SlideShare a Scribd company logo
1 of 78
Ram Pa Pa Pam: Dinamik Bir Bilim
ve Eğitim Felsefesine Doğru

Süleyman ARI
2013

1
ÖZET
 Tümevarım sorunu bize ampirik hipotezlerin
doğrulanması için sonsuza kadar zamanımızın
olmadığını hatırlatmaktadır. Duhem problemiyse
tümüyle yanlışlamanın da beklenmesinin doğru
olmadığını söyler. Dolayısıyla daha az deterministik
bir
durum
için
uzlaşılmalıdır.
O
halde
durum,
amacımıza
göre
değişmektedir.
Yani, amacımız yanlışlamaksa ona doğru bir yol
haritası
izlerken;
amacımız
doğrulamaksa
haritamız bu doğrultuda olacaktır.

2
 Bu durum da bilim felsefesini öyle bir ilişkisel

mantığa getirmiştir ki ampirik hipotezlerimiz ya
tezimizi doğrular ya da onu yanlışlar yönde
ilerlemelidir. Klasik standart bilim felsefesi, bu
basitleştirilmiş ilkeden yola çıkarak ilerler.

3
 Doğrulamaya gelince, gerçek doğası karmaşık

görünebilir. Bu durumda temellendirme devreye
girmektedir. Temellendirme de eninde sonunda
doğrulamakla sağlanmaktadır. Doğrulama, kendi
içinde temellendirmeyi içerdiğinden dolayı bilim
felsefesi için otoritelerce gerekli görülen koşul
yerine gelmiş olur ve böylece bilim felsefesinde
keşfin ve yaratıcılığın bir önemi de kalmamış olur.
Bu da bilim felsefesinin dinamik doğasını zedeler.
(Laudan 1980).

4
 Böylece

tüm diğer boyutların önemi de
kalmamış olur. Bilim felsefesine kalan tek
misyonsa teorilerle hipotezleri arasındaki
ilişkinin niteliğini ortaya çıkarmaktır. Bu da
çoktan standart bilim felsefesi tarihinin tipik
özelliği durumuna gelmiştir. Bu tarz bir bilim
felsefesi lineer bir ilişki felsefesine dönüşmüştür.

5
 İlişki felsefesi doğal gibi görünmesinin yanı sıra

değişime de kapalı bir hale gelmiştir. Tüm
etkin yaklaşımlar bu bağlamda onun alt
dallarına ve yaklaşımlarına dönüşmüştür. Bu
yaklaşımlara naif hipotetik-dedüktif yaklaşım,
pozitivist-ampirik
doğrulama
yaklaşımı,
Popper tarzı yanlışlama, tarihselcilik ve de
Bayezyan sentezci yaklaşım dahildir.

6
 Bilim felsefesindeki bu statik yapı kendisini eğitim

felsefesinde de göstermektedir. Eğitim felsefesi de
insanlara kendilerini ifade etme ve kendilerini
gerçekleştirme konusunda dinamik bir yol haritası
çizme konusunda sorunsaldır. Bu yazıda Bilim ve
eğitim felsefesine ve de genel olarak epistemoloji
tarihine eşgüdümlü bir bakışla felsefede yeni bir
motivasyona çağrıda bulunmak amaçlanmıştır.
 Anahtar Kelimeler: Bilim felsefesi, eğitim felsefesi,
dinamik felsefe, doğrulama, yanlışlama.

7
ABSTRACT
 Problem of induction reminds us that we do
not have unlimitted time for the verification of
ampirical hypothesisses. Problem of Duhem,
on the other hand, indicates that expecting
the full refutation is also unfavorable.
Therefore, we have to settle for something
less deterministic.For this reason, status of the
research changes in accordance with our
purpose.
8
 In

other words, if the purpose of the
researcher
is
confirmation
of
the
hypothesis, the researcher falls into the
position of verifying the purpose he or she
has. If otherwise, then, he or she searches for
refutation. This is the main definning principle
of the traditional philosophy of science.

9
 As far as confirmation is concerned, tough it

seems complex, it contains justification within
itself. Justification is therefore, achieved by
confirmation. Deductively, then, importance
of discovery and creativity in philosophy of
science has been reduced to an exception.

10
 Unfortunately, this poses a serious challenge

to the dynamic nature of philosophy of
science. The only mission, then,
left to
philosophy of science is to figure out the
relations
between
theories
and
the
hypothesises thereof. Given the situation
above, it is clear to see that philosophy of
science has become a philosophy of linear
relationship.

11
 This static structure in philosophy of science reflects

itself upon philosophy of education also. It is such that
philosophy of education, today is incapable of
providing a dynamic roadmap with people for their
true self-expression and self-realization.

12
 In this brief paper, it is aimed to provide an

overview of philosophy of science and
thereby philosophy of education in
conjunction with the history of epistemology
and call for a new motivation for a dynamic
attitude in philosophy.
 Key words: Philosophy of science, philosophy
of education, dynamic philosophy,
confirmation, falsification.
13
Rampapapam: Dinamik Bir Felsefeye Doğru
 Tümevarım sorunu bize ampirik hipotezlerin
doğrulanması için sonsuza kadar zamanımızın
olmadığını hatırlatmaktadır. Duhem problemiyse
tamamiyle yanlışlamanın da beklenmesinin
doğru olmadığını soyler. Dolayısıyla daha az
deterministik bir durum için uzlaşilmalidir.O halde
durum, amacımıza göre, daha doğrusu
niyetimize göre değişmektedir. Yani, amacimiz
yanlışlamaksa ona doğru bir yol haritasi izlerken
amacımız
doğrulamaksa
haritamiz
bu
doğrultuda olacaktır.
14
 Bu durum da bilim felsefesini öyle bir ilişkisel

mantığa getirmiştir ki ampirik hipotezlerimiz ya
tezimizi doğrular ya da onu yanlışlar yönde
ilerlemelidir. Klasik standart bilim felsefesi, bu
basitleştirilmiş ilkeden yola çıkarak ilerler.

15
 Doğrulamaya

gelince, gerçek doğası karmaşık
görünebilir. Bu durumda temellendirme devreye
girmektedir. Temellendirme de eninde sonunda
doğrulamakla sağlanmaktadır. Tarihteki bilimsel realist
tartışmalar, kuramlarla test edilen hipotezler arasındaki
ilişkiye bağlı olarak uzlaşıya bağlanmıştır. (Glymour
1981, Friedman 1983).

16
 Doğrulama,

kendi
içinde
temellendirmeyi
içerdiğinden dolayı bilim felsefesi için otoritelerce
gerekli görülen koşul yerine gelmiş olur ve
böylece bilim felsefesinde keşfin ve yaratıcılığın
bir önemi de kalmamış olur. Bu da bilim
felsefesinin dinamik doğasını zedeler. (Laudan
1980).

17
 Böylece tüm diğer boyutların önemi de kalmamış

olur. Bilim felsefesine kalan tek misyonsa teorilerle
hipotezleri arasındaki ilişkinin niteliğini ortaya
çıkarmaktır. Bu da çoktan standart bilim felsefesi
tarihinin tipik özelliği durumuna gelmiştir.
Yorumsamacı bir ifadeyle bu tarz bir bilim felsefesi
lineer bir ilişki felsefesine dönüşmüştür.

18
 İlişki felsefesi doğal gibi görünmesinin yanı sıra

değişime de kapalı bir hale gelmiştir. Tüm
etkin yaklaşımlar bu bağlamda onun alt
dallarına ve yaklaşımlarına dönüşmüştür. Bu
yaklaşımlara naif hipotetik-dedüktif yaklaşım,
pozitivist-ampirik
doğrulama
yaklaşımı,
Popper tarzı yanlışlama, tarihselcilik ve de
Bayezyan sentezci yaklaşım dahildir.
 Her zaman söylediğimiz gibi doğal görünenle
dirençli görünen ne aynıdır ne de
kaçınılmazdır. O halde farklı bir başlangıç
noktası farklı bir bilim felsefesine götürecektir.
19
 Doğrulama ve yanlışlama ve de Kuhncu

paradigma yaklaşımı hepsi birer misyona
sahiptir ve bilim felsefesine işlevsel olarak katkı
sağlarlar. Fakat, herbirine “Hangi dindeysen
ona tapayım” diyen ozan gibi iman eden
bilim insanları ve takipçiler oldukça bu
bağlamda uzlaşmanın zor olduğu da kesin
gibidir

20
 Bu da belki de William James’i haklı çıkararak

insandaki inanma ihtiyacını ortaya koyan bir
durumdur (James, 1948). Biz burada bu
yaklaşımlara birer prosedür olarak bakıyoruz.
Dolayısıyla aradığımız yanıt; bilimsel olarak bir
soruna çözüm arıyorsa ve bu sorunun
çözümüne katkıda bulunacak bir yaklaşımsa,
yani prosedürde hangi yol haritası işe
yarayacaksa onu kullanmaktan yanayız.

21
 Bu göreceli bir bilim felsefesine ya da pragmatik bir

yaklaşıma işaret etse de hayatın kendisi insanlık
tarihince pratiği gerektirmiştir. Nihayetinde dinamik bir
paradigmaya giden yolu inşa etmek için bazı fikirleri
dinamitlemek de gerekmektedir. Fakat, biz ne sınırsız
pragmatizmi ne de sınırsız göreceliliği savunmaktayız.
 Şu ana kadarki ifadelerimiz daha çok bilim felsefesel
bir anarşizme işaret etmektedir. Belki de bu yazının
sonuna kadar sürecek olan bu tavrımız yeni bir
perspektif sunabilir diye umuyoruz.

