SlideShare a Scribd company logo
1 of 13
ŞEYH SADİ ŞİRAZİ
Ahmet TÜRKAN
ŞEYH SADİ-İ ŞİRAZİ
SA‘DÎ-İ ŞÎRÂZÎ, Ebû Muhammed Sa‘dî Müşerrifüddîn (Şerefüddîn) Muslih b.
Abdillâh b. Müşerrif Şîrâzî (ö. 691/1292), Fars edebiyatının en büyük
şairlerinden biridir. Sünni bir alim ve sufidir.
Kur'an'ı ezberleyerek "hafız" unvanını aldığı, eserleri üzerine yapılan
çalışmalardan ise iyi bir medrese eğitimi gördüğü; hadis, fıkıh, kelam ve
tasavvuf okuduğu anlaşılmaktadır.
Sadi, felsefe ve tasavvuf konularını içeren ve genellikle "arifane" diye
adlandırılan türün kurucusu sayılır. Bostan’da işlenen başlıca konular, adalet
ve insaf, cömertlik, aşk, teslim ve rıza, kanaat, terbiye, tövbedir.
HAYATI VE EĞİTİMİ
İlk dinî ve edebî bilgileri Şîraz’da aldıktan sonra öğrenimini tamamlamak için
620 (1223) yılı civarında Bağdat’a gitti ve Nizâmiye Medresesi’nde ders gördü.
Bağdat Müstansıriyye Medresesi’nde hocalık yapan İbnü’l-Cevzî ile Bostân’da
kendisinden söz ettiği Şehâbeddin es-Sühreverdî’den etkilendi.
Şîraz’da iken hac vazifesini yerine getirip Tebriz yoluyla geri dönen Sa‘dî,
Tebriz’de Moğol Hükümdarı Abaka Han ile görüştü ve ondan saygı gördü.
Ömrünün son yıllarını Şîraz’ın kuzeybatısında şimdi medfun bulunduğu
hankahında riyâzet ve ibadetle geçiren Sa‘dî’nin ölümüne dair kaynaklarda
farklı tarihler verilmişse de son araştırmalar neticesinde 27 Zilhicce 691’de (9
Aralık 1292) öldüğü tesbit edilmiştir. Zamanla harap olan mezarı ve hankahı
Kerîm Han Zend tarafından 1180’de (1766) yeniden yaptırılmıştır.
ESERLERİ
Manzum eserlerinden bazıları:
1. Bostân (Sadînâme). Eserde Sa‘dî idealize ettiği dünyanın
nasıl olması gerektiğini anlatır. Külliyyât içinde ve müstakil
olarak birçok defa basılmış, Türkçe başta olmak üzere çeşitli
dillere çevrilmiş ve üzerine şerhler yazılmıştır.
2. Ķasâyid-i Arabî. 700 beyit civarında medih ve nasihatle
Mu‘tasım-Billâh’a mersiye olarak yazılmış uzun bir
kasideden ibarettir.
3. Ķasâyid-i Fârsî. Vaaz, nasihat ve tevhidden başka
zamanın hükümdar, vezir ve ileri gelen şahsiyetleri için
yazılmış kasidelerden oluşmaktadır.
4. Merâsî. Mu‘tasım-Billâh, Ebû Bekir b. Sa‘d b. Zengî, Sa‘d
b. Ebû Bekir, Emîr Fahreddin ve İzzeddin Ahmed b. Yûsuf
için mersiye olarak yazılmış kasidelerle hâmisi Atabek Sa‘d
b. Ebû Bekir adına kaleme alınmış son derece etkili bir
terciibendi ihtiva etmektedir.
Mensur eserlerinden bazıları:
1. Gülistân. Fars edebiyatının şaheserlerinden olan,
Sa‘dî’nin bilgi ve tecrübesini belâgat ve fesahatle yoğurup
yazıya döktüğü Gülistân onun Farsça ve Arapça şiirleriyle
karışık mensur bir eserdir. Bostân gibi birçok baskısı ve
çeşitli dillere tercümeleri yapılmıştır.
2. Taķrîr-i Dîbâce. Külliyyât’ın eski nüshalarında
bulunmayan bu bölüm X. (XVI.) yüzyılda istinsah edilmiş
yazmalarda yer alır.
3. Nasihatü’l-mülûk (Nesâyihu’l-mülûk). Sa‘dî’nin
dostlarından birinin isteği üzerine hükümdarlara öğüt
vermek amacıyla kaleme alınmış nazımla karışık bir
risâledir.
4. Risâle-i Aķl u Işķ. Sa‘deddin Netanzî’nin akıl ve aşkla
ilgili sorusuna Sa‘dî’nin sade bir dille verdiği cevaptır.
5. Risâle-i Enkiyânû. Yöneticilerin, hükümdarların
davranışlarına dair bilmesi ve uyması gereken bazı
hususlarda Enkiyânû’ya verilen öğütlerden ibarettir.
6. Mecâlis-i Pencgâne. Farsça ve Arapça şiirlerle karışık
olarak muhtemelen Sa‘dî’nin vaazlarından oluşan, âyet ve
hadislerden faydalanılarak yazılmış beş meclisten ibaret bir
eserdir.
Sadi’nin şiirlerinden
"Ey Sadi! Safa yolunda ilerlemek,
Mustafa'ya uymakla nasip olur hep."
"Allah'a karşı itaatkar olmayan Han /
Hakan,
Ülkenin başında yönetici olarak
bulunmasın."
"Kötülüklerden kaçınmayan bilgin;
Elinde meşale taşıyan kör gibidir."
"Bülbül!.. Sen bahar müjdesini ver!
Kötü haberin bildirilmesini baykuşa
bırak."
"Diline sahip ol ve dikkat et ki, seni
ateşe atmasın;
Zira dünyada dilden daha beter bir
zebani yoktur."
"Mal, huzurlu bir ömür geçirmek
içindir,
Yoksa ömür mal toplamak için
değildir."
Gülistan’dan
"Ey kardeş!
Bu dünya kimseye kalmaz.
Gönlünü, her şeyi yaratan Allah Teala'ya bağla.
Sana bu kafidir.
Dünya mülküne güvenip bel bağlama.
Çünkü bu dünyada senin gibi birçokları yaşamış
ve sonunda ölüp gitmiştir.
Değil mi ki, en sonunda ölüm vardır ve bu can göç
(ölüm) yolunu tutacaktır.
O halde ister taht üzerinde can vermişsin ister
toprak üzerinde, ne fark eder!"
“Bir kişi hamama gider. Hamamda dostlarından biri kendisine
temizlenmesi için güzel kokulu bir kil verir. Kilden, ruhu okşayan
enfes bir rayiha yayılır. Adam kile sorar:
“-A mübarek! Senin güzel kokunla mest oldum. Haydi söyle, sen
misk misin, anber misin?”
Kil ona cevaben şöyle der:
