2. GİRİŞ
Maloklüzyonların ve kraniyofasiyal anomalilerin ortodontik tedavisi ile dişlerin
düzgün sıralanması, oklüzyonun ve çene ilişkilerinin birbirleriyle uyumu, düzgün çiğneme
fonksiyonu, fonasyonu, yüz estetiği ve estetik bir gülümseme sağlanır. Ortodontik tedavi,
kişisel komforu ve bireylerin kendilerine güven duymasını sağlayarak, yaşam kaliteleri
üzerine pozitif bir role sahiptir.
Ortodontik tedavi, dişleri hareketlendirmek amacıyla hareketli ve sabit ortodontik
apereyler kullanarak, dişlere kontrollü kuvvet uygulanmasını içerir. Ortodontik tedavi
hareketli veya sabit aygıtlar ile uygulanabilir. Sabit tedavide kullanılan elemanlar ağız
içerisinde tedavi sonlanıncaya kadar sürekli kalır ve bakım, özen gerektirdiğinden hasta
kooperasyonu ihtiyacı ortaya çıkar. Sabit ortodontik tedavi mekaniklerinde kullanılan
elemanlardan braketler ve bantlar dişlere kuvvet iletmek için dişlere yapıştırılır. Kuvvet
elemanı olarak kullanılan ark telleri ise braketlere ligatürlenir. Ligatürleme metodları
değişkendir, geleneksel braketlerde elastik ligatür ya da çelik ligatürler kullanılırken, self
ligating braketlerde bunlar braketin bünyesinde bulunur. Ortodontik bantlar genellikle
posterior dişlerde kullanılır.
Sabit ortodontik tedavinin diğer medikal uygulamalar gibi yararlarının yanında risk ve
komplikasyonları da vardır. Cerrahi uygulamalar gibi diğer medikal uygulamalarla
karşılaştırıldığında ortodontik tedavinin riskleri daha azdır. Tedavi boyunca uygulanan
apereylerin, mataryellerin ve tedavi yöntemlerinin lokal (dekalsifikasyon, renklenme, kök
rezorpsiyonu, periodontal komplikasyonlar) ve sistemik (alerjik reaksiyonlar ) istenmeyen yan
etkileri görülebilir. Ortodontik tedavinin yan etkileri hasta, medikal ekip ve ortodontik teknik
ile ilgili faktörler arasındaki ilişki sonucunda oluşur.
3. Bu seminerin amacı sabit ortodontik tedavinin lokal komplikasyonları hakkında bilgi
vermektir.
Genel bilgiler
Sabit ortodontik tedavi nedeniyle dişlerde ve çevre dokularda istenmeyen etkilerle
karşılaşılabilir. Periodontal dokularda inflamasyon , dişeti çekilmeleri , diş eti büyümeleri ,
dişlerde ataşman kayıpları görülebilir. Ortodontik kuvvetler sonucu , pulpada nekroza kadar
gidebilecek enflamatuar reaksiyonlar ve diş köklerinde rezorpsiyonlar gelişebilir.
Ortodontik tedavide kullanılan braketler , ark telleri , bantlar , ligatürler mukozalarda
travmalara neden olabilir. Tedavide kullanılan ağız dışı apereylerin (headgear , çenelik ) extra
oral yaralanmalara , ağız içindeki facebowun da bantlardan çıkması sonucu göz
yaralanmalarına neden olabileceği çeşitli litaratürlerde karşımıza çıkmaktadır. Debonding
işleminden sonra iyi temizlenmemiş kompozit artıkları dişlerde renklenmelere neden olabilir.
Debonding işlemi sırasında mine dokusuna zarar verilebilir. Tedavi sırasında yapılan stripping
işlemleri mine dokusunda kayıplara neden olur. Ortodontik tedavi sırasında plak retansiyon
alanları artar , eğer hasta iyi bir oral hijyen sağlayamaz ise dişlerde deminerelizasyon , çürük
oluşumları görülme ihtimali artar.
1.1. Periodontal zararlar
Günlük oral hijyeni sağlama
Ortodonti ve periodontoloji komplex bir ilişki içerisindedir. Ortodontik braket ve
bantların yerleştirilmesinden sonra günlük oral hijyen sağlama işlemlerinde güçlükler
meydana gelmektedir. Bunun nedeni sabit tedavi sırasında uygulanan ortodontik bant, braket
ve ark tellerinin diş yüzeyinde sabit biçimde konumlanması, bu sebeple diş fırçası ve diş
ipinin dişlerin yüzeylerine ve diş aralarına girmesine engel oluşturmasıdır. Ek olarak coil
springler, tüpler, çelik ligatürler, elastomerik chain gibi sabit tedavi yardımcı elemanları da
4. hijyeni zorlaştırır. Bu yüzden ortodontik aparatlar günlük oral hijyenin etkisinin azaltarak,
plak retansiyonunu arttırır. Davis SM, Plonka AB, Fulks BA, Taylor KL, Bashutski J.
Consequences of orthodontic treatment on periodontal health: Clinical and microbial effects.
Seminars in Orthodontics. 2014;20:139-49. Periodontal hastalığın gelişiminde, uygulanan
ortodontik apereylerin plak tutucu özelliklerinin ve hastaların bunları etkin şekilde
temizleyememelerinin etkili olduğu bildirilmektedir. Birçok çalışma sabit ortodontik aperey
uygulandıktan 1-3 ay sonra plak indexi skorlarında artış rapor etmiştir. Ristic M, Vlahovic
Svabic M, Sasic M, Zelic O. Clinical and microbiological effects of fixed orthodontic
appliances on periodontal tissues in adolescents. Orthod Craniofac Res. 2007 Nov;10(4):187-
95. Ortodontik tedavi gören hastaların dişetlerindeki patolojik değişimler, sıklıkla dişeti
enflamasyonu, kanama, dişeti büyümesi ve cep derinliğinde artış şeklinde izlenmektedir.
Atack NE, Sandy JR, Addy M. Periodontal and microbiological changes associated with the
placement of orthodontic appliances. A review. J Periodontol. 1996 Feb;67(2):78-85.
Ortodontik tedavi ve ağız içi flora değişimi
Sağlıklı gingival sıvıda, çoğunlukla gram pozitif fakültatif anaerobik koklar, harekesiz
çomaklar, farklı tipteki streptekok ve aktinomiçesler mevcuttur. Slots J. Microflora in the
healthy gingival sulcus in man. Scand J Dent Res.1977 May;85(4):247-54. Ortodontik tedavi
başladıktan kısa süre sonra mikrobiyal değişiklikler başlar ve sipiroketler, fusiform bakteriler,
fakültatif anaeroblar, laktobasil ve provetella intermedia gibi bakterileri içeren periopatojenik
bakterilerde artış görülür. Atack NE, Sandy JR, Addy M. Periodontal and microbiological
changes associated with the placement of orthodontic appliances. A review. J Periodontol.
1996 Feb;67(2):78-85. Bazı araştırmacılar ortodontik tedaviye başladıktan sonra 12 gün
içerisinde mikrobiyal değişikliklerin olduğunu tespit etmişlerdir Naranjo AA, Triviño ML,
5. Jaramillo A, Betancourth M, Botero JE. Changes in the subgingival microbiota and
periodontal parameters before and 3 months after bracket placement. Am J Orthod
Dentofacial Orthop. 2006 Sep;130(3):275.e17-22.
Bakterial plak periodontal hastalıkların ana etiyolojik faktörüdür. Ağız içinde 200 ile
300 arasında bakteri türü bulunmaktadır. Ancak periodontal hastalıklara neden olan bakteriler
sınırlı sayıdadır. Loesche WJ. Microbiology of Dental Decay and Periodontal Disease. In:
Baron S, editor. Medical Microbiology. 4th edition. Galveston (TX): University of Texas
Medical Branch at Galveston; 1996. Chapter 99. Bragger ve Lang periodontal hastalığı,
supragingival olarak gingivayı, subgingival olarak bağ dokusunu ve alveolar kemiği etkileyen
bakterilerin tetiklediği bir enflamatuar hastalık olarak tanımlamaktadır. Oral
mikroorganizmalar periodontal hastalıkların ana etiyolojik ajanıdır ve farklı tipteki
mikroorganizmalar farklı yapıda enflamatuar periodontal hastalıkların oluşmasına neden
olmaktadır Brägger U, Lang NP. The significance of bone in periodontal disease. Semin
Orthod. 1996 Mar;2(1):31-8. Aktif periodontal hastalıktaki Campylobacter rectus, Veillonella,
Peptostreptococcus, Actinomyces viscosus ve Bacterionema rothia gibi bakteriler ortodontik
tedaviye başladıktan sonra 6 hafta içerisinde tedavi öncesindeki sayılarına göre önemli
derecede artış gösterir. Speer C, Pelz K, Hopfenmüller W, Holtgrave EA. Investigations on
the influencing of the subgingival microflora in chronic periodontitis. A study in adult
patients during fixed appliance therapy. J Orofac Orthop. 2004 Jan;65(1):34-47.
Leggott ve ark.ları, ortodontik tedavi altındaki yetişkinleri ve çocukları mikrobial
değişiklikler açısından karşılaştırılmıştır . Çocuklarda tedavinin 6. ayında periodontal
hastalıkla beraber mikrobial değişikliklerin peak yaptığını, yetişkinlerde böyle bir durum
olmadığını bildirmişlerdir. Bu yüzden yetişkinlerin ve çocukların ortodontik tedaviyle farklı
klinik ve bakteriel değişiklikler gösterdiğini ve bu değişikliklerin yetişkin popülasyon
grubunda daha kısa süreli olduğunu görmüşlerdir. Leggott PJ, Boyd RL, Quinn RS , Eakle
6. WS , Chambers DW.Gingival disease patterns during fixed orthodontic therapy : adolescents
vs. adults . J Dent Res.1984;63(spec.issue):309(Abstrt.1245) Yetişkinlerde puberte
döneminde görülen hormonal değişiklikler görülmez, sonuç olarak p.intermedia gibi
bakteriler ve inflamasyon daha az görülür. Ortodontik tedavi yetişkinlerde daha az risklidir,
plak kontrollerini daha iyi sağlarlar. Aktif tedavi boyuca periodontal sağlık ortodontik tedavi
nedeniyle negatif etkilenir. Ama bu etkiler periodontitis için risk teşkil etmez, reversibldır.
Ortodontik tedavi tamamlandıktan sonra bakteriel profil tedavi öncesindeki seviyesine döner.
Ortodontik aparatlar uzlaklaştırıldıktan sonra 30 gün içerisinde günlük oral hijyenin
sağlanması ve profosyonel bir bakımla, gingival enflamasyon ve gingival büyümenin
iyileştiği görülmüştür. Apereyler uzaklaştırıldıktan sonra 3 ay içerisinde mikrobiyal
değişiklikler düzelir. Ortodontik tedavi hastanın periodontal sağlığını uzun dönemde
etkilememektedir. Davis SM,Plonka AB , Fulks BA , Taylor KL , Bashutski J. Consequences
of orthodontic treatment on periodontal health : Clinical and microbial effects. Seminars in
Orthodontics. 2014;20:139-49 .
Dişeti çekilmesi
Gingival çekilme, gingival marjinin semento enamel bileşimden daha apikale yer
değiştirmesidir, lokalize ya da generalize olabilir. Kassab MM, Cohen RE. The etiology and
prevalence of gingival recession. J Am Dent Assoc. 2003 Feb;134(2):220-5. Lokalize
gingival çekilme ve kök yüzeyinin açığa çıkması hastada estetik probleme neden olur, diş
kaybı korkusu oluşturur, kök çürüklerine karşı duyarlılığı arttırır ve dentin hassasiyetine
neden olur. Smith RG.Gingival recession : reappraisalof an enigmatic condition and new
index for monitoring.J Clin Periodontal 1997;24:201-5. Ortodontik tedavi gingival çekilmeyi
arttırabilir. Ortodontik tedavi geçmişi çekilmenin büyüklüğü ile ilgilidir. Örneğin, 18-22 yaş
arasında uzun yıllar ortodontik tedavi gören bireylerde tedavi edilmeyenlere göre gingival
7. çekilmenin meydana gelmesi açısından 2 kat daha fazla risk altındadır. Slutzkey S, Levin L.
Gingival recession in young adults: occurrence, severity,and relationship to past orthodontic
treatment and oral piercing. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2008 Nov;134(5):652-6.
Thompson 2002’de yaptığı çalışmada ortodontik tedavinin gingival çekilme üzerine etkisinin
olmadığını görmüştür. Thomson WM. Orthodontic treatment outcomes in the long term:
findings from a longitudinal study of New Zealanders. Angle Orthod. 2002 Oct;72(5):449-55.
Ortodontik tedavinin gingival çekilmenin oluşması üzerine etkisinin mekanizması net
değildir. Wennström e göre, dişeti çekilmesinin gelişmesi için önce kemik dehiscencesi
olmalıdır. Dişeti çekilmesi için zayıf gingival biyotip, gingivitisin ilerlemesi(inflamasyon), diş
fırçalama sırasında oluşan mekanik travmanın aynı anda meydana gelmesi gerektiğini
belirtmiştir. Wennström JL. Mucogingival considerations in orthodontic treatment. Semin
Orthod. 1996 Mar;2(1):46-54. Thilander’e göre kemik dehiscencesi her zaman dişeti
çekilmesine neden olmaz. Thilander B, Nyman S, Karring T, Magnusson I. Bone regeneration
in alveolar bone dehiscences related to orthodontic tooth movements. Eur J Orthod. 1983
May;5(2):105-14. Dişeti çekilmesi ve dehisens, periodontal sağlık için ciddi tehditlerdir ve
alveol kemiğin bukkolingual boyutunun ince olduğu bölgelerde görülmektedir. Zachrisson
BU. Orthodontics and Periodontics In: Lindhe J, Lang NP, Karring T eds. Clinical
Periodontology and Implant Dentistry 2 volumes 5th edition Munksgaard, Copenhagen
Blackwell Publishing; 2008 pp 1239-1279. Geçmişteki inanışın aksine dişeti çekilmesi ile
keratinize ve yapışık dişetinin dikey yüksekliğinin ilişkisi yoktur. Asıl göz önünde
bulundurulması gereken bukkolingual kalınlıktır. Wennstrom JL, Lindhe J, Sinclair
F,Thilander B. Some periodontal tissue reactions to orthodontic tooth movement in monkeys.
J Clin Periodontol 1987;14:121-129.
