SlideShare a Scribd company logo
1 of 147
Download to read offline
T.C
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ
ANABİLİM DALI
GİNE CUMHURİYETİ’NDE KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI:
ETİK AÇIDAN BİR İNCELEME
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
KEMO CAMARA
DANIŞMAN
DOÇ. DR. CELALETTİN GÜNGÖR
ARALIK 2022
I
Kemo CAMARA tarafından hazırlanan “GİNE CUMHURİYETİ’NDE
KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI: ETİK AÇIDAN BİR İNCELEME” adlı tez
çalışması, aşağıdaki jüri tarafından OY BİRLİĞİ ile Kırıkkale Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim
Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Danışman: Doç. Dr. Celalettin GÜNGÖR
İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi. Kırıkkale Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum.
imza.............
Başkan: Prof. Dr. Türel YILMAZ ŞAHİN
İİBF Uluslararası İlişkiler. Hacı Bayram Veli Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum
imza.............
Üye: Doç. Dr. Vasfiye ÇELİK
İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi. Kırıkkale Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum.
imza.............
Tez Savunma Tarihi: 13/12/2022
Jüri tarafından kabul edilen bu tezin Yüksek Lisans Tezi olması için gerekli
şartları yerine getirdiğini onaylıyorum.
…………………….…….
Unvanı Adı SOYADI
………………….. Enstitüsü Müdürü
II
“Geçmişin yöneticileri, nasıl dinleyeceklerini
biliyorlardı. Mevcut yöneticiler, sorgulamayı
biliyorlar. Geleceğin yöneticileri ise yapmayı
bilecekler”.
Bachir Mazouz
ÖNSÖZ
Yaşadığımız çağda, bilgi ve teknoloji ile birlikte devlet işlerini
sağlayan kamu yönetimi de hızlı bir değişim ve gelişim içindedir. Yeni kamu
yönetimi ile birlikte son yıllarda yaşam kalitesi, hizmet kalitesi, performans
ilkesi ve vatandaş memnuniyeti kavramı, kamu kuruluşları açısından çok
daha önemli bir kavram haline gelmiştir.
1980’lerden itibaren kamu bürokrasisinin etkisinin, kamusal
hizmetleri sağladıkça, azaldığı söylenebilir. Ayrıca kamu görevlileri
yurttaşlara hizmet sunarken etik kavramını gözetmek durumundadırlar. Kamu
görevlileri etik davranış ilkeleri dahil, kamu hizmetinde etkinlik, verimlilik ve
performans ilkelerine sahip çıkmalıdırlar.
Bu çalışmanın katkı sağlamayı hedeflediği asıl amacı, genel olarak
etik kavramının gerek dünyadaki değişimi ve yönetimini gerekse Gine
Cumhuriyeti’ndeki yeri ve etkinliğini incelemektir. Başka bir deyişle, Gine
kamu yönetimindeki etik davranış ilkelerini açıklamasının yanı sıra, nasıl
yönetildiğini de ortaya koymaya çalışmıştır.
III
ÖZET
GİNE CUMHURİYETİ’NDE KAMU YÖNETİMİ
ANLAYIŞI: ETİK AÇIDAN BİR İNCELEME
Kırıkkale Üniversitesi
Sosyal Bilimleri Enstitüsü
Siyaset Bilimi ve Kamu yönetimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi
Danışman: Doç. Dr. Celalettin GÜNGÖR
Aralık 2022, 147 sayfa
Kamu yönetimi, kamu politikalarının ve kamu hizmetlerinin
uygulanması misyonu nedeniyle, bir devletin kamu hizmetlerinin
sunulmasında kaçınılmaz bir yere sahiptir. Bunun için kamu yönetimi,
müşterilere (yurttaşlara) sunulacak “hizmetler” olarak malların bulunduğu
büyük bir pazar olarak düşünülmelidir. Mal temiz ve kaliteliyse, satın alan
müşteri mutlu ve memnun olur. Ayrıca müşteri (yurttaş) kısa bir süre içinde
bir sipariş verirse, tüccar (yönetici) siparişi (hizmeti) zamanında teslim
etmelidir. Dolayısıyla tüccarın büyük pazara (kamu yönetimi) göre etkinliği
ve verimliliği önemlidir. Hız, verimlilik, performans vb. yurttaşların
gelişimini ve memnuniyetini hedefleyen bir kamu yönetiminin özel sektörle
rekabet çerçevesinde kalarak temel ilkeleri olmalıdır. Ancak kamu
yönetiminin siyaset bilimi disiplininin bir parçası olduğu bilinmektedir.
Geleneksel kamu ve yeni kamu yönetimi (işletmeciliği) birbirinden
farklılaşmaktadır. Etik yönetimi ise modern anlamı ile yeni kamu
işletmeciliği ile doğmuştur. 1980’li yıllardan itibaren kamu yönetiminin
değişim ve dönüşümü gelişirken, kamu görevlerinin performansı ve davranış
ilkeleri önem kazanmıştır.
Günümüzde demokrasi ile birlikte kamu yönetimi bir kalkınma
faktörü olarak görülmektedir. Bu nedenle, halkın refahı için çalışan bir kamu
yönetimi olmalıdır. Hatta siyasi rejimin değişmesine rağmen kamu
yönetiminin devamlılığı ilkesi, egemen misyonlarının gerçekleşmesi için bir
güçtür. Dolaysıyla adalet, eşitlik, dürüstlük, tarafsızlık, sorumluluk gibi
ilkeler kamu hizmetinin sunulmasında uyulması gereken temel ilkelerdir.
Bu çalışmanın katkı sağlamayı hedeflediği asıl amacı, genel olarak
etik kavramının gerek dünyadaki değişimi ve yönetimini gerekse Gine
Cumhuriyeti’ndeki yeri ve etkinliğini değerlendirmektir. Başka bir deyişle,
Gine’nin kamu yönetiminde etik davranış ilkelerini açıklamanın yanı sıra,
nasıl yönetildiğini de ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Kamu Yönetimi, Etik Yönetimi, Etik İlkeler, Kamu
Politikası, Etkinlik, Verimlilik.
IV
ABSTRACT
UNDERSTANDING OF PUBLIC ADMINISTRATION
IN THE REPUBLIC OF GUINEA: AN ETHICAL
REVIEW
Kırıkkale University
Institute of Social Sciences
Department of Political Science and Public Administration, Master Thesis
Advisor: Assoc. Dr. Celalettin GUNGÖR
December 2022, 147 pages
Public Administration has an inevitable place in the delivery of public
services of a state, due to its mission to implement public policies and public
services. Hence, Public Administration should be thought of as a large market
with goods as “services” to be offered to customers (citizens). If the goods are
clean and of good quality, the customer will be happy and satisfied. Also, if
the customer (citizen) places an order in a short time, the merchant (manager)
must deliver the order (service) on time. Therefore, the efficiency and
productivity of the merchant relative to the big market (public administration)
is important. Speed, efficiency, performance, etc. A Public Administration
aiming at the development and satisfaction of citizens should have basic
principles within the framework of competition with the private sector.
However, it is known that Public Administration is a part of the discipline of
Political Science. Traditional Public and New Public Administration differ
from each other. Ethical management, on the other hand, was born with the
New Public Administration in its modern sense. While the change and
transformation of Public Administration has been developing since the 1980s,
the performance of public duties and the principles of behavior have gained
importance.
Today, together with democracy, Public Administration is seen as a
development factor. Therefore, there must be a Public Administration that
works for the welfare of the people. Despite the change of the political
V
regime, the principle of continuity of Public Administration is a force for the
realization of its sovereign missions. Therefore, principles such as justice,
equality, honesty, impartiality and responsibility are the basic principles to be
followed in the provision of public service.
This study aimed to contribute, and to evaluate the change and
management of the concept of ethics in general, as well as its place and
effectiveness in the Republic of Guinea. In other words, it is to reveal how
Guinea is governed as well as explain the principles of ethical behavior in
Public Administration.
Key Words: Efficiency, Ethics Management, Ethical Principles, Public
administration, Productivity, Public Policy.
VI
TEŞEKKÜR
Bu çalışmanın hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen değerli
danışman hocam Doç. Dr. Celalettin GÜNGÖR ile diğer jüri üyesi değerli
hocalarım Prof. Dr. Türel YILMAZ ŞAHİN ve Doç. Dr. Vasfiye ÇELİK’e
çok teşekkür ederim. Ayrıca bugünlere ulaşmamda emeklerinin karşılığını
hiçbir zaman ödeyemeyeceğim sevgili aileme ve hiçbir bir zaman
unutamayacağım değerli dostlarıma (Ben Ahmed Azize ZOUGMORE,
Ezedin Ayaliew YIMAM, Musa SİMBİLİ, Elisha Apatewen AKANBONG)
da teşekkür ederim. “Türkiye Bursu” ile okumam dolayısıyla Türk halkına
minnet borcumu belirtmek isterim.
Sevgili nişanlım Aminata Gnale CAMARA’nın, varlığı,
cesaretlendirmesi ve motive edici sözleri olmadan bu çalışmayı
tamamlayamazdım. Ona, her özverisi için teşekkür ederim.
Son olarak, bu çalışmayı yakında kaybettiğim iki arkadaşıma (Djiba
BERETE ve N’vabigne CONDE) ithaf etmek istiyorum. Mezun olduğumu
görmek isterdiniz, ama ne yazık ki kısmet olmadı. Geride sizi asla
unutamayacak sadık bir dost bıraktığınızı biliniz ve huzur içinde uyuyunuz.
VII
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ....................................................................................................................... II
ÖZET ........................................................................................................................III
ABSTRACT..............................................................................................................IV
TEŞEKKÜR .............................................................................................................VI
KISALTMALAR .....................................................................................................XI
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM: SİYASAL KAVRAMLAR VE ETİK ÜZERİNE
1. Siyaset, Devlet, Hükümet ve Hukuk Üzerine ...................................................... 4
1.1. Siyasetin Tanımlanması ve açıklanması ................................................ 4
1.2. Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset.................................................... 8
1.3. Kamusal İşler Olarak Siyaset............................................................... 11
1.4. Uzlaşma Olarak Siyaset ....................................................................... 14
1.5. İktidar Olarak Siyaset .......................................................................... 15
1.6. Devlet ve Hükümet Üzerine…………………………………………..17
2. Hukuk ve Yasa Üzerine ......................................Error! Bookmark not defined.
3.Kamu Yönetimi ve Etik Üzerine .............................Error! Bookmark not defined.
3.1. Kamu Yönetiminin Tarihi ve Gelişimi........................................................ 27
3.1.1.Geleneksel Kamu Yönetiminin Örgüt Yapısı Bürokrasiye Dayanması .... 34
3.1.2. Devletin Doğrudan Yapmak Zorunda Olduğu Hizmetler Dışında Kalan
Kamu Hizmetlerini Üretme ve Yerine Getirme Anlayışı................................... 35
3.1.3. Geleneksel Yaklaşım: Siyaset ve Yönetim Alanlarının Birbirinden
Ayırılması……………………………………………………………………..35
3.1.4. Kamu Sektörünün Özel Sektörden Farklı Olduğu Kabulü....................... 35
3.2. Yeni Kamu İşletmeciliği Anlayışı............................................................... 36
3.2.1. Ortaya Çıkışı ve Nedenleri................................................................... 36
3.2.2. Yeni Yaklaşımların Amacı: Kamu Hizmetlerinin Sağlanmasında
Ekonomik Etkinliği, Etkililiği ve Verimliliği Artırması..................................... 37
VIII
3.2.3. Yeni Kamu İşletmeciliği Anlayışının Özellikleri ................................ 38
3.2.4. Kamu Yönetiminin Halka Karşı Olan Sorumluluğunun Görünür Olması
39
3.2.5. Piyasa Eksenli Bir Anlayışın, İşleyiş ve Örgütlenişi ........................... 40
3.2.6. Bürokratik Örgütlenme Modelinden Uzaklaşılması ............................ 40
3.2.7. Geleneksel ve Yeni Yaklaşımların Karşılaştırılması ........................... 41
3.3. Etik Üzerine ........................................................................................................ 44
3.3.1.Etik Kavramının Tanımı ve Kökenbilimi................................................... 45
3.3.2. Ahlak Kuramı: Deontolojisi....................................................................... 47
3.3.3. Hukuk ve Etik ............................................................................................ 50
4. Kamu Etiği Kavramı.............................................................................................. 51
4.1. Kamu Yönetiminde Etik ve Tarihsel Gelişimi ............................................ 51
4.2. Kamu Yönetimi: Kavramsal Boyutları ve İlkeleri Üzerine......................... 59
4.3. Kamu Yönetiminin İlke ve Özellikleri ........................................................ 60
4.4. Kamu Yönetiminin Elemanları.................................................................... 64
İKİNCİ BÖLÜM: GİNE CUMHURİYETİ'NİN ANAYASAL
ÖRGÜTLENMESİ
1. GİNE CUMHURİYETİ'NDE MERKEZİ YÖNETİM VE YERİNDEN
YÖNETİM................................................................................................................ 66
1.1. Merkez Yönetimi .........................................Error! Bookmark not defined.
1.1.1. Başkent Teşkilatı ....................................Error! Bookmark not defined.
1.1.2. Cumhurbaşkanlığı.................................................................................. 68
1.1.3. Cumhurbaşkanı Olma Şartları ............................................................... 68
1.1.4. Görev, Yetki ve Sorumluluğu................................................................ 69
1.1.5. Cumhurbaşkanının Bazı Düzenleyici Yetkileri..................................... 69
1.1.6. Başbakan................................................................................................ 70
1.1.7. Milli Meclis ........................................................................................... 73
1.1.8. Yüksek Adalet Divanı............................................................................ 74
IX
1.1.9. Ekonomik, Sosyal, Çevresel ve Kültürel Konsey……………………….75
1.1.10. Yüksek İletişim Kurumu...................................................................... 75
1.1.11. Cumhuriyet Arabulucusu……………………………………………76
1.1.12. Sayıştay................................................................................................ 76
1.1.13. Hükümet Genel Sekreterliği…………………………………………77
2.2. Yerinden Yönetim........................................................................................... 77
2.2.1. Gine Ulusal Belediyeler Birliği (ANCG) Yerel Yönetim ve Yerel
Kalkınma Ulusal Politika Mektubu’ndaki (LNP-DDL) Yeri............................. 79
2.2.2. Gine’deki Yerel Yönetim Politikası..................................................... 79
2.2.3. Gine’de Yerinden Yönetimleri Yöneten Yasal Çerçeve...................... 81
2.2.4. Gine’nin İdari Olarak Bölünmesi......................................................... 81
2.2.5. Konakri, Gine’nin En Büyük Şehri ve Başkenti.................................. 82
2.2.6. Kamu Görevlilerinin Etik Davranış İlkeleri ........................................ 87
2.2.7. Kamu Görevlilerinin Davranış Kuralları ............................................ 91
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: GİNE CUMHURİYETİ’NDE KAMU YÖNETİMİ
ANLAYIŞI................................................................................................................ 92
1. Tarihte Gine................................................................................................. 92
1.1. Sömürge Öncesi........................................................................................ 921
1.2. Fauta Djallon Devleti ve Ouassoulou İmparatorluğu'nun Yıkılışı………100
1.3. Sömürge Dönemi ...................................................................................... 100
1.4. Gine Cumhuriyeti: Bağımsızlık ve Kurtuluş ............................................. 101
2. Gine Cumhuriyeti Kamu Yönetimi: Etik Bağlamda Bir Değerlendirme.. 105
2.1. Gine’de Kamu Yönetiminde Etik Bağlam................................................. 105
2.2. Gine’de Kamu Yönetiminin İşlev Bozuklukları ve Reformlar.................. 109
2.3. İş Yerinde Gecikme ve Devamsızlık Durumu........................................... 111
2.4. Gine Kamu Yönetimi Reformları ve Otomasyon Atılımı ......................... 113
2.5. Kamu Çalışanlarının Biyometrik Sayım Durumu ..................................... 114
2.6. Kamu Görevlilerinin Etik Davranışı…………………………………….117
X
2.7. Kamu Görevlilerinin Profesyonelliği ………………………………….119
3.3. Birinci Cumhuriyet’ten (1958) Üçüncü Cumhuriyet’e (2020) Gine’de Etik
Değerlerin Durumsal Analizi ............................................................................... 120
3.3.1. Birinci Cumhuriyet Dönemi .............................................................. 120
3.3.2. İkinci Cumhuriyet Dönemi ................................................................ 122
3.3.3. Geçiş Dönemi..................................................................................... 122
3.3.4. Üçüncü Cumhuriyet Dönemi ............................................................. 123
SONUÇ.................................................................................................................... 125
KAYNAKÇA.......................................................................................................... 128
ÖZGEÇMİŞ............................................................................................................ 134
XI
KISALTMALAR
UŞYB Uluslararası Şehir Yöneticileri Birliği
AKYB Amerikan Kamu Yönetimi Birliği
CCL Gine Yerel Yönetimler Yasası
CRD Kırsal Kalkınma Topluluğu
PTF Teknik ve Mali Ortakları
LPN-DDL Yerel Yönetim ve Yerel Kalkınma Ulusal Politika Mektubu
FNDL Ulusal Yerel Kalkınma Fonu
ANAFİC Yerel Yönetimlerin Finansmanı için Ulusal Ajans
PNDS Ulusal Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Planı
PDL Yerel Kalkınma Planları
PRDES Bölgesel Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Planları
ANCG Gine Ulusal Belediyeler Birliği
PRG Gine Cumhuriyeti Başkanlığı
SGG Gine Genel Sekreterliği
AN Ulusal Meclisi
CR Kırsal Komünler
CU Kentsel Komünler
SED Yönetiminden Sorumlu Devlet Sekreterliği
MDDL Yerinden Yönetim ve Kalkınma Müdürlüğü
DNDL Ulusal Yerel Kalkınma Müdürlüğü
ANİCL Yerel Yönetim Yatırımları Ulusal Ajansı
CNEC Ulusal Sivil Statü Merkezi
AMG Belediye Başkanları Ulusal Birlikleri
MATD Arazi Yönetimi ve Yerinden Yönetim Bakanlığı
DND Ulusal Yerelleşme Yönü
DNDL Ulusal Yerel Kalkınma Yönü
SERACCO Sivil Toplum Kuruluşlarının Eşgüdümü için Bölgesel Hizmeti
SPD Valilik Geliştirme Hizmeti
FODEL Yerel Ekonomik Kalkınma Fonu
ONG Sivil Toplum Kalkınma Kuruluşu
AOF Fransız Batı Afrika
XII
PDG-RDA Gine Demokrat Partisi
UGTAN Güçlü Kara Afrikalı İşçiler Genel Sendikası
SDECE Dış Bölgeleme ve Karşı Casusluk Hizmeti
CMRN Ulusal Kurtarma Devrimci Komitesi
ECOWAS Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu
CNDD Ulusal Demokrasi ve Kalkınma Konseyi
FİDH Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu
OGDH Gine İnsan Hakları Savunma Teşkilatı
AVİPA Mağdurlar, Akrabalar ve Dostlar Derneği
RPG Gine Halkının Toplanması
UFDG Gine Demokratik Güçler Birliği
OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
İMF Uluslararası Para Fonu
ANLC Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Ajansı
CNCL Yolsuzlukla Mücadele Komitesi
RTG Gine Ulusal Radyo Televizyon
1
“Her şey politik değildir, ancak politika
her şeyle ilgilenir”
Niccolo Machiavelli
GİRİŞ
Siyaset, ortak sorunlarımızın bir hükümet eliyle çözülürken, bu
çözüme yurttaşların karışabilmesidir. Dolayısıyla siyaset-demokrasi özdeşliği
çok kolay kurulabilir. Aksi ise yani yığınların (yurttaşların) ortak sorunların
çözümünden dışlanması, yönetim biçimleri olarak sadece tahakküm
ilişkilerini verir. Nitekim antikçağdaki demokrasi karşıtlığı, siyasal sahnenin
reddi üzerine kuruludur. Platon için herkesin ondan doğru payını (metal
efsanesi) alacağı bir devlet olgusu vardır. Siyasal sahnenin var olabilmesi için
her türlü devletin (polisin) eşitliğe zarar verdiği söylenmelidir. Öyleyse
siyasal olan, eşitliğe verilmiş bir zararın, bir haksızlığı giderilmesi demektir.
Öyleyse “demosun iktidarı”, ortak tek özgüllükleri yönetmek için hiçbir
sıfatları (yaşlılık, soyluluk, zenginlik, erdem ve bilgi gibi) olmayanların
yönetmeleri olgusudur. Bu, demosun, önce yoksulların adı olması demektir.
Ama bu “yoksullar”, nüfusun ekonomik bakımdan zor durumdaki kesimi de
değildir. Sayılmayan insanlar, yani sayılacak, hesaba katılacak sıfatları
olmayanlar demektir1
.
Bu yüzden siyaset, dünyanın neresinde olursa olsun, hep insanlarla
yani bir toplumla bağlantılıdır. Çünkü insanlar birbirleriyle uyuşmazlık
halindedirler. İnsanlar günlük yaşamlarında nasıl yaşamaları gerektiği
konusunda hemfikir değildirler. Kendi fikirlerini yaratıp sunmak, kendi
çıkarlarını ortaya koymak durumundadırlar.
Gerek içinde bulunduğumuz çağda, sadece bilgi ve teknoloji
alanında değil, aynı zamanda geleneksel devlet yönetimi, ulus devlet ortaya
çıkışı, kamu yönetimi anlayışında da bürokrasi ile birlikte hızlı bir değişim ve
gelişmenin yer aldığı bir çağ olarak kabul edilmektedir. Bu şekilde modern
çağda ortaya çıkan yeni kamu yönetimi, modern bürokratik anlayışı, kamuda
1
Jacques Ranciére, Siyasalın Kıyısında, Çev. Aziz Ufuk Kılıç, Metis Yayınları, İstanbul, 2016, s. 145.
2
performans artışı ve etik ilkeleri kendilerine özgü kurum ve prensipleri de
getirmektedir.
Toplumsal sorunlara yanıt vermek esasına göre kurulan kamu
yönetiminin Gine Cumhuriyeti’nde toplumda yaşanan hızlı değişime ayak
uyduramadığı ve bunun sonucu olarak kamu yönetimi tarafından sunulan
kamu hizmetlerinin kalitesinin toplumsal talepleri karşılamaktan uzak olduğu
görüşü, bilgi toplumun ortaya koyduğu yeni yaklaşımlarla kabul görmeye
başlamıştır. Etik kamu yönetimi modern anlamı ile yeni kamu yönetimi
(işletmeciliği) ile doğmuştur. 1980’li yıllardan başlayarak kamu yönetiminin
değişim ve dönüşümü gelişirken, kamu görevlerinin performansı ve davranış
ilkeleri önem kazanmıştır.
Onun için günümüzde kamu kurumlarımızda (kamu yönetimi),
devletin geliştirdiği herhangi bir kamu politikasının başarısının, öncelikle
idarenin bir bütün olarak düzgün işleyişine bağlı olduğunun farkındayız.
Kamu hizmetinde yolsuzluk, şeffaflık olmaması ve her türlü usulsüzlük gibi
etik olmayan değerler, performansın, etkinliğin ve verimliliğin önünde engel
teşkil ederken, hukukun üstünlüğünün meşruiyetini de zedelemektedir.
Buna bir de halkın siyasi kurumlara olan güven kaybı ekleniyor.
2010’lu yıllardan bu yana Gine’de, bağımsızlıktan sonra 1958’den günümüze
ilk kez özgür bir demokratik seçimle Prof. A. Condé’nin iktidara gelmesiyle
birlikte kamu yönetiminde (kamu hizmeti) etik ve iyi davranış kültürü
oluşturmak için birçok girişimde bulunulmuştur.
Girişim ve uygulamanın ötesinde, baskıcı tedbirlerin birçok suçu
önlemede yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, birincil amacı
uygun olmayan davranışları ortadan kaldırmak değil, olumlu bir kurum
kültürü çerçevesinde kamu hizmetine uygun davranışları teşvik edecek
önleyici etkiye sahip davranış standartlarının oluşturulması önemlidir.
Genel olarak etik ile OECD için standartlar, iyi davranış standartlarını
kastediyorsak, bu, etik ile “kamu yönetiminin karakteristik ideallerini veya
ahlakını günlük uygulamaya çeviren bir kurallar sistemi” anlamına
gelmektedir. Bu anlayışla birlikte Gine kamu yönetiminde, kamu idaresi,
kamu hizmeti anlayışı eksikliği ve özellikle temel kamu hizmetlerinde yeterli
3
akademik eğitim eksikliği nedeniyle yurttaşlara (yönetilenlere) zamanında
hizmet vermekte çok geridedir.
Bu çalışmanın katkı sağlamayı hedeflediği asıl amacı, genel olarak
etik kavramının gerek dünyadaki değişimi ve yönetimini gerekse Gine
Cumhuriyeti’ndeki yeri ve etkinliğini incelemektir. Başka bir deyişle,
Gine’nin kamu yönetiminde etik davranış ilkelerini açıklamanın yanı sıra,
nasıl yönetildiğini de ortaya koymaktır. Bu bağlamda çalışma beş (3)
bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde siyasal kavramlar ve etik kavramı ile birlikte yer
almaktadır. Siyaset, devlet, hükümet ve hukuk kavramları da ele almaktadır.
Geleneksel kamu yönetimi, yeni kamu işletmeciliği anlayışı ile birlikte
başlığının devamında koymaktadır.
İkinci bölümde Gine Cumhuriyetinin anayasal örgütlenmesi, Gine
Cumhuriyetinde merkez yönetim ve yerinden yönetim anlayışı. Ayrıca kamu
görevlilerin etik davranış kuraları incelenecektir.
Üçüncü ve son bölümde Gine Cumhuriyeti’nde kamu yönetimi
anlayışı, tarihsel olarak yani bağımsızlıktan sonra (1958), günümüze dek
incelenecektir. Ayrıca Gine kamu yönetimi için etik bir değerlendirme
yapılacaktır.
4
BİRİNCİ BÖLÜM: SİYASAL KAVRAMLAR VE ETİK ÜZERİNE
“İnsan doğası gereği siyasi hayvandır.”
Aristoteles
1. Siyaset, Devlet, Hükümet ve Hukuk Üzerine
1.1. Siyasetin Tanımlanması ve Açıklanması
Siyaset, ortak sorunlarımızın bir hükümet eliyle çözülürken, bu
çözüme yurttaşların karışabilmesidir. Dolayısıyla siyaset-demokrasi özdeşliği
çok kolay kurulabilir. Aksi ise yani yığınların (yurttaşların) ortak sorunların
çözümünden dışlanması, yönetim biçimleri olarak sadece tahakküm
ilişkilerini verir. Nitekim antikçağdaki demokrasi karşıtlığı, siyasal sahnenin
reddi üzerine kuruludur. Platon için herkesin ondan doğru payını (metal
efsanesi) alacağı bir devlet olgusu vardır. Siyasal sahnenin var olabilmesi için
her türlü devletin (polisin) eşitliğe zarar verdiği söylenmelidir. Öyleyse
siyasal olan, eşitliğe verilmiş bir zararın, bir haksızlığın giderilmesi demektir.
Öyleyse “demosun iktidarı”, ortak tek özgüllükleri yönetmek için hiçbir
sıfatları (yaşlılık, soyluluk, zenginlik, erdem ve bilgi gibi) olmayanların
yönetmeleri olgusudur. Bu, demosun, önce yoksulların adı olması demektir.
Ama bu “yoksullar”, nüfusun ekonomik bakımdan zor durumdaki kesimi de
değildir. Sayılmayan insanlar, yani sayılacak, hesaba katılacak sıfatları
olmayanlar demektir2
.
Bu yüzden siyaset, dünyanın neresinde olursa olsun, hep insanlarla
yani bir toplumla bağlantılıdır. Çünkü insanlar birbirleriyle uyuşmazlık
halindedirler. İnsanlar günlük yaşamlarında nasıl yaşamaları gerektiği
konusunda hemfikir değildirler. Kendi fikirlerini yaratıp sunmak, kendi
çıkarlarını ortaya koymak durumundadırlar.
Kim neyi almalıdır? İktidar ve kaynaklar nasıl dağıtılmalıdır? Toplum
iş birliği temeline mi dayanmalıdır, yoksa çatışma temeline mi? Aynı
zamanda insanlar, böyle sorunların nasıl çözüme kavuşturulacağı konusunda
da hemfikir değildirler. Kolektif kararlar nasıl alınmalıdır? Söz kimde
2
Ranciére, Siyasalın Kıyısında, s. 145.
5
olmalıdır? Her bir kişinin ne kadar etkisi olmalıdır? Ve bunun gibi.
Aristoteles’e göre, insanların kendi hayatlarını iyileştirmek ve iyi toplumu
yaratmak için giriştikleri faaliyet olarak siyaseti “en üstün bilim” yapan
budur.
Siyaset, her şeyden önce sosyal bir faaliyettir3
; bir grup tarafından ve
başka gruba yapılmalıdır, o daima sürekli bir diyalogdur, asla bir monolog
değildir. Robinson Crusoe’nin dediği gibi yalnız (tek) bireyler basit bir
ekonomi geliştirebilirler, bir sanat ortaya çıkarabilirler, ama siyaset
yapamazlar. Ancak siyaseti öyle anlamalı ki herhangi bir insanın, Cuma’nın
gelişiyle ortaya çıkar. Ne var ki, siyasetin özünde yatan uyuşmazlık, aynı
zamanda onun gerçeği (doğası) ve nasıl incelenmesi gerektiği konularında da
geçerlidir. Toplumda insanlar karşılıklı sosyal etkileşimi “siyasi” yapanın ne
olduğu konusunda olduğu gibi, siyasi faaliyetin en iyi nasıl analiz
edilebileceği ve açıklanabileceği konusunda da hemfikir değildirler.
Siyaset nedir? Siyaseti kim yapmalıdır? Sorularına aşağıda yanıt
vermeye çalışılmıştır. Bu sorulara verilen yanıtlar, aşağıda alt başlıklar altında
toplanıp değerlendirilmiştir.
Siyaset, en geniş anlamda, bir toplumunun yaşamını düzenleyen genel
kuralları yapmak, sağlamak, korumak ve değiştirmek için yaptıkları
faaliyetlerdir. Siyaset akademik bir konu olmakla birlikte, aslında hiç
şüphesiz bu faaliyetin incelenmesidir.
“Siyaset, kimin neyi, ne zaman ve nasıl elde ettiğiyle ilgilidir.” Harold
Lasswell
“Siyaset, farklı çıkarlar arasında bölünmüş toplumların, şiddet içermeyen
özgür tartışma yoluyla yönetilmesidir.” Bernard Crick
“Siyaset, değerlerin otoriteler yoluyla dağılımıdır.” David Easton
“Siyaset mümkün olanı elde etme sanatıdır.” Otto von Bismarck
“Siyaset, kan dökülmeyen savaş; savaş ise kan dökülen siyasettir.” Mao
Zedong
3
Atilla Yayla, Siyaset Teorisine Giriş, Kesit Yayınları, İstanbul, 2013, s.25.
6
Andrew Heywood: “Siyaset, en geniş anlamıyla, insanların ortak
yaşamalarını mümkün kılan genel kuralları oluşturma, koruma veya
değiştirme etkinliğidir”4
.
Jacques Ranciere: Siyaset Üzerine On Tez’den, “Siyaset, iktidarın
uygulanması değildir. Demokrasi, bir siyasal rejim değildir. Demokrasi, arkhe
mantığının yani hükmetmenin hükmetmeye yatkınlık olarak önceden
kavranmasının sekteye uğraması ölçüsünde, özgül bir özneyi tanımlayan ilişki
biçimi olarak siyaset rejiminin ta kendisidir.”
Bu bağlamda, siyaset, uyuşmazlık, çatışma ve işbirliği olgularıyla
karmaşık bir bağlantı içindedir. Bir yandan, rakip fikirlerin, farklı isteklerin,
rekabet eden ihtiyaçların ve çatışan çıkarların varlığı, insanların birlikte
bağlandıkları kurallar hakkında hemfikir olmamalarını beraberinde getirir;
diğer yandan, insanlar bilirler ki, bu kurallar üzerinde etkili olmak veya
onların yürürlükte kalmasını sağlamak için birlikte çalışmak, yani, Hannah
Arendt’in dediği5
siyasal iktidarı tanımlarken kullandığı ifadeyle, “elbirliği
etmek” zorundadırlar.
İşte onun için, siyasetin temel özelliği, genellikle rakip görüşlerin ve
birbiriyle rekabet halindeki çıkarların uzlaştırıldığı bir çatışmayı çözme ve
barış sağlama süreci olarak betimlenir. Ancak, siyaset, bu geniş anlamıyla,
tüm çatışmaların çözüme kavuşturulduğu veya kavuşturulabildiği ya da barış
sağlayabildiği faaliyet olarak değil, bunun başarılmasından çok, bir çatışma
çözme ve daima barış getirme arayışı olarak düşünülebilir. Bununla beraber,
farklılığın (hepimiz aynı değiliz) ve kıtlığın (talebi karşılamaya yetecek
miktarda mal-hizmet asla olmayacak) kaçınılmazlığı, siyaseti insanlık
durumunun zorunlu bir boyutu haline getirmeyi gerektirir. Fakat siyasetin
anlamını netleştirmeye yönelik gösterilen her çaba, yine de iki büyük
problemle karşı karşıyadır. Tabii onlardan ilki, kelimenin gündelik dilde
kullanımından kaynaklanan bir yığın çağrışımla ilgilidir. Bu da siyasetin
“yüklü” bir terim olduğunu belirtir. Örneğin, insanlar genellikle ekonomiyi,
coğrafyayı, tarihi, biyoloji ve matematiği sırf akademik bir konu olarak
4
Taşkın Yüksel, Siyaset: Kavramlar, Kurumlar, Süreçler. İletişim yayınları, İstanbul, 2014, s.23
5
Yüksel, Siyaset, s.23
7
görürken, pek az insan siyasete kendi ön fikirlerinden bağımsız olarak bakar.
Bir daha örneğin çoğu insan, siyaset konusuna tarafsız ve hislere
kapılmaksızın yaklaşabilmenin mümkün olduğuna inanmayı güç bularak,
otomatik olarak siyasetle uğraşanların bir şekilde yanlı olduklarını
varsayarlar.
En kötüsü, siyaset genellikle “kirli” bir sözcük olarak düşünülür. Bir
yandan sıkıntıyı ve derdi, kargaşayı ve hatta şiddeti, diğer yandan aldatma,
