Sunumlarda etkili bir dil kullanmanın 5 yolu!Sunumo
Dinleyicilerin kolayca anlayacağı basit sözcükler kullandığınızdan emin olun. Kilit mesajlarınızı ifade edecek sözcükleri işlemeniz çaba ve zaman alır. İşte size daha etkili bir dil kullanmak için 5 temel ipucu!
Beden dilini ve davranışları ölçerek, eğitimlerde canlı ortamda başarılı bir sunucu, ya da hatip, veya satıcı hatta müşteri temsilcisi olmanızı sağlayacak, teknolojinin eğitimde kullanıldığı bir program
Sunumlarda etkili bir dil kullanmanın 5 yolu!Sunumo
Dinleyicilerin kolayca anlayacağı basit sözcükler kullandığınızdan emin olun. Kilit mesajlarınızı ifade edecek sözcükleri işlemeniz çaba ve zaman alır. İşte size daha etkili bir dil kullanmak için 5 temel ipucu!
Beden dilini ve davranışları ölçerek, eğitimlerde canlı ortamda başarılı bir sunucu, ya da hatip, veya satıcı hatta müşteri temsilcisi olmanızı sağlayacak, teknolojinin eğitimde kullanıldığı bir program
Gerek iş hayatında olsun gerek eğitim hayatında olsun fikirlerimizi ve işlerimizi en etkili anlatabilmenin yollarından biridir sunum yapmak. Günümüzde birçok marka ve ajans da yaptıkları işleri insanlara anlatmak ve pazarlayabilmek için birçok kez sunuma başvuruyor. Peki sunum yaparken nelere dikkat etmelisiniz, nasıl sunumunuzu daha etkili hale getirebilirsiniz şimdi de bu tüyolara bir bakalım.
Başarılı sunum teknikleri andrew bradbury 27 03 2008
1. BAŞARILI SUNUM TEKNİKLERİ- Andrew Bradbury
Derleyen: Halit Yıldırım 04 Nisan 2008
Nereye ulaşmak istiyorsunuz?
Çalışma gününün belirli bir anında yapılmakta olan on binlerce sunumun çoğu, bir
ürünü veya hizmeti satmayı, bilgi aktarmayı, düşünceleri açıklamayı veya yeni becerileri
ortaya koymayı ve geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Bu kitap, herhangi bir sunumun tüm hazırlık sürecinin yedi temel adımı içerdiği
varsayımına dayanır:
1. Neye ulaşmak istediğine karar verme.
2. Bu hedefe ulaşmanın en iyi yolunun resmî bir sunum olup olmadığına karar verme.
3. Bir sunumla devam etmeye karar verdiyseniz, onun nasıl bir biçim alması
gerektiğine karar verme.
4. Bir metin hazırlama (ihtiyaçları en iyi karşılayacak bir biçimde).
5. Görsel yardımcıları ve broşürleri tasarlayıp hazırlama.
6. Ezberleme ve prova yapma.
7. Gerçekleştirme.
Zayıf bir sunum yapmanın garantili tek yolu, yetersiz hazırlıktır. En berbat sunumları
yapan tecrübeli insanlar gördüm; çünkü onlar birkaç temel beceri kazanmayı reddediyordu.
İyi bir sunum, iki ya da daha çok kişi arasındaki etkili iletişimden daha öte bir şey
değildir. Bu bir beceridir ve diğer beceriler gibi öğrenilebilir. Umut vaat etmeyen insanlar
bile, kendi içlerindeki yeteneği açığa çıkarabilirler. Kekeleyip pepeleyen kişiler, yine
kekeleyip pepeleyecektir; fakat buna rağmen, etkili biçimde sunum yapabilirler.
Bu kitap, her şeyden önce iletişim kurmayla ilgilidir. Kitap, dinleyicilerinizi nasıl
anlayacağınızı ve onlarla en etkili biçimde nasıl ilişki kuracağınızı gösterecektir.
Nasıl iletişim kurarsınız?
Bir eylem planını savunan veya buna karşı çıkan, gerçekten çok inandırıcı sunum
yapmışken, yine de kimsenin söylediklerinizden zerre kadar etkilenmemiş göründüğünü
hissettiğiniz, hiç oldu mu?
Sözgelimi, siz diğer insanları etkilemeye çalışırken, vücut dilinizin, sesinizi kullanma
biçiminizin ve “tavrınızın” (“cazibe” veya “karizma” olarak da bilinen, tam tanımı
yapılamayan kişisel özellik) ne kadar farkındasınız?
Britanya’da ve ABD’de yapılan çalışmalar, diğer insanlar hakkındaki yargımızı, üç
ana özelliğe dayandırma eğiliminde olduğumuzu gösteriyor:
* Sözel (kelimeler)=%7
* Vokal (ses tonu)=%38
* Görsel (beden dili)=%55
Önemli olan söyleme şekliniz
Dinleyenler için sesinizi ilgi çekici kılacak şekilde farklı ses tonlarını ve ses
düzeylerini kullanıyor musunuz, yoksa (dürüst olun) uzun süre konuşmanız gerektiğinde
(örneğin, 4 ya da 5 dakikadan fazla sürekli konuşunca) sesiniz monotonlaşma eğilimi mi
gösteriyor?
Vereceğiniz yanıt, diğer insanların size verdiği tepki konusunda oldukça açıklayıcı
olabilir. Yavaş ve ortalamadan düşük tonda konuşan biri, genellikle güçlü ve saygın bir kişi
olarak algılanır. Hızlı ve yüksek sesle konuşan kişi, heyecanlı, fakat ‘önemsiz’ ile ‘kesinlikle
güvenilmez’ arasında bir kişilik olarak görünecektir.
1
2. Peki ya vücut diliniz?
Sözgelimi, pek nadir el-kol hareketi yapan bir kişi güçlü, ölçülü ve zeki olarak
görünür. Sık sık ve heyecanlı el-kol hareketleri yapan bir kişi ciddiyetsiz, hâttâ sokak
reklamcılığından öte iş yapamayacak biri olarak görünebilir.
Kısacası, en parlak konuşmanın bile başarısı, sonuçta konuşmacının sunum tarzına
bağlıdır; konuşmanın içeriğine değil. Hangi durumda olursa olsun, eğer sunum tarzınız
dinleyicileri etkileyecek nitelikte değilse, içerik geçersiz hale gelmeye başlar.
1960 yılında ABD başkanlık koltuğu için yarışmakta olan John F. Kennedy ve Richard
M. Nixon arasındaki seçim öncesi tartışma, bu olgunun yaşanan çok güçlü bir örneği olarak
sayılmalıdır. Bu tartışmayı yalnızca radyodan duyanlar, algılarında sözel içeriğe ve ses
işaretlerine dayanmışlardı. Bu gruptaki insanların çoğu Nixon’ı daha iyi bir aday olarak
değerlendirdi. Tartışmayı televizyonda gören; sözel içerik ile ses işaretlerini alan ve aynı
zamanda iki konuşmacının vücut dilini gören insanların çoğunluğu, John F. Kennedy’yi çok
daha güvenilir bir aday olarak algıladılar.
Tarihin basit bir gerçeğidir; politikaları olan Nixon’dı, ama başkanlığı Kennedy
kazandı! Dinleyicileriyle sıcak ilişki kurabilen sunumcu, bilinç ve bilinçaltı düzeylerinde
etkili oluyor.
Korkuyu hissettiğiniz an...
Ancak iyi bir sunumun beş kilit unsurunu göz önünde bulundurmanız, size avantaj
kazandıracaktır.
• Amacınızı ana hatlarıyla belirleyin
• Dinleyici kitlenizi analiz edin
• İhtiyacınızı tanımlayın
• Bilgilerinizi düzenleyin
• İletişim yöntemlerinizi hazırlayın
Başarılı bir sunum gerçekleştirmek için sunumun neyle ilgili olduğu konusunda net bir
düşünceye sâhip olmalısınız. Konuyu tam ve doğru anlamalısınız. Eğer gerekliyse, amacı her
yönüyle anladığınızdan emin olana kadar, bilgi edinmeye devam edin.
