SlideShare a Scribd company logo
1 of 657
Download to read offline
-1 THEODOR H. GASTER
:c •
� THESPIS
::•
Eski Yakındogu'da Ritüel,
v• Mit ve Drama · '
THEODOR H. GASTER
THESPIS
ESKi YAKINDO�U'DA RITÜEL, MiT VE DRAMA
KABALCI YAYINEVI: 158
Antropoloji/Arkeoloji/Mitoloji: 8
THEODOR H. GASTER, hem karşılaştırmalı din ve folklor hem
de Musevi kültün:ı uzmanı olarak uluslararası bir üne sahiptir.
Kongre Kütüphanesi'nin Musevi Tarihi Bölümü Başkanlığı yap­
mıştır. 195 1-52 yıllan arasında Roma Üniversitesi'nde Dinler
Tarihi Fullbıight Profesörü ve l 959'da İngiltere, Leeds Üniver­
sitesi'nde Musevi Tarihi Çalışmalan Montag� Burton Profesörü
olarak çalışmıştır. Dr. Gaster'in bilimsel çalışmalan ôlü Deniz El­
yazmalaıı'nın başanlı bir çevirisini, james Frazer'ın Alım Dal'ının
güncellenmiş 'e tamamıyla gözden geçirilmiş bir edisyonunu ve
eski Yakındogu dinsel edebiyatı üzerine sayısız çalışmayı içerir.
Theodor H. Gaster
Thespis
Riıual, Myth. arıd Drama in the Aııcieııt Near East
© Theodor H. Gaster, 1950, 1961
© Kabalcı Yayınevi, Istanbul 2000
Baskı: Yaylacık Matbaası
Mücellit: Yedigün Mücellithanesi
Kapak Düzeni: Serdar Bal
Baskıya Hazırlayan: Mustafa Küpüşoğlu
Bilinci Basım: Nisan 2000
KABALCI YAYINEVI
Himay�-
-
d'.:ıfal Sok. 8B Ggaloğlu 34410 lSTANBUL
Tel: (02 12) 526 85 86 Faks.: (02, 12) 'HJ 63 05
KUTÜPHANE BiLGi KARTI
C:ıı:ıloging-in-Public:ıtion D:ıt:ı (CiP)
G:ısıer, Theodor, H.
Tlıcspis
Eski Yalıındoğu'da Ritüd. Mit ve Drama
ISBN 975-8240-26-5
THEODOR H. GASTER
THESPIS
Eski Yakındoğu'da Ritüel, Mit ve Drama
Önsöz: Gilbert Murray
�eviren:
Mehmet H. Doğan
<IKABALCI YAYINEVI
LOTTA'YA
... ,., "tıı�ı 'l��ıı
YERAMYA 2:2
iÇİNDEKiLER
ÖNSÖZ. . . . . . .. . . .. . . ................. . . . . . . . . . . ...................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7
YAZARIN ÖNSÖZÜ
ÖZET
BiRiNCi KISIM: MEVSiMSEL KALIP
11
17
BÖLÜM BiR: RITÜEL VE MiT. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . ..................... . . ....... . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . 23
BÖLÜM !Ki: MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi............ . . . . . . . . . . ................... . 27
BÖLÜM ÜÇ: ESKi YAKINDO<'.'iU RITÜELINDE MEVSiMSEL KALIP
Arasö: . ................................ .................................................
BÖLÜM DÖRT: ESKi YAKINDO<'.'iU MiTiNDE MEVSiMSEL KALIP
iKiNCi KISIM: ESKi YAKINDOCUDA MEVSiMSEL MiTLER
73
..... 87
95
ÖNSÖZ. . . . . . ................................................................. ,.....................................,............ 137
METiNLER DIZINl. . . . . . . .... . . . . . ........... ... .... .... . . ... .. . . . . . .. .. . . . ..... ..................... .................... 140
A. KAPSAMLI TIP
Kenan Ba::ıl Şiiri.. ............... ......................................................... .......... ............. . .... . 144
B. DÖVÜŞ TIP!
1. Ejderhanın Tuzağa Düşürülüşü Hitit Miti..................... ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 311
2. Bir Hitit Ritüel Dövüşü........................................ ....... . . . . . . . .. . . . . . .. . .. . ..... . . . . . . ............... . . 338
C. ORTADAN KAYBOLAN TANRI TiPi
1. Bir Hitit Yuletid Miti (Yozg::ıt Tableti)................... ..... ....... .. . . .. . . ......... .......................... 341
2. Hitit Telipinu Miti . . ..... . . .......... . .. ...... ...................................... . . ...... .. .. . . . . . . . . . . .............. 372
3. Ken::ınlılarınAkhat Miti ya da Kutsal Yayın öyküsü .. .. ... .... ...................... ............ ....... 397
D. TAÇ GiYME TÖRENi TIPI
1. Mısırlıların R:ımesseum Draması........... ... .... .. .... ....... ......... ........................ ....... ..... ..... 474
2. Mısırlıların Memfıs Draması...................... .. ... ... .. ... ... . .. . . .... ............................... ... . .. ... 504
E. BURLESK TIP!
Ken:ınlıların Rahim Tanrıl:ır Şiiri............... ............. .. . . .... ... . . . ........................................ . . 514
ARASÖZ: Bir lngiliz Mamır Oyunu................... . . . . .... . . . . . . . ... . . . . .... .. . ....... . . ........ ............ . 552
ÜÇÜNCÜ KISIM: MEVSiMSEL KALIBIN YAZINSAL KALINTIIARI
Kitabı Mukaddes'teki ve Kl:ısik Şiirdeki K:ı.lıntıl:ır...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . ... . . . . . . . . .. . ..... . . .. . 559
EK . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . ....................... .......................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . ............ . . . . . . . . .. . . . . . 592
1. Euripides'in &ıhlıha'lar'ından Koro . . . . ......... . . . . . .. . .. . ... . . . .. . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 592
2. Dionysos'a Şükran Şarkısı . . . . . . . . ...... . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . .. . . . . . . . .... 597
KAYNAKÇA... :...............................................................................................................603
KISALTMALAR . . . . . . .. . . . . . . . . . . ..... . .. . . . . .... ................ .. . ...... . .. . . . . . . . .. . .................... .. . .... . . . . . . ... 624
DiZiN ...........................................................................................................................630
ÖNSÖZ
Avrupa yazınının başlangıçlarına doğru geriye baktığımızda her
yerde drama ile karşılaştığımızı, dramanın hep ölmüş dünyanın yeni­
den canlandırılmasını sağlamak amacıyla düzenlenmiş bir dinsel ayin­
den ortaya çıktığını söylemek bir abartı değildir. Eski koşullarda, ha­
sat kaldırılınca, Akman'ın da dediği gibi, "her şeyin çiçek açtığı, ama
yeteri kadar yiyeceğin olmadığı" baharın öncesinde, bütün yaşamın
yok olmuş gibi göründüğü kışla karşılaşmak, her insan topluluğu
için endişe verici bir görevdi. İnsanlar, sonunda canlı ve bereketli bir
dünyanın yeniden doğacağı umuduyla yaşayabilirdi ancak. Yeniden
doğuş olmasaydı, sonu açlıktı. llkel toplulukların her yıl tekrarlayan
bu tehlikeye ne kadar yakın yaşıyor olduklarını anlamamız bugün
olanaksız.
Yunan geleneği, dramanın Dionysos'la bu yakın bağını açıkça orta­
ya koyar, Dionysos'ta Renouveau [yenilenme, yeniden doğma, -çn.]
ruhu tanınır tanınmaz bunun anlamı açıkça ortaya çıkar. Rahmetli Ja­
ne Harrison'un rhemis'ine (Cambridge, 1912) yazdığım bir ara notta,
Herodotos'un dediği gibi (ii, 42) Mısır'ın Osiris'ine çok benzer dü­
zenli bir Dionysos ritüelinin birçok Yunan tragedyasında tekrarlandı­
ğına işaret etmiştim. Bu ritüel, tanrı ile onun düşmanı arasındaki bir
ÇATIŞMA'yı; çoğu kez bir Sparagmos ya da Parçalanma şeklini alan bir
ÖLÜM ya da FELAKET'i; bir HABERCI'nin anlattığı bir ÖYKÜ'yü; bir
AGIT'ı, en sonunda da ANAGNORISIS ya da BULUŞ ile rahatlama getiren
bir THEOPHANY'yi !Tanrının görünmesi, -çn.J içerir. Bir buğday tan-
7
ÖNSOZ
rısı olan Osiris ritüeline yakından benzer bu: düşmanı Set ile döğüşü;
buğday demetinin sparagmos'u; ağıt; büyümekte olan yeni buğday fi­
lizlerinin görülmesi ve yeni bir tanrının doğuşu. Ayrıca, Linos (ke­
ten), Attis (çam), Dionysos (asma ya da meyve ağacı), Tammuz ve ö­
teki bitki tanrılarıyla ilişkili benzeri ayinler başka yerlerde de görül­
müştür.
Ama yeniden doğuş ritüelinin tek biçimi değildir bu. Belki de, ço­
ğu kez yeniden doğan aynı tanrı da değildi, onun tahtını ve yerini
alan tanrının Oğlu idi. Örneğin Hesiodos'ta, Ouranos, Kronos ve Ze­
us ardıllığı vardır, en sonunda da Zeus'u, babasından daha büyük, bi­
linmeyen bir Zeusın Oğlu izler. Aynı şekilde "Yeni Zeus" Dionysos
vardır: Orfik kurala göre "babası elinde asasıyla krallık tahtında otu­
rur ve evrenin tanrılarının krallığını yapar" (Loebeck C. A., Aglaop­
hamus [Königsberg, 1829]. 552). Aslında, Dionysosın adının da
"genç Zeus" ya da "Zeus'un oğlu" anlamına geldiğine inanılmaktadır
(bkz. Cook, A. B. , Zeus ii [Cambridge, 1925]. 271 vd.).
Bununla birlikte bu örneğin bir başka şekli birçok eski Yunan tra­
gedyasının olay örgüsünde de görülebilir: bir tanrı ölümlü bir kadına
aşık olur; onların çocuklarının, bir oğul ya da bir ikiz olduğu ortaya
çıkar, anne hapse atılır ya da bir başka şekilde -gerçek bir mater dolo­
rosa- cezalandırılırken oğul ölmek üzere sürülür, sonunda yeniden
bulunur ve kmsal doğumlu olduğu anlaşılır, kral yapılır. Simgecilik
apaçıktır burada: güneş ya da gök tanrısı donmuş toprağı meyve
verir hale getirmek için yağmur ve yıldırım biçiminde yere iner;
uzun bir bekleyiş dönemi vardır; o zaman da Genç Tanrı baharın ilk
çiçeğinde keşfedilir. Bu şekil, Euripides'in Ion'unda hemen hemen
alaycı bir biçimde tekrarlanırdı, ama kutsallıktan çıkarılıp insana in­
dirgenerek Yeni Komedi'de yaşamaya devam etti. Ayrıca, hiç kuşku-
8
ONSOZ
suz buradaki ana düşünce, bir ölünün ya da ölen bir dünyanın kefa­
retini ödeyen, geçmişin lekelerinden kurtulmuş bir yeni krallığı or­
taya çıkaran Tanrının Oğlu düşüncesi bugüne kadar sürmüş, çağcıl
Yunanistan'da Hıristiyan tapınma kuralları üzerinde kalıcı bir etki bı­
rakmıştır. Burada, ]. C. Lawson'un Kutsal Hafta sırasında Euboea'da
rastladığı endişeli yaşlı kadın akla geliyor: "Tabii endişeliyim," de­
mişti kadın, "çünkü Isa yarın yeniden doğmazsa, bu yıl yiyecek tahı­
lımız olmaz" (Modem Greeh Folhlore and Ancient Greeh Religion [Cam­
bridge, 1910]. 573).
Yunan tragedyası için durum apaçık; Helen dramasının öteki bü­
yük dalı için de buna çok benzer bir şeyin geçerli olduğunu rahmetli
Francis Cornford, The Origins of Attic Comedy (Cambridge, 1914) adlı
yapıtında göstermişti. Cornford, ayrıca, aynı yöntemin Hesiodos'un
şiirlerine de uygulanabileceğini ve eğer bunlara ritüel dramanın ka­
lıntıları olarak bakılırsa, onlarda bugün ortaya çıkan uyuşmazlıkların
çoğunun hemen anlaşılır hale geleceğini de göstermiştir.
Bu Mevsimsel Kalıbın etkilerine yalnızca Yunan yazınında da rast­
lanmamaktadır. Bertha S. Phillpotts, The Elder Edda and Ancient Scan­
dinavian Drama adlı kusursuz incelemesinde (Cambridge, 1920), an­
latı ya da şarkı biçiminde bugüne kadar gelmiş olan eski büyük İs­
kandinav şiirininin büyük kısmının, özgün biçimiyle mevsimsel
ölüm ve verimli dünyanın yeniden doğuşuyla ilgili ritüel drama ol­
ması gerektiğini göstermiştir.
Dr. Gaster elinizdeki yapıtta, engin bilgisini, benim ulaşamayaca­
ğım kadar uzak alanlarda, aynı mevsimsel dramaya dayalı benzeri bir
kalıbın günümüze kadar gelmiş Kenan, Hitit, Mısır ve lbrani ya­
zınında var olduğunu göstermek için kullanmaktadır. Burada da aynı
9
ONSôZ
biçim değişikliklerinin bulunduğunu göstermekte ve temel yapının
izlerini, geriye doğru tamamen işlevsel süreçlere, ileriye doğruysa
ilahilerde, mezmurlarda ve öteki ayin şekillerinde hala yaşayan kalın­
tılara kadar sürmektedir. Bana göre, sonuç etkileyicidir.
insan topluluğunun ölmeme, yaşamını sürdürme konusundaki te­
mel içgüdüsel arzusu, kendi başına büyük bir şeydir ve hemen hemen
bütün ilkel yazında daha büyük bir şeye: insanın ekmeğe umutsuz bir
biçimde gereksinim duyuyor olmasına karşın, yalnızca ekmekle yaşa­
madığı, ölümlerle, geçmişin kiriyle lekelenmemiş, genç tanrıları olan
yeni bir yaşama, yeni bir çağa özlem duyduğu bilincine dönüşür.
GILBERT MURRAY
10
YAZARIN ÖNSÖZÜ
Hint Rig Veda'sı, Yunan tragedya ve komedyası, lskandinav Elder
Edda'sı, eski Çin halk şarkıları, Kutsal Kase romansları ve lngiliz ma­
mır oyunu [taklit oyunu, -çn.] gibi değişik alanlarda araştırma ya­
panlar, nicedir, yazının belli biçimleriyle ritüelin belli geleneksel ka­
lıpları arasında yakın bir bağ olduğunu ileri sürmektedirler. Bu kita­
bın amacı bu kuramı yine başka bir alanda açınsamaktır. Kitabın savı
kısaca şudur: Eski Yakındoğu'dan bize kadar gelmiş olan mitolojik
metinlerden bazıları da, aynı şekilde, izleklerinde ve yapılarında,
onları oluşturan olayların sıralanışında, çok eski zamanlardan beri
dünyanın çoğu bölgesinde ana mevsimsel şenliklere özelliğini vermiş
olan bir ritüel eylem kalıbını ve sıralamasını yansıtmaktadır.
Bu savı tanıtlamak için, önce (Birinci Kısımda) mitle ritüelin ken­
disi arasındaki ilişkiyi tartışıyor, eski ve çağcıl kanıta dayalı standart
bir mevsimsel program tablosu sunuyorum. Daha sonra (lkinci Kı­
sımda) aynı kalıbın yazınsal biçimde saptanabileceğini ileri sürdüğüm
bir dizi Kenan, Hitit, Mısır mitoloji metnini sunuyor ve ayrıntılı ola­
rak çözümlüyorum. Sonunda (Üçüncü Kısımda) bu kalıbın bazı Kitabı
Mukaddes ilahilerinin ve öteki dinsel şarkıların yapılarında nasıl bü­
yük ölçüde zayıflamış, daha az dramatik biçimde yaşadığını göster­
meye çalışıyorum.
Temel bir yanlış anlamayı önlemek için, burada tartışılmakta olan
şeyin, sunulan her bir yapıtın kökeni değil, bir bütün olarak türün
kökeni olduğu daha başlangıçta belirtilmelidir. Metinlerin kendileri­
nin dinsel dramaların gerçek sözleri ya da ritüel edimlerine eşlik
1 1
YAZARJN ONSOZO
eden sözler olduğu savunulmamakta (Hititlerin Ejder Tuzağı, Kenanlı­
ların Rahim Tannlar Şiiri gibi bazıları kuşkusuz böyle görünüyorsa
da), bunların aynı temel Mevsimsel Kalıbın mitsel ve yazınsal ifadesi
oldukları ileri sürülmektedir. Bir başka deyişle, o türün kendine özgü
biçimini ve içeriğini önce neyin belirlediğini bulmaya çalışıyorum,
ama çoğu metnin o ilkel kökeninden bir hayli uzaklaşmış olduğunun
da tamamen farkındayım; aslında öne sürdüğüm temel sav, türün
normal sanatsal evrime (ya da bozulmaya) uğradığı ve sonunda çoğu
kez yalnızca bir yazınsal uylaşıma dönüştüğüdür.
Sunum süresince karşılaştırmalı din ve folklorden yararlanılacak­
tır. Temel savın doğruluğu ya da yanlışlığı bir yana - bu kaynaklar­
dan alınmış olan materyalin metinlerin yorumunda yararlı bulunaca­
ğını umarım. Bununla birlikte, burada çeşitli kültürlerin törelerini
karşılaştırırken, bunların arasında herhangi bir dogrudan ilişkiyi var­
saymadığım önemle belirtilebilir. Karşılaştırma, tarihsel düzeyde de­
ğil, ruhbilimsel düzeyde yapılmaktadır. Ben yalnızca, doğanın düzenli
hareketlerine ve mevsimlerin birbirini izleyişine gösterilen bazı ilkel
ve temel tepkilerin her yerde hemen hemen bütün insanların özellik­
lerini belirlediğini ve birbirine benzer terimlerle dile getirildiklerini
göstermeye çalışıyorum: belli bir kültürde görülen şey, bir başka
yerdeki buna koşut olaylarla yan yana getirildiğinde açıklanabilmek­
tedir. Bu bakımdan, çeşitli kültürlerin tarihsel olarak birbiriyle iliş­
kisiz olması, bunlardan her birinin kendine özgü özelliklere, ayırt
edici niteliklere sahip olması, kanıtımızı zayıflatmaktan çok güçlendi­
rir. Bu karşılaştırma yönteminin doğruluğu, aslında, dil benzeşimiyle
uygun bir biçimde açıklanabilir. Semitik dillerde de, Hint-Avrupa
dillerinde de sözcüklerin değişmeceli ve eğretilemeli kullanımı ara­
sındaki koşutluğa yüzlerce örnek bulunabilir. Bu da her iki dil
12
YAZARIN ONSOZü
grubunun da ortak bir doğal imgeler toplamını paylaştığını açıklıkla
gösterir. Yine de bunların arasında dilbilimsel bir ilişki yoktur. Eğer
örneğin, "bir nehrin kaynağı" anlamındaki "baş" sözcüğünün her iki
dildeki kullanımı karşılaştırılacak olsaydı, lbranice ro'sh sözcüğünün
Yunanca kephale ya da Latince caput sözcüğüyle dilbilimsel olarak hiç­
bir ilişkisi olmasa bile, karşılaştırma ruhbilimsel bakımdan geçerli
ve akla uygun olurdu.
Bununla ilişkili olarak, karşılaştırmalı din ve folklorun yaygın
kullanımının, bütün eski metin yorumlarının mutlaka uyması ge­
reken sağlam dilbilimsel tefsir yerine koymayı bir an olsun düşün­
mediğimiz, daha çok onu tamamlayıcı bir şey olduğu da gözden uzak
tutulmamalıdır. Dilbilimcilerin sabırlı ve eşsiz çalışmalarını hor gör­
me ya da yukardan bakma gibi herhangi bir imayı açıkça reddederim.
Bununla birlikte, burada eski Sanskrit meseli de anımsatılmalıdır: bir
zamanlar Akıl ile Dil, Tanrının huzuruna çıkarlar ve ondan içlerinden
hangisinin daha üstün olduğuna karar vermesini dilerler. Tanrı, Ak­
lın lehine karar verir, çünkü Dil onun eylemlerine öykünmekten ve
onun ayak izinden gitmekten başka bir şey yapmamaktadır.
Ayrıntılar üzerine de birkaç söz söyleyeyim.
ÇEVlRlLER (Mısır'la ilgili materyal dışında) doğrudan özgün me­
tinlerden yapıldı. Bununla birlikte, yalnızca bu işin uzmanları değil
genel okur hedef alındığı için çevirilere açıklayıcı sözler ve başlıklar
eklendi.
Çevirilerin biçemine gelince, çağcıl bir okura, eski dinleyicinin al­
dığı türden bir izlenimin aynını iletme amacını güttüm. Bu amaçla
bazen özel adlar da erek dile çevrilmiştir. Örneğin, Kenanlıların za­
naatçı tanrısı Kthr-w-Khss olarak değil, Usta-ve-Marifetli-Efendi ola­
rak sunulmuştur ki, bu adın anlamı da budur. Aynı şekilde: yeraltı
13
YAZARIN ÔNSÔZÜ
dünyası tanrısı, bize anlamsız gelecek Horon biçiminde değil de, Ce­
hennem Tanrısı olarak; tanrıça Aşerat'ın uşağı Qdsh-w-Amrr olarak
değil de Kutsal-ve-Mübarek olarak geçmektedir. Bu adlar başlangıçta,
lngiliz mamır oyunlarındaki Cesur Baltacı ya da Küçük Şeytan Kuşku
ile aynı türden bir izlenim iletiyor olmalıydı. Ayrıca, lngiliz okurlara
Eski Ahit'ten tanış gelecek adlar, anlam doğruluğu üzerinde fazlaca ti­
tizlenmeksizin, ufak tefek değişikliklerle bilinen biçimlerinde veril­
miştir. Örneğin, herkesin El olarak kolayca tanıyacağı tanrıyı 'Ilu
olarak yazmanın ya da Baal'a Ba'lu olarak kılık değiştirtmenin bir an­
lamı yok gibi görünüyor. Aynı nedenle, Kenanlıların th'si sh [Türkçe­
de ş, -çn] olarak, ama dilbilimsel karakter simgeleriyle gösterilmiştir
(örn. Athrt değil de Aşerat). Bununla birlikte, Kenan adlarının söyleni­
şi çoğu kez kuşkuludur, metinler tamamen ünsüz yazıyı kullanır.
Metinlerin yazılı olduğu diller hala açıklanma, yorumlanma süre­
cindedir. Bu nedenle, ilerdeki araştırmalarda şu ya da bu tümcenin
daha iyi bir biçimde çevirilebilmesi, sonuç olarak da bazı pasajların
YL)ntmunun değişmesi pekala beklenebilir. Yine de, kitabın ana savı
genel anlam ve ardıllığa bağlıdır, bunlara da olabildiğince önem ve­
rilmiştir.
Yıldız işaretleri asıl metinlerdeki boşlukları, noktalarsa (en azın­
dan benim için) anlaşılmaz olan yerleri göstermektedir.
Tipografik nedenlerle Doğu kökenli sözcüklerin ve adların çevri­
yazısında bilimsel kurallarda bazı uzlaşmalara gitmek zorunda kal­
dım. Genellikle, h basitce h olarak, h ise hh olarak çıkar. Semitik s,
özel adlarda görüldüğünde (örn. A-r-s-aya) s ile, dilbilimsel karakter
