3. Tüm Yönleriyle Yassıhüyük
Yazar : Bekir CANER
Yücel Sit. 545 Sok.A1 blok No: 14 Cumh. Mah.
Üçler/Denizli 0 258 361 11 74
Canerbekir20@hotmail.com
Tashih ve düzenleme:
Ali GÜNER (Eğitimci-Hukukçu)
Osman GÜDÜCÜ (Ġlköğretim MüfettiĢi)
Kapak:
ĠSBN: 978-605-60872-0-2
Birinci baskı 300
Nisan 2010
(Bu kitabın her türlü yayın hakkı Bekir CANER‟e aittir. Fikir ve
Sanat Eserleri hakkındaki mevzuatın izin verdiği usul ve esaslar
çerçevesinde kaynak gösterilerek alıntılar yapılabilir.)
3
4. ÖN SÖZ
Ġnsanlar yaĢadıkları yerleri her yönüyle tanımak
zorundadırlar. Bu zorunluluk bugünkü ve gelecekteki
nesillerin, geçmiĢle bağını güçlendirecek; onların tarihini,
kökünü, kökenini ve kültürünü tanıyarak kendilerini daha
güçlü hissetmelerini sağlayacaktır.
Yöremiz, köyümüz, kasabamız binlerce yıldan
beri insanların yurt kurduğu, ev yaptığı ve yaĢadığı bir
yerdir. Özellikle Ģu anda kasabanın sırtını dayadığı koca
höyük bir tarih hazinesi ve anıtıdır. Bu anıt binlerce yıl-
dan beri orada durmaktadır. Üzerinden de binlerce nesil
gelip geçmiĢtir. Her nesil kendinden bir izi bu topraklara
bırakmıĢtır. Bu iz zaman içinde mühür olup bu topraklara
vurulmuĢtur.
Yüzlerce yıl önce bu topraklara gelen atalarımız
bu coğrafyayı vatan yapmıĢlardır. Vatan kandır, emektir,
alın teridir, göz yaĢıdır. Vatan geçmiĢten geleceğe kutsal
bir mirastır.
Dünden bugüne, bugünden yarına uzun ince bir
yolda giderken kültürümüzü oluĢturan bir takım temel
taĢlarımız yitip gitmektedir. Bu kitap, insanımızın oluĢ-
turduğu temel taĢlarını unutturmamak için kaleme alın-
mıĢtır. Eğrisiyle doğrusuyla insanımıza küçük bir katkıda
bulunmak istemektedir. Aranırsa bu kitabın eksiklikleri,
yanlıĢları veya fazlalılıkları bulunur. Umarım ileride
kasabamızın değerli çocukları daha iyisini, daha güzelini
ortaya çıkaracaklar; bu kitabın eksiklerini tamamlayacak-
lardır. Saygılarımla.
Bekir CANER
4
5. COĞRAFĠ DURUMU
Yassıhüyük kasabasının coğrafi durumu ile buna
bağlı diğer bilgileri incelemeden önce bağlı olduğu coğ-
rafyanın incelenmesi gerekmektedir. Kasabanın bağlı
olduğu coğrafya Acıpayam ilçesinin coğrafyasıdır.
Anadolu yarımadasının güneybatısında, Ege böl-
gesinin güneydoğusunda yer alan Acıpayam ilçesi, De-
nizli iline bağlı olup ilin güneydoğusunda yer almaktadır.
5
6. Yüz ölçümü 1925 km2 olan Acıpayam, gerek yüz
ölçümü yönünden gerekse nüfus yönünden Denizli‟nin
en büyük ilçesidir. Acıpayam, Ege bölgesi ile Akdeniz
bölgesi arasındaki geçiĢ noktasında bulunmaktadır. Ġlçe-
nin doğusunda Burdur ilinin YeĢilova, Tefenni, Gölhisar,
Çavdır ilçeleri; batısında ilimizin Tavas ve Beyağaç ilçe-
leri; kuzeyinde Serinhisar ve Çardak ilçeleri; güneyinde
Çameli ilçesi ile Muğla‟nın Köyceğiz ilçesi yer almakta-
dır.
Acıpayam Ovası‟nın etrafı, yüksekliği 500–2500
metre arasında değiĢen dağlarla çevrilmiĢtir. Ovanın
yaklaĢık uzunluğu 42 km, eni ise 18 km olup yüz ölçü-
mü 725 km2 kadardır.
Ova, kuzeyden 2.500 m. yüksekliğindeki Honaz
Dağı, doğusundan da yüksekliği 2.200 metreyi bulan
EĢeler Dağı ile çevrilidir. Acıpayam Ovası‟nın güney ve
güneydoğusundaki dağların yükseklikleri biraz düĢerken,
batısındaki dağların yükseklikleri 2.000 metrenin üzerine
çıkmaktadır. Ova, güneyde Gireniz Vadisi ile birleĢmek-
tedir.
Acıpayam Ovası, jeolojik oluĢum yönünden genç
bir çöküntü havzasıdır. Bu havza sonradan alüvyonlarla
dolmuĢtur. Toprakları kırmızımsı kireçli olup yer altına
doğru oldukça derin ve verimlidir.
Acıpayam Ovası, Denizli ilinin ve Ege bölgesinin
önemli ovalarındandır. 413.260 dekar tarım arazisi olup
hâlen bu arazinin 150.000 dekarında sulu tarım yapıl-
maktadır.
Tarımsal ürün olarak; tahıl baĢta gelmektedir. Ta-
hılı sırasıyla tütün, anason izler. Sulama yapılan alanlarda
baĢta kavun, karpuz olmak üzere fasulye, domates, Ģeker
pancarı yetiĢtirilir. Ovanın kenarlarına doğru meyve
6
7. ağaçları görülmeye baĢlar. Buralarda meyvecilik de ya-
pılmaktadır.
Yassıhüyük kasabası, Denizli ilinin Acıpayam il-
çesine bağlı olup yüz ölçümü 492.640 dekardır. Denizden
yüksekliği 950 m. civarındadır.
Kasabanın kuzeyinde, Serinhisar ilçe merkezi,
Yatağan kasabası, Ayaz ve Yüreğil köyleri; doğusunda
Ovayurt ve Apa köyleri; güneyinde Kırca köyü ile
Alaaddin kasabası; batısında da Ballık Dağı bulunmakta-
dır. KomĢu köy ve kasabalarla belirgin ve doğal sınırları
bulunmamaktadır.
Yeryüzündeki konumu matematiksel olarak 37°
30‟ 50 N ve 29° 19‟ 29 E„dir.
Kasaba, Acıpayam Ovası‟nın kuzey batısında düz
bir alanda kurulmuĢtur. Sınırları içinde Ballık Dağı ve
bu dağa bağlı bazı yükseltiler yer almaktadır. Bu yüksel-
tilerin dıĢındaki en önemli yükseltisi höyüktür. Höyük,
Kasabanın kuzeyinde ve 200 m kadar uzağındadır. Hö-
yüğün yüksekliği yer yer 4 metre ile 10 metre arasında
değiĢmektedir.
Kasabanın güneyinde; 330 nolu devlet kara yolu-
nun sağında ve solunda köyün hayvanlarının otladığı,
yaz aylarında da harmanların dövüldüğü meralar bulun-
maktadır. Bu meralara çevrede “çayır” denmektedir. Bu
meralar son yıllarda çeĢitli nedenlerle gittikçe küçülmüĢ-
tür. Meranın, devlet karayolunun güneyinde kalan kısmı-
na “koru” denir. Bu mera 1960‟lı yıllarda devlet tarafın-
dan ıslah edilmeye çalıĢılmıĢ ve etrafı dikenli tellerle
çevrilmiĢtir. Eskiden buraya, otların büyümeye baĢladığı
Ģubat ayından itibaren -otlatmak amacıyla- hayvan so-
kulmazdı. Otlar büyüyüp tohumlarını döktükten sonra,
yani harman zamanı geldiğinde köy sığırlarına açılırdı.
7
8. Koruya, belirlenen zamanların dıĢında hayvan sokanlara
para cezası verilirdi. Köy bekçisi aynı zamanda korunun
da bekçiliğini yapardı.
Kara yolunun kuzeyinde kalan mera ise uzun yıl-
lar harman yeri olarak kullanılmıĢtır. Ayrıca burası yaz
kıĢ köyün sığırlarının otlağıydı. Son yıllarda belediyenin
burayı parsellemesiyle mera konut alanı haline getiril-
miĢtir.
Bir de “Bünlek” ile “Çayırbağları” arasında kalan
küçük Çayırbağları merası bulunmaktadır. Harman yeri
adı da verilen bu mera kasabanın batısında kalır. Eskiden
harman yeri olarak da kullanılırdı.
“Cumayanı” kasabanın doğusundaki diğer bir me-
radır. Burası çocukların ve gençlerin yaz kıĢ oyun oyna-
dıkları veya gezintiye çıktıkları yerdir. Burada kıĢ ayla-
rında çelik ve çomak oynanırdı. Meranın doğu kısmına
spor sahası yapılarak etrafı dikenli telle çevrilmiĢtir. Ġl-
köğretim okulu da bu meranın güney kıyısındadır. Mera-
nın bir ucunda Ģu anda kurumuĢ olan “Cumayanı Gölü”
bulunurdu.
Meralar (çayırlar) düz ve taban suyu yüksek olan
taban arazilerden oluĢmuĢtur. Toprak, haziran ayının so-
nuna kadar nemli olduğundan bitki örtüsü sık ve yüksek
boyludur. Ancak kasabanın baĢka otlağı bulunmadığın-
dan sürekli otlatma sonucu bitkiler boy atamadan hay-
vanlar tarafından tüketilmekte ve cılız kalmaktadırlar.
Meralardaki bitki örtüsü mezofitlerden (suyu se-
ven bitkiler) oluĢmaktadır. Sık ve yüksek boylu olan bit-
kiler toprağın üzerinde sıkı bir çim kapağı meydana ge-
tirmiĢlerdir. Çayırların hakim bitkisi ayrık ve yabani
yoncadır. Bunların yanı sıra yabani arpalar, dikenler,
döngeller ve bataklık kamıĢları da boy göstermektedir.
8
9. Mera bitkilerinin boy atmaya toprağın da ısınma-
ya baĢladığı mart ayının sonuna doğru mantarlar da çık-
maya baĢlar. Kasabalının çok sevdiği bu mantarların boy-
ları küçük olup renkleri koyu kahverengiden siyaha doğ-
ru değiĢmektedir. Zehirsiz ve son derece lezzetli olan bu
minik mantarları ova köylülerinin hepsi çok sevmektedir.
Meraların çevresinden drenaj kanalı geçmektedir.
Meralar aĢırı ve düzensiz otlatma sonucunda, kali-
tesini ve vasfını yitirmiĢtir.
Acıpayam-Denizli kara yolunun hemen batısında,
ovanın bittiği yerden itibaren dağlık alan baĢlamaktadır.
Ballık Dağı, kasaba sınırları içindeki tek dağdır. Bu dağ,
arkasındaki Gölgeli Dağların bir eklentisidir. Ballık Da-
ğı‟nın güneyinde “Kocadere” ve “Bokluca Dağı” mevki-
leri bulunmaktadır. Kasabanın sınırları içinde kalan tepe-
lerde orman yoktur. Tepelerin ovaya doğru tatlı bir me-
yille inen yamaçlarının bir kısmı tarla olarak kullanıl-
maktadır.
Kasaba sınırları içinde dere, çay gibi doğal akarsu
bulunmamaktadır. Ballık Dağı‟ndan ovaya doğru yağ-
murlu zamanlarda akan kuru dereler vardır.
Kasabada akarsu bulunmadığından yüzyıllardır
kuru tarım yapılmıĢtır. 1970‟li yıllardan sonra özel Ģahıs-
larca kendi evlerinin bahçelerine, sokak aralarına artez-
yen kuyuları açılmaya baĢlanmıĢtır. Bu artezyen kuyula-
rının suyu kendiliğinden akmaktaydı. Zamanla sularının
bilinçsizce kullanılması veya baĢka nedenlerle yer altı
suları daha derinlere çekilmiĢ ve artezyenlerin kendili-
ğinden akması sona ermiĢtir. Bugün artezyenlerden su,
motorlu pompalarla çekilmektedir. Ovanın bazı kesimle-
rinde Devlet Su ĠĢlerince sondaj kuyuları açılması, sula-
ma kanalları yapılması sonucu sulu tarıma geçilmiĢtir.
9
10. Evlerin önlerindeki bahçelerin sulanmasında, yıl-
larca 2 veya 3 metrelik kuyular kullanılırdı. 1950‟li yıl-
lardan sonra kol gücüyle çalıĢan tulumbalar görülmeye
baĢlanmıĢtır. Zaman içinde kuyular kapatılmıĢ, tulumba-
lar yaygınlaĢmıĢtır. Kasabanın kurulduğu alanın taban
suyunun yüzeye yakın olması nedeniyle 2 ile 4 metre
derinlikten su çıkmaktadır. Ancak bu su, acımsı ve sert
olduğundan içme amaçlı kullanılamamıĢtır. Ancak gün-
lük çamaĢır, bulaĢık, temizlik gereksiniminde hayvanla-
rın ve bitkilerin su ihtiyaçlarında kullanılmıĢtır.
Kasabanın ekilebilir toprakları asırlardır miras yo-
luyla parçalanarak küçülmüĢ, üzerinde ciddi anlamda
tarım yapılamaz hale gelmiĢtir. Tarım ve Köy ĠĢleri Ba-
kanlığının 14/2/2007 tarihli ve 78 sayılı yazısı üzerine,
3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Kanunun 17. maddesine
göre, Bakanlar Kurulunca 19/2/2007 tarihinde arazi top-
lulaĢtırması kararı alınmıĢtır. Karara göre arazi toplulaĢ-
tırması yapılacak yerlerin sınırları aĢağıda belirtilmiĢtir.
Doğusu : Ovayurt köyü, Yatağan belde
sınırları
Denizli Ġli, Acı-
Batısı : Ardıçlı yol Tura yeri, Denizli
payam Ġlçesi,
Antalya karayolu
Yassıhöyük
Kuzeyi : Serinhisar ilçe sınırı ve Yüreğil
Köyü Arazileri
köyü sınırları
Güneyi : Denizli- Burdur kara yolu
Anadolu MeĢesi: Kasabanın hemen arkasındaki
MeĢenin yanı mevkiinde yaĢayan dev bir ağaç vardı. Bu
ağaç Anadolu meĢelerinin yöredeki tek temsilcilerinden
birisiydi.YaĢını kimse bilmiyordu. BeĢ altı metre boyun-
da, yine beĢ altı metreye yakın gövde çapı olan devasa
10
11. bir ağaçtı. Yüzyıllardır tarihe tanıklık etmiĢti. Maalesef
Ģu anda odun olmuĢ durumdadır. Anadolu meĢelerinin
son temsilcilerinden birkaçı köyün arkasında, höyüğün
karĢısındaki evlerin hemen bitiminde yaĢarlardı. ġimdi
(2009 Temmuz ayı) bir tanesi hâlâ yıllara meydan oku-
maktadır. Bazı dalları kurumuĢ, yaĢlanmıĢ ve çaresiz bir
Ģekilde ayakta durmaya çalıĢmaktadır. Acilen korumaya
alınmazsa korkarım ki o da yakın bir gelecekte yok ola-
cak ve son Anadolu meĢesi bu topraklarda tarihe karıĢa-
caktır. Bu meĢenin palamutları 3 cm kadar uzunlukta,
silindir Ģeklinde açık kahverenkli ve buruk lezzetlidir.
