Trim refers to the difference between a ship's draft at the bow and stern. It is measured as the difference between the forward and aft draft. Shifting weight on a ship causes its center of gravity to shift and creates a trimming moment that changes the ship's trim. The amount of trim change depends on factors like the ship's displacement, longitudinal metacentric height, and the distance the weight is shifted. A change in trim results in changes to the forward and aft draft.
SAAT AKAN MELAKUKAN SUATU LATIHAN BAIK LATIHAN MEMADAM KEBAKARA, LATIHAN MENCEGAH POLUSI, LATIHAN KESEHATAN, LATIHAN KEAMANAN (ISPS Code), HARUS DISERTAI SKENARIO.
CONTOH SEBAGAI TERLAMPIR.
SCENARIO COMMUNICATION OF LAUNCHING LIFEBOAT No.1 & No.2.
SKENARIO INI DISAMPING MENGAJAR CREW TERBIASA MEMBACA DAN MENGUCAPKAN BAHASA INGGIRS, JUGA UNTUK MEMASTIKAN SEMUA ABK TERBIASA/FAMILIAR DENGAN SETIAP BAGAIMANA MENGHADAPI KEADAAN DARURAT.
SEMOGA MATERI INI BERGUNA.
WASALAM,
Rob'Wild
Capt. PERSOBI WALDEMAR. M
The document discusses different forms of rock art including pictographs, petroglyphs, and earth figures. Pictographs are painted designs made using minerals like red ochre, charcoal, or white chalk. Petroglyphs are carved designs made using hammerstones. Earth figures are large motifs made on the ground by scraping away pebbles or piling up rocks. Rock art was used to mark territory, record histories, or in rituals. Cave art includes painted drawings on cave walls, often of hands or animals. The oldest dated rock art is in Europe, Africa, North and South America, and Australia, ranging from 28,000 to 40,000 years old.
Trim refers to the difference between a ship's draft at the bow and stern. It is measured as the difference between the forward and aft draft. Shifting weight on a ship causes its center of gravity to shift and creates a trimming moment that changes the ship's trim. The amount of trim change depends on factors like the ship's displacement, longitudinal metacentric height, and the distance the weight is shifted. A change in trim results in changes to the forward and aft draft.
SAAT AKAN MELAKUKAN SUATU LATIHAN BAIK LATIHAN MEMADAM KEBAKARA, LATIHAN MENCEGAH POLUSI, LATIHAN KESEHATAN, LATIHAN KEAMANAN (ISPS Code), HARUS DISERTAI SKENARIO.
CONTOH SEBAGAI TERLAMPIR.
SCENARIO COMMUNICATION OF LAUNCHING LIFEBOAT No.1 & No.2.
SKENARIO INI DISAMPING MENGAJAR CREW TERBIASA MEMBACA DAN MENGUCAPKAN BAHASA INGGIRS, JUGA UNTUK MEMASTIKAN SEMUA ABK TERBIASA/FAMILIAR DENGAN SETIAP BAGAIMANA MENGHADAPI KEADAAN DARURAT.
SEMOGA MATERI INI BERGUNA.
WASALAM,
Rob'Wild
Capt. PERSOBI WALDEMAR. M
The document discusses different forms of rock art including pictographs, petroglyphs, and earth figures. Pictographs are painted designs made using minerals like red ochre, charcoal, or white chalk. Petroglyphs are carved designs made using hammerstones. Earth figures are large motifs made on the ground by scraping away pebbles or piling up rocks. Rock art was used to mark territory, record histories, or in rituals. Cave art includes painted drawings on cave walls, often of hands or animals. The oldest dated rock art is in Europe, Africa, North and South America, and Australia, ranging from 28,000 to 40,000 years old.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Ahmet Türkan
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz. Hiç ibret alınsa ibretlik olunacak hallere düşülür mü? Ama yine de insan olmanın manasına bakıldığında insan unutkan ve cahildir. Kendi ibretlik hayatından da ibret almaz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Ahmet Türkan
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz. Hiç ibret alınsa ibretlik olunacak hallere düşülür mü? Ama yine de insan olmanın manasına bakıldığında insan unutkan ve cahildir. Kendi ibretlik hayatından da ibret almaz.
Madem imtihan dünyası olan şu aleme bize ihsan edilen akıl, şuur, idrak, zekâ ve hafıza kuvveleri sayesinde gönderildik. Madem bize bir emanet verildi. O emaneti hafızamızı diri tutarak muhafaza etmenin yollarını da öğrenmeliyiz. Yani aklımız gibi hafızamızı da muhafaza etmeliyiz.