“-Ben misk de anber de değilim. Alelâde bir toprağım. Lâkin, bir
gül fidanının altında bulunuyor ve gül goncalarından süzülen
şebnemlerle her gün ıslanıyordum. İşte hissettiğiniz, gönüllere
ferahlık veren bu rayiha, o güllere aittir.”
İşte bu misaldeki mananın da işaret ettiği üzere, samimiyet,
teslimiyet ve tevazu ile, gönüllerini Hak dostlarının önüne
serenler, talibi oldukları güzelliğin akislerine bir tecelligâh hâline
gelirler. Tıpkı gökteki ayın, kendine ait bir ziyası olmamasına
rağmen, güneşe dönük olan yüzünün aldığı nûr huzmelerini
aksettirmek suretiyle güneşin bir hususiyetinden hisse alması gibi
böyleleri de beşeriyetin zulümât ile kararmış gecelerine –âdeta-
parlak birer kandil olurlar. Şeyh Sâdî-i Şîrâzî şöyle ifade eder:
“Ashâb-ı Kehf’in köpeği sadıklarla beraber olduğu için büyük bir
şeref kazandı. Öyle ki, Kur’ân-ı Kerîm’e ve tarihe geçti. Lût
Peygamber’in karısı ise fasıklarla beraber olduğu için küfre dûçâr
oldu.”
Şeyh Sâdî, salih ve sadıklarla ünsiyet neticesinde meydana gelen
“aynileşme”yi “Gülistan”
adlı eserinde temsili bir şekilde şöyle hikâye eder:
Şeyh Sâdi Şîrâzî’nin Bostan’ından ibretlik bir kıssa
nakledilir...
“Rivâyete göre, İran hükümdarlarından biri iplik çıbanı çıkarmış ve bu yüzden o kadar
zayıflamıştı ki iğne gibi incelmişti. Hükümdar, kendisini böyle iğne ipliğe dönmüş,
etrafındakileri ise sapasağlam ve kuvvetli gördükçe onlara haset ediyordu.
Satranç oyununda şah, anlı-şanlıdır ama, zayıf düşünce piyâde gibi olur. Hükümdarın
durumu da aynen onun gibiydi.
Hükümdarın hizmetkârlarından birisi, pâdişâha hürmetini arz ederek:
«–Pâdişâhım! Saltanatın dâim olsun!» duâsından sonra, sözlerine şöyle devam etti:
«–Bu şehirde nefesi herkese iyi gelen mübârek bir Hak dostu vardır. Eşsiz bir âbiddir.
Herhangi bir kimse, herhangi bir işi veya derdi için yanına gitse, onun nefesiyle maksadı
hâsıl olur. Ömrü hayır hasenat ile geçmiş, gönlünden ümmet-i Muhammed istifade
etmiştir. Kalbi nurlu, ihtiyar bir zâttır. Ne duâ etmişse makbul olmuştur. Emir buyurunuz
da davet edelim. Teşrif ederek sizlere duâ etsin de Allâh’ın yardımıyla bu hastalıktan
kurtulasınız.»
Hükümdar emretti; gözde hademelerden birkaçı Hak dostunun yanına giderek onu saraya
davet ettiler.
Mübarek Hak dostu da mütevâzı bir şekilde teşrif etti. Zâhirî hâli herkes gibi, lâkin iç
dünyası pamuklardan daha yumuşak ve etrafına nur saçan bir kandil gibiydi.
Hak dostunun geldiğini hükümdara arz ettiler. Pâdişah bu mübârek Hak dostuna şöyle
dedi:
«–Ey gönlü yüce zât! İğne gibi iplik illetine tutuldum. Bana duâ et de, bu illetten
kurtulayım!»
devamı
MAZLUMLARIN BEDDUÂSI
Mübârek zât, hükümdârın bu talebine şöyle cevap verdi:
«–Cenâb-ı Hak adâletle hükmedenlere merhamet eder!.. Sen de merhamet et ki,
Allâh’ın merhametine nâil olasın. Benim duam sana nasıl fayda eder ki, mazlum
esirler zindanda zincirler içinde inlemektedir. Sen halka acımazsan, asla rahat yüzü
göremezsin! Sen zulüm ile âbâd olmak istersen, rahmet nasıl tecellî etsin! Önce
yapmış olduğun hatâlardan tevbe etmeli, sonra sâlihlerden duâ istemelisin.
Mazlumların bedduâsı yakanı bırakmazken, sâlihlerin duâsı sana nasıl müessir olur?»
İran hükümdarı bu sözleri işitince içinden kızdı ve hışımlandı ise de, kendi kendine:
«–Kızmamalıyım; bu mübârek zât doğru söyledi!..» dedi. Emretti; ne kadar mahpus
varsa salıverdiler.
Bundan sonra o Hak dostu iki rekât namaz kıldı. Elini kaldırdı, şöyle duâ etti:
«–Ey yerlerin ve göklerin Hâlıkı olan Rabbim!.. Ona gücenmiş, onu dertlere müptelâ
kılmıştın. Şimdi onu affet ve onu rahmetinle bu iptilâlardan kurtar!» dedi.
Hak dostu daha duâyı bitirmeden, daha eli duâda iken, düşkün hasta iyi oldu, ayağa
kalktı. Ayağında artık ip görünmeyen tavus gibi sevincinden âdeta uçacaktı. Emretti,
hazinesinde ne kadar mücevher varsa Hak dostunun ayağının altına serdiler.
devamı
MERHAMET EDİN Kİ MERHAMET BULASINIZ
Hak dostu o mücevherlerden hiçbirisini almadığı gibi onlara bakmadı
bile... Hükümdara şöyle dedi:
«–Ben bir menfaat karşılığı için gelmedim. Gâyem, Allah rızâsı için
senin bedeninden evvel gönlünü ihyâ etmek ve seni böylece irşâd
etmekti. Ben vazifemi yaptım. Bir daha iplik çıbanı çıkarmamak
istersen, sakın zulüm ipine yapışma. Daima merhamet tevzî et.
Dikkat et ki, bir daha ayağın kaymasın!»
Ey benim dostlarım! Sâdî’nin şu doğru sözünü dinleyin:
«Her düşen her zaman kalkamaz!..»”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları
Şeyh Sâdîʼnin Gülistan adlı eserinde naklettiği, kendisinin nasıl
bir mânevî terbiye ve irşâd ile yetiştiğinin de işaretlerini veren şu
hâtırası, ne kadar hikmetlidir:
“Çok iyi hatırlıyorum. Çocukluğumda da ibadetlere çok