Her sunumun bir nedeni ve ihtiyaçları vardır. Bu gereksinimi karşılayabilmek için
sizin neye ihtiyacınız var? Bunu “gözü kapalı” yapabilir misiniz? Yoksa biraz araştırmaya
ihtiyaç duyar mısınız?
Fakat gerekli sonuca ulaşmak için sunuma hangi bilgiler dâhil edilmeli? Az bilgi
verirseniz, sunum herkesin zamanını çalan bir olay haline gelir. Öte yandan çok fazla bilgi
verirseniz, bilgilerin çoğu ertesi gün unutulur; yine herkesin zamanını çalan bir etkinlik olur.
Eğer hedefinizi daha doğru biçimde tanımlarsanız, sunuma alınması ve dışarıda
bırakılması gerekenleri belirlemek daha kolay olur.
İletişim
Hangi görsel yardımcıları (eğer varsa) kullanacaksınız? Sunum nerede
gerçekleşecek? Sunumda ne tür bir yol izlenecek?
Sunumunuzun çerçevesini planlayacağınız ve en önemli sorun üzerinde düşüneceğiniz
yer burasıdır: Sunumunuz dinleyicileriniz tarafından nasıl algılanacak (Söylediğinizi ve
demek istediğinizi anlayacaklar mı? Ne söylediğinizi düşünecekler? Ya da duyduklarını
sandıkları şeyle neyi kast ettiğinizi düşünecekler?)
Biraz kaygı hissettiğinizde, bu duyguyu “yeniden biçimlendirin.” Başınıza geleni,
gerçekten başarılı bir performansı hızlandırma süreci olarak yorumlayın. Fazladan bir parça
adrenalinin size “performans üstünlüğü” vereceğini kendinize hatırlatın. Sonra da en iyi
sunumunuzu yapmak için gerekli olan şeylere yoğunlaşın.
2
3. Aşağıdaki liste, meslektaşları tarafından seçkin sunumcular olarak kabul edilen
kişilerce çok sık kullanılan beş beceriyi sıralıyor:
İnce ayar
Sonuçlar
Sıralama
Sınırsız bakış açıları
Başarıya güven
* İnce ayar
Becerikli bir sunumcu, belirli bir dinleyici topluluğuna olabildiğince uygun hale
getirmek amacıyla, bilgilerini sürekli olarak netleştirir ve ayrıntılandırır.
* Sonuçlara ulaşmak
En iyi sunumcular, planlama aşamasının başlangıcından itibaren iki temel soruya
doğru yanıtı vermek için çaba gösterir:
Sunumun neye ulaşmasını istiyorum?
Ben hedeflediğim sonuca ulaştığımda, dinleyiciler nasıl davranacak?
* Etkili sıralama
Sıralama, “bilgileri yönetilebilir bölümler halinde sunma işlemi” olarak
tanımlanabilecek temel bir beceridir. Bazıları genel bir bakışla başlamayı, ardından konunun
özüne inmeyi sever; diğerleri ise ayrıntılarla başlamayı ve genele ulaşmayı tercih eder.
Usta sunumcular bilgileri aşağı doğru sıralar. Yâni genel bir bakışla başlarlar ve sonra
ayrıntılara inerler.
* Sınırsız bakış açısı
Birçok üst düzey konuşmacı, sunumlarını üç farklı konumdan yaparlar: 1. konum,
onların bakış açısı; 2. konum dinleyicilerin bakış açısı; ve 3. konum “tarafsız gözlemci” veya
“duvardaki sinek” konumudur.
* Olması gereken olacak
En usta sunumcuların çoğunda ortak olan beşinci özellik, her sunumun, ne olursa
olsun başarı kazanmaya yazgılı olduğuna ilişkin sarsılmaz inançtır. Sanki onlar kendi
kendilerine, tamamen bilinçdışı biçimde olsa da şöyle derler: “Benim bu sonuca ulaşmam
gerekiyor; öyleyse o gerçekleşecek.”
Kendi kendinize, bu sunumda yapabileceğiniz en iyi işi çıkaracağınızı, başarılı
olacağınızı ve o başarıyı hak ettiğinizi telkin edin. Bu tekniği düzenli olarak uyguladığınız
zaman gelişen kendine inanç gücü sizi hayrete düşürecek.
Bu arada, sunumun gerçekleşeceği salonda biraz zaman geçirirseniz, canlandırmanızın
daha da etkili olduğunu fark edeceksiniz. Eğer mümkünse, salonu “hissetme”-onun
boyutlarını, gürültü düzeyini, oturma düzeyini vb.-fırsatını kaçırmayın. Sanki o yerin
sahibiymiş gibi, salonun etrafında gezinin.
Güven sorunları
Bir sunumda asla yalnız olmazsınız, sâdece siz öyle hissedersiniz
Bir telefon konuşması sırasında fiziksel, sözel olmayan işaretler bütünüyle devre
dışıdır ve ipuçlarımızı diğer kişinin ses tonundan ve seçtiği kelimelerden almamız gerekir.
Birçok kişinin hayli farklı bir “telefon tarzı”na sâhip olduğu bilinir; oysa bu sözel işaretler her
zaman bütünüyle güvenilir değildir. Bazılarının önemli ve hassas konuları telefonla
görüşmemeyi tercih etmesinin temel nedenlerinden biri budur.
Mektup yazmaya gelince, bu iletişim yönteminde kuşkusuz hiçbir geribildirim
almayız. Bu nedenle pek çok yetişkin, mektuplarını hemen hemen bir telgraf gibi net ve kısa
yazma eğilimindedir.
3
4. Sunum yapma,-alınan geribildirim anlamında-bir telefon görüşmesi ile mektup yazma
arasında bir yerde yer alır.
Önceden yaptığınız bir sunumu yeniden yapıyor olsanız bile, tüm materyalinizi
gözden geçirin.
Görsel yardımcılarınız olabildiğince net ve ilgi çekici mi? Sunumdaki “olgu”ların
herhangi biri, en son sunum yaptığınızdan beri değişti mi? Yeni dinleyiciler için sunumu daha
ilgi çekici, daha yararlı ya da daha uygun hale getirecek herhangi bir şey ekleyebilir,
çıkarabilir ya da değiştirebilir misiniz?
Bakmak, hissetmek, işitmek
Dünyaya ilişkin görüşlerimizi bir dizi filtre-işitsel, görsel ve duyusal-aracılığıyla
geliştiririz. Sözgelimi, bir şeyin açıklamasını yaparken, “Kulağa doğruymuş gibi geliyor” ya
da “Şimdi haklı olduğunu görüyorum” veya “Bunun iyi bir fikir olduğunu hissediyorum”
diyebiliyoruz. Nasıl düşündüğümüzü ifâde ederken sözcüklerimizi bilinçdışı olarak seçeriz-
tercih ettiğimiz düşünme tarzı (TDT)-ve çoğu kez, bizim kullanmayı tercih ettiğimiz filtreyi
ya da filtreleri kullanıyor gibi görünen kişilere olumlu yanıtlar veririz; şu ifadeleri sık sık
kullanırız: Aynı fikirde olmak, aynı dili konuşmak, ortak duygulara sâhip olmak.
El işaretleri izlenmeli
İnsanlar sıklıkla küçük, ama kolayca fark edilebilir hareketler yapar; bu hareketler
onların belirli bir anda düşünme tarzını güçlü biçimde ortaya koyar. Örneğin:
* Gözleri ovalamak veya göz bölgesi civarına işaret etmek görsel bir TDT’yi vurgular.
O kişi muhtemelen “demek istediğinizi anlamıyor”dur. Ya da belki, daha ilgi çekici görünen
tepegöz asetatlarındaki bir şeye göze takılmıştır.