Labial ya da lingual alveolar kemiğe doğru olan ortodontik diş hareketi dehiscence ve
gingival çekilmeye neden olabilir. Wennstrom JL, Lindhe J, Sinclair F, Thilander B. Some
8. periodontal tissue reactions to orthodontic tooth movement in monkeys. J Clin Periodontol
1987;14:121-9.Bukkalde konumlanmış dişlerin varlığında kemikte dehisens oluşabilmektedir.
Bu dişler linguale alındığında labialdeki dişeti boyutları artmaktadır. Wennstrom JL.
Mucogingival considerations in orthodontic treatment. Semin Orthod. 1996 Mar;2(1):46-54.
Kemiğin ve dişetinin ince olduğu durumlarda yapılan ortodontik tedaviler her zaman
risk oluşturabilirler. Diş frontal ya da lateral düzlemde ilerletilirken marjinal dokularda
gerilim oluşmaktadır. Bu gerilim de yumuşak dokuların incelmesine sebep olmaktadır. Kemik
dehisensi oluşsa bile dişeti çekilmesi dokunun kalınlığına göre şekillenmektedir. Eğer dişeti
ince ise bakteri plağı ve/veya yanlış fırçalamadan kaynaklanan mekanik travma varlığında
çekilme oluşabilmektedir. Gerekli olmadığı durumlarda labial kemiği incelten ark genişletme
işlemlerinden; kemik desteği olmayan bölgelerde keserlere uygulanacak protrüzyon ve tork
hareketinden kaçınılmalıdır. Enhos S,Uysal T. Collaboration of orthodontics and periodontics.
Periodontal issues in modern biologic orthodontics. Cumhuriyet Dent J 2011;14(1):51-63.
Sondlama derinliğinde artış
Ortodontik tedavi oral hijyeni kötü hastalarda periodontal sağlığı olumsuz
etkileyebilir. Bazı çalışmalarda ortodontik tedavinin sondlama derinliğinde artışa etkisin
olmadığı rapor edilmiştir. Liu H, Sun J, Dong Y, etal. Periodontal health and relative quantity
of subgingival Porphyromonas gingivalis during orthodontic treatment. Angle Orthod.
2011;81(4):609–615.
Naranjo AA, Trivino ML, Jaramillo A, Betancourth M, Botero JE. Changes in the subgingival
microbiota and periodontal parameters before and 3 months after bracket placement. Am J
Orthod Dentofacial Orthop.2006;130(3):275.e217–275.e222.
9. Sinclair PM, Berry CW, Bennett CL, Israelson H. Changes in gingiva and gingival flora with
bonding and banding. Angle Orthod. 1987;57(4):271–278. Diğer çalışmalarda sondlama
derinliğindeki artışın ortodontik tedavinin bir sonucu olduğu tespit edilmiştir.Karkhanechi M,
Chow D, Sipkin J, etal. Periodontal status of adult patients treated with fixed buccal
appliances and removable aligners over one year of active orthodontic therapy. Angle Orthod.
2013;83(1):146–151.
Ristic M, Vlahovic Svabic M, Sasic M, Zelic O. Clinicaland microbiological effects of fixed
orthodontic appliances on periodontal tissues in adolescents. Orthod Craniofac Res.
2007;10(4):187–195. van Gastel J, Quirynen M, Teughels W, Coucke W, Carels C.
Longitudinal changes in microbiology and clinical perio-dontal parameters after removal of
fixed orthodontic appliances. Eur J Orthod. 2011;33(1):15–21. Çoğu araştırmacı ortodonti
hastalarında derin sondlama derinliğinin pseudocepten ya da ataşman kaybı sonucu zayıf
konnektif doku içine sondun daha derine penetre olmasından kaynaklandığı konusunda
hemfikirdir. Gingival büyüme herhangibir ataşman kaybı ile ilişkisi olmadan, bazı
raporlardaki sondlama derinliğindeki artışı açıklar . van Gastel J, Teughels W, Quirynen M,
Struyf S, Van Damme J, Coucke W, Carels C. Longitudinal changes in gingival crevicular
fluid after placement of fixed orthodontic appliances. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2011
Jun;139(6):735-44.
Ataşman kaybı
Ataşman kaybı ve kemik kaybı ortodontik tedavinin kaygı verici sonuçlarındandır.
Ataşman kaybı dişin hareketinin bir sonucu olarak ya da periopatojenik bakteri gelişiminin
indirek etkisi olarak oluşur. Hafif kuvvetlerle ortodontik hareket boyunca dişler etrafında
kemik turnoverı meydana gelir ve PDL iskemik hale gelir, bu da destek kemik ve yumuşak
dokuda potansiyel bir negatif etki artışı oluşturabilir. Ong MM, Wang HL. Periodontic and
orthodontic treatment in adults. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2002 Oct;122(4):420-8.
10. Alstad ve Zachrisson yaşları 11 ve 12 arasında değişen çekimli tedavi uyguladıkları 38 kişilik
bir hasta grubu ve herhangibir ortodontik tedavi uygulanmayan 39 kişilik bir hasta grubu
oluşturmuşlardır. Ortodontik tedavi gören hastalara dikkatli bir oral hijyen programı
uygulanmıştır. Tedavi boyunca 5 farklı zamanda periodontal durum değerlendirilmiştir.
Periodontal sond kullanılarak maksiller dişlerin mesial , distal ve fasiyal yüzeylerinde
ataşman kayıp miktarları değerlendirilmiştir. Bu çalışma ile Alstad ve Zachrisson , tedavi
edilen hastalarla ortodontik tedavi görmeyen hastalar arasında istatistiksel olarak ataşman
seviyeleri arasında önemli bir fark olmadığını tespit etmiştir. Alstad S, Zachrisson BU.
Longitudinal study of periodontal condition associated with orthodontic treatment in
adolescents. Am J Orthod. 1979;76(3):277-286.
Periodontal rahatsızlığı bulunun ortodontik tedavi gören hasta grubu
Öncesinde periodontal rahatsızlığı olan hastalar ortodontik tedavi açısından yüksek
risk içerir. Boyd ve ark.’ları ortodontik tedavinin, normal periodontal dokulara sahip olan
adolesanlar, normal periodontal dokulara sahip olan yetişkinler ve önceden periodontal
hastalığı tedavi edilmiş ve stabilize edilmiş periodontal hastalık hikayesi olan yetişkinler
olmak üzere üç hasta grubu üzerine etkisini karşılaştırmıştır. Kronik periodontitis hikayesi
olan hastalar ortodontik tedaviden önce kapsamlı bir periodontal tedavisi almalıdır ve tedavi
boyunca her üç ayda bir periodontal bakımı yapılmalıdır. Bu çalışma yetişkin hasta
gruplarında ortodontik tedavi boyunca inflamasyon, plak ve ataşman kaybı bakımından bir
fark olmadığını göstermiştir. Bununla beraber adolesan hasta grubunda yetişkin hasta
gruplarına göre daha fazla inflamasyon, supragingival plak tespit edilmiştir ve zayıf oral
hijyenin ataşman kaybı ile ilişkili olduğu rapor edilmiştir Boyd RL, Leggott PJ, Quinn RS,
Eakle WS, Chambers D. Periodontal implications of orthodontic treatment in adults with
11. reduced or normal periodontal tissues versus those of adolescents. Am J Orthod Dentofacial
Orthop. 1989 Sep;96(3):191-8.
Periodontal hastalığı mevcut olan hastalarda dikkatli olunmalıdır. Ağız sağlığı
mükemmel olmalı, bonded uygulamalar tercih edilmelidir. Thilander B.Damage to tooth
supporting tissues in orthodontics. In:Graber TM , Eliades T , Athanasiou AE. Risk
management in orthodontics: Expert’ Guide to Malpractice.Quintessence Publishing Co ,
2004,pp.75-95.
1.2. Pulpal Reaksiyonlar
Dental pulpa dokusu vaskülarize, innerve bir dokudur ve kalsifiye sert dentin
dokusuyla çevrilidir. Pulpa dokusu duyusal sinir fibrilleri içerir. Pulpa ve periodonsiyumda en
çok bulunan temel nöropeptidler; substance P (SP), kalsitonin gen-related peptid (CGRP) ve
nörokinin A (NKA)’dır. Nörojenik inflamasyon gibi durumlarda duyusal sinir fibrillerinin
uyarılması ile bu nöropeptidler artarak vazodilatasyona ve damar geçirgenliğinde artışa neden
olur. Herhangibir mekanik ve fiziksel bir kuvvet ile duyusal sinirler stimüle olarak pulpada
nörojenik inflamasyon gibi değişikliklere neden olur. Yamaguchi M, Kasai K. The effects of
orthodontic mechanics on the dental pulp. Semin Orthod. 2007;13:272-280. Ortodontik
tedavide pulpal reaksiyonlar minimaldir ve ortodontik tedavi başlangıcında pulpada hafif ve
kısa süreli inflamatuar cevaplar olduğu belirtilmişdir. Profitt WR, Fields HW. Contemporary
orthodontics. 2nd ed. St Louis, Mosby-Year Book.1993,pp 277-278. Kvinnsland ve ark’ları
ise ortodontik kuvvetler sonucu pulpada orta dereceli inflamatuar cevabın oluştuğunu
bildirmişler ama spesifik hücre cevaplarını araştırmamışlardır. Kvinnsland S , Heyeraas K,
Ofjord es : Effect of experimental tooth movement on periodontal and pulpal blood flow. Eur
J Orthod 1989;11:200-205.
Ortodontik tedavi boyunca diş vitaliesinde kayıp olduğu rapor edilmiştir. Genellikle
bu durum tedavi öncesinde travma hikayesi olan dişlerde görülür. Travmatize dişlerde hafif
12. ortodontik kuvvetler uygulanmalı ve 3 ayda bir vitalite kontrolü yapılmalıdır Dincyurek KG,
Arman A. Complications of orthodontic treatment. Turkish J Orthod .2006;19:79-96.
Kontrollü ortodontik kuvvet diş vitalitesindeki kayıptan nadiren suçludur; kesici
dişlerin palatinale ya da labiale tipping hareketleri, kök apeksinin ters yöndeki hareketi,
alveolar process dışına doğru hareket olduğunda vitalite kaybı görülür. Bu gibi hareketler kan
damarlarının pulpal kanala girişine zarar verir. Yamaguchi M, Kasai K. The effects of
orthodontic mechanics on the dental pulp. Semin Orthod. 2007;13:272-280. Butcher ve
Taylor retraksiyon kuvvetleri uygulanmasının maymunlarda pulpal nekroza neden olduğunu
tespit etmiştir. Butcher EO, Taylor AC.The vascularity of the incisor pulp of the monkey and
its alteration by tooth retraction. J Dent Res 1952;31:239-247. İnsanlarda yapılan çalışmalar
intrüziv ve ekstrüzüv kuvvetlerin pulpal kan akımı sirkülasyonundaki bozukluklara neden
olarak odontoblastik tabakanın dejenerasyonuna neden olduğunu göstermiştir. Mostafa YA,
Iskander KG, El-Mangoury NH. Iatrogenic pulpal reactions to orthodontic extrusion. Am J
Orthod Dentofacial Orthop. 1991 Jan;99(1):30-4. Maymunların kesici dişlerine intruziv
kuvvetler uygulanmış ve pulpada nekroza neden olduğu rapor edilmiştir Butcher EO, Taylor
AC. The vascularity of the incisor pulp of the monkey and its alteration by tooth retraction. J
Dent Res. 1952 Apr;31(2):239-47. İntruziv kuvvetlerin insan dişleri üzerine olan etkileri
histolojik olarak araştırılmıştır. Çalışmalarda pulpada vazodilatasyon ve sirkülasyon
problemleri, lokal hemoraji, kan hücrelerinin çökmesiyle kahverengi hemosiderin birikimleri
rapor edilmiştir. Picton’a göre 50 gr intrüsiv kuvvet dişin apikalinin yaklaşık olarak 40 μm
(mikrometre) hareketini sağlayarak kan damarlarında büzülmelere neden olur. PICTON DC.
The effect on normal vertical tooth mobility of the rate of thrust and time interval between
thrusts. Arch Oral Biol. 1963 May-Jun;8:291-9. Ortodontik kuvvetlerin, periodonsiyumdaki
mekanik hasara ve inflamatuar reaksiyonların ilerlemesine neden olarak pulpada hücre
hasarına, inflamatuar değişikliklere ve kan damarlarındaki dolaşım problemlerine neden
13. olduğu bilinir. Cooper SM, Sims MR. Evidence of acute inflammation in the periodontal
ligament subsequent to orthodontic tooth movement in rats. Aust Orthod J. 1989
Oct;11(2):107-9. Dental pulpa dokusunun ortodontik kuvvet uygulamasını takiben internal
rezorpsiyona yol açabileceği rapor edilmiştir. Spurrier SW, Hall SH, Joondeph DR, et al. A
comparison of apikal root resorption during orthodontic treatment in endodontically treated
and vital teeth. Am J Orthod Dentofacial Orthop .1990;97:130-134. Kucukkeles ve Okar
pulpa tarafındaki kökün iç yüzeyinde intrüziv kuvvetlerin rezorpsiyon kavitelerine neden
olduğunu rapor etmişlerdir. Kucukkeles N, Okar I. Root resorption and pulpal changes due to
intrusive force. J Marmara Univ Dent Fac. 1994 Sep;2(1):404-8. Ortodontik ekstrüzyon için
optimum kuvvet büyüklüğünün 50 ile 75 gr kuvvet arasında olması gerektiği bildirilmiştir.
Profitt WR, Fields HW. Contemporary orthodontics. 2nd ed. St Louis, Mosby-Year
Book.1993,pp 277-278.
Kompozit artıklarının temizlenmesi esnasında ısı artışı sonucu geçici pulpitis
görülebilir. Soğutma yöntemi yetersizse pulpada nekroz oluşabilir. 5.5 derecelik ısı artışı %40
ihtimalle pulpada geri dönüşümsüz enflamasyona neden olurken 11 derecelik ısı artışı %100
pulpa nekrozuna sebep olur Uysal T, Eldeniz AU, Usumez S, Usumez A. Thermal changes in
the pulp chamber during different adhesive clean-up procedures. Angle Orthod. 2005
Mar;75(2):220-5.
1.3. Kök Rezorpsiyonu
Kök rezorpsiyonu ilk defa Bates tarafından 1856 yılında tanımlanmıştır. Bates S.