düşkündüm. Geceleri kalkar, ibadetle meşgul olurdum.
Bir gece babamın yanında oturuyordum. Bütün gece
gözümü yummamış, Kur’ân-ı Kerîm’i elimden
bırakmamıştım. Bâzı kimseler ise etrafımızda
uyuyorlardı. Babama:
«–Şunların bir tanesi bile başını kaldırıp iki rekât
teheccüd namazı kılmıyor; sanki ölü gibi uyuyorlar.»
dedim. Bu sözüm üzerine babam kaşlarını çattı ve:
«–Oğlum! Başkalarının dedikodusunu edeceğine, keşke
sen de onlar gibi uyusaydın!» karşılığını verdi.”
Yani babası Sâdîʼye âdeta şu dersi veriyordu:
“‒Senin hor gördüklerin, seher vaktinin feyiz ve
rahmetinden mahrum kalsalar da onlara Kirâmen
Kâtibîn melekleri menfî bir şey yazmıyor. Senin amel
defterine ise, din kardeşlerini küçük görme ve gıybet
günâhı yazıldı…”
İşte böylesine hassas îkaz ve irşadlarla yetişip mânen
inkişâf eden Şeyh Sâdî, hakîkate teşne yüreklere hikmet
menbaı, yorgun ve bîkes gönüllere tesellî pınarı olan
ihlâs ve samimiyet mahsûlü eserleriyle bugün bile irşad
hizmetine devam etmektedir.
BİR İBRET DEMETİ
Şeyh Sâdî Hazretleriʼnin kalp BOSTANındaki hikmet meyvelerinden tadabilmek,
tefekkür GÜLİSTANındaki goncalardan kendimize bir ibret demeti derebilmek
için, buyurun, hep birlikte onun gönül iklîmine mânevî bir ziyarette bulunalım:
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Hak dostları, daha ziyâde, kimsenin uğramadığı
dükkânlardan alışveriş ederler.”
[Allah dostları, yalnızların yanıbaşında, mâtemlerin civârında bulunarak
kimsesizlerin kimsesi olurlar. Garipleri ziyaret eder, iffetinden dolayı çekinip
ihtiyacını arz edemeyen muhtaçları sîmâlarından tanırlar. Yine onlarda Hâlıkʼın
şefkat ve merhamet nazarıyla mahlûkâta bakış hassâsiyeti zirveleştiği için,
umum halkın ekseriyetle gâfil olup farkına varamadığı nice büyük ecir
kapılarını, yani sevap kazanma fırsatlarını, büyük bir firâset ve basîretle görüp
değerlendirirler.]Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:
“Hikmet ehli bir zâta sormuşlar: «‒Cömertlik mi iyidir, şecaat (cesaret) mi
iyidir?»
O zât şu karşılığı vermiş: «‒Cömert olanın şecaate ihtiyacı yoktur.»”
[Mal, canın yongasıdır ve onun elden çıkması, insanoğlunun en mühim endişe
sebeplerinden biridir. Lâkin mal-mülk, insanoğluna ilâhî imtihan gâyesiyle
verilmiş bir emânettir. Cenâb-ı Hak, lûtfettiği malın belli bir kısmının, yine
kendi yolunda sarf edilmesini isteyerek; “ ( )sadakaları (Allah) alır…”
buyurmuştur. (Bkz. et-Tevbe, 104)]
devamı….
İMTİHAN MALZEMELERİNİ UNUTMAMAK
Gâfil insan ise, mal-mülkün bir imtihan malzemesi olduğunu unutur da o ilâhî
emâneti kendisinin zanneder. Nîmetlerin asıl sahibi olan Allâhʼa dayanıp sığınmak
yerine, elindeki mal-mülkün izâfî kuvvet ve kudretine sığınır.
Nefs ve şeytan da, insanı sürekli fakir düşmekle korkutarak Allah yolunda infâk
etmekten alıkoymaya çalışır. Nitekim Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin şeyleri telkin eder…” (el-Bakara, 268)
buyurarak bu hakîkati beyan eder. Bu sebeple şeytanın telkin ettiği fakir düşme
korkusunu aşarak infakta bulunabilen cömert kimseler, Allah için risk alabilen
gerçek cesaret ehlidirler. Yani cömertlik, îman cesaretine sahip kalplerin zaferidir,
sâlih ve kâmil gönüllerin sanatıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler -1-, Erkam Yayınları
Şeyh Sâdî-i Şîrâzî Hazretleri'nin hayatından müslümanların sahip
olması gereken gönül hassasiyetini anlatan ibretlik bir hadise...
Müʼminlerin sahip olması gereken bu gönül hassasiyetine dâir, Şeyh
Sâdî-i Şîrâzîʼnin ibretli bir hâtırası vardır:
Bir yıl Şam’da müthiş bir kıtlık olur. Halk, perişan bir hâldedir. Bu
sırada yanına, zengin bir dostu çıkagelir. O dostu, kıtlıktan önce hayli
güçlü-kuvvetli ve iri cüsseli olmasına rağmen, onu da zayıflamış, solgun
bir hâlde görünce şaşırır. Ona niçin bu hâlde olduğunu sorar. Dostu ise
bu suâle üzülüp hayretler içinde:
“–Dostum! Kederimin sebebini bilmiyorsan, bu ne gaflet! Biliyorsan niçin
soruyorsun? Görmüyor musun ki, felâket son raddeye vardı…” der.
Şeyh Sâdî:
“–Biliyorum! Fakat sen niye bu kadar üzülüp eriyorsun ki? Senin her
şeyin var…” deyince, o kemâl ehli dost şöyle der:
“–Kendisi sahilde olup da din kardeşlerinin denizde boğulmakta
olduğunu gören bir insanın kalbinde hiç huzur olur mu? Benim şu
benzim, müslümanların dûçâr olduğu ıztıraplar sebebiyle sararıp soldu…
Zavallı din kardeşlerimin muzdarip hâlini gördükçe, yediğim her lokma
boğazıma diziliyor. Sanki zehir yutuyorum. Hemcinslerini sefâlette gören
bir insan, gülistanda nasıl eğlenir? Biri ağladığında benim de gözüm
nemlenir…”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam
Yayınları, 2013

