SlideShare a Scribd company logo
1 of 257
Download to read offline
TÜRK BOYLARI ARASINDA
İSLAM HİDÂYET FIRTINASI
Sâmânîler, Karahanlılar,
Selçuklular
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
YEDİKUBBE YAYINLARI: 7
Türkler’in Müslümanlığı Külliyâtı: 4
M
Türk Boyları Arasında Islâm Hidâyet Fırtınası
••
1. B askı: Temmuz, 2005
—
ISBN: 975 - 98634 - 8 - 0
M
İlmi Yazışma Adresi:
Prof. Dr. Zekerlya KİTAPÇI
K. Karabekir Cad. Hoca Haşan Sk. No: 15/407
Tel: 0.332. 350 82 96 •Meram /KONYA
—
www.zekeriyakitapci.com
zekeriyakitapcl@zekeriyakitapci.com
M
İsteme Adresi:
Rıfat KARAKOL
Şerafettin Caddesi Öz Işhanı A Blok Kat: 2 •KONYA
Tel: 0.332. 353 00 50 - 350 82 96 Fax: 0.332. 353 80 43
••
© Kitabın her hakkı mahfuzdur.
Eserin; Müellifin yazılı müsâdesi olmaksızın tamamen,
kısmen veya herhangi bir değişiklik yapılarak yayınlanması
dijital ortamlarda çoğaltılması veya bir başka dile çevrilerek
yayınlanması yasaktır.
Dizgi
DİZGİ EVİ
Tel: 0.332. 351 66 41
Kapak Tasarım
GRAFİT-O
Pre-Press - Baskı - Cilt
SEBAT OFSET MATBAACILIK
Tel: 0.332. 342 01 53 Fax: 0.332. 342 37 80
www.sebat.comsebatOsebat.com
TÜRK BOYLARI ARASINDA
İSLÂM HİDÂYET FIRTINASI
Sâmânîler, Karahanlılar,
Selçuklular
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
Ph. D. Karaçi Ün. Pakistan
Assot. Prof. Jos. Ün. Nijerya
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI, İsparta'nın Yalvaç kazasında doğdu.
(1937) Orta ve Yüksek tahsilini Türkiye'de tamamladı. Bu arada K araçi
Üniversitesinden temin ettiği bir bursla Pakistan'a gitti ve Edebiyat
Fakültesinde "Doktora" çalışmalarına başladı. Çeşitli yönleri ile “el-
Câhız’m EserleriAbbasiler Devrinde Türkler" konusundaki tez çalışmaları
ile "Doktora Ph. D." payesini kazandı. (1968). Prof. Kitapçı, Pakistan'da
bulunduğu yıllarda "Pakistan Radyosu Türkçe Program Servisi -
Karaçi''de uzman olarak çalıştı.
Türkiye'ye döndükten sonra Devlet Planlama Teşkilatına girdi (1971).
Sosyal Planlama Dairesi; Uluslar Arası Çok Yönlü Teknik İşbirliği
şubesinde (RCD. CENTO) "Uzman” olarak çalıştı. Türkiye İran ve Pakistan
arasında kurulan Kalkınma için Bölgesel İşbirliği (RCD) çerçevesinde bir
çok önemli kültürel program toplantılanna katıldı. Daha sonra Atatürk
Üniversitesinde (Erzurum) açılan ve şimdiki adıyla "İlahiyat Fakiiltesi"nde
görev aldı. Prof. Kitapçı, burada “Emevüer Devrinde Maveraü’n-Nehr’de
İslâmiyet” konusundaki ilmi tez çahşmalan ile "İslâm Tarihi Doçenti" oldu.
(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 1976).
Prof. Kitapçı, 1978 yılında Jos Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin
teklifini kabul ederek Nijerya'ya gitti. Orada beş sene kaldı. Fakültenin Dini
Eğitimler Bölümünde; İngilizce olarak Osmanlı Tarihi, İslâm Tarihi ve
Medeniyeti derslerini okuttu. Aynca Dini Eğitimler Bölümü Başkanlığı
ve Dekan Vekilliği gibi İdarî görevlerde bulundu.
Ekim 1982'de Türkiye'ye dönen Prof. Kitapçı: Fırat Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi (Elazığ)'da görev aldı. Burada Tarih Bölümü
Başkanlığı yanı sıra, birçok akademik, sosyal ve kültürel faaliyetlerde
bulundu. Prof. Kitapçı, 1987 yılında “Tarih Profesörü” olarak Selçuk
Üniversitesi Eğitim Fakültesi (Konya)’ya tayin oldu. Prof. Kitapçı
burada da Dekan Yardım cılığı Bölümü Başkanlığını yapmış, aynca
ilmi araştırma ve yayınlan yanı sıra kültürel faaliyetlerine de devam etmiştir.
Prof. Kitapçı, Millî ve Milletlerarası birçok kongrelere katılmış, İlmî
tebliğler sunmuştur. İngilizce ve Arapçayı çok iyi bilen Prof. Kitapçı'nın bu
dillerde yayınlanmış kitap ve araştırmalan vardır. Aynca. Farsça ve
Urduca'yı da bilmektedir. Prof. Kitapçı 2004 yılında emekli olmuştur. İlmi
araştırma ve çabşmalanna bütün gücüyle devam etmektedir. Kitapçının
şimdiye kadar yazmış olduğu bütün kitaplar “YEDİ KUBBE
YAYINLARI” vasıtasıyla basılmış ve Türk okuyucusuna sunulmuştur, Bu
eserler kendi kültür tarihimizin yapı taşlannı oluşturmaktadır:
YEDİ KUBBE YAYINLARI
ÖNSÖZ
Gerçekte Hz. Peygamberin vefatından sonra, Doğu
Turan Yurduna doğru ilahi bir yolculuğa çıkan İslâm dini,
bu ilk hamlede Ceyhun kıyılarına ulaşmış ve Emeviler dev­
rinde Aşağı Türkistan dediğimiz geniş Türk coğrafyası, bu
arada Baykent, Buhara ve Semerkant gibi Türk şehirleri par­
lak bir İslâm merkezi olmuştur. Abbasilerin kanlı bir ihtilal
ve büyük ölçüde Türklerin yardımı ile iktidara gelmeleri
hem Orta Asya Türklüğü ve hem de Orta Asya Müslüman­
lığının hayrına olmuş ve İslâm dini için Turan Yurdunda i-
kinci ve çok daha parlak yeni bir dönem başlamıştır.
Zira Abbasi Halifeleri; ihtilâlin başarıya ulaşmasında
çok şerefli hizmetleri dokunan bu yağız çehreli yiğit Türkleri
hiçbir zaman unutmamışlardır. Onlar bir taraftan devlet ida­
resinde en büyük ve en önemli makamlara "Buyurt" edilir­
ken diğer taraftan Hilâfet ordusunun asıl dayanağı ve temel
erkanı olmuşlardır.
Fakat bu hayırlı gelişmelerin bizim için bundan çok
daha önemli bir yönü daha vardır. O da, Abbasiler devrinde
İslâm dini'nin, İç-Asya Türklüğü ve asıl Turan Yurduna gi­
den yolunun açılması, Çin Şeddine kadar yayılan bu geniş
bölgeler ve Türk boyları arasında yayılması ve bir hidayet
fırtınası haline gelmesi idi. Başta Ebû Cafer el-Mansur ol­
mak üzere el-Mutasım Billah'a kadar olan ilk devir Abbasi
halifelerinin bunda çok büyük hizmetleri olmuştur. Özellikle
el-Memun ve el-Mutasım gibi ana yönünden güçlü bir Türk
olan ve damarlarında Türk kanı dolaşan Abbasi halifeleri,
"Dayı zadeleri" olan Türk büyükleri, Türk Beyleri ve Türk
Hakanlarının Müslüman olmalarını, hayatlarının en kutsi
bir gayesi olarak görmüşler ve bunun için her türlü takdirin
üstünde çok büyük bir gayret sarfetmişlerdir.
Artık el-Memun ve el-Mutasım'm Meru'deki muhte­
şem kaynakları, İç-Asya'dan koşup gelen bu Müslüman
Türkler ve Türk Hakanları ile dolup taşmaya başlamıştı.
Bu yeni Müslüman Türkler ve Türk Hakanlarının el-
Memım ve el-Mutasım'm siyasi hayatında da çok ayrı bir
yeri vardır. Zira el-Memun üvey kardeşi el-Emin'le olan
taht mücadelesinde "Hayır!" bir kan ve ateş deryasından ge­
çerek Bağdad'a doğru çıktığı taht ve baht yolculuğunda,
çevresinde yalnız bu yeni Müslüman yağız çehreli yiğit
Türkler toplanmışlar ve ona "İslâm Halifeliği"ne giden yo­
lun önünü açacaklardı. Böylece Bağdad halkı, ilk defa “Do­
ğu"dan bir fırtına gibi kopup gelen ve bir deli rüzgar gibi
uçan atlarla Bağdad'a ulaşan “Türk akıncıları" ve Turan
yurdu kahramanları ile tanışmışlardır.
Bağdad sokaklarında şimdi, yarı gönülsüz ve
kılmçlaımı çoktan kınına sokmuş Müslüman Arap askerleri­
nin karşısında, Orta Asya Müslümanlığı ve Turan yurdu
kahramanlığının yeni temsilcileri Türkler vardı. Bu sokak­
larda “şakırdayan kılıçlar" sanki destani Turan kahraman­
larının torunlarının kılıçları, “kişneyen atlar" ise, onların
bindikleri cennet atlarının kişnemeleri idi. Bağdad sokakla­
rında şimdi, şaha kalkarak ve nallarından şimşekler çakan
bu Türk atları ve onların sırtındaki Türk akıncıları koşuştu­
ruyorlardı.
Fakat bu devirlerde Turan yurdundaki asıl gelişmeler
dini ve İslâmi olmuştur. Zira Emeviler devrinde ve çok zor
şartlar altında temelleri atılan İslâm binası ve bu bereketli
topraklara serpiştirilmiş olan İslâm "hidâyet çekirdekleri"
çatlamış ve yeni bir "hidayet ağact" koca bir çınar olmuştur.
Bu kendine has özellikleri olan Turan yurdu İslâmiyeti ve
Türk Müslümanlığı idi. Bu Müslümanlık her ne kadar İslâm
ve imani prensipler bakımından aynı, dini manada "Sünni"
ise de işin özü, ruhu ve taşıdığı yüce gaye ve hedefler bakı­
mından Müslüman Araplann İslâm anlayışı ve ona hizmet
açısından çok farklı idi.
Zira bu yeni dönemde Emevi devlet adamları ve zor­
balarının Orta-Asya Müslümanlığının elini kolunu bağlayan
vergi zinciri kırıldığı gibi vergi zulmü de yok olmuş ve Orta-
Asya Müslümanlığı kendi tarihi gelişme ve tekamülüne uy­
gun yeni bir şahsiyetle ayağa kalkmış ve Müslüman Türkün
şahsında yeni bir temsil gücü kazanmıştı. Türklerin Müslü­
manlığında yeni bir ruh, bir iman tazeliği ve yüceliği vardı.
Onun özünü İslâm tasavvufu ve Türk'ün akıncı ruhu oluştu­
ruyordu. Bunlar Hz. Peygamber'in "Sahabe" dediği altın ne­
sil ve yeni "iman erleri" idi. Artık Türkistan'ın iç kısımları
Turan Yurdu ve Çin Şeddine kadar yayılan geniş Türklük
dünyası ve bu geniş coğrafyada yaşayan Türk boylarına İs­
lâm hidayetini, bir ilahi müjde olarak bu Türkler götürecekti.
İşte asıl bundan sonradır ki Yeni Din, Orta-Asya ve
Türkler arasında bir heyecan kasırgası, bir iman seli ve bir
hidayet fırtması haline gelmiştir. İslâm dini Türk milleti ta­
rafından çok ciddi ve samimi bir alaka ile karşılanmış ve
dünyada hiçbir millete nasip olmayacak derecede bir hüsnü
kabule mahzar olmuştur. Artık Türkler, bir çağlayan halinde
İslâm hidayetine koşmuşlar ve çoğu zaman milyonları aşan
büyük kitleler halinde Müslüman olmuşlardır.
Fakat burada unutulmaması gereken çok önemli bir
husus daha vardır. O da, İslâm dini’nin bu topraklarda ya­
yılması ve Turan yurdunun tam ve kâmil manada bir İslâm
ülkesi haline gelmesi, İran ve diğer Arap unsurların asimile
edilerek Türkleştirilmesi, ancak ve ancak İslâm hidâyet san­
cağının Turan yurdunda göndere çekilmesi, Asyanın hür
iman ufuklarında dalgalanması ve bunun bir "İslâm hidayet
fırtınası" haline gelmesi ile mümkün olmuştur. Asıl bundan
sonradır ki, bu hidâyet sancağını Turan yurdunda dalgalan­
dırmak, Türkleri İslâm hidayetine kavuşturmak ve onlara
ebedi kurtuluşa giden yolda "iman şerbetini" yeni bir "âb-ı
hayat" olmak üzere sunmak için yeni yeni Türk boylan or­
taya çıkmışlardır.
Bundan maksadımız Karahanlılar, Selçuklular, Oğuz­
lar, Uygarlar ve hatta Gazne Türk Sultanlığıdır.Yine şanlı
atalarımız Osmanlılar ve onların mensup oldukları Oğuz
Kayı boylan da, öyle tahmin ediyoruz ki İslâm hidâyet fırtı­
nasının Orta-Asya bozkırlarında bütün şiddetiyle estiği bu
asırlarda, diğer Türk boyları gibi Müslüman olmuşlardır.
Hele hele Osmanlılar bu topraklardan göç ederek daha son­
raları Anadolu yaylalarına gelmişlerdir. Onlar Anadolu'yu
mekân tutmak ve Hıristiyan toprakları "Dünya Türklü-
ğü"ıün ebedi bir vatanı haline getirmekle de kalmamışlar­
dır.
Zira yeni bir cihad aşkı ve yeni bir "Livâ-i Şerifle" or­
taya çıkan Osmanlı gâzileri; Ağrı dağından, Viyana önleri,
Don Volga boylarından güney Yemen ve Habeşistan'a, Basra
körfezinden Nil nehri, "Hayır!" Atlas Okyanusu sahillerine
kadar yayılan çok geniş coğrafyada bir büyük İslâm impara­
torluğu kurmuşlar ve Müslüman Türkü üç kıtada yetmiş iki
milletin efendisi yapmışlardır.
Buraya kadar yapmış olduğumuz bu kısa izahlar bir
manada Türklerin Müslümanlığı ile ilgili ve kader kaleminin
belki "Kâlû Belâ" meclisinden önce yazdığı o "İlâhî Senar­
yo" ve bunda rol alan destanı kahramanların asıl faaliyet ve
kudsi hizmetlerinin yeni bir dini coşku ve bir iman tazeliği
halinde ortaya konulması idi.
Neylersiniz ki bu yüce ve "İlâhi Senaryo" veya daha
özel bir ifade ile zulmetten nura olan "Yeni Ergenekon Des­
tan ının asıl kahramanları başta Türkün, Allah'ın hidayeti­
ne giden yolda ulu atası olan Abdü'l-Kerim Satuk Buğra
Han ve onun soyundan gelen gâzi Karahanlt Hükümdarları
idi. Onların kâfir Türkler'e karşı giriştikleri bu İslâmlaştırma
faaliyetleri ve ardı arkası kesilmeyen gaza ve cihadları, yeni
bir şuur berraklığına ulaşmış ve bundan böyle Türk ismi sa­
dece "Müslüman Türkler" için kullanılır olmuştur.
Ancak şunu da itiraf edelim ki; Doğuda, Türk Boylan
arasında İslâm hidâyet fırtınasını estirenler sadece bu müba­
rek Karahanlt Hanları ve onların asker kılığındaki mücahid
gazileri de değildi. Bu cihad erlerine; erenler, evliyalar hula-
saTanrının ermiş kullarından oluşan bir mübarekler ordusu
da eşlik ediyor ve onların peşinden geliyordu. Bu erenler
ordusunun bellerinde kılıç, ellerinde ok, mızrak yoktu. On­
ların kılıç yerine; gönülleri kalbura çeviren bakışları vardı.
Onların kor gibi yanan nefesleri ve ok gibi delip geçen göz
nurları ve bu hidâyet ışıklarının karşısında kimsenin diren­
mesi mümkün değildi.
Evet bu ulu kişilerb ir başka âlemden ve yalnız Türk
boylannın Müslüman olm alan için gönderilmiş bir kısım
gök ehli idiler. Bir İlâhi görev icabı yere inmişler ve Türk
boylan arasında görülmüşlerdi. Bu İlâhi vazifelerini ta-
marnladıktan sonra tekrar kendi dünyalarına çekilip gide­
ceklerdi. Çünkü yedi kat gökleri yaratan o İlâhi irâde, ezel
âleminde Türk milletinin Müslüman olmasını istemiş ve o-
nun alın yazısını koca harflerle Cenab-ı Kibriya böyle yaz­
mıştı. Artık Türk boylan bir ulu çağlayan gibi, küfür ve da­
lâletin her türlü engellerini aşarak Allah'ın hidâyetine, zul­
metten nura, yokluktan varlığa, geçmişten geleceğe koşuyor­
lardı. Böylece Cenab-ı Hakkın Türklere olan "va'di sübhanisi
ve ol Rasûl-ü Zişanın, "İltifat-ı Peygamberiyesi"tamamlanmış
olacaktı.
Öyle ya İslâm dini bir kısım acı ve çetin mücadeleler­
den sonra bir ululuk devresine ulaşmış ve bu "Rasüller mü­
câdelesinde" yer alan kişilerin alınlarma nurdan harflerle
"Sahabe" yazılmıştı. Allah'ın dinin, kıyamete kadar yaşat­
maya söz veren o nur yüzlü insanlar ve yine nurdan bir
Peygamber'in etrafında Arafat tepesinde toplandıkları za­
man, ezel aleminden gelen ve ufukları dolduran ilâhı bir ses
onlara şöyle hitap etmişti:
"İşte bugün sizlere dininizi bütünledim üzerinize olan
nimetimi tamamladım ve din olarak sizler için İslâm'ı be­
ğendim (ve ondan hoşnud oldum)''.
Evet aradan asırlar geçtikten sonra bu yüce Kuran â-
yetleri sanki, Arabistan çöllerine değil, bu defa Asya bozkır­
larında yaşayan Türk Boyları için, sanki bir İlâhi rahmet ola­
rak yeniden nazil oluyordu. Zira Allah (c.c.) İslâm dini'nin
Türk boyları arasında yayılması için onlara bir ilahi lutuf o-
larak yeni yeni fırsatlar vermiş, sebepleri ona göre hazırla­
mış, onların yüzde yüzlere varan bir çoğunlukla Müslüman
olmalarını dilemiş, dinini bütünlemiş, onlara olan yüce ni­
metini tamamlamış ve kokuşmuş Asya dinleri karşısında,
Türkler için kendi dinini, yani İslâm dini’ni seçmiş ve ondan
hoşnut olmuştur.
Çünkü Türkler daha Müslüman olmadan asırlarca ön­
ce bir "Va'd-i Subhâni" olarak Müslümanlara müjdelemiş
"İlâhî Vah'ye mahzar" ulu bir kavim idi. Kuran-ı Kerim
bunu böyle bildirdiği gibi Hz. Peygamber de Türklerin bu a-
lın yazılarını en erken devirlerde, onlar Müslüman olmadan
asırlarca önce okumuş ve "Muhammed Ümmetine" böylece
haber vermişti. Çünkü onlar: Hz. Peygamber'in İlâhî nübüv­
vet ve risâletinin "vârisi" olarak gelecekler ve parlak kılıç­
larını, bir sahabe nesli gibi, Allah'ın dininin aziz olması yo­
lunda kullanacaklardı. Mülk ve H ilâfet onların eline geçe­
cekti.
Evet bu büyük çalışmamızda Türk boylarının Müslü­
manlığı; "Hayır!" bu "İlâhî destan" üzerinde durulmuş ve
Türk tarihinin şimdiye kadar ilgilenmediği, bundan öte çar­
pıtmaya çalıştıkları bir temel taşı ilk defa yerli yerine otur­
tulmak istenilmiştir.
Bundan sonra asıl mesele, bu kitabı daha iyi ve daha
mükemmele doğru giden yolda, hem de en iyi bir şekilde
tamamlamak ve Türk milletinin irfan zenginliğine sunmak,
böylece yarınki nesilleri bir yüce gaye etrafında toplamak ve
ecdadın üç kıtada ve hem de asırlarca dalgalandırdığı İslâm
hizmet sancağını yeniden yüceltmek ve Müslüman Anadolu
insanım bütünüyle bu yüce misyona sahip çıkmaya çağır­
maktır. Ayrıca Türklerin Müslüman olmaları ortaya konul­
madan onların "İlâhi Orta Doğu misyomT'nun anlaşılması
ve aydınlatılması da mümkün değildir.
İşte Türkler'in Müslüman olmalarını bir KÜLLİYAT
haline getirmek için yaptığımız bu yeni çalışmamızda ilk de­
fa İslâm dini ve onun İç-Asya ve Türk Boylan arasında ya­
yılması ve bu hidâyet fırtınası üzerinde durulmuş ve bu baş
döndürücü gelişmeler kendi iman üslubumuzla Türk oku­
yucusunun irfan ve kültür zenginliğine sunulmuştur.
Her türlü haşan ve takdir Allah'tandır.
Mart 2005
KONYA
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
www.zekerivakitapci.com
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
ABBASİLER'İN GELİŞME ve
YÜKSELME DEVRİNDE TÜRK
YURTLARINDA İSLÂMİYET
I. İSLÂMÎ GAZA VE CİHAD RUHUNUN MÜSLÜMAN
TÜRKLERDE YENİDEN TEŞEKKÜL ETMESİ....................19
Sınır Boylarında Boy Gösteren İlk Gaza ve Cihad Erleri 19
İslâm; Müslüman Türk'ün Yeni Kimliği..................................... 19
Yeni İman Erleri Tarih Sahnesinde...............................................23
İslâm'ın Yeni Dinamizmi Ribatlar................................................27
İslâm Coğrafyacıları Ne Diyor?....................................................28
Ribat Ehli; İslâm'ın Yeni Cihad Erleri..........................................30
Abbasi Halifelerinin Türklere Tutkunluğu.................................33
Turan Yurdu ve İç-Asya'da Türk Mürşitleri...............................35
Abdullah b. Mübarek Cihâd Meydanlarında..............................36
II. ABBASİLER'İN İLK DEVİRLERİNDE TÜRK
YURTLARINDA İSLÂMİYET................................................39
Abbasi Halifelerinin Yeni Dini Politikaları..................................39
el-Mukanna Müslüman Türkler Arasında..................................43
Bir Gönül Eri Şakîk-i Belhi Türk Yurtlarında..............................45
Tasavvufun Türk Yurtlarına Sıçraması........................................48
el-Memûn ve Türkistanda İslâmiyet............................................51
Uşrusana Hükümdarı Kavus’un Müslüman Olması.................53
el-Memûn ve Orta Asya Türklüğü...............................................56
el-Mutasım Devri ve Türk Yurtlarında İslâmiyet.......................58
Sınır Boylarına İslâmî Gaza ve Cihad’ın Başlaması....................62
İKİNCİ BÖLÜM
SÂMÂNİ'LER DEVRİ İSLÂM'IN
TURAN YURDUNA GİDEN
YOLUNUNAÇILMASI
I. SÂMÂNİLER DEVRİNDE İÇ-İSYA'DA İSLÂMİYET 71
Müslüman Gaziler Sınır Boylarında Kâfir Türkler
Karşısında Yeni Cihad Erleri.........................................................71
SâmâniTer'in Kökü Nereye Dayanıyor........................................71
Sâmâni Devletinin Kuruluşu ve Müslüman Türkler.................73
Türk Mutarip Erkanı Sâmâni'lerin Hizmetinde.........................75
Sâmâni'ler Devrinde Türk Ordusunun Yapısı............................78
Yeni Dâru'l-İslâm ve Dâru’l-Harp Kavramı................................81
Sınır Boylarına Yapılan İslâmî Gazalar.................................... 83
Talas’ın Müslümanlar İçin Önemi................................................86
İsmail b. Ahmed'i Sarsan Büyük Tabiat Olayı............................88
Nasır b. Ahmed İslâm'a Hizmet Yolunda ..................................91
Uygur Hanı Sâmâni Emirleri Karşısında.....................................93
Sâmâni Emirinin Uygur Hanı İle Akrabalık Bağları..................95
Sâmâni'ler Devrinde Türskistan'm İslâmi Havası......................99
Sâmâni'ler’in Yıkılışı ve Yeni Gelişmeler...................................104
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSLÂM HİDÂYET FIRTINASI
KARAHANLI TÜRK BOYLARI ARASINDA
I. KARAHANLI TÜRK BOYLARININ MÜSLÜMAN
OLMASI.....................................................................................109
Orta Asya Bozkırlarında Esen Yeni Hidâyet Fırtınası............. 109
Karahanlıların Yeni Misyonu ve Tarihi Geçmişi......................109
Karahanlı'ların Tarihi Geçmişi.................................................... 110
Oğulcuk Kadir Han ve Artuçta Yapılan ilk Cami....................113
Satuk Buğra Han'ın Bir İlâhî Hitaba Mahzar Olması.............. 116
Satuk Buğra Han ve Yeni İman Mücadelesi..............................120
Kaşgar Burcuna Dikilen İlk Tevhid Sancağı.............................. 123
Orta Asya Bozkırlarına Doğan Yeni Hidayet Güneşi..............124
Buğra Han Uygurlar Karşısında................................................. 130
Mücahidlerin Basmil Seferi.......................................................... 131
Türk Milleti İlâhi Risâlete Vâris Oluyor..................................... 133
Baytaş Han: İslâm Dini Asya Bozkırlarında..............................137
el-Kelimâtinin Diktiği Hidâyet Sancağı..................................... 138
İslâm ve Türk Tarihçileri Ne Diyor?...........................................141
İslâm'ın Bu Yeni Zaferi'nin Yankıları.........................................142
Kaşgarî Yeni Zaferi Nasıl Karşılıyor?.........................................143
Türk Dünyası İslâm Hidayet Bayramı......................................146
II. İSLÂM HİDÂYET SANCAĞI GÂZİ KARAHANLI
HAKANLARI ELİNDE..........................................................149
Yeni Gazi Hükümdarlar Nesli....................................................149
Gâzi'ler Neslinin İlk Öncüleri.....................................................149
Kılıç Buğra Harun Han ve İç-Asya'da İslâmiyet.......................151
Nasr b. Ali ve Yeni Gazi Hükümdarlar.....................................154
Sen Hindistan'a Gazaya Çık! Ben de Türkistan'a.....................155
Togan Han; Hasta Yatağından Cihad Meydanına...................158
İbrahim Tamgaç Han; Yeni Gâzi Hükümdar............................161
Kadir Yusuf Han ve İç Asya'ya Yeni Gaza Seferi.....................163
Bekeç Arslan Tekin Gaza Meydanlarında.................................166
Yusuf Has Hâcip Karahanlı Gazilerine Sesleniyor...................167
Kurban Bayramı İle Gelen Allah'ın Hidâyeti............................172
Tibet'ten Gelen Türklerin Müslüman Olmaları........................175
Buğra Han: Yıkıcı İsmâiliye Mezhebi Karşısında.....................176
Allah (c.c.) Türk Milleti İçin İslâm Dinini Seçmiştir.................178
Karahanlılar ve Türkistan'ın Bir İlim Ülkesi Olması................ 182
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SELÇUKLU TÜRK OĞUZ BOYLARI
ARASINDA İSLÂMİYET
I. İSLÂM HİDÂYET GÜNEŞİNİN KINIK BOYLARI
ÜZERİNDE DOLAŞMASI.....................................................189
Selçukluların Şerefli Geçmişine Kısa Bir Bakış......................... 189
Selçuklu Oğuzlarının İslam Dini İle Tanışmaları.....................191
Kınık Boyu ve Dukak'ın Müslüman Olması.............................193
Dukak Büyük Oğuz Yabgusu Karşısında.................................. 196
Bir İlâhî Yürüyüşün İlk Durağı Cend Şehri...............................201
Cend Şehrine Dikilen Selçuklu İslâm Bayrağı..........................204
Selçuklu Aşireti İslâm Sancağı Altında.......................... 206
SelçukluTarın Yeni Alın Yazısı ve Osmanlılar..........................209
Yeni Dikilen İslâm Ağacının Dal Budak Salması......................212
İlâhi Yürüyüşün İkinci Durağı Nur Kasabası...........................215
Kınık Boyu Oğuzlarının Toptan Müslüman Olmaları.............218
II. SELÇUKLUTARIN TARİHİ ORTA DOĞU MİSYONU 221
Müslüman SelçukluTar Hilâfet Ülkelerinde.............................221
Bir İlâhi Yürüyüşün Yeni Öncüleri.............................................221
Yeni Cihad Ordusunun İlk Öncüleri Horasan'da....................225
Gazneliler'e Sıyrılan Parlak İslâm Kılıcı.....................................228
İran Yaylalarında Kurulan Yeni Muhammedi Devlet.............231
SelçukTuları Emanete Aday Yapan Büyük Zafer.....................23Z
İlâhi Yolculuğun Son Durağı Bağdad........................................233
Emanetin Bekçileri İslâm Halifesi Huzurunda.........................236
BİBLİYOGRAFYA............................................................................
BİRİNCİ BÖLÜM
ABBASİLER’ÎN GELİŞME ve
YÜKSELME DEVRİNDE TÜRK
YURTLARINDA İSLÂMİYET
“Daha sonra buralara (Türk Yurtlan) İ s - .
lâm hidâyeti geldi ve onlar (Türkler) L.ûm 'a
gönül veren ve ona süratle koşan en güzel bir
millet oldular. Bu onlara Allah'ın bir lutfu idi.
Onlar kendi istekleri ile Müslüman oldular ve
bölük, bölük İslâm dini'ne girdiler ve ülkelerin­
de tam bir barış içinde yaşadılar. Böylece onla­
rın vergileri hafiflemiş ve yükleri azalmış oldu.
Bu böyle bütün Emevîler devri boyunca, taki
Emevîlerin huylan kötüleşinceye ve kendilerini
dünyevi zevklere kaptınp dini vecibelerden yüz
çevirmelerine kadar devam etti".
el-Makdîsî
İSLÂMÎ GAZA VE CİHAD RUHUNUN MÜSLÜMAN
TÜRKLERDE YENİDEN TEŞEKKÜL ETMESİ
Sıntr Boylarında Boy Gösteren
İlk Gaza ve Cihad Erleri
İslâm; Müslüman Türk'ün Yeni Kimliği:
İslâm dininin hidâyet ışıkları bir İlâhi kaynaktan ko­
pup gelen çağlayanlar gibi, Doğu Turan Yurdu ve Aşağı Tür­
kistan'a ulaştıktan sonra, onun iman hakikatleri karanlık
gönülleri aydınlatmış ve herkesin doyasıya içtiği bir "iman
şerbeti" olmuştur. Asıl bundan sonradır ki buralarda yeni bir
hidâyet fırtınası esmiş ve bu fırtına buralarda, yaşayan ve
çoğunluğunu Türkler'in oluşturduğu bu insanların ferdi ve
sosyal yaşayışları, onların örf, âdet ve ananeleri üzerinde çok
köklü tesirler bırakmış ve İslâm dini onlar için bir yaşayış
tarzı olmuş ve bir etnik kimlik oluşturmuştur.
Böylece, bu bereketli topraklarda, Müslüman Arap ve
İranlılardan tamamen farklı ve kendine has üstün milli ve di­
ni meziyetleri olan yeni bir "Müslüman tipi" ve "millet" or­
taya çıkmıştır. Bunlar yarınlara giden yolda İslâm'ın asırlar­
ca bayraktarlığını yapacak ve onu kıtalar arası bir din" ve bir
kültür ve medeniyet haline getirecek olan Müslüman TÜRK­
LER'di.
Zira Türkler; İslâm dinine girmeden önce de Asya
bozkırlarında asırlarca at koşturmuş, ok atmış ve kılınç
kullanmış yiğit kimselerdi. İslâm dini ise; atı, çok mübarek bir
hayvan olarak görmüş, harbin esasının ok atm ak ve küffara karşı
kılınç çekmek olduğunu vurgulamış ve cennetin kılınçlarm gölge­
si. altında olduğunu söylemişti.
Aynca Türkler; vatanına çok bağlı, yurdunu yuvasını
çok seviyorlardı. Hatta göç ettikleri yabancı yerleri bile kısa
zamanda bir "Vatan coğrafyası" haline getiriyorlardı. İslâm
dini; "Vatan sevgisi imandandır" demiş ve. Müslüman'ın ayak
bastığı toprakları aynı zamanda İslâm'ın yurdu olduğunu söylemiş
ve onun dışında kalan yerleri etnik ayırım yapmaksızın "Dâru’l-
Küfr küfür yurdu" olduğunu bildirmiş ve Müslüman Türk'ün
vatan sevgisine yeni yeni boyutlar kazandırmıştır.
Türkler, yüce bir gaye uğruna luırbetmeye ve harp
meydanlarında kahramanlık göstermeye düşkün kimselerdi.
İslâm onlara; gaza ve cihad meydanlarını göstermiş ve bu mey­
danların kükreyen arslanlan olmalarını istemiş ve Türkiirt akıncı
ruhuna yeni bir dinamizm ve muhteva kazandııımştır.
Türkler, milli ve dini ülküler yolunda bir vatan uğru­
na ölmeyi ç0p yüce bir şeref biliyor ve ölümü hor hakir gö­
rüyorlardı. İslâm dini; onları, "şehid" veya ve "gazi" olmaya
çağırmış ve bu mertebelerin bir kişinin Allah katında ulaşabileceği
en yüce manevi makamlar olduğunu vurgulamış ve Müslüman
Türk'ün bu duygularını imrenilecek bir karakter haline getirmiş­
tir.
Türkler, İslâmiyetten önce; nizam-ı aleme giden yolda
kendilerini tanrının askerleri olarak görüyor ve Türk H aka­
nının "senidin" olduğu ve onun güç ve kuvvetinin bir ilahi
menşeden kaynaklandığına, ayrıca bütün göklerin hakimi­
nin "Tek Tanrı" veya "Gök-Tanrı" olduğu gibi, bütün yer
yüzünün hakiminin ise onun temsil etmek üzere; "Tek Ha­
kan" olduğuna inanıyor ve İlâhi iradenin yer yüzündeki ha­
kimiyetinin gerçekleşmesinde onun İlâhi kudsi bir vazife
(bir misyon) ile görevlendirildiğine inanıyorlardı.
İslâm dini onlara; Gök Tanrı yerine Allah (c.e.) 'a imanı
göstermiş, bu cihad erlerini Allah'ın askerleri ve "İslâm'ın
yiizakt" kılmıştır. Bu geleneğe göre Türk Hakanı "Yer yüzünde
Allah'ın gölgesi" ve onun ilâlıi iradesinin temsilcisi olnıuş ve in­
sanlar arasında "hak" ve "adalet"in temininde "Allah'ın âdil
kılıncı" olarak kabul edilmiştir.
Yine Türkler arasında; kendisini toplumun hayrına,
iyiliği ve yararına adamış kahraman, cesur, yiğit kimseler
vardı. Unlara "Alp" denilirdi ve bunlar topluma her hâl-ü
karda hizmet etmeyi kendileri için yüce, kudsî bir gâye hali­
ne getirmişlerdi. İslâm da onlara; "İnsan-ı kâmil”gözü ile bakı­
lıyordu. Yeni toplumda onlar "Alp Gâzi", "Alp Erenler" veya
"Derviş Gaziler" olmuşlardı. Şimdi İç-Asya'da sınır boylarında
"Kafir Türklere" Icarşı İslâmın özünü onlar temsil edecek ve "Kâ­
fir Türkler" le bu yeni cihad erleri çarpışacaklardı. Tiirkler ara­
sında iman hâkimiyetine gideri yolıı onlar açacaklardı.
Bütün bıı İslâm î değerler daha bu ilk devirlerden itiba­
ren Türklerin dini inançları, sosyal yaşayışları, onların örf,
âdet ve ananeleri üzerinde öylesine külli tesirler ve öylesine
baş döndürücü değişiklikler yapmıştır ki, bunun örneğini İs­
lâm ve insanlık tarihinde Türkler'in dışında başka bir millet
ve Turan yurdunun dışında bir başka ülkede görmemiz
mümkün değildir. Bu ise; Turan yurdu ve Türkistan'da yeni
yeni teşekkül etmeye başlayan ve Müslüman Türk'ün şah­
sında kemâl bulan, onun zatında temsil edilen yeni heybetli
"İslâmî Şahsiyeti" idi. İşte, Müslüman Türk, bu yeni İslâmi
şahsiyeti ile Ceyhun nehrinin gerisinde, Türkistan'da "Ha­
yır!" Turan Yurdunda ayağa kalkıyordu. Çünkü İbnü'I-
Verdî'den öğrendiğimize göre;
J p jî ^ j ü'jjJs J tijj Lj"
"Ceyhun nehrinin gerisinde kalan yerlere "Turan Yur­
du" deniliyordu. Buralar "Türk Ülkesi" idi"İV>.
Bu şahsiyetin ana unsuru ve özünde Türk'ün "kam”,
İslâm'ın "imam" ve hedefinde ise yeryüzünde "imân haki­
miyetinin kurulması", bir diğer ifâde ile "llây-ı
kelimetullah-Allah'ın dininin yüce olması” vardı.
İşte bu devirlerde yeni yeni teşekkül etmeye başlayan
Türk'ün bu yeni "İslâmî şahsiyeti", Kara Hanlılarla kendini
ortaya koyacak, Selçuklularla ayağa kalkacak ve OsmanlI­
larla zirvelere ulaşacak ve koca bir cihana hem de asırlarca
meydan okuyacaktı. Nitekim Osman Gâzi; ahiret yolculu­
ğuna çıkmadan önce oğullarına yaptığı vasiyetinde bu yük­
sek ideali dile getirmiş ve şöyle demiştir; "Gaza ve cihad iş­
lerine devam edin, İslâm'ın kuvvet bulmasına çalışın, Livâ-i
şerifi yüksek tutunuz, daima İslâm'a hizmetten geri kalm a­
yınız" demiştir*2-1.
Artık İslâm dinini, bundan böyle İç-Asya, büyük Tu­
ran Yurdu ve buralarda mekan tutmuş Türk boylarına kendi­
lerini, Allah'ın dininin yüceliğine adamış bu yeni iman erleri
götürecek, sınır boylarında henüz Müslüman olmamış "Ka­
fir Türklerle" bu yeni iman erleri çarpışacak, Tûran Yurdu ve
Çin Şeddi'ne kadar iman hakimiyetine giden yolu bunlar a-
çacakjardı. Görüldüğü gibi, Türkler de İslâmî gaza ve cihâd ru­
hu, daha onların Allahın hidâyetine ermelerinden hemen sonra bu
en erken devirlerde teşekkül etmiş ve bu böyle asırlarca devam ede­