notlarındaysa ts ile temsil edilir; ' ise 'ayin-sesi yerine kullanılır ve gh
ghayin yerine; t hem t (taw) hem de t (teth) yerine geçer; sh ve th her
yerde tek sesler olarak okunacaktır. Araştırmacılar bu ayırıcı işaretler
14
YAZARIN ONSOZO
olmaksızın da dostlarını mutlaka tanır; konunun yabancısı olanlar bu­
nun üzerinde pek durmaz. Her durumda, yapabileceğim en iyi şey
buydu, g0zümden kaçmış olabilecek uyumsuzlukları okurun bağışla­
yacağını umarım.
YORUMLAR boyunca, çoğu kez bağımsız bir yol tuturmuş olsam
da, başka araştırmacıların çalışmalarından devamlı yararlandım. Ama
karşıt görüşlerin tartışmasından genellikle kaçındım, çünkü kitaba
bir çekicilik kazandırsa da oylumu gereksiz yere artıracaktı. Aynı ne­
denle ve bu kitap yalnızca uzmanlara değil, genel yazın araştırmacıla­
rına seslendiği için, tamamen dilbilimsel konular, tartışma için ya­
şamsal önemde değilse, kitap dışı tutulmuştur.
Bu kitap ilk olarak l950'de yayımlandı. Bu baskı için baştan aşağı
yeniden gözden geçirildi ve büyük ölçüde yeniden yazıldı. Çeviriler
ve yorumlar yeniden kontrol edildi; hem Hitit metinleri hem de Ke­
nanlıların Rahim Tannlar Şiiri şimdi tamamen yeni bir biçimde sunu­
luyor. Anlama ve kavrayış konusunda eleştirel incelemeleriyle bana
yardımları dokunmuş meslektaşlarıma teşekkür borçluyum.
Kitabın büyük bölümü çok önemli güçlük ve yoksunluklar içinde
yazıldı. Bu nedenle dikenli yolu açmama yardım etmiş olan dostları­
ma da teşekkür ediyor, hiçbir zaman eksik etmedikleri öğüt ve öneri­
leriyle devamlı olarak zihnimi uyanık tutmuş, heveslendirmiş olan
rahmetli Ralph Marcus ile Robert H. Pfeiffer'in adlarını sevgi ve say­
gıyla anıyorum. Halen hayatta olanlar arasında Profesör Harry A.
WnlfsLm'ın nazik ilgisine, her şeyden önce Littauer Vakfı'na ve cö­
mertliğiyle olanaksız görüneni olanaklı hale getirmiş olan başkanı
Bay Harry Starr'a çok şey borçluyum. llgisini her zaman yanımda
bulduğum Anchor Books'tan Bay Pyke'ın büyük düzeltmeler yapmama
ıLııı veren cömertliğinden, hiç eksilmeyen inanılmaz sabrından da
15
YAZARIN ÔNSÔZÜ
özellikle söz etmeliyim burada.
Kitap bu şekliyle islim üstünde geçen yirmiiki yıllık çalışmanın
eseridir. Yalnızca yazma ve araştırmanın sonucu değildir; düzeltmele­
rin okunması, ilk basımın tasarımı, basım boyunca izlenmesi gibi
bütün karmaşık teknik çalışmaları üzerine almakla kalmayıp tasarıdan
denemeye, öneriden tasaya, sevinçlerini paylaşmadan hayal kırıklık­
larını hafifletmeye kadar bütün çabalarıyla, başından sonuna kitapla
hep birlikte olmuş olan karımın bağlılığına ve özverisine borçlulu­
ğum bundan da ötedir. Hataları dışında kitapta bulunan her şey be­
nim olduğu kadar onundur.
T. H. G.
NewYork,
18 Ekim 1959
ÖZET
Mevsimsel ritüeller işlevsel özelliktedir. Amaçları topokozmos'u, ya­
ni canlı bir örgenlik olarak düşünülen belli bir yerin bütününü dö­
nemsel olarak canlandırmaktır. Fakat bu topokozmosun hem anlık
hem de sürerli bir yanı vardır, yalnızca gerçek ve var olan topluğu
değil, aynı zamanda ideal ve sürekli bütünü temsil eder; bu sonuncu­
su, bugün görünen belirtilerdir. Dolayısıyla, mevsimsel ritüellere,
ideal ve sürerli durumlar çerçevesinde tamamen işlevsel edimleri
göstermek üzere tasarlanmış mitlereşlik eder. Mitin ve ritüelin iç içe
girmesi drama'yı yaratır.
Dünyanın çoğu bölgesinde mevsimsel ritüeller ortak bir kalıp
izler. Bu kalıp, yaşamın, her yıl yenilenmesi gereken bir dizi antlaş­
ma ile insana bağışlandığı anlayışına dayanır. Ama bu yenilenme, tek
başına tanrısal yoldan değil, aynı zamanda insanların birlikte çabala­
rıyla başarılır; ritüeller de öncelikle bu çabayı bir araya toplama ve
düzenlemeye yöneliktir. Bunlar, Kenosis ya da boşaltma ve Plerosis ya
da doldurma olmak üzere iki belli bölüme ayrılabilir: bunlardan ilki
yaşamın boşaltılmasını, ikincisiyse yeniden doldurulmasını temsil
eder. Kenosis ayinleri, hepsi de topokozmosun askıya alınmış canlılı­
ğını göstermek üzere tasarlanmış oruçlar, perhizler ve benzeri insa­
nın kendisini sıkıntıya sokma eylemlerinin yerine getirilmesini içe­
rir. Plerosis ayinleri, hepsi de topokozmosun yeniden güçlenmesini
etkilemek üzere tasarlanmış, kıtlık ve kötülük güçlerine karşı sahte
döğüşleri, toplu çiftleşmeyi, yağmur duası ve benzeri şeylerin yapıl­
masını içerir.
17
ÖZET
Başlangıçta bir bütün olarak topluluğun yerine getirdiği ayinler,
zamanla tek bir temsilci bireyde, yani kralda toplanmaya doğru gi­
der. O zaman geçici olarak ışığını yitirecek, yok olacak olan kraldır:
kötü güçlerle savaşan ve "kutsal evlilik"te damat görevini yerine geti­
ren kral.
Kralın anlık düzeyde yaptığını tanrı sürerli düzeyde yapar, dolayı­
sıyla kralın gerçekleştirdiği bütün törenler mit aracılığıyla tanrının
yaptığı işlere dönüşür. Bu dönüşme ise, kralın ve mevsimsel törenle­
rin öteki yapıcılarının, başlangıçta, tanrıların yaptığı eylemleri taklit
etmekten başka bir şey yapmadıkları düşüncesini doğurur; gerçekte
sürerlik düzeyinde koşut bir durum olan şeyi ilk başlangıçta olmuş
bir şeymiş gibi temsil etme eğilimi doğar - dönemsel olarak aynı et­
kiyle tekrarlanabilen şeyin ilkömeği. O zaman sunuş temsil olur, ri­
tüel dramaya dönüşür.
Mevsimsel Kalıp, Eski Yakındoğu'nun takvim şenliklerinin çoğun­
da izlenebilir. Babillilerin ve Asurluların Akitu (Yeni Yıl) şenliğiyle
lsraillilerin Hasat toplama kompleksinin Ödence-Şölenindeki Yılbaşı
Günü bunun temsili örnekleridir. Mısır'da, Hititlerde ve -en azından
bir iz olarak- Asyalıların Attis mysteria'larında da aynı şey görülebi­
lir.
Zamanın akışı içinde yeni anlayışlar geliştikçe ilkel mevsimsel ri­
tüellerin kaçınılmazlığı gerileme eğilimi gösterir. Ama bu Kalıp git­
tikçe anlamını yitiren halk törelerinde ve yazınsal biçem geleneklerin­
de sürer gider. Son çalışmalar, bunun, Yunan tragedya ve komedyası­
nın alışılmış yapılarının ve Avrupa mamır oyunlarının gerisinde
tanınabildiğini göstermektedir. Bu kitapta da aynı yaklaşımla, Eski
Yakındoğu'dan bize kadar gelmiş olan çeşitli mitoloji metinlerinin
18
ôZET
genel izleklerinde ve anlatılan olayların sıralamasında ilkel ritüeldeki
temel motifleri ve eylem sıralamasını yansıtan Mevsimsel Kalıba
kadar çıktığı gösteriliyor. Bununla birlikte, söz konusu metinlerin
birçoğunun bugün ilkel biçimin çok uzağında kaldığı ve önemli ya­
zınsal ve sanatsal gelişme gösterdiği kabul edilmektedir. Aslında tar­
tışılan şey belli yapıtların değil, bir bütün olarak yazınsal türün ta­
rihidir.
Burada Kalıbın saptandığı mitolojik metinler şunlardır:
Ras Şarnra-Ugarit'ten, KENANULARIN Baal, Akhat ve Rahim Tann­
lur şiirleri;
BABlLLlLERlN Yaratılış Destanı (Enuma Eliş);
HlTlT mitleri Hahhimas ve Telipinu ile Ejder Tuzagı. Aslında, son
adı geçen mit yıllık Puruli Şenliği'nin tapımsal miti idi;
MISIRLILARIN Edfu ve Ramesseum'daki "dramatik" metinleri ile
ünlü "Şabaka Taşı" üzerine kazılı "Memfis Yaratılış Oyunu" denilen
metin.
Metinler, ilkel Mevsimsel Kalıbın farklı öğeleri çevresinde dön­
mektedir, kimi ritüel dövüş üzerinde, ötekilerse krallığın sönmesi ve
yenilenmesi, kimileri de topokozmik canlılık özelliğinin kayboluşu
ve yerine konuşu üzerinde toplanıyor. Ayrıca, bazılarına (öm. Hitit
metinleri) gerçekten ritüel yönergeler eşlik ederken ve bu yüzden ka­
musal törenlerde okunmuş olmaları gerekirken, bazılarının tamamen
yazınsal yapıtlar olduğu görülüyor; hatta bunlardan biri (öm. Rahim
Tannlar Şiiri), lngiliz mamır oyunları ve Kuzey Yunanistan Karnaval
dramaları tarzında, burleske yaklaşıyor. Babillilerin Yaratılış Destanı
dışında bütün yapıtlar, mevsimsel ritüel ile ilişkilerini veren, karşı­
laştırmalı din ve folklor ışığı altında açıklayan yorumlarıyla birlikte
19
OZET
burada çeviri olarak sunuluyor. Bunlar, içerdikleri çeşitli başat
izleklere göre gruplandırılmıştır.
Mevsimsel Kalıbı yalnızca resmi mitlerde değil, aynı zamanda -
nerdeyse kaybolmuş görünümüyle de olsa- kilise duaları eşliğindeki
ilahi ve şarkılarda da yaşamaktadır. Kitabı Mukaddes'teki birçok ila­
hinin yapısında da bu görülebilir; karmaşık yazınsal gelişimiyse, ay­
nı şekilde, Euripides'in Bahhha'lar'ının koral odlarında, Homeros'un
Demeter'e Ilahi'sinde, hatta ortaçağ kilise ilahilerinin bazılarında sap­
tanabilir.
20
BİRİNCİ KISIM
MEVSİMSEL KALIP
BÖLÜM BlR
RlTÜEL VE MlT
§ 1. Çok eski zamanlardan beri, yılları ve mevsimleri kamusal tö­
renlerle karşılamak bütün dünyada bir gelenek olmuştur. Bununla
birlikte bu törenler ne keyfi ve gelişigüzel şeyler, ne de vakit geçir­
mek için yapılan eğlencelerdir. Tersine, her yerde birbirine az ya da
çok uyan birörnek kalıbı izler ve kesinlikle işlevsel amaca hizmet eder.
ilkel bir düzeyde, toplumun dönemsel olarak kendi canlılığını taze­
leme ve bu yolla sürekliliğini sağlama yolunu temsil eder.
Bir ilkel topluluğun bakışı açısından yaşam, beşikten mezara ka­
dar bir ilerleme olmaktan çok her yıl ya da belli dönemlerde yenile­
nen bir dizi antlaşmadır, bunun en iyi örneği de mevsimlerin her yıl
yeniden devretmesidir. Ama yenilenme, yüce tanrının iyiliğinin ya da
kendiliğinden işleyen bir doğa yasasının etkisiyle olmaz; ilkel insan­
da böyle bir kavram yoktur. Tersine, bu uğurda savaşmak ve bunu
insanların ortak çabalarıyla kazanmak gerekir. Buna göre, bütün top­
lumun ortak onayı ve katılımıyla, dönemsel olarak yerine getirildi­
�inde yaşamın ve dirimselliğin gereksindiği yenilenmeyi, yeniden
dolmayı sağlayacak düzenli bir etkinlikler programı belirlenir. Bu
program mevsimsel törenlerin kalıbını oluşturur.
§2. Bu etkinlikler, sırasıyla Kenosis ya da Boşalma ayinleri ile
Plerosis ya da Dolma ayinleri diyebileceğimiz iki ana bölüme ayrılır.
Bunlardan ilki, her antlaşma sonunda yaşamın ve dirimselliğin sönü­
şünü, yok oluşunu betimler ve simgeler; perhiz dönemleri, oruçlar,
23
MEVSiMSEL KALIP
kendini sıkıntıya sokma ile çilenin ve askıya alınmış canlılığın başka
anlatımlarıyla örneklenir. Öte yandan, ikincisi, yeni antlaşmanın baş­
langıcıyla birlikte ortaya çıkan yeniden canlanmayı betimler ve sim­
geler; toplu çiftleşme ayinleri, kötülükten ve (hem bedensel hem de
"törel") 1 zararlı şeylerden temizlenme törenleriyle; bereketi artırmak,
yağmur yağdırmak, güneşi yeniden aydınlatmak ve benzeri şeyler
için düzenlenen büyü işlemleriyle örneklenir.
§3. Bütün bu işlemin temelinde, önce sönüp sonra yeniden canla­
nan şey, yalnızca belli bir bölgenin ya da yörenin insan topluluğu de­
ğil, hep birlikte onun ayırt edici özelliğini ve "hava"sını oluşturan,
canlı ya da cansız bütün öğelerin tümel ortak birliğidir kavramı yat­
maktadır. Bu daha geniş varlığa, Yunanca topos, "yer" ve cosmos, "dün­
ya, düzen" sözcüklerinden (mihrolwzmos ve mahrolwzmos benzeşimiyle)
topolw:;::mos adını 'erebiliriz.2 Mevsimsel törenler bu topokozmosun
ekonomik yönetimindedir.
Bununla birlikte, bunlar daha en başından, ritüelden daha fazla bir
şeydirler. Topokozmosun özü, ikili bir özelliğe sahip olmasıdır: aynı
llkel düşüncede, doğal olarak, iki kategori keskin bir biçimde birbiıiııden
aynlınış değildir. Törellik ya da toplumsal kum!, dünyanın yaraulıştan gelen
yapısal düzeniyle aynı şey olarak tanımlanır ve geçerlik kazanır - dünyanın
fiziksel görüngülerini yöneten ve tannlarca belirlenen düzendir bu.
2
Toplumsal birimin insan topluluğundan daha fazlasını kucakladığı düşün­
cesi, Religio11 of Scırıites adlı yapıtında (s. 271 vd.) konunun klasik açıklama­
sını yapan Robenson Smith tarafından da daha önce kabul edilmişti; ama
o, bunun, topluluğun ötesine uzamsal genişlemesini sezebildiği halde, bir
tek ideal, sürerli varlıkta geçmişi, şimdiki zamanı 'e geleceği kucaklayarak
uzamca olduğu kadar zamanca da genişlediği temel noktasını gözden ka­
çınnışu.
24
RITÜEL VE MiT
zamanda hem gerçek ve anlık, hem de ideal ve sürerlidir; lıpkı bir
anın zaman içine gömülü olması gibi, birinci özellik de ikincisi için­
dedir. Şimdiki zaman içinde gerçek ve somul bir örgenlik olarak
oluşmuşsa, bura'yı ve şimdi'yi kucaklayan, ama aynı zamanda aşan
ideal ve sonsuz bir varlık olarak da vardır, llpkı ideal Amerika'nın
bugünkü Amerikalı kuşağı kucaklaması ve aşması gibi.1 Dolayısıyla,
onun yaşamındaki birbirini izleyen antlaşmalar, yalnızca şimdiki za­
manın gerçekliği içinde değil, aynı zamanda bir lür sonsuz sürekli di­
zi içinde de vardır, şimdiki zaman bu sürekli dizinin şu andaki aşa­
masıdır yalnızca. Bu yüzden de, bu anllaşmaların başlangıçlarını ve
sonlarını belirleyen mevsimsel lörenler aynı zamanda hem anlık hem
de aşkın bir özelliğe sahiptir. llkinde, hemen o andaki durumları dile
getirecek, o andaki gereksinimleri doyuracak etkili yöntemler olarak
iş görürler. Ama sonuncuda, içsel olarak sürerli ve sonsuz olan du­
rumları, şimdiki zaman çerçevesinde nesnelleşlirirler. Bu demeklir
ki, daha başlan beri yalnızca doğrudan deneyimler olmayıp aynı za­
manda lemsildirler - yalnızca rilüel değil, aynı zamanda dramadırlar.
§4. Bu iki durum arasındaki birleşlirici bağ millir. Milin (bir lür­
lü doğru anlaşılamayan) işlevi, gerçek olanı ideal olanın, anlık olanı
sürerli ve aşkın olanın diline çevirmeklir. Mil, bu görevi, ritüel iş­
lemlerini ideal durumlar düzlemine yansılarak yapar, ancak ondan
sonra nesneleşlirme ve yeniden ürelme başlar. Bundan dolayı, mil,
mevsimsel lörenlerin lemel bir parçasıdır; ritüelin ve milin yorum­
lanması ise dramanın temel doğasının anahlarını verir bize.
Çağcıl düşüncede topokozmos kavramının simgeleri Alma Mater, la France
'e benzerleridir.
25
MEVSiMSEL KALIP
Bu bağlamda mit, Robertson Smith'in ileri sürdüğü gibi, ritüelin
yalnızca doğal bir sonucu, daha sonra kutsal edimlere zorla yüklenen
sanatsal ya da yazınsal bir yorum değildir; jane Harrison'ın inatla
söylediği gibi, yalnızca "yapılmış şeyler"in sözlü karşılığı da değil­
dir. Daha çok, başlangıçtan beri bunların içlerinde var olan koşut bir
durumun anlatımıdır; Mevsimsel Kalıp içerisindeki işlevi ise anlık
olanı sürerli olanın, gerçek olanı ideal olanın diline çevirmektir.
Ayrıca, miti esinleyen itki yalnızca yazınsal ya da sanatsal düş de­
ğildir; zaten mitin kendisi de bunun dile getirilmesi olarak tanımla­
namaz. Bunu ileri sürmek, biçimi özle karıştırmak olur: duayı yalnız­
ca mukabele duaları terimleriyle ya da müziği partitür ve ıskala te­
rimleriyle tanımlamak gibi bir şey olur bu. Mitoloji, yazının ya da
sanatın bir dalı değil, dinsel-toplumsal davranışın bir işlevidir; yazın
ya da sanat, onun taşıyıcısından ya da aracından başka bir şey değil­
dir.
26
BÖLÜM lKl
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
§1. Mevsimsel Kalıp dört ana öğeden oluşur: umutlar ve korku­
lar, sözvermeler ve sezgiler toplamı, -daha önce açıklandığı üzere­
birleşik dirimin hem "boşalma"sı ya da boşaltılmasının (henosis) hem
de "dolma"sı ya da yeniden doldurulmasının (plerosis) simgelenmesi.
llk olarak, ÇlLE ayinleri gelir: bunlar, yılın sonunda, bir yaşam
antlaşmasının sonuna gelindiği, yenisininse henüz ortada olmadığı
bir zamanda ortaya çıkan askıya alınmış canlılık durumunu simgeler.
lkinci olarak, Arınma ayinleri gelir: topluluk, gelecek yılın gönen­
cini bozabilecek, dolayısıyla arzulanan dirim yenilenmesini tehlikeye
atabilecek bedensel ya da tinsel bütün zararlı şeylerden ve hastalık­
lardan, bütün kötü etkilerden kurtulma yollarını arar.
Üçüncü olarak, CANLANMA ayinleri gelir: topluluk bu yolla, kendi
birleşik ve düzenli çabasıyla, can çekişme durumunu durdurup can­
lanmaya ve topokozmosun devamı için zorunlu olan yeni yaşam ant­
laşmasını sağlamaya çalışır.
Son olarak KUTLAMA ayinleri gelir: bunlar, insanların kurtulma,
rahatlama duygularının bir gösterisidir; yeni yıl başlamış, gerek ken­
di yaşamlarının gerekse topokozmosun yaşamının devamı bu yolla
güvene alınmıştır.
I
§2. ÇllE ayinleri öncelikle toplu perhizler, oruçlar ve benzeri
27
MEVSiMSEL KALIP
kendini sıkıntıya sokmalarla temsil edilir: bunların hepsi, az ya da
çok, askıya alınmış bir canlılığı simgeler. En bilinen örnekleri -her
ikisi de "pagan" atalara kadar uzanan- Hırisliyanların Büyük Perhiz'i
ve Müslümanların Ramazan'ıdır. 1 Fakat bunlar asla biricik değildir;
bu töreye hem eski uygarlıklarda hem de bugünkü ilkel halklar ara­
sında bol bol rastlanmaktadır.
§3. Eski çağlardan örneklerle başlayalım: Babilliler Yeni Yıl ayı
Teşrit'in ilk haftasını ya da ilk onaltı gününü bir perhiz dönemi ola­
rak tanırlardı.2 lbraniler arasında, sonbahar Hasal Toplama Şenliği'n­
den (AsiO önce, bütün işlerin durduğu, bütün topluluğun oruç tut­
tuğu ve kötülüğün günah keçisi1 şeklinde dışarı atıldığı kutsal bir
Katharsis Günü (Yom Kippur) gelirdi. Buna benzer bir biçimde, Yu­
nanistan'da, Ekimin sonunda yapılan Thesmophoria Şenliği'nin özel­
liği de oruçtu. Gerçekten de, üçüncü güne özellikle "Oruç"
4 denirdi;
Kıbrıs'ta, bundan önceki dokuz gün boyunca yiyecek yenmezdi.
�
Ati­
na'da ekinin olgunlaştığı Mayısın ortasında (Thargelion'un altıncı gü-
Büyük Perhiz'in pagan geçmişi için bkz. GB, ix, s. 347 vd.; Ramazan'ınki
için bkz. Welhausen, Reste,2 97
KAV, s. 120, II, 22-38; KAR 177, rev. iii. Bkz. l..abat, Royaute, 315.
Levililer 16.
4
Aristophanes, Kuşlar, 1519; Plutarkhos, De Is. et Os., 69. Oruç mite yansı­
mıştır: olasılıkla bir "mysteria" için düzenlenmiş olan Homeros'un Demeter'e
llahi'si Persephone'yi arayışı sırasında yiyecek yemeyen Ana Tannça'yı temsil
etmektedir (il. 49-50); aynı aynntı Kallimakhos'ta da vardır, Deııı., 17 Bkz.
Spanheim, Calliııuıchus, 671 vd.; Hermann, Gottesd. Alterthümer, ed. Stark
§56. 18; Roscher, "Die enneadischen Fristen," ASGW'de 12 (1903), 14 vd.
Diodorus Sic., ,.. 4; Plato, Epist., 3490; bkz. Allen-Sikes-Halliday, Hoıııeric
Hy11111s, 135.
28
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
nü) yapılan "Sarı Tahıl Ana" (Demeler Chloe) Şöleni çile ayinleriyle
belirlenirdi.0 Lemnos adasında her yıl dokuz gün süreyle ateşler
söndürülür, bu süre içinde ölülere ve yeraltı dünyası güçlerine kur­
banlar sunulurdu."" Asya Attis kültünde, bereket ruhunun her yıl ba­
harda yeniden dirilişinden önce birkaç günlük oruç ve törenler biçi­
minde kısıtlamalar (hagisteiai, castus) gelirdi.7 Son olarak, Roma'da,
tahıl tanrıçası Ceres'in onuruna Nisanda yapılan Ceres Şenliği bir
oruçla başlardı, Ekimde bu tanrıçanın onuruna dokuz günlük törensel
bir oruç tutulurdu.H Bu son töre'nin her yıl yapılan Bakkhos şenliğin­
de de geçerli olduğu görülüyor.9