* Kulak ya da ağız çevresinde yapılan dikkat çekici herhangi bir hareket, işitsel bir
TDT’nin iş başında olduğunu gösterir. Sözgelimi, birisi kulak memelerini çekiştirmeye
başlarsa, bu onun “işittiklerinden hoşlanmadığını” gösteriyor olabilir; fakat öte yandan o kişi
“çok şey söylediğinizi” düşünüyor da olabilir.
* Kollar ve/veya ellerle yapılan hareketler (bir kolu veya bacağı ovalamak ya da
giysilerin çeşitli kısımlarını gerekli olmadığı halde düzeltmek gibi) genellikle bir duyusal
yanıta eşlik eder. Bu kişi “söylediklerinizin altının doldurulması gerektiğini” hissediyor
olabilir ya da sizin görüşlerinizin ona “konunun ayrıntılı bir açıklamasını” sağladığını
düşünebilir.
Temel hedef
Bu gerçekten gerekli mi?
Öyleyse, hazırlıklarınıza daima kendi kendinize şu soruyu sorarak başlayın:
“Belirlenen hedefe ulaşmanın en iyi yolu bir sunum mudur?”
İnsanları bilgilendirmeye yönelik açık bir ihtiyaç yoksa, bir sunum yapmak ancak
ikinci en iyi çözüm olabilir. Öyleyse, asla diğer tüm seçenekleri değerlendirmeden bilgileri
iletmenin tek veya en iyi yolunun sunum olduğunu varsaymayın.
Sunumun temel unsuru bir sorunun ele alınması olduğunda, sorun hakkında ne
söylememiz gerektiğine ve diğer insanlardan hangi eylemi (eğer varsa) gerçekleştirmelerini
isteyeceğimize bağlı olarak, soruna üç yoldan biriyle yaklaşabiliriz:
* Bir bilgilendirme olarak sorunun ana hatlarını çizeriz;
* Konuyu ve muhtemel çözümleri tartışmaya açarız; veya
* Tartışmayı geliştirmek için soruna bir çözüm sunarız.
Her koşulda temel amacımız, sorunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak olmalıdır. Son
iki örnekte biz aynı zamanda şunları yapmak isteriz:
* Lehte ve aleyhte muhtemel çözümler üzerine tartışmak;
* Sorun/çözüm(ler) için yapılması gerekenler üzerinde anlaşma sağlamak.
4
5. Dinleyicilerinizi tanıyın
İnsanlar söylediğiniz her sözü otomatik olarak anlar mı? Böyle bir şansınız yok!
Gerçek yaşamda daima bir “iletişim aralığı” vardır; söylemek istediğim, gerçekte
söylediğim, sizin duyduğunuzu düşündüğünüz ve benim demek istediğimi sandığınız şeyler
arasında fark vardır.
Bu algı farkı, siz bir sunum yapıyorken daha da önemlidir. Her şeyden önce “dinleyici
topluluğu” kolektif bir isimdir. Tekil gibi görünüyor, ama aslında dinleyici bireylerden oluşan
bir çoğulluğu ifâde ediyor.
Onlar sâdece kişiler de değildir, sizin söz etmek istediğiniz herhangi bir konu
hakkında çok çeşitli görüşleri olan kişilerdir.
Dört öğrenme biçimi
Her sunum bir ölçüde öğrenmeyi içerir. Her ne kadar dinleyicilerinizin her birinin
öğrenme biçimini belirlemek için test yapamazsanız da en azından aşağıdaki dört temel
öğrenme biçimi hakkında bilgi sahibi olup bunun ışığında çalışabilirsiniz:
1. Kaplumbağa; güçlü bir teorik temel ister.
2. Felsefeci; pratik kanıtlardan öğrenir.
3. Tavşan; doğrudan yaşadığı deneyimlerden öğrenmeyi tercih eder.
4. Girişimci; gerçeklerden başka hiçbir şeyle ilgilenmez.
Dört öğrenme biçimi, kişiliğin çeşitli yönleriyle anlaşılabilir; bu yönler aşağıda kişisel
tarz, yaşam karşısındaki tipik davranış (parola), iletişim kurma şekli ve bir sunumda aradıkları
şey olarak açıklanıyor:
Kaplumbağa Felsefeci Tavşan Girişimci
Kişisel Tarz: Kişisel Tarz: Kişisel Tarz: Kişisel Tarz:
♦Yavaş ama ilgi ♦Yavaş konuşur, ses ♦Konuşma hızlı ve ♦“Geneli görme”
çekici konuşur tonunda veya yüz güçlü ama dikkatli konusunda takıntılı
*Yavaş hareket eder, ifadesinde çok küçük biçimde kontrollü hale gelebilir
ama esprilerde yavaş değişmeler olur (monoton) ♦Doğrudan, hatta
değildir ♦Göz temasından ♦Gürültücü, kaba, güçlü, ama agresif
♦Göz temasından kaçınır hatta agresif değil
kaçınır, gönüllü ♦Sert bir duruş tarzı görünebilir ♦Yaşama ve
olarak görüşlerini ♦Görüşlerini ♦Uzun süre göz insanlara karşı
açıkladığı nadiren açıklaması, hâttâ temasını korur heyecanlı ve
görülür konunun açıklığa ♦Resmi, kendine sıcakkanlı yaklaşım
♦Yeni bilgileri kendi kavuşması için soru güvenli duruş
mevcut bilgi sorması beklenmez
birikimine
uydurmaya çalışır.
Parola: Parola: Parola: Parola:
♦Bugün yalnızca ♦Dünya, insanlar ♦Birinin 40 yaşında ♦Bir şey eğer iş
dünün bir uzantısıdır için olmasaydı, çok hala çalışıyor olması görüyorsa, iyidir; işe
daha iyi bir yer bir başarısızlıktır yaramıyorsa, at gitsin
5
6. olurdu
İletişim Kurma: İletişim Kurma: İletişim Kurma: İletişim Kurma:
♦Yavaş konuşur ♦Yavaş konuşur ♦Oldukça hızlı ♦Hızlı konuşur,
♦Göz teması ♦Göz temasından, konuşur, karmaşık renkli bir dil ve
kurmaya çalışmaz elkol hareketlerinden olmayan ve doğrudan anekdotlar kullanır
♦Çok gülümser (ama ve konuşmadan bir dil kullanır ♦Değişik ses
gerçek olup kaçınır ♦Göz temasını korur tonlarıyla konuşur ve
olmadığından emin ♦Yüksek standartlara ♦Ne pahasına olursa iyimser bir tutum
olun) saygı gösterir olsun “çene çalmak” benimser
tan kaçınır ♦Bir girişimciye
daima adıyla hitap
eder
Sunum Tarzı: Sunum Tarzı: Sunum Tarzı: Sunum Tarzı:
♦Açık, mantıklı yapı ♦“Yukarıya doğru ♦Az ve öz bir ♦“Aşağı doğru
♦“Yukarıya doğru sıralama”-iyi konuşma sıralama”-gereksiz
sıralama”-yapıyı araştırılmış, doğru ♦“Aşağı doğru tüm ayrıntılardan
ilkelerden başlayarak seçilmiş olgular sıralama”-genel kaçınır
kurar ♦Çok sayıda örnek görünümü ve birkaç ♦Konu hakkında
♦Açıklamalarını şeklinde kanıtlar iyi seçilmiş olguyu sıradan olmayan bir
örnekler ve anekdot kullanır verir şeyler bulmaya çalışır
şeklindeki kanıtlarla ♦Mümkün (ve ♦Anlatımını veriler ♦Görüşlerini
destekler. uygun) olan ve istatistiklerle örneklerle canlı hale
açıklamalar yapar destekler getirir
Konuşmak yetmez, daha fazlası gerekli
Çeşitli araştırmalara göre;
* İşittiklerimizin yüzde 20’sini;
* Gördüklerimizin yüzde 30’unu;
* Hem işitip hem gördüklerimizin yüzde 50’sini;
* Yaptıklarımızın yüzde 70’ini etkili biçimde hatırlayabiliriz.
