1. KÜRESEL KRİZİN EKONOMİK ETKİLERİ: KÜRESELLEŞMENİN
KRİZİ
Jel Kodu: G01,G21, P17
Serdar ÖZTÜRK*
Ali SÖZDEMİR**
Özet
Küreselleşme, hem herkesi aynı ölçüde ve aynı şekilde etkileyen hem de geri dönüşü olmayan bir süreçtir ve
bu, dünyanın kaçamayacağı bir kaderdir. Ulaşım ve iletişim araçlarında meydana gelen sürekli gelişim modern
tarihe damgasını vurmakta ve özellikle enformasyon naklinin burada ciddi bir role sahip olduğu görülmektedir.
Burada fiziksel bedenlerin hareketi gerekmemekte ya da gerekse bile bu oldukça küçük bir önem taşımaktadır.
Dolayısıyla mekândan kurtarılan sermayenin artık gezici emek gücüne ihtiyacı yoktur. Böylece, paranın ve
bilginin özgür hareketi önünde herhangi bir sınırlama kalmamıştır. Ancak sermayenin hareketini sınırlayan
engellerin ortadan kalkması söylendiği gibi her yerde refahın artmasını da sağlayamamıştır. Özellikle bilgisayar
ve bilgi teknolojisindeki yeniliklerin finansal araçlar ve finansal hizmetler üzerindeki etkisi ve yeni finansal
araçlarda meydana gelen olağan üstü artış, sermaye akımlarının hızlanmasını kolaylaştırmış, fakat aynı zamanda
krizleri yaygınlaştırmada ve algılamada da hızlandırıcı bir rol üstlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Küresel Finansal Kriz, Resesyon, Kapitalizm
Economic Effects of Global Crisis: The Crisis of Globalization
Abstract
Globalization is not only a process which affects everyone in the same way and level but also it is a process
which can not be reversed and this is a destiny that the world can not escape. The continuous improvement in
the fields of transportation and communication has been leaving its mark on modern history and it is seen that
the transport of information has a crucial part in it. In this context, the movement of physical bodies is not
required or even if it is required, it has little importance. Consequently, it is possible to say that capital has got
rid of the limitations of the place with the help of the rapid improvement and transformation that come into
existence in the process of globalization. Thus, there have remained no limitations for the free movement of
money and information. However, the disappearance of the obstacles that limit the movement of the capital has
not increased the level of prosperity all over the world as it is claimed. Especially the influence of innovations in
computer and information technologies on financial tools and services and the extraordinary increase that has
come into existence in the new financial tools have eased the increase in the currents of capitals; however, it has
at the same time played an accelerating role in both making the crises widespread and perception of them. All of
these developments have added different dimensions to the crises and they have resulted in the entrance of the
concept of crises into our lives more.
Key Words: Globalization, Global Financial Crisis, Recession, Capitalism
*Yrd. Doç.Dr., Nevşehir Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü, e-mail: serdarhan66@yahoo.com
**Yrd.Doç.Dr.,Cumhuriyet Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü, e-mail: asozdemir@cumrumhuriyet.edu.tr
2155
2. 1. Küreselleşme Ve Kriz
Küreselleşme, hem herkesi aynı ölçüde ve aynı şekilde etkileyen hem de geri dönüşü olmayan
bir süreçtir ve bu, dünyanın kaçamayacağı bir kaderdir. Gerçek dünyada coğrafi sınır fikrini
savunmak güçleşmekte ve mesafeler artık bir sorun olmaktan çıkmış bulunmaktadır. Ulaşım ve
iletişim araçlarında meydana gelen sürekli gelişim modern tarihe damgasını vurmakta ve
özellikle enformasyon naklinin burada ciddi bir role sahip olduğu görülmektedir. Bu
bağlamda, fiziksel bedenlerin hareketi gerekmemekte ya da gerekse bile bu oldukça küçük bir
önem taşımaktadır. Zaman ve mekânın kullanımları hem farklılaşmış hem de farklılaştırmıştır.
Gelinen aşamada, doğal sınırlar olmadığı gibi, işgal edilecek bir yer de yoktur. Pascal‟ın,
“aslında merkezi her yer ve çeperi hiç bir yer olan tuhaf bir çember içinde yaşıyoruz” sözü
bunu oldukça iyi ifade etmektedir. Dolayısıyla küreselleşme sürecinde ortaya çıkan hızlı
gelişim ve dönüşüm ile birlikte sermayenin mekândan kurtulmuş olduğunu söylemek
mümkündür (Bauman, 1998:70-90). Böylece, paranın ve bilginin özgür hareketi önünde
herhangi bir sınırlama kalmamıştır. Ancak, sermayenin hareketinin sınırlayan engellerin
ortadan kalkması söylendiği gibi her yerde refahın artmasını da sağlayamamıştır. Teknolojide
meydana gelen gelişmeler hem yeni olanaklar yaratarak hem de var olan araçların kullanım
maliyetlerinin düşmesini sağlayarak küreselleşmeye katkıda bulunmaktadır. Özellikle,
bilgisayar ve bilgi teknolojisindeki yeniliklerin finansal araçlar ve finansal hizmetler üzerindeki
etkisi ve yeni finansal araçlarda meydana gelen olağan üstü artış, sermaye akımlarının
hızlanmasını kolaylaştırmış fakat aynı zamanda krizleri yaygınlaştırmada ve algılamada da
hızlandırıcı bir rol üstlenmiştir.