More Related Content

What's hot

What's hot (20)

En ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirllerEn ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirller
 
İmam gazali devlet başkanlarına nasihatler
İmam gazali   devlet başkanlarına nasihatlerİmam gazali   devlet başkanlarına nasihatler
İmam gazali devlet başkanlarına nasihatler
 
Nasretti̇n Hoca
Nasretti̇n Hoca Nasretti̇n Hoca
Nasretti̇n Hoca
 
17.Lema
17.Lema17.Lema
17.Lema
 
18.Mektup
18.Mektup18.Mektup
18.Mektup
 
Lemaat
LemaatLemaat
Lemaat
 
Nasreddin hoca
Nasreddin hocaNasreddin hoca
Nasreddin hoca
 
Beyitlerden Seçmeler - Yavuz Çınar
Beyitlerden Seçmeler - Yavuz ÇınarBeyitlerden Seçmeler - Yavuz Çınar
Beyitlerden Seçmeler - Yavuz Çınar
 
Fuzuli
FuzuliFuzuli
Fuzuli
 
Nasreddin Hoca Fikralari
Nasreddin Hoca FikralariNasreddin Hoca Fikralari
Nasreddin Hoca Fikralari
 
Murathan mungan erkeklerin hikayeleri
Murathan mungan   erkeklerin hikayeleriMurathan mungan   erkeklerin hikayeleri
Murathan mungan erkeklerin hikayeleri
 
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
 
Koşuk
KoşukKoşuk
Koşuk
 
Katrenin Zeyli
Katrenin ZeyliKatrenin Zeyli
Katrenin Zeyli
 
İmam gazali kimya-i saâdet
İmam gazali   kimya-i saâdetİmam gazali   kimya-i saâdet
İmam gazali kimya-i saâdet
 
Ölüme Şiirler
Ölüme ŞiirlerÖlüme Şiirler
Ölüme Şiirler
 
Hat sanatı
Hat sanatıHat sanatı
Hat sanatı
 
HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEPHZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
 
Sözler
SözlerSözler
Sözler
 
1. Huccet I Imaniye
1. Huccet I  Imaniye1. Huccet I  Imaniye
1. Huccet I Imaniye
 

Similar to Seyh sadi sirazi (20)

Lgbti.org turkiyedeki lgbti-dernekleri_ve_kayp_1_milyon_tl
Lgbti.org turkiyedeki lgbti-dernekleri_ve_kayp_1_milyon_tlLgbti.org turkiyedeki lgbti-dernekleri_ve_kayp_1_milyon_tl
Lgbti.org turkiyedeki lgbti-dernekleri_ve_kayp_1_milyon_tl
 