Eskiden sonbaharda toplanıp toprağa gömülür kıĢın kes-
tane Ģeklinde ateĢte piĢirilerek yenirdi. Meyvesi ishal
durdurucu ilaç olarak kullanıldığı gibi meyvenin kabuk-
larından da yeĢil renk veren yün boyası elde edilirdi.
ĠKLĠM
Kasaba, coğrafi yönden Ege bölgesi ile Akdeniz
bölgesi arasındaki geçiĢ noktasında yer aldığı için daha
çok Göller bölgesinin iklim özelliklerini taĢır. Yazları
sıcak ve kurak, kıĢları soğuk ve yağıĢlıdır. Son yıllarda
kıĢlar ılıman geçmeye baĢlamıĢtır. YağıĢlar daha çok kıĢ
ve ilkbahar aylarında görülmektedir. Kar genellikle kıĢ
ayalarında yağmaktadır
Yıllık yağıĢ ortalaması 54,78 mm, nispi nem orta-
laması 57,32 ve ortalama sıcaklığı 14,33° 'dir.
KASABANIN YOLLARI
Kasabanın sınırları içinde bağ, bahçe ve tarlalara
veya komĢu köylere giden çoğunlukla toprak olan yollar
son yıllarda belediyece geniĢletilerek kumlanmıĢ ve yaz
11
12. kıĢ kullanılabilir hale getirilmiĢtir. Daha önceki yıllarda
bu yollardan kıĢın geçilmezdi
Bu yolların adları Ģöyledir: Mezarlık yolu, Seke
yolu, Seke Bağları yolu, Imırdat yolu, ġeher yolu,
Kızılhisar (gızassa) yolu, Ayaz yolu, Yüreğil yolu, TaraĢ
yolu, Celledin yolu, Aladın yolu, Çam yolu, Ardıç yolu,
Armutluk yolu, Çöğür yolu, Çalı yolu, Garamat yolu,
Uzundere yolu, Çene yolu, Çayırbağları yolu, DaĢlık yo-
lu. Karaburun yolu.
KUYULAR VE ÇEġMELER
1950‟li yıllardan önce gerek insanların gerekse
hayvanların içme suyu, kuyulardan sağlanırdı. Bu kuyu-
lar amaca göre kazılırdı. Sadece sulama suyu olarak kul-
lanılacaksa en fazla üç metre kadar kazılmaları yeterli
olurdu. Taban suyunun yüzeye yakın olması kuyuların
da kazılmasını kolaylaĢtırmıĢtı. Ancak tatlı su kuyuları-
nın derinlikleri beĢ ile on metre arasında değiĢiyordu.
Kuyular kasabanın meydanlarında, evlerin avlu-
larında olduğu gibi ovanın da çeĢitli mevkilerinde bulu-
nurdu. Kuyular hayırseverler tarafından kazdırılır ve
korunurdu. Özellikle sıcak yaz aylarında suyu tatlı ve
serin olan kuyular herkes tarafından tercih edilirdi.
Her kuyunun ağzına ortası delikli ve yuvarlak
kuyu taĢı konurdu. Kuyu taĢının ağzı bir insanın sığacağı
geniĢlikteydi. Ayrıca suyun kolaylıkla çekilmesi için ku-
yu üzerine serenler yapılırdı. Seren için yaklaĢık beĢ met-
re uzunluğundaki iki direk kuyunun birkaç metre uzağı-
na dikilir, bu direklerin arasına da yine en az beĢ metrelik
bir baĢka direk yatay olarak monte edilerek basit bir kal-
dıraç oluĢturulurdu. Yatay olan direğin arka kısmına ağır-
lık asılır, ön kısmının tam ucuna da zincire bağlı kova
12
13. takılırdı. Bazı kuyuların zinciri olmadığı için su çekmede
urgan kullanılırdı. Kuyuların yanına hayvanların da su
içeceği yalaklar konurdu.
Kırık kuyu, en eski ve tarihi kuyulardan biriydi.
Suyu tatlıydı. Ayrıca yaz aylarında da soğuk olurdu.
Küçük kuyu, Garamat kuyusu, Çalı yolu kuyusu, Kanlı
kuyu, Ardıç yolu kuyusu, Çam yolu kuyusu, Karaburun
kuyusu suyu tatlı olan en önemli kuyulardandı.
Kasabanın içinde yapım tarihleri bilinmeyen üç
adet tarihi çeĢme vardı. Bunlar Bünlek, Kocapınar
(Gocupınar) ve Yenipınar‟dır. Bugün bu çeĢmeler kuru-
muĢtur. Sadece kalıntıları görülmektedir.
Bünlek‟in suyunun, Ballık Dağı‟ndaki bir kaynak-
tan geldiği bilinmektedir. Suyu son derece temiz ve yu-
muĢaktı. Ġçinde alabalıklar yüzerdi. Bünlek elli yıl kadar
önce kasabanın içindeydi. Gadıosmanların evinin önün-
deki bir çeĢmeden akmaktaydı. Daha sonraları bakımsız-
lık, ihmal ve vurdumduymazlık sonucu bu çeĢme yıkıl-
mıĢ, Bünlek‟in su yolunu oluĢturan kanalın üzerindeki
kapak taĢları da çocuklar tarafından söküle söküle ta Ar-
mutluk mevkiine kadar gitmiĢtir.
Gocupınar ise kaynağını Honaz Dağı‟ndan almak-
taydı. Honaz Dağı‟nın kireçsiz ve mineral yönünden zen-
gin olan suyu, toprağın birkaç metre altından ilkel künk-
lerle Cumayanı‟ndaki eski caminin önüne getirilmiĢti. Bu
çeĢme yakın zamana kadar gür bir Ģekilde akardı.
Bayram günleri, bayram namazından önce kadın-
lar kızlar bu çeĢmeden bayram suyu doldururlardı. Bu
suyun her eve bereket getireceğine inanılırdı. Bayram
günü her evde mutlaka “Gocupınar” suyu içilirdi. Kasa-
bada anlatılan rivayete göre: “Bir bayram sabahı yine
genç kızlar ve gelinler “Gocupınar”a su doldurmaya git-
13
14. miĢler. Bayram namazına doğru çeĢmenin yanına ak
sakallı bir ihtiyar gelmiĢ. Kadınlardan, kızlardan bir tas
su istemiĢ. Onlar da bu yaĢlıya su vermemiĢler. YaĢlı
adam ellerini havaya açarak “inĢallah susuz kalırsınız.”
diye beddua etmiĢ. Meğer bu ihtiyar Hızır imiĢ. Bu yüz-
den yakın zamana kadar kasabanın içinden tatlı su çık-
mamıĢmıĢ.
Yenipınar, kasabanın güneyinde Burdur-YeĢilova
Ģosesinin hemen kenarındaydı. Daha ziyade çayırdaki
hayvanların su içmesi için yapılmıĢtı. Bu çeĢmenin kay-
nağı da Alaaddin kasabasının üstündeki dağlardaydı.
ġimdi bu çeĢme de kurumuĢtur. Bu üç çeĢmenin ne za-
man ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Acıpayam-Denizli karayolundan kasaba giriĢinde
bulunan benzin istasyonunun hemen üç yüz metre kadar
uzağında “Pazar çeĢmesi” vardı, Bu çeĢme asırlık söğüt
ağaçlarının altındaydı. Bir baĢka adı da “Vali çeĢmesiydi.
Acıpayam‟a gelen devlet büyükleri bu çeĢmenin bulun-
duğu alanda karĢılanırdı. Artezyen Ģeklinde yerden çıkan
bu çeĢmenin de ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı
bilinmemektedir. ġimdi bu çeĢme de kurumuĢtur. Ayrıca
asırlık söğütler de kesilince bu alanın eski özelliği ve
güzelliği kaybolmuĢtur.
14
15. ULAġIM:
Yassıhüyük kasabası, Acıpayam ilçesine 12 km.
Denizli il merkezine de 38 km uzaklıkta olup 330 nolu
Devlet Karayolu‟nun üzerindedir. E 87 nolu karayolu-
nun, 330 nolu yolla kesiĢtiği kavĢaktan doğuya doğru 3
km uzaklıktadır.
Çevre il ve ilçelerden kasabaya ulaĢım yılın her
mevsiminde kolaylıkla sağlanmaktadır. Ayrıca çevre köy
ve kasabalardan da her zaman taĢıt bulunabilmektedir.
Denizli ile ulaĢım, her saat baĢında kasabanın
içinden geçen YeĢilyuva minibüsleri ile sağlanır. Ayrıca
kasabanın midibüsleri de bazı saatlerde Denizli‟ye ve
Acıpayam‟a yolcu taĢırlar. Burdur istikametine ise YeĢi-
lova otobüsleri ile gitmek mümkündür.
1896 yılında Denizli‟ye ulaĢım, ġeher yolundan
sağlanırdı. Bu yol Yüreğil köyünün üstünden Kefe Yay-
lası‟na, oradan da Honaz istikametine giderdi. Ayrıca
ulaĢım iĢlerinde kullanılan 42 beygir, 20 Katır,140 eĢek
ve 12 deve bulunmaktaymıĢ. O tarihlerde 55 kağnı ile
23 at arabasının olduğu çeĢitli kaynaklarda belirtilmek-
tedir.
Kasabanın tacirleri katırlarla, atlarla, eĢeklerle ve
at arabaları ile iklimin uygun olduğu zamanlarda Antal-
ya‟ya, Aydın‟a hatta Ġzmir‟e kadar giderek ticaret yapar-
larmıĢ.
1906 da Acıpayam‟dan Denizli‟ye Ģose yapılmaya
baĢlanmıĢ, Kasabanın Çöğür yolu mevkiine kadar yakla-
Ģık 12 km‟lik bölümü tamamlanmıĢtır. O günün koĢulla-
rında yol bitirilememiĢtir.
15
16. TARĠHĠMĠZ
Yassıhüyük kasabasının bulunduğu topraklarda
ilk yerleĢimin tarihi M.Ö. 2000′li yıllara kadar gittiği
kesindir. Çünkü kasabanın 200 metre kadar hemen kuze-
yindeki höyük bunun en büyük kanıtıdır. Acıpayam Ova-
sı‟ndaki köy ve kasabaların özel tarihini çıkarmak güç-
tür. Genel olarak Acıpayam tarihi bu ovadaki tüm yerle-
Ģim yerleri için de geçerlidir.
M.Ö. 1500 yıllarında, Acıpayam Ovası‟nda Hitit-
lerin hüküm sürdüğü tarihi yazılı kaynaklarda mevcuttur.
Hititlerin egemenliği yaklaĢık üç yüz yıl kadar sürmüĢ-
tür. M.Ö. 1200 yıllarında Ġyonyalılar, M.Ö. 800 yılında
ise, Lidyalılar, M.Ö. 456 yılında Persler hüküm sürmüĢ-
ler ve M.Ö. 440 yılında ise Büyük Ġskender‟in orduların-
ca, Makedonya topraklarına katılmıĢtır. Tarihin ilk çağla-
rından beri sürekli el değiĢtiren Acıpayam Ovası, M.Ö.
200 yıllarında Makedonya Ġmparatorluğu‟nun dağılma-
sından sonra bir süre Seleikosların eline geçmiĢtir. M.Ö.
133 Roma Ġmparatorluğu bu toprakların sahibi olmuĢtur.
M.S 395 yılında Roma Ġmparatorluğu‟nun parçalanma-
sından sonra, Acıpayam Ovası ve çevresi Doğu Roma
Ġmparatorluğu‟nun, daha sonra da Bizans Ġmparatorlu-
ğu‟nun egemenliği altına girmiĢ olup; 1195 den itibaren
de Türk beyliklerinin ilgi alanına girmiĢtir.
Acıpayam ve çevresinin ilk defa AfĢin Bey tara-
fından fethedildiği rivayet edilmektedir. 1095 yılından
itibaren Acıpayam Ovası sık sık el değiĢtirmiĢtir.1097
yılında Selçuklu kervanları, Ladik (Denizli)‟de soyulma-
ya baĢlanınca, Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan,
Denizli ve çevresinin fethi için Mehmet Gazi ve Server
Gazi„yi görevlendirmiĢtir. Her iki Gazi‟ye bağlı birlikler
Denizli ve yöresini ele geçirirken, Semerkandi Baba ve
16
17. Beyazıt Han komutasındaki bazı birlikler de Honaz
(Colossia) üzerinden Elma Dağı‟nı geçerek;
Diokayseria antik kenti (YeĢilyuva) etrafında, düĢmanla
ilk teması sağlamıĢlardır. Bu yörede yapılan Ģiddetli ça-
tıĢmalar sonucunda kent ele geçirilmiĢtir. Bu gün
YeĢilyuva kasabasında mezarları bulunan Semerkandi
Baba ve Beyazıt Han, bu çatıĢmalarda Ģehit düĢmüĢlerdir.
Yörenin Türk kuvvetlerince ele geçirilmesi sonu-
cu, Oğuz boylarından bazı gruplar da Karaağaç Ovası‟na
gelip yerleĢmeye baĢladılar. ĠĢte bu boylardan Oğuz Bey,
Oğuz köyüne, Kara AfĢar boyundan iki boy da „Karaağaç
Baba‟ öncülüğünde bir kısmı EĢeler Dağı eteğine, -
bugünkü KumafĢarı kasabasının bulunduğu yere- bir
kısmı da Elma Dağı‟nın batısına, KarahöyükafĢarı‟na
yerleĢtiler. Bu göçler Anadolu Selçuklu Devleti‟nin yıkı-
lıĢına kadar sürmüĢtür.
Bugün kasabadaki sülaleler incelendiğinde
Ortaasya‟dan veya Kafkaslardan gelip yerleĢen, Tatarlar,
Abazlar, Çerkesler, Kırgızlar, Türkmenler (Yörükler) gibi
obaların olduğu görülmektedir. Birkaç ailede Güneydoğu
Anadolu‟dan gelmiĢtir. Ayrıca Bizanslılardan kalan yerli
aileler ile romanlar zaman içinde gelenlerle kaynaĢmıĢ-
lardır.Yöreye gelip yerleĢen Türkler Oğuzların Kınık
boyundandır.