rek zamanımıza kadar gelmiştir.
1 İbnü’l-Verdî, Tetimme el-Muhtasar fi Ahbar el-Beşer, Beyrut, 1970, I, s.
116, Orta Çağ Temel İslâmi Kaynaklarda Zikredilen Turan kelimesi ve
bunun ifade ettiği mana araştırılması gereken bir konudur Z.K.
2Gökbilgin, M.T. Osman I, İA, IX, s. 442.
Yeni İman Erleri Tarih Sahnesinde:
Doğu Turan Yurdu ve Aşağı Türkistan Türklüğü'nün
İslâm hidâyeti ile buluşmaları, onların sosyal ve dini hayat­
larındaki bu baş döndürücü değişiklikler ve hele hele onla­
rın bu yeni İslâm î şahsiyetlerinin nasıl oluştuğunu gören
veya bunu bilfiil müşahede eden İslâm Tarih ve Coğrafyacı­
larının, bu yeni gaza ve cihad erlerinin İslâm î şahsiyetlerini
izah etmede birbirleri ile âdeta yarış ettikleri görülmektedir.
Nitekim el-Makdisi, İslâm'ın İlâhi cezbesine kendini kaptı­
ran iman erlerini yüksek şahsiyetlerini şöyle açıklamıştır:
<ül jtJUJüîj L t j *9* 'jüS' Al b-î li"
Urljâî O  jk j-S j £ j k 'jaJLiİ hg.İP A l çjA ll«
(ij ilîj jt- iy-U>j
J JlsâJl U-î ^j
".AJüdl
"Daha sonra buralara (Türk yurtları) İslâm hidâyeti
geldi ve onlar, İslam a gönül veren ve ona süratle koşan en
güzel bir millet oldular. Bu onlara Allah'ın bir lutfu idi. On­
lar kendi istekleri ile Müslüman oldular ve bölük bölük İs­
lâm dinine girdiler ve ülkelerinde tam bir banş içinde yaşa­
dılar. Böylece onların vergileri hafiflemiş ve yiikleride a-
zalmış oldu. Bu böyle bütün Emevîler devri boyunca taki,
Emeviler'in huylan kötüleşinceye ve kendilerini dünyevi
zevklere kaptınp, dini vecibelerden yüz çevirmelerine kadar
devam etti.
Cenab-ı Hak ne zamanki, EmevilSrin kötü yola sap­
tıkları ve Peygamber soyundan gelenlere zulmettiklerini
gördü, bu defa onlardan, Emeviler üzerine bir ordu gönderdi.
Onları (Türk) yurtlarından topladı ve o bölgelerden bir ara­
ya getirdi ve daha sonra yürüyen dağlar halinde Emevilerin
üstüne şevketti. Onlar, zimmet ehli ve zafer sahipleridir ve
nerede olursa olsun hakkın, doğrunun yardımcılarıdır"^.
Emevilerin yerleri ve gökleri dolduran zulümlerine
son vermek ve iktidarı onların elinden almak için kurulan
yer altı teşkilatı; "düat" dediğimiz “propagandacılarım" Bas­
ra, Küfe, Medine gibi Araplığın merkezi olan şehirlere gön­
dereceği yerde, Doğu Turan Yurdu (Horasan) ve Aşağı Tür­
kistan'a göndermiş ve buralarda Müslüman Türk'ün şah­
sında temsil edilen bu yeni dinamizme güvenmiş ve ondan
yardım istemiştir. Abbasilerin ihtilal çekirdekleri, bu münbit
Türk bölgelerinde yeşerdiği gibi, ihtilalin asıl vurucu gücü
de bu yeni, yiğit çehreli yağız Türkler, kendilerini İslâm'ın
hayrına adayan iman erleri teşkil etmiştir. Nitekim bu yer al­
tı teşkilatının lideri Muhammed b. Ali b. Abdullah
propagancılarım doğrudan doğruya Türk yurtlarına gön­
dermiş ve onlara şöyle demiştir:
"Küfe ve Küfe ili; Ali ile, Ali evlâdının şiasıdırlar. Basra
ve Basra ili; Osmanın şiasıdırlar ve bi taraflığa kaildirler. Bunlar
"Tanrının öldürülen kulu ol, öldüren kulu olma!" derler. Cezire
ülkesi ise aşırıya giden Harûriye taraftandırlar. Bunlar şiş­
man Kumlar gibi olan bedeviler ve Hıristiyanların huylarını taşı­
yan Müslüman!ardır. Şam ahalisi ise yalnız Ebu Süfyan so­
yunu tanır, Mervan Oğullarına itaat eder. Köklü bir düş­
manlık ve koyu bir cehalet içindedirler. Mekke ile Medineye
gelince; bunların üzerinde Ebû Bekir ile Ömer'in nüfuzu
vardır. Şu halde; *
3 el-Makdisi, Ahsenü’t-Tekâsim, Beyrut, 1987, s. 234, el-Hamevi,
Mu’cumü’l-Büldûn, Beyrut, 1975, II, s. 351.
jAliaSl JÜJrlj iJüül İİU* ülî 0L«>j£ .
j zj ç.I ' S ^ - d"*' / 4Pjl3 £  *& j
k_«5”bj»j OlAjl j*ji »U^-j tiL«J Ig-î ^ 4 Îj |İj
ıâ O U Jj âJLîlA uJ j 'j -İj O U U j
«JJxa ü  j tJj-LLl (Jl Js-LİJÎ 5
".jjü-l ^L./îıaj LijJl j~*
"-Size gerek olan Horasan ahalisine yapışmaktır. Zira
kalabalık nüfus, göz alıcı kahramanlık oradadır. Saf kalp­
ler, taraftarlık girmemiş gönüller oradadır. O gönülleri heva
ve heves parçalamamış, kin ve karıştırıcılık dağılmamıştır.
Onlar vücutlu, cüsseli, omuzlu, enseli, kafalı, sakallı, bıyık­
lı, korkunç sesli ve tok sözlü erkek kişilerdir. Şimdi ben do­
ğuya, halk kandilinin ve dünyâ meşalesinin doğduğu yere ve
insanlığın kendisine doğru yürümekteydim"*4).
Hemen şunu itiraf edelim ki; daha sonraları cereyan
eden olaylar, Muhammed b. Ali b. Abdullahı; Doğu Turan
Yurdu Türklüğü ve onların Müslümanlığı hakkında yukarda
metin ve çevirisini verdiğimiz bu tesbitlerinde hiçte yanıl­
madığını ortaya koymuştur. Bilindiği gibi, Emeviler Devleti,
çoğunluğunu, Doğu Turan Yurdu (Horasan) ve Aşağı Tür­
kistan, Türklerinin oluşturduğu bir büyük ordu, "Hayır!"
"Halk İhtilâli" ile yıkılıp gitmiştir. Böyle bir ihtilalin hele
hele, o devirlerde ne İslâm ve ne de dünya tarihinde bir eşi
ve benzeri de yoktur.
4 el-Makdîsî, Ahsenü’t-Tekâsî; Beyrut, 1987, s. 234, İbnü’l-Fakih, K. el-
Billdan, İslâm Coğrafyacılarının Gözüyle Orta Çağda Türkler, İstanbul,
2004, Yürükan, Y. Z., a.g.e., s. 265.
Zira ihtilalin asıl propagandacıları "Hayır!" lâf ebeli­
ğini yapan Abbasi düatlan olmasına rağmen, onu büyük bir
kararlılıkla ve her tehlikeyi göze alarak uygulamaya koyan
Araplar değil, Doğu Turan Yurdu halkı olmuştur. İhtilalin
asıl lideri Ebû Müslim el-Horasânî bile, gayr-i Arap belki de
eski Turan kahramanlarım andıran bir Türktü. İhtilal ordu­
sunun ana unsurunu daha önceleri, Arap ordularında bir
takviye gücü olarak görev yapan ve Araplar'm "M evâli"
dedikleri, profesyonel "Türk askerleri" oluşturduğu gibi, ay­
rıca Emeviler'in "Evlad-ı Rasûle" gösterdikleri saygısızlık­
tan rahat olan daha bir nice aristokrat Türk aileleri bu "Doğu
ihtilâli" nin asıl dinamizmini oluşturuyorlardı. Bu bakımdan
buna; bir manada "Türk ihtilâli" dememiz her halde daha
uygun olacaktır.
Evet; Temelleri koyu bir Arap milliyetçiliğine daya­
nan, kendilerini herkesten üstün gören, gayri Arap Müslü-
manlara nerede ise bir köle gözüyle bakan, onlan her zaman
hor ve hakir gören, Hz. Peygamberin soyundan gelenlere dil
uzatan, onlara hakaret etmeyi bir devlet politikası haline
getiren, minber ve mescidlerde Peygamberin ehli ve evlâd-ı
Rasûle saygısız davranan ve bu cebbar tutumları dolaysıyla
Müslüman Türkler tarafından hiçbir zaman sevilmeyen bu
zorba, kokuşmuş Emevîler Devleti; eski Turan kahramanla­
rını andıran Ebû Müslim el-Horasâni'nin önderliğinde ve ço­
ğunluğunu doğu halkı, Müslüman Türk unsuru, Türk asker
ve komutanlarının oluşturduğu bir halk ihtilali ile yıkılıp
gitmiştir (750)(5).
5Abbasilerin “Doğu İhtilalV'nde Türklerin rolü hakkında geniş bilgi için bkz.
Kitapçı, Z., Saadet Asrında Türkler, Konya, 1995, s. 194-200.
İslâm'ın Yeni Dinamizmi Ribatlar:
Mâmâfih, Abbasîler; Ebû Müslim el-Horasani’nin ön­
derliğinde ve bir halk ihtilâli ile iktidara geldikten sonra, İç-
Asya ve Türkler arasında İslâmiyetin yayılması için yeni bir
devir başlamıştır. Zira Abbasîler; kendilerine, iktidara giden
yolu açan Doğu Turan Yurdu Halkına (Horasan) ve bu arada
Orta Asya Türklüğüne çok daha sıcak ve yakm davranmış­
lar, yeni devletin kurulma ve şekillenmesinde Türkleri, ken­
dileri için çok yakın bir destek olarak görmüşlerdir. Bu ise
bir manada, İç-Asya ve Türkler arasında İslâm hidâyetine
giden yolun tamamıyla açılması ve Türkler arasında İslâm
dininin yayılması için yeni bir devrin başlaması idi.
Hakikat-ı halde, Ebû Müslim'in ilk ihtilâl yıllarından
itibaren Türkistan'ın iç kısımlarında ve Türkler arasında
İslâmiyetin yayılması için ferdi mânada misyonerlik ve teb­
şir faaliyetleri çoktan başlamış bulunuyodu. Buna sebebte,
daha önceleri ve Emevîler devrinde başlatılan İslâmlaştırma
kampanyaları sonunda Baykent, Buhara ve Semerkant gibi
müreffeh Türk şehir ve kasabalarında İslamiyeti yayılması
ve köklü bir din hâline gelmesi ve buralarda yaşayan insan­
ların, bir çoğunun yeni bir iman neşesi ve hidâyet coşkusu
ile İç Asyada yaşayan Türkler arasında İslâmiyetin yayılması
için çok yoğun olarak tebşir faaliyetlerine girişmeleri idi.
Bunların özünde ise, Türk yurtlarında İslâm'a hizmet için
yapılmış "Ribatlar: yani, Kutsal İslâm ocakları vardı.
Şu bir gerçektir ki; Türkler arasındaki bu tebliğ ve
irşad faaliyetlerinin başarıya ulaşmasında "Ribatlar'Tn çok
ayrı ve önemli bir yeri vardır. Zira Abbâsîleri iktidara bu
yeni zinde güçler getirdiği gibi, İslâm dininin, Çin
Şeddin'den, Harzem ovalarına kadar yayılan geniş sahalar
ve buralarda yaşayan Türk boyları arasında, yayılmasını
sağlayacak alt yapı ve soysal kurumlarıda yine bu İslâm
namına şahlanan yeni ruh ve bunun sosal hayata yansıyan
dinamizmi hazırlamıştır.
Bundan maksadımız ilk defa büyük ve zengin bir Türk
şehri Baykent'te kurulan ve daha sonraları Harzem de Dahil,
bütün Orta-Asya Türk İslâm dünyasına yayılan Ribatlar"
yani kutsal "İslâm ocakları" dır. Asıl bundan sonradırki bu
kutsal ocaklarda yanan ateş, yine bu topraklarda İslâm'ın
gaza ve cihad ruhunu alevlendirmiş ve bundan daha da ö-
nemlisi, İslâm'ı yayma ve imân hakimiyetini kurma idealini,
Müslüman Türkler tarafndan "kâfir Türkler"e karşı bir "Kı­
zıl Elma Ülküsü" ve bir "iman ideali" haline gelmiş ve bu
böyle asırlarca devam etmiştir. Ayrıca Ribatlar'm kurulma­
sıyla, İslâmî tebliğ ve irşad faaliyetleri daha küllî bir mahiyet
kazandığı gibi, bundan da öte onun Türkistanda yerleşmesi,
yayılması ve bir kültür ve bir medeniyet haline gelmesinde
altın bir çağ olmuştur.
Her ne kadar "Ribatlar" Emevi'lerin Orta Asya dö­
neminde ilk defa büyük bir Türk şehri, ticaret, sanayi ve kül­
tür merkezi, daha sonra İslâm dini'nin Türkistanda ilk mü­
barek yurdu olan Baykent’te kurulmuşsa da, daha sonraki
yıllarda bu, dalga dalga bütün Turan Yurdu ve Türkistan şe­
hirlerine yayılmış, Harzem'de dahil, bu geniş Türklük coğ­
rafyasının her bir şehir ve kasabalarında yüzlerce, binlerce
ribat yapılmışür.
İslâm Coğrafyacıları Ne Diyor?
Gerçekte Ribatlar; İslama hizmet etmek isteyen kim­
selerin yaşama ve barınmalarını sağlamak "için özel surette
yapılmış, yan askeri ve fa k a t dini hayır müesseseleri idi"*6).
Buralarda değil gaziler, hatta onların hayvanlarının bakım
ve tedavileri için dahi gerekli kolaylıklar sağlanırdı. Kendi
imkanları ile ribatlar yapmak veya yapılmış olan bu
rîbatlarm, kuruluş gayesine uygun olarak fonksiyonlarım
devam ettirmek, bölge Müslümanları arasında bir âdet ve bir
gelenek hâline gelmişti*7*. Büyük İslâm coğrafyacısı el-
Istahrî; Türk yurtlarında gördüğümüz bu ribatlarm bölge
halkının sosyal ve dini hayatındaki önemini vurgulama hu­
susunda şöyle demektedir;
• it S j j i h J a î o i o J ü i jjJ- * i d n ü d J i £ • /
*İ U j J g flif J ]
<jj^p Jl J ' J - ® ' ıjy j .. .Al 5-Us>jj
",il$i-l Öj UPj JsbjJl ,Jl
"İslâm ülkelerindeki servet ve mal sahiplerinin çoğu
paralannı sefahate eğlenceye içki vs. gibi Allahın razı ol­
mayacağı daha bir çok kötü şeyler için sarfetmede âdeta bir
birleri ile yarış etmektedirler. Ancak bu zenginlerin pek azı
bunun aksini yaparlar, yani paralannı hayır ve hasenata
sarfederler. Halbuki Aşağı Türkistan'da durum böyle değil­
dir. Buralardaki zenginlerin büyük bir kısmı onlann tam
aksine, mallarını Allah yolunda harcarlar, ribatiar, yollar
ve köprüler yaparlar, din uğruna cihadı teşvik ederler. An­
cak onlardan çok az bir kimse servetlerini eğlence ve sefâlete
harcamaktadırlar.
6 el-Hamevi, I, s. 533, Krş. en-Narşahi, Tarih-u Buhara, Dâru’ l-Meârif, M ı­
sır, s. 34, Marçaiş, g., Ribat, İA, IX, s. 737.
7Bu konularında genel bir değerlendirmesi için bkz. Kitapçı, Z., Türkler Na­
sıl Mülümatı Oldu?, Konya, 2004, s. 99.
Buralarda hiç bir şehir, kasaba ve köy yokturki, orada
yolcu ve misafirlerin istirahatlarını temin etmek için mut­
laka bir ribât vardır. Bilindiği gibi Aşağı Türkistanda bu şe­
kilde hizmet gören ribatlann sayısı 10.000 kadardır, ihtiyaç
sahiplen bu ribâtlarda dilediği kadar kalırlar, onların bura­
da yeme ve yatma ihtiyaçlan giderildiği gibi hayvanlarının
bakım lan da yapılmaktadır"(8).
Fakat bu ribatlar ilk defa Baykent'te kurulduğu için
orada çok aşırı bir şekilde gelişmiş ve Baykent, âdeta koca
bir "Ribatlar Şehri" olmuştur. Nitekim değerli tarihçileri­
mizden biri olan en-Narşahî bu konularda yaptığı geniş a-
çıklamalarmda Baykent'te 854'lü yıllarda (Abbâsîlerin geliş­
me devri) binden fazla, yani Buharanın köyleri sayısınca
ribât bulunduğunu kaydetmektedir. Ona göre;
"Baykent dini bütün ulu bir şehir idi. Orada değil ko­
ca şehir, her bir köyde ayrı bir “ribat" bulunur ve buralarda
yaşayanların ihtiyaçlan o köylüler tarafından karşılanırdı.
Onlar kış aylannda kâfirlere cihad etmek ve onlan bozguna
uğratmak için orada toplanırlardı. Daha sonra (bahar ve
yaz aylannda) bu ribatlarda yaşayan insanlar gaza ve cihad
yapmak için bir araya gelirler ve çok büyük bir toplum oluş­
tururlar ve bir cihad erleri olarak (İç-Asyaya) sefere çıkar­
lardı"^.
Ribat Ehli; İslâm'ın Yeni Cihad Erleri:
Bunlar altı süvariler, bir manada Orta-Asya'nın boz
yeleli cennet atları üstünde, ufuklara koşan akıncı Türklerin
yeni torunları idi. Ne var ki Narşahî'nin dışında İslâm Coğ-
8el-Istahari, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, Kahire, i 961, s. 161.
9en-Narşahi, s. 35.
rafyacılan, bu ribatlardan sık sık bahsetmiş olmalarına rağ­
men onların hiç biri, bu ribatlarm kapısını bir defa olsun
çalmamışlardır. Bu bakımdan ribatlar ve buralardaki sosyal
ve dini hayat, kış aylarını buralarda geçiren mücahid gazile­
rin durumu, onların günlük hayatı ve dini terbiyeleri hak­
kında bizlere, fazla bir bilgi bırakmamışlardır.
Onlar askeri manada bir komutana bağlı değillerdi.
Organize bir teşkilatları yoktu. Onlar bir İlâhi kudret elinin
idare ve tasarrufu altında hareket ediyorlardı. Kendi başla­
rına, küçük müfrezeler halinde, kâfir Türklere karşı gaza ve
cihada çıkarlardı. Bunlar Bedrin arslanları idiler. Bundan
daha da önemlisi, bu cihad erleri; "Kafir Türkler"in İç-Asya
da ve sınır boylarında Müslümanlara karşı ani ve beklenme­
dik zamanlarda yaptıkları baskın ve yağma hareketlerini ön­
lemeye çalışırlar ve çoğu halde onları geri püskürtürlerdi.
Zira sınırların beri tarafında yaşayan Müslüman Türkler ve
diğer unsurlar, onlar sayesinde kâfir Türklerden emin olduk­
ları gibi, ilkbahar ve yaz aylarında ise onları sabırsızlıkla
beklerlerdi.
Mâmâfih temel İslâmi kaynaklar ve İslâm coğrafyacı­
larının eserlerinde, Doğu Turan Yurdu ve Türkistan'da olu­
şan bu yeni cihad ruhu ve bunu temsil eden Müslüman
Türkler ve bu yeni iman erleri, onların İslâmi şahsiyeti, ce­
saret, kahramanlıkları ve Iç-Asya sınır boylarındaki yeni
İman cepheleri hakkında çok yeterli bilgiler bulunmaktadır.
Bu yeni oluşum ve küfür cepheleri hakkında en güzel bilgile­
ri veren İbn Havkal bize şöyle demektedir:
J Üi?- j£ l^j J üîâ"
t-»y-l j j i Jl fr'jj U ç-ş2: D) dilij ilgi-'
"Aşağı Türkistan halkının kuvvet ve kahramanlıkla­
rına gelince; İslâm dünyasında, gaza ve cihad etmekten, on­
lardan daha fazla nasibi olan bir bölge halkı yoktur.
Şöyleki; bütün Aşağı Türkistan sınırları "Dâru'l-Harbe” ya­
kındır. Harzemden İspicab'a kadar olan yerler Oğuz Türkle­
rinin cephesidir. İspicabtan yukarı Ferganeye kadar Karluk
Türklerinin cephesidir. Miislümanlar (ribat ehli) Aşağı Tür­
kistan'a komşu olan bütün bu (Türk) kavimlerine cihat eder­
ler ve onlara galip gelirler.
Meşhurdur ki İslâm dünyasında Türklerden daha şid­
detli bir “Daru'l-Harb" yoktur. Aşağı Türkistan halkı, bütün
Müslümanlar için "Kafir Türklerin" karşısında bir cephe ve
çok güçlü bir setdir. Onların, İslâm dünyasına girmeleri ve
onun bağrına tecavüz etmelerine engel olurlar. Aşağı Türkis­
tan'ın her tarafı düşman cephesidir. Bunlar üzerine "Kafir
Türkler" sefer yaparlar ve buralarda yaşayan yerli halka,
sabah akşam bu sefer ve tehlike haberleri gelmektedir.
Şaş ve Ferganede zamanımızda hiçbir cephede olm a­
yan askeri hazırlıklar vardır. Hatta bu (Müslüman) Türkler­
den bir kişi bey ve emir olmadığı halde 100 ile 50 arasında
nefer ve 20 kadar at besler. Bununla beraber Türkler büyük­
lerine ve birbirlerine en çok itaat ve hürmet eden kişiler­
dir"(10). Ayrıca; "Türkler diğer halklardan kuvvet, cüret, ce­
10İbn Havkal, s. 467, Krş. el-Istahri, s. 286.
saret ve atılganlıkta üstün olduklarından Aşağı Türkistan
halkının askerleri {yani ribat ehli) Türklerden olurdu"(n
Abbasi Halifelerinin Türklere Tutkunluğu:
Mâmâfih Abbasi Halifeleri, Doğu Turan Türklüğünü
yakından tanıma fırsatı bulduklarında; olarm, mükemmel
askerler, cesur, kahraman yiğit kimseler ve tam bir iman er­
leri olduklarını keşfetmede gecikmemişlerdir. Bu şerefli in­
sanları, büyük kafileler halinde İslâmm taht ve baht şehri
Bağdad'a getirmişlerdir. Hilâfet ordusu çoğunlukla bu yağız
çehreli, yiğit Türklerden oluştuğu gibi, Anadolu da “ovasım"
denilen Bizans sınır boyları ve İslâm karakollarının emniyeti
de yine bu yağız çehreli kahraman Türklere havale edilmişti.
İslâm coğrafyacıları bu konularda da kalemlerini çok cö­
mertçe kullanmışlar ve bu Türklerden gıpta ile söz etmişler­
dir. Nitekim onların Türkler hakkındaki bu ortak görüşlerini
açıklayan el-Hamevi, milli gururumuzu okşayan şu açıkla­
malarda bulunmaktadır;
Spik dJJi pAj"
j a IyPJi«ol ü î (Jl frbiU-t tLÜi ^ jP J j j * - U-â
JİIyS' CJlTj jf J ' s-'j j U J a'
yL«ı
"Bununla beraber Türkler; büyüklerine ve birbirlerine
çok itaat ve hürmet ederler. Onların bu özellikleri, Abbasi
halifelerini Aşağı Türkistan halkından yanlarına adamlar
almayı teşvik etmiştir. Zira Türkler; şiddet ve cesaret, kah­
ramanlık, harplerde öne atılm ak ve güzel itaat etme bakım­
larından diğer insanlara üstün oldukları için onlar halifele­
11el-Istahri, s. 286, krş. el-Hamevi, V, s. 47.
rin askerleri, Türklerin beyleri de halifelerin kumandanları
olmuşlardır.
Türkler cesaret, cüret, atılganlık ve halifelere itaat
etmede çok üstün oldukları için asker olarak diğer ırklara
daima tercih edilmişler ve Bağdad'a getirilmişlerdir. Daha
sonraları onlardan büyük komutanlar çıktığı gibi, Halifenin
çok yakınları ve en güvendiği kimseler olmuşlardır. Tıpkı
Fergane Türkleri gibi, Hilâfet sarayımda bu Ferganeli Türk­
ler koruyarlardı"(nk
Buraya kadar yaptığımız bütün bu açıklamalar Müs­
lüman Türk'ün bu erken devirlerde teşekkül eden muhte­
şem yeni "İslâmi şahsiyetinin" Türk İslâm tarihindeki yan­
sımalarıdır. Bununla beraber Turan Yurdu Türklüğü arasında
şekillenen bu yeni "gaza ve cihad ruhu" ve bu "iman erleri­
nin" sınır boylarında "Kafir Türklere" karşı kim olursa olsun
cihad etmek, "Hayır!" “iman hakimiyetini" kurmak İlâhi bir
gaye haline gelmiştir.
Bu büyük olgu; Müslüman Kara Hanlı Hakanları, ö-
zellikle Türk'ün Allahın hidâyetine giden yolda ulu atası
olan Abdu'l-Kerim Satuk Buğra Han devrinde bütün dina­
mizmi ile kendini ortaya koymuş, ünü cihanı dolduran Sel­
çuklu Sultanları, Melikşah ile bir "Kızıl Elma Ülküsü" hali­
ne gelmiş, Osmanlı Sultanlarında Fatih Sultan Mehmed
Han'la bu "Kızıl Elma Ülküsü" onların gönlünü yakan, kal­
bini tutuşturan bir kor, bir ateş parçası olmuş ve Osmanlıyı
üç kıtada yetmiş iki milletin efendisi ve koca bir cihan impa­
ratorluğunun kurucusu yapmıştır.
12el-Hamevi, V, s. 47, İbn Havkal, s. 467, el-Istahri, s. 291.
Turan Yurdu ve Îç-Asya'da Türk Mürşitleri:
Bu arada hemen şunu itiraf edelim ki; bu boz yeleli cen­
net atları üzerinde, sınır boylarında, "Kafir Türkler"e karşı gaza
ve cihad edenler, böylece yüzlerce binlerce Türk'ün Müslüman
olmalarına zemin hazırlayanlar, parlak kılınçlarmın kan dam­
layan uçları ile yeni İslâm destanlarının altın sayfalarını yazan­
lar, işte bu atlı iman erlerinin, kahramanlıkları, "Kafir Türkler"e
karşı çetin mücadele, kudsi tebliğ ve irşad faaliyetleri hakkında
İslâm tarih ve coğrafya literatürüne pek fazla bir şey intikal et­
memiştir. İslâm ve Türklük adına böylesine yüce, böylesine kül­
li bir misyonu ifa eden bu yeni iman erleri, kimseden bir şey
beklememişlerdir. Onlar sadece O, Zât-t Akdes’in rızasını ara­
mışlar, Ona yönelmişler ve zaten bir İlâhi alemden geldikleri
gibi, bu kudsi hizmet aşkı ile bir uhravî aleme göçüp gitmişler­
dir.
Mâmâfih ribatlarında yetişen ve koyu bir İslâm sevdalısı
haline gelen bu insanların guruplar halinde sınır boylarında
"Kafir Tiirkler"e karşı giriştikleri gaza ve cihad hareketleri ve
bu işin sevabına inanan bir çok Müslümanları teşvik etmiş ve
onlarda Türkler arasında yoğun bir İslâmî tebliğ ve irşad faali­
yet başlatmışlardır. Hatta bunların bir çoğuda özbe öz Türk
miirşidleri idi.
Bunlardan bizim burada ismini zikretmek istediğimiz.
İshak Baba adında bir Türk mürşididir. Bu zatın Türk yurtla­
rında İslâm dininin yayılması için tebşir faaliyetlerinde bulun­
mak üzere bizzat Ebû Müslim tarafından görevlendirildiği an-
laşılmaktadıh13). Bunun için kendisine "TÜRK" lakabı verilmiş­
ti^).
13Lewis, B., The Arabs in History, p. 102, “..he had been sent to preach the
faith among the Central Asian Turks. "
14 Barthold,W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Ankara, 1975, s.
255.
Türk yurtlarında bu şeklide tebliğ faaliyetlerine başla­
yan İshak Baba, bir çok Türk'ün ihtidasına vesile olmuş ve
çevresinde yeni dinin heyecanını duyan bir çok kimse top­
lanmıştır. Onun, Ebû Müslim'e karşı ayrı bir saygı ve bağlı­
lığı vardı. Ne var ki Abbasi halifesi el-Mansur, yeni bir desi­
se ile Ebu Müslim’in başını vurdurdukan sonra çok geçme­
den bu büyük Türk mürşidinin de boynunu yordurmuş ve
cemaatım da dağıtmıştır. Zira Ebû Müslim'in öldürülme­
sinden sonra onun "imametine" inananlar İshak Baba'nm
etrafında toplanmışlar ve onlara yeni iltihak eden müridleri
ile birlikte çok kalabalık ve tehlikeli bir görünüm
arzetmişlerdi*15*.
Abdullah b. Mübarek Cihâd Meydanlarında:
Fakat bizim Türkistanda İslâmiyet'in yayılması için
ferdi misyonerlik ve tebşir faaliyetleri arasında belki de is­
mini en önce zikretmemiz gereken bir ulu Türk daha vardır.
O da; büyük İslâm âlimi, büyük mücâhid, büyük muhaddis,
büyük mutasavvuf, aynı zamanda kalp ve gönül adamı, her
türlü iyilik, güzellik ve kemâlatı kendi nefsinde toplamış,
kâmil ve örnek bir Müslüman olan Abdullah b. Mübarek et-
Türkîdir06*.
Abdullah; asıl adından da anlaşıldığı gibi, ilk devir­
lerde yetişmiş ve İç-Asya Türklüğüne İslâmiyeti yeni bir i-
man ve hidâyet coşkusu ile ulaştırmış, bu arada bir çok
Türk'ün Müslüman olması ve Allanın hidâyetine ulaşması­
na vesile olmuş çok şerefli bir Türktür. Babası ahlâk ve fazi­
15İbn Nedim, el-Fihrist; Beyrut, 1978, s. 484.
16 Abdullah b. Mübarek hakkında geniş bilgi için bkz. el-Hatib el-Bağdadi,
Tarih-u Bağdad, X, s. 159, el-Hanbeli, Şezerat, I, s. 206, Şavki dayf, Ta-
rih-u Edeb el-Arabi, Mısır, 1972, s. 402, 406.
let sahibi, gerçekten de Mübârek adında bir Türk, anası ise
Harzemli asil bir Türk Hatun'u olan Abdullah; Doğu ihtilâ­
linin asıl merkez Merv'de dünyaya gelmiştir (718)(17).
İhtilâlin ayak sesleri duyulmaya başladığında ve he­
nüz 22 yaşında olan bu Türk delikanlısı, ihtilâlin siyah san­
cağı altında ve en ön saflarda toplanan bir çok yağız çehreli,
yiğit yapılı Türklerden birisi idi. Fakat onun ihtilâle katılma­
sının asıl sebebi, bu devirlerde örneğini sık sık gördüğümüz
diğer bir çok Türklerde olduğu gibi "Hz. Peygamber" ve
"Evlâd-t Rasûle" yani Onun "Ehl-i Beytine” düşkünlüğü,
onlara olan sonsuz muhabbet ve sevgisinden ileri geliyordu.
İhtilâl başarıya ulaştıktan sonra Abdullah, asıl faali­
yetlerini İç-Asya ve Türkler arasında İslâmiyetin yayılması­
na ayırmıştır. O, sadece bir çoklarının yaptığı gibi nefisle
olan cihad: yani, zorun kolayı ile iktifa etmiyordu. Senelerdir,
hem de amansız bir şekilde sürdürdüğü ba nefsî cihâdın
yanısıra, din düşmanlarına karşı ata binmeyi, kılmç kullan­
mayı, hulâsa hayatı, mal-i mülkü ile fiili cihâd etmeyi kutsal
bir ülkü, hayatının yüce bir gayesi olarak kabul ediyordu.
Abdullah b. Mübarek, Orta Asya bozkırlarında at
koşturan asıl dedeleri gibi, iyi ata binerdi. Güzel kılınç kul­
lanırdı. Bir yıldırım savletiyle düşmanların üzerine çullanır,
kılınanı sıyırdığı zaman bir kaç düşmanın kellesini birden
uçururdu. O; sadece kendi nefsinin yüceliği için çalışan, bü­
yük düşmanla cihad etmekten kaçınan, kendisi için ibâdet
17 Cemal M. Osman, Abdullah b. el-Mübarek, Dımışk, 1990, s. 6, İbn Saad,
Tabakat, VII, s. 372, Cami-u Keramatii’l-Evliya, II, s. 104, Hılyetü’l-
Evliya, II, s. 104.
eden, câmi ve mescit köşelerinde ağlayıp sızlayan pasif pısı­
rık Müslümanlara cihat meydanlarından şöyle sesleniyordu:
ÖiLujU jJLi! Oj-fljî j) Jj L—P b"
'V_. U U Jj Ujj?u3 At•jj>J.ı 4-ls" t... ■/?'<; dlS” ^__«
"Sen Ey Mekke ve Medine'de kendini ibadete kaptıran
kişi! Bizi bir görsen yaptığın ibâdetler hiç kalır.
Kiminin Allah'a yakarmadan yanakları ıslanır. Bizim
ise, cihat yolunda akıttığımız kanda yüzümüz boyanır"{K).
O her sene o yörelerde âdet olduğu üzere ilk bahar ay­
larında Türk yurtlarına gider, Türkler arasında ferdi tebşir
hareketlerinde bulunurdu. Onu, bu hummalı gayret ve teb­
şir faaliyetleri sonucu şüphesiz bir çok Türk Müslüman ol­
muştur. Türkler, Müslüman olma bir yana, tasavvufun ilk
manevi zevkini, Abdullah b. Mübarek gibi bir gönül ve kalb
adamı ve bu sahabe devri Müslümanının gönüller dolu iman
âb-ı hayatından almış oluyorlardı(19).
18Behçet, M. M Divanü’l-İmam Abdullah b. el-Miibârek, Bağdad, 1989, s.
22, Z., Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, Konya, 2004, s. 74
vd.
19 Daha geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Saâdet Asrında Türkler, Konya,
1995, s. 129 vd.
ABBASİLER'İN İLK DEVİRLERİNDE
TÜRK YURTLARINDA İSLÂMİYET
Abbasi Halifelerinin Yeni Dini Politikaları:
Türkler arasındaki bu ferdî tebliğ ve irşad faaliyetleri
bir yana İç-Asya Türklüğünün Müslüman olması yolunda
İslâmi tebliğ ve irşad faaliyetleri, Abbasi Halifeleri tarafın­
dan yeni bir ivme kazandırılmış ve belirli derecede bir dev­
let politikası haline gelmiştir. Bu cümleden olmak üzere;
Ebû Ca'fer el-Mansur, Türk yurtlarında İslâmi hareketin
kapısını açmış, oğlu el-Mehdî buna yönelmiş zaten ana yö­
nünden Türk olan el-Memûn ve el-Mu'tasım gibi, çok
değerliiki Abbasi Halifeleri bizzat bu hareketin fiili olarak i-
çinde olmuş ve böylece Çin Şeddine kadar yayılan ve İç-
Asyaya giden İslâm hidâyet yolu da açılmıştır.
İlk Abbasî halifesi Ebü'l-Abbas es-Seffâh; adından da
anlaşılacağı gibi, bir kan ve ateş denizinden geçerek halife
olmuştur 750~754)(2Ü). Zaten onun dört seneyi, geçmeyen bu
kısa hilâfet döneminde iç isyan ve kargaşalıklar bir yana, İç
Asya'da önemli bir tebliğ ve irşad faaliyetinden söz etmemiz
mümkün değildir. Ne var ki o, halifeliğinin ilk yıllarında
başta Mıstr ve Horasan, yani Doğu Tiirk yurtlarına bir e-
mirname göndermiş ve İslâm dinini kabul ve Allah'a yöne­
lip ibadet eden kim olursa olsun, zengin fakir, durumuna
bakılmaksızın "cizyeden m uaf' tutulmasını emretmiştir121
20es-Suyutî, Tarihu’l-Hulefa, Mısır, 1952, s. 256, el-Hudarî, Tarihu’l-Ümem
el-îslâmiyye, Mısır, 1934, s. 46.
21 Arnold, T.W., The Preaching o f İslam, Lahore, 1968, p. 105.
Cizyenin Emevîler devrinde dahi İslâm dinine koşmak
isteyen İç-Asya Türkleri'nin karşısına her zaman aşılması
zor bir engel olarak çıktığı, bir çok Türk'ün İslâm dinine
girmesi bu cizye yüzünden engellendiği, hatta Müslüman
olan Türklerden, hâlâ gayr-i müslimler gibi cizye alındığı
göz önüne getirilirse; bu emirnamenin Türkler arasında bü­
yük bir ferahlanmaya sebep olduğu, vergiden muaf tutulan,
yüzlerce ve binlerce Türkün Müslüman olduğunda kimsenin
şüphesi olmamalıdır.
es-Sıffâh'tan sonra kardeşi Ebû Ca'fer el-Mansur hali­
fe olmuştur (754-775)(22). el-Mansur halife olduktan sonra
Doğu Halkı, özellikle Türklere devlet işlerinde çok ayrı bir
önem vermiş ve Türkler'in büyük ölçüde askeri ve İdarî ma­
kamlarda görevlendirilmelerine müsâde etmişi(23). Onun,
Türklere karşı gösterdiği bu iyi niyet sebebiyle İslâmiyet İç-
Asyada yeniden filizlenmeye başlamış ve bir çok kimse
Müslüman olmuştur. Fakat bizim burada asıl üzerinde dur­
mak istediğiniz Fergâne hükümdarı ve onun yakınlarından
Bey-Çur’un İslâma davet edilmesidir.
el-Mansur'un hilâfet yıllarında; bu Fergâne hükümda­
rı; Kaşgara çekilmiş bulunuyordu. Kaynaklarda bu Fergâne
hükümdarının adının Arslan Tarhatı olduğu zikredilmekte­
dir (736)(24). Bu sıralarda Abbasî idârecileri tarafından ona bir
elçi gönderilmiş ve yüklü bir vergi ödemeye mecbur edil­
miştir.
Daha sonra Arslan Tarhan, Fergâne'nin bu Türk asıllı
hükümdarı, yakınlarından Bey-Çur'u, bu ağır vergi mesele­
22es-Suyutî, s. 259, el-Hudarî, s. 53.
23es-Seâlibi, Letifü’l-Maarif, Mısır, 1960, s. 20.
24Esin, E., İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi ve İslâma Giriş, s. 232.
sini bir kere daha müzakere etmek üzere yetkililer nezdine
yani Bağdat a elçi olarak göndermiştir. el-Yakûbi'den öğ­
rendiğimize göre bu yetkililer önce Bey Çur’un İslâm dinine
girmesini istemişler ve o, bu daveti kabul etmeyincede onu
hapsetmişlerdir. Bey-Çur, el-Mehdi’nin halife olmasına ka­
dar Bağdat'ta hapiste kalmıştır. Araplar onu her ne zaman
İslâm dinini kabul etmeye çağırmışlarsa da o şu cevabı ver­
miştir;
"-Elçisi olduğum hükümdara ihanet etmem (ve dinimi
asla değiştirmem)"(25). Ancak bu kimse, el-Mehdî devrinde
serbest bırakılmış ve kendi ülkesine gitmesine müsaade e-
dilmiştir(26). Ne var ki Bey-Çur'un torunları daha sonraki
devirlerde İslâm dinini kabul edecek ve hem Vahs ve hem
de Huttal'a hükümdar olacaklardır^7).
Ebû Ca’fer el-Mansurdan sonra, onun yerine oğlu el-
Mehdi halife olmuştur (775-785)(28) el-Mehdi halife olduktan
sonra o da babasının yolunda yürümüş ve "Doğu H alkı”na,
Türklere büyük ilgi göstermiştir. Bu cümleden olmak üzere;
O, Emevî halifelerinden Ömer b. Abdû’l-Aziz gibi, çoğun­
luğunu, Türklerin oluşturduğu "Doğu" hükümdarlarına yö­
nelmiş ve onlara elçiler göndererek Müslüman olmalarını ve
kendisine itaat etmelerini istemiştir, el-Mehdi; onlara, bu el­
çiler vasıtasıyla gönderdiği davet mektubunda aynen şöyle
diyordu;
25el-Yakubi, Tarih,Beyrut, 1960, II, s. 465. vd.
26Barthold, W., Fergana, İA, IV, s. 560.
27 Esin, E., a.g.e., s. 239.
28es-Suyutî, s. 259, el-Hudarî, s. 94.
"Eğer sizler, Allah'ın birliği ve Onun Rasûlünü kabul
ederseniz büyük faydalar elde edeceğiniz gibi, benden de
yardım görürsünüz”^9'1.
Mâmâfih devrin çağdaş tarihçilerinden İbn Vâzıh el-
Yakûbi'nin bu husustaki kıymetli rivayetlerinden öğrendi­
ğimize göre; el-Mehdinin İslâm'a çağrı elçisi gönderdiği
Türk hükümdarları arasında Kabul meliki, Kabül Şah, Soğd
(Semerkant) meliki; İhşîd, Toharistan hükümdarı, Şervîn Bam­
yan meliki, Şîîr ayrıca Fergâne hükümdarı, Ferzan, Uşrusana