1990‟lı yıllarda, dünyada finansal piyasalardaki küreselleşme ve şeffaflaşma süreci ile
birlikte, bilgi teknolojilerinde yaşanan buluş ve yeniliklerin finansal tekniklerde ve araçlarda
sağladığı gelişim, yaşanan krizlere farklı boyutlar katmış ve kriz kavramı yaşantımızın içine
çok daha fazla girmiştir. Kapitalist sistem, tarihsel süreç boyunca ciddi ekonomik krizlerle
oldukça sık karşılaşmıştır. Bu güne kadar ki süreçte bunların en önemlisi kuşkusuz 1929
yılında yaşanan dünya bunalımıdır.
Dünyada bugüne kadar yaşanan krizlere bakıldığı zaman pek çok ortak özelliği olduğu ancak
hiçbir krizin birbirinin aynı olmadığı görülmektedir (Perelman, 2008:30). Son yıllarda ortaya
çıkan finansal krizlerin göze çarpan özelliği gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde büyük
2156
3. tahribatlar ve çöküşler yaratmasının yanında endüstrileşmiş ülkelere de ağır darbeler
vurmasıdır (Caramazza, Ricci ve Salgado, 2000). Finansal krizlerin tam ve kesin bir tanımı
yoktur. Finansal krizlerden kastedilen, Finansal sektörde bir deprem yaşanması ve bunun
sonucunda da bazı finansal kurumların iflas etmesi, diğerlerinin de sermayelerinin ciddi
oranda erimesidir (Özatay, 2009:17). Başka bir ifade ile finansal krizler, reel ekonomi üzerinde
büyük yıkıcı etkiler yaratabilen ve piyasaların etkin işleyiş gücünü bozan finansal piyasalardaki
çöküşlerdir (Taylor,2009).
2. Küresel Krizin Ekonomik Etkileri
2.1. Krizin Ortaya Çıkışı
Dünyada 2007–2008 döneminde ortaya çıkan küresel finansal dalgalanmanın kaynağı
ABD‟de 2007 yılı ağustos ayında başlayan mortgage krizidir. Piyasa yapısı, denetim
eksiklikleri ve bu süreçte izlenen politikalar sonuçta öngörülemeyen olumsuzluklara yol
açmıştır (Tong ve Wei,2008). ABD‟de 2007 yılında konut piyasasında başlayan çöküntü
finansal piyasalarda büyük bir istikrarsızlığa neden olmuş ve daha sonrada likidite krizine
dönüşerek dalga dalga bütün dünyaya yayılan küresel krizin zeminini oluşturmuştur. Bu
krizin köklerinde tarihin en büyük gayrimenkul ve kredi balonu yatmakla beraber bu krizi,
kredinin değil ona dayanılarak yapılan işlemlerin yarattığı bir kriz olarak tanımlamak daha
doğrudur (Demir vd.,2008).
Bu krizin ilk ayırt edici niteliği, oluşum şeklinin bilinen işleyişin dışında olmasıdır. Buradaki
sorun likidite sıkışıklığı değildir. Piyasalarda yeterli likidite vardır. Ancak parayı elinde
tutanlar, bu parayı geri ödeyebileceği noktasında riskli olanlara vermek konusunda istekli
davranmamaktadırlar. İkinci niteliği ise gelirin değil borcun talebi tetiklemiş olmasıdır
(Perelman,2008:30-31). ABD‟de hane halkı borçlanması, 1980‟de GSYİH‟nın %50‟si iken bu
rakam 2000‟de %71‟e, 2007‟de %100‟e yükselmiştir. Ülkenin‟nin toplam borcu (hane halkı,
iş dünyası ve hükümet) 1980‟den bu yana GSYİH‟nın oranına göre iki misli artmıştır
(Tabb,2008:20-21). Yaşanan durum sadece finansal sektörle sınırlı da değildir. Toplam
talebin üçte ikisinden fazlasını oluşturan ABD tüketimi ve dünya talebinin önemli bir kısmı
çökmüştür (Foster,2008:51).