Absorption. Br J Science 1856;1:256. Ortodontik kaynaklı inflamatuar kök rezorpsiyonu
ortodontik tedavinin yaygın ve kaçınılmaz bir yan etkisidir. S Gill D ,B Naidi F.Orthodontics
Principles and Practice.First edition, UK ,Wiley-Blackwell.2011,pp.117. Histolojik
çalışmalarda ortodontik tedaviyle hareket ettirilen dişlerin %90’ında kök rezorpsiyonunun
14. meydana geldiği gözlemlenmiştir.Stevnik A, Mjor I. Pulp and dentine reactions to
experimental tooth intrusion. A histological study of the initial changes. American Journal of
Orthodontics and Dentofacial Orthopedics 1970;57:370-85. Ortodontik diş hareketi
periodontal ligamentin aşırı basınç alması ile bağlantılıdır ve hyalinizasyonla sonuçlanır. S
Gill D ,B Naidi F.Orthodontics Principles and Practice.First edition, UK , Wiley-
Blackwell.2011,pp.119. Brudvik ve Rygh’a göre ortodontik tedavi nedeniyle oluşan
inflamatuar kök rezorpsiyonu hyalinize dokuların eliminasyonunun bir parçasıdır. Brudvik P,
Rygh P. Root resorption beneath the main hyalinized zone. Eur J Orthod. 1994
Aug;16(4):249-63. Sementoklast ve osteoklast aktivitesindeki artış sonucu oluşan periodontal
ligamentin hyalinizasyonu ve ortodontik tedavi boyunca uygulanan büyük kuvvetlerin
etkisiyle kök rezorpsiyonunun meydana geldiği düşünülmektedir. Traves H. Orthodontics.
Part 6: Risks in orthodontic treatment. Br Dent J 2004 ;196:71-7.Dişin hareketi boyunca
basınç bölgeleri (osteoklastın kemik rezorpsiyonunu aktive ettiği yerler) ve gerilme bölgeleri
(osteoblastın kemik depozisyonunu aktive ettiği yerler) yeniden şekillenir. Böylece diş, kemik
rezorpsiyonunun olduğu tarafa doğru hareket eder. Kemik depozisyonu ve kemik
rezorpsiyonu arasındaki dengesizlik, sementin koruyucu özelliğindeki kayıp, kök rezorpsiyon
alanlarında sementoklast ve osteoklast oluşmasına katkıda bulunur. Hyalinize doku
oluştuğunda diş hareketi duracaktır. Periodontal ligament rejenerasyonu üstünde; hyalinize
doku, makrofaj benzeri mononükleer hücreler ve multinükleer dev hücreler tarafından
uzaklaştırılır ve dişin hareketi tekrar başlar. Kök yüzeyi dışındaki hyalinize dokunun
uzaklaşması boyunca sementoblast tabakası zarar görür, alt tabakadaki yüksek densitedeki
mineralize sement açığa çıkar. Ortdontik tedavi boyuca oluşan kuvvet kökün dış yüzeyinde
direk olarak bir hasara neden olabilir. Periferdeki tamir mekanizmaları ilerlediğinde, hyalinize
dokunun altındaki kök yüzeyi birkaç gün sonra rezorbe olur. Lopatiene K, Dumbravaite A.
Risk factors root resorption after orthodontic treatment. Stomatologija 2008;10:89-95.
15. Kök rezorpsiyonunun derecesi; kök rezorpsiyonun şiddetinin üç seviyesi vardır.
1- remodellingle beraber görülen sement veya yüzey rezorpsiyonu
2- onarımla beraber görülen dentin rezorpsiyonu
3- çevresel apikal kök rezorpsiyonu
Kök ucunun belirgin şekilde rezorbe olması rejenerasyon olmaksızın kök boyunun kısalması
ile sonuçlanır. Yüzey onarımı sadece sement tabakasında gerçekleşir. Brezniak N.
Orthodontically induced inflammatory root resorption. Part: l The basic science aspects.
Angle orthod 2002;72:175-9.
Kök rezorpsiyonu için risk faktörleri:
Ortodontik tedavi boyunca kök rezorpsiyonu pek çok faktörden etkilenebilir. Bütün
bunlar biyolojik, mekanik, her ikisinin kombinasyonu ve diş vitalitesi , nekrotik pulpa gibi
diğer faktörlerdir. Lopatiene K, Dumbravaite A. Risk factors root resorption after orthodontic
treatment. Stomatologija 2008;10:89-95.
Biyolojik Faktörler
Kök rezorpsiyonu ortodontik tedavi olmadan da gerçekleşebilir ve bireyin doku
cevabına ve metabolik aktivitesine bağlıdır. Metabolik sinyaller(örneğin hormonlar,
metabolizma hızı ), osteoblastik-osteoklastik aktivite arasındaki ilişkiyi etkiler. Kök
rezorpsiyonu bireyler arasında ve aynı bireyde farklı zamanlarda değişiklikler gösterebilir. S
Gill D,B Naidi F.Orthodontics Principles and Practice. First edition, UK, Wiley-
Blackwell.2011,pp.120.
Owmann-Moll ve Kurol alerjik hasta grubunda kök rezorpsiyon riskinin arttığını tespit
etmiştir. Astım hastalarında kök rezorpsiyonu oluşma riski daha fazladır. Owmann-Moll P,
16. Kurol j. The early reparative process of orthodontically induced root resorption in adolescents
location and type of tissue. The European Journal of Orthodontics 1998;20:727-32. Artmış bir
kök rezorpsiyon insidansı özellikle maxiller molarların küntleşmesi, kronik astım hastalarında
görülen bir durumdur. Bunun nedeni diş köklerinin iltihaplı maksiller sinüse yakın oluşu ya
da bu hastalarda inflamatuar mediatörlerin bulunması olabilir. McNab S, Battistutta D,
Taverne A, Symons AL. External apical root resorption of posterior teeth in asthmathics after
orthodontic treatment. American Journal of orthodontics and Dentofacial Orthopedics
1999;116(5):545-51.
Kemik turnoverı ortodontik tedaviyi etkileyebilir. Yüksek kemik turnoverı (örneğin;
hipertiroidizm durumlarında) normal ya da düşük kemik turnoverla karşılaştırıldığında diş
hareket miktarı daha fazladır. Düşük kemik turnoverı (örneğin; hipotiroidizm durumlarında)
görülen durumlarda daha fazla rezorpsiyon görülür. Verna ve ark’ları ratlar üzerinde
yaptıkları çalışmalarda düşük kemik turnoverına sahip ratlarda daha fazla kök rezorpsiyonu
olduğunu göstermiştir. Verna C, Dalstra M, Melsen B. Bone turnover rate in rats does not
influence root resorption induced by orthodontic treatment . The european Journal of
Orthodontics 2003;25(4):359-63.
Bifosfanatlar osteoporoz tedavisinde yaygın olarak kullanılan güçlü kemik
rezorpsiyonu inhibitörleridir. Bifosfanatlar osteoklastlarda apoptoz olayını direk veya indirekt
olarak indüklerler, bu da kemik rezorpsiyonu inhibisyonunda rol oynar. Ortodontik diş
hareketi üzerindeki etkileri, osteoklast sayısındaki azalmadan dolayı diş hareketinin
yavaşlaması ve kök rezorpsiyonunun azalması şeklindedir.
Siklo-oksijenazın ve bunun sonucu prostaglandin üretiminin non-steroidal anti
inflamatuar ilaçlar tarafından inhibisyonu, kök ve kemik rezorpsiyonunun azaltılmasında
faydalı olabilir. S Gill D,B Naidi F.Orthodontics Principles and Practice. First edition, UK ,
17. Wiley-Blackwell.2011,pp.117.Villa ve ark’ları bir çeşit non steroidal antiinflamatuar
ilaçlardan (NSAİ) olan nabutemonun ortodontik intrüzyon hareketi süresince etkinliğini
araştırmışlar ve nabutemon alanlarda kök rezorpsiyonunun daha az olduğunu, ilacın diş
hareketini engellediğini bulmuşlardır.Villa PA, Oberti G, Moncada CA, Vasseur O, Jaramillo
A, Tobon D, Agudelo JA. Pulp-dentine complex changes and root resorption during intrusive
orthodontic tooth movement in patients prescribed nabumetone. J Endod.2005 Jan;31(1):61-6.
Genetiğin kök rezorpsiyonuna yatkınlığı üzerindeki etkisi tartışmalıdır. Kök
rezorpsiyonunun genetik etkileşimini değerlendirmedeki zorluklardan biri, genetik faktörleri
çevresel faktörlerden ayırt etmektir. Ngan ve ark’ları kök rezorpsiyonunun genetik
etkileşimini araştırmıştır. Tek yumurta ve çift yumurta ikizleri değerlendirilmiştir ve sonuçlar
kök rezorpsiyonunun genetik bileşiminin varlığını doğrulamıştır. Ngan DC, Kharbanda OP,
Byloff FK, Darendeliler MA. The genetic contribution to orthodontic root resorption: a
retrospective twin study. Aust Orthod J. 2004 20(1);1-9. Sameshima ve Sinclair asyalılarda
kök rezorpsiyonunun daha az görüldüğünü tespit etmiştir. Sameshima GT, Sinclair PM.
Predicting and preventing root resorption: Part l.Diagnostic factors. American Journal of
Orthodontics and Dentofacial Orthopedics.2001 ;119(5):505-10.
Bazı araştırmalara göre beslenme bozukluğuna bağlı kalsiyum ve D vitamini eksikliği
rezorpsiyonu artırırken, karşıt görüşler de mevcuttur. Engstrom ve ark’ları kalsiyum ve D
vitamininden yetersiz diyetle beslenen deneysel fare grubunda hipokalsemi ortaya çıktığını,
dengeli diyetle beslenen kontrol grubuna kıyasla, alkalin fosfataz aktivitesinin ve dolaşımdaki
parathormon miktarının arttığını bulmuşlardır. Ortodontik diş hareketi, deney grubunda daha
hızlı ve fazla kemik rezorpsiyonu ve daha şiddetli kök rezorpsiyonuna neden olmuştur. Bu
çalışma aynı zamanda test grubundakilerin PDL sindeki osteoklast sayısının arttığını
göstermiştir ve bunun artmış paratiroid hormonu seviyesine bağlı olduğu düşünülür.
Engstrom C, Granstrom G, Thilander B. Effect of orthodontic force on periodontal tissue
18. metabolism.A histologic and biochemical study in normal and hypocalcemic young
rats.American Journal of Orthodontics and Dentofacial Orthopedics 1988;93(6):486-95.
Yaş ile beraber periodontal membran, daralır ve vaskülaritesi azalır. Alveolar kemik,
daha yoğun, vaskülaritesi azalmış ve aplastik olur, sementin kalınlığı artar. Bu değişiklikler
yetişkinleri kök rezorpsiyonu açısından daha duyarlı hale getirir. Brezniak N. Root resorption
after orthodontic treatment. Part ll .Literature review. American Journal of Orthodontics and
Dentofacial Orthopedics 1993;103:138-46. Genç dişler kök oluşumunu tamamlamadıkları ve
apeksleri geniş olduğu için rezorpsiyona daha dayanıklıdır. Rosenberg , kök formasyonunu
tamamlamamış dişlerde kök formu tamamlanmış dişlere göre daha az kök rezorpsiyonu
görüldüğünü belirtmiştir. Kök formunu tamamlamamış dişlerin normal kök boylarına ulaştığı
tespit edilmiştir. Rosenberg HN. An evaluation of the incidence and amount of apical root
resorption and dilaceration occuring in orthodontically treated teeth , having incompletely
formed roots at the beginning of Begg treatment .Am J Orthod 1972;61:524-5. Brezniak ve
ark.’ları ortodontik tedavinin başlangıcında kök formu tamamlanmamış dişlerin ortodontik
tedavi boyunca gelişimlerinin devam ettiğini bununla beraber normalden kısa kaldıklarını
tespit etmişlerdir. Brezniak N. Orthodontically induced inflammatory root resorption. part ll:
The clinical aspects. Angle Orthod 2002;72:180-4.Linge ve Linge 11 yaşından önce tedavi
edilen hastalarda daha az kök rezorpsiyonu olduğunu bulmuşlardır. Diş hareketi kökler
tamamen oluşmadan önce, yani 11.5 yaşından önce tamamlanırsa kök rezorpsiyonundan
kaçınılabileceğini öne sürmüşlerdir, ancak bu yaşta tedavi her hasta için uygun olmayabilir.
Linge BO, Linge L. Apikal root resorption in upper anterior teeth. Eur J Orthod 1983
;5(3):173-83.
Bazı alışkanlıklar kök rezorpsiyon riskini artırır. Bruksizm, tırnak yeme, open bite ile
beraber görülen dil itimi ve dil basıncı, parmak emme kök rezorpsiyonunu artışıyla ilişkilidir.
19. S Gill D,B Naidi F.Orthodontics Principles and Practice.First edition, UK ,Wiley-
Blackwell.2011,pp.122.
Ağır travma geçirmiş bir dişin ortodontik hareketi rezorpsiyon artışıyla sonuçlanabilir.
Linge ve Linge , travma görmemiş dişlerde ortodontik tedavi sonucu oluşan kök kaybı 0.64
mm iken travma görmüş dişlerde bunun 1.07 mm olduğunu kaydetmiştir. Linge BO, Linge L.
Apical root resorption in upper anterior teeth. Eur J Orthod 1983;5(3):173-83. Dental travma
ortodontik tedavi olmaksızın dişlerde kök rezorpsiyonuna neden olabilir. Öncesinde kök
rezorpsiyonu olan ve ortodontik kuvvetlerle hareket ettirilen dişler, kök rezorpsiyonunun
ilerlemesi açısından daha duyarlıdır. Replantasyon ve transplantasyondan üç ay sonra dişler
ortodontik olarak tedavi edilebilir. Yapılan araştırmalara göre tamamen transplante olan diş,
ortodontik kuvvetlere normal dişler gibi tepki verir. Brezniak N. Orthodontically induced
inflammatory root resorption.pat ll:The clinical aspects . Angle Orthod 2002;72:180-4.
Malmgren ortodontik harekete başlamak için travmanın üzerinden 1 yıl geçmesi gerektiğini
belirtmiştir. Malmgren O , Goldson L , Hill C , Orwin A , Petrini L , Lundberg M. Root
resorption after orthodontic treatment of traumatized teeth. Am J Orthod 1982;82(6):487-91.
Yapılan çalışmalarda cinsiyet ile kök rezorpsiyonu arasında anlamlı bir ilişki
bulunmamıştır. Brezniak N. Root resorption after orthodontic treatment.Part ll .Literature
review. American Journal of Orthodontics and Dentofacial Orthopedics 1993;103:138-46.
Alveolar kemik densitesi, kök rezorpsiyonu açısından öneme sahiptir. Kök
rezorpsiyonu, yoğun alveolar kemikte yoğunluğu az olana göre daha şiddetlidir. Reitan ağır
sürekli kuvvetin düşük yoğunluklu alveolar kemikte oluşturduğu ve hafif sürekli kuvvetin
yüksek yoğunluklu alveolar kemikte oluşturduğu kök rezorpsiyonu miktarının eşit olduğunu
belirtmiştir. Reitan K. Initial tissue behavior during apical root resorption. Angle Orthod.