Yaklaşık 50 (670) yılında doğdu.
Berberî asıllı
Nefzâve veya Zenâte kabilesine mensuptur; Mağrib fetihleri sırasında esir alındığı belirtilir.
Hemedan (İran) kökenli olup Kuzey Afrika’ya göç etmiş bir kabileden geldiği veya Arap asıllı olduğuna dair görüşler de vardır.
Leys veya Sadîf kabilesine nisbet edilmesi onun bu kabilelerin Âzatlısı diye kabul edilmesindendir.
Türk kültüründe ve dünya kültüründe çok uzun yıllar boyunca hikâye anlatımı ve yazımı yaygındır. Bizim köklü edebiyatımızın görklü hikayeleri Dede korkut hikâyeleri ile özdeşleşmiştir. Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı, Mevlana’nın Mesnevisi gibi daha pek çok yazarımızın hikayeleri bu alanda en güzel örneklerdir.
Bazı sözler insana yâredir.
Bazı sözler insana çaredir.
İnsan duyduğundan etkilenir. İnsan kulaktan ya zehirlenir ya da şifa bulur. Şifalı sözlerden derlediğim ilaçları sizlerle paylaşmak istedim değerli kitap dostlarım.
El documento habla sobre la historia de Turquía y la importancia de preservarla. Explica que la historia turca debe ser estudiada y enseñada a las generaciones futuras para mantener la identidad cultural del país. También destaca el papel de la institución Türk Tarih Kurumu en investigar, compilar y publicar documentos históricos sobre Turquía.
Garip bir çağda yaşıyoruz. Çekirdek aile kavramını içi boşaltılmış, çitlenmiş çekirdeğe döndürmüşüz. Anneler babalar huzur evlerinde, evde kedi köpek besler olmuşuz. Kaybedince anlamışız anne ne demek, baba ne demek. Aslında var iken sarılmak lazım değil miydi? Var iken ellerini öpmek, yaralarını sarmak lazım değil miydi?
Asıl varken gölge eksiktir. Hak yolunun yolcuları ise O Nebi’nin varisleridir. Bizlere rehberlik yolunda Allah Resulünün ahlakını aktarırlar, aktarmak isterler. Yani sözleri ile fillerindeki tutarlılık kişiyi ahlak sahibi yapar. Erdemli kılar. İnsanı insan yapan, diğer canlılardan ayıran özelliği öğrenme kabiliyeti, bu değerler ile birleştirip insan onuruna yakışan şekilde hareket etmesidir.
Günümüz dünyasında haramlarla helallerin karıştığı, etik ile ahlakın sınırlarının iç içe olduğu günümüzde iş ahlakının nerede başladığı nerede son bulduğu muammadır. Lakin mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam Dini her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere almamız gereken tavır konusunda son derece tatminkâr cevaplar vermiştir.
İlk yazımdan itibaren tarih sırasına göre sıralanmış olup her 50 yazı ayrı bir ciltte değerlendirilecektir. Böylece geri dönüp bakmak ta kolay olacaktır. Şimdi elinizdeki bu kitap 3. Cilt olarak hazırlanmıştır.
1. İLK TÜRK AMİRALİ ÇAKA BEY VE TÜRK DENİZ TARİHİNDEKİ YERİ
Türk deniz tarihinin en parlak sayfalarından birini oluşturan Preveze Deniz Zaferi’nin
(27 Eylül 1538) 462. Yıldönümünü kutladığımız şu günlerde, 1071 tarihinde Anadolu’ya
gelerek, kısa bir süre sonra denizle ilk temasa geçen Türklerin ilk donanmasını
oluşturan, uyguladığı taktikler ile birçok Ege Adasını ele geçiren ilk Türk Amirali Çaka
Bey’i hatırlatmaya çalışacağız.
Ünlü Türk Denizcisi Çaka Bey’in İstanbul Deniz Müzesi’ndeki Büstü
Türkler, sert iklim ve doğa şartlarının ağır olması ve bu arada artan nüfusun
neticesinde, buralardaki yayla ve kışlakların meralarının hayvanlarına kafi gelmemesi,
batıya iklimi daha müsait ve zengin topraklara doğru bir Türk akışını zorunlu kılmıştır. Bu
sebeplerle Orta Asya’dan kopup göçe başlayan Türkler, Hazar Denizi’nin kuzey ve
güneyinden yol bularak Afrika’ya, Ön Asya’ya, Doğu Avrupa’ya yayılmış ve Doğu Roma
İmparatorluğu ‘nun sınırına kadar ulaşmışlardır. M.Ö. 7. Asırda başlayan bu göç
hareketleri sonucunda, Türklerin Ön Asya’ya yerleşme mücadelesi Selçuklu boyunun
büyük gayretleriyle ancak 11. Asırda gerçekleşmiştir.
