NKÜ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA İKTİSADI _ENFLASYON_IKTISAD SOSYOLOJİSİ
1. T.C.
NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ANA BİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS ÖDEVİ
AKADEMİK MAKALE
iKTiSAD SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN ENFLASYON
Barış KOÇ
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ANA BİLİM DALI
DANIŞMAN : Doç. Dr. Veli SIRIM
TEKİRDAĞ – 2016
Her hakkı saklıdır.
2. ÖZET
Koç, Barış “iKTiSAD SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN ENFLASYON”, Akademik
Makale, Tekirdağ 2016.
Bu makale 3 Bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Enflasyon kavramının ne olduğundan ve
türlerinden bahsedilmekte, İkinci bölümde Enflasyonun Sosyo-Ekonomik etkileri ele alınmakta,
Üçüncü bölümde ise Sonuç parağrafı yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Enflasyon, İşsizlik, Hiperenflasyon
3. ABSTRACT
Koç, Barış “ Inflation from Economical Sociology Perspective” Academical Article Tekirdağ
2016.
This study includes 3 Main Chapters. In the First Chapter, Inflation term content and types of
Inflation , In the Second Chapter Socio-Economical impacts of Inflation, In the Third Chapter
Result and Shynthesis part explored.
Key Words : Inflation, Unemployment, Hyperinflation.
4. 1
1. ENFLASYON
Latince de şişme anlamına gelen enflasyon hakkında kesin bir tanım yapılmamıştır.
Fiyatlar genel seviyelerindeki sürekli artış ve buna karşılık yerli paranın değerini yitirmesi
enflasyon olarak kabul edilmiştir. Bu tanımlamada enflasyonun ne olduğunu belirtmekten çok ne
gibi sonuçlar doğurduğu göze çarpmaktadır (Frisch, 1989:1).
Enflasyon; cari fiyat düzeyinde toplam talebin toplam arzdan yada parasal gelirin reel
gelirden fazla olması durumudur. Elde edilmesi mümkün olmayan, bir gelir düzeyini yada bir
harcama büyüklüğünü devam ettirme çabası da enflasyon tanımlamasına dahil edilir (Enç,
1993). Ayrıca; bir ekonomide, işgücü, mali, para, mal ve dış ticaret piyasalarında meydana
gelen talep artışları da enflasyona yol açabilmektedir (Kıvılcım, 1993).
Kısaca iktisadi bir tabir olarak enflasyon mal ve hizmetlerin fiyatlarında görülen artıştır.
Ancak mal ve hizmetlerin fiyatları piyasa koşullarına göre artıp azalabilir. Enflasyondan
bahsedebilmemiz için mal ve hizmetlerin fiyatlarının genel düzeyinde sürekli bir artış olması
gerekmektedir. Diğer bir deyişle bazı malların fiyatlarının sürekli artması veya bir malın fiyatının
tek seferlik artışı enflasyon olarak tanımlanmaz. Örneğin aylık enflasyon oranının %1 olması o
aya ait fiyatlar genel düzyinin geçmiş aya oranla %1 oranında artması demektir. Yıllık enflasyon
oranının %30 olması da fiyatların bir önceki yıla göre %30 oranında artmsı demektir. Geçmiş
yılda 20 TL. olan bir mal veya hizmet artık 26 TL’ye çıkmıştır.
Enflasyonun düşmesi; fiyatların düşmesi, insanların alım güçlerinin artması, gelirlerinin
yükselmesi demek değildir. Enflasyonun düşmesi fiyatların daha az artması, insanların alım
güçlerinin daha az azalması ve neticesinde istikrar ve refah demektir.
Örneğin ülkemizde 1968 yılından itibaren TÜFE bazında fiyatlar 2004 yılına gelinene
değin 876.000 kat artmıştır.
1.1 Enflasyonun Kaynağı nedir?
Talep enflasyonu: Genellikle para arzının artması ve dolayısıyla tüketimin artması
neticesinde ortaya çıkar. Ekonomideki toplam arzın toplam talebi karşılayamaması sonucu
ortaya çıkar yani arz edilen mal ve hizmetler az fakat para miktarı çoktur.Fiyatlarla beraber
gelirler ve harcamaların da artmasıyla enflasyon artar. Neticede para arzı paraya olan talepten
daha hızlı arttığında enflasyon artar.
