2. Suyun Canlılar İçin Önemi :
Yeryüzünde hayatın ortaya çıkmasında ve
sürdürülmesinde suyun olağanüstü özelliklerinin önemli
bir payı vardır.
Yeryüzünde hayat, suda başlamış ve suda gelişmiştir.
Yeryüzünün 3/4 ’ü, okyanuslar, göller ve akarsular
halinde, su ile kaplıdır.
Su gezegenimizde katı, sıvı ve gaz olmak üzere üç halde de
bulunur.
Halbuki Venüs’te sadece gaz, Mars’ta ise sadece buz
halindedir.
3. Su hem çok ucuzdur, hem de pek çok bileşiği çözer.
Suda çözünen bileşiklerin çoğu iyonlarına ayrılır ve
bu iyonlar kimyasal tepkimelerde rol oynar.
Su ve onun iyonlaşma ürünleri olan H+ ve OH– (hidroksil)
proteinlerin, nükleik asitlerin, lipidlerin, membranların ve
birçok diğer hücre bileşenlerinin yapı ve biyolojik
özelliklerini tayin eder.
Organizma, ihtiyacı olan suyun çok büyük bir kısmını
dışarıdan alır Egzojen su.
Bir kısmı da metabolik reaksiyonlar sırasında
elde edilir ya da reaksiyon ürünü olarak ortaya çıkar
Endojen su.
4. Yeryüzündeki tüm canlı organizmalarda su, vücut
ağırlığının büyük bir kısmını oluşturur ( ~ % 50 – 75 ).
İnsan vücudunda bu oran ~ % 60 – 70 dir.
Su, hücredeki hemen hemen tüm metabolik olayların
gerçekleştiği ortamdır, pek çok tepkimeye doğrudan
katılır; ve yine, bazı tepkimelerin de ürünü olarak ortaya
çıkar.
Suyun ısınma ısısı (öz ısı), kaynama ve buharlaşma ısıları
diğer pek çok sıvıya göre daha yüksektir. (Isınma ısısı ?)
Birimi : J/g°K , J/g°C veya Cal/g°C
Bu özelliği nedeni ile de, vücut sıcaklığının ve yeryüzü
sıcaklığının ayarlanmasında yine, suyun önemi büyüktür.
5. Suyun:
- Katı fazdan sıvı faza geçmesi için yüksek miktarda
enerjiye ihtiyaç vardır.
-Sıvı fazdan katı faza geçmesi için yüksek miktarda enerji
kaybetmesi gerekir.
-Suyun buharlaşması için de yine, yüksek miktarda
enerjiye ihtiyaç vardır : 25 °C de 1 mol suyun
buharlaşması için ~ 44 kJ enerji gerekir.
(Su nerede ve nasıl buharlaşırsa buharlaşsın, bu miktar
enerjiyi bir ısı kaynağından veya çevreden alarak
buharlaşır. Bu nedenle, toprak testi suyu soğuk tutar, bu
nedenle ıslak insan üşür.)
6. Suyun buharlaşma ve erime ısıları da çok yüksektir.
Buharlaşma ısısının yüksekliği sayesinde bir canlı vücut
sıcaklığının çok üstündeki ortam sıcaklıklarında
yaşayabilmektedir.
Suyun dielektrik sabiti * ε = 80 yüksek bir değerdir,
bu sayede su aynı zamanda çok iyi bir iyonik çözücüdür.
(ε, çözücü polaritesini yaklaşık olarak veren bir niceliktir,
bu katsayı, çözücünün zıt yükleri birbirinden ayırma
yeteneğinin bir ölçüsüdür (yüksek ε yüksek polarlık).
(ε , iki zıt yüklü partikül arasındaki çekime karşı koyan güç)
Dielektrik ortam yaratan her maddenin, karakteristik bir
ε sabiti vardır ve, ε ne kadar büyükse birbirinden ayrı
partiküller arasındaki etkileşim o kadar zayıftır.
7. Su için ε = 80 ; organik maddeler için ε = 1 – 10
Bu sebepten, sulu ortamlarda yüklü partiküller
birbirlerine çok yaklaşmadıkça, göreceli olarak
daha zayıf etkileşimler kurarlar.
