2. SIRA CETVELI NEDIR ?
Mahcuz mallar tamamiyle satıldıkta bedelleri
alakadarlara hisselerine göre paylaştırılır ( İİK 138/1
)
Satış tutarı bütün alacakları ödemiye yetmezse icra
memuru kendiliğinden yeni hacizler yaparak haczi
tamamlar. ( İİK 139 )
Satış tutarı bütün alacaklıların alacağını tamamen
ödemiye yetmezse icra dairesi alacaklıların bir sıra
cetvelini yapar. ( İİK 140 )
3. SIRA CETVELİ NEDİR ?
Hacizde sıra cetveli, hacze iştirak etmiş olan
alacaklılar gözetilerek hazırlanmaktadır. Hazce
iştirak eden tüm alacaklıların alacağı
ödenebiliyorsa, sıra cetveli düzenlenmez. Buna
mukabil iflasta sıra cetveli düzenlenmesi zorunludur
ve kural olarak alacaklılar, borçlunun bütün aktifine
iştirak ettiğinden birinin diğerinden önce gelebilmesi
için, alacağının nitelik itibari ile farklı olması
gerekmektedir
4. SIRA CETVELİ NEDİR ?
Buna göre ;
Birinci sıra:
A) İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem
tazminatları dahil alacakları ile iflâs nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem
tazminatları,
B) İşverenlerin, işçiler için yardım sandıkları veya sair yardım teşkilatı kurulması veya bunların yaşatılması
maksadıyla meydana gelmiş ve tüzel kişilik kazanmış bulunan tesislere veya derneklere olan borçları,
C) İflâsın açılmasından önceki son bir yıl içinde tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan
doğan her türlü nafaka alacakları.
İkinci sıra:
Velâyet ve vesayet nedeniyle malları borçlunun idaresine bırakılan kimselerin bu ilişki nedeniyle doğmuş olan
tüm alacakları;
Ancak bu alacaklar, iflâs, vesayet veya velâyetin devam ettiği müddet yahut bunların bitmesini takip eden yıl
içinde açılırsa imtiyazlı alacak olarak kabul olunur. Bir davanın veya takibin devam ettiği müddet hesaba katılmaz.
Üçüncü sıra:
Özel kanunlarında imtiyazlı olduğu belirtilen alacaklar.
Dördüncü sıra:
İmtiyazlı olmayan diğer bütün alacaklar
İİK 206
6. SIRA CETVELİ NEDİR ?
İİK’nun 141. Maddesi uyarınca sıra cetvelinin birer
örneği icra müdürlüğünce ilgililere tebliğ edilir.
Tebliğ olunan sıra cetveline İİK 142. Maddesi
uyarınca sıra cetvelinin tebliğinden itibaren
alacaklılar, takibin yapıldığı icra dairesinin
bulunduğu yer mahkemesine sıra cetveline itiraz
davası açarak, itiraz edebilirler.
7. SIRA CETVELİNE İTİRAZ
Davacı alacaklı, davalı diğer alacaklının alacağının
miktarına itiraz edebilir. Buna göre davacı, sadece
alacağın miktarına değil, ferilerine de itiraz
edebilecektir. Bir başka deyişle, faize de itiraz
mümkündür.
İtiraz olunabilecek bir diğer husus ise, davalının
borçludan alacağı bulunmadığına yönelik itirazdır.
Buna göre alacak, borçlu tarafından ödenmiş
olabileceği gibi, sıra cetvelinde pay ayrılan
alacaklının alacağının muvazaalı olduğu yönünde
bir itiraz da söz konusu olabilecektir.
8. MUVAZAA SEBEBİ İLE İTİRAZ
Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak
amacıyla ve fakat kendi gerçek iradelerine
uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç getirmeyen
bir görünüş meydana getirmeyen bir görünüş
yaratmak hususundaki anlaşmalara denilir. Bu
tanımdan da anlaşılacağı üzere, tarafların
başkalarını aldatma saiki taşıyan bu işlemler kural
olarak geçersizdir.
9. GÖREV VE YETKI
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 11.11.2013 tarih ve 2013/7806 E.,
2013/6966 K. Sayılı ilamında “Mahkemece, dosya kapsamına
göre, sıra cetveline itiraz davalarında İİK'nın 142. maddesine
göre genel mahkemelerin görevli olduğu, taraflar arasında
doğrudan bir ilişki bulunmadığı ve davanın TTK'nın 4.
madesindeki koşulları taşıyan ticari bir dava olmadığı, görev
hususunun yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi
gerektiği gerekçesiyle, görevsizlik kararı verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici
sebeplere göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde
değildir.” Diyerek Yerel Mahkeme’nin kararını onamıştır.