Mesaj açıktır: Gerçekten etkili olabilmesi için bir etkinliğin, dinleyicilerin görmesini,
işitmesini, sunumcu ve sunum materyali ile etkileşim içinde olmasını sağlamak gerekir. Pratik
olarak bir sunumda şunların yapılması gerekir:
* Dinleyicilerin neyi bilmeye ihtiyaçları olduğunu onlara anlatmak;
* Sözlü mesajınızı açıklamak, desteklemek ve etkisini artırmak için gereken miktarda
materyali onlara göstermek;
* Etkileşim için fırsatlar yaratmak; sorular için ayrılan zamandan daha fazlasını
gerektirir.
Bazıları sunumun bu üç unsuru üzerinde aynı anda çalışabileceklerini düşünürken,
diğerleri önce metin yazıp sonra görsel bileşenleri tasarlamayı ve etkileşim konularını
planlamayı daha kolay bulur. Sizin için hangi yöntemin daha iyi olduğunu deneyerek bulun.
Düşünülmesi gereken bir şey
Çoğu yetişkin, 25 ila 30 dakika arasında bir süre boyunca dikkatini korur ve belirli bir
süre içinde ancak 5 ila 9 bilgi kümesini zihinsel olarak işleyebilir. Çok fazla konuda bilgi
içeren bir sunum, 15-20 dakika sürse bile, dinleyicilere çok uzun gelebilir. Eğer 45 dakikadan
çok daha fazla konuşursanız, kaç konuyu ele aldığınız önemli değildir. Dinleyicilerinizin
çoğu, konuşmanızı bitirdikten sonraki iki saat içinde söylediklerinizin hemen hepsini
unutacaktır.
6
7. Sunumlarınızda, doğru miktarda içeriği, makul bir zaman aralığı içinde, kabul
edilebilir bir tempoyla vermeniz gerekir.
İşin başı zamanlamadır
İnsanlar bir sunuma, onlara bir şekilde yararlı olacak bilgileri edinmek için katılır.
Onlar öğrenmeye gelir ve bu yeni bilgileri sindirmek için zamana ihtiyaçları vardır. Bu zaman
olmazsa, bilgi ‘kısa süreli hafıza’ya geçirilmeyecek ve hemen kaybedilecektir.
İlerisini düşünün ve planlayın
Temel metninizi tamamladığınızı düşündüğünüzde, şu üç değerlendirmeyi hızla
aklınızdan geçirin:
* Söylemek istediğiniz/söyleme ihtiyacı duyduğunuz her şeyi söylüyor musunuz?
* Çok fazla şey mi söylüyorsunuz?
* Belirgin soru işaretleri bırakıyor musunuz?
Şimdi, eğer gerekliyse, açıkça göze çarpan sorunları çözmek, muğlak ifadeleri
belirginleştirmek ve “havada kalan” noktaları elemek üzere metninizde değişiklikler
yapabilirsiniz.
Ayrıca size sorulabilecek, ama sunumunuza katmak istemeyeceğiniz sorulara ilişkin
yazılı yanıtlar hazırlayabilirsiniz.
Sona geldiğinizde durun
Giriş ve sonuç
Sunumunuzun en net biçimde hatırlanacak iki kısmı, giriş ve sonuç bölümleridir;
özellikle de sonuç bölümü. İyi bir son, bazen sıradan bir sunumu başarılı bir işe çevirebilir.
Benzer biçimde, kötü bir son da diğer hallerde mükemmel sayılabilecek bir sunumu berbat
edebilir; dinleyicilerde, etkilenme ve beğenme yerine, tatminsiz ve eleştirel bir ruh hali yer
atabilir.
Daima bir sunumu (konu ne olursa olsun) olumlu bir duyguyla bitirmeyi hedefleyin.
Dinleyicilere sizin ve onların değerli bir deneyimi paylaştığınızı hissettirin. Eski bir gösteri
dünyası atasözünün dediği gibi; “Daima onları daha fazlasını ister halde bırakın.”
Sonuç bölümü, sunum boyunca tüm olup bitenleri özetlemeli ve sunum sona erdikten
sonra gerçekleşecek olanlarla bir köprü kurmalıdır.
Kapanış yorumları
Pek çok sunum, sunumcunun onu uygun bir biçimde “kapatamamış” olmasından
dolayı başarısızlığa uğrar. Bir sunumun sonunda yapılan üç yaygın hata şunlardır:
Aniden sonlandırma
Konuşmacı, hiçbir uyarı işareti vermeden, bir fren çığlığını andırır biçimde, şöyle bir
ifadeyle bitirir: Pekâlâ, sanırım, söyleyeceklerimin hepsi bu; burada kesiyorum.
Konuşmacı, daha fazla söyleyecek bir şeyinin olmadığını mı sanır? Bir metin
hazırlamamış mıydı? Söylemesi gereken başka bir şey olmadığını mı bilmez? Belki de
söyleyecek başka sözü vardır; ama dinleyiciler bunu nereden bilsin?
Bir sunumun, sonuna yaklaşırken, üç önemli soruyu-Ne? Ne zaman? Nasıl?-yanıtlamış
olmanız gerekir ve gerçeği ilan etmeye gerek olmamalıdır.
Sonsuz labirent
“Sonsuz labirent” konuşmacı, en az dinleyicileri kadar şaşkın ve kafası karışık olarak
sunumu sona erdirmesiyle tanımlanabilir:
Ve böylece sunumumu burada noktalıyorum; ve ... hakkında daha önce yaptığım
yorumu hatırlayın.
Ve yeniden başlar. Sanki sözel bir labirentte kaybolmuş gibidir; sık sık çıkış kapısını
görür, ama asla ona ulaşamadan başka yollara sapar.
7
8. Basmakalıp zirve
Konuşmacının sanki tesadüfen sona ulaştığı “aniden sonlandırma”nın aksine,
“basmakalıp zirve”ci ne zaman sonlandıracağını iyi bilir ve gerçeği söylemekte ısrar eder:
• Sonuç olarak...
• Sunumu kapatmadan önce...
• Ve son olarak...
• Sizi şu düşünceyle baş başa bırakmak isterim...
Sanki konuşmacı, konuşmayı sonlandıracağı ve tüm neşenin hayatımızdan uçup
gideceği korkunç ana bizi hazırlamak ister gibidir.
Ne zaman sonlandıracağınızı bilin
Açık konuşmak gerekirse, yeterli hazırlık olmadığı için zamanından önce bitirme
dışında, sunumcular erken bitirdikleri için başarısız olmazlar. Söylemek istediğiniz veya
söylemeniz gereken her şeyi, size ayrılandan daha kısa sürede söyleyebiliyorsanız, bu bir hata
değil hoş bir sürprizdir. Konuşmanızı “resmî” süreyi doldurmak için şişirerek, yarattığınız
etkiyi boşa harcamayın. Gerekirse, fazla süreyi soru-yanıt bölümünü uzatarak veya fazladan
bir dinlenme arası vererek kullanın.
Şöylesi klişelerden dikkatle kaçının:
Bitirmeden önce, öğleden sonra ele aldığımız konuları özetlemek istiyorum...
“İyi hissetme” faktörü
“İyi hissetme” bitirişlerinin en popüler biçimlerinden ikisi, bir alıntıdan veya bir
şiirden yararlanmadır. Her iki durumda da yararlanılan materyal kısa ve amaca uygun
olmalıdır; gerçi söz konusu “amaç”ın sunumun konusuyla doğrudan bağlantılı olması
gerekmez.
Kırmızı ışığa dikkat edin
Eğer televizyonda bir politik tartışma programı izlediyseniz, konuşmacılara sürelerinin
dolduğunu işaret etmek için kullanılan renkli ışıkları muhtemelen fark etmişsinizdir. Uyarı
ışığı yandığı zaman, çoğu kez konuşmacıların heyecanlanmaya başladığını da fark etmiş
olabilirsiniz. Oysa elbette onların, konuşmalarını hazırlarken konuşma sürelerini biliyor
olmaları gerekir.
İyi hazırlanmış bir konuşmacının elinde daima iki farklı son söz metninin
bulunmasının nedeni budur.
Birinci metin, öngörülmeyen hiçbir şeyin olmayacağı ve konuşmacının sunumu olağan
hızla bitirmek için gereken süreye sâhip olacağı varsayımına dayanır.
İkinci metin ise (çoğu konuşmacı bunu küçümser), ters gidebilecek her şeyin
gerçekleşeceği ve onun konuşmasını hızla bitirmesi gerekeceği ihtimaline göre oluşturulur.
“Acil” bitirişin uzunluğu, bir bütün olarak sunumun uzunluğuna bağlı olacaktır. Eğer
bütün sunumunuz yalnızca beş ya da on dakika sürecekse, uzun bitirişiniz için bir ya da iki
dakika, acil bitiriş içinse 30-45 saniye ayırın (bu, ortalama konuşma temposuyla 60-90 sözcük
demektir.) eğer sunumunuz 30-40 dakika (veya daha fazla!) olarak planlandıysa, iki bitiriş de
daha uzun olur; elbette çok fazla uzun olmamalıdır.
Ve sahne!
“Sihirli dakika”
Konuşmaya başladığınız ilk 5-10 saniye içinde, dinleyicilerin her biri hakkınızda
bilinçaltında bir görüş oluşturmuş olur. Sonraki 50-55 saniye içinde bu görüş onaylanacak
veya belki yumuşatılacak, ama asla ortadan kalkmayacaktır!
8
9. Dinleyiciler, gördükleri ve işittikleri her şeye tepki verir. Sonumun genel etkisi, ustaca
yapılmış bir girişle yüzde 18-20 oranında arttırılabilir.
Mizah
İki temel mizah biçimi vardır: içgüdüsel ve bilinçli. İçgüdüsel mizah sunum
materyalinden doğar; bu “anlamak için orada olmanız gerekirdi” tarzı mizahtır.
Öte yandan bilinçli mizah, esprileri, gülünç hikayeleri, karikatürleri vb. kapsar. Eğer
sunumunuzda “bilinçli” mizah kullanmayı ciddi biçimde düşünüyorsanız, konuyu enine
boyuna düşünmenizi ve sonra fikrinizi değiştirmenizi öneririm. İçten gelen komik ve konuyla
ilgili bir hikâye, yarım düzine espriden çok daha fazla işe yarar.
Ne tür mizah kullanacağınızı belirlemek için kendinize şu önemli soruları sorun:
* İnsanlar onu (sizin niyet ettiğiniz gibi) anlayacak mı?
* Onu komik bulacaklar mı?
Her ikisinden de emin değilseniz, başka bir şey deneyin.
Sorular
İyi bir etki yaratmak için, dinleyicilere yalnızca basit bir evet/hayır (tercihen “evet”)
yanıtına izin veren bir soru sorun; “Arkalardakiler, beni duyabiliyor musunuz?” gibi.
Sorunuzun kontrol edilebilir nitelikte bir yanıt alacağından emin olun. “Koltuklarınız
rahat mı?” sorusu kullanışlıdır. Ama ya dinleyicilerin çoğunluğu “Hayır,” diye yanıtlarsa?
Görsel etki
Erkekler için klâsik “güç kıyafeti” koyu renk bir takım elbise, beyaz gömlek, bordo
veya kırmızı ağırlıklı (bayrak kırmızısı değil!) özenle bağlanmış bir kravattan oluşur. Çoraplar
düz deniz mavisi veya siyah olmalıdır.
Ayakkabılar siyah, iyi durumda ve boyanmış olmalıdır. (İş çevrelerinde bir kişi
hakkında ayakkabılarının durumuna göre hüküm verilmesi, sandığınızdan çok daha yaygın bir
durumdur.)
Kadınlar için, kıyafet konusundaki tutumlar, yukarıda açıklanan erkek güç kıyafetinin
kadın versiyonunun artık gereksiz olduğu yönünde değişiyor.
Etekle birlikte giyilen spor veya yakasız bir ceket gibi “klâsik” kıyafetler, pantolonlu
takımlar ve elbiseler; bunların tümü kabul edilebilir giysilerdir. Renk uyumları ağırbaşlı
olabilir (ama kasvetli değil) ve kişiye özgü saç, göz ve ten renkleriyle uyum içinde olması
tercih edilmelidir. Sürekli düzeltmeyi gerektiren dantelli üst giyimler, sarkık yakalar, dikkat
çekici takılar ve fularlardan kaçınılmalıdır.
Kişisel anekdotlar
Kişisel anekdotlar, ancak çok uygun ve kısa olması halinde kullanılmalıdır. Epey
zaman önce tanık olduğum bir etkinliği hatırlıyorum. Konuşmacı sunumu şöyle bir kişisel
anekdotla açmıştı: “Belki de ben bu sunumu yapacak kadar yaşamayacaktım...”
O anda konuşmacı salondaki herkesin dikkatini üzerinde toplamıştı. O üç ya da dört
dakika sonra hikayenin sonunu getirmeye çalışırken, dinleyicilerin çoğu “Eee, ne olmuş
yâni?” diye düşünüyordu.
Motivasyon yaratmak
Dinleyicilerinizi motive etmenin en iyi yolu, şu soruyla özetlenebilir: “Bunun bana
faydası ne?”
Bu, çok çıkarcı bir yaklaşım gibi görünebilir ama Dale Carnegie’nin How To Win
Friends and Influence People (Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı) adlı kitabında
gösterdiği gibi, kişilerin kendi çıkarları motivasyonun inanılmaz etkili bir kaynağıdır.
İnsanların söylediklerinize dikkat etmelerini, sizi dinlemelerini sağlamak için bir
neden vermelisiniz; onların deneyimlerine yönelik bir neden.
Zamanlar ve etkinlikler
9
10. Bu arada, sunumunuzun 10, 20 veya 30 dakika süreceğini söylediğinizde, onun 15, 25
veya 35 dakika olmayacağından emin olun.
Görsel yardımcıların seçimi ve kullanımı
Yalnızca etkilemek için mi?
Neden görsel yardımcılar kullanırız? Aşağıdaki olguları değerlendirin:
• Bildiklerimizin yaklaşık yüzde 90’ını görsel olarak-filmlerden, kitaplardan vb.-
öğreniriz. Sâdece yüzde 7-11’ini yalnızca işiterek öğreniriz.
• Ortalama bir dinleyici, üç saat sonra yalnızca söze dayalı bir sunumun
yaklaşık yüzde 70’ini hatırlar; üç gün sonra ise ancak yüzde 10’unu.
• Yalnızca görsel olarak hazırlanmış bir sunumun, üç saat sonra yaklaşık yüzde
75’i, üç gün sonra yüzde 20’si hatırlanır.
• Sözel/görsel bir sunumun ise üç saat sonra hemen hemen yüzde 85’i
hatırlanır; üç gün sonra yüzde 66’sı, ki bu oldukça yüksek bir oran.
• Görsel yardımcılar kullanan sunumcular, genellikle yalnızca konuşmaya
dayananlardan daha profesyonel ve ikna edici algılanır.
Özetle, gerçekten güçlü ve akılda kalıcı bir sunum yapmak için bâzı görsel
malzemeleri sunumunuza dâhil etmeniz gerekir.
Karatahta
“Karatahta, tebeşir ve diyalog” yöntemi artık en etkisiz ve eski moda eğitim biçimi
olarak görülüyor. Bu yöntem kesinlikle ucuz olmakla birlikte, etkinliği son derece sınırlıdır;
yalnızca küçük gruplar için (5-6 kişi veya daha azı) elverişli olabilir ve ancak daha modern
yardımcıların bulunmadığı durumlarda kullanılabilir.
Beyaz tahta ve kalem
Beyaz tahta her ne kadar renkleri bir karatahtadan çok daha etkili biçimde gösterirse
de bu aracı en iyi şekilde kullanmak için düzgün bir el yazınızın olması gerekir. Eğer bundan
emin değilseniz, daima büyük harfler kullanın ve harfleri birleşik yazmayın.