manipülasyon ve yalana ilişkin imgeleri çağrıştırır. Örnek verecek olursak,
çağımızda üçüncü dünya ülkelerinde, okuma-yazma bilmeyenlerin önemli bir
oranı, siyaseti bu vurguladığımız şekilde düşünür. Bu düşünce ve çağrışımlar
yeni bir şey de değildir. Samuel Johnson, yaklaşık 1775 gibi erken bir tarihte,
siyaseti “Dünyada yükselmenin aracından başka bir şey değil” diyerek hor
görürken, 19. yüzyıl Amerikan tarihçisi Henry Adams, onu, “Nefretin
sistematik organizasyonu” olarak özetlemiştir.
Bu yüzden, siyaseti tanımlamaya yönelik her girişim, terimi bu tür
çağrışımlardan ayırma çabasını gerekli kılmaktadır. Bunu yapmanın en
bilinen yolu, terimi bu kötü şöhretinden ve söylentinden kurtarmak ve
siyasetin değerli, hatta övgüye değer olduğu fikrini yerleştirmek için çaba sarf
etmektir. İkinci ve halledilmesi daha zor olan güçlük, saygın otoritelerin bile
bu kavram hakkında hemfikir olmayışlarıdır. Bunun için siyaset şu tür farklı
biçimlerde tanımlanır: İktidar kullanma, otorite kullanma, kolektif karar alma,
kıt kaynakların tahsisi, aldatma ve manipülasyon yapma vs.
Bu farklı tanımlarla birlikte sıkıntı, bu tanımın ortada açılmasında ve
anlamının netleştirilmesine dayanmaktadır. Örneğin daha önce dediğimiz gibi
“siyaset” kuralların yapılmasına, sağlanmasına, korunmasına ve
değiştirilmesine ilişkin belirli bir yolu mu (barışçı yolla, tartışarak
değiştirilmesini mi) ortaya koyar? Yoksa bu yolların bir birlikteliğini mi? Bu
tür sorulara benzer diğer bir soru da şudur: Siyaset tüm sosyal bağlamlarda ve
kurumlarda mı geçerlidir, yoksa bunlar arasında sadece belirli bir tanesinde,
yani devlette ve kamusal hayatta mı geçerlidir?
Bu bağlamdan görüldüğünde siyaset, terimin çok sayıda kabul
edilebilir veya Weber’in meşru anlamı bulunması anlamında, “özü sözü
8
bakımından tartışmalı” bir kavram olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, bu
farklı anlamlar, görüşler, aynı kavrama ilişkin rakip anlayışlardan ibaret
olabilirler. İster rakip kavramlar isterse alternatif anlayışlar söz konusu olsun,
en derin düşünsel, akademik ve ideolojik anlaşmazlıkların bir bölümü bu
konunun akademik olarak incelenmesinde açığa çıktığından, siyasetin ne
olduğuna ilişkin tartışma yapılmaya değerdir.
Burada siyaset hakkındaki dört farklı görüş ve anlam şunlardır:
➢ Hükümet etme sanatı olarak siyaset
➢ Kamusal işler (kamu meseleleri) olarak siyaset
➢ Uzlaşma ve mutabakat olarak siyaset
➢ İktidarın ve kaynakların dağıtımı olarak siyaset
1.2. Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset
Burada siyaset bir sanat olarak görülür. Tıpkı Bismarck’ın dediği gibi,
“Siyaset bir bilim değil bir sanattır. Bu sözü Alman Parlamentosu’nda
söylediği bildirilir. Onun zihnindeki sanat, hükümet etme sanatıdır; yani,
kolektif bir şekilde alınması gereken kararlar ve uygulanması yoluyla toplum
içinde kontrol tesis etmektir. Bu, muhtemelen, politikanın, Eski Yunan’daki
orijinal anlamından türetilen klasik tanımıdır. Fakat siyaset, ‘‘Politika’’
‘‘Politics’’ ya da Fransızca olarak ‘‘Politiques’’ kelimesi polisten gelir ki
bunun sözlük anlamı şehir devleti demektir. Eski Yunan toplumu, her biri
kendi hükümet sistemine sahip bağımsız şehir devletleri topluluğu
şeklindeydi. Bu şehir devletlerinin en büyüğü ve etkili olanı, genellikle
demokratik yönetimin beşiği olarak anılan Atina kentiydi. Bunun ışığında
siyaset polisin işlerine, daha doğrusu “polisle ilgili olan”a atıfla anlaşılabilir.
Bundan dolayı, bu tanımın modern biçimi, devletle ilgili olan tanımdır.
Bu tanımdaki siyaset, terimin gündelik kullanımına çok uyar. Kamuda
görev alan çalışanların “siyasette” oldukları, “siyasete girdikleri” söylenir.
Böylece, akademik siyaset biliminin de devamına katkıda bulunduğu bir
tanımdır. Siyaset teriminin “devletle ilgili olan” anlamına geldiği fikri,
akademik disiplin hakkındaki geleneksel görüştür ve bu fikir, akademik
çalışmaların, araştırmanın devlet aygıtının personeli ve mekanizması üstüne
9
odaklanması eğiliminde ifadesini bulur. Zira, Siyaset terimini incelemek de
aslında devleti veya daha geniş anlamda otoritenin kullanımını incelemektir.
Otorite deyince yalnız güç kullanımı anlamına gelmektedir. Bu bakış açısı,
siyaseti “değerlerin otorite kanalıyla paylaştırılması” olarak tanımlayan
Amerikan siyaset bilimcisi olan David Easton’ın yazılarında (1979, 1981)
ileri sürülmüştür6
.
Bununla birlikte Easton’un kastettiği, siyasetin, devletin toplumdan
gelen baskılara özellikle çıkarların, ödüllerin ve cezaların dağıtılması yoluyla
cevap verdiği çeşitli süreçleri ve olayları kapsadığıdır. “Otorite aracılığıyla
dağıtılan değerler”, toplumda yaygın ve meşru olarak kabul edilen ve
vatandaşlar tarafından bağlayıcı olduğu düşünülen değerlerdir. Bu
perspektifte siyaset, toplum için bir faaliyet planı tesis eden resmî veya
otoriteye dayanan kararlar anlamındadır7
. Bu tanımın dikkati çeken yönü, çok
sınırlı bir siyaset görüşü sunmasıdır. Öyle olsun ki siyaset, devlet aygıtı
etrafında dönen bir sosyal örgütlenme sisteminde (polity) gerçekleşen şeydir.
Bu görüşünü kurtarmak için, siyaset bakanlar kurulunda, yasama
meclislerinde, hükümet dairelerinde ve bu kapsamdaki yerlerde yürütülür ve
özellikle politikacılar, kamu görevlileri ve lobiciler gibi sınırlı sayıdaki belirli
bir insan grubu tarafından yerine getirilir.
Bunun anlamı ise, insanların çoğunun, hükümet kurumların çoğunun
ve sosyal faaliyetlerin çoğunun siyasetin “dışında” kabul edilmesidir. İş
yerleri ve çevreleri, kamu alanları (tapınaklar, meydanlar, eğitim kurumları),
cemaatler, aileler ve diğerleri bu anlamda siyasi olmayan yerlerdir; çünkü
bunlar “ülkenin yönetimi” işine dahil değildirler. Yine bu bağlamda, siyaseti
temelde devlete bağlı bir faaliyet olarak tasvir etmek, ulus aşan teknoloji ve
çok uluslu şirketler gibi, modern hayatta gittikçe daha fazla önem kazanan
uluslararası veya küresel etkileri göz ardı etmek demektir. Bu anlamdaki
siyaset tanımı, ulus-devletin dünya olaylarında hâlâ bağımsız bir aktör olarak
görülebildiği günlerden kalmadır.
Bazı karmaşık toplumların yönetimi ödevinin artık sadece hükümet
tarafından yürütülemeyeceğine ve geniş ölçüde bir dizi kamu ve özel sektör
6
, Andrew Heywood. Siyaset, Çev. B. Berat Özipek vd., Adres Yayınları, Ankara, 2012. s.21
7
Heywood, Siyaset, s.23
10
topluluklarının da buna katılması gerektirdiğine ilişkin yaklaşım gittikçe daha
fazla kabul görmektedir. Bu durum, hükümet etmenin yerine yönetişimin
geçmesi fikrinde yansımasını bulmaktadır. Çünkü yönetişim hükümetten daha
geniştir. Bu tanımı daha fazla daraltmak da mümkündür. Siyasete, parti
siyasetiyle eşdeğer bir anlam verme eğiliminde belirgin biçimde bunu
görebiliriz.
Başka bir ifade kullanmak gerekirse burada siyasal olanın alanı,
bilinçli bir biçimde ideolojik kanaatlerle hareket eden ve siyasi partiler gibi
resmi bir örgüte üyelik yoluyla bu kanaatleri için çalışan devlet aktörlerinin
faaliyetleriyle sınırlandırılmaktadır. Bu, siyasetçilerin “siyasi”, kamu
görevlilerinin ise hiç kuşkusuz etik ilkeleri, tarafsız kaldıkları veya
profesyonel tarzda davrandıkları sürece “siyaset-dışı” şeklinde
tanımlandıkları anlamdır. Ancak siyaset ile devlet işleri arasındaki ilişki ise
önceki sayfalarda siyasete neden bu kadar sık biçimde negatif veya kötüleyici
imajlar yüklendiğini açıklamaya da yardımcı olabilir. Bunun sebebi,
siyasetçilerin işlerinde görüp hatta toplumdaki yaygın algılayışta, siyasetin
siyasetçinin faaliyetleriyle yakından bağlantılı görülmesidir. Siyasetçiler,
genellikle kişisel ihtiraslarını kamu hizmeti retoriğiyle veya ideolojik
yargılarla örten, iktidar peşindeki ikiyüzlüler olarak görülürler.
Bu algı, medyalar tarafından yoğun kullanılır. Medya, yolsuzlukların
ve eğriliklerin daha etkili biçimde günışığına çıkarılmasıyla beraber modern
dönemde çok daha yaygın hale gelmiş olup, anti-siyaset gibi bir olgunun
ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Klasik siyasi hayatın kadrosuna bakarak,
siyasi hayatın aygıtına da ilişkin bu reddedişin kökleri, kendi çıkarına hizmet
eden, ikiyüzlü ve ilkesiz bir faaliyet olarak siyaset görüşünde ifadesini bulur
ve “makam siyaseti” veya “politicking” (siyaset oynamak) gibi küçültücü
sözlerde açıkça görülebilir.
Moderne çağda, bu tür bir siyaset imajının kaynağı, Machiavelli’in
“Prens” (1513) adlı yapıtına kadar götürülebilir. Siyaset, bu şekilde
kurnazlığın, zalimliğin ve manipülasyonun kullanılışına dikkat çekilerek,
tamamen realist bir siyaset değerlendirmesi bağlamında ele alınmıştır. Bu
bağlamda siyaset, olumsuz, özellikle bireylerin kendi çıkarlarının peşinde
koştukları, siyasi gücün yozlaştırıcı olduğu, çünkü bu gücün “iktidardakileri”
11
makamlarını kişisel amaçları için başkaları pahasına istismar etmeye sevk
ettiği şeklindeki liberal siyaset görüşünü yansıtmaktadır.
Akademik çalışmalarında, bu düşüncenin en ünlü ifadesini Lord
Acton’un (1834-1902) şu sözlerinde bulur: “İktidar yozlaştırır; mutlak iktidar,
mutlak yozlaştırır”. Ancak, siyaseti böyle görenlerin bile pek azı, siyasi
faaliyetin sosyal varoluşun sürekli ve kaçınılmaz bir boyutu olduğundan
kuşku duyarlar. Değerlerin otorite kanalıyla bölüştürülmesine ilişkin bir çeşit
mekanizmanın olmaması durumunda toplum, modern doğal hukuk
kuramcılarının ileri sürdükleri gibi, kolaylıkla herkesin herkesle savaşıyla bir
parçalanma yaşayabilecektir. Dolayısıyla, yapılması gereken, siyasete bir son
vermek veya siyasetçileri tasfiye etmek değil, siyasetin, hükümet gücünün
kötüye kullanılmamasını sağlayacak bir frenler ve kısıtlamalar çerçevesi
içinde yürütülmesini sağlamaktır.
1.3. Kamusal İşler Olarak Siyaset
Siyaset bilimini anlayışı ikinci ve daha geniş anlamda ve bakışta
siyaset kavrayışı, hükümetin özel ve dar alanının ötesine geçerek, “kamu
hayatı” veya “kamusal işler” olarak düşünüleni içine alır. Başka bir ifadeyle
siyasal olan ve siyasal olmayan ayrımı, özellikle hayatın kamusal alanı ile
özel olarak düşünülen alanı arasındaki ayrımla örtüşmektedir. Böyle bir
siyaset yaklaşımı, genellikle Eski Yunan filozofu Aristoteles’e kadar
götürülebilir. Aristoteles, “Politika” adlı eserinde insanın “doğası gereği bir
siyasi hayvan” olduğunu belirtir. Bununla insanın ancak siyasi toplum içinde
iyi hayatı yaşayabileceğini anlatmak ister. Ona göre devlet (toplum) içinde en
yüksek iyiyi ve iyi yaşamayı sağlamaktır. Bu bakış açısına göre siyaset, adil
toplum yaratmaya ilişkin etik bir faaliyettir; Aristoteles’in ifadesiyle
“bilimlerin üstadı”dır. Fakat “kamusal” hayat ile “özel” hayat arasındaki sınır
nerede çizilmelidir? Kamusal alan ile özel alan arasındaki geleneksel ayrım,
devlet ile sivil toplum ayrımına uymaktadır. Devlet kurumları (hükümet
aygıtı, mahkemeler, polis, ordu, sosyal güvenlik sistemi ve diğerleri),
topluluk hayatının kolektif olarak örgütlenmesinden sorumlu olmaları
anlamında “kamusal” olarak görülebilirler.
12
Kamusal harcamalar, vergilendirme yoluyla elde edilen kaynaklarla
finanse edilirler. Buna karşılık sivil toplum, Edmund Burke’ün “küçük
müfrezeler” olarak isimlendirdiği, aile ve akrabalık grupları, özel işletmeler,
sendikalar, kulüpler, cemaat grupları ve diğerlerinden oluşur. Bunlarla
birlikte, bireysel vatandaşlar tarafından, toplumdan ziyade kendi çıkarlarını
tatmin etmesi için kurulmuş ve finanse ediliyor olmaları anlamında özel
yaşama aittirler. Bu anlamda “kamusal/özel” ayrımı temelinde siyaset,
devletin kendi faaliyetleri, etkinlikleriyle ve sadece kamusal organlar eliyle
yürütülen sorumluluklarla sınırlıdır. Dolayısıyla bireylerin yani ülkenin
vatandaşlarından biri kendi kendileri için yaptıkları ve yapabildikleri
faaliyetlere ilişkin hayat alanları (iktisadi, sosyal, ev hayatına ilişkin, kişisel,
kültürel ve sanatsal alanlar vb.) açıkça “siyasal olmayan” konularıdır.
Unutmayalım ki, sivil toplum her ne kadar devletten ayırt edilebilirse de
kamuya açık, alenen faaliyet gösteren ve toplumun katılabildiği kurumları,
yani geniş anlamda “kamusal” olarak düşünülebilecek bir dizi kurumu da
kapsar.
Bu anlayışının en ciddi sonuçlarından biri, özellikle ekonomiyi özel
alandan kamusal alana taşıyarak siyasal kavramını genişletmesidir. Böylece
işyerinde de bir siyaset tarzı bulunabilir. Bu görüş iş dünyası, topluluklar
(cemaatler), kulüpler ve sendikalar gibi kurumları “kamusal” olarak almasına
rağmen, yine de sınırlı bir siyaset görüşü olarak kalmaktadır. Çünkü bu
yaklaşıma göre siyaset “kişisel” işlere ve kurumlara el atmaz ve atmamalıdır.
Sosyal hareketlerle birlikte, özellikle feminist düşünürler, bunun siyasetin
sokak kapısında kesin bir biçimde durmasını ifade ettiğine işaret etmişlerdir;
siyasetin ailede, ev hayatında veya kişisel ilişkilerde yeri yoktur. Bu ayrım
akademik yaklaşımda yapılabilmektedir. Örneğin siyasetçilerin kendi
profesyonel işleri ile kişisel veya ailevi hayatları arasına belirgin bir çizgi
çekme eğiliminde ifadesini bulmaktadır. Böylece onlar, ortaklarını
aldatmalarını veya çocuklarına kötü davranmalarını “kişisel” sorunlar
şeklinde sınıflandırarak, bunun kamusal işleri yürütmelerini engellemediği
gerekçesiyle, bu türden davranışların siyasal önemini inkâr edebilmektedirler.
13
Şekil 1. Kamu-özel ayrımı konusunda iki görüş
Yukarıda çizdiğimiz tabloya göre, temelde “kamusal” bir faaliyet
olarak anlaşılan bu siyaset yaklaşımının olumlu ve olumsuz çağrışımları
mevcuttur. Antik çağa düşünürü ve çağda düşünürlerle birlikte, Aristoteles’e
kadar giden bir gelenekte siyaset, özellikle bu “kamusal” niteliğinden dolayı
soylu ve entellektüel bir faaliyet olarak görülmüştür. Bu yaklaşım, İnsanlık
Durumu (1958) adlı eserinde siyasetin insana ilişkin faaliyetin en önemli
biçimi olduğunu, çünkü bunun özgür ve eşit yurttaşlar arasında karşılıklı
etkileşimi içerdiğini ileri süren Hannah Arendt tarafından da açıkça
onaylanmıştır.
Bu faaliyet, hayata anlam verir ve her bir bireyin biricikliğini
doğrular. Siyasal katılımı bizatihi iyi olarak tasvir eden Jean-Jacques
Rousseau ve John Stuart Mill gibi kuramcılar da benzer sonuçlara
varmışlardır. Rousseau, siyasi hayatta sadece bütün yurttaşların doğrudan ve
sürekli katılımı yoluyla devletin ortak iyiye (onun kavramsallaştırmasıyla
“genel irade”ye) ulaşılabileceğini ileri sürmüştür. Mill’in yaklaşımında da
“kamusal” hayata katılım, bireyin kişisel, ahlaki ve entelektüel gelişimine
katkıda bulunması bakımından eğiticidir. Fakat bunun tam aksine, kamusal
faaliyet olarak siyaset, istenmeyen bir müdahale şeklinde de tasvir edilebilir.
Özellikle liberal kuramcılar, “özel” hayatın bir tercih, kişisel özgürlük ve
bireysel sorumluluk alanı olduğu temelinden hareketle, devlete karşı sivil
toplumdan yana bir tercihi sergilemişlerdir.
Bu en açık biçimde onların “siyasal” olanın alanını daraltma ve genel
olarak ifade edildiği şekliyle siyaseti, iş dünyası, spor ve aile hayatı gibi özel
Kamu Özel
Devlet:
Hükümet aygıtı
Sivil toplum:
Özerk yapılar, özel teşebbüs
Kamusal alan:
Siyaset, ticaret, iş, sanat,
kültür…
Kişisel alan:
Aile ve ev içi hayat
14
faaliyetlerin dışında tutma çabalarında görülebilir. Bu bakış açısından siyaset,
basitçe, insanların diledikleri gibi davranmalarını önlemesi bakımından
zararlıdır. Örneğin siyaset firmaların kendi işlerini nasıl yürüteceklerine veya
sporu kimlerle ve nasıl yapacağımıza veya çocuklarımızı nasıl
büyüteceğimize müdahale edebilmektedir.
1.4. Uzlaşma Olarak Siyaset
Üçüncü anlamında siyaset, politikanın yürütüldüğü alandan ziyade
kararların alınma tarzıyla ilgilidir. Daha spesifik olarak, bu siyasetin anlam
olarak diplomasiye yakın olduğu görülür. Başka bir ifadeyle, siyaset
çatışmayı çözmenin belirli bir yolu olarak görülür. Yani, zor veya çıplak güç
kullanmadan, uzlaşma, uyuşma ve müzakere yoluyla çözmeyi anlamaktadır.
Bu, siyaseti “mümkün olanın sanatı” olarak tasvir eden yaklaşımdır.
Bu tür bir tanım, aslında kavramın gündelik kullanımının içinde mevcuttur.
Örneğin mevcut Rusya ve Ukrayna krizinde, uluslararası topluluğu tarafından
krize bir çözüm bulunmak için sürdürülen diplomatik etkinliktir. Yani bir
soruna ilişkin olarak “siyasal” çözümden söz edildiğinde, barışçıl müzakere
ve hakemlik yoluyla çözüm kastedilir; bunun tam zıddı olan ve genellikle
“askeri” çözüm olarak görülen şey değildir.
Bu siyaset görüşü de yine Aristoteles’in yazılarına, özellikle de onun
aristokratik ve demokratik unsurları bir araya getirmesi anlamında “karma”
bir nitelik taşıyan ideal bir hükümet sistemi olarak gördüğü “politeia” (polity-
cumhuriyet) kavramına kadar geriye götürülebilir. Bu görüşün modern
dönemdeki önde gelen taraftarlarından biri de Bernard Crick’tir. Crick şöyle
bir tanım sunmaktadır: “Siyaset, farklılaşan çıkarların, iktidardan onlara
bütün bir toplumun refahı ve varlığının devamı için taşıdıkları önemle orantılı
bir pay vererek, belirli bir kurallar bütünün içinde uzlaştırılması faaliyetidir”.8
Bilelim ki bu yaklaşıma göre siyasetin anahtarı, iktidarın yaygın biçimde
dağıtılmasıdır. Crick, çatışmanın kaçınılmaz olduğunu kabul ederek, sosyal
grup ve çıkarların basitçe ezilip ekarte edilemeyeceğini, iktidara sahip
olduklarında uzlaşabileceklerini ileri sürmüştür. Onun için Crick, siyaseti
“düzen probleminin şiddet ve zorlama yerine uzlaşmayla çözümü” olarak
8
Heywood, Siyaset, s.26
15
açıklamaktadır. Bu tür bir siyaset yaklaşımı, liberal rasyonalist ilkelere derin
bir bağlılığı yansıtır.
Toplumun uzlaşması mümkün olmayan bir çatışmadan ziyade
mutabakatla karakterize edilebileceğine ve müzakere ve tartışmanın faydasına
sağlam bir inanca dayanmaktadır. Diğer bir ifadeyle uzlaşmazlıklar, yıldırma
ve şiddete başvurmaksızın çözülebilir. Bununla birlikte Crick’in siyaset
anlayışı, Batılı plüralist demokrasilerde mevcut siyaset biçimine yönelik
güçlü bir eğilimi ifade ettiği şeklinde eleştirilmiştir. Bu eleştiriye göre Crick,
siyaseti, seçim tercihi ve parti rekabetiyle özdeşleştirmektedir. Sonuç olarak
onun modelinin, örneğin tek partili devletler veya askeri rejimler hakkında
söyleyebileceği çok az şey vardır.
1.5. İktidar Olarak Siyaset
Siyasetin dördüncü ve son anlamı hem en geniş hem de en radikal
olanı ifade eder. Bu yaklaşım siyaseti belirli bir alana (hükümete, devlete
veya “kamu” alanına) hapsetmektense, bütün sosyal faaliyetlerde ve insani
varoluşun her alanında geçerli görür. Adrian Leftwich’in Siyaset Nedir?
Faaliyet ve İncelenmesi adlı eserinde de belirttiği gibi, “siyaset formel ve
enformel, kamu ve özel bütün kolektif faaliyetlerin ve bütün beşerî grupların,
kurumların ve toplumların tam merkezindedir”. Bu tür siyasetin anlamında,
siyaset karşılıklı sosyal etkileşimin her düzeyinde mevcuttur. Uluslararası
arenada yani uluslar arasında ve global düzeyde olduğu gibi, ailelerde ve
küçük arkadaş gruplarında da bulunur. Ancak, siyasi faaliyeti diğerlerinden
ayıran temel özellik nedir? Siyaseti diğer herhangi bir sosyal davranıştan
ayıran nitelik hangisidir? Sorulara yanıt aranırken, siyaset en geniş anlamıyla,
insani varoluşun akışı içinde kaynakların üretimi, dağıtımı ve kullanımıyla
ilgilidir. Siyaset gerçekte iktidar demektir; yani hangi yolla olursa olsun,
arzulanan bir neticeye ulaşabilme kapasitesidir.
Bu fikir en kısa ve özlü biçimde Harold Lasswell’in kitabının isminde
özetlenmiştir: Siyaset: Kim, Neyi, Ne Zaman Alır? (1936). Bu yaklaşımda
siyaset, farklılık ve çatışmayla ilgilidir; ama onun temel içeriğinde kıtlığın
mevcudiyeti bulunmaktadır. Basit bir gerçek vardır: İnsani arzu ve ihtiyaçlar
sonsuz, ama onları karşılayacak kaynaklar daima sınırlıdır. Bu bağlamda
16
siyaset, kıt kaynaklar üzerinde bir mücadele olarak görülürken, iktidar da bu
mücadelenin yapılmasının yolu olarak görülmektedir.
Siyaset iktidar demektir. Bu iktidar anlayışının savunucuları arasında
feministler ve Marksistler de vardır. Modern feministler “siyasal olan”
konusuna özel bir ilgi göstermişlerdir. Bu ilgi alışılagelmiş siyaset
tanımlarının kadını belirgin bir biçimde siyasal hayattan dışladığı gerçeğinden
gelmektedir. Geleneksel olarak, kadınlar, merkezinde aile ve ev içi
sorumlulukların bulunduğu “özel” alanla sınırlandırılmıştır. Buna karşılık
erkekler, geleneksel olarak siyaseti ve “kamusal” hayatın diğer alanlarını
hakimiyetleri altında tutmuşlardır. Bu yüzden radikal feministler, bunun
yerine “kişisel olan, siyasal olanla özdeştir” diyerek, “kamusal/özel” ayrımına
saldırırlar. Bu slogan ev-içi, aile ve kişisel hayattaki her şeyin aynı zamanda
siyasal olduğuna ve bunun gerçekte diğer tüm siyasal mücadelenin temeli
olduğuna ilişkin radikal feminist inancı içerir.
Bu anlayış, hiç kuşkusuz, daha radikal bir siyaset yaklaşımıyla
desteklenilir. Bu görüş Kate Millet’in “Cinsel Siyaset” adlı yapıtında
özetlenirdir. Millet, siyaseti “bir grup insanın bir diğeri tarafından kontrol
edilmesini sağlayan iktidar yapılı ilişkiler ve düzenlemeler”9
olarak
tanımlamaktadır. Bu bakımdan feministlerin gündelik hayatın siyasetiyle
ilgili oldukları söylenebilir. Onların yaklaşımına göre aile-içi ilişkiler, kocalar
ve karıları arasındaki, ana-baba ve çocukları arasındaki ilişkiler, her
parçasıyla işverenler ve işçiler veya hükümet ve yurttaşlar arasındaki ilişkiler
kadar siyasaldır. Dahası, Marksistler de “siyaset” kavramını iki anlamda
kullanmışlardır. Marx, “siyaset” kavramını bir düzeyde devlet aygıtına ilişkin
alışılagelen anlamında kullanmıştır. Komünist Manifestosunda (1848) siyasal
iktidarı “bir sınıfın diğerini sömürmesini sağlayan örgütlü iktidardan ibaret”
olarak ifade etmiştir. Marx’a göre siyaset, hukuk ve kültürle beraber, sosyal
hayatın gerçek temeli olan iktisadi “temel”den ayrı olarak üst yapının bir
parçasıdır.
Bununla birlikte, Marx, iktisadi “temel” ile hukuki ve siyasal
“üstyapı”yı birbirinden bütünüyle ayrı görmemiştir. Üstyapının iktisadi
9
Heywood, Siyaset, s. 30-32
17
“temel”den çıktığına ve onu yansıttığına inanmıştır. Ona göre, daha derin bir
düzeyde siyasal iktidar, köklerini sınıf sisteminde bulur: Lenin’in de belirttiği
gibi, “siyaset, iktisadın en kesif şeklidir”. Siyasetin devlet ve dar bir kamusal
alanla sınırlandırılabileceğine inananların tersine, Marksistlerin “iktisadi olan
siyasal olandır” fikrine inandıkları söylenebilir. Bu yaklaşımdan hareketle
Marksistler, siyasetin merkezine sınıf mücadelesiyle niteledikleri sivil
toplumu koyarlar.
1.6. Devlet ve Hükümet Üzerine
En yaygın kullanımda devlet, sınırları belirlenmiş bir toprak parçası
üzerinde yaşayan insanlardan oluşan bir toplumu düzen içinde yönetmek
amacıyla otorite kullanan siyasal bir örgüttür10
. Bu tanıma bakıldığında,
devlet denilen kurumsal yapının var olabilmesi için ülke, insan topluluğu ve
iktidar olmak üzere üç temel unsurun bir araya gelmesi gerekir11
. Alman
sosyolog Max Weber de devleti “belli bir arazi içinde, fiziksel şiddetin meşru
kullanımını tekelinde (başarıyla) bulunduran insan topluluğu”12
şeklinde
tanımlamaktadır.
Aslında, ortada duran somut bir gerçeklik değil de düşünce ürünü
kavramsal bir varlık olan devlet ister bir sembol ister hukuksal bir yapı,
isterse bir mit olarak kabul edilsin, bu kavramsal varlığın temelinde, yukarıda
işaret edildiği gibi, ülke, toplum ve iktidar olarak üç somut gerçeklik
bulunmaktadır. Bu ilkelerden bir tanesi eksikse devlet diye bir şey olmaz. Bu
bakımdan siyasetin, genellikle, devlet ve onun kurumsal örgütlenmesinin
analizi, toplum üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi vb. ile ilgili bir çalışma
olarak anlaşılması pek de şaşırtıcı değildir13
. Ancak siyaset ve devlet insanın
olduğu yerde, nerede olursa olsun vardır; dolayısıyla, siyasetin ve devletin
kavramsal yapılarının iyi anlaşılabilmesi için, insanın hem tinsel hem
toplumsal hem de düşünsel bakımdan iyi analiz edilmesi ve iyi anlaşılması
gerekir. Karl Jaspers’e göre, ne Hobbes’un dediği gibi, “devlet olmadıkça,
10
Andrew Heywood, Siyasetin Temel Kavramları, Çev. Hayrettin Özler, Adres Yayınları, Ankara,
2012, s.29.
11
Münci Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2013, s.37.
12
Max Weber, Sosyoloji Yazıları, Çev. T. Parla, İstanbul, 1986, s.80.
13
Heywood, Siyasetin Temel Kavramlar s.125.
18
herkes herkese karşı daima savaş halinde”14
dir, ne de anarşistlerin öne
sürdükleri gibi, insan “tamamen iyi” bir varlıktır.
İnsan kendisinde hem sevgi hem de nefretin bulunduğu bir doğa ve
toplum varlığı, her zaman şu ya da bu ölçüde söz konusu karşıt duyguların
çatışması içerisinde bulunmakla birlikte; aynı zamanda, bu karşıt duyguların
her birisinden daha fazlasını yapabilecek yeterlilikte olan bir varlıktır.
İnsanın, kendisinin dışındaki bütün varlıklardan daha güçlü olması, onun aynı
zamanda iyi olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, kötü olduğu anlamına da
gelebileceğinden; tarihsel süreç içerisinde, kendisinin üstünde bulunan
egemen bir güç tarafından, insanın özgürlük alanının sürekli olarak
denetlenmesi ve sınırlandırılması gerektiğinin farkına varılmıştır.
Belirli bir coğrafya üzerinde, yalnız başına değil de bir toplumun
üyesi olarak yaşamak zorunda bulunan her bir insanı, toplumun öteki üyeleri
ile değişik bağlamlarda bir sürü ilişki içerisine sokan ve bu ilişkileri
düzenleyen, biri din öteki devlet olmak üzere, iki otoritenin bulunduğu, yine
tarihin bize gösterdiği gerçekliklerden biridir15
. Jaspers kendisine göre, devlet
“meşru güç kullanma tekeline sahip, yasa ve kurallara göre barışçı bir tarzda
icraat yapan, toplumun düzenini sağlayan” bir otoriteden bahsetmiştir. İslam
dünyasında ise İbn Haldun’un da benzer bir biçimde, “hükümdarların
uyruklarına karşı şiddetli muamelelerde bulunmaları, çoğunlukla devletin
nizam ve düzenini bozar; devletin faydası kendilerini koruması ve uyruğun
her sınıfına şefkatle muamele etmesiyledir”16
demek suretiyle, Jaspers’e
yakın bir devlet anlayışını paylaştığı söylenebilir. “Devlet fikri insanın
cevherinde vardır”17
diyen Jaspers’e göre, devlet iradesi insanın kendi
kaderinin iradesi olduğundan, devlet fikri insana adeta doğuştan verilmiştir;
öyle ki, klasik şekliyle, “devlet Tanrı tarafından yetki verilen bir iradenin
otoritesi olarak geçerli olup, böylece insanlar boyun eğip ve buna kader
olarak katlandıkları” zaman nasıl ise, modern şekliyle “kitle düzeninin bir
garantisi” olarak kabul edildiği zaman da öyledir.
14
Thomas Hobbes, Leviathan, Çev. Semih Lim, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995, s.94.
15
H. Çiçek, Karl Jaspers’in Siyaset Felsefesi, Dergah Yayınları, İstanbul 2008, s.207.
16
İ. Haldun, Mukaddime, C.I (Çev. Zakir Kadiri Ugan), M.E.G.S.B. Yayınları, İstanbul, 1988, s.475
17
K. Jaspers’dan aktaran, Çiçek, Karl Jaspers’in Siyaset Felsefesi, s.209.
19
İktidarı önderlik ettiği insanların yararına kullandığı sürece,
saygınlığını kaybetmeyecek olan devletin temel işlevi, yönetenler (hükümet)
aracılığıyla yönetilenlere güven verecek ve buna bağlı olarak da kendisine
karşı saygı uyandıracak hizmetlerde bulunmasıdır. Burada insanlık tarihi
içerisinde, devletin “ne zaman, niçin ve nasıl?” doğduğuna ilişkin soru da
siyaset felsefesinde ele alınması gereken önemli sorular arasında yer
almaktadır. Bu konuda, dinsel ve mitolojik nitelikli kuramlar bir yana
bırakılacak olursa, geride kalanlar iki şekilde ele alınabilir18
:
a) Tamamıyla bir varsayıma dayanan ve devletin gerçekte nasıl meydana
geldiğinden ziyade niçin olması gerektiği üzerinde duran kuramlar;
b) Siyasal toplulukların gelişmesinin ve devlete dönüşmesinin tarihsel ve
sosyolojik süreç içerisinde nasıl olduğunu inceleyen kuramlar.
Bu iki bakış açısına bağlı olarak da genelde, siyaset felsefesinin klasik
ve modern olmak üzere iki döneme ayrıldığı bilinir. Bu dönemlerin her birisi
kendilerini temsil eden siyaset filozoflarıyla birlikte, çalışmanın devamında,
ayrıntılı olarak ele alınıp incelenecektir.
Genel anlamda, bir kurumlar bütünü olduğu söylenebilecek olan devlete
ilişkin üç farklı bakış açısından söz edilebilir19
:
1) İdealist bakış açısı: İdealist devlet anlayışının Platon’dan sonra, modern
çağdaki en önemli temsilcisi olan Hegel toplumsal var oluşun üç temel
evresini, aile, sivil toplum ve devlet olarak belirler. Devleti, temelinde
“evrensel başkacılık”ın bulunduğu, etik bir topluluk olarak kabul eden
Hegel’e göre, ailede insanlar çocukların ve yaşlı akrabaların iyiliği için kendi
çıkarlarını bir yana bırakırken; sivil toplumda bireysel çıkarlar her zaman
toplumun genel çıkarlarının önünde tutulmuştur.
2) Fonksiyonalist bakış açısı: Fonksiyonalist devlet anlayışında, devlet
kurumlarının rolü ve amacı her zaman ön planda tutulur. Buna göre, devletin
temel işlevi toplumsal düzenin devam edebilmesi için, düzeni destekleyen ve
toplumsal istikrarı sağlayan kurumların sağlam bir biçimde ayakta durmasını
18
Kapani, Politika Bilimine Giriş, s.40.
19
Heywood, Siyaset, s.127.
20
sağlamaktır. Genelde, bu bakış açısının Marksistler tarafından benimsendiği
söylenebilir.
3) Örgütsel bakış açısı: Devleti, en geniş anlamıyla, bir hükümet aygıtı olarak
tanımlayan, devlet ile sivil toplumu çok net bir biçimde birbirinden ayıran bu
bakış açısına göre, devlet bürokrasi, askeriye, polis, mahkemeler, sosyal
güvenlik sistemi gibi çeşitli hükümet kurumlarını kapsar. Böylesine
merkezileşmiş bir yönetim sistemi olarak, 15. Ve 16. yüzyılların Avrupa
kıtasında kurulmaya başlayan modern devlet, köklerini bu bakış açısından
almıştır denilebilir.
Bu bağlamda, devletin beş temel özelliğinden söz edilebilir:
1) Devlet toplumsal bir yapıdaki bütün topluluk ve grupların üstünde mutlak
bir güç olduğundan egemenlik ve iktidar sahibidir. Devletin bu özelliği en
somut biçimde Hobbes’un Leviathan’ında görülür.
2) Devlet kurumları sivil toplum kurumlarının aksine, kamusal alanda yer
alırlar ve kamu tarafından finanse edilirler. Aile, özel işletmeler, sendikalar
vb. özel kurumlar bireysel çıkarları karşılamak amacını güderken, kamu
kurumları kolektif kararlar almak ve uygulamakla yükümlüdürler.
3) Devletin kararları, zorunlu olarak değilse bile, genel olarak toplumun
üyeleri için bağlayıcı kabul edildiğinden, devlet bir meşrulaştırma
uygulamasıdır.
4) Devlet, otoritesi zor ile desteklendiğinden, yasalara itaati sağlama ve ihlal
edenleri cezalandırma yetkisine sahip olduğundan, devlet bir hükmetme
aracıdır.
5) Devlet ülke denilen sınırları belli bir coğrafya üzerindeki birliktir. Kendi
ülkesi üzerinde kullanma hakkına sahip bulunduğu ve belirli bir coğrafya
bağlamında tanımlanmış olan devletin söz konusu yetkileri, vatandaşı olsun
ya da olmasın, ülkenin sınırları içerisinde yaşayan herkesi kapsamına
almaktadır.
Burada bir ülkeyi yönetenler toplum üzerinde iktidar uygularken,
bunu hep devlet adına yaparlar; ancak devlet adına iktidar uygulayan
21
yöneticiler ile devleti birbirinden ayırt etmek gerekir20
. Dolayısıyla, burada
çok açık olarak devletin yanında hükümetin varlığından söz edilmesi
kaçınılmazdır. Dolaysıyla, devlet hem hükümetten hem de sivil toplumdan
farklı bir örgütlenmedir21
. Gerçeği anlatmak gerekirse de devlet insan
ömrüyle ve zamanla sınırlı olmayan, dolayısıyla süreklilik içerisinde bulunan