Sulu çözeltilerde (NaCI gibi) Na+ iyonu, oksijenin kısmi
elektronegatifliği sayesinde kolayca çevrelenir,
CI– iyonu da, hidrojenin kısmi pozitifliği sayesinde hemen
çevrelenir. Bu olaya hidrasyon kabuğu denir.
8. Bir su molekülünde, iki hidrojen atomu kendilerini oksijen
atomunun bir tarafı boyunca hizalarlar, bunun sonucunda
oksijen tarafı kısmi negatif yüke, ve hidrojen atomlarının
olduğu taraf kısmi pozitif yüke sahip olur.
Böylece bir su molekülünün pozitif tarafı diğer bir su
molekülünün negatif tarafına yaklaştığında birbirlerini
çekerler ve bir bağ oluştururlar Hidrojen bağı.
9. Su moleküllerinin bu "bipolar" yapısı, suya yapışkanlık
verir, topaklanabilirliğini sağlar.
10. Su molekülleri arasındaki kohezyon kuvvetlerinden
kaynaklanan bir başka özellik, "yüzey gerilimi" dir.
Kabın içindeki su moleküllerinin hepsi de etrafındaki
moleküllerle, küresel bir şekilde etkileşimdedir. Ama en
üst tabakadaki moleküller, üst taraflarında hava ile, alt
taraflarında diğer sıvı molekülleri ile etkileşim halindedir.
11. En üst tabakadaki moleküller, üst taraflarında hava ile, alt
taraflarında diğer sıvı molekülleri ile etkileşim halindedir.
Böyle olunca, en üst tabakadaki moleküllerin, hemen
yanlarındaki yine en üst tabakadaki moleküller ile
yaptıkları çekim etkileşimleri, alt taraflarında bulunan
moleküller ile yaptıkları etkileşimden daha kuvvetli
olacaktır. İşte bu en üst tabakadaki moleküllerin kendi
aralarındaki kuvvetli etkileşime, yüzey gerilimi denir
(surface tension).
12. Yüzey gerilimi, benzer moleküller arasındaki kohezif
kuvvetlerin sonucudur. Yüzeyi yırtmak için gereken birim
uzunluk başına kuvvet boyutunda ölçülür.
Sıvının yüzeyinde, sıvı moleküller arasındaki kohezyon kuvvetleri, üstlerinde sıvı
molekülü olmadığı için yüzey moleküllerinin yanındaki ve altındaki moleküllere
daha da sıkı yapışmasına neden olur. Bu, sıvının yüzeyinde elastik bir zara benzer
bir kuvvet oluşturan yüzey gerilimini yaratır. (Havuza atlamak-dalmak)
13. Kertenkelenin suda yürümesinin sırrı :
O kadar hızlı adım atar ki, suyun yüzeyi yırtılıp ayağı suya
batana kadar öbür adımını atıp suyun yüzeyinde kalmaya
devam eder.
Adım atma hareketini durdurursa suya batar.
14. İyonlar arasındaki elektrostatik çekme ve itmeler,
daha yüksek dielektrik sabitine sahip çözücüler içerisinde
daha azdır. İyonlaşmaya yardımcı olan en etkin çözücü
sudur, çünkü yaygın çözücüleri içerisinde dielektrik sabiti
en yüksek olan sudur. Bundan dolayı su, iyi çözücüdür.
Çoğu çözüneni çözebilmesinden dolayı suya "evrensel
çözücü" de denir.
(Ama, petrol gibi bazı maddeler suda çok iyi çözünmez.
Su, genellikle iyonları ve polar molekülleri çok iyi çözerken,
apolar molekülleri çözmekte o kadar da iyi değildir).
Polar moleküller yüksüz, ancak asimetrik yük dağılımı
nedeni ile bir tarafı pozitif, bir tarafı negatif olan
moleküllerdir.
15. Hidrojen bağı oluşturma yeteneği ve polaritesinden
dolayı su, varolan en iyi çözücülerden biridir.
Yaşam için önemli olan çoğu kimyasal tepkime,
hücre içindeki sulu ortamda gerçekleşir.
Suyun çok çeşitli molekülleri çözebilme kapasitesi,
bu kimyasal tepkimelerin gerçekleşebilmesi için temel bir
öneme sahiptir.
Organizmadaki su miktarı, vücut yapısı ve kütlesi ile
yakından ilgilidir.