ABD‟de ortaya çıkarak dünyaya yayılan bu bunalımın, iki tehlikeli gelişmenin birleşmesinden
kaynaklanan bir krizin ürünü olduğu söylenebilir. Bunlar, 2000‟ li yılların başındaki düşük
2157
4. faiz oranları ve 1970‟lerde başlayan devlet denetiminin kaldırılması çalışmasıdır
(Posner,2009:227).
2.2. Krizin Etkileri
2007 yılı ortalarında ABD emlak piyasalarında ortaya çıkan hareket daha sonra para ve
sermaye piyasalarına yayılarak başta gelişmiş ülke piyasaları olmak üzere etkisini arttırarak
yarattığı yoğun belirsizlik ve hane halkı, firma ile finansal aracı kurum bilançoları üzerindeki
olumsuz etkisiyle tüm piyasaları etkileyen bir krize dönüşmüştür. Finansal krizin reel
ekonomik aktivite üzerindeki olumsuz etkileri, küresel ölçekte büyüme, ticaret hacmi ve
sermaye hareketleri üzerinde daraltıcı etkisiyle birlikte derinleşmiştir (BDDK,2008:1-6).
Gelişmiş ülkelerde başlayarak daha sonra gelişmekte olan ülkelerde dâhil tüm dünyayı
şiddetli bir şekilde sarsan bu kriz sonucunda pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke
resesyona girmiş ve ekonomik yavaşlama küresel ölçekte daha da belirginlik kazanmaya
başlamıştır (Berkmen vd.,2009). Gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkeler tarafından
krize yönelik olarak alınan tüm tedbirlere rağmen, küresel finans krizinin neden olduğu güven
kaybı, ekonomik aktiviteyi küresel ölçekte yavaşlatarak büyüme oranlarının belirgin bir
şekilde azalmasına neden olmuştur (Yılmaz,2009).
Küresel iktisadi faaliyetlerdeki yavaşlamayla birlikte, enflasyonist baskılarda ve dolayısıyla
da enflasyon oranlarında hızlı bir düşüş meydana gelmiştir (Grafik 1). Özellikle ürün
fiyatlarında 2008 yılı içinde hızlı düşüşler görülmüştür. Bunun temel nedeninin, gelişmekte
olan ülkelerdeki ekonomik görünümün bozulması sonucunda ortaya çıkan talepteki daralma
olduğu söylenebilir. Bununla birlikte ekonomik faaliyetlerde meydana gelen gerileme, ücret
artışlarını sınırlandırmış ve karlılığın azalmasına neden olmuştur. Küresel ekonominin, başta
gelişmiş ülkeler olmak üzere bir durgunluk içerisine girmiş olması dünya ticaret hacminde bir
küçülmeye yol açmıştır. Küresel ticaretin 2008 yılının ikinci yarısından keskin bir biçimde
daralmasının en önemli nedeni, gelişmiş ekonomilerin içinde bulundukları durgunluktur
(BDDK,2009:2-7). Küresel krizin, özellikle gelişmiş ülkelerin hane halkı net varlıkları
üzerinde olumsuz etkileri olduğu görülmektedir. Bu durum, toplam talebin gerilemesine ve
krizin daha da derinleşmesine yol açmaktadır.
2158
5. Grafik 1: Ülkelerin Enflasyon Oranları* (2000–2010**)
Kaynak: IMF, World Economic Outlook Ocak 2009, http://www.imf.org
*Yıllık yüzde değişim ** Tahmini Değer
Finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmaların bir diğer olumsuz etkisi de uluslar arası
sermaye hareketleri üzerinde ortaya çıkmıştır. Başlangıçta, krizin gelişmiş ülkelerle sınırlı
kalacağı, gelişmekte olan ülkeleri çok fazla etkilemeyeceği şeklindeki beklentilerin tam olarak
gerçekleşmemesi bu ekonomilere yönelik özel sermaye hareketlerinin hızlı bir biçimde
yavaşlamasına neden olmuştur. Küresel özel sermaye hareketlerinde görülen bu yavaşlama
resmi sermaye hareketlerinin önemini arttırmıştır (Tablo 1). Bu çerçevede, IMF‟nin tüm üye
ülkelere açtığı toplam kredi miktarında da ciddi oranda artışlar sağladığı görülmektedir. 2007
yılında net 9.8 milyar SDR olan (15.6 milyar dolar) toplam kredi 2008 yılında 21.5 milyar
SDR‟ye (33.4 milyar dolar), 2009 yılı haziran ayı itibariyle 33.4 milyar SDR‟ye (52 milyar
dolar) yükselmiştir (BDDK,2009:-16).