hükümdarı: Afşin, Karluk hükümdarı; Yabgu Bey, Sicistan me­
liki; Rutbil, (Taşkent) Türk hükümdarı; Tarhan, Tokuzoğıtz hü­
kümdarı; HAKAN da bulunuyordu"(30). Bunların hepsi el-
Mehdi'nin itaati altına girmişler, diğer bir ifâde ile Müslü­
man olmuşlardır. Bu Müslüman olan Türk hükümdarlarının
bir çoğu İslâm halifesine kıymetli hediyeler göndermeyi de
ihmâl etmemişlerdir.
Fakat bizim bu mahalli Türk hükümdarları arasında,
asıl üzerinde durmak istediğimiz Karluklardan, Türk asıllı
büyük Toharistan hükümdarı Yabgu Bey'dir. el-Mehdî, diğer
mahalli Türk hanları ve çevre hükümdarları üzerinde çok
büyük bir etki ve nüfuz sahibi olan bu büyük Karluk Yabgu-
su ile özel ilişkiler kurma yoluna gitmiş, ona özel elçiler
göndermiş ve onun her hâl-ü kârda Müslüman olmasını is­
temiş ve oda gerçek manada Müslüman olmuştur. Zira çağ­
daş tarihçilerimizden el-Ya'kûbi bu hususta aynen şöyle
demektedir;
29 el-Yakubi, II, s. 397, 398, Krş. Panipati, İ. Şeyh Muhammed, İslâm Yayılış
Tarihi, Çev. A. Genceli, İstanbul, 1971, II, s. 902.
30el-Yakubi, II, s. 436.
Jj («-LAJİ hyc^r LiiS”j"
İşte bu Yabgu Bey (Korluklardan ve Toharistan bu Türk
asıllı hükümdarı) o varya, halife el-Mehdinin açık telkini ve
bizzat onun eli ile Müslüman olmuş idi(31).
Yine bu el-Mehdî'nin halifeliği zamanında bir kısım
Oğuzlar ve Kartuklar uzak Türk diyarı, (İç-Asya)dan göç
ederek Toharistan’a kadar gelmişler ve buralara yerleşmiş­
lerdir. Bunların büyük bir kısmı sonradan Müslüman olmuş­
lardır. Daha sonra Kartuklar, bu Oğuz Türklerini sıkıştırın­
ca, bu defa onlar Belh ve Herat taraflarına göç etmek duru­
munda kalm ışlardır^32). Böylece buraların Türklük dokusu
bu yeni göçlerle bir kere daha güçlenmiş oluyordu.
el-Mııkanna Müslüman Türkler Arasında:
el-Mehdî devrinin konumuz açısından en büyük olay­
larından birisi de şüphesiz, el-Mukanna ve onun önderli­
ğinde Türk yurtlarında başlayan yarı dini terör hareketidir.
Aşağı Türkistanda İslâmiyet güçlü bir varlık hâline geldik­
ten sonra bir çok fanatik Araplar, kendi sapık duygu ve dü­
şünceleri uğruna bu yeni Müslüman olmuş Orta Asya Türk­
lüğünü âlet etmek istemişlerdir. İşte bu sapıklardan biri olan
Hâşim b. Hakîm adında bir fanatik: "ülûhiyet"n önce Hz.
Adem, sonra bütün peygamberlere ondan sonra Hz.
Muhammede, sonra Ebû Müslime ve şimdide kendisine hu­
lul ettiğine iddia etmiş ve herkesi kendisinin ilâh olduğuna
31 el-Ya’kubi, II, s. 436, Yabgu Bey ve Çevresi hakkında geniş bilgi için bkz.
Kitapçı, Z., İlk Müslüman Türk Hükümdarları ve Hakanları, Konya,
2004, s. 82.
32 Turan, O., Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi, İstanbul, a.g.e., I, s.
163.
inanmaya çağırmıştır (775)(33). Şaşı gözlü, inadına çirkin yü­
zü ve dazlak kafalı olan bu kimse, yüzüne alün bir maske
geçirdiği için "m askeli insan" anlamına "el-Mukanna" de­
nilmiştir.
el-Mukanna bu ülûhiyet iddiasına Aşağı Türkistan'da
başlamış ve Semerkant daki bir çok kimse bu sapığın peşine
takılmış ve onun ülûhîyetine inanır olmuşlardır. Çoğunlu­
ğunu Türklerin oluşturduğu bu gözü dönmüş kimseler, yıl­
larca Müslümanların canına, malına ve kanma kasdetmişler
ve onların ellerinde avuçlarında ne varsa almışlardır, en-
Narşahi, onun komutanlarından birinin adından da anlaşıl­
dığı gibi Güler Tekin adında bir Türk olduğunu ve çoğunlu­
ğu kâfir Türklerden oluşan bir ordusu ve bunun zaman, za­
man sayısının 50.000 kişiye ulaştığını kaydetmektedir(34).
Kendisi Kiş yakınlarında bir dağda ve bir kartal yuvasını
andıran "Bisnam Kalesine" sığınmıştı(35).
el-Mukanna üzerine gönderilen Arap komutanlardan
hiç biri başarılı olamamış ve bu harpler senelerce böyle de­
vam etmiş, onbinlerce insanda ölmüştür. el-Mehdi, uzun
zamandır devletin başına bela olan bu sapık adamın üzerine
en sonunda Said el-Haraşî’yi göndermiştir. Said, büyük bir
kararlılıkla Besnâm!a gelmiş ve el-Mukanna'm âdeta bir kar­
tal yuvasını andıran kalesini çok sıkı bir şekilde kuşatmış ve
bu kuşatma kış mevsimi de dâhil aylarca sürmüştür. Bu du­
rumda el-Mukanna Türk yurtlarını yıllarca kasıp kavuran
bu sapık lider bütün ümidini kaybetmiş ve en sonunda ha­
33 et-Taberi, VIII, Tarihu’l-Ümem ve Miilûk, tah. M. E. İbrahim, Beyrut,
1967, s. 135, İbnü’l-Esir, el-Kâmilfit-Tarih, Beyrut, 1965, VI, s. 38, 39.
34en-Narşahi, s. 101.
35İbnü’l-Esir, VI, s. 39.
nımları, yakınları da dâhil hepsi kendilerini yakarak canları­
na kıymışlardır (777)(36).
Harûn er-Reşîd devrinde iç-Asyada, İslâmiyetin yayı­
lışı ile ilgili ifadeler ve Harun er-Reşîd'in bunlara ne derece
etkili olduğu hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Ne var ki;
Onun devrinde Horasan’a vali olarak gönderilen Fazl b.
Yahyanın (794), halkı idare etme ve Türklerle hoş geçinmede
çok başarılı olduğu, Türkistan'a seferler düzenlediği ve bu­
ralarda bir çok cami, mescid ve ribatlar yaptırmış olduğu ri­
vayet edilmektedir<37).
Bir Gönül Eri Şakîk-i Belhi Türk Yurtlarında:
Mâmâfih et-Taberî’nin bu rivâyetleri, artık bu devir­
lerde İslâmiyetin İç-Asya'da yeni bir hızla yayıldığını gös­
termektedir. Fakat bu devirlerde İç-Asya'da İslâm dininin
yayılmasında yeni yeni gelişmeler olmuştur. O da daha son­
raları Asya bozkırlarında İslâm hidâyet meşalesini tutuştu­
racak olan İslam tasavvuf ve mistisizminin, İç-Asya kapıla­
rını çalmaya, şöhreti dünyayı dolduran büyük veli ve
mürşidlerin Türkistan'ın iç kısımlarında ferdî tebşir hareke­
tine başlamış olmalarıdır. Orta Asya Türklüğünün dini ve
milli hayatında daha sonraları çok önemli bir yeri olan ve bu
yolla Müslüman olan Türkler arasında yeni bir imân neşesi
ve coşkusu yaratan bu tasavvufî tebşir hareketleri hakkında
W. Barthold şöyle demektedir;
"İslâm dünyasının ister içinde, ister dışında ferdî İs­
lâm misyonerliğinin ortaya çıkışı, İslâm tasavvufunun or­
taya çıkışı ile yakından ilgilidir. Sûfiler, İslâm iyeti yaymak
36İbnüT-Esir, IV, s. 51, 52, en-Narşahî, s. 103.
37et-Taberi, VIII, s. 257.
amacı ile bozkırlardaki Türklere gidiyorlardı. Hatta son de­
virlere kadar, her vakit bunların propagandası, medreselerde
İslâm ilimlerini öğreten fakihlere nisbetle daha başarılı olu­
yordu^. Zira bu: "Şeyhler ile İslâm tasavvufunun diğer
temsilcileri göçebeler arasında çok büyük bir tesir meydana
getirmişlerdi. Üstelik bugün bile bozkırlarda hâlâ en çok on­
ların taraftarları vardu*39
Evet, ilk devirlerde, Türkistan'ın iç kısımlarında, bu
şekilde ferdi tebşir faaliyetlerinde bulunan büyük zâhid ve
mutasavvuflardan birisi şüphesi Şakik-i Belhidir (7347-809).
Ünü civarı dolduran çok büyük bir "Şeyh" ve bir "mürşid"
olmadan önce, çok iyi, gayret-i diniye sahibi bir Müslüman,
aynı zamanda çok dürüst bir tüccar olan Şakîk; Türkistan'ın
iç kısımlarına yaptığı bu ticari seferlerinde, Türk beldelerine
giderek puthanelere girmiş, onları batıl inançlardan kurtar­
maya çalışmış ve Müslüman olmaları için çok yoğun fa­
aliyetlerde bulunmuştur. Hatta O; bu seferlerinin birinde
karşılaştığı sakalsız bir putperestle, aralarında geçen bir ko­
nuşma sonucu "tasavvufa" meyletmiş ve devrin meşhur so­
filerinden İbrahim Edhem'e gelmiş, ona intîsâb etmiş ve da­
ha sonra şöhreti dünyayı dolduran koca bir veli olmuştur*40).
İbrahim Edhem'den aldığı manevî ve ruhi derslerle
tam bir gönül ve kalb adamı olan Şakîk'in bundan sonra asıl
38Barthold, W., Orta Asya Türk Tarihi, s. 94.
39 Barthold, W., Türkistan, s. 323, Buna benzer görüşler için bkz. Shaw,
Stanford J., History o f the Ottoman Empire and Modem Turkey,
Cambridge, 1976, 1, p. 153, "Sufism whic had converted most o f the
Turkish ııomads to İslam in Central Asiâ.
40 Feridü'd-Din Attar. Tezkiretü'l-Evliya, Tah. M. İstilâmı, Tahran. 1346, s.
232-233. Turan, O., a.g.e., I, s. 56, İz. Mahir, Tasavvuf, İstanbul, 1969. s.
17, İslâm Alimleri Ansiklopedisi, İstanbul, III, s. 7-10, Tabakat es-Sülemi,
s. 63 .
himmeti İç-Asya Türklüğü olmuştur. O, kendisini steplerde
yaşayan Türklere adamış, buralarda yaşayan Türkler arasın­
da gezmiş dolaşmış, tasavvufun verdiği yeni bir imân neşesi
ve zevki ile bu yarı göçebe Türkleri, İslam'a çağırmış ve on­
lardan pek çoğu Müslüman olmuştur*41).
Şakîk; gönlü hidâyet ateşiyle dopdolu olan bu büyük
Tanrı Kulu bunlarla da yetinmemiştir. O; Abbasiler devrinde
Türkistan'ın iç kısımlarına sefer eden İslâm ordularına ka­
tılmış ve onların yanında tam bir cihâd aşkı ile "Kâfir Türk-
ler”e karşı çarpışarak o bölgelerde İslâm dininin galip gel­
mesi ve kâfir Türklerin Müslüman olmasını istemiştir. Nite­
kim onunla bu harblerin birinde aynı kaderi paylaşan dostu
büyük gönül adamı Hatim b. el-Esam şöyle bir anekdot nak­
letmektedir;
"Şakîk ile birlikte bir harbte Türklerle çarpışıyorduk. Ogün
kesilen başlardan, kırılan mızraklar ve kesen kılınçlardan başka hiç
bir şey görünmüyordu. Şakîk bana;
"Ey Hatim! Nefsini nasıl buluyorsun. Sen onu zifaf ge­
cesinde karınla bulunduğun gibi, şehid olmaya hazır
buluyormusun" dedi. Bende;
"Tanrıya yemin ederimki öyle değil" dedim. Bunun
üzerine O:
"Tanrıya yemin ediyorumki bugün ben nefsimi zifaf
gecesi gibi şihid olmaya hazır görüyorum?" dedi(42).
Ne ilginçtir ki bu büyük gönül ve kalb adamı, büyük
zâhid ve mücahid gâzi, yine böyle Türkistan'ın iç kısımları­
na yapılan bir sefer sarasında. Kulanda (bugünkü Evliya
41 Ferdü'd-Din Attar, a.g.e., s. 234.
42 el-Kuşeyri, Risale, Çev. T. Yazıcı, Ankara. 1972, s. 48, Krş. el-Bâr, M. Ali.
Afganistan, minel-Feth el-İslâmî İlel-Gâzv er-Rûsi, Cidde. 1985. s. 424.
Ata yakınında bir yer) Türklere karşı bir gaza esnasında öl­
dürülmüş ve zifaf gecesinde karısına kavuşurcasma, Allah
yolunda "şehidlik mertebesi"ne kavuşmuştur (194/809)(43).
Tasavvufun Türk Yurtlarına Sıçraması:
Evet; yukarda da ifâde edildiği gibi, bu erken devir­
lerde kayda değer gelişmelerden bir diğeri de Tasavvufun
Türk yurtlarına sıçraması derviş gazi ve şeyhlerin bozkırlar­
da yaşayan Türkler arasında İslâmiyetin yayılması için yeni
bir hidâyet fırtınasını estirmeye başlamalarıdır. Bilindiği gibi
Merv ve Belh şehirleri, hatta geniş anlamı ile Horasan Doğu
Turan Yurdu daha ilk asırlarda İslâm Tasavvufunun önemli
merkezlerinden biri olmuş ve buralarda bir çok büyük
mürşidler yetişmiştir*44).
Bu bakımdan Aşağı Türkistan'da İslâmi faaliyetler ge­
liştikten soıra İslâmi tasavvuf hareketinin Türk yurtlarına
sıçraması gayet tabii idi. Zira çeşitli vesilelerle Horasan'a gi­
dip gelen bu Türkler, oralarda yeni yeni, tarikatlara intisâb
ediyorlardı. Böylece tarikatların verdiği manevi zevki Türk­
ler de tatmış ve ruh yüceliğine Türkler de ulaşmış oluyorlar­
dı. Nitekim; Attar'ın, Tezkeretü'TEvliyasında Ahî İbrahim
adında (III/9. asır) bir Türk sûfisinden bahsedilmektedir*45*.
Bu yeni tasavvuf ceryanlarının gelişmesi ve şüphesiz
daha mükemmel bir kurum hâline gelmesinde Baykent, Bu­
hara ve Semerkant gibi Aşağı Türkistan'ın mamur ve müref­
43 İbnü'l-Esir, VI, s. 238, İbnüT-Verdi, I. Tettmme s. 315, Geniş bilgi için bkz.
Tabakat es-Süfiyye, s. 61-66, Hilyetü’l-Evliyâ, VIII, s. 58, Tezkiretü'l-
Evliyâ, s. 125, Tabakâtü'l-Kübrâ, I, s. 65.
44 Debbağoğlu, A., Tasavvufun İçtiami İktisadî ve Siyâsî Yönleri; II. Hareket
(Aylık Dergi) Temmuz, 1973, sy. 9, s. 12.
45 Debbağoğlu, A., a.g.mk., s. 13.
feh şehirlerinde çok daha önceleri kurulmuş olan
"Ribatlar"m, yukarda da ifade edildiği gibi, çok önemli yar­
dımları olmuştur. Ribatlar; Türk yurtlarında daha sonraları
ortaya çıkacak olan tekke ve zaviyelerin bir nevi çekirdeği ve
mukaddes ocağını oluşturmuşlardır. Evet, Horasan yoluyla
Türk yurtlarına giren tasavvuf cereyanları, gittikçe kuv­
vetlenmiş. Buhara ve Semerkant gibi büyük ilim irfan mer­
kezleri başta olmak üzere, Türkistan'ın İç kısımlarına doğru
süratle yayılmaya başlamıştır.
Böylece "Allah sevgisi" ve "Peygamber aşkt" ile yanıp
tutuşan bir çok sofiler, dervişler mücâhid gaziler, erenler ve
evliyalar, hulasa Allahın bu ermiş kulları, şehirler, köyler,
kasabalar, hatta steplerde yarı göçebe olarak yaşayan Türk­
ler arasına karışarak, onların İslâm dinine girmeleri için son­
suz bir azim ve iman coşkusu içinde çalışıyorlardı.
Bizim bu mânâda burada adını zikretmek istediğimiz
bir ulu cihâd eri daha vardır. O da; Hâllâc-ı Mansur adıyla
bilinen meşhur İslâm sofisidir. Bu büyük Tanrı Kulu, kendi­
ni önce Tarikatın cezbesine kapürmış ve daha sonra üzerine
bir askerî kıyafet giyerek, sanki şehid olmak isteyen bir
mücâhid gazi gibi Orta-Asya sınır boylarındaki şehirlere
gitmiş Hoten ve Tufan'a uğramış ve bu geniş coğrafi bölge­
lerde yaşayan Türk boyları arasında Islâm dininin yayılması
için canla başla çalışmış ve onbinlerce Türk'ün hidâyetine
vesile olmuştur(46). Evet; Hallaç Y.N. Öztürk'iin de ifâde et­
tiği gibi;
"Özellikle (887-890) yıllan arasında dolaştığı Türk il­
lerinde, İslâmın girmesini hazırlayan bir numaralı misyon
sahibi olmanın yanında bir ırkın; Müslümanlığı tasavvuf
46 Massignon, L., Hallaç, İA. V/I, s. 168.
penceresinden seyretmesinde tartışmaz liderdir. O patika
yollan yıllarca adımlayarak, ribât ribât dolaşmış ve bu ır­
kın Kuran dinine kazandınlm ası için âdeta kozm ik bir hiz­
met vermiştir"(47).
Bu Tasavvuf ehli kimseler Türkleri, İslâm dinine ka­
zandırmada klasik medrese âlimlerinden Hadis, Tefsir, Fıkıh
gibi, çok daha başarılı oluyorlardı. Mâmâfih büyük Türk â-
limi F. Köprülü, bir eserinde konumuzla ilgili gelişmeler
hakkında şu beyanlarda bulunmaktadır; "Artık h.TV (m.X.)
asırda Buhara ve Fergânede Şeyhlere tesadüf edilmeye baş­
ladı. Hatta Fergânede Türkler kendi şeyhlerine BAB yani
BABA adını veriyorlardı. Meşhur Sofi Ebû Said Ebû'l-
Hayr'ın pek ziyâde hürmet ettiği Muhammed Ma'şukî ile
Emir Alî hâlis bir Türk idiler"(48).
Iç-Asya ve sınır boylarında Müslüman Sûfîler ve gö­
nül erleri tarafından yarı medeni ve göçebe Türkler arasında
başlatılan İslâmi tebliğ ve İrşad faaliyetleri sonucu Türk
Boyları arasında daha sonraları bir hidâyet fırtınası esmiş ve
bir büyük İslâm inkılabı olmuştur. İslâm dininin Türkler a-
rasında kazandığı bu baş döndürücü gelişmelere işaret eden
B. Lewis söyle demektedir;
"Müslüman Araplar hiç bir zaman Orta-Asya Türklü­
ğüne baş eğdirememiş ama, İslâm onlara baş eğdirmiştir. Zi­
ra Tasavvuf erenleri ve buna gönül venniş daha bir çok kim­
seler Seyhun nehrinin gerisinde, üstelik hiç bir zaman esir
olmamış Türk boylan arasında baş döndürücü bir şekilde
bir İslâm î tebliğ faaliyetine girişmişler, böylece sınır boyla-
47Öztürk. Y.N., Hallâc-ı Mansur ve Eseri, İstanbul, 1996, s. 72-75.
48Köprülü, F., Türk Edebiyatında İlk Mutasavvuflar, Ankara, 1981. s. 15.
nnda son derece sâde ve fa k a t askerî yönü ağır basan bir İs­
lâmiyet ortaya çıkmıştır"(49).
el-Memûn ve Türkistanda İslâmiyet:
Abbasi halifelerinin en büyüklerinden biri olan el-
Memûn devri (813-833), İslâm dininin İç-Asya ve Türkler
arasında yayılması için çok önemli kilometre taşlarından biri
ve bir altın devir olmuştur. Zâten ana tarafından Merâcil a-
dında bir Türk cariyesinden dünyaya gelen el-Memûn(50)
dayızadeleri olan Türklere ve Orta Asya Türklüğüne her
zaman büyük bir sevgi ve ilgi göstermiş ve onların büyük
ölçüde Müslüman olmalarını sağlamışür. Nitekim A. Cevdet
Paşa, onun Türklere karşı gösterdiği bu güzel duygularım şu
şekilde dile getirmektedir;
"Memûn'un anası bir Türk cariyesi olduğundan, Türk­
lere daha çok itibar edip, onlarda onu, kız kardeş çocuğu bi­
lerek uğrunda canlarımı başlarını feda ederlerdi "(51).
Bilindiği gibi el-Memûn, daha ilk gençlik yıllarında
babası Harun en-Reşid tarafından Horasan'a vali olarak
gönderilmişti (h.192/807). Onun Türk ve Türk Hükümdar ve
Hakanları ile ilk ciddi ve sıcak ilişkileri işte Horasan'a vali
olduğu bu yıllarda başlamış ve ölünceye kadar da devam
etmiştir. Mâmâfih ilk devir, klasik İslâm tarihi yazarlarından
el-Belâzuri, el-Memûnün Horasan'daki bu ilk valilik yılla­
rında Türklerle olan bu sıcak ilişkileri ve onları İslâm dinine
49 Lewis, B., Politics and War Studies in Classical and Ottoman İslam,
London, 1971, p. 193.
50 Kitapçı, Z., Mukaddes Çevreler ve Eski Hilâfet Ülkelerinde Türk Hatun­
ları, Konya, 1995, s. 61.
51 Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, IV, s. 198.
kazandırmak için gösterdiği ciddi gayret ve teşebbüsleri
hakkında şu ilginç açıklamalarda bulunmaktadır;
"O, Horasanda bulunduğu sırada Soğd, Uşrusana ve
Fergâne hükümdarlarına akınlar düzenledi. Onların üzerine
süvariler gönderilmesini emretti. Aynca bu Türk hükümdar­
larına, bir taraftan onların İslâm dinine ilgisini çekmek, di­
ğer taraftanda onların Müslüman olmalarını sağlamak için
mektuplar yazmayı da ihmâl etmedi"^Z).
Gerçekte el-Memûn'un gerek mahalli Türk hüküm­
darlarının müsküman olmaları için yaptığı fiili teşebbüsler,
gerekse Türkistan'ın iç kısımlarına düzenlediği dini gazalar,
netice itibarı ile boşa gitmemiş ve bazı Türk hükümdar ve
Türk aristokratları da dahil bir çok Türk Müslüman olmuş­
tur. Fakat onun Horasan da bulunduğu ve Türklerin Müs­
lümanlığı ile ilgili verimli valilik yılları pek fazla sürmemiş­
tir. Zira onun övey kardeşi el-Emin'in babası Hârun er-
Reşîd tarafından "H alife" ilân edilmesi ve daha sonra bilfiil
halife olması, el-Memûn'u koyu bir çaresizlik içinde hem de
çok şiddetli bir taht mücâdelesine sürüklemiştir.
O, bu cümleden olmak üzere Türk hanları ve aristok­
rat ailelerine bir çok elçiler göndermiş, onlarla sosyal münâ­
sebetlerini geliştirmiş, bölge halkı ve hükümdar ailelerinin
çocuklarının isteyenleri divan defterine kaydedilmeleri ve
onlara maaş bağlamalarını istemiştir. Bunlar önce Müslüman
oluyor sonra da iyi bir terbiye dini eğitim ve askeri disiplin­
den sonra el-Memûn'un ihtilâl ordusunun esasını oluştur­
mak üzere hazırlanıyorlardı*53*. Öyle ya, Tâhir b. el-Hüsey'in
32 el-Belâzuıî, Fütuhu’l-Bii'ldan, tah. A. E., et-Tabbah, Ö. E., et-Tabbah,
Beyrut, 1958, s. 605.
53el-Belâzuri, s. 605, 606, et-Taberi, VIII, s. 403, 404.
komutasında Bağdat'a sevkedilen ordunun çoğunluğu he­
nüz yeni Müslüman olan bu Türklerden oluşmakta idi.
el-Metnûn, üvey kardeşi el-Emin ile olan çetin mücâ­
deleyi kazanmış ve bir kan ve ateş denizinden geçerek Bağ­
dat'a gelmiş ve hilâfet koltuğuna oturmuştur. Fakat o, halife
olduktan sonra da Doğu halkt, özellikle kendisine taht ve
baht şehrine giden yolu açan Orta Asya Türklüğü, Türk hü­
kümdar ve Hakanları ile ilgisini hiçbir zaman kesmemiş ve
onların her hâl-ü kârda Müslüman olmalarını istemiştir.
Türk aristokratlarının Müslüman olmaları yolunda onun el­
de ettiği en büyük başarılardan birisi, şüphesiz
Uşrusatıa 'nın Gök-Türklefden beri devam ede gelen büyük
Hükümdarı, Kara Buğra Han'ın oğlu Kâvus ve onun büyük
oğlu Haydar'm Müslüman olmalarıdır.
Uşrusana Hükümdarı Kavus’un Müslüman Olması:
Bilindiği gibi Kâvus'un bu sıralarda üç oğlu bulunu­
yordu. Bunlardan en büyüğünün adı Haydar idi. Haydar;
bir kısım ailevi sebepler nedeniyle Bağdat’a gelmiş ve baba­
sına rağmen el-Memûn'un huzurunda Müslüman olmuş-
tur(54). Çünkü o sıralarda el-Memûn kadar, bir Türk'ün Müs­
lüman olmasına sevinen bir başka kimse yoktu. O Haydar
ki, daha sonraları "el-Afşin" lakabıyla İslâm tarihine geçmiş
ve gösterdiği büyük deha, askerî kabiliyet ve ye-tenek ve he­
le hele harp meydanlarında gösterdiği kahramanlıkları ile
"Hilâfet Ordulan"nm "baş komutanı" yani "Emîru’l-
Ümera-Orgeneral" olmuştur.
Tarihin şu garip cilvesine bakınız ki, Haydar'm kendi­
ne has bazı sebeplerle babasının çevresinden uzaklaşması ve
54el-Belâzuri, s. 605.
hele hele Bağdat'a kadar gelerek Müslüman olması ve baba­
sının karşısına geçmesi, Uşrusana hükümdarı olan Kavuş i-
çin hiçte iyi olmamıştır. Bu durum, onun Abbasi Halifesi el-
Memûn'a karşı sürdürdüğü mukavemetini kırmış ve onu is­
ter istemez "Müslüman olmaya" zorlamıştır. Şöyle ki;
Vergi vermemek ve Abbasi Hilâfetinin egemen­
lik ve hâkimiyetini bir türlü kabul etmemekte direnen bu
Türk hükümdarı Kâvus'un üzerine el-Memûn, bu defa,
Ahmed b. el-Ahvel'i göndermiştir. Daha hiç bir harb hazır­
lığı yapmadan el-Ahvel ve onun ordusunu karşısında bulan
Kavuş, neye uğradığına şaşırıp kalmıştır. Müslüman general
fazla vakit kaybetmemiş, senelerdir direnen Kavuş ve oğlu
Fazlı esir almış ve daha sonra ikisini birlikte halife el-
Memûn’a takdim etmek üzere Bağdat'a göndermiştir
(207/822)(55).
Böylece Bağdat'a gelen Kâvus, Abbasi Halifesi el-
Memûn'un karşısına çıkmış, halife ve yalan çevresinin telki­
ni ile Müslüman olmuştur(56). el-Memûn bu soylu, Müslü­
man Türk hükümdarının yüksek şahsiyetinden fevkalade,
etkilenmiş., ona her türlü izzet ve ikramda bulunmuş, onu
Uşrusana'ya ve kendi nâmına tekrar hükümdar tayin etmiş­
tir. Hatta el-Memûn bu Türk Hanının gönlünü almak için
daha da ileri gitmiş ve ondan sonra da oğlu, Haydar'm
Uşrusana'ya "Afşin” yani "Han" olacağını söylemiş ve böyle­
ce kendisine ne kadar önem verdiğini vurgulamıştır. el-
Memûn bunlarla da yetinmemiştir. Kâvus'un iki oğlunu ya-
55et-Taberî, VIII, s. 559.
56el-Belâzuri, s. 605.
m Afşîn ve el-Fazlı sarayına almış ve bir daha onları
Uşrusana'ya dahi göndermemiştir*57*.
Mâmâfih, el-Memûn'un Türk yurtlan ve buralarda
yaşayan Türkler ve Türk hükümdarları ile sıcak ilişkileri her
zaman en canlı bir şekilde devam etmiş ve bu değerli İslâm
Halifesi, hayatı boyunca Orta-Asya Türklüğünün Müslü­
manlığı için ayrı bir önem vermiş ve bunun için elinden ge­
len her şeyi yapmıştır. Nitekim el-Belâzuri el-Memûn'un,
Türkler, Türk hükümdar ve hakanlarını, İslâm dinine ka­
zandırmak için gösterdiği ciddi gayret ve teşebbüsleri hak­
kında ilginç açıklamalarda bulunmakta ve şöyle demektedir;
fi ıj* jjp j ^p aJUp
<Ü-*ıj j ç i I d j j U J j& l j a ÂPÜali ^ £■ j S o
d JA î J a Î İ ^ oj_j Aİ s . b î j d M jjjJ l ı j ,y> d j k ş
tfj> thj'j ^ 'jd '
"el-Memûn, daha halife olmadan önce henüz Müslü­
manlığı kabul etmemiş olan Türklere karşı gazalar yapıl­
masını ve onların Müslüman olması için çaba sarf edilmesi­
ni emrederdi. Onlardan Müslümanlığı kabul edenlere çok
daha yumuşak davranır izzet ve ikramlarda bulunurdu. Hele
hele Türk Hakan ve beylerinden biri Müslüman olupta ken­
disini ziyarete gelmiş ise, el-Memûn ona izzet ve ikrâm için
ne yapacağını şaşırır kalırdı. Onları âdeta lütuf ve ih­
sanlara boğardı"^.
57 Geniş Bilgi için bkz. Kitapçı, Z., İlk Müslüman Türk Hükümdar ve Ha­
kanları, Konya, 2004, s. 280, s. 201.
58el-Belâzuri, s. 606.
el-Memûn ve Orta Asya Türklüğü:
el-Memûn'un Orta Asya Türklüğünü; İslâm dinine
kazandırmak için sarfettiği bu ciddi gayretler, T.W.
Amold'unda dikkatini çekmiş ve bu gelişmelerden sitayişle
bahsetmiştir*59). O, bu yönü ile bir dereceye kadar bizlere,
Emevî halifelerinden Ömer b. Abdü'l-Aziz'i hatırlatmakta­
dır. el-Memûn da, bir taraftan Türkistan'ın iç kısımlarına
gaza ve cihadlar yaparak yerli halkı, İslâm dinine çağırdığı
gibi, diğer taraftan Türk Hükümdar ve hakanlarını İslâm di­
nine davet etmiş ve onlardan bir çoğu da Müslüman olmuş­
tur*60). Yine bu cümleden olmak üzere; meselâ Kâbil'in gayr-i
müslim hükümdarı, el-Memûn’un telkini ile İslâmiyeti ka­
bul etmiş, hattâ kendi muhteşem taç ve kılmanı da bir bağlı­
lık işareti olmak üzere el-Memûn'a sunmuştur*61).
Kaynaklarda buna benzer ve fakat bundan çok daha
ilginç bir Türk hükümdarının ihtida olayından daha bahse­
dilmektedir, Mevlâna Şiblî'inin "el-Memûn" hakkında yaz­
dığı müstakil bir eserinden öğrendiğimize göre;
el-Memûn'un Orta Asya mahalli Türk hükümdarları
arasında, İslâm dininin yayılması için giriştiği tebliğ faaliyet­
leri sonucu bir çok Türk hükümdarı Müslüman olmuştu.
Fakat bunlardan öyle bir kimse vardı ki; bu Hak Dine gir­
mekle yetinmemiş, üstelik daha önce ilâh olarak taptığı pu­
tunu (muhtemelen Buda heykeli olmalıdır), bir nedamet ese­
ri olmak üzere el-Memûn'a göndermiş ve bunun halka teş­
hir edilmesini istemiştir.
59Arnold, T.W.. İbid, p. 85.
60Şah Muînûddin, Tarih-i İslâm, Haydarabad, III, s. 164-167.
61 Panipati, Ş.M.İ., a.g.e., II, s. 905, Krş. Yusuf, S.M., Studies in Islamic
History, Lahore, 1970, p. 65.
Mitekim bu maksad için Bağdat'a getirilen ve Halife
el-Memûn'a takdim edilen bu ilâh, daha sonra; bir hac-
mevsiminde Mekke'ye gönderilmiş ve Mina'da bütün hacıla­
ra teşhir edilmişti. Bu putun başına da bir adam konulmuş­
tu. O adam bu muazzam putun önünden geçenlere şu şekil­
de sesleniyordu;
"-Ey Hacılar! Bileninizki bu put falanca Türk Beyinin
putu idi. Şimdi o Müslüman olmuş ve bu putu da sizlere bir
ibret olm ak üzere teşhir için göndermiştir"<62).
Fakat bizim burada asıl üzerinde durmak istediğimiz,
onun büyük Manihaist rahiplerinden Yezdanbaht'm Müs­
lüman olması için gösterdiği samimi ilgi ve köklü arzusu­
dur. Yezdanbaht, İran'dan geliyordu ve koyu bir Manihaist
idi. Bilgili, görgülü, ağırbaşlı, zâhid bir kimse idi. Bu zât,
Bağdat'ta el-Memûnun huzurunda ve diğer bir çok kimsele­
rin de bulunduğu bir mecliste yapılan yüsek ilahiyat tartış­
malarında, İslâm âlimlerinin hakikatli beyanları karşısında
şaşırıp kalmış ve şöyle demiştir;
"Benden "Hak" ve "Hakikati" söylemem istenirse
diyeceğimki; hiç bir zaman İslâm kılınç gücü; bir kısım zor­
lama ve baskılarla yayılmamıştır."
Halife el-Memûn, Yezdanbaht'm bu beyanlarından
heyecanlanmış, bundan da öte büyük bir ümide kapılmış ve
onun mutlaka Müslüman olması için ikna edilmesini istemiş
hatta bu teklifi ona bizat kendisi yapmıştı. Yezdanbaht, İs­
lâm Halifesine hiçte beklemediği bir cevap vermiş ve şöyle
demiştir;
62 Nu'mâni, M. Şibli, el-Memûn, Haydarabad, 189, s. 67, Krş. Panipati, Şeyh
M.I., a.g.e:, II, s. 908.
"Ey Müminlerin Emiri! Sizin bana yaptığınız nasihat-
lannızı dinledim ve ne demek istediğinizi de anladım. Fakat
siz; huzurunuzda bulunan bir kimseyi zorla eski dinini bıra­
kıp ve sizin dininize girmesini isteyen zorba bir adam ola­
mazsınız."
Ne ilginçtir ki; bu büyük Abbasi Halifesi, Yezdan-
baht'a kızmak şöyle dursun, ona ve fikirlerine saygı göster­
miş, o kadarki bu M anihaist rahibinin memleketine dönü­
şünde, bazı aşırı kimselerin her hangi bir zarar vermemeleri
için yanma özel koruyucular bile vermiştir*63). Bu davranış,
İslâm Halifesinin diğer dinler, hatta ehli kita olmayanlara
bile gösterdiği saygı, hoşgörü ve toleransın tarih sayfalarına
geçmiş en güzel örneklerden birisidir. Bu bakımda HA.R.
Gibb; onun bu yüksek karakterini takdir etmiş ve şöyle de­
miştir:
"Her akılâne bir muhakeme sayesinde, ister iyi bir te­
sadüf eseri olsun parlak Müslüman medeniyetinin (Aşağı
Türkistanda) temelini kurmak şerefi el-Memûn'a aittir"{b4).
el-Mutasım Devri ve Türk Yurtlarında İslâmiyet:
el-Memûn'un Anadoluya, Bizans'a karşı çıktığı bir se­
fer sırasında vefat etmesinden sonra, onun yerine üvey kar­
deşi el-Mutasım halife olmuştur (833-844)*65). el-Mu'tasım
da ana yönünden Türk olan ilk Abbasî halifelerinden biridir.
Anası ise, Mâride Hatundur. Mâride; kendi devrinde ve hi­
lâfet çevrelerinde Türk olmanın gururunu bir milli şuur ül­
küsü içinde yaşamış en ulu Türk analarından biri idi. Onun
63İbn Nedim, el-Fihrist, Krş. Arnold, T.W. Ibid, p. 86.
64Gibb, H.A.R., a.g.e., s. 82.
65 es-Suyûti, Tarihu’l-Hulefa, s. 306, ed-Diyarbekiri, Tarihu’l-Hamîs, II, s.
334.
yüksek gayretleri ve oğlu el-Mu'tasım'a aşıladığı yüksek i-
dealler; her hal-ü kârda "Türk olma", "Türk kalma" ve
"Türk gibi yaşama" şuuru sayesinde; Bağdat ve hilâfet ül-
keferinde yeni bir "Türkler Devri" başlamıştır ki bu bir ma­
nada Arap İslâm tarihinin akışını dahi değiştirmiştir*66).
el-Mu'tasım devri; İslâm dininin gerek İç-Asya ve
Türkler arasında yayılması ve gerekse, henüz Müslüman o-
lan bu Türk aileleri ve onların çocuklarımn Bağdat'a yeni bir
görev için davet edilmeleri, Orta Asya'nın İslâmlaştırılma-
smda çok önemli kilometre taşlarından biri olmuştur. Nite­
kim çağdaş tarihçilerimizden el-Belâzuri; el-Mu’tasım dev­
rindeki bu hayırlı gelişmeler hakkında bizlere çok özlü bir
şekilde şu bilgileri vermektedir;
 i j t i t f J j ? - d i l i J d » ı l ) l £ î <Ü!b c j S İ A s - o l jf"
Ij Aâ-dl ^y» «.Ijj U Jcsr ja e i j ç i i
” . 6 ü a j * J *
"Daha sonra el-Mu’tasım Billah halife oldu. O da ay­
nı şekilde davrandı, O kadarki sonunda onun askerlerinin
büyük çoğunluğu; Aşağı Türkistan, Soğd, Fergâne, Uşrusana,
Şaş ve başka başka yerlerin halkından oluştu. Bunların hü­
kümdar (ve Hakanları) onun karşısına geldiler Müslüman
oldular ve İslâm dini buralarda yaşayan insanlar arasında
hâkim bir din oldu"{67).
66 Bu konularda geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Mukaddes Çevreler ve Eski
Hilâfet Ülkelerinde Türk Hatunları, Konya, s. 67.
67el-Belâzurî, s. 606.
Gerçekte Kuteybe b. Müslimden sonra ve Abbasîler
devrinde İç-Asya Türklüğüne karşı, Allah'ın hidâyetine gi­
den bu aydınlık yolu açan, yine ana yönünden Türk olan ve
Türklere, "dayı zadeleri"ne ayrı bir yakınlık gösteren bu iki
sevimli, büyük Abbasî halifesi olmuştur. Bunlardan birincisi
olan el-Memûn, daha Horasan'daki Doğu Turan Yurdu, ilk
şehzadelik yıllarından itibaren İslâm dininin karşısına diki­
len bütün engelleri bir bir ortadan kaldırmış ve Türklere i-
man hakimiyetine giden yolun önünü açmıştır. el-Mu’tasım
ise o, kardeşinin açtığı bu nurlu hidâyet yolundan yürüyerek
İç-Asya Türklüğüne ulaşmış ve onun giriştiği bu hayırlı faa­
liyetler sonucu başta Türk hükümdar ve Hakanları olmak
üzere yüzlerce binlerce Türk, Müslüman olmuşlardır. Hattâ
bu Hakanlardan bazıları Müslüman olmakla kalmamış el-
Mutasımın özel davetine uyarak Bağdat'a gelmiş ve onun
yüksek himaye ve hizmetine girmiştir.
Bu şekilde onun hizmetine giren Türk Hakanlarından
birisi de Hakan Gartuç (Artuk) idi. Türk Hakanı Gartuç onu
telkini ile Müslüman olmuş ve Ahmed adını almıştı. Gartuç,
el-Mu'tasımm ardı arkası kesilmeyen davetleri üzerine en
sonunda Bağdat'a gelmiş ve İslâm Halifesinin çok büyük bir
iltifatına mazhar olmuş ve bundan da öte, Halife bütün mef­
ruşatıyla birlikte on koca bir saray hediye etmiştir. Hakan
Gartüç'un, devleti idare etme, ve Bağdat'a getirilen Türk
gençlerini askeri bir disiplin içinde yetiştirme ve bu Türkle­
re, Türk ailelerine, halifenin saygınlığını kazandırmada çok
büyük hizmetleri olmuştur. el-Mutasım, onun sarayını ken­
di evi gibi bir uğrak yeri haline getirmiş ve günlerinin bir
çoğunu bu Türk Hakanının sarayında geçirir olmuştu(68).
68 Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., et-Tiirk fi Müellefât el-Câhız, Beyrut,
1972, s. 288.
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası
Zekeriya kitapçı   türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası

More Related Content

What's hot

TüRk DüNyasi
TüRk DüNyasiTüRk DüNyasi
TüRk DüNyasiBigBoss
 
Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri - Ahmet Yaşar Ocak
Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri   -  Ahmet Yaşar OcakAlevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri   -  Ahmet Yaşar Ocak
Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri - Ahmet Yaşar OcakenEntelektüel
 
Adnan menderes kaya avşar türkmenleri̇
Adnan menderes kaya   avşar türkmenleri̇Adnan menderes kaya   avşar türkmenleri̇
Adnan menderes kaya avşar türkmenleri̇Savaş Erdoğan
 
1 Anadolu,Anayurt
1 Anadolu,Anayurt1 Anadolu,Anayurt
1 Anadolu,Anayurtderslopedi
 
Atsiz’ın türk kültür ve tarihindeki yeri (tez) 115
Atsiz’ın türk kültür ve tarihindeki yeri (tez) 115Atsiz’ın türk kültür ve tarihindeki yeri (tez) 115
Atsiz’ın türk kültür ve tarihindeki yeri (tez) 115Fdgalgjadg Fhaldfad
 
asker ve manevi̇ değerler
asker ve manevi̇ değerlerasker ve manevi̇ değerler
asker ve manevi̇ değerlerAhmet Türkan
 
İmam gazali kimya-i saâdet
İmam gazali   kimya-i saâdetİmam gazali   kimya-i saâdet
İmam gazali kimya-i saâdetSelçuk Sarıcı
 
Avrupa ile asya arasindaki adam
Avrupa ile asya arasindaki adamAvrupa ile asya arasindaki adam
Avrupa ile asya arasindaki adamChp Aydın
 
Doğu batı 51. sayı osmanlılar 1. kısım
Doğu batı 51. sayı   osmanlılar 1. kısımDoğu batı 51. sayı   osmanlılar 1. kısım
Doğu batı 51. sayı osmanlılar 1. kısımSelçuk Sarıcı
 
Doğu Batı 54. Sayı - Osmanlılar 4. Kısım
Doğu Batı 54. Sayı - Osmanlılar 4. KısımDoğu Batı 54. Sayı - Osmanlılar 4. Kısım
Doğu Batı 54. Sayı - Osmanlılar 4. KısımSelçuk Sarıcı
 
“Maziden Atiye Türk Dünyası Tarih Öğrencileri III. Ulusal Sempozyumu” Programı
“Maziden Atiye Türk Dünyası Tarih Öğrencileri III. Ulusal Sempozyumu” Programı“Maziden Atiye Türk Dünyası Tarih Öğrencileri III. Ulusal Sempozyumu” Programı
“Maziden Atiye Türk Dünyası Tarih Öğrencileri III. Ulusal Sempozyumu” Programıeskisehir2013
 
İSLAM DÜŞMANLARINA KESİN CEVAP
İSLAM DÜŞMANLARINA KESİN CEVAPİSLAM DÜŞMANLARINA KESİN CEVAP
İSLAM DÜŞMANLARINA KESİN CEVAPguest9f62957
 
Ilk sayfalar 2
Ilk sayfalar 2Ilk sayfalar 2
Ilk sayfalar 2kamil y
 
Doğu batı 52. sayı osmanlılar 2. kısım
Doğu batı 52. sayı   osmanlılar 2. kısımDoğu batı 52. sayı   osmanlılar 2. kısım
Doğu batı 52. sayı osmanlılar 2. kısımSelçuk Sarıcı
 
Doğu batı 53. sayı osmanlılar 3. kısım
Doğu batı 53. sayı   osmanlılar 3. kısımDoğu batı 53. sayı   osmanlılar 3. kısım
Doğu batı 53. sayı osmanlılar 3. kısımSelçuk Sarıcı
 
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]Fdgalgjadg Fhaldfad
 

What's hot (17)

TüRk DüNyasi
TüRk DüNyasiTüRk DüNyasi
TüRk DüNyasi
 
Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri - Ahmet Yaşar Ocak
Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri   -  Ahmet Yaşar OcakAlevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri   -  Ahmet Yaşar Ocak
Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri - Ahmet Yaşar Ocak
 
Adnan menderes kaya avşar türkmenleri̇
Adnan menderes kaya   avşar türkmenleri̇Adnan menderes kaya   avşar türkmenleri̇
Adnan menderes kaya avşar türkmenleri̇
 
1 Anadolu,Anayurt
1 Anadolu,Anayurt1 Anadolu,Anayurt
1 Anadolu,Anayurt
 
Atsiz’ın türk kültür ve tarihindeki yeri (tez) 115
Atsiz’ın türk kültür ve tarihindeki yeri (tez) 115Atsiz’ın türk kültür ve tarihindeki yeri (tez) 115
Atsiz’ın türk kültür ve tarihindeki yeri (tez) 115
 
asker ve manevi̇ değerler
asker ve manevi̇ değerlerasker ve manevi̇ değerler
asker ve manevi̇ değerler
 
İmam gazali kimya-i saâdet
İmam gazali   kimya-i saâdetİmam gazali   kimya-i saâdet
İmam gazali kimya-i saâdet
 
Avrupa ile asya arasindaki adam
Avrupa ile asya arasindaki adamAvrupa ile asya arasindaki adam
Avrupa ile asya arasindaki adam
 
Doğu batı 51. sayı osmanlılar 1. kısım
Doğu batı 51. sayı   osmanlılar 1. kısımDoğu batı 51. sayı   osmanlılar 1. kısım
Doğu batı 51. sayı osmanlılar 1. kısım
 
Doğu Batı 54. Sayı - Osmanlılar 4. Kısım
Doğu Batı 54. Sayı - Osmanlılar 4. KısımDoğu Batı 54. Sayı - Osmanlılar 4. Kısım
Doğu Batı 54. Sayı - Osmanlılar 4. Kısım
 
Alevilikte Ahilik
Alevilikte AhilikAlevilikte Ahilik
Alevilikte Ahilik
 
“Maziden Atiye Türk Dünyası Tarih Öğrencileri III. Ulusal Sempozyumu” Programı
“Maziden Atiye Türk Dünyası Tarih Öğrencileri III. Ulusal Sempozyumu” Programı“Maziden Atiye Türk Dünyası Tarih Öğrencileri III. Ulusal Sempozyumu” Programı
“Maziden Atiye Türk Dünyası Tarih Öğrencileri III. Ulusal Sempozyumu” Programı
 
İSLAM DÜŞMANLARINA KESİN CEVAP
İSLAM DÜŞMANLARINA KESİN CEVAPİSLAM DÜŞMANLARINA KESİN CEVAP
İSLAM DÜŞMANLARINA KESİN CEVAP
 
Ilk sayfalar 2
Ilk sayfalar 2Ilk sayfalar 2
Ilk sayfalar 2
 
Doğu batı 52. sayı osmanlılar 2. kısım
Doğu batı 52. sayı   osmanlılar 2. kısımDoğu batı 52. sayı   osmanlılar 2. kısım
Doğu batı 52. sayı osmanlılar 2. kısım
 
Doğu batı 53. sayı osmanlılar 3. kısım
Doğu batı 53. sayı   osmanlılar 3. kısımDoğu batı 53. sayı   osmanlılar 3. kısım
Doğu batı 53. sayı osmanlılar 3. kısım
 
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
 

Viewers also liked

Laminas de exo. mercantil. tema seguro y poliza
Laminas de exo. mercantil. tema seguro y polizaLaminas de exo. mercantil. tema seguro y poliza
Laminas de exo. mercantil. tema seguro y polizaMaria Aliaga
 
II Radzyminskie Spotkanie Biznesu, 9 lutego 2017 - PPP w Kobyłce
II Radzyminskie Spotkanie Biznesu, 9 lutego 2017 - PPP w KobyłceII Radzyminskie Spotkanie Biznesu, 9 lutego 2017 - PPP w Kobyłce
II Radzyminskie Spotkanie Biznesu, 9 lutego 2017 - PPP w KobyłceDominika Krzyzanowska-Kidala
 
Herramientas Web 2.0 Youtube, Slideroket
Herramientas Web 2.0 Youtube, SlideroketHerramientas Web 2.0 Youtube, Slideroket
Herramientas Web 2.0 Youtube, SlideroketPromo Sexi
 
Desarrolo sustentable
Desarrolo sustentableDesarrolo sustentable
Desarrolo sustentableLPOL12333444
 
Memoria actividades apcsee 2015 logo a color[2] (1)
Memoria actividades apcsee 2015 logo a color[2] (1)Memoria actividades apcsee 2015 logo a color[2] (1)
Memoria actividades apcsee 2015 logo a color[2] (1)comedorsocialejido
 
1111進修網 (2017大學祭推廣專案)
1111進修網 (2017大學祭推廣專案)1111進修網 (2017大學祭推廣專案)
1111進修網 (2017大學祭推廣專案)人力銀行 進修網
 
Ash edu 644 week 4 dq 2 school district and school building supports
Ash edu 644 week 4 dq 2 school district and school building supportsAsh edu 644 week 4 dq 2 school district and school building supports
Ash edu 644 week 4 dq 2 school district and school building supportsjody zoll
 
Trabajo de recuperacion_grupal_juarezy alfaro
Trabajo de recuperacion_grupal_juarezy alfaroTrabajo de recuperacion_grupal_juarezy alfaro
Trabajo de recuperacion_grupal_juarezy alfaroPromo Sexi
 

Viewers also liked (11)

Calameo
Calameo Calameo
Calameo
 
Laminas de exo. mercantil. tema seguro y poliza
Laminas de exo. mercantil. tema seguro y polizaLaminas de exo. mercantil. tema seguro y poliza
Laminas de exo. mercantil. tema seguro y poliza
 
II Radzyminskie Spotkanie Biznesu, 9 lutego 2017 - PPP w Kobyłce
II Radzyminskie Spotkanie Biznesu, 9 lutego 2017 - PPP w KobyłceII Radzyminskie Spotkanie Biznesu, 9 lutego 2017 - PPP w Kobyłce
II Radzyminskie Spotkanie Biznesu, 9 lutego 2017 - PPP w Kobyłce
 
Herramientas Web 2.0 Youtube, Slideroket
Herramientas Web 2.0 Youtube, SlideroketHerramientas Web 2.0 Youtube, Slideroket
Herramientas Web 2.0 Youtube, Slideroket
 
Desarrolo sustentable
Desarrolo sustentableDesarrolo sustentable
Desarrolo sustentable
 
Sept Newsletter
Sept NewsletterSept Newsletter
Sept Newsletter
 
Memoria actividades apcsee 2015 logo a color[2] (1)
Memoria actividades apcsee 2015 logo a color[2] (1)Memoria actividades apcsee 2015 logo a color[2] (1)
Memoria actividades apcsee 2015 logo a color[2] (1)
 