Vücut suyu (vücut sıvısı) içerisinde birçok organik ve
anorganik maddeler erimiş veya yayılmış halde
bulunurlar.
16. Bunlardan organik olan maddeler (besin maddeleri):
- Karbonhidratlar
- Proteinler
- Lipidler, ve bunların metabolizma ürünleri olan
- Üre, ürik asit, kreatinler vb;
anorganik maddeler ise, Anyonlar ve katyonlardır.
"Vücut sıvısı" deyimi, canlı organizmanın kendisi
tarafından üretilen sıvıyı anlatır. Pek çok çeşidi vardır.
Claude Bernard (19. yy da yaşamış olan fizyolog),
vücut sıvıları ve içlerinde bulunan maddelerin,
bir "iç ortam" oluşturduğu düşüncesini (milieu interieur)
ortaya attı.
17. Bernard, bu ‘iç ortam’ ı «organizmadaki hücrelerin dış
kısmı, besin maddelerinin ve atıkların temel değişimi için
bir ortam sağlar» diyerek tarif etmişti.
Bu ortamın içeriğinin (belli bir denge durumunda) sabit
tutulması, organizmanın canlılığını devam ettirebilmesi
açısından son derece önemlidir.
Organizma, bu dengeyi vücutta bulunan fiziko-kimyasal
ve fizyolojik düzenleme mekanizmaları ile sabit tutmaya
çalışır.
Çok az miktarlarda oluşabilecek, çok küçük değişmeler
bile, çeşitli rahatsızlıklara neden olabilir.
18. Daha sonra, 1930 lu yıllarda W. Bradford Cannon,
"Homeostaz" terimi ve onun temel ilkelerini önerdi.
Cannon, homeostaz ilkelerini Claude Bernard'ın
"iç ortam" kavramı çalışmasına dayanarak geliştirdi.
"Organizmaya etki eden dış etkenler ve dış kuvvetler
karşısında hücrelerin dengesi" kavramı olarak tanımladı.
19. Vücudumuzdaki su esas olarak iki ayrı kompartmanda
bulunur: 1 - İntrasellüler sıvı kompartmanı
2 - Ekstrasellüler sıvı kompartmanı
Ekstrasellüler Sıvı :
1 Ekstravaskuler sıvı
2 İntravaskuler sıvı
- Interstisiyel sıvı (lenfa)
- Transselluler sıvı (Serebrospinal sv, sindirim kanalı sv,
intraokuler sv, iç kulak ve labirentlerdeki endolenfa)
- Kollajen bağ dokuları sv. (Kemik ve bağ dokuları sv.)
- Plazma
Plazma: Kanın, şekilli elemanları dışındaki hafif sarımsı sıvı kısmı.
Plazmanın içinde fibrinojen bulunduğundan pıhtılaşır;
pıhtılaşma sonucu geriye kalan sıvıya 'serum' denir. (serumda fibrinojen yoktur).
20. •İntrasellüler Sıvı :
Bütün vücut hücrelerinin içerisinde bulunan sıvıların
toplamı. < Yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli reaksiyonlar >
Total vücut sıvısı yaklaşık 40 litre kadardır.
Bunun yaklaşık 15 litresi Ekstraselluler ,
25 litresi de Intraselluler sıvıdır.
Interstisyel sıvı doku ve hücreleri çevreleyen interstisyel
boşluklardaki sıvıdır, ve kan plazması ile intraselüler sıvı
arasındaki gaz (O2 - CO2 ) alım-verimini yapan
aracı bir sistemdir. Hücreler arasında dolaşır.
Fazla kısmı ise polimerize hiyaluronik asite bağlı halde jel
şeklindedir. Bir kısmını da lenfa sıvısı teşkil eder.
21. Ekstraselüler hacmin diğer bir kompartımanı da
Transselüler sıvı kompartımanıdır.
Transselüler sıvılar organizmanın çeşitli bölgelerinde,
epitel hücrelerle döşenmiş boşluklarda veya zarlar
arasında bulunurlar.
Hücreler tarafından boşluklara salgılanan sıvılardır.
(Sindirim kanalında enzim ihtiva eden özsular, merkezi
sinir sistemini (beyin ve medulla spinalisi) çeviren serebro-
spinal sıvı, intraoküler (göz içi) sıvı, iç kulak ve
labirintustaki endolenfa, tiroid bezinin folikülleri içindeki
sıvılar, ter bezlerinde bulunan sıvılar gibi).