2008 yılının son çeyreğinden itibaren uygulamaya konulan makro ekonomik destek
programları ve 2009 yılı nisan ayında gerçekleştirilen G-20 zirvesi sonrası alınan kararların
ekonomik aktivite üzerinde olumlu etkileri, 2010 yılına ait büyüme tahminlerinin yukarı
doğru revize edilmesine neden olmuştur. 2009 yılının üçüncü çeyreği itibariyle dünyada
ekonomik düzelme yönünde bazı işaretler söz konusudur. Gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerle ilgili verilere bakıldığında daralmanın yavaşladığı, ülkeler ve bölgeler itibariyle
farklılık arz etmekle birlikte büyümede yukarı yönlü hareketler olduğu görülmektedir (Grafik
2). Ancak önümüzdeki döneme bakıldığında bu olumlu gelişmelere rağmen reel sektör ve
2159
6. finans sektörü halen belirli zafiyetler taşımaktadır. Örneğin, tüketim ve yatırımdaki iyileşme
son derece yavaştır (BDDK,2009:1-3).
Tablo 1: Gelişmekte Olan Ülkelere Yönelik Sermaye Hareketleri (2006–2010)
2006 2007 2008 2009* 2010*
Özel Sermaye Girişleri 561.8 887.8 392.2 140.5 373.2
Varlık Yatırımı 223.8 296.9 185.6 240.9 250.0
-Doğrudan Yatırım 172.1 304.8 277.9 215.4 225.1
-Portföy Yatırımı 51.7 -8.0 -92.3 25.5 24.9
Özel Kredi 338.0 590.9 206.7 -100.5 123.1
-Ticari Banka 223.4 398.1 91.5 -91.9 57.5
-Diğer 114.6 192.8 115.2 -8.5 65.6
Resmi -54.4 38.7 49.9 51.3 50.3
Uluslararası Finansal -29.7 3.2 22.8 47.9 42.5
Kuruluşlar
Diğer İkili Anlaşmalar -24.7 35.6 27.1 3.4 7.8
Yerleşikler Net Borç -320.4 -372.7 -358.5 -344.0 -332.0
Rezervler (-Artış) -545.4 -948.3 -389.9 -161.4 -441.6
Kaynak: BDDK, Finansal Piyasalar Raporu, Sayı: 14, Haziran 2009, s. 4.
*Tahmin
Özetle, 2007 yılında önce ABD‟de sonrada gelişmiş ülkelerdeki finansal piyasalarda başlayıp,
2008 yılının son çeyreğinden itibaren tüm dünyaya yayılarak derinleşen küresel krizin
etkilerinin azalarak da olsa hissedilmeye devam ettiği görülmektedir. Bu dönemde küresel
ekonomik yapıya dair açıklanan veriler, toparlanma eğiliminin sürdüğünü göstermektedir.
Ancak, gelişmiş ülkelerdeki kamu borçlarının endişe verici seviyeye ulaşması, kredi
piyasalarında var olan sorunların kısmen devam ediyor olması ve işsizlik oranlarının hala
yüksek seviyelerde bulunması(Grafik 3) küresel ekonomiye ilişkin sorunlarının kalıcı olarak
giderilmesinin uzun zaman alacağını göstermektedir (Yılmaz,2010).
2160
7. Grafik 2: Ülkelerin Büyüme Oranları* (2000–2010**)
Kaynak: IMF, World Economic Outlook Ocak 2009, http://www.imf.org
*Yıllık yüzde değişim ** Tahmini Değer
Bu krizin, özellikle iki önemli unsuru ortaya çıkardığı görülmektedir. Bunlardan birincisi,
küresel kapitalizmin ülke çıkarları söz konusu olduğu zaman ulusallaşma karşısında yenik
düşmesidir. Ülkeler kendi çıkarları söz konusu olduğunda, ekonomik ve siyasi kararlarına
devletçi taraflarını daha fazla yansıtmaktadırlar. Kriz sürecinde özellikle gelişmiş ülkelerin
piyasalara müdahaleleri, kurtardıkları ve devletleştirdikleri kurumlar bunun bir göstergesidir.
İkincisi ise önümüzdeki yıllarda ABD dolarının dünyanın uluslar arası rezerv para birimi
olma özelliğini çok büyük ölçüde yitirecek olmasıdır. Bu kriz mutlaka sona erecektir ancak
kriz sonrası dönemde birçok şey artık eskisi gibi olmayabilir. Önümüzdeki süreçte dünya,
küresel, politik ve ekonomik güçlerin yeniden şekillenmesine tanıklık edecektir.