22
 Teknik ifadeyle bizim önerdiğimiz bilim felsefesi

tüm yaklaşımları dinamik bir gerçeklik ortamında
sorunlara çözüm ararken eklektik bir şekilde
kullanabilmeyi ve bir bilgisayar programı gibi her
durumda yeni yöntemlerle çözümü geliştirmeyi
sürdürebilmelidir. Biz buna dinamik bilim felsefesi
diyoruz.
 Dinamik bilim felsefesi Akdeniz’in dalgalarında
sörf yapan bir sörfçüye dalganın büyüklüğüne
ve şiddetine göre kendini uyarlama yetisi
kazandırabilen bir teknik olmalıdır.
23
 Bir tek yöntem bir sorunu çözmeye hem

yetebilir hem de yetmeyebilir. Dolayısıyla aynı
sorunu çözerken bile birçok yöntemi kullanan
ve yöntemlere işlem ve işlev olarak bakabilen
dinamik bir bilim felsefesi ve onu da hayata
geçiren uygulamalı bir felsefi tutuma girmenin
zamanı gelmiştir.

24
 Kısaca bilim felsefesi tarihine göz atacak olursak;

yukarda özetlediğimiz eleştirileri içermektedir.
Bacon tümevarımla tümdengelimi sistematize
ederken insana güç kazandırmayı ve doğadan
daha fazla yararlanmayı amaçlamıştır. İşte bu
yüzden kendisi “bilmek egemen olmaktır”
demiştir.
(www.felsefe.gen.tr/Francis_Bacon_felsefesi.asp).

25
 Descartes de sayısallaştırma, analiz ve sıra kuralını

ortaya koyarken kuşkuyu önemsemiş ve kuşkuyla
yaklaşarak doğrunun daha sağlam bir temele
oturtulacağını ileri sürmüştür. (Prof. Sugur, 2013,
seminer notları).
 Hume ise daha da ileri giderek olayların birbirlerini
izlemelerinin bir ilişkiye işaret edemeyeceğini
belirtmiş ve “her akşamdan sonra sabahın olması
yarın sabahın olacağına kanıt olamaz “diyerek
ampirik
genellemelerin
nedenselliğinin
temelsizliğini gösterip nedensellik ilkesinin köküne
kibrit suyu ekmiştir. (Hume, 1967, 1975).
26
 Dahası Kant “Gerçek vardır ve bu gerçek ne

akılla ne de deneyle elde edilebilir. Ancak
hem akılla hem de deney ve gözlemle
gerçeğe en fazla yaklaşabiliriz” diye klasik
Aristo etiğindeki orta yolu tutacaksın erdemini
bilim felsefesine taşımıştır. (Kitcher, 1984).

27
 Gözlemle deneyin ön plana çıktığı pozitivist

ve ampirik görüşler de aynı şekilde ya
gözleme önem verip deney yapmışlar ya da
deneye önem verip gözlem yapmışlardır.
Eleştirici yaklaşım Marksist metodolojiyi biraz
daha yumuşatarak sosyal gerçeklikte güç ve
üretim ilişkilerine bakmalıyız.

28
 “Yapı da önemlidir ve güç ilişkilerine ancak

tenkitçi bir yaklaşımla bilim yapılabilir; çünkü
bilim de güçlere hizmet etmektedir” diyerek
belki de son yüz yıldaki en ciddi felsefi tutuma
imza atmıştır.
 Sonuç
itibarıyla görüldüğü gibi kendi
küllerinden yeniden kıvılcımlar tutuşmaya
başlasa da felsefe ve dolayısıyla bilim felsefesi
infaz edilmiş durumdadır.

29
 Eleştirel yaklaşım yeni bir kıvılcım olsa da daha

dinamik bir tutuma ve hızlı çözümsel projelere
gerek duymaktadır.
Biz bu yazıda eleştirel
yaklaşımın
insan
vurgusuna
ve
insanı
özgürleştirme hedefine daha yakın bir duruşla
görüşlerimizi ifade etmekteyiz. Marx’ın da
söylediği gibi tüm felsefeciler bugüne kadar
dünyayı yorumlamakla yetinmişlerdir. Gerçekten
de
asıl
olan
onu
değiştirebilmektir.
(Marx, Fuerbach üzerine tezler, 11.)
 Dolayısıyla insana dair olmayan ve çözümden
uzak olan yaklaşımlar dinamik felsefeden
düşerler.

30
 Yorumsamacı yaklaşımsa Weber gibi bir üstün

zekâya sahip bir düşünürü bile anlam göreliliğinin
içine zorlamış ve de anlamanın sorunsallığından
ve öneminden dem vururken net anlamın
olamayacağından yakınıp kişiler arası bir
anlaşmayla paylaşılmış değerlere “intersubjective
understanding” ya da “shared values” diye
kendilerince bir orta yola yaklaşmışlardır. (Prof.
Sugur, 2013, seminer notları).

31
 Daha da kötüsü postmodern yaklaşım “her şey

her yerdedir” diye yanlış bir hipotezle pozitivist bir
slogana sahip olduklarının farkına varamadan
“her şey olur, anything goes, just do it” gibi Adam
Smith’çi yaklaşımla fırtınaya yeni bir dalga
eklemiştir. O kadar ki, “bilim bir şey değildir,
sadece betimleme vardır ve bu da yapılması
gereken yegane etkinliktir” diyerek bilim
felsefesine fotoğraf makinası görevini yüklemiştir.

32
 Postmodern

yaklaşımla
temellendirilmiş
görececiliğin kendisiyle çelişmesi uzun sürmez.
Her
durumda
görececiler
verebilecekleri
tavizden daha fazlasını vermeye başladıklarında,
göreceli
tutumlarından
mutlak
olarak
vazgeçerler. Bir görececiye onu öldürmenin
görece iyi bir şey olup olmadığını sorduğumuzda
alacağımız yanıt retorik olarak ne olur
bilemiyoruz; ama nihayetinde görececi olduğu
için kazanımdan çok kayıp içindeyse bu tutum
kısa sürecektir.

33
 Feminist yaklaşım her ne kadar da alternatif bir

başlangıç ontolojisine sahip görünse de her şeye
erkek egemendir; bilim ve felsefe de öyle ve bu
yüzden “kadınlar bu alanlarda da ezilmiştir”
diyerek erkeklerin yetişmesinde kadınların etkisi
hiç yokmuşçasına kendi görüşlerinin aşırı etkisinde
kalmışlardır.

34
 Margaret Mead gibi dahi bir bilim insanı bile

kendi algılarından yola çıkarak tüm tarihi
bununla yorumlayıp bu açıdan tüm dünyaya
farklı bir bakış açısı vermeye çalışmıştır. Mead
“keep your powder dry” diyerek barutu erkek
doğasının mayası olarak yorumlamıştır.
(Mead, 2000).

35
 Dahası tüm feministlerin birleştikleri yöntemsel bir

prosedür de yoktur. Kimisi kendisini feminist
sosyalist, kimisi feminist radikal ve kimisi de feminist
postmodernist gruplara dâhil edip yine erkek
egemen yaklaşımların içine teslim olmuşlardır.
(Sosyal Bilimler Felsefesi, seminer notlari).

36
 Son yüzyılda iki önemli bilim felsefecisi Thomas

Kuhn’la Karl Popper zaten var olan fırtınaya
ekledikleri
dalgalarla
fırtınayı
kasırgaya
dönüştürmüşler ve onlara Lakatos’la Feyerabend
farklı açılardan kelebek etkileri eklemişlerdir.
Kuhn’a göre bilim tarihinde paradigma denen
görüşler ve onların egemen olduğu yöntemler
süregelirken, Popper’e göre bilimsel önermelerin
bilimselliğinin
ölçütü
yanlışlanabilirliktir.
Dahasi, Feyerabend’le
Lakatos yöntemsel
anarşiye entelektüel yeşil ışık yakmışlardır.
(seminer notları, 2013).

37
 Sonuçta gelinen nokta söyle özetlenebilir:

Kişilere
bakıldığında
Kuhn’la
Popper
muhteşem bir momentumla Quantum hızında
bilim felsefesine yerleşmişlerdir. Yaptıkları etki
de sonsuza kadar kalacaktır. Fakat, her
yaklaşım ve temsilcileri öylesine kendilerine
iman etmişlerdir ki durumları Kerbeladaki
Müslümanlarla, reformasyon zamanındaki
Hristiyanlar gibi bölünmüştür. Bizim buna da
bir itirazımız elbette olamaz ve biz bu açıdan
hepsine
postmodernist
bir
hoşgörüyle
yaklaşıyoruz. (Kuhn, 1963, Popper, 1968).

38
 Eleştirici

görüşümüzse;
bilim
felsefesini
insandan koparıp klasik soyut alanlara
getirerek, akademik çalışmalarda bile dili
anlaşılmaz ve sorun çözmekten çok sorun
üreten
bir
duruma
sokmalarınadır.
Bugün, bırakın bilim felsefesini; felsefi herhangi
bir tartışma ya da metin, her hangi bir insan
tarafından anlaşılabilecek durumda değildir.

39
 Tüm başarılarına ve tüm keşfine rağmen batı

felsefesi belki de kendi içinden çıkan bir sesi
hala çözememiştir. Bu ses Nietzsche’dir.
Nietzsche, bilimsel ve siyasal olarak bir sistem
önermemiş olsa da yapıtlarında her ikisine de
uygun fikirler ve tezler bulmak mümkündür.
Ancak Nietzsche, 20. yüzyılda sanki insanlık
yeterince depresyonda değilmişçesine “god
is dead” (Nietzsche, 2001, s.125). “ Tanrı öldü”
demiştir.

40
 Üstelik bu yeterince psikolog ve psikiyatriste

para kazandırmamışçasına Nietzsche bir de
“Tanrıyı biz öldürdük” demiştir. Görülüyor ki
bilim felsefesi de yoğun bir bunalım içindedir;
çünkü Nietzsche’nin iyi anlaşılması bu ifadeyi
bilim için kullandığını gösterecektir. Dolayısıyla
kendisine
entelektüel
rakip
seçtiği
Hristiyanlığın, Kant’ın, Platon’un kavramsal ve
soyut felsefelerinden çok insanca bir felsefe
ve hayata davet eden Nietzsche aslında bir
perspektifçidir.