3. Huccet I Imaniye
3. Huccet I  Imaniye3. Huccet I  Imaniye
3. Huccet I Imaniye
 
15.Soz
15.Soz15.Soz
15.Soz
 
23.Lema
23.Lema23.Lema
23.Lema
 
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'yeLermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
 
10.Soz
10.Soz10.Soz
10.Soz
 
8.Soz
8.Soz8.Soz
8.Soz
 
çanakkale sunusu
çanakkale sunusuçanakkale sunusu
çanakkale sunusu
 
32.Soz
32.Soz32.Soz
32.Soz
 
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdf
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdfKISSALARDAN HİSSELER-1.pdf
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdf
 
2.Soz
2.Soz2.Soz
2.Soz
 
Gülmece Güldürmece
Gülmece GüldürmeceGülmece Güldürmece
Gülmece Güldürmece
 
6. Huccet I Imaniye
6. Huccet I  Imaniye6. Huccet I  Imaniye
6. Huccet I Imaniye
 
12.Mektup
12.Mektup12.Mektup
12.Mektup
 
3. Mesele
3. Mesele3. Mesele
3. Mesele
 
23.Soz
23.Soz23.Soz
23.Soz
 
Edebiyat Bilgileri
Edebiyat BilgileriEdebiyat Bilgileri
Edebiyat Bilgileri
 
Emirdag Lahikasi I Mektub 065 144
Emirdag Lahikasi I   Mektub 065 144Emirdag Lahikasi I   Mektub 065 144
Emirdag Lahikasi I Mektub 065 144
 
Mesnevi
MesneviMesnevi
Mesnevi
 
Tabiat Risalesi
Tabiat RisalesiTabiat Risalesi
Tabiat Risalesi
 

More from Ahmet Türkan

Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Ahmet Türkan
 
UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxUNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxAhmet Türkan
 
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfHAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfAhmet Türkan
 
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfMEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfAhmet Türkan
 
TARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfTARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfAhmet Türkan
 
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfDİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfAhmet Türkan
 
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfGÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfAhmet Türkan
 
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfOSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfAhmet Türkan
 
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfKENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfAhmet Türkan
 
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfHAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfAhmet Türkan
 
AŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAhmet Türkan
 
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfHAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfAhmet Türkan
 
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfGECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfAhmet Türkan
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfAhmet Türkan
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfAhmet Türkan
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfAhmet Türkan
 
EVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfEVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfAhmet Türkan
 

More from Ahmet Türkan (20)

Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
 
UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxUNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
 
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfHAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
 
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfMEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
 
TARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfTARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdf
 
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfDİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
 
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfGÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
 
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfOSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
 
ANNEM BABAM.pdf
ANNEM BABAM.pdfANNEM BABAM.pdf
ANNEM BABAM.pdf
 
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfKENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
 
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfHAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
 
AİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdfAİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdf
 
AŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptx
 
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfHAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
 
İŞ AHLAKI.pdf
İŞ AHLAKI.pdfİŞ AHLAKI.pdf
İŞ AHLAKI.pdf
 
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfGECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
 
EVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfEVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdf
 