1974 Jan;44(1):68-82. Sement alveolar kemikten daha serttir ve daha mineralizedir.
20. Periodontal ligamentin sement içerisinde olan fibrilleri alveolar kemik içerisinde olan
fibrillerinden daha fazladır. Bu sebeple osteoklastların, semet tabakasını yaralama ve kök
rezorpsiyonunu etkileme ihtimali daha azdır. Roberts-Harry D, Sandy J. Orthodontics. Part ll
:orthodontic tooth movement. Br Dent J 2004;196:391-4. Otis ve ark’ları kök çevresindeki
alveolar kemik miktarı, kortikal kemik kalınlığı, trabeküler ağın yoğunluğu ve kemik
trabeküllerinin ölçümlerinin kök rezorpsiyon miktarıyla belirgin bir korelasyon
göstermediğini bulmuştur. Otis LL,Hongs JS , Tuncay OC. Bone structure effect on root
resorption . Orthod Craniofac Res 2004;7(3):165-77.
Birçok çalışmada kök rezorpsiyonu ve maloklüzyon arasında bir ilişki bulunmuştur.
Şiddetli maloklüzyonlar daha büyük diş hareketi gerektirir, örneğin; daha büyük overjet daha
çok retraksiyon ve daha derin overbite daha çok intrüzyon gerektirir bu da daha fazla kök
rezorpsiyonuna neden olur. S Gill D ,B Naidi F.Orthodontics Principles and Practice.First
edition, UK , Wiley-Blackwell.2011,pp.123. Haris ve Butler anterior open bite hastalarında
ve deep bite hastalarında üst kesici dişlerin kök formlarını karşılaştırmışlardır. Anterior açık
kapanış hastalarında köklerin önemli derecede daha kısa olduğunu , kök rezorpsiyonlarının
daha fazla görüldüğünü, dişlerin fasiyal kemik desteğinin önemli derecede daha az olduğunu
tespit etmişlerdir. Dil itiminin neden olduğu ortopedik kuvvetlerin, mekanoterapinin dişe
yaptırdığı tork ve intrüzyon hareketleriyle aynı fizyolojik cevabı doğurduğuna inanmışlardır.
Harris EF, Butler ML. Patterns of incisor root resorption before and after orthodontic
correction in cases with anterior open bites. Am J Orthod Dentofacial Orthop
1992;101(2):112-19.
Hipofonksiyonel bir periodonsiyum, periodontal aralığın daralması ve periodontal
liflerin düzensizleşmesi ile sonuçlanır, bu da PDL nin tamponlama etkisini ortadan kaldırır ve
neticede kuvvet konsantrasyonunun artmasına neden olur. Sringkarnboriboon ve ark. ları
nonoklüzyondaki dişlerin hareketi boyunca meydana gelen kök rezorpsiyonunu
21. değerlendirmişlerdir. Bu dişlerdeki kök rezorpsiyonunun normal periodonsiyuma sahip
dişlerdeki kök rezorpsiyonundan daha büyüktür. Bu sonuçlar nonoklüzyondaki dişlerin
ortodontik hareketinde tedbirli olmamız gerektiğini gösterir. Sringkarnboriborn S, Matsumoto
Y, Soma K. Root resorption related to hypofunctional periodontium in experimental tooth
movement. J Dent Res. 2003 ;82(6):486-90.
Kök rezorpsiyonundan en sık etkilenen dişler maksiller lateral kesiciler, maksiller
santral kesiciler, mandibular kesiciler, mandibular birinci molarların distal kökleri,
mandibular ikinci premolarlar ve maksiller ikinci premolarlardır. Maksiller lateral kesiciler,
kök formları bozuk olduğundan kök rezorpsiyonuna en yatkın olan dişlerdir. S Gill D,B Naidi
F.Orthodontics Principles and Practice. First edition, UK , Wiley-Blackwell.2011,pp.123.
Dental invaginasyon ortodonti hastalarında en sık karşılaşılan dental anomalilerdendir.
En çok maksiller lateral kesiciler ve daha sonra maksiller santral kesiciler etkilenir.
Mavragani ve ark. ları ortodontik tedavi süresince kök boyu kısalması ile dental
invaginasyonun ilişkisini araştırmışlar ve invagine dişlerin sıklıkla kök rezorpsiyonu
açısından bir risk faktörü olarak görülen deviye köklere sahip olduğunu bulmuşlardır.
Bununla birlikte invagine dişlerde genellikle gecikmiş kök gelişimi ve olgunlaşmamış kökler
görülmüştür. Mavragani M, Apisariyakul J , Brudvik P ,Selvig KA . Is mild dental
invagination a risk factor for apikal root resorption in orthodontic patients ? Eur J Orthod
2006;28(4):307-12.
Normalden farklı kök şekilleri olan dişlerin kök rezorpsiyonuna eğiliminin daha fazla
olduğu bulunmuştur. Sameshima ve Sclair ortodontik tedavi öncesi ve sonrası alınan
radyografilerin kullanıldığı karşılaştırılmalı bir çalışmada; anormal kök morfolojisi olan
örneğin pipet şekilli, sivri, dilasere ve ince köklerde, normal formlu köklerle kıyaslandığında,
daha sık kök rezorpsiyonu görüldüğünü bulmuştur. Sameshima GT, Sinclair PM. Predicting
22. and preventing root resorption : Part l.Diagnostic factors . American Journal of Orthodontics
and Dentofacial Orthopedics.2001 ;119(5):505-10.
Levander ve Malmgren kök formlarını normal, kısa(1), künt(2), dilasere(3) ve pipet şekilli(4)
olmak üzere 5’e ayırmıştır. Levander E, Malmgren O, Stenback K. Apical root resorption
during orthodontic Treatment of patients with multiple aplasia: a study of maxillary Incisors.
Eur J Ortod 1998; 20: 427-34.
Hipodonti kök rezorpsiyon riskini arttırır. Gömülü kalmış dişler kök rezorpsiyonu
oluşmasına neden olabilir. Üçüncü molar dişler en sık gömülü kalan dişlerdir ve ikinci molar
dişte kök rezorpsiyonuna neden olabilirler. Tabiat-Pour S. Root resorption of a maxillary
permanent first molar by an impacted second premolar. Br Dent J 2007;202:261-2. Maksiller
kanin dişler ikinci en sık gömülü kalan dişlerdir, kesiciler ve birinci premolar dişlerde kök
rezorpsiyonuna neden olabilir. Keser dişleri kök rezorpsiyonundan korumak için dikkat
edilmesi gereken en önemli şeylerden birisi gömülü kalma ihtimali olan kanin dişlerin erken
teşhisidir. Şunlar tavsiye edilir: kanin bölgesi her sene palpasyonla değerlendirilmeli, on
yaşından önce dental radyograflar alınarak değerlendirilmeli ve erken süt kanin dişi çekimine
dikkat edilmelidir. Milberg DJ. Labially impacted maxillary canines causing severe root
resorption of maxillary central incisors. Angle Orthod. 2006 Jan;76(1):173-6.
23. Tedavi öncesi kök rezorpsiyonu bulguları görülen hastalar; tedaviyle birlikte
normalden daha şiddetli kök rezorpsiyonu gelişmesi riski altındadır.
Endodontik tedavi görmüş dişler ortodontik tedavi boyunca uygulanan kuvvete vital
dişlere benzer cevap verirler. Literatürlerde, endodontik tedavi görmüş devital dişlerin kök
rezorpsiyonuna yatkınlığı ile ilgili çelişkili raporlar bulunmaktadır. S Gill D ,B Naidi
F.Orthodontics Principles and Practice.First edition, UK , Wiley-Blackwell.2011,pp.124.
Wickwire ve ark.’ları ortodontik tedavi gören devital dişlerde vital dişlerden rezorpsiyon
derecesinin daha fazla olduğunu rapor etmiştir. Wickwire NA, Mcneil MH, Norton LA, Duell
RC. The effects of tooth movement upon endodontically treated teeth. Angle Orthodont
1974;44:235-42. Mah ve ark.’ları ortodontik tedavi boyunca vital ve devital dişler arasında
önemli bir fark olmadığını göstermiştir. Mah R, Holland GR, Pehowich E. Periapical changes
after orthodontic movement of root-filled ferret canines. J Endod. 1996 Jun;22(6):298-303.
Bender ve ark.’ları ortodontik tedaviden sonra vital dişlerde devital dişlerden daha fazla kök
rezorpsiyonu olduğunu söylemiştir. Bender IB, Byers MR, Mori K. Periapical replacement
resorption of permanent , vital , endodontically treated incisors after orthodontic movement :
report of two cases . J Endod 1997;23:768-73 Erratum in : J Endod 1998;24:201. Endodontik
tedavi görmüş dişlerin dentin sertliği ve yoğunluğu arttığı için , kök rezorpsiyonuna daha
dirençli olduğuna inanılır. Bu çalışmalar arasındaki anlaşmazlıklar, ortodontik diş hareketi
süresince rezidüel enfeksiyona bağlı aktif inflamasyon olup olmamasından kaynaklanıyor
olabilir. Başarılı bir endodontik tedavi uygulanmış, periodontal desteği sağlıklı bir diş,
inflamasyon yokluğunda, kök rezorpsiyonuna normal bir dişten daha yatkın değildir. S Gill
D,B Naidi F.Orthodontics Principles and Practice.First edition, UK, Wiley-
Blackwell.2011,pp.124.
Esteves ve ark.’ları 2500 tane tedavi kaydını taramıştır ve içlerinden maxiller santral kesicileri
ortodontik tedaviden önce endodontik olarak tedavi edilen 16 hasta ve dişleri vital olan eş bir
24. kontrol grubu seçilmiştir. Tedavi öncesinde ve sonrasında alınan periapikal radyograflarda
ölçümler yapılmıştır. Endodontik tedavi görmüş dişler ile vital dişler karşılaştırıldığında
önemli bir farkın olmadığı çalışma sonucunda görülmüştür. Esteves T, Ramos AD, Pereira
CM, Hidalgo MM. Orthodontic root resorption of endodontically treated teeth. Journal of
Endodontics 2007;33:119-22.
Mekanik Faktörler
Çoğu çalışma kök rezorpsiyonunun şiddetinin ortodontik tedavinin süresine bağlı
olduğu konusunda hemfikirdir. Paetyangkul ve ark.’ları ortodontik kuvvet uygulamasının 4, 8,
12. haftalardaki kök rezorpsiyonu miktarını mikro-bt yardımıyla karşılaştırmıştır ve kuvvet
süresi uzadıkça rezorpsiyon miktarının arttığını bulmuşlardır. Paetyangkul A ,Turk T,
Elekdag-Turk S , Jones AS , Petocz P, Darendeliler MA .Physical properties of root
cementum :part 14. The amount of root resorption after force application for 12 weeks on
maxillary and mandibular premolars : a microcomputed – tomography study . Am J Orthod
Dentofacial Orthop 2009;136(4):492e1-9 ;discussion 92-3. Brin ve ark.’ları sınıf ll
maloklüzyonun tedavisinin diş kökleri üzerine etkisini araştırmıştır. Sonuçlar ilk olarak
hareketli fonksiyonel bir apereyle sonrasında sabit ortodontik tedavi uygulanan çocuklarda,
sadece sabit ortodontik tedavi uygulanan çocuklara göre daha nadir kök rezorpsiyonu olduğu
teşhis edilmiştir. Brin I. External apikal root resorption in class ll malocclusion: A
retrospective rewiev of 1-versus 2-phase treatment. Am J Orthod Dentofacial Orthop
2003;124:151-6.
Metal ve estetik braketlerin kök rezorpsiyonu üzerine etkisi araştırılmıştır. Estetik
braketlerle tedavi edilen hastalarda kök rezorpsiyonu daha sık görülmüştür. Bunun nedeni
estetik braketlerle tedavinin daha uzun sürmesidir Nigul K, Jagomagi T. Factors related to
apical root resorption of maxillary incisors in orthodontic patients. Stomatologija.
2006;8(3):76-9.
25. Acar ve ark. ları elastiklerle aralıklı ( günde 12 saat) ve devamlı (günde 24 saat)
kuvvet uygulanımını karşılaştırmışlardır. Devamlı kuvvet uygulanan grupta önemli ölçüde
daha fazla kök rezorpsiyonu görülmüştür. Acar A, Canyürek U, Kocaaga M, Erverdi N.
Continuous vs. discontinuous force application and root resorption. Angle Orthod. 1999
Apr;69(2):159-63; discussion 163-4.
Herhangibir ortodontik hareket tipi kök rezorpsiyonunu etkileyebilir. En çok kök
rezorpsiyonu görülme olasılığı intrüzyon hareketinde olur. Reitan’a göre paralel hareket
süresince kuvvet kök boyunca dağılır, tipping hareketi sonucunda da kuvvet apexte
yoğunlaşır. Paralel hareket kök rezorpsiyonu açısından tipping hareketinden daha az
risklidir.Reitan K. Effects of force magnitude and direction of tooth movement on different
alveolar bone types.Angle Orthod 1964;34(4):244-55. Diğer araştırmacılar tipping hareketinin
paralel hareketten daha az kök rezorpsiyonunu etkilediğini tespit etmiştir. Tipping hareketi
boyunca kökün apikal ve servikal kısmında rezorpsiyon meydana gelir. Paralel hareket
boyunca da kökün orta kısmı rezorbe olur. Bu durum periodontal aralığın şeklinden
dolayıdır(en dar kısmı kökün orta kısmındadır). Maltha JC, van Leeuwen EJ, Dijkman GE,
Kuijpers-Jagtman AM. Incidence and severity of root resorption in orthodontically moved
premolars in dogs. Orthod Craniofac Res. 2004 May;7(2):115-21. Han ve ark.’ları aynı
hastada, sürekli intrüziv ve ekstrüziv kuvvetler uygulandıktan sonraki rezorpsiyon miktarını
elektron mikroskopu kullanarak karşılaştırdıkları çalışmalarında, intrüzyonun ekstrüzyondan
yaklaşık dört kat daha fazla rezorpsiyona neden olduğunu göstermişlerdir. Han G, Huang S,
Von den Hoff JW, Zeng X, Kuijpers-Jagtman AM. Root resorption after orthodontic intrusion
and extrusion: an intraindividual study. Angle Orthod. 2005 Nov;75(6):912-8.