Anadolu Beylikleri döneminde Acıpayam ve yö-
resi, Hamitoğulları Beyliği‟ne bağlanmıĢtır. Acıpayam
Ovası bu dönemde “Hamit Ovası” olarak biliniyordu ve
bu isimle anılıyordu. Hamitoğulları döneminde yörede
yeni köyler kuruldu. Halk tarım ve ticaretle uğraĢarak
zenginleĢti. Ancak bu sakin hayat Germiyanoğullarının
hakimiyetiyle sona ermeye baĢladı. Merkezi Kütahya„da
bulunan Germiyanoğulları, HamamkaĢı ve Kazıkbeli‟nde
17
18. yol kesip kervanları soymaya baĢlayınca ovanın hakim
gücü durumundaki AvĢarlar ile sık sık sürtüĢmelere gir-
diler. AvĢarların beyi Karaağaç Baba,
Germiyanoğullarına boyun eğmemiĢ, sık sık çatıĢmıĢtır.
Bu çatıĢmalar sonucunda Ova Germiyanlılardan kurtul-
muĢtur. “AvĢar beyleri” türküsünün bu dönemden kaldığı
sanılmaktadır.
Selçuklu döneminde yöre Gölhisar Beyliği‟ne
bağlanmıĢtır. Gölhisar Beyliği Hamitoğullarına bağlı
olduğu için ovaya “Hamit Ovası” denmiĢtir (1316-1324).
“Hamit Ovası” daha sonraları Karaağaç Baba‟nın adın-
dan dolayı “Karaağaç Ovası” olarak anılmaya baĢlanmıĢ-
tır.
1300‟lü yılların sonuna doğru Osmanlıların eline
geçen Karaağaç bölgesi, Isparta sancağına bağlandı. Is-
parta sancağının da bir baĢka Karaağaç bölgesi olması
nedeniyle adı “Batı Karaağaç” anlamına gelen
“Garbikaraağaç” olarak değiĢtirildi. Doğu Karaağaç bu-
gün hâlâ Isparta‟nın bir ilçesi olan ġarkikaraağaç„tır.
Timur‟un Anadolu‟yu istila etmesi sonucu,
Germiyanoğulları yeniden ovaya egemen olmak istemiĢ-
lerdir. Osmanlı yönetiminden son derece memnun olan
halk bu durumu kabul etmemiĢ ve isyan etmiĢtir. Bu is-
yan üzerine Germiyanoğulları yöreyi “Asi Karaağaç”
olarak adlandırdılar. Asi Karaağaç, Burdur‟un sancak
olması ile birlikte, Burdur sancağına bağlanmıĢ; 1870
tarihli Osmanlı Ġdari Nizamnamesi ile burada bir ilçe
kurulmasına karar verilmiĢtir. 1871 yılında da “ilçe teĢki-
latı” kurulmuĢtur. 1888 yılında belediye teĢkilatı kurul-
duktan sonra adı, yetiĢtirdiği bademlerin acı olması ne-
deniyle “Acıbadem” olarak değiĢtirilmiĢtir.
18
19. Tüm bu tarihsel süreç içinde Yassıhüyük yerleĢim
yeri olarak varlığını sürdürmüĢtür. Köy önceleri höyüğün
üzerinde ve güneyindeki düzlükte iken daha sonraları
Ģimdiki alana doğru yayılmıĢtır.
1333 yılında ünlü gezgin Ġbn-i Batuta bu yöreden
geçmiĢtir. Ünlü gezgin Acıpayam Ovası‟nı “son derece
bataklık ve sık bitki örtüsünün içinde balkanlık bir yer”
olarak anlatmıĢtır.
Atalarımız ilk camilerini Cumayanı‟na yapmıĢ-
lardır. Bugün bu caminin bahçesinde olduğu sanılan me-
zarların kalıntıları hâlâ ayaktadır. Bugün buraya cenaze
gömülmemektedir. Bakımsız ve harap bir haldedir.
Kasabanın tarihi ile ilgili olarak küçük ip uçları
aranmıĢ ve bulunanlar değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır.
Kasabada 1700‟lü yıllarda görevli imamlara ait
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hurafat Defterlerinden 60a
da kayıtlı bazı bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgiler Ģöyle-
dir:
Karaağac-ı Gölhisar‟da Yassıhüyük nam karye
mescidinde Ġmam Mustafa fevtinden oğlu Osman‟a ina-
yet. 1111 Zilhicce (Haziran 1700)
Karaağac-ı Gölhisar‟da Yassıhüyük nam karye
camiinde bir akça ile Hatip Mehmet Fevt oğlu Yusuf‟a
inayet. Sevval sene 1114 (Mart 1703)
Karaağac-ı Gölhisar‟da Yassıhüyük nam karye
camiinde imam fevt nim akçe ile Mehmet bin Haydar‟a
inayet. Sehri cemaziyevvel 1115 (Eylül 1703)
19
20. YASSIHÜYÜK KARYESĠ
19.YY Ortalarında Temattuat Defterinde Kayıtlı
Olan Vergi Mükellefleri ve Vergi Miktarları
Ġsim Mesleği Toplam Vergi
Geliri
(KuruĢ) (KrĢ)
1 Arabömeroğlu Sü- Kethüda 100 0
leyman
2 Oduncuoğlu Halil Muhtar 387 183
3 Hacısüleymanoğlu Asker 305 108
Süleyman
4 Hacıefendioğlu Hacı Ġmam 522.5 80
Mehmed
5 Habiboğlu Mustafa Karye 367 85
kahyası
6 Molla Ali oğlu Molla Ġmam 562.0 146
Mustafa
7 Sarıhüseyinoğlu Bazarcı 1054.0 227
Mehmet Ali
8 Kaymakçıkaraoğlu Çoban 363.5 50
Halil
9 Burgazoğlu Hüseyin Ziraat 1449.5 278
10 Berbermehmetoğlu Amale 300 40
Mustafa
11 Karaibrahimoğlu Amele 522.5 60
Hasan
12 Küçükmustafaoğlu Tacir 1435.5 280.5
Mehmet
13 Hacıosmanoğlu Ha- Tacir 1514.75 247.5
san
20
21. 14 Dermanoğlu Mustafa Tacir 2042 328
15 Türidoğlu Ahmed Tacir 1777 238.5
16 Dermanhasanoğlu Hatapcı 1247.5 215
Osman
17 Hacı Himmet Pazarcı 2616 406.5
18 Hacıhasanoğlu Hacı Tacir 1517 243
Ömer
19 Çobanmusaoğlu Halil Sabi 217 138
20 Karavelioğlu Molla Tacir 2887.0 463.5
Mehmet
21 Torınoğlu Mustafa Amele 1017.5 235
22 Dermanoğlu Kara Bazarcı 2044.5 333.5
Ömer
23 Karamehmetoğlu Tacir 2058.5 312
Kara Muhammed
24 Hacıabdurrahmanoğl Tacir 1022 223
u Mustafa
25 Kaymakçıoğlu Mu- Ziraat 1255 272.5
hammed
26 Cabbaroğlu Mustafa Hizmet- 431.5 62
Ali kar
27 Cingenmusaoğlu Ha- Ziraat 1547 283.5
san
28 Eskicioğlu Hacı Mus- Tacir 2035 336
tafa
29 Sarutaçoğlu Koca Bazarcı 2109.5 336
Hüseyin
30 Eskicioğlu Hacı Halil Tacir 2017 303
31 Eskicioğlu Osman Amele 1045 140
32 Komiların Osman Tacir 1532 298
33 BektaĢoğlu Osman Hatapcı 1015 122.5
34 TaraĢoğlu Muham- Bazarcı 1163 158
21
22. med
35 Yörükoğlu Ömer Tacir 1462.5 220
36 Çilhüseyinoğlu molla Tacir 1117 213
Ġbrahim
37 Oduncuoğlu Osman Hatapcı 893.5 123.5
38 Yavruyusufoğlu Os- Ziraat 1007 168
man Ali
39 Hamamcıhaliloğlu Ziraat 2262 426
Ġbrahim
40 Habipoğlu Muham- Amele 772 78
med
41 Kocahacımuhammed Ziraat 2589.5 358
oğlu Mustafa
42 Kocahacımuhammedoğlu Bazarcı 2589.5 358
Hacı Hasan
43 Kocahacımuhammed Ziraat 1979.5 338
oğlu Yunus
44 Kocahacımuhammed Ziraat 1467 256
oğlu Hüseyin
45 Eskioğlu Halil Bazarcı 2029.5 298
46 Balcıhacıibrahimoğlu Tacir 1907.0 240
Mustafa
47 Urgancıalioğlu Ġbra- Bazarcı 1547.5 185
him
48 Tokadcımahmutoğlu Bazarcı 1111.5 198
Ali
49 Delimustafaoğlu Tacir 1344.5 253
Mustafa
50 Demirciibrahimoğlu Sabi 207 146
Hüseyin
51 Kocaalioğlu Hüseyin Ziraat 1542 253
52 Ġsmailkahyaoğlu Os- Tacir 1676.5 278
22
23. man
53 Ġsmailkahyaoğlu Ha- Tacir 1829 268
lil
54 Ġsmailkahyaoğlu Ha- Fevt 602 275
san Ali
55 KuĢcu Hasan Bazarcı 1022.5 120
56 Culhaoğlu Musa Tacir 2467 368
57 Hacıbekiroğlu Pazarcı 2032.5 350
Mahmud
58 BekdaĢoğlu Mahmud Bazarcı 3214 447
59 Kelinoğlu Ali Ziraat 2473 365
60 Topal Ziraat 1962 316
Muhammedoğlu Ġb-
rahim
61 Palazoğlu Muham- Ziraat 1987 303
med
62 Kocaağaoğlu Mustafa Sabi 274.5 133
63 Palyazkaraailoğlu Sabi 387 210
Mehmed Ali
64 Kocaağaoğlu Hacı Tacir 2099.5 283
Halil
65 Çulhaoğlu Hacı Halil Tacir 1823.5 351
66 Hacımehmedoğlu Tacir 967 123
Mehmed Ali
67 Kırsakaloğlu Mustafa Ziraat 1552.5 255
68 Kırsakaloğlu Ġbrahim Tacir 1002.5 170
69 Karayusufoğlu Molla Hatapcı 624.0 84.5
Ahmet
70 Hacıefendioğlu Hacı Hatapcı 682.5 65
Halil
71 Öksüz Mehmed Hizmet- 1202.5 145
kar
23
24. 72 Deliömeroğlu Kara Tacir 1664 248
Hasan
73 Hacıhaliloğlu Kara Tacir 2019.5 318
Osman
74 Hacıhaliloğlu Hasan Hizmet- 1237 143
kar
75 Emiroğlu Ahmet Ziraat 2047 314
76 Hamamcı halil oğlu Tacir 1447 253
Hasan
77 Potakalioğlu Sabi 0 0
Mehmed Ali
78 Sarımehmed oğlu Sabi 385 70
Mehmed
79 Saimoğlu Mehmed Hatabcı 117 83
80 Hekimoğlu Mustafa Ziraat 1252 228
81 Hekimoğlu Ziraat 1252 228
Karamuhammed
82 Karaalioğlu Kara Ziraat 1392 233
Hüseyin
83 Ġmammustafaoğlu Ziraat 1567 326
Küçük Halil
84 Kocaosmanoğlu kiraz Ziraat 1817 336
Ali
85 Avcımuhammed Ziraat 1361.5 223
oğlu Hasan
86 Sarıhüseyinoğlu Hü- Ziraat 1196.5 163
seyin
87 Kocahaliloğlu Yusuf Sabi 450 110
88 Avcımuhammed Ziraat 1714.5 266
oğlu Mustafa
89 Kodaloğlu Hasan Sabi 300 118
Hüseyin
24
25. 90 Musacıkoğlu Musa Ziraat 1387 237
91 Deliömeroğlu Osman Ziraat 1527.5 255
92 Tatarhasanoğlu Halil Sabi 319 123
93 Yörük Muhammed Hatabcı 919 123
94 Mollayusufoğlu Hizmet- 667 60
Mehmed kar
95 Yamacıhaliloğlu Ha- Amele 570.0 125
san
96 Sakallıabdullahoğlu Ziraat 1115 249
Halil
97 Hacıabdurrahmanoğl Tacir 2081 375
u H.Süleyman
98 Çilailoğlu Süleyman Ziraat 1067 163
99 Sakallıoğlu Hüseyin Ziraat 1767 323
100 Kadı Osman Amele 390 90
101 Sakallıailoğlu Musta- Tacir 1094 258
fa
102 Mollaalioğlu Hasan Tacir 819.5 178
103 Sakallıoğlu Ömer Ziraat 2164 313
104 Cenker Mehmed Ziraat 1137 205
105 Bucukahmedoğlu Fevt 0 0
Mehmed Ali
106 BinbaĢıoğlu Hasan Ziraat 2019 343
107 Tekecioğlu Osman Ziraat 1810 170
108 Tekelioğlu Ġbrahim Hatabcı 1282.5 155
109 Veziroğlu Kel Abdi Tacir 1039.5 168
110 Sarımahmudoğlu Ali Amele 712.5 145
111 Sarımahmudoğlu Amele 510 70
Hasan
112 Osmankahyaoğlu Amele 262.5 75
Muhammed
25
26. 111 Karahasanoğlu Ali Hizmet- 612.5 75
kar
112 Matcaroğlu Mustafa Hizmet- 1007.5 175
kar
114 Halilefendioğlu Ġbra- Ziraat 1066.5 213
him
115 Sakallımustafaoğlu Sabi 900 70
Yusuf
116 Akalanlıoğlu Musta- Hatabcı 1000 140
fa
117 Köseömeroğlu Saru Hatapcı 600 60
Mustafa
118 Kocaosmanoğlu Sabi 0 0
Ahmed
119 Hasanağaoğlu Hasan Ziraat 2269 373
Toplam 150495 25517
(Kaynak: Doç.Dr.Selahattin ÖZÇELĠK XIX YY Ortalarında
Acıpayam ve Çevresi (Temettü Defteri Ġncelenmesi) Fakülte Kitape-
vi Yayın Dağt. Pz. 2005 Isparta)
Açıklamalar:
Vergiler, Tarım+Hayvancılık+Meslek olarak be-
lirlenmekteydi. Biz yukarıdaki tabloya üç gelirin topla-
mını aldık.
Karyenin tarım gelirleri 44.345.8 kuruĢ, hayvancı-
lık gelirleri 1537 kuruĢ, meslek gelirleri ise 104.612 ku-
ruĢ olup toplam gelir 150.495 kuruĢtur. Devlet bu gelir-
lerden 25.517 kuruĢ vergi almaktaydı.
Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere o tarih-
lerde kasabada 28 tacir, 12 pazarcı olmak üzere 40 aile
ticaretle geçimlerini sağlamaktaydı. Bu da halkımızın
eskiden beri ticarete önem verdiğini göstermektedir. 35
26
27. aile tarım ve hayvancılıkla geçinirken 14 aile hizmetkâr
veya amele olarak zengin ailelerin yanında çalıĢmaktay-
dı. Hatabcı (oduncu- keresteci veya ağaç ürünleri imali
yapan kiĢiler) 10 aile bulunmaktaydı. Ayrıca tabloda sabi
olarak gösterilen kiĢiler aile reisi olan küçük çocuklardı.