Seyh sadi sirazi

  • 2. ŞEYH SADİ-İ ŞİRAZİ SA‘DÎ-İ ŞÎRÂZÎ, Ebû Muhammed Sa‘dî Müşerrifüddîn (Şerefüddîn) Muslih b. Abdillâh b. Müşerrif Şîrâzî (ö. 691/1292), Fars edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Sünni bir alim ve sufidir. Kur'an'ı ezberleyerek "hafız" unvanını aldığı, eserleri üzerine yapılan çalışmalardan ise iyi bir medrese eğitimi gördüğü; hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf okuduğu anlaşılmaktadır. Sadi, felsefe ve tasavvuf konularını içeren ve genellikle "arifane" diye adlandırılan türün kurucusu sayılır. Bostan’da işlenen başlıca konular, adalet ve insaf, cömertlik, aşk, teslim ve rıza, kanaat, terbiye, tövbedir.
  • 3. HAYATI VE EĞİTİMİ İlk dinî ve edebî bilgileri Şîraz’da aldıktan sonra öğrenimini tamamlamak için 620 (1223) yılı civarında Bağdat’a gitti ve Nizâmiye Medresesi’nde ders gördü. Bağdat Müstansıriyye Medresesi’nde hocalık yapan İbnü’l-Cevzî ile Bostân’da kendisinden söz ettiği Şehâbeddin es-Sühreverdî’den etkilendi. Şîraz’da iken hac vazifesini yerine getirip Tebriz yoluyla geri dönen Sa‘dî, Tebriz’de Moğol Hükümdarı Abaka Han ile görüştü ve ondan saygı gördü. Ömrünün son yıllarını Şîraz’ın kuzeybatısında şimdi medfun bulunduğu hankahında riyâzet ve ibadetle geçiren Sa‘dî’nin ölümüne dair kaynaklarda farklı tarihler verilmişse de son araştırmalar neticesinde 27 Zilhicce 691’de (9 Aralık 1292) öldüğü tesbit edilmiştir. Zamanla harap olan mezarı ve hankahı Kerîm Han Zend tarafından 1180’de (1766) yeniden yaptırılmıştır.
  • 4. ESERLERİ Manzum eserlerinden bazıları: 1. Bostân (Sadînâme). Eserde Sa‘dî idealize ettiği dünyanın nasıl olması gerektiğini anlatır. Külliyyât içinde ve müstakil olarak birçok defa basılmış, Türkçe başta olmak üzere çeşitli dillere çevrilmiş ve üzerine şerhler yazılmıştır. 2. Ķasâyid-i Arabî. 700 beyit civarında medih ve nasihatle Mu‘tasım-Billâh’a mersiye olarak yazılmış uzun bir kasideden ibarettir. 3. Ķasâyid-i Fârsî. Vaaz, nasihat ve tevhidden başka zamanın hükümdar, vezir ve ileri gelen şahsiyetleri için yazılmış kasidelerden oluşmaktadır. 4. Merâsî. Mu‘tasım-Billâh, Ebû Bekir b. Sa‘d b. Zengî, Sa‘d b. Ebû Bekir, Emîr Fahreddin ve İzzeddin Ahmed b. Yûsuf için mersiye olarak yazılmış kasidelerle hâmisi Atabek Sa‘d b. Ebû Bekir adına kaleme alınmış son derece etkili bir terciibendi ihtiva etmektedir. Mensur eserlerinden bazıları: 1. Gülistân. Fars edebiyatının şaheserlerinden olan, Sa‘dî’nin bilgi ve tecrübesini belâgat ve fesahatle yoğurup yazıya döktüğü Gülistân onun Farsça ve Arapça şiirleriyle karışık mensur bir eserdir. Bostân gibi birçok baskısı ve çeşitli dillere tercümeleri yapılmıştır. 2. Taķrîr-i Dîbâce. Külliyyât’ın eski nüshalarında bulunmayan bu bölüm X. (XVI.) yüzyılda istinsah edilmiş yazmalarda yer alır. 3. Nasihatü’l-mülûk (Nesâyihu’l-mülûk). Sa‘dî’nin dostlarından birinin isteği üzerine hükümdarlara öğüt vermek amacıyla kaleme alınmış nazımla karışık bir risâledir. 4. Risâle-i Aķl u Işķ. Sa‘deddin Netanzî’nin akıl ve aşkla ilgili sorusuna Sa‘dî’nin sade bir dille verdiği cevaptır. 5. Risâle-i Enkiyânû. Yöneticilerin, hükümdarların davranışlarına dair bilmesi ve uyması gereken bazı hususlarda Enkiyânû’ya verilen öğütlerden ibarettir. 6. Mecâlis-i Pencgâne. Farsça ve Arapça şiirlerle karışık olarak muhtemelen Sa‘dî’nin vaazlarından oluşan, âyet ve hadislerden faydalanılarak yazılmış beş meclisten ibaret bir eserdir.
  • 5. Sadi’nin şiirlerinden "Ey Sadi! Safa yolunda ilerlemek, Mustafa'ya uymakla nasip olur hep." "Allah'a karşı itaatkar olmayan Han / Hakan, Ülkenin başında yönetici olarak bulunmasın." "Kötülüklerden kaçınmayan bilgin; Elinde meşale taşıyan kör gibidir." "Bülbül!.. Sen bahar müjdesini ver! Kötü haberin bildirilmesini baykuşa bırak." "Diline sahip ol ve dikkat et ki, seni ateşe atmasın; Zira dünyada dilden daha beter bir zebani yoktur." "Mal, huzurlu bir ömür geçirmek içindir, Yoksa ömür mal toplamak için değildir."
  • 6. Gülistan’dan "Ey kardeş! Bu dünya kimseye kalmaz. Gönlünü, her şeyi yaratan Allah Teala'ya bağla. Sana bu kafidir. Dünya mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünyada senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir. Değil mi ki, en sonunda ölüm vardır ve bu can göç (ölüm) yolunu tutacaktır. O halde ister taht üzerinde can vermişsin ister toprak üzerinde, ne fark eder!"