Beyaz tahta, tartışma grupları, beyin fırtınası gibi resmî olmayan toplantılar ve resmî
toplantılarda özel amaçlı gösterimler için (bir yazı panosunun alternatifi olarak) uygundur.
Dinleyici sayısı (en fazla 20-30), el yazınızın kalitesine bağlı olacaktır.
Yazı panosu
Yazı panoları (flip-chart), kötü yanları da olan bir nimettir. Görece ucuzdur, ama
kullanımı zor olabilir. Çok-renkli gösterimler için uygundurlar; fakat bâzı mürekkep türleri
yazı panosu kağıtları tarafından emilebilir. Yine sunumcunun elle yazma becerisi, bu aracın
kullanılmasının uygun olup olmayacağını belirler.
Yazı panoları en fazla 30 kişilik gruplar üzerinde etki yaratmak için kullanılabilir;
özellikle düşünceleri liste halinde kaydetmek veya “doğaçlama” bilgileri göstermek için
gerekli olduğunda.
Tepegöz
Tepegöz, iş sunumlarında en yaygın kullanılan görsel yardımcı haline geldi. eğer
uygun bir ekran ve buna göre bir oturma düzeni olursa, her sayıda-birkaç yüz kişiye kadar-
dinleyici topluluğu için elverişlidir.
Genel kural olarak, belirli bir toplantı yeri için ekranın boyutu, yaklaşık 1,5 metrekare
olmalıdır. Tepegöz kullanmanın başlıca dezavantajı, özellikle insanların ilk birkaç sırada
oturduğu bir yerde, herkesin bütün ekranı görebilmesini sağlama güçlüğüdür.
Slaytlar
10
11. Slayt projeksiyonu hemen hemen her sayıda-1000 kişi veya daha fazlasına kadar-
dinleyici topluluğu için elverişli bir araçtır; ama yine verimliliği ekranın boyutuna ve
projektörün gücüne bağlıdır.
Slayt görece pahalı olabilir; ama kaliteli slaytlar iyi kullanıldıklarında, kuşkusuz her
sunuma profesyonel bir hava verir. Bilgisayarda yapılan grafikler, slaytlara aktarılabildiğinde
yüksek kalitede görsellik yaratabilir. Bu araç kuşkusuz, büyük dinleyici topluluklarına her tür
bilgiyi sunmanın en iyi yollarından biridir.
Bilgisayar esaslı görüntüler
Gerçekte bir sunum bağlamında bilgisayarda üretilen görüntülerden yararlanmanın tek
değil üç yolu vardır:
1. Bir bilgisayarı bir veya daha fazla büyük ekranlı TV’ye bağlamak basit, pratik ve
düşük maliyetlidir.
2. Bir video projeksiyon seti-sabit veya taşınabilir.
3. Bir projektör aygıtı ile birlikte bir LCD projeksiyon paneli, sıradan bir bilgisayar
ekranının büyütülmüş versiyonunu yansıtmanıza olanak tanır.
Günümüzde, bilgisayara, VCD oynatıcıya ve benzerlerine çoklu ve eşzamanlı
bağlantıları kabul edebilecek, rahatlıkla taşınabilen projektörlerin sayısı giderek artıyor.
Çoklu ekranların da dâhil olduğu iyi donanımlı bir düzenleme ile bu projektörler yüz
veya daha fazla sayıda dinleyicinin ihtiyacına rahatlıkla yanıt verebilir.
Alternatif olarak Microsoft’un Power Point programı gibi bir ürünü kullanarak kendi
kendine işleyen ve dinleyicilerin özgün ihtiyaçlarına göre özelleştirilebilen dinamik bir sunum
yaratabilirsiniz.
Video
Video teknolojisi, iyi kullanıldığında, ortalama sayılabilecek bir sunuma paha biçilmez
bir profesyonellik havası katabilir. Video, resmî ve gayri resmî toplantılarda, ürün
sunumlarında, eğitim çalışmalarında vb. kullanılabilir.
Film
Film, hâlâ bir sunum aracı olarak kullanılıyorsa da giderek kural olmaktan çıkıp çok
fazla istisna haline geliyor. Daha önceleri film üzerinden aktarılan bilgilerin çoğu-eğitim
materyali, sağlığa ve güvenliğe yönelik sunumlar, şirketin halkla ilişkiler materyali vb., artık
videoyla veriliyor. Neden olmasın? Filme göre videonun hem kullanımı daha kolay hem de
daha ucuz.
Renk kullanımı
Son 10-20 yılda insan beyninin iki tarafının işlevlerine yönelik ilgi giderek arttı. Fazla
ayrıntıya girmeden belirtmek gerekirse, bir sunumun, beynin yalnızca sol yanı (geleneksel,
söze dayalı konuşma yapma biçiminde olduğu gibi) yerine, her iki yanını hedeflediği zaman
çok daha büyük bir etki yaratacağını söylemek doğru olur.
Sağ-beynin dikkatini çekmenin bir yolu, görsel yardımcıları kullanmaktır; kitabımızda
standart iki ya da üç sayfa yerine iki tam bölümü görsel yardımcıların tasarlanmasına,
seçilmesine ve kullanılmasına ayırmamızın nedeni budur.
Aşağıdaki listede, dinleyicilerinizin renk kullanmanızı nasıl algılayabileceğine ve
bunlara nasıl tepki verebileceğine dair birkaç yararlı öneri bulunuyor:
• Metin veya şemalarda renk kullanacağınız zaman, gökkuşağı etkisini değil,
vurgu yapmayı amaçlayın. Genellikle bir görüntüde iki veya üç renk iyidir;
dört renk aşırı görünebilir; ama beş ya da altı renkli bir görüntü muhtemelen
etkili olmaktan çok, kafa karıştırıcı olacaktır.
11
12. • Kırmızı ve yeşilin, renk körlüğü durumunda en az seçilebilen iki renk olduğunu
daima aklınızda bulundurun (erkeklerin yaklaşık yüzde 10’u, kadınların yüzde
0,5’i renk körlüğü yaşar). Bir farklılığı veya karşılaştırmayı vurgulamak
istediğiniz zaman, bu iki renkten kaçınmanızda yarar vardır.
• Vurgulamak istediğiniz maddeler için kırmızı rengi kullanmalısınız (aşırıya
kaçmadan).
• Parlak, sıcak bir sarı, dikkat çekmek için iyi bir renktir.
• Koyu mavi, genellikle bir rahatlama isteğini ve bir ölçüde kişisel mahremiyeti
çağrıştırır. Bu yorum, koyu mavinin neden en iyi biçimde görece önemsiz
(veya dikkat çekmek istemediğiniz) konular için kullanıldığını da açıklıyor.
• Açık mavi-sarı gibi-açık gökyüzü, güneşli günler vb. ile bağlantılı olumlu
anlamlara sahiptir.
Grafikler üzerine son bir söz
Dikkat edilmesi gereken bâzı kilit noktalar şunlardır:
• Küçük boyutta iyi görünen bir renk, ana zemin rengi olarak kullanıldığında da
iyi görünmeyebilir. Çoğu kez tersi doğrudur.
• Bilgisayar ekranında net olarak okunabilen bir yazı, sunumun arka
sıralarında oturan kişilere o kadar net görünmeyebilir. 28 puntodan daha
küçük yazılar bir metreden daha uzak mesafeden okunamaz, hâttâ birçok
durumda daha da büyük fontlar uygun düşebilir.
• Bilgisayar ekranında açık seçik görünen renk kontrastları, sunum odasında
bütünüyle farksız görünebilir. Açık zemin rengi üzerinde beyaz harflerin
kullanılması, sıklıkla yapılan bir hatadır. Beyaz harfler, özellikle de küçük
beyaz harfler, yalnızca lacivert veya siyah gibi koyu bir zemin üzerinde
okunaklı olur.