bir kurumdur. Bu anlamla devlet süreklidir. Bu sürekliliğin sağlanabilmesi
için, daha başlangıçta, devletin varlığının onu yönetenlerin varlıklarına bağlı
olmadığının bilinmesi gerekir.
Çağımızda modern siyaset felsefesiyle birlikte kurulmaya başladığı
söylenebilecek olan modern hukukta, devletin tüzel kişiliği kavramı
oluşturulurken, varılan sonuç şöyle dile getirilir22
: “Devleti meydana getiren
insanlar değişebilir, devleti yönetenler değişebilir, hükümetler değişebilir,
hatta rejimler değişebilir, fakat devlet kalır. Bütün bu değişmeler onun
varlığını etkilemez; o süreklidir”. Topluma önderlik etmek üzere, devlet
içerisinde belirli bir süre için oluşturulmuş bir örgütün üyeleri olan ve iktidar
üzerinde hiçbir öznel hak sahibi olmayan yöneticiler, devletin bir organı
olarak kendilerine hukuk tarafından verilmiş olan yetkileri sadece
kullanabilirler ki; bu anlayışın betimlediği devlet, modern siyaset
felsefesinde, hukuk devleti olarak adlandırılır.
“Hukuk devleti, her durum ve tecrübenin yasal güvenceye alınması,
her şeyin hukuk formunda yapılması anlamına gelir” diyen Jaspers’e göre,
“hukuk devletinde güven egemendir, güç devletinde ise tamamen
güvensizlik”. Belirli siyasal tercihleri, ideolojik eğilimleri ve dünya görüşleri
olan hükümet adına davranan insanların, kuracakları düzen, kullanacakları
otoritenin, yapacakları kanunların, ilk planda, doğrudan doğruya toplumun bir
kesimini gözetiyor gibi görünür. Oysa devletin içinde belirli bir süre için
görev başına gelmiş olan hükümetin kendi siyasal ideolojisi ve görüşleri
doğrultusunda hareket eden sosyal sınıfların öteki sosyal sınıflara göre daha
20
Kapani, Politika Bilimine Giriş, s.39.
21
Norman P. Baryy, Modern Siyaset Teorisi, Çev. M. Erdoğan ve Y. Şahin, Liberte Yayınları,
Ankara, 2012, s.132.
22
Kapani, Politika Bilimine Giriş, s.45.
22
fazla gözetileceği her zaman akılda tutulmalıdır23
. Bu çerçevede, devlet ile
hükümet arasında beş temel farklılıktan söz edilebilir24
:
1) Kamusal alandaki tüm kurumları ve toplumun tüm üyelerini kapsayan
devlet, hükümetten daha geniştir, hükümet devletin bir parçasıdır.
2) Devlet sürekli olduğu halde, hükümetler gelip geçicidir.
3) Hükümet devlet otoritesinin işletilmesini sağlayan bir araçtır.
4) Devlet kişilikdışı bir otoriteyi icra ederken, belirli bir süre için iktidara
gelmiş olan hükümet kendi politik anlayışını uygulamaya çalışır.
5) Devlet, kuramsal düzeyde, toplumun ortak çıkarını ve ortak iyisini temsil
ederken, hükümet belirli bir dönem için iktidara gelmiş olanların partizan
eğilimlerini temsil eder.
Burada toplumu (sivil toplumu) oluşturan insanlar arasında hem
bedensel hem de düşünsel bakımdan, bir güç farkının ortaya çıkmasına bağlı
olarak, kendiliğinden bir yöneten ve yönetilen ayrımının ortaya çıkması,
siyasetin, dolayısıyla da devletin temelini teşkil etmektedir. Devletin
oluşturduğu kuralların ve yasaların belirlediği düzene uygun ya da uygunsuz
biçimde yaşamanın ortaya çıkardığı olayları siyasal olaylar olarak
tanımlamak mümkündür. Devletin, siyasal bir örgütlenme şeklinde, ortaya
çıkmasını sağlayan en temel özellikler olarak şunlar öne sürülebilir25
:
Egemenlik, kamusallık, meşruluk, coğrafya, hükmetme. Egemen bir güç olan
devlet, toplumsal yapının bünyesinde yer alan ve kendisini oluşturan tüm alt
grupların üzerinde mutlak ve sınırlanmamış bir iktidarı temsil ederken; aynı
zamanda, bireylerin özel alanlarından bağımsız kalarak, toplumu oluşturan
tüm bireyleri ilgilendiren kolektif kararları hayata geçirir.
Egemenliği yalnızca kamusal alanda kullanmakla yükümlü bulunan
devlet, bu yükümlülüğünü yerine getirirken, toplumun ortak çıkarını ve ortak
iyisini gözetmek anlamında mutlak bir meşruluk içinde bulunmak zorundadır.
Hatta devletin söz konusu olan egemenliği, kamusallığı ve meşruluğu sınırları
23
Kapani, Politika Bilimine Giriş, s.47.
24
Heywood, Andrew. Siyasi İdeolojiler, Çev. Ahmet Kemal Bayram vd., Adres Yayınları. Ankara,
2013. s.128.
25
Ahmet Cevizci, Felsefe, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2007, s.361.
23
belirlenmiş bir coğrafya üzerinde yaşayan herkesi kapsar; dolayısıyla, bu
coğrafya üzerinde, koyduğu kurallara ve yasalara itaat edilmesini istemek ve
yasaların çiğnenmesi durumunda ceza yaptırımı uygulamak anlamında, devlet
hükmetme gücünün de sahibidir.
Amerikan Siyaset Bilimi Derneği (APSA; American Political Science
Association) 1973 yılında yeni bir bakışla Siyaset Bilim’inin kapsamını ve alt
disiplinlerini yeniden belirlemiştir. Bu dernek tarafından belirlenen tablo ile
UNESCO’nunki arasında benzer yanlar bulunduğu gibi farklı yanlar da
vardır. Burada ortada bulunduğu tablo ulusal bir çabanın ürünü olduğundan
belirlenen içerikte ulusal ve yerel nitelikler öne çıkmaktadır. Ayrıca
Amerikan toplumsal bilim anlayışı ve davranışçı eğilimin etkileri belirgin
olarak öne çıkmaktadır. Söz konusu tablonun temel konuları şu şekildedir26
:
➢ Siyasal kurumlar ve davranışlar
➢ Metodoloji
➢ Uluslararası hukuk, örgütler ve siyaset
➢ Siyasal istikrar ve siyasal değişme
➢ Siyasal kuram
➢ Kamusal siyasanın tayini ve içeriği
➢ Kamu yönetimi
➢ ABD’nin siyasal kurumları, siyasal süreçler, güçler ve davranış
2. Hukuk ve Yasa Üzerine
Ahlak, etik, yasa, hukukun temel kavramlarından biri olduğunu
hatırlatmaktadır.
Ancak hukuk ve yasa ise vatandaşların eylemlerini düzenleyen bir ülke
tarafından tanınan bir kurallar sistemini ifade eder. Diğer
yandan, davranmak belirli durumlar ve kişilerle ilgilenen mevzuat
bölümüdür. Birçoğu iki hukuki terimi birbirinin yerine kullanır, ancak
birincisi ikincisinin bir alt kümesidir.
26
Davut Dursun vd., Siyaset Bilimi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2018 s.16
24
Kanunlar, her ülkenin mevzuatında çok önemli bir rol oynar, hayatın
her alanında yani pazar, hükümet, ofis, okul veya başka herhangi bir yerden
bahsedelim, insanları haksız uygulamalardan korur. Ülkenin tüm vatandaşları
için eşit olarak geçerlidir yani kastlarına, ırklarına, cinsiyetlerine ve hatta
unvanlarına bakılmaksızın tüm vatandaşlar hukukun gözünde eşittir.
Dolayısıyla hiç kimse hukukun üstünde değildir. Aksine, yasa, yalnızca belirli
bir duruma ilişkin tüm hükümler olduğu için duruma özgüdür.
Literatür taramasında “etik” kavramının tanım ve içeriği üzerinde
henüz bir fikir birliği sağlatılamadığı tespit edilmiş olup, “etik” teriminin
“töre bilimi” anlamını içeren Yunanca “ethos-ethikos” sözcüğünden
türetildiği belirtilmektedir. Yunan dilinde bu sözcük “ahlâk sistemi, ilke,
insan davranışı, gelenek” anlamlarını ifade etmektedir. Etik, teriminin birçok
tanımlaması vardır27
.
Etiğin, yasalar tarafından kontrol edilmeyen; ancak insan
davranışlarının sonuçlarına odaklı kültürel ve töresel bir standart olarak,
kanuni zorunlulukla yapılan faaliyetlere kıyasla daha yüksek standartları
karşılayan davranışları zorunlu kılmakla birlikte, kendine özgü davranışlar
içerdiği belirtilmektedir. Etik toplumların gelenekleri, kültürleri ve yasaları
ile meydana geldiğinden; toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Bu
nedenledir ki, bir toplumda etik veya etik dışı olarak algılanan fiiller, diğer
toplumda tam zıddı bir ifade olarak algılanabilir28
.
Belirli bir davranışın etiğe uygun olup olmadığı, yalnızca bireylerin
kişisel etik ve değerleri tarafından değil, kitle iletişim, çıkar grupları ve
örgütleri de içine alan toplum tarafından belirlenmektedir. Bir eylemin etik
açıdan konumunu ortak toplumsal bakış açısı belirlemektedir. Saf anlamıyla
etik düşünce ve etik eylemden bahsediyorsak, bunun herhangi bir şekilde bir
yarar bekleme, çıkar sağlama, art niyet taşıma, bir üst güçten korkma,
cezadan çekinme, yasaya uyma gibi nedenlere dayanmaması gerekir.
27
Enver Özkalp ve Çiğdem Kırel, Örgütsel Davranış, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir,
2011, s.231.
28
Nilhun Doğan, “İş Etiği ve İşletmelerde Çöküş”, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi. Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2008. Cilt: 10, Sayı:16.
25
Etik, bireylerin gruplarla, toplumla, örgütlerle ve birbirleriyle doğru ilişkiler
kurma yöntemlerini araştıran ve bunlarla ilgilenen bir disiplin dalıdır.
Etik, kişinin davranışlarına temel olan ahlak ilkelerinin tümü olarak
ifade edilebilir. Başka bir ifade ile etik, insanlara ‘‘işlerin nasıl yapılması
gerektiğini’’ belirlemede yardımcı olan yol gösterici değerler, ilkeler ve
standartlardır. Etik, aynı zamanda felsefi bir süreçtir. Bu süreç, karar alırken
ve uygularken, belirli ilkelere ve standartlara bağlı kalınmasını
gerektirmektedir.
TDK sözlüğünde etik, “Çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması
veya kaçınması gereken davranışlar bütünü” olarak ifade edilmektedir. Etik
sıfat olarak kullanıldığında ise “ahlaki veya ahlaki olan” anlamı vermektedir.
Etik, çalışma hayatımızda kararlar alırken ve uygulama yaparken, belirli
değerlere bağlı kalınarak hareket edilen bir ilkeler ve teamüller sürecidir. Bu
süreç bütün etkinliklerde neyin yapılıp, neyin yapılmayacağının, bilinmesini
ve uygulanmasını ifade eder29
.
Ahlak sözcüğü ise, Latince “mos-moralites”, İngilizce “moral-morality”
kelimesi karşılığı olup “ahlâklı, ahlâk kurallarına uyan” anlamında
kullanılmaktadır. Her iki sözcüğün karşılığında Türkçe’de kullandığımız
“ahlak” kelimesi ise Arapça’da “hulk” kökünden gelmekte ve gelenek,
görenek ve alışkanlık anlamlarını ifade etmektedir30
.
İnsanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda
bulunup kötü davranışlardan uzak olmasını ifade etmektedir31
. Her toplumun
bir ahlak anlayışını benimsediği ahlaki kurallar dizinine toplumsal ahlak diye
ifade edilirken, dünyada genel kabul gören ahlaki kurallar dizinine evrensel
ahlâk diyebiliriz. Örneğin, hile, taciz ve yalan gibi davranışlar dünyanın her
yerinde ahlâk dışı davranışlar olarak kabul edildiği için evrensel ahlak
kuralları kapsamında sınıflandırılabilirler.
29
Nurhan Aydın ve diğerleri, Uluslararası İşletmecilik, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir,
2004, s.113.
30
Hayri Ülgen ve S. Kadri Mirze, İşletmelerde Stratejik Yönetim, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2004,
s.35.
31
Metin Aslan (2014), Yönetim ve Organizasyon Ders Notları, Birecik Meslek Yüksekokulu, Harran
Üniversitesi, s.116.
26
Hukuk kelimesi; Arapça “hak” kökünden gelir ve kelimenin
çoğuludur. Türk Dil Kurumu’na göre hukuk sözcüğü, “Toplumu düzenleyen
ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür”32
. Bunun dışında
hukukun “haklar” anlamı da vardır. Ancak, hukuk bireyler arasındaki,
bireylerle devletler arasındaki, devletlerle devletler arasındaki ilişkileri
düzenleyen, uygulaması devlet yaptırımına bağlanabilen kurallar bütünüdür.
Bu kurallar bütününü inceleyen bilim, hukuk bilimidir.
Hukukun bir bilim olarak kuramsallaşması iki bin yıl öncesine, Roma
Hukuku’na dayanır. Ayrıca, toplumu düzen altına alan ve kişiler arası
ilişkileri düzenleyen, ortak yaşamın huzur ve güven içinde akışını sağlayan,
gerektiğinde adaleti yerine getiren, kamu gücü ile desteklenen ve devlet
tarafından yaptırımlarla güvence altına alınan kurallar bütünüdür33
.
Yasa, Latincede lex, legis demektir ve bir hukuk kuralıdır. Hukuk
kavramı, sözleşme ve antlaşma (hukuk açısından eşitler arasındaki bir
müzakereden kaynaklanan) ve aynı zamanda diğer hukuk kaynakları ile ilgili
olarak tanımlanır: İçtihat hukuku temel yasalar (anayasa vb.) ve yürütme
gücünün yönetmelikleri ve diğer yazılı işlemleri. Yasa, en geniş anlamıyla,
doğası ne olursa olsun bir hukuk normuna karşılık gelmektedir.
Ayrıca felsefi yaklaşımda, MÖ 5.yüzyılda, Xenophon
Memorabilia’da34
Periklese göre yasanın bir tanımını verir: “Toplanmış
insanların, bir kimsenin neyin iyi ya da kötü olması gerektiğine karar
vermesine dayanan herhangi bir müzakere; bir devlette emreden iktidar,
üzerinde müzakere ettikten sonra neyi emrediyor”.
Platonun tanımlarına göre yasa, “çok sayıda kişinin, zaman sınırlaması
olmaksızın geçerli olan siyasi kararıdır”. Platonun yasalarının birinci
kitabında, bir yasa için verilen tanım şöyledir: “Devletin ortak kararı olan akıl
yargısı”35
. Aristoteles’e göre yasa, “Her şeyin nasıl yapılması gerektiğini
gösteren, şehrin oybirliği ile belirlediği bir konuşmadır”36
. Friedrich
32
Büyük Türkçe Sözlük, hukuk maddesi, Türk Dil Kurumu (Erişim tarihi 14.3.2011)
33
Turgut Akıntürk, Hukuka Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002, s,3
34
Bonnette‚ Amy L. Xenophon: Memorabilia, introduction‚ traduction et notes. Livre I, Ch. 2. Cornell
University Press‚ 1994.
35
Platon, Les Lois (détail des éditions) (lire en ligne archive) I, 645
36
Athénée, Deipnosophistes (détail des éditions) (lire en ligne archive), Livre XII.
27
Engels’e göre yasamanın amacı, sahibini hiçbir şeyi olmayana karşı
korumaktır. Sadece hiçbir şeyi olmayan insanlar olduğu için yasalar bir
zorunluluktur”37
.
3. Kamu Yönetimi ve Etik Üzerine
3.1. Kamu Yönetiminin Tarihi ve Gelişimi
“Eğer milleti temsil eden kurum üzerine sınırlamalar
getirilmezse, halkın temsilcileri özgürlüğün savunucuları
değil tiranlığın adayları olurlar.”
Benjamin Constat
Kamu yönetimi, tüm toplumun iç içe girmiş ve birbiriyle çelişen
sorunları arasında işleyen idari bir sistemdir. Toplumlar, ilişkilerdeki
yoğunluk bakımından genişledikçe, devletlerin yapı ve işlevleri de büyür,
kurumlar uzmanlaşır ve farklılaşırlar. Yönetim etkinliği, bunları yürüten
kamu kurumlarına bağlıdır. Yapısal görünüm ve işleyişin daha karmaşık ve
teknik bir nitelik göstermesi, kamu yönetiminin daha farklı ve çeşitli
tanımlarını ortaya çıkarır.
Fransızcada, kelime olarak “publique”, Türkçede “kamu”, herkes,
bütün ve bir ülkedeki halkın tümü anlamına gelir. “Kamu düzeni”, bir
toplumun tümünü ilgilendiren düzen iken, “kamu sektörü”, devlet eliyle
yürütülen ekonomik faaliyetlerin tümü demektir. “Kamu personeli” ise devlet
hizmetinde görev yapan çalışanlardır. Kamuoyuna gelince, bu da tanımlanan
bir konuda toplumun büyük bir kesimince benimsenen görüş, tavır ve
inançların toplamı anlamındadır. Kamu tüzel kişileri, kamu yararı amacına
dönük, insan, mal ve topluluklar demektir. Kamu hukuku ise devletin kuruluş
ve işleyişinin yanında, öteki devletler ve kamu tüzel kişilerle olan ilişkileri
düzenleyen kuralların bütünüdür38
.
Kamu, kavram olarak resmiyeti ve genelliği anlattığı kadar özelin ya
da gizlinin ve kapalılığın zıddı olarak açıklığı, halka ait oluşu ve
görülebilirliği de ifade eder. Her ülkedeki kamu yönetimi, siyasal işleyişin
yürütülmesiyle görevli organı emrinde, anayasanın devlete yüklediği kamu
37
Friedrich Engels, La Situation de la classe ouvrière en Angleterre, le capital, Leipzig, 1844, p.38.
38
Özdemir, Murat. Kamu Yönetiminde Etik, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi 2002, Cilt 4, Sayı 7, 2008.
s.179-195.
28
hizmetlerini anayasada belirtilen temel ilkeler çerçevesinde ve yasaların
tanıdığı sınırlar içinde yerine getirmekle yükümlü kurum, kuruluş ve örgütler
bütünüdür.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsız bir disiplin olarak ortaya
çıkan bir kavramdır ve çalışma alanının belirlenmesinde hukuk, siyaset,
ekonomi ve sosyoloji ile işbirliğinde disiplinlerarası bir özellik gösterir.
Anayasal çerçevede, tanımı bu şekilde yapılan kamu yönetimin tamamında
bir kimlik bunalımı söz konusudur39
. Kamu yönetimi, yeni bir kavram olması
dolayısıyla, ilgi ve tanımı alanında çok çeşitli tanımlamaların yapılmasına
gerek duyulmaktadır. Genel anlamında, kamu yönetimini şöyle tanımlamak
mümkündür: Devletin amaçlarını gerçekleştirmek ve işlerini yapmak için
gerek insanların gerekse araç-gereçlerin örgütlenmesi ve yönetimidir40
. Bir
başka tanımı da şudur: Devlet faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde uygulanan
yönetim sanatı ve bilimdir41
.
Belli bir amaca yönelik olarak bir örgütün kurulması, örgütün
işlerliğini sağlayacak türlü yönetsel etkinlikler, kaynakların toplanıp ve bir
araya getirilmesi, eşgüdüm sağlanması, izlenecek ve yapılacak yöntem ve
denetimi kapsayan genel yönetim anlayışı evrensel bir tanımdır ve hem kamu
kesimi hem de özel kesim için geçerlidir. Kamu kesimindeki yönetimi, özel
kesimden ayırmak için kamu yönetimi kavramı daima kullanılmaktadır.
Disiplinler arası bir disiplin olarak algılanan kamu yönetiminin görev
alanında belirsizlikler ve aynı olmayan anlayışlar söz konusudur.
Kamu yönetiminde, örgütün bilimin etkisi altına girdiği, dolayısıyla
işletme yönetimi kavram ve anlayışının kamu yönetimini fazlasıyla etkilediği;
kurum modelleri, kurumsal davranış kalıpları, verimlilik, liderlik, toplam
kalite, toplam sonuç yönetimi ve ülke yurttaşlarının müşteri olarak
algılanmasının kamu yönetimini işletme yönetimine kaydırdığı belirtilmelidir.
Kamu yönetimi disiplini işletme yönetiminden yararlanabilir. Ancak, kamu
yönetiminin devlete ait olma özelliğinin olması nedeniyle kesinlikle siyasal
bir temeli ya da işlevi olduğu unutulmamalıdır. Siyasal boyut, kamu
39
Turgay, Ergun. Kamu Yönetimi-Kuram, Siyasa, Uygulama, Todai Yayınların, Ankara, 2004, s.7.
40
Dwight Waldo, The Study of Public Administration, Random House Inc., New York 1955, p.67.
41
Ergun. Kamu Yönetimi-Kuram, Siyasa, Uygulama, s.8.
29
yönetiminin siyasete bağlı olduğunu ortaya koyduğundan, siyaset biliminden
daha fazla yararlanmak durumundadır.
Kamu yönetimini, işletme yönetimi veya siyasal iktidarla olan
hiyerarşik ilişkilerin oluşturduğu bir yönetim şeklinde algılamak, kavramı
doğru tarif etmemizi zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, kamu yönetimine gerek
bir işletme bağlamından gerekse siyasal açıdan bakılması gerekmektedir.
Kamu kuruluşlarını, moral ve politik temelleri bakımından, siyasal iktidarla
olan hiyerarşik ilişkileri içine kapatmak imkânsızdır. Yine, kamusal
politikaların özel kesim kuruluşlarından etkilenmeleri bir gerçek olmakla
birlikte, özel kesim değerlerinin tümüyle kamu kuruluşlarına aktarılması
olanaksızdır42
. Temelde kamu yönetiminin iki yönü bulunmaktadır.
Bunlardan biri işlevsel diğeri ise yapısal yöndür.
İşlevsel bir yön olarak, devletin düzenlendiği genel kuralları (yasaları)
ve kamu politikası kararlarını uygulama sürecidir. Böylece genel kurallar, bu
süreç aracıyla bireysel olayların çözümüne ilişkin özel kararlarla
dönüşmektedir. Bu anlayışa göre, kamu yönetimi, geniş anlamdaki yönetim
sektörünün siyasi ortamında yer alır. Bu bağlamda, kamu yönetimi, kamu
politikalarının belirlenmesinde önemli bir role sahiptir ve böylece siyasi
sürecin bir parçasını oluşturur. Özet olarak kamu yönetimi, işlevsel anlamda
kamu politikalarının belirlenmesi ve yürütülmesi sürecidir.
Yapısal bir kavram olarak kamu yönetimi ise devlet içindedir ve
devletin örgütsel görünümünü yansıtır. Önce dediğimiz gibi her devlet,
yasalarla belirlenen çalışmaları yerine girmek için ulusal ve yerel düzeyde
çeşitli örgütlenmelere gider. Bu kamu örgütleri, devletin yapısal yönünü
oluşturur. Böylece örgütlerin temel amacı, anayasa ve yasalarla belirlenen
işlevleri yerine getirmektir. Bu anlamda kamu yönetimi siyasal organların
yürütmeye ilişkin kolu olmasının yanı sıra, devlet ve toplum düzeninin temel
dayanağıdır. Kamu yönetiminin varlığı ve sürekliliği her şeyden önce bu
hizmetin kesintisiz işlemesine bağlıdır43
. Genel anlamda kamu yönetimi,
akademik bir disiplin, bir faaliyet ve meslek olarak görünmektedir. Kamu
yönetimi, çok-disiplinli olarak da görünmektedir. Disiplinlerarası köprü
42
Ergun. Kamu Yönetimi-Kuram, Siyasa, Uygulama, s.13.
43
Özdemir, Murat. Kamu Yönetiminde Etik. s.179-195.
30
görevi yapan kamu yönetimidir; böylece çeşitli disiplinlerden gerekli olan
kısımları alan ve bunları kamusal sıkıntıların çözümüne uygulayan bir
disiplindir. Devlet içinden gelen sıkıntılar nasıl olursa olsun, çözüm bulmak
daima kamu yönetiminin işidir.
Kamu yönetimi, iktisattan hukuka, siyaset biliminden işletme bilimine
kadar uzanan geniş bir yelpazedeki bilim dallarının kesişme noktasında yer
almaktadır. Siyaset bilimi başta olmak üzere, sosyoloji, sosyal psikoloji ve
işletme bilimi gibi disiplinler, kamu yönetiminin genişlemesi ve gelişmesine
katkıda bulunan bilimlerden bazılarıdır. Kamu yönetimi, akademik bir
disiplin olduğu kadar, aynı zamanda kamu politikalarını oluşturma ve bütün
bu politikaları uygulama, planlama, örgütleme, yönlendirme, eşgüdüm,
denetim, sevk ve idare gibi eylem ve işlemlerden oluşan etkinliklerin
bütünüdür. Kamu yöneticilerinin faaliyetlerinin çeşitli olduğu gibi, eğitim
alanları da farklıdır. Örneğin, kamu yönetimi alanında idareci olarak görev
yapan mühendis, iktisatçı, planlamacı, maliyeci ve öğretmen gibi meslek
mensupları kamu yöneticisi olarak nitelendirilirler.
Kamu yönetiminin amacı, yönetimi meydana getiren unsurların, statü,
örgüt, işlev ve davranışlarının tanımlanması demektir. Kamu yönetimi,
devletin faaliyetlerinden önce, ulusal devlet yönetimi, yerel yönetimler gibi,
kamu iktisadi girişimleri ve onlara benzer örgütlerin yönetimi, yasal, teknik,
sosyal, beşeri ve siyasi bütün yönlerin genel bir görüntüsünü ortaya koymakla
işe başlar. Sonraki aşamada ise yönetim örgütlerinin varlık nedenlerini
açıklamak, geliştirilmesini sağlamak ve işleyişlerini iyileştirmek, örgütlerdeki
görevlilerin davranışlarındaki ortak noktaları belirlemek ve bu davranışların
ardındaki mutlak ve gerçek nedenleri araştırmak için uğraşır. Yine, somut
olayları, sistemli görüş ve şemalar haline getirmekle ilgilenir ve kuramsal
işlevi üstlenir.
Tıpkı James M. Buchanan’ın dediği gibi “Bireysel özgürlük, ancak
devletin gücünün anayasal normlar ile sınırlandırılması halinde etkin bir
şekilde korunabilir”. Kamu yönetiminin tarihi, insanların bir araya gelip
kendilerini yönetecek birimler kurmaya başlamaları kadar eskidir. Fakat ayrı
bir bilim dalı olarak ortaya çıkması yeni olduğunu gösterir. Kamu
31
yönetiminin bir disiplin olarak doğumu, pek çok kaynakta 19. yüzyıl sonu ve
20. yüzyılın başı olarak gösterilir.
1887 yılında Woodrow Wilson’un Political Science Quarterly
dergisinde yayınlanan “İdarenin İncelenmesi” adlı makalesi, birçok yönetim
bilimci tarafından kamu yönetiminin bir bilim dalı olarak ortaya çıkışının
belgesi sayılmaktadır. Wilson’un makalesinin bir dönüm noktası olarak
sayılmasının nedeni, yönetim bilimi, siyaset ve hukuk alanlarından esas
olarak ayrı bir alan inşa etmeye çalışmasıdır. Wilson’a göre, idare alanı bir iş
alanıdır. Bu alan, siyasetin bir öğesi olmakla birlikte, ilkeler yönünden
farklılık gösterir. Wilson, yürütme erkinin kullandığı yöntemleri, sağlam
prensiplere oturtmak olarak belirlemişti44
.
Wilson’un bakış açısına göre, kamu yönetimi, liyakat ilkesiyle görev
yapan, tarafsız uzmanlardan oluşan bir yönetim aygıtıdır. Wilson, Avrupa
kıtasının geleneğinden uzaklaştırıp bağımsızlaştırmaya çalışırken, kamu
yönetimini kendisinden önceki hukuksal-siyasal bir örgüt olarak ele alan
yaklaşımların yolunu açmıştır. 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılda Fransız
Devrimi’nin ardından kamu yönetimi alanında yaşanan gelişmeler etkisini
göstermiş, yönetim bilimlerinin Avrupa kıtasında yerini almasına yardımcı
olmuştur. Yine, İngiliz anayasal gelişimi ile liberal anayasal devlet
anlayışının yaygınlaşması ile hak ve özgürlüklerin korunması devletin temel
görevlerinden biri olmuştur.
Devletlerin anayasalarında hak ve özgürlükler, anayasal çerçeve ile
güvence altına alınmak istenmiş ve böylece devlet yönetiminde yasaların ve
hukuksal yaklaşımın ağırlığı artmıştır. Avrupa kıtasında kamu yönetiminin
gelişmesi sırasında, hukuksal yaklaşım etkisini artırmıştır. Devlet içinde
hukuk kavramını inceleyip, yönetimi bir hukuk sorunu olarak ele alan
araştırmacılar Genel Kamu Hukuku kürsülerini kurmaya başlamışlardır. Bu
durum gelenek olarak daha önceki “güçlü devlet için iyi yönetim” sözünün
yerine “yurttaş hak ve görevlerini” ön plana çıkartmıştır. Aynı dönemde yani
Fransız Devrimi sonrasında, Fransa kaynaklı kamu hukuku yaklaşımı da
devletin hukuksal temellere kavuşturulması anlayışını ortaya atmıştır. 1812
44
Wilson, Woodrow. İdarenin İncelenmesi, Seçme Parçalar, Çev. Nermin Abadan Unat, Türk Siyasi
İlimler Derneği Yayını, Ankara, 1962, s.61-64.
32
yılında Fransız araştırmacı Bonin “Kamu yönetiminin ilkeleri”’ adlı yapıtında
ilk defa kamu yönetimi kavramını kullanarak bu disiplinin temellerini
atmıştır45
.
Yine ABD’de 1960’lı yıllara gelindiğinde, yaşanan toplumsal
gelişmelerin kamu yönetimini bir disiplin olarak şekillendirdiği görülür.
Nitekim on yıl sonrası, yani 1970’li yıllar ABD kamu yönetimcilerinin “örgüt
yönetimi geliştirme” kavramı çerçevesinde yoğunlaştıkları yıllardır.
Watergate skandalı baştan olmak üzere, Vietnam Savaşı’nın etkisi ile devlet
ve bürokrasinin kamuoyu gözünde güven kaybına uğraması, “kamu
yönetiminde etik sorunu” ve “yönetimin sorumluluğu” gibi konuları yönetim
sorunlarının başına çıkartmıştır. Aynı dönemde bir diğer ilgi çeken konu da
siyaset bilimcilerden sonra kamu yönetimciler arasında yankılanan “kamu
politikası” adlı verilen yaklaşım olmuştur46
.
Kamu yönetimini, devletin işlerini yürütmesi ile ilgi yapısını
inceleyen bir bilim dalı olarak nitelendirirsek, alan içine hem ulusal yönetim
hem yerel yönetim hem de uluslararası kuruluşların yönetim yapısı ve
etkinlikleri girer. Ulusal alanda hem merkez yönetimini hem de yerel
yönetimi belirler. Başka bir deyişle, kamu siyasetinin alanı içindeki bütün bu
eylemler, kamu yönetiminin ilgili alanına girmek durumundadır. 2. Dünya
Savaşı sonrasında, ulusal alanda hem kamu sektöründe hem de özel sektörde,
ölçek ekonomilerini desteklemek gerekçesiyle, merkezi yönetim ve büyük
yapılara doğru bir yöneliş vardır. Bu tip yönetim ya da yönetim felsefesi,
pazarlama, bilgisayar teknolojisi ve yasa içinde hizmet sunumu gibi
merkezlerden uygulanmıştır (merkezi hizmetler).
1970’li yıllarda ve 1980 yılların ilk kısmında, yönetim politikalarının
şekillendirilmesinin itici gücü, merkezi yönetime olan inanç ve güvendir.
Burada belirtilmek istenen, genel kontrol rejimi uygulayarak, hatalı olayların
minimize edilmesidir. Bu kontrolün asil amacı, sıfır risk yönetim anlayışını
oluşturmaktır. Hem kamu sektörü hem de özel sektörde, 1990’lı yıllarda
köklü değişimler yapılması gereği doğmuştur. Bu anlayış, maliyetleri
45
Koray Karasu, Kamu Yönetimi Disiplininin Kökenine İlişkin Bir Not. II. Kamu Yönetimi Forumu, 7-
8 Ekim 2004, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, s.227.
46
Birgül Ayman Güler, “Nesnesini Arayan Disiplin: Kamu Yönetimi”, Amme İdaresi Dergisi, 1994,
Cilt 27, Sayı 4, s.14.
33
düşürme, etkinlik, yenilik, yeniden düzenleme vatandaşa duyarlı standart,
kalite ve hizmet demekti.
1930’lu ve 1940’lı yıllarda, Reinventing Governement’da (Hükümetin
Yeniden Şekillenmesi) dile getirildiği gibi Weber’in merkezileştirilmiş
bürokrasisi ve hiyerarşik bürokratik anlayış, 1990’lara kadar uzatılmış ve
hızla değişen bilgi yoğun ve iletişimin etkili olduğu toplumda ve ekonomik
yapıda iyi işleyemez hale gelmiştir. Bu tip büyük örgüt yapıları, süpersonik
jetlerin olduğu bir dönemde, hantal, pahalı ve yönetilemez yapılara
dönüşmüştür. Tıpkı, okyanuslar arası tatil gemileri gibi.
1980’li yıllarda yeni kamu yönetimi işletmeciliği ve yönetişim
yaklaşımları ortaya atılmış, hatta piyasacı perspektif pek değiştirilmeden
kalmıştır. Ardından 1990 sonrasında kamu yönetimi disiplinin gelişimi için
ortaya atılan yaklaşımlar, devlet işletmelerinin gerekliliğini ortaya koymuştur.
Özellikle son yirmi yılda, küreselleşme ile birlikte ulus devlet konusunda,
uluslararası kuruluşların devletlerin karar ve uygulamaları üzerinde etkili
olmaya başlamaları ve çok uluslu şirketlerin çıkarları açısından ulus devletleri
engel olarak görmesi sonucunda devlet olgusu iyice zayıflatılmıştır.
Yönetişim yaklaşımı kamu yönetimi disiplinini etkilemiştir. Bu
yaklaşımının temelleri dediğimiz gibi küreselleşme, özelleştirme,
bölgelileşme ve yerelleşmeye dayanır. Yönetişim yaklaşımı, ulus devleti,
kaynakları verimli kullanmayan aşırı büyükmüş bir yapı olarak
değerlendirmekte ve küçültülmesi gerektiğini savunmaktadır.47
Çağdaş
yaklaşım ise kamu yönetimi disiplininde, post modern yaklaşımları
yaygınlaşmış bulunmaktadır. Zira 1990’ların başında ortaya çıkmış görülen
post modern yaklaşımlar, özellikle Anglo-Amerikan (Anglo-Saxon) yazında
tartışılmaktadır.
Çeşitli bakış açılarına göre, postmodern yaklaşımların, disiplini
tekçilikten uzaklaştırarak daha çoğulcu ve insanlığın amaçlarına uygun hale
getirdiği ileri sürülmektedir. Aynı dönemde yönetişim yaklaşımıyla birlikte
varlığını koruduğu ve yerelleşme, yönetimde etik, reform temalarının ön
plana çıktığı görülmektedir. Çağamızda küreselleşmenin etkisiyle kamu
47
Güler, “Nesnesini Arayan Disiplin: Kamu Yönetimi”, s.17.
34
yönetimi alanında çok karşılaştırmalı ve ulus devletler boyutlarında büyük bir
gelişme ve bilgi birikimi yaratılmıştır48
.
Günümüze kadar kamu yönetiminin disiplinin bu gelişimi
incelendiğinde, disiplinin devlet olgusunu geride bırakan yaklaşımların
hakimiyetine girdiği gözlenmektedir. Hatta bu durum, birkaç araştırmaya
göre, disiplini, nesnesi, konusu ve yönetimi açısından bilinemeyen ve
tanımlanamayan bir sosyal bilim alanına indirgemiştir. Tarihsel bir bağlamda
kamu yönetimine bakıldığında ise şu ya da bu anlayışları görmek
mümkündür: Geleneksel ve sosyal-psikolojik yaklaşım olarak özetlenebilir
ama önce biraz ayrıntıları incelemek gerekir.
Geleneksel kamu yönetiminin ortaya çıkışı ve gelişme döneminde (19.
yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başları) iki temel anlayış üzerinde ilkelerini
oluşturmuştur: Siyaset ve yönetimin ayrılığı ile bürokrasi. Bu dönemde kabul
edilen anlayışa göre siyaset ve yönetim birbirinden farklı alanlarda görev
yaptıkları, siyasetin alanının kamu politikalarını belirlemek olduğu;
yönetimin ise teknik bir alan olarak bu kararları hayata geçiren bir yapı
olduğu anlayışı kabul edilmiştir. İkinci temel kabul ise bürokratik örgütlenme
modelinin rasyonel ve etkin bir yönetim modeli olduğudur. Bu temel kabuller
üzerine oluşturulan geleneksel kamu yönetimi anlayışının özellikleri
şunlardır:
3.1.1. Geleneksel Kamu Yönetiminin Örgüt Yapısı Bürokrasiye
Dayanması
Bürokratik örgütlenme Alman sosyolog Max Weber tarafından
geliştirilmiş bir yönetim-organizasyon modelidir. Bürokratik model o dönem
için en gelişmiş örgütlenme modelidir. Bugün de yeni gelişmelere uyum
sağlatılarak yaygın olarak kullanılmaktadır. Bürokratik modelin ayırt edici
özellikleri merkeziyetçi, hiyerarşik, açık ve ayrıntılı kuralların var olduğu,
ilişkilerin biçimsel ve kişilerden bağımsız (kişilikdışı) oluşudur. Bürokrasinin
etkin ve verimli bir yönetim tarzı olduğu kabul edilmiştir. O dönem için
bürokrasi, gelişmiş ve ileri bir yönetim organizasyon modeliydi. Özellikle,
48
Ali Farazmand, “Küreselleşme ve Kamu Yönetimi”, Mülkiye, 2000, Cilt 25, Sayı 229, s. 277.
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf
1.pdf