1850‟lerden sonraki nüfus sayımlarında sadece erkekler
sayılır, erkekler vergi verirdi. Bu ailelerin yetiĢkin erkek-
leri bulunmadığından erkek çocukları aile reisi olarak
listeye alınmıĢtır.
Köyde idari ve resmî iĢler için 1 kethüda, 1 muh-
tar, 1 asker, 1 imam, 1 de karye kahyası görev yapmak-
taydı.
Karyenin en fazla geliri olan ve vergi vereni
Karavelioğlu Molla Mehmet‟ti.
Bu liste aynı zamanda Ģimdiki sülalelerin 19.
yüzyılda yaĢamıĢ dedeleri hakkında da bazı ip uçları
vermektedir.
1864 yılından itibaren köy (karye) teĢkilatı ku-
rulmuĢtur.
1924 yılında köy tüzel kiĢiliğine kavuĢmuĢtur.
11 Ocak 1993 tarihinde de belediye teĢkilatı ku-
rularak belde olmuĢ, 1994 yılında da ilk belediye baĢkan-
lığı seçimi yapılmıĢtır.
Kasabadan Çanakkale ve Ġstiklal savaĢlarına
katılanlardan 8 kiĢi Ģehit olmuĢtur.
Çanakkale‟de Ģehit olup da mezarı bulunanların
kimlikleri Ģöyledir:
Halil, Osman oğlu, Hicri 1301 doğumlu olup
22.02. 1915 günü Ģehit olmuĢtur.
Mustafa Ali, Bayram Ali oğlu. Kasapoğul-
larından, Hicri 1309 doğumlu olup Mart 1915 de Ģehit
olmuĢtur.
27
28. Süleyman. Ali oğlu, Çil Alioğullarından olup,
Hicri 1296 doğumludur. 05.09.1915 günü Ģehit olmuĢtur.
Osman oğlu Halil’in ġehitlik tutanağı
SavaĢ 1. DÜNYA
Cephe ÇANAKKALE
Kuvvet K
Ordu 0
Kolordu 4
BĠRLĠK Fırka 11
Alay 126
Tabur 1
Bölük 3
Lakap
Baba Adı OSMAN
Adı HALĠL
Sınıf PĠYADE
Rütbe ER
Doğum
1301
Yılı
Ġlçe ACIPAYAM
Bucak MERKEZ
Köy YASSIHÜYÜK
ÖLÜM Ölüm gü-
22
BĠLGĠLERĠ nü
Ölüm Ayı 2
28
29. Ölüm Yılı 1915
SEDDÜLBAHĠR
Ölüm Yeri
MUHAREBESĠ
ÇAVUġ ĠġARETĠ
Ġhsan hem bedensel hem de ruhsal engelli olduğu
için askerlik yaĢı gelmesine rağmen bir türlü askere
alınmıyormuĢ. Ama o hep askere gideceği günlerin haya-
liyle yaĢıyormuĢ. Bu yüzden sık sık Acıpayam Askerlik
ġubesinin yolunu tutuyor, „ille de askere gideceğim‟ diye
tutturuyormuĢ. Onun Ģubeye gittiğini duyan gören küçük
büyük herkes her seferinde dalga geçiyorlarmıĢ. Ama o
hiç birisine aldırmaz, kendisiyle dalga geçenlere de “Ulan
göcesiniz yakında gumandan beni esgere alcek. Hemi de
çavuĢ yapçek.” dermiĢ.
En sonunda askerlik Ģubesine yeni atanan bir ko-
mutan Ġhsanın ısrarına dayanamamıĢ ve ne yapıp edip
askere almıĢ. Askere alma kağıdı gelip kahveye asıldı-
ğında Ġhsan çocuklar gibi sevinmiĢ. Hemen bütün köyü
dolaĢmıĢ. Müjdeyi vermiĢ. Sonra da “Aha gördünüz
mü?” demiĢ.
Askere gideceği gün gelip çattığında da bütün
köylü ona ve diğer asker adaylarına anlı Ģanlı asker uğur-
lama töreni yapmıĢlar ve Ġhsan askere gitmiĢ. Birkaç ay
sonra da bedensel ve ruhsal engelleri dolayısıyla terhis
edilmiĢ. Terhis edilirken de askeri elbiseleri kendisine
hediye olarak verilmiĢ. Kısa sürede köye dönmek ağrına
gittiğinden birkaç ay kadar Ġzmir‟de kalmıĢ. Orada bura-
da çalıĢmıĢ. Yeterince zaman geçtiğine inandığında aske-
ri levazımat satan bir dükkandan bir çift de çavuĢ apoleti
satın almıĢ. Sonra otobüse binerek köye gelirken, araba-
29
30. dan köye dönen anayol makasında inmiĢ. Çayırbağlarına
gelince de hemen çavuĢ apoletlerini askerlik kıyafetinin
kollarına dikip elbiseyi giymiĢ. Her ne kadar elbiseler
biraz eskiceymiĢse de o kadar kusur kadı kızında da
olurmuĢ. Büyük bir gururla köye girmiĢ. Evine bile uğ-
ramadan doğru kahveye gitmiĢ. Kahveye girince herkes
ayağa kalkıp Ġhsan‟ı karĢılamıĢlar. Bir masaya buyur et-
miĢler. Kahveci hemen tavĢan kanı çayı koĢturmuĢ. Hal
hatır sorulmuĢ. Ġhsan hayatından memnunmuĢ. Bir süre
sonra da gururla:
-“Ben size dimedim mi? Bakın iĢte çavuĢ
olarekden esgerliğimi bitirip gelivedim.” demiĢ. Sonra
baĢlamıĢ askerlik anılarını anlatmaya. Bir ara Gocu
Ümmed dayanamamıĢ:
-“Üle Ġskan biz gömeyeli çavuĢ iĢeretleri de de-
ğiĢmiĢ he mi?” diye sormuĢ. Ġhsan önce soruyu anlaya-
mamıĢ. Üstelik sözümü kesti diye de ters ters bakmıĢ.
Sonra da:
-“Neye değiĢsin ula. ĠĢde gollamda va ya!
Gömeyon mu gabak?” diye azarlamıĢ.
-“Görübbarım da” demiĢ Gocu Ümmet. “Emme
ben esgedeken bizim çavuĢların gollarındaki iĢaretle
yukarıya bakıyodu. Seninkile ise Amerikan esgerlerinki
gibi aĢĢa bakıyo. Acıba değiĢtimi deye ondan sordum.”
Ġhsan bir an ĢaĢırmıĢ. Sonra gayet piĢkin bir Ģe-
kilde:
-“Bu iĢaretleri bene gomutan vedi.” demiĢ. Sonra
da eklemiĢ. “Üstelik gollama da gendi elleriyle dikti. Bu
çok özel bi çavuĢ iĢareti. Herkesi vemeyola.”
-“Yok yavu Allah Allah!” demiĢ Gocu Ümmed.
“Yarın Acıpeyem‟e gidince karakol gomutanına bi soru-
veren.”
30
31. -“Ġnsanın asabını bozme ulan!” demiĢ. Ġhsan.
“Hure isan gibi gelivedik. Sen ham amıt gibi boğazımı
alıvedin. Git gime sorcesen so. Emme lafımı yarıda
gesme. Sonuram senin garagol gomutanına selam söle.
Yanına varısam gulağını çekerim ona göre. Gomutanım
bene dedi ki ulan Ġskan ÇavuĢ! Var memleketine git. Biri
sene bi Ģey sölese hemen bene bildir. Valla gelip onu
gulandan ĢiĢlerim ona göre…”
ĠĢte o gündür bu gündür Ġhsanın adı Ġsan ÇavuĢ
kalmıĢ.
ĠRĠ DUZ
Gocu Ġbram ile Garamatlan Üsen bağ
gomĢusuymuĢ. Emme Garamatlan Üsen tek dumaz her
yıl Gocu Ġbram‟ın bağının anından bir bellik yeri kendi
bağına gatamıĢ. GatamıĢ emme bi de utanmadan Gocu
Ġbramı gödüğü yede: “Ulan Ġbram yine benim anı
gaktırmıĢsın” deye de laf ede, suç bastırıymıĢ. Bi yıl bö-
le, iki yıl böle deken bağın anı Gocu Ġbramın cardana
dayanmıĢ.
Yine he zaman ettiği gibi, bigün gayfıda bir
birlenle garĢılaĢdıklarında: “bene bak! O çardanı al nere
dikcesen dik, gelip benim anın yanıbaĢına
gonduruveme.” demiĢ. Zaten burnundan soluyan Gocu
Ġbram almıĢ sandelleyi yürümüĢ Üsen‟in üstüne.
Gayfedekile zor ayırmıĢla. Sonura da iki tarafı dinleyip
olup biteni iyice örenmiĢle. Ertesi günü de göy gurulu
bağa gidip keĢif yapmıĢ sınırı düzeltmiĢle. ĠĢ dadlıya ba-
lanmıĢ. Emme yine de “Bak Üsen.” demiĢ Gocu Ġbram.
“Bide bi garıĢ ye gatasan valla billa Ģart osun seni
vurarım.” deyip ağır yemin etmiĢ.
Üsen bu. Tek durumu? Ertesi yıl dayanamamıĢ
yeniden sınırı gaktırıvemiĢ. Bunu gören Gocu Ġbram erte-
31
32. si günü tüfeni aldı gibi gayfeden içeriye dalmıĢ. Doru
Üsen‟in baĢına dikilmiĢ. “ġehadet getir ulan ayı.” deye
bağırmıĢ. “Yemin ettim seni vurcen.” Herkes aya fırla-
mıĢ. Üsen önce Ģaka maka sanmıĢ emme iĢin ciddi
oldunu annayıca da “Ben ettim sen etme.” deye yalvamıĢ.
Emme Gocu Ġbram “Yemin ettim. Çare yok seni vurcen.”
demiĢ ve tüfeği Üsen‟in gıçına doğrultuverip tetiği
çekivemiĢ. Sonura da heç biĢe olmamıĢ gibi gaveden
çıkmıĢ.
Üsen ise yerde gıvranıyo, “Yaktın beni ulan, üç
cocumu yetim bıraktın.” deye aleyomuĢ. Muhtar hemen
köy odasından çıkıp gelmiĢ. Hâlâ gavenin önünde dikilip
duran ve dahi gülüp duran Gocu Ġbram‟a bağırme baĢla-
mıĢ. “Ne ettin ulan, bi çizim ye için adam vurulu mu?”
deye. Köylüle ise Üsen‟in yaralana bakmek için çaĢırını
sıyırmıĢla emme ortalıkta heç gan man yokmuĢ. Sadece
Üsen gorkudan altını etmiĢmiĢ. “Ulan bu ne iĢdir.” diye
sölenirken Gocu Ġbram içeriye girmiĢ de: “Gorkme ülen.”
demiĢ. “ Ben tüfeğe saçma yerine iri duz godum. Gıçını
delen onna. Merak etme bikaç gün sonra hepsi geçe.
Emme altına ettiğin ne zaman gece bilmem. Hele bi da
edesen bu kez saçma yerine burcak gorum ona göre ha!”
Sonura almıĢ tüfeni evine gitmiĢ.
Garamatlan Üsen bir iki ay gada evden dıĢarıya
çıkamamıĢ. Gorkusundan değil utancından çıkamamıĢ. O
gündür bu gündür de “belkim yine Ģetana uya da yine
biĢe yaparım.” deye de bağa filan gitmemiĢ.
32
33. SĠĞĠL TAġI
Tekke Dede Türbesi‟nin hemen önünde üzerinde
bir elin sığacağı kadar birkaç deliği olan siğil taĢı vardı.
Elinde siğil olanlar dua eĢliğinde siğilli elini bu taĢın de-
liklerinden birisine sokardı. Daha sonra da madeni bir
parayı bu taĢın deliklerinden birisine hediye olarak bıra-
kıp arkalarına bakmadan evlerine dönerlerdi. Böylece
ellerdeki siğillerin kaybolacağına inanırlardı.
TEKKE DEDESĠ TÜRBESĠ :
Kasabanın kuzey çıkıĢından 100 m. kadar ileride
"Seke”ye (höyük) giden yolun üzerindedir. Türbe içinde-
ki kabirin uzunluğu 2,5 m.dir. Daha önceki yıllarda kab-
rin bazı kısımları defineciler tarafından kazılmıĢtır.
"Tekke Dedesi"nin 1200‟lü yılların baĢlarında
Acıpayam topraklarının fethine katılan, yapılan bu savaĢ-
larda Ģehit düĢen Horasan Erenlerinden olduğu rivayet
edilmekte ise de kimliği hakkında kesin bir bilgi bulun-
mamaktadır. Bir baĢka söylentiye göre de bu topraklara
yerleĢen ve toplum önderliği yapan dedelerden birisidir.
Türbenin olduğu yerde bir tekke kurarak halkın manevi
önderliğini yapmıĢtır.
Türbenin kitabesi yoktur. Türbe zaman içinde çok
tahribat görmüĢ ancak son yıllarda yeniden inĢa edilmiĢ-
tir.
Eskiden türbenin çatısına kadınlar, kızlar tarafın-
dan bezler bağlanır, dilekler dilenip adaklar adanırdı. Bu
gelenek günümüzde de kısmen sürmektedir.
33
34. Tekke Dede Türbesi zaman içinde dinsel içerikli
ziyaret yeri haline gelmiĢtir. Genç, yaĢlı herkes buraya
kutsal bir mekan olarak saygı göstermiĢtir. Tekke Dede
mübarek bir kiĢi olarak görüldüğünden bazı kerametleri-
nin olduğuna da inanılmıĢtır. Ġnsanımızın dileklerinin ve
adaklarının Allah katında kabul görmesi için ondan ara-
cılık yapmasını da istemiĢtir.
Ġnsanımız kendisi için çalıĢan, bu toprakları yurt
yapanları unutmamak için tekkeler ve türbeler yapmıĢlar-
dır. Tekkeler ve türbeler zamanla dini mekanlar haline
gelmiĢ, yüz yıllar boyunca özenle korunmuĢlardır. Ayrıca
buraları çeĢitli vesilelerle ziyaret etmek suretiyle onlara
karĢı vefa borçlarını ödemeye çalıĢmıĢlardır. Halen bir
ziyaretgâh konumunda olan Tekke Dede Türbesi eski
inanç ve kültürden izler taĢımakta, geçmiĢle geleceği bir
Ģekilde bir birine bağlamaya çalıĢmaktadır.
YÖREDEKĠ ADAK ĠNANÇLARI
1.Dilek Adakları: Herhangi bir isteğin gerçek-
leĢmesi, bekarların evlenmesi, herhangi bir konuda baĢarı
elde etme; ev, bark ve iĢ sahibi olma, hastalıktan kurtul-
ma, askerden kazasız belasız dönme amacıyla adanan
adaklardır.