  • 7. “Bir kişi hamama gider. Hamamda dostlarından biri kendisine temizlenmesi için güzel kokulu bir kil verir. Kilden, ruhu okşayan enfes bir rayiha yayılır. Adam kile sorar: “-A mübarek! Senin güzel kokunla mest oldum. Haydi söyle, sen misk misin, anber misin?” Kil ona cevaben şöyle der: “-Ben misk de anber de değilim. Alelâde bir toprağım. Lâkin, bir gül fidanının altında bulunuyor ve gül goncalarından süzülen şebnemlerle her gün ıslanıyordum. İşte hissettiğiniz, gönüllere ferahlık veren bu rayiha, o güllere aittir.” İşte bu misaldeki mananın da işaret ettiği üzere, samimiyet, teslimiyet ve tevazu ile, gönüllerini Hak dostlarının önüne serenler, talibi oldukları güzelliğin akislerine bir tecelligâh hâline gelirler. Tıpkı gökteki ayın, kendine ait bir ziyası olmamasına rağmen, güneşe dönük olan yüzünün aldığı nûr huzmelerini aksettirmek suretiyle güneşin bir hususiyetinden hisse alması gibi böyleleri de beşeriyetin zulümât ile kararmış gecelerine –âdeta- parlak birer kandil olurlar. Şeyh Sâdî-i Şîrâzî şöyle ifade eder: “Ashâb-ı Kehf’in köpeği sadıklarla beraber olduğu için büyük bir şeref kazandı. Öyle ki, Kur’ân-ı Kerîm’e ve tarihe geçti. Lût Peygamber’in karısı ise fasıklarla beraber olduğu için küfre dûçâr oldu.” Şeyh Sâdî, salih ve sadıklarla ünsiyet neticesinde meydana gelen “aynileşme”yi “Gülistan” adlı eserinde temsili bir şekilde şöyle hikâye eder:
  • 8. Şeyh Sâdi Şîrâzî’nin Bostan’ından ibretlik bir kıssa nakledilir... “Rivâyete göre, İran hükümdarlarından biri iplik çıbanı çıkarmış ve bu yüzden o kadar zayıflamıştı ki iğne gibi incelmişti. Hükümdar, kendisini böyle iğne ipliğe dönmüş, etrafındakileri ise sapasağlam ve kuvvetli gördükçe onlara haset ediyordu. Satranç oyununda şah, anlı-şanlıdır ama, zayıf düşünce piyâde gibi olur. Hükümdarın durumu da aynen onun gibiydi. Hükümdarın hizmetkârlarından birisi, pâdişâha hürmetini arz ederek: «–Pâdişâhım! Saltanatın dâim olsun!» duâsından sonra, sözlerine şöyle devam etti: «–Bu şehirde nefesi herkese iyi gelen mübârek bir Hak dostu vardır. Eşsiz bir âbiddir. Herhangi bir kimse, herhangi bir işi veya derdi için yanına gitse, onun nefesiyle maksadı hâsıl olur. Ömrü hayır hasenat ile geçmiş, gönlünden ümmet-i Muhammed istifade etmiştir. Kalbi nurlu, ihtiyar bir zâttır. Ne duâ etmişse makbul olmuştur. Emir buyurunuz da davet edelim. Teşrif ederek sizlere duâ etsin de Allâh’ın yardımıyla bu hastalıktan kurtulasınız.» Hükümdar emretti; gözde hademelerden birkaçı Hak dostunun yanına giderek onu saraya davet ettiler. Mübarek Hak dostu da mütevâzı bir şekilde teşrif etti. Zâhirî hâli herkes gibi, lâkin iç dünyası pamuklardan daha yumuşak ve etrafına nur saçan bir kandil gibiydi. Hak dostunun geldiğini hükümdara arz ettiler. Pâdişah bu mübârek Hak dostuna şöyle dedi: «–Ey gönlü yüce zât! İğne gibi iplik illetine tutuldum. Bana duâ et de, bu illetten kurtulayım!»
  • 9. devamı MAZLUMLARIN BEDDUÂSI Mübârek zât, hükümdârın bu talebine şöyle cevap verdi: «–Cenâb-ı Hak adâletle hükmedenlere merhamet eder!.. Sen de merhamet et ki, Allâh’ın merhametine nâil olasın. Benim duam sana nasıl fayda eder ki, mazlum esirler zindanda zincirler içinde inlemektedir. Sen halka acımazsan, asla rahat yüzü göremezsin! Sen zulüm ile âbâd olmak istersen, rahmet nasıl tecellî etsin! Önce yapmış olduğun hatâlardan tevbe etmeli, sonra sâlihlerden duâ istemelisin. Mazlumların bedduâsı yakanı bırakmazken, sâlihlerin duâsı sana nasıl müessir olur?» İran hükümdarı bu sözleri işitince içinden kızdı ve hışımlandı ise de, kendi kendine: «–Kızmamalıyım; bu mübârek zât doğru söyledi!..» dedi. Emretti; ne kadar mahpus varsa salıverdiler. Bundan sonra o Hak dostu iki rekât namaz kıldı. Elini kaldırdı, şöyle duâ etti: «–Ey yerlerin ve göklerin Hâlıkı olan Rabbim!.. Ona gücenmiş, onu dertlere müptelâ kılmıştın. Şimdi onu affet ve onu rahmetinle bu iptilâlardan kurtar!» dedi. Hak dostu daha duâyı bitirmeden, daha eli duâda iken, düşkün hasta iyi oldu, ayağa kalktı. Ayağında artık ip görünmeyen tavus gibi sevincinden âdeta uçacaktı. Emretti, hazinesinde ne kadar mücevher varsa Hak dostunun ayağının altına serdiler.
  • 10. devamı MERHAMET EDİN Kİ MERHAMET BULASINIZ Hak dostu o mücevherlerden hiçbirisini almadığı gibi onlara bakmadı bile... Hükümdara şöyle dedi: «–Ben bir menfaat karşılığı için gelmedim. Gâyem, Allah rızâsı için senin bedeninden evvel gönlünü ihyâ etmek ve seni böylece irşâd etmekti. Ben vazifemi yaptım. Bir daha iplik çıbanı çıkarmamak istersen, sakın zulüm ipine yapışma. Daima merhamet tevzî et. Dikkat et ki, bir daha ayağın kaymasın!» Ey benim dostlarım! Sâdî’nin şu doğru sözünü dinleyin: «Her düşen her zaman kalkamaz!..»” Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları
  • 11. Şeyh Sâdîʼnin Gülistan adlı eserinde naklettiği, kendisinin nasıl bir mânevî terbiye ve irşâd ile yetiştiğinin de işaretlerini veren şu hâtırası, ne kadar hikmetlidir: “Çok iyi hatırlıyorum. Çocukluğumda da ibadetlere çok düşkündüm. Geceleri kalkar, ibadetle meşgul olurdum. Bir gece babamın yanında oturuyordum. Bütün gece gözümü yummamış, Kur’ân-ı Kerîm’i elimden bırakmamıştım. Bâzı kimseler ise etrafımızda uyuyorlardı. Babama: «–Şunların bir tanesi bile başını kaldırıp iki rekât teheccüd namazı kılmıyor; sanki ölü gibi uyuyorlar.» dedim. Bu sözüm üzerine babam kaşlarını çattı ve: «–Oğlum! Başkalarının dedikodusunu edeceğine, keşke sen de onlar gibi uyusaydın!» karşılığını verdi.” Yani babası Sâdîʼye âdeta şu dersi veriyordu: “‒Senin hor gördüklerin, seher vaktinin feyiz ve rahmetinden mahrum kalsalar da onlara Kirâmen Kâtibîn melekleri menfî bir şey yazmıyor. Senin amel defterine ise, din kardeşlerini küçük görme ve gıybet günâhı yazıldı…” İşte böylesine hassas îkaz ve irşadlarla yetişip mânen inkişâf eden Şeyh Sâdî, hakîkate teşne yüreklere hikmet menbaı, yorgun ve bîkes gönüllere tesellî pınarı olan ihlâs ve samimiyet mahsûlü eserleriyle bugün bile irşad hizmetine devam etmektedir. BİR İBRET DEMETİ Şeyh Sâdî Hazretleriʼnin kalp BOSTANındaki hikmet meyvelerinden tadabilmek, tefekkür GÜLİSTANındaki goncalardan kendimize bir ibret demeti derebilmek için, buyurun, hep birlikte onun gönül iklîmine mânevî bir ziyarette bulunalım: Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Hak dostları, daha ziyâde, kimsenin uğramadığı dükkânlardan alışveriş ederler.” [Allah dostları, yalnızların yanıbaşında, mâtemlerin civârında bulunarak kimsesizlerin kimsesi olurlar. Garipleri ziyaret eder, iffetinden dolayı çekinip ihtiyacını arz edemeyen muhtaçları sîmâlarından tanırlar. Yine onlarda Hâlıkʼın şefkat ve merhamet nazarıyla mahlûkâta bakış hassâsiyeti zirveleştiği için, umum halkın ekseriyetle gâfil olup farkına varamadığı nice büyük ecir kapılarını, yani sevap kazanma fırsatlarını, büyük bir firâset ve basîretle görüp değerlendirirler.]Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Hikmet ehli bir zâta sormuşlar: «‒Cömertlik mi iyidir, şecaat (cesaret) mi iyidir?» O zât şu karşılığı vermiş: «‒Cömert olanın şecaate ihtiyacı yoktur.»” [Mal, canın yongasıdır ve onun elden çıkması, insanoğlunun en mühim endişe sebeplerinden biridir. Lâkin mal-mülk, insanoğluna ilâhî imtihan gâyesiyle verilmiş bir emânettir. Cenâb-ı Hak, lûtfettiği malın belli bir kısmının, yine kendi yolunda sarf edilmesini isteyerek; “ ( )sadakaları (Allah) alır…” buyurmuştur. (Bkz. et-Tevbe, 104)]
  • 12. devamı…. İMTİHAN MALZEMELERİNİ UNUTMAMAK Gâfil insan ise, mal-mülkün bir imtihan malzemesi olduğunu unutur da o ilâhî emâneti kendisinin zanneder. Nîmetlerin asıl sahibi olan Allâhʼa dayanıp sığınmak yerine, elindeki mal-mülkün izâfî kuvvet ve kudretine sığınır. Nefs ve şeytan da, insanı sürekli fakir düşmekle korkutarak Allah yolunda infâk etmekten alıkoymaya çalışır. Nitekim Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin şeyleri telkin eder…” (el-Bakara, 268) buyurarak bu hakîkati beyan eder. Bu sebeple şeytanın telkin ettiği fakir düşme korkusunu aşarak infakta bulunabilen cömert kimseler, Allah için risk alabilen gerçek cesaret ehlidirler. Yani cömertlik, îman cesaretine sahip kalplerin zaferidir, sâlih ve kâmil gönüllerin sanatıdır. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler -1-, Erkam Yayınları
  • 13. Şeyh Sâdî-i Şîrâzî Hazretleri'nin hayatından müslümanların sahip olması gereken gönül hassasiyetini anlatan ibretlik bir hadise... Müʼminlerin sahip olması gereken bu gönül hassasiyetine dâir, Şeyh Sâdî-i Şîrâzîʼnin ibretli bir hâtırası vardır: Bir yıl Şam’da müthiş bir kıtlık olur. Halk, perişan bir hâldedir. Bu sırada yanına, zengin bir dostu çıkagelir. O dostu, kıtlıktan önce hayli güçlü-kuvvetli ve iri cüsseli olmasına rağmen, onu da zayıflamış, solgun bir hâlde görünce şaşırır. Ona niçin bu hâlde olduğunu sorar. Dostu ise bu suâle üzülüp hayretler içinde: “–Dostum! Kederimin sebebini bilmiyorsan, bu ne gaflet! Biliyorsan niçin soruyorsun? Görmüyor musun ki, felâket son raddeye vardı…” der. Şeyh Sâdî: “–Biliyorum! Fakat sen niye bu kadar üzülüp eriyorsun ki? Senin her şeyin var…” deyince, o kemâl ehli dost şöyle der: “–Kendisi sahilde olup da din kardeşlerinin denizde boğulmakta olduğunu gören bir insanın kalbinde hiç huzur olur mu? Benim şu benzim, müslümanların dûçâr olduğu ıztıraplar sebebiyle sararıp soldu… Zavallı din kardeşlerimin muzdarip hâlini gördükçe, yediğim her lokma boğazıma diziliyor. Sanki zehir yutuyorum. Hemcinslerini sefâlette gören bir insan, gülistanda nasıl eğlenir? Biri ağladığında benim de gözüm nemlenir…” Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları, 2013