Birçok hayvan ve insan çalışması, kuvvet büyüklüğünün kök rezorpsiyon şiddeti ile
direk orantılı olduğu görüşünü desteklemektedir. Ağır kuvvetler aşırı hyalinizasyonu indükler
ve rezorpsiyon kraterlerinin tamir sürecini sekteye uğratır. S Gill D,B Naidi F.Orthodontics
26. Principles and Practice.First edition, UK,Wiley-Blackwell.2011,pp.125-126. Barbagallo ve
ark.’ları üst birinci premolarla yaptıkları çalışmalarda 25 g ve 225 g lık bukkal kuvvetlerin
elektron mikroskopu taraması (SEM)ile ve 25 ve 225 g.lık intrusiv kuvvetlerin mikro-BT ile
incelemişler ve büyük kuvvetler uygulandığında kök rezorpsiyon miktarının arttığını tespit
etmişlerdir. Barbagallo LJ, Jones AS, Petocz P, Darendeliler MA. Physical properties of root
cementum: Part 10. Comparison of the effects of invisible removable thermoplastic
appliances with light and heavy orthodontic forces on premolar cementum. A
microcomputed-tomography study. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2008 Feb;133(2):218-
27. doi: 10.1016/j.ajodo.2006.01.043.
Kesikli kuvvetler devamlı kuvvetlerden daha az kök rezorpsiyonuna neden olur. Diş
hareketinde bir duraksama, rezorbe sementin iyileşmesine izin verir ve bu da daha az kök
rezorpsiyonu oluşturabilir. S Gill D ,B Naidi F.Orthodontics Principles and Practice.First
edition, UK ,Wiley-Blackwell.2011,pp.127.
Levander ve ark.’ları sabit apereylerle 6 ay süreyle başlangıç tedavisi uygulanmış ve
sonrasında kök rezorpsiyonu saptanmış dişlerde, 2-3 aylık tedavi duraksamasının etkilerini
radyografik olarak incelemişler. Bir duraksama yapılarak tedavi edilen gruptaki hastalarda
görülen rezorpsiyon miktarı aralıksız tedavi gören hastalarınkinden dikkat çeker derecede az
olmuştur. Kuvvetlerin kesilmesi, hasarlı periodontal dokunun reorganizasyonuna olanak
sağlamış ve kök boyu kısalmasını azaltmıştır. Levander E, Malmgren O, Eliasson S.
Evaluation of root resorption in relation to two orthodontic treatment regimes. A clinical
experimental study. Eur J Orthod. 1994 Jun;16(3):223-8.
Daha geniş bir mesafe boyunca hareket ettirilen dişlerin rezorptif prosese maruz
kalmaları daha fazladır. Bu nedenle kök rezorpsiyon şiddeti diş hareketi mesafesiyle doğru
orantılıdır. Sameshima GT, Sinclair PM. Predicting and preventing root resorption: Part
II.Treatment factors. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2001 May;119(5):511-5.
27. Nüks görülen hastalarda kök rezorpsiyonu daha fazla olmaktadır. Sharpe W, Reed B ,
Subtelny JD , Polson A. Orthodontic relapse , apikal root resorption and crestal alveolar bone
levels. Am J Orthod Dentofacial Orthop 1987;91:252-8.
Diş çekiminin kök rezorpsiyonu üzerine etkisi tartışmalıdır. McFadden ve VonderAhe
çekimli ve çekimsiz tedavi edilen hastalar arasında herhangibir fark bulamamıştır. McFadden
WM, Engstrom C, Engstrom H, Anholm JM. A study of the relationship between incisor
intrusion and root shortening. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 1989 Nov;96(5):390-6.
VonderAhe G. Postretention status of maxillary incisors with root-end resorption. Angle
Orthod.1973 Jul;43(3):247-55. Dört premolar çekimli hastalar , çekimsiz ya da sadece
maxiller birinci premolar çekimli hastalarla karşılaştırıldığında daha sık kök rezorpsiyonu
geliştiği tespit edilmiştir. Brezniak N, Wasserstein A. Root resorption after orthodontic
treatment: Part 2. Literature review. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 1993 Feb;103(2):138-
46.Kök rezorpsiyon kraterlerinin tamiri, uygulanan ortodontik kuvvet kesildiği ya da belirli
seviyenin altına düşürüldüğü zaman başlar. Brudvik ve Rygh’ın yaptğı çalışmalardaki
histolojik bulgulara göre küçük ve yüzeyel rezorpsiyon lakünaları tamamen yeni sement ile
dolabilir. Brudvik P, Rygh P. Transition and determinants of orthodontic root resorption-
repair sequence. Eur J Orthod. 1995 Jun;17(3):177-88.
Kök Rezorpsiyonunun Klinik Sonuçları
Aktif ortodontik tedavi sonrası kök rezorpsiyonunun uzun dönem radyografik
değerlendirilmesi, kök yüzeyinde progresif remodelling gerçekleştiğini ortaya koymuştur.
Zamanla bozuk rezorbe kenarlar düzleşmiş, sivri kök uçları yuvarlaklaşmıştır. Ancak orijinal
kök konturları ve uzunluğu asla yeniden kazanılmamıştır. Şiddetli kök rezorpsiyonu görülen
dişler, nadir de olsa en kötü sonuç olan hipermobilite ile karşılaşabilirler fakat bu durumda
28. bile belli oranda fonksiyon gösterirler. S Gill D,B Naidi F.Orthodontics Principles and
Practice.First edition, UK , Wiley-Blackwell.2011,pp.128.
Vlaskalic ve ark.’ları hasta ve hekim açısından problem yaratan kök rezorpsiyonu
vakalarının ele alındığı 1914-1997 yılları arasında yayınlanmış altı makaleyi incelemişler.
Başka bir travma geçirmeden yalnızca ortodontik tedaviden dolayı meydana gelen kök
rezorpsiyonu nedeni ile oluşan diş kaybına dair hiçbir rapor bulamamışlardır. Vlaskalic V,
Boyd RL, Baumrind S. Etiology and sequelae of root resorption. Semin Orthod
1998;4(2):124-31.
Özellikle 3 mm ‘den az erken kök rezorpsiyonu görülen vakalarda apikal rezorpsiyona
bağlı olarak kök uzunluğunun azalması, alveolar krette meydana gelen eşit miktardaki
periodontal ataşman kaybına göre daha zarasız olarak tanımlanmıştır. Kalkwarf, Krejci ve
Pao, kök uzunluğu ve periodontal ataşman yüzdesi arasında paralel bir ilişki olduğunu
göstermiştir. Sonuçlar belirtmiştir ki; 4 mm kök rezorpsiyonu toplam ataşmanın %20 sinin
kaybına, 3 mm kök rezorpsiyonu ise kretten sadece 1 mm kemik kaybına karşılık gelir.
Hesaplamaların gösterdiğine göre başta oluşan 2 mm lik apikal kök kaybından sonra, ilave her
2 mm kök kaybı alveol kretinden 1 mm kemik kaybına eşdeğerdir. Bu nedenle marjinal
periodontal yıkıma yatkınlığı olan hastalar, şiddetli rezorpsiyon görülen dişlerin erken kaybı
açısından daha fazla risk altında olabilirler. Bu, ileri rezorpsiyon görülen vakalarda
periodontal hastalık kontrolünün önemini vurgular. Buna ek olarak, kök boyları çok kısa ve
periodontal ataşman kaybı olan dişler gelecekte köprü ayağı olarak kullanılmaya uygun
olmayabilir. S Gill D ,B Naidi F.Orthodontics Principles and Practice.First edition, UK
,Wiley-Blackwell.2011,pp.129.
Tedavinin 1. ayında kök rezorpsiyonunun teşhisi kesin değildir. 5-6 aydan sonra apikal
kök rezorpsiyonunun radyografik teşhisi yapılabilir. Levander E, Bajka R, Malmgren O. Early
29. radiographic diagnosis of apical root resorption during orthodontic treatment: a study of
maxillary incisors. Eur J Orthod. 1998 Feb;20(1):57-63. Periapikal radyograflar ortodontik
kayıtlar için önemlidir. Tedavi öncesi ve tedavi sonrası kök rezorpsiyonunu karşılaştırmak
için faydalıdır. Panoramik radyografilerin birçok avantajı vardır; hasta daha az radyasyon alır,
koltukta daha az zaman geçirir, operatörün daha az zamanını alır, daha iyi hasta kooperasyonu
sağlanır. Panoramik filmlerde kök şekli daha zor değerlendirilir. Dijital görüntüler
konvansiyonel radyograflarla karşılaştırıldığında daha fazla avantaja sahiptir, kalitesi daha
yüksektir , %70 oranında daha az radyasyon gerekir ve kimyasal maddeye ihtiyaç yoktur.
Abuabara A. Biomechanical aspects of external root resorption in orthodontic therapy. Med
Oral Patol Oral Cir Bucal. 2007 Dec 1;12(8):E610-3.
1.4. Mukoza Travması
Yumuşak doku yaralanmaları sabit tedavi gören hastaların % 76’sında
görülmekteyken, % 2.5 ’unda şiddetli ülserlere rastlanmaktadır. Dincyürek KG, Arman
A.Complications of orthodontic treatment. Tukish J Orthod 2006;19:79-96. Ortodontik
braketler ve ark teli oral mukozada irritasyona neden olur. Keskin ve sivri ark tellerinin
dokuda neden olduğu irritasyondan korunmak için, tüplerin distal kenarlarından çıkan ark teli
kısmı dikkatlice kesilmeli ve kıvrılmalıdır. Ligatür telinin neden olduğu doku irritasyonundan
korunmak için ligatür teli, ark telinin altına dikkatlice kıvrılmalıdır. Ortodontistler, braketlerin
yanak ve dudak mukozasında neden olabileceği irritasyona karşı, braketlerin üzerini örtmek
amacıyla hastalarına mum vermelidir. Ortodontik mumlar aneljezik içermez. Kluemper GT,
Hiser DG, Rayens MK, Jay MJ. Efficacy of a wax containing benzocaine in the relief of oral
mucosal pain caused by orthodontic appliances. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2002
Oct;122(4):359-65. Sabit ortodontik aperey takıldıktan sonra apereyin neden olduğu
ülserasyon ve irritasyonu azaltmak amcıyla klorheksidin glukonat gargara kullanılabilir.
Klorheksidin glukonat’ın uzun süre kullanımı minede renklenmelere neden olur. Shaw WC,
30. Addy M, Griffiths S, Price C. Chlorhexidine and traumatic ulcers in orthodontic patients. Eur
J Orthod. 1984 May;6(2):137-40. Ark telinin uzun kaldığı kısımların travmaya neden
olmaması için, bu kısımlara koruyucu tüpler (bumper sleeve) yerleştirilebilir. Traves H ,
Robert-Harry D, Sandy J. Risk in orthodontic treatment.British Dental Journal 2004;196:71-7.
Dikkatsiz yapılan asitleme ve debonding işlemleri mukoza travmalarına neden olabilir.
Dincyürek KG, Arman A Complications of orthodontic treatment .Tukish J Orthod
2006;19:79-96.
1.5. Göz Travması
Facebow kullanımına bağlı yüz yaralanmaları nadir de olsa çok ciddi sorunlar
oluşturabilir. Minör laserasyonlardan göz kayıplarına kadar çeşitli şiddetlerde yaralanmalara
sebep olabilir. Samuels R, O'Neill J, Bhavra G, Hills D, Thomas P, Hug H, Brown M,
Haining C, Stern M, Di Biase A, Straw S, Hoyen-Chung D. A clinical evaluation of a locking
orthodontic facebow. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2000 Mar;117(3):344-50.
İngiliz ortodontistler arasında yapılan bir araştırmada headgeare bağlı yüz
yaralanmalarının oranı %4 bulunmuştur. Genellikle bu çeşit kazalar uyku esnasında elastiğin
kaza sonucu yüz arkından kurtulması, bunun sonucunda serbest kalarak bukkal tüplerden
çıkan yüz arkının çocuğun yatakta dönmesiyle yüz veya göze zarar vermesi şeklinde meydana
gelmektedir. Arkın yüze darbesi ani veya kuvvetli olmasa bile ağız bakterilerinin göze
taşınması sonucu kontrolü çok zor enfeksiyon oluşarak ( korneal ülser, enoftalmitis ) iki
gözün de kaybedilmesiyle sonuçlanabilir. Oyun oynarken kaza sonucu ya da başka çocuğun
çekmesiyle yüz arkının bukal tüpten kurtulması ya da elastik hala takılıyken yüz arkının
bukkal tüplerden çıkartılmasıyla yüz yaralanmasına neden olabilecek diğer yollardır.
SAMUELS, Russell HA; DOLL, Gerhard Michael. HOW ORTHODONTIC FACEBOW
31. INJURIES OCCUR: SELECTING EFFECTIVE SAFETY DEVICES TO AVOID
THEM. Turkish Journal of Orthodontics, 1998, 11.1: 55-63.
Oral kavite çeşitli patojenler ile kolonizedir. Büyük çoğunluğu; Streptokokkus
viridans, aerobik and anaerobik satafilokoklar, gram negatif diplokoklar (Neisseria,
Branhamella) , Corynebacterium, Lactobacillus, Vibrio ve Actinomyces gibi bakterilerdir.
Oral kavitedeki bakteriler facebowun ağız içi kısmına yapışmış ve kolonize olmuşlardır.
Blum-Hareuveni T, Rehany U, Rumelt S. Devastating endophthalmitis following penetrating
ocular injury during night sleep from orthodontic headgear: case report and literature review.
Graefes Arch Clin Exp Ophthalmol. 2006 Feb;244(2):253-8. Epub 2005 Jul 6.
Chaushu ve ark.’ları 1997 yılında yayınladıkları vaka raporunda, hastadan aldıkları
anamnezde 10.5 yaşındaki hastanın facebowunun kaza sonucu molar bantından çıkarak
infraorbital bölgeye saplandığını ve çıktığını öğrenmişlerdir. Ailesi tarafından geç farkedilip
kliniğe getirildiğinde ise çocukta infraorbital bölgede şişlik ve alt göz kapağının kısmen
kapalı olduğu görülmüş ve yapılan muayene sonucu infraorbital abse geliştiği tespit
edilmiştir. İnfra orbital abse, angular ven penetrasyonu ile cavernous sinüs trombozuna neden
olabilir. Cavernous sinüs trombozu sıklıkla ölümcüldür fakat trombozun çözülmesi sonucunda
beyin hasarı ve körlük gibi hasarlar bırakabilir. İnfraorbital yaralanma meydana geldiğinde,
hasta ortodontisti ile acilen iletişime geçmelidir ve maxillofacial cerrah ile vaka konsülte
edilmelidir çünkü bu yaralanmalar başlangıçta asemptomatik olabilir ve sonradan
şiddetlenebilir. Oral aerobik ve anaerobik floraya karşı acilen antibiyotik verilmelidir ve
sonrasında insizyon ve direnaj yapılarak kötü sonuçlardan hastayı koruyabiliriz. Chaushu G,
Chaushu S, Weinberger T. Infraorbital abscess from orthodontic headgear. Am J Orthod
Dentofacial Orthop. 1997 Oct;112(4):364-6.