5. 2
Karşılıksız para basılması yoluyla piyasadaki para arzının artması ve bireylerin elindeki
para miktarının artması tüketim talebini artırırken üretim arzının aynı miktarda artması kolay
olmamaktadır. Para arzının artmasıyla talep artışına maruz kalan firmalar öncelikle
kapasitelerini artırmaya çalışmakta ve bir yatırım ve zaman neticesinde üretim artışı meydana
gelmektedir bu süreç ürün maliyetlerine yansıyabilmekte ve enflasyon artışına sebep
olmaktadırlar.
Maliyet enflasyonu: Enflasyonu etkileyen sadece talep değil aynı zamanda arzdır da.
Üretimde ve hizmetler de kullanılan her türlü malzemenin ve işgücünün maliyetinin artması
enflasyon olgusunu yaratır. İşçi ücretlerindeki sürekli artış firmaların vergi yükünün artmasına,
hammadde fiyatlarındaki artış üretim maliyetlerinin artmasına sebep olmakta ve fiyatlar genel
seviyesinin artmasına sebep olmaktadır.
Bekleyişlerin enflasyona etkisi: Enflasyona dair bekleyişler enflasyonu etkileyen önemli
bir unsurdur. Beklentiler enflasyonun artmayacağı yönünde olursa bu enflasyonu geriletici bir
ortama sebep olur. Mal ve hizmetlere olan talebin arzdan fazla olması, girdi
maliyetlerininartması ve enflasyonun artacağına dair beklentiler enflasyonun artmasına sebep
olur.
Enflasyonun yüksek düzeyde seytettiği ortamlarda Karar alma süreçlerinde dolayısıyla
yatırımlarda, işgücü piyasasında ve Toplumsal alanlarda bir takım sorunlar doğar. Karar alma,
yatırım süreçlerine ve işgücü piyasasına olan etkilerine yüzeysel değinilecek ancak Toplumsal
etkileri daha derinlemesine işlenerek makalenin ana temasını teşkil edecektir.
Enflasyonun yüksek seyrettiği dönemlerde bireylerin ve firmaların fiyat algılamaları
bulanıklaşır. Yüksek enflasyon ortamında herşeyin fiyatı sürekli ve oransız artabileceği için
neyin ucuz ve neyin pahalı olduğunu anlamak zorlaşır.
Yüksek enflasyon yapısı itibarıyle kredi ve işgücü piyasasının verimliliğini düşürür,
ülkenin rekabet gücünü zayıflatır.
1.2 Büyüklüklerine Göre Enflasyon Türleri
Büyüklüklerine göre enflasyon türleri üçe ayrılmaktadır. Bunlar genellikle; ılımlı
enflasyon, yüksek enflasyon ve hiper enflasyon olarak adlandırılmaktadır.
Ilımlı Enflasyon: Sürünen enflasyon diye de adlandırılan ılımlı enflasyon tanım itibariyle
fiyat artış oranlarının düşük seviyede süregelmesi durumudur. Her ülkenin kendi yapısına göre
6. 3
değişen ve bu artışların ılımlı sayıldığı enflasyon oranları vardır. Gelişmekte olan ülkelerde yıllık
%6 gelişmiş ülkelerde ise yıllık %4 ve altındaki enflasyon artış oranı ılımlı enflasyon
sayılmaktadır. Bu tür enflasyon oranı yüksek enflasyon ve hiper enflasyon gibi yıkıcı ve
ekonomide dengesizliğe yol açan tepkiler yaratmamaktadır (Dinler, 2000: 404).
Ayrıca ılımlı enflasyonun, ekonomik büyüme olanak sağlama gibi ekonomide olumlu
etkiler yaratabileceği ve merkez bankaları tarafından sıfır enflasyon oranı yerine düşük düzeyde
enflasyon oranlarının hedef olarak belirlenmesi gerektiği belirtilmiş, sıfır enflasyon oranının
ekonomiye zararlı etkileri olabileceği belirtilmiştir (Subaşı, 2005: 25).