§4. Şimdi günümüz ilkel halklarından elde edilen tanıtlara döne­
cek olursak, şu örnekler anılabilir. Kamboçya'da (Martın ortasında
başlayan) yılın ilk üç günü, cinsel ilişkilerin yasaklandığı kutsal bir
perhiz dönemidir; ilk yedi gün süresince, canlı hiçbir şey öldürül­
mez, hiçbir iş sonuçlandırılmaz, bütün davalar ve çekişmeler askıya
;ı)ınır. 1° Cherokee'ler ve Choctaw'lar arasında, Ağustos ayındaki Yeni
Famell, Cults, iii. 34.
Philosıratos, Heroica xx 24; Frazer, Fasti, iii 23.
Julian, Or., Y. 173 D vd.; 177 A, Amobius, v 16; Terıullian, De jejııııio, xvi.;
Sallustius, De diis et ıııuııdo iv; Hepding, Attis, 182 vd.
.Jejunium Ceresis (Ekimde), livy, xxxvi 37; Ovid, Met. x 432; Fasti, iv 535;
Amobius," 16; Peta·ius, Temmuzda. Or. v, s. 88; Lobeck, Aglaophaıııus, 1.
189; Böttiger, Kuııstııı., i 132; Wissowa, Rel. u. Kultus d. Rôıııer,1 246;
Marquardt, Rom. Staatsverwaltuııg,2 iii. 372, n. 3; Wissowa, PW'de ili 1 780.
- CIL i 8 1 1 (' 87) bir [C)ereres Cast[us]'tan söz ediyor.
Livy, xxxix 9.
1° Cabaton, ERE ili 16la. Temmuzda başlayan üç dört aylık "inziva" döne­
minde oruç da tutulur. Bu inzivayı ifade eden vosa sözcüğünün Pah vcıssa,
··yagmur ıne,·siıni" sözcüğüyle aynı olması dikkat çekicidir.
29
MEVSiMSEL KALIP
Yıl şenliğine Bus/ı ya da "Oruç" denir, yeni ürünün yenmesinden önce­
ki bir gün ve iki gece boyunca ağza yiyecek konmaz.11 Aynı töre ve
aynı ad Creek'ler arasında da geçerlidir.12 Comanche'ler kutsal ateşle­
rini yeniden tutuşturdukları yıllık şenlikle ilişkili olarak yedi gün
oruç tutarlar.1' Malaya Yarımadası'nda, pirinç hasatından önceki üç
gün boyunca özel yasaklar konur: pirinç, tuz, yağ, para, vb. evden çı­
karılamaz; saçlar kesilmeli, tam bir sessizlik uygulanmalıdır. 14 Aynı
şekilde Manipurlu Mao'lar hasatın başlangıcında dört gün süreyle bir
genna ya da bir yasak dönemi uygularlar;15 Mayalarsa Mayısın ikinci
yarısında (güneş Yukatan üzerinde en yüksek noktaya ulaştığında) kut­
ladıkları Pacum Chac Şenliği'ni yerel kabile şeflerine beş günlük bir
oruç koyarak başlatırlardı.10 Mani kentinde Ekimin sonunda (ya da
Kasımın başında) kutlanan Chickaban Şenliği'nde de aynı şey yapılır­
dı.17 Güney Massam'da oruç, Walaga Şenliği'nden önce tutulur;1H Mis­
sisippi Natchez;leri arasında hasattan önce üç gün süreyle;19 Yeni Gi­
ne'de, hintyerelması şenliğinden önce;20 Peru'daysa Raymi yaz dö­
nencesi şenliğinden önce.21
i l
Spence, ERE iii 507a, 568b. Bush=pusihta, "oruç tutma."
12 Adair, Hist. Aıııer. Iııdiaııs, 96 vd.
1' Palmer, "35. Paralel Kabileleri," Harper's dergisinde, 17 (1889), 45 l .
14 Skeat, ERE Yiii 358b.
J"> Hodson, Naga Tribes ofMaııipur, 167 vd., a.g.y., ]Al'de 36 (1906), 94 vd.
16
Seler, ERE viii 308b.
17 A.g.y. 309a.
JH
Seligman, Melaııesiaııs C!fBr. New Guiııea, 509.
19 Chateaubriand, Voyage eıı Arııttique, 130 vd.
ıo
Brown, New Zealaııd arıd Abotigiııos, 1 13.
21 Prescotı, Peru, 50. 21" Westennarck, Pagaıı Survivals, 148-49.
30
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
Fas'ta Yeni Yıl ayı Muharrem22 ve Yahudi dininde, Tammuz'un
1 ?'si ile Ab'ın 9'u (yaz ortası) arasındaki üç hafta perhiz dönemidir.
lki tarih oruç olarak tanınır ve bütün üç hafla boyunca el yenmez.21
Geleneksel olarak, bunun Kudüs'ün hem Iö 586 hem de IS 70'de yeni­
den kuşaulmasını ve düşüşünü anmak için olduğu söylenir, ama ger­
çekle bu törenin Babillilerden alınmış olduğuna inanmak için neden
vardır;24 orada bereket cininin öldüğü ve canlandığı mevsimsel Tam­
muz tapımında bir dönüm noktasıydı bu tarih. Aynı şekilde, Filistin­
lilerin arpa hasatından önce gelen Iyar ayı -Romalılar arasında buna
karşılık gelen ay Mayıs ayıydı- sözde perhiz dönemi olarak kabul
edilir, bu ay boyunca hiçbir evlilik töreni yapılmaz ve çeşitli başka
kısnlamalar getirilir.2� Kafkasyalı Oselier arasında hasal zamanına ya­
kın bir ölüler şöleni (Komahhsan) yapılır ve bunun ardından, Tutyr'i
(Tyreli St. Theodore) kurtlarını geri tutmaya ve koyunları korumaya
ikna etme amacını taşıyan bir aylık bir oruç gelir. Oruç, Karnaval'ın
bitiminde başlar.2(1
§5. Hasal öncesi oruçların, bedeni, tanrıyla topluluk arasında bun­
dan sonraki kutsal yemeğe hazırlama gereksiniminden kaynaklandığı
22
Friedlaender, jewish Religioıı, 412; Schauss,]ewish Festivals, 1O1-102
21 Schauss, a.g.y., 96 ve. Fakat orucun gerçekte ikinci Tapınak'ın yıkılmasın­
dan önce geldiğine değgin tanıt vardır, çünkü TB Ta'anith 12a'da, bu olay­
dan önce yaşamış olan Eleazar ben Zadok ondan söz ediyor; bkz. Bacher,
Agada der Taııııcıiteıı, i 46-47; Weiss, Dor Dar ve-Doreshow, ii 120.
24
ı�
Langdon, Meııologies, 1 19- 126
Friedlaender, a.g.y., 392. Bkz. Ovid, Fasti, ü 557-58; v 487 ve Frazer a.y.,
Porphyrion on Horace, Ep. ü 2, 209 (s. 343 Meyer). Genel olarak bkz.
Gaidoz, "Le maıiage en mai," Melusiııe ?'de (1894), 105- 1 1 .
2" Mınns, ERE ıx 573b.
31
MEVSiMSEL KALIP
Robertson Smith ve başkaları27 tarafından ileri sürülmektedir. Ger­
çekten de bu amaçla oruç tutma birçok dinde resmen kabul edilmekte­
dir.2" Bununla birlikte, daha önceki tanıtların ışığında, bu açıklama­
nın bütünüyle çok dar bir açıklama olduğu besbellidir. Bu tür oruçlar
halk arasında daha geniş perhiz ve yasak biçimleriyle yer değiştirir,
bu yüzden de aynı genel anlama sahiptir. Bu anlam, oruçların ve per­
hizlerin ekgün (ya da epagomenal) dönemlerinin de özelliği olmasın­
dan ortaya çıkar: bu dönemler bir bakıma "zamanın dışında" oldukla­
rı için genellikle askıya alınmış canlılık dönemleri olarak bakılır on­
lara. Örneğin -sadece birkaçını verirsek- Aztek takviminde yıl so­
nunda eklenen tamamlayıcı beş gün, nemontemi, "çalışmaya uygun ol­
mayan" günler olarak bilinirdi, bütün dinsel törenler ve sivil işler as­
kıya alınırdı bu sırada.29 Aynı şekilde, aynı sistemi kullanan Yukatan
Mayaları bu xma kaba hin'i, "adsız günler"i adlandırır, o günlerde sı­
kıcı işlerden, hatta yıkanmak gibi kişisel görevlerden bile sakınırlar­
dı.10 Hindistan'ın Orta Eyaletlerinde de üç yılda bir gelen ve "salgı"
(malmas) olarak adlandırılan ekgünlü aylar perhizli olarak bilinir,11
Etiyopya'nın Tigre kabileleri arasındaysa benzeri kısıtlamalar St.
John Şenliği'nden önceki 5 ya da 6 ekgünde getirilir.12 Bu adet Av­
rupa'da, 25 Aralıkla 6 Ocak arasındaki Oniki Gün kuralında hala ya­
şamaktadır.11 Bunlar, bugün birçok araştırmacının da düşündüğü gi-
27 Robertson Smith, Rel. Sem.,1434 Yd.; Crawley, Mystic Rose,2 i 186.
28 GB, viii 73, 75 Yd., 83; ix 291 vd.
29 Seler, ERE iii 308a.
10 A.g.y. viii 506a.
11 Ce11sus ofl11dia, 191 1, Cilt x, 144, Frazer'den alıntı, fasti, ii 40.
12 littmann, Pıiııcetoıı Exped. to Abyssiııia, ii 245; bkz. Frazer, Fasti, a.y.
11
Frazer, a.g.e., ii 45-46, 48; a.y., GB, vi (Günah Keçisi) 313 vd.
32
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
bi, başlangıçta ekgünlerdi,14 yaygın kullanımda çeşitli biçimlerde per­
hiz ve kısıtlamalar ve kötülüğün törenle kovuluşu özelliklerini taşır.
Bu durumda, mevsimsel oruçların ve perhizlerin amacının, bir yaşam
antlaşmasının sonunda ya da bir ekgünsel dönemin "boş" günlerinde
ortaya çıkan askıya alınmış canlılık durumunu temsil etmek olduğu
açıktır.
§6. Bu yorum önemli iki kanıtla da desteklenmektedir. Birincisi,
oruç tutmanın bir dinsel tören olarak görüldüğü birçok başka durum­
da, aynı temel motif görülebilir. Yani, dünyanın birçok yerinde bir
yas dönemi süresince oruç tutmak bir töredir. Yalnızca birkaç örnek
verecek olursak, Afrika kabileleri arasında olduğu gibi15 Andaman
Adaları,ıcı Fiji,17 Samoa,111 Çin19 ve Kore'de40 de bu kural geçerlidir.
Benzeri şekilde oruç, ortodoks Yahudiler41 bir yana, Doğu Afrika
Wa-teita'ları,42 lngiliz Ginesi Macusi'leri,41 Alaska Tlingit'leri44 ara-
H Bkz. Loth, "Bretonlann oniki tamamlayıcı (gourdezio) günü ve Almanlarla
Hinduların oniki günü," RC 24'de (1903), 3 1 1 vd.; MacCulloch, ERE ili 79
vd., Frazer, a.g.e., ii 46 vd. A. Weber (SBAW 37 [1898). 2 vd.) oniki günden
daha önce Brahman yazınında kutsal bir mevsim olarak söz edildiğini ileri
sürüyor, ama Schrader, ERE ii 47b'de bunu kuşkuyla karşılıyor.
14" S. Friberger, Das Fasteıı illi Alten lsrael (Agram, 1929); Heinisch, "Die Trauer-
gebraüche bei den lsraeliten," Biblische Zeitfrageıı 1 3 (1931), 7-8, s. 70 vd.
15 ERE v 760b. Güney Afrika'da oruç bir güne indirilir: ]Al 19 (1890), 280.
ıcı JAI 12 (1882), 142.
1 7 Williams-Calven, Fiji, i 169.
18
Tumer, Sa111oa, 142.
w Ki Li, SBE içinde, xxvii 87
40 Ross, Corea 322.
41 Bkz. Reifmann, Kochebe Yizhaq, 32 (1865), 31.
-ıı Thomson, Through Masai Uıııd, 57
33
MEVSiMSEL KALIP
sında olduğu gibi evlenme törenlerinin sık rastlanan bir bütünleyici­
siydi. Yine, oruç genellikle erginlenme törenlerinden önce tutulur.44"
Buna örneğin Algonquinler,40 lngiliz Kolumbiyası'nın Bellaconda ka­
bilesi,t<> Güney Brezilya Guaranileri,47 Gran Chaco Matacos'ları,tH
Ojibwa'lar,t9 Yeni Gine'nin Roro-dili konuşan kabileleri'0 ile Avus­
tralya,'1 Yeni Güney Galler,'2 Torres Strait01 ve Bank Island'daki't il­
kel kabileler arasında örnekler gösterilebilir. Eski lsis, Attis ve Mitra
mysteria'larında erginleneneler de aynı şekilde oruc tutmaya zorun­
luydular,55 aynı uygulamaya Eleusis'deki Yunan mysteria'larında er­
ginlenenler arasında da uyulurdu.'itı lmdi, bütün bu örneklerdeki or­
tak etmen hişiligin tıkanması diye nitelenebilecek şeydir - bir tür birey-
41 im Thuım, lııdicms o
.fGuiaııa, 222.
44 Bancroft, Pacfico States, i 1 1 1.
Ha Crnwley, Mystic Rose,2 ii 12, 60-61.
t 'i Charlevoix, Nouvelle Fraııce, vi 67
4" GB, tek ciltlik basım, 600-60l.
ti"
A.g.y.
tH A.g.y.
49 A.g.y., Radin, "Ojibwa'lar Arasında Puberte Orucunun Bazı Yönleıi," Caııad.
Geol. Mus., 1914.
'iO ERE " 761b.
'1 Howitt, ]AI 13 (1884), 455; 14 (1885), 316.
'i2
Palmer, JAI 13 (1884), 295.
"
Haddon, ]AI 19 (1890), 309.
'-ı ERE v 76lb.
5'i
Herodot, ii 40 (!sis); Cumont, Mitlıra, çev. Showerman, 141, 160; supra, n.
7 (Anis). Suriyeli Hıristiyanlar da "kutsal mysteria"lardan önce aynı şekilde
onıç tutarlardı; Budge, Goveıııors, ii 666; bkz. Angus, Mysteıy Rel., 85 Yd.
'i<• Bkz. Erginleme usulleri, eııesteusa ("Oruç tuttum"), lskenderiyeli Clement,
Protrep. ii 18; Dieterich, Mithrasliturgie 21.
34
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
sel kenosis.�7 Yas tutma durumunda oruç ve perhiz, bütünü oluşturan
tek bir üyenin ölümünün kendiliğinden bütün topluluğun (daha doğ­
rusu topokozmosun) birleşik dirimini bozduğu anlamına gelir, sanki
herkes geçici bir "ölüm" ya da askıya alınmış canlılık durumundadır.
Aynı şekilde, evlenme durumunda bu yolla dile getirilen şey, erkek
ya da dişinin eşlerinin tek tek bireyliklerini terk etmeleri ve yeni,
birleşik bir bütüne katılmalarıdır; "bir tek et olurlar" onlar. Erginle­
me durumunda da aynı şey: aday, oruç ve perhiz yoluyla, topluluğun
birleşik kişiliğine karışıp kaybolmanın hazırlığı olarak eski kişiliğini
boşaltır. Dolayısıyla, her bir örnekte oruç ve perhiz askıya alınmış
bir canlılık durumunu simgeler; bu da onların, daha önce de gördü­
ğümüz gibi, mevsimsel törenlerdeki kadar önemli oldukları hakkın­
daki görüşümüzü güçlendirir.
§7 Yorumumuzun lehine ikinci kanıt tamamen dilbilimseldir: ri­
tüel oruç karşılığı lbranice terim gerçekten de bir kişilik kısıtlaması'nı
belirler ve yalnızca yiyecek perhizi gibi bir öncelik yoktur bunda.
Örneğin, Levililer 16:29-31'de, yıllık Katharsis Günü için verilen
emirde kullanılan terim ('innah nefeş) doğrudan doğruya "kendini al­
çalt" anlamına gelir, genel bir çileyi ima eder.�H Aynı şekilde, Eski
Ahit'te.�9 özellikle kuraklık ve sıkıntı zamanlarında, kutsal meclisle­
rin toplanmasına ilişkin olarak sıklıkla kullanılan sözcük ('alsarah ya
da 'a/sereth), '- ts- r, "sınırlamak, yasaklamak" kökünden gelir, yani bir
�7 Gaster, FL 49 (1938), 367-68.
�H
Bkz. LeYililer 23: 27, 32; Sayılar 29:7; Mezmurlar 35: 13; lşaya 58:3, 5.
w
d
il Krallar 10:20; Yoel 1: 14; 2: 15; lşaya 1 . 13. Sözcük çoğu kez " ini ınec-
lis"e koşut olarak kullanılır (Levililer 23:36; Sayılar 29:35; Tesniye 16:8) ya
da "şölen"e (Aınos 5:21; Nehemya 8: 18; il Tarihler 7:9).
35
MEVSiMSEL KALIP
perhizi ya da yasak dönemini gösterir.60
§8. Mevsimsel törenlerde inlemek ve feryat etmek Çile ile yakın­
dan ilişkilidir.61 Bütün eski uygarlıklarda bunun sayısız örnekleri
vardır.
Diodoros, Mısırlıların tahılın ilk biçilişinde lsis için gözyaşı dök­
tüklerini ve ağladıklarını söylüyor;62 Herodotos'a göre, yaz şenlikle­
rinde Maneros denilen hüzünlü bir şarkı söylerlerdi.01 Bu sonuncu­
nun, Mısırlıların maa n per.h, "evine dön"04 sözcüklerinin bozulmuş
bir şekli olduğu sanılmaktadır: Osiris için mevsimsel ağıtlarda açılış
tümcesini oluşturur, bugün bize kadar gelmiştir.05
Bu töreye, pagan
Mısırlıları, "tahıla ağladıkları, yeşeren tohuma feryat ettikleri"tıtı için
kınayan Firmicus Maternus da, çok daha sonraki bir tarihte tanıklık
etmektedir. Herodotos ve çeşitli başka Klasik yazarlar ağlamaya flütle
<ıO
tı ı
Bkz. Schwally, Sem. Kriegsalterthümer, 60. Aşereth sözciığCı Fısıh Şenliği'n-
den sonraki ellinci gün (yani Geıl Bayramı) ve Kutsal Çadır Tapınak (MR
Cant. vii 2 §2; PRK §30; josephus, Ant. ili. 10, 6) için kullanılır ve modem
Arapçada Paskalya Yortusu anlamına gelir. Aynca bkz. E. Katsch, VT 2'de
(1952), 65 vd.
Bkz. Van Selms, "Weenen als aanvengsıite," NTT 24 (1935), 1 19-27
"2 Diodoros Sic., i 14.
(11
h
Herodot, ii 79; Julius Pollux, iv 54; Pausanias, ix 29, 7; At enaeus, xiv 1 1 ,
620 A.
M Brugsch, Adoııislllage u. Linoslied, 24; Wiedemann, Herodotos, 24-26.
1'� Bkz. ]. de Horrack, Les laıııent. d'Isis et Nephthys ( 1866); Budge, Osiris ü 59-
66; Moret, Mysteres egypt.. 24-26. Metin aynı zamanda bir Bertin papirü­
siınde yazınsal biçimiyle saklanmaktadır: Moret, Rois et dieux, 89.
""
De errore pr�f. rdig. ii 7 (Mısırlılara hitaben): Cur plangitisJruges terrae et cres­
ceııtia lugetis seıııirıa? Aynca bkz. Diodoros, i 14, 2; Moret, Mise a ıııort du
dieu en fgypıe, 19 vd.
36
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
eşlik edildiğini söylüyor;67 Moret de, Beşinci Hanedanlıktan Ti'nin
mezarının duvarlarına oyulmuş sahnelerden birinin ekin biçenlerin
yanında durarak düdük çalan bir adamı gösterdiğine işaret ediyod'H
Mezopotamya'da hasala alalu ya da feryat etmek diye bilinen bir
ritüel ağlama eşlik ederdi.tı9 Bu ağlamanın eski dünyanın birçok ye­
rinde benzeri vardır. Örneğin, Hakimler 9:27'de, Şekem sakinlerinin
bağbozumu vesilesiyle buna benzer bir hillulim ayini yaptığını özel­
likle belirtiyor, bu töre Filistin'in bazı bölgelerinde hala mevcuttur;70
Plutarkhos ise yazdönümünde Attika'da Oschophoria bağbozumu şen­
liğindeki geleneksel ağlamanın eleleu olduğunu haber veriyor bize.71
Aynı şekilde, Atheneus'un alıntı yaptığı bir yazara göre Demeler ve
Kore mysteria'larında söylenen ritüel ağıtları iouloi (ya da houloi), yani
"feryat"72 adı altında geçiyordu; yalvaç Micah [Yalvaç Micah ya da
Micheas: lö sekizinci yüzyıldan bir lbrani yalvacı, -çn.]. "Al"lai li [EV.
Vay bana!] , çünkü yaz meyvelerinin hasatlan gibi, bagbozumundan geriye
kalan ü::ümler gibi oluyorum" diye bağırıp çağırırken (7: 1) bilinçli
olarak böyle bir ağlamayı ima ediyor belki de. Ağlamalar aynı şe­
kilde Eleusis mysteria'larının karakteristik bir özelliğiydi.71
§9. Bugünkü kaynaklarda, bu geleneksel feryatlar ve inlemeler ge-
ô7 Herodot, ü 48, vb. Aynı şekilde, Adonis Şenliği'nde ağıta flüt eşlik eder:
Glotz, RGG 33 (1920), 206.
<>H Moret, Mise il 111ort 2 1 (ve res. 2); Montet, Sceııes de la vie privee de l'aııcieıı
empire, 201-02, Pi. xvi.
69
Oppenheim, BASOR 103 ( 1946), 1 1- 14.
70 Dalman, Arbeit u. Sitte, i 566.
71 Plutarch, Thes. 22.
72 Semus apud Athen., xiv, 618 E: bkz. Spanheim, Callinıachus, 649.
n Rohde, Psyche, 1 289.
37
MEVSiMSEL KALIP
nellikle belirli bereket tanrıları ya da ruhlarıyla ilişkilidir, bunlara,
onların yılda bir kez dünyadan kaybolmaları üzerine yakılmış ağıtlar
olarak bakılır. Mısır'da Osiris, Küçük Asya'da Attis, Suriye'deyse
Adonis ağıtları iyi bilinenlerindendir bunların.74 Aynı şekilde, Ba­
bil'in Gılgamış Destam'nda (vi, 46-47)75 ve yine lştar'ın Yeraltı Dünyası­
na inişi üzerine Şiir'de (rev. 56-57),7tı bereket tanrısı Tammuz için yıl­
da bir kez ağlamadan açıkça söz ediliyor ve resmi elelu terimi kullanı­
lıyor. Bundan başka, Reisner tarafından yayımlanan bir erken Babil
metni (SBH, 145, iii 1 2- 1 5) ve bir başka Arsacid tarihi (ZA 6 [ 1891],
243:34), yaz dönümünde Tammuz ayını bir feryat, ritüel ağıt ve ağla­
ma dönemi olarak tanımlıyor;77 Eski bir Asur yıllığıysa (KAR 178, vi
10) Tammuz'un ikinci gününü ağlama günü olarak veriyor.7H Yunan
Demeter ve Kore tapımında da711 geçen bu mevsimsel feryat Hıristi­
yanlık dönemine kadar yaşamını sürdürmüştür, örneğin bir ortaçağ
Arap antikacısı bunun Harran'da yapıldığını kaydediyor.ııo
H
GB, ii (Com ve Wild), böl. vü. Osiris tapımındaki ağıtlar için bkz. Moret,
"Rituels agraires de l'ancien Orient Amıuaire de l'hist. de Phil. et d'hist.
orieııtales 3 ( 1935), 3 1 1 vd.; Attis tapımı için bkz. Hepding, Attis, 128, 196;
Diod. Sic., iii 59, 7; Plutarch, Alcibiades 18; Arrian, Tactica 33.4; Adonis tapı­
mı için bkz. Sappho, 63, 108 Wharton; Ammianus Marcellinus, xxii 9. 15;
xix. 1, 1 1; Aristophanes, Lys., 365-66 1; Theocritus, Idyll. xv; Bion, Epitaph.
Adoııidos 1, 40. Aynca bkz. Yeremya 22: 18 (LXX'te ve-hoi ahoth atlanmış);
34-5. Babilin Akitu törenlerindeki ağlamalar için, bkz. VAT 9555. 29.
7� 'Tammuz için, yıldan yıla ağlamayı lbitahhu] getirdi."
7tı CT X:V, Pi. 48.
77 Langdon, Meııologies, 120 vd.
7H Labat, RA 38 (1941). 28.
7Y
i d
Bkz. Proclus, Plato, Rep. i 2 15, Kroll; Marinus, Vita Proc i, y. 33 Boissona e.
ııo Chwolson, Ssabier, ii 27
38
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
§ 10. Ama bu geç mitolojik yorumlara karşın mevsimsel feryatla­
rın ve inlemelerin başlangıçta hiç de yas tutma işaretleri olmadığın­
dan kuşkulanmak için nedenler vardır. lki kanıt gösterilebilir buna.
ilki birçok durumda, bu şekilde ağıt yakılan tanrılar ya da ruhlar, ağ­
lamaların yapay kişiselleştirilmesinden başka bir şey olmayan adlar
taşımaktadır.Hı Örneğin, Yunanlılar hemen anında bir tahıl tanrıçası
icat ederlerdi: loulô, bunu Demeler tapımının iouloi ya da "çığlık­
lar"ının çağrıştırdığı sanılıyor.112 Aynı şekilde, mevsimsel merasimle­
rin hyglamos ya ela "feryat"ından, bildik Hylas figürünü