1111進修網 (2017大學祭推廣專案)
1111進修網 (2017大學祭推廣專案)1111進修網 (2017大學祭推廣專案)
1111進修網 (2017大學祭推廣專案)
 
Nov 2013 Newsletter
Nov 2013 NewsletterNov 2013 Newsletter
Nov 2013 Newsletter
 
Ash edu 644 week 4 dq 2 school district and school building supports
Ash edu 644 week 4 dq 2 school district and school building supportsAsh edu 644 week 4 dq 2 school district and school building supports
Ash edu 644 week 4 dq 2 school district and school building supports
 
Trabajo de recuperacion_grupal_juarezy alfaro
Trabajo de recuperacion_grupal_juarezy alfaroTrabajo de recuperacion_grupal_juarezy alfaro
Trabajo de recuperacion_grupal_juarezy alfaro
 

Similar to Zekeriya kitapçı türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası

İslamiyet ve Kültür
İslamiyet ve Kültürİslamiyet ve Kültür
İslamiyet ve Kültürburcintavsan
 
Islamiyet
IslamiyetIslamiyet
IslamiyetBigBoss
 
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
2 tarih icinde turk edebiyatı
2   tarih icinde turk edebiyatı2   tarih icinde turk edebiyatı
2 tarih icinde turk edebiyatıUmut Açıkgöz
 
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi SunuEndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunuguest83c054d
 
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi SunuEndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunuderslopedi
 
Yeni masonik düzen. turkish (türkçe)
Yeni masonik düzen. turkish (türkçe)Yeni masonik düzen. turkish (türkçe)
Yeni masonik düzen. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Darwinizm'in karanlık büyüsü. turkish (türkçe)
Darwinizm'in karanlık büyüsü. turkish (türkçe)Darwinizm'in karanlık büyüsü. turkish (türkçe)
Darwinizm'in karanlık büyüsü. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Peygamberimiz (sav) 'in mucizeleri. turkish (türkçe)
Peygamberimiz (sav) 'in mucizeleri. turkish (türkçe)Peygamberimiz (sav) 'in mucizeleri. turkish (türkçe)
Peygamberimiz (sav) 'in mucizeleri. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
6. Sınıf Sosyal Bilimler 3. Ünite İpek Yolunda Türkler
6. Sınıf Sosyal Bilimler 3. Ünite İpek Yolunda Türkler6. Sınıf Sosyal Bilimler 3. Ünite İpek Yolunda Türkler
6. Sınıf Sosyal Bilimler 3. Ünite İpek Yolunda Türklerenesulusoy
 
Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalar. turkish (türkçe)
Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalar. turkish (türkçe)Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalar. turkish (türkçe)
Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalar. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Türkiye'nin geleceğinde osmanlı vizyonu. turkish (türkçe)
Türkiye'nin geleceğinde osmanlı vizyonu. turkish (türkçe)Türkiye'nin geleceğinde osmanlı vizyonu. turkish (türkçe)
Türkiye'nin geleceğinde osmanlı vizyonu. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Protein mucizesi. turkish (türkçe)
Protein mucizesi. turkish (türkçe)Protein mucizesi. turkish (türkçe)
Protein mucizesi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 

Similar to Zekeriya kitapçı türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası (20)

İslamiyet ve Kültür
İslamiyet ve Kültürİslamiyet ve Kültür
İslamiyet ve Kültür
 
Orta asyayi yeni̇den keşfetmek
Orta asyayi yeni̇den keşfetmekOrta asyayi yeni̇den keşfetmek
Orta asyayi yeni̇den keşfetmek
 
Islamiyet
IslamiyetIslamiyet
Islamiyet
 
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
 
2 tarih icinde turk edebiyatı
2   tarih icinde turk edebiyatı2   tarih icinde turk edebiyatı
2 tarih icinde turk edebiyatı
 
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi SunuEndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
 
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi SunuEndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
EndüLüS’üN Siyasi Tarihi Sunu
 
Ahmed Yesevi
Ahmed YeseviAhmed Yesevi
Ahmed Yesevi
 
Yeni masonik düzen. turkish (türkçe)
Yeni masonik düzen. turkish (türkçe)Yeni masonik düzen. turkish (türkçe)
Yeni masonik düzen. turkish (türkçe)
 
Darwinizm'in karanlık büyüsü. turkish (türkçe)
Darwinizm'in karanlık büyüsü. turkish (türkçe)Darwinizm'in karanlık büyüsü. turkish (türkçe)
Darwinizm'in karanlık büyüsü. turkish (türkçe)
 
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
 
Iskitler
IskitlerIskitler
Iskitler
 
Tolstoy
TolstoyTolstoy
Tolstoy
 
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
 
Peygamberimiz (sav) 'in mucizeleri. turkish (türkçe)
Peygamberimiz (sav) 'in mucizeleri. turkish (türkçe)Peygamberimiz (sav) 'in mucizeleri. turkish (türkçe)
Peygamberimiz (sav) 'in mucizeleri. turkish (türkçe)
 
6. Sınıf Sosyal Bilimler 3. Ünite İpek Yolunda Türkler
6. Sınıf Sosyal Bilimler 3. Ünite İpek Yolunda Türkler6. Sınıf Sosyal Bilimler 3. Ünite İpek Yolunda Türkler
6. Sınıf Sosyal Bilimler 3. Ünite İpek Yolunda Türkler
 
Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalar. turkish (türkçe)
Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalar. turkish (türkçe)Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalar. turkish (türkçe)
Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalar. turkish (türkçe)
 
Türkiye'nin geleceğinde osmanlı vizyonu. turkish (türkçe)
Türkiye'nin geleceğinde osmanlı vizyonu. turkish (türkçe)Türkiye'nin geleceğinde osmanlı vizyonu. turkish (türkçe)
Türkiye'nin geleceğinde osmanlı vizyonu. turkish (türkçe)
 
Protein mucizesi. turkish (türkçe)
Protein mucizesi. turkish (türkçe)Protein mucizesi. turkish (türkçe)
Protein mucizesi. turkish (türkçe)
 
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
 

More from Selçuk Sarıcı

İşaratül İcaz Tercümesi - Said Nursi - Terc. Şadi Eren
İşaratül İcaz Tercümesi - Said Nursi - Terc. Şadi Erenİşaratül İcaz Tercümesi - Said Nursi - Terc. Şadi Eren
İşaratül İcaz Tercümesi - Said Nursi - Terc. Şadi ErenSelçuk Sarıcı
 
Hüseyin güneş tahrif i̇ddiasi baglaminda şia ve kuran
Hüseyin güneş   tahrif i̇ddiasi baglaminda şia ve kuranHüseyin güneş   tahrif i̇ddiasi baglaminda şia ve kuran
Hüseyin güneş tahrif i̇ddiasi baglaminda şia ve kuranSelçuk Sarıcı
 
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)Selçuk Sarıcı
 
Zekeriya kitapçı orta asyada i̇slamiyet ve türkler
Zekeriya kitapçı   orta asyada i̇slamiyet ve türklerZekeriya kitapçı   orta asyada i̇slamiyet ve türkler
Zekeriya kitapçı orta asyada i̇slamiyet ve türklerSelçuk Sarıcı
 
Panteizm ve Vahdeti Vücud Mukayesesi Hüsamettin Erdem
Panteizm ve Vahdeti Vücud Mukayesesi Hüsamettin ErdemPanteizm ve Vahdeti Vücud Mukayesesi Hüsamettin Erdem
Panteizm ve Vahdeti Vücud Mukayesesi Hüsamettin ErdemSelçuk Sarıcı
 
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisiİbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisiSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali i̇lahi nizam
İmam gazali   i̇lahi nizamİmam gazali   i̇lahi nizam
İmam gazali i̇lahi nizamSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali el-munkızu min-ad-dalal
İmam gazali   el-munkızu min-ad-dalalİmam gazali   el-munkızu min-ad-dalal
İmam gazali el-munkızu min-ad-dalalSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali parlayan nurlar
İmam gazali   parlayan nurlarİmam gazali   parlayan nurlar
İmam gazali parlayan nurlarSelçuk Sarıcı
 
İmam gazzali tehâfüt el-felâsife
İmam gazzali   tehâfüt el-felâsifeİmam gazzali   tehâfüt el-felâsife
İmam gazzali tehâfüt el-felâsifeSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensipSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali abidler yolu
İmam gazali   abidler yoluİmam gazali   abidler yolu
İmam gazali abidler yoluSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali ölüm ve ötesi
İmam gazali   ölüm ve ötesiİmam gazali   ölüm ve ötesi
İmam gazali ölüm ve ötesiSelçuk Sarıcı
 
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...Selçuk Sarıcı
 
İmam gazali al-i̇ktisad fi-l i̇tikad
İmam gazali    al-i̇ktisad fi-l i̇tikadİmam gazali    al-i̇ktisad fi-l i̇tikad
İmam gazali al-i̇ktisad fi-l i̇tikadSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali helaller ve haramlar
İmam gazali   helaller ve haramlarİmam gazali   helaller ve haramlar
İmam gazali helaller ve haramlarSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali i̇lahi bilikler
İmam gazali   i̇lahi biliklerİmam gazali   i̇lahi bilikler
İmam gazali i̇lahi biliklerSelçuk Sarıcı
 

More from Selçuk Sarıcı (17)

İşaratül İcaz Tercümesi - Said Nursi - Terc. Şadi Eren
İşaratül İcaz Tercümesi - Said Nursi - Terc. Şadi Erenİşaratül İcaz Tercümesi - Said Nursi - Terc. Şadi Eren
İşaratül İcaz Tercümesi - Said Nursi - Terc. Şadi Eren
 
Hüseyin güneş tahrif i̇ddiasi baglaminda şia ve kuran
Hüseyin güneş   tahrif i̇ddiasi baglaminda şia ve kuranHüseyin güneş   tahrif i̇ddiasi baglaminda şia ve kuran
Hüseyin güneş tahrif i̇ddiasi baglaminda şia ve kuran
 
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
 
Zekeriya kitapçı orta asyada i̇slamiyet ve türkler
Zekeriya kitapçı   orta asyada i̇slamiyet ve türklerZekeriya kitapçı   orta asyada i̇slamiyet ve türkler
Zekeriya kitapçı orta asyada i̇slamiyet ve türkler
 
Panteizm ve Vahdeti Vücud Mukayesesi Hüsamettin Erdem
Panteizm ve Vahdeti Vücud Mukayesesi Hüsamettin ErdemPanteizm ve Vahdeti Vücud Mukayesesi Hüsamettin Erdem
Panteizm ve Vahdeti Vücud Mukayesesi Hüsamettin Erdem
 
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisiİbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
 
İmam gazali i̇lahi nizam
İmam gazali   i̇lahi nizamİmam gazali   i̇lahi nizam
İmam gazali i̇lahi nizam
 
İmam gazali el-munkızu min-ad-dalal
İmam gazali   el-munkızu min-ad-dalalİmam gazali   el-munkızu min-ad-dalal
İmam gazali el-munkızu min-ad-dalal
 
İmam gazali parlayan nurlar
İmam gazali   parlayan nurlarİmam gazali   parlayan nurlar
İmam gazali parlayan nurlar
 
İmam gazzali tehâfüt el-felâsife
İmam gazzali   tehâfüt el-felâsifeİmam gazzali   tehâfüt el-felâsife
İmam gazzali tehâfüt el-felâsife
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensip
 
İmam gazali abidler yolu
İmam gazali   abidler yoluİmam gazali   abidler yolu
İmam gazali abidler yolu
 
İmam gazali ölüm ve ötesi
İmam gazali   ölüm ve ötesiİmam gazali   ölüm ve ötesi
İmam gazali ölüm ve ötesi
 
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
 
İmam gazali al-i̇ktisad fi-l i̇tikad
İmam gazali    al-i̇ktisad fi-l i̇tikadİmam gazali    al-i̇ktisad fi-l i̇tikad
İmam gazali al-i̇ktisad fi-l i̇tikad
 
İmam gazali helaller ve haramlar
İmam gazali   helaller ve haramlarİmam gazali   helaller ve haramlar
İmam gazali helaller ve haramlar
 
İmam gazali i̇lahi bilikler
İmam gazali   i̇lahi biliklerİmam gazali   i̇lahi bilikler
İmam gazali i̇lahi bilikler
 