Selçukluların büyük hükümdarlarından Alparslan, 26 Ağustos 1071’de Bizans
İmparatoru Romanos Diogenes’u Malazgirt’te yenmek suretiyle Ön Asya’da Türk
hâkimiyetinin temellerini atmış, Türk akıncılarına Anadolu’nun yolunu açmıştı.
Alparslan’ın ölümünden sonra yerini oğlu Melikşah’ın (1072–1092) alması üzerine, bunu
kabullenemeyen Kutalmışoğlu Süleyman, Kızılırmak’ın ötesindeki Bizans kontrolündeki
toprakların fethine koyulmuştur. Kutalmışoğlu Süleyman, Bizans’ın kontrolündeki
Anadolu topraklarına fethe başladıktan kısa bir süre sonra İznik’i zapt ederek, Anadolu
Selçuklu Devleti’nin başkenti yaptı (1075) İznik’in başkent yapılması Türklerin bundan
sonra denizlere yönelik bir politika takip edeceğini göstermesi bakımından önemlidir.
2. Süleyman Şah, daha sonra İznik’te yerine Ebu’l Kasım’ı bırakarak doğuya sefere
çıkmış, Büyük Selçuklu Sultanı ile yapmış olduğu mücadelede hayatını kaybetmiştir.
Ebu’l Kasım, İznik Kalesi’ni tekrar geri almak isteyen Bizanslılara mukavemet
göstermekle kalmamış, İstanbul’u düşürmek ve Marmara Denizi kıyıları ile adaları ele
geçirmek için kuvvetli bir donanmaya ihtiyaç duyarak Bizans’ın elinde bulunan Gemlik
(Kios) Kasabası’nı zapt edip, burada ilk Türk tersanesini kurmayı başarmıştır. Fakat
kuvvetli Bizans donanması ve ordusu Gemlik’i Butumites komutasında kuşatarak, henüz
yeni kurulmuş bulunan Türk gemi ve tezgâhlarını yakmışlardır. Bu şekilde Selçuklu
Türklerinin bu ilk Marmara Denizi’ne hakim olma çabaları sonuçsuz kalmıştır.
Anadolu’daki bu Türk fütuhat hareketi Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz sahillerine
kadar ulaşmıştır. 1085 senesi içinde Selçuklu kumandanlarından Karatekin Bey’in
Sinop’u zapt etmesiyle Türkler Karadeniz’e ulaşmışlardır. Kıyı boylarına doğru yönelen
Türk akıncıları nihayet İzmir’i de alarak Ege kıyılarına inmeyi başardı. Türkler artık
denizle temasa geçmişlerdi. Bizanslıların karadan durdurmayı başaramadıkları Türkler
artık, denizde de karşılarına çıkmıştı.
Bu mücadelenin sürüp gittiği 1078–1079 senelerinde Oğuzların Çavuldur Boyu’na
mensup Çaka isminde genç bir Türkmen Bey’i, Bizans komutanı Aleksandros
Kabalika’nın eline esir düştü. Çaka Türk ordusunda önemli bir yere sahip olmasından
dolayı, ne öldürüldü ne de esir muamelesi gördü ve doğrudan doğruya İmparator
Nikephoros Botaneiates’e (1078–1081) takdim edildi. İmparator, Çaka Bey’e çok fazla
iltifatta bulundu, kaçmasına fırsat vermeden sıkı kontrol altında tutarak sarayında alı
koydu, hediyeler, nişan ve protonobilissimos rütbesi verdi.
Çaka Bey’in, Bizans sarayındaki bu itibarlı mevkisi, 1081 yılına kadar devam etti. Bu
imtiyazlı esir hayatı, Çaka için latince ve grekçeyi iyi öğrenmesi, iyi tahsil görmesi ve
Bizans’ı içeriden iyi tanımasını sağlaması açısından güzel bir fırsat oldu. Bu arada,
Bizans’ın donanmasını incelemiş, denizleri kullana bilene denizlerin sağlayacağı iktisadi
3. avantajları etüt ettiğini ve bir deniz kuvvetinin geniş manada neler yapabileceğini
kavramış olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. 1081 yılında Bizans tahtında
Nikephoros Botaneiates’in yerine Aleksios Komnenos (1081–1118) geçti. Aleksios
Komnenos’un ilk işi, kızı Anna Komnenos ile Çaka Bey arasındaki gönül ilişkisinden
şüphelenip, kabullenememesi nedeniyle bu imtiyaz ve rütbeleri geri almak oldu.