Grafik 3: Ülkelerin İşsizlik Oranları(2004-„009)
Kaynak: IMF, World Economic Outlook Ocak 2009, http://www.imf.org
2161
8. 3. Kapitalizm, Küreselleşme ve Küreselleşmenin Temel
Sorunları
Kapitalizm, insanoğlu tarafından bilinen ve uygulanan en verimli sistem olarak kabul
edilmektedir. Bu verimliliğin temelinde yatan unsur piyasaların sermayeyi verimliliği yüksek
olan alanlara yönlendirme kabiliyetidir (Perelman,2008:36). Kapitalizmin, dünyadaki ulus
devletlerde yayılmasının hızlanması ile birlikte, dünya tek bir kapitalist toplum olma yolunda
ilerlemektedir. Günümüz koşullarında kapitalizmin en yüksek aşaması ise küreselleşmesidir.
Gelişmiş ülkeler, küreselleşmeyi kendi çıkarlarına uygun bir biçimde yönlendirmeye
çalışmaktadırlar. Bu doğrultuda, ekonomik ve siyasal güçlerine bağlı olarak dünya ticaretinde
kuralları belirlemekte ve gelişmekte olan ülkelerdeki doğal kaynak ve insan gücünü
sömürerek bu ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirmektedirler (Wallerstein,1987). Dünyada
kapitalizmin küreselleşmesinin önünü açan iki temel olgu olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki,
bilgi teknolojisindeki ve finansal araçlardaki hızlı gelişim ve sermaye hareketlerinin
serbestleşmesidir. İkincisi ise II. Dünya savaşından sonra kurulan Uluslararası Para Fonu
(IMF) ve Dünya Bankasının (WB) tarihsel süreçteki değişen rolüdür. Bilindiği gibi, IMF
dünyayı olumsuz şekilde etkileyen finansal aksaklıklarla mücadele etmek, Dünya Bankası ise,
az gelişmiş ülkelerin ekonomilerini büyütmenin ve güçlendirmenin bir aracı olarak, bu
ülkelere uzun vadeli yatırımı kolaylaştırmak amacıyla kurulmuştur. Buna karşın, her iki
kurumunda zaman sürecinde, özellikle 1980‟lerden sonra keskin bir biçimde değiştiği
söylenebilir. IMF, döviz kurlarının istikrarlı hale gelmesini kolaylaştırmak ve ülkelerin
kendilerini finansal dalgalanmalara karşı korumasına yardım etmek için çalışmak yerine,
önceliği sermaye akışı ve spekülatif kar arayışının önündeki bütün engelleri kaldırmaya
vermiştir. Dünya Bankası ise buna paralel bir şekilde yoksul yerel ekonomilerin lehine
yatırımı kolaylaştıracağı yerde, IMF‟nin bir aracına dönüşmüştür.
Küreselleşme, emek dışındaki bütün üretim faktörleri için ulusal sınır engellerinin kaldırıldığı,
serbest rekabetle üretime ve dağıtıma sokulduğu dünya çapında bir piyasa ekonomisi olarak
tanımlanmaktadır (Bulutoğlu,202:331). Bu süreci yönlendiren temel etken ise şirketlerin kar
edebilirlik ölçüsüdür (Bello ve Malig,2007:109). Küreselleşmenin aktörleri gerçek kişiler ya
da firmalar değildir. Asıl aktörler çok uluslu şirketlerdir. Aslında, küreselleşme fikrinin
taşıdığı derin anlamın dünya meselelerinin belirsiz, ele avuca sığmaz ve kendi başına buyruk
doğası olduğunu söylemek mümkündür. Yani küreselleşme, yenidünya düzensizliğinin bir
başka adıdır (Bauman,1998:69). Sermayenin sabit bir mekânının olmadığı ve finans akışının
2162
9. ulusal hükümetlerin kontrolünü büyük ölçüde aştığı bir dünyada, ekonomik politika
kaldıraçlarının çoğu işlevini yitirmiştir (Cable,1996:20-21).
Tarihsel sürece bakıldığında küreselleşmenin iki evreden geçtiği görülmektedir. Birinci evre
ondokuzuncu yüzyıl başlarından 1914‟e, yani Birinci Dünya savaşının başlamasına kadar
geçen süreyi kapsar. İkincisi ise 1980‟den başlayıp günümüze dek devam eden süreçtir.
Aradaki döneme ulusal kapitalist ekonomiler damgasını vurmuştur. Küreselleşmenin her iki
evresinde de neoliberal ideolojinin etkin olduğu görülmektedir. Neoliberalizm, hızlı bir
özelleştirme, deregülasyon ve serbest ticaret yoluyla piyasayı serbestleştirme üzerinde
yoğunlaşmıştır (Bello ve Malig,2007:109-110).