111 uydurdular;
!ite erses ya da mevsimsel "yağmur duası"ndan bereket ruhu Lityer­
ses'iH4 uydurmuşlardı. Dionysos'un bir adı olan lakkhos, kökenini ri­
tüel bağırış iacchos'l� borçludur; mevsimsel ağıtlarda söylendiği bili­
nen hüzünlü Fenike nakaratı ai lana, "vay bize," Yunan ai Linou, "Vay
Linos'a"ya dönüşmüş ve bu adın Adonis benzeri figürünü doğur­
muştur.ti(' Sümerlerin de aynı işlemle, alala ya da ritüel ağlamadan87
Alala diye bir tanrı yarattıkları görülüyor; Welcker'eHH göre, gelenek­
sel halk şarkılarında yası tutulan, ağlanan Bask kahramanı Lelo ise le-
H l
Ritüel bağırışlardan türeyen kutsal adlar için bkz. G. Hoffrnan, ?.A, 1 1
(1896), 229.
Hl
Bkz. dipnot 72.
81 Kreıschmer, Glotta 14 (1923), 13.
H4 Klausen, Aeneas u. die Peııaten, i. 121, Gnıppe de onaylıyor bunu, Gıiech.
Mythol., 966, n. 6. lityerses şarkısı için bkz. Theocritus, x 41, Athenaeus,
619A ve özellikle Photius, Bibi. i 54 ve Scholiast on Theocritos, a._y.
H� Pausanias, İ" 31, 4.
H'1 Bnıgsch, a.g.e., Movers, Plıônizier, i 246; Mannhardt, WFK ü 281, Starnmer,
De Lino (1855); Eissfeldt, "linos u. Aliyan," Mtlaııges Dussaud, i 161 vd.
H7
Oppenheim, BASOR, No. 103.
HH Welcker, Sclırifirıı i 27 "CI. Aynca bkz Schwenk, Mytlıol. d. Slawen, 227-29.
39
MEVSiMSEL KALIP
lo'nun ya da ağıtın bir yansımasından başka bir şey değildir.
§ 1 1 . Mevsimsel ağlamaların ve feryatların yas törenleri olarak
doğmuş olmaları gerekmediğine ikinci kanıt, merhum Maurice
Canney'in, gözyaşlarının mutlaka bir üzüntü ifadesi olmadığı, şiddetli
bir heyecanın da gözyaşı doğurabileceği gibi zekice bir gözleminden
doğuyor.89 Dolayısıyla daha sonraki zamanlarda böyle yorumlanmış
olsa da, ritüelde gözyaşı dökmenin bir yas edimi olarak doğması ge­
rekmemektedir; coşkunun ve histerinin doğal sonucu da olmuş olabi­
lir. Aynı şekilde, daha sonra keder ünlemlerine dönüşmüş olan yük­
sek sesle bağırmalar, her şeyden önce, coşku çığlıkları ve bağırışları
olabilir.
Bu görüşten yana söylenecek çok şey var daha. ilk önce, çeşitli
kültürlerde, mevsimsel törenlerde gözyaşı dökme eylemine gerçekten
de tanıklık edilmesine karşın, bu eylem yasla bağlantılı değildir, ol­
dukça farklı bir şekilde yorumlanma�tadır. Örneğin, Endonezyalı To­
radjalar, Galelaresler ve Javalılar90 arasında gözyaşına -kan, ter, meni
"e bir başka yerde91 sidik gibi- tinsel-maddenin akması olarak ba­
kılır, buna göre onların dökülmesi toprağın güçlendirilmesine hatta
ölülerin canlandırılmasına yarar. Gerçekte, bu gücün hayvanların
gözyaşında bile olduğu düşünülür. Örneğin, Gine, Great Bassam'da
her yıl iyi bir hasat almak için düzenlenen işlemin bir bölümü olarak
öküzler kesilir, törenin asıl bölümü hayvanların ağlatılmasıdır. Bu
�
f
Canney, Givers ofLife, 54 vd., 60 Yd., a.y., "The Magic o Tears," JMEOS, 1 2
(1926), 47-54.
')()
Krujit, ERE vii 234a. Aynca bkz. P Ten Kate, "Het endefeest" (Toradjaların
ölü yemeğinde), C. Metli. N. Zende!, 1913'de. (Bu incelemeyi görmedim.)
91 ERE vii 234; xii 127a.
40
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
amaçla, öküzlerin karşısına kadınlar oturur ve onları ağlatmak için
bir yandan "Öküz ağlayacak,"92 diye şarkı söylerlerken, bir yandan da
hayvanların gözlerine manyok unu ile hurma şarabı atarlar: Yine,
Bengalli Khond'lar9' arasında ve ayni şekilde Meksika'da,94 gözyaşı
dökmenin homeopatik [hastalığı benzeri ile tedavi etme, -çn] bir yağ­
mur yağdırma yöntemi olduğuna inanılır; gözyaşlarının büyüsel et­
kisi olduğu inancı, Babillilerin Yeni Yıl (Akitu) törenlerinin bir aşa­
masında da görülebilir: kral törenle tokatlanır ve ağlatılır, böylesi
ağlama iyi kabul edilir.9'i Bu tür büyüsel ağlamaya eski lbraniler ara­
sında da rastlanabilir; Carıney'e göre,9l'ı Mezmur 126:5-6'nın tanıdık
sözlerinde buna özel bir gönderme bulabiliriz:
Gözyaşlarıyla diktiklerini sevinçle biçecekler.
Sırtında tohum torbası,
ağlayarak giden,
sevinerek dönecektir geriye,
sırtında ekin demeti.97
92 Hecquard, Reise aıı die Küste uııd iıı das lmıere voıı West-Ajnha (1854), 4 1 -
43 , GB vii 9'dan alıntı.
91 )
Macpherson, Mem. Service iıı lııdia, 1 1 3-31 (GB, vii 248, n. 2 .
91
Sahagun, ed. jourdanet-Simon, ii 86.
�
d b
Bkz. A Krappe, Balor, 26; Wensinck, AcOr I (1923), 183 v .; Dom art,
JSOR 8 (1924), l l5; Furlani, SMSR 4 (1928), 1-16, 305-307
9Cı ET 1925, 44 vd.; Hvidberg, "Vom Weinen und lıchen im AT," ZAW 57
(1939), 150-52.
97
Büyü amacıyla ağlamaya kanıt ararken, yorumumuzu gerçekte yas ağlama-
sından başka bir şey olmayan kalıntılar üzerine oturtmamaya dikkat edil­
melidir. Örneğin, Cherokee rahipleri ilk mısınn ekilmesinden sonra tarlanın
dört köşesinde ağlarken (GB, tek ciltlik basım, 372) ya da Almanya'da 01-
denburg halkı buna benzer ayinler yaparken (Strackerjan, i 47), burada
41
MEVSiMSEL KALIP
§ 12. Bu ana kanıtlara bir üçüncüsü eklenebilir. Eski dillerin ço­
ğunda "acıdan inleme" ve "sevinçten haykırma" sözcükleri pek birbi­
rinden ayrılmış değildir ya da en azından birbirine yakındır, her ikisi
de basitçe "bağırma" anlamına gelen bir tek yansımalı köke dayanır.
Örneğin, Yunanlılarda, elelizô fiili her iki anlamda da fark gözetmt>den
kullanılır, aynı zamanda ololuzô ve alalazô'nun da benzeridirler Aynı
şekilde, Ibranice h-1-1, "sevinçten bağırma," 'a-1-1 ve y-1-1, "ağlama ahı"
ile ilişkilidir, tıpkı Akadların elelu'sunun karşıtı alalu ile olduğu gibi.
Dolayısıyla, mevsimsel uygulamalar için resmi terimler olarak bu tip
sözcükler kullanıldığında, onların ilk anlamlarının yalnızca "bağır­
ma" olduğu, mutlaka hüzünlü ağıt içermedikleri anlaşılabilir.
§ 13. Eğer bu kanıtlar doğruysa, mevsimsel törenlerde ağlamayı,
feryat etmeyi yas edimleri olarak yorumlamak gerekmemektedir,
daha çok coşku anlatımları ya da gözyaşının büyüsel özellikleri
yoluyla bereketi artırmak için tasarlanmış işlevsel yollar olarak
yorumlanmalıdır. Bu son durumda, Çile'den çok Güçlendirme
törenleri kategorisine girmelidirler. Bu, elbette, belli bir yas öğesinin
her zaman var olduğunu yadsımak demek değildir. Sıcak mevsimde
toprağın bitkinliği, sonbaharda yaprakların dökülmesi ve ötücü
kuşların göçmesi, kışın uzun uyku ve yalnızlığı, her zaman, keder ve
pişmanlık duyguları getirir. Yalnızca ağlama ve feryat etme
törenlerinin mutlaka bu tür duyguların ifadeleri olarak
anlaşılamayacaklarını belirtmek istiyoruz.
ürünlerin üzerinde bir parça ilkel yasın zayıflamış kalıntısından başka bir
şey bulmaya gerek yoktur. Bununla birlikte, belli bir uygulamanın gerçek
bir büyü ağlaması mı, yoksa yalnızca ritüel yasın bir kalıntısı mı olduğuna
karar wm1ek son derece güç, çoğu kez de gerçekten olanaksızdır.
42
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
II
§ 14. Mevsimsel ARINMA ayinlerine evrensel olarak hem eski hem
de çağcıl toplumlarda rastlanır.911 Örneğin Romalılar arasında yılın
son ayı özellikle topluca arınmaya ayrılmıştı ve bu yüzden "arınmak"
anlamına gelen bir fiilden (jebruare), February [şubat] adı verilmişti
99 kl k
ona. Tapına ar ve utsa! kaplar da bu mevsimde baştan aşağı
ovularak temizlenirdi. 100 Aynı şekilde, yılda bir kez yapılan Ekim
Şöleni'nin (Feriae Sementivae) bir özelliği, ürünün, tarlaların ve
köylülerin törenle yıkanması, arıtılmasıydı; 101 aynı şey kırsal Pariş
Şenliği'nde de (Paganalia) olurdu. ıoı
lbraniler arasında sonbahardaki Hasat Toplama Şenliği'nden (AsiO
önce kutsal bir Katharsis Günü gelirdi (Yom Kippur). O gün oruç tu­
tulur, normal etkinlikler askıya alınır ve topluluğun birikmiş olan
günah ve hatalar yükünü ıssız yerlert: taşıdığı varsayılan günah keçisi
toplumdan dışarı atılırdı. 101 Yunanlılar arasında da, Mayıs ayında ya­
pılan Atina Thargelia Şenliği, insan kılığında günah keçilerinin temiz­
lenme amacıyla dışarı sürülmesi gibi bir özellik taşırdı. 104 Bu töreye
<.JH
Bkz. Frazer, Fıısti, ii 278: "Aşağı külrürden halklar arasında kötülüklerin ge-
nel bir kovuluşu biçimini alan kamuca annma törenleri genellikle, insanlar,
hayal ettikleri gibi, geçmişte başlarını derde sokmuş bütün kötü etkilerden
kurtulmuş olarak yeni yıla temiz bir başlangıç yapabilsin diye yıl sonunda
yapılır." Bu tür arınmalar için bkz. GB, vii (Günah Keçisi), s. 224 vd.
<J<J Frazer, Fasti, ii 19. Varro, De Liııgua latiııa vi 34'te Şubat'ın böyle adlandırıl-
dığını söylüyor: quod tuııı.febnıatur populus.
100
joh. Lydos, De ııırnsibus iv 25; s. 84 Wuensch.
ı oı Tibullus il, i l-20; bkz. Preller, Gıiech. Mythol.,4 i 419 vd.
ıoı Ovid, Fasti, i 669; bkz. Frazer a.y.
ıoı Le'ililer 16:8-10.
1 04 Bkz. Harpocraıion, s.v. plıanııakos; Helladius, apud Photius, Bibi., y. 279, s.
43
MEVSiMSEL KALIP
ilkel halklar arasında da tanıklık ediyoruz. Örneğin -Frazer'ın topla­
dığı örneklerden verecek olursak- Perulu lnkalar Eylülde yağmur
mevsiminin başlamasından hemen önce kutladıkları Situa Şenliği'nde
hastalığı törenle toplum dışına atarlardı. 105 Aynı şekilde, Siyam'da100
ve de Doğu Rusya Wotyak'ları arasında, 107 kötülük güçleri yılın son
günü resmi bir törenle kovulurdu. Batı Afrika Togolandı oıı ve Güney­
doğu Yeni Gine Kiriwina'daki Hoslar109 arasında kötü ruhlar yılda bir
kez taze hintyerelması yenmesinden önce dualarla defedilirdi; bu
olaydan önce, bundan önceki durumda olduğu gibi bir oruç dönemi
gelirdi. Hindukuş kabileleri arasında kötülük hasattan sonra1 10
dışarı
sürülür; Chitral'de bu törene "kötülük sürme" adı verilir. 1 1 1
Kamboçya'da, bu ayin Mart ayında yapılır;1 12 Alaska'da, Barrow Burnu
Eskimoları arasında kötü ruh Tuna yılda bir kez güneşin doğduğu
anda dışarı sürülür. 1 n Cape Coast Kalesi'nde, şeytan Abonsam yılda
bir kez dört haftalık bir çile döneminden sonra dışarı sürülür;1 14
634; Harrison, Prolegomeııa, 95 vd., Murray, Rise of the Greeh Epic, Ek A. Bu­
na benzer bir ayin Chaeronea'da yapıldı: Plutarch, Quaest. Symp., vi 8.
105
GB, tek ciltlik basım, s. 554.
100
A.g.y. 55.
1 07
A.g.y.
ıoıı
A.g.y. 555.
1 09
A.g.y. 556.
1 10
A.g.y. 557
i l i
A.g.y.
1 12 A.g.y. 559.
1 1 1 A.g.y. 551 .
1 14 A.g.y. 555. Kötü nıhlann dönemsel olarak dışan sürülmesi, hayaletlerin ve
ala ruhların dışan sürülmesinden kesinlikle aynlmalıdır, bunlar da aşağı
yukan aynı zamanda yapılır. lki şey doğal olarak birbiriyle çakışma eğilimin-
44
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
Tonkin'de de yılda bir kez (theckydaw denilen) benzeri bir kovma
1 1 1 5
yapı ır.
Özellikle dikkat çekici bir toplumca arınma örneği, Japonların
ohoharahi ya da "büyük arınma" törenidir; bu tören yılda iki kez, al­
tıncı ve onikinci ayların son günü, Mikado ya da Nakatomi papazlık
klanı tarafından yapılır. Devletin bakanları, resmi görevlileri ve halk,
bundan önceki altı ay boyunca işledikleri resmi suçlardan arınırlar,
tarımsal uygulamalara zarar veren dış müdaheleler üzerinde özellikle
durulur. Nehre ya da denize sunular fırlalllır, bunların (tıpkı günah
keçisi gibi) halkın günahlarını öteye taşıdığı varsayılır. 1 10 Bunun bir
benzeri de, Ashantilerin her yıl Eylül ayında yapılan, Odwira ya da
Arınma Şöleni'dir. Tüm ulus bu yolla kirlerinden arınır, kral yeniden
kutsanır, ölmüş hükümdarların gönlü alınır, kutsal mezarlar
temizlenir ve bir ölüler şöleni yapılır. 1 17
§ 15. Çoğu durumda (ama her zaman değil) temizlenme ateş yardı­
mıyla yapılır. ı ı H Bu, örneğin, lnkalar ve Barrow Burnu Eskimoların-
dedir ve çağcıl araştırmacılarca çoğunlukla birbiriyle kanştınlır. Fakat
gerçekte birbirinden tamamen ayndır, hayaletler ve ata ruhlannın dışan
sürülmesi, ölülerin topokozmik bunalım zamanlannda eski toplumlanna
katıldıklan inancının doğal sonucundan başka bir şey değildir. Bu nedenle
bunun tartışmasını daha sonraki-bölümlere bırakıyoruz.
1 15
GB, tek ciltlik basım, 558.
1 1<' Astan, Shiııto (1921), 71-72.
1 1 7
Seligman, Ram <?fNrika, 72.
l l H
Annma ayinlerinde ateş konusunda, bkz. Blackman, FL 27 (1916), 352-
77; C C. Ellis, A History <?fFire aııd Flame (1932); P. E. Froment, Essai sur le
rôle du feu eıı religioıı (1900); ]. Hertel, Die arische Feuerlehre ( 1925-31); H
Khunraıh, De igııe magonım philosophonımque (1608); T. F Dexıer, Fire-
45
MEVSiMSEL KALIP
dan aktarılmış örneklerde geçerlidir. Bu ayin Güney Fransa'daki La­
bruguiere kantonunda her yıl Onikinci Gün bu şekilde yapılır(dı): kö­
tü ruhlar yanar meşalelerle kovulur(du). 1 19 Yine Fez'de ve Fas'ın Ber­
berice konuşan kabileleri arasında, lslami Yeni Yıl olan Ashura [Aşu­
re] Şenliği'nde çatılarda ateşler yakılması ve çocukların ve bekar er­
keklerin çatılara tırmanarak, "Ey, ateş (ta'ashurt), pireleri ve bitleri
ve tinsel ya da bedensel bütün hastalıkları senin üzerine silkeledik"
diye bağırmaları gibi bir töre vardır.
120
Aynı töre aynı günde Tunus
şehrinde de uygulanır.
121 Buna benzer bir şekilde, Yeni Yıl (Akitu)
Şenliği törenlerini anlatan bir Babil metni de havaya ateşli meşaleler
fırlatılması töresinden söz ediyor;122 geç bir Yahudi kaynağı ise açıkça
şunu ileri sürüyor: "Her kim ki, bir evin duvarına yanar bir meşale
takıp Avaunt! diye bağırırsa, paganca bir iş yapmış olur."121 Meşale­
ler, lngiltere'de Halloween törenlerinin genel bir özelliğidir, bunlar
Yazdönümünde de yakılır. Antikacı Bourne bunların "kösnül Ejderha­
lar sürülüp alllsın" diye yakıldıklarını açıkça söylüyor. 124
§ 16. İnsanlar için yapılan şeyin tanrılar için de yapılması gerekir.
Yeni yaşam antlaşmasının başlangıcında tapınaklar da temizlenmeli ve
Worslıip in Btitaiıı (1931); Hull, Follılore of the Btitish Isles, 229; GB, vii/l,
106 'd.
1 19 GB, tek ciltlik basım, 561.
120 Wesıeımarck, Pagan Survivals, 148, 169 vd.
121 Bkz. Monchicourı, Revue Tunisieııııe 17 (1910), 293 ,.d.
122 K 3476, ob,·. 8.
ın Tosefıa, Shabbaı Yİ 10- 1 1, Schefıelowitz, Altpalcist, Bauenıglaube, 69 vd.
124 Brand, Antiquities, 304; GB, tek ciltlik basım, 614, 6 17, 632, 635, 636,
706; Sainıyves, Essais de.folhlore biblique, 42 vd.
46
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
arınmalıdır. Mısır'da, Osiris mysteria'larının yıllık kutlanması sıra­
sında kutsal binalar ayinle yıkanırdı;125 Bremmer-Rhind Papirüs l , 2-
3, bu tanrı için yakılan ağıtların okunmasından önce "bütün tapınağın
arındırılacağını [kutsanacağını]" açıkça belirtiyor. 12<' Aynı şekilde,
Mezopotamya'da, Teşrit ayında -sonbahar Yeni Yıl ayı- tapınaktaki
kutsal resimler temizlenir, arıtılırdı; 117 ilkbahar Yeni Yıl (Akitu) Şen­
liği'nin beşinci gününde de tapınakta ayrıntılı bir arınma ayini yapı­
lırdı. 12H lbraniler arasında Arınma ya da Ödence Günü kutlamasında
aynı uygulama gerçekleştirilirdi; 129 Faslı Müslümanlar arasındaysa
Muharremin onuncu günü Yeni Yıl Şenliği'nde (Aşure) insanların,
hayvanların ve evlerin duvarlarıyla döşemeleri üzerine su serpi­
lirdi. 110
§ 17 Arınma ayini bazen yerel tapınağın eşya ve kaplarının törenle
tahribi, sonra da yerine yenilerinin konması şeklini alır. Biri eski,
biri de çağcıl olmak üzere iki örnek verilebilir buna. Hitit metni KUB
XXV 3 1 , 6-?'de, Puruli bahar ya da yaz şenliğinde kutsal postları ve
öteki eşyaları yakıp sonradan yerine yenilerini koymanın bir adet
olduğu belirtiliyor; Mayaların Ocak ayında gerçekleştirilen oc-na tö-
12� Seıhe, Draııı. Texte, 139, n. 2.
i l<>
Faulkner, JEA 22 (1936), 122.
ın KAVI 120 ii 22-38; Langdon, Meııologies, 105.
wı Bu ayinler için bkz. Landsberger, Kult. Kaleııder, 79; Hooke, Mythe aıııl
RiLııal. 52-53; Morgenstem, AJSL 55 (1938), 22; Dürr, Heilarıdserwarturıg,
138. Tannların kendileri de yıkanırdı: Landsberger, 70, n. 4; Zimmem,
Nôldehe Festschıifl, 959 vd., Frank, Studieıı z. bab. Rel., 1-ll, 28. Ayın başında
olurdu bu: CT XXXII 12 iv 3; 17 iv 12.
129 Levililer 16.
1ıo Westeımarck, Pagan Survivals, 147
47
MEVSiMSEL KALIP
reninde, kilden yapılmış idolleri ve buhurlukları parçalama ve daha
sonra da tapınakları onarma ve yeniden boyama ayini vardı. 111
§ 18. Buna benzer olarak, tapınaktan ya da benzeri kutsal binadan,
daha önceki yıl kutlamaları sırasında getirilmiş dalları ve sürgünleri
kaldırıp yerine yenilerinin konması gibi bir töre vardır. Bunun en
güzel örneği, kuşkusuz, Avrupalılarda ortak olan baharda mevsimsel
kutlamalarda yeni Mayıs direklerinin dikilmesi töresidir;112 fakat çok
daha erken örnekler de verilebilir. Biraz önce sözünü ettiğimiz Hitit
metninde Puruli Şenliği'nde tapınağa yeni bir eyan ya da yaprağını
dökmeyen bir ağaç getirmeye özel bir gönderme yapılıyor;ın Roma­
lılarsa 1 Mart'taki Eski Yeni Yıl'ı, rex sacrorum'un evlerindeki ve (Es­
ki) Bölge Kilisesi'ndeki defne dalından çelenkleri değiştirerek belirler­
lerdi. 114
III
§ 19. CANLANDIRMA ayinleri çeşitli biçimler alır, bunlardan en
yaygını ve en önemlisi Ritüel Dövüş ya da Yaşamla Ölüm arasında,
Yaz ile Kış, Eski Yıl ile Yeni Yıl arasındaki yalandan savaştır.
§20. Dövüşe hem eski hem de çağcıl uygarlıklarda sık rastlan­
maktadır; halk törelerinde belirgin biçimde yaşamını sürdürmek-
111 Seler, ERE iii 308b.
112
GB, tek ciltlik basım, 122 vd.; ERE viii 50la.
111
KUB XXV 31. 7
1
·14
Macrobius, Sat. 1 . 12, 6; Solinus, i 35. Töre daha sonra 1 Ocağa aktanldı:
Geopoııica ii 2; Libanius, Kal. Descr T.I. 75; Ausonius, Caes. tempus imperii xii;
Sidonius Apollinaris, Camı. ii 8; bkz. Frazer, Fasti, iii 36 vd.
48
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
tedir.11� "Birçok yerde [Almanya'da] Yaz ve Kış kılığına girmiş iki ki­
şi ortaya çıkar, bir tanesi sarmaşık ya da singrun, ötekiyse hasır ya da
yosun örtünmüştür üzerine, Yaz kazanıncaya kadar birbirleriyle dövü­
ştüler," diyor Grimm. "Bu töre başta orta Ren'deki, onun ötesinde
Palatinata'daki yörelere aittir, bu yanda ise Odenwald'daki Main ve
N k "110 A k'ld S . 'd 117 k c · h· d
ec ar arasına. ynı şe ı e, urıye e · ve omşu arınt ıa ağ-
larında,ı ıH Martta ya da Sl. Mary Candlemas gününde, biri kış giysi­
leri giymiş ve ellerinde kar topları, öteki yeşil yaz başlıkları takmış,
ellerinde tırmık ve tırpanlar iki grubun savaşa girişme töresi vardı;
Voitzenberg'te, Ukermak yöresindeyse, Noel Arifesi'nde Yaz ile Kış
arasında bir dövüş oynanır(dı), dövüşçüleri kural olarak yaşlı ka­
dınlar canlandırırdı. ı w Bu töreye, aslında her zaman ve her yerde
rastlanmaktadır. lsveç'te, biri kürkler giyinmiş, öbürüyse yeşil yap­
raklar ve çiçekler takınmış atlı iki grup Bahar Bayramı'nda bir çarpış­
ma gösterisi yapardı; doğal olarak dövüşü Yaz güçlerini temsil eden
ikinci grup kazanırdı. 1�0 Aynı şekilde, Yaz ve Kış arasındaki dövüşler,