41
 Bunu ünlü eseri Ahlakın Soy Kütüğün ’de de

“ne kadar çok perspektifin varsa, doğruya o
kadar yakın olursun” diyerek özetlemiştir. Bizim
daha önce ifade ettiğimiz bir metaforu o
kendi dilince ifade etmiştir. (Nietzsche, 1967,
s117).

42
 Doğru, bir güneşse ve boyumuz ne kadar

uzunsa kısalara göre güneşe daha yakınızdır.
Bugünkü noktada tüm felsefi yaklaşımlar ve
yöntemler birer perspektiftir ve de dinamik bir
tutumla her an her yerde işe yarama
olasılıkları vardır. Model mantıkta, zaten
mümkün olan, bir gün olası da olur.
Dolayısıyla bu yaklaşımların hepsi faydalıdır.

43
 Kuhn’la Popper açısından biraz da ülkemize

bakacak olursak savsal olarak kimse Popper
yanlısı olamaz. Ülkemizde tezler ancak
kendimizin tezini güçlendirmek için çürütülür.
Hatta tüm gözlemler ve deneyler bir savı
doğrular olsun, o teze karşıysak, uzaktan
uydurulmuş bir tek örnekle tüm kuramı
çürütürüz ve arkasından da kurama karşı azılı
bir düşman oluruz.

44
 Ancak eğer bir kuramın yanlısıysak ve de onu

savunacaksak tüm örnekler bizim kuramlarımızı
çürütürken bir tek örnek onu destekliyorsa
örneklerden örnekler türeterek kendi kuramımızı
destekler ve doğrularız. İşte bu yüzden bugün
eleştirdiğimiz ve Kerbela’daki Müslümanlar,
Katoliklerle Protestanlar kadar bölünmüş bir bilim
felsefesine sahip olmadığımız için o kadar renkli
bir entelicensiyamız da yoktur. Keşke olsaydı da
entelektüel olarak o kadar bölünmüş olsaydık.

45
 Zihinlerimizle, ruhlarımızla, kalemlerimizle, birbir

imizle rekabet içinde, el ele kol kola ve
perspektiflerle
uğraşsaydık.
Özetlersek
ülkemizde bilimsel çalışmalar genellikle
“verificationist/confirmationist”
yani
doğrulayıcı bir tutumla yapılmaktadır. Bir
başka
özelliğimizse
paralel
olarak
paradigmalar kapsamında bilimsel etkinlik
içinde olmamızdır.

46
 Bizim Bilim felsefesiyle ilintilendireceğimiz ikinci

bir durum da eğitim sistemi ve ondaki felsefi
yansımalardır.Ülkemizdeki bilimsel çalışmaların
tümüne yakınının doğrulamacı bir tutumla
yapıldığını ifade etmiştik. Maalesef eğitim
alanında da aynı durum geçerlidir. Eğitim
alanı aslında akademik olarak sorunlara
çözümsel yaklaşılabilecek harika bir alandır.

47
 Yapılandırmacı

Dewey
yüz
yıl
önce
demokrasi ve eğitim diye eserler yazarken,
Maria Montessori ve Piajet çocuklarin
kendilerini nasıl en iyi gerçekleştirebilecekleri
üzerine kafa patlatırken; bizim ülkemizde
değerlerimiz
hızla
yok
olmaktadır.
(en.wikipedia.org/wiki/maria_montessori,en.w
ikipedia.org/wiki/John_Dewey,en.wikipedia.o
rg/wiki/Jean_Piajet).

48
 Sorularımıza

çözüm üretmeye çalışırken yeni
sorunları yaratmaktayız. Yapılan çalışmaların
çoğu
da
günü
kurtarma
amaçlı
olup
doğrulamayı araştırmadaki görüşü meşrulaştıran
bir araç olarak kullanmaktadır. Çocuklarımız hızla
bir kaosa doğru ilerlemektedir. Kimileri okulu
bırakmakta, kimileri bunalıma girmektedir. Kimi
çocuklar sınav maratonlarından bıkıp gelecek
korkusuyla yaşamayı değil, maalesef aramızdan
ayrılmayı seçmektedirler.

49
 Bugün

gelinen nokta, eğitimde de bir
bunalım ve anarşidir. Sorularımıza yanıt
alamadan yeni sorunlarla ve sorularla
cebelleşiyoruz. Her şey, her yerde ve hiçbir
yerde. Halimiz kumarbaz yanılsaması gibi.
Tüm bunların içinde karadelikler misali
tüketimle kendimizi terapi etmeye çalışıyoruz.

50
 Bu kış ayında pazardan aldığımız domatesler

oraya nasıl ve kimlerce getirilmektedir, kimler
bu kış ayında bizim için domates üretmektedir
bu soruları sormak şöyle dursun domateslerin
fiyatından dem vururken üzerinde “just do it”
yazıyor diye bir giysiye bir ton domates
alacak parayı ödemekteyiz.

51
 Maalesef,

başlangıçta başladığımız karamsar
tablo biraz daha fazla realiteyle ilintili olsa da
karamsarlığı artmıştır. Bir taraftan tüm bilim
felsefesi bir anarşi ve kaos içindeyken öte yandan
“Tanrı öldü ve onu biz öldürdük” diyen
Nietzsche… Dahası ürettiklerimizle tükettiklerimiz
arasındaki ilişkinin koptuğu bir gerçeklik… Ne
nedir ve kimdir bu duruma tüm hayatı getiren
özne? İşte bu soruyu sorabilecek güçte olabilmek
için bilim felsefesi yeniden kendisini küllerinden
yaratmalıdır. İşte o zaman bu zamandır.

52
 En iyi zaman, her zaman, şimdidir. Felsefe her

zaman kendisini küllerinden en iyi yaratan
alandır. Hiçbir şey yoksa bile felsefe vardır.
Felsefenin kendi doğası soru sormakla başlar
ve kendisini sorularından yeniden inşa
edebilir.

53
 Dolayısıyla Kuhn’a atıfla nasıl ki Kopernik ve

Galileo, Newton ve Einstein devrimler yapmışsalar
yeni bir devrim gerekmektedir. Şimdi de ister
zihinsel diyelim, ister tinsel diyelim, isterse de
bilinçsel diyelim yeni bir devrime, yeni bir
paradigmaya gerek vardır. İşte bu noktada
eleştirel yaklaşımla kendimizi ve hayatımızı
sorgulamaya başlamalıyız. Sokrates’in de dediği
gibi “sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değer
değildir. “ (Prof. Sugur, 2013, seminer notları).

54
 O

halde işe sorgulamakla başlamalıyız.
Dahası şunu da farketmeliyiz ki yanlış hayatları
doğru şekilde yaşamaya çalışıyoruz. Bu
bağlamda Adorno’nun o sözü bizi kendi
içimize döndürmelidir. Eleştirel yaklaşımın
verdiği sorgulama gücüyle ve içimizdeki
üretkenliği birleştirip yeniden özgürleşmeye ve
yeniden insana dair sorunlara çözüm arayan
bir paradigmaya geçmeliyiz.

55
 Bu paradigma tüm paradigmaları içeren ve

içerecek olan dinamik bir paradigmadır.
Dinamik bir bilim felsefesinin paradigması da
dinamiktir. Dinamik bir bilim felsefesi ve
paradigması uygulamalı felsefeye giden yolu
inşa eder.

56
 Ünlü

İngiliz felsefeci Whitehead tüm batı
felsefesi tarihini Platon’a bir dipnot diye
özetlemiştir. Bizim de maalesef bilimsel
tarihimiz batı bilim ve felsefesine gönderilen
dipnotlardan ibaret kalmıştır. Arada sırada
mutlaka farklı örnekler ve farklı sesler vardır.
Biz burada Batıya karşı bir tutum da
savunmuyoruz

57
 Biz

kendi zihinsel devrimimizle ve hızlı
ellerimizle ve de berrak zihinlerimizle tüm
evrene ışık yakacak bir akımın öncüsü
olmalıyız. Biz burada, şuna davet ediyoruz:
Yeni bir felsefeye, insan felsefesine…

58
 Bu bağlamda kendi alanımız olan eğitim

alanında muhteşem bir potansiyel gizlidir. Bu
potansiyel içimizdedir. Yegâne potansiyel
içten gelendir. Çocuklarımıza doğru eğitimi
ve programını hazırlayacak olan eninde
sonunda felsefe değilse de eğitim felsefesidir.
Bu noktada üstat John Locke harika bir fırsatın
kapılarını zaten bize sunmuştur. Locke’ye göre
insan zihni doğuştan bir tabula rasadır.
(Locke, 1997).

59
 Yani insan zihni boş bir levhadır. Dolayısıyla

deneyim yegâne öğretmendir. Fakat bugün
zihinlerimize öylesine karalamalar yazılmıştır ki
eğitim felsefesine düşen görev; doğru silgiyle
o karalamaları silip öğrencilere kendi
kendilerini gerçekleştirebilecek fikirlerin işaret
fişeklerini sunmaktır. Locke öyle derken ne
müthiş bir potansiyelin eğitimde gizli olduğunu
söylemiştir. En iyi felsefe de insana dair olup
insanı ve insanlığı ileri götüren felsefedir.

60
 Nietzsche,

“Tanrı öldü” derken bugünkü
felsefenin geldiği noktayı önceden görmüştür.
Aylarca ve akademik makalelerce Russell’in
“antik çağin son büyük filozofu köpeklere
hayrandı” ifadesinden kimden söz ettiği
konusundan
tutun
da,
Wittgenstein’in
“Paris’teki ölçüler ve ayarlar müzesinde öyle
bir nesne vardır ki o ne bir metreden fazladır
ne de bir metreden eksiktir.

61
 İşte o metrenin ta kendisidir.”(Kripke, 1980),

ya da “bir kasabada tek berber vardır ve bu
berber herkesin saçını kesiyorsa bu herkes
kendisini de kapsar mı kapsamaz mı?” gibi
zihinsel jimnastik etkinlikleriyle zaman geçiren
bir akademik alana dönüştürülmüş olan bilim
felsefesi, Wittgenstein olsun Russell olsun
insanların mutluluğu ve berrak zihinliliği için ne
büyük
çabalar
harcamış
olduğunu
anlamaktan uzaktır.

