7. “Kim ahdini bozarsa,
ancak kendi zararına bozmuş olur.
Kim de Allah ile olan ahdine
vefâ gösterirse,
Allah ona büyük bir mükâfat verecektir”
[Fetih (48), 10]
7
8. Ahde vefa, salih amel ve
itikatla olgunlaşan
kâmil müminin en bariz sıfatıdır.
8
9. “O mü’minler ki, antlaşmalarına
ve sözlerine riayet ederler.”
(Mü’minûn, 23/8)
9
10. “Her kim sözünü yerine getirir
ve kötülükten sakınırsa,
bilsin ki Allah sakınanları sevar.”
(Al-i İmran, 3/76).
10
11. Ahitle yemin arasında fark vardır.
Yemin bozulursa kefaret gerekir.
Fakat ahitte bu yoktur.
Ahdi bozmanın günahı
kefaretle ortadan kalkmaz.
11
20. Yani siz, Allah'a verdiğiniz sözü
hayatınıza aksettirip
O'na ibadet ve kulluk edin ki,
Allah da sizi şeytanın tasallutundan
koruyup muhafaza etsin.
20
21. Sahabe-i Kiram hazretleri,
Cenab-ı Allah ile yaptıkları anlaşmadan
ve Rasulullah s.a.v.'e verdikleri sözden
hiç şaşmadılar.
Sonuna kadar sadakatle devam ettiler.
21
22. Cephelerde ekin biçilir gibi biçildiler,
fakat bir adım geriye gitmediler.
O'nun rızası uğruna mal ve canlarını
seve seve feda edecekleri hususunda
ahitleşmede bulundular.
22
25. Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki,
Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar.
İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü
yerine getirmiştir (şehit olmuştur).
Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir.
Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.
(Ahzab, 23)
25
26. Ahde vefanın imandan olduğunu
belirten Efendimiz de,
ahde aykırı davranmayı
nifak alametlerinden saymıştır.
(Buharî, Müslim)
26
27. “Dört huy kimde bulunursa,
o adam tam münafık olur.
Bir kimsede bu huylardan biri bulunursa,
o huydan vazgeçinceye kadar
onda münafığın özelliklerinden biri
var demektir.
27
28. O dört huya sahip olan kimse:
Kendisine bir şey emanet edilince
hiyânet eder.
Konuşunca yalan söyler.
Bir antlaşma yapınca sözünde durmaz.
Düşmanlık yapınca da aşırı gider.”
28
30. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“Kıyamet gününde her vefasız için
bir sancak dikilecek;
bu filanın vefasızlığıdır,
denilecektir.” (Buharî, Müslim)
30
31. Allahu Tealâ ile ruhlar arasında
bir sözleşme (misak) yapılmıştır.
31
33. Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının
sulplerinden zürriyetlerini almış,
onları kendilerine karşı şahit tutarak,
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
demişti.
Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki
Rabbimizsin)” demişlerdi.
Böyle yapmamız kıyamet günü,
“Biz bundan habersizdik”
dememeniz içindir.
(A'raf, 172)
33
34. Böylece insan ruhu,
Rabbiyle yaptığı bu misaktan sonra
fıtrî ve tabii bir sözleşme altına girmiş,
O'nun emirlerini yerine
getirmeyi taahhüt etmiştir.
34
35. Ayrıca dünyaya gelip
vücut bulduktan sonra mümin,
Rabbi'ne ve O'nun Peygamberi'ne
iman etmekle yeni
bir sözleşme daha yapmıştır.
35
38. “Sana biat edenler,
ancak Allah'a biat ediyorlar.
Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir.
Kim ahdi bozarsa ancak
kendi aleyhine bozmuş olur.
Kim de Allah'a verdiği ahde
vefa gösterirse,
Allah ona büyük bir mükafat
verecektir.” (Fetih, 10)
38
39. İnsanlar iman etseler de etmeseler de,
emir ve yasakların sınırlarını aşmakla
doğrudan şeytanın emrine
girmiş olurlar:
39
42. Vefa, düşman bile olsa
verdiği sözden dönmemektir.
Vefalı insan, dost-düşman herkesin
güven ve emniyet duyduğu kimsedir.
Onun karakterinde yalancılık,
döneklik ve kalleşliğin izine rastlanmaz.
En zor anlarda bile ahde vefa eder.
42
43. Dinimizde, yapılmış antlaşmaların
hükümlerine riayet ettikleri müddetçe,
müslüman olmayan taraflara dahi
verilen söz istikametinde davranılması
emredilmektedir. (Tevbe, 1, 4, 7)
43
44. Efendimizin'in Rabbi'ne karşı
vefası da dillere destandı.