rn Nilsson, Gr. Feste, 402-08; Mannhardt, WFK2 i. 33 vd., 48; GB, vii 98; ix
173, 180 vd., Warde Fowler, Festivals, 290; Usener, ARW 7 (1905), 297-
313; Rose Fl 36 (1936), 322; Blackman, Hooke'un Myth aııd Ritual'inde,
22-24; lesky, ARWde 28 (1926), 73-82; Ehelof, SPAW (1925), 267-72;
Frazer, Aftenı ıatlı, 375; a.y., Pausaııias, iii 267 vd.; Banks, Caleııdar Custoıııs, i
19 vd.; Sartori, Sitte u. Brauch, iii 120 vd., 133 vd., 165, 179, 195, 27 1 ;
Calderon, CR 26 (1913), 79 vd.
110 Grimm, Teutoııic Mythology, ii 764 vd.
117 Sartori, Neııeste Reise durclı Oesterreich, ii 348.
1 1
11
Grimm, a.g.e., 769.
1 19 Mannhardt, WFK2 iii 81, n. 4.
ı-ıu GB, İ' (Ôleıı Tamı), 354.
49
MEVSiMSEL KALIP
Rusya köylerinde yazdönümü törenlerinin değişmez özelliğiydi.141
Belucislan'ın Brahmi Konfederasyonu'nda, yağmur istendiğinde, ka­
dınlar bir dövüş sahnelerlerdi;142 Malayalılar arasındaysa, üç dörl yıl­
da bir kez, şeytanları kovmak için yalandan bir savaş olur. 141 Inıqu­
oi'lerde, Ocağın sonunda ya da Şubatın başında yapılan Yeni Yıl Şen­
liği'nde, Yaşam-Tanrı (Teharonhiawagon) ile Kış (Tawiskaron) arasın­
da yalandan bir dövüş yapılırdı;144 Yakuliar arasındaysa, baharda Aiy­
ysyakh (iyi Ruhlar) ve sonbaharda Abassy-ysyakh (Kötü Ruhlar) adlı
iki büyük kabile şenliğinin özelliği bu lür yarışmalardır. ıü Bu şen­
liklerin her birinde, beyazlar giyinmiş, beyaz bir ala binmiş (aiy-uola,
"iyi ruh" denen) Bahar, kırmızılar giyinmiş, al bir ata binmiş (abassy­
ııola, "kötü ruh" denen) Kış ile dövüşe tutuşur. Fransa'nın güneyinde
La Soule'da Bask Karnaval maskeli balosunda da benzeri bir işlem
uygulanır, Kırmızılar Siyahlarla dövüşür. 11(' Eski örnekler arasında,
Yunan balletai 147 ve Sicilya agôn en skillais14t1 sayılabilir; Herodotos bir
Mısır uygulamasından söz ediyor: yılda bir kez sahnelenen bu gös­
teride "sopalarla döğüşülür," "kafalar kırılır, hatla yaralananların ço-
1 4 1 Ralston, Soııgs oftlıe Russimı People, 241.
142
Brny, Ccrısus o(Iııdia, 191 1, iv, pt, i, 65 vd.; Frazer, A(tenıwtlı, 75-77
141 Winsıedt, Slwııw, Saiva aııd Sufi, 92.
I H
Grny. ERE vii 422b.
14� Czaplicka, ERE xii 829a.
14<> Alford, FL 39 (1929), 68; 41 (1931). 266.
147 Argos'ıa Daulis, Efes'ıe Katagôgia şölenlerindeki ritüel dövüşler için ve
Troezen'de litlıobolia ile Argos'ıaki ballachiada için bkz. Nilsson, Gr. Feste,
402; Usener, ARW 8 ( 1 910), 297; Mannhardt, i 548 vd., Warde Fowler,
Festivals, 290.
1 4:-ı Nilsson, 413; bkz. supra, n. 135.
50
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
ğu, sanırım, ölür."149 Teb'te Kheryafın mezarındaki bir kabartmada
böyle bir dövüşün resmedildiği de eklenmelidir. 150 Aynı şekilde,
Meksika ritüelinde, mısır tanrıçası Centeotl rahibi, bu tanrıçanın yıl­
lık şenliğinde askerlerle bir dövüşe tutuşur. 151
§21. Zamanla dövüşün gerçek anlamı unutulmaya başlar ve tarih­
sel bir çarpışmanın anılışı gibi açıklanır. Bu sürecin de hem eski hem
de çağcıl kaynaklarda örnekleri vardır. 15ı Birkaç örnek vermek yeterli
olacaktır. Eski Mısır'da, Sokar Şenliği (Khoiakh'ın yirmialtıncı günü)
süresince Memfis'te yılda bir sahnelenen dövüş, hanedanlar öncesi
başkent olan Buto kentinde rakip gruplar arasındaki dövüş olarak
temsil ediliyordu. m Aynı şekilde, Hititlerde Ritüel Dövüş, kendile­
riyle komşuları Masa'lar (Maeonian'lar?) arasındaki eski bir sınır
çatışmasının yeniden temsili olarak alınırdı;154 öte yandan, Ewald'a
göre, il Samuel 2: 14- 1Tde anlatılan, Abner savaşçıları ile joab savaş­
çıları arasındaki dövüş aynı türdendir. 1'5 Plutarkhos Ishender'in Yaşa­
mı adlı yapıtında lmparator'un adamları arasında, sırasıyla birine "ls­
kender," ötekine "Darius" diye birinin önderlik ettiği iki takım ara-
149 ii 63 (Papremis'te). Edfu'da böyle bir dövüş için bkz. Erman, Haııdbooh o.f
Egyptiaıı Religioıı, 215 vd., Bnıgsch, Drei Festhaleııder des Tempels voıı
Apollirıopolis Magıuı, 12 vd.
"0 Brugsch, Tlıesaums ,. 1 190. Kabartma Erman'ın çiziminden yeniden üretil­
miştir, Hooke'un Myth and Ritual'inde, şek. 4, opp. s. 22. Aynca bkz.
Ramesseum Draması, Sahne 18.
l ' I
Spence, Mythologies o.fMexico aııd Peru, 40.
l 'l
Bkz. aşağıda s. 338 vd.
1'1
Seche, Uııtersucl1unge11i iii 134; Hooke, Myth arıd Ritual, 22.
l '-t KUB XVll 35 iii 9-17, çevirisi aşağıda, s. 339 vd.
I '' Ewald, History oflsrnel,4 çev. Martineau, iii 14.
51
MEVSiMSEL KALIP
sında buna benzer yalandan bir dövüşü anlatır. 1 56 Romalı tarihçi
Livius'un anlattığı Makedonya Xandika Şenliği bundan daha az aydın­
latıcı değildir. llkbahar gündönümünden hemen önce, askeri seferle­
rin başlangıcında yapılan bu şenlik, törensel bir yıkama ya da arınma
(lustratio) ile birliklerin geçit resminden (decursus) ve bunun ardından
iki krallık prensinin önderliğinde sahte bir dövüşten (simulacrum
ludicrum) oluşuyordu. 157 Usener'in de işaret ettiği gibi1511 gündönü­
münde sahnelenen bu dövüş gerçekte Ritüel Dövüş'ün kılık değiştir­
miş bir şeklinden başka bir şey değildir.
§22. Bu tarihselleştirme sürecine çağcıl örnekler de verilebilir. ls­
koçya'da jedburgh'da Fastern's E'en Günü yılda bir yapılan bir futbol
maçına, halk arasında, Jedwater yakınında Ferniehurst Kalesi'nde İs­
koçlarla İngilizler arasında yapılan şiddetli bir savaşın yıldönümünün
anılışı olarak bakılır;159 lngiltere'nin çeşitli bölgelerinde Hocktide'da
(yani, Paskalya Yortusu'ndan sonraki ikinci Pazarı izleyen Salı günü)
yapılan yalandan bir savaş, aynı şekilde, İngilizlerle istilacı Dani­
markalılar arasında yapılan bir savaşın anma günü olarak yorum­
lanır.100 Bütün bu örneklere halkbilimciler Ritüel Dövüş'ün tarihsel­
leştirilmesi olarak bakarlar; birçok durumda, bunların aynı kurumun
1 5h
Vita Alexaııdri xxxi. lskoçya'nın bazı yerlerinde Noel haftası süresince ''Ma­
kedonyalı lskender"i sunan halk oyunlarının benzeri şekilde temsil edilmesi
oldukça ilginçtir; bkz. Banks, Calendar Customs, ii 1 1 1.
157 Llvy, xl 6 vd.
1511
ARW 7 (1904), 301.
1 59
Banks, a.g.e., i 16.
100
Hone, Mysteries, 476. Daha kesin olarak, savaşın, Danimarkalıların lngilte­
re'de yaptıkları büyük kıyamın anısına olduğu ileri sürülmektedir: bu kı­
yam, Ethelred'in saltanatı sırasında, 1002'de St. Brice Günü yapılmıştı.
52
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLER!
daha ilkel, tarihselleştirilmemiş örneklerinin özel günlerinde yapılı­
yor olması gerçeği de bunu doğrulamaktadır.
§23. Bazen bu tarihselleştirme mitolojik bir özellik kazanır. Örne­
ğin, Mahabhassa'ya ya da Panini'nin (ö. Iö .145) dilbilgisi üzerine
"Büyük Yorum"a göre, Kamsa'nın Krişna'nın ellerinde ölümü üzerine
geleneksel Hint öyküsü, gerçekte minstreller ya da rapsodlar (granthi­
ha) tarafından -birincilerin destekleyicilerinin yüzleri siyah, ikincile­
rinse kırmızı olurdu- oynanır ve karşılıklı konuşma şeklinde yeniden
üretilirdi. A. B. Keith'in de ileri sürdüğü, başka yerlerdeki (örneğin,
Kızıllar ve Karalar arasındaki Bask dövüşü) mevsimsel dramaların
benzerliğinin de doğrular göründüğü gibi, bu gösterilere Ritüel Dö­
vüş'ün silinmek üzere olan kalıntıları gözüyle bakılabilir, böylece mi­
tolojik olarak da tarihselleştirilmiş olur.
161
Aynı şekilde, lrlandalıla­
rın, Tuatha De Danann'nın Bahar Bayramı'nda Firbolgları yenmesi
söylencesi, Gallilerin Creidylad'ın ele geçirilmesi için Gwythur'un
Gwyn ile dövüşü miti MacCulloch ta.rafından Ritüel Dövüş'ün tarih­
selleştirilmesi olarak görülür;
102
daha ilerde göreceğimiz gibi,
101
Eski
Ahit'in Mezmurlar'ının birçoğundaki geleneksel olarak tanrının -Ritü­
el Dövüş'ten yansımış- Ejdeı:hayı yenmesi miti, Yehova'nın lsrailin
düşmanlarına karşı zaferi olarak tarihselleştirilir.
§24. Geleneksel ayin bazen de tarihselleştirilmeksizin yerel bir dü­
zenlemeyle verilir. Örneğin, Hessen (Almanya), Gambach'ta, bu kö-
1 0 1
CQ 4 (191 1), 283; Comford, Origiııs ofAttic Coıııedy, 67
102
ERE, v 84lb.
ı r,, Bkz. ilerde Üçüncü Kısım.
53
MEVSiMSEL KALIP
yün oluranlarıyla komşu köy Griebel'in oturanları arasında bir dövüş
şeklini alır;164 lskoçya, Slitrig'deyse karşı karşıya gelen takımlar neh­
rin batı ve doğu yakasındaki insanlardan oluşur.16� Aynı şekilde, Bü­
yük Perhiz'in arife günü Edinburgh'daki yıllık dövüş "uppie"lerle
"doonie"ler arasında olur - yani Castlehill'e doğru Mercator Haçı'nın
üslünde yaşayan insanlarla Townfool'a doğru onun ahında yaşayan in­
sanlar arasında;ıon lngihere, Ludlow'da, her yıl aynı gün yapılan bir
halal çekme yarışında çekişenler Corn Streel Ward ile Broad Slreel
Ward'un insanlarıdır. 167
§25. Son olarak, dövüşün, isler larihselleşlirme isterse yerelleş­
tirme ile akla uygun herhangi bir açıklama girişimi olmaksızın yal­
nızca geleneksel bir kurum olarak yaşadığı durumlar vardır. Örne­
ğin, Scone'da (lskoçya) Büyük Perhiz'in arife günü bekarlarla evli
adamlar bir futbol maçında karşılaşır, ama hiç kimse bunun neden ya
da hangi nedenle yapıldığını bilmez. 161! Aynı şekilde, "merrie Eng­
land"da, Bahar Bayramı'nda bir köyün bir başka köyle dans yarışma­
ları yapması, her iki yanın da bu dans sırasında, "Haydi bizimkiler!" di­
ye bağırması bir töreydi. 169 Bu iki örnek kolayca çoğalulabilir.
164 Sartori, Sitte u. Brauch, iii 156, n. 76.
ıtı� Banks, a.g.e, i 19.
lb6
A.g.y., s. 23.
107 B d A
. . . . 92
ran , ııtıquıtıes, ı .
ıtııı Statistical Accowıt, 18 (1796), 88.
169 Bullen, Lyrics froııı Dramatists of the Elizabethaıı Age, 293 (Francis Beau­
mont'un Ralph the Maylord'u üzerine yorum, 55-56: "Atkılar ve dizbağlany­
la nasıl hoşunuza giderseNe 'Haydi bizimkiler' diye bağırdı"). Aynca bkz.
a.y., Lyricsfrom Elizabethaıı Soııgboohs, 68: "O zaman herkes birden 'Kasaba­
mız' diye bağınr, 'Çal düdüğü, ki ödülü kazanalım!' "
54
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
§26. Bazen, Ritüel Dövüş'ün yalnızca bir yanş şekline dönüşLüğü
de görülür. Buna hem eski hem de çağcıl törelerde de rastlanmakta­
dır. 170 Örneğin, Babil'de Yeni Yıl (Akitu) törenlerinin ortak özelliği
bir koşu idi; 171 Yunanistan'da Eleusis mysteria'larında172 ve Roma'da
yılda bir yapılan Robigalia Şenliği'nde de (25 Mart) bu tür koşular
yapılırdı. 171 Çağcıl halklar arasında, Güney Kanara (Güney Hindistan)
köylerinde Ekim ve Kasım aylarında, ikinci ürün kaldırılmadan ön­
ce17� kötü ruhları kovmak için 17" yapılan boğa yarışlarını örnek ola­
rak sayabiliriz; lskoçya, Kilmarnock'ta Fastern's E'en Günü koşulan
yarışlar da buna benzer örneklerdendir. 17()
§27 Canlandırma, cinsel iliş1li'yi içeren ayinlerle de gerçekleştirilir.
lyi bilindiği gibi, bunlar Karnaval kutlamalarının ayrılmaz bir özelli­
ğidir. Ama hayvan ruhlarının basit bir anlatımından daha fazla bir
şeydir, bu içgüdü aynı zamanda tamamen işlevsel amaçlarla da kulla­
nılır Rıı Lür ayinlere, örneğin Romalıların Mart 1 5'te yapılan Anna
Perenna Şenliği'nde -eski bir Yeni Yıl şenliği- rastlanır; 177 günümüz
ilkel halkları arasındaysa buna değgin kanıtlar Frazer, Margot ve baş­
kaları tarafından toplanmıştır. 17H Örneğin, Orta Amerika Pipile'leri
1 70
GB, ''ii (Commul Wild), i, böl. iii.
171 Zimmem, BSGW 70 (19 18), fas. 5, s. 8.
ın
GB, 'İii, 92 'd.
171 Bkz. Fıies MVAG 1 5 (1910), ii. 4
1 74 Yani, rahsas.
1 7" Thurston, Oıııeııs aııd Superstitioııs ofS. Iııdia, 299; Frazer, Afternıath, 375.
17'' Naıioııal Staıistical Accoııııt 5 (1839), i 544.
177 Ü'İ<l, fasti, iii 523 vd. (Frazer'ın notuyla); Fowler, Festivals, 50-54.
17H CB, ırk ciltlik basım, 136- 1 37
55
MEVSiMSEL KALIP
arasında çiftleşme, ilk tohumların toprağa atıldığı anda tarlalarda ya­
pılır. 1 79 Aynı şekilde, Ukrayna'nın bazı bölgelerinde evli çiftler, ürü­
nün verimliliğini artırmak ve bizim şimdi topokozmosun canlandırıl­
ması dediğimiz şeyi başarmak için, St. George Günü'nde (23 Nisan)
tarlalarda çiftleşirler. ıııo Java'da, kocalar ve karılar aynı uygulamayı
pirincin yeşermesini başlatmanın bir yolu olarak kullanır;ıHı Amboy­
na'daysa erkekler, hasatın tehlikede görüldüğü zamanlarda ağaçlarla
taklit çiftleşmeler yaparlar. ıHı Güney Batı Afrikalı Hererolar1111 ve
çeşitli Bantu halkları arasında da, 1H4 yılın belli mevsimlerinde toplu
çiftleşme ve rastgele cinsel ilişkide bulunmak zorunludur; Garolar
belli büyük mevsimsel şenliklerden sonra erkeklerle kadınların
birlikte uyumalarını cesaretlendirirler. ıH�
§28. Sabin kadınlarınaı
M
tecavüz öyküsünün, herkesin rastgele
çiftleştiği bir mevsimsel ayinin söylencesel bir yansımasından başka
bir şey olmadığı rahatça söylenebilir. Anımsanacağı gibi, bu olayın
l /Y
A.g.y., 136.
l tlO A.g.y., 137 Portekizlilerin Mayısta, keten tohumunun biçilmesinden önce,
Valença do Minho yakınında Arçal'da ve Santo Tirso'da uyguladıklan rebo­
lada töresi de bunun bir benzeridir; çiftler tarlalarda alt alta üst üste yuvar­
lanırlar; Gallop, Portugal, 1 1.
I H I
A.g.y., 136.
IHl
GB, 137
ıHı Brincker, "Charakter u. Gebrauche spez. der Bantu Deutsch-Südwesıafri-
kas," Mitt. d. Seminarf Oıient. Sparcheıı zu Berliıı, iii (1900), s. 2.
1H4 Fehlinger, Sexual Life ofPıinıitive People, 23.
IH�
A.g.y.. 15; Playfair, Garos 68.
iM
Ovid, Fasti, ili 195 vd. (bkz. ü 139); Uvy i 1 3; Plutarch, Romulus 14; Dio
Halic. ii 45-46.
56
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
bir şenlik dolayısıyla Ağustosta meydana geldiği söylenir; Frazer söz
konusu şenliğin 2 1 Ağustosta yapılan bir tarımsal kutlama olan Con­
sualia olabileceğini söylüyor. 1117 Buna benzer bir açıklama Kitabı Mu­
kaddes'teki Hakimler 2 1 : 19-23'teki, Benjamin'in adamlarının bir mev­
simsel şenlik vesilesiyle Shiloh kadınlarını kaçırışları öyküsüne de
uygulanabilir.
§29. Mevsimsel bunalımlarda rastgele cinsel birleşme kurumu,
Avrupa folklorunda, yılın bazı günlerinde zorla öpme ya da "kaçır­
ma" gibi zayıOamış bir biçimde hala yaşamaktadır. "Öpme fuarları"
ve "rehin alma günleri" (krş. Almanca hoch, "yüksek") bunun en iyi
tanığıdır. Örneğin, Nagyhalmagy'nin (Macaristan) Arader Komi­
tat'ında, her yıl 15 Martta bir marht yapılır ve bütün kadınlar redde­
dilme tehlikesi olmaksızın öpülebilir. 1118 Aynı şekilde, lngiltere'nin
bazı bölgelerinde, 15 Mayısta, karşılığında hiçbir cezaya çarptırıl­
maksızın kızlar "kaçırılabilir;" Berkshire, Hungerford'da, Büyük Per­
hiz'den sonraki ikinci Perşembe günü "rehin alma günü"dür: "tutti­
man"ler caddelere çıkar, kadınları "kaçırır" ya da "rehin alır" ve onla­
rın her birinden birer öpücük koparır.189 Bunun benzeri, elbette, Yule­
tide töresinde dinsel olarak uygulanan ökseotu altında öpmedir - bü­
tün halkbilimcilerin bildiği gibi, mevsimsel şenliklerde zorunlu fahi­
şelik gibi daha kaba bir ilkel töreden gelmektedir bu. 190
IHl
Frazer, Fasti, ii 51.
IHH
Loreı12, ARW 17 (1915), 342.
18)
Wolf, Opet, 43.
190 Ama farklı bir açıklama için bkz. Spence, Myht aııd Ritual in Daııce, Games
aııd Rhyrııe, 42-43.
57
MEVSiMSEL KALIP
§30. Mevsimsel şenliklerde ve topokozmik bunalımlarda rastgele
cinsel birleşmenin bir başka zayıflamış şekli, genel boyutuyla, yılın
bazı önemli günlerinin kocaların ya da karıların seçimi için özellikle
uğurlu olduğu konusundaki halk geleneklerinde görülebilir. 191 Örne­
ğin, Talmud'un dediğine göre, Kudüs'te gelinleri Ödence Günü'nde ve
eski bir şenlik günü olan Ab'ın (Ağustos) onbeşinci günü seçme töresi
vardı; 192 Sabin kadınlarına tecavüz olayının yılın tam da bu gününde
olduğunun söylendiği gözden kaçmayacaktır. Aynı şekilde, lngilte­
re'nin bazı yerlerinde, 16 Ağustosa denk gelen St. Rock Günü, eşlerin
birbirini seçmesi için özellikle uygun kabul edilirdi. 191 Aynı şekilde,
ispanya Galiçyası'nda kızların hasat zamanı uygun bir biçimde seçil­
miş bir ahıra topluca gitmeleri töresi vardır: orada ateşli delikanlılar
bekler onları; 1'H
lngiliz Kolumbiyası'nda, Thompson Nehri Kızılderi­
lileri arasında, kocalar ve karılar, baharevinde kutlanan bir
mevsimsel şenlikte seçilirler. 19�
§3 1. Rastgele cinsel birleşme ve toplu birleşmeler, toplumun dö­
nemsel yaşam antlaşmalarının bitiminde canlanmayı sağlamak için
başvurdukları tek yol değildir. Bir başka yöntem de topluluğun bün­
yesine yeni üyelerin resmen katılmasıdır. Bu nedenle, Erginleme,
mevsimsel törenlerin çok sık rastlanan bir parçasıdır. Gerçekten de
1"1 Westeımarck, Short Histoıy ofManiage, 28.
ı <ıı Mişnah, Ta'anith i'. 8.
19 1 Hazlitt, Dict. o
f Faitlıs a11cl Folhlore. s.v. Aynı şekilde, Chapman. Moıısieur
cl'Olive adlı yapıtında, f. 4, sol sayfa, St. Luke Günü'nün (18 Ekim) "koca
seçmek için" uygun olduğunu ileri sürüyor.
19" Howes, FL 40 (1929), 56-57
19�
S ERE .
.
. 67
pence, ııı a.
58
MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi
bu, mevsimsel ağlamalarla değişmez bir biçimde birlikte olan eski
"mysteria"ların sabit ve temel bir öğesidir. 190 Ayrıca, lbranilerin, ye­
ni üyelerin cemaata resmen kabul edildiği sünnet ayinlerini ilkbahar­
daki Fısıh Şenliği'�clen önceye almaları anlamlıdır. 197 Aynı şekilde,
Müslüman Araplar toplu sünnetler yapma töresini ilkbaharda, hasat
festivalinden hemen önce uygularlar. 19H Bu tür törelere, örneğin, hem
bedeviler arasında hem de Mekke'deki ilkbahar ayinleri ile Eriha'da
Nebi Musa (Paskalya) kutlamalarıyla ilişkili olarak rastlanmaktadır. 199
Aynı şekilde, Amerikan kızılderililerinden Haida kabilesi çocuklarını
yılda bir kez yapılan Potlak Şenliği'nde erginler ve dövme yaparlar;200
lngiliz Güney Afrikası'nda Swaziland yerlileri aynı şeyi incwala de­
dikleri hasat töreninde yaparlar.201
§32. Erginleme ile Canlandırma arasındaki ilişki, özellikle, ilki-
l9'ı Bkz. E. O. Jaınes, "Erginleme Ritüelleri" Hooke'un Mytlı cıııd Ritııcıl'inde;
ERE, s.v. lııitiatioıı. Aynca bkz. Malinowski, Büyü, Bilim ve Diıı, 2 1 .
"(Erginleme) sınavı genellikle erginlenenin ölüp yeniden dirildiği
dtışüncesiyle birliktedir, taklit gösterilerde bazen oynanır." Aynı düşünce,
teleutcııı, "ölmek" sözcüğünün "erginlenmek" anlamında kullanılışında da
ortaya çıkıyor; bkz. Foucart, Les mysteres d'Eleıısis, 56. Bu izlek Mircea
Eliade tarafından Birth cıııd Rebirtlı adlı yapıtında aynntılı olarak tartışılıyor
(New York, 1958), 28-29, 31-32, 36-37
197 Çıkış 12:48; Yeşu 5:2-9.
1911 Barton, Shetch ı�{Sem. Oıigiııs, 99.
199 Doughty, Arnbicı Desertcı, i 340-42; Canaan, JPOS 6 (1925), 1 17 vd.,
Snouck Hurgronje, Mehha, ii 141-43.
200 Chamberlain, ERE vi 47lb.
201 H. Kuper, Amoııg the Swcızi. Bu tören Pathe Gcızette'de filme alınrnışıır, 5
Mart 1931.
59
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf
Theodor Gaster - Thespis.pdf