< Destek, besinlerin yıkımı, atıkların uzaklaştırılması >
22. Ayrıca intraplevral, perikardiyal ve peritoneal boşluklarda
bulunan az miktardaki sıvılar da transselüler sıvı hacmine
dahildirler.
Kolagen bağ doku sıvısı ise ekstraselüler kompartımanın,
ekstravasküler kısmında bulunan (organlarda) kolagen
liflerde bağlı olan jel halindeki sıvılardır.
Bu jel halindeki sıvılar bağ dokuları arasında da bulunur.
Total vücut sıvılarının IVS da %90 ı ,
Interstisiyel sıvıda %60 ı ,
Intraselluler sıvıda %97 si proteinden oluşur.
23. Canlı organizmalar, sulu ortamda çözünmüş halde
organik ve inorganik çok miktarda iyon içerirler.
Suyun kendisi de çok zayıf bir elektrolittir.
Suda tam iyonlaşan elektrolitler " kuvvetli " ,
tam çözünemeyenler " zayıf " elektrolit olarak
nitelendirilir. Biyolojik elektrolitler genellikle zayıftır ve
suda az ayrışmış olarak bulunurlar.
Saf su içerisinde hidrojen bağlarının enerjisi 18,4 kJ/mol
iken, fizyolojik ortamlarda bu değer yaklaşık 5 kJ/mol
seviyelerine iner.
24. Vücut sıcaklığında (37 °C) yarısı hidrojen moleküllerini
koparmış olan su molekülleri, aynı zamanda kalıcı dipol
momente de sahip oldukları için birbirlerine bağlanmak
yerine, çözeltideki iyonlara veya amino asit ya da
protein gibi moleküllerin yüklü gruplarına bağlanmayı
tercih edebilmektedir.
Bu şekilde bir iyonun veya bir molekülün yüklü bölgesinin
su molekülleri ile çevrilmesine "hidrasyon"
(çözücü su değilse "solvasyon") ; bu yol ile bir iyon ya da
moleküle bağlanabilen su molekülü sayısına da
"hidrasyon sayısı" denir.
25. Bir iyonun hidrasyon tabakasına giren su molekülleri
iyonla birlikte hareket eder ve iyonun hareket yatkınlığını
azaltır. İyonun etkin yarıçapı büyümüş gibi olur.
Büyük konsantrasyonlardaki iyonik çözeltilerde
iyon-çözelti etkileşiminin yanında iyon-iyon etkileşimleri
de iyonun hareketine bir kısıtlama getirir.
Çözeltideki bir iyon, zıt yüklü iyonların daha yoğun olduğu
bir iyon atmosferi ile çevrilmiş gibidir.
İyonik konsantrasyonlar arttıkça atmosfer yarıçapı küçülür,
iyonik atmosfer daha etkili olur ve merkezdeki iyonun
bağımsız hareket etme yeteneğini azaltır.
26. Suyun polaritesi:
Su, basit bir moleküler yapıya sahiptir,
iki H atomu da yörüngelerindeki birer elektronu
O ile paylaşarak kovalent bağ yaparlar.
27. Suyun polaritesi:
O , hidrojenden daha yüksek bir
elektronegatifliğe sahip olduğu için,
molekülün elektronları oksijene
hidrojen atomlarından daha yakın
gruplanma eğilimindedir.
Bu, molekül bir bütün olarak nötr olsa bile,
Oksijen tarafı hafif bir negatif yüke sahipken,
Hidrojen tarafının hafif bir pozitif yüke sahip olduğu
anlamına gelir.
Bu asimetrik yük dağılımı da suyu "polar" bir molekül yapar.
28. Su ve Karbondioksit moleküllerini karşılaştırırsak
CO2 : Oksijenler simetrik yerleşimli, polarite yok.
29. Su molekülünde her ikisi de O atomunun aynı tarafında
bulunan H atomlarının arasında 104,5° lik bir açı
vardır.
Bu yerleşim biçimi, suya bir dipol (bipolar) özelliği verir,
bir dipol momenti (μ) kazandırır.
μ = q x d (yük x uzaklık)
30. Su, ayrıca mükemmel bir çözücüdür. Pek çok çözücü diğer
maddelerden daha çok çeşitli maddeleri çözer.