Yüksek Enflasyon: Dörtnala enflasyon, Latin enflasyonu yada aşırı enflasyon olarak da
adlandırılan yüksek enflasyon; ekonomide oluşan fiyat artışlarının iki veya üç haneli hale
gelmesi durumudur. Bu yüksek enflasyon yaşanan ülkelerde fiyat artışları, yıllık %10 ile % 1000
seviyesinde değişmektedir (Parasız, 1993: 295). Ekonomide gerçekleşen yüksek fiyat artışları
ülkenin ekonomik refahını bozmaya başlar. Firmalar ve aileler paranın bu şekilde değer kaybına
uğramasından dolayı kendilerini koruma için mücadele verirler. Ellerindeki parayı likit tutmak
yerine spekülatif hareketler veya gayri menkul ve dayanıklı tüketim malları alımına yönelirler.
Özellikle Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye yüksek enflasyon rakamlarıyla yaşamışlardır ( Dinler,
2000: 404).
Hiperenflasyon :
Hiperenflasyon yıllık %1000’in altına düşmeyen enflasyon artış oranına verilen isimdir.
Hiperenflasyonun yaşandığı toplumlarda, enflasyon oranı hesaplanırken yıllık birikim
%10000’lere ulaşacağı için aylık değerler hesaplanır.
Ayrıca fiyatlar, günde birkaç kez olmak üzere, sıksık değiştiği için fiyat kontrolü yapmak oldukça
zordur. Hiper enflasyonla ilgili üç yaklaşım vardır. Cagan’a göre; halkın yüksek enflasyon
beklentisi hiperenflasyona yol açmaktadır. İkinci yaklaşım ise hiperenflasyonu yüksek kamu
kesimi açıklarına dayandırmaktadır. Hatta hiperenflasyonu önleyici kararların da mali kurum ve
politikalarda alınması gerektiğini belirtmektedir. Üçüncü yaklaşıma göre ise hiperenflasyon dış
şoklar sayesinde oluşmaktadır.
1920’ li yıllarda Almanya, Polonya gibi ülkelerin savaş tazminatı ödemesi hiperenflasyona
neden olmuştur (Esen, 1993: 19).
7. 4
Dünya ekonomisinde hiperenflasyon özellikle 20. yüzyıldan sonra tarihte boy göstermiştir.
Dünyada hiperenflasyonun yaşandığı dönemlerle üç durumda karşılaşılmaktadır. Bu dönemler,
Birinci Dünya Savaşı sonrası dönem, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem ve 1980’ li yıllar olarak
belirtilmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrası Avusturya, Almanya, Polonya, Rusya ve
Macaristan gibi orta Avrupa ülkelerinde ortaya çıkmıştır. Ancak bu ülkelerde hiperenflasyon
süreci 1920- 1924 yılları arasında başlamış ve bitmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra ise Çin,
Yunanistan ve Macaristan’da yaşanmış ve bu süreç 1943 -1950 yılları arasında gerçekleşmiştir.
Hiperenflasyonla karşılaşılan üçüncü dönem ise yakın tarihte ve 1980’li yıllarda, Brezilya,
Arjantin, Bolivya, Peru gibi Latin Amerika ülkelerinde gerçekleşmiştir (Parasız, 2001: 31).
Hiperenflasyonun yaşandığı ülkelerde ekonomik durum, sosyal hayatı tamamen tehdit edecek
durumdadır. Halk sıklıkla elinde para tutmak yerine mağazalara hücum edip artan fiyatlara karşı
önlem almak isterler (Yıldırım ve Karaman, 2003: 367).
Hiperenflasyon siyasal rejimlerle bağlantısı olmayan bir ekonomik dengesizlik
durumudur. Daha önce yaşanılan ülkelere bakıldığında otoriter, totaliter ve demokratik rejimlerle
yönetilen ülkelerde de Hiperenflasyonla karşılaşılmıştır. Sadece savaş zamanlarına değil,
dünyada barışın olduğu dönemlere de denk gelmiştir (Paya, 1998: 389).