More Related Content

Featured

How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024Albert Qian
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsKurio // The Social Media Age(ncy)
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Search Engine Journal
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summarySpeakerHub
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Tessa Mero
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentLily Ray
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best PracticesVit Horky
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementMindGenius
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...RachelPearson36
 
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...Applitools
 
12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at WorkGetSmarter
 
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...DevGAMM Conference
 
Barbie - Brand Strategy Presentation
Barbie - Brand Strategy PresentationBarbie - Brand Strategy Presentation
Barbie - Brand Strategy PresentationErica Santiago
 
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them wellGood Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them wellSaba Software
 
Introduction to C Programming Language
Introduction to C Programming LanguageIntroduction to C Programming Language
Introduction to C Programming LanguageSimplilearn
 

Featured (20)

How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
 
How to have difficult conversations
How to have difficult conversations How to have difficult conversations
How to have difficult conversations
 
Introduction to Data Science
Introduction to Data ScienceIntroduction to Data Science
Introduction to Data Science
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best Practices
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project management
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
 
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
 
12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work
 
ChatGPT webinar slides
ChatGPT webinar slidesChatGPT webinar slides
ChatGPT webinar slides
 
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike RoutesMore than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
 
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
 
Barbie - Brand Strategy Presentation
Barbie - Brand Strategy PresentationBarbie - Brand Strategy Presentation
Barbie - Brand Strategy Presentation
 
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them wellGood Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
 
Introduction to C Programming Language
Introduction to C Programming LanguageIntroduction to C Programming Language
Introduction to C Programming Language
 