Bir çözücü olarak bu çok yönlülük, kısmen su molekülünün
küçük boyutundan ve kısmen de polar yapısından
kaynaklanır.
Su ayrıca, iyonik maddeler ve polar –OH veya –NH2
grupları içeren şekerler ve proteinler gibi moleküller için
de iyi bir çözücüdür.
31. Suyun donması: Çoğu maddenin sıcaklığı azaldıkça hacmi
azalır (ve dolayısıyla yoğunluğu artar).
Ama suda, özel bir durum vardır : + 4 °C ..
Bu sıcaklığın altında ve üstünde suyun yoğunluğu
gittikçe azalır.
Yani, donma noktasının hemen üstündeki su, donma
noktasındaki sudan daha ağırdır.
( 1 ya da 2°C deki su, 0 °C deki sudan daha ağırdır)
Böyle olunca, örneğin tatlı su göllerinde bu sıcaklıktaki su
aşağı iner, donma yüzeyden başlar, en son dip donar ve
göllerdeki organizmalar donmaya karşı korunur.
32. Ektrasell. Sıvı Intrasell. sıvı
Protein Az Fazla
HPO4 Az Fazla
HCO3
– Fazla Az
Cl – Fazla Az
K+ , Mg++ Az Fazla
Na+ , Ca++ Fazla Az
Vücut sıvılarında bulunan bazı iyonlar ve moleküller
33. VÜCUTTA SIVI DAĞILIMINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER :
- Elektrolitler : Vücutta en çok Na+ ve K+ vardır.
Extrasellüler sıvı hacmini en çok etkileyen iyon Na+ dur.
- Büyük moleküllü organik maddeler : Proteinler, lipidler.
Kapiller membranı aşamaz ve damar içinde kalır.
Burada oluşturdukları osmotik çekim gücüne onkotik
basınç denir.
- Küçük moleküllü organik maddeler : Glikoz, üre, amino
asitler; membranları kolay geçer ve suyun dağılımını çok
etkilemezler.
34. Vücut Sıvılarının Tayini:
Klinikte birçok hastalığın teşhisi bakımından önemlidir.
Bu sıvıların tayin metodu dilüsyon prensibine dayanır.
1. Hacmi bilinmeyen bir kaba belli bir madde (ör. Boya)
enjekte edilir.
2. Bu maddenin kabın içerisinde homojen bir şekilde
yayılması beklenir.
3. Bu karışımdan alınan numunedeki boya konsantrasyonu
fotometrik, spektrofotometrik veya kimyasal metodlarla
hesaplanır Kabın içindeki sıvı hacmi tayin edilmiş olur.
35. Dilüsyon Formülü : H = K1 / K2
H : Hacim (litre ya da mililitre)
K1 : Verilen boya miktarı (g, mEq)
K2 : Numunedeki boya konsantrasyonu (g/ml , g/l , mEq/l)
Dilüsyon metodunda vücut sıvılarının tayininde kullanılan
maddelerde aranan özellikler:
1-Bu madde organizmaya toksik etkisi olmamalıdır.
2-Maddenin organizmaya kimyasal ya da farmakolojik bir
etkisi olmamalıdır.
3-Madde sıvı içinde homojen olarak yayılmalı ve
konsantrasyonu kolayca tayin edilebilmelidir.
4-Madde enerji sarfedilerek yakılıyorsa veya idrarla
çıkarılıyorsa, bu kaybolan miktar verilen total miktardan
çıkartılarak hesaplanmalıdır.
36. Total vücut sıvısı tayini yapılırken kullanılacak maddeler :
1- Organizmanın her yerine dağıtılabilmeli
2- Intrasellüler ve ekstrasellüler sıvılara kolayca yayılabilmeli
3- Bütün hücre zarlarından geçebilmelidir.
Bu maddeler
1- Ağır su - Deuterium oksit - deuterium oxide (D2O)
2- Tritium oksit (THO)
3- Antipirin (A.P.)
4- N-asetil-4-aminopurin (N.A.A.P.) dir.
A.P ve N.A.A.P. metabolize olur ve idrarla çıkarılır,
dolayısıyla bu kaybolan miktar da dikkate alınmalıdır.