10. İSPAT YÜKÜ
Sıra cetveline itiraz davası açılması halinde ispat yükü davacı alacaklıya
değil, alacağına itiraz edilen davalı alacaklıya aittir***
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 13.04.1982 Tarih ve 1982/8529 E. ,
1982/3056 K. Sayılı ilamına göre “Haciz yolu ile yapılan takipte
borçlunun itirazı halinde, iflasta da alacağın iflas idaresince
kabul edilmemesi durumunda alacaklı, alacağının varlığını ispat
zorundadır. Sıra cetveline
itiraz davası açılması halinde ispat külfeti durumu değişmez, yani ispat
yükü davacı alacaklıya
değil, alacağına itiraz edilen davalı alacaklıya aittir. Aksi halin kabulü
halinde, borç-
lunun itiraz etmemesi veya alacağın iflas idaresince kabulü durumunda
ispat külfeti kuralı de-
ğiştirilmiş, olumsuzun ispatı kuralı kabul edilmiş olur44. Bu davada taraf
alacaklılar arasında
alacakla ilgili doğrudan doğruya bir ilişki bulunmadığından davacı
alacaklının böylesine ağır
bir külfet altına girmesi beklenilemez
11. İSPAT YÜKÜ
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 03.06.2009 Tarih ve
2009/4539 E. , 2009/5236 K. Sayılı ilamına göre” Muvazaa
iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü,
kural olarak davalı alacaklı üzerindedir. Davalı, alacağının
varlığını ve miktarını usulüne uygun delillerle kanıtlamalıdır.
Her zaman düzenlenmesi mümkün olan bono, alacağın
varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Bu durumda
mahkemece, davalı alacaklının borçlu ile arasındaki alt ilişkiyi
belgelendirmesi, satış tutarları ve prim oranları konusundaki
delillerinin ibrazı sağlanarak, gerekirse davalı borçlunun buna
ilişkin ticari kayıtlarının da incelenmesi, davalı yanın takibine
dayanak kıldığı bononun keşide ve vade tarihi itibariyle Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 299. maddesi çerçevesinde
değerlendirmesi ve varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar
verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak hüküm
kurulmasında isabet görülmemiştir.”
12. İSPAT YÜKÜ
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 20.12.1994 tarih ve 1994/10100 E.,
19994/12865 K. Sayılı ilamında “Davalı alacaklılardan Mahir
Daştanoğlu, borçlu hakkında satış vaadi sözleşmesi nedeniyle
verdiği peşin bedelin tahsili amacıyla yaptığı ilamsız takibin
dayanağı olan sözleşmeyi ibraz etmemiş ve yaptığı takip günü
borçluyla anlaşarak ödeme emrini icrada tebliğ ettirmek suretiyle,
borçlunun da borcu kabul beyanı alınarak takip kesinleştirilmiş ve
aynı taşınmaza haciz konulmuştur. Daha sonra alacaklı,
alacağının kanıtını sağlamak amacıyla borçludan 2 adet senet ve
1 adet çek alarak, takipteki konu alacağının kanıtı olarak
mahkemeye ibraz etmiştir. Bu olgular, alacak iddiasında bulunan
davalı ile borçlu arasındaki diğer alacaklılar aleyhine yapılan
anlaşmalı bir işlem olarak hukuken geçersizliğinin kabulünü
gerektirmektedir. Davalı, gerçekte alacağının dayanağını satış
anlaşması olarak belirtmiş, fakat bu husus, takibin varlığı
sırasında mevcut olan bir kanıt ile ispatlanamamıştır. O halde, bu
davalı yönünden de davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde
reddi isabetsizdir.”
13. İSPAT YÜKÜ
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 25.12.1992 tarih ve 1992/11448 E., 1992/ 6920 K.
Sayılı ilamında “Davalı alacaklı ve dava dışı müflis tacir olup, alacağın ticari
ilişkiden kaynaklandığı karine olarak kabul edilmelidir. Davalının ticari ilişkiye
ait defter kayıtları kendi aleyhine kesin delil olup öncelikle defterlerin
incelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Mahkemece, ticari defterlerin ibrazı
yolunda 21.4.1992 gününde verilen arakararı uyarınca tebligat yapılmış
olmasına karşın davalı ticari defterlerini ibrazdan kaçınmış bulunduğundan,
ihtarda belirtildiği üzere defterlerin de böyle bir ticari ilişki ve alacak kaydının
bulunmadığının kabulü gerekir. Esasen mahkemenin müflis şirketin ticari
defterleri üzerinde yaptığı bilirkişi incelemesinde, defterlerin kapama
tastiklerine de rastlanmamış olması karşısında delil olma niteliği
bulunmadığını kabul etmesi gerekir.”.
14. KARARIN SONUÇLARI
Davanın kabulü halinde ise ; sonucundan sadece
davacı yararlanır. Yani, dava sonucuna göre
davalının payından indirilecek miktar, davacının
alacağının tamamen ödenmesine tahsis edilir;
geriye para artarsa, bu alacağı itiraza uğramış olan
alacaklıya (davalıya) verilir.
Buradaki durum iflastakinden (İİK m. 235/3)
farklıdır: Haciz yoluyla takipte davacı davayı
kazandığı takdirde evvela davacının alacağı ödenir,
artan kısım davalıya bırakılır. İflasta ise, davalıya
sıra cetveline göre ayrılan paradan önce davacının
alacağı ödenir, artan olursa diğer alacaklılara
sıralarına göre dağıtılır.