Bu imparator değişikliği Çaka içinde iyi bir fırsat oldu . Çaka Bey, zaman ve zemini
iyi ayarlayarak kaçmayı başardı, Anadolu’daki akıncıların başına geçerek Bizans’a karşı
mücadele bayrağını açtı. Kısa sürede kuvvetleriyle, İzmir’e yüklendi ve burayı
Bizanslılardan temizledi, İzmir’e Türk bayrağını dikerek beyliğini kurdu ve İzmir’in ilk Türk
hakimi oldu. İlk iki üç yıl içinde Urla, Çeşme, Sığacık ve Foça’yı zaptederek bu kesimdeki
geniş sahil boyunu sınırları içine aldı. Çaka Bey, kıyı boylarına ayak basar basmaz her
sahada besleyici bir unsur olan denizlerin, aynı zamanda Türklerin mücadeleci ve akıncı
ruhlarını da tatmin edeceğini hissederek denizlere açılmaya karar verdi.
Çaka Bey, Ege’nin iktisadi ve askeri kaynaklarından Bizans’ı mahrum etmek
amacıyla yapılacak mücadelenin denizde donanmayla olacağını, Bizans’ın karada
yenemediği ve durduramadığı Türkleri denizden mağlup etmeyi deneyeceğini, bunun
içinde eninde sonunda Bizans ile denizde karşılaşacağını biliyordu. Ayrıca, kendi
stratejisinde belirlemiş olduğu amaç doğrultusunda Çaka Bey’in, bir Türk donanması
kurulması bakımından dayandığı temel unsur şu olmuştur; önce sahip olduğu kıyıları ve
daha sonra bir Türk yurdu haline gelen Anadolu Yarımadası’nın kıyı emniyetinin
sağlanması, daha sonra Ege ve Akdeniz Adaları’nı ele geçirerek Bizans’ı gerisinden
sarmak, Anadolu kıyılarında sona eren önemli ticaret yollarını ele geçirerek önemli bir
iktisadi gelir ve kültür alışverişini sağlamak, böylece zengin ve kültürlü, İzmir merkezli bir
Anadolu Türk Devleti yaratmak, daha da sonra Çanakkale’yi ele geçirmek, buradan
Gelibolu’ya atlayıp, Trakya’yı ele geçirerek en sonunda da İstanbul’a saldırarak Bizans’a
son vermekti.
Çaka Bey, ilk iş olarak arzu ettiği donanmaya sahip olmak amacıyla ustalar buldu,
İzmir’de ve sonra Efes’te birer tersane meydana getirerek kısa sürede kürek ve yelkenle
hareket eden, üstleri kapalı kırk parça gemi denize indirildi. Böylece Türklerin ilk
donanması de vücuda getirilmiş oldu. Bu dönemde, Bizans sıkıntılı bir dönem yaşıyordu,
kuzeyden Peçenek Türkleri, güneyden de İznik Türk Beyliği sıkıştırıyordu, buna birde
denizden İzmir Beyliği eklenmişti, İmparator Aleksios Komnenos, siyasi manevralarla bu
zor durumdan kurtulmaya çalışıyordu.
Bu arada, İzmir’in dolayısıyla körfezin güvenliğini sağlamak için adalara sefer
hazırlayan Çaka Bey 1089 yılında denize açılmıştır. Bu ilk açılış hem eğitim hem de
Çaka’nın Ege’de yapmayı tasarladığı fetihlerin planlamasına yol açacak bir keşif seferi
olacaktı. Çektiri ve yelkenli olan yaklaşık kırk parçadan oluşan Türk donanması Ege önü
adalarından bir kısmını vurarak bu ilk seferinden büyük bir ganimetle döndü. Bu seferin
hem sonucu hem de dönemin ticaret harbinin karakterine göre ganimet seferi de
diyebiliriz.