Facebow kazalarını önlemek için birçok güvenli aygıt tasarlanmıştır. Bunlar arasında,
kendinden gevşemeli enselikler ve kilit mekanizmalı Kloehn yüz arkları en etkili
32. modifikasyonlardır. SAMUELS, Russell HA; DOLL, Gerhard Michael. HOW
ORTHODONTIC FACEBOW INJURIES OCCUR: SELECTING EFFECTIVE SAFETY
DEVICES TO AVOID THEM. Turkish Journal of Orthodontics, 1998, 11.1: 55-63.
1.6. Mine Renklenmesi
Araştırmalar asitlenmiş mine yüzeyinde bonding mataryellerinin derine penetre
olabileceğini göstermiştir. Fjeld M, Øgaard B. Scanning electron microscopic evaluation of
enamel surfaces exposed to 3 orthodontic bonding systems. Am J Orthod Dentofacial Orthop.
2006 Nov;130(5):575-81.Rezin tagları mine dokusu içine geri dönüşümsüz olarak 50
mikrometreye kadar geri dönüşümsüz olarak ilerler. Silverstone LM, Saxton CA, Dogon IL,
Fejerskov O. Variation in the pattern of acid etching of human dental enamel examined by
scanning electron microscopy.Caries Res. 1975;9(5):373-87. Söküm ve temizleme sırasında
uzaklaştırılamayan bu derin rezin girintilerinin gıda ve korozyon ürünlerindeki renklendirici
maddelerin direkt abzorpsiyonu, minede renklenmelere sebep olmaktadır Eliades T,
Kakaboura A, Eliades G, Bradley TG. Comparison of enamel colour changes associated with
orthodontic bonding using two different adhesives. Eur J Orthod. 2001 Feb;23(1):85-90. Bir
diğer sebep ise rezin temizleme işleminin fazla derin yapılması ve buna bağlı olarak mine
yüzey özelliklerinin bozulması olabilir. Braket sökümü sonrasında arta kalan rezin tagları
ağartma ajanlarının mine içine hareketine engel olabilmektedir. Bu durum ağartma işleminin
başarısızlığına değil geç etkisini göstermesine sebep olmaktadır. Hintz JK, Bradley TG,
Eliades T. Enamel colour changes following whitening with 10 per cent carbamide peroxide:
a comparison of orthodontically-bonded/debonded and untreated teeth. Eur J Orthod. 2001
Aug;23(4):411-5. Ortodontik mekaniklerin muhtemel yan etkilerinden korunmak ve bunları
minimalize etmek için klinisyenler tedavi periodu boyunca oluşabilecek problemlere hazır
olmalıdır. Shaw WC, O'Brien KD, Richmond S, Brook P. Quality control in orthodontics:
risk/benefit considerations. Br Dent J. 1991 Jan 5;170(1):33-7.
33. Mine insan vücudundaki en mineralize dokudur. % 96 sı inorganik mataryelden %4 ü
organik mataryel ve sudan oluşur. Ortodontik tedavi protokolleri diş minesinde fiziksel
hasarlara neden olabilir. Ortodontik tedaviyle mine yüzeyinde potansiyel hasarlara neden olan
durumlar şunlardır:
1-etching işleminden önce temizlemek için uygulanan abrasivler
2-asit etch işlemi ile birlikte mine yüzeyinde oluşan kayıplar
3-bilinçli olarak minede yapılan aşındırma ve stripping işlemleri
4-dental plaktan kaynaklanan bakterilerin aktivitesiyle birlikte meydana gelen
deminerelizasyon ve beyaz nokta lezyonları
5-parafonksiyonel aktiviteler sonucu minede meydana gelen kayıplar
6-braketler uzaklaştırılırken meydana gelen mine fraktürleri
7-dönen enstrümanlarla kalan kompozit artıklarının mekanik uzaklaştırılması işlemi
8-düşen braketlerin rebonding işlemleri.
Arhun N , Arman A. Effect of orthodontic mechanics on tooth enamel : a review.Seminars in
Orthodontics 2007;13:281-291.
Şuanda uygulanan bütün adesiv sistemlerde etching işlemi sırasında uygulanan asitin
penetrasyon derinliğinin derecesi asitin tipine ve konsantrasyonuna, etching işleminin
süresine ve mine yüzeyinin kimyasal kompozisyonuna bağlıdır. Cehreli SB, Eminkahyagil N.
Effect of active pretreatment of self-etching primers on the ultramorphology of intact primary
and permanent tooth enamel. J Dent Child (Chic). 2006 May Aug;73(2):86-90. Genellikle
mine yüzeyini hazırlamak için yapılan etching işleminde %30 ile %50 lik arasında değişen
oranlarda fosforik asit 15 ie 60 sn arasında uygulanır, takiben yüzey yıkanır ve kurutulur.
Osorio R, Toledano M, Garcia-Godoy F. Bracket bonding with 15- or 60-second etching and
adhesive remaining on enamel after debonding. Angle Orthod. 1999 Feb;69(1):45-8. Aşırı
mine kaybının kontrolü için fosforik asite alternatif olarak maleik asit ve polyakrilik asit
34. kullanılır ama bunun sonucu olarak bondun dayanımı azalır. Olsen ME, Bishara SE, Damon
P, Jakobsen JR. Evaluation of Scotchbond Multipurpose and maleic acid as alternative
methods of bonding orthodontic brackets. Am J Orthod Dentofacial Orthop.1997
May;111(5):498-501.
1.7. Mine Travması ve Hasarı
Debonding İşlemi Sırasında Meydana Gelen Mine Hasarı
Debonding işleminin amacı dişten ataşmanları ve adesiv resinleri uzaklaştırmaktır ve
yüzeyi mümkün olduğunca tedaviden önceki durumuna getirmektir. Debonding işleminde
önemli birkaç faktör vardır, en önemlisi braketin tipi ve adesivin kullanılmış olması, resin
uzaklaştırılırken kullanılan araçlardır. Profitt W: Contemporary orthodontics. St Louis, CV
Mosby .1986.Bond dayanıklılığı mine üzeyinde hasara neden olmadan braketi uzaklaştırmaya
izin verecek derecede olmalıdır. Maximum bond dayanıklılığı minenin kohesiv
dayanıklılığından daha az olmalıdır, yaklaşık olarak 14 MPa’dır. BOWEN RL, RODRIGUEZ
MS. Tensile strength and modulus of elasticity of tooth structure and several restorative
materials.J Am Dent Assoc. 1962 Mar;64:378-87. Braketlerin ve bonding ajanların mine
yüzeyinden uzaklaştırılmasıve mine üzerinde çatlak, kırık, çizik ve kayıp gibi morfolojik
değişikliklere bazen de pulpa hasarına neden olabilir. Ortodontide braket adezyonusunda
ikilem vardır; tedavi boyunca yeterince güçlü olmalı aynı zamanda tedaviden sonra braket
uzaklaştırılırken mineye zarar vermeyecek derecede az dayanıklılıkta olmalıdır. Bennett CG,
Shen C, Waldron JM. The effects of debonding on the enamel surface. J Clin Orthod. 1984
May;18(5):330-4. Braket söküm aşamasından sonra minede çatlak görülme sıklığı %50
civarıdır. Bishara SE, Fehr DE. Ceramic brackets: something old,something new, a review.
Semin Orthod. 1997 Sep;3(3):178-88. Review. Debonding kuvvetleri: mine üzerinde
kullanılan ajanlardan (fosforik asit, self-etch primer, polyakrilik asit ) , adesiv resinden,
35. polimerizasyon metodlarıdan, braket tipinden, ya da braketin taban kısmının yapısı gibi birçok
faktörden etkilenir. Ozcan M, Finnema K, Ybema A. Evaluation of failure characteristics and
bond strength after ceramic and polycarbonate bracket debonding: effect of bracket base
silanization. Eur J Orthod. 2008 Apr;30(2):176-82. doi: 10.1093/ejo/cjm100. Epub 2008 Jan
21. Genellikle debonding kuvvetinde artma minede hasar riskinde artışa neden olur . Ostman-
Andersson E, Marcusson A, Hörstedt P. Comparative SEM studies of the enamel surface
appearance following the use of glass ionomer cement and a diacrylate resin for bracket
bonding. Swed Dent J. 1993;17(4):139-46.
Herhengi bir ataşmanın sökümü sırasında kullanılması gereken kuvvet, braketin tipine
ve retansiyon mekanizmasına, söküm tekniğine yapıştırıcı tipine ve mineye uygulanan
maddelerin tipine bağlıdır. Braket sökümü için kullanılan kuvvet 13 MPa’ın üzerine
çıktığında, minede çatlamalar ve kırıklar oluşur. Metal braketlerin Weingart pensi veya bant
sökücü ile sökülmesi sırasında uygulanan kuvvet genelde 13MPa’ın üzerine çıkmaz ancak
mine yüzeyine kimyasal olarak bağlanan seramik braket söz konusu ise konvansiyonel
yöntemleri kullanırken dikkat etmek gereklidir. Seramik braketler için alternatif yöntemler
(ultrasonik, elektrotermal, lazer) gündeme gelmiştir. Bu yöntemler pulpa hasarı gibi
potansiyel riskler taşıdıkları için, klinik olarak önerilmeden önce daha çok geliştirilmeleri
gerekmektedir. Bishara SE, Fehr DE. Ceramic brackets: something old, something new, a
review. Semin Orthod. 1997 Sep;3(3):178-88. Penslerle yapılan debonding işlemi makaslama,
gerilme ve tork kuvvetlerine neden olur. Eliades T, Bourauel C. Intraoral aging of
orthodontic materials: the picture we miss and its clinical relevance. Am J Orthod Dentofacial
Orthop. 2005 Apr;127(4):403-12.
Braket debondinginden sonra muhtemel ayrılma tipleri ya mine ile adesiv resin
arasında ya adesiv resinin içinde ya da braket ile adesiv resin arasında olur, son iki durumda
artıkların uzaklaştırılması gerekir. Hong YH, Lew KK. Quantitative and qualitative
36. assessment of enamel surface following five composite removal methods after bracket
debonding. Eur J Orthod. 1995 Apr;17(2):121-8. Braket debondingi ya da artıkların
uzaklaştırılması sırasında mine yüzeyindeki kayıplar ya da braket debondinginin zaralı etkileri
iatrojenik problemlerdir. Özellikle mine yüzeyinden calsium kayıpları dental erozyona neden
olabilir. ten Cate JM, Imfeld T. Dental erosion, summary. Eur J Oral Sci. 1996 Apr;104(2 ( Pt
2)):241-4.
Adesivlerin uzaklaştırılması plak retansiyonunun eliminasyonu için ve mine yüzeyinin
estetik görüntüsü için gereklidir. Yanlış debonding teknikleri örneğin elmas frez kullanılması
minede hasara ve daha fazla zaman kaybına sebep olabilir. Ireland AJ, Hosein I, Sherriff M.
Enamel loss at bond-up, debond and clean-up following the use of a conventional light-cured
composite and a resin-modified glass polyalkenoate cement. Eur J Orthod. 2005
Aug;27(4):413-9. Adesiv resin tipi ve debonding sırasında kullanılan enstrümanlar mine
kaybı miktarı ile ilişkilidir. Yüksek hızda tungsten karpid frezlerin kullanılmasını ardından
sof-lex disklerin düşük hızda kullanılması son derece güzel bitim sağlar ve son aşamada
lastiklerle Zircate patın uygulanmasını Zarinnia ve ark.’ları tavsiye etmiştir. Rezidüel rezinleri
uzaklaştırmak için çelik frezlerin bitimde kullanılması etkili değildir. Zarrinnia K, Eid NM,
Kehoe MJ. The effect of different debonding techniques on the enamel surface: an in vitro
qualitative study. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 1995 Sep;108(3):284-93. Oliver ve
Griffiths debonding işleminden sonra kompozit artıklarını uzaklaştırmanın en iyi yolu olarak
düşük hızda tungsten karpid frezlerin kullanılmasını tavsiye etmişlerdir. Oliver RG, Griffiths
J. Different techniques of residual composite removal following debonding--time taken and
surface enamel appearance. Br J Orthod. 1992 May;19(2):131-7. Günümüzde silikon karpid,
silikon dioksit ya da elmas parçacıkları gibi çeşitli farklı polisherler vardır. Marghalani HY.
Effect of finishing/polishing systems on the surface roughness of novel posterior composites.
J Esthet Restor Dent. 2010 Apr;22(2):127-38. Sacha ve ark.’ları 75 tane çekilmiş insan
37. dişinde debonding ve temizleme işleminden sonra mine kaybını ve kompozit artıklarını
değerlendirmiştir. Adesiv artıklarını temizlemek için beş farklı prosedür uygulamıştır.
1.carpid frezlerle 2. Carpid frez ve Brownie ve Greenie silikon temizleyiciler 3. Carpid frez ve
Astropol temizleyicileri 4. Carpid frez ve Renew temizleyicileri 5. Carpid frez, Brownie,
Greenie ve PoGo temizleyiciler uygulanarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar: Sadece carpid
frezlerle yapılan temizleme prosedürlerinde çok fazla diş yapısında kayıp olabileceği
görülmüştür. Çok basamaklı lastikle uygulanan temizleme kitleri mine kaybından korunma
açısından avantajlı olduğu görünmüştür. Farklı temizleme metodları yüzey bileşimi üzerine
önemli bir etkisi yoktur ama mine kaybı olmaksızın uygun bir temizleme gerçekleştirmek
zordur. Ryf S, Flury S, Palaniappan S, Lussi A, van Meerbeek B, Zimmerli B. Enamel loss
and adhesive remnants following bracket removal and various clean-up procedures in vitro.
Eur J Orthod. 2012 Feb;34(1):25-32. Braketlerin kaidesinden cutting penslerle tutularak
braketlerin bükülerek çıkarılması en güvenli metoddur. Bu işlem braket için dezavantajdır
ama minenin korunması daha önemlidir. Metal braketlerin debondinginden sonra mine hasarı
nadirdir, ama çalışmalarda mine fraktürleri ve seramik braketlerin debondingi sırasında
minede madde kaybı rapor edilmiştir. Seramik braketleri uzaklaştırırken kırılmaları kolaydır,
eğer bu durum olursa braketin büyük parçaları elmas taşlarla el aletleri ile uzaklaştırılmalıdır.
