2. GÖZLERİN
Ruhumda gizli bir emel mi arar
Gözlerime bakıp dalan gözlerin?
Aklıma gelmedik bilmece sorar
Beni hülyalara salan gözlerin!
Nigâhın gönlüme, ey peri peyker!
Leyâl-i hasretin hüznünü döker;
Karanlıklar gibi yığılır çöker
İçime yer edip kalan gözlerin!
3. Huzûrunda bazen benliğim erir,
Tavrın hulûsumdan şüphe gösterir,
Bazen de ne olmaz ümitler verir
Sabr u karârımı alan gözlerin!
Gamzende zahir, ey ömrümün vârı!
füsûn-ı hüsnünün bütün esrârı,
Neşr eder âleme reng-i bahârı
Koyu menekşeye çalan gözlerin!
4. Sihirdir, şüphesiz,bütün bu şeyler;
Bakışın zihnimi perişan eyler,
Bana aşık elinden efsâne söyler,
Aşka inanmayan yalan gözlerin.
Rıza Tevfik BÖLÜKBAŞI
KELİMELER
Füsûn-ı hüsn:Güzellik büyüsü. Nigâh:Bakış
Hulûs:Gönül temizliği Peyker:Yüz
Leyâl-i hasret:Hasret geceleri Zâhir:Var olan
5. NAZIM:
‘Gözlerin’ başlıklı metin kuruluşu, üslubu ve şekil
özellikleri bakımından nesirden farklı bir yapıya
sahiptir. Buna nazım diyoruz . Nazım, sıra, düzen,
dizmek anlamlarına gelmektedir. Bu kelimenin
edebiyattaki anlamı ise ‘vezinli, kafiyeli anlatım şekli’
demektir. Şu halde mısralardan meydana gelen vezinli
ve kafiyeli anlatım şekline nazım denir.
6. MANZUM ESER :
Nazım tarzının özelliklerini taşıyan genellikle uzun
sayılabilecek eserlere manzum eser denir.Klasik
edebiyatımızda önemli yer tutan mesneviler,terkîb-i
bent ve tercî-i bent gibi uzun nazım şekilleri birer
manzum eserdir.
Günümüzde ölçüsü ve kafiyesi olmayan manzum
eserler de yazılmaktadır.Böylece ölçünün ve kafiyenin
Nazma vereceği ahenk,kelimelerin yan yana getiriliş
şekli ve mısraların birbirine bağlanmasındaki
7. MANZUME:
Vezin ve kafiye gibi kurallara uyularak yazılmış kısa
eserlere manzume denir. ‘Gözlerin’ adlı metin ,şekil
yönüyle bir manzumedir.Metin dörder mısralık
bentlerden oluşmuş ve mısra sonlarındaki seslerin
benzerlik göstermesine dikkat edilmiştir.Uzun olsun
kısa olsun bu eserlerin sanat değeri taşıyanlarına şiir
diyoruz.Şu hâlde her şiir bir manzumedir; ama her
manzume şiir değildir.Şiiriyet bir manzumenin insan
ruhu üzerinde etkili olma hâlidir.Bu etkileme
gücü,dilin imkânlarını iyi kullanma ve nazım
sanatlarından faydalanmayı bilmekle kendini gösterir.
9. a) ŞİİRİN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ
NAZIM BİRİMİ:
Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük
parçaya nazım birimi denir.
Nazım birimi,en az iki mısra olmak üzere üç,dört,beş
veya daha fazla mısradan oluşabilir.
MISRA(Dize):Bir nazımın her satırına mısra
denir.Bazı mısralar dilbilgisi açısından da
tamamlanmış bir cümle niteliğinde olur.Klâsik
edebiyat şairleri,mısraya çok önem vermiştir.Şiir
10. içerisindeki en güçlü mısraya mısra-ı berceste adı
verilmiştir.Şairler bütün mısraların bu nitelikte olmasına
çalışmışlardır.
(Eğer maksat eser vermekse güzel bir mısra yeterlidir)
Bu anlayışa bağlı olarak bazı şairler tek mısradan
ibaret olan şiirler de yazılmıştır.bu tür mısralara âzâde
denmiştir.
BEYİT:Aynı ölçüyle söylenmiş ve anlamı birbirini
tamamlayan iki mısra beyit adını alır.Klâsik edebiyata
ait birçok nazım şeklinde nazım birimi beyittir.Yahya
Kemâl Beyatlı, Klasik türk şiirini günümüze uyarlamaya
çalışan bir şairimiz olduğu için,şiirinin çoğunu beyitlerle
oluşturmuştur.
11. Klasik edebiyatta,mısra gibi beyite de önem verilmiş
ve az da olsa tek beyitten oluşan şiirler yazılmıştır.Bu
beyitlere müfret denir.
KIT’A ve BENT:Bir manzumenin her bir bölümüne
kıt’a veya bent denir.:Beyit ve dörtlükte mısra sayısı
belli olduğu hâlde bendin mısra sayısı
değişebilir.Bazen birkaç beyitten oluşan bölüme de
bent denir.Esasen bent,nesir türündeki paragrafın
nazımdaki karşılığıdır.
12. MUHTEVA UNSURLARI:
KONU:Edebiyatta, üzerinde söz söylenen,fikir
yürütülen yazı yazılan herhangi bir olay;düşünce veya
duruma konu denir.
Bir eser tek konuyla sınırlı kalmayabilir.Ama işlenen
konulardan biri ağırlık noktasını teşkil eder.
TEMA:Şiirde dile getirilen duygu,düşünce hayallere
tema denir.Şiir bir düşünce yazısı olmadığı için tema
sözünden daha çok eserde dile getirilen duygu ve
hayali anlamalıyız.
13. Şu halde şiirde muhtevayı şu unsurlar oluşturur.
a) Konu,
b) Konuyla birlikte ele alınan ve onu tamamlayan
diğer konular,
c) Tema
ŞİİR VE UNSURLARI
Şiir; müzik gibi güzel sanatların bir kolu sayılabilir.
Bütün güzel sanatlar,din törenlerinden doğmuştur.
Eski toplumlardaki din törenlerinde,müzik,raks ve
şiir birbirinden ayrılmazdı.Türklerde ozan,hem
14. müzisyen hem oyuncu hem de şairdi.Bugünkü saz
şairlerinin sazlarıyla birlikte söylemeleri;bazı
toplumlarda şiirin şarkı gibi okunması,bu başlangıcın
doğruluğuna birer kanıttır.
Dar anlamda şiir,manzum eserlere verilen
addır.Gerçek şiir öbür sanatlarda olduğu gibi bir
güzelliğe ulaşmak ister;onda estetik biçim ve söyleyiş
uyumu aranır.Her manzume şiir olamaz.Şiir,’zengin
imge ve simgelerle,ritimli sözlerle,seslerin uyûmlu
kullanımıyla ortaya çıkan yazısal anlatım biçimi’ diye
tanımlanır.
Şiirin en önemli öğesi sözcüktür.Sözcüklerin dizilişi
yani söyleyiş,şiirin temel öğesidir.Ölçü,uyak,düşünce,
15. duygu... şiirin kuruluşunda yerine göre önemli olan
öğelerdir.Şiirde bunların bazen biri,bazen öbürü üstün
bir durum olabilir;ama hiçbiri tek başına şiiri
oluşturamaz.
Şiiri oluşturan dizelerde,düz yazının aksine uyumlu
ya da sanatlı sözler,söyleyişler yer alır.Bu tür söz ve
söyleyişlere edebî sanatlar denir.Bu söz ve edebiyat
sanatlarından başlıcaları şunlardır:
Benzetmeler (teşbih),mecaz,mecaz-ı mürsel,tenasüp,
kinaye,hüsnütalil,tecahülüarif,teşhis,tezat,mübalağâ...
Her toplumun,her akımın,her şairin,dahası her
okurun aradığı bir şiir görüşü,şiir anlayışı vardır.
16. Şiir,yazıldıkları dildeki özü ve tadı yansıttığı için
ulusal bir nitelik taşır.Şiir,öteden beri belirli niteliklere
göre;didaktik,lirik,pastoral,epik,dramatik adlarıyla beş
türe ayrılmaktadır.
Didaktik (öğretici) şiir:Öğreticilik ve düşünce öğesi
üstün olan şiir ve manzumelerdir.Fabl,yergi,manzum
öykü,manzum fıkra bu türe girer.
Lirik şiir:Şiirler,eski Yunan’da Lyra adı verilen bir
sazla söylenirdi.Lirik sözü buradan gelir.Bunlar aşk
şiirleri ve özellikle duygulu şiirlerdi.Bugün daha çok
duygulu nitelik taşıyan şiirlere denir.
17. Pastoral şiir:Eski Yunan ve Latin edebiyatlarında idil
ve eglog adı verilen iki çeşit pastoral şiir vardır.İdil,kır
ve doğa sevgisini;eglog ise karşılıklı konuşmalarla
çoban yaşamını dile getirir.Bugün daha çok idil
niteliğini gösteren pastoral şiir örnekleri vardır.
Epik şiir:Epik,Yunanca epos sözcüğünden gelir.Yurt
sevgisi,inanç ve insanlık gibi temaların yiğitlik
duygusuyla birleştiği şiirlere denir.Lirik şiirden sonra
gelişen bir türdür. Başlangıçta bütün toplumlarda
gözükür.İçinde yiğitlik teması bulunan kısa şiirler de
genel olarak epik şiir sayılabilir.
18. Dramatik şiir:Manzum tiyatro eserlerindeki şiire
dramatik şiir adı verilir.Eski Yunan’da klâsik
edebiyatlarda yazılmış trajedilerde bu şiirin en güzel
örnekleri görülür.
ŞİİR
Şiir kalpten geçen bir hâdisenin lisan (dil) hâlinde
tecelli edişidir (görünüşüdür);hissin birden bire lisan
oluşu ve lisan hâlinde kalışıdır. Düşündüklerimizi
vezinle ve lisanla ifâde edişimiz şiir değildir.Bir
mısranın şiir olup olmadığı âşikâr (açık) dır.Derûnî
(iç) ahenk ile ifade edilmişse şiirdir.Fakat
duyulmaksızın yalnız vezin ve lisan mümâresesiyle
(alışkanlık,yatkınlık) söylenen söz şiir olamaz.
19. Şiir bir nağme (ahenk,ezgi) dir.Lâkin Frenklerin
(Avrupalıların) kuğu namesi dedikleri çok nadir ve
hâlis (saf ) bir cevherdir.Bu nağmeyi ifade etmek için
vezin ve lisân ancak ve ancak bir alettir.
Şiirde nefes ve ses iki unsurdur.Mısranın ayakları
yerden kopmazsa yahut en hafif bir kulağı bir ses gibi
doldurmazsa hâlis bir şiir değildir.
Benim için mısra için günlerce,haftalarca durmak
zarûreti hâlis olmuştur.Bu tarz uğraşış,bana gittikçe
şiirin keşfedilmesi güç bir cevher olduğu duygusunu
verdi.
Şiir duygusunu lisan hâline getirinceye kadar
yoğurmak ve en çok toplu bir madde hâline sokmak ,o
kadar mısra güya (sanki) hissin ta kendisi imiş gibi
20. karie (okuyucu) bir vehim vermek ... İşte bunu
özlüyorum.
Yahya Kemal BEYATLI
(Edebiyata dâir,İst.Fetih cemiyeti Yay.İst.1984)
ŞİİR
Şiir, kelimelerde güzel biçimler kurmak sanatıdır,
başka bir çağrışımı,bir gölgesi,hattâ bir rengi ve tadı
olan nesnedir.Kelime insanoğlundan haber
verir.Kelime boş bir kalıp değil ki,ozanın
duyguları,düşünceleri,hayalleri,dünya
görüşü,felsefesi,kişiliği her şeyi şiirde belli olur.Şu var
ki,kelimeleri tanımak,sevmek,okşamasını bilmek
gerek.Hangi kelime hangisiyle yanyana geldiğinde
nasıl bir ışık ortaya çıkar?Bunu bilmek gerek.
21. Şiir, böylece hür ve marifet işi oluyor.Öyledir de.Ata
binmek,ok atmak,elbise dikmek,kundura yapmak hatta
boyamak ne ise,şiir de odur;yani ustalık ve uzmanlık
işi.En zengin malzeme kötü bir şairin elinde berbat
olup gider.Tıpkı çok iyi bir İngiliz kumaşının kötü bir
terzi elinde çarçur olup gitmesi gibi.Sanat,terzilikte
olduğu gibi,makas kullanmayı bilmektir.Makasdar
olmak gerek.