Çaka Bey, daha sonra, on yedi çektiri, otuz üç yelkenli olmak üzere elli parçadan
oluşan Türk filosuna komuta ederek İzmir’den Ege’ye açıldı. İlk olarak Bizans’ın İzmir
yolu üzerindeki Midilli (Mytılene) Adası’nı aldı (1089), daha sonra Sakız’ı (Chios) zaptetti
(1090). Bu durumdan şaşkına dönen Bizanslılar hemen donanmalarını Ege’ye yollayarak
Türk donanmasını gördükleri yerde imha etmeleri emrini aldılar. Bizans donanmasının
Çandarlı açıklarından güneye doğru indiğini haber alan Çaka Bey, Bizans donanmasını
karşılamak üzere tekrar denize açıldı. Ertesi günü öğleye doğru Bizans donanmasıyla
öğle saatlerinde karşılaştı. Çaka Bey, çektirileri usta manevralarla Bizans gemilerine
iyice yanaştırıp rampa kancalarını savurarak rampa oldular, şiddetli bir rampa
muharebesi başladı. Türk leventleri kenetlendikleri düşman gemilerine hemen çullanarak
muharebeye başladılar. Bir yandan da Türk tekneleri fırsat buldukça Bizans gemilerini
mahmuzlayarak batırıyordu. Bizanslı gemiciler, bu denizde ilk defa karşılaştıkları bu
4. Asyalı yeni rakipleri yeni rakiplerinin denizde pek çetin ve korkunç olduklarını anlamakta
gecikmediler. Türkleri, Ege’den kovmak üzere yola çıkan Bizans donanmasının yapacağı
tek şey, rampa kancalarından kurtulabilen gemilerini hiç değilse kurtarabilmekti. Bu
şekilde gece yarısına kadar süren muharebe sonunda kurtulabilen üç beş Bizans
gemisinin haricindekiler ya zapt edildi ya da batırıldı. Böylece Türklerin bu ilk deniz
savaşı olan Koyun Adaları Muharebeleri (19 Mayıs 1090) zaferle sona ermiş oldu. Çaka
Bey, Bizans’ı bu ilk muharebede tarttıktan sonra akınlarını genişletti ve Bizans’ı sırasıyla
Sisam (Samos) ve Rodos (Rhodos) Adaları’ndan kovarak, İzmir Beyliği’ni iktisadi ve
askeri gücünü denizlerle besleyen ve denizlerden güç alır hale getirdi ve bu Çaka’nın
nüfuzunu Batı Anadolu’nun en kuvvetli bir hükümdarı derecesine yükseltmişti
Bizans İmparatoru, intikam alabilmek için bu seferki hazırlıklara büyük önem verdi.
Yirmi çektiri ve elli yelkenliden oluşan bir filo hazırlattı ve filoya on bin kara askeri
yüklettirdi bunların içinde Çaka’nın rampa savaşını karşılayabilmek için Fransız
subaylarının kumandasında beş yüz şövalye de vardı. Kara kuvvetleri Kostantinos
Dalassenos komutasına, filonun sevk ve idaresi ise Opus isminde bir İtalyan’a verilmişti.
Bizans’ın, Ege’nin bütün kaynaklarına yeniden hâkim olma gibi hayallerle uğurlamış
olduğu filosu, 12 Ekim 1091 akşamı Sakız Adası’na demirledi. Bizans’ın göndermiş
olduğu on binlerce askerine karşılık kale Türk muhafız gücü olan üç yüz kişinin yardım
beklemekten başka yapacağı bir şey yoktu, fakat buna rağmen yine de Türk muhafızları
yardım gelene kadar müdafaaya koyuldular. Bizans filosunun adaya asker çıkardığı
haberini alan Çaka Bey, hemen harekete geçti, bu haberi alan Bizans filosu da Türk
filosunu denizde karşılamak için demir aldı. İki donanma 22 Ekim sabahı birbirlerinin
siluetlerini görmeye başladılar. Türk filosunun gemileri, yelkenlerini indirdi, filo harp
nizamı alırken gemilerde harp hazırlığına giriştiler. Türkler düşmana bu seferde ilk deniz
muharebesini kazanmış oldukları Koyun Adaları civarında rastlamış olmalarını bir uğur
sayarak seviniyorlardı, düşmana bir an evvel rampa olmak istiyorlardı. Gemiler
yaklaştıkça heyecanları daha da artıyordu, fakat bu sevinç ve heyecan yerini kısa bir
süre sonra şaşkınlığa bıraktı, çünkü Bizans gemileri ani olarak bir tiramola ile rüzgârı
değiştirip Sakız Adası’na doğru yön değiştirip kaçmaya başladılar, Bizans gemileri, korku
ve şaşkınlık içinde birbirleriyle yarış edercesine, Sakız adasının güneyinde bulunan ıssız
bir koya daldılar ve birbirlerini çiğnercesine bir kısmı suyu suyuna oturdu, bir kısmı da
başkan kara vurdu. Bizans donanmasının komutanı olan Opus, kaçışı haklı göstermek
5. için başkomutana “Türk gemilerinin büsbütün yeni bir tarzda harp nizamı teşkil
etmiş olduğunu, Türklerin gemilerini birbirinden ayrılmamaları için zincirle
bağlanmış olduğunu” söylemiştir. Çaka Bey’in ne şekilde harp nizamı aldığı açık
olmamakla birlikte düşman filosunu korkutarak ve şaşırtacak derecede deniz tabiyesinde
bir yenilik ortaya koyduğu bir gerçektir.