Zekeriya kitapçı türk boyları arasında i̇slam hidayet fırtınası

  • 1.
  • 2. TÜRK BOYLARI ARASINDA İSLAM HİDÂYET FIRTINASI Sâmânîler, Karahanlılar, Selçuklular Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
  • 3. YEDİKUBBE YAYINLARI: 7 Türkler’in Müslümanlığı Külliyâtı: 4 M Türk Boyları Arasında Islâm Hidâyet Fırtınası •• 1. B askı: Temmuz, 2005 — ISBN: 975 - 98634 - 8 - 0 M İlmi Yazışma Adresi: Prof. Dr. Zekerlya KİTAPÇI K. Karabekir Cad. Hoca Haşan Sk. No: 15/407 Tel: 0.332. 350 82 96 •Meram /KONYA — www.zekeriyakitapci.com zekeriyakitapcl@zekeriyakitapci.com M İsteme Adresi: Rıfat KARAKOL Şerafettin Caddesi Öz Işhanı A Blok Kat: 2 •KONYA Tel: 0.332. 353 00 50 - 350 82 96 Fax: 0.332. 353 80 43 •• © Kitabın her hakkı mahfuzdur. Eserin; Müellifin yazılı müsâdesi olmaksızın tamamen, kısmen veya herhangi bir değişiklik yapılarak yayınlanması dijital ortamlarda çoğaltılması veya bir başka dile çevrilerek yayınlanması yasaktır. Dizgi DİZGİ EVİ Tel: 0.332. 351 66 41 Kapak Tasarım GRAFİT-O Pre-Press - Baskı - Cilt SEBAT OFSET MATBAACILIK Tel: 0.332. 342 01 53 Fax: 0.332. 342 37 80 www.sebat.comsebatOsebat.com
  • 4. TÜRK BOYLARI ARASINDA İSLÂM HİDÂYET FIRTINASI Sâmânîler, Karahanlılar, Selçuklular Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI Ph. D. Karaçi Ün. Pakistan Assot. Prof. Jos. Ün. Nijerya
  • 5. Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI, İsparta'nın Yalvaç kazasında doğdu. (1937) Orta ve Yüksek tahsilini Türkiye'de tamamladı. Bu arada K araçi Üniversitesinden temin ettiği bir bursla Pakistan'a gitti ve Edebiyat Fakültesinde "Doktora" çalışmalarına başladı. Çeşitli yönleri ile “el- Câhız’m EserleriAbbasiler Devrinde Türkler" konusundaki tez çalışmaları ile "Doktora Ph. D." payesini kazandı. (1968). Prof. Kitapçı, Pakistan'da bulunduğu yıllarda "Pakistan Radyosu Türkçe Program Servisi - Karaçi''de uzman olarak çalıştı. Türkiye'ye döndükten sonra Devlet Planlama Teşkilatına girdi (1971). Sosyal Planlama Dairesi; Uluslar Arası Çok Yönlü Teknik İşbirliği şubesinde (RCD. CENTO) "Uzman” olarak çalıştı. Türkiye İran ve Pakistan arasında kurulan Kalkınma için Bölgesel İşbirliği (RCD) çerçevesinde bir çok önemli kültürel program toplantılanna katıldı. Daha sonra Atatürk Üniversitesinde (Erzurum) açılan ve şimdiki adıyla "İlahiyat Fakiiltesi"nde görev aldı. Prof. Kitapçı, burada “Emevüer Devrinde Maveraü’n-Nehr’de İslâmiyet” konusundaki ilmi tez çahşmalan ile "İslâm Tarihi Doçenti" oldu. (Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 1976). Prof. Kitapçı, 1978 yılında Jos Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin teklifini kabul ederek Nijerya'ya gitti. Orada beş sene kaldı. Fakültenin Dini Eğitimler Bölümünde; İngilizce olarak Osmanlı Tarihi, İslâm Tarihi ve Medeniyeti derslerini okuttu. Aynca Dini Eğitimler Bölümü Başkanlığı ve Dekan Vekilliği gibi İdarî görevlerde bulundu. Ekim 1982'de Türkiye'ye dönen Prof. Kitapçı: Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi (Elazığ)'da görev aldı. Burada Tarih Bölümü Başkanlığı yanı sıra, birçok akademik, sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulundu. Prof. Kitapçı, 1987 yılında “Tarih Profesörü” olarak Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi (Konya)’ya tayin oldu. Prof. Kitapçı burada da Dekan Yardım cılığı Bölümü Başkanlığını yapmış, aynca ilmi araştırma ve yayınlan yanı sıra kültürel faaliyetlerine de devam etmiştir. Prof. Kitapçı, Millî ve Milletlerarası birçok kongrelere katılmış, İlmî tebliğler sunmuştur. İngilizce ve Arapçayı çok iyi bilen Prof. Kitapçı'nın bu dillerde yayınlanmış kitap ve araştırmalan vardır. Aynca. Farsça ve Urduca'yı da bilmektedir. Prof. Kitapçı 2004 yılında emekli olmuştur. İlmi araştırma ve çabşmalanna bütün gücüyle devam etmektedir. Kitapçının şimdiye kadar yazmış olduğu bütün kitaplar “YEDİ KUBBE YAYINLARI” vasıtasıyla basılmış ve Türk okuyucusuna sunulmuştur, Bu eserler kendi kültür tarihimizin yapı taşlannı oluşturmaktadır: YEDİ KUBBE YAYINLARI
  • 6. ÖNSÖZ Gerçekte Hz. Peygamberin vefatından sonra, Doğu Turan Yurduna doğru ilahi bir yolculuğa çıkan İslâm dini, bu ilk hamlede Ceyhun kıyılarına ulaşmış ve Emeviler dev­ rinde Aşağı Türkistan dediğimiz geniş Türk coğrafyası, bu arada Baykent, Buhara ve Semerkant gibi Türk şehirleri par­ lak bir İslâm merkezi olmuştur. Abbasilerin kanlı bir ihtilal ve büyük ölçüde Türklerin yardımı ile iktidara gelmeleri hem Orta Asya Türklüğü ve hem de Orta Asya Müslüman­ lığının hayrına olmuş ve İslâm dini için Turan Yurdunda i- kinci ve çok daha parlak yeni bir dönem başlamıştır. Zira Abbasi Halifeleri; ihtilâlin başarıya ulaşmasında çok şerefli hizmetleri dokunan bu yağız çehreli yiğit Türkleri hiçbir zaman unutmamışlardır. Onlar bir taraftan devlet ida­ resinde en büyük ve en önemli makamlara "Buyurt" edilir­ ken diğer taraftan Hilâfet ordusunun asıl dayanağı ve temel erkanı olmuşlardır. Fakat bu hayırlı gelişmelerin bizim için bundan çok daha önemli bir yönü daha vardır. O da, Abbasiler devrinde İslâm dini'nin, İç-Asya Türklüğü ve asıl Turan Yurduna gi­ den yolunun açılması, Çin Şeddine kadar yayılan bu geniş bölgeler ve Türk boyları arasında yayılması ve bir hidayet fırtınası haline gelmesi idi. Başta Ebû Cafer el-Mansur ol­ mak üzere el-Mutasım Billah'a kadar olan ilk devir Abbasi halifelerinin bunda çok büyük hizmetleri olmuştur. Özellikle el-Memun ve el-Mutasım gibi ana yönünden güçlü bir Türk olan ve damarlarında Türk kanı dolaşan Abbasi halifeleri, "Dayı zadeleri" olan Türk büyükleri, Türk Beyleri ve Türk Hakanlarının Müslüman olmalarını, hayatlarının en kutsi
  • 7. bir gayesi olarak görmüşler ve bunun için her türlü takdirin üstünde çok büyük bir gayret sarfetmişlerdir. Artık el-Memun ve el-Mutasım'm Meru'deki muhte­ şem kaynakları, İç-Asya'dan koşup gelen bu Müslüman Türkler ve Türk Hakanları ile dolup taşmaya başlamıştı. Bu yeni Müslüman Türkler ve Türk Hakanlarının el- Memım ve el-Mutasım'm siyasi hayatında da çok ayrı bir yeri vardır. Zira el-Memun üvey kardeşi el-Emin'le olan taht mücadelesinde "Hayır!" bir kan ve ateş deryasından ge­ çerek Bağdad'a doğru çıktığı taht ve baht yolculuğunda, çevresinde yalnız bu yeni Müslüman yağız çehreli yiğit Türkler toplanmışlar ve ona "İslâm Halifeliği"ne giden yo­ lun önünü açacaklardı. Böylece Bağdad halkı, ilk defa “Do­ ğu"dan bir fırtına gibi kopup gelen ve bir deli rüzgar gibi uçan atlarla Bağdad'a ulaşan “Türk akıncıları" ve Turan yurdu kahramanları ile tanışmışlardır. Bağdad sokaklarında şimdi, yarı gönülsüz ve kılmçlaımı çoktan kınına sokmuş Müslüman Arap askerleri­ nin karşısında, Orta Asya Müslümanlığı ve Turan yurdu kahramanlığının yeni temsilcileri Türkler vardı. Bu sokak­ larda “şakırdayan kılıçlar" sanki destani Turan kahraman­ larının torunlarının kılıçları, “kişneyen atlar" ise, onların bindikleri cennet atlarının kişnemeleri idi. Bağdad sokakla­ rında şimdi, şaha kalkarak ve nallarından şimşekler çakan bu Türk atları ve onların sırtındaki Türk akıncıları koşuştu­ ruyorlardı. Fakat bu devirlerde Turan yurdundaki asıl gelişmeler dini ve İslâmi olmuştur. Zira Emeviler devrinde ve çok zor şartlar altında temelleri atılan İslâm binası ve bu bereketli topraklara serpiştirilmiş olan İslâm "hidâyet çekirdekleri"
  • 8. çatlamış ve yeni bir "hidayet ağact" koca bir çınar olmuştur. Bu kendine has özellikleri olan Turan yurdu İslâmiyeti ve Türk Müslümanlığı idi. Bu Müslümanlık her ne kadar İslâm ve imani prensipler bakımından aynı, dini manada "Sünni" ise de işin özü, ruhu ve taşıdığı yüce gaye ve hedefler bakı­ mından Müslüman Araplann İslâm anlayışı ve ona hizmet açısından çok farklı idi. Zira bu yeni dönemde Emevi devlet adamları ve zor­ balarının Orta-Asya Müslümanlığının elini kolunu bağlayan vergi zinciri kırıldığı gibi vergi zulmü de yok olmuş ve Orta- Asya Müslümanlığı kendi tarihi gelişme ve tekamülüne uy­ gun yeni bir şahsiyetle ayağa kalkmış ve Müslüman Türkün şahsında yeni bir temsil gücü kazanmıştı. Türklerin Müslü­ manlığında yeni bir ruh, bir iman tazeliği ve yüceliği vardı. Onun özünü İslâm tasavvufu ve Türk'ün akıncı ruhu oluştu­ ruyordu. Bunlar Hz. Peygamber'in "Sahabe" dediği altın ne­ sil ve yeni "iman erleri" idi. Artık Türkistan'ın iç kısımları Turan Yurdu ve Çin Şeddine kadar yayılan geniş Türklük dünyası ve bu geniş coğrafyada yaşayan Türk boylarına İs­ lâm hidayetini, bir ilahi müjde olarak bu Türkler götürecekti. İşte asıl bundan sonradır ki Yeni Din, Orta-Asya ve Türkler arasında bir heyecan kasırgası, bir iman seli ve bir hidayet fırtması haline gelmiştir. İslâm dini Türk milleti ta­ rafından çok ciddi ve samimi bir alaka ile karşılanmış ve dünyada hiçbir millete nasip olmayacak derecede bir hüsnü kabule mahzar olmuştur. Artık Türkler, bir çağlayan halinde İslâm hidayetine koşmuşlar ve çoğu zaman milyonları aşan büyük kitleler halinde Müslüman olmuşlardır. Fakat burada unutulmaması gereken çok önemli bir husus daha vardır. O da, İslâm dini’nin bu topraklarda ya­
  • 9. yılması ve Turan yurdunun tam ve kâmil manada bir İslâm ülkesi haline gelmesi, İran ve diğer Arap unsurların asimile edilerek Türkleştirilmesi, ancak ve ancak İslâm hidâyet san­ cağının Turan yurdunda göndere çekilmesi, Asyanın hür iman ufuklarında dalgalanması ve bunun bir "İslâm hidayet fırtınası" haline gelmesi ile mümkün olmuştur. Asıl bundan sonradır ki, bu hidâyet sancağını Turan yurdunda dalgalan­ dırmak, Türkleri İslâm hidayetine kavuşturmak ve onlara ebedi kurtuluşa giden yolda "iman şerbetini" yeni bir "âb-ı hayat" olmak üzere sunmak için yeni yeni Türk boylan or­ taya çıkmışlardır. Bundan maksadımız Karahanlılar, Selçuklular, Oğuz­ lar, Uygarlar ve hatta Gazne Türk Sultanlığıdır.Yine şanlı atalarımız Osmanlılar ve onların mensup oldukları Oğuz Kayı boylan da, öyle tahmin ediyoruz ki İslâm hidâyet fırtı­ nasının Orta-Asya bozkırlarında bütün şiddetiyle estiği bu asırlarda, diğer Türk boyları gibi Müslüman olmuşlardır. Hele hele Osmanlılar bu topraklardan göç ederek daha son­ raları Anadolu yaylalarına gelmişlerdir. Onlar Anadolu'yu mekân tutmak ve Hıristiyan toprakları "Dünya Türklü- ğü"ıün ebedi bir vatanı haline getirmekle de kalmamışlar­ dır. Zira yeni bir cihad aşkı ve yeni bir "Livâ-i Şerifle" or­ taya çıkan Osmanlı gâzileri; Ağrı dağından, Viyana önleri, Don Volga boylarından güney Yemen ve Habeşistan'a, Basra körfezinden Nil nehri, "Hayır!" Atlas Okyanusu sahillerine kadar yayılan çok geniş coğrafyada bir büyük İslâm impara­ torluğu kurmuşlar ve Müslüman Türkü üç kıtada yetmiş iki milletin efendisi yapmışlardır.
  • 10. Buraya kadar yapmış olduğumuz bu kısa izahlar bir manada Türklerin Müslümanlığı ile ilgili ve kader kaleminin belki "Kâlû Belâ" meclisinden önce yazdığı o "İlâhî Senar­ yo" ve bunda rol alan destanı kahramanların asıl faaliyet ve kudsi hizmetlerinin yeni bir dini coşku ve bir iman tazeliği halinde ortaya konulması idi. Neylersiniz ki bu yüce ve "İlâhi Senaryo" veya daha özel bir ifade ile zulmetten nura olan "Yeni Ergenekon Des­ tan ının asıl kahramanları başta Türkün, Allah'ın hidayeti­ ne giden yolda ulu atası olan Abdü'l-Kerim Satuk Buğra Han ve onun soyundan gelen gâzi Karahanlt Hükümdarları idi. Onların kâfir Türkler'e karşı giriştikleri bu İslâmlaştırma faaliyetleri ve ardı arkası kesilmeyen gaza ve cihadları, yeni bir şuur berraklığına ulaşmış ve bundan böyle Türk ismi sa­ dece "Müslüman Türkler" için kullanılır olmuştur. Ancak şunu da itiraf edelim ki; Doğuda, Türk Boylan arasında İslâm hidâyet fırtınasını estirenler sadece bu müba­ rek Karahanlt Hanları ve onların asker kılığındaki mücahid gazileri de değildi. Bu cihad erlerine; erenler, evliyalar hula- saTanrının ermiş kullarından oluşan bir mübarekler ordusu da eşlik ediyor ve onların peşinden geliyordu. Bu erenler ordusunun bellerinde kılıç, ellerinde ok, mızrak yoktu. On­ ların kılıç yerine; gönülleri kalbura çeviren bakışları vardı. Onların kor gibi yanan nefesleri ve ok gibi delip geçen göz nurları ve bu hidâyet ışıklarının karşısında kimsenin diren­ mesi mümkün değildi. Evet bu ulu kişilerb ir başka âlemden ve yalnız Türk boylannın Müslüman olm alan için gönderilmiş bir kısım gök ehli idiler. Bir İlâhi görev icabı yere inmişler ve Türk boylan arasında görülmüşlerdi. Bu İlâhi vazifelerini ta-
  • 11. marnladıktan sonra tekrar kendi dünyalarına çekilip gide­ ceklerdi. Çünkü yedi kat gökleri yaratan o İlâhi irâde, ezel âleminde Türk milletinin Müslüman olmasını istemiş ve o- nun alın yazısını koca harflerle Cenab-ı Kibriya böyle yaz­ mıştı. Artık Türk boylan bir ulu çağlayan gibi, küfür ve da­ lâletin her türlü engellerini aşarak Allah'ın hidâyetine, zul­ metten nura, yokluktan varlığa, geçmişten geleceğe koşuyor­ lardı. Böylece Cenab-ı Hakkın Türklere olan "va'di sübhanisi ve ol Rasûl-ü Zişanın, "İltifat-ı Peygamberiyesi"tamamlanmış olacaktı. Öyle ya İslâm dini bir kısım acı ve çetin mücadeleler­ den sonra bir ululuk devresine ulaşmış ve bu "Rasüller mü­ câdelesinde" yer alan kişilerin alınlarma nurdan harflerle "Sahabe" yazılmıştı. Allah'ın dinin, kıyamete kadar yaşat­ maya söz veren o nur yüzlü insanlar ve yine nurdan bir Peygamber'in etrafında Arafat tepesinde toplandıkları za­ man, ezel aleminden gelen ve ufukları dolduran ilâhı bir ses onlara şöyle hitap etmişti: "İşte bugün sizlere dininizi bütünledim üzerinize olan nimetimi tamamladım ve din olarak sizler için İslâm'ı be­ ğendim (ve ondan hoşnud oldum)''. Evet aradan asırlar geçtikten sonra bu yüce Kuran â- yetleri sanki, Arabistan çöllerine değil, bu defa Asya bozkır­ larında yaşayan Türk Boyları için, sanki bir İlâhi rahmet ola­ rak yeniden nazil oluyordu. Zira Allah (c.c.) İslâm dini'nin Türk boyları arasında yayılması için onlara bir ilahi lutuf o- larak yeni yeni fırsatlar vermiş, sebepleri ona göre hazırla­ mış, onların yüzde yüzlere varan bir çoğunlukla Müslüman olmalarını dilemiş, dinini bütünlemiş, onlara olan yüce ni­ metini tamamlamış ve kokuşmuş Asya dinleri karşısında,
  • 12. Türkler için kendi dinini, yani İslâm dini’ni seçmiş ve ondan hoşnut olmuştur. Çünkü Türkler daha Müslüman olmadan asırlarca ön­ ce bir "Va'd-i Subhâni" olarak Müslümanlara müjdelemiş "İlâhî Vah'ye mahzar" ulu bir kavim idi. Kuran-ı Kerim bunu böyle bildirdiği gibi Hz. Peygamber de Türklerin bu a- lın yazılarını en erken devirlerde, onlar Müslüman olmadan asırlarca önce okumuş ve "Muhammed Ümmetine" böylece haber vermişti. Çünkü onlar: Hz. Peygamber'in İlâhî nübüv­ vet ve risâletinin "vârisi" olarak gelecekler ve parlak kılıç­ larını, bir sahabe nesli gibi, Allah'ın dininin aziz olması yo­ lunda kullanacaklardı. Mülk ve H ilâfet onların eline geçe­ cekti. Evet bu büyük çalışmamızda Türk boylarının Müslü­ manlığı; "Hayır!" bu "İlâhî destan" üzerinde durulmuş ve Türk tarihinin şimdiye kadar ilgilenmediği, bundan öte çar­ pıtmaya çalıştıkları bir temel taşı ilk defa yerli yerine otur­ tulmak istenilmiştir. Bundan sonra asıl mesele, bu kitabı daha iyi ve daha mükemmele doğru giden yolda, hem de en iyi bir şekilde tamamlamak ve Türk milletinin irfan zenginliğine sunmak, böylece yarınki nesilleri bir yüce gaye etrafında toplamak ve ecdadın üç kıtada ve hem de asırlarca dalgalandırdığı İslâm hizmet sancağını yeniden yüceltmek ve Müslüman Anadolu insanım bütünüyle bu yüce misyona sahip çıkmaya çağır­ maktır. Ayrıca Türklerin Müslüman olmaları ortaya konul­ madan onların "İlâhi Orta Doğu misyomT'nun anlaşılması ve aydınlatılması da mümkün değildir. İşte Türkler'in Müslüman olmalarını bir KÜLLİYAT haline getirmek için yaptığımız bu yeni çalışmamızda ilk de­
  • 13. fa İslâm dini ve onun İç-Asya ve Türk Boylan arasında ya­ yılması ve bu hidâyet fırtınası üzerinde durulmuş ve bu baş döndürücü gelişmeler kendi iman üslubumuzla Türk oku­ yucusunun irfan ve kültür zenginliğine sunulmuştur. Her türlü haşan ve takdir Allah'tandır. Mart 2005 KONYA Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI www.zekerivakitapci.com
  • 14. İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM ABBASİLER'İN GELİŞME ve YÜKSELME DEVRİNDE TÜRK YURTLARINDA İSLÂMİYET I. İSLÂMÎ GAZA VE CİHAD RUHUNUN MÜSLÜMAN TÜRKLERDE YENİDEN TEŞEKKÜL ETMESİ....................19 Sınır Boylarında Boy Gösteren İlk Gaza ve Cihad Erleri 19 İslâm; Müslüman Türk'ün Yeni Kimliği..................................... 19 Yeni İman Erleri Tarih Sahnesinde...............................................23 İslâm'ın Yeni Dinamizmi Ribatlar................................................27 İslâm Coğrafyacıları Ne Diyor?....................................................28 Ribat Ehli; İslâm'ın Yeni Cihad Erleri..........................................30 Abbasi Halifelerinin Türklere Tutkunluğu.................................33 Turan Yurdu ve İç-Asya'da Türk Mürşitleri...............................35 Abdullah b. Mübarek Cihâd Meydanlarında..............................36 II. ABBASİLER'İN İLK DEVİRLERİNDE TÜRK YURTLARINDA İSLÂMİYET................................................39 Abbasi Halifelerinin Yeni Dini Politikaları..................................39 el-Mukanna Müslüman Türkler Arasında..................................43 Bir Gönül Eri Şakîk-i Belhi Türk Yurtlarında..............................45 Tasavvufun Türk Yurtlarına Sıçraması........................................48 el-Memûn ve Türkistanda İslâmiyet............................................51 Uşrusana Hükümdarı Kavus’un Müslüman Olması.................53 el-Memûn ve Orta Asya Türklüğü...............................................56 el-Mutasım Devri ve Türk Yurtlarında İslâmiyet.......................58 Sınır Boylarına İslâmî Gaza ve Cihad’ın Başlaması....................62
  • 15. İKİNCİ BÖLÜM SÂMÂNİ'LER DEVRİ İSLÂM'IN TURAN YURDUNA GİDEN YOLUNUNAÇILMASI I. SÂMÂNİLER DEVRİNDE İÇ-İSYA'DA İSLÂMİYET 71 Müslüman Gaziler Sınır Boylarında Kâfir Türkler Karşısında Yeni Cihad Erleri.........................................................71 SâmâniTer'in Kökü Nereye Dayanıyor........................................71 Sâmâni Devletinin Kuruluşu ve Müslüman Türkler.................73 Türk Mutarip Erkanı Sâmâni'lerin Hizmetinde.........................75 Sâmâni'ler Devrinde Türk Ordusunun Yapısı............................78 Yeni Dâru'l-İslâm ve Dâru’l-Harp Kavramı................................81 Sınır Boylarına Yapılan İslâmî Gazalar.................................... 83 Talas’ın Müslümanlar İçin Önemi................................................86 İsmail b. Ahmed'i Sarsan Büyük Tabiat Olayı............................88 Nasır b. Ahmed İslâm'a Hizmet Yolunda ..................................91 Uygur Hanı Sâmâni Emirleri Karşısında.....................................93 Sâmâni Emirinin Uygur Hanı İle Akrabalık Bağları..................95 Sâmâni'ler Devrinde Türskistan'm İslâmi Havası......................99 Sâmâni'ler’in Yıkılışı ve Yeni Gelişmeler...................................104 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İSLÂM HİDÂYET FIRTINASI KARAHANLI TÜRK BOYLARI ARASINDA I. KARAHANLI TÜRK BOYLARININ MÜSLÜMAN OLMASI.....................................................................................109 Orta Asya Bozkırlarında Esen Yeni Hidâyet Fırtınası............. 109 Karahanlıların Yeni Misyonu ve Tarihi Geçmişi......................109
  • 16. Karahanlı'ların Tarihi Geçmişi.................................................... 110 Oğulcuk Kadir Han ve Artuçta Yapılan ilk Cami....................113 Satuk Buğra Han'ın Bir İlâhî Hitaba Mahzar Olması.............. 116 Satuk Buğra Han ve Yeni İman Mücadelesi..............................120 Kaşgar Burcuna Dikilen İlk Tevhid Sancağı.............................. 123 Orta Asya Bozkırlarına Doğan Yeni Hidayet Güneşi..............124 Buğra Han Uygurlar Karşısında................................................. 130 Mücahidlerin Basmil Seferi.......................................................... 131 Türk Milleti İlâhi Risâlete Vâris Oluyor..................................... 133 Baytaş Han: İslâm Dini Asya Bozkırlarında..............................137 el-Kelimâtinin Diktiği Hidâyet Sancağı..................................... 138 İslâm ve Türk Tarihçileri Ne Diyor?...........................................141 İslâm'ın Bu Yeni Zaferi'nin Yankıları.........................................142 Kaşgarî Yeni Zaferi Nasıl Karşılıyor?.........................................143 Türk Dünyası İslâm Hidayet Bayramı......................................146 II. İSLÂM HİDÂYET SANCAĞI GÂZİ KARAHANLI HAKANLARI ELİNDE..........................................................149 Yeni Gazi Hükümdarlar Nesli....................................................149 Gâzi'ler Neslinin İlk Öncüleri.....................................................149 Kılıç Buğra Harun Han ve İç-Asya'da İslâmiyet.......................151 Nasr b. Ali ve Yeni Gazi Hükümdarlar.....................................154 Sen Hindistan'a Gazaya Çık! Ben de Türkistan'a.....................155 Togan Han; Hasta Yatağından Cihad Meydanına...................158 İbrahim Tamgaç Han; Yeni Gâzi Hükümdar............................161 Kadir Yusuf Han ve İç Asya'ya Yeni Gaza Seferi.....................163 Bekeç Arslan Tekin Gaza Meydanlarında.................................166 Yusuf Has Hâcip Karahanlı Gazilerine Sesleniyor...................167 Kurban Bayramı İle Gelen Allah'ın Hidâyeti............................172 Tibet'ten Gelen Türklerin Müslüman Olmaları........................175 Buğra Han: Yıkıcı İsmâiliye Mezhebi Karşısında.....................176 Allah (c.c.) Türk Milleti İçin İslâm Dinini Seçmiştir.................178
  • 17. Karahanlılar ve Türkistan'ın Bir İlim Ülkesi Olması................ 182 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SELÇUKLU TÜRK OĞUZ BOYLARI ARASINDA İSLÂMİYET I. İSLÂM HİDÂYET GÜNEŞİNİN KINIK BOYLARI ÜZERİNDE DOLAŞMASI.....................................................189 Selçukluların Şerefli Geçmişine Kısa Bir Bakış......................... 189 Selçuklu Oğuzlarının İslam Dini İle Tanışmaları.....................191 Kınık Boyu ve Dukak'ın Müslüman Olması.............................193 Dukak Büyük Oğuz Yabgusu Karşısında.................................. 196 Bir İlâhî Yürüyüşün İlk Durağı Cend Şehri...............................201 Cend Şehrine Dikilen Selçuklu İslâm Bayrağı..........................204 Selçuklu Aşireti İslâm Sancağı Altında.......................... 206 SelçukluTarın Yeni Alın Yazısı ve Osmanlılar..........................209 Yeni Dikilen İslâm Ağacının Dal Budak Salması......................212 İlâhi Yürüyüşün İkinci Durağı Nur Kasabası...........................215 Kınık Boyu Oğuzlarının Toptan Müslüman Olmaları.............218 II. SELÇUKLUTARIN TARİHİ ORTA DOĞU MİSYONU 221 Müslüman SelçukluTar Hilâfet Ülkelerinde.............................221 Bir İlâhi Yürüyüşün Yeni Öncüleri.............................................221 Yeni Cihad Ordusunun İlk Öncüleri Horasan'da....................225 Gazneliler'e Sıyrılan Parlak İslâm Kılıcı.....................................228 İran Yaylalarında Kurulan Yeni Muhammedi Devlet.............231 SelçukTuları Emanete Aday Yapan Büyük Zafer.....................23Z İlâhi Yolculuğun Son Durağı Bağdad........................................233 Emanetin Bekçileri İslâm Halifesi Huzurunda.........................236 BİBLİYOGRAFYA............................................................................
  • 18. BİRİNCİ BÖLÜM ABBASİLER’ÎN GELİŞME ve YÜKSELME DEVRİNDE TÜRK YURTLARINDA İSLÂMİYET
  • 19. “Daha sonra buralara (Türk Yurtlan) İ s - . lâm hidâyeti geldi ve onlar (Türkler) L.ûm 'a gönül veren ve ona süratle koşan en güzel bir millet oldular. Bu onlara Allah'ın bir lutfu idi. Onlar kendi istekleri ile Müslüman oldular ve bölük, bölük İslâm dini'ne girdiler ve ülkelerin­ de tam bir barış içinde yaşadılar. Böylece onla­ rın vergileri hafiflemiş ve yükleri azalmış oldu. Bu böyle bütün Emevîler devri boyunca, taki Emevîlerin huylan kötüleşinceye ve kendilerini dünyevi zevklere kaptınp dini vecibelerden yüz çevirmelerine kadar devam etti". el-Makdîsî
  • 20. İSLÂMÎ GAZA VE CİHAD RUHUNUN MÜSLÜMAN TÜRKLERDE YENİDEN TEŞEKKÜL ETMESİ Sıntr Boylarında Boy Gösteren İlk Gaza ve Cihad Erleri İslâm; Müslüman Türk'ün Yeni Kimliği: İslâm dininin hidâyet ışıkları bir İlâhi kaynaktan ko­ pup gelen çağlayanlar gibi, Doğu Turan Yurdu ve Aşağı Tür­ kistan'a ulaştıktan sonra, onun iman hakikatleri karanlık gönülleri aydınlatmış ve herkesin doyasıya içtiği bir "iman şerbeti" olmuştur. Asıl bundan sonradır ki buralarda yeni bir hidâyet fırtınası esmiş ve bu fırtına buralarda, yaşayan ve çoğunluğunu Türkler'in oluşturduğu bu insanların ferdi ve sosyal yaşayışları, onların örf, âdet ve ananeleri üzerinde çok köklü tesirler bırakmış ve İslâm dini onlar için bir yaşayış tarzı olmuş ve bir etnik kimlik oluşturmuştur. Böylece, bu bereketli topraklarda, Müslüman Arap ve İranlılardan tamamen farklı ve kendine has üstün milli ve di­ ni meziyetleri olan yeni bir "Müslüman tipi" ve "millet" or­ taya çıkmıştır. Bunlar yarınlara giden yolda İslâm'ın asırlar­ ca bayraktarlığını yapacak ve onu kıtalar arası bir din" ve bir kültür ve medeniyet haline getirecek olan Müslüman TÜRK­ LER'di. Zira Türkler; İslâm dinine girmeden önce de Asya bozkırlarında asırlarca at koşturmuş, ok atmış ve kılınç kullanmış yiğit kimselerdi. İslâm dini ise; atı, çok mübarek bir hayvan olarak görmüş, harbin esasının ok atm ak ve küffara karşı kılınç çekmek olduğunu vurgulamış ve cennetin kılınçlarm gölge­ si. altında olduğunu söylemişti.
  • 21. Aynca Türkler; vatanına çok bağlı, yurdunu yuvasını çok seviyorlardı. Hatta göç ettikleri yabancı yerleri bile kısa zamanda bir "Vatan coğrafyası" haline getiriyorlardı. İslâm dini; "Vatan sevgisi imandandır" demiş ve. Müslüman'ın ayak bastığı toprakları aynı zamanda İslâm'ın yurdu olduğunu söylemiş ve onun dışında kalan yerleri etnik ayırım yapmaksızın "Dâru’l- Küfr küfür yurdu" olduğunu bildirmiş ve Müslüman Türk'ün vatan sevgisine yeni yeni boyutlar kazandırmıştır. Türkler, yüce bir gaye uğruna luırbetmeye ve harp meydanlarında kahramanlık göstermeye düşkün kimselerdi. İslâm onlara; gaza ve cihad meydanlarını göstermiş ve bu mey­ danların kükreyen arslanlan olmalarını istemiş ve Türkiirt akıncı ruhuna yeni bir dinamizm ve muhteva kazandııımştır. Türkler, milli ve dini ülküler yolunda bir vatan uğru­ na ölmeyi ç0p yüce bir şeref biliyor ve ölümü hor hakir gö­ rüyorlardı. İslâm dini; onları, "şehid" veya ve "gazi" olmaya çağırmış ve bu mertebelerin bir kişinin Allah katında ulaşabileceği en yüce manevi makamlar olduğunu vurgulamış ve Müslüman Türk'ün bu duygularını imrenilecek bir karakter haline getirmiş­ tir. Türkler, İslâmiyetten önce; nizam-ı aleme giden yolda kendilerini tanrının askerleri olarak görüyor ve Türk H aka­ nının "senidin" olduğu ve onun güç ve kuvvetinin bir ilahi menşeden kaynaklandığına, ayrıca bütün göklerin hakimi­ nin "Tek Tanrı" veya "Gök-Tanrı" olduğu gibi, bütün yer yüzünün hakiminin ise onun temsil etmek üzere; "Tek Ha­ kan" olduğuna inanıyor ve İlâhi iradenin yer yüzündeki ha­ kimiyetinin gerçekleşmesinde onun İlâhi kudsi bir vazife (bir misyon) ile görevlendirildiğine inanıyorlardı.
  • 22. İslâm dini onlara; Gök Tanrı yerine Allah (c.e.) 'a imanı göstermiş, bu cihad erlerini Allah'ın askerleri ve "İslâm'ın yiizakt" kılmıştır. Bu geleneğe göre Türk Hakanı "Yer yüzünde Allah'ın gölgesi" ve onun ilâlıi iradesinin temsilcisi olnıuş ve in­ sanlar arasında "hak" ve "adalet"in temininde "Allah'ın âdil kılıncı" olarak kabul edilmiştir. Yine Türkler arasında; kendisini toplumun hayrına, iyiliği ve yararına adamış kahraman, cesur, yiğit kimseler vardı. Unlara "Alp" denilirdi ve bunlar topluma her hâl-ü karda hizmet etmeyi kendileri için yüce, kudsî bir gâye hali­ ne getirmişlerdi. İslâm da onlara; "İnsan-ı kâmil”gözü ile bakı­ lıyordu. Yeni toplumda onlar "Alp Gâzi", "Alp Erenler" veya "Derviş Gaziler" olmuşlardı. Şimdi İç-Asya'da sınır boylarında "Kafir Türklere" Icarşı İslâmın özünü onlar temsil edecek ve "Kâ­ fir Türkler" le bu yeni cihad erleri çarpışacaklardı. Tiirkler ara­ sında iman hâkimiyetine gideri yolıı onlar açacaklardı. Bütün bıı İslâm î değerler daha bu ilk devirlerden itiba­ ren Türklerin dini inançları, sosyal yaşayışları, onların örf, âdet ve ananeleri üzerinde öylesine külli tesirler ve öylesine baş döndürücü değişiklikler yapmıştır ki, bunun örneğini İs­ lâm ve insanlık tarihinde Türkler'in dışında başka bir millet ve Turan yurdunun dışında bir başka ülkede görmemiz mümkün değildir. Bu ise; Turan yurdu ve Türkistan'da yeni yeni teşekkül etmeye başlayan ve Müslüman Türk'ün şah­ sında kemâl bulan, onun zatında temsil edilen yeni heybetli "İslâmî Şahsiyeti" idi. İşte, Müslüman Türk, bu yeni İslâmi şahsiyeti ile Ceyhun nehrinin gerisinde, Türkistan'da "Ha­ yır!" Turan Yurdunda ayağa kalkıyordu. Çünkü İbnü'I- Verdî'den öğrendiğimize göre; J p jî ^ j ü'jjJs J tijj Lj"
  • 23. "Ceyhun nehrinin gerisinde kalan yerlere "Turan Yur­ du" deniliyordu. Buralar "Türk Ülkesi" idi"İV>. Bu şahsiyetin ana unsuru ve özünde Türk'ün "kam”, İslâm'ın "imam" ve hedefinde ise yeryüzünde "imân haki­ miyetinin kurulması", bir diğer ifâde ile "llây-ı kelimetullah-Allah'ın dininin yüce olması” vardı. İşte bu devirlerde yeni yeni teşekkül etmeye başlayan Türk'ün bu yeni "İslâmî şahsiyeti", Kara Hanlılarla kendini ortaya koyacak, Selçuklularla ayağa kalkacak ve OsmanlI­ larla zirvelere ulaşacak ve koca bir cihana hem de asırlarca meydan okuyacaktı. Nitekim Osman Gâzi; ahiret yolculu­ ğuna çıkmadan önce oğullarına yaptığı vasiyetinde bu yük­ sek ideali dile getirmiş ve şöyle demiştir; "Gaza ve cihad iş­ lerine devam edin, İslâm'ın kuvvet bulmasına çalışın, Livâ-i şerifi yüksek tutunuz, daima İslâm'a hizmetten geri kalm a­ yınız" demiştir*2-1. Artık İslâm dinini, bundan böyle İç-Asya, büyük Tu­ ran Yurdu ve buralarda mekan tutmuş Türk boylarına kendi­ lerini, Allah'ın dininin yüceliğine adamış bu yeni iman erleri götürecek, sınır boylarında henüz Müslüman olmamış "Ka­ fir Türklerle" bu yeni iman erleri çarpışacak, Tûran Yurdu ve Çin Şeddi'ne kadar iman hakimiyetine giden yolu bunlar a- çacakjardı. Görüldüğü gibi, Türkler de İslâmî gaza ve cihâd ru­ hu, daha onların Allahın hidâyetine ermelerinden hemen sonra bu en erken devirlerde teşekkül etmiş ve bu böyle asırlarca devam ede­ rek zamanımıza kadar gelmiştir. 1 İbnü’l-Verdî, Tetimme el-Muhtasar fi Ahbar el-Beşer, Beyrut, 1970, I, s. 116, Orta Çağ Temel İslâmi Kaynaklarda Zikredilen Turan kelimesi ve bunun ifade ettiği mana araştırılması gereken bir konudur Z.K. 2Gökbilgin, M.T. Osman I, İA, IX, s. 442.
