadıyı gebert Cadıyı yak’ Çocuğa sence de büyük bir taş vermedi mi?” “Unutuldu”
  • 13. “Nihayetinde, ben bir insanım. Ve sen –“ Onun güzel kafasının ucundan devasa ayağının sonuna kadar baktı. “açıkça insan değilsin.” “Yani? İnsana dönüşebilirim. Burada yaptığım gibi. Ve sen halimden gayet memnun görünüyordun.” “Bir kere baktım.” “Evet ama oldukça ipucu veriyor, leydim.” Talaith ellerini ıslak, karma karışık saçından geçirdi Bir tarak ya da fırça iin her şeyini verirdi. Kirli olmak için her şeyini verirdi. “Ben bir leydi değilim.” “Belki.Ama sadece bir köylü de değilsin.” Yüzünü ifadesiz tutmaya çalışarak sordu. “ Neden böyle dedin?” Kayıtsızca yukarıda ki iki güneşe bakarken omuz silkti. “Sadece söyleyebiliyorum.” Sıkıntıyla iç çekti. “Artık konuşmak istemiyorum.” Güzel. Sesi istekle onu deliye döndürmeye başlamıştı. “iyi” Ona baktı. “Gel” o anda güneşleri göstererek natan sert erkekliğine işaret etti ve eğer yanlış duymadıyda ismini çağırdı “Bin bana” Evet lordum! “Ne? Hayır!” “Mağarama dönene kadar hep böyle zor mu olacaksın?” Ah “Neden senin mağarana gidiyoruz?” “Orası senin yaşayacağın yer, tabii seninle işim bitene kadar” Nihayet ejderhaya duyduğu bütün korku –ve arzu- yok oldu. Talaith’in ağzı onun saf kibrine duyduğu şaşkınlıkla açık kaldı. “Seni kaba kendini beğenmiş piç!” “Pardon?” Ayağa kalktı “Beni duydun. On altı yıl boyunca o salakla, sadece bir canavarın oyuncağı olmak için hayatta kalmadım.” “Ben canavar değilim. Ben bir ejderhayım. Siz insanlar bize tapıyor olmalısınız.” “Kalmayacağım.” “Kalacaksın. Benimle yat ya da yatma. Kalacaksın. Ejderha yasasına göre benimsin.” “Ben ejderha yasasına göre yönetilmiyorum.” Kolunu tuttu ve onu kendisine doğru çekti.Onun çekiş kuvvetiyle Talaith parmak uçlarına yükseldi. “Senin hayatını kurtardığım, küçük insan, şimdi o bana ait. Ve bu, benim insanlarımın yasasına göre yönetiliyorsun demek.” Ne söyleyeceğini bilmediği için Talaith aklına gelen ilk şeyi söyledi. “Senden nefret ediyorum” Bir kahkaha attı. “Nefret bir insan duygusudur. Bana hiçbir şey ifade etmiyor.” Ejderha onu kendisinden uzağa iterek uzaklaştırdı. “Gidip bize biraz kahvaltı bulacağım.ayrılmayı dene leydim ve ben seni bulduğumda pişman olmanı sağlayacağım.” Gözlerini kıstı. “ve seni bulacağım.” Talaith’i yalnız bırakarak ormana yürüdü.
  • 14. Güzel. Şimdi rahatça panikleyebilirim. Gerçekten bu kadar zor mu olmalıydı? Kardeşi insan eşinin itaati için bu kadar çok dövüşmek zorunda kalmış mıydı? Tabiî ki de Briec Fearghus değildi. Kardeşi büyük ihtimalle o çılgın kadını baştan çıkartmıştı. Briec baştan çıkarmak için zamanı boşa harcamazdı. Neden zahmet etsin ki? Ya onunla birlikte olmak istiyordu ya da istemiyordu. Basit. Mantıklı. Tabii insanlar ona göre en mantıklı varlık gibi gelmiyordu. Bir ağacın yanında durdu. Eğilebilmek için elini sert ağaç kabuğuna koydu. Aşağıya bakarak insan erkekliğinin doğru düzgün davranmasını istedi. Asi şey. Özellikle bu kadının yanında. Sadece onun güzelliğinden dolayı olmasını diledi. Yemeğini pençelerine kusarken bile güzeldi. Ne yazık ki bundan daha fazlasıydı. Onu kaba, eğlenceli ve akıllı buluyordu.Arzu için kuvvetli bir iksir. Yine de ondan nefret ediyordu.Onun sözleri. Görünüşe göre bu insanlar için oldukça önemliydi. Sevgi gibi. Bu iki duygu Briec’e çok yabancıydı. Bu iki kelimeyi bir cümlede daha önce hiç kullanmamıştı. Bu kadının onu isteyip istememesini umursaması onu rahatsız ediyordu. O Kudretli Briec’ti.Kadınlar ilgisi için haykırıyordu. Hiç kimse onu bu kadar çabuk ve istekle reddetmemişti. Ve kimse onu açıkça reddetmemişti. Nasıl bir insan onu reddetmeye cesaret edebilirdi. Eğer onu rahatsız edeceğini düşünseydi geri gider ve tüm kasabayı yok ederdi. Ama öyle olmadığını biliyordu. Umursamazdı. Oraya ait değildi ve ikiside bunu biliyordu. Neden orada bu kadar uzun süre kaldığını öğrenecekti. Bu kaba ruhlu, zor ve güzel kadın hakkında her şeyi öğrenmeye niyetliydi. Briec’in eli ağacı kazıdı,yanından bir yavşan geçerken geniş bir ağaç kabuğu kopardı. Birkaç saniye tavşana baktı sonra bir ateş topu fırlattı ve onu orada kızarttı. Onu çok az tatmin etmişti ama şimdilik yeterliydi.