Hiperenflasyonu tetikleyen unsurlar arasında ülkenin kağıt para kullanması ve karşılıksız
kağıt para basması sayılabilir. Çünkü madeni paranın geçerli olması durumunda bol sıfırlı para
basmak zor olacaktır. Oysa kağıt para sisteminde para basmak son derece kolaydır.
8. 5
2. YÜKSEK ENFLASYON ORANLARININ SOSYO-EKONOMİ ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ :
Uzun sürelerle yüksek enflasyon seviyelerine tahammül etmekte olan ülkelerde,
toplumda bir takım dejenerasyonlar ortaya çıkabilmekte. Yüksek Tansiyon veya Hipoglisemi
tarzı rahatsızlıkların insan vücüdunda verdiği tahribata benzer kısa ve uzun vadeli etkiler ile
toplumsal yapıyı etkileyebilmektedir.
Enflasyon bu yapısıyla gelir dağılımını ücretliler aleyhine olumsuz etkilemekte, sabit
gelirlilerin gelirlerinin satın alma gücünü azaltırken küçük bir grubun refahı artmaktadır. Gelir
dağılımındaki bu dengesizlik sosyal ve siyasal sorunların artmasına neden olmaktadır. Tasarruf
hacmi daralmakta, tüketim ise artmaktadır. Milli paradan kaçış başlamakta, spekülatif amaçlı
yatırımlar artmaktadır. Ekonomik kaynakların sektörler arasındaki dağılımı olumsuz
etkilenmektedir. Örneğin; sanayi, inşaat sektörü vb. alanlara yapılan yatırımlar önem
kazanmaktadır. Enflasyon ile birlikte dış ticaret açıkları ithalatın artması durumunda
büyümektedir. Bu durum devalüasyon ile sonuçlanmakta, elinde döviz bulunanlar kazançlı
çıkmaktadır.Kaynakların rasyonel dağılımının sağlanamamasınedeniyle üretimin yeterince
arttırılmaması, istihdam seviyesini düşürmektedir. Yanlış ve çarpık kentleşme politikası ile
birleşen enflasyon, işsizlik sorununu büyük boyutlara ulaştırmakta ve sonuçta milli gelir
düzeyinin düşmesine neden olmaktadır.
Yüksek seviyelerde uzun müddet seyreden enflasyon oranı aslında hazinenin yani para
basma yetkisine sahip devletin vatndaşlardan aldığı ekstra bir vergiye dönüşmekte,
vatandaşların sırtına ekonomik bir ağırlık olarak yerleşmektedir. Enflasyonist ortamlarda
insanlar güvenli bir ortamda yaşama imkanı bulamamakta ileriye yönelik planlama yapmakta
güçlük çekmekte sürekli değer kaybına uğrayan ve reel alım gücü azalan çalışanlar geçim
sıkıntısı yaşamaktadırlar. Bu sayılan sebeplerin neticesi olarak fakirleşen toplumlarda soysal,
ekonomik ve ahlaki çöküntülerin hızlanması hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Az gelişmiş ve
gelişmekte olan ekonomilerde bu tip ahlaki dejenerasyonu görmekteyiz. Ülkemizin de yakın bir
vakte kadar çok yüksek enflasyon seviyeleri ile yaşamaya mahkum olduğunu görmekteydik son
yıllarda nisbi olarak kontrol altına alınmış bir enflasyon seviyesiyle karşı karşıya bulunmamıza
rağmen bu seviye halen gelişmiş ülkelerin bir hayli üzerindedir.
9. 6
Gelişmiş ülkelerde %0.5-1 bandında gezinen enflasyon oranları Ülkemizde %10
seviyesine yakındır.
Tablo 1. Türkiye’de Enflasyon Rakamları (Trading Economics)
Tablo 2. Almanya Enflasyon Rakamları (Trading Economics)
Bunun yanısıra enflasyon’un belirli oranlarda işsizlik ile arasında ters yönlü bir ilişki
bulunmaktadır. Örneğin Philips’e göre eksik istihdam oranıyla ücret oranının artışı arasında
doğrusal olmayan nispeten istikrarlı bir ilişki vardır.