62
 Yine de felsefecilerin zamanlarını daha kötü

geçirebilecekleri pek çok farklı etkinlik
olabilecekken
bu
türden
zihinsel
jimnastiklerden zarar gören varlıklar ağaçlarla
sınırlı kalmıştır. Çünkü böyle üst düzey soyut
etkinliklerin kaleme alınmasıyla pek çok ağaç
maalesef can vermiştir.

63
 Hayatta her yaklaşımın bir yeri ve zamanı

vardır. Yaşamın da ölümün de bir yeri ve
zamanı vardır. Fakat bize düşen bu dünyada
bir etki yaratmak için doğruya ulaşmayı
denemektir. Bu da en iyi eğitimle olur. Eğitimi
de yönlendirecek olan Lockeci bir tutumla
yeniden düzenlenen bir eğitim felsefesi ve
çocuklarımıza kendi tebeşirlerini veren bir
uygulamalı felsefedir.

64
 Yarını

ellerimizin arasında tutmaktayız. Bu
yarın ancak doğru eğitim felsefesiyle ve
yaşam boyu öğrenmeye dinamik felsefe ve
uygulamalı bilim felsefesini dâhil etmekle
mümkün olacaktır. Felsefe, her disiplinde ve
her öğrenim düzeyinde en az bir yıl okunacak
bir ders olmalıdır. Dahası her şeyin felsefesinin
de öğretilmesi elzemdir.

65
 Felsefesiz bir eğitim sistemi dekapite edilmiş bir

kurbağadan
farksızdır.
İstediğimiz
kadar
debelenelim, gideceğimiz ve düze çıkacağımız
bir yer olamaz. Dolayısıyla bugün çocuklarımız
okullarda yanlarında bıçak, silah, sopa gibi birçok
aletle geliyorsa ve bunları şiddet amaçlı
kullanıyorsa kesin olan şudur: Eğitim felsefemizde
bir yanlışlık vardır ve yanlışı öğretenler doğru
epistemolojiyle çocuklarımızı elimizden bir bir alıp
götürmektedir.

66
 Çocuklar

silahlarla okullara dalıp öğrencileri ve
öğretmenleri tarayarak öldürmektedir. Maalesef
bugünkü durum budur.
Şarkılarda “ben onu
öldürdüm,
yakalanmadan
kaçmalıyım,
belki
öldürdüğüm kişi birilerinin oğluydu” gibi zeka sorularına
taş çıkartacak sözleri çocuklarımıza bilinçaltı hipnoz ve
telkin olarak veren birçok kanal bulunurken; “bugün
ben daha iyi bir insan olmalıyım, bugün evrene barış
getirmeliyim,
bugün
bir
kişiyi
daha
fazla
sevmeliyim, bugün ağzımdan çıkan her sözcük pozitif
olmalı” diye telkin eden bir kanala ben ampirik olarak
rastlamadım.

67
 Dolayısıyla

yazımızın
başlığındaki
“rampapapam” diyerek bir adamı nasıl
öldürdüğünü
şarkısında
telkin
eden
Rihanna’ya, göndermemizi yaparken genç ve
güzel Barbados mercanını da selamlıyoruz.
Bugün artık felsefenin günüdür.

68
 Russell’in

dediği gibi “düşüncelerimiz için
ölemeyiz çünkü onlar her an yanlışlanabilir.”
Evet, bu bizim kendi aşırılıklarımızı törpülemek
için bir el feneridir. Bu da bilim felsefesine daha
da
büyük
bir
sorumluluğun
düştüğünü
göstermektedir.

69
 Bilimsel bilgi eleştirici yaklaşımın özüyle insanı

özgürleştirip
potansiyeline
fırsat
verip,
zincirlerinden kurtaran bilgidir. Rousseau’nun
da dediği gibi özgür gibi görünsek de her yerde
zincir içindeyiz ve postmodern bir köleliğin
çanları çalmaktadır. (Rousseau, 1997).

70
 Dahası bu kaos içinde muhteşem potansiyeller

kaybolup gitmektedir. Fakat kesin olmasa da
Humeci bir tutumla yorumlarsak en basit
düzeyde geceden sonra güneşin doğacağı bir
bağıntıdır ve bu bağıntıyla yaşamı ölüm takip
etmektedir.

71
 Dolayısıyla düşüncelerimiz için mi olur, ne için

olur bilemesek de bir gün öleceğimiz olasıdır ve
model mantıkla olası olan zaten olmuş gibi bir
şeydir. O halde daha iyi bir yaşam için tüm
yaklaşımları içeren dinamik felsefeyi evrenin
hizmetine sunmalıyız.
 Bu konuda eğitim felsefesini Lockeci bir bakış
açısıyla yeniden kendi küllerinden yaratmaya
davet ediyoruz.

72
TEŞEKKÜRLER…

73
Kaynakça:
 Marx, K. Collected works, 40 vols. (New York, NY:
International Publishers, 1976), 5: 8.
 Habermas, J. (1971). Knowledge and Human Interest.
Boston: Beacon Press.
 Locke, J. (1997). An Essay Concerning Human
Understanding. London: Penguin.
 Kripke, S. (1980). Naming and Necessity.
Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.
 Churchland, P. (1989) “The Anti-Realist Epistemology of Van
Fraassen’s The Scientific Image, in Readings in the
Philosophy of Science, B. Brody and R. Grandy, eds. New
York: Prentice Hall, pp. 72-79.
74
 Earman, J. (1992) Bayes or Bust? A Critical Examination of








75

Bayesian Confirmation Theory, Cambridge: MIT Press.
Feyerabend, P. K. (1979) Against Method: Berkeley: Verso
Press.
Feyerabend, P. K. (1989) “How to be a Good Empiricist”, in
Readings in the Philosophy of Science, B. Brody and R.
Grandy, eds., New York: Prentice Hall, pp. 104-123.
Friedman, M. (1983) Foundations of Space-Time Theories:
Relativistic Physics and Philosophy of Science, Princeton:
Princeton University Press.
Glymour, C. (1980) Theory and Evidence, Princeton:
Princeton University Press.
 Gardenfors, P. (1988) Knowledge in Flux: Modeling










76

the Dynamics of Epistemic States, Cambridge: MIT
Press.
Kitcher, P. (1984) “Kant's Philosophy of Science”, in
Self and Nature in Kant's Philosophy, Cornell University
Press: Ithaca.
Kuhn, T. (1970) The Structure of Scientific Revolutions,
Chicago: University of Chicago Press.
Laudan, L. (1996) Beyond Positivism and Relativism,
Boulder: Westview Press.
Laudan, L. (1980) “Why Abandon the Logic of
Discovery?”, in Scientific Discovery, Logic, and
Rationality, T. Nickles, ed., Dordrectht: D.
Nozick, R. (1981) Philosophical Explanations,
Cambridge: Harvard University Press.
 Quine, W. V. (1992) Pursuit of Truth, Cambridge:






77

Harvard University Press. Sugur, N. (2013).
Philosophy of Social Sciences Seminar Notes.
Nietzsche, F. (1967). On The Geneaology Of
Morals. New York: Random House Inc.
Nietzsche, F. (2001). The Gay Science.
Cambridge: Cambridge University Press.
Hume, D. (1975). An Enquiry Concerning Human
Understanding. Oxford: Clarendon Press.
Hume, D. (1967). A Treatise of Human Nature.
Oxford: Oxford University Press.
 James, W. (1948) “The Will to Believe”, in





78

Essays in Pragmatism, ed. A. Castell.
New York: Collier Macmillan.
Popper, K. (1968) The Logic of Scientific
Discovery, New York: Harper.
Rousseau, J.J. (1997). The Social Contract.
Cambridge: Cambridge University Press.
Mead, M. (2000). Keep Your Powder Dry.
Berghahn Books.

More Related Content

Similar to Suleyman ari ram pa pa pam

Öğrenme ve Öğretim Kuramları
Öğrenme ve Öğretim KuramlarıÖğrenme ve Öğretim Kuramları
Öğrenme ve Öğretim KuramlarıEsadTekin1
 
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdfmoving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdfResulEkremKaya
 
Öğrenme ve Öğretim Kuramları
Öğrenme ve Öğretim KuramlarıÖğrenme ve Öğretim Kuramları
Öğrenme ve Öğretim KuramlarıBeydarkay
 
Argumentasyona Dayalı Öğrenme Modeli.pptx
Argumentasyona Dayalı Öğrenme Modeli.pptxArgumentasyona Dayalı Öğrenme Modeli.pptx
Argumentasyona Dayalı Öğrenme Modeli.pptxAyseCebecik
 
Adem tat li-bilimde-bir-sapma-ornegi-evrim (1)
Adem tat li-bilimde-bir-sapma-ornegi-evrim (1)Adem tat li-bilimde-bir-sapma-ornegi-evrim (1)
Adem tat li-bilimde-bir-sapma-ornegi-evrim (1)Kadir Kaya
 
Mantık Sisteminin Temel İlkeleri - Tolunay Akay
Mantık Sisteminin Temel İlkeleri - Tolunay AkayMantık Sisteminin Temel İlkeleri - Tolunay Akay
Mantık Sisteminin Temel İlkeleri - Tolunay AkayTolunay AKAY
 
Www.kpss10.com program geliştirmenin temelleri tasarımları
Www.kpss10.com program geliştirmenin temelleri  tasarımlarıWww.kpss10.com program geliştirmenin temelleri  tasarımları
Www.kpss10.com program geliştirmenin temelleri tasarımlarıwikioogle
 
öğRetim tasarımı2
öğRetim tasarımı2öğRetim tasarımı2
öğRetim tasarımı2Emre Çoban
 
Günümüzde İnsan ve İnanlar - Bölüm 5
Günümüzde İnsan ve İnanlar - Bölüm 5Günümüzde İnsan ve İnanlar - Bölüm 5
Günümüzde İnsan ve İnanlar - Bölüm 5Ömer Durmuş
 