Çaka Bey, karaya vurmuş Bizans filosunun durumunu görünce üzerinde atılmayı
fazla düşünmedi, çünkü sığ sulardaki düşman gemilerine rampaya kalkışmanın kendi
filosunu da zor duruma düşüreceğini biliyordu. Filosundan tek gemi feda etmeden tek
levent kaybetmeden Bizans gemilerini yok etmenin çaresini buldu. Ayırdığı üç beş gemi
ile liman ağzına abluka koyarak geri kalan gemilerini Sakız Kalesi’nin altına demirledi ve
yakınlarına siper kazdırarak bu askerlerine mevzi aldırdı. On bin Bizanslı ile beş yüz
zırhlı Fransız süvarisi ile sekiz bin Türk karşı karşıya idi, Çaka Bey, askeri dehasını
burada da gösterdi, önce süvarilerini hücuma geçirdi, Fransız zırhlı süvarileri de hücuma
geçtiler, bunun üzerine Çaka Bey, Türk muhariplerine Fransız süvarilerinin yalnız
atlarına ok yağdırmaları emrini verdi, ok yağmuru altında sanki dizlerinden tırpan yemiş
gibi bir anda yere kapaklandılar, yerde atlarından yoksun zırhları yüzünden hareket
kabiliyeti azalan bu kuvvetleri yok etmek zor olmadı. Öndeki bu karışıklığı gören diğer
Fransız süvarileri atlarını kendi saflarına doğru çevirdiler ve kaçışmaya başladılar. Çaka
Bey’in yarattığı bu korku, bunları da denizci arkadaşları gibi firara kaldırmıştı. Çaka
Bey’in bu taktiği üç yüz sene sonra Yıldırım Bayezıd’a ilham olacak ve Niğbolu’da (1396)
düşmana karşı aynı taktiği kullanacaktı.
Kaçan Bizans ordusu da donanmasına sığınarak savunmaya geçtiler, Çaka Bey ise
yaptırdığı birçok ateş kayığı ile Bizans gemilerini zahmetsizce yok ettiler. Bizans
kuvvetlerinin feci durumunu haber alan İmparator Aleksios Komnenos, intikam alabilmek
için hazırlattığı yüz on parçadan oluşan Bizans armadasını kayınbiraderi Dukas’ın
komutasında Şubat 1092’de İstanbul’dan hareket ettirdi. Çaka Bey, filosundaki elli
geminin korsanlık faaliyetleri nedeniyle dağılmış olması yüzünden bu armada ile elindeki
az bir güçle yakalanmamak ve bu muazzam gücü ancak baskın tarzında bir hareketle
zarar verebileceğine inandığı için gece hücumu tertiplemek üzere denize açıldı. Bizans
filosu, otuz bin askerini adaya çıkardı, bunları gören adadaki diğer firari kuvvetler de
cesaretlendiler, adadaki sekiz bin mevcutlu Türk kuvvetleri dağlık bölgelere çekilerek
savunmaya devam ettiler. Bu savunma, günlerce devam eden taarruzları neticesiz kıldı.
Bu arada, Çaka Bey, filosunu toparlamış, bir gece baskını ile adadaki Bizans
filosuna son darbeyi vurmak üzere hazırlık yapıyordu ki buna lüzum kalmadı. Bizans
kuvvetlerinin komutanı Dukas, çarpışmalara son vererek kırk bin kişilik kuvvetini
gemilere yükledi, çünkü bu sırada Bizans’ın Sakız üzerine büyük bir kuvvet gönderdiğini
öğrenen Peçenekler bu fırsattan yararlanmak amacıyla hareketlenmişti. Ayrıca Kıbrıs ve
Girit’te de isyan çıkmıştı.