Seramik braketler küçüktür ve deforme olma özelliği yoktur, onlar ya tamdır ya da kırılmıştır.
Braketleri uzaklaştırmak için makaslama kuvvetleri uygulanır ve gerekli olan kuvvet endişe
verici boyutlara ulaşabilir. Seramik braketlerin debondinginde yaşanan bu problemler için üç
yaklaşım vardır:
Kuvvet uygulandığında braket ve bonding resin arasında ara yüzeyde değişim artar, braket
ve bonding resin arasında ayrılma meydana gelecektir. Bugün satılan seramik braketlerin
çoğu kolay uzaklaştırılması için ara yüzeyleri dizayn edilmiştir
38. Isı kullanılarak bonding resin gevşetilir böylece daha düşük kuvvetlerle braketler
uzaklaştırılabilir
Debonding kuvveti uygulandığında modifiye braketler tahmin edildiği gibi kırılır. Slot
kısmı fraktür için yeniden düzenlenen metal slotlu seramik braketlerin bir avantajı vardır,
uzaklaştırmak için daha küçük kuvvetler gerekir. Proffit WR, Fields HW, Sarver
DM.Contemporary Orthodontics. Fifth edition, Canada, Mosby Inc. 2013;593-594.
Şu anda elektrotermal ve laser enstrümanlarla ısı sağlayarak braketleri uzaklaştırma
günceldir. Feldon ve arkadaşları diode laserin seramik braketlerin debonding işlemi üzerine
etkisini araştırmışlardır. Braket ısıtıldığında daha az kuvvet gerektiği , bu sıcaklığın az bir
hasta kısmında rahatsızlığa ve minimal pulpa hasarına neden olduğunu göstermişlerdir.
Feldon PJ, Murray PE, Burch JG, Meister M, Freedman MA. Diode laser debonding of
ceramic brackets. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2010 Oct;138(4):458-62.Debonding
işleminden sonra diş üzerinde arta kalan simanlar scaling işlemi ile rahatlıkla uzaklaştırılabilir
ama rezidüel bonding rezinlerin uzaklaştırılması daha zordur. En iyi sonuçlar 12 yivli karpid
frezlerle dental aletleri modarate hızda kullanılarak elde edilmiştir. Bu frezler rezini kolayca
keser ama mine üzerine de küçük etkileri vardır. Temizleme prosedürleri tamamlandıktan
sonra topikal florid uygulanmalıdır. En dikkatli olduğumuz yaklaşımlarda bile floridden
zengin minenin dış tabakasında bir miktar kayıp olabilir. Proffit WR, Fields HW, Sarver
DM.Contemporary Orthodontics. Fifth edition, Canada, Mosby Inc. 2013;593-594.
Özenle yapılması gereken debonding işleminin dışında bant oturtucunun dikkatsiz
kullanımı da mine travmalarına neden olabilir. Bant uygulaması esnasında geniş restorasyonlu
dişlerde desteksiz tüberkül tepelerinin kırılma riskinin yüksek olmasından dolayı dikkatli
çalışmak gerekir. Braket sökümleri özel pensleriyle ve uygun teknikte yapılmalıdır, braketler
çekerek çıkartılmaya çalışılmamalıdır. Travess H, Roberts-Harry D, Sandy J. Orthodontics.
Part 6: Risks in orthodontic treatment. Br Dent J. 2004 Jan 24;196(2):71-7. Özellikle seramik
39. braketlerin sökümü için bağlanma tiplerine göre değişik pensler, braketi aşındırma veya
termal ya da elektrotermal söküm gibi seçenekler kullanılabilir. Zachrisson BU . Bonding in
orthodontics.In Graber TM , Vanarsdall RL .Orthodontics: Current Principles and
Techniques.Mosby , St. Louis , 1994, pp,571-2.
İnterdental Stripping: Kasıtlı Yapılan Hasar
İnterdental stripping ortodontik tedavide yaygın olarak kullanılan klinik bir
uygulamadır. Çeşitli teknikler bugün yaygın olarak kullanılmaktadır. En yaygın olarak
kullanılanı el ile ya da motorla yapılan abrasiv strippingdir, tungsten carpid ya da elmas frez
kullanılır. Keim RG, Gottlieb EL, Nelson AH, Vogels DS 3rd. 2002 JCO study of orthodontic
diagnosis and treatment procedures. Part 1. Results and trends. J Clin Orthod. 2002
Oct;36(10):553-68. Aproksimal kontakların yeniden şekillendirilmesinde bolton
uyumsuzluğunda, hafif ya da modarate çapraşıklıkta, dental arkların stabilizasyonunda
uygulanır. Dişler yeniden şekillendirilerek daha ideal forma gelir. Minede çözünmeye neden
olmadan 0.3 – 0.4 mm aşındırma yapılabileceği iddia edilmektedir. Mine yüzeyindeki
değişim, çürük ve periodontal hastalık insidansında artışa ve sıcaklığa karşı hassasiyete neden
olabilir. Arhun N , Arman A. Effect of orthodontic mechanics on tooth enamel :a review.Am J
Orthod Dentofacial Orthop.2007;13:281-291.
Twesma ve ark.’larının yaptığı çalışmada stripping işleminin proximal yüzeylerdeki
deminerelizasyondan ve çürüklerin artışından sorumlu olduğu görülmüştür. Twesme DA,
Firestone AR, Heaven TJ, Feagin FF, Jacobson A. Air-rotor stripping and enamel
demineralization in vitro. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 1994 Feb;105(2):142-52.
Radlanski ve ark.’ları stripping işleminin plak akümülasyonunda artışa neden olduğunu
göstermiştir. Radlanski RJ, Jäger A, Schwestka R, Bertzbach F. Plaque accumulations
caused by interdental stripping. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 1988 Nov;94(5):416-20.
Erratum in: Am J Orthod Dentofacial Orthop 1989 May;95(5):27. Joseph ve ark.’ları mine
40. yüzeyinde meydana gelen çiziklerin daimi olarak kaldığını, doğal iyileşme mekanizmalarının
bunu tamir etmediğini tespit etmiştir. Joseph VP, Rossouw PE, Basson NJ. Orthodontic
microabrasive reproximation. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 1992 Oct;102(4):351-9.
Stripping işleminin diğer muhtemel yan etkisi uygulama sırasında ortaya çıkan ısıdır.
Bu yüzden Zachrisson stripping sırasında soğutma uygulanmasının önemini vurgulamıştır.
Zachrisson BU. JCO/interviews Dr. Bjorn U. Zachrisson on excellence in finishing. Part 1. J
Clin Orthod. 1986 Jul;20(7):460-82. Sheridan döner aletlerle yapılan stripping işleminde
açığa çıkan ısının olası zararlı etkisinden korunmak için su spreyi kullanımını önermiştir.
Sheridan JJ. Air-rotor stripping. J Clin Orthod. 1985 Jan;19(1):43-59. Zach ve Cohen ‘ e göre
pulpada 5.5 derece (º) den daha fazla ısı artışı inflamasyona neden olur. 5.5º ısı artışı sonucu
%15 oranında pulpada nekroza neden olduğunu, 11.1º ısı artışının %60 oranında pulpada
nekroza neden olduğunu ve 16.6º ısı artışının %100 oranında pulpada nekroza neden
olduğunu Zach ve Cohen rapor etmiştir. Zach L, Cohen G. Pulp response to externally applied
heat. Oral Surg Oral Med Oral Pathol. 1965 Apr;19:515-30. Baysal ve ark. herhangi bir
soğutucu olmadan farklı stripping metodlarının pulpa odasında neden olduğu ısı artışını
ölçmüşlerdir. Tungsten karpid frezler yüksek hızda el aletleriyle beraber kullanıldığında kritik
sıcaklık olan 5.5º aştığı tespit edilmiştir. Metal striplerin premolar dişlerde kullanılması pulpa
odasında termal değişiklikler açısından en güvenli prosedür olduğu görülmüştür. Tungsten
karpid frezle yapılan strippingde diğer stripping işlemlerine göre daha fazla ısı artışı olduğu
görülmüştür. Klinisyenler stripping boyunca ısının zararlı etkilerine karşı uyanık olmalıdır ve
öncelikle hava ile soğutma kullanılmalıdır çünkü hava su spreyinden daha iyi bir görüş sağlar.
Baysal A, Uysal T, Usumez S. Temperature rise in the pulp chamber during different
stripping procedures. Angle Orthod. 2007 May;77(3):478-82. Stripping işleminden sonra Sof-
lex polishing diskleri kullanıldığında mine yüzeyinin daha düzgün ve plak retansiyonunun
daha az olduğunu araştırmacılar tespit etmiştir. Arman A, Cehreli SB, Ozel E, Arhun N,
41. CetinÅŸahin A, Soyman M. Qualitative and quantitative evaluation of enamel after various
stripping methods. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2006 Aug;130(2):131.e7-14.
Mine Aşınması
Metal veya seramik braketler ile temasta olan minenin aşınması mümkündür. Özellikle
üst kanin tepelerinin retraksiyon esnasında alt kanin braktlerine teması sonucu böyle bir
durum ortaya çıkar. Aynı şekilde, derin kapanışın artmış olduğu durumlarda, alt keserlerde
seramik braket varlığında üst keserlerin insizal kenarlarında benzer bir durum görülebilir.
Asitli yiyecekler ve saf meyve suları erozyona neden olabilecekleri için sabit tedavi gören
hastalar tarafından kullanılmamalıdır. Travess H, Roberts-Harry D, Sandy J. Orthodontics.
Part 6: Risks in orthodontic treatment. Br Dent J. 2004 Jan 24;196(2):71-7.
1.8. Mine Demineralizasyonu ve Çürük Oluşumu
Mine yüzeyinin dekalsifikasyonu ve çürük oluşumu sabit tedavinin en sık görülen ve
en önemli iatrojenik etkilerindendir. En çok etkilenen dişler birinci büyükazı dişleri, üst yan
kesiciler ve mandibular küçükazı dişleri olarak bildirilmiştir Geiger AM, Gorelick L,
Gwinnett AJ, Griswold PG. The effect of a fluoride program on white spot formation during
orthodontic treatment. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 1988 Jan;93(1):29-37.
Başlangıç çürük lezyonlarının oluşumunda en büyük role sahip olan mikroorganizma
anaerobik fakültatif olan Streptococcus Mutans ‘lardır.Bu mikroorganizmalar asidojenik (asit
üreten) ve asidürik(asit ortamında büyüyen) özelliğe sahiptir.Lactobacilluslar lezyonun
ilerleyen safhalarında devreye girerler. Drucker DB .Optimum Ph values for growth of
various plaque streptococci ,in vitro.In Dental plaque , ed .McHugh WD ,1970 p.241-
48.Dundee , Scotland :D.C. Thompson.
Çalışmalar, sabit ortodontik tedavi gören hastaların dental plak hacminin, ortodontik
tedavi görmeyen hastalara kıyasla daha hızlı arttığını ve plağın daha düşük ph değerine sahip
42. olduğunu göstermektedir. Sabit apereylerin plak tutucu özelliği hastalarda çürük oluşma
riskini arttırır. Qgaard B. White spot lesions during orthodontic treatment : mechanisms and
fluoride preventive aspects.Semin Orthod.2008;14:183-193.Çapraşıklık ve maloklüzyonlar
dişlerin temizlenmesini güçleştirirken apereylerin eklenmesi durumun daha da zorlaşmasına
sebep olmaktadır. Çalışmalar sabit ortodontik apereylerin dental plak hacmini hızla
arttırdığını ve ortodonti hastalarındaki plak pH‘ının normalden daha düşük olduğunu
göstermektedir. Gwinnett AJ, Ceen RF. Plaque distribution on bonded brackets: a scanning
microscope study. Am J Orthod. 1979 Jun;75(6):667-77. Braketleme ve bantlama sonrasında
dental plaktaki karyojenik bakteri kompozisyonunda hızlı bir değişim olduğu görülmektedir.
Chatterjee R, Kleinberg I. Effect of orthodontic band placement on the chemical composition
of human incisor tooth plaque. Arch Oral Biol.1979;24(2):97-100.Özellikle S.mutans gibi
asidojenik bakteri seviyesi ortodonti hastalarında farkedilir derecede artmaktadır. Braketlerin
çevresindeki mikrofloranın incelendiği bir çalışmada, braketin çevresindeki çürük
kavitesinden ya da yakınından toplanan plakta belirlenen mutans streptokokların sayısının,
ortodontik tedavi görmeyen bireylerin dişlerinden toplanan plakla karşılaştırıldığında anlamlı
düzeyde yüksek olduğu bildirilmiştir. Abe M. [Microflora around the bracket by direct
bonding system]. Nichidai Koko Kagaku. 1990 Dec;16(4):429-40. Bu plaklar fermente
edilebilir karbonhidratlarla buluştuklarında dental plağın pH değeri düşerek asidik hale
gelmektedir. pH değeri remineralizasyon eşiğinin altına düştüğünde deminerelizasyon
başlamaktadır. Hausen H , Seppa L , Fejerskov O. Can caries be predicted , in Thylstrup A ,
Fejerskov O , eds : Textbook of Clinical Cariology. Copenhagen , Munksgaard,1994 ,pp 393-
411.
Demineralize yüzeyde remineralizasyon oluşabilmektedir, ancak restoratif müdahale
gerektiren kavitasyonlara kadar ağır durumlarda ortaya çıkabilir.Dincyurek KG , Arman A.
Complication of orthodontic treatment. Turkish J Orthod 2006;19:79-96.Ortodontik tedavi
43. gören hastalarda sukroz yüklemesi sonrası dental plakta meydana gelen pH değişikliğini
incelemişlerdir. En düşük pH değeri üst kesicilerde çıkmıştır. Bu duruma sebep olarak
tükrüğün temizleyici etkisinin kesiciler bölgesinde azalması olarak gösterilmiştir. Arneberg P,
Giertsen E, Emberland H, Ogaard B. Intra-oral variations in total plaque fluoride related to
plaque pH. A study in orthodontic patients. Caries Res. 1997;31(6):451-6. Erratum in: Caries
Res 1998;32(2):158.
Ortodonti hastalarında diş çürüklerinin oluşmasında tükrüğün de önemli rolü
bulunmaktadır. Tükürük pH’sı, akış hızı ve tamponlama kapasitesi asit atağı sonrasında
minede oluşan mineral kaybının derecesini, deminerelizasyon derecesini, deminerelizasyonun
ilerleyişini ya da reminerelizasyon sürecini etkilemektedir. Newburn E.Cariology 3rd edn.