More Related Content

Similar to 1.pdf

Yönetişim
YönetişimYönetişim
YönetişimSEKTORA
 
13 ders .ahlak ve etik paydaşlar ve ahlak etik.pptx
13  ders .ahlak ve etik paydaşlar ve ahlak etik.pptx13  ders .ahlak ve etik paydaşlar ve ahlak etik.pptx
13 ders .ahlak ve etik paydaşlar ve ahlak etik.pptxMertOzer8
 
Kurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKeskin Bicak
 
Yıldız Holding Kurumsal Sürdürülebilirlik Araştırması
Yıldız Holding Kurumsal Sürdürülebilirlik AraştırmasıYıldız Holding Kurumsal Sürdürülebilirlik Araştırması
Yıldız Holding Kurumsal Sürdürülebilirlik Araştırmasınursenaunalan
 
SüRdüRüLebilir KalkıNma
SüRdüRüLebilir KalkıNmaSüRdüRüLebilir KalkıNma
SüRdüRüLebilir KalkıNmaozan arslan
 
TUSIAD Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu 2017
TUSIAD Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu 2017TUSIAD Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu 2017
TUSIAD Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu 2017Ceylan Parlakay
 
REGÜLASYON EKONOMİSİ: KAMUSAL REGÜLASYONLARIN FAYDA ve MALİYETLERİ
REGÜLASYON EKONOMİSİ: KAMUSAL REGÜLASYONLARIN FAYDA ve MALİYETLERİREGÜLASYON EKONOMİSİ: KAMUSAL REGÜLASYONLARIN FAYDA ve MALİYETLERİ
REGÜLASYON EKONOMİSİ: KAMUSAL REGÜLASYONLARIN FAYDA ve MALİYETLERİCOSKUN CAN AKTAN
 
2012 turkiye'yi anlamak
2012 turkiye'yi anlamak2012 turkiye'yi anlamak
2012 turkiye'yi anlamakAtıf ÜNALDI
 
Halkla İlişkiler Deyince...
Halkla İlişkiler Deyince...Halkla İlişkiler Deyince...
Halkla İlişkiler Deyince...İlknur Çakar
 
SİYASAL HASTALIKLARLA MÜCADELE STRATEJİLERİ
SİYASAL HASTALIKLARLA MÜCADELE STRATEJİLERİSİYASAL HASTALIKLARLA MÜCADELE STRATEJİLERİ
SİYASAL HASTALIKLARLA MÜCADELE STRATEJİLERİCOSKUN CAN AKTAN
 
Yönetişim ve Katılım: Etkili katılım için gerekli araçlar, yöntemler ve mekan...
Yönetişim ve Katılım: Etkili katılım için gerekli araçlar, yöntemler ve mekan...Yönetişim ve Katılım: Etkili katılım için gerekli araçlar, yöntemler ve mekan...
Yönetişim ve Katılım: Etkili katılım için gerekli araçlar, yöntemler ve mekan...Emre Koyuncu
 
Toplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiToplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiFezile Ishik
 
Toplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiToplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiFezile Ishik
 
Toplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiToplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiFezile Ishik
 
Yeni medya, sosyal ağlar ve halkla i̇lişkiler
Yeni medya, sosyal ağlar ve halkla i̇lişkilerYeni medya, sosyal ağlar ve halkla i̇lişkiler
Yeni medya, sosyal ağlar ve halkla i̇lişkilerMerve Şahin
 
Toplam Kalite Yönetimi
Toplam Kalite YönetimiToplam Kalite Yönetimi
Toplam Kalite Yönetimiibrahim şenol
 

Similar to 1.pdf (20)

Yönetişim
YönetişimYönetişim
Yönetişim
 
13 ders .ahlak ve etik paydaşlar ve ahlak etik.pptx
13  ders .ahlak ve etik paydaşlar ve ahlak etik.pptx13  ders .ahlak ve etik paydaşlar ve ahlak etik.pptx
13 ders .ahlak ve etik paydaşlar ve ahlak etik.pptx
 
Kurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumluluk
 
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
 
Yıldız Holding Kurumsal Sürdürülebilirlik Araştırması
Yıldız Holding Kurumsal Sürdürülebilirlik AraştırmasıYıldız Holding Kurumsal Sürdürülebilirlik Araştırması
Yıldız Holding Kurumsal Sürdürülebilirlik Araştırması
 
SüRdüRüLebilir KalkıNma
SüRdüRüLebilir KalkıNmaSüRdüRüLebilir KalkıNma
SüRdüRüLebilir KalkıNma
 
TUSIAD Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu 2017
TUSIAD Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu 2017TUSIAD Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu 2017
TUSIAD Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu 2017
 
REGÜLASYON EKONOMİSİ: KAMUSAL REGÜLASYONLARIN FAYDA ve MALİYETLERİ
REGÜLASYON EKONOMİSİ: KAMUSAL REGÜLASYONLARIN FAYDA ve MALİYETLERİREGÜLASYON EKONOMİSİ: KAMUSAL REGÜLASYONLARIN FAYDA ve MALİYETLERİ
REGÜLASYON EKONOMİSİ: KAMUSAL REGÜLASYONLARIN FAYDA ve MALİYETLERİ
 
2012 turkiye'yi anlamak
2012 turkiye'yi anlamak2012 turkiye'yi anlamak
2012 turkiye'yi anlamak
 
Türkiye'yi Anlama Kılavuzu
Türkiye'yi Anlama KılavuzuTürkiye'yi Anlama Kılavuzu
Türkiye'yi Anlama Kılavuzu
 
Kurumsal
KurumsalKurumsal
Kurumsal
 
Halkla İlişkiler Deyince...
Halkla İlişkiler Deyince...Halkla İlişkiler Deyince...
Halkla İlişkiler Deyince...
 