Küreselleşmenin, gelişmekte olan ülkelerdeki pek çok insanda tecrit duygusunu azalttığı ve
bu ülkelerdeki birçok insanın bilgiye erişimini yüzyıl önce herhangi bir ülkedeki en zengin
insanın bile ulaşamayacağı düzeyde sağladığı söylenebilir. Belki, Asya‟nın bir bölümündeki
veya dünyanın her hangi bir bölgesindeki bazı ülkelerin kalkınmasına ciddi katkıda da
bulunmuş olabilir. Fakat küreselleşme, gelişmekte olan ülkelerdeki birçok insana vaat ettiği
refahı getirememiştir. Örneğin, Afrika Ülkeleri sömürge olmaktan kurtulduktan sonra hayal
ettikleri şeylerin büyük bir bölümünün gerçekleşmediğini görmüşlerdir. Refah artışı yerine
kıta iyice sefalete gömülmüş, gelirler ve yaşam standardı düşmüştür. Aynı şekilde,
küreselleşme ve piyasa ekonomisiyle tanışma, Rusya‟da ve komünizmden piyasa
ekonomisine geçen diğer ekonomilerin çoğunda beklenen sonuçları üretmemiştir
(Stiglitz,2002:26-28).
Küreselleşmenin sorunlarının, bizzat kendisinden kaynaklandığı söylenebilir. Küreselleşme
sorununun temelinde yatan şey, küreselleşmenin dünyayı giderek daha adaletsiz bir yer haline
getirdiği gerçeğidir. Serbest piyasa uygulamaları, gerçekte türdeşleşme değil sosyal sınıflar,
ülkeler ve bölgeler arasında kutuplaşma yaratmaktadır. Büyüyen ekonomik eşitsizlik,
özellikle de bölgesel eşitsizlik serbest piyasaya dayatılan bir şey değil tam aksine onun
doğurduğu bir sonuçtur (Freeman ve Kagarlitsky,2007:17-19). Finans, ticaret ve bilgi akışının
küresel boyutlara ulaşıyor olmasının yanı sıra bir yerelleşme sürecinin de işlediği
görülmektedir. Kısaca, küreselleşme sürecinin insanlık durumunu homojenleştirmekten çok
kutuplaştırma eğiliminde olduğu söylenebilir. Dünyanın homojenliğini teşvik etme
nedenleriyle bölme nedenleri özdeştir. Bu ise küreselleşmeyi evrenselleşme fikrinden köklü
bir biçimde ayırmaktadır (Bauman,1998:7-8).
2163
10. Tablo 2: Gelişmiş Ülkelerle Geriye Kalan Diğer Ülkelerin 1970–2000 Yılları Arasındaki Nüfus Oranları ve
Gelir Paylaşımı
Yıllar 1970 1980 2000
Nüfus Gelir Nüfus Gelir Nüfus Gelir
Ülkeler
Dağılımı Paylaşımı Dağılımı Paylaşımı Dağılımı Paylaşımı
Gelişmiş Ülkeler* %20 %68 %18 %71 %16 %81
Geri Kalan Diğer
Ülkeler %80 %32 %82 %29 %84 %19
Kaynak: Alan Freeman, Ulusların Eşitsizliği, Küreselleşmenin Krizi, Yordam Kitap, 2007, s. 62 ve 63‟deki bilgilerden
yararlanılarak hazırlanmıştır.
* IMF Gelişmiş Ülkeleri, Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Japonya, ABD, Kanada ile Avrupa Birliğinin diğer
ülkelerini, Yeni Sanayileşmiş Asya Ülkelerini (Tayvan, Hong Kong, Sngapur ve Güney Kore) ve Avustralya,
İzlanda, İsrail, Yeni Zelanda, Norveç ve İsviçre olarak tanımlamaktadır.
Dünyadaki en temel ekonomik ve toplumsal bölünmenin sınıflar arasındaki bölünme olduğu
söylenebilir. En temel siyasi bölünmeyse, bir bütün olarak gelişmiş ülkelerle diğer ülkeler
arasındaki bölünmüşlüktür. Nihayetinde ortaya birbirinden tamamıyla farklı iki devlet türü
çıkar: Hâkim devletler (Gelişmiş Ülkeler) ve tabi devletler (Gelişmekte Olan Ülkeler).
Gelişmiş ülkelerin tipik işlevi dünyadaki artı- kar kaynakları üzerinde bir tekel oluşturarak
dünyanın geri kalan kısmından bazı özel avantajları söküp almaktır. Tabi devletlerin temel
işlevi ise kendi kapitalistlerini bu yağmaya karşı korumaktır (Freeman,2007:75-76).