Chicago:Quintessence1989:29-61. Tükürükte belli düzeyde florürün sürekli bulunması
sağlandığında asit atağı başladığında reminerelizasyonun gerçekleşmesi de daha kolay
olabilmektedir. Fejerskov O. Changing paradigms in concepts on dental caries: consequences
for oral health care. Caries Res. 2004 May Jun;38(3):182-91. Forsberg ve arkadaşları;
ortodontik tedavi sırasında tükürük akış hızının arttığını bildirmişlerdir. Tükürük akış hızının
artması pH’nın ve tamponlama kapasitesinin de artmasını sağlamaktadır. Bu durum bazı
hastalarda daha az demineralizasyon görülmesini açıklamaktadır. Bu bireylerde, minenin
çözünmesi ile minerallerin yeniden çökelmesi sürecinin dengesi remineralizasyonun ağırlık
kazanması ile bozulmaktadır. Chang HS, Walsh LJ, Freer TJ. Enamel demineralization during
orthodontic treatment. Aetiology and prevention. Aust Dent J. 1997 Oct;42(5):322-7. Yapılan
çalışmalar sabit ortodontik apereylerin diş plağı miktarında hızlı bir artışa sebep olduğu
sonucuna varmıştır ve bu şekildeki plak ortodontik tedavi görmeyen hastalardan daha düşük
pH oluşmasına sebep olur. Chatterjee R, Kleinberg I. Effect of orthodontic band placement on
the chemical composition of human incisor tooth plaque. Arch Oral Biol. 1979;24(2):97-100.
44. Sabit apereylerin plak tutucu özellikleri hastalarda çürük riskinin artışına hazırlayıcı
olmaktadır. Dahası ortodontik apereylerin takılmasını takiben plağın bakteriyel
kompozisyonunda hızlı bir değişim gözlenir. Ortodonti hastalarında S.mutans gibi asidojenik
bakterilerin miktarı önemli şekilde artış gösterir. Bishara SE , Ostby AW. White spot lessions
: formation , prevention and treatment.Semin Orthod.2008;14:174-182. Tedavi sırasında farklı
ligasyon yöntemlerinin uygulanması da bakteri gelişimi üzerinde etkilidir.Elastik ligatürle
bağlanan braketlerin etrafındaki bakteri sayısı paslanmaz çelik ligatürle bağlanan braketlere
göre daha fazladır.Bu nedenle ağız hijyeninin iyi olmadığı hastalarda ligasyon için paslanmaz
çelik ligatür teller tercih edilmelidir. Benson PE, Douglas CW, Martin MV. Fluoridated
elastomers: effect on the microbiology of plaque. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2004
Sep;126(3):325-30.
Ağız ortamının pH seviyesi remineralizasyon için eşik seviyesinin altında olursa
dekalsifikasyon meydana gelir. Demineralizasyonun ilk klinik belirtileri beyaz nokta
lezyonları olarak gözlenir. Ogaard B, Rølla G, Arends J. Orthodontic appliances and enamel
demineralization. Part 1. Lesion development. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 1988
Jul;94(1):68-73. Beyaz nokta lezyonu , düz yüzeyde lokalize , süt beyazı/opak olarak kendini
gösteren , demineralize çürük minenin yüzeyaltı pörözitesi olarak tanımlanmaktadır.Özellikle
ağız içi ph’nın azaldığı durumlarda , mikroorganizmaların da etkisiyle , diş yapısındaki
kalsiyum ve fosfat minerallerinin azalması şeklinde kendini gösterir. Bishara SE , Ostby AW.
White spot lesions :formation , prevention and treatment. Semin Orthod.2008;14:174-182.
Böyle lezyonlar iki randevu arası zaman kapsayan yaklaşık 4 hafta içinde bile oluşabilir. Bu
önemli bir bulgudur ve hem hasta hem de hekim için dikkat edilmesi gereken önemli bir
gerçektir. Ogaard B, Rølla G, Arends J. Orthodontic appliances and enamel
demineralization. Part 1. Lesion development. Am J Orthod Dentofacial Orthop.1988
Jul;94(1):68-73. Beyaz leke oluşumunu etkileyen faktörler bireysel yatkınlık, diş yüzey
45. özellikleri, braket ile dişeti arasındaki mesafe, tükürük akışı ve tamponlama kapasitesi ile diş
fırçalamanın etkinliğidir. Gorelick L, Geiger AM, Gwinnett AJ. Incidence of white spot
formation after bonding and banding. Am J Orthod. 1982 Feb;81(2):93-8. Norveç’te yapılan
bir çalışmada, ortodontik tedavi gören hastaların %50’sinde bir veya daha fazla sayıda beyaz
lezyon oluştuğu ve dişlerin de %5.7 oranında bu durumdan etkilendiğini belirtmişlerdir.
Tedavi görmeyen kontrol grubunda ise hastaların %11’inde, dişlerin %0.4’ünde beyaz lezyon
oluştuğu görülmüştür. Boersma JG, van der Veen MH, Lagerweij MD, Bokhout B, Prahl-
Andersen B. Caries prevalence measured with QLF after treatment with fixed orthodontic
appliances: influencing factors. Caries Res. 2005 Jan-Feb;39(1):41-7. Hangi dişlerin beyaz
lezyona daha yatkın olduğuna dair yapılan birçok çalışma farklı sonuçların çıkmasına neden
olmuştur. Mizrahi, beyaz lezyonların daha çok maksiller kesicilerde ve mandibular 1.
büyükazılarda oluştuğunu, Mizrahi E. Enamel demineralization following orthodontic
treatment. Am J Orthod. 1982 Jul;82(1):62-7. Gorelick ise maksiller kesicilerin daha yatkın
olduğunu, özellikle maksiller laterallerin daha çok etkilendiğini bulmuşlardır. Gorelick L,
Geiger AM, Gwinnett AJ. Incidence of white spot formation after bonding and banding. Am J
Orthod. 1982 Feb;81(2):93-8. Oral hijyen eğitimi ve motivasyonu ile beslenme kontrolü,
dekalsifikayon riskini azaltmak için önemlidir. Her seans dişlerin dikkatli bir şekilde
incelenmesi, tavsiye ya da müdahale gerektiren durumları ortaya çıkarmaya yetecektir. Aşırı
demineralizasyon ve kötü hijyen durumlarında tedavinin durdurulması son çare de olsa hekim
tarafından gözardı edilmemelidir. Dincyurek KG , Arman A. Complications of orthodontic
treatment .Turkish J Orthod 2006;19:79-96.
Tedavi sonunda mevcut lezyonların tükürüğün etkisi ile remineralize olmasına izin
vermek için 2 ay beklenmelidir. Spontan remineralizasyon için tükürük yeterli olamıyorsa
topikal flor uygulanmalıdır. Yüksek dozda topikal flor uygulaması (20000-25000 ppm) etkili
bir yöntem olsa da, florlu diş macunu (1000-1500 ppm) veya gargara (günlük %0.05 sodium
46. florid veya haftalık %0.2 sodium florid) gibi yüksek frekansta düşük dozlar tavsiye
edilmektedir. Bergstrand F, Twetman S. Evidence for the efficacy of various methods of
treating white-spot lesions after debonding of fixed orthodontic appliances. J Clin Orthod.
2003 Jan;37(1):19-21. Ortodonti hastalarının %15’inden azının ağız gargaralarını önerildiği
şekilde kullandığı bildirilmiştir. Bu nedenle vernik, solüsyon veya jel gibi hasta kooperasyonu
gerektirmeyen bir florür uygulaması önerilmektedir. Øgaard B, Larsson E, Henriksson T,
Birkhed D, Bishara SE. Effects of combined application of antimicrobial and fluoride
varnishes in orthodontic patients. Am J Orthod Dentofacial Orthop. 2001 Jul;120(1):28-35.
Erratum in: Am J Orthod Dentofacial Orthop 2001 Sep;120(3):279.
1.9. Temporomandibular Disfonksiyon
Temporomandibular eklem bozuklukları, çiğneme kaslarını temporomandibular
eklemi veya her ikisini birden içeren bir grup klinik sorunu ifade emektedir. Kim MR, Graber
TM, Viana MA. Orthodontics and temporomandibular disorder: a meta-analysis. Am J Orthod
Dentofacial Orthop. 2002 May;121(5):438-46. TME bozuklukları ile ilişkilendirilen oklüzal
faktörler: açık kapanış, tek taraflı çapraz kapanış, 7 mm’den fazla overjet, 5-6‘dan fazla diş
eksikliği olarak rapor edilmiştir. Herhangi bir maloklüzyona uzun süre maruz kalan
bireylerde, maloklüzyonu olmayan bireylere oranla daha fazla TME bozukluğu semptomu
olduğu bildirilmiştir. Egermark I, Magnusson T, Carlsson GE. A 20-year follow-up of signs
and symptoms of temporomandibular disorders and malocclusions in subjects with and
without orthodontic treatment in childhood. Angle Orthod. 2003 Apr;73(2):109-15. Mc
Namara ve ark.’ları oklüzal faktörlerin TME bozuklukları üzerindeki etkisini %10-%20 olarak
tahmin etmiş ve stabil bir oklüzyonun ulaşılması gereken makul bir tedavi hedefi olduğunu
ancak belirli bir gnatolojik ideale ulaşılmamasının TME bozukluğu ile sonuçlanmadığını
bildirmiştir. McNamara JA Jr, Seligman DA, Okeson JP. Occlusion, Orthodontic treatment,
47. and temporomandibular disorders: a review. J Orofac Pain. 1995 Winter;9(1):73-90. Diş ve
çene ilişkilerini değiştirmek stomatognatik sistemin fonksiyonlarını etkiler. Dolayısıyla
ortodontik tedavi temporomanibular disfonksiyon (TMD) riski oluşturabilmektedir. Luther F.
Orthodontics and the temporomandibular joint: where are we now? Part 1. Orthodontic
treatment and temporomandibular disorders. Angle Orthod. 1998 Aug;68(4):295-304.
Ortodontide üst keser retraksiyonunun mandibulayı geriye zorlaması, tedavi sonundaki
uygunsuz oklüzal ilişkiler, relapsa bağlı olarak stomatognatik dengenin kurulamaması,
mandibulanın yerinin aşırı değiştirilmesi, çenelik kullanımı gibi muhtemelen TME rahatsızlığı
oluşturacak birçok neden vardır. Ancak ortodontik tedavi gören ve görmeyen kişiler üzerinde
yapılan uzun dönem çalışmalarda özellikle tedavi görmüş bireylerde daha az eklem sorununun
ortaya çıktığı dolayısıyla ortodontik tedavinin eklem için yararlı olduğu düşünülmektedir.
Luther F. Orthodontics and the temporomandibular joint: where are we now? Part 1.
Orthodontic treatment and temporomandibular disorders. Angle Orthod. 1998 Aug;68(4):295-
304.
Ayrıca çenelik kullanımının eklem üzerinde herhangi bir zararlı etkisinin bulunmadığı
bazı çalışmalarda kanıtlanmıştır. Arat ZM, Akcam MO, Gokalp H. Long-term effects of chin-
cap therapy on the temporomandibular joints. Eur J Orthod. 2003 Oct;25(5):471-5.
Sadowsky ve Begole full ortodontik tedavi edilen 75 tane adolesan hastayı tedavi bittikten en
az 10 sene sonra yetişkin olduklarında, 75 tane tedavi edilmeyen malokluzyona sahip hastalar
ile karşılaştırmıştır. TMD açısından her iki grupta da semptomların benzer olduğu
bildirilmiştir. Adölosan çağı boyunca ortodontik tedavi gören bireyler, adolösan çağından
sonraki dönemde TMD gelişimi açısından artma ya da azalma görülmez. Sadowsky C,
BeGole EA. Long-term status of temporomandibular joint function and functional occlusion
after orthodontic treatment. Am J Orthod. 1980 Aug;78(2):201-12. Dibbets ve ark.’ları 171
hastada uzun dönem çalışma yapmışlardır. 75 hasta begg tekniği ile ( bu hastaların çoğu
48. çekimli strateji ile tedavi edilmiştir) , 66 hasta aktivatör ile ve 30 hasta çenelik ile tadavi
edilmiştir. Tedavinin başlangıcında ve sonunda semptomların kayıtları tutulmuştur. Sabit
tedavi uygulanan hasta grubunda objektif semptomların yüzdesi fonksiyonel gruptan daha
yüksektir. Ama 20 yıllık takipten sonra yapılan değerlendirmede bir fark olmadığı tespit
edilmiştir. McNamara JA Jr. Orthodontic treatment and temporomandibular disorders. Oral
Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod. 1997 Jan;83(1):107-17. Janson ve Hasund,
class II division 1 maloklüzyona sahip olan adölosan hastlarda çalışma yapmışlardır. 30 hasta,
diş çekimi yapılmadan iki safhada tedavi edilmiştir (headgear aktivatör uygulaması ardından
sabit tedavi uygulanmıştır) ve 30 hasta da dört premolar çekimli sabit tedavi uygulanmıştır.
Ek olarak tedavi edilmeyen 30 kişi ile de kontrol grubu oluşturulmuştur. Tedavi edilen ve
edilmeyen gruplarda benzer klinik disfonksiyonlar görülmüştür. Janson M, Hasund A.
Functional problems in orthodontic patients out of retention. Eur J Orthod. 1981;3(3):173-9.
Mimura ve Deguchi, çeneliğin TME üzerindeki morfolojik etkisini incelemek amacıyla
yaptıkları çalışmada, prepubertal dönemde klass III maloklüzyona sahip 19 bireyden oluşan
tedavi grubu ile 16 kişiden oluşan kontrol grubunu kullanmışlardır. Bu araştırma sonucunda;
çenelik tedavisiyle alt çenenin büyüme yönünün değiştiği, özellikle ramus büyümesinin
posteriora döndüğü, tedavi grubunun, kontrol grubuna göre daha ince kondil boynuna sahip
olduğu , kondil başı öne doğru rotasyon yaparken glenoid fossanın derinleştiği ve genişlediği ,
kondil ve fossa arasındaki aralığın azaldığı vurgulanmaktadır. Mimura H, Deguchi T.
Morphologic adaptation of temporomandibular joint after chincup therapy. Am J Orthod
Dentofacial Orthop. 1996 Nov;110(5):541-6.
Sadowsky ve ark.’ları 160 hastadan elde ettikleri bulguları rapor etmişlerdir .Bu
hastaların %54’ünde çekimli tedavi stratejisi uygulanmıştır.Eklem sesleri tedaviden önce ve
sonra monitörize edilmiştir. 87 hastada diş çekimi uygulanmış, 68 hastada diş çekim
uygulanmamıştır. Tedaviden önce hastaların %25 ‘inde tedaviden sonra % 17’sinde eklem