Theodor Gaster - Thespis.pdf

  • 1. -1 THEODOR H. GASTER :c • � THESPIS ::• Eski Yakındogu'da Ritüel, v• Mit ve Drama · '
  • 2. THEODOR H. GASTER THESPIS ESKi YAKINDO�U'DA RITÜEL, MiT VE DRAMA KABALCI YAYINEVI: 158 Antropoloji/Arkeoloji/Mitoloji: 8 THEODOR H. GASTER, hem karşılaştırmalı din ve folklor hem de Musevi kültün:ı uzmanı olarak uluslararası bir üne sahiptir. Kongre Kütüphanesi'nin Musevi Tarihi Bölümü Başkanlığı yap­ mıştır. 195 1-52 yıllan arasında Roma Üniversitesi'nde Dinler Tarihi Fullbıight Profesörü ve l 959'da İngiltere, Leeds Üniver­ sitesi'nde Musevi Tarihi Çalışmalan Montag� Burton Profesörü olarak çalışmıştır. Dr. Gaster'in bilimsel çalışmalan ôlü Deniz El­ yazmalaıı'nın başanlı bir çevirisini, james Frazer'ın Alım Dal'ının güncellenmiş 'e tamamıyla gözden geçirilmiş bir edisyonunu ve eski Yakındogu dinsel edebiyatı üzerine sayısız çalışmayı içerir.
  • 3. Theodor H. Gaster Thespis Riıual, Myth. arıd Drama in the Aııcieııt Near East © Theodor H. Gaster, 1950, 1961 © Kabalcı Yayınevi, Istanbul 2000 Baskı: Yaylacık Matbaası Mücellit: Yedigün Mücellithanesi Kapak Düzeni: Serdar Bal Baskıya Hazırlayan: Mustafa Küpüşoğlu Bilinci Basım: Nisan 2000 KABALCI YAYINEVI Himay�- - d'.:ıfal Sok. 8B Ggaloğlu 34410 lSTANBUL Tel: (02 12) 526 85 86 Faks.: (02, 12) 'HJ 63 05 KUTÜPHANE BiLGi KARTI C:ıı:ıloging-in-Public:ıtion D:ıt:ı (CiP) G:ısıer, Theodor, H. Tlıcspis Eski Yalıındoğu'da Ritüd. Mit ve Drama ISBN 975-8240-26-5
  • 4. THEODOR H. GASTER THESPIS Eski Yakındoğu'da Ritüel, Mit ve Drama Önsöz: Gilbert Murray �eviren: Mehmet H. Doğan <IKABALCI YAYINEVI
  • 5. LOTTA'YA ... ,., "tıı�ı 'l��ıı YERAMYA 2:2
  • 6. iÇİNDEKiLER ÖNSÖZ. . . . . . .. . . .. . . ................. . . . . . . . . . . ...................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 YAZARIN ÖNSÖZÜ ÖZET BiRiNCi KISIM: MEVSiMSEL KALIP 11 17 BÖLÜM BiR: RITÜEL VE MiT. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . ..................... . . ....... . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . 23 BÖLÜM !Ki: MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi............ . . . . . . . . . . ................... . 27 BÖLÜM ÜÇ: ESKi YAKINDO<'.'iU RITÜELINDE MEVSiMSEL KALIP Arasö: . ................................ ................................................. BÖLÜM DÖRT: ESKi YAKINDO<'.'iU MiTiNDE MEVSiMSEL KALIP iKiNCi KISIM: ESKi YAKINDOCUDA MEVSiMSEL MiTLER 73 ..... 87 95 ÖNSÖZ. . . . . . ................................................................. ,.....................................,............ 137 METiNLER DIZINl. . . . . . . .... . . . . . ........... ... .... .... . . ... .. . . . . . .. .. . . . ..... ..................... .................... 140 A. KAPSAMLI TIP Kenan Ba::ıl Şiiri.. ............... ......................................................... .......... ............. . .... . 144 B. DÖVÜŞ TIP! 1. Ejderhanın Tuzağa Düşürülüşü Hitit Miti..................... ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 311 2. Bir Hitit Ritüel Dövüşü........................................ ....... . . . . . . . .. . . . . . .. . .. . ..... . . . . . . ............... . . 338 C. ORTADAN KAYBOLAN TANRI TiPi 1. Bir Hitit Yuletid Miti (Yozg::ıt Tableti)................... ..... ....... .. . . .. . . ......... .......................... 341 2. Hitit Telipinu Miti . . ..... . . .......... . .. ...... ...................................... . . ...... .. .. . . . . . . . . . . .............. 372 3. Ken::ınlılarınAkhat Miti ya da Kutsal Yayın öyküsü .. .. ... .... ...................... ............ ....... 397 D. TAÇ GiYME TÖRENi TIPI 1. Mısırlıların R:ımesseum Draması........... ... .... .. .... ....... ......... ........................ ....... ..... ..... 474 2. Mısırlıların Memfıs Draması...................... .. ... ... .. ... ... . .. . . .... ............................... ... . .. ... 504 E. BURLESK TIP! Ken:ınlıların Rahim Tanrıl:ır Şiiri............... ............. .. . . .... ... . . . ........................................ . . 514 ARASÖZ: Bir lngiliz Mamır Oyunu................... . . . . .... . . . . . . . ... . . . . .... .. . ....... . . ........ ............ . 552
  • 7. ÜÇÜNCÜ KISIM: MEVSiMSEL KALIBIN YAZINSAL KALINTIIARI Kitabı Mukaddes'teki ve Kl:ısik Şiirdeki K:ı.lıntıl:ır...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . ... . . . . . . . . .. . ..... . . .. . 559 EK . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . ....................... .......................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . ............ . . . . . . . . .. . . . . . 592 1. Euripides'in &ıhlıha'lar'ından Koro . . . . ......... . . . . . .. . .. . ... . . . .. . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 592 2. Dionysos'a Şükran Şarkısı . . . . . . . . ...... . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . .. . . . . . . . .... 597 KAYNAKÇA... :...............................................................................................................603 KISALTMALAR . . . . . . .. . . . . . . . . . . ..... . .. . . . . .... ................ .. . ...... . .. . . . . . . . .. . .................... .. . .... . . . . . . ... 624 DiZiN ...........................................................................................................................630
  • 8. ÖNSÖZ Avrupa yazınının başlangıçlarına doğru geriye baktığımızda her yerde drama ile karşılaştığımızı, dramanın hep ölmüş dünyanın yeni­ den canlandırılmasını sağlamak amacıyla düzenlenmiş bir dinsel ayin­ den ortaya çıktığını söylemek bir abartı değildir. Eski koşullarda, ha­ sat kaldırılınca, Akman'ın da dediği gibi, "her şeyin çiçek açtığı, ama yeteri kadar yiyeceğin olmadığı" baharın öncesinde, bütün yaşamın yok olmuş gibi göründüğü kışla karşılaşmak, her insan topluluğu için endişe verici bir görevdi. İnsanlar, sonunda canlı ve bereketli bir dünyanın yeniden doğacağı umuduyla yaşayabilirdi ancak. Yeniden doğuş olmasaydı, sonu açlıktı. llkel toplulukların her yıl tekrarlayan bu tehlikeye ne kadar yakın yaşıyor olduklarını anlamamız bugün olanaksız. Yunan geleneği, dramanın Dionysos'la bu yakın bağını açıkça orta­ ya koyar, Dionysos'ta Renouveau [yenilenme, yeniden doğma, -çn.] ruhu tanınır tanınmaz bunun anlamı açıkça ortaya çıkar. Rahmetli Ja­ ne Harrison'un rhemis'ine (Cambridge, 1912) yazdığım bir ara notta, Herodotos'un dediği gibi (ii, 42) Mısır'ın Osiris'ine çok benzer dü­ zenli bir Dionysos ritüelinin birçok Yunan tragedyasında tekrarlandı­ ğına işaret etmiştim. Bu ritüel, tanrı ile onun düşmanı arasındaki bir ÇATIŞMA'yı; çoğu kez bir Sparagmos ya da Parçalanma şeklini alan bir ÖLÜM ya da FELAKET'i; bir HABERCI'nin anlattığı bir ÖYKÜ'yü; bir AGIT'ı, en sonunda da ANAGNORISIS ya da BULUŞ ile rahatlama getiren bir THEOPHANY'yi !Tanrının görünmesi, -çn.J içerir. Bir buğday tan- 7
  • 9. ÖNSOZ rısı olan Osiris ritüeline yakından benzer bu: düşmanı Set ile döğüşü; buğday demetinin sparagmos'u; ağıt; büyümekte olan yeni buğday fi­ lizlerinin görülmesi ve yeni bir tanrının doğuşu. Ayrıca, Linos (ke­ ten), Attis (çam), Dionysos (asma ya da meyve ağacı), Tammuz ve ö­ teki bitki tanrılarıyla ilişkili benzeri ayinler başka yerlerde de görül­ müştür. Ama yeniden doğuş ritüelinin tek biçimi değildir bu. Belki de, ço­ ğu kez yeniden doğan aynı tanrı da değildi, onun tahtını ve yerini alan tanrının Oğlu idi. Örneğin Hesiodos'ta, Ouranos, Kronos ve Ze­ us ardıllığı vardır, en sonunda da Zeus'u, babasından daha büyük, bi­ linmeyen bir Zeusın Oğlu izler. Aynı şekilde "Yeni Zeus" Dionysos vardır: Orfik kurala göre "babası elinde asasıyla krallık tahtında otu­ rur ve evrenin tanrılarının krallığını yapar" (Loebeck C. A., Aglaop­ hamus [Königsberg, 1829]. 552). Aslında, Dionysosın adının da "genç Zeus" ya da "Zeus'un oğlu" anlamına geldiğine inanılmaktadır (bkz. Cook, A. B. , Zeus ii [Cambridge, 1925]. 271 vd.). Bununla birlikte bu örneğin bir başka şekli birçok eski Yunan tra­ gedyasının olay örgüsünde de görülebilir: bir tanrı ölümlü bir kadına aşık olur; onların çocuklarının, bir oğul ya da bir ikiz olduğu ortaya çıkar, anne hapse atılır ya da bir başka şekilde -gerçek bir mater dolo­ rosa- cezalandırılırken oğul ölmek üzere sürülür, sonunda yeniden bulunur ve kmsal doğumlu olduğu anlaşılır, kral yapılır. Simgecilik apaçıktır burada: güneş ya da gök tanrısı donmuş toprağı meyve verir hale getirmek için yağmur ve yıldırım biçiminde yere iner; uzun bir bekleyiş dönemi vardır; o zaman da Genç Tanrı baharın ilk çiçeğinde keşfedilir. Bu şekil, Euripides'in Ion'unda hemen hemen alaycı bir biçimde tekrarlanırdı, ama kutsallıktan çıkarılıp insana in­ dirgenerek Yeni Komedi'de yaşamaya devam etti. Ayrıca, hiç kuşku- 8
  • 10. ONSOZ suz buradaki ana düşünce, bir ölünün ya da ölen bir dünyanın kefa­ retini ödeyen, geçmişin lekelerinden kurtulmuş bir yeni krallığı or­ taya çıkaran Tanrının Oğlu düşüncesi bugüne kadar sürmüş, çağcıl Yunanistan'da Hıristiyan tapınma kuralları üzerinde kalıcı bir etki bı­ rakmıştır. Burada, ]. C. Lawson'un Kutsal Hafta sırasında Euboea'da rastladığı endişeli yaşlı kadın akla geliyor: "Tabii endişeliyim," de­ mişti kadın, "çünkü Isa yarın yeniden doğmazsa, bu yıl yiyecek tahı­ lımız olmaz" (Modem Greeh Folhlore and Ancient Greeh Religion [Cam­ bridge, 1910]. 573). Yunan tragedyası için durum apaçık; Helen dramasının öteki bü­ yük dalı için de buna çok benzer bir şeyin geçerli olduğunu rahmetli Francis Cornford, The Origins of Attic Comedy (Cambridge, 1914) adlı yapıtında göstermişti. Cornford, ayrıca, aynı yöntemin Hesiodos'un şiirlerine de uygulanabileceğini ve eğer bunlara ritüel dramanın ka­ lıntıları olarak bakılırsa, onlarda bugün ortaya çıkan uyuşmazlıkların çoğunun hemen anlaşılır hale geleceğini de göstermiştir. Bu Mevsimsel Kalıbın etkilerine yalnızca Yunan yazınında da rast­ lanmamaktadır. Bertha S. Phillpotts, The Elder Edda and Ancient Scan­ dinavian Drama adlı kusursuz incelemesinde (Cambridge, 1920), an­ latı ya da şarkı biçiminde bugüne kadar gelmiş olan eski büyük İs­ kandinav şiirininin büyük kısmının, özgün biçimiyle mevsimsel ölüm ve verimli dünyanın yeniden doğuşuyla ilgili ritüel drama ol­ ması gerektiğini göstermiştir. Dr. Gaster elinizdeki yapıtta, engin bilgisini, benim ulaşamayaca­ ğım kadar uzak alanlarda, aynı mevsimsel dramaya dayalı benzeri bir kalıbın günümüze kadar gelmiş Kenan, Hitit, Mısır ve lbrani ya­ zınında var olduğunu göstermek için kullanmaktadır. Burada da aynı 9
  • 11. ONSôZ biçim değişikliklerinin bulunduğunu göstermekte ve temel yapının izlerini, geriye doğru tamamen işlevsel süreçlere, ileriye doğruysa ilahilerde, mezmurlarda ve öteki ayin şekillerinde hala yaşayan kalın­ tılara kadar sürmektedir. Bana göre, sonuç etkileyicidir. insan topluluğunun ölmeme, yaşamını sürdürme konusundaki te­ mel içgüdüsel arzusu, kendi başına büyük bir şeydir ve hemen hemen bütün ilkel yazında daha büyük bir şeye: insanın ekmeğe umutsuz bir biçimde gereksinim duyuyor olmasına karşın, yalnızca ekmekle yaşa­ madığı, ölümlerle, geçmişin kiriyle lekelenmemiş, genç tanrıları olan yeni bir yaşama, yeni bir çağa özlem duyduğu bilincine dönüşür. GILBERT MURRAY 10
  • 12. YAZARIN ÖNSÖZÜ Hint Rig Veda'sı, Yunan tragedya ve komedyası, lskandinav Elder Edda'sı, eski Çin halk şarkıları, Kutsal Kase romansları ve lngiliz ma­ mır oyunu [taklit oyunu, -çn.] gibi değişik alanlarda araştırma ya­ panlar, nicedir, yazının belli biçimleriyle ritüelin belli geleneksel ka­ lıpları arasında yakın bir bağ olduğunu ileri sürmektedirler. Bu kita­ bın amacı bu kuramı yine başka bir alanda açınsamaktır. Kitabın savı kısaca şudur: Eski Yakındoğu'dan bize kadar gelmiş olan mitolojik metinlerden bazıları da, aynı şekilde, izleklerinde ve yapılarında, onları oluşturan olayların sıralanışında, çok eski zamanlardan beri dünyanın çoğu bölgesinde ana mevsimsel şenliklere özelliğini vermiş olan bir ritüel eylem kalıbını ve sıralamasını yansıtmaktadır. Bu savı tanıtlamak için, önce (Birinci Kısımda) mitle ritüelin ken­ disi arasındaki ilişkiyi tartışıyor, eski ve çağcıl kanıta dayalı standart bir mevsimsel program tablosu sunuyorum. Daha sonra (lkinci Kı­ sımda) aynı kalıbın yazınsal biçimde saptanabileceğini ileri sürdüğüm bir dizi Kenan, Hitit, Mısır mitoloji metnini sunuyor ve ayrıntılı ola­ rak çözümlüyorum. Sonunda (Üçüncü Kısımda) bu kalıbın bazı Kitabı Mukaddes ilahilerinin ve öteki dinsel şarkıların yapılarında nasıl bü­ yük ölçüde zayıflamış, daha az dramatik biçimde yaşadığını göster­ meye çalışıyorum. Temel bir yanlış anlamayı önlemek için, burada tartışılmakta olan şeyin, sunulan her bir yapıtın kökeni değil, bir bütün olarak türün kökeni olduğu daha başlangıçta belirtilmelidir. Metinlerin kendileri­ nin dinsel dramaların gerçek sözleri ya da ritüel edimlerine eşlik 1 1
  • 13. YAZARJN ONSOZO eden sözler olduğu savunulmamakta (Hititlerin Ejder Tuzağı, Kenanlı­ ların Rahim Tannlar Şiiri gibi bazıları kuşkusuz böyle görünüyorsa da), bunların aynı temel Mevsimsel Kalıbın mitsel ve yazınsal ifadesi oldukları ileri sürülmektedir. Bir başka deyişle, o türün kendine özgü biçimini ve içeriğini önce neyin belirlediğini bulmaya çalışıyorum, ama çoğu metnin o ilkel kökeninden bir hayli uzaklaşmış olduğunun da tamamen farkındayım; aslında öne sürdüğüm temel sav, türün normal sanatsal evrime (ya da bozulmaya) uğradığı ve sonunda çoğu kez yalnızca bir yazınsal uylaşıma dönüştüğüdür. Sunum süresince karşılaştırmalı din ve folklorden yararlanılacak­ tır. Temel savın doğruluğu ya da yanlışlığı bir yana - bu kaynaklar­ dan alınmış olan materyalin metinlerin yorumunda yararlı bulunaca­ ğını umarım. Bununla birlikte, burada çeşitli kültürlerin törelerini karşılaştırırken, bunların arasında herhangi bir dogrudan ilişkiyi var­ saymadığım önemle belirtilebilir. Karşılaştırma, tarihsel düzeyde de­ ğil, ruhbilimsel düzeyde yapılmaktadır. Ben yalnızca, doğanın düzenli hareketlerine ve mevsimlerin birbirini izleyişine gösterilen bazı ilkel ve temel tepkilerin her yerde hemen hemen bütün insanların özellik­ lerini belirlediğini ve birbirine benzer terimlerle dile getirildiklerini göstermeye çalışıyorum: belli bir kültürde görülen şey, bir başka yerdeki buna koşut olaylarla yan yana getirildiğinde açıklanabilmek­ tedir. Bu bakımdan, çeşitli kültürlerin tarihsel olarak birbiriyle iliş­ kisiz olması, bunlardan her birinin kendine özgü özelliklere, ayırt edici niteliklere sahip olması, kanıtımızı zayıflatmaktan çok güçlendi­ rir. Bu karşılaştırma yönteminin doğruluğu, aslında, dil benzeşimiyle uygun bir biçimde açıklanabilir. Semitik dillerde de, Hint-Avrupa dillerinde de sözcüklerin değişmeceli ve eğretilemeli kullanımı ara­ sındaki koşutluğa yüzlerce örnek bulunabilir. Bu da her iki dil 12
  • 14. YAZARIN ONSOZü grubunun da ortak bir doğal imgeler toplamını paylaştığını açıklıkla gösterir. Yine de bunların arasında dilbilimsel bir ilişki yoktur. Eğer örneğin, "bir nehrin kaynağı" anlamındaki "baş" sözcüğünün her iki dildeki kullanımı karşılaştırılacak olsaydı, lbranice ro'sh sözcüğünün Yunanca kephale ya da Latince caput sözcüğüyle dilbilimsel olarak hiç­ bir ilişkisi olmasa bile, karşılaştırma ruhbilimsel bakımdan geçerli ve akla uygun olurdu. Bununla ilişkili olarak, karşılaştırmalı din ve folklorun yaygın kullanımının, bütün eski metin yorumlarının mutlaka uyması ge­ reken sağlam dilbilimsel tefsir yerine koymayı bir an olsun düşün­ mediğimiz, daha çok onu tamamlayıcı bir şey olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Dilbilimcilerin sabırlı ve eşsiz çalışmalarını hor gör­ me ya da yukardan bakma gibi herhangi bir imayı açıkça reddederim. Bununla birlikte, burada eski Sanskrit meseli de anımsatılmalıdır: bir zamanlar Akıl ile Dil, Tanrının huzuruna çıkarlar ve ondan içlerinden hangisinin daha üstün olduğuna karar vermesini dilerler. Tanrı, Ak­ lın lehine karar verir, çünkü Dil onun eylemlerine öykünmekten ve onun ayak izinden gitmekten başka bir şey yapmamaktadır. Ayrıntılar üzerine de birkaç söz söyleyeyim. ÇEVlRlLER (Mısır'la ilgili materyal dışında) doğrudan özgün me­ tinlerden yapıldı. Bununla birlikte, yalnızca bu işin uzmanları değil genel okur hedef alındığı için çevirilere açıklayıcı sözler ve başlıklar eklendi. Çevirilerin biçemine gelince, çağcıl bir okura, eski dinleyicinin al­ dığı türden bir izlenimin aynını iletme amacını güttüm. Bu amaçla bazen özel adlar da erek dile çevrilmiştir. Örneğin, Kenanlıların za­ naatçı tanrısı Kthr-w-Khss olarak değil, Usta-ve-Marifetli-Efendi ola­ rak sunulmuştur ki, bu adın anlamı da budur. Aynı şekilde: yeraltı 13
  • 15. YAZARIN ÔNSÔZÜ dünyası tanrısı, bize anlamsız gelecek Horon biçiminde değil de, Ce­ hennem Tanrısı olarak; tanrıça Aşerat'ın uşağı Qdsh-w-Amrr olarak değil de Kutsal-ve-Mübarek olarak geçmektedir. Bu adlar başlangıçta, lngiliz mamır oyunlarındaki Cesur Baltacı ya da Küçük Şeytan Kuşku ile aynı türden bir izlenim iletiyor olmalıydı. Ayrıca, lngiliz okurlara Eski Ahit'ten tanış gelecek adlar, anlam doğruluğu üzerinde fazlaca ti­ tizlenmeksizin, ufak tefek değişikliklerle bilinen biçimlerinde veril­ miştir. Örneğin, herkesin El olarak kolayca tanıyacağı tanrıyı 'Ilu olarak yazmanın ya da Baal'a Ba'lu olarak kılık değiştirtmenin bir an­ lamı yok gibi görünüyor. Aynı nedenle, Kenanlıların th'si sh [Türkçe­ de ş, -çn] olarak, ama dilbilimsel karakter simgeleriyle gösterilmiştir (örn. Athrt değil de Aşerat). Bununla birlikte, Kenan adlarının söyleni­ şi çoğu kez kuşkuludur, metinler tamamen ünsüz yazıyı kullanır. Metinlerin yazılı olduğu diller hala açıklanma, yorumlanma süre­ cindedir. Bu nedenle, ilerdeki araştırmalarda şu ya da bu tümcenin daha iyi bir biçimde çevirilebilmesi, sonuç olarak da bazı pasajların YL)ntmunun değişmesi pekala beklenebilir. Yine de, kitabın ana savı genel anlam ve ardıllığa bağlıdır, bunlara da olabildiğince önem ve­ rilmiştir. Yıldız işaretleri asıl metinlerdeki boşlukları, noktalarsa (en azın­ dan benim için) anlaşılmaz olan yerleri göstermektedir. Tipografik nedenlerle Doğu kökenli sözcüklerin ve adların çevri­ yazısında bilimsel kurallarda bazı uzlaşmalara gitmek zorunda kal­ dım. Genellikle, h basitce h olarak, h ise hh olarak çıkar. Semitik s, özel adlarda görüldüğünde (örn. A-r-s-aya) s ile, dilbilimsel karakter notlarındaysa ts ile temsil edilir; ' ise 'ayin-sesi yerine kullanılır ve gh ghayin yerine; t hem t (taw) hem de t (teth) yerine geçer; sh ve th her yerde tek sesler olarak okunacaktır. Araştırmacılar bu ayırıcı işaretler 14