Tablo 2‟de 1970–2000 yılları arasında gelişmiş ülkelerle geriye kalan diğer ülkelerin sahip
oldukları nüfus oranları ve dünya gelirinin nasıl paylaşıldığı görülmektedir. 1970–2000 yılları
arasında dünyanın gelişmiş ülkeler gurubu dışında kalan kısmının dünya gelirinden aldığı pay
%30‟lardan %20‟nin altına gerilemiş, nüfus oranı da %80‟den %84‟e çıkmıştır.
Küreselleşmenin başladığı 1980 yılında gelişmiş ülkelerin geliri, nüfuslarına oranla dünyanın
geri kalan ülkeleriyle karşılaştırıldığında 11 kat daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Bu fark
2000 yılında 23 katına çıkmıştır. Dolayısıyla küreselleşmenin, 20 yıllık süreçte dünyadaki
gelişmiş ülkelerle geriye kalan diğer ülkeler arasındaki eşitsizliği ikiye katladığı
görülmektedir (Freeman,2007:63-64).
Tablo 3‟de gelişmiş ülkelerle geri kalan diğer ülkeler kişi başına düşen GSYİH açısından
(1995 yılı sabit dolar bazında) karşılaştırılmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki kişi başına düşen
2164
11. GSYİH 1980 yılında 18.088 dolar iken 2000 yılında 26.201 dolara çıkmıştır. Geri kalan diğer
ülkelerde ise aynı dönemde 1.690 dolardan 1.160 dolara gerilediği görülmektedir.
Tablo 3: Kişi Başına Düşen GSYİH (1995 Sabit Dolar Bazında)
1970–1980 1980-2002
1970 1980 1990 2000 2002
Yıllık Büyüme Oranları(%)
Gelişmiş Ülkeler 10.473 18.088 23.989 26.201 25.672 5.6 11.8
Geriye Kalan Diğer Ülkeler 1.248 1.690 1.357 1.160 1.100 3.1 -2.1
Gelişmiş Ülkelerde Kişi Başına
2.4 3.9
Düşen GSYİH’nın Geriye 8.4 10.7 17.7 22.6 23.3
Kalan Diğer Ülkelerdeki Kişi
Başına Düşen GSYİH’ya Oranı
Gelişmiş Ülkelerin Toplam
0.4 0.8
Nüfusu (Milyon) 718 778 827 833 845
Geriye Kalan Diğer Ülkelerin
1.2 2.1
Toplam Nüfusu (milyon) 2810 3466 4213 4288 4431
Kaynak: Alan Freeman, Ulusların Eşitsizliği, Küreselleşmenin Krizi
Küreselleşmenin Krizi, Yordam Kitap, 2007, s.64.
Aslında, küreselleşmenin bir paradoks olduğu söylenebilir. Dünyadaki belli bir azınlık kesime
büyük fayda ve getiriler sağlarken, geriye kalan büyük bir çoğunluğa kayda değer bir katkı
sağlayamadığı görülmektedir. Küreselleşme, yoksulluğu azaltmayı beceremediği gibi istikrarı
sağlamayı da başaramamıştır.
Sonuç
Küreselleşmenin, tarihsel süreçte gelişmekte olan ülkelerdeki birçok insana vaat ettiği refahı
getirmede başarılı olduğunu söylemek oldukça zordur. Bu süreçte, dünyanın giderek daha
adaletsiz bir yer haline geldiği görülmektedir. Serbest piyasa uygulamaları, gerçekte
türdeşleşme değil sosyal sınıflar, ülkeler ve bölgeler arasında kutuplaşma yaratmıştır.
Büyüyen ekonomik eşitsizlik, özellikle de bölgesel eşitsizlik serbest piyasaya dayatılan bir
şey değil tam aksine onun doğurduğu bir sonuçtur
Teknolojide meydana gelen gelişmelerin hem yeni olanaklar yaratarak hem de var olan
araçların kullanım maliyetlerinin düşmesini sağlayarak küreselleşmeye katkıda bulunduğu
görülmektedir. Özellikle, bilgisayar ve bilgi teknolojisindeki yeniliklerin finansal araçlar ve
finansal hizmetler üzerindeki etkisi ve yeni finansal araçlarda meydana gelen olağan üstü artış,
2165
12. sermaye akımlarının hızlanmasını kolaylaştırmış fakat aynı zamanda krizleri yaygınlaştırmada
ve algılamada da hızlandırıcı bir rol üstlenmiştir.
2007 yılında önce ABD‟de sonrada gelişmiş ülkelerdeki finansal piyasalarda başlayıp, 2008
yılının son çeyreğinden itibaren tüm dünyaya yayılarak derinleşen küresel krizin etkilerinin
azalarak da olsa hissedilmeye devam ettiği görülmektedir. Bu dönemde küresel ekonomik
yapıya dair açıklanan veriler, toparlanma eğiliminin sürdüğünü göstermektedir.