10. 7
Buna göre ekonomide enflasyon ya da ücret oranları yükseldikçe işsizlik oranı
gerilemekte ya da enflasyon veya ücret oranı düştüğünde işsizlik oranı artmaktadır. (Parasız,
1995: 356)
Yüksek enflasyon sorunu önemini kaybettikçe veya ikinci plana düştükçe asıl mücadele
edilmesi gereken sorun olarak işsizlik ön plana çıkmaktadır. Bu noktada Phılıps Eğrisine
değinmekte fayda vardır. 1958 yılında A.W. Phılıps tarafından, enflasyon ve işsizlik arasındaki
ilişkiyi açıklamak üzere belirlenen fonksiyondur. Phılıps uzun dönem verileri üzerinde yaptığı
çalışmalar sonucunda işsizlik ve enflasyon arasında negatif ilişki olduğu sonucuna varmıştır,
işsizlik düşerken enflasyon artmakta, işsizlik artarken enflasyon düşmektedir. Phılıps Eğrisi yıllık
fiyat artışlarındaki azalmanın ancak işsizlik oranının büyümesi karşılığında gerçekleşeceğini
göstermektedir. Ekonomi politikaları belirlenirken enflasyon ya da işsizlik hedeflerinden birine
öncelik vermek ya da bu iki değişkenin tolere edilebilir bir dengesini hedeflemek gerekmektedir.
İyi bir ekonomik programa girmiş ülkede hem enflasyonu düşürüp hem de işsizliği kısa vadede
mümkün gözükmemektedir. Phılıps Eğrisi ile belirlenen işsizlik, friksiyonel işsizlik dışında kalan
işsizliktir. Eğrinin eğimi farklı ülkelerdeki emek piyasasının esnekliğine göre değişmekle birlikte,
negatif ilişki doğrulanmaktadır.
Türkiye’de makroekonomik istikrarın tesis edilememiş olması ve halen AB ülkelerine
göre çok yüksek düzeyde seyreden kronik enflasyon, iktisadi büyüme sürecinde aşırı
dalgalanmalara neden olmuştur. Bu kaynak kullanımını ve gelir dağılımını olumsuz yönde
etkilemiştir. (TÜRK-İŞ, 2010)
11. 8
3. SONUÇ
Sonuç olarak enflasyon büyüyen ekonomilerin yarattığı doğal sonuçlardan biridir ve
belirli bir seviyede kontrol edildiği müddetçe enflasyon işşizlik rakamlarının azalması ve büyüme
rakamlarının artışı ile irtibatlandırılacak sonuçlar üretmekte ancak belirli bir seviyenin üzerine
çıkması halinde dejeneratif etkileri dolayısıyla ekonomik istikrarı bozmakta sosyo-ekonomik ve
ahlaki bir takım çöküntülere sebebiyet verebilmektedir.
12. 9
KAYNAKÇA
FRISCH, H., 1989. Enflasyon Teorileri, (Çev.: Oktay E ve A. Yiğidim), Elif Matbaacılık,
Ankara. Özgöker,
KIVILCIM, M., 1993. “Türk Ekonomisinin Uzun Dönem Enflasyon Analizi: Bir Amprik
Yaklaşım”, Ekonomik Yaklaşım, 4(8), ss: 97-115.
ENÇ, E., 1993. “Enflasyon: Tanımı, Ölçümü ve Sorumluları”, Ekonomik Yaklaşım, Cilt:4,
Sayı:8, ss: 1-8.
DİNLER, Z., 2000. İktisada Giriş, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 525s.
SUBAŞI, D. B., 2005. “Enflasyonun Arima Modelleri ile Tahminlenmesi: 1994-2005
Türkiye Uygulaması” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dumlupınar Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.
ESEN, O., 1993. “Hiperenflasyon Korkusu ve İstikrar Programları”, Ekonomik Yaklaşım,
4(8), ss:19-33.
PARASIZ, İ., 2001. Enflasyon, Kriz ve Ayarlamalar: Dünyada ve Ülkemizde Kalkınma
Makro Ekonomi Sorunları, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 488s.
PAYA, M., 1998. Para Teorisi ve Para Politikası, Filizi Kitabevi, İstanbul, 400s
YILDIRIM, K. ve KARAMAN, D., 2003. Makroekonomi, Etam Matbaası, Eskişehir, 585s.