  • 24. Yeni İman Erleri Tarih Sahnesinde: Doğu Turan Yurdu ve Aşağı Türkistan Türklüğü'nün İslâm hidâyeti ile buluşmaları, onların sosyal ve dini hayat­ larındaki bu baş döndürücü değişiklikler ve hele hele onla­ rın bu yeni İslâm î şahsiyetlerinin nasıl oluştuğunu gören veya bunu bilfiil müşahede eden İslâm Tarih ve Coğrafyacı­ larının, bu yeni gaza ve cihad erlerinin İslâm î şahsiyetlerini izah etmede birbirleri ile âdeta yarış ettikleri görülmektedir. Nitekim el-Makdisi, İslâm'ın İlâhi cezbesine kendini kaptı­ ran iman erlerini yüksek şahsiyetlerini şöyle açıklamıştır: <ül jtJUJüîj L t j *9* 'jüS' Al b-î li" Urljâî O jk j-S j £ j k 'jaJLiİ hg.İP A l çjA ll« (ij ilîj jt- iy-U>j J JlsâJl U-î ^j ".AJüdl "Daha sonra buralara (Türk yurtları) İslâm hidâyeti geldi ve onlar, İslam a gönül veren ve ona süratle koşan en güzel bir millet oldular. Bu onlara Allah'ın bir lutfu idi. On­ lar kendi istekleri ile Müslüman oldular ve bölük bölük İs­ lâm dinine girdiler ve ülkelerinde tam bir banş içinde yaşa­ dılar. Böylece onların vergileri hafiflemiş ve yiikleride a- zalmış oldu. Bu böyle bütün Emevîler devri boyunca taki, Emeviler'in huylan kötüleşinceye ve kendilerini dünyevi zevklere kaptınp, dini vecibelerden yüz çevirmelerine kadar devam etti. Cenab-ı Hak ne zamanki, EmevilSrin kötü yola sap­ tıkları ve Peygamber soyundan gelenlere zulmettiklerini gördü, bu defa onlardan, Emeviler üzerine bir ordu gönderdi.
  • 25. Onları (Türk) yurtlarından topladı ve o bölgelerden bir ara­ ya getirdi ve daha sonra yürüyen dağlar halinde Emevilerin üstüne şevketti. Onlar, zimmet ehli ve zafer sahipleridir ve nerede olursa olsun hakkın, doğrunun yardımcılarıdır"^. Emevilerin yerleri ve gökleri dolduran zulümlerine son vermek ve iktidarı onların elinden almak için kurulan yer altı teşkilatı; "düat" dediğimiz “propagandacılarım" Bas­ ra, Küfe, Medine gibi Araplığın merkezi olan şehirlere gön­ dereceği yerde, Doğu Turan Yurdu (Horasan) ve Aşağı Tür­ kistan'a göndermiş ve buralarda Müslüman Türk'ün şah­ sında temsil edilen bu yeni dinamizme güvenmiş ve ondan yardım istemiştir. Abbasilerin ihtilal çekirdekleri, bu münbit Türk bölgelerinde yeşerdiği gibi, ihtilalin asıl vurucu gücü de bu yeni, yiğit çehreli yağız Türkler, kendilerini İslâm'ın hayrına adayan iman erleri teşkil etmiştir. Nitekim bu yer al­ tı teşkilatının lideri Muhammed b. Ali b. Abdullah propagancılarım doğrudan doğruya Türk yurtlarına gön­ dermiş ve onlara şöyle demiştir: "Küfe ve Küfe ili; Ali ile, Ali evlâdının şiasıdırlar. Basra ve Basra ili; Osmanın şiasıdırlar ve bi taraflığa kaildirler. Bunlar "Tanrının öldürülen kulu ol, öldüren kulu olma!" derler. Cezire ülkesi ise aşırıya giden Harûriye taraftandırlar. Bunlar şiş­ man Kumlar gibi olan bedeviler ve Hıristiyanların huylarını taşı­ yan Müslüman!ardır. Şam ahalisi ise yalnız Ebu Süfyan so­ yunu tanır, Mervan Oğullarına itaat eder. Köklü bir düş­ manlık ve koyu bir cehalet içindedirler. Mekke ile Medineye gelince; bunların üzerinde Ebû Bekir ile Ömer'in nüfuzu vardır. Şu halde; * 3 el-Makdisi, Ahsenü’t-Tekâsim, Beyrut, 1987, s. 234, el-Hamevi, Mu’cumü’l-Büldûn, Beyrut, 1975, II, s. 351.
  • 26. jAliaSl JÜJrlj iJüül İİU* ülî 0L«>j£ . j zj ç.I ' S ^ - d"*' / 4Pjl3 £ *& j k_«5”bj»j OlAjl j*ji »U^-j tiL«J Ig-î ^ 4 Îj |İj ıâ O U Jj âJLîlA uJ j 'j -İj O U U j «JJxa ü j tJj-LLl (Jl Js-LİJÎ 5 ".jjü-l ^L./îıaj LijJl j~* "-Size gerek olan Horasan ahalisine yapışmaktır. Zira kalabalık nüfus, göz alıcı kahramanlık oradadır. Saf kalp­ ler, taraftarlık girmemiş gönüller oradadır. O gönülleri heva ve heves parçalamamış, kin ve karıştırıcılık dağılmamıştır. Onlar vücutlu, cüsseli, omuzlu, enseli, kafalı, sakallı, bıyık­ lı, korkunç sesli ve tok sözlü erkek kişilerdir. Şimdi ben do­ ğuya, halk kandilinin ve dünyâ meşalesinin doğduğu yere ve insanlığın kendisine doğru yürümekteydim"*4). Hemen şunu itiraf edelim ki; daha sonraları cereyan eden olaylar, Muhammed b. Ali b. Abdullahı; Doğu Turan Yurdu Türklüğü ve onların Müslümanlığı hakkında yukarda metin ve çevirisini verdiğimiz bu tesbitlerinde hiçte yanıl­ madığını ortaya koymuştur. Bilindiği gibi, Emeviler Devleti, çoğunluğunu, Doğu Turan Yurdu (Horasan) ve Aşağı Tür­ kistan, Türklerinin oluşturduğu bir büyük ordu, "Hayır!" "Halk İhtilâli" ile yıkılıp gitmiştir. Böyle bir ihtilalin hele hele, o devirlerde ne İslâm ve ne de dünya tarihinde bir eşi ve benzeri de yoktur. 4 el-Makdîsî, Ahsenü’t-Tekâsî; Beyrut, 1987, s. 234, İbnü’l-Fakih, K. el- Billdan, İslâm Coğrafyacılarının Gözüyle Orta Çağda Türkler, İstanbul, 2004, Yürükan, Y. Z., a.g.e., s. 265.
  • 27. Zira ihtilalin asıl propagandacıları "Hayır!" lâf ebeli­ ğini yapan Abbasi düatlan olmasına rağmen, onu büyük bir kararlılıkla ve her tehlikeyi göze alarak uygulamaya koyan Araplar değil, Doğu Turan Yurdu halkı olmuştur. İhtilalin asıl lideri Ebû Müslim el-Horasânî bile, gayr-i Arap belki de eski Turan kahramanlarım andıran bir Türktü. İhtilal ordu­ sunun ana unsurunu daha önceleri, Arap ordularında bir takviye gücü olarak görev yapan ve Araplar'm "M evâli" dedikleri, profesyonel "Türk askerleri" oluşturduğu gibi, ay­ rıca Emeviler'in "Evlad-ı Rasûle" gösterdikleri saygısızlık­ tan rahat olan daha bir nice aristokrat Türk aileleri bu "Doğu ihtilâli" nin asıl dinamizmini oluşturuyorlardı. Bu bakımdan buna; bir manada "Türk ihtilâli" dememiz her halde daha uygun olacaktır. Evet; Temelleri koyu bir Arap milliyetçiliğine daya­ nan, kendilerini herkesten üstün gören, gayri Arap Müslü- manlara nerede ise bir köle gözüyle bakan, onlan her zaman hor ve hakir gören, Hz. Peygamberin soyundan gelenlere dil uzatan, onlara hakaret etmeyi bir devlet politikası haline getiren, minber ve mescidlerde Peygamberin ehli ve evlâd-ı Rasûle saygısız davranan ve bu cebbar tutumları dolaysıyla Müslüman Türkler tarafından hiçbir zaman sevilmeyen bu zorba, kokuşmuş Emevîler Devleti; eski Turan kahramanla­ rını andıran Ebû Müslim el-Horasâni'nin önderliğinde ve ço­ ğunluğunu doğu halkı, Müslüman Türk unsuru, Türk asker ve komutanlarının oluşturduğu bir halk ihtilali ile yıkılıp gitmiştir (750)(5). 5Abbasilerin “Doğu İhtilalV'nde Türklerin rolü hakkında geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Saadet Asrında Türkler, Konya, 1995, s. 194-200.
  • 28. İslâm'ın Yeni Dinamizmi Ribatlar: Mâmâfih, Abbasîler; Ebû Müslim el-Horasani’nin ön­ derliğinde ve bir halk ihtilâli ile iktidara geldikten sonra, İç- Asya ve Türkler arasında İslâmiyetin yayılması için yeni bir devir başlamıştır. Zira Abbasîler; kendilerine, iktidara giden yolu açan Doğu Turan Yurdu Halkına (Horasan) ve bu arada Orta Asya Türklüğüne çok daha sıcak ve yakm davranmış­ lar, yeni devletin kurulma ve şekillenmesinde Türkleri, ken­ dileri için çok yakın bir destek olarak görmüşlerdir. Bu ise bir manada, İç-Asya ve Türkler arasında İslâm hidâyetine giden yolun tamamıyla açılması ve Türkler arasında İslâm dininin yayılması için yeni bir devrin başlaması idi. Hakikat-ı halde, Ebû Müslim'in ilk ihtilâl yıllarından itibaren Türkistan'ın iç kısımlarında ve Türkler arasında İslâmiyetin yayılması için ferdi mânada misyonerlik ve teb­ şir faaliyetleri çoktan başlamış bulunuyodu. Buna sebebte, daha önceleri ve Emevîler devrinde başlatılan İslâmlaştırma kampanyaları sonunda Baykent, Buhara ve Semerkant gibi müreffeh Türk şehir ve kasabalarında İslamiyeti yayılması ve köklü bir din hâline gelmesi ve buralarda yaşayan insan­ ların, bir çoğunun yeni bir iman neşesi ve hidâyet coşkusu ile İç Asyada yaşayan Türkler arasında İslâmiyetin yayılması için çok yoğun olarak tebşir faaliyetlerine girişmeleri idi. Bunların özünde ise, Türk yurtlarında İslâm'a hizmet için yapılmış "Ribatlar: yani, Kutsal İslâm ocakları vardı. Şu bir gerçektir ki; Türkler arasındaki bu tebliğ ve irşad faaliyetlerinin başarıya ulaşmasında "Ribatlar'Tn çok ayrı ve önemli bir yeri vardır. Zira Abbâsîleri iktidara bu yeni zinde güçler getirdiği gibi, İslâm dininin, Çin Şeddin'den, Harzem ovalarına kadar yayılan geniş sahalar
  • 29. ve buralarda yaşayan Türk boyları arasında, yayılmasını sağlayacak alt yapı ve soysal kurumlarıda yine bu İslâm namına şahlanan yeni ruh ve bunun sosal hayata yansıyan dinamizmi hazırlamıştır. Bundan maksadımız ilk defa büyük ve zengin bir Türk şehri Baykent'te kurulan ve daha sonraları Harzem de Dahil, bütün Orta-Asya Türk İslâm dünyasına yayılan Ribatlar" yani kutsal "İslâm ocakları" dır. Asıl bundan sonradırki bu kutsal ocaklarda yanan ateş, yine bu topraklarda İslâm'ın gaza ve cihad ruhunu alevlendirmiş ve bundan daha da ö- nemlisi, İslâm'ı yayma ve imân hakimiyetini kurma idealini, Müslüman Türkler tarafndan "kâfir Türkler"e karşı bir "Kı­ zıl Elma Ülküsü" ve bir "iman ideali" haline gelmiş ve bu böyle asırlarca devam etmiştir. Ayrıca Ribatlar'm kurulma­ sıyla, İslâmî tebliğ ve irşad faaliyetleri daha küllî bir mahiyet kazandığı gibi, bundan da öte onun Türkistanda yerleşmesi, yayılması ve bir kültür ve bir medeniyet haline gelmesinde altın bir çağ olmuştur. Her ne kadar "Ribatlar" Emevi'lerin Orta Asya dö­ neminde ilk defa büyük bir Türk şehri, ticaret, sanayi ve kül­ tür merkezi, daha sonra İslâm dini'nin Türkistanda ilk mü­ barek yurdu olan Baykent’te kurulmuşsa da, daha sonraki yıllarda bu, dalga dalga bütün Turan Yurdu ve Türkistan şe­ hirlerine yayılmış, Harzem'de dahil, bu geniş Türklük coğ­ rafyasının her bir şehir ve kasabalarında yüzlerce, binlerce ribat yapılmışür. İslâm Coğrafyacıları Ne Diyor? Gerçekte Ribatlar; İslama hizmet etmek isteyen kim­ selerin yaşama ve barınmalarını sağlamak "için özel surette
  • 30. yapılmış, yan askeri ve fa k a t dini hayır müesseseleri idi"*6). Buralarda değil gaziler, hatta onların hayvanlarının bakım ve tedavileri için dahi gerekli kolaylıklar sağlanırdı. Kendi imkanları ile ribatlar yapmak veya yapılmış olan bu rîbatlarm, kuruluş gayesine uygun olarak fonksiyonlarım devam ettirmek, bölge Müslümanları arasında bir âdet ve bir gelenek hâline gelmişti*7*. Büyük İslâm coğrafyacısı el- Istahrî; Türk yurtlarında gördüğümüz bu ribatlarm bölge halkının sosyal ve dini hayatındaki önemini vurgulama hu­ susunda şöyle demektedir; • it S j j i h J a î o i o J ü i jjJ- * i d n ü d J i £ • / *İ U j J g flif J ] <jj^p Jl J ' J - ® ' ıjy j .. .Al 5-Us>jj ",il$i-l Öj UPj JsbjJl ,Jl "İslâm ülkelerindeki servet ve mal sahiplerinin çoğu paralannı sefahate eğlenceye içki vs. gibi Allahın razı ol­ mayacağı daha bir çok kötü şeyler için sarfetmede âdeta bir birleri ile yarış etmektedirler. Ancak bu zenginlerin pek azı bunun aksini yaparlar, yani paralannı hayır ve hasenata sarfederler. Halbuki Aşağı Türkistan'da durum böyle değil­ dir. Buralardaki zenginlerin büyük bir kısmı onlann tam aksine, mallarını Allah yolunda harcarlar, ribatiar, yollar ve köprüler yaparlar, din uğruna cihadı teşvik ederler. An­ cak onlardan çok az bir kimse servetlerini eğlence ve sefâlete harcamaktadırlar. 6 el-Hamevi, I, s. 533, Krş. en-Narşahi, Tarih-u Buhara, Dâru’ l-Meârif, M ı­ sır, s. 34, Marçaiş, g., Ribat, İA, IX, s. 737. 7Bu konularında genel bir değerlendirmesi için bkz. Kitapçı, Z., Türkler Na­ sıl Mülümatı Oldu?, Konya, 2004, s. 99.
  • 31. Buralarda hiç bir şehir, kasaba ve köy yokturki, orada yolcu ve misafirlerin istirahatlarını temin etmek için mut­ laka bir ribât vardır. Bilindiği gibi Aşağı Türkistanda bu şe­ kilde hizmet gören ribatlann sayısı 10.000 kadardır, ihtiyaç sahiplen bu ribâtlarda dilediği kadar kalırlar, onların bura­ da yeme ve yatma ihtiyaçlan giderildiği gibi hayvanlarının bakım lan da yapılmaktadır"(8). Fakat bu ribatlar ilk defa Baykent'te kurulduğu için orada çok aşırı bir şekilde gelişmiş ve Baykent, âdeta koca bir "Ribatlar Şehri" olmuştur. Nitekim değerli tarihçileri­ mizden biri olan en-Narşahî bu konularda yaptığı geniş a- çıklamalarmda Baykent'te 854'lü yıllarda (Abbâsîlerin geliş­ me devri) binden fazla, yani Buharanın köyleri sayısınca ribât bulunduğunu kaydetmektedir. Ona göre; "Baykent dini bütün ulu bir şehir idi. Orada değil ko­ ca şehir, her bir köyde ayrı bir “ribat" bulunur ve buralarda yaşayanların ihtiyaçlan o köylüler tarafından karşılanırdı. Onlar kış aylannda kâfirlere cihad etmek ve onlan bozguna uğratmak için orada toplanırlardı. Daha sonra (bahar ve yaz aylannda) bu ribatlarda yaşayan insanlar gaza ve cihad yapmak için bir araya gelirler ve çok büyük bir toplum oluş­ tururlar ve bir cihad erleri olarak (İç-Asyaya) sefere çıkar­ lardı"^. Ribat Ehli; İslâm'ın Yeni Cihad Erleri: Bunlar altı süvariler, bir manada Orta-Asya'nın boz yeleli cennet atları üstünde, ufuklara koşan akıncı Türklerin yeni torunları idi. Ne var ki Narşahî'nin dışında İslâm Coğ- 8el-Istahari, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, Kahire, i 961, s. 161. 9en-Narşahi, s. 35.
  • 32. rafyacılan, bu ribatlardan sık sık bahsetmiş olmalarına rağ­ men onların hiç biri, bu ribatlarm kapısını bir defa olsun çalmamışlardır. Bu bakımdan ribatlar ve buralardaki sosyal ve dini hayat, kış aylarını buralarda geçiren mücahid gazile­ rin durumu, onların günlük hayatı ve dini terbiyeleri hak­ kında bizlere, fazla bir bilgi bırakmamışlardır. Onlar askeri manada bir komutana bağlı değillerdi. Organize bir teşkilatları yoktu. Onlar bir İlâhi kudret elinin idare ve tasarrufu altında hareket ediyorlardı. Kendi başla­ rına, küçük müfrezeler halinde, kâfir Türklere karşı gaza ve cihada çıkarlardı. Bunlar Bedrin arslanları idiler. Bundan daha da önemlisi, bu cihad erleri; "Kafir Türkler"in İç-Asya da ve sınır boylarında Müslümanlara karşı ani ve beklenme­ dik zamanlarda yaptıkları baskın ve yağma hareketlerini ön­ lemeye çalışırlar ve çoğu halde onları geri püskürtürlerdi. Zira sınırların beri tarafında yaşayan Müslüman Türkler ve diğer unsurlar, onlar sayesinde kâfir Türklerden emin olduk­ ları gibi, ilkbahar ve yaz aylarında ise onları sabırsızlıkla beklerlerdi. Mâmâfih temel İslâmi kaynaklar ve İslâm coğrafyacı­ larının eserlerinde, Doğu Turan Yurdu ve Türkistan'da olu­ şan bu yeni cihad ruhu ve bunu temsil eden Müslüman Türkler ve bu yeni iman erleri, onların İslâmi şahsiyeti, ce­ saret, kahramanlıkları ve Iç-Asya sınır boylarındaki yeni İman cepheleri hakkında çok yeterli bilgiler bulunmaktadır. Bu yeni oluşum ve küfür cepheleri hakkında en güzel bilgile­ ri veren İbn Havkal bize şöyle demektedir:
  • 33. J Üi?- j£ l^j J üîâ" t-»y-l j j i Jl fr'jj U ç-ş2: D) dilij ilgi-' "Aşağı Türkistan halkının kuvvet ve kahramanlıkla­ rına gelince; İslâm dünyasında, gaza ve cihad etmekten, on­ lardan daha fazla nasibi olan bir bölge halkı yoktur. Şöyleki; bütün Aşağı Türkistan sınırları "Dâru'l-Harbe” ya­ kındır. Harzemden İspicab'a kadar olan yerler Oğuz Türkle­ rinin cephesidir. İspicabtan yukarı Ferganeye kadar Karluk Türklerinin cephesidir. Miislümanlar (ribat ehli) Aşağı Tür­ kistan'a komşu olan bütün bu (Türk) kavimlerine cihat eder­ ler ve onlara galip gelirler. Meşhurdur ki İslâm dünyasında Türklerden daha şid­ detli bir “Daru'l-Harb" yoktur. Aşağı Türkistan halkı, bütün Müslümanlar için "Kafir Türklerin" karşısında bir cephe ve çok güçlü bir setdir. Onların, İslâm dünyasına girmeleri ve onun bağrına tecavüz etmelerine engel olurlar. Aşağı Türkis­ tan'ın her tarafı düşman cephesidir. Bunlar üzerine "Kafir Türkler" sefer yaparlar ve buralarda yaşayan yerli halka, sabah akşam bu sefer ve tehlike haberleri gelmektedir. Şaş ve Ferganede zamanımızda hiçbir cephede olm a­ yan askeri hazırlıklar vardır. Hatta bu (Müslüman) Türkler­ den bir kişi bey ve emir olmadığı halde 100 ile 50 arasında nefer ve 20 kadar at besler. Bununla beraber Türkler büyük­ lerine ve birbirlerine en çok itaat ve hürmet eden kişiler­ dir"(10). Ayrıca; "Türkler diğer halklardan kuvvet, cüret, ce­ 10İbn Havkal, s. 467, Krş. el-Istahri, s. 286.
  • 34. saret ve atılganlıkta üstün olduklarından Aşağı Türkistan halkının askerleri {yani ribat ehli) Türklerden olurdu"(n Abbasi Halifelerinin Türklere Tutkunluğu: Mâmâfih Abbasi Halifeleri, Doğu Turan Türklüğünü yakından tanıma fırsatı bulduklarında; olarm, mükemmel askerler, cesur, kahraman yiğit kimseler ve tam bir iman er­ leri olduklarını keşfetmede gecikmemişlerdir. Bu şerefli in­ sanları, büyük kafileler halinde İslâmm taht ve baht şehri Bağdad'a getirmişlerdir. Hilâfet ordusu çoğunlukla bu yağız çehreli, yiğit Türklerden oluştuğu gibi, Anadolu da “ovasım" denilen Bizans sınır boyları ve İslâm karakollarının emniyeti de yine bu yağız çehreli kahraman Türklere havale edilmişti. İslâm coğrafyacıları bu konularda da kalemlerini çok cö­ mertçe kullanmışlar ve bu Türklerden gıpta ile söz etmişler­ dir. Nitekim onların Türkler hakkındaki bu ortak görüşlerini açıklayan el-Hamevi, milli gururumuzu okşayan şu açıkla­ malarda bulunmaktadır; Spik dJJi pAj" j a IyPJi«ol ü î (Jl frbiU-t tLÜi ^ jP J j j * - U-â JİIyS' CJlTj jf J ' s-'j j U J a' yL«ı "Bununla beraber Türkler; büyüklerine ve birbirlerine çok itaat ve hürmet ederler. Onların bu özellikleri, Abbasi halifelerini Aşağı Türkistan halkından yanlarına adamlar almayı teşvik etmiştir. Zira Türkler; şiddet ve cesaret, kah­ ramanlık, harplerde öne atılm ak ve güzel itaat etme bakım­ larından diğer insanlara üstün oldukları için onlar halifele­ 11el-Istahri, s. 286, krş. el-Hamevi, V, s. 47.
  • 35. rin askerleri, Türklerin beyleri de halifelerin kumandanları olmuşlardır. Türkler cesaret, cüret, atılganlık ve halifelere itaat etmede çok üstün oldukları için asker olarak diğer ırklara daima tercih edilmişler ve Bağdad'a getirilmişlerdir. Daha sonraları onlardan büyük komutanlar çıktığı gibi, Halifenin çok yakınları ve en güvendiği kimseler olmuşlardır. Tıpkı Fergane Türkleri gibi, Hilâfet sarayımda bu Ferganeli Türk­ ler koruyarlardı"(nk Buraya kadar yaptığımız bütün bu açıklamalar Müs­ lüman Türk'ün bu erken devirlerde teşekkül eden muhte­ şem yeni "İslâmi şahsiyetinin" Türk İslâm tarihindeki yan­ sımalarıdır. Bununla beraber Turan Yurdu Türklüğü arasında şekillenen bu yeni "gaza ve cihad ruhu" ve bu "iman erleri­ nin" sınır boylarında "Kafir Türklere" karşı kim olursa olsun cihad etmek, "Hayır!" “iman hakimiyetini" kurmak İlâhi bir gaye haline gelmiştir. Bu büyük olgu; Müslüman Kara Hanlı Hakanları, ö- zellikle Türk'ün Allahın hidâyetine giden yolda ulu atası olan Abdu'l-Kerim Satuk Buğra Han devrinde bütün dina­ mizmi ile kendini ortaya koymuş, ünü cihanı dolduran Sel­ çuklu Sultanları, Melikşah ile bir "Kızıl Elma Ülküsü" hali­ ne gelmiş, Osmanlı Sultanlarında Fatih Sultan Mehmed Han'la bu "Kızıl Elma Ülküsü" onların gönlünü yakan, kal­ bini tutuşturan bir kor, bir ateş parçası olmuş ve Osmanlıyı üç kıtada yetmiş iki milletin efendisi ve koca bir cihan impa­ ratorluğunun kurucusu yapmıştır. 12el-Hamevi, V, s. 47, İbn Havkal, s. 467, el-Istahri, s. 291.
  • 36. Turan Yurdu ve Îç-Asya'da Türk Mürşitleri: Bu arada hemen şunu itiraf edelim ki; bu boz yeleli cen­ net atları üzerinde, sınır boylarında, "Kafir Türkler"e karşı gaza ve cihad edenler, böylece yüzlerce binlerce Türk'ün Müslüman olmalarına zemin hazırlayanlar, parlak kılınçlarmın kan dam­ layan uçları ile yeni İslâm destanlarının altın sayfalarını yazan­ lar, işte bu atlı iman erlerinin, kahramanlıkları, "Kafir Türkler"e karşı çetin mücadele, kudsi tebliğ ve irşad faaliyetleri hakkında İslâm tarih ve coğrafya literatürüne pek fazla bir şey intikal et­ memiştir. İslâm ve Türklük adına böylesine yüce, böylesine kül­ li bir misyonu ifa eden bu yeni iman erleri, kimseden bir şey beklememişlerdir. Onlar sadece O, Zât-t Akdes’in rızasını ara­ mışlar, Ona yönelmişler ve zaten bir İlâhi alemden geldikleri gibi, bu kudsi hizmet aşkı ile bir uhravî aleme göçüp gitmişler­ dir. Mâmâfih ribatlarında yetişen ve koyu bir İslâm sevdalısı haline gelen bu insanların guruplar halinde sınır boylarında "Kafir Tiirkler"e karşı giriştikleri gaza ve cihad hareketleri ve bu işin sevabına inanan bir çok Müslümanları teşvik etmiş ve onlarda Türkler arasında yoğun bir İslâmî tebliğ ve irşad faali­ yet başlatmışlardır. Hatta bunların bir çoğuda özbe öz Türk miirşidleri idi. Bunlardan bizim burada ismini zikretmek istediğimiz. İshak Baba adında bir Türk mürşididir. Bu zatın Türk yurtla­ rında İslâm dininin yayılması için tebşir faaliyetlerinde bulun­ mak üzere bizzat Ebû Müslim tarafından görevlendirildiği an- laşılmaktadıh13). Bunun için kendisine "TÜRK" lakabı verilmiş­ ti^). 13Lewis, B., The Arabs in History, p. 102, “..he had been sent to preach the faith among the Central Asian Turks. " 14 Barthold,W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Ankara, 1975, s. 255.
  • 37. Türk yurtlarında bu şeklide tebliğ faaliyetlerine başla­ yan İshak Baba, bir çok Türk'ün ihtidasına vesile olmuş ve çevresinde yeni dinin heyecanını duyan bir çok kimse top­ lanmıştır. Onun, Ebû Müslim'e karşı ayrı bir saygı ve bağlı­ lığı vardı. Ne var ki Abbasi halifesi el-Mansur, yeni bir desi­ se ile Ebu Müslim’in başını vurdurdukan sonra çok geçme­ den bu büyük Türk mürşidinin de boynunu yordurmuş ve cemaatım da dağıtmıştır. Zira Ebû Müslim'in öldürülme­ sinden sonra onun "imametine" inananlar İshak Baba'nm etrafında toplanmışlar ve onlara yeni iltihak eden müridleri ile birlikte çok kalabalık ve tehlikeli bir görünüm arzetmişlerdi*15*. Abdullah b. Mübarek Cihâd Meydanlarında: Fakat bizim Türkistanda İslâmiyet'in yayılması için ferdi misyonerlik ve tebşir faaliyetleri arasında belki de is­ mini en önce zikretmemiz gereken bir ulu Türk daha vardır. O da; büyük İslâm âlimi, büyük mücâhid, büyük muhaddis, büyük mutasavvuf, aynı zamanda kalp ve gönül adamı, her türlü iyilik, güzellik ve kemâlatı kendi nefsinde toplamış, kâmil ve örnek bir Müslüman olan Abdullah b. Mübarek et- Türkîdir06*. Abdullah; asıl adından da anlaşıldığı gibi, ilk devir­ lerde yetişmiş ve İç-Asya Türklüğüne İslâmiyeti yeni bir i- man ve hidâyet coşkusu ile ulaştırmış, bu arada bir çok Türk'ün Müslüman olması ve Allanın hidâyetine ulaşması­ na vesile olmuş çok şerefli bir Türktür. Babası ahlâk ve fazi­ 15İbn Nedim, el-Fihrist; Beyrut, 1978, s. 484. 16 Abdullah b. Mübarek hakkında geniş bilgi için bkz. el-Hatib el-Bağdadi, Tarih-u Bağdad, X, s. 159, el-Hanbeli, Şezerat, I, s. 206, Şavki dayf, Ta- rih-u Edeb el-Arabi, Mısır, 1972, s. 402, 406.
  • 38. let sahibi, gerçekten de Mübârek adında bir Türk, anası ise Harzemli asil bir Türk Hatun'u olan Abdullah; Doğu ihtilâ­ linin asıl merkez Merv'de dünyaya gelmiştir (718)(17). İhtilâlin ayak sesleri duyulmaya başladığında ve he­ nüz 22 yaşında olan bu Türk delikanlısı, ihtilâlin siyah san­ cağı altında ve en ön saflarda toplanan bir çok yağız çehreli, yiğit yapılı Türklerden birisi idi. Fakat onun ihtilâle katılma­ sının asıl sebebi, bu devirlerde örneğini sık sık gördüğümüz diğer bir çok Türklerde olduğu gibi "Hz. Peygamber" ve "Evlâd-t Rasûle" yani Onun "Ehl-i Beytine” düşkünlüğü, onlara olan sonsuz muhabbet ve sevgisinden ileri geliyordu. İhtilâl başarıya ulaştıktan sonra Abdullah, asıl faali­ yetlerini İç-Asya ve Türkler arasında İslâmiyetin yayılması­ na ayırmıştır. O, sadece bir çoklarının yaptığı gibi nefisle olan cihad: yani, zorun kolayı ile iktifa etmiyordu. Senelerdir, hem de amansız bir şekilde sürdürdüğü ba nefsî cihâdın yanısıra, din düşmanlarına karşı ata binmeyi, kılmç kullan­ mayı, hulâsa hayatı, mal-i mülkü ile fiili cihâd etmeyi kutsal bir ülkü, hayatının yüce bir gayesi olarak kabul ediyordu. Abdullah b. Mübarek, Orta Asya bozkırlarında at koşturan asıl dedeleri gibi, iyi ata binerdi. Güzel kılınç kul­ lanırdı. Bir yıldırım savletiyle düşmanların üzerine çullanır, kılınanı sıyırdığı zaman bir kaç düşmanın kellesini birden uçururdu. O; sadece kendi nefsinin yüceliği için çalışan, bü­ yük düşmanla cihad etmekten kaçınan, kendisi için ibâdet 17 Cemal M. Osman, Abdullah b. el-Mübarek, Dımışk, 1990, s. 6, İbn Saad, Tabakat, VII, s. 372, Cami-u Keramatii’l-Evliya, II, s. 104, Hılyetü’l- Evliya, II, s. 104.
  • 39. eden, câmi ve mescit köşelerinde ağlayıp sızlayan pasif pısı­ rık Müslümanlara cihat meydanlarından şöyle sesleniyordu: ÖiLujU jJLi! Oj-fljî j) Jj L—P b" 'V_. U U Jj Ujj?u3 At•jj>J.ı 4-ls" t... ■/?'<; dlS” ^__« "Sen Ey Mekke ve Medine'de kendini ibadete kaptıran kişi! Bizi bir görsen yaptığın ibâdetler hiç kalır. Kiminin Allah'a yakarmadan yanakları ıslanır. Bizim ise, cihat yolunda akıttığımız kanda yüzümüz boyanır"{K). O her sene o yörelerde âdet olduğu üzere ilk bahar ay­ larında Türk yurtlarına gider, Türkler arasında ferdi tebşir hareketlerinde bulunurdu. Onu, bu hummalı gayret ve teb­ şir faaliyetleri sonucu şüphesiz bir çok Türk Müslüman ol­ muştur. Türkler, Müslüman olma bir yana, tasavvufun ilk manevi zevkini, Abdullah b. Mübarek gibi bir gönül ve kalb adamı ve bu sahabe devri Müslümanının gönüller dolu iman âb-ı hayatından almış oluyorlardı(19). 18Behçet, M. M Divanü’l-İmam Abdullah b. el-Miibârek, Bağdad, 1989, s. 22, Z., Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, Konya, 2004, s. 74 vd. 19 Daha geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Saâdet Asrında Türkler, Konya, 1995, s. 129 vd.
  • 40. ABBASİLER'İN İLK DEVİRLERİNDE TÜRK YURTLARINDA İSLÂMİYET Abbasi Halifelerinin Yeni Dini Politikaları: Türkler arasındaki bu ferdî tebliğ ve irşad faaliyetleri bir yana İç-Asya Türklüğünün Müslüman olması yolunda İslâmi tebliğ ve irşad faaliyetleri, Abbasi Halifeleri tarafın­ dan yeni bir ivme kazandırılmış ve belirli derecede bir dev­ let politikası haline gelmiştir. Bu cümleden olmak üzere; Ebû Ca'fer el-Mansur, Türk yurtlarında İslâmi hareketin kapısını açmış, oğlu el-Mehdî buna yönelmiş zaten ana yö­ nünden Türk olan el-Memûn ve el-Mu'tasım gibi, çok değerliiki Abbasi Halifeleri bizzat bu hareketin fiili olarak i- çinde olmuş ve böylece Çin Şeddine kadar yayılan ve İç- Asyaya giden İslâm hidâyet yolu da açılmıştır. İlk Abbasî halifesi Ebü'l-Abbas es-Seffâh; adından da anlaşılacağı gibi, bir kan ve ateş denizinden geçerek halife olmuştur 750~754)(2Ü). Zaten onun dört seneyi, geçmeyen bu kısa hilâfet döneminde iç isyan ve kargaşalıklar bir yana, İç Asya'da önemli bir tebliğ ve irşad faaliyetinden söz etmemiz mümkün değildir. Ne var ki o, halifeliğinin ilk yıllarında başta Mıstr ve Horasan, yani Doğu Tiirk yurtlarına bir e- mirname göndermiş ve İslâm dinini kabul ve Allah'a yöne­ lip ibadet eden kim olursa olsun, zengin fakir, durumuna bakılmaksızın "cizyeden m uaf' tutulmasını emretmiştir121 20es-Suyutî, Tarihu’l-Hulefa, Mısır, 1952, s. 256, el-Hudarî, Tarihu’l-Ümem el-îslâmiyye, Mısır, 1934, s. 46. 21 Arnold, T.W., The Preaching o f İslam, Lahore, 1968, p. 105.
  • 41. Cizyenin Emevîler devrinde dahi İslâm dinine koşmak isteyen İç-Asya Türkleri'nin karşısına her zaman aşılması zor bir engel olarak çıktığı, bir çok Türk'ün İslâm dinine girmesi bu cizye yüzünden engellendiği, hatta Müslüman olan Türklerden, hâlâ gayr-i müslimler gibi cizye alındığı göz önüne getirilirse; bu emirnamenin Türkler arasında bü­ yük bir ferahlanmaya sebep olduğu, vergiden muaf tutulan, yüzlerce ve binlerce Türkün Müslüman olduğunda kimsenin şüphesi olmamalıdır. es-Sıffâh'tan sonra kardeşi Ebû Ca'fer el-Mansur hali­ fe olmuştur (754-775)(22). el-Mansur halife olduktan sonra Doğu Halkı, özellikle Türklere devlet işlerinde çok ayrı bir önem vermiş ve Türkler'in büyük ölçüde askeri ve İdarî ma­ kamlarda görevlendirilmelerine müsâde etmişi(23). Onun, Türklere karşı gösterdiği bu iyi niyet sebebiyle İslâmiyet İç- Asyada yeniden filizlenmeye başlamış ve bir çok kimse Müslüman olmuştur. Fakat bizim burada asıl üzerinde dur­ mak istediğiniz Fergâne hükümdarı ve onun yakınlarından Bey-Çur’un İslâma davet edilmesidir. el-Mansur'un hilâfet yıllarında; bu Fergâne hükümda­ rı; Kaşgara çekilmiş bulunuyordu. Kaynaklarda bu Fergâne hükümdarının adının Arslan Tarhatı olduğu zikredilmekte­ dir (736)(24). Bu sıralarda Abbasî idârecileri tarafından ona bir elçi gönderilmiş ve yüklü bir vergi ödemeye mecbur edil­ miştir. Daha sonra Arslan Tarhan, Fergâne'nin bu Türk asıllı hükümdarı, yakınlarından Bey-Çur'u, bu ağır vergi mesele­ 22es-Suyutî, s. 259, el-Hudarî, s. 53. 23es-Seâlibi, Letifü’l-Maarif, Mısır, 1960, s. 20. 24Esin, E., İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi ve İslâma Giriş, s. 232.
  • 42. sini bir kere daha müzakere etmek üzere yetkililer nezdine yani Bağdat a elçi olarak göndermiştir. el-Yakûbi'den öğ­ rendiğimize göre bu yetkililer önce Bey Çur’un İslâm dinine girmesini istemişler ve o, bu daveti kabul etmeyincede onu hapsetmişlerdir. Bey-Çur, el-Mehdi’nin halife olmasına ka­ dar Bağdat'ta hapiste kalmıştır. Araplar onu her ne zaman İslâm dinini kabul etmeye çağırmışlarsa da o şu cevabı ver­ miştir; "-Elçisi olduğum hükümdara ihanet etmem (ve dinimi asla değiştirmem)"(25). Ancak bu kimse, el-Mehdî devrinde serbest bırakılmış ve kendi ülkesine gitmesine müsaade e- dilmiştir(26). Ne var ki Bey-Çur'un torunları daha sonraki devirlerde İslâm dinini kabul edecek ve hem Vahs ve hem de Huttal'a hükümdar olacaklardır^7). Ebû Ca’fer el-Mansurdan sonra, onun yerine oğlu el- Mehdi halife olmuştur (775-785)(28) el-Mehdi halife olduktan sonra o da babasının yolunda yürümüş ve "Doğu H alkı”na, Türklere büyük ilgi göstermiştir. Bu cümleden olmak üzere; O, Emevî halifelerinden Ömer b. Abdû’l-Aziz gibi, çoğun­ luğunu, Türklerin oluşturduğu "Doğu" hükümdarlarına yö­ nelmiş ve onlara elçiler göndererek Müslüman olmalarını ve kendisine itaat etmelerini istemiştir, el-Mehdi; onlara, bu el­ çiler vasıtasıyla gönderdiği davet mektubunda aynen şöyle diyordu; 25el-Yakubi, Tarih,Beyrut, 1960, II, s. 465. vd. 26Barthold, W., Fergana, İA, IV, s. 560. 27 Esin, E., a.g.e., s. 239. 28es-Suyutî, s. 259, el-Hudarî, s. 94.