Mekke'de binbir çile ve
ıstırabın içinde iken bile
nafile ibadetlerini aksatmıyordu.
44
45. Vefa, dostun dostuna dost olmak
fakat düşmanına dost olmamaktır.
Allah Tealâ ile ahitleşen
müminin dostu,
ancak Allah Tealâ'yı
dost bilenler olabilir.
O'nun düşmanı
müminin de düşmanıdır.
45
47. “Ey iman edenler!
Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa,
babalarınızı ve kardeşlerinizi
dost edinmeyin.
Sizden kim onları dost edinirse,
işte onlar zalimlerin kendileridir.” (Tevbe, 23)
47
48. Fakat bu durum onların hukukuna
riayet etmeye engel değildir.
Kâfir bile olsa
insanlara yeri geldiği zaman
Allah için iyilik ve ikramda bulunmak
güzel bir haslettir..
48
49. Bu bir bakıma yaradılanın hatırını
Yaradan'dan ötürü gözetmektir.
Kalplerin yumuşamasına ve
imana dair konuların konuşulabileceği
bir zemininin hazırlanmasına da
sebep olur.
49
50. En azından size ve sizin temsil ettiğiniz
yüce değerlere karşı yumuşamayı sağlar.
kendisi için koç kesilen İbn-i Ömer r.a.,
yahudi komşusuna etten ikram
edilmediğini duyunca telaşlanmış ve
etin diğer komşlardan önce
ona ikram edilmesini emretmiştir.
Vefa işte böyle davranmayı gerektirir.
50
51. Fakat her şeye rağmen
Kur'an ve Sünnet'in ölçüleri,
iman etmeyenlere karşı
dostluk sayılabilecek ölçüde
muhabbet ve sırdaşlığa engeldir.
51
53. Mümin, Allah Tealâ ile ahdini
bozacak şekilde birine söz vermemelidir.
Zira ancak fasıklar
Allah ile sözleşmesini iptal eder.
Böylelerinin hiçbir ahde
saygı göstermesi de beklenemez.
53
55. “Ama Allah'a verdikleri sözü iyice
pekiştirdikten sonra bozanlar ve
Allah'ın birleştirilmesini istediği şeyi
kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk
yapanlar...
İşte lânet onlara;
(dünya) yurdunun
kötü sonucu onlaradır.” (Raad, 25)
55
56. Kişi söz verirken içinden yapmamaya
kararlı ise bu nifakın ta kendisidir.
Verdiği sözde mazeretsiz olarak
durmamak da aynı şekilde
nifak alametidir.
O bakımdan, neye mal olursa olsun,
verdiği sözü bozmamalı veya
bozacağı sözü vermemelidir.
56
57. İslâmiyet'in gönüllerde hükmünü
icra ettiği devirlerde
millet bir vücudun uzuvları gibiydi.
Kalplerde vefa,
davranışlarda incelik
ve zarafet vardı.
57
58. Sinelerde şefkat, merhamet
ve emanet şuuru hakimdi.
Çarşılar, sokaklar hayâ, edep
ve iffeti temsil ediyordu.
Yalancılık ve sahtekârlık gibi
gayri ahlâkî davranışlar
en büyük arsızlık sayılıyordu. .
58
59. Zulme zulümle mukabele edilmez,
defalarca aldanılsa bile
bir kere aldatmaya tenezzül edilmezdi..
59
60. Sonra o devirler yavaş yavaş geride kaldı.
Sinelerde Allah sevgisi azaldı.
Nihayet çoğunluk itibariyle
vefa ortadan kalktı.
60
61. Bugün vefanın olmadığı yerde
sevgi ve samimiyetten sözetmek
mümkün değildir.
Böyle bir toplumda birlik,
beraberlik ve gerçek bir
dayanışmadan
söz etmek de imkansızdır.
61
63. Zira Allah için sevmeyen,
İnancında istikrar olmayanlarda,
böyle yüce ve ulvi şeyler
meydana gelmez.
63
64. Her gün birkaç defa yeminini bozan,
her defasında sözünden dönen,
vefa, mertlik ve yiğitlik
duygusundan mahrum,
dönek tiplerden vefa beklemek,
gaflet ve aldanmışlığın ta kendisidir.
64
65. Onlarla yola çıkan yolda kalır.
Onlara bel bağlayan sırtından
hançerlenip iki büklüm olur.
65
66. Ne yazık ki, son birkaç asrın
manzarası genel itibarıyla işte budur.
Yalan, hıyanet, kabalık ve döneklik
sermaye haline gelmiş;
sokaklar arsızlık, zulüm,
hakka ve hukuka tecavüzle
dolmuştur.
66