Bu maddelerden Antipirin ise, yavaş metabolize olduğu,
vücuttan çok geç atıldığı, ve konsantrasyon tayini daha kolay
olduğu için en ideali kabul edilir.
37. Deney prosedürü:
1- Bu maddelerden biri, belli bir miktar I.V. olarak verilir.
2- Yayılması için birkaç saat beklenir.
3- Kan örneği alınır, pıhtılaşması önlenir, santrifüj edilir.
4- Plazma ayrılır ve boya konsantrasyonu kimyasal metodlarla,
spesifik ağırlık ise spektrofotometrik metodlarla tayin edilir.
5- Bulunan değerler dilüsyon formülüne konarak T.V.S. hacmi
bulunur.
38. OSMOL : Bir çözeltide iyonlaşmadan çözünmüş bir
maddenin 1 mol miktarı 1 osmol dür.
İyonlarına ayrışmayan bir maddenin gram olarak molekül ağırlığı,
iyonlarına ayrışan bir maddenin ise molekül ağırlığının iyon sayısına
bölümü. 1 mol glikoz, iyonize olmadığı için çözünen madde 1 ozmol
oluştururken, 1 mol NaCl, iki iyona ayrıştığı için 2 ozmol oluşturur.
Bir molekülü i sayıda taneciğe ayrışarak çözünen bir
maddenin bir mol miktarı ise “ i osmol ” kadar olur.
Ör : Bir çözeltideki 1 mol CaCl2 ün (111 g) miktarı
3 osmoldür.
Bir çözeltinin 1 litresi içinde çözünmüş maddenin osmol
cinsinden miktarı, yani “ i x C ” çarpımı
osmolar konsantrasyon - osmolarite - dir.
39. Vücut sıvılarının osmolaritesi 300 miliosmol/litre
kadardır.
Ortamlar arasındaki madde yoğunluğunu dengelemek
üzere suyun yarı geçirgen bir zar üzerinden geçişine
ozmoz denir.
40. Düşük yoğunluktaki bir çözeltiden
yüksek yoğunluktaki
bir çözeltiye ozmozla su ya da
diğer bir çözücünün girmesi
sırasında meydana gelen basınç ozmotik basınçtır.
Diğer bir ifade ile, Ozmotik basınç Ozmoz olayına karşı
çözeltinin gösterdiği hidrostatik kuvvettir.
Osmotik basıncın büyüklüğü, sadece çözeltinin birim
hacimdeki tanecik sayısına bağlı olup, çözünenin cinsine
bağlı değildir.
Osmotik basınç, belirli bir hacim çözücü içinde çözünmüş
madde moleküllerinin sayısıyla yani konsantrasyonuyla
doğru orantılıdır.
41. Maddelerin Vücut Sıvılarında Yayılış Şekilleri:
Kanın sıvı kısmı olan plazma içinde : hücreler, çeşitli büyüklükte
madde, molekül ve iyonlar dağılmış ya da yayılmış bir halde
bulunurlar.
Fiziko-kimyada böyle bir sisteme polifazik sistem denir.
Bütün vücut sıvıları birer polifazik sistemdir.
Polifazik sistemlerde iki kısım vardır :
1- Dispersiyon ortamı : Maddelerin dağıldıkları ortam
2- Dispers faz : Dağılan, yayılan maddeler
Herhangi bir dispersiyon ortamında yayılmış olan madde,
üç halde de (katı,sıvı,gaz) bulunabilir
Ya da her üç faz birden aynı ortamda disperse olabilir.
42. Ör: Bir vapurdan çıkan dumanda is (katı kömürparçacıkları),
çaydanlıktan çıkan buharda su damlacıkları havada disperse
olabilir.
Köpükteki hava kabarcıklar bir sıvıda; ve protoplazmada
olduğu gibi, katı maddeler suda dağılmış olabilirler.
Polifazik sistemler disperse olan madde parçacıklarının
büyüklüğüne göre üç sınıfa ayrılırlar.
1- Kaba dispers sistemler
2- Kolloid dispers sistemler
3- İnce dispers sistemler (iyon veya molekül dispers sistemler)
43. Kan, her üç sistemi de ihtiva eder :
Plazma + şekilli elementler = kaba dispers sist.
Plazma içinde dağılmış erimiş iyonlar = ince dispers sist.