Küresel ekonomik krizin, ABD‟de ortaya çıkışı ve gelişimi, dramatik bir olaylar zinciri
neticesinde olmuştur. Bu süreci şöyle sıralamak mümkündür: Düşük faiz oranları, konut
piyasasında oluşan balon, bu balonun patlaması, bankacılık sisteminin çökmesi, sistemi
yeniden işler hale getirmek için harcanan çabalar, üretim hacminde ciddi düşüş, işsizlik
oranlarında artış, durgunluk belirtileri, ekonominin düzelmesi amacıyla oluşturulan program
ve bu programın finansmanı için kamu borcunda meydana gelen büyük artış.
Dünyadaki küresel kriz neticesinde ülkelerde yaşanan ekonomik çöküş önümüzdeki süreçte
alınacak tedbirlerle durdurulsa bile bu çöküşü durdurmak için hükümetlerin alacağı olağan
üstü önlemler uzun yıllar sürecek derin ekonomik sorunlara da neden olacaktır.
2166
13. Kaynakça
Bauman, Zygmunt (1998), Küreselleşme, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998
BDDK (2008), Finansal Piyasalar Raporu, Sayı: 12, Aralık 2008.
BDDK (2009), Finansal Piyasalar Raporu, Sayı: 13, Mart.
BDDK (2009), Finansal Piyasalar Raporu, Sayı: 14, Haziran.
BDDK (2009), Finansal Piyasalar Raporu, Sayı: 15, Eylül.
Bello, Walden ve Marylou Malig (2007), Küreselleşmeci Projenin Krizi ve George W.
Bush‟un Yeni Ekonomisi, Küreselleşmenin Krizi, Yordam Kitap.
Berkmen, Pelin Gaston Gelos, Robert Renhack and James P. Walsh (2009), The Global
Financial Crisis: Explaining Cross-Country Differences in the Output Impact, IMF
Working Paper, WP/09/280, http://www.imf.org.
Bulutoğlu, Kenan (2002), Yöresel ve Küresel Para Krizleri, İstanbul, Batı Türkeli
Yayıncılık.
Cable, Vincent (1996), The World‟s New Fissures: Identities in Crisis, Demos, london.
Caramazza, Francesco Luca Ricci and Ranil Salgado (2000), Trade and Financial
Contagion in currency Crises, IMF Working Paper, WP/00, http://www.imf.org.
Demir, Faruk vd. (2008), ABD Mortgage Krizi, BDDK Çalışma Tebliği, Sayı: 3,
http://www.bddk.org.tr.
Freeman, Alan ve Boris Kagarlitsky (2007), Dünya İmparatorluğumu, Yoksa İmparatorluklar
Dünyası mı?, Küreselleşmenin Krizi,Yordam Kitap.
Freeman, Alan Ulusların Eşitsizliği (2007), Küreselleşmenin Krizi, Yordam Kitap.
2167
14. Foster,Bellamy John (2008), “Durgunluk Kriz ve Emek”, Neoliberalizm ve Kriz, 1. Basım,
İstanbul, Kalkedon Yayınları.
Özatay, Fatih (2009), Finansal Krizler ve Türkiye, 1. Basım, İstanbul, Doğan Egmont
Yayıncılık.
Perelman, Michael (2008), “Kriz Hakkında Nasıl Düşünülmeli”, Neoliberalizm ve Kriz, 1.
Basım, İstanbul, Kalkedon Yayınları.
Posner, Richard A. (2009), Kapitalizmin Çöküşü, İstanbul, Bizim Kitaplar.
Stiglitz, Joseph E. (2002), Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı, Plan B Yayıncılık, 1.
Basım.
Taylor,John B. (2009), “The Financial Crisis and The Policy Responses: An Emprical
Analysis of What Went Wrong”, NBER Working Paper 14631, January,
http://www.nber.org
Tong, Hui and Shang-Jin Wei (2008), Real Effects of Subprime Mortgage Crisis: Is It a
Demand or a Finance Shock?, NBER Working Paper 14205, http://www.nber.org
Tabb,William K. (2008), “ABD Kapitalizminin Finansal Krizi” Neoliberalizm ve Kriz, 1.
Basım, İstanbul: Kalkedon Yayıncılık.
Wallerstein, Immanuel (1987), “World System Analysis”, in Social Theory Today, A.
Giddens and J. H. Turner (ed) Polity, Cambridge.
Yılmaz, Durmuş (2009), 77.Olağan Genel Kurul Toplantısı Açış Konuşması, TCMB, 14
Nisan 2009, Ankara, http://www.tcmb.gov.tr
Yılmaz, Durmuş (2010), , 2010 Ocak Enflasyon Raporu Basın Toplantısı, TCMB, 26 Ocak
2010, http://www.tcmb.gov.tr
2168