1. Gay Olmak
lgbti.org /gay-olmak/
Canım sıkkın.
Niye, bilmiyorum.
Lanet olası Word’ü bile açmadım. Bu yazıyı ‘Not Defteri‘nde yazıyorum. Bana daha fazla huzur veriyor
not defteri. Sıradan, sıcak ve samimi. Büyüklük taslamak gibi bir derdi yok, bana hatalarımı göstermek
gibi bir derdi de… Etrafı sınırlarla çevrelenmemiş, üstünde yanında cetveller yok, hayat gibi sonsuz bir
boşluk ve uzayıp giden satırlar için candan bir sırdaş benim için.
Az önce içtiğim kahveden mi emin değilim, içimde bir çarpıntı var. Gök yıkılıp dünyanın üstüne
çökecekmiş gibi bir tedirginlik içindeyim. Kulaklığımdan ‘The Day The World Went Away ‘in
duyulmasıyla hiçbir alakası yok bu hissiyatın.
Bir sigara yakmak istiyorum.
Ama ben sigara içmem.
Galiba sorunu biliyorum. Fakat kendi kendime itiraf etmeye korkuyorum. Kendime söylersem başkaları
da duyacak ve sonra da beni azarlayacaklar diye korkuyorum. Kim bilir belki de en büyük korkudur bu.
Korkuların korkusu. Korkuların efendisi. Kendisi. Ya daMidas’ın kuyusuna fısıldanmaması gereken
korkunun duyusu.
Kabuğumu yırtıyorum. İçimden küçücük bir yumru yuvarlanıveriyor yere. Tıkır tıkır sürükleniyor
marleyin üzerinde, amaçsız. Arkasından bakıyorum anlamsız gözlerle. İçimden çıkan kara yuvarlak
öylece bana bakıyor, ben de ona. “Kendinden iğreniyorsun,” diyor bana. “Eşcinsel olmaktan
iğreniyorsun”.
“Evet, iğreniyorum,” diyorum kayıtsız bir ifadeyle. Kendi rahatlığıma ben de şaşıyorum. Ne de olsa
içimden çıkardığım pislikten başkası değil karşımdaki.
“Neden iğreniyorsun kendinden biliyor musun?” diye soruyor.
“Neden?” diyorum merakla. Her şeyin anlamını bu soru karşılığında öğrenebilecekmişim gibi.
“Çünkü kendin olamıyorsun. Ne olduğunu dahi bile bilmiyorsun daha. Her şeyi bildiğini sanıyorsun,
ama yanılıyorsun. Gerçekte hiçbir şey bilmiyorsun ve seni sen yapansa tüm bu bilmediğin şeyler.
Gerisine kulaklarını tıkıyorsun. Sen bir ‘ben‘ değilsin. Daha bir ‘ben’e sahip olamadın. Yalnızca bir
kalıpsın. Bir taklit.”
İçimden ona cevap vermek gelmiyor. Sadece dinliyorum. Kendime, nasıl karşı gelebilirim ki? O zaten
benim. Benim özüm o. Kabuğumun altında saklı kalan şey.
Belki de bir ‘ben’im olmadı hiçbir zaman. Özgüven duygumun arkasında belki de hep bir güvensizlik
vardı. Onu örtmek için kendimi güçlü olduğuma inandırıyordum. Bir gün bir başkası, öbür gün başkası
oluyordum. Belki bir dakika sonra bir kahraman oluyor, bir saniye sonra katıksız bir yalancıya
dönüşüyordum.
‘Kendimi buldum, kendimden ödün vermiyorum’ derken belki de sürekli makas değiştiren bir tren gibi
ordan oraya sürükleniyordum.
Hep başkalarında görmek istemediğim şeyleri kendimde yaptım. Sonra da onları-bunları yapmakla
suçladım. Ne hakkım vardı buna? Ben tanrı mıydım? Elbette, hayır. O zaman nedendi bu kibir? Yoksa,
2. yoksa herkes bu mantıktan hareket ettiği için mi? Ben de oyunun parçası olmaktan kendimi
alamadığım için mi?
Kim kendine yalancı der? Kim saf ya da enayi olduğunu kabul eder?
Ya da… Hangi eşcinsel eşcinsel olmaktan nefret eder?
Ben ediyorum. Kimse bana homofobiden, kendi bilmemekten bahsetmesin. Bu teraneleri yıllardır
dinledim ki eşcinsellikten korkmuyor, sadece oluşumu sorguluyorum. Nasıl bir hetero kendinden nefret
edince heterofobik olmuyorsa aynen öyle.
Gidebileceğim bir kıyı yok bunun ötesinde. Eşcinselleri anlamıyorum. Onlar benim dilimi konuşmuyor,
onlarda benim sözcüklerimi anlamıyor. Ki çoğu zaten perdenin arkasındaki kuklaya dönüşmüşler.
Geride sadece gölgeleri var. Hareket ediyorlar ama kendileri değil. Sadece gölgeleri. Onlar zaten beni
anlayamazlar.
Birine hoşlandığını söylersen senin onunla yatmak istediğini düşünür. Hadi, hanginiz öyle düşünmez
söyleyin. Zaten tüm oturumlar, tüm tanışıklıklar bunun için değil midir? Tüm seçimler ten uyumu için
değil midir? Tüm reddedişler, siz sadece karşı tarafa uygun tipte olmadığınız için değil midir?
Biliyorum. Yıllardır eşcinselliği savundum. Hala da savunurum, belli açılardan. Ama gördüğüm o ki
eşcinsellik gerçekten farklı bir konum. Hala etiketler var. Eşcinsellerin arasında yeriniz belli. Bir tür sınıf
sistemi bu. Yapay, ayrıcı.
Her şey özenti. Plastik kokulu.
Söylemeniz gerekenler, düşünmeniz gerekenler önceden belirli.
Gitmeniz gereken mekanlar, giymeniz gereken kıyafetler, kokmanız gereken kokular, sikmeniz gereken
adamlar belli.
Ben bir çocuğum. Ve bir çocuğun onların arasında işi yok. Satılık ruhların arasında bir çocuğun işi ne?
Derhal oradan kaçmak istiyorum. Nefes almak, temiz havaya çıkmak, görmemek,duymamak
istiyorum. Tüm bunlar yalan olsun, gerçek olmasın. Dünya sadece sik ve göt ikilisinden ibaret olmasın.
Koşuyorum uzaklara. Kaçacak bir yer var mı? Belki bir yer, başıboş, bomboş bir gezegen. Oranın
küçük prensi olabilir miyim? Sadece kendi konuklarımı ağırladığım, benim dilimin konuşulduğu bir
gezegen.
Yoksa kaçtığım kendim miyim?
Durup nefes almak istiyorum. Kendimi bir kurtarıcının kollarına atıp, bana güzel bir dünyanın ışığını
göstermesini istiyorum. Onun kolları arasında bir çocuk olmak istiyorum. Başımı okşarken beni
yatıştıracak şeyler fısıldasın kulağıma. Canavarların gerçek olmadığını söylesin. Onun yanında
güvende olduğumu söylesin. Korkacak bir şey yok. Kimse sana zarar veremez artık. Bundan böyle ben
varım. Seni ölene kadar kollayacağım, diye bitsin bu Hollywood bozması sahne. Sonra gerçek tüm
çıplaklığıyla yeniden üstüme çöküversin, film bitince.
Perde kapansın.
Çünkü film bitti.
Ve geriye, her güzel filmin sonunda içinizde uyanan ‘keşke hiç bitmeseydi‘nin hüznü kaldı.
Gay Gaye Arşiv
gaygaye@yahoo.com