SİYASAL HASTALIKLARLA MÜCADELE STRATEJİLERİ
SİYASAL HASTALIKLARLA MÜCADELE STRATEJİLERİSİYASAL HASTALIKLARLA MÜCADELE STRATEJİLERİ
SİYASAL HASTALIKLARLA MÜCADELE STRATEJİLERİ
 
Yönetişim ve Katılım: Etkili katılım için gerekli araçlar, yöntemler ve mekan...
Yönetişim ve Katılım: Etkili katılım için gerekli araçlar, yöntemler ve mekan...Yönetişim ve Katılım: Etkili katılım için gerekli araçlar, yöntemler ve mekan...
Yönetişim ve Katılım: Etkili katılım için gerekli araçlar, yöntemler ve mekan...
 
2) ULKU (2018) - Kamu Maliyesinin Tanımı, Gelişimi ve Disiplinler Arası İlişk...
2) ULKU (2018) - Kamu Maliyesinin Tanımı, Gelişimi ve Disiplinler Arası İlişk...2) ULKU (2018) - Kamu Maliyesinin Tanımı, Gelişimi ve Disiplinler Arası İlişk...
2) ULKU (2018) - Kamu Maliyesinin Tanımı, Gelişimi ve Disiplinler Arası İlişk...
 
Toplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiToplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimi
 
Toplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiToplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimi
 
Toplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimiToplam kalite yönetimi
Toplam kalite yönetimi
 
Yeni medya, sosyal ağlar ve halkla i̇lişkiler
Yeni medya, sosyal ağlar ve halkla i̇lişkilerYeni medya, sosyal ağlar ve halkla i̇lişkiler
Yeni medya, sosyal ağlar ve halkla i̇lişkiler
 
Toplam Kalite Yönetimi
Toplam Kalite YönetimiToplam Kalite Yönetimi
Toplam Kalite Yönetimi
 