Bu arada I.Kılıçarslan (1092–1107), Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda Melikşah’ın
ölümünden sonraki taht kavgasından faydalanarak, İsfahan’dan kaçıp İznik’e gelmiş ve
1092’de Anadolu Selçuklularının başına geçmişti. Çaka Bey, Ege Denizi’nde tam bir
hakimiyet sağlamıştı, beyliğinin askeri gücünü, iktisadi bünyesini denizlerle besliyor, aynı
zamanda koca Selçuklu Türkiye’sinin de deniz cephesini İzmir Beyliği koruyordu. Çaka
Bey’den yediği darbeleri hazmedemeyen, ayrıca gücünü de bilen İmparator eğer
Çanakkale’yi ele geçirirse Bizans’ın nefes borusunu tıkamış olacağını bildiği için papa
nezdinde teşebbüslere girişti. İmparator, Selçuklular, Peçenekler ve Çaka Bey
karşısında çok müşkül durumda kalınca 1091 senesinde Papa II.Urbain’e müracaat
ederek haçlı yardımı istemiştir. Hazırlattığı seksen bin kişilik ordu içine alan iki yüz
gemiden oluşan koca Bizans armadasını Donanma Komutanı Konstantin Dalassenos ve
kafile komutanı olarak da Dukas’ın komutasında İstanbul’dan 1094 sonbaharında
hareket ettirdi. Bizans armadası, Çaka Bey’in ordularını karşılayacak şekilde, muhtelif
limanlara asker çıkartarak yoluna devam ediyordu. Çanakkale, Edremit ve Beşiğe
6. Limanlarına çıkarttıkları elli bin kişilik kuvvet Bizanslıların, Çaka’nın hedefi olarak
Çanakkale’yi seçeceğini planladıklarını gösteriyordu, geri kalan otuz bin kişiyi Midilli’ye
çıkardılar, adanın komutanı bulunan Çaka Bey’in kardeşi Yalvaç Bey emrindeki bir avuç
kuvvetle harika bir savunma yaptılar, mevsimin kış olması ve muharebelerin uzaması
nedeniyle Bizanslılar bu savunma karşısında adanın meskûn yerlerine yerleştiler. Haber
İzmir’e ulaştığı zaman Çaka Bey, ordunun başında kara cephesinde savaşıyordu, İzmir
filosu hazırlığını yaptı ve yola çıktı. Yolda müthiş bir fırtınaya tutulması nedeniyle Çaka
Bey, bir mütareke yaparak geri çekilmek zorunda kaldı.
Çaka Bey’in, donanmasının zarar görmesini fırsat bilen Bizans donanması kısa
sürede, Çaka’nın işgalinde bulunan adalarını geri aldı, fakat Çaka Bey’ın merkezi olan
İzmir’e saldırmaya cesaret edemedi. Çaka Bey, İzmir Tersanesi’ni geceli gündüzlü
çalıştırarak faaliyete geçirdi ve kısa sürede Dromen denilen çifte kürekli ve üç sıra direkli
hücum gemileri yaptırarak bir donanma oluşturdu. Kıbrıs ve Girit Adası’nda baş gösteren
isyanlar Çaka Bey’e yeni fırsatlar yarattı.
. Bu arada Çaka Bey, kızını I.Kılıçaslan’a vererek akrabalık bağı kurmuş ve ortak
düşmana karşı anlaşmıştı, ayrıca Peçeneklerle de anlaşan Çaka Bey artık Bizans’ın
üzerine gidebilirdi. İzmir Bey’i Çaka’nın senelerdir mücadelesinde temel tuttuğu,
Çanakkale’yi ele geçirip, Trakya’ya atlamak ve oradan İstanbul’u zapt etmek yolundaki
amacı damadı I.Kılıçaslan tarafından da uygun görüldü Her ne kadar Bizans daha
önceleri Araplar tarafından denizden iki defa muhasara edilmiş ise de, Çaka’nın bu üçlü
sıkıştırma planı ile Bizans tam bir Türk kıskacına alınıyordu, buna göre kuzeyden
Peçenek Türkleri, güneyden Anadolu Selçuklu Devleti, Çanakkale yolu ile de denizden
Çaka Bey tarafından Bizans kuşatılacaktı. I.Kılıçaslan Bizanslıların taarruza geçerek
Marmara sahillerini işgale başlamaları karşısında Çaka Bey ile müttefik olarak onlara
karşı hücuma geçti. Beylerbeyi görevini yürüten İlhan unvanı taşıyan Muhammet isminde
bir komutanını Bizans üzerine sefere gönderdi. İlhan Muhammet Ulubat Gölü ve Kapıdağ
bölgelerini zapt etti. İmparator Aleksios Komnenos, ona karşı denizden bir kuvvet
gönderdi. Bu kuvvetleri Muhammet gölün girişinde ağır bir yenilgiye uğratınca karadan
gönderdiği ordu ile İlhan Muhammet’i mağlup ve esir etti.