Similar to Suleyman ari ram pa pa pam (15)

Kuramlar
KuramlarKuramlar
Kuramlar
 
Öğrenme ve Öğretim Kuramları
Öğrenme ve Öğretim KuramlarıÖğrenme ve Öğretim Kuramları
Öğrenme ve Öğretim Kuramları
 
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdfmoving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
 
Öğrenme ve Öğretim Kuramları
Öğrenme ve Öğretim KuramlarıÖğrenme ve Öğretim Kuramları
Öğrenme ve Öğretim Kuramları
 
Argumentasyona Dayalı Öğrenme Modeli.pptx
Argumentasyona Dayalı Öğrenme Modeli.pptxArgumentasyona Dayalı Öğrenme Modeli.pptx
Argumentasyona Dayalı Öğrenme Modeli.pptx
 
Araştirma teknikleri ders notu
Araştirma teknikleri ders notuAraştirma teknikleri ders notu
Araştirma teknikleri ders notu
 
Adem tat li-bilimde-bir-sapma-ornegi-evrim (1)
Adem tat li-bilimde-bir-sapma-ornegi-evrim (1)Adem tat li-bilimde-bir-sapma-ornegi-evrim (1)
Adem tat li-bilimde-bir-sapma-ornegi-evrim (1)
 
Kuramlar
KuramlarKuramlar
Kuramlar
 
Paul Feyerabend
Paul FeyerabendPaul Feyerabend
Paul Feyerabend
 
Mantık Sisteminin Temel İlkeleri - Tolunay Akay
Mantık Sisteminin Temel İlkeleri - Tolunay AkayMantık Sisteminin Temel İlkeleri - Tolunay Akay
Mantık Sisteminin Temel İlkeleri - Tolunay Akay
 
HEMŞİRELİK FELSEFESİ.pptx
HEMŞİRELİK FELSEFESİ.pptxHEMŞİRELİK FELSEFESİ.pptx
HEMŞİRELİK FELSEFESİ.pptx
 
Www.kpss10.com program geliştirmenin temelleri tasarımları
Www.kpss10.com program geliştirmenin temelleri  tasarımlarıWww.kpss10.com program geliştirmenin temelleri  tasarımları
Www.kpss10.com program geliştirmenin temelleri tasarımları
 
Kavram Öğretimi
Kavram ÖğretimiKavram Öğretimi
Kavram Öğretimi
 
öğRetim tasarımı2
öğRetim tasarımı2öğRetim tasarımı2
öğRetim tasarımı2
 
Günümüzde İnsan ve İnanlar - Bölüm 5
Günümüzde İnsan ve İnanlar - Bölüm 5Günümüzde İnsan ve İnanlar - Bölüm 5
Günümüzde İnsan ve İnanlar - Bölüm 5
 