  • 16. YAZARIN ONSOZO olmaksızın da dostlarını mutlaka tanır; konunun yabancısı olanlar bu­ nun üzerinde pek durmaz. Her durumda, yapabileceğim en iyi şey buydu, g0zümden kaçmış olabilecek uyumsuzlukları okurun bağışla­ yacağını umarım. YORUMLAR boyunca, çoğu kez bağımsız bir yol tuturmuş olsam da, başka araştırmacıların çalışmalarından devamlı yararlandım. Ama karşıt görüşlerin tartışmasından genellikle kaçındım, çünkü kitaba bir çekicilik kazandırsa da oylumu gereksiz yere artıracaktı. Aynı ne­ denle ve bu kitap yalnızca uzmanlara değil, genel yazın araştırmacıla­ rına seslendiği için, tamamen dilbilimsel konular, tartışma için ya­ şamsal önemde değilse, kitap dışı tutulmuştur. Bu kitap ilk olarak l950'de yayımlandı. Bu baskı için baştan aşağı yeniden gözden geçirildi ve büyük ölçüde yeniden yazıldı. Çeviriler ve yorumlar yeniden kontrol edildi; hem Hitit metinleri hem de Ke­ nanlıların Rahim Tannlar Şiiri şimdi tamamen yeni bir biçimde sunu­ luyor. Anlama ve kavrayış konusunda eleştirel incelemeleriyle bana yardımları dokunmuş meslektaşlarıma teşekkür borçluyum. Kitabın büyük bölümü çok önemli güçlük ve yoksunluklar içinde yazıldı. Bu nedenle dikenli yolu açmama yardım etmiş olan dostları­ ma da teşekkür ediyor, hiçbir zaman eksik etmedikleri öğüt ve öneri­ leriyle devamlı olarak zihnimi uyanık tutmuş, heveslendirmiş olan rahmetli Ralph Marcus ile Robert H. Pfeiffer'in adlarını sevgi ve say­ gıyla anıyorum. Halen hayatta olanlar arasında Profesör Harry A. WnlfsLm'ın nazik ilgisine, her şeyden önce Littauer Vakfı'na ve cö­ mertliğiyle olanaksız görüneni olanaklı hale getirmiş olan başkanı Bay Harry Starr'a çok şey borçluyum. llgisini her zaman yanımda bulduğum Anchor Books'tan Bay Pyke'ın büyük düzeltmeler yapmama ıLııı veren cömertliğinden, hiç eksilmeyen inanılmaz sabrından da 15
  • 17. YAZARIN ÔNSÔZÜ özellikle söz etmeliyim burada. Kitap bu şekliyle islim üstünde geçen yirmiiki yıllık çalışmanın eseridir. Yalnızca yazma ve araştırmanın sonucu değildir; düzeltmele­ rin okunması, ilk basımın tasarımı, basım boyunca izlenmesi gibi bütün karmaşık teknik çalışmaları üzerine almakla kalmayıp tasarıdan denemeye, öneriden tasaya, sevinçlerini paylaşmadan hayal kırıklık­ larını hafifletmeye kadar bütün çabalarıyla, başından sonuna kitapla hep birlikte olmuş olan karımın bağlılığına ve özverisine borçlulu­ ğum bundan da ötedir. Hataları dışında kitapta bulunan her şey be­ nim olduğu kadar onundur. T. H. G. NewYork, 18 Ekim 1959
  • 18. ÖZET Mevsimsel ritüeller işlevsel özelliktedir. Amaçları topokozmos'u, ya­ ni canlı bir örgenlik olarak düşünülen belli bir yerin bütününü dö­ nemsel olarak canlandırmaktır. Fakat bu topokozmosun hem anlık hem de sürerli bir yanı vardır, yalnızca gerçek ve var olan topluğu değil, aynı zamanda ideal ve sürekli bütünü temsil eder; bu sonuncu­ su, bugün görünen belirtilerdir. Dolayısıyla, mevsimsel ritüellere, ideal ve sürerli durumlar çerçevesinde tamamen işlevsel edimleri göstermek üzere tasarlanmış mitlereşlik eder. Mitin ve ritüelin iç içe girmesi drama'yı yaratır. Dünyanın çoğu bölgesinde mevsimsel ritüeller ortak bir kalıp izler. Bu kalıp, yaşamın, her yıl yenilenmesi gereken bir dizi antlaş­ ma ile insana bağışlandığı anlayışına dayanır. Ama bu yenilenme, tek başına tanrısal yoldan değil, aynı zamanda insanların birlikte çabala­ rıyla başarılır; ritüeller de öncelikle bu çabayı bir araya toplama ve düzenlemeye yöneliktir. Bunlar, Kenosis ya da boşaltma ve Plerosis ya da doldurma olmak üzere iki belli bölüme ayrılabilir: bunlardan ilki yaşamın boşaltılmasını, ikincisiyse yeniden doldurulmasını temsil eder. Kenosis ayinleri, hepsi de topokozmosun askıya alınmış canlılı­ ğını göstermek üzere tasarlanmış oruçlar, perhizler ve benzeri insa­ nın kendisini sıkıntıya sokma eylemlerinin yerine getirilmesini içe­ rir. Plerosis ayinleri, hepsi de topokozmosun yeniden güçlenmesini etkilemek üzere tasarlanmış, kıtlık ve kötülük güçlerine karşı sahte döğüşleri, toplu çiftleşmeyi, yağmur duası ve benzeri şeylerin yapıl­ masını içerir. 17
  • 19. ÖZET Başlangıçta bir bütün olarak topluluğun yerine getirdiği ayinler, zamanla tek bir temsilci bireyde, yani kralda toplanmaya doğru gi­ der. O zaman geçici olarak ışığını yitirecek, yok olacak olan kraldır: kötü güçlerle savaşan ve "kutsal evlilik"te damat görevini yerine geti­ ren kral. Kralın anlık düzeyde yaptığını tanrı sürerli düzeyde yapar, dolayı­ sıyla kralın gerçekleştirdiği bütün törenler mit aracılığıyla tanrının yaptığı işlere dönüşür. Bu dönüşme ise, kralın ve mevsimsel törenle­ rin öteki yapıcılarının, başlangıçta, tanrıların yaptığı eylemleri taklit etmekten başka bir şey yapmadıkları düşüncesini doğurur; gerçekte sürerlik düzeyinde koşut bir durum olan şeyi ilk başlangıçta olmuş bir şeymiş gibi temsil etme eğilimi doğar - dönemsel olarak aynı et­ kiyle tekrarlanabilen şeyin ilkömeği. O zaman sunuş temsil olur, ri­ tüel dramaya dönüşür. Mevsimsel Kalıp, Eski Yakındoğu'nun takvim şenliklerinin çoğun­ da izlenebilir. Babillilerin ve Asurluların Akitu (Yeni Yıl) şenliğiyle lsraillilerin Hasat toplama kompleksinin Ödence-Şölenindeki Yılbaşı Günü bunun temsili örnekleridir. Mısır'da, Hititlerde ve -en azından bir iz olarak- Asyalıların Attis mysteria'larında da aynı şey görülebi­ lir. Zamanın akışı içinde yeni anlayışlar geliştikçe ilkel mevsimsel ri­ tüellerin kaçınılmazlığı gerileme eğilimi gösterir. Ama bu Kalıp git­ tikçe anlamını yitiren halk törelerinde ve yazınsal biçem geleneklerin­ de sürer gider. Son çalışmalar, bunun, Yunan tragedya ve komedyası­ nın alışılmış yapılarının ve Avrupa mamır oyunlarının gerisinde tanınabildiğini göstermektedir. Bu kitapta da aynı yaklaşımla, Eski Yakındoğu'dan bize kadar gelmiş olan çeşitli mitoloji metinlerinin 18
  • 20. ôZET genel izleklerinde ve anlatılan olayların sıralamasında ilkel ritüeldeki temel motifleri ve eylem sıralamasını yansıtan Mevsimsel Kalıba kadar çıktığı gösteriliyor. Bununla birlikte, söz konusu metinlerin birçoğunun bugün ilkel biçimin çok uzağında kaldığı ve önemli ya­ zınsal ve sanatsal gelişme gösterdiği kabul edilmektedir. Aslında tar­ tışılan şey belli yapıtların değil, bir bütün olarak yazınsal türün ta­ rihidir. Burada Kalıbın saptandığı mitolojik metinler şunlardır: Ras Şarnra-Ugarit'ten, KENANULARIN Baal, Akhat ve Rahim Tann­ lur şiirleri; BABlLLlLERlN Yaratılış Destanı (Enuma Eliş); HlTlT mitleri Hahhimas ve Telipinu ile Ejder Tuzagı. Aslında, son adı geçen mit yıllık Puruli Şenliği'nin tapımsal miti idi; MISIRLILARIN Edfu ve Ramesseum'daki "dramatik" metinleri ile ünlü "Şabaka Taşı" üzerine kazılı "Memfis Yaratılış Oyunu" denilen metin. Metinler, ilkel Mevsimsel Kalıbın farklı öğeleri çevresinde dön­ mektedir, kimi ritüel dövüş üzerinde, ötekilerse krallığın sönmesi ve yenilenmesi, kimileri de topokozmik canlılık özelliğinin kayboluşu ve yerine konuşu üzerinde toplanıyor. Ayrıca, bazılarına (öm. Hitit metinleri) gerçekten ritüel yönergeler eşlik ederken ve bu yüzden ka­ musal törenlerde okunmuş olmaları gerekirken, bazılarının tamamen yazınsal yapıtlar olduğu görülüyor; hatta bunlardan biri (öm. Rahim Tannlar Şiiri), lngiliz mamır oyunları ve Kuzey Yunanistan Karnaval dramaları tarzında, burleske yaklaşıyor. Babillilerin Yaratılış Destanı dışında bütün yapıtlar, mevsimsel ritüel ile ilişkilerini veren, karşı­ laştırmalı din ve folklor ışığı altında açıklayan yorumlarıyla birlikte 19
  • 21. OZET burada çeviri olarak sunuluyor. Bunlar, içerdikleri çeşitli başat izleklere göre gruplandırılmıştır. Mevsimsel Kalıbı yalnızca resmi mitlerde değil, aynı zamanda - nerdeyse kaybolmuş görünümüyle de olsa- kilise duaları eşliğindeki ilahi ve şarkılarda da yaşamaktadır. Kitabı Mukaddes'teki birçok ila­ hinin yapısında da bu görülebilir; karmaşık yazınsal gelişimiyse, ay­ nı şekilde, Euripides'in Bahhha'lar'ının koral odlarında, Homeros'un Demeter'e Ilahi'sinde, hatta ortaçağ kilise ilahilerinin bazılarında sap­ tanabilir. 20
  • 23.
  • 24. BÖLÜM BlR RlTÜEL VE MlT § 1. Çok eski zamanlardan beri, yılları ve mevsimleri kamusal tö­ renlerle karşılamak bütün dünyada bir gelenek olmuştur. Bununla birlikte bu törenler ne keyfi ve gelişigüzel şeyler, ne de vakit geçir­ mek için yapılan eğlencelerdir. Tersine, her yerde birbirine az ya da çok uyan birörnek kalıbı izler ve kesinlikle işlevsel amaca hizmet eder. ilkel bir düzeyde, toplumun dönemsel olarak kendi canlılığını taze­ leme ve bu yolla sürekliliğini sağlama yolunu temsil eder. Bir ilkel topluluğun bakışı açısından yaşam, beşikten mezara ka­ dar bir ilerleme olmaktan çok her yıl ya da belli dönemlerde yenile­ nen bir dizi antlaşmadır, bunun en iyi örneği de mevsimlerin her yıl yeniden devretmesidir. Ama yenilenme, yüce tanrının iyiliğinin ya da kendiliğinden işleyen bir doğa yasasının etkisiyle olmaz; ilkel insan­ da böyle bir kavram yoktur. Tersine, bu uğurda savaşmak ve bunu insanların ortak çabalarıyla kazanmak gerekir. Buna göre, bütün top­ lumun ortak onayı ve katılımıyla, dönemsel olarak yerine getirildi­ �inde yaşamın ve dirimselliğin gereksindiği yenilenmeyi, yeniden dolmayı sağlayacak düzenli bir etkinlikler programı belirlenir. Bu program mevsimsel törenlerin kalıbını oluşturur. §2. Bu etkinlikler, sırasıyla Kenosis ya da Boşalma ayinleri ile Plerosis ya da Dolma ayinleri diyebileceğimiz iki ana bölüme ayrılır. Bunlardan ilki, her antlaşma sonunda yaşamın ve dirimselliğin sönü­ şünü, yok oluşunu betimler ve simgeler; perhiz dönemleri, oruçlar, 23
  • 25. MEVSiMSEL KALIP kendini sıkıntıya sokma ile çilenin ve askıya alınmış canlılığın başka anlatımlarıyla örneklenir. Öte yandan, ikincisi, yeni antlaşmanın baş­ langıcıyla birlikte ortaya çıkan yeniden canlanmayı betimler ve sim­ geler; toplu çiftleşme ayinleri, kötülükten ve (hem bedensel hem de "törel") 1 zararlı şeylerden temizlenme törenleriyle; bereketi artırmak, yağmur yağdırmak, güneşi yeniden aydınlatmak ve benzeri şeyler için düzenlenen büyü işlemleriyle örneklenir. §3. Bütün bu işlemin temelinde, önce sönüp sonra yeniden canla­ nan şey, yalnızca belli bir bölgenin ya da yörenin insan topluluğu de­ ğil, hep birlikte onun ayırt edici özelliğini ve "hava"sını oluşturan, canlı ya da cansız bütün öğelerin tümel ortak birliğidir kavramı yat­ maktadır. Bu daha geniş varlığa, Yunanca topos, "yer" ve cosmos, "dün­ ya, düzen" sözcüklerinden (mihrolwzmos ve mahrolwzmos benzeşimiyle) topolw:;::mos adını 'erebiliriz.2 Mevsimsel törenler bu topokozmosun ekonomik yönetimindedir. Bununla birlikte, bunlar daha en başından, ritüelden daha fazla bir şeydirler. Topokozmosun özü, ikili bir özelliğe sahip olmasıdır: aynı llkel düşüncede, doğal olarak, iki kategori keskin bir biçimde birbiıiııden aynlınış değildir. Törellik ya da toplumsal kum!, dünyanın yaraulıştan gelen yapısal düzeniyle aynı şey olarak tanımlanır ve geçerlik kazanır - dünyanın fiziksel görüngülerini yöneten ve tannlarca belirlenen düzendir bu. 2 Toplumsal birimin insan topluluğundan daha fazlasını kucakladığı düşün­ cesi, Religio11 of Scırıites adlı yapıtında (s. 271 vd.) konunun klasik açıklama­ sını yapan Robenson Smith tarafından da daha önce kabul edilmişti; ama o, bunun, topluluğun ötesine uzamsal genişlemesini sezebildiği halde, bir tek ideal, sürerli varlıkta geçmişi, şimdiki zamanı 'e geleceği kucaklayarak uzamca olduğu kadar zamanca da genişlediği temel noktasını gözden ka­ çınnışu. 24
  • 26. RITÜEL VE MiT zamanda hem gerçek ve anlık, hem de ideal ve sürerlidir; lıpkı bir anın zaman içine gömülü olması gibi, birinci özellik de ikincisi için­ dedir. Şimdiki zaman içinde gerçek ve somul bir örgenlik olarak oluşmuşsa, bura'yı ve şimdi'yi kucaklayan, ama aynı zamanda aşan ideal ve sonsuz bir varlık olarak da vardır, llpkı ideal Amerika'nın bugünkü Amerikalı kuşağı kucaklaması ve aşması gibi.1 Dolayısıyla, onun yaşamındaki birbirini izleyen antlaşmalar, yalnızca şimdiki za­ manın gerçekliği içinde değil, aynı zamanda bir lür sonsuz sürekli di­ zi içinde de vardır, şimdiki zaman bu sürekli dizinin şu andaki aşa­ masıdır yalnızca. Bu yüzden de, bu anllaşmaların başlangıçlarını ve sonlarını belirleyen mevsimsel lörenler aynı zamanda hem anlık hem de aşkın bir özelliğe sahiptir. llkinde, hemen o andaki durumları dile getirecek, o andaki gereksinimleri doyuracak etkili yöntemler olarak iş görürler. Ama sonuncuda, içsel olarak sürerli ve sonsuz olan du­ rumları, şimdiki zaman çerçevesinde nesnelleşlirirler. Bu demeklir ki, daha başlan beri yalnızca doğrudan deneyimler olmayıp aynı za­ manda lemsildirler - yalnızca rilüel değil, aynı zamanda dramadırlar. §4. Bu iki durum arasındaki birleşlirici bağ millir. Milin (bir lür­ lü doğru anlaşılamayan) işlevi, gerçek olanı ideal olanın, anlık olanı sürerli ve aşkın olanın diline çevirmeklir. Mil, bu görevi, ritüel iş­ lemlerini ideal durumlar düzlemine yansılarak yapar, ancak ondan sonra nesneleşlirme ve yeniden ürelme başlar. Bundan dolayı, mil, mevsimsel lörenlerin lemel bir parçasıdır; ritüelin ve milin yorum­ lanması ise dramanın temel doğasının anahlarını verir bize. Çağcıl düşüncede topokozmos kavramının simgeleri Alma Mater, la France 'e benzerleridir. 25
  • 27. MEVSiMSEL KALIP Bu bağlamda mit, Robertson Smith'in ileri sürdüğü gibi, ritüelin yalnızca doğal bir sonucu, daha sonra kutsal edimlere zorla yüklenen sanatsal ya da yazınsal bir yorum değildir; jane Harrison'ın inatla söylediği gibi, yalnızca "yapılmış şeyler"in sözlü karşılığı da değil­ dir. Daha çok, başlangıçtan beri bunların içlerinde var olan koşut bir durumun anlatımıdır; Mevsimsel Kalıp içerisindeki işlevi ise anlık olanı sürerli olanın, gerçek olanı ideal olanın diline çevirmektir. Ayrıca, miti esinleyen itki yalnızca yazınsal ya da sanatsal düş de­ ğildir; zaten mitin kendisi de bunun dile getirilmesi olarak tanımla­ namaz. Bunu ileri sürmek, biçimi özle karıştırmak olur: duayı yalnız­ ca mukabele duaları terimleriyle ya da müziği partitür ve ıskala te­ rimleriyle tanımlamak gibi bir şey olur bu. Mitoloji, yazının ya da sanatın bir dalı değil, dinsel-toplumsal davranışın bir işlevidir; yazın ya da sanat, onun taşıyıcısından ya da aracından başka bir şey değil­ dir. 26
  • 28. BÖLÜM lKl MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi §1. Mevsimsel Kalıp dört ana öğeden oluşur: umutlar ve korku­ lar, sözvermeler ve sezgiler toplamı, -daha önce açıklandığı üzere­ birleşik dirimin hem "boşalma"sı ya da boşaltılmasının (henosis) hem de "dolma"sı ya da yeniden doldurulmasının (plerosis) simgelenmesi. llk olarak, ÇlLE ayinleri gelir: bunlar, yılın sonunda, bir yaşam antlaşmasının sonuna gelindiği, yenisininse henüz ortada olmadığı bir zamanda ortaya çıkan askıya alınmış canlılık durumunu simgeler. lkinci olarak, Arınma ayinleri gelir: topluluk, gelecek yılın gönen­ cini bozabilecek, dolayısıyla arzulanan dirim yenilenmesini tehlikeye atabilecek bedensel ya da tinsel bütün zararlı şeylerden ve hastalık­ lardan, bütün kötü etkilerden kurtulma yollarını arar. Üçüncü olarak, CANLANMA ayinleri gelir: topluluk bu yolla, kendi birleşik ve düzenli çabasıyla, can çekişme durumunu durdurup can­ lanmaya ve topokozmosun devamı için zorunlu olan yeni yaşam ant­ laşmasını sağlamaya çalışır. Son olarak KUTLAMA ayinleri gelir: bunlar, insanların kurtulma, rahatlama duygularının bir gösterisidir; yeni yıl başlamış, gerek ken­ di yaşamlarının gerekse topokozmosun yaşamının devamı bu yolla güvene alınmıştır. I §2. ÇllE ayinleri öncelikle toplu perhizler, oruçlar ve benzeri 27
  • 29. MEVSiMSEL KALIP kendini sıkıntıya sokmalarla temsil edilir: bunların hepsi, az ya da çok, askıya alınmış bir canlılığı simgeler. En bilinen örnekleri -her ikisi de "pagan" atalara kadar uzanan- Hırisliyanların Büyük Perhiz'i ve Müslümanların Ramazan'ıdır. 1 Fakat bunlar asla biricik değildir; bu töreye hem eski uygarlıklarda hem de bugünkü ilkel halklar ara­ sında bol bol rastlanmaktadır. §3. Eski çağlardan örneklerle başlayalım: Babilliler Yeni Yıl ayı Teşrit'in ilk haftasını ya da ilk onaltı gününü bir perhiz dönemi ola­ rak tanırlardı.2 lbraniler arasında, sonbahar Hasal Toplama Şenliği'n­ den (AsiO önce, bütün işlerin durduğu, bütün topluluğun oruç tut­ tuğu ve kötülüğün günah keçisi1 şeklinde dışarı atıldığı kutsal bir Katharsis Günü (Yom Kippur) gelirdi. Buna benzer bir biçimde, Yu­ nanistan'da, Ekimin sonunda yapılan Thesmophoria Şenliği'nin özel­ liği de oruçtu. Gerçekten de, üçüncü güne özellikle "Oruç" 4 denirdi; Kıbrıs'ta, bundan önceki dokuz gün boyunca yiyecek yenmezdi. � Ati­ na'da ekinin olgunlaştığı Mayısın ortasında (Thargelion'un altıncı gü- Büyük Perhiz'in pagan geçmişi için bkz. GB, ix, s. 347 vd.; Ramazan'ınki için bkz. Welhausen, Reste,2 97 KAV, s. 120, II, 22-38; KAR 177, rev. iii. Bkz. l..abat, Royaute, 315. Levililer 16. 4 Aristophanes, Kuşlar, 1519; Plutarkhos, De Is. et Os., 69. Oruç mite yansı­ mıştır: olasılıkla bir "mysteria" için düzenlenmiş olan Homeros'un Demeter'e llahi'si Persephone'yi arayışı sırasında yiyecek yemeyen Ana Tannça'yı temsil etmektedir (il. 49-50); aynı aynntı Kallimakhos'ta da vardır, Deııı., 17 Bkz. Spanheim, Calliııuıchus, 671 vd.; Hermann, Gottesd. Alterthümer, ed. Stark §56. 18; Roscher, "Die enneadischen Fristen," ASGW'de 12 (1903), 14 vd. Diodorus Sic., ,.. 4; Plato, Epist., 3490; bkz. Allen-Sikes-Halliday, Hoıııeric Hy11111s, 135. 28
  • 30. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi nü) yapılan "Sarı Tahıl Ana" (Demeler Chloe) Şöleni çile ayinleriyle belirlenirdi.0 Lemnos adasında her yıl dokuz gün süreyle ateşler söndürülür, bu süre içinde ölülere ve yeraltı dünyası güçlerine kur­ banlar sunulurdu."" Asya Attis kültünde, bereket ruhunun her yıl ba­ harda yeniden dirilişinden önce birkaç günlük oruç ve törenler biçi­ minde kısıtlamalar (hagisteiai, castus) gelirdi.7 Son olarak, Roma'da, tahıl tanrıçası Ceres'in onuruna Nisanda yapılan Ceres Şenliği bir oruçla başlardı, Ekimