2. Servet-i Fünun Edebiya
Servet-i Fünun dergisi aslen bir
bilim dergisi olarak, Recaizade
Mahmud Ekrem'in Mekteb-i
Mülkiyeden öğrencisi Ahmet
İhsan Tokgöz tarafından
1891'de çıkarılmaya başlanır.
Recaizade Mahmud Ekrem bu
dergiyi bir edebiyat dergisi
haline getirmek için Ahmet
İhsan ile anlaşır. Galatasaray
Lisesi'nden öğrencisi olan Tevfik
Fikret'in derginin
Kısm-i edebi muharrirligi
(edebiyat bölümü şefi
sorumlusu)
görevine getirilmesini sağlar.
3. Servet-i Fünun Dergisi
*O sırada Mektep dergisi
de dahil olmak üzere
başka dergilerde de
yazmakta olan
Recaizade, 1895 yılında
okuyucularıyla kafiye'nin
göz için mi,
kulak için mi olduğuna
dair bir tartışmaya girer.
*Bu tartışmanın bir kısmı
Servet-i Fünun
dergisinde yayınlanır.
1896'da yazarın
etrafındaki gençlerin de
bu dergi çevresinde
toplanmasıyla
Servet-i Fünun Topluluğu
meydana gelir.
4. Edebiyat-ı Cedîde Denilmesinin Sebebi?
*Servet-i Fünun
edebiyatının bir
diğer ismi de Ne var ki Servet-i
Edebiyât-ı Fünuncular, baştaki
Cedîde’dir. alaylı “yeni” sıfatını
*Vaktiyle Tanzimat kaldırmak suretiyle,
Dönemi edebiyatı bu adı benimsediler.
için bazı kimseler Bundan dolayıdır ki
“Yeni edebiyat” onların çeşitli
anlamına gelen yazılarında,
anılarında,
Edebiyât-ı Cedîde konuşmalarında
sözünü topluluğun adı
kullanmışlardı. genellikle “Edebiyât-ı
*Servet-i Fünun Cedîde” olarak geçer.
topluluğu Fakat edebiyat
kurulunca bu çevrelerinde, edebiyat
topluluğa karşı tarihlerinde daha çok
olanlar -alay yollu- “Servet-i Fünun
onlara “Yeni Edebiyatı” diye anılır.
Edebiyât-ı Cedîde”
dediler.
5. SERVET İ FÜNUN EDEBİ YATI (EDEBİ YATI CEDİ DE)
-
Servet-i Fünun edebiyatı 1896-1901
yılları arasında filizlenen ve biten bir
edebiyattır.
Yaşça da birbirine yakın kişiler,ortak bir
duyarlılıkla ve üslupta birleşirler.
Recaizade Mahmut Ekrem’in çabasıyla bu gençler
Servet-i Fünun dergisi çevresinde toplanmıştır.
Dergi ,Hüseyin Cahit’in P.Lacombe adlı Fransız yazarından
çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” yazısında 1789 Fransız
devriminin sözü geçmesi nedeniyle kapatılıncaya kadar bu
edebiyatın sözcülüğünü yapmayı sürdürür.
Derginin kapatılması Servet-i Fünun Edebiyatı’nın
da bitişidir.
6. SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ
b. Devlet ve siyaset
konularına dokunmak,
vatan, hürriyet, istikIâl,
inkılap v.b. gibi, sözcük
ve kavramları kullanmak
yerine aşk, merhamet
v.b. gibi suya, sabuna
dokunmayan temalar
üzerinde dolaşılmıştır.
(Edebiyat-ı Cedide
sanatçıları bu yüzden,
a)Edebiyat-i Cedide daha sonraki devirlerde,
sanatçıları Batı memleketi yansıtmamak c)Çağdaş Fransız
uygarlığına, özellikle ve ulusal olmamakla edebiyatı örnek
suçlandırılmışlardır). tutulmuş, hikâye ve
Fransa’ya hayranlık romanda Realizm ve
göstermişler, Naturalizm, şiirde
Türkiye’nin Parnasizm ve
Avrupalaşma yoluyla Sembolizm akımlarının
yükseleceğine etkisi altında kalmıştır;
Parnasyenlerin
inanmışlar, orada etkisiyle, “sanat sanat
sanat, bilim, ne içindir” görüşü
buldularsa Türkiye’ye benimsenmiştir.
aktarmaya çalışmışlar; (Fikret, “toplum için
daima dindışı şiirler sanat” anlayışıyla da
yazmışlardır. eserler vermiştir).
7. Ç. Tanzimat sanatçılarının tersine olarak, halka seslenmek
düşünülmemiştir. Kendilerinin de söylediği gibi ; “Servet-i
Fünun edebiyatı umuma avâma mahsus değildir”.
d)Konuşma dilinden büsbütün uzaklaşılmış; yazı dilinde o zamana
kadar kullanılanlardan başka, Arap ve Farsça sözcükleri karıştırarak
Türkçe’de kullanılmayan birtakım yeni sözcükler (nahcir [av], şegaf
[çılgınca sevgi], tirâje [alâimisema, gökkuşağı] v,b.) bulunup
çıkarılmış; Batı edebiyatından alınan yeni kavramlar Fars dilinin
kurallarıyla kurulmuş birtakım yeni isim ve sıfat tamlamaları
(sâât-ı semen-fâm [yasemin renkli saatler], lerziş-i bârid [soğuk
titreme], v.b...) ve yeni bileşik sıfatlar (tehi-baht [boş talihli], şikeste-
reng [kırık renkli], v.b...) ile karşılanmış: aynen Fransızca’da görülen
birtakım yeni deyim ve söyleyişler de (el sıkmak, dest-i izdivacını
talep etmek v.b.) Türkçe’ye aktarılmış, nesirde Fransızca’nın
sözdizimi Türk diline uydurulmaya çalışılmıştır.