1.pdf

  • 1. T.C KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI GİNE CUMHURİYETİ’NDE KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI: ETİK AÇIDAN BİR İNCELEME YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN KEMO CAMARA DANIŞMAN DOÇ. DR. CELALETTİN GÜNGÖR ARALIK 2022
  • 2. I Kemo CAMARA tarafından hazırlanan “GİNE CUMHURİYETİ’NDE KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI: ETİK AÇIDAN BİR İNCELEME” adlı tez çalışması, aşağıdaki jüri tarafından OY BİRLİĞİ ile Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Danışman: Doç. Dr. Celalettin GÜNGÖR İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi. Kırıkkale Üniversitesi Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum. imza............. Başkan: Prof. Dr. Türel YILMAZ ŞAHİN İİBF Uluslararası İlişkiler. Hacı Bayram Veli Üniversitesi Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum imza............. Üye: Doç. Dr. Vasfiye ÇELİK İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi. Kırıkkale Üniversitesi Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum. imza............. Tez Savunma Tarihi: 13/12/2022 Jüri tarafından kabul edilen bu tezin Yüksek Lisans Tezi olması için gerekli şartları yerine getirdiğini onaylıyorum. …………………….……. Unvanı Adı SOYADI ………………….. Enstitüsü Müdürü
  • 3. II “Geçmişin yöneticileri, nasıl dinleyeceklerini biliyorlardı. Mevcut yöneticiler, sorgulamayı biliyorlar. Geleceğin yöneticileri ise yapmayı bilecekler”. Bachir Mazouz ÖNSÖZ Yaşadığımız çağda, bilgi ve teknoloji ile birlikte devlet işlerini sağlayan kamu yönetimi de hızlı bir değişim ve gelişim içindedir. Yeni kamu yönetimi ile birlikte son yıllarda yaşam kalitesi, hizmet kalitesi, performans ilkesi ve vatandaş memnuniyeti kavramı, kamu kuruluşları açısından çok daha önemli bir kavram haline gelmiştir. 1980’lerden itibaren kamu bürokrasisinin etkisinin, kamusal hizmetleri sağladıkça, azaldığı söylenebilir. Ayrıca kamu görevlileri yurttaşlara hizmet sunarken etik kavramını gözetmek durumundadırlar. Kamu görevlileri etik davranış ilkeleri dahil, kamu hizmetinde etkinlik, verimlilik ve performans ilkelerine sahip çıkmalıdırlar. Bu çalışmanın katkı sağlamayı hedeflediği asıl amacı, genel olarak etik kavramının gerek dünyadaki değişimi ve yönetimini gerekse Gine Cumhuriyeti’ndeki yeri ve etkinliğini incelemektir. Başka bir deyişle, Gine kamu yönetimindeki etik davranış ilkelerini açıklamasının yanı sıra, nasıl yönetildiğini de ortaya koymaya çalışmıştır.
  • 4. III ÖZET GİNE CUMHURİYETİ’NDE KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI: ETİK AÇIDAN BİR İNCELEME Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu yönetimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi Danışman: Doç. Dr. Celalettin GÜNGÖR Aralık 2022, 147 sayfa Kamu yönetimi, kamu politikalarının ve kamu hizmetlerinin uygulanması misyonu nedeniyle, bir devletin kamu hizmetlerinin sunulmasında kaçınılmaz bir yere sahiptir. Bunun için kamu yönetimi, müşterilere (yurttaşlara) sunulacak “hizmetler” olarak malların bulunduğu büyük bir pazar olarak düşünülmelidir. Mal temiz ve kaliteliyse, satın alan müşteri mutlu ve memnun olur. Ayrıca müşteri (yurttaş) kısa bir süre içinde bir sipariş verirse, tüccar (yönetici) siparişi (hizmeti) zamanında teslim etmelidir. Dolayısıyla tüccarın büyük pazara (kamu yönetimi) göre etkinliği ve verimliliği önemlidir. Hız, verimlilik, performans vb. yurttaşların gelişimini ve memnuniyetini hedefleyen bir kamu yönetiminin özel sektörle rekabet çerçevesinde kalarak temel ilkeleri olmalıdır. Ancak kamu yönetiminin siyaset bilimi disiplininin bir parçası olduğu bilinmektedir. Geleneksel kamu ve yeni kamu yönetimi (işletmeciliği) birbirinden farklılaşmaktadır. Etik yönetimi ise modern anlamı ile yeni kamu işletmeciliği ile doğmuştur. 1980’li yıllardan itibaren kamu yönetiminin değişim ve dönüşümü gelişirken, kamu görevlerinin performansı ve davranış ilkeleri önem kazanmıştır. Günümüzde demokrasi ile birlikte kamu yönetimi bir kalkınma faktörü olarak görülmektedir. Bu nedenle, halkın refahı için çalışan bir kamu yönetimi olmalıdır. Hatta siyasi rejimin değişmesine rağmen kamu yönetiminin devamlılığı ilkesi, egemen misyonlarının gerçekleşmesi için bir güçtür. Dolaysıyla adalet, eşitlik, dürüstlük, tarafsızlık, sorumluluk gibi ilkeler kamu hizmetinin sunulmasında uyulması gereken temel ilkelerdir. Bu çalışmanın katkı sağlamayı hedeflediği asıl amacı, genel olarak etik kavramının gerek dünyadaki değişimi ve yönetimini gerekse Gine Cumhuriyeti’ndeki yeri ve etkinliğini değerlendirmektir. Başka bir deyişle, Gine’nin kamu yönetiminde etik davranış ilkelerini açıklamanın yanı sıra, nasıl yönetildiğini de ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Kamu Yönetimi, Etik Yönetimi, Etik İlkeler, Kamu Politikası, Etkinlik, Verimlilik.
  • 5. IV ABSTRACT UNDERSTANDING OF PUBLIC ADMINISTRATION IN THE REPUBLIC OF GUINEA: AN ETHICAL REVIEW Kırıkkale University Institute of Social Sciences Department of Political Science and Public Administration, Master Thesis Advisor: Assoc. Dr. Celalettin GUNGÖR December 2022, 147 pages Public Administration has an inevitable place in the delivery of public services of a state, due to its mission to implement public policies and public services. Hence, Public Administration should be thought of as a large market with goods as “services” to be offered to customers (citizens). If the goods are clean and of good quality, the customer will be happy and satisfied. Also, if the customer (citizen) places an order in a short time, the merchant (manager) must deliver the order (service) on time. Therefore, the efficiency and productivity of the merchant relative to the big market (public administration) is important. Speed, efficiency, performance, etc. A Public Administration aiming at the development and satisfaction of citizens should have basic principles within the framework of competition with the private sector. However, it is known that Public Administration is a part of the discipline of Political Science. Traditional Public and New Public Administration differ from each other. Ethical management, on the other hand, was born with the New Public Administration in its modern sense. While the change and transformation of Public Administration has been developing since the 1980s, the performance of public duties and the principles of behavior have gained importance. Today, together with democracy, Public Administration is seen as a development factor. Therefore, there must be a Public Administration that works for the welfare of the people. Despite the change of the political
  • 6. V regime, the principle of continuity of Public Administration is a force for the realization of its sovereign missions. Therefore, principles such as justice, equality, honesty, impartiality and responsibility are the basic principles to be followed in the provision of public service. This study aimed to contribute, and to evaluate the change and management of the concept of ethics in general, as well as its place and effectiveness in the Republic of Guinea. In other words, it is to reveal how Guinea is governed as well as explain the principles of ethical behavior in Public Administration. Key Words: Efficiency, Ethics Management, Ethical Principles, Public administration, Productivity, Public Policy.
  • 7. VI TEŞEKKÜR Bu çalışmanın hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen değerli danışman hocam Doç. Dr. Celalettin GÜNGÖR ile diğer jüri üyesi değerli hocalarım Prof. Dr. Türel YILMAZ ŞAHİN ve Doç. Dr. Vasfiye ÇELİK’e çok teşekkür ederim. Ayrıca bugünlere ulaşmamda emeklerinin karşılığını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim sevgili aileme ve hiçbir bir zaman unutamayacağım değerli dostlarıma (Ben Ahmed Azize ZOUGMORE, Ezedin Ayaliew YIMAM, Musa SİMBİLİ, Elisha Apatewen AKANBONG) da teşekkür ederim. “Türkiye Bursu” ile okumam dolayısıyla Türk halkına minnet borcumu belirtmek isterim. Sevgili nişanlım Aminata Gnale CAMARA’nın, varlığı, cesaretlendirmesi ve motive edici sözleri olmadan bu çalışmayı tamamlayamazdım. Ona, her özverisi için teşekkür ederim. Son olarak, bu çalışmayı yakında kaybettiğim iki arkadaşıma (Djiba BERETE ve N’vabigne CONDE) ithaf etmek istiyorum. Mezun olduğumu görmek isterdiniz, ama ne yazık ki kısmet olmadı. Geride sizi asla unutamayacak sadık bir dost bıraktığınızı biliniz ve huzur içinde uyuyunuz.
  • 8. VII İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ....................................................................................................................... II ÖZET ........................................................................................................................III ABSTRACT..............................................................................................................IV TEŞEKKÜR .............................................................................................................VI KISALTMALAR .....................................................................................................XI GİRİŞ .......................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM: SİYASAL KAVRAMLAR VE ETİK ÜZERİNE 1. Siyaset, Devlet, Hükümet ve Hukuk Üzerine ...................................................... 4 1.1. Siyasetin Tanımlanması ve açıklanması ................................................ 4 1.2. Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset.................................................... 8 1.3. Kamusal İşler Olarak Siyaset............................................................... 11 1.4. Uzlaşma Olarak Siyaset ....................................................................... 14 1.5. İktidar Olarak Siyaset .......................................................................... 15 1.6. Devlet ve Hükümet Üzerine…………………………………………..17 2. Hukuk ve Yasa Üzerine ......................................Error! Bookmark not defined. 3.Kamu Yönetimi ve Etik Üzerine .............................Error! Bookmark not defined. 3.1. Kamu Yönetiminin Tarihi ve Gelişimi........................................................ 27 3.1.1.Geleneksel Kamu Yönetiminin Örgüt Yapısı Bürokrasiye Dayanması .... 34 3.1.2. Devletin Doğrudan Yapmak Zorunda Olduğu Hizmetler Dışında Kalan Kamu Hizmetlerini Üretme ve Yerine Getirme Anlayışı................................... 35 3.1.3. Geleneksel Yaklaşım: Siyaset ve Yönetim Alanlarının Birbirinden Ayırılması……………………………………………………………………..35 3.1.4. Kamu Sektörünün Özel Sektörden Farklı Olduğu Kabulü....................... 35 3.2. Yeni Kamu İşletmeciliği Anlayışı............................................................... 36 3.2.1. Ortaya Çıkışı ve Nedenleri................................................................... 36 3.2.2. Yeni Yaklaşımların Amacı: Kamu Hizmetlerinin Sağlanmasında Ekonomik Etkinliği, Etkililiği ve Verimliliği Artırması..................................... 37
  • 9. VIII 3.2.3. Yeni Kamu İşletmeciliği Anlayışının Özellikleri ................................ 38 3.2.4. Kamu Yönetiminin Halka Karşı Olan Sorumluluğunun Görünür Olması 39 3.2.5. Piyasa Eksenli Bir Anlayışın, İşleyiş ve Örgütlenişi ........................... 40 3.2.6. Bürokratik Örgütlenme Modelinden Uzaklaşılması ............................ 40 3.2.7. Geleneksel ve Yeni Yaklaşımların Karşılaştırılması ........................... 41 3.3. Etik Üzerine ........................................................................................................ 44 3.3.1.Etik Kavramının Tanımı ve Kökenbilimi................................................... 45 3.3.2. Ahlak Kuramı: Deontolojisi....................................................................... 47 3.3.3. Hukuk ve Etik ............................................................................................ 50 4. Kamu Etiği Kavramı.............................................................................................. 51 4.1. Kamu Yönetiminde Etik ve Tarihsel Gelişimi ............................................ 51 4.2. Kamu Yönetimi: Kavramsal Boyutları ve İlkeleri Üzerine......................... 59 4.3. Kamu Yönetiminin İlke ve Özellikleri ........................................................ 60 4.4. Kamu Yönetiminin Elemanları.................................................................... 64 İKİNCİ BÖLÜM: GİNE CUMHURİYETİ'NİN ANAYASAL ÖRGÜTLENMESİ 1. GİNE CUMHURİYETİ'NDE MERKEZİ YÖNETİM VE YERİNDEN YÖNETİM................................................................................................................ 66 1.1. Merkez Yönetimi .........................................Error! Bookmark not defined. 1.1.1. Başkent Teşkilatı ....................................Error! Bookmark not defined. 1.1.2. Cumhurbaşkanlığı.................................................................................. 68 1.1.3. Cumhurbaşkanı Olma Şartları ............................................................... 68 1.1.4. Görev, Yetki ve Sorumluluğu................................................................ 69 1.1.5. Cumhurbaşkanının Bazı Düzenleyici Yetkileri..................................... 69 1.1.6. Başbakan................................................................................................ 70 1.1.7. Milli Meclis ........................................................................................... 73 1.1.8. Yüksek Adalet Divanı............................................................................ 74
  • 10. IX 1.1.9. Ekonomik, Sosyal, Çevresel ve Kültürel Konsey……………………….75 1.1.10. Yüksek İletişim Kurumu...................................................................... 75 1.1.11. Cumhuriyet Arabulucusu……………………………………………76 1.1.12. Sayıştay................................................................................................ 76 1.1.13. Hükümet Genel Sekreterliği…………………………………………77 2.2. Yerinden Yönetim........................................................................................... 77 2.2.1. Gine Ulusal Belediyeler Birliği (ANCG) Yerel Yönetim ve Yerel Kalkınma Ulusal Politika Mektubu’ndaki (LNP-DDL) Yeri............................. 79 2.2.2. Gine’deki Yerel Yönetim Politikası..................................................... 79 2.2.3. Gine’de Yerinden Yönetimleri Yöneten Yasal Çerçeve...................... 81 2.2.4. Gine’nin İdari Olarak Bölünmesi......................................................... 81 2.2.5. Konakri, Gine’nin En Büyük Şehri ve Başkenti.................................. 82 2.2.6. Kamu Görevlilerinin Etik Davranış İlkeleri ........................................ 87 2.2.7. Kamu Görevlilerinin Davranış Kuralları ............................................ 91 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: GİNE CUMHURİYETİ’NDE KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI................................................................................................................ 92 1. Tarihte Gine................................................................................................. 92 1.1. Sömürge Öncesi........................................................................................ 921 1.2. Fauta Djallon Devleti ve Ouassoulou İmparatorluğu'nun Yıkılışı………100 1.3. Sömürge Dönemi ...................................................................................... 100 1.4. Gine Cumhuriyeti: Bağımsızlık ve Kurtuluş ............................................. 101 2. Gine Cumhuriyeti Kamu Yönetimi: Etik Bağlamda Bir Değerlendirme.. 105 2.1. Gine’de Kamu Yönetiminde Etik Bağlam................................................. 105 2.2. Gine’de Kamu Yönetiminin İşlev Bozuklukları ve Reformlar.................. 109 2.3. İş Yerinde Gecikme ve Devamsızlık Durumu........................................... 111 2.4. Gine Kamu Yönetimi Reformları ve Otomasyon Atılımı ......................... 113 2.5. Kamu Çalışanlarının Biyometrik Sayım Durumu ..................................... 114 2.6. Kamu Görevlilerinin Etik Davranışı…………………………………….117
  • 11. X 2.7. Kamu Görevlilerinin Profesyonelliği ………………………………….119 3.3. Birinci Cumhuriyet’ten (1958) Üçüncü Cumhuriyet’e (2020) Gine’de Etik Değerlerin Durumsal Analizi ............................................................................... 120 3.3.1. Birinci Cumhuriyet Dönemi .............................................................. 120 3.3.2. İkinci Cumhuriyet Dönemi ................................................................ 122 3.3.3. Geçiş Dönemi..................................................................................... 122 3.3.4. Üçüncü Cumhuriyet Dönemi ............................................................. 123 SONUÇ.................................................................................................................... 125 KAYNAKÇA.......................................................................................................... 128 ÖZGEÇMİŞ............................................................................................................ 134
  • 12. XI KISALTMALAR UŞYB Uluslararası Şehir Yöneticileri Birliği AKYB Amerikan Kamu Yönetimi Birliği CCL Gine Yerel Yönetimler Yasası CRD Kırsal Kalkınma Topluluğu PTF Teknik ve Mali Ortakları LPN-DDL Yerel Yönetim ve Yerel Kalkınma Ulusal Politika Mektubu FNDL Ulusal Yerel Kalkınma Fonu ANAFİC Yerel Yönetimlerin Finansmanı için Ulusal Ajans PNDS Ulusal Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Planı PDL Yerel Kalkınma Planları PRDES Bölgesel Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Planları ANCG Gine Ulusal Belediyeler Birliği PRG Gine Cumhuriyeti Başkanlığı SGG Gine Genel Sekreterliği AN Ulusal Meclisi CR Kırsal Komünler CU Kentsel Komünler SED Yönetiminden Sorumlu Devlet Sekreterliği MDDL Yerinden Yönetim ve Kalkınma Müdürlüğü DNDL Ulusal Yerel Kalkınma Müdürlüğü ANİCL Yerel Yönetim Yatırımları Ulusal Ajansı CNEC Ulusal Sivil Statü Merkezi AMG Belediye Başkanları Ulusal Birlikleri MATD Arazi Yönetimi ve Yerinden Yönetim Bakanlığı DND Ulusal Yerelleşme Yönü DNDL Ulusal Yerel Kalkınma Yönü SERACCO Sivil Toplum Kuruluşlarının Eşgüdümü için Bölgesel Hizmeti SPD Valilik Geliştirme Hizmeti FODEL Yerel Ekonomik Kalkınma Fonu ONG Sivil Toplum Kalkınma Kuruluşu AOF Fransız Batı Afrika
  • 13. XII PDG-RDA Gine Demokrat Partisi UGTAN Güçlü Kara Afrikalı İşçiler Genel Sendikası SDECE Dış Bölgeleme ve Karşı Casusluk Hizmeti CMRN Ulusal Kurtarma Devrimci Komitesi ECOWAS Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu CNDD Ulusal Demokrasi ve Kalkınma Konseyi FİDH Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu OGDH Gine İnsan Hakları Savunma Teşkilatı AVİPA Mağdurlar, Akrabalar ve Dostlar Derneği RPG Gine Halkının Toplanması UFDG Gine Demokratik Güçler Birliği OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü İMF Uluslararası Para Fonu ANLC Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Ajansı CNCL Yolsuzlukla Mücadele Komitesi RTG Gine Ulusal Radyo Televizyon
  • 14. 1 “Her şey politik değildir, ancak politika her şeyle ilgilenir” Niccolo Machiavelli GİRİŞ Siyaset, ortak sorunlarımızın bir hükümet eliyle çözülürken, bu çözüme yurttaşların karışabilmesidir. Dolayısıyla siyaset-demokrasi özdeşliği çok kolay kurulabilir. Aksi ise yani yığınların (yurttaşların) ortak sorunların çözümünden dışlanması, yönetim biçimleri olarak sadece tahakküm ilişkilerini verir. Nitekim antikçağdaki demokrasi karşıtlığı, siyasal sahnenin reddi üzerine kuruludur. Platon için herkesin ondan doğru payını (metal efsanesi) alacağı bir devlet olgusu vardır. Siyasal sahnenin var olabilmesi için her türlü devletin (polisin) eşitliğe zarar verdiği söylenmelidir. Öyleyse siyasal olan, eşitliğe verilmiş bir zararın, bir haksızlığı giderilmesi demektir. Öyleyse “demosun iktidarı”, ortak tek özgüllükleri yönetmek için hiçbir sıfatları (yaşlılık, soyluluk, zenginlik, erdem ve bilgi gibi) olmayanların yönetmeleri olgusudur. Bu, demosun, önce yoksulların adı olması demektir. Ama bu “yoksullar”, nüfusun ekonomik bakımdan zor durumdaki kesimi de değildir. Sayılmayan insanlar, yani sayılacak, hesaba katılacak sıfatları olmayanlar demektir1 . Bu yüzden siyaset, dünyanın neresinde olursa olsun, hep insanlarla yani bir toplumla bağlantılıdır. Çünkü insanlar birbirleriyle uyuşmazlık halindedirler. İnsanlar günlük yaşamlarında nasıl yaşamaları gerektiği konusunda hemfikir değildirler. Kendi fikirlerini yaratıp sunmak, kendi çıkarlarını ortaya koymak durumundadırlar. Gerek içinde bulunduğumuz çağda, sadece bilgi ve teknoloji alanında değil, aynı zamanda geleneksel devlet yönetimi, ulus devlet ortaya çıkışı, kamu yönetimi anlayışında da bürokrasi ile birlikte hızlı bir değişim ve gelişmenin yer aldığı bir çağ olarak kabul edilmektedir. Bu şekilde modern çağda ortaya çıkan yeni kamu yönetimi, modern bürokratik anlayışı, kamuda 1 Jacques Ranciére, Siyasalın Kıyısında, Çev. Aziz Ufuk Kılıç, Metis Yayınları, İstanbul, 2016, s. 145.
  • 15. 2 performans artışı ve etik ilkeleri kendilerine özgü kurum ve prensipleri de getirmektedir. Toplumsal sorunlara yanıt vermek esasına göre kurulan kamu yönetiminin Gine Cumhuriyeti’nde toplumda yaşanan hızlı değişime ayak uyduramadığı ve bunun sonucu olarak kamu yönetimi tarafından sunulan kamu hizmetlerinin kalitesinin toplumsal talepleri karşılamaktan uzak olduğu görüşü, bilgi toplumun ortaya koyduğu yeni yaklaşımlarla kabul görmeye başlamıştır. Etik kamu yönetimi modern anlamı ile yeni kamu yönetimi (işletmeciliği) ile doğmuştur. 1980’li yıllardan başlayarak kamu yönetiminin değişim ve dönüşümü gelişirken, kamu görevlerinin performansı ve davranış ilkeleri önem kazanmıştır. Onun için günümüzde kamu kurumlarımızda (kamu yönetimi), devletin geliştirdiği herhangi bir kamu politikasının başarısının, öncelikle idarenin bir bütün olarak düzgün işleyişine bağlı olduğunun farkındayız. Kamu hizmetinde yolsuzluk, şeffaflık olmaması ve her türlü usulsüzlük gibi etik olmayan değerler, performansın, etkinliğin ve verimliliğin önünde engel teşkil ederken, hukukun üstünlüğünün meşruiyetini de zedelemektedir. Buna bir de halkın siyasi kurumlara olan güven kaybı ekleniyor. 2010’lu yıllardan bu yana Gine’de, bağımsızlıktan sonra 1958’den günümüze ilk kez özgür bir demokratik seçimle Prof. A. Condé’nin iktidara gelmesiyle birlikte kamu yönetiminde (kamu hizmeti) etik ve iyi davranış kültürü oluşturmak için birçok girişimde bulunulmuştur. Girişim ve uygulamanın ötesinde, baskıcı tedbirlerin birçok suçu önlemede yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, birincil amacı uygun olmayan davranışları ortadan kaldırmak değil, olumlu bir kurum kültürü çerçevesinde kamu hizmetine uygun davranışları teşvik edecek önleyici etkiye sahip davranış standartlarının oluşturulması önemlidir. Genel olarak etik ile OECD için standartlar, iyi davranış standartlarını kastediyorsak, bu, etik ile “kamu yönetiminin karakteristik ideallerini veya ahlakını günlük uygulamaya çeviren bir kurallar sistemi” anlamına gelmektedir. Bu anlayışla birlikte Gine kamu yönetiminde, kamu idaresi, kamu hizmeti anlayışı eksikliği ve özellikle temel kamu hizmetlerinde yeterli
  • 16. 3 akademik eğitim eksikliği nedeniyle yurttaşlara (yönetilenlere) zamanında hizmet vermekte çok geridedir. Bu çalışmanın katkı sağlamayı hedeflediği asıl amacı, genel olarak etik kavramının gerek dünyadaki değişimi ve yönetimini gerekse Gine Cumhuriyeti’ndeki yeri ve etkinliğini incelemektir. Başka bir deyişle, Gine’nin kamu yönetiminde etik davranış ilkelerini açıklamanın yanı sıra, nasıl yönetildiğini de ortaya koymaktır. Bu bağlamda çalışma beş (3) bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde siyasal kavramlar ve etik kavramı ile birlikte yer almaktadır. Siyaset, devlet, hükümet ve hukuk kavramları da ele almaktadır. Geleneksel kamu yönetimi, yeni kamu işletmeciliği anlayışı ile birlikte başlığının devamında koymaktadır. İkinci bölümde Gine Cumhuriyetinin anayasal örgütlenmesi, Gine Cumhuriyetinde merkez yönetim ve yerinden yönetim anlayışı. Ayrıca kamu görevlilerin etik davranış kuraları incelenecektir. Üçüncü ve son bölümde Gine Cumhuriyeti’nde kamu yönetimi anlayışı, tarihsel olarak yani bağımsızlıktan sonra (1958), günümüze dek incelenecektir. Ayrıca Gine kamu yönetimi için etik bir değerlendirme yapılacaktır.
  • 17. 4 BİRİNCİ BÖLÜM: SİYASAL KAVRAMLAR VE ETİK ÜZERİNE “İnsan doğası gereği siyasi hayvandır.” Aristoteles 1. Siyaset, Devlet, Hükümet ve Hukuk Üzerine 1.1. Siyasetin Tanımlanması ve Açıklanması Siyaset, ortak sorunlarımızın bir hükümet eliyle çözülürken, bu çözüme yurttaşların karışabilmesidir. Dolayısıyla siyaset-demokrasi özdeşliği çok kolay kurulabilir. Aksi ise yani yığınların (yurttaşların) ortak sorunların çözümünden dışlanması, yönetim biçimleri olarak sadece tahakküm ilişkilerini verir. Nitekim antikçağdaki demokrasi karşıtlığı, siyasal sahnenin reddi üzerine kuruludur. Platon için herkesin ondan doğru payını (metal efsanesi) alacağı bir devlet olgusu vardır. Siyasal sahnenin var olabilmesi için her türlü devletin (polisin) eşitliğe zarar verdiği söylenmelidir. Öyleyse siyasal olan, eşitliğe verilmiş bir zararın, bir haksızlığın giderilmesi demektir. Öyleyse “demosun iktidarı”, ortak tek özgüllükleri yönetmek için hiçbir sıfatları (yaşlılık, soyluluk, zenginlik, erdem ve bilgi gibi) olmayanların yönetmeleri olgusudur. Bu, demosun, önce yoksulların adı olması demektir. Ama bu “yoksullar”, nüfusun ekonomik bakımdan zor durumdaki kesimi de değildir. Sayılmayan insanlar, yani sayılacak, hesaba katılacak sıfatları olmayanlar demektir2 . Bu yüzden siyaset, dünyanın neresinde olursa olsun, hep insanlarla yani bir toplumla bağlantılıdır. Çünkü insanlar birbirleriyle uyuşmazlık halindedirler. İnsanlar günlük yaşamlarında nasıl yaşamaları gerektiği konusunda hemfikir değildirler. Kendi fikirlerini yaratıp sunmak, kendi çıkarlarını ortaya koymak durumundadırlar. Kim neyi almalıdır? İktidar ve kaynaklar nasıl dağıtılmalıdır? Toplum iş birliği temeline mi dayanmalıdır, yoksa çatışma temeline mi? Aynı zamanda insanlar, böyle sorunların nasıl çözüme kavuşturulacağı konusunda da hemfikir değildirler. Kolektif kararlar nasıl alınmalıdır? Söz kimde 2 Ranciére, Siyasalın Kıyısında, s. 145.
  • 18. 5 olmalıdır? Her bir kişinin ne kadar etkisi olmalıdır? Ve bunun gibi. Aristoteles’e göre, insanların kendi hayatlarını iyileştirmek ve iyi toplumu yaratmak için giriştikleri faaliyet olarak siyaseti “en üstün bilim” yapan budur. Siyaset, her şeyden önce sosyal bir faaliyettir3 ; bir grup tarafından ve başka gruba yapılmalıdır, o daima sürekli bir diyalogdur, asla bir monolog değildir. Robinson Crusoe’nin dediği gibi yalnız (tek) bireyler basit bir ekonomi geliştirebilirler, bir sanat ortaya çıkarabilirler, ama siyaset yapamazlar. Ancak siyaseti öyle anlamalı ki herhangi bir insanın, Cuma’nın gelişiyle ortaya çıkar. Ne var ki, siyasetin özünde yatan uyuşmazlık, aynı zamanda onun gerçeği (doğası) ve nasıl incelenmesi gerektiği konularında da geçerlidir. Toplumda insanlar karşılıklı sosyal etkileşimi “siyasi” yapanın ne olduğu konusunda olduğu gibi, siyasi faaliyetin en iyi nasıl analiz edilebileceği ve açıklanabileceği konusunda da hemfikir değildirler. Siyaset nedir? Siyaseti kim yapmalıdır? Sorularına aşağıda yanıt vermeye çalışılmıştır. Bu sorulara verilen yanıtlar, aşağıda alt başlıklar altında toplanıp değerlendirilmiştir. Siyaset, en geniş anlamda, bir toplumunun yaşamını düzenleyen genel kuralları yapmak, sağlamak, korumak ve değiştirmek için yaptıkları faaliyetlerdir. Siyaset akademik bir konu olmakla birlikte, aslında hiç şüphesiz bu faaliyetin incelenmesidir. “Siyaset, kimin neyi, ne zaman ve nasıl elde ettiğiyle ilgilidir.” Harold Lasswell “Siyaset, farklı çıkarlar arasında bölünmüş toplumların, şiddet içermeyen özgür tartışma yoluyla yönetilmesidir.” Bernard Crick “Siyaset, değerlerin otoriteler yoluyla dağılımıdır.” David Easton “Siyaset mümkün olanı elde etme sanatıdır.” Otto von Bismarck “Siyaset, kan dökülmeyen savaş; savaş ise kan dökülen siyasettir.” Mao Zedong 3 Atilla Yayla, Siyaset Teorisine Giriş, Kesit Yayınları, İstanbul, 2013, s.25.
  • 19. 6 Andrew Heywood: “Siyaset, en geniş anlamıyla, insanların ortak yaşamalarını mümkün kılan genel kuralları oluşturma, koruma veya değiştirme etkinliğidir”4 . Jacques Ranciere: Siyaset Üzerine On Tez’den, “Siyaset, iktidarın uygulanması değildir. Demokrasi, bir siyasal rejim değildir. Demokrasi, arkhe mantığının yani hükmetmenin hükmetmeye yatkınlık olarak önceden kavranmasının sekteye uğraması ölçüsünde, özgül bir özneyi tanımlayan ilişki biçimi olarak siyaset rejiminin ta kendisidir.” Bu bağlamda, siyaset, uyuşmazlık, çatışma ve işbirliği olgularıyla karmaşık bir bağlantı içindedir. Bir yandan, rakip fikirlerin, farklı isteklerin, rekabet eden ihtiyaçların ve çatışan çıkarların varlığı, insanların birlikte bağlandıkları kurallar hakkında hemfikir olmamalarını beraberinde getirir; diğer yandan, insanlar bilirler ki, bu kurallar üzerinde etkili olmak veya onların yürürlükte kalmasını sağlamak için birlikte çalışmak, yani, Hannah Arendt’in dediği5 siyasal iktidarı tanımlarken kullandığı ifadeyle, “elbirliği etmek” zorundadırlar. İşte onun için, siyasetin temel özelliği, genellikle rakip görüşlerin ve birbiriyle rekabet halindeki çıkarların uzlaştırıldığı bir çatışmayı çözme ve barış sağlama süreci olarak betimlenir. Ancak, siyaset, bu geniş anlamıyla, tüm çatışmaların çözüme kavuşturulduğu veya kavuşturulabildiği ya da barış sağlayabildiği faaliyet olarak değil, bunun başarılmasından çok, bir çatışma çözme ve daima barış getirme arayışı olarak düşünülebilir. Bununla beraber, farklılığın (hepimiz aynı değiliz) ve kıtlığın (talebi karşılamaya yetecek miktarda mal-hizmet asla olmayacak) kaçınılmazlığı, siyaseti insanlık durumunun zorunlu bir boyutu haline getirmeyi gerektirir. Fakat siyasetin anlamını netleştirmeye yönelik gösterilen her çaba, yine de iki büyük problemle karşı karşıyadır. Tabii onlardan ilki, kelimenin gündelik dilde kullanımından kaynaklanan bir yığın çağrışımla ilgilidir. Bu da siyasetin “yüklü” bir terim olduğunu belirtir. Örneğin, insanlar genellikle ekonomiyi, coğrafyayı, tarihi, biyoloji ve matematiği sırf akademik bir konu olarak 4 Taşkın Yüksel, Siyaset: Kavramlar, Kurumlar, Süreçler. İletişim yayınları, İstanbul, 2014, s.23 5 Yüksel, Siyaset, s.23