2.Kefaret Adakları: Bir günahı, bir kusuru ba-
ğıĢlatmayı amaçlayan adaklardır.
Adak genellikle koyun, keçi gibi canlı hayvan
kurban etme Ģeklindedir. Adak adayanlar bu dileklerini
yakınlarına söylerler. Dilek gerçekleĢtikten sonra adağın
yerine getirilmesi gerekmektedir. Adağını yerine getir-
meyenleri yakınları uyarırlar. Kendileri de psikolojik
olarak adaklarını hatırlayıp rahatsız olurlar.
34
35. Kurban olarak kesilen hayvanın eti fakir ve fukaraya
dağıtılır. Bu etten adak sahipleri yiyemezler. Günümüzde
bu türlü inançların kökü binlerce yıla dayanmaktadır.
Daha sonraları bu inançlar, örf ve adetler Ģeklinde dinle
iç içe geçmiĢtir.
Ġnsanlar dileklerinin gerçekleĢmesi, kötülüklerden
korunmak, zorluklardan kurtulmak için adakların dıĢında
bazı sosyal pratikler de uygularlar. Bunlar; dua etmek,
fal açmak, dinsel yapılara, kurumlara veya kiĢilere hedi-
yeler sunmak, kurban adamak, dinsel normlara uymak,
bazı durumlardan kaçınmak, nazarlık, muska, göz boncu-
ğu gibi engelleyiciler taĢımak, takmak veya bulundurmak
Ģeklinde özetlenebilir.
Tekke Dede‟nin mezarı aynı zamanda sağlık
problemi olanların da ziyaret mekanıdır. Özellikle müz-
min bir hastalığı olanlar Ģifa ummaktadırlar.
BAZI ĠLKLER
Bilinen ilk muhtar: 19.yy. ortalarında temattuat defteri-
ne göre ilk muhtar Oduncu Oğlu Halil Ağa‟dır.
Ġlk belediye baĢkanı: Halil ÖZONUK 1994 yerel seçim-
lerinde 669 oyla seçilmiĢtir.
Ġlk Radyo: 1945 yılında önce Halkevi kahvesine, sonra
da Mustafa Ali Güner‟in mescitin yanındaki kahvesine
getirilmiĢtir.
Ġlk gramafon: 1940 yılında Kocabakkal Mustafa
GÜNER tarafından köye getirilmiĢtir. Ġkinci gramafon
ise 1960 yılında Ramazan DEMĠRCĠ tarafından satın
alınmıĢtır.
Ġlk fırın: Mustafa Ali GÜNER tarafından 1965 yılında
köy meydanındaki mescidin yanına açılmıĢtır. Fırının
yanında aynı zamanda kasap dükkanı da bulunmaktadır.
35
36. Ġlk Kamyon: Ali Çakmak tarafından satın alındı. Bu
kamyon 1950 model 3 tonluk Dodge markaydı.
Ġlk Mektep: 1896 yılında II. Abdülhamit Döneminde
açılmıĢtır.
Ġlk Ģose: 1916 yılında yapılmıĢtır. Acıpayam ile
Yassıhüyük makası arasındaki kesimdir.
Ġlk film: 1940 yılında Çakmakların evinin duvarında
oynatıldı.
Elektriğin gelmesi: Kasabaya elektrik 1973 yılında gel-
miĢtir. ġebeke ise 1974 yılında tamamlanmıĢtır.
Telefon santralının kurulması: Ġlk telefon makinesi
1955 yılında Acıpayam Jandarma Karakolu ile köy muh-
tarlığı arasında çekilmiĢtir. Kasabanın tüm evlerine tele-
fon 1993 yılında bağlanmaya baĢlanmıĢtır.Telefonlar
0.258.564 ile baĢlamaktadır.
Köy statüsüne kavuĢma tarihi: 1864 yılından itibaren
köy statüsüne yükseltilmiĢ, cumhuriyetin kurulmasından
sonra 1924 yılında köy olmuĢtur.
Ġlk fabrikanın kuruluĢu: 1996 yılında Kiraz Tekstil
kurulmuĢ ve 475 kiĢiye iĢ vermiĢtir. 2000 yılında Pa-
mukkale Mermer Granit, 2004 yılında da Merit Tekstil
kurulmuĢtur.
Su Ģebekesinin kurulması: 1969 yılında modern anlam-
da içme suyu Ģebekesi kurulmuĢ ve ilk defa su deposu
yapılmıĢtır.
Direnaj kanalları : 1953 yılında Alaaddin kasabasının
Doma Beli‟nden gelen yüzyılın seli binlerce büyükbaĢ ve
küçükbaĢ hayvanın ölmesine neden olmuĢtur. Bu selde
Alaaddin‟in dereye yakın mahalleleri, Yassıhüyük‟ün bir
kısmı, Ovayurt ve Apa köylerinin bazı evleri etkilenmiĢ;
ekili alanlarda büyük zarara uğramıĢtı. Bu selin tahribatı
üzerine 1955 yılından itibaren önce Alaaddin kasabasının
36
37. çayırlarından baĢlanmak üzere kanallar açılmıĢtır. Bu
kanalların yapımı 1963 yılına kadar sürmüĢtür. Kanallar
açıldıktan sonra köy bataklık olmaktan kurtulmuĢ, gölet-
ler de kurumuĢtur.
ĠDARĠ YAPI VE NÜFUS
Yassıhüyük kasabası, 1864 yılında Yassıhüyük
karyesi olarak yapılandırılmıĢtır. 1924 yılında kabul edi-
len 442 sayılı Kanunla köy tüzel kiĢiliğine kavuĢmuĢ
olup, Acıpayam ilçesine bağlanmıĢtır. 11 Ocak 1993 yı-
lında da belediye teĢkilatı kurulmuĢtur.
Osmanlı Devleti zamanında yapılan nüfus sayım-
larında kadınlar ve çocuklar sayılmadığı için 1890 yılında
yapılan sayımda köyde erkek nüfusu 289 kiĢidir. Bu sa-
yıya ev reisi olan çocuklar da dahildir.
Yıl Nüfus Yıl Nüfus Yıl Nüfus
1890 289 1945 768 1985 1850
1915 800 1950 850 1990 2173
1930 500 1960 1296 1997 1836
1935 650 1965 1328 2000 1932
1940 805 1980 1726 2007 1379
Kasabanın nüfusu her yıl artarak 1990 yılında
tarihinin en yüksek rakamına ulaĢmıĢ ve 2000‟in üstüne
çıkmıĢtır. 2000 yılından itibaren kasabanın nüfusu azal-
maya baĢlamıĢtır. Nüfusun azalmasında; eğitilmiĢ birey
sayısının artmasıyla doğum oranın düĢmesi, okuyup me-
mur olanların kasabadan ayrılması ve geriye dönmeme-
si, 20-30 ailenin Ġtalya ile diğer yabancı ülkelere gitmesi,
kasabadaki geçim Ģartlarının zorlaĢmasıyla dıĢarıya göç,
ekonomik durumu iyi olan bazı ailelerin daha iyi imkan-
37
39. TARIM VE HAYVANCILIK
Tarihinin her devrinde kasabanın ana geçim kay-
nağı tarımsal ürünler olmuĢtur. Hayvancılık ikinci sırada
kalmıĢtır.
Hititlerden bu yana koyun, keçi, öküz, inek, man-
da, at, eĢek, katır bu yörede beslenen ve çeĢitli amaçlarla
kullanılan evcil hayvanlardır. Bu hayvanlar yük taĢımıĢ,
toprağı sürmüĢ; kağnıyı, arabayı çekmiĢ; derisiyle, yü-
nüyle, etiyle, sütüyle insanımızın bir çok ihtiyacını kar-
ĢılamıĢ; karnını doyurmuĢtur. Özellikle kara sığır olarak
adlandırılan inek, öküz ve mandalar bir zamanlar tarımın
vazgeçilmezleriydi. Onlarsız hiç bir Ģey olmuyordu. An-
cak traktörlerin tarımda kullanılmaya baĢlanması, motor-
lu taĢıtların ve araçların günlük hayatın her alanına gir-
mesiyle önemlerini yitirmiĢlerdir. Bir zamanlar her evde
bulunan eĢeklerin nesli tükenmek üzeredir.
2000‟li yılların baĢında süt inekçiliği geliĢmeye
baĢlamıĢ ve bugün süt ineği sayısı 500‟e ulaĢmıĢtır.
Yüzyıllardır köylünün en yakın yardımcısı olan karasığır
artık görülmemektedir. Kasabada süt ineklerinin dıĢında
1000 kadar koyun ile 200 kadar da keçi yetiĢtirilmekte-
dir.
Son yıllarda süt inekçiliğinin yaygınlaĢmasıyla
kasabada üretilen süt miktarı artmıĢtır. Süt üretiminin
artmasına bir baĢka neden de süt ürünleri iĢleyen bir fab-
rikanın ilçe sınırları içinde kurulmasıdır. Bu fabrika ihti-
yacı olan süt için köy ve kasabalarda süt inekçiliğini
39
40. teĢvik etmektedir. Süt inekçiliğinin yaygınlaĢması sonucu
günde ortalama 1750 litre civarında süt üretilmektedir.
Önemli bir tarımsal ürün olan kavun ve karpuz
üretimi yüz yıllardır yörede yapılmaktadır. Kasabanın
toprakları kavun ve karpuz üretimi için son derece elve-
riĢlidir. Önceleri sadece kendi ihtiyacı için kavun karpuz
tarımı yapan kasaba halkı son yıllarda kaliteli kavun
karpuz ekimine ağırlık vererek önemli bir kazanç kapısını
da aralamıĢtır. Kasabanın ürettiği kavun ve karpuzlar ilçe
pazarında veya Ģehirlerde satıĢa sunulmaktadır. Kavun ve
karpuzun yanı sıra kırmızı biber de son yıllarda yaygın
olarak üretilen tarımsal üründür. Düzgün, etli ve hoĢ bir
aromaya sahip kırmızı biberler hem yemeklik hem de
salçalık olarak toptan veya perakende olarak satılmakta-
dır.
Kasabanın en eski ve en meĢhur meyvesi armut-
tur. Armut; aĢı armudu, bağ armudu ve taĢlı armut (çö-
ğür armudu) olmak üzere üç çeĢittir. AĢı armudu iri, hoĢ
kokulu ve suludur. Genellikle dağdaki ahlat ağaçlarının
aĢılanmasıyla elde edilir. Bir baĢka adı Kızılhisar armu-
dudur. Temmuz ayında meyveleri olgunlaĢır. Meyvelerin
ömrü yirmi gün kadardır. Bu armutların bir kısmı satılır
bir kısmı da kasabada tüketilir. Eskiden kurutularak kak
denilen armut kurusu da elde edilirdi. Kak kıĢın hoĢaf
yapımında kullanılırdı.
Bağ armudu kasabanın çevresindeki bağlarda ye-
tiĢtirilirdi. 1960‟lı yıllara kadar kasabanın dört tarafı
bağlarla çevriliydi. Seke bağları, Çayır bağları, Ağalar
Yeri bağları, Mezarlık bağları en meĢhur bağlardı. Za-
man içinde bu bağların bakımsızlık sonucu ağaçlarının
yaĢlanması ve daha sonraki yıllarda yakacak olarak ke-
40
41. silmesiyle tek tek ortadan kalkmıĢlardır. Bugün sadece
Seke bağları ayakta durmaya çalıĢmaktadır.
Bağlar bir zamanlar köylünün yazlığı halindeydi.
Her bağda bir kulübe bulunurdu. Zenginlerin bağlarının
etrafları yüksek kerpiç duvarlarla çevrilir ve içinde köĢk
tabir edilen bağ evleri bulunurdu. Yazın sıcağından bu-
nalanlar bağlara göç ederlerdi.
Bağ armudu küçüktür. Ağaçlardaki meyveler yaz
boyunca ve sırayla olgunlaĢtığı için sıcak yaz günlerinin
aranan meyvesidir. Bir çok çeĢidi olmasına rağmen ticarî
bir değeri yoktur.
TaĢlı armut ise yabanî ahlat ağacının meyvesidir.
Sonbaharda ağaçlardan toplanıp kağnıyla eve getirilir.
Avlunun bir köĢesine dökülen bu meyveler kendiliğinden
olgunlaĢır. Bir kısmını insanlar bir kısmını da hayvanlar
yer.
Kasabada meyvecilik geliĢmemiĢtir. Erik, elma
gibi ağaçlar evlerin bahçelerinde ve bağların kenarların-
da sadece yemeklik olarak yetiĢtirilir. Üzüm ekonomik
değerde bir ürün olarak yetiĢtirilmez. Bağcılık yaygın
değildir.
Son yıllarda arpa, buğday, silajlık mısır ve yonca
ekiminde sertifikalı tohum kullanmaktadır. Sertifikalı
tohum üründe verimi artırmıĢtır.
Kasabanın sınırları içinde kalan topraklarının
1310 hektarlık kısmında sulu tarım, 240 hektarlık kıs-
mında kuru tarım yapılmaktadır. 99.6 hektarı da meraları
ve çayırları oluĢturmaktadır.
Kasabada bir sulama kooperatifi kurulmuĢtur. Su-
lama, Devlet Su ĠĢleri Müdürlüğünce açılan artezyen ku-
yularından yapılmaktadır. Son yıllarda yer altı sulama
kanalları ile damlama sulamaya geçilmeye çalıĢılmakta-
41
42. dır. Böylece sulama maliyetinin düĢürülmesine çalıĢıl-
maktadır.
TARIMSAL ARAÇLAR VE GEREÇLER
Yüzyıllardır tarımla geçimini sağlayan kasabada
tarımda kullanılan araç ve gereçler köylünün ihtiyacını
karĢılayacak Ģekilde tasarlanmıĢ ve geliĢtirilmiĢtir. Bü-
yük bir kısmı çevre köy ve kasabalarda yerel malzeme
kullanılarak imal edilen bu araç ve gereçlerin tamiri de
son derece basittir. Ağaç ürünlerinin çoğu Acıpayam or-
man içi köylerinde üretilip Karahöyük pazarında satıl-
maktaydı. Ayrıca kasabada bulunan demirci, marangoz,
semerci gibi küçük esnaf da bunların bazılarını üretiyor-
lar; bozulanların, kırılanların, eskiyenlerin tamirlerini
yapıyorlardı.
Traktör ve ekipmanları 1965‟li yıllardan sonra
kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Traktörün tarımda daha yoğun
olarak kullanılmaya baĢlanması köylünün iĢini kolaylaĢ-
tırdığı gibi tarımsal verimi de artırmıĢtır.
Bugün bir kısım geleneksel araçların yerini alan
tarım makineleriyle ekipmanları ve diğer küçük fabrikas-
yon araçlar küçük el sanatlarını ortadan kaldırmıĢ, köy-
lünün dıĢa bağımlılığını artırmıĢtır.
Çoğu bugün kullanılmayan tarımsal araç ve ge-
reçlerimizden bazıları aĢağıda açıklanmaya çalıĢılmıĢtır.
Kağnı: Her tarafı ağaç ürünlerinden yapılmıĢ iki
manda, öküz ya da inek tarafından çekilen çift tekerlekli
taĢıma aracıdır. Üçgen Ģeklinde yapılmıĢtır. Kalın ve ağır
tekerlekleri vardır. Tekerleklerin dönmesini kolaylaĢtır-
mak için tekerleklerin ortası sık sık “gadran” denilen ko-
42
43. yu siyah renkli ve içinde kuyruk yağı parçaları bulunan
bir yağla yağlanırdı (Katran çam ağacının çırasının özel
kazanlarda kaynatılmasıyla elde edilir. Kimya sanayinde
kullanılır.). Kağnının tekerleklerinin üzerine “ketez”
denilen demir bir çember geçirilirdi.
Boyunduruk: Pulluk çekmek, harmanda döveni
döndürmek veya kağnıyı taĢımak için ineklerin veya
öküzlerin boyunlarına geçirilen araca boyunduruk denir.
Boyunduruğun iki tarafında uçları boğumlu ikiĢer adet
“zelve” bulunur. Zelvelerin arasına da boyunduruk yastı-
ğı konur. Bu yastık sayesinde hayvanların boyunları in-
cinmez. Yaralanmaz.
Eğef: MeĢe dalından yuvarlak bir biçimde yapıl-
mıĢ bir araçtır. Bu araç saban okunun boyunduruğa bağ-
lanmasında kullanılır. Saban okunun ve boyunduruğun
sağa sola dönmesini sağlar.
At arabası: Ġki veya dört tekerlekli, kağnıya göre
daha hafif ve kullanıĢlı atların çektiği arabadır. Tek atla
çekileni olduğu gibi iki atla çekileni de vardır. Tekerlek-
leri hafif ağaçtan yapılmıĢ ve kenarlarına demir çember
geçirilmiĢtir.
Hamit: (Hamut) Araba veya pulluk çeken atla-
rın baĢına geçirilen, pulluğun veya arabanın oklarının
bağlandığı deriden yapılmıĢ özel boyunluk.
Döven:
Ġnek, öküz, manda ve beygirler tarafından çekilen
30-40 cm eninde, 170-200 cm boyunda olan dövenler, 5-
10 cm kalınlığındadır. Birbirine geçmeli iki parçadan
yapılır. Ön tarafı ekinlerin üzerinden kayarak geçmesi
için hafif yukarı doğru kıvrıktır. Dövenin altına belli
düzende çakmaktaĢları çakılmıĢtır. Bu taĢların görevi
sapları parçalamak ve saman haline getirmektir.
43
44. Yaba: BeĢ parmaklı ve küreğe benzeyen ağaçtan
yapılmıĢ, bir bucuk metre uzunluğunda sapı bulunan bir
harman aracıdır. Harman savurmada kullanıldığı gibi
samanın toplanmasında da kullanılır. Büyük olanına da
“koca yaba” denir.
Dirgen: Demirden yapılan ince parmaklı yabadır.
Bir bucuk metre kadar ağaç sapı vardır. Bir çok alanda
kullanılır.
Tırmık: Ağaçtan veya demirden yapılmıĢ ucunda
on kadar parmağı olan sap ve saman toplamaya yarayan
yerde sürüklenerek iĢ gören tarım aracıdır.
Çatal: 30 40 Cm arasında piynar çalısından ya-
pılmıĢ uzun üç parmağı olan bir tarım aracıdır. Parmaklar
2 M. uzunluğundaki sapın etrafına eĢik Ģekilde çakılmıĢ-
tır. Ot ve sapları kağnın, arabanın üzerine koymak için
kullanılır.
Övendire: Bir bucuk metre uzunluğunda ağaçtan
yapılmıĢ ve ucuna çivi çakılmıĢ bir sopadır. Döven dö-
nerken, kağnı kullanırken, çift sürerken hayvanları yö-
netmek için kullanılır.
Pulluk: Çift sürmek için kullanılan demirden ya-
pılmıĢ bir araçtır. Öküzlerle veya atlarla çekilir. Toprağı
yırtan pulluk ucu 30 cm kadar toprağa batar.
Kara saban: Ökçe, kılıç ve ok olmak üzere üç
parçadan oluĢan ve çift sürmede kullanılan L Ģeklindeki
ilkel toprağı sürme aracıdır.
Ökçenin ucuna demir takılır. Bu demire kılıç de-
nir. Toprağı biraz daha geniĢletmek, çiziyi açmak için
ökçenin demire bitiĢik ve yere batan kısmına sağlı sollu
iki ağaç kulak takılmıĢtır. Saban okunun ucu, bir egeften
geçirilerek üzerindeki bir deliğe bir zelve sokularak bo-
yunduruğa bağlanır.
44
45. Tahra: Demirden yapılmıĢ, satıra çok benzeyen
özel bir kesme aracıdır. Odun kesmede, ağaç budamada
kullanılır. Çok iĢlevli bir araçtır.
Balta: Bir yanı yatay, diğer ucu dikey olarak de-
mirden yapılmıĢ, hem kazma hem de kesme iĢi yapan,
tahta saplı bir araçtır. Özellikle kök odununa gidildiğinde
balta kullanılır.
Nacak: Odun veya ağaç kesmek için kullanılan
bir araçtır.
Tırpan (Kosa) : Kılıç Ģeklinde bir bucuk metre
kadar çelikten yapılmıĢ ekin biçme aletidir. Ağaç bir sapa
takılır. Tırpan ekin biçmede kolaylık sağlar. Yalnız tır-
panı herkes kullanamaz. Tırpan kullanmak özel bir beceri
gerektirir. Ekinin köküne yakın yerinden hemen toprağın
hizasından biçilmesi, ayrıca baĢakların da dökülmemesi
gerekmektedir. Ayrıca biçilen ekinlerin düzgün deste
haline getirilmesi, destelerin toplanmasında kolaylık sağ-
lar. Ġlkbaharda taze ot biçmek için de kullanılır. Ekin
veya ot biçme iĢine baĢlamadan önce tırpanın iyice
bileyilenmesi gerekmektedir.
Bileyi taĢı: Sert siyah bir taĢtır. Çevredeki dağ-
lardan temin edilir. Balta, nacak, bıçak gibi aletlerin yüz-
lerinin bileyilenmesi için kullanılır. Yüzü keskinleĢtirile-
cek araç bu taĢa, uygun bir açıyla sürtülür. Büyük bileyi
taĢı olduğu gibi tırpanlar için de küçük bileyi taĢları var-
dır.
Orak: 10 cm kadar ağaçtan sapı olan, yarım ay
Ģeklinde ekin biçmeye yarayan bir tarım aracıdır. Büyü-
ğüne “goca orak” denir.
Burgu: Direk, dilme, tahta gibi ağaç yüzeylerde
delik açmaya yarayan bir araçtır. Küçükleri olduğu gibi
45
46. büyükleri de bulunmaktadır. Tarım araçlarının yapımında
da kullanılır.
Bel: Demirden kürek Ģeklinde yapılmıĢ olup ucu
sivridir.Genellikle toprağı bellemede kullanılır. Belin bir
buçuk metre kadar ağaç sapı vardır. Bu sapın bele takıl-
dığı yerde baskısı bulunur. Baskı ağaçtan yapılmıĢ ortası
delikli takoz Ģeklinde bir parçadır. Bel sabanın giremedi-
ği yerlerde toprağın bellenmesini sağlar.
Çığ: Saman veya ot taĢınacağı zaman kağnının
etrafına çekilen ağaç dallarının veya kargıların yan yana
dizilip, iple örülerek yapılan bir çeĢit perdedir. Yüksekli-
ği iki metre kadardır.
Semer: At, eĢek, katır gibi hayvanların sırtına
vurulan, üzerine yük taĢımaya yarayan veya eĢeğe binil-
dikten sonra üzerine oturulan , iskeleti ağaçtan yapılan
araçtır. Kasabada, semerle ilgili olarak: “Sen eĢek olduk-
tan sonura sırtına seme vuran çok olur.” atasözü söy-
lenmektedir.
Sikke: 30 cm uzunluğunda, ucunda halkası bulu-
nan büyük çivi. Hayvanların tarlada, merada bağlandıkla-
rı araç olarak kullanılırdı. Ağaçtan olanına hayvan kazı-
ğı denir.
ACI ALIN TERĠ TÜTÜN
Tütün 1940‟lı yıllardan önce kasabada tarımı
yaygın olarak yapılmayan bir üründü. Bazı aileler iç tü-
ketim olarak tütün ekerlerdi. 1940‟lı yıllardan sonra ta-
rımı yaygınlaĢmaya baĢlamıĢ, 1960‟tan sonra kasabanın
tek geçim kaynağı haline gelmiĢtir.
Tütün Enstitüsü tarafından 1941 yılında, Denizli
Aydın grubuna 64 numaralı saf soy tütün tohumu dağı-
46
47. tılmıĢ ve bu tütün çeĢidinin ekimi ve dikimi yıllarca ya-
pılmıĢtır. Bu tütün türü; bir metre kadar uzayabilen, geniĢ
ve enli yapraklıydı. Bu tütünün yaprakları kurutulunca
altın sarısı bir renk alıyordu. Randıman olarak biraz daha
düĢüktü. Daha sonraki yıllarda ekonomik değeri fazla
olan, sık ve küçük yapraklı, boyu en fazla yarım metreye
kadar ulaĢabilen “çıtır” tütün ekilmeye baĢlandı.
2000 yılından sonra yörede, tütün ekimine kota
uygulamasıyla çiftçi alternatif ürünlere yönelmiĢtir.
Kasabada tüccarlar tarafından aranan ve talep
edilen, ihraç kabiliyeti yüksek Ġzmir menĢeli kaliteli tü-
tünler üretilmektedir. Nikotin oranı düĢük, tatlı içimli,
kokulu tütünler olan Ege bölgesi tütünleri; baĢka bölge-
lerde yetiĢtirilen sert karakterli tütünlerin sertliğini
azaltmak, yavan içimli tütünleri tatlılaĢtırmak ve nötr
harmanlara koku vermek için aranmaktadır. Ayrıca; sos
(katkı maddeleri) emiciliği iyi, blend sigara harmanları-
nın vazgeçilmez elemanı olduğu için yabancı sigara üre-
ticilerince tercih edilmektedir. Günümüzde diğer tütün
harmanlamalarında kullanma oranı hayli azaltılmıĢ ol-
masına rağmen aranan tip olma özelliğini hâlâ korumak-
tadır.
Tütün YetiĢtiriciliği:
Tütün, fide halinde iken çok nazik bir bitkidir.
Öyle çabucak yetiĢmez. Bunun için hayli uğraĢmak,
emek harcamak, sabretmek gerekmektedir.
Sonbaharda toplanan kaliteli tütün tohumları,
Ģubat ayının sonlarına doğru bez bir torbaya (keseye)
bir iki kilogram kadar konur. Bu torba odadaki sobanın
veya ocağın bir kenarına asılır ve günde birkaç kez ıslatı-
lır. Tohumlar uygun sıcaklığı bulduğunda bir hafta için-
de çatlayıp, çimlenmeye baĢlar.
47
48. Tohumlar çimlenirken tütün yastıkları (Yöredeki
adı tütün ocaklarıdır.) hazırlanır. Bunun için önce bol
güneĢ alabilen, orta geçirgen topraklı bir yer seçilir. Seçi-
len yer evlerin bahçeleri olabileceği gibi sulama imkanı
olan yakın tarlalar da olabilir. Önemli olan gidip gelmeye
yakın olmasıdır. “Tütün ocaklarının” eni 60-80 cm, boyu
da 3 metreden 10 metreye kadar çıkabilmektedir.
Ocak yerinin seçiminden sonra yastık toprağı ola-
rak 1/3 iyi vasıflı elenmiĢ bahçe toprağı, 1/3 nispetinde
yanmıĢ ve elenmiĢ hayvan gübresi, 1/3 nispetinde de kül,
kum vb karıĢımı hazırlanır. Buna harç denir. Ocağın üze-
ri, en az 20 cm olacak Ģekilde bu harçla doldurulur ve
düzeltilerek tohumların ekilebileceği hale getirilir. Ġhtiyaç
duyulursa hastalık ve zararlılara karĢı ön ilaçlama yapılır.
Yastık hazırlandıktan sonra sulanarak bir kaç gün
oturması beklenir. Oturma tamamlandıktan sonra çatla-
mıĢ ve çimlenmiĢ olan tütün tohumları külle karıĢtırılıp
elle serpiĢtirilerek ekilir. Ekilen tohumların üzeri 1-2 cm
kadar “kapak” tabir edilen ince harçla örtülür. Ekim iĢi
bitince “tütün ocağının” üzeri fidelerin sıcaktan ve so-
ğuktan korunması için naylon örtülerle sera Ģeklinde ör-
tülür. Birkaç gün sonra - havalar iyi oldukça her gün-
fidelerin havalanması için güneye bakan kısmı açılır.
Fidelerin sağlıklı olarak geliĢmesi için, gün aĢırı
sulanması ve içindeki yabanî otların ayıklaması gerekir.
Tütün fideleri büyüdükçe birkaç haftaya bir kapak tabir
edilen gübreli toprak verilir. Fidelerin sağlıklı geliĢmesi,
tarlaya ĢaĢırtıldığında tutma oranın yüksek olması için
her türlü çaba gösterilir. Bu dönemde çiftçi, kendi çocu-
ğuna bile tütün fidesi kadar özen göstermez. Çünkü kendi
fidesini yetiĢtiremezse baĢkalarından parayla fide almak
zorunda kalacaktır. Tütün dikim mevsiminde fide bul-
48
49. mak çok zordur. Üstelik bu dönemde fiyatı da hayli yük-
selir.
Fidelerin olgunlaĢması beklenirken tütün tarlası-
nın hazırlanmasına baĢlanır. Tarla nisan ayının baĢlarında
en az iki kat sürülür ve düzeltilir.
Fideler, olgunlaĢıp iklim ve toprak koĢulları uy-
gun hale gelince dikime baĢlanır. Yöremizde 15 Nisan ile
20 Mayıs arasında dikim yapılır. Bu aralıkta dikilen fide-
lerin tutma oranı çok yüksektir. Ayrıca tütün fidesi de
sağlıklı ve hızlı bir geliĢim gösterir.
Fide dikimi, 1990 yıllarına kadar elle yapılmak-
taydı. Daha sonraları “tütün dikme makineleri” çıkmıĢ ve
dikim büyük oranda makinelerle yapılmaya baĢlanmıĢtır.
Elle dikim, adeta törensel bir havada gerçekleĢir.
Sabahleyin erkenden “tütün ocağı”ndaki olgunlaĢmıĢ
fideler elle, tek tek itina ile sökülür ve düzgün bir Ģekilde
demetlenir. Demetler “selelere” yerleĢtirilir. Sele ince
söğüt dallarından veya kargıdan yapılmıĢ yuvarlak küfe-
lerdir. Ocaktan sökülen fidelerin kurumaması için sık sık
üzerlerine su serpilir. Fide söküm iĢi bitince vakit geçi-
rilmeden tarlaya gidilir. Güçlü kuvvetli erkekler önce
“tütün karıkları” açarlar. Karıklar en az iki, en çok dört
metre uzunluğundadır. Bu uzunluğa “salma” denir. Ka-
rıklar “karık çapası” denilen bir çapa ile açılır ve geniĢ-
liği bu çapanın ağzı kadar yani en çok 20 cm ile 30 cm
arasında değiĢir. Açılan karıklardaki toprağın tavı kaç-
madan tütün dikimine baĢlanır.
Fideler 7 ile 10 cm arasında “gazık” (fide kazığı)
ile dikilir. Kazığın boyu 15 cm kadardır. Kuvvetlice top-
rağa saplanır ve çekilir. Bu sırada diğer elle tütün fidesi
bu deliğe ustaca itilir. Sonra yan baskı ile kökü sıkıĢtırı-
49
50. lır. Dikilen fidelerin tutması için kazığın çok iyi kulla-
nılması, dibinin sıkıĢtırılması ve can suyunun verilmesi
gerekir. Usta karık çekicilerle usta tütün dikicilerin değe-
ri bu zamanlarda ortaya çıkar. Bunlar aranan iĢçilerdir.
Gerçi kasabada küçük üreticiler tütünü kendi aileleriyle
dikip, dikici parası vermemeyi tercih ederler. Bu amaçla
bazen kendi aralarında yardımlaĢma yaparlar. Tütünden
daha çok para kazanmak için onlarca dönüm tütün dik-
mek isteyenler ise komĢu köylerden “ameleler” (iĢçiler)
getirirler.
Tütün dikiminden birkaç gün sonra tarla gözden
geçirilir. Fidelerin tutma oranı azsa “aĢılama” yapılır.
AĢılama karıkların boĢ olan yerlerine yeniden fide dik-
mek demektir.
Makineli dikim ise bu iĢte ustalaĢmıĢ iĢçiler eliyle
yapılmaktadır. Makine bir traktör tarafından çekilir. Ka-
rık açma, fideyi dikme iĢini makine yapar. Makinenin
arkasındaki oturaklara oturan iĢçiler düzenli bir Ģekilde
fide verirler.
Dikim sık veya seyrek olmak üzere iki türlüdür.
Sık dikimde fidanların boyu daha kısa olur. Seyrek di-
kimde ise fidanlar daha boylu ve iri yapraklıdır. Tütünde
tercih edilen yaprak türü küçük olandır.
Tütün dikimi bittikten, fidelerin boyu bir karıĢ
kadar olduktan sonra birinci çapa yapılır. Bu çapada fi-
delerin dipleri doldurulur ve yabani otlar ayıklanır. Ġkinci
çapada ise karık sırtları düzleĢtirilerek genç fidanların
dipleri iyice toprakla doldurulur. Çapalardan sonra “mavi
küf” hastalığına karĢı ilaçlama yapılır. En çok kullanılan
zehir “folidol”dur. Sonra kasabadaki adıyla “Tomoron”
kullanılır.
50
51. Çapalar bittikten ve fideler büyüdükten sonra tü-
tün fidanlarının diplerindeki ilk yapraklar olgunlaĢarak
sararmaya baĢlar. Buna dip denir ve bu olgun yaprakların
toplanmasına “tütün kırma” denir. Önce birinci el deni-
len dip yapraklar toplanır. Sonra ikinci el olan “ana”ya
geçilir. Ana yapraklar en kaliteli yapraklardır. Anadan
sonra “uç altı” gelir. Son olarak da “uç” yapraklar top-
lanır. Dip ve uç yapraklar genelde kalitesizdir. Bazen dip
yapraklar toplanarak atılır. Uçlara baĢak da denir. Bu
yapraklar kaliteli olmamalarına rağmen daha fazla ürün
elde etmek için kaliteli yaprakların arasına karıĢtırılır.
“Tütün kırma”, tabir edilen tütün yapraklarının
toplanması iĢi gece yapılır. Tütün yapraklarının toplan-
masına baĢladığında artık uykusuz geceler de baĢlamıĢ-
tır. Her gece saat bir sıralarında yataktan kalkılıp uykulu
gözlerle tarlaya gidilir. Tarlada lüks lambaları yakılır
Herkes bir karığın baĢına geçerek olgun yaprakları top-
lamaya baĢlar. Toplanacak yaprak sayısı bellidir. Usta
eller ne kadar yaprak toplanacağını bilir. OlgunlaĢmamıĢ
yapraklar toplanmaz. Yapraklar ustaca fidanın gövdesin-
den sıyrıldıktan sonra damarları bir birinin üstüne gele-
cek Ģekilde düzgünce avuçta biriktirilir. Avucun alama-
yacağı kadar yaprak toplandıktan sonra dağılmaması için
iki fidan arasına sıkıĢtırılır. Buna “tapa” denir. Tapayı
genelde tütün kırmasını beceremeyen çocuklar veya
yaĢlılar toplarlar. Tapalar bozulmadan düzgünce selelere
yerleĢtirilir. Gecenin serinliğinde yapraklar taze ve diri
olur. Usta tütün kırıcılar yaprakları toplarken fidanların
gövdesini yaralamazlar. Gün doğduktan ve hava ısındık-
tan sonra yapraklar yumuĢar ve koparılması zorlaĢır. Tü-
tün yaprakları “kolalıdır.” Kola acıdır. Tütün toplayanın
eline yapıĢır. Kolalı elle hiçbir Ģey yenmez.
51
52. KuĢluk vaktine kadar toplanan yapraklar at araba-
sıyla, kağnıyla veya yük hayvanlarıyla eve getirilir. Eller
yıkanır. KuĢluk yemeği yenir ve kısa bir uykudan sonra
bu kez toplanan yapraklar “tütün iğnesine” dizilir.Tütün
iğneleri yarım metre uzunlunda, bir ucu sivri yarım cm
kadar enlilikte yassı demirden yapılmıĢtır. Arkasında ip
deliği vardır. Tütün yaprakları, sap kısmındaki kalın da-
marlarından tek tek iğneye dizilir. Yaprakla dolan iğne
daha sonra 3 metre kadar uzunluktaki tütün ipine sağılır.
Böylece tütün dizisi meydana gelir. Bu diziler,
“gırmandalı” adındaki tütün yapraklarının kurutulduğu
ağaç beĢiğe asılarak kurumaya bırakılır. Tütün yaprakla-
rının gölgelikli bir yerde kurutulması esastır. Ġyice kuru-
yan diziler bir odada düzgün bir Ģekilde toplanır. Sonba-
harda da özel bir tütün baskı makinesiyle tütün balyaları
haline getirilir.
Tütün en az on beĢ aylık bir çalıĢma gerektirir.
Yıl on iki aydır. Tütün ise bir yıla sığmayan alın teridir.
Balyalanan tütünler tütün eksperleri tarafından ye-
rinde incelenerek randımanı belirlenirdi. Kasabalı tütü-
nüne en iyi fiyatı veren Ģirkete satar. En sağlam alıcı Te-
kel‟dir. Çünkü Tekel, aldığı ürünün parasını zamanında
verir. Tüccarın ne yapacağı ise belli olmaz.
Tütün zirai ilaçları, araç ve gereçleri kasabaya
soktu. En kuvvetli tarımsal zehirler kullanılmaya baĢlan-
dı. GeliĢi güzel ve kontrolsüz atılan zehirli ilaçlardan
onlarca insan öldü. Hayvanlar zarar gördü. Kerkenezler,
leylekler, kartallar, Ģahinler yok oldu.
52
53. EKĠN BĠÇME
Ekinler (arpa, buğday) kuruduktan sonra en kısa
sürede biçilmesi gerekmektedir. Çünkü kuruyan ve gev-
reyen ekinler her türlü tehlikeye açıktır. Her an bir yangın
çıkabilir. Özellikle zamansız yağacak yağmurlardan zarar
görebilir. Yaz fırtınalarından baĢakları kırabilir. Ayrıca
bu mevsimde çobanlar koyun sürülerini otlatabilecekleri
alan sıkıntısı çekerler. Ekinlerin arasındaki nadasa bıra-
kılmıĢ tarlalarda bolca ot da bulunmaktadır. Bu yüzden
geceleri gizlice buralara sürülerini sokarlar. Bu sırada
çevredeki kurumuĢ ekinlere zarar verirler. Kır bekçileri
her gün çobanları sıkı bir takibe alırlar. Ekin tarlalarında
yakaladıkları çobanların birkaç koyununa el koyarak köy
damına hapsederler. Sonra muhtarlıkça verdikleri zarar
belirlenir ve para cezasına çarptırılırlar. Para cezasını
ödemeyen çobanın koyunu veya keçisi kendisine veril-
mez.
Ekin biçme zamanında daha çok iĢçiye ihtiyaç
vardır. Bu yüzden ailede eli orak tutan herkes iĢ baĢı
yapar. Arpa çabuk kurur ve gevrer. Zamanında biçilmez-
se baĢakları hemen kırılmaya baĢlar. Arpanın biçilmesi
de yere düĢen baĢakların toplanması da ayrı bir dert olur.
Arpa orağına (arpanın biçilmesine) sabahleyin erken-
den baĢlamak gerekmektedir. Amele tutmak para ödemek
demektir. Köylü her iĢi kendisi ve ailesiyle birlikte ücret-
siz olarak yapmayı seçer. Çünkü iĢçiye verecek parası
yoktur. Bu dönemde imece de yapılamaz. Çünkü arpala-
rın hepsi aynı zamanda kurur. Bu yüzden arpa orağında
her aile kendi baĢının çaresine bakar. Buğdayda imece
53
54. yapılabilir. Arpanın orağa geldiğinde nohut da kurur. Bu
yüzden iĢ çoğalır.
Arpa orağından itibaren bütün aile sabah nama-
zında kalkıp, yiyecek ve içeceklerini eĢeğe yükledikleri
gibi soluğu tarlalarda alırlar. Tarlaya varınca ilk iĢ bir
ağaç gölgesi bulmak olur. EĢeğin yükü bu ağacın altına
indirilir. Küçük çocuk varsa salıncak kurulur. Ağacın
etrafında ekin varsa hemen biçilerek oturulacak bir alan
açılır. Hayvanlar da otlamaları için yakınlardaki nadasa
(geng) bırakılmıĢ veya ekini biçilmiĢ bir tarlaya götürü-
lüp “çakılır” ( bağlanır). Hayvan çakma; At, eĢek gibi
yük taĢıyan hayvanın otlayabileceği uzunluktaki bir ur-
ganla ön sağ ayağının tırnağa yakın bölümünden bağlan-
ması ve urganın ucunun yere çakılan bir kazığa bağlan-
masıdır. Koyun, keçi, öküz ve inekler boyunlarından bağ-
lanırlar. Böylece hayvan hem çevresindeki ekili tarlalara
zarar vermez hem de kaçıp gitmez.
Ekin, baĢakların eğrildiği yönün tersinden biçilir.
Bunun için tarlanın uygun bir kısmandan eğnele durulur.
Eğnel; ekin biçenlerin önlerindeki alandır. Bir kiĢi yak-
laĢık iki metre kadar bir alanı biçerek gider. Üç kiĢi varsa
yaklaĢık altı metrelik bir alana bir eğnel denir. Eğnelin
geniĢliği ekin biçen insan sayısıyla orantılıdır.
Arpa, buğday, nohut, çavdar, burçak ve yulaf ge-
nelde orakla biçilir. Orak sağ ele alınıp sapından tutulur.
Sol elle de bir tutam kurumuĢ arpa tutulur ve orak arpa-
nın köküne doğru indirilerek çekilir. Arpa saplarının kök-
leri, toprakla birlikte gelirse orağın tersiyle köke vurula-
rak toprağının dökülmesi sağlanır. Biçilen ekinler kökleri
bir tarafa baĢakları bir tarafa gelecek Ģeklide düzgünce
deste yapılır. Deste, bir insanın kucağıyla kucaklayıp,
kaldırabileceği kadar olan sap miktarıdır. Eğnel tarlanın
54
55. baĢından sonuna kadar uzanır. Sabah erkenden durulan
eğnel biraz geniĢ olur. KuĢluğa kadar ancak biter. KuĢ-
luk vakti de kuĢluk ekmeği (kuĢluk yemeği) yenir. Ye-
mekten sonra dinlenilmeden ikinci eğnele baĢlanır. Amaç
öğlenin sıcağı bastırmadan bir eğnel daha çıkmaktır. Öğ-
le olunca bir saat kadar mola verilir.
Çocuklardan birisi en yakın kuyuya giderek soğuk
su getirir. Çünkü sabahleyin gelen su ısınmıĢtır. Ġsteyen
yatıp uyur. Öğleden sonra bir eğnel daha çıkılır ve ikindi
ekmeği yenir. Yemekten sonra bir eğnel daha çıkılarak
ekin biçmeye son verilir. Desteler toplanmaya baĢlar.
Desteler kucaklanarak tarlanın ortasında daire Ģeklinde
oluĢturulan gümüllere taĢınır. Destelerin sapları dıĢarıya,
baĢakları içeriye gelmek üzere daire Ģeklinde bir yere
toplanmasına gümül denir. Biçilen saplar harmana taĢı-
nıncaya kadar tarlada bu Ģekilde korunur. Gümülün yük-
sekliği bir insan boyunu geçmez. Çapları iki üç metre
kadardır.
HARMAN
Ekinlerin hepsi biçildikten sonra tarladaki ürünler
harman yerine çekilmeye baĢlanır. Bunun için kağnı veya
at arabası kullanılır. Her ailenin çayırda bir harman yeri
vardır. Kimse baĢkasının yerine harman atmaz. Çünkü
Kasabanın etrafında herkese yetecek kadar harman yeri
mevcuttur.
Sap çekme iĢi en az iki kiĢi tarafından yapılır.
Sapları harmana taĢımak için tarlaya gidildiğinde kağnı
önce gümülün kenarına yanaĢtırılır. Bir kiĢi kağnıya çı-
kar. Elinde orak vardır. Ġkinci kiĢi gümülden çatalla al-
dığı sapları yere dökmeden dikkatli bir Ģekilde kağnının
üzerindeki kiĢiye verir. Kağnının üzerindeki genellikle
55
56. kadındır. Bu sapları dengeli bir Ģekilde kağnın üzerine
yerleĢtirir. Sövenlerin hizasına kadar, yaklaĢık iki metre
yüksekliğine eriĢildiğinde sapların yolda akmaması veya
dökülmemesi için urganla sıkıca bağlanır ve yola çıkılır.
Harman yerine gelince de dirgenle kağnı boĢaltılır.
Arpa, buğday, nohut, fiğ, burçak, çavdar harman-
ları ayrı ayrıdır. Bir ailenin harman yerinde yan yana bir
çok harmanı olur. Harmanların yanına bir çardak kurulur.