  • 43. "Eğer sizler, Allah'ın birliği ve Onun Rasûlünü kabul ederseniz büyük faydalar elde edeceğiniz gibi, benden de yardım görürsünüz”^9'1. Mâmâfih devrin çağdaş tarihçilerinden İbn Vâzıh el- Yakûbi'nin bu husustaki kıymetli rivayetlerinden öğrendi­ ğimize göre; el-Mehdinin İslâm'a çağrı elçisi gönderdiği Türk hükümdarları arasında Kabul meliki, Kabül Şah, Soğd (Semerkant) meliki; İhşîd, Toharistan hükümdarı, Şervîn Bam­ yan meliki, Şîîr ayrıca Fergâne hükümdarı, Ferzan, Uşrusana hükümdarı: Afşin, Karluk hükümdarı; Yabgu Bey, Sicistan me­ liki; Rutbil, (Taşkent) Türk hükümdarı; Tarhan, Tokuzoğıtz hü­ kümdarı; HAKAN da bulunuyordu"(30). Bunların hepsi el- Mehdi'nin itaati altına girmişler, diğer bir ifâde ile Müslü­ man olmuşlardır. Bu Müslüman olan Türk hükümdarlarının bir çoğu İslâm halifesine kıymetli hediyeler göndermeyi de ihmâl etmemişlerdir. Fakat bizim bu mahalli Türk hükümdarları arasında, asıl üzerinde durmak istediğimiz Karluklardan, Türk asıllı büyük Toharistan hükümdarı Yabgu Bey'dir. el-Mehdî, diğer mahalli Türk hanları ve çevre hükümdarları üzerinde çok büyük bir etki ve nüfuz sahibi olan bu büyük Karluk Yabgu- su ile özel ilişkiler kurma yoluna gitmiş, ona özel elçiler göndermiş ve onun her hâl-ü kârda Müslüman olmasını is­ temiş ve oda gerçek manada Müslüman olmuştur. Zira çağ­ daş tarihçilerimizden el-Ya'kûbi bu hususta aynen şöyle demektedir; 29 el-Yakubi, II, s. 397, 398, Krş. Panipati, İ. Şeyh Muhammed, İslâm Yayılış Tarihi, Çev. A. Genceli, İstanbul, 1971, II, s. 902. 30el-Yakubi, II, s. 436.
  • 44. Jj («-LAJİ hyc^r LiiS”j" İşte bu Yabgu Bey (Korluklardan ve Toharistan bu Türk asıllı hükümdarı) o varya, halife el-Mehdinin açık telkini ve bizzat onun eli ile Müslüman olmuş idi(31). Yine bu el-Mehdî'nin halifeliği zamanında bir kısım Oğuzlar ve Kartuklar uzak Türk diyarı, (İç-Asya)dan göç ederek Toharistan’a kadar gelmişler ve buralara yerleşmiş­ lerdir. Bunların büyük bir kısmı sonradan Müslüman olmuş­ lardır. Daha sonra Kartuklar, bu Oğuz Türklerini sıkıştırın­ ca, bu defa onlar Belh ve Herat taraflarına göç etmek duru­ munda kalm ışlardır^32). Böylece buraların Türklük dokusu bu yeni göçlerle bir kere daha güçlenmiş oluyordu. el-Mııkanna Müslüman Türkler Arasında: el-Mehdî devrinin konumuz açısından en büyük olay­ larından birisi de şüphesiz, el-Mukanna ve onun önderli­ ğinde Türk yurtlarında başlayan yarı dini terör hareketidir. Aşağı Türkistanda İslâmiyet güçlü bir varlık hâline geldik­ ten sonra bir çok fanatik Araplar, kendi sapık duygu ve dü­ şünceleri uğruna bu yeni Müslüman olmuş Orta Asya Türk­ lüğünü âlet etmek istemişlerdir. İşte bu sapıklardan biri olan Hâşim b. Hakîm adında bir fanatik: "ülûhiyet"n önce Hz. Adem, sonra bütün peygamberlere ondan sonra Hz. Muhammede, sonra Ebû Müslime ve şimdide kendisine hu­ lul ettiğine iddia etmiş ve herkesi kendisinin ilâh olduğuna 31 el-Ya’kubi, II, s. 436, Yabgu Bey ve Çevresi hakkında geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., İlk Müslüman Türk Hükümdarları ve Hakanları, Konya, 2004, s. 82. 32 Turan, O., Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi, İstanbul, a.g.e., I, s. 163.
  • 45. inanmaya çağırmıştır (775)(33). Şaşı gözlü, inadına çirkin yü­ zü ve dazlak kafalı olan bu kimse, yüzüne alün bir maske geçirdiği için "m askeli insan" anlamına "el-Mukanna" de­ nilmiştir. el-Mukanna bu ülûhiyet iddiasına Aşağı Türkistan'da başlamış ve Semerkant daki bir çok kimse bu sapığın peşine takılmış ve onun ülûhîyetine inanır olmuşlardır. Çoğunlu­ ğunu Türklerin oluşturduğu bu gözü dönmüş kimseler, yıl­ larca Müslümanların canına, malına ve kanma kasdetmişler ve onların ellerinde avuçlarında ne varsa almışlardır, en- Narşahi, onun komutanlarından birinin adından da anlaşıl­ dığı gibi Güler Tekin adında bir Türk olduğunu ve çoğunlu­ ğu kâfir Türklerden oluşan bir ordusu ve bunun zaman, za­ man sayısının 50.000 kişiye ulaştığını kaydetmektedir(34). Kendisi Kiş yakınlarında bir dağda ve bir kartal yuvasını andıran "Bisnam Kalesine" sığınmıştı(35). el-Mukanna üzerine gönderilen Arap komutanlardan hiç biri başarılı olamamış ve bu harpler senelerce böyle de­ vam etmiş, onbinlerce insanda ölmüştür. el-Mehdi, uzun zamandır devletin başına bela olan bu sapık adamın üzerine en sonunda Said el-Haraşî’yi göndermiştir. Said, büyük bir kararlılıkla Besnâm!a gelmiş ve el-Mukanna'm âdeta bir kar­ tal yuvasını andıran kalesini çok sıkı bir şekilde kuşatmış ve bu kuşatma kış mevsimi de dâhil aylarca sürmüştür. Bu du­ rumda el-Mukanna Türk yurtlarını yıllarca kasıp kavuran bu sapık lider bütün ümidini kaybetmiş ve en sonunda ha­ 33 et-Taberi, VIII, Tarihu’l-Ümem ve Miilûk, tah. M. E. İbrahim, Beyrut, 1967, s. 135, İbnü’l-Esir, el-Kâmilfit-Tarih, Beyrut, 1965, VI, s. 38, 39. 34en-Narşahi, s. 101. 35İbnü’l-Esir, VI, s. 39.
  • 46. nımları, yakınları da dâhil hepsi kendilerini yakarak canları­ na kıymışlardır (777)(36). Harûn er-Reşîd devrinde iç-Asyada, İslâmiyetin yayı­ lışı ile ilgili ifadeler ve Harun er-Reşîd'in bunlara ne derece etkili olduğu hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Ne var ki; Onun devrinde Horasan’a vali olarak gönderilen Fazl b. Yahyanın (794), halkı idare etme ve Türklerle hoş geçinmede çok başarılı olduğu, Türkistan'a seferler düzenlediği ve bu­ ralarda bir çok cami, mescid ve ribatlar yaptırmış olduğu ri­ vayet edilmektedir<37). Bir Gönül Eri Şakîk-i Belhi Türk Yurtlarında: Mâmâfih et-Taberî’nin bu rivâyetleri, artık bu devir­ lerde İslâmiyetin İç-Asya'da yeni bir hızla yayıldığını gös­ termektedir. Fakat bu devirlerde İç-Asya'da İslâm dininin yayılmasında yeni yeni gelişmeler olmuştur. O da daha son­ raları Asya bozkırlarında İslâm hidâyet meşalesini tutuştu­ racak olan İslam tasavvuf ve mistisizminin, İç-Asya kapıla­ rını çalmaya, şöhreti dünyayı dolduran büyük veli ve mürşidlerin Türkistan'ın iç kısımlarında ferdî tebşir hareke­ tine başlamış olmalarıdır. Orta Asya Türklüğünün dini ve milli hayatında daha sonraları çok önemli bir yeri olan ve bu yolla Müslüman olan Türkler arasında yeni bir imân neşesi ve coşkusu yaratan bu tasavvufî tebşir hareketleri hakkında W. Barthold şöyle demektedir; "İslâm dünyasının ister içinde, ister dışında ferdî İs­ lâm misyonerliğinin ortaya çıkışı, İslâm tasavvufunun or­ taya çıkışı ile yakından ilgilidir. Sûfiler, İslâm iyeti yaymak 36İbnüT-Esir, IV, s. 51, 52, en-Narşahî, s. 103. 37et-Taberi, VIII, s. 257.
  • 47. amacı ile bozkırlardaki Türklere gidiyorlardı. Hatta son de­ virlere kadar, her vakit bunların propagandası, medreselerde İslâm ilimlerini öğreten fakihlere nisbetle daha başarılı olu­ yordu^. Zira bu: "Şeyhler ile İslâm tasavvufunun diğer temsilcileri göçebeler arasında çok büyük bir tesir meydana getirmişlerdi. Üstelik bugün bile bozkırlarda hâlâ en çok on­ ların taraftarları vardu*39 Evet, ilk devirlerde, Türkistan'ın iç kısımlarında, bu şekilde ferdi tebşir faaliyetlerinde bulunan büyük zâhid ve mutasavvuflardan birisi şüphesi Şakik-i Belhidir (7347-809). Ünü civarı dolduran çok büyük bir "Şeyh" ve bir "mürşid" olmadan önce, çok iyi, gayret-i diniye sahibi bir Müslüman, aynı zamanda çok dürüst bir tüccar olan Şakîk; Türkistan'ın iç kısımlarına yaptığı bu ticari seferlerinde, Türk beldelerine giderek puthanelere girmiş, onları batıl inançlardan kurtar­ maya çalışmış ve Müslüman olmaları için çok yoğun fa­ aliyetlerde bulunmuştur. Hatta O; bu seferlerinin birinde karşılaştığı sakalsız bir putperestle, aralarında geçen bir ko­ nuşma sonucu "tasavvufa" meyletmiş ve devrin meşhur so­ filerinden İbrahim Edhem'e gelmiş, ona intîsâb etmiş ve da­ ha sonra şöhreti dünyayı dolduran koca bir veli olmuştur*40). İbrahim Edhem'den aldığı manevî ve ruhi derslerle tam bir gönül ve kalb adamı olan Şakîk'in bundan sonra asıl 38Barthold, W., Orta Asya Türk Tarihi, s. 94. 39 Barthold, W., Türkistan, s. 323, Buna benzer görüşler için bkz. Shaw, Stanford J., History o f the Ottoman Empire and Modem Turkey, Cambridge, 1976, 1, p. 153, "Sufism whic had converted most o f the Turkish ııomads to İslam in Central Asiâ. 40 Feridü'd-Din Attar. Tezkiretü'l-Evliya, Tah. M. İstilâmı, Tahran. 1346, s. 232-233. Turan, O., a.g.e., I, s. 56, İz. Mahir, Tasavvuf, İstanbul, 1969. s. 17, İslâm Alimleri Ansiklopedisi, İstanbul, III, s. 7-10, Tabakat es-Sülemi, s. 63 .
  • 48. himmeti İç-Asya Türklüğü olmuştur. O, kendisini steplerde yaşayan Türklere adamış, buralarda yaşayan Türkler arasın­ da gezmiş dolaşmış, tasavvufun verdiği yeni bir imân neşesi ve zevki ile bu yarı göçebe Türkleri, İslam'a çağırmış ve on­ lardan pek çoğu Müslüman olmuştur*41). Şakîk; gönlü hidâyet ateşiyle dopdolu olan bu büyük Tanrı Kulu bunlarla da yetinmemiştir. O; Abbasiler devrinde Türkistan'ın iç kısımlarına sefer eden İslâm ordularına ka­ tılmış ve onların yanında tam bir cihâd aşkı ile "Kâfir Türk- ler”e karşı çarpışarak o bölgelerde İslâm dininin galip gel­ mesi ve kâfir Türklerin Müslüman olmasını istemiştir. Nite­ kim onunla bu harblerin birinde aynı kaderi paylaşan dostu büyük gönül adamı Hatim b. el-Esam şöyle bir anekdot nak­ letmektedir; "Şakîk ile birlikte bir harbte Türklerle çarpışıyorduk. Ogün kesilen başlardan, kırılan mızraklar ve kesen kılınçlardan başka hiç bir şey görünmüyordu. Şakîk bana; "Ey Hatim! Nefsini nasıl buluyorsun. Sen onu zifaf ge­ cesinde karınla bulunduğun gibi, şehid olmaya hazır buluyormusun" dedi. Bende; "Tanrıya yemin ederimki öyle değil" dedim. Bunun üzerine O: "Tanrıya yemin ediyorumki bugün ben nefsimi zifaf gecesi gibi şihid olmaya hazır görüyorum?" dedi(42). Ne ilginçtir ki bu büyük gönül ve kalb adamı, büyük zâhid ve mücahid gâzi, yine böyle Türkistan'ın iç kısımları­ na yapılan bir sefer sarasında. Kulanda (bugünkü Evliya 41 Ferdü'd-Din Attar, a.g.e., s. 234. 42 el-Kuşeyri, Risale, Çev. T. Yazıcı, Ankara. 1972, s. 48, Krş. el-Bâr, M. Ali. Afganistan, minel-Feth el-İslâmî İlel-Gâzv er-Rûsi, Cidde. 1985. s. 424.
  • 49. Ata yakınında bir yer) Türklere karşı bir gaza esnasında öl­ dürülmüş ve zifaf gecesinde karısına kavuşurcasma, Allah yolunda "şehidlik mertebesi"ne kavuşmuştur (194/809)(43). Tasavvufun Türk Yurtlarına Sıçraması: Evet; yukarda da ifâde edildiği gibi, bu erken devir­ lerde kayda değer gelişmelerden bir diğeri de Tasavvufun Türk yurtlarına sıçraması derviş gazi ve şeyhlerin bozkırlar­ da yaşayan Türkler arasında İslâmiyetin yayılması için yeni bir hidâyet fırtınasını estirmeye başlamalarıdır. Bilindiği gibi Merv ve Belh şehirleri, hatta geniş anlamı ile Horasan Doğu Turan Yurdu daha ilk asırlarda İslâm Tasavvufunun önemli merkezlerinden biri olmuş ve buralarda bir çok büyük mürşidler yetişmiştir*44). Bu bakımdan Aşağı Türkistan'da İslâmi faaliyetler ge­ liştikten soıra İslâmi tasavvuf hareketinin Türk yurtlarına sıçraması gayet tabii idi. Zira çeşitli vesilelerle Horasan'a gi­ dip gelen bu Türkler, oralarda yeni yeni, tarikatlara intisâb ediyorlardı. Böylece tarikatların verdiği manevi zevki Türk­ ler de tatmış ve ruh yüceliğine Türkler de ulaşmış oluyorlar­ dı. Nitekim; Attar'ın, Tezkeretü'TEvliyasında Ahî İbrahim adında (III/9. asır) bir Türk sûfisinden bahsedilmektedir*45*. Bu yeni tasavvuf ceryanlarının gelişmesi ve şüphesiz daha mükemmel bir kurum hâline gelmesinde Baykent, Bu­ hara ve Semerkant gibi Aşağı Türkistan'ın mamur ve müref­ 43 İbnü'l-Esir, VI, s. 238, İbnüT-Verdi, I. Tettmme s. 315, Geniş bilgi için bkz. Tabakat es-Süfiyye, s. 61-66, Hilyetü’l-Evliyâ, VIII, s. 58, Tezkiretü'l- Evliyâ, s. 125, Tabakâtü'l-Kübrâ, I, s. 65. 44 Debbağoğlu, A., Tasavvufun İçtiami İktisadî ve Siyâsî Yönleri; II. Hareket (Aylık Dergi) Temmuz, 1973, sy. 9, s. 12. 45 Debbağoğlu, A., a.g.mk., s. 13.
  • 50. feh şehirlerinde çok daha önceleri kurulmuş olan "Ribatlar"m, yukarda da ifade edildiği gibi, çok önemli yar­ dımları olmuştur. Ribatlar; Türk yurtlarında daha sonraları ortaya çıkacak olan tekke ve zaviyelerin bir nevi çekirdeği ve mukaddes ocağını oluşturmuşlardır. Evet, Horasan yoluyla Türk yurtlarına giren tasavvuf cereyanları, gittikçe kuv­ vetlenmiş. Buhara ve Semerkant gibi büyük ilim irfan mer­ kezleri başta olmak üzere, Türkistan'ın İç kısımlarına doğru süratle yayılmaya başlamıştır. Böylece "Allah sevgisi" ve "Peygamber aşkt" ile yanıp tutuşan bir çok sofiler, dervişler mücâhid gaziler, erenler ve evliyalar, hulasa Allahın bu ermiş kulları, şehirler, köyler, kasabalar, hatta steplerde yarı göçebe olarak yaşayan Türk­ ler arasına karışarak, onların İslâm dinine girmeleri için son­ suz bir azim ve iman coşkusu içinde çalışıyorlardı. Bizim bu mânâda burada adını zikretmek istediğimiz bir ulu cihâd eri daha vardır. O da; Hâllâc-ı Mansur adıyla bilinen meşhur İslâm sofisidir. Bu büyük Tanrı Kulu, kendi­ ni önce Tarikatın cezbesine kapürmış ve daha sonra üzerine bir askerî kıyafet giyerek, sanki şehid olmak isteyen bir mücâhid gazi gibi Orta-Asya sınır boylarındaki şehirlere gitmiş Hoten ve Tufan'a uğramış ve bu geniş coğrafi bölge­ lerde yaşayan Türk boyları arasında Islâm dininin yayılması için canla başla çalışmış ve onbinlerce Türk'ün hidâyetine vesile olmuştur(46). Evet; Hallaç Y.N. Öztürk'iin de ifâde et­ tiği gibi; "Özellikle (887-890) yıllan arasında dolaştığı Türk il­ lerinde, İslâmın girmesini hazırlayan bir numaralı misyon sahibi olmanın yanında bir ırkın; Müslümanlığı tasavvuf 46 Massignon, L., Hallaç, İA. V/I, s. 168.
  • 51. penceresinden seyretmesinde tartışmaz liderdir. O patika yollan yıllarca adımlayarak, ribât ribât dolaşmış ve bu ır­ kın Kuran dinine kazandınlm ası için âdeta kozm ik bir hiz­ met vermiştir"(47). Bu Tasavvuf ehli kimseler Türkleri, İslâm dinine ka­ zandırmada klasik medrese âlimlerinden Hadis, Tefsir, Fıkıh gibi, çok daha başarılı oluyorlardı. Mâmâfih büyük Türk â- limi F. Köprülü, bir eserinde konumuzla ilgili gelişmeler hakkında şu beyanlarda bulunmaktadır; "Artık h.TV (m.X.) asırda Buhara ve Fergânede Şeyhlere tesadüf edilmeye baş­ ladı. Hatta Fergânede Türkler kendi şeyhlerine BAB yani BABA adını veriyorlardı. Meşhur Sofi Ebû Said Ebû'l- Hayr'ın pek ziyâde hürmet ettiği Muhammed Ma'şukî ile Emir Alî hâlis bir Türk idiler"(48). Iç-Asya ve sınır boylarında Müslüman Sûfîler ve gö­ nül erleri tarafından yarı medeni ve göçebe Türkler arasında başlatılan İslâmi tebliğ ve İrşad faaliyetleri sonucu Türk Boyları arasında daha sonraları bir hidâyet fırtınası esmiş ve bir büyük İslâm inkılabı olmuştur. İslâm dininin Türkler a- rasında kazandığı bu baş döndürücü gelişmelere işaret eden B. Lewis söyle demektedir; "Müslüman Araplar hiç bir zaman Orta-Asya Türklü­ ğüne baş eğdirememiş ama, İslâm onlara baş eğdirmiştir. Zi­ ra Tasavvuf erenleri ve buna gönül venniş daha bir çok kim­ seler Seyhun nehrinin gerisinde, üstelik hiç bir zaman esir olmamış Türk boylan arasında baş döndürücü bir şekilde bir İslâm î tebliğ faaliyetine girişmişler, böylece sınır boyla- 47Öztürk. Y.N., Hallâc-ı Mansur ve Eseri, İstanbul, 1996, s. 72-75. 48Köprülü, F., Türk Edebiyatında İlk Mutasavvuflar, Ankara, 1981. s. 15.
  • 52. nnda son derece sâde ve fa k a t askerî yönü ağır basan bir İs­ lâmiyet ortaya çıkmıştır"(49). el-Memûn ve Türkistanda İslâmiyet: Abbasi halifelerinin en büyüklerinden biri olan el- Memûn devri (813-833), İslâm dininin İç-Asya ve Türkler arasında yayılması için çok önemli kilometre taşlarından biri ve bir altın devir olmuştur. Zâten ana tarafından Merâcil a- dında bir Türk cariyesinden dünyaya gelen el-Memûn(50) dayızadeleri olan Türklere ve Orta Asya Türklüğüne her zaman büyük bir sevgi ve ilgi göstermiş ve onların büyük ölçüde Müslüman olmalarını sağlamışür. Nitekim A. Cevdet Paşa, onun Türklere karşı gösterdiği bu güzel duygularım şu şekilde dile getirmektedir; "Memûn'un anası bir Türk cariyesi olduğundan, Türk­ lere daha çok itibar edip, onlarda onu, kız kardeş çocuğu bi­ lerek uğrunda canlarımı başlarını feda ederlerdi "(51). Bilindiği gibi el-Memûn, daha ilk gençlik yıllarında babası Harun en-Reşid tarafından Horasan'a vali olarak gönderilmişti (h.192/807). Onun Türk ve Türk Hükümdar ve Hakanları ile ilk ciddi ve sıcak ilişkileri işte Horasan'a vali olduğu bu yıllarda başlamış ve ölünceye kadar da devam etmiştir. Mâmâfih ilk devir, klasik İslâm tarihi yazarlarından el-Belâzuri, el-Memûnün Horasan'daki bu ilk valilik yılla­ rında Türklerle olan bu sıcak ilişkileri ve onları İslâm dinine 49 Lewis, B., Politics and War Studies in Classical and Ottoman İslam, London, 1971, p. 193. 50 Kitapçı, Z., Mukaddes Çevreler ve Eski Hilâfet Ülkelerinde Türk Hatun­ ları, Konya, 1995, s. 61. 51 Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, IV, s. 198.
  • 53. kazandırmak için gösterdiği ciddi gayret ve teşebbüsleri hakkında şu ilginç açıklamalarda bulunmaktadır; "O, Horasanda bulunduğu sırada Soğd, Uşrusana ve Fergâne hükümdarlarına akınlar düzenledi. Onların üzerine süvariler gönderilmesini emretti. Aynca bu Türk hükümdar­ larına, bir taraftan onların İslâm dinine ilgisini çekmek, di­ ğer taraftanda onların Müslüman olmalarını sağlamak için mektuplar yazmayı da ihmâl etmedi"^Z). Gerçekte el-Memûn'un gerek mahalli Türk hüküm­ darlarının müsküman olmaları için yaptığı fiili teşebbüsler, gerekse Türkistan'ın iç kısımlarına düzenlediği dini gazalar, netice itibarı ile boşa gitmemiş ve bazı Türk hükümdar ve Türk aristokratları da dahil bir çok Türk Müslüman olmuş­ tur. Fakat onun Horasan da bulunduğu ve Türklerin Müs­ lümanlığı ile ilgili verimli valilik yılları pek fazla sürmemiş­ tir. Zira onun övey kardeşi el-Emin'in babası Hârun er- Reşîd tarafından "H alife" ilân edilmesi ve daha sonra bilfiil halife olması, el-Memûn'u koyu bir çaresizlik içinde hem de çok şiddetli bir taht mücâdelesine sürüklemiştir. O, bu cümleden olmak üzere Türk hanları ve aristok­ rat ailelerine bir çok elçiler göndermiş, onlarla sosyal münâ­ sebetlerini geliştirmiş, bölge halkı ve hükümdar ailelerinin çocuklarının isteyenleri divan defterine kaydedilmeleri ve onlara maaş bağlamalarını istemiştir. Bunlar önce Müslüman oluyor sonra da iyi bir terbiye dini eğitim ve askeri disiplin­ den sonra el-Memûn'un ihtilâl ordusunun esasını oluştur­ mak üzere hazırlanıyorlardı*53*. Öyle ya, Tâhir b. el-Hüsey'in 32 el-Belâzuıî, Fütuhu’l-Bii'ldan, tah. A. E., et-Tabbah, Ö. E., et-Tabbah, Beyrut, 1958, s. 605. 53el-Belâzuri, s. 605, 606, et-Taberi, VIII, s. 403, 404.
  • 54. komutasında Bağdat'a sevkedilen ordunun çoğunluğu he­ nüz yeni Müslüman olan bu Türklerden oluşmakta idi. el-Metnûn, üvey kardeşi el-Emin ile olan çetin mücâ­ deleyi kazanmış ve bir kan ve ateş denizinden geçerek Bağ­ dat'a gelmiş ve hilâfet koltuğuna oturmuştur. Fakat o, halife olduktan sonra da Doğu halkt, özellikle kendisine taht ve baht şehrine giden yolu açan Orta Asya Türklüğü, Türk hü­ kümdar ve Hakanları ile ilgisini hiçbir zaman kesmemiş ve onların her hâl-ü kârda Müslüman olmalarını istemiştir. Türk aristokratlarının Müslüman olmaları yolunda onun el­ de ettiği en büyük başarılardan birisi, şüphesiz Uşrusatıa 'nın Gök-Türklefden beri devam ede gelen büyük Hükümdarı, Kara Buğra Han'ın oğlu Kâvus ve onun büyük oğlu Haydar'm Müslüman olmalarıdır. Uşrusana Hükümdarı Kavus’un Müslüman Olması: Bilindiği gibi Kâvus'un bu sıralarda üç oğlu bulunu­ yordu. Bunlardan en büyüğünün adı Haydar idi. Haydar; bir kısım ailevi sebepler nedeniyle Bağdat’a gelmiş ve baba­ sına rağmen el-Memûn'un huzurunda Müslüman olmuş- tur(54). Çünkü o sıralarda el-Memûn kadar, bir Türk'ün Müs­ lüman olmasına sevinen bir başka kimse yoktu. O Haydar ki, daha sonraları "el-Afşin" lakabıyla İslâm tarihine geçmiş ve gösterdiği büyük deha, askerî kabiliyet ve ye-tenek ve he­ le hele harp meydanlarında gösterdiği kahramanlıkları ile "Hilâfet Ordulan"nm "baş komutanı" yani "Emîru’l- Ümera-Orgeneral" olmuştur. Tarihin şu garip cilvesine bakınız ki, Haydar'm kendi­ ne has bazı sebeplerle babasının çevresinden uzaklaşması ve 54el-Belâzuri, s. 605.
  • 55. hele hele Bağdat'a kadar gelerek Müslüman olması ve baba­ sının karşısına geçmesi, Uşrusana hükümdarı olan Kavuş i- çin hiçte iyi olmamıştır. Bu durum, onun Abbasi Halifesi el- Memûn'a karşı sürdürdüğü mukavemetini kırmış ve onu is­ ter istemez "Müslüman olmaya" zorlamıştır. Şöyle ki; Vergi vermemek ve Abbasi Hilâfetinin egemen­ lik ve hâkimiyetini bir türlü kabul etmemekte direnen bu Türk hükümdarı Kâvus'un üzerine el-Memûn, bu defa, Ahmed b. el-Ahvel'i göndermiştir. Daha hiç bir harb hazır­ lığı yapmadan el-Ahvel ve onun ordusunu karşısında bulan Kavuş, neye uğradığına şaşırıp kalmıştır. Müslüman general fazla vakit kaybetmemiş, senelerdir direnen Kavuş ve oğlu Fazlı esir almış ve daha sonra ikisini birlikte halife el- Memûn’a takdim etmek üzere Bağdat'a göndermiştir (207/822)(55). Böylece Bağdat'a gelen Kâvus, Abbasi Halifesi el- Memûn'un karşısına çıkmış, halife ve yalan çevresinin telki­ ni ile Müslüman olmuştur(56). el-Memûn bu soylu, Müslü­ man Türk hükümdarının yüksek şahsiyetinden fevkalade, etkilenmiş., ona her türlü izzet ve ikramda bulunmuş, onu Uşrusana'ya ve kendi nâmına tekrar hükümdar tayin etmiş­ tir. Hatta el-Memûn bu Türk Hanının gönlünü almak için daha da ileri gitmiş ve ondan sonra da oğlu, Haydar'm Uşrusana'ya "Afşin” yani "Han" olacağını söylemiş ve böyle­ ce kendisine ne kadar önem verdiğini vurgulamıştır. el- Memûn bunlarla da yetinmemiştir. Kâvus'un iki oğlunu ya- 55et-Taberî, VIII, s. 559. 56el-Belâzuri, s. 605.
  • 56. m Afşîn ve el-Fazlı sarayına almış ve bir daha onları Uşrusana'ya dahi göndermemiştir*57*. Mâmâfih, el-Memûn'un Türk yurtlan ve buralarda yaşayan Türkler ve Türk hükümdarları ile sıcak ilişkileri her zaman en canlı bir şekilde devam etmiş ve bu değerli İslâm Halifesi, hayatı boyunca Orta-Asya Türklüğünün Müslü­ manlığı için ayrı bir önem vermiş ve bunun için elinden ge­ len her şeyi yapmıştır. Nitekim el-Belâzuri el-Memûn'un, Türkler, Türk hükümdar ve hakanlarını, İslâm dinine ka­ zandırmak için gösterdiği ciddi gayret ve teşebbüsleri hak­ kında ilginç açıklamalarda bulunmakta ve şöyle demektedir; fi ıj* jjp j ^p aJUp <Ü-*ıj j ç i I d j j U J j& l j a ÂPÜali ^ £■ j S o d JA î J a Î İ ^ oj_j Aİ s . b î j d M jjjJ l ı j ,y> d j k ş tfj> thj'j ^ 'jd ' "el-Memûn, daha halife olmadan önce henüz Müslü­ manlığı kabul etmemiş olan Türklere karşı gazalar yapıl­ masını ve onların Müslüman olması için çaba sarf edilmesi­ ni emrederdi. Onlardan Müslümanlığı kabul edenlere çok daha yumuşak davranır izzet ve ikramlarda bulunurdu. Hele hele Türk Hakan ve beylerinden biri Müslüman olupta ken­ disini ziyarete gelmiş ise, el-Memûn ona izzet ve ikrâm için ne yapacağını şaşırır kalırdı. Onları âdeta lütuf ve ih­ sanlara boğardı"^. 57 Geniş Bilgi için bkz. Kitapçı, Z., İlk Müslüman Türk Hükümdar ve Ha­ kanları, Konya, 2004, s. 280, s. 201. 58el-Belâzuri, s. 606.
  • 57. el-Memûn ve Orta Asya Türklüğü: el-Memûn'un Orta Asya Türklüğünü; İslâm dinine kazandırmak için sarfettiği bu ciddi gayretler, T.W. Amold'unda dikkatini çekmiş ve bu gelişmelerden sitayişle bahsetmiştir*59). O, bu yönü ile bir dereceye kadar bizlere, Emevî halifelerinden Ömer b. Abdü'l-Aziz'i hatırlatmakta­ dır. el-Memûn da, bir taraftan Türkistan'ın iç kısımlarına gaza ve cihadlar yaparak yerli halkı, İslâm dinine çağırdığı gibi, diğer taraftan Türk Hükümdar ve hakanlarını İslâm di­ nine davet etmiş ve onlardan bir çoğu da Müslüman olmuş­ tur*60). Yine bu cümleden olmak üzere; meselâ Kâbil'in gayr-i müslim hükümdarı, el-Memûn’un telkini ile İslâmiyeti ka­ bul etmiş, hattâ kendi muhteşem taç ve kılmanı da bir bağlı­ lık işareti olmak üzere el-Memûn'a sunmuştur*61). Kaynaklarda buna benzer ve fakat bundan çok daha ilginç bir Türk hükümdarının ihtida olayından daha bahse­ dilmektedir, Mevlâna Şiblî'inin "el-Memûn" hakkında yaz­ dığı müstakil bir eserinden öğrendiğimize göre; el-Memûn'un Orta Asya mahalli Türk hükümdarları arasında, İslâm dininin yayılması için giriştiği tebliğ faaliyet­ leri sonucu bir çok Türk hükümdarı Müslüman olmuştu. Fakat bunlardan öyle bir kimse vardı ki; bu Hak Dine gir­ mekle yetinmemiş, üstelik daha önce ilâh olarak taptığı pu­ tunu (muhtemelen Buda heykeli olmalıdır), bir nedamet ese­ ri olmak üzere el-Memûn'a göndermiş ve bunun halka teş­ hir edilmesini istemiştir. 59Arnold, T.W.. İbid, p. 85. 60Şah Muînûddin, Tarih-i İslâm, Haydarabad, III, s. 164-167. 61 Panipati, Ş.M.İ., a.g.e., II, s. 905, Krş. Yusuf, S.M., Studies in Islamic History, Lahore, 1970, p. 65.
  • 58. Mitekim bu maksad için Bağdat'a getirilen ve Halife el-Memûn'a takdim edilen bu ilâh, daha sonra; bir hac- mevsiminde Mekke'ye gönderilmiş ve Mina'da bütün hacıla­ ra teşhir edilmişti. Bu putun başına da bir adam konulmuş­ tu. O adam bu muazzam putun önünden geçenlere şu şekil­ de sesleniyordu; "-Ey Hacılar! Bileninizki bu put falanca Türk Beyinin putu idi. Şimdi o Müslüman olmuş ve bu putu da sizlere bir ibret olm ak üzere teşhir için göndermiştir"<62). Fakat bizim burada asıl üzerinde durmak istediğimiz, onun büyük Manihaist rahiplerinden Yezdanbaht'm Müs­ lüman olması için gösterdiği samimi ilgi ve köklü arzusu­ dur. Yezdanbaht, İran'dan geliyordu ve koyu bir Manihaist idi. Bilgili, görgülü, ağırbaşlı, zâhid bir kimse idi. Bu zât, Bağdat'ta el-Memûnun huzurunda ve diğer bir çok kimsele­ rin de bulunduğu bir mecliste yapılan yüsek ilahiyat tartış­ malarında, İslâm âlimlerinin hakikatli beyanları karşısında şaşırıp kalmış ve şöyle demiştir; "Benden "Hak" ve "Hakikati" söylemem istenirse diyeceğimki; hiç bir zaman İslâm kılınç gücü; bir kısım zor­ lama ve baskılarla yayılmamıştır." Halife el-Memûn, Yezdanbaht'm bu beyanlarından heyecanlanmış, bundan da öte büyük bir ümide kapılmış ve onun mutlaka Müslüman olması için ikna edilmesini istemiş hatta bu teklifi ona bizat kendisi yapmıştı. Yezdanbaht, İs­ lâm Halifesine hiçte beklemediği bir cevap vermiş ve şöyle demiştir; 62 Nu'mâni, M. Şibli, el-Memûn, Haydarabad, 189, s. 67, Krş. Panipati, Şeyh M.I., a.g.e:, II, s. 908.
  • 59. "Ey Müminlerin Emiri! Sizin bana yaptığınız nasihat- lannızı dinledim ve ne demek istediğinizi de anladım. Fakat siz; huzurunuzda bulunan bir kimseyi zorla eski dinini bıra­ kıp ve sizin dininize girmesini isteyen zorba bir adam ola­ mazsınız." Ne ilginçtir ki; bu büyük Abbasi Halifesi, Yezdan- baht'a kızmak şöyle dursun, ona ve fikirlerine saygı göster­ miş, o kadarki bu M anihaist rahibinin memleketine dönü­ şünde, bazı aşırı kimselerin her hangi bir zarar vermemeleri için yanma özel koruyucular bile vermiştir*63). Bu davranış, İslâm Halifesinin diğer dinler, hatta ehli kita olmayanlara bile gösterdiği saygı, hoşgörü ve toleransın tarih sayfalarına geçmiş en güzel örneklerden birisidir. Bu bakımda HA.R. Gibb; onun bu yüksek karakterini takdir etmiş ve şöyle de­ miştir: "Her akılâne bir muhakeme sayesinde, ister iyi bir te­ sadüf eseri olsun parlak Müslüman medeniyetinin (Aşağı Türkistanda) temelini kurmak şerefi el-Memûn'a aittir"{b4). el-Mutasım Devri ve Türk Yurtlarında İslâmiyet: el-Memûn'un Anadoluya, Bizans'a karşı çıktığı bir se­ fer sırasında vefat etmesinden sonra, onun yerine üvey kar­ deşi el-Mutasım halife olmuştur (833-844)*65). el-Mu'tasım da ana yönünden Türk olan ilk Abbasî halifelerinden biridir. Anası ise, Mâride Hatundur. Mâride; kendi devrinde ve hi­ lâfet çevrelerinde Türk olmanın gururunu bir milli şuur ül­ küsü içinde yaşamış en ulu Türk analarından biri idi. Onun 63İbn Nedim, el-Fihrist, Krş. Arnold, T.W. Ibid, p. 86. 64Gibb, H.A.R., a.g.e., s. 82. 65 es-Suyûti, Tarihu’l-Hulefa, s. 306, ed-Diyarbekiri, Tarihu’l-Hamîs, II, s. 334.
  • 60. yüksek gayretleri ve oğlu el-Mu'tasım'a aşıladığı yüksek i- dealler; her hal-ü kârda "Türk olma", "Türk kalma" ve "Türk gibi yaşama" şuuru sayesinde; Bağdat ve hilâfet ül- keferinde yeni bir "Türkler Devri" başlamıştır ki bu bir ma­ nada Arap İslâm tarihinin akışını dahi değiştirmiştir*66). el-Mu'tasım devri; İslâm dininin gerek İç-Asya ve Türkler arasında yayılması ve gerekse, henüz Müslüman o- lan bu Türk aileleri ve onların çocuklarımn Bağdat'a yeni bir görev için davet edilmeleri, Orta Asya'nın İslâmlaştırılma- smda çok önemli kilometre taşlarından biri olmuştur. Nite­ kim çağdaş tarihçilerimizden el-Belâzuri; el-Mu’tasım dev­ rindeki bu hayırlı gelişmeler hakkında bizlere çok özlü bir şekilde şu bilgileri vermektedir; Â i j t i t f J j ? - d i l i J d » ı l ) l £ î <Ü!b c j S İ A s - o l jf" Ij Aâ-dl ^y» «.Ijj U Jcsr ja e i j ç i i ” . 6 ü a j * J * "Daha sonra el-Mu’tasım Billah halife oldu. O da ay­ nı şekilde davrandı, O kadarki sonunda onun askerlerinin büyük çoğunluğu; Aşağı Türkistan, Soğd, Fergâne, Uşrusana, Şaş ve başka başka yerlerin halkından oluştu. Bunların hü­ kümdar (ve Hakanları) onun karşısına geldiler Müslüman oldular ve İslâm dini buralarda yaşayan insanlar arasında hâkim bir din oldu"{67). 66 Bu konularda geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Mukaddes Çevreler ve Eski Hilâfet Ülkelerinde Türk Hatunları, Konya, s. 67. 67el-Belâzurî, s. 606.
  • 61. Gerçekte Kuteybe b. Müslimden sonra ve Abbasîler devrinde İç-Asya Türklüğüne karşı, Allah'ın hidâyetine gi­ den bu aydınlık yolu açan, yine ana yönünden Türk olan ve Türklere, "dayı zadeleri"ne ayrı bir yakınlık gösteren bu iki sevimli, büyük Abbasî halifesi olmuştur. Bunlardan birincisi olan el-Memûn, daha Horasan'daki Doğu Turan Yurdu, ilk şehzadelik yıllarından itibaren İslâm dininin karşısına diki­ len bütün engelleri bir bir ortadan kaldırmış ve Türklere i- man hakimiyetine giden yolun önünü açmıştır. el-Mu’tasım ise o, kardeşinin açtığı bu nurlu hidâyet yolundan yürüyerek İç-Asya Türklüğüne ulaşmış ve onun giriştiği bu hayırlı faa­ liyetler sonucu başta Türk hükümdar ve Hakanları olmak üzere yüzlerce binlerce Türk, Müslüman olmuşlardır. Hattâ bu Hakanlardan bazıları Müslüman olmakla kalmamış el- Mutasımın özel davetine uyarak Bağdat'a gelmiş ve onun yüksek himaye ve hizmetine girmiştir. Bu şekilde onun hizmetine giren Türk Hakanlarından birisi de Hakan Gartuç (Artuk) idi. Türk Hakanı Gartuç onu telkini ile Müslüman olmuş ve Ahmed adını almıştı. Gartuç, el-Mu'tasımm ardı arkası kesilmeyen davetleri üzerine en sonunda Bağdat'a gelmiş ve İslâm Halifesinin çok büyük bir iltifatına mazhar olmuş ve bundan da öte, Halife bütün mef­ ruşatıyla birlikte on koca bir saray hediye etmiştir. Hakan Gartüç'un, devleti idare etme, ve Bağdat'a getirilen Türk gençlerini askeri bir disiplin içinde yetiştirme ve bu Türkle­ re, Türk ailelerine, halifenin saygınlığını kazandırmada çok büyük hizmetleri olmuştur. el-Mutasım, onun sarayını ken­ di evi gibi bir uğrak yeri haline getirmiş ve günlerinin bir çoğunu bu Türk Hakanının sarayında geçirir olmuştu(68). 68 Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., et-Tiirk fi Müellefât el-Câhız, Beyrut, 1972, s. 288.