Sahne düzeni
Oturma düzenine dikkat edin
Oturma düzenlemeleri konusunu bitirmeden önce, son birkaç uyarı:
• Asla otel personelinin otomatik olarak bir salonu sunum için nasıl
hazırlayacaklarını bildiklerini varsaymayın.
• Daima baştan açık ve net talimatlar verin, tercihen bu talimatlar istenen
düzenin bir şemasını içersin.
• Daima etkinlik günü salon düzenini kontrol edin, eğer değişiklik yapmak
gerekirse, bunu yapmaya yetecek kadar zaman ayırın.
Çok düğme-az el
İşyerinizden uzakta bir sunum yapacağınız zaman, almanız gereken önlemleri size
bizzat öğretecek olan, deneyimdir. Etkili bir sunum düzenlemek için göz önünde
bulundurulması gereken en önemli noktalar şunlardır:
• Elektrikli donanım kullanacağınız zaman daima ilk yapacağınız iş, prizlerin
yerini kontrol etmektir. Uygun yerlerde bulunmayan elektrik prizlerinin
yaratacağı zorluklardan kaçınmak için yanınızda kendi çoklu-priziniz ve
uzatma kablonuz olsun.
• Her şey doğru biçimde kuruldu mu? Elektrikli donanımın her parçasını
kontrol ettiniz mi?
12
13. • Tepegöz kullanırken, kullanılan ve henüz kullanılmayan asetatları kolayca
ulaşılabilecek şekilde yerleştirebileceğiniz bir yer bulunduğundan emin olun.
Asetatları değiştirirken ekranın net kalması gerektiğini aklınızda tutarak
kendinizi rahat hissettirecek bir düzenlemeyi bulmak için alıştırma yapın.
• Klimaların çalışıp çalışmadığını kontrol edin. Olması gerektiği gibi
çalışıyorlar mı? Ayarları kolayca değiştirilebiliyor mu? (Eski binalarda farklı
salonlarda ısıtma/soğutmayı kontrol etmek güç olabilir.)
• Salon dolu olduğu zaman bile, dinleyicilerin uyumaya başlayacak kadar
gevşemelerini önlemek için salonu hafifçe serin tutun.
• Salon bir ses sistemini gerektirecek kadar büyükse, mikrofon doğru yüksekliğe
ayarlanmış mı (ya da bir kablosuz mikrofon mu kullanacaksınız)? Her iki
halde de etkinlikten önce yeterli ses kontrolü yaptığınızdan emin olun.
• Eğer sunum sırasında başka biri ışıkları yakıp söndürecekse, birlikte bir son
dakika provası yapın. İhtiyaç varsa, neyin yapılması gerektiğini her ikinizin de
anladığından emin olana kadar, birkaç prova yapın.
• Kendi alanınızı kontrol edin. Önceki konuşmacı-eğer varsa-işini bitirdikten
sonra, hangi düzenlemeleri yapmanız gerektiğini biliyor musunuz?
• Elinizin altında bir sürahi veya bir su şişesi var mı?
• Bir kürsü bulunuyorsa, uygun yükseklikte mi? Kürsünün ışığı (eğer varsa)
çalışıyor mu?
• Birilerinin ayağına takılabilecek elektrik kablolarını işaretlemek üzere,
görülebilir bantlar kullanın.
Soru-yanıt bölümü
Sunumcu açısından, sunumun her anında soru sorulmasına izin vermenin avantajları
olduğu kadar bâzı dezavantajları da vardır:
• Konuyla doğrudan ilgili olmayan sorular yüzünden konuşma planınızdan
uzaklaşabilirsiniz.
• Bâzı dinleyiciler sık sık kendi özel ilgi alanlarına ilişkin sorular sorabilir; oysa
bunlar başkalarının ilgisini çekmeyebilir.
• Soruları yanıtlarken planladığınız zamandan sapabilirsiniz; dolayısıyla
zamanında bitirebilmek için sunumun son bölümünü aceleye getirmek zorunda
kalırsınız.
• Beklenmedik veya yanıtlanması zor bir soru, sunumun akışını bozabilir ve sizin
bilgisi yetersiz ve profesyonel olmayan biri gibi görünmenize yol açabilir.
• “En kötü durum” senaryosunda, bu sorular çok fazla zaman alabilir ve siz
sunumu tamamlayamayabilirsiniz.
Dezavantajlar cesaret kırıcı gibi görünüyorsa da bunların her birinden kaçınmanın, en
azından olumsuz etkilerini kontrol altında tutmanın görece basit stratejileri vardır.
Dinleyici sorularının kontrolünü elinde tutmak
Sunumun normal akışını bozmadan soru sorulmasına izin vermenin basit ve çok etkili
bir yolu şudur:
Konuşmamın bâzı noktalarının açıklığa kavuşturulmasını isteyen her soruyu sunumun
her anında alırım; ama ek bilgi gerektiren veya sunumun içeriğiyle doğrudan ilgili olmayan
soruları ele almayı, oturumun sonuna bırakırım.
13
14. Bu yaklaşım, tüm soruların etkinlik sona ermeden ele alınacağı konusunda
dinleyicileri rahatlatır; aynı zamanda size bir soruyu o anda yanıtlama veya uygun
gördüğünüz bir zamana kadar erteleme seçeneği sunar.
Soruları ele almanın üç basit sırrı
1. Sır
Soru soran kişi konuşurken dinleyin. Sonu gelmeyen uzunlukta soruları her türlü
yöntemle kesin; ama yanıt hakkında düşünmeye, ancak soru tamamlanınca başlayın.
2. Sır
Soruları alma sırasında yaygın olarak yapılan bir hata, sunumcunun hangi soruyu
yanıtladığını yalnızca sunumcunun, soru soranın ve dinleyicilerin ilk birkaç sırasının
bilmesidir. Neyse ki bunun oldukça basit bir çözümü vardır. Özel bir durum (sorunun daha
sonraki bir bölümde ele alınacak olması) dışında, bir soru aldığınız her zaman:
• Soruyu anlaşılır hale getirecek şekilde yeniden ifadelendirin ve yanıtlamadan
önce tüm dinleyicilere tekrarlayın;
• Yanıtınızı tüm dinleyicilere verin.
3. Sır
Yalnızca bir avuç kişinin sorularıyla sizi esir almasına izin vermeyin.
Bir soruyu kabul ve tekrar eder etmez, göz temasınızı, yüzde 20-25’ini sorucuya,
yüzde 75-80’ini dinleyicilerin geri kalanına yöneltecek şekilde ayarlayın.
Konuşmanızı bitirirken, yalnızca gerçekten diyaloğu sürdürmek istediğiniz
durumlarda, soru soran kişiye bakın. O zaman şöyle bir soru sorarak mesajınızı da
güçlendirebilirsiniz: “Yeterince açıklayıcı oldu mu?”
Yanıtı bilmiyorsanız
Dürüst olun. “Bilmiyorum,” deyin ya da daha iyisi, “Bilmiyorum, ama araştırıp
öğreneceğim,” deyin.
Daha da iyi bir yanıt şöyle olur: “Bilmiyorum, ama öğle yemeği arasında/yarın sabah
vb. öğreneceğim.” Ancak yanıtı bulacağınızı söylediğiniz zaman, bunu yapacağınızdan emin
olun.
Kişisel sunum
İlk birkaç sunumunuzu yaptıktan sonra bedeninize yönelik farkındalık geliştirmenin ne
kadar kolay olduğunu görmek, gerçekten şaşırtıcıdır. Sözgelimi, nasıl durmalı ya da hareket
etmelisiniz?
• Ayakta sabit durduğunuz zaman, bacakların arasındaki açıklığı omuz
genişliğinde olmasına, gövdenizin dinleyicilere dönük durmasına ve ayak
uçlarınızın hafifçe dışa bakmasına dikkat edin. Bu duruş, uzun süre aynı
şekilde kalma açısından uygundur, ayrıca dinleyicilere rahat ve kendinden
emin olduğunuzu gösterir.