Harmanın taĢınması, dövülmesi, savrulması ve eve ta-
Ģınması iĢleri yaklaĢık bir-bir buçuk ay süreceğinden ai-
lenin yaĢlıları harman yerine taĢınırlar.
Harman dövme iĢine en kolay dövülen arpadan
baĢlanır. Sırasıyla nohut ve en sonunda da buğday sapları
dövülür.
Traktör, ekin biçme makinesi ve patoz gibi araç-
lar çiftçinin hayatına girince harman iĢi hayli kolaylaĢmıĢ
ve harman yerindeki iĢler bir iki haftaya inmiĢtir. Son
yıllarda tarlalara giren biçerdöverler ise harmanı ortadan
kaldırmıĢtır. Artık ürün tarlada biçilmekte ve eve aynı
gün gelmektedir. Saman ise özel makinelerle toplanmak-
ta, balya haline getirilmektedir.
Harman dövenle dövülür. Sapları daha sert olan
buğday da ise dövenin yanı sıra beĢ altı inek, öküz veya
eĢek arka arkaya bağlanarak “çatma” yapılır. Saatlerce
hayvanlar sapları ayaklarıyla ezmeye çalıĢırlar.
Tüm saplar dövülüp saman haline gelince tınaz
yapılır. Tınaz üçgen prizma Ģeklindedir. Harman savurma
da imece yapılır.
Harmanın savrulacağı gün evin kadınları katmer,
piĢi, lokum hazırlarlar; tavuklu pilav piĢirirler. Harman
yerine üzüm, kavun, karpuz armut gibi meyveler getirilir.
Soğuk sular hazırlanır.
56
57. Hısım akrabanın güçlü kuvvetli ve harman sa-
vurmada uzmanlaĢmıĢ erkekleri, kuzeyden orta kararda
esen ikindi rüzgarını sağlarına alarak tınazı savurmaya
baĢlarlar. En usta olan ve taneleri samana kaptırmayan
kiĢi tınazla saman arasındaki kritik yerde durur ve sa-
vurma iĢini idare eder. Harman yabalarla savrulur. Har-
man savurmanın özel bir tekniği vardır. Tanelerin samana
karıĢmaması gerekmektedir. Tınazın büyüklüğüne göre
savurma iĢi saatlerce sürer. Karanlık çökmeden önce de
bitirilir. Her gün bir veya iki tınaz savrulur.
Tınaz çeç (tane) ve saman olarak ikiye ayrılır.
Ailenin bir kısmı beĢ altı metre uzaklığa kadar uçmuĢ
samanları toplarken bazıları da çeçdeki taneleri kalburla
eleyerek içindeki taĢ ve toprağı ayıklayıp çuvallara dol-
dururlar. Vakit erkense çuvallar kağnıyla evdeki ambara
taĢınır.
Saman çekmek için de kağnının etrafına çığ geri-
lir. Saman çekmek zahmetli ve yorucu bir iĢtir. Özellik-
le saman tozu insanın hem genizine kaçar hem de derisini
yakar. Üstelik sürekli de kaĢındırır. Rüzgarlı havalarda
saman çekmek zordur. Saman yine iki kiĢi tarafından
arabaya veya kağnıya yerleĢtirilir. Birinci kiĢi koca yaba
ile samanı çığın üzerinden kağnıya atarken, kağnının üze-
rindeki kiĢi de elindeki küçük yaba ile bu samanı kağnı-
nın üzerine dengeli olarak dağıtır ve ayaklarıyla da sıkıĢ-
tırır.
Eve gelen saman önce saman damının deliğinin
önüne dökülür. Kağnı tekrar saman almaya giderken bir
kiĢi de elindeki büyük yaba ile samanı damın deliğinden
içeriye atar. Ġçerde bulunan kiĢi de, bu samanı damın
içine dağıtarak düzgünce yerleĢtirir
57
58. BaĢak toplama: Tarlalarda kalan, kağnı ve at
arabalarından yol kenarlarına dökülen ve tarla sahiplerin-
ce toplanmayarak kurda kuĢa terk edilen buğday baĢak-
ları ile nohut taneleri bazı yoksul ailelerce toplanır. Buna
baĢak toplama denir. BaĢak toplamak için tarlada sahibi-
nin iĢine yarayacak hiçbir ürünün kalmaması gerekir.
tarla sahibinin ürünü tarlada iken toplanan her Ģey hırsız-
lık sayılır. Kasabada hırsızlık olayları çok nadir görülür.
Bazen Apa ve Kırca köylerine kuru soğan baĢa-
ğına gidilirdi.
Devetabanı toplama: Çocukların sonbahar ve
ilkbahar aylarındaki en önemli eğlencelerinden birisi de
devetabanı toplamaktır. Devetabanı kırlarda yetiĢen mavi
küçük çiçekler açan mevsimlik bir bitkidir
Tarlalarda yabanî olarak bulunan bu bitkinin
yumrularını en çok köstebekler toplayarak bir yuvada
biriktirir. Köylüler tarlalarını ekerken veya nadas ederken
çocuklar da çift sürenlerin arkasından devetabanı yumru-
su toplarlar. Pulluk köstebek yuvasını sürünce çocuklar
hazine bulmuĢ gibi sevinirler. ġanslı iseler yarım kilog-
rama yakın yumru bulacaklardır. Bunlar toplanarak yıka-
nır ve tavada nohut kavrulur gibi kavrularak yenir.
Pancar toplama: Sonbaharda yörede ekilen pan-
carlar söküldükten sonra kamyonlarla Burdur ġeker Fab-
rikasına taĢınır. Kamyonların üstü brandasız olduğundan
yolda giderlerken üzerlerinden birkaç tane Ģeker pancarı
yola dökülür. Sonbaharda bazı yaĢlı kadınlarla çocuklar
kamyonların Ģeker pancarı çekmeye baĢladığı günlerde
yol kenarlarına giderek dökülen bu pancarları toplarlar.
Toplanan bu pancarlar kıĢın yenmek üzere avluya açılan
bir kuyuya doldurularak üzeri toprakla örtülür. KıĢın bu
pancarlar ya haĢlanarak ya da ateĢte kızartılarak afiyetle
58
59. yenir. Pancar közlemesi veya pancar haĢlaması yörede
sevilen bir yiyecektir.
YABAN HAYATI
Acıpayam Ovası 1950‟li yıllara kadar göçmen
kuĢların uğrak yeri ve dinlenme alanıydı. Ġlkbaharda ve
sonbahardı binlerce kuĢ bataklık alanları doldururdu.
Bataklık alanların kurutulması, kanalların açılmasıyla
kuĢ türlerinde büyük bir azalma olmuĢtur.
Ovada bilimsel olarak tespiti yapılan kuĢ türleri
Ģöyledir: Ak leylek, karga, alaca karga, Ģahin, kartal,
kumru, üveyik, yabanî güvercin, karatavuk, serçe, ağaç-
kakan, BaykuĢ, saka ve bülbül.
Tilki, tavĢan, çakal, sincap, köstebek, tarla faresi
ovada yaĢayan memeli hayvanlardır.
Kaplumbağa, kurbağa, kertenkele, zehirsiz yılan-
lar sıklıkla görülürler. Zehirli yılanlar yok denecek kadar
azdır.
Kasabada kara avcılığı pek yapılmaz.
-Hayvanlara eziyet etmek günahtır.
-Kumru kuĢu kutsaldır. Eti kesinlikle yenmez.
Haramdır.
-Güvercin güzel ve sevimli hayvandır. Mübarek
olarak görülür.
-Su içene yılan bile dokunmaz.
-KuĢ yuvası bozmak günahtır.
-Yavru kuĢlara zarar vermek, onlara eziyet etmek,
yuvasından almak günahtır.
-1970‟li yıllardan önce erkek çocuklar karga yav-
rularını eğitip büyütmek için yuvasından alırlardı. Bu
yavrulara böcek toplanıp yedirilir, su içirilirdi. KonuĢma
59
60. öğreteceğiz diye epeyce uğraĢırlardı. Zavallı yavru kuĢlar
birkaç gün içinde ölürdü. Bu yavru kuĢun sahibi olan
çocuk ise çok üzülürdü.
-Yılan ve baykuĢ uğursuz hayvandır.
“Elin kedisi geme tutmayacağı” için her evde
bir kedi beslenir. Kedinin görevi evi farelerden korumak,
ayrıca yılan çıyan gibi sürüngenleri de avlamaktı.
Köpek her evde beslenen vazgeçilmez hayvandır.
Her zaman da hatırı sayılırdı.
KÖY SIĞIRI
1990‟lı yılların sonuna kadar her ailenin eĢeği,
ineği, koyunu mutlaka vardı. Çünkü tarımsal yaĢamda bu
hayvanlar olmazsa olmazlardandı.
Özellikle yüzyıllardır yetiĢtirilen kara sığır tabir
edilen inekler hemen hemen her iĢte kullanılırdı. Çift
sürer, kağnı çeker, harman döver, buzağılar, süt verir,
gübreleri bile iĢe yarardı. Çünkü gübreleri kıĢın yakacak
olurken aynı zamanda gübre olarak kullanılırdı. Kısaca
inekler binlerce yıldır köylünün dostu ve en önemli yar-
dımcısıydı. Her yıl buzağılayan ineğin erkek buzağıları
satılarak eve gelir getirir, diĢi olanları ise gelecekte anne-
lerinin yerini alırlar. Öküzü birkaç aile tarım iĢlerinde
kullanırdı.
Bazı aileler inek veya öküz yerine çift-çubuk iĢ-
lerinde gücünden daha çok yararlanılan mandayı tercih
ederlerdi. Mandanın sütü daha çok ve yağlı olduğu için
kaymağıyla da meĢhurdu.
Koyun genellikle etinden, yapağısından ve sütün-
den yararlanılan hayvandı. Her ailenin birkaç tane koyu-
nu bulunurdu. Köylü kurbanlığa para vermez, kurbanlığı
her yıl kendisi yetiĢtirirdi.
60
61. Keçiyi daha çok çobanlık yapan bir iki aile yetiĢ-
tirirdi. YetiĢtirilen keçilerin sütünden peynir veya yoğurt
yapılırdı.
Köylünün en kıymetli malı hayvanlarıdır. Bu
yüzden her zaman önce hayvanını düĢünür. Otunu, sama-
nını, yemini ihmal etmez. Atlar, beygirler, inekler ve
öküzler sürekli tımar edilir. Hastalandıklarında tedavileri
yapılır. Hayvanın diĢisi makbuldür. DiĢi hayvan her yıl
bir yavru verdiğinden aile bütçesine katkıda bulunur.
Ġnek, manda (camız), beygir gibi hayvanların iĢle-
ri olmadığı zamanlarda ve kıĢın evde bağlı kalıp ot, sa-
man tüketmemeleri için güdülmeleri gerekmekteydi. Her
evde hayvanları merada güdecek insan olmadığından
ortaklaĢa olarak bir sığırtmaç tutulurdu. Bu sığırtmaç
her sabah hayvanları sığır ereği (hayvanların toplandığı
alan)nden alır ve otlatmaya götürür, akĢam olunca da
köye getirerek hayvanları salardı. Kasabada inek, manda
gibi hayvanların topluluğuna sığır, koyun ve keçilere de
sürü denir. Köylü her hayvanı için sığırtmaca belirli bir
ücret öder. Bu ücret yıl içinde birkaç taksitte ödendiği
gibi harman zamanı zahire olarak da verilebilirdi.
Her gün güneĢ doğarken mal sahipleri hayvanla-
rını “sığır ereği” ne götürüp sığırtmaca teslim ederler,
akĢamüzeri de sığır dağılırken yolda hayvanlarını karĢı-
layarak evlerine getirmekle zorunluydular. Sığırtmaç
sığır ereğinden aldığı hayvanı akĢamüzeri yine aynı yerde
dağıtmaktan sorumluydu. Zaten hayvanların çoğu evle-
rinin, ahırlarının yolunu bildiklerinden sahipleri onları
karĢılamasa bile kendiliğinden evlerine gelirlerdi.
Koyunlar için de ortaklaĢa çoban tutulurdu. Ko-
yunlar yazın dağdaki ağılda kalırlar sadece sütleri sağıla-
cağı zaman çayıra indirilirdi. KıĢın ise inekler gibi her
61
62. gün koyun sürüsüne katılır, akĢamları da eve gelirdi. Bu
yüzden kıĢın yem ve saman tüketimi artardı..
Öküzler, eĢekler, atlar ve buzağılar sığıra katıl-
mazdı.
Her evde hayvan damı vardı. Koyunlar ve keçiler
için dam yapılmazdı. Onlar hayvan damında yer varsa
orada, yoksa balkonların altında veya ot damında barı-
nırlardı. Hayvan damının yanında da mutlaka bir saman
damı bulunurdu.
ÖLÇÜLER VE TARTILAR
Osmanlı Döneminde yöremizde resmî ölçülerden
baĢka yerel ölçüler de kullanılmıĢtır. Bu ölçüler Ģöyledir:
Uzunluk ölçüleri: ArĢın 50 cm, mimar arĢını 76
cm‟dir.
Ağırlık Ölçüleri: Okka 1 kg. Dirhem 3 gr. Bat-
man 76 kg. Kantar ise 56 kg.‟dır.
Hacim ölçüleri: Kile 2.5 Kg. veya 3.5 Litre. Sade-
ce Acıpayam ve havalisinde kullanılan Kıl Kile 15 Ki-
logramdır.
1 Merhale 45480 m
1 Fersah 5685 m
1 Kulaç 1,89 m
1 ArĢın 68 cm
1 Endaze 65 cm
1 Urup 8,5 cm
Yüzey (Satıh) Ölçüleri (Alan):
1 Donüm : 919 m²
Buyuk Donum :2,720 m²
1 Hektar : 10,779 Dönum
1 dönüm (yeni) = 2500 m²
62
63. Kilesi 37 litre
Dolu (Yarım) 18,50 litre
Sinik 9,25 litre
Zaman Ölçüleri:
Zaman ölçüsü olarak güneĢ kullanılırdı. Çünkü
saat birkaç kiĢide bulunuyordu. Ayrıca köylünün çalıĢ-
ması güneĢe bağlı olduğundan zamanların tanımlanması,
iĢlerin zaman içinde planlanması da güneĢe göre olacak-
tır. Ayrıca namaz saatleri de güneĢe göre ayarlanmaktay-
dı. Bunun için de güneĢin takip edilmesi gerekiyordu.
GüneĢe göre oluĢturulan zaman aralıkları tahminiydi. Bu
zaman aralıklarını herkes bilirdi. Bu zaman aralıklarının
adları Ģöyleydi. Sabah, gün doğarken, kuĢluk, öğleye
yakın, öğle üzeri (ölen), öğleden sonra (Öleden sona),
ikindi, güneĢ batarken, akĢam (aĢam üzeri), yatsı, gece
yarısı, sabaha karĢı, Ģafak sökerken (horozların öttüğü
zaman)
63