Kaba Dispers Sistemler
Bu sistem ihtiva ettiği dispers fazın cinsine göre iki kısma ayrılır
1- Süspansiyon
2- Emülsiyon
Katı maddelerin sıvı veya gaz ortamı içinde dağıldıkları sisteme
süspansiyon denir. Sistem sabit kalamaz. Örneğin: Kumlu su
karışımında kumun çökmesi, nişastalı su karışımında nişastanın
bir süre sonra ayrılması, ve pıhtılaşması engellenmiş kanın
içindeki dispers fazın çökmesi gibi.
Bu, aslında sedimantasyondur. Çökmenin nedeni plazma
ve eritrositler arasındaki ağırlık farkıdır (yerçekimi).
44. Sıvının sıvı içerisinde disperse olduğu sisteme emülsiyon denir
(zeytinyağı ile su gibi).
Nötral yağlar da kan sıvısı içinde emülsiyon halinde bulunurlar.
Bir damla süte mikroskopta baktığımızda sulu ortam içinde
yüzen yağ tanecikleri halinde görünür.
Kaba Dispers Sistemlerin Özellikleri :
1- Dispers fazı meydana getiren maddelerin çapları 100 µ dan
büyüktürler (100 - 400 µ).
Işık mikroskobu veya çıplak gözle görülebilirler.
Yani Dispers faz, dispersiyon ortamından ayırt edilebilir.
2- Sabit değildir. Bu sistemler adi filtre kağıdından süzülürse
dispers faz dispersiyon ortamından ayrılır.
45. 3- Dispers faz yerçekimi etkisiyle dibe çöker (sedimantasyon)
Kan, pıhtılaşması önlendikten sonra santrifüj edilirse
sedimente olur.
4- Opaktırlar. Işığı geçirmezler.
Dispers fazı , dispersiyon ortamından ayırma yöntemleri :
1- Işık mikroskobu 2- Filtrasyon 3- Sedimantasyon
Kolloid Dispers Sistemler :
1861 de Thomas Graham, protein, polisakkarit ve bazı
anorganik maddeleri kristalize olamadıkları için
“zamk gibi yapışkan” anlamına gelen kolloid diye
sınıflandırmıştır.
Dispersiyon ortamı olan suyun uçurulması sonrasında
kristaller veren maddelere de 'kristalloid' adını vermiştir.
46. Ama günümüzde maddeleri kristalloid ve kolloid diye
sınıflandırmak çok doğru değildir. Çünkü bir kristalloid olan
NaCl , alkol içinde kolloid bir davranış göstermektedir.
Kolloid Sistemlerin Özellikleri:
1- Dispers fazı meydana getiren taneciklerin çapı 10 – 100 µ
arasındadır. 200 µ dan küçük tanecikler gözle ve ışık
mikroskobu ile görülemezler. Bu parçacıklar ancak
ultramikroskop ile görülebilirler.
2- Saydamdırlar yani ışığı geçirirler. Ör: hemolize olmuş kanın
ışığı geçirmesi gibi.
3- Kolloid dispers sistemler Faraday-Tyndall olayı gösterirler.
Bu olayda bir ışık demeti kolloid fazın dispers parçacıklarına
çarpınca difraksiyona uğrar ve yayılır.
(Çözeltilerde bu olay gözlenmez)
47. Vücut sıvıları :
Amniotic fluid, Aqueous humour, Bile, Blood plasma,
Breast milk, Cerebrospinal fluid, Cerumen, Chyle, Exudates,
Gastric juice, Lymph, Mucus, Pericardial fluid, Peritoneal fluid,
Pleural fluid, Pus, Saliva, Sebum, Serous fluid, Semen, Sputum,
Synovial fluid, Sweat, Tears, Urine, Vomit.
Amniotik sıvı, Göz içi sıvısı, Safra, Kan plazması, Anne sütü,
Serebrospinal sıvı, Kulak kiri, Sidirim sıvısı, İltihap sıvısı,
Mide sıvısı, Lenf sıvısı, (yapışkan) Mukoza sıvısı, Kalp zarları
sıvısı, Periton sıvısı, İrin, Tükrük, Yağ bezleri salgısı, Seröz sıvı,
Semen, Balgam, Sinoviyal sıvı (eklem sıvısı), Ter, Gözyaşı, İdrar,
Kusmuk.
Sürfaktan ?