• Özellikle önemli şeyler söylerken, dinleyicilerin sizi rahatça görebildiğinden
emin olun. Parlak bir ışığın-örneğin bol ışık giren bir pencerenin-önünde
duruyorsanız, dinleyiciler siyah bir siluetten başka bir şey görmeyecektir (bu
kesinlikle olumsuz bir imaj olarak algılanır).
“Duruş” tarzına ilişkin bâzı önemli bilgiler:
* Bir noktada durup hafifçe bir yana eğilmek.
14
15. Gizli mesaj: “Sıkıldım, başka bir yerde olmayı tercih ederdim.”
Çözüm: Ayakta sabit dururken, ağırlığınızı kalçalarınız hizasında eşit olarak
dengeleyin.
* Kürsünün üzerine eğilmek.
Gizli mesaj: “Dik duramayacak kadar yorgunum; ya da bunu yapma zahmetine
katlanamam.”
Çözüm: Bir kürsü kullanırken, onun tam arkasında durmak yerine, bir yanında durun.
* Üzerine notların veya tepegözün vb. konduğu masaya oturmak.
Gizli mesaj: “Burada çaba harcamama gerek yok; çünkü ben sizden daha önemli
biriyim.”
Çözüm: Kendinizi ne kadar rahat hissediyor olursanız olun, ayakta durun.
Kısacası, ideâl bir duruş şekli yoktur. Makul sınırlar içinde size hangisi doğru
geliyorsa, onu yapın.
Ellerinizin hakkını verin
Bir sunum sırasında ellerinizi kullanmanın en iyi yolu, normal bir sohbetteymişsiniz
gibi davranmaktır. Konuşurken, genellikle ellerinizi çok fazla kullanmıyorsanız, bu da iyidir.
Kısacası, yaparken kendinizi rahat hissetmediğiniz şeyi yapmayın ve endişelenmeyin.
Kaçınmanız gereken bâzı duruş şekilleri:
* “Rahat pozisyonunda duruş.” Ayaklar gergin ve eller arkada birleştirilmiş. Bu duruş
soğuk ve aşırı resmî görünür. Bu “otoriter” bir duruştur ve dinleyicilerinizle herhangi bir ilişki
kurmanızı çok güçleştirir.
* Elleriniz ceplerinizdeyken, hayli ilgisiz, hâttâ umursamaz görünürsünüz. Bunu
bildikten sonra, kendinizi elleriniz ceplerinizde dolaşırken bulursanız:
- Ve erkekler için; her şeye rağmen, ellerinizi pantolonunuzun cebinde bulursanız,
onları hareket ettirmeyin. Cebinizdeki bir şeyle oynarsanız, ne kadar masum olursanız olun,
en azından dinleyicilerinizin yarısının, hareketlerinizi olabilecek en kötü biçimde
yorumlayacağı garantidir!
* Ellerinizi önünüzde “incir yaprağı” pozisyonunda birleştirmeniz, sert ve rahatsız
görünmenize neden olur. Bu, özellikle erkekler için, İngilizce konuşulan ülkelerde, genellikle
savunmacı bir duruş olarak kabul edilir.
* Elleriniz kalçalarınızda durmanız, genel fiziksel yapınıza bağlı olarak küstahça,
hastalıklı veya açıkça gülünç görünebilir. Bu, Benito Mussolini’nin en sevdiği pozdu ve ona
ne olduğunu biliyorsunuz.
* Kollarınızı karnınız veya göğsünüz üzerinde kavuşturmanız, pek çok kişiye
hükmedici gibi görünebilir, bazen de tersine savunmacı veya anlaşmazlık yaratıcı bir duruş
olarak kabul edilir
* Ellerinizi “yıkama” hareketiyle birbirine sürtmeniz, size ürpertici, aşırı titiz, belki de
sahtekar biri görünümü verir.
Tek bir bakış
İki insan arasındaki en temel bağlantı, göz temasıdır. O halde, dinleyicilerinizle
neredeyse sürekli olarak göz temasını korumanız önemlidir. Bir dinleyiciyle dinamik göz
temasını sağlayan iki kilit unsur, zamanlama ve Aura Etkisidir.
Zamanlamayla ilgili olarak; tek bir kişiye üç ya da dört saniyeden fazla
bakmamalısınız. Bakışınızı sık sık ve tercihen rastlantısal biçimde başka kişilere kaydırın.
Göz temasını korumak için tek tek her dinleyiciye bakmak gereksizdir.
Özetlemek gerekirse, en iyi etkiyi yaratmak için ihtiyaç duyduğunuz genel imaj,
gevşek kontrol imajıdır. Eğer gerçekten hissettiğiniz şeyi yansıtıyorsa-sunumun yolunda
gitmesini sağlamak için yapabileceğiniz her şeyi yaptığınıza inanıyorsanız-bu izlenim çok
kolay yaratılabilir.
15
16. Başarının dört anahtarı
Bu kitabın dört temel noktaya indirgenerek özetlenmesi gerekirse, bu noktalar şunlar
olur:
* Dinleyicilerinizi tanıyın
Kimler için konuşmanız gerekiyor? Onların ne işitmesini istiyorsunuz? Onların nasıl
tepki vermesini istiyorsunuz? İstediğiniz karşılığı almaya onları ne motive edecek?
* Basit tutun
Dil, en basit düşüncelerin dışında bir şeyi ifâde etmek için son derece yetersiz bir
araçtır. Bu nedenle cümlelerinizi “kısa ve basit tutun” ve daima dinleyicilerle onları oldukları
gibi kabul ederek konuşun.
* Konuya bağlı kalın
Dinleyicilerinizi küçümsemeyin; ama onları abartmayın da. Gerçekçi olun.
Dinleyicilerinize bildiğiniz her şeyi değil, onların bilmeye ihtiyaç duyduğu şeyleri anlatmak
için sınırlı bir süreniz vardır.
* Kendinize ve mesajınıza güvenin
Dinleyiciler, en azından sunumun başında, daima sizin tarafınızda olacaktır. Eğer
kendinize güvenli (ama kibirli değil) görünürseniz, çok büyük olasılıkla onları kendi
tarafınızda tutarsınız; tek tük hatalar yapsanız bile. Kendini beğenmiş veya ürkek davranmak;
kabloları birbirine dolamak, yanlış asetatları veya slaytları koymak ya da bir bozguncunun
işini kolaylaştırmaktan ziyade, baştaki iyi niyeti zayıflatır.
Sorunu kişiselleştirmeyin
Mükemmel bir sunumun asla olmadığını ve asla olmayacağını bilmelisiniz. Bir sunum
ister iyi geçsin, ister kötü, daima geliştirilmesi gereken bir yanı olacaktır.
Isınma hareketleri
Kasların gerilmesi, rahat ve anlaşılır konuşma yeteneğinizi etkileyebilir. Bu nedenle,
konuşmaya başlamadan önce, vücudunuzu performansa elverişli hale getirmek için “ısıtmak”
iyi bir hazırlık yöntemidir.
Derin derin soluk alıp vermek iyi bir başlangıçtır. Sâdece üç ya da dört derin nefes,
normal olarak size canlılık vermeye yeterlidir.
Kuru ağız sendromu
Ne söyleyeceğinizi unutmak dışında, bir sunum sırasında gerçekten “ağız
kuruması”ndan daha kötü bir şey yoktur. Bunun çaresi, öncelikle “kuru ağız” sendromuna
neden olabilecek şeylerden uzak durmaktır. Tuzlu çerezler (cips, fıstık vb.), sigara ve alkollü
içkiler, kahve, çay ve gazlı içecekler gibi uyarıcılar bu tanıma girer; bunların tümü boğazı
tahriş edebilir ve “kuru ağız” sendromuna neden olabilir.
KAYNAKÇA
Başarılı Sunum Teknikleri / Andrew Bradbury
Successful Presentation Skills
Çeviri: H. Elçi
1. Baskı, Ekim 2006, İstanbul
Resital Yayıncılık Eğitim Hizmetleri San. Ve Tic. Ltd. Şti.
16