  • 20. 7 görürken, pek az insan siyasete kendi ön fikirlerinden bağımsız olarak bakar. Bir daha örneğin çoğu insan, siyaset konusuna tarafsız ve hislere kapılmaksızın yaklaşabilmenin mümkün olduğuna inanmayı güç bularak, otomatik olarak siyasetle uğraşanların bir şekilde yanlı olduklarını varsayarlar. En kötüsü, siyaset genellikle “kirli” bir sözcük olarak düşünülür. Bir yandan sıkıntıyı ve derdi, kargaşayı ve hatta şiddeti, diğer yandan aldatma, manipülasyon ve yalana ilişkin imgeleri çağrıştırır. Örnek verecek olursak, çağımızda üçüncü dünya ülkelerinde, okuma-yazma bilmeyenlerin önemli bir oranı, siyaseti bu vurguladığımız şekilde düşünür. Bu düşünce ve çağrışımlar yeni bir şey de değildir. Samuel Johnson, yaklaşık 1775 gibi erken bir tarihte, siyaseti “Dünyada yükselmenin aracından başka bir şey değil” diyerek hor görürken, 19. yüzyıl Amerikan tarihçisi Henry Adams, onu, “Nefretin sistematik organizasyonu” olarak özetlemiştir. Bu yüzden, siyaseti tanımlamaya yönelik her girişim, terimi bu tür çağrışımlardan ayırma çabasını gerekli kılmaktadır. Bunu yapmanın en bilinen yolu, terimi bu kötü şöhretinden ve söylentinden kurtarmak ve siyasetin değerli, hatta övgüye değer olduğu fikrini yerleştirmek için çaba sarf etmektir. İkinci ve halledilmesi daha zor olan güçlük, saygın otoritelerin bile bu kavram hakkında hemfikir olmayışlarıdır. Bunun için siyaset şu tür farklı biçimlerde tanımlanır: İktidar kullanma, otorite kullanma, kolektif karar alma, kıt kaynakların tahsisi, aldatma ve manipülasyon yapma vs. Bu farklı tanımlarla birlikte sıkıntı, bu tanımın ortada açılmasında ve anlamının netleştirilmesine dayanmaktadır. Örneğin daha önce dediğimiz gibi “siyaset” kuralların yapılmasına, sağlanmasına, korunmasına ve değiştirilmesine ilişkin belirli bir yolu mu (barışçı yolla, tartışarak değiştirilmesini mi) ortaya koyar? Yoksa bu yolların bir birlikteliğini mi? Bu tür sorulara benzer diğer bir soru da şudur: Siyaset tüm sosyal bağlamlarda ve kurumlarda mı geçerlidir, yoksa bunlar arasında sadece belirli bir tanesinde, yani devlette ve kamusal hayatta mı geçerlidir? Bu bağlamdan görüldüğünde siyaset, terimin çok sayıda kabul edilebilir veya Weber’in meşru anlamı bulunması anlamında, “özü sözü
  • 21. 8 bakımından tartışmalı” bir kavram olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, bu farklı anlamlar, görüşler, aynı kavrama ilişkin rakip anlayışlardan ibaret olabilirler. İster rakip kavramlar isterse alternatif anlayışlar söz konusu olsun, en derin düşünsel, akademik ve ideolojik anlaşmazlıkların bir bölümü bu konunun akademik olarak incelenmesinde açığa çıktığından, siyasetin ne olduğuna ilişkin tartışma yapılmaya değerdir. Burada siyaset hakkındaki dört farklı görüş ve anlam şunlardır: ➢ Hükümet etme sanatı olarak siyaset ➢ Kamusal işler (kamu meseleleri) olarak siyaset ➢ Uzlaşma ve mutabakat olarak siyaset ➢ İktidarın ve kaynakların dağıtımı olarak siyaset 1.2. Hükümet Etme Sanatı Olarak Siyaset Burada siyaset bir sanat olarak görülür. Tıpkı Bismarck’ın dediği gibi, “Siyaset bir bilim değil bir sanattır. Bu sözü Alman Parlamentosu’nda söylediği bildirilir. Onun zihnindeki sanat, hükümet etme sanatıdır; yani, kolektif bir şekilde alınması gereken kararlar ve uygulanması yoluyla toplum içinde kontrol tesis etmektir. Bu, muhtemelen, politikanın, Eski Yunan’daki orijinal anlamından türetilen klasik tanımıdır. Fakat siyaset, ‘‘Politika’’ ‘‘Politics’’ ya da Fransızca olarak ‘‘Politiques’’ kelimesi polisten gelir ki bunun sözlük anlamı şehir devleti demektir. Eski Yunan toplumu, her biri kendi hükümet sistemine sahip bağımsız şehir devletleri topluluğu şeklindeydi. Bu şehir devletlerinin en büyüğü ve etkili olanı, genellikle demokratik yönetimin beşiği olarak anılan Atina kentiydi. Bunun ışığında siyaset polisin işlerine, daha doğrusu “polisle ilgili olan”a atıfla anlaşılabilir. Bundan dolayı, bu tanımın modern biçimi, devletle ilgili olan tanımdır. Bu tanımdaki siyaset, terimin gündelik kullanımına çok uyar. Kamuda görev alan çalışanların “siyasette” oldukları, “siyasete girdikleri” söylenir. Böylece, akademik siyaset biliminin de devamına katkıda bulunduğu bir tanımdır. Siyaset teriminin “devletle ilgili olan” anlamına geldiği fikri, akademik disiplin hakkındaki geleneksel görüştür ve bu fikir, akademik çalışmaların, araştırmanın devlet aygıtının personeli ve mekanizması üstüne
  • 22. 9 odaklanması eğiliminde ifadesini bulur. Zira, Siyaset terimini incelemek de aslında devleti veya daha geniş anlamda otoritenin kullanımını incelemektir. Otorite deyince yalnız güç kullanımı anlamına gelmektedir. Bu bakış açısı, siyaseti “değerlerin otorite kanalıyla paylaştırılması” olarak tanımlayan Amerikan siyaset bilimcisi olan David Easton’ın yazılarında (1979, 1981) ileri sürülmüştür6 . Bununla birlikte Easton’un kastettiği, siyasetin, devletin toplumdan gelen baskılara özellikle çıkarların, ödüllerin ve cezaların dağıtılması yoluyla cevap verdiği çeşitli süreçleri ve olayları kapsadığıdır. “Otorite aracılığıyla dağıtılan değerler”, toplumda yaygın ve meşru olarak kabul edilen ve vatandaşlar tarafından bağlayıcı olduğu düşünülen değerlerdir. Bu perspektifte siyaset, toplum için bir faaliyet planı tesis eden resmî veya otoriteye dayanan kararlar anlamındadır7 . Bu tanımın dikkati çeken yönü, çok sınırlı bir siyaset görüşü sunmasıdır. Öyle olsun ki siyaset, devlet aygıtı etrafında dönen bir sosyal örgütlenme sisteminde (polity) gerçekleşen şeydir. Bu görüşünü kurtarmak için, siyaset bakanlar kurulunda, yasama meclislerinde, hükümet dairelerinde ve bu kapsamdaki yerlerde yürütülür ve özellikle politikacılar, kamu görevlileri ve lobiciler gibi sınırlı sayıdaki belirli bir insan grubu tarafından yerine getirilir. Bunun anlamı ise, insanların çoğunun, hükümet kurumların çoğunun ve sosyal faaliyetlerin çoğunun siyasetin “dışında” kabul edilmesidir. İş yerleri ve çevreleri, kamu alanları (tapınaklar, meydanlar, eğitim kurumları), cemaatler, aileler ve diğerleri bu anlamda siyasi olmayan yerlerdir; çünkü bunlar “ülkenin yönetimi” işine dahil değildirler. Yine bu bağlamda, siyaseti temelde devlete bağlı bir faaliyet olarak tasvir etmek, ulus aşan teknoloji ve çok uluslu şirketler gibi, modern hayatta gittikçe daha fazla önem kazanan uluslararası veya küresel etkileri göz ardı etmek demektir. Bu anlamdaki siyaset tanımı, ulus-devletin dünya olaylarında hâlâ bağımsız bir aktör olarak görülebildiği günlerden kalmadır. Bazı karmaşık toplumların yönetimi ödevinin artık sadece hükümet tarafından yürütülemeyeceğine ve geniş ölçüde bir dizi kamu ve özel sektör 6 , Andrew Heywood. Siyaset, Çev. B. Berat Özipek vd., Adres Yayınları, Ankara, 2012. s.21 7 Heywood, Siyaset, s.23
  • 23. 10 topluluklarının da buna katılması gerektirdiğine ilişkin yaklaşım gittikçe daha fazla kabul görmektedir. Bu durum, hükümet etmenin yerine yönetişimin geçmesi fikrinde yansımasını bulmaktadır. Çünkü yönetişim hükümetten daha geniştir. Bu tanımı daha fazla daraltmak da mümkündür. Siyasete, parti siyasetiyle eşdeğer bir anlam verme eğiliminde belirgin biçimde bunu görebiliriz. Başka bir ifade kullanmak gerekirse burada siyasal olanın alanı, bilinçli bir biçimde ideolojik kanaatlerle hareket eden ve siyasi partiler gibi resmi bir örgüte üyelik yoluyla bu kanaatleri için çalışan devlet aktörlerinin faaliyetleriyle sınırlandırılmaktadır. Bu, siyasetçilerin “siyasi”, kamu görevlilerinin ise hiç kuşkusuz etik ilkeleri, tarafsız kaldıkları veya profesyonel tarzda davrandıkları sürece “siyaset-dışı” şeklinde tanımlandıkları anlamdır. Ancak siyaset ile devlet işleri arasındaki ilişki ise önceki sayfalarda siyasete neden bu kadar sık biçimde negatif veya kötüleyici imajlar yüklendiğini açıklamaya da yardımcı olabilir. Bunun sebebi, siyasetçilerin işlerinde görüp hatta toplumdaki yaygın algılayışta, siyasetin siyasetçinin faaliyetleriyle yakından bağlantılı görülmesidir. Siyasetçiler, genellikle kişisel ihtiraslarını kamu hizmeti retoriğiyle veya ideolojik yargılarla örten, iktidar peşindeki ikiyüzlüler olarak görülürler. Bu algı, medyalar tarafından yoğun kullanılır. Medya, yolsuzlukların ve eğriliklerin daha etkili biçimde günışığına çıkarılmasıyla beraber modern dönemde çok daha yaygın hale gelmiş olup, anti-siyaset gibi bir olgunun ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Klasik siyasi hayatın kadrosuna bakarak, siyasi hayatın aygıtına da ilişkin bu reddedişin kökleri, kendi çıkarına hizmet eden, ikiyüzlü ve ilkesiz bir faaliyet olarak siyaset görüşünde ifadesini bulur ve “makam siyaseti” veya “politicking” (siyaset oynamak) gibi küçültücü sözlerde açıkça görülebilir. Moderne çağda, bu tür bir siyaset imajının kaynağı, Machiavelli’in “Prens” (1513) adlı yapıtına kadar götürülebilir. Siyaset, bu şekilde kurnazlığın, zalimliğin ve manipülasyonun kullanılışına dikkat çekilerek, tamamen realist bir siyaset değerlendirmesi bağlamında ele alınmıştır. Bu bağlamda siyaset, olumsuz, özellikle bireylerin kendi çıkarlarının peşinde koştukları, siyasi gücün yozlaştırıcı olduğu, çünkü bu gücün “iktidardakileri”
  • 24. 11 makamlarını kişisel amaçları için başkaları pahasına istismar etmeye sevk ettiği şeklindeki liberal siyaset görüşünü yansıtmaktadır. Akademik çalışmalarında, bu düşüncenin en ünlü ifadesini Lord Acton’un (1834-1902) şu sözlerinde bulur: “İktidar yozlaştırır; mutlak iktidar, mutlak yozlaştırır”. Ancak, siyaseti böyle görenlerin bile pek azı, siyasi faaliyetin sosyal varoluşun sürekli ve kaçınılmaz bir boyutu olduğundan kuşku duyarlar. Değerlerin otorite kanalıyla bölüştürülmesine ilişkin bir çeşit mekanizmanın olmaması durumunda toplum, modern doğal hukuk kuramcılarının ileri sürdükleri gibi, kolaylıkla herkesin herkesle savaşıyla bir parçalanma yaşayabilecektir. Dolayısıyla, yapılması gereken, siyasete bir son vermek veya siyasetçileri tasfiye etmek değil, siyasetin, hükümet gücünün kötüye kullanılmamasını sağlayacak bir frenler ve kısıtlamalar çerçevesi içinde yürütülmesini sağlamaktır. 1.3. Kamusal İşler Olarak Siyaset Siyaset bilimini anlayışı ikinci ve daha geniş anlamda ve bakışta siyaset kavrayışı, hükümetin özel ve dar alanının ötesine geçerek, “kamu hayatı” veya “kamusal işler” olarak düşünüleni içine alır. Başka bir ifadeyle siyasal olan ve siyasal olmayan ayrımı, özellikle hayatın kamusal alanı ile özel olarak düşünülen alanı arasındaki ayrımla örtüşmektedir. Böyle bir siyaset yaklaşımı, genellikle Eski Yunan filozofu Aristoteles’e kadar götürülebilir. Aristoteles, “Politika” adlı eserinde insanın “doğası gereği bir siyasi hayvan” olduğunu belirtir. Bununla insanın ancak siyasi toplum içinde iyi hayatı yaşayabileceğini anlatmak ister. Ona göre devlet (toplum) içinde en yüksek iyiyi ve iyi yaşamayı sağlamaktır. Bu bakış açısına göre siyaset, adil toplum yaratmaya ilişkin etik bir faaliyettir; Aristoteles’in ifadesiyle “bilimlerin üstadı”dır. Fakat “kamusal” hayat ile “özel” hayat arasındaki sınır nerede çizilmelidir? Kamusal alan ile özel alan arasındaki geleneksel ayrım, devlet ile sivil toplum ayrımına uymaktadır. Devlet kurumları (hükümet aygıtı, mahkemeler, polis, ordu, sosyal güvenlik sistemi ve diğerleri), topluluk hayatının kolektif olarak örgütlenmesinden sorumlu olmaları anlamında “kamusal” olarak görülebilirler.
  • 25. 12 Kamusal harcamalar, vergilendirme yoluyla elde edilen kaynaklarla finanse edilirler. Buna karşılık sivil toplum, Edmund Burke’ün “küçük müfrezeler” olarak isimlendirdiği, aile ve akrabalık grupları, özel işletmeler, sendikalar, kulüpler, cemaat grupları ve diğerlerinden oluşur. Bunlarla birlikte, bireysel vatandaşlar tarafından, toplumdan ziyade kendi çıkarlarını tatmin etmesi için kurulmuş ve finanse ediliyor olmaları anlamında özel yaşama aittirler. Bu anlamda “kamusal/özel” ayrımı temelinde siyaset, devletin kendi faaliyetleri, etkinlikleriyle ve sadece kamusal organlar eliyle yürütülen sorumluluklarla sınırlıdır. Dolayısıyla bireylerin yani ülkenin vatandaşlarından biri kendi kendileri için yaptıkları ve yapabildikleri faaliyetlere ilişkin hayat alanları (iktisadi, sosyal, ev hayatına ilişkin, kişisel, kültürel ve sanatsal alanlar vb.) açıkça “siyasal olmayan” konularıdır. Unutmayalım ki, sivil toplum her ne kadar devletten ayırt edilebilirse de kamuya açık, alenen faaliyet gösteren ve toplumun katılabildiği kurumları, yani geniş anlamda “kamusal” olarak düşünülebilecek bir dizi kurumu da kapsar. Bu anlayışının en ciddi sonuçlarından biri, özellikle ekonomiyi özel alandan kamusal alana taşıyarak siyasal kavramını genişletmesidir. Böylece işyerinde de bir siyaset tarzı bulunabilir. Bu görüş iş dünyası, topluluklar (cemaatler), kulüpler ve sendikalar gibi kurumları “kamusal” olarak almasına rağmen, yine de sınırlı bir siyaset görüşü olarak kalmaktadır. Çünkü bu yaklaşıma göre siyaset “kişisel” işlere ve kurumlara el atmaz ve atmamalıdır. Sosyal hareketlerle birlikte, özellikle feminist düşünürler, bunun siyasetin sokak kapısında kesin bir biçimde durmasını ifade ettiğine işaret etmişlerdir; siyasetin ailede, ev hayatında veya kişisel ilişkilerde yeri yoktur. Bu ayrım akademik yaklaşımda yapılabilmektedir. Örneğin siyasetçilerin kendi profesyonel işleri ile kişisel veya ailevi hayatları arasına belirgin bir çizgi çekme eğiliminde ifadesini bulmaktadır. Böylece onlar, ortaklarını aldatmalarını veya çocuklarına kötü davranmalarını “kişisel” sorunlar şeklinde sınıflandırarak, bunun kamusal işleri yürütmelerini engellemediği gerekçesiyle, bu türden davranışların siyasal önemini inkâr edebilmektedirler.
  • 26. 13 Şekil 1. Kamu-özel ayrımı konusunda iki görüş Yukarıda çizdiğimiz tabloya göre, temelde “kamusal” bir faaliyet olarak anlaşılan bu siyaset yaklaşımının olumlu ve olumsuz çağrışımları mevcuttur. Antik çağa düşünürü ve çağda düşünürlerle birlikte, Aristoteles’e kadar giden bir gelenekte siyaset, özellikle bu “kamusal” niteliğinden dolayı soylu ve entellektüel bir faaliyet olarak görülmüştür. Bu yaklaşım, İnsanlık Durumu (1958) adlı eserinde siyasetin insana ilişkin faaliyetin en önemli biçimi olduğunu, çünkü bunun özgür ve eşit yurttaşlar arasında karşılıklı etkileşimi içerdiğini ileri süren Hannah Arendt tarafından da açıkça onaylanmıştır. Bu faaliyet, hayata anlam verir ve her bir bireyin biricikliğini doğrular. Siyasal katılımı bizatihi iyi olarak tasvir eden Jean-Jacques Rousseau ve John Stuart Mill gibi kuramcılar da benzer sonuçlara varmışlardır. Rousseau, siyasi hayatta sadece bütün yurttaşların doğrudan ve sürekli katılımı yoluyla devletin ortak iyiye (onun kavramsallaştırmasıyla “genel irade”ye) ulaşılabileceğini ileri sürmüştür. Mill’in yaklaşımında da “kamusal” hayata katılım, bireyin kişisel, ahlaki ve entelektüel gelişimine katkıda bulunması bakımından eğiticidir. Fakat bunun tam aksine, kamusal faaliyet olarak siyaset, istenmeyen bir müdahale şeklinde de tasvir edilebilir. Özellikle liberal kuramcılar, “özel” hayatın bir tercih, kişisel özgürlük ve bireysel sorumluluk alanı olduğu temelinden hareketle, devlete karşı sivil toplumdan yana bir tercihi sergilemişlerdir. Bu en açık biçimde onların “siyasal” olanın alanını daraltma ve genel olarak ifade edildiği şekliyle siyaseti, iş dünyası, spor ve aile hayatı gibi özel Kamu Özel Devlet: Hükümet aygıtı Sivil toplum: Özerk yapılar, özel teşebbüs Kamusal alan: Siyaset, ticaret, iş, sanat, kültür… Kişisel alan: Aile ve ev içi hayat
  • 27. 14 faaliyetlerin dışında tutma çabalarında görülebilir. Bu bakış açısından siyaset, basitçe, insanların diledikleri gibi davranmalarını önlemesi bakımından zararlıdır. Örneğin siyaset firmaların kendi işlerini nasıl yürüteceklerine veya sporu kimlerle ve nasıl yapacağımıza veya çocuklarımızı nasıl büyüteceğimize müdahale edebilmektedir. 1.4. Uzlaşma Olarak Siyaset Üçüncü anlamında siyaset, politikanın yürütüldüğü alandan ziyade kararların alınma tarzıyla ilgilidir. Daha spesifik olarak, bu siyasetin anlam olarak diplomasiye yakın olduğu görülür. Başka bir ifadeyle, siyaset çatışmayı çözmenin belirli bir yolu olarak görülür. Yani, zor veya çıplak güç kullanmadan, uzlaşma, uyuşma ve müzakere yoluyla çözmeyi anlamaktadır. Bu, siyaseti “mümkün olanın sanatı” olarak tasvir eden yaklaşımdır. Bu tür bir tanım, aslında kavramın gündelik kullanımının içinde mevcuttur. Örneğin mevcut Rusya ve Ukrayna krizinde, uluslararası topluluğu tarafından krize bir çözüm bulunmak için sürdürülen diplomatik etkinliktir. Yani bir soruna ilişkin olarak “siyasal” çözümden söz edildiğinde, barışçıl müzakere ve hakemlik yoluyla çözüm kastedilir; bunun tam zıddı olan ve genellikle “askeri” çözüm olarak görülen şey değildir. Bu siyaset görüşü de yine Aristoteles’in yazılarına, özellikle de onun aristokratik ve demokratik unsurları bir araya getirmesi anlamında “karma” bir nitelik taşıyan ideal bir hükümet sistemi olarak gördüğü “politeia” (polity- cumhuriyet) kavramına kadar geriye götürülebilir. Bu görüşün modern dönemdeki önde gelen taraftarlarından biri de Bernard Crick’tir. Crick şöyle bir tanım sunmaktadır: “Siyaset, farklılaşan çıkarların, iktidardan onlara bütün bir toplumun refahı ve varlığının devamı için taşıdıkları önemle orantılı bir pay vererek, belirli bir kurallar bütünün içinde uzlaştırılması faaliyetidir”.8 Bilelim ki bu yaklaşıma göre siyasetin anahtarı, iktidarın yaygın biçimde dağıtılmasıdır. Crick, çatışmanın kaçınılmaz olduğunu kabul ederek, sosyal grup ve çıkarların basitçe ezilip ekarte edilemeyeceğini, iktidara sahip olduklarında uzlaşabileceklerini ileri sürmüştür. Onun için Crick, siyaseti “düzen probleminin şiddet ve zorlama yerine uzlaşmayla çözümü” olarak 8 Heywood, Siyaset, s.26
  • 28. 15 açıklamaktadır. Bu tür bir siyaset yaklaşımı, liberal rasyonalist ilkelere derin bir bağlılığı yansıtır. Toplumun uzlaşması mümkün olmayan bir çatışmadan ziyade mutabakatla karakterize edilebileceğine ve müzakere ve tartışmanın faydasına sağlam bir inanca dayanmaktadır. Diğer bir ifadeyle uzlaşmazlıklar, yıldırma ve şiddete başvurmaksızın çözülebilir. Bununla birlikte Crick’in siyaset anlayışı, Batılı plüralist demokrasilerde mevcut siyaset biçimine yönelik güçlü bir eğilimi ifade ettiği şeklinde eleştirilmiştir. Bu eleştiriye göre Crick, siyaseti, seçim tercihi ve parti rekabetiyle özdeşleştirmektedir. Sonuç olarak onun modelinin, örneğin tek partili devletler veya askeri rejimler hakkında söyleyebileceği çok az şey vardır. 1.5. İktidar Olarak Siyaset Siyasetin dördüncü ve son anlamı hem en geniş hem de en radikal olanı ifade eder. Bu yaklaşım siyaseti belirli bir alana (hükümete, devlete veya “kamu” alanına) hapsetmektense, bütün sosyal faaliyetlerde ve insani varoluşun her alanında geçerli görür. Adrian Leftwich’in Siyaset Nedir? Faaliyet ve İncelenmesi adlı eserinde de belirttiği gibi, “siyaset formel ve enformel, kamu ve özel bütün kolektif faaliyetlerin ve bütün beşerî grupların, kurumların ve toplumların tam merkezindedir”. Bu tür siyasetin anlamında, siyaset karşılıklı sosyal etkileşimin her düzeyinde mevcuttur. Uluslararası arenada yani uluslar arasında ve global düzeyde olduğu gibi, ailelerde ve küçük arkadaş gruplarında da bulunur. Ancak, siyasi faaliyeti diğerlerinden ayıran temel özellik nedir? Siyaseti diğer herhangi bir sosyal davranıştan ayıran nitelik hangisidir? Sorulara yanıt aranırken, siyaset en geniş anlamıyla, insani varoluşun akışı içinde kaynakların üretimi, dağıtımı ve kullanımıyla ilgilidir. Siyaset gerçekte iktidar demektir; yani hangi yolla olursa olsun, arzulanan bir neticeye ulaşabilme kapasitesidir. Bu fikir en kısa ve özlü biçimde Harold Lasswell’in kitabının isminde özetlenmiştir: Siyaset: Kim, Neyi, Ne Zaman Alır? (1936). Bu yaklaşımda siyaset, farklılık ve çatışmayla ilgilidir; ama onun temel içeriğinde kıtlığın mevcudiyeti bulunmaktadır. Basit bir gerçek vardır: İnsani arzu ve ihtiyaçlar sonsuz, ama onları karşılayacak kaynaklar daima sınırlıdır. Bu bağlamda
  • 29. 16 siyaset, kıt kaynaklar üzerinde bir mücadele olarak görülürken, iktidar da bu mücadelenin yapılmasının yolu olarak görülmektedir. Siyaset iktidar demektir. Bu iktidar anlayışının savunucuları arasında feministler ve Marksistler de vardır. Modern feministler “siyasal olan” konusuna özel bir ilgi göstermişlerdir. Bu ilgi alışılagelmiş siyaset tanımlarının kadını belirgin bir biçimde siyasal hayattan dışladığı gerçeğinden gelmektedir. Geleneksel olarak, kadınlar, merkezinde aile ve ev içi sorumlulukların bulunduğu “özel” alanla sınırlandırılmıştır. Buna karşılık erkekler, geleneksel olarak siyaseti ve “kamusal” hayatın diğer alanlarını hakimiyetleri altında tutmuşlardır. Bu yüzden radikal feministler, bunun yerine “kişisel olan, siyasal olanla özdeştir” diyerek, “kamusal/özel” ayrımına saldırırlar. Bu slogan ev-içi, aile ve kişisel hayattaki her şeyin aynı zamanda siyasal olduğuna ve bunun gerçekte diğer tüm siyasal mücadelenin temeli olduğuna ilişkin radikal feminist inancı içerir. Bu anlayış, hiç kuşkusuz, daha radikal bir siyaset yaklaşımıyla desteklenilir. Bu görüş Kate Millet’in “Cinsel Siyaset” adlı yapıtında özetlenirdir. Millet, siyaseti “bir grup insanın bir diğeri tarafından kontrol edilmesini sağlayan iktidar yapılı ilişkiler ve düzenlemeler”9 olarak tanımlamaktadır. Bu bakımdan feministlerin gündelik hayatın siyasetiyle ilgili oldukları söylenebilir. Onların yaklaşımına göre aile-içi ilişkiler, kocalar ve karıları arasındaki, ana-baba ve çocukları arasındaki ilişkiler, her parçasıyla işverenler ve işçiler veya hükümet ve yurttaşlar arasındaki ilişkiler kadar siyasaldır. Dahası, Marksistler de “siyaset” kavramını iki anlamda kullanmışlardır. Marx, “siyaset” kavramını bir düzeyde devlet aygıtına ilişkin alışılagelen anlamında kullanmıştır. Komünist Manifestosunda (1848) siyasal iktidarı “bir sınıfın diğerini sömürmesini sağlayan örgütlü iktidardan ibaret” olarak ifade etmiştir. Marx’a göre siyaset, hukuk ve kültürle beraber, sosyal hayatın gerçek temeli olan iktisadi “temel”den ayrı olarak üst yapının bir parçasıdır. Bununla birlikte, Marx, iktisadi “temel” ile hukuki ve siyasal “üstyapı”yı birbirinden bütünüyle ayrı görmemiştir. Üstyapının iktisadi 9 Heywood, Siyaset, s. 30-32
  • 30. 17 “temel”den çıktığına ve onu yansıttığına inanmıştır. Ona göre, daha derin bir düzeyde siyasal iktidar, köklerini sınıf sisteminde bulur: Lenin’in de belirttiği gibi, “siyaset, iktisadın en kesif şeklidir”. Siyasetin devlet ve dar bir kamusal alanla sınırlandırılabileceğine inananların tersine, Marksistlerin “iktisadi olan siyasal olandır” fikrine inandıkları söylenebilir. Bu yaklaşımdan hareketle Marksistler, siyasetin merkezine sınıf mücadelesiyle niteledikleri sivil toplumu koyarlar. 1.6. Devlet ve Hükümet Üzerine En yaygın kullanımda devlet, sınırları belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanlardan oluşan bir toplumu düzen içinde yönetmek amacıyla otorite kullanan siyasal bir örgüttür10 . Bu tanıma bakıldığında, devlet denilen kurumsal yapının var olabilmesi için ülke, insan topluluğu ve iktidar olmak üzere üç temel unsurun bir araya gelmesi gerekir11 . Alman sosyolog Max Weber de devleti “belli bir arazi içinde, fiziksel şiddetin meşru kullanımını tekelinde (başarıyla) bulunduran insan topluluğu”12 şeklinde tanımlamaktadır. Aslında, ortada duran somut bir gerçeklik değil de düşünce ürünü kavramsal bir varlık olan devlet ister bir sembol ister hukuksal bir yapı, isterse bir mit olarak kabul edilsin, bu kavramsal varlığın temelinde, yukarıda işaret edildiği gibi, ülke, toplum ve iktidar olarak üç somut gerçeklik bulunmaktadır. Bu ilkelerden bir tanesi eksikse devlet diye bir şey olmaz. Bu bakımdan siyasetin, genellikle, devlet ve onun kurumsal örgütlenmesinin analizi, toplum üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi vb. ile ilgili bir çalışma olarak anlaşılması pek de şaşırtıcı değildir13 . Ancak siyaset ve devlet insanın olduğu yerde, nerede olursa olsun vardır; dolayısıyla, siyasetin ve devletin kavramsal yapılarının iyi anlaşılabilmesi için, insanın hem tinsel hem toplumsal hem de düşünsel bakımdan iyi analiz edilmesi ve iyi anlaşılması gerekir. Karl Jaspers’e göre, ne Hobbes’un dediği gibi, “devlet olmadıkça, 10 Andrew Heywood, Siyasetin Temel Kavramları, Çev. Hayrettin Özler, Adres Yayınları, Ankara, 2012, s.29. 11 Münci Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2013, s.37. 12 Max Weber, Sosyoloji Yazıları, Çev. T. Parla, İstanbul, 1986, s.80. 13 Heywood, Siyasetin Temel Kavramlar s.125.
  • 31. 18 herkes herkese karşı daima savaş halinde”14 dir, ne de anarşistlerin öne sürdükleri gibi, insan “tamamen iyi” bir varlıktır. İnsan kendisinde hem sevgi hem de nefretin bulunduğu bir doğa ve toplum varlığı, her zaman şu ya da bu ölçüde söz konusu karşıt duyguların çatışması içerisinde bulunmakla birlikte; aynı zamanda, bu karşıt duyguların her birisinden daha fazlasını yapabilecek yeterlilikte olan bir varlıktır. İnsanın, kendisinin dışındaki bütün varlıklardan daha güçlü olması, onun aynı zamanda iyi olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, kötü olduğu anlamına da gelebileceğinden; tarihsel süreç içerisinde, kendisinin üstünde bulunan egemen bir güç tarafından, insanın özgürlük alanının sürekli olarak denetlenmesi ve sınırlandırılması gerektiğinin farkına varılmıştır. Belirli bir coğrafya üzerinde, yalnız başına değil de bir toplumun üyesi olarak yaşamak zorunda bulunan her bir insanı, toplumun öteki üyeleri ile değişik bağlamlarda bir sürü ilişki içerisine sokan ve bu ilişkileri düzenleyen, biri din öteki devlet olmak üzere, iki otoritenin bulunduğu, yine tarihin bize gösterdiği gerçekliklerden biridir15 . Jaspers kendisine göre, devlet “meşru güç kullanma tekeline sahip, yasa ve kurallara göre barışçı bir tarzda icraat yapan, toplumun düzenini sağlayan” bir otoriteden bahsetmiştir. İslam dünyasında ise İbn Haldun’un da benzer bir biçimde, “hükümdarların uyruklarına karşı şiddetli muamelelerde bulunmaları, çoğunlukla devletin nizam ve düzenini bozar; devletin faydası kendilerini koruması ve uyruğun her sınıfına şefkatle muamele etmesiyledir”16 demek suretiyle, Jaspers’e yakın bir devlet anlayışını paylaştığı söylenebilir. “Devlet fikri insanın cevherinde vardır”17 diyen Jaspers’e göre, devlet iradesi insanın kendi kaderinin iradesi olduğundan, devlet fikri insana adeta doğuştan verilmiştir; öyle ki, klasik şekliyle, “devlet Tanrı tarafından yetki verilen bir iradenin otoritesi olarak geçerli olup, böylece insanlar boyun eğip ve buna kader olarak katlandıkları” zaman nasıl ise, modern şekliyle “kitle düzeninin bir garantisi” olarak kabul edildiği zaman da öyledir. 14 Thomas Hobbes, Leviathan, Çev. Semih Lim, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995, s.94. 15 H. Çiçek, Karl Jaspers’in Siyaset Felsefesi, Dergah Yayınları, İstanbul 2008, s.207. 16 İ. Haldun, Mukaddime, C.I (Çev. Zakir Kadiri Ugan), M.E.G.S.B. Yayınları, İstanbul, 1988, s.475 17 K. Jaspers’dan aktaran, Çiçek, Karl Jaspers’in Siyaset Felsefesi, s.209.
  • 32. 19 İktidarı önderlik ettiği insanların yararına kullandığı sürece, saygınlığını kaybetmeyecek olan devletin temel işlevi, yönetenler (hükümet) aracılığıyla yönetilenlere güven verecek ve buna bağlı olarak da kendisine karşı saygı uyandıracak hizmetlerde bulunmasıdır. Burada insanlık tarihi içerisinde, devletin “ne zaman, niçin ve nasıl?” doğduğuna ilişkin soru da siyaset felsefesinde ele alınması gereken önemli sorular arasında yer almaktadır. Bu konuda, dinsel ve mitolojik nitelikli kuramlar bir yana bırakılacak olursa, geride kalanlar iki şekilde ele alınabilir18 : a) Tamamıyla bir varsayıma dayanan ve devletin gerçekte nasıl meydana geldiğinden ziyade niçin olması gerektiği üzerinde duran kuramlar; b) Siyasal toplulukların gelişmesinin ve devlete dönüşmesinin tarihsel ve sosyolojik süreç içerisinde nasıl olduğunu inceleyen kuramlar. Bu iki bakış açısına bağlı olarak da genelde, siyaset felsefesinin klasik ve modern olmak üzere iki döneme ayrıldığı bilinir. Bu dönemlerin her birisi kendilerini temsil eden siyaset filozoflarıyla birlikte, çalışmanın devamında, ayrıntılı olarak ele alınıp incelenecektir. Genel anlamda, bir kurumlar bütünü olduğu söylenebilecek olan devlete ilişkin üç farklı bakış açısından söz edilebilir19 : 1) İdealist bakış açısı: İdealist devlet anlayışının Platon’dan sonra, modern çağdaki en önemli temsilcisi olan Hegel toplumsal var oluşun üç temel evresini, aile, sivil toplum ve devlet olarak belirler. Devleti, temelinde “evrensel başkacılık”ın bulunduğu, etik bir topluluk olarak kabul eden Hegel’e göre, ailede insanlar çocukların ve yaşlı akrabaların iyiliği için kendi çıkarlarını bir yana bırakırken; sivil toplumda bireysel çıkarlar her zaman toplumun genel çıkarlarının önünde tutulmuştur. 2) Fonksiyonalist bakış açısı: Fonksiyonalist devlet anlayışında, devlet kurumlarının rolü ve amacı her zaman ön planda tutulur. Buna göre, devletin temel işlevi toplumsal düzenin devam edebilmesi için, düzeni destekleyen ve toplumsal istikrarı sağlayan kurumların sağlam bir biçimde ayakta durmasını 18 Kapani, Politika Bilimine Giriş, s.40. 19 Heywood, Siyaset, s.127.
  • 33. 20 sağlamaktır. Genelde, bu bakış açısının Marksistler tarafından benimsendiği söylenebilir. 3) Örgütsel bakış açısı: Devleti, en geniş anlamıyla, bir hükümet aygıtı olarak tanımlayan, devlet ile sivil toplumu çok net bir biçimde birbirinden ayıran bu bakış açısına göre, devlet bürokrasi, askeriye, polis, mahkemeler, sosyal güvenlik sistemi gibi çeşitli hükümet kurumlarını kapsar. Böylesine merkezileşmiş bir yönetim sistemi olarak, 15. Ve 16. yüzyılların Avrupa kıtasında kurulmaya başlayan modern devlet, köklerini bu bakış açısından almıştır denilebilir. Bu bağlamda, devletin beş temel özelliğinden söz edilebilir: 1) Devlet toplumsal bir yapıdaki bütün topluluk ve grupların üstünde mutlak bir güç olduğundan egemenlik ve iktidar sahibidir. Devletin bu özelliği en somut biçimde Hobbes’un Leviathan’ında görülür. 2) Devlet kurumları sivil toplum kurumlarının aksine, kamusal alanda yer alırlar ve kamu tarafından finanse edilirler. Aile, özel işletmeler, sendikalar vb. özel kurumlar bireysel çıkarları karşılamak amacını güderken, kamu kurumları kolektif kararlar almak ve uygulamakla yükümlüdürler. 3) Devletin kararları, zorunlu olarak değilse bile, genel olarak toplumun üyeleri için bağlayıcı kabul edildiğinden, devlet bir meşrulaştırma uygulamasıdır. 4) Devlet, otoritesi zor ile desteklendiğinden, yasalara itaati sağlama ve ihlal edenleri cezalandırma yetkisine sahip olduğundan, devlet bir hükmetme aracıdır. 5) Devlet ülke denilen sınırları belli bir coğrafya üzerindeki birliktir. Kendi ülkesi üzerinde kullanma hakkına sahip bulunduğu ve belirli bir coğrafya bağlamında tanımlanmış olan devletin söz konusu yetkileri, vatandaşı olsun ya da olmasın, ülkenin sınırları içerisinde yaşayan herkesi kapsamına almaktadır. Burada bir ülkeyi yönetenler toplum üzerinde iktidar uygularken, bunu hep devlet adına yaparlar; ancak devlet adına iktidar uygulayan