Bu arada Çaka Bey’de, İzmir’den Çanakkale istikametinde ilerledi. Boğazda gümrük
daireleri bulunan ve İstanbul’un emniyetini sağlayan Abydos’u kuşattı. adaları alıp
İstanbul yolunu tehlikeye sokan Çaka’nın bu harekâtı İmparator Aleksios Komnenos’u
telaşlandırdığı gibi bu genişleme Marmara sahillerini hakimiyeti altında tutan I.Kılıçaslan’ı
da kendi sultanlığının emniyeti ve otoritesi açısından endişelendiriyordu.
Bizans bu kıskaçtan İmparator Aleksios Komnenos’un siyasi oyunlarıyla
kurtulmasını bilmiştir. Zira İmparator önce Balkanlardaki Kuman Türklerini elde ederek
Peçenek Türklerinin üzerine saldırtmış ve Levunion’da (29 Nisan 1091) imha ettirmiştir.
Diğer taraftan da I.Kılıçaslan ile kayınpederi Çaka’nın arasını açmayı başarmış ve ikisi
arasındaki dayanışmayı yıkmıştır. Hatta bu konuda Aleksios’un, I.Kılıçaslan’a bir elçi ile
mektup gönderdiği ve bu mektupta Çaka’nın kendisini sultan olarak gördüğünü ve bu
seferin Bizans üzerine değil kendisini ortadan kaldırmak için İznik üzerine olduğu
yalanlarına sığınmıştır. Çaka’nın daha sonra 1093’te bir davet sırasında damadı
I.Kılıçaslan tarafından öldürülmesiyle Bizans amacına kavuşmuştur.
Çaka Bey’in savaş sahnesinden çekilmesinden sonra 1096 senesinde başlayıp
1272 senesine kadar devam eden Haçlı Seferleri Selçuklu Türkleri’nin deniz ile olan
ilişkisine iki asra yakın büyük bir darbe indirmiştir. 1096 senesinde Anadolu Türklüğünü
ve dolayısıyla İslam’ı hedef alan “Haçlı Seferleri” nin başlaması, Türkleri Anadolu’nun
içlerine çekilmeye mecbur bırakmış ve hatta bu durum başkentin İznik’ten Konya’ya
nakledilmesine sebep olmuştur. XVI. Yüzyılın sonlarında İlhanlı saldırısı karşısında
zayıflayan Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra ise Batı Anadolu’da bu devletin
yıkıntıları üzerine Aydın, Saruhan ve Karesi Beylikleri de Ege Denizi’nde akın tipi
hareketler icra ederek Çaka Bey’den yaklaşık iki asır sonra Türk denizciliğini
7. canlandırmaya çalışmışlardır. Bu arada ardı arkası kesilmeyen bu muazzam bir haçlılar
seli sırasında Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos, Marmara ile Ege sahillerini eline
geçirdiği gibi, Türk Beylikleri’ni birbirleri aleyhine kışkırtmaktan da geri kalmamıştır, fakat
haçlı komutanları Aleksios Komnenos’e ne kadar teminat vermiş olurlarsa olsunlar, haçlı
belası Bizans’ın üzerine de bir kabus gibi çökecektir. İmparator Aleksis Komnenos, tabiri
caizse “yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş”, Türk kâbusunu yok etme çareleri
ararken, Bizans’ı latin istilasına kaptırmıştır. 1
KAYNAKLAR
- Donanma Dergisi, Sayı:400, Cilt:64, 1 Temmuz 1952.
- Erer, Raşit; Türklere Karşı Haçlı Seferleri, İstanbul, 1993.
- Kurat, Akdes Nimet; İzmir ve Civarındaki Adaların İlk Türk Beyi Çaka Bey
(M.S. 1081-1096),Türk Kültürünü Araştırma Enst.Yayını, Ankara, 1966..
- Levçenko, M.V.; Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi, (Çev:Maide Selen-
Yay.haz: Yaşar Selçuk) , İstanbul, 1999.
- Merçil, Prof.Dr.Erdoğan; Müslüman Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1985.
- Turan, Prof.Dr. Osman; Selçuklular Zamanında Türkiye Siyasi Tarih Alp
Arslan’dan Osman Gazi’ye (1071-1318), İstanbul, 1993.
- Ucuzsatar, Kur.Yb.N.Ulunay; Tarih Boyunca Türk Harp Sanatı Taktik ve Stratejisi
II, Gn.Kur.Yay.,Ankara, 1990.
- Uzunçarşılı, Ord.Prof.Dr.İ.Hakkı; Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı,
T.T.K.Yay., Ankara, 1984.
1
Piri Reis Araştırma Merkezi Şube Müdürü Öğ.Kd.Bnb. Ersan Baş tarafından hazırlanan bu
makale; Deniz Magazin Dergisi Eylül-Ekim 2000, Sayı: 42’de yayınlanmıştır, ss. 92-95.