8. e. Benzetmelerle yüklü olan süslü bir dille
yazmak, yerli yersiz ah!, oh! gibi ünlemlere
fazla yer vermek,ve bağlacını sık sık
kullanmak, bir düşünceyi kuvvetlendirmek
veya ondan dönmek maksadıyla söz arasına
evet evet!, hayır hayır! gibi sözcükler
sıkıştırmak, ikide bir güzelim!, meleğim! gibi
hitaplarda bulunmak Edebiyat-ı Cedide
üslubunun başlıca zayıf, yapmacıklı yanıdır.
f. Edebiyat-ı Cedide sanatçıları çoklukla şiir.
mensur şiir, hikâye, roman, fıkra ve makale
türlerinde yazmışlar, tiyatro türünde eser
vermemişler, ancak Meşrutiyetten sonra
birkaç piyes denemesine girişmişlerdir.
9. g. Edebiyat-ı Cedide nazmında,
şiirin konusu genişletilmiş, en
basit günlü olay, gözlem ve
duygular dahi şiir malzemesi
olarak kullanılmıştır.
h) Yalnız aruz veznine değer
verilmiş, Tanzimat
sanatçılarının tersine olarak,
hece yazan hiçbir zaman
ciddiye alınmamıştır. (hece
vezni ile yalnız çocuk şiirleri
yazılmıştır)
I) Kafiyenin göz için değil,
kulak için olduğu kabul
edilmiştir.
i.Divan edebiyatı nazım biçimleri büsbütün bırakılıp Fransız şiirinde
görülen nazım biçimleri benimsenmiş, ya sone, terza-rima ( Fikret:
Şehrâyin) gibi Batı edebiyatının klasik biçimleriyle, ya da büsbütün
serbest biçimlerle ve serbest müstezatlarla yazılmıştır.
k. Vezin zoruyla, sözcüklerin tabiî söylenişlerinin
bozulmamasına gayret edilmiştir.
L) Nazım nesre yaklaştırılmıştır (Fikret, v.b.) konu ile vezin
arasında bir ahenk ilgisi aranmıştır.
10. m. Hikâye ve roman türünde
teknik kuvvetlenmiş, Fransız
realist ve natüralist yazarlarının
eserleri örnek alınmış, bunun
sonucu olarak, hep hayatta
görülen ya da görülmesi
mümkün bulunan olay ve kişiler
anlatılmıştır. Olaylar çok defa
İstanbul’da geçmiştir.
(Abdülhamit devrinde
memlekette gezi özgürlüğü
olmadığı için, yazarlar
memleketin İstanbul dışındaki
yerlerini tanımıyorlardı.)
11. Servet-i Fünun Sanatçıları
Edebiyat-ı Cedide’nin başlıca sanatçıları şunlardır:
Şairler: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Hüseyin Siret Özsever,
Hüseyin Suat Yalçın, A. Nadir (Ali Ekrem Bolayir), Süleyman Nesip
(Süleyman Paşa-zâ-de Sami), İbrahim Cehdi (Süleyman Nazif),
H..Nâzım (Ahmet Reşit Rey), Faik Ali Ozansoy, Celâl Sahir Erozan,
v.b...
Nesirciler: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın,
Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Safve-t Ziya. v.b...
12. Bu devirde, ayrı bir sanat anlayışı yüzünden
Edebiyat-ı Cedide
topluluğuna katılmayan
sanatçıların en önemlileri şunlardır:
Şairler: Eşref, v.b...
Nesirciler: Vecihi, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet
Rasim, Safvet Nehizî, v.b...
Sanat için sanat” anlayışıyla hareket ederek yalnız
aydın kimselere seslenen Edebiyat-ı Cedide sanatçılarına
karşılık, bunlar Ahmet Mithat geleneğini sürdürerek “
halk için sanat” görüşünü benimsemişler, geniş halk
topluluğuna seslenmişlerdir.
13. S.Fünun Sanatçılarının Ortak Özellikleri
1)Hemen hepsi aralarında fazla yaş farkı bulunmayan gençlerdir.
2)Osmanlı devletinin artık “Hasta adam” diye anıldığı
dönemde yetişmiş istibdat döneminin bunalımlı havasını tenefüs
etmişlerdir.
3)Tanzimatçıların çoğunun yüksek tabakadan gelmelerine
karşılık bunların büyük bir kısmı orta tabaladan gelmişlerdir.
4)Doğu kültürleri oldukça zayıftır.
5)Eski edebiyat zevkinden bütünüyle kopmuşlardır.
6)Tanzimatçıların çoğu düzenli bir tahsil görmeyip hususi hocalar
elinde yetişmişlerdi.
Şark kültürü ile yetişmiş olmaları yüzünden
Batı medeniyetine karşı duydukları ilgiye rağmen bu medeniyeti
ve bu medeniyetin sanat anlayışını bütünüyle kavrayamamışlardır.
Servet-i Fünuncular ise Tanzimat döneminde açılan Batı modelindeki
okullarda düzenli tahsil görmüşler, Batı medeniyetini ve bu medeniyetin
sanat ve edebiyat anlayışını öğrenme imkanını bulmuşlardır.
Öyle ki Batı kültürleri, doğu kültürlerinden daha ağır basmıştır.
7)Tanzimatçıların her türde eser verip toplumu aydınlatmaya çalışan
şahsiyetler olmalarına karşılık Servet-i Fünuncular tek türde iyi
eser verme fikrini benimsemişlerdir.
8)Tanzimatçılar gibi topluma hitap edip onları aydınlatma düşüncesini
taşımamışlardır.