2. • Balcı, eğitim yönetiminin üniversitelerde bölüm ya da birimlerinin
bulunduğunu, öğrencilerine diploma olanağı sunduğunu, bir
araştırma olanı olduğunu, bilimsel dergilerinin bulunduğunu,
mensuplarının örgütlü bir yapı gösterdiğini, dolayısıyla alanın bir
bilim olduğunu ifade etmiştir.
3. • Mitchell de eğitim yönetiminin özgün ve yasal bir zemini olan bir
akademik disiplin olduğunu ifade etmektedir. Ancak eğitim
yönetiminin nasıl bir bilim olduğu, bilgiyi nasıl işlediği, hangi yöntem
ve tekniklere başvurduğu üzerinde tartışılagelen konular olmuştur.
4. • Eğitim yönetimi akademik bir disiplin olarak kurulduğu günden
bugüne bilim insanları tarafından bu alanın entelektüel tarihi
yazılmaya çalışılmış, teori ve uygulama bağlamında alan
açıklanmak istenmiş ve yapılan araştırmalar bağlamında alanın
temel eğilimleri ve sorunları belirlenmeye çalışılmıştır
5. • Felsefi bir bakış açısının alana ne tür katkılarının olabileceği, eğitim
yönetiminin nasıl bir bilim olduğu, hangi fikirlerle beslendiği, bu
alanda hangi yöntemlerin tercih edildiği, alanda iletişimin nasıl
sağlandığı ve bilginin doğruluğunun nasıl ele alındığı, eğitim
yönetiminde çatışan değerlerin ve normatif değerlerin neler olduğu
üzerinde tartışılan konular olmuştur.
6. • Eğitim yönetiminde ilk temel çalışmalar teorik temellere
dayanmaktadır ve bu ilk çalışmalar, Amerikalı bilim insanları
tarafından ortaya koyulmuştur.
• Örücü ve Şimşek’e göre, eğitim yönetiminde pozitivist
paradigmanın uzantısı olan işlevselci ve radikal yapısalcı
yaklaşımların etkisiyle bilgi üretimi, sosyal olgu ve olayları
indirgemeci bir anlayışla gözlenebilir, ölçülebilir değişkenler haline
getirmiştir.
7. • Yönetimin bir bilim olarak önemli bir gelişim gösterdiği 1950’li
yıllarda egemen olan felsefi model pozitivizm ve pozitivizmin çeşitli
formlarıydı, özellikle mantıksal ampirizm. Dolayısıyla bu dönemde
yönetim alanı, bu felsefi modelin özelliklerini yansıtmaktaydı.
8. • Eğitim yönetimi alanındaki teoriler de bu çerçevede şekil almış, alan
hipotezlere dayalı tümdengelimci bir yapı kazanmak istemiş,
deneysel kanıtlarla kendini gerekçelendirmeye çalışmıştır.
• Eğitim yönetimi alanında benimsenen bu felsefi model kaçınılmaz
olarak pozitivizmin yansımalarının en iyi görüldüğü doğa bilimlerini
taklit etmiş, olanla yetinmiş, olması gerekeni (etiği) devre dışı
bırakmıştır.
9. • Eğitim yönetimi alanında ortaya atılan teorilerin birçoğunun evrensel
bir nitelik kazanamamış olması, bu disiplinin evrensel teorilerden
önemli ölçüde yararlanmasını gerekli kılmaktadır.
• Buna karşın, Willower, farklı disiplinlerde geliştirilen teorileri (role
teorisi, bürokrasi teorisi, liderlik teorileri, sosyal sistem teorisi gibi)
eğitim yönetimi alanına doğrudan uygulamanın uygun
olmayacağını, çünkü eğitim yönetimi alanının birçok disiplinden
beslenen çok çeşitli, kırılgan ve gevşek bir yapısının olduğunu
belirtmektedir.
10. • Bursalıoğlu’na göre, eğitim yönetimi alanı dâhil, eğitimin herhangi
bir dalının bilimleşmesi için sağlam teorilere dayanması
gerekmektedir.
• 1970’li yılların sonlarına kadar eğitim yönetimi alanında pozitivist
yaklaşım hâkim olmuştur
11. • Thomas Greenfiels ve Richard Bates gibi yazarlar, dış deneyimler
yerine zihnin içine bakan öznel ve yorumsamacı görüşler
geliştirmişlerdir.
• Pozitivizmin genelleyici, evrensel, nesnel, değerden bağımsız,
belirlenimci, indirgemeci bilim anlayışına karşıt olarak
genellenemezlik, durumsallık, öznellik, değer yüklü olma, görecelilik
gibi hususları öne çıkaran yorumsamacılık ve bu kapsamda
değerlendirilen fenomenoloji, etnometodoloji, eleştirel kuram ve
sembolik etkileşimci yaklaşımlar gibi post-pozitivist paradigmalar
geliştirilmeye başlanmıştır.
12. • Evers ve Lakomski de hem pozitivist hem de post-pozitivist felsefi
modelleri birlikte ele alan bir felsefi model benimsemişlerdir.
• Evers ve Lakomski, eğitim yönetimi alanında teori geliştirmede,
natüralist etik görüşü savunmaktadırlar. Sadece doğada olanla
yetinmek, olması gerekeni, başka bir ifadeyle doğruyu, yanlışı,
haklıyı, haksızı inkâr etmek natüralist yaşamla uyuşum göstermez.