  • 34. 21 yöneticiler ile devleti birbirinden ayırt etmek gerekir20 . Dolayısıyla, burada çok açık olarak devletin yanında hükümetin varlığından söz edilmesi kaçınılmazdır. Dolaysıyla, devlet hem hükümetten hem de sivil toplumdan farklı bir örgütlenmedir21 . Gerçeği anlatmak gerekirse de devlet insan ömrüyle ve zamanla sınırlı olmayan, dolayısıyla süreklilik içerisinde bulunan bir kurumdur. Bu anlamla devlet süreklidir. Bu sürekliliğin sağlanabilmesi için, daha başlangıçta, devletin varlığının onu yönetenlerin varlıklarına bağlı olmadığının bilinmesi gerekir. Çağımızda modern siyaset felsefesiyle birlikte kurulmaya başladığı söylenebilecek olan modern hukukta, devletin tüzel kişiliği kavramı oluşturulurken, varılan sonuç şöyle dile getirilir22 : “Devleti meydana getiren insanlar değişebilir, devleti yönetenler değişebilir, hükümetler değişebilir, hatta rejimler değişebilir, fakat devlet kalır. Bütün bu değişmeler onun varlığını etkilemez; o süreklidir”. Topluma önderlik etmek üzere, devlet içerisinde belirli bir süre için oluşturulmuş bir örgütün üyeleri olan ve iktidar üzerinde hiçbir öznel hak sahibi olmayan yöneticiler, devletin bir organı olarak kendilerine hukuk tarafından verilmiş olan yetkileri sadece kullanabilirler ki; bu anlayışın betimlediği devlet, modern siyaset felsefesinde, hukuk devleti olarak adlandırılır. “Hukuk devleti, her durum ve tecrübenin yasal güvenceye alınması, her şeyin hukuk formunda yapılması anlamına gelir” diyen Jaspers’e göre, “hukuk devletinde güven egemendir, güç devletinde ise tamamen güvensizlik”. Belirli siyasal tercihleri, ideolojik eğilimleri ve dünya görüşleri olan hükümet adına davranan insanların, kuracakları düzen, kullanacakları otoritenin, yapacakları kanunların, ilk planda, doğrudan doğruya toplumun bir kesimini gözetiyor gibi görünür. Oysa devletin içinde belirli bir süre için görev başına gelmiş olan hükümetin kendi siyasal ideolojisi ve görüşleri doğrultusunda hareket eden sosyal sınıfların öteki sosyal sınıflara göre daha 20 Kapani, Politika Bilimine Giriş, s.39. 21 Norman P. Baryy, Modern Siyaset Teorisi, Çev. M. Erdoğan ve Y. Şahin, Liberte Yayınları, Ankara, 2012, s.132. 22 Kapani, Politika Bilimine Giriş, s.45.
  • 35. 22 fazla gözetileceği her zaman akılda tutulmalıdır23 . Bu çerçevede, devlet ile hükümet arasında beş temel farklılıktan söz edilebilir24 : 1) Kamusal alandaki tüm kurumları ve toplumun tüm üyelerini kapsayan devlet, hükümetten daha geniştir, hükümet devletin bir parçasıdır. 2) Devlet sürekli olduğu halde, hükümetler gelip geçicidir. 3) Hükümet devlet otoritesinin işletilmesini sağlayan bir araçtır. 4) Devlet kişilikdışı bir otoriteyi icra ederken, belirli bir süre için iktidara gelmiş olan hükümet kendi politik anlayışını uygulamaya çalışır. 5) Devlet, kuramsal düzeyde, toplumun ortak çıkarını ve ortak iyisini temsil ederken, hükümet belirli bir dönem için iktidara gelmiş olanların partizan eğilimlerini temsil eder. Burada toplumu (sivil toplumu) oluşturan insanlar arasında hem bedensel hem de düşünsel bakımdan, bir güç farkının ortaya çıkmasına bağlı olarak, kendiliğinden bir yöneten ve yönetilen ayrımının ortaya çıkması, siyasetin, dolayısıyla da devletin temelini teşkil etmektedir. Devletin oluşturduğu kuralların ve yasaların belirlediği düzene uygun ya da uygunsuz biçimde yaşamanın ortaya çıkardığı olayları siyasal olaylar olarak tanımlamak mümkündür. Devletin, siyasal bir örgütlenme şeklinde, ortaya çıkmasını sağlayan en temel özellikler olarak şunlar öne sürülebilir25 : Egemenlik, kamusallık, meşruluk, coğrafya, hükmetme. Egemen bir güç olan devlet, toplumsal yapının bünyesinde yer alan ve kendisini oluşturan tüm alt grupların üzerinde mutlak ve sınırlanmamış bir iktidarı temsil ederken; aynı zamanda, bireylerin özel alanlarından bağımsız kalarak, toplumu oluşturan tüm bireyleri ilgilendiren kolektif kararları hayata geçirir. Egemenliği yalnızca kamusal alanda kullanmakla yükümlü bulunan devlet, bu yükümlülüğünü yerine getirirken, toplumun ortak çıkarını ve ortak iyisini gözetmek anlamında mutlak bir meşruluk içinde bulunmak zorundadır. Hatta devletin söz konusu olan egemenliği, kamusallığı ve meşruluğu sınırları 23 Kapani, Politika Bilimine Giriş, s.47. 24 Heywood, Andrew. Siyasi İdeolojiler, Çev. Ahmet Kemal Bayram vd., Adres Yayınları. Ankara, 2013. s.128. 25 Ahmet Cevizci, Felsefe, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2007, s.361.
  • 36. 23 belirlenmiş bir coğrafya üzerinde yaşayan herkesi kapsar; dolayısıyla, bu coğrafya üzerinde, koyduğu kurallara ve yasalara itaat edilmesini istemek ve yasaların çiğnenmesi durumunda ceza yaptırımı uygulamak anlamında, devlet hükmetme gücünün de sahibidir. Amerikan Siyaset Bilimi Derneği (APSA; American Political Science Association) 1973 yılında yeni bir bakışla Siyaset Bilim’inin kapsamını ve alt disiplinlerini yeniden belirlemiştir. Bu dernek tarafından belirlenen tablo ile UNESCO’nunki arasında benzer yanlar bulunduğu gibi farklı yanlar da vardır. Burada ortada bulunduğu tablo ulusal bir çabanın ürünü olduğundan belirlenen içerikte ulusal ve yerel nitelikler öne çıkmaktadır. Ayrıca Amerikan toplumsal bilim anlayışı ve davranışçı eğilimin etkileri belirgin olarak öne çıkmaktadır. Söz konusu tablonun temel konuları şu şekildedir26 : ➢ Siyasal kurumlar ve davranışlar ➢ Metodoloji ➢ Uluslararası hukuk, örgütler ve siyaset ➢ Siyasal istikrar ve siyasal değişme ➢ Siyasal kuram ➢ Kamusal siyasanın tayini ve içeriği ➢ Kamu yönetimi ➢ ABD’nin siyasal kurumları, siyasal süreçler, güçler ve davranış 2. Hukuk ve Yasa Üzerine Ahlak, etik, yasa, hukukun temel kavramlarından biri olduğunu hatırlatmaktadır. Ancak hukuk ve yasa ise vatandaşların eylemlerini düzenleyen bir ülke tarafından tanınan bir kurallar sistemini ifade eder. Diğer yandan, davranmak belirli durumlar ve kişilerle ilgilenen mevzuat bölümüdür. Birçoğu iki hukuki terimi birbirinin yerine kullanır, ancak birincisi ikincisinin bir alt kümesidir. 26 Davut Dursun vd., Siyaset Bilimi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2018 s.16
  • 37. 24 Kanunlar, her ülkenin mevzuatında çok önemli bir rol oynar, hayatın her alanında yani pazar, hükümet, ofis, okul veya başka herhangi bir yerden bahsedelim, insanları haksız uygulamalardan korur. Ülkenin tüm vatandaşları için eşit olarak geçerlidir yani kastlarına, ırklarına, cinsiyetlerine ve hatta unvanlarına bakılmaksızın tüm vatandaşlar hukukun gözünde eşittir. Dolayısıyla hiç kimse hukukun üstünde değildir. Aksine, yasa, yalnızca belirli bir duruma ilişkin tüm hükümler olduğu için duruma özgüdür. Literatür taramasında “etik” kavramının tanım ve içeriği üzerinde henüz bir fikir birliği sağlatılamadığı tespit edilmiş olup, “etik” teriminin “töre bilimi” anlamını içeren Yunanca “ethos-ethikos” sözcüğünden türetildiği belirtilmektedir. Yunan dilinde bu sözcük “ahlâk sistemi, ilke, insan davranışı, gelenek” anlamlarını ifade etmektedir. Etik, teriminin birçok tanımlaması vardır27 . Etiğin, yasalar tarafından kontrol edilmeyen; ancak insan davranışlarının sonuçlarına odaklı kültürel ve töresel bir standart olarak, kanuni zorunlulukla yapılan faaliyetlere kıyasla daha yüksek standartları karşılayan davranışları zorunlu kılmakla birlikte, kendine özgü davranışlar içerdiği belirtilmektedir. Etik toplumların gelenekleri, kültürleri ve yasaları ile meydana geldiğinden; toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Bu nedenledir ki, bir toplumda etik veya etik dışı olarak algılanan fiiller, diğer toplumda tam zıddı bir ifade olarak algılanabilir28 . Belirli bir davranışın etiğe uygun olup olmadığı, yalnızca bireylerin kişisel etik ve değerleri tarafından değil, kitle iletişim, çıkar grupları ve örgütleri de içine alan toplum tarafından belirlenmektedir. Bir eylemin etik açıdan konumunu ortak toplumsal bakış açısı belirlemektedir. Saf anlamıyla etik düşünce ve etik eylemden bahsediyorsak, bunun herhangi bir şekilde bir yarar bekleme, çıkar sağlama, art niyet taşıma, bir üst güçten korkma, cezadan çekinme, yasaya uyma gibi nedenlere dayanmaması gerekir. 27 Enver Özkalp ve Çiğdem Kırel, Örgütsel Davranış, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2011, s.231. 28 Nilhun Doğan, “İş Etiği ve İşletmelerde Çöküş”, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2008. Cilt: 10, Sayı:16.
  • 38. 25 Etik, bireylerin gruplarla, toplumla, örgütlerle ve birbirleriyle doğru ilişkiler kurma yöntemlerini araştıran ve bunlarla ilgilenen bir disiplin dalıdır. Etik, kişinin davranışlarına temel olan ahlak ilkelerinin tümü olarak ifade edilebilir. Başka bir ifade ile etik, insanlara ‘‘işlerin nasıl yapılması gerektiğini’’ belirlemede yardımcı olan yol gösterici değerler, ilkeler ve standartlardır. Etik, aynı zamanda felsefi bir süreçtir. Bu süreç, karar alırken ve uygularken, belirli ilkelere ve standartlara bağlı kalınmasını gerektirmektedir. TDK sözlüğünde etik, “Çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü” olarak ifade edilmektedir. Etik sıfat olarak kullanıldığında ise “ahlaki veya ahlaki olan” anlamı vermektedir. Etik, çalışma hayatımızda kararlar alırken ve uygulama yaparken, belirli değerlere bağlı kalınarak hareket edilen bir ilkeler ve teamüller sürecidir. Bu süreç bütün etkinliklerde neyin yapılıp, neyin yapılmayacağının, bilinmesini ve uygulanmasını ifade eder29 . Ahlak sözcüğü ise, Latince “mos-moralites”, İngilizce “moral-morality” kelimesi karşılığı olup “ahlâklı, ahlâk kurallarına uyan” anlamında kullanılmaktadır. Her iki sözcüğün karşılığında Türkçe’de kullandığımız “ahlak” kelimesi ise Arapça’da “hulk” kökünden gelmekte ve gelenek, görenek ve alışkanlık anlamlarını ifade etmektedir30 . İnsanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötü davranışlardan uzak olmasını ifade etmektedir31 . Her toplumun bir ahlak anlayışını benimsediği ahlaki kurallar dizinine toplumsal ahlak diye ifade edilirken, dünyada genel kabul gören ahlaki kurallar dizinine evrensel ahlâk diyebiliriz. Örneğin, hile, taciz ve yalan gibi davranışlar dünyanın her yerinde ahlâk dışı davranışlar olarak kabul edildiği için evrensel ahlak kuralları kapsamında sınıflandırılabilirler. 29 Nurhan Aydın ve diğerleri, Uluslararası İşletmecilik, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2004, s.113. 30 Hayri Ülgen ve S. Kadri Mirze, İşletmelerde Stratejik Yönetim, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2004, s.35. 31 Metin Aslan (2014), Yönetim ve Organizasyon Ders Notları, Birecik Meslek Yüksekokulu, Harran Üniversitesi, s.116.
  • 39. 26 Hukuk kelimesi; Arapça “hak” kökünden gelir ve kelimenin çoğuludur. Türk Dil Kurumu’na göre hukuk sözcüğü, “Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür”32 . Bunun dışında hukukun “haklar” anlamı da vardır. Ancak, hukuk bireyler arasındaki, bireylerle devletler arasındaki, devletlerle devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen, uygulaması devlet yaptırımına bağlanabilen kurallar bütünüdür. Bu kurallar bütününü inceleyen bilim, hukuk bilimidir. Hukukun bir bilim olarak kuramsallaşması iki bin yıl öncesine, Roma Hukuku’na dayanır. Ayrıca, toplumu düzen altına alan ve kişiler arası ilişkileri düzenleyen, ortak yaşamın huzur ve güven içinde akışını sağlayan, gerektiğinde adaleti yerine getiren, kamu gücü ile desteklenen ve devlet tarafından yaptırımlarla güvence altına alınan kurallar bütünüdür33 . Yasa, Latincede lex, legis demektir ve bir hukuk kuralıdır. Hukuk kavramı, sözleşme ve antlaşma (hukuk açısından eşitler arasındaki bir müzakereden kaynaklanan) ve aynı zamanda diğer hukuk kaynakları ile ilgili olarak tanımlanır: İçtihat hukuku temel yasalar (anayasa vb.) ve yürütme gücünün yönetmelikleri ve diğer yazılı işlemleri. Yasa, en geniş anlamıyla, doğası ne olursa olsun bir hukuk normuna karşılık gelmektedir. Ayrıca felsefi yaklaşımda, MÖ 5.yüzyılda, Xenophon Memorabilia’da34 Periklese göre yasanın bir tanımını verir: “Toplanmış insanların, bir kimsenin neyin iyi ya da kötü olması gerektiğine karar vermesine dayanan herhangi bir müzakere; bir devlette emreden iktidar, üzerinde müzakere ettikten sonra neyi emrediyor”. Platonun tanımlarına göre yasa, “çok sayıda kişinin, zaman sınırlaması olmaksızın geçerli olan siyasi kararıdır”. Platonun yasalarının birinci kitabında, bir yasa için verilen tanım şöyledir: “Devletin ortak kararı olan akıl yargısı”35 . Aristoteles’e göre yasa, “Her şeyin nasıl yapılması gerektiğini gösteren, şehrin oybirliği ile belirlediği bir konuşmadır”36 . Friedrich 32 Büyük Türkçe Sözlük, hukuk maddesi, Türk Dil Kurumu (Erişim tarihi 14.3.2011) 33 Turgut Akıntürk, Hukuka Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002, s,3 34 Bonnette‚ Amy L. Xenophon: Memorabilia, introduction‚ traduction et notes. Livre I, Ch. 2. Cornell University Press‚ 1994. 35 Platon, Les Lois (détail des éditions) (lire en ligne archive) I, 645 36 Athénée, Deipnosophistes (détail des éditions) (lire en ligne archive), Livre XII.
  • 40. 27 Engels’e göre yasamanın amacı, sahibini hiçbir şeyi olmayana karşı korumaktır. Sadece hiçbir şeyi olmayan insanlar olduğu için yasalar bir zorunluluktur”37 . 3. Kamu Yönetimi ve Etik Üzerine 3.1. Kamu Yönetiminin Tarihi ve Gelişimi “Eğer milleti temsil eden kurum üzerine sınırlamalar getirilmezse, halkın temsilcileri özgürlüğün savunucuları değil tiranlığın adayları olurlar.” Benjamin Constat Kamu yönetimi, tüm toplumun iç içe girmiş ve birbiriyle çelişen sorunları arasında işleyen idari bir sistemdir. Toplumlar, ilişkilerdeki yoğunluk bakımından genişledikçe, devletlerin yapı ve işlevleri de büyür, kurumlar uzmanlaşır ve farklılaşırlar. Yönetim etkinliği, bunları yürüten kamu kurumlarına bağlıdır. Yapısal görünüm ve işleyişin daha karmaşık ve teknik bir nitelik göstermesi, kamu yönetiminin daha farklı ve çeşitli tanımlarını ortaya çıkarır. Fransızcada, kelime olarak “publique”, Türkçede “kamu”, herkes, bütün ve bir ülkedeki halkın tümü anlamına gelir. “Kamu düzeni”, bir toplumun tümünü ilgilendiren düzen iken, “kamu sektörü”, devlet eliyle yürütülen ekonomik faaliyetlerin tümü demektir. “Kamu personeli” ise devlet hizmetinde görev yapan çalışanlardır. Kamuoyuna gelince, bu da tanımlanan bir konuda toplumun büyük bir kesimince benimsenen görüş, tavır ve inançların toplamı anlamındadır. Kamu tüzel kişileri, kamu yararı amacına dönük, insan, mal ve topluluklar demektir. Kamu hukuku ise devletin kuruluş ve işleyişinin yanında, öteki devletler ve kamu tüzel kişilerle olan ilişkileri düzenleyen kuralların bütünüdür38 . Kamu, kavram olarak resmiyeti ve genelliği anlattığı kadar özelin ya da gizlinin ve kapalılığın zıddı olarak açıklığı, halka ait oluşu ve görülebilirliği de ifade eder. Her ülkedeki kamu yönetimi, siyasal işleyişin yürütülmesiyle görevli organı emrinde, anayasanın devlete yüklediği kamu 37 Friedrich Engels, La Situation de la classe ouvrière en Angleterre, le capital, Leipzig, 1844, p.38. 38 Özdemir, Murat. Kamu Yönetiminde Etik, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi 2002, Cilt 4, Sayı 7, 2008. s.179-195.
  • 41. 28 hizmetlerini anayasada belirtilen temel ilkeler çerçevesinde ve yasaların tanıdığı sınırlar içinde yerine getirmekle yükümlü kurum, kuruluş ve örgütler bütünüdür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkan bir kavramdır ve çalışma alanının belirlenmesinde hukuk, siyaset, ekonomi ve sosyoloji ile işbirliğinde disiplinlerarası bir özellik gösterir. Anayasal çerçevede, tanımı bu şekilde yapılan kamu yönetimin tamamında bir kimlik bunalımı söz konusudur39 . Kamu yönetimi, yeni bir kavram olması dolayısıyla, ilgi ve tanımı alanında çok çeşitli tanımlamaların yapılmasına gerek duyulmaktadır. Genel anlamında, kamu yönetimini şöyle tanımlamak mümkündür: Devletin amaçlarını gerçekleştirmek ve işlerini yapmak için gerek insanların gerekse araç-gereçlerin örgütlenmesi ve yönetimidir40 . Bir başka tanımı da şudur: Devlet faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde uygulanan yönetim sanatı ve bilimdir41 . Belli bir amaca yönelik olarak bir örgütün kurulması, örgütün işlerliğini sağlayacak türlü yönetsel etkinlikler, kaynakların toplanıp ve bir araya getirilmesi, eşgüdüm sağlanması, izlenecek ve yapılacak yöntem ve denetimi kapsayan genel yönetim anlayışı evrensel bir tanımdır ve hem kamu kesimi hem de özel kesim için geçerlidir. Kamu kesimindeki yönetimi, özel kesimden ayırmak için kamu yönetimi kavramı daima kullanılmaktadır. Disiplinler arası bir disiplin olarak algılanan kamu yönetiminin görev alanında belirsizlikler ve aynı olmayan anlayışlar söz konusudur. Kamu yönetiminde, örgütün bilimin etkisi altına girdiği, dolayısıyla işletme yönetimi kavram ve anlayışının kamu yönetimini fazlasıyla etkilediği; kurum modelleri, kurumsal davranış kalıpları, verimlilik, liderlik, toplam kalite, toplam sonuç yönetimi ve ülke yurttaşlarının müşteri olarak algılanmasının kamu yönetimini işletme yönetimine kaydırdığı belirtilmelidir. Kamu yönetimi disiplini işletme yönetiminden yararlanabilir. Ancak, kamu yönetiminin devlete ait olma özelliğinin olması nedeniyle kesinlikle siyasal bir temeli ya da işlevi olduğu unutulmamalıdır. Siyasal boyut, kamu 39 Turgay, Ergun. Kamu Yönetimi-Kuram, Siyasa, Uygulama, Todai Yayınların, Ankara, 2004, s.7. 40 Dwight Waldo, The Study of Public Administration, Random House Inc., New York 1955, p.67. 41 Ergun. Kamu Yönetimi-Kuram, Siyasa, Uygulama, s.8.
  • 42. 29 yönetiminin siyasete bağlı olduğunu ortaya koyduğundan, siyaset biliminden daha fazla yararlanmak durumundadır. Kamu yönetimini, işletme yönetimi veya siyasal iktidarla olan hiyerarşik ilişkilerin oluşturduğu bir yönetim şeklinde algılamak, kavramı doğru tarif etmemizi zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, kamu yönetimine gerek bir işletme bağlamından gerekse siyasal açıdan bakılması gerekmektedir. Kamu kuruluşlarını, moral ve politik temelleri bakımından, siyasal iktidarla olan hiyerarşik ilişkileri içine kapatmak imkânsızdır. Yine, kamusal politikaların özel kesim kuruluşlarından etkilenmeleri bir gerçek olmakla birlikte, özel kesim değerlerinin tümüyle kamu kuruluşlarına aktarılması olanaksızdır42 . Temelde kamu yönetiminin iki yönü bulunmaktadır. Bunlardan biri işlevsel diğeri ise yapısal yöndür. İşlevsel bir yön olarak, devletin düzenlendiği genel kuralları (yasaları) ve kamu politikası kararlarını uygulama sürecidir. Böylece genel kurallar, bu süreç aracıyla bireysel olayların çözümüne ilişkin özel kararlarla dönüşmektedir. Bu anlayışa göre, kamu yönetimi, geniş anlamdaki yönetim sektörünün siyasi ortamında yer alır. Bu bağlamda, kamu yönetimi, kamu politikalarının belirlenmesinde önemli bir role sahiptir ve böylece siyasi sürecin bir parçasını oluşturur. Özet olarak kamu yönetimi, işlevsel anlamda kamu politikalarının belirlenmesi ve yürütülmesi sürecidir. Yapısal bir kavram olarak kamu yönetimi ise devlet içindedir ve devletin örgütsel görünümünü yansıtır. Önce dediğimiz gibi her devlet, yasalarla belirlenen çalışmaları yerine girmek için ulusal ve yerel düzeyde çeşitli örgütlenmelere gider. Bu kamu örgütleri, devletin yapısal yönünü oluşturur. Böylece örgütlerin temel amacı, anayasa ve yasalarla belirlenen işlevleri yerine getirmektir. Bu anlamda kamu yönetimi siyasal organların yürütmeye ilişkin kolu olmasının yanı sıra, devlet ve toplum düzeninin temel dayanağıdır. Kamu yönetiminin varlığı ve sürekliliği her şeyden önce bu hizmetin kesintisiz işlemesine bağlıdır43 . Genel anlamda kamu yönetimi, akademik bir disiplin, bir faaliyet ve meslek olarak görünmektedir. Kamu yönetimi, çok-disiplinli olarak da görünmektedir. Disiplinlerarası köprü 42 Ergun. Kamu Yönetimi-Kuram, Siyasa, Uygulama, s.13. 43 Özdemir, Murat. Kamu Yönetiminde Etik. s.179-195.
  • 43. 30 görevi yapan kamu yönetimidir; böylece çeşitli disiplinlerden gerekli olan kısımları alan ve bunları kamusal sıkıntıların çözümüne uygulayan bir disiplindir. Devlet içinden gelen sıkıntılar nasıl olursa olsun, çözüm bulmak daima kamu yönetiminin işidir. Kamu yönetimi, iktisattan hukuka, siyaset biliminden işletme bilimine kadar uzanan geniş bir yelpazedeki bilim dallarının kesişme noktasında yer almaktadır. Siyaset bilimi başta olmak üzere, sosyoloji, sosyal psikoloji ve işletme bilimi gibi disiplinler, kamu yönetiminin genişlemesi ve gelişmesine katkıda bulunan bilimlerden bazılarıdır. Kamu yönetimi, akademik bir disiplin olduğu kadar, aynı zamanda kamu politikalarını oluşturma ve bütün bu politikaları uygulama, planlama, örgütleme, yönlendirme, eşgüdüm, denetim, sevk ve idare gibi eylem ve işlemlerden oluşan etkinliklerin bütünüdür. Kamu yöneticilerinin faaliyetlerinin çeşitli olduğu gibi, eğitim alanları da farklıdır. Örneğin, kamu yönetimi alanında idareci olarak görev yapan mühendis, iktisatçı, planlamacı, maliyeci ve öğretmen gibi meslek mensupları kamu yöneticisi olarak nitelendirilirler. Kamu yönetiminin amacı, yönetimi meydana getiren unsurların, statü, örgüt, işlev ve davranışlarının tanımlanması demektir. Kamu yönetimi, devletin faaliyetlerinden önce, ulusal devlet yönetimi, yerel yönetimler gibi, kamu iktisadi girişimleri ve onlara benzer örgütlerin yönetimi, yasal, teknik, sosyal, beşeri ve siyasi bütün yönlerin genel bir görüntüsünü ortaya koymakla işe başlar. Sonraki aşamada ise yönetim örgütlerinin varlık nedenlerini açıklamak, geliştirilmesini sağlamak ve işleyişlerini iyileştirmek, örgütlerdeki görevlilerin davranışlarındaki ortak noktaları belirlemek ve bu davranışların ardındaki mutlak ve gerçek nedenleri araştırmak için uğraşır. Yine, somut olayları, sistemli görüş ve şemalar haline getirmekle ilgilenir ve kuramsal işlevi üstlenir. Tıpkı James M. Buchanan’ın dediği gibi “Bireysel özgürlük, ancak devletin gücünün anayasal normlar ile sınırlandırılması halinde etkin bir şekilde korunabilir”. Kamu yönetiminin tarihi, insanların bir araya gelip kendilerini yönetecek birimler kurmaya başlamaları kadar eskidir. Fakat ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıkması yeni olduğunu gösterir. Kamu
  • 44. 31 yönetiminin bir disiplin olarak doğumu, pek çok kaynakta 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başı olarak gösterilir. 1887 yılında Woodrow Wilson’un Political Science Quarterly dergisinde yayınlanan “İdarenin İncelenmesi” adlı makalesi, birçok yönetim bilimci tarafından kamu yönetiminin bir bilim dalı olarak ortaya çıkışının belgesi sayılmaktadır. Wilson’un makalesinin bir dönüm noktası olarak sayılmasının nedeni, yönetim bilimi, siyaset ve hukuk alanlarından esas olarak ayrı bir alan inşa etmeye çalışmasıdır. Wilson’a göre, idare alanı bir iş alanıdır. Bu alan, siyasetin bir öğesi olmakla birlikte, ilkeler yönünden farklılık gösterir. Wilson, yürütme erkinin kullandığı yöntemleri, sağlam prensiplere oturtmak olarak belirlemişti44 . Wilson’un bakış açısına göre, kamu yönetimi, liyakat ilkesiyle görev yapan, tarafsız uzmanlardan oluşan bir yönetim aygıtıdır. Wilson, Avrupa kıtasının geleneğinden uzaklaştırıp bağımsızlaştırmaya çalışırken, kamu yönetimini kendisinden önceki hukuksal-siyasal bir örgüt olarak ele alan yaklaşımların yolunu açmıştır. 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılda Fransız Devrimi’nin ardından kamu yönetimi alanında yaşanan gelişmeler etkisini göstermiş, yönetim bilimlerinin Avrupa kıtasında yerini almasına yardımcı olmuştur. Yine, İngiliz anayasal gelişimi ile liberal anayasal devlet anlayışının yaygınlaşması ile hak ve özgürlüklerin korunması devletin temel görevlerinden biri olmuştur. Devletlerin anayasalarında hak ve özgürlükler, anayasal çerçeve ile güvence altına alınmak istenmiş ve böylece devlet yönetiminde yasaların ve hukuksal yaklaşımın ağırlığı artmıştır. Avrupa kıtasında kamu yönetiminin gelişmesi sırasında, hukuksal yaklaşım etkisini artırmıştır. Devlet içinde hukuk kavramını inceleyip, yönetimi bir hukuk sorunu olarak ele alan araştırmacılar Genel Kamu Hukuku kürsülerini kurmaya başlamışlardır. Bu durum gelenek olarak daha önceki “güçlü devlet için iyi yönetim” sözünün yerine “yurttaş hak ve görevlerini” ön plana çıkartmıştır. Aynı dönemde yani Fransız Devrimi sonrasında, Fransa kaynaklı kamu hukuku yaklaşımı da devletin hukuksal temellere kavuşturulması anlayışını ortaya atmıştır. 1812 44 Wilson, Woodrow. İdarenin İncelenmesi, Seçme Parçalar, Çev. Nermin Abadan Unat, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayını, Ankara, 1962, s.61-64.
  • 45. 32 yılında Fransız araştırmacı Bonin “Kamu yönetiminin ilkeleri”’ adlı yapıtında ilk defa kamu yönetimi kavramını kullanarak bu disiplinin temellerini atmıştır45 . Yine ABD’de 1960’lı yıllara gelindiğinde, yaşanan toplumsal gelişmelerin kamu yönetimini bir disiplin olarak şekillendirdiği görülür. Nitekim on yıl sonrası, yani 1970’li yıllar ABD kamu yönetimcilerinin “örgüt yönetimi geliştirme” kavramı çerçevesinde yoğunlaştıkları yıllardır. Watergate skandalı baştan olmak üzere, Vietnam Savaşı’nın etkisi ile devlet ve bürokrasinin kamuoyu gözünde güven kaybına uğraması, “kamu yönetiminde etik sorunu” ve “yönetimin sorumluluğu” gibi konuları yönetim sorunlarının başına çıkartmıştır. Aynı dönemde bir diğer ilgi çeken konu da siyaset bilimcilerden sonra kamu yönetimciler arasında yankılanan “kamu politikası” adlı verilen yaklaşım olmuştur46 . Kamu yönetimini, devletin işlerini yürütmesi ile ilgi yapısını inceleyen bir bilim dalı olarak nitelendirirsek, alan içine hem ulusal yönetim hem yerel yönetim hem de uluslararası kuruluşların yönetim yapısı ve etkinlikleri girer. Ulusal alanda hem merkez yönetimini hem de yerel yönetimi belirler. Başka bir deyişle, kamu siyasetinin alanı içindeki bütün bu eylemler, kamu yönetiminin ilgili alanına girmek durumundadır. 2. Dünya Savaşı sonrasında, ulusal alanda hem kamu sektöründe hem de özel sektörde, ölçek ekonomilerini desteklemek gerekçesiyle, merkezi yönetim ve büyük yapılara doğru bir yöneliş vardır. Bu tip yönetim ya da yönetim felsefesi, pazarlama, bilgisayar teknolojisi ve yasa içinde hizmet sunumu gibi merkezlerden uygulanmıştır (merkezi hizmetler). 1970’li yıllarda ve 1980 yılların ilk kısmında, yönetim politikalarının şekillendirilmesinin itici gücü, merkezi yönetime olan inanç ve güvendir. Burada belirtilmek istenen, genel kontrol rejimi uygulayarak, hatalı olayların minimize edilmesidir. Bu kontrolün asil amacı, sıfır risk yönetim anlayışını oluşturmaktır. Hem kamu sektörü hem de özel sektörde, 1990’lı yıllarda köklü değişimler yapılması gereği doğmuştur. Bu anlayış, maliyetleri 45 Koray Karasu, Kamu Yönetimi Disiplininin Kökenine İlişkin Bir Not. II. Kamu Yönetimi Forumu, 7- 8 Ekim 2004, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, s.227. 46 Birgül Ayman Güler, “Nesnesini Arayan Disiplin: Kamu Yönetimi”, Amme İdaresi Dergisi, 1994, Cilt 27, Sayı 4, s.14.
  • 46. 33 düşürme, etkinlik, yenilik, yeniden düzenleme vatandaşa duyarlı standart, kalite ve hizmet demekti. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda, Reinventing Governement’da (Hükümetin Yeniden Şekillenmesi) dile getirildiği gibi Weber’in merkezileştirilmiş bürokrasisi ve hiyerarşik bürokratik anlayış, 1990’lara kadar uzatılmış ve hızla değişen bilgi yoğun ve iletişimin etkili olduğu toplumda ve ekonomik yapıda iyi işleyemez hale gelmiştir. Bu tip büyük örgüt yapıları, süpersonik jetlerin olduğu bir dönemde, hantal, pahalı ve yönetilemez yapılara dönüşmüştür. Tıpkı, okyanuslar arası tatil gemileri gibi. 1980’li yıllarda yeni kamu yönetimi işletmeciliği ve yönetişim yaklaşımları ortaya atılmış, hatta piyasacı perspektif pek değiştirilmeden kalmıştır. Ardından 1990 sonrasında kamu yönetimi disiplinin gelişimi için ortaya atılan yaklaşımlar, devlet işletmelerinin gerekliliğini ortaya koymuştur. Özellikle son yirmi yılda, küreselleşme ile birlikte ulus devlet konusunda, uluslararası kuruluşların devletlerin karar ve uygulamaları üzerinde etkili olmaya başlamaları ve çok uluslu şirketlerin çıkarları açısından ulus devletleri engel olarak görmesi sonucunda devlet olgusu iyice zayıflatılmıştır. Yönetişim yaklaşımı kamu yönetimi disiplinini etkilemiştir. Bu yaklaşımının temelleri dediğimiz gibi küreselleşme, özelleştirme, bölgelileşme ve yerelleşmeye dayanır. Yönetişim yaklaşımı, ulus devleti, kaynakları verimli kullanmayan aşırı büyükmüş bir yapı olarak değerlendirmekte ve küçültülmesi gerektiğini savunmaktadır.47 Çağdaş yaklaşım ise kamu yönetimi disiplininde, post modern yaklaşımları yaygınlaşmış bulunmaktadır. Zira 1990’ların başında ortaya çıkmış görülen post modern yaklaşımlar, özellikle Anglo-Amerikan (Anglo-Saxon) yazında tartışılmaktadır. Çeşitli bakış açılarına göre, postmodern yaklaşımların, disiplini tekçilikten uzaklaştırarak daha çoğulcu ve insanlığın amaçlarına uygun hale getirdiği ileri sürülmektedir. Aynı dönemde yönetişim yaklaşımıyla birlikte varlığını koruduğu ve yerelleşme, yönetimde etik, reform temalarının ön plana çıktığı görülmektedir. Çağamızda küreselleşmenin etkisiyle kamu 47 Güler, “Nesnesini Arayan Disiplin: Kamu Yönetimi”, s.17.
  • 47. 34 yönetimi alanında çok karşılaştırmalı ve ulus devletler boyutlarında büyük bir gelişme ve bilgi birikimi yaratılmıştır48 . Günümüze kadar kamu yönetiminin disiplinin bu gelişimi incelendiğinde, disiplinin devlet olgusunu geride bırakan yaklaşımların hakimiyetine girdiği gözlenmektedir. Hatta bu durum, birkaç araştırmaya göre, disiplini, nesnesi, konusu ve yönetimi açısından bilinemeyen ve tanımlanamayan bir sosyal bilim alanına indirgemiştir. Tarihsel bir bağlamda kamu yönetimine bakıldığında ise şu ya da bu anlayışları görmek mümkündür: Geleneksel ve sosyal-psikolojik yaklaşım olarak özetlenebilir ama önce biraz ayrıntıları incelemek gerekir. Geleneksel kamu yönetiminin ortaya çıkışı ve gelişme döneminde (19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başları) iki temel anlayış üzerinde ilkelerini oluşturmuştur: Siyaset ve yönetimin ayrılığı ile bürokrasi. Bu dönemde kabul edilen anlayışa göre siyaset ve yönetim birbirinden farklı alanlarda görev yaptıkları, siyasetin alanının kamu politikalarını belirlemek olduğu; yönetimin ise teknik bir alan olarak bu kararları hayata geçiren bir yapı olduğu anlayışı kabul edilmiştir. İkinci temel kabul ise bürokratik örgütlenme modelinin rasyonel ve etkin bir yönetim modeli olduğudur. Bu temel kabuller üzerine oluşturulan geleneksel kamu yönetimi anlayışının özellikleri şunlardır: 3.1.1. Geleneksel Kamu Yönetiminin Örgüt Yapısı Bürokrasiye Dayanması Bürokratik örgütlenme Alman sosyolog Max Weber tarafından geliştirilmiş bir yönetim-organizasyon modelidir. Bürokratik model o dönem için en gelişmiş örgütlenme modelidir. Bugün de yeni gelişmelere uyum sağlatılarak yaygın olarak kullanılmaktadır. Bürokratik modelin ayırt edici özellikleri merkeziyetçi, hiyerarşik, açık ve ayrıntılı kuralların var olduğu, ilişkilerin biçimsel ve kişilerden bağımsız (kişilikdışı) oluşudur. Bürokrasinin etkin ve verimli bir yönetim tarzı olduğu kabul edilmiştir. O dönem için bürokrasi, gelişmiş ve ileri bir yönetim organizasyon modeliydi. Özellikle, 48 Ali Farazmand, “Küreselleşme ve Kamu Yönetimi”, Mülkiye, 2000, Cilt 25, Sayı 229, s. 277.