Suleyman ari ram pa pa pam

  • 1. Ram Pa Pa Pam: Dinamik Bir Bilim ve Eğitim Felsefesine Doğru Süleyman ARI 2013 1
  • 2. ÖZET  Tümevarım sorunu bize ampirik hipotezlerin doğrulanması için sonsuza kadar zamanımızın olmadığını hatırlatmaktadır. Duhem problemiyse tümüyle yanlışlamanın da beklenmesinin doğru olmadığını söyler. Dolayısıyla daha az deterministik bir durum için uzlaşılmalıdır. O halde durum, amacımıza göre değişmektedir. Yani, amacımız yanlışlamaksa ona doğru bir yol haritası izlerken; amacımız doğrulamaksa haritamız bu doğrultuda olacaktır. 2
  • 3.  Bu durum da bilim felsefesini öyle bir ilişkisel mantığa getirmiştir ki ampirik hipotezlerimiz ya tezimizi doğrular ya da onu yanlışlar yönde ilerlemelidir. Klasik standart bilim felsefesi, bu basitleştirilmiş ilkeden yola çıkarak ilerler. 3
  • 4.  Doğrulamaya gelince, gerçek doğası karmaşık görünebilir. Bu durumda temellendirme devreye girmektedir. Temellendirme de eninde sonunda doğrulamakla sağlanmaktadır. Doğrulama, kendi içinde temellendirmeyi içerdiğinden dolayı bilim felsefesi için otoritelerce gerekli görülen koşul yerine gelmiş olur ve böylece bilim felsefesinde keşfin ve yaratıcılığın bir önemi de kalmamış olur. Bu da bilim felsefesinin dinamik doğasını zedeler. (Laudan 1980). 4
  • 5.  Böylece tüm diğer boyutların önemi de kalmamış olur. Bilim felsefesine kalan tek misyonsa teorilerle hipotezleri arasındaki ilişkinin niteliğini ortaya çıkarmaktır. Bu da çoktan standart bilim felsefesi tarihinin tipik özelliği durumuna gelmiştir. Bu tarz bir bilim felsefesi lineer bir ilişki felsefesine dönüşmüştür. 5
  • 6.  İlişki felsefesi doğal gibi görünmesinin yanı sıra değişime de kapalı bir hale gelmiştir. Tüm etkin yaklaşımlar bu bağlamda onun alt dallarına ve yaklaşımlarına dönüşmüştür. Bu yaklaşımlara naif hipotetik-dedüktif yaklaşım, pozitivist-ampirik doğrulama yaklaşımı, Popper tarzı yanlışlama, tarihselcilik ve de Bayezyan sentezci yaklaşım dahildir. 6
  • 7.  Bilim felsefesindeki bu statik yapı kendisini eğitim felsefesinde de göstermektedir. Eğitim felsefesi de insanlara kendilerini ifade etme ve kendilerini gerçekleştirme konusunda dinamik bir yol haritası çizme konusunda sorunsaldır. Bu yazıda Bilim ve eğitim felsefesine ve de genel olarak epistemoloji tarihine eşgüdümlü bir bakışla felsefede yeni bir motivasyona çağrıda bulunmak amaçlanmıştır.  Anahtar Kelimeler: Bilim felsefesi, eğitim felsefesi, dinamik felsefe, doğrulama, yanlışlama. 7
  • 8. ABSTRACT  Problem of induction reminds us that we do not have unlimitted time for the verification of ampirical hypothesisses. Problem of Duhem, on the other hand, indicates that expecting the full refutation is also unfavorable. Therefore, we have to settle for something less deterministic.For this reason, status of the research changes in accordance with our purpose. 8
  • 9.  In other words, if the purpose of the researcher is confirmation of the hypothesis, the researcher falls into the position of verifying the purpose he or she has. If otherwise, then, he or she searches for refutation. This is the main definning principle of the traditional philosophy of science. 9
  • 10.  As far as confirmation is concerned, tough it seems complex, it contains justification within itself. Justification is therefore, achieved by confirmation. Deductively, then, importance of discovery and creativity in philosophy of science has been reduced to an exception. 10
  • 11.  Unfortunately, this poses a serious challenge to the dynamic nature of philosophy of science. The only mission, then, left to philosophy of science is to figure out the relations between theories and the hypothesises thereof. Given the situation above, it is clear to see that philosophy of science has become a philosophy of linear relationship. 11
  • 12.  This static structure in philosophy of science reflects itself upon philosophy of education also. It is such that philosophy of education, today is incapable of providing a dynamic roadmap with people for their true self-expression and self-realization. 12
  • 13.  In this brief paper, it is aimed to provide an overview of philosophy of science and thereby philosophy of education in conjunction with the history of epistemology and call for a new motivation for a dynamic attitude in philosophy.  Key words: Philosophy of science, philosophy of education, dynamic philosophy, confirmation, falsification. 13
  • 14. Rampapapam: Dinamik Bir Felsefeye Doğru  Tümevarım sorunu bize ampirik hipotezlerin doğrulanması için sonsuza kadar zamanımızın olmadığını hatırlatmaktadır. Duhem problemiyse tamamiyle yanlışlamanın da beklenmesinin doğru olmadığını soyler. Dolayısıyla daha az deterministik bir durum için uzlaşilmalidir.O halde durum, amacımıza göre, daha doğrusu niyetimize göre değişmektedir. Yani, amacimiz yanlışlamaksa ona doğru bir yol haritasi izlerken amacımız doğrulamaksa haritamiz bu doğrultuda olacaktır. 14
  • 15.  Bu durum da bilim felsefesini öyle bir ilişkisel mantığa getirmiştir ki ampirik hipotezlerimiz ya tezimizi doğrular ya da onu yanlışlar yönde ilerlemelidir. Klasik standart bilim felsefesi, bu basitleştirilmiş ilkeden yola çıkarak ilerler. 15
  • 16.  Doğrulamaya gelince, gerçek doğası karmaşık görünebilir. Bu durumda temellendirme devreye girmektedir. Temellendirme de eninde sonunda doğrulamakla sağlanmaktadır. Tarihteki bilimsel realist tartışmalar, kuramlarla test edilen hipotezler arasındaki ilişkiye bağlı olarak uzlaşıya bağlanmıştır. (Glymour 1981, Friedman 1983). 16
  • 17.  Doğrulama, kendi içinde temellendirmeyi içerdiğinden dolayı bilim felsefesi için otoritelerce gerekli görülen koşul yerine gelmiş olur ve böylece bilim felsefesinde keşfin ve yaratıcılığın bir önemi de kalmamış olur. Bu da bilim felsefesinin dinamik doğasını zedeler. (Laudan 1980). 17
  • 18.  Böylece tüm diğer boyutların önemi de kalmamış olur. Bilim felsefesine kalan tek misyonsa teorilerle hipotezleri arasındaki ilişkinin niteliğini ortaya çıkarmaktır. Bu da çoktan standart bilim felsefesi tarihinin tipik özelliği durumuna gelmiştir. Yorumsamacı bir ifadeyle bu tarz bir bilim felsefesi lineer bir ilişki felsefesine dönüşmüştür. 18
  • 19.  İlişki felsefesi doğal gibi görünmesinin yanı sıra değişime de kapalı bir hale gelmiştir. Tüm etkin yaklaşımlar bu bağlamda onun alt dallarına ve yaklaşımlarına dönüşmüştür. Bu yaklaşımlara naif hipotetik-dedüktif yaklaşım, pozitivist-ampirik doğrulama yaklaşımı, Popper tarzı yanlışlama, tarihselcilik ve de Bayezyan sentezci yaklaşım dahildir.  Her zaman söylediğimiz gibi doğal görünenle dirençli görünen ne aynıdır ne de kaçınılmazdır. O halde farklı bir başlangıç noktası farklı bir bilim felsefesine götürecektir. 19
  • 20.  Doğrulama ve yanlışlama ve de Kuhncu paradigma yaklaşımı hepsi birer misyona sahiptir ve bilim felsefesine işlevsel olarak katkı sağlarlar. Fakat, herbirine “Hangi dindeysen ona tapayım” diyen ozan gibi iman eden bilim insanları ve takipçiler oldukça bu bağlamda uzlaşmanın zor olduğu da kesin gibidir 20
  • 21.  Bu da belki de William James’i haklı çıkararak insandaki inanma ihtiyacını ortaya koyan bir durumdur (James, 1948). Biz burada bu yaklaşımlara birer prosedür olarak bakıyoruz. Dolayısıyla aradığımız yanıt; bilimsel olarak bir soruna çözüm arıyorsa ve bu sorunun çözümüne katkıda bulunacak bir yaklaşımsa, yani prosedürde hangi yol haritası işe yarayacaksa onu kullanmaktan yanayız. 21
  • 22.  Bu göreceli bir bilim felsefesine ya da pragmatik bir yaklaşıma işaret etse de hayatın kendisi insanlık tarihince pratiği gerektirmiştir. Nihayetinde dinamik bir paradigmaya giden yolu inşa etmek için bazı fikirleri dinamitlemek de gerekmektedir. Fakat, biz ne sınırsız pragmatizmi ne de sınırsız göreceliliği savunmaktayız.  Şu ana kadarki ifadelerimiz daha çok bilim felsefesel bir anarşizme işaret etmektedir. Belki de bu yazının sonuna kadar sürecek olan bu tavrımız yeni bir perspektif sunabilir diye umuyoruz. 22
  • 23.  Teknik ifadeyle bizim önerdiğimiz bilim felsefesi tüm yaklaşımları dinamik bir gerçeklik ortamında sorunlara çözüm ararken eklektik bir şekilde kullanabilmeyi ve bir bilgisayar programı gibi her durumda yeni yöntemlerle çözümü geliştirmeyi sürdürebilmelidir. Biz buna dinamik bilim felsefesi diyoruz.  Dinamik bilim felsefesi Akdeniz’in dalgalarında sörf yapan bir sörfçüye dalganın büyüklüğüne ve şiddetine göre kendini uyarlama yetisi kazandırabilen bir teknik olmalıdır. 23
  • 24.  Bir tek yöntem bir sorunu çözmeye hem yetebilir hem de yetmeyebilir. Dolayısıyla aynı sorunu çözerken bile birçok yöntemi kullanan ve yöntemlere işlem ve işlev olarak bakabilen dinamik bir bilim felsefesi ve onu da hayata geçiren uygulamalı bir felsefi tutuma girmenin zamanı gelmiştir. 24
  • 25.  Kısaca bilim felsefesi tarihine göz atacak olursak; yukarda özetlediğimiz eleştirileri içermektedir. Bacon tümevarımla tümdengelimi sistematize ederken insana güç kazandırmayı ve doğadan daha fazla yararlanmayı amaçlamıştır. İşte bu yüzden kendisi “bilmek egemen olmaktır” demiştir. (www.felsefe.gen.tr/Francis_Bacon_felsefesi.asp). 25
  • 26.  Descartes de sayısallaştırma, analiz ve sıra kuralını ortaya koyarken kuşkuyu önemsemiş ve kuşkuyla yaklaşarak doğrunun daha sağlam bir temele oturtulacağını ileri sürmüştür. (Prof. Sugur, 2013, seminer notları).  Hume ise daha da ileri giderek olayların birbirlerini izlemelerinin bir ilişkiye işaret edemeyeceğini belirtmiş ve “her akşamdan sonra sabahın olması yarın sabahın olacağına kanıt olamaz “diyerek ampirik genellemelerin nedenselliğinin temelsizliğini gösterip nedensellik ilkesinin köküne kibrit suyu ekmiştir. (Hume, 1967, 1975). 26
  • 27.  Dahası Kant “Gerçek vardır ve bu gerçek ne akılla ne de deneyle elde edilebilir. Ancak hem akılla hem de deney ve gözlemle gerçeğe en fazla yaklaşabiliriz” diye klasik Aristo etiğindeki orta yolu tutacaksın erdemini bilim felsefesine taşımıştır. (Kitcher, 1984). 27