Cahit Sıtkı TARANCI
(Ziya’ya mektuplar,İst. 1957)
22. ŞİİR
Şiir,ne bir hakikat habercisi,ne güzel konuşan bir
insan,ne de bir kanun koruyucusudur.Şairin dili nesir
gibi anlaşılmak için değil,hissedilmek için vücut
bulmuş musiki ile söz arasında ama sözden çok
musikiye yakın ortalama bir dildir.Nesirde üslûbun
oluşması için kaçınılmaz olan unsurların hiçbiri şiirde
yoktur.Nesir ile şiir bu bakımından birbiriyle ilgili
olmayan iki ayrı yapıdır.Nesrin kaynağı akıl ve
mantık,şiirin ise idrak sınırları dışında gizliliği ve
meçhulün geceleri içine gömülmüş aydınlık sularının
ışıkları,arada bir his ufuklarına yansıyan kutsî ve
isimsiz bir membadır. Ahmet HAŞİM
23. AHENK:Bir sözün kulağa hoş gelmesi,dinleyici
üzerinde musiki etkisi yapmasıdır.
ÖLÇÜ (vezin):Bütün mısraların aynı ses değerine
sahip olması ve aynı uzunlukta olması için uyulan
kurala edebiyatta ölçü veya vezin denir.
Bizim edebiyatımızda,hem hece ölçüsü,hem de aruz
ölçüsü kullanılmıştır.Hece ölçüsü,her mısradaki hece
sayısının denk olması esasına dayanır.Aruz ölçüsü ise
seslerin uzunluğuna ve kısalığına dayanan bir ölçü
sistemidir.
24. KAFİYE (UYAK):
Dörtlüklerde görüldüğü gibi,mısra sonlarındaki
birbirinden farklı kelimelerde görülen ses benzerliğine
kafiye denir.Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki
ses,ek ve kelime tekrarına ise redif denir.Kafiye,görevle
birbirinden farklı ses ve eklerle yapılır.Aynı görevdeki
sesler ve ekler ise redifi oluşturur.
Kafiye Türk şiirinin en eski örneklerde bile bir ahenk
unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.Ancak 1940’lı
yıllarda ‘ölçü ve kafiye kuralların şaire duygularını
anlatmakta ayak bağı olduğu’ görüşü ortaya atılmış ve
başta Garipçiler (Orhan Veli Kanık,Melih Cevdet Anday
Oktay Rıfat Horozcu) olmak üzere birçok şair,şiirde
25. Ahengi başka yollarla sağlamayı tercih etmişlerdir.Bu
görüş günümüzde de birçok şair tarafından
benimsenmektedir.
KAFİYE ÇEŞİTLERİ:Kafiyeler, birbirine
benzeyen seslerin sayısına göre dört çeşittir:
a) Yarım Kafiye:Oluşma yerleri birbirine yakın olan
ünsüzlerde yarım kafiye sayılır.
b) Tam Kafiye:Biri ünlü diğeri ünsüz olmak üzere iki
sesin benzerliği ile oluşan kafiyelerdir.
c) Zengin Kafiye:En az üç sesin benzerliği ile oluşan
kafiyeye zengin kafiye denir.
d) Cinaslı (Cinas) Kafiye:Aynı seslerden oluşan fakat
farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan
kafiyeye cinaslı kafiye denir.
26. DİZİLİŞİ BAKIMINDAN KAFİYE ÇEŞİTLERİ:
Kafiye çeşitleri kelimelerin dizilişi bakımından üçe
ayrılır:
a) Düz Kafiye:Kafiyeli kelimeler aaxa veya aaab
şeklinde sıralanmışsa buna düz kafiye denir.
b) Çapraz Kafiye:Kafiyeli kelimeler abab şeklinde
sıralanmışsa bu çapraz kafiye denir.
c) Sarma kafiye:Kafiyeli kelimeler abba şeklinde
sıralanmışsa bu sarma kafiye denir.