  • 28.  Gözlemle deneyin ön plana çıktığı pozitivist ve ampirik görüşler de aynı şekilde ya gözleme önem verip deney yapmışlar ya da deneye önem verip gözlem yapmışlardır. Eleştirici yaklaşım Marksist metodolojiyi biraz daha yumuşatarak sosyal gerçeklikte güç ve üretim ilişkilerine bakmalıyız. 28
  • 29.  “Yapı da önemlidir ve güç ilişkilerine ancak tenkitçi bir yaklaşımla bilim yapılabilir; çünkü bilim de güçlere hizmet etmektedir” diyerek belki de son yüz yıldaki en ciddi felsefi tutuma imza atmıştır.  Sonuç itibarıyla görüldüğü gibi kendi küllerinden yeniden kıvılcımlar tutuşmaya başlasa da felsefe ve dolayısıyla bilim felsefesi infaz edilmiş durumdadır. 29
  • 30.  Eleştirel yaklaşım yeni bir kıvılcım olsa da daha dinamik bir tutuma ve hızlı çözümsel projelere gerek duymaktadır. Biz bu yazıda eleştirel yaklaşımın insan vurgusuna ve insanı özgürleştirme hedefine daha yakın bir duruşla görüşlerimizi ifade etmekteyiz. Marx’ın da söylediği gibi tüm felsefeciler bugüne kadar dünyayı yorumlamakla yetinmişlerdir. Gerçekten de asıl olan onu değiştirebilmektir. (Marx, Fuerbach üzerine tezler, 11.)  Dolayısıyla insana dair olmayan ve çözümden uzak olan yaklaşımlar dinamik felsefeden düşerler. 30
  • 31.  Yorumsamacı yaklaşımsa Weber gibi bir üstün zekâya sahip bir düşünürü bile anlam göreliliğinin içine zorlamış ve de anlamanın sorunsallığından ve öneminden dem vururken net anlamın olamayacağından yakınıp kişiler arası bir anlaşmayla paylaşılmış değerlere “intersubjective understanding” ya da “shared values” diye kendilerince bir orta yola yaklaşmışlardır. (Prof. Sugur, 2013, seminer notları). 31
  • 32.  Daha da kötüsü postmodern yaklaşım “her şey her yerdedir” diye yanlış bir hipotezle pozitivist bir slogana sahip olduklarının farkına varamadan “her şey olur, anything goes, just do it” gibi Adam Smith’çi yaklaşımla fırtınaya yeni bir dalga eklemiştir. O kadar ki, “bilim bir şey değildir, sadece betimleme vardır ve bu da yapılması gereken yegane etkinliktir” diyerek bilim felsefesine fotoğraf makinası görevini yüklemiştir. 32
  • 33.  Postmodern yaklaşımla temellendirilmiş görececiliğin kendisiyle çelişmesi uzun sürmez. Her durumda görececiler verebilecekleri tavizden daha fazlasını vermeye başladıklarında, göreceli tutumlarından mutlak olarak vazgeçerler. Bir görececiye onu öldürmenin görece iyi bir şey olup olmadığını sorduğumuzda alacağımız yanıt retorik olarak ne olur bilemiyoruz; ama nihayetinde görececi olduğu için kazanımdan çok kayıp içindeyse bu tutum kısa sürecektir. 33
  • 34.  Feminist yaklaşım her ne kadar da alternatif bir başlangıç ontolojisine sahip görünse de her şeye erkek egemendir; bilim ve felsefe de öyle ve bu yüzden “kadınlar bu alanlarda da ezilmiştir” diyerek erkeklerin yetişmesinde kadınların etkisi hiç yokmuşçasına kendi görüşlerinin aşırı etkisinde kalmışlardır. 34
  • 35.  Margaret Mead gibi dahi bir bilim insanı bile kendi algılarından yola çıkarak tüm tarihi bununla yorumlayıp bu açıdan tüm dünyaya farklı bir bakış açısı vermeye çalışmıştır. Mead “keep your powder dry” diyerek barutu erkek doğasının mayası olarak yorumlamıştır. (Mead, 2000). 35
  • 36.  Dahası tüm feministlerin birleştikleri yöntemsel bir prosedür de yoktur. Kimisi kendisini feminist sosyalist, kimisi feminist radikal ve kimisi de feminist postmodernist gruplara dâhil edip yine erkek egemen yaklaşımların içine teslim olmuşlardır. (Sosyal Bilimler Felsefesi, seminer notlari). 36
  • 37.  Son yüzyılda iki önemli bilim felsefecisi Thomas Kuhn’la Karl Popper zaten var olan fırtınaya ekledikleri dalgalarla fırtınayı kasırgaya dönüştürmüşler ve onlara Lakatos’la Feyerabend farklı açılardan kelebek etkileri eklemişlerdir. Kuhn’a göre bilim tarihinde paradigma denen görüşler ve onların egemen olduğu yöntemler süregelirken, Popper’e göre bilimsel önermelerin bilimselliğinin ölçütü yanlışlanabilirliktir. Dahasi, Feyerabend’le Lakatos yöntemsel anarşiye entelektüel yeşil ışık yakmışlardır. (seminer notları, 2013). 37
  • 38.  Sonuçta gelinen nokta söyle özetlenebilir: Kişilere bakıldığında Kuhn’la Popper muhteşem bir momentumla Quantum hızında bilim felsefesine yerleşmişlerdir. Yaptıkları etki de sonsuza kadar kalacaktır. Fakat, her yaklaşım ve temsilcileri öylesine kendilerine iman etmişlerdir ki durumları Kerbeladaki Müslümanlarla, reformasyon zamanındaki Hristiyanlar gibi bölünmüştür. Bizim buna da bir itirazımız elbette olamaz ve biz bu açıdan hepsine postmodernist bir hoşgörüyle yaklaşıyoruz. (Kuhn, 1963, Popper, 1968). 38
  • 39.  Eleştirici görüşümüzse; bilim felsefesini insandan koparıp klasik soyut alanlara getirerek, akademik çalışmalarda bile dili anlaşılmaz ve sorun çözmekten çok sorun üreten bir duruma sokmalarınadır. Bugün, bırakın bilim felsefesini; felsefi herhangi bir tartışma ya da metin, her hangi bir insan tarafından anlaşılabilecek durumda değildir. 39
  • 40.  Tüm başarılarına ve tüm keşfine rağmen batı felsefesi belki de kendi içinden çıkan bir sesi hala çözememiştir. Bu ses Nietzsche’dir. Nietzsche, bilimsel ve siyasal olarak bir sistem önermemiş olsa da yapıtlarında her ikisine de uygun fikirler ve tezler bulmak mümkündür. Ancak Nietzsche, 20. yüzyılda sanki insanlık yeterince depresyonda değilmişçesine “god is dead” (Nietzsche, 2001, s.125). “ Tanrı öldü” demiştir. 40
  • 41.  Üstelik bu yeterince psikolog ve psikiyatriste para kazandırmamışçasına Nietzsche bir de “Tanrıyı biz öldürdük” demiştir. Görülüyor ki bilim felsefesi de yoğun bir bunalım içindedir; çünkü Nietzsche’nin iyi anlaşılması bu ifadeyi bilim için kullandığını gösterecektir. Dolayısıyla kendisine entelektüel rakip seçtiği Hristiyanlığın, Kant’ın, Platon’un kavramsal ve soyut felsefelerinden çok insanca bir felsefe ve hayata davet eden Nietzsche aslında bir perspektifçidir. 41
  • 42.  Bunu ünlü eseri Ahlakın Soy Kütüğün ’de de “ne kadar çok perspektifin varsa, doğruya o kadar yakın olursun” diyerek özetlemiştir. Bizim daha önce ifade ettiğimiz bir metaforu o kendi dilince ifade etmiştir. (Nietzsche, 1967, s117). 42
  • 43.  Doğru, bir güneşse ve boyumuz ne kadar uzunsa kısalara göre güneşe daha yakınızdır. Bugünkü noktada tüm felsefi yaklaşımlar ve yöntemler birer perspektiftir ve de dinamik bir tutumla her an her yerde işe yarama olasılıkları vardır. Model mantıkta, zaten mümkün olan, bir gün olası da olur. Dolayısıyla bu yaklaşımların hepsi faydalıdır. 43
  • 44.  Kuhn’la Popper açısından biraz da ülkemize bakacak olursak savsal olarak kimse Popper yanlısı olamaz. Ülkemizde tezler ancak kendimizin tezini güçlendirmek için çürütülür. Hatta tüm gözlemler ve deneyler bir savı doğrular olsun, o teze karşıysak, uzaktan uydurulmuş bir tek örnekle tüm kuramı çürütürüz ve arkasından da kurama karşı azılı bir düşman oluruz. 44
  • 45.  Ancak eğer bir kuramın yanlısıysak ve de onu savunacaksak tüm örnekler bizim kuramlarımızı çürütürken bir tek örnek onu destekliyorsa örneklerden örnekler türeterek kendi kuramımızı destekler ve doğrularız. İşte bu yüzden bugün eleştirdiğimiz ve Kerbela’daki Müslümanlar, Katoliklerle Protestanlar kadar bölünmüş bir bilim felsefesine sahip olmadığımız için o kadar renkli bir entelicensiyamız da yoktur. Keşke olsaydı da entelektüel olarak o kadar bölünmüş olsaydık. 45
  • 46.  Zihinlerimizle, ruhlarımızla, kalemlerimizle, birbir imizle rekabet içinde, el ele kol kola ve perspektiflerle uğraşsaydık. Özetlersek ülkemizde bilimsel çalışmalar genellikle “verificationist/confirmationist” yani doğrulayıcı bir tutumla yapılmaktadır. Bir başka özelliğimizse paralel olarak paradigmalar kapsamında bilimsel etkinlik içinde olmamızdır. 46
  • 47.  Bizim Bilim felsefesiyle ilintilendireceğimiz ikinci bir durum da eğitim sistemi ve ondaki felsefi yansımalardır.Ülkemizdeki bilimsel çalışmaların tümüne yakınının doğrulamacı bir tutumla yapıldığını ifade etmiştik. Maalesef eğitim alanında da aynı durum geçerlidir. Eğitim alanı aslında akademik olarak sorunlara çözümsel yaklaşılabilecek harika bir alandır. 47
  • 48.  Yapılandırmacı Dewey yüz yıl önce demokrasi ve eğitim diye eserler yazarken, Maria Montessori ve Piajet çocuklarin kendilerini nasıl en iyi gerçekleştirebilecekleri üzerine kafa patlatırken; bizim ülkemizde değerlerimiz hızla yok olmaktadır. (en.wikipedia.org/wiki/maria_montessori,en.w ikipedia.org/wiki/John_Dewey,en.wikipedia.o rg/wiki/Jean_Piajet). 48
  • 49.  Sorularımıza çözüm üretmeye çalışırken yeni sorunları yaratmaktayız. Yapılan çalışmaların çoğu da günü kurtarma amaçlı olup doğrulamayı araştırmadaki görüşü meşrulaştıran bir araç olarak kullanmaktadır. Çocuklarımız hızla bir kaosa doğru ilerlemektedir. Kimileri okulu bırakmakta, kimileri bunalıma girmektedir. Kimi çocuklar sınav maratonlarından bıkıp gelecek korkusuyla yaşamayı değil, maalesef aramızdan ayrılmayı seçmektedirler. 49
  • 50.  Bugün gelinen nokta, eğitimde de bir bunalım ve anarşidir. Sorularımıza yanıt alamadan yeni sorunlarla ve sorularla cebelleşiyoruz. Her şey, her yerde ve hiçbir yerde. Halimiz kumarbaz yanılsaması gibi. Tüm bunların içinde karadelikler misali tüketimle kendimizi terapi etmeye çalışıyoruz. 50
  • 51.  Bu kış ayında pazardan aldığımız domatesler oraya nasıl ve kimlerce getirilmektedir, kimler bu kış ayında bizim için domates üretmektedir bu soruları sormak şöyle dursun domateslerin fiyatından dem vururken üzerinde “just do it” yazıyor diye bir giysiye bir ton domates alacak parayı ödemekteyiz. 51
  • 52.  Maalesef, başlangıçta başladığımız karamsar tablo biraz daha fazla realiteyle ilintili olsa da karamsarlığı artmıştır. Bir taraftan tüm bilim felsefesi bir anarşi ve kaos içindeyken öte yandan “Tanrı öldü ve onu biz öldürdük” diyen Nietzsche… Dahası ürettiklerimizle tükettiklerimiz arasındaki ilişkinin koptuğu bir gerçeklik… Ne nedir ve kimdir bu duruma tüm hayatı getiren özne? İşte bu soruyu sorabilecek güçte olabilmek için bilim felsefesi yeniden kendisini küllerinden yaratmalıdır. İşte o zaman bu zamandır. 52
  • 53.  En iyi zaman, her zaman, şimdidir. Felsefe her zaman kendisini küllerinden en iyi yaratan alandır. Hiçbir şey yoksa bile felsefe vardır. Felsefenin kendi doğası soru sormakla başlar ve kendisini sorularından yeniden inşa edebilir. 53
  • 54.  Dolayısıyla Kuhn’a atıfla nasıl ki Kopernik ve Galileo, Newton ve Einstein devrimler yapmışsalar yeni bir devrim gerekmektedir. Şimdi de ister zihinsel diyelim, ister tinsel diyelim, isterse de bilinçsel diyelim yeni bir devrime, yeni bir paradigmaya gerek vardır. İşte bu noktada eleştirel yaklaşımla kendimizi ve hayatımızı sorgulamaya başlamalıyız. Sokrates’in de dediği gibi “sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değer değildir. “ (Prof. Sugur, 2013, seminer notları). 54
  • 55.  O halde işe sorgulamakla başlamalıyız. Dahası şunu da farketmeliyiz ki yanlış hayatları doğru şekilde yaşamaya çalışıyoruz. Bu bağlamda Adorno’nun o sözü bizi kendi içimize döndürmelidir. Eleştirel yaklaşımın verdiği sorgulama gücüyle ve içimizdeki üretkenliği birleştirip yeniden özgürleşmeye ve yeniden insana dair sorunlara çözüm arayan bir paradigmaya geçmeliyiz. 55
  • 56.  Bu paradigma tüm paradigmaları içeren ve içerecek olan dinamik bir paradigmadır. Dinamik bir bilim felsefesinin paradigması da dinamiktir. Dinamik bir bilim felsefesi ve paradigması uygulamalı felsefeye giden yolu inşa eder. 56
  • 57.  Ünlü İngiliz felsefeci Whitehead tüm batı felsefesi tarihini Platon’a bir dipnot diye özetlemiştir. Bizim de maalesef bilimsel tarihimiz batı bilim ve felsefesine gönderilen dipnotlardan ibaret kalmıştır. Arada sırada mutlaka farklı örnekler ve farklı sesler vardır. Biz burada Batıya karşı bir tutum da savunmuyoruz 57
  • 58.  Biz kendi zihinsel devrimimizle ve hızlı ellerimizle ve de berrak zihinlerimizle tüm evrene ışık yakacak bir akımın öncüsü olmalıyız. Biz burada, şuna davet ediyoruz: Yeni bir felsefeye, insan felsefesine… 58
  • 59.  Bu bağlamda kendi alanımız olan eğitim alanında muhteşem bir potansiyel gizlidir. Bu potansiyel içimizdedir. Yegâne potansiyel içten gelendir. Çocuklarımıza doğru eğitimi ve programını hazırlayacak olan eninde sonunda felsefe değilse de eğitim felsefesidir. Bu noktada üstat John Locke harika bir fırsatın kapılarını zaten bize sunmuştur. Locke’ye göre insan zihni doğuştan bir tabula rasadır. (Locke, 1997). 59
  • 60.  Yani insan zihni boş bir levhadır. Dolayısıyla deneyim yegâne öğretmendir. Fakat bugün zihinlerimize öylesine karalamalar yazılmıştır ki eğitim felsefesine düşen görev; doğru silgiyle o karalamaları silip öğrencilere kendi kendilerini gerçekleştirebilecek fikirlerin işaret fişeklerini sunmaktır. Locke öyle derken ne müthiş bir potansiyelin eğitimde gizli olduğunu söylemiştir. En iyi felsefe de insana dair olup insanı ve insanlığı ileri götüren felsefedir. 60
  • 61.  Nietzsche, “Tanrı öldü” derken bugünkü felsefenin geldiği noktayı önceden görmüştür. Aylarca ve akademik makalelerce Russell’in “antik çağin son büyük filozofu köpeklere hayrandı” ifadesinden kimden söz ettiği konusundan tutun da, Wittgenstein’in “Paris’teki ölçüler ve ayarlar müzesinde öyle bir nesne vardır ki o ne bir metreden fazladır ne de bir metreden eksiktir. 61
  • 62.  İşte o metrenin ta kendisidir.”(Kripke, 1980), ya da “bir kasabada tek berber vardır ve bu berber herkesin saçını kesiyorsa bu herkes kendisini de kapsar mı kapsamaz mı?” gibi zihinsel jimnastik etkinlikleriyle zaman geçiren bir akademik alana dönüştürülmüş olan bilim felsefesi, Wittgenstein olsun Russell olsun insanların mutluluğu ve berrak zihinliliği için ne büyük çabalar harcamış olduğunu anlamaktan uzaktır. 62
  • 63.  Yine de felsefecilerin zamanlarını daha kötü geçirebilecekleri pek çok farklı etkinlik olabilecekken bu türden zihinsel jimnastiklerden zarar gören varlıklar ağaçlarla sınırlı kalmıştır. Çünkü böyle üst düzey soyut etkinliklerin kaleme alınmasıyla pek çok ağaç maalesef can vermiştir. 63
  • 64.  Hayatta her yaklaşımın bir yeri ve zamanı vardır. Yaşamın da ölümün de bir yeri ve zamanı vardır. Fakat bize düşen bu dünyada bir etki yaratmak için doğruya ulaşmayı denemektir. Bu da en iyi eğitimle olur. Eğitimi de yönlendirecek olan Lockeci bir tutumla yeniden düzenlenen bir eğitim felsefesi ve çocuklarımıza kendi tebeşirlerini veren bir uygulamalı felsefedir. 64
  • 65.  Yarını ellerimizin arasında tutmaktayız. Bu yarın ancak doğru eğitim felsefesiyle ve yaşam boyu öğrenmeye dinamik felsefe ve uygulamalı bilim felsefesini dâhil etmekle mümkün olacaktır. Felsefe, her disiplinde ve her öğrenim düzeyinde en az bir yıl okunacak bir ders olmalıdır. Dahası her şeyin felsefesinin de öğretilmesi elzemdir. 65
  • 66.  Felsefesiz bir eğitim sistemi dekapite edilmiş bir kurbağadan farksızdır. İstediğimiz kadar debelenelim, gideceğimiz ve düze çıkacağımız bir yer olamaz. Dolayısıyla bugün çocuklarımız okullarda yanlarında bıçak, silah, sopa gibi birçok aletle geliyorsa ve bunları şiddet amaçlı kullanıyorsa kesin olan şudur: Eğitim felsefemizde bir yanlışlık vardır ve yanlışı öğretenler doğru epistemolojiyle çocuklarımızı elimizden bir bir alıp götürmektedir. 66
  • 67.  Çocuklar silahlarla okullara dalıp öğrencileri ve öğretmenleri tarayarak öldürmektedir. Maalesef bugünkü durum budur. Şarkılarda “ben onu öldürdüm, yakalanmadan kaçmalıyım, belki öldürdüğüm kişi birilerinin oğluydu” gibi zeka sorularına taş çıkartacak sözleri çocuklarımıza bilinçaltı hipnoz ve telkin olarak veren birçok kanal bulunurken; “bugün ben daha iyi bir insan olmalıyım, bugün evrene barış getirmeliyim, bugün bir kişiyi daha fazla sevmeliyim, bugün ağzımdan çıkan her sözcük pozitif olmalı” diye telkin eden bir kanala ben ampirik olarak rastlamadım. 67
  • 68.  Dolayısıyla yazımızın başlığındaki “rampapapam” diyerek bir adamı nasıl öldürdüğünü şarkısında telkin eden Rihanna’ya, göndermemizi yaparken genç ve güzel Barbados mercanını da selamlıyoruz. Bugün artık felsefenin günüdür. 68
  • 69.  Russell’in dediği gibi “düşüncelerimiz için ölemeyiz çünkü onlar her an yanlışlanabilir.” Evet, bu bizim kendi aşırılıklarımızı törpülemek için bir el feneridir. Bu da bilim felsefesine daha da büyük bir sorumluluğun düştüğünü göstermektedir. 69
  • 70.  Bilimsel bilgi eleştirici yaklaşımın özüyle insanı özgürleştirip potansiyeline fırsat verip, zincirlerinden kurtaran bilgidir. Rousseau’nun da dediği gibi özgür gibi görünsek de her yerde zincir içindeyiz ve postmodern bir köleliğin çanları çalmaktadır. (Rousseau, 1997). 70
  • 71.  Dahası bu kaos içinde muhteşem potansiyeller kaybolup gitmektedir. Fakat kesin olmasa da Humeci bir tutumla yorumlarsak en basit düzeyde geceden sonra güneşin doğacağı bir bağıntıdır ve bu bağıntıyla yaşamı ölüm takip etmektedir. 71
  • 72.  Dolayısıyla düşüncelerimiz için mi olur, ne için olur bilemesek de bir gün öleceğimiz olasıdır ve model mantıkla olası olan zaten olmuş gibi bir şeydir. O halde daha iyi bir yaşam için tüm yaklaşımları içeren dinamik felsefeyi evrenin hizmetine sunmalıyız.  Bu konuda eğitim felsefesini Lockeci bir bakış açısıyla yeniden kendi küllerinden yaratmaya davet ediyoruz. 72
  • 74. Kaynakça:  Marx, K. Collected works, 40 vols. (New York, NY: International Publishers, 1976), 5: 8.  Habermas, J. (1971). Knowledge and Human Interest. Boston: Beacon Press.  Locke, J. (1997). An Essay Concerning Human Understanding. London: Penguin.  Kripke, S. (1980). Naming and Necessity. Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.  Churchland, P. (1989) “The Anti-Realist Epistemology of Van Fraassen’s The Scientific Image, in Readings in the Philosophy of Science, B. Brody and R. Grandy, eds. New York: Prentice Hall, pp. 72-79. 74
  • 75.  Earman, J. (1992) Bayes or Bust? A Critical Examination of     75 Bayesian Confirmation Theory, Cambridge: MIT Press. Feyerabend, P. K. (1979) Against Method: Berkeley: Verso Press. Feyerabend, P. K. (1989) “How to be a Good Empiricist”, in Readings in the Philosophy of Science, B. Brody and R. Grandy, eds., New York: Prentice Hall, pp. 104-123. Friedman, M. (1983) Foundations of Space-Time Theories: Relativistic Physics and Philosophy of Science, Princeton: Princeton University Press. Glymour, C. (1980) Theory and Evidence, Princeton: Princeton University Press.
  • 76.  Gardenfors, P. (1988) Knowledge in Flux: Modeling      76 the Dynamics of Epistemic States, Cambridge: MIT Press. Kitcher, P. (1984) “Kant's Philosophy of Science”, in Self and Nature in Kant's Philosophy, Cornell University Press: Ithaca. Kuhn, T. (1970) The Structure of Scientific Revolutions, Chicago: University of Chicago Press. Laudan, L. (1996) Beyond Positivism and Relativism, Boulder: Westview Press. Laudan, L. (1980) “Why Abandon the Logic of Discovery?”, in Scientific Discovery, Logic, and Rationality, T. Nickles, ed., Dordrectht: D. Nozick, R. (1981) Philosophical Explanations, Cambridge: Harvard University Press.
  • 77.  Quine, W. V. (1992) Pursuit of Truth, Cambridge:     77 Harvard University Press. Sugur, N. (2013). Philosophy of Social Sciences Seminar Notes. Nietzsche, F. (1967). On The Geneaology Of Morals. New York: Random House Inc. Nietzsche, F. (2001). The Gay Science. Cambridge: Cambridge University Press. Hume, D. (1975). An Enquiry Concerning Human Understanding. Oxford: Clarendon Press. Hume, D. (1967). A Treatise of Human Nature. Oxford: Oxford University Press.
  • 78.  James, W. (1948) “The Will to Believe”, in     78 Essays in Pragmatism, ed. A. Castell. New York: Collier Macmillan. Popper, K. (1968) The Logic of Scientific Discovery, New York: Harper. Rousseau, J.J. (1997). The Social Contract. Cambridge: Cambridge University Press. Mead, M. (2000). Keep Your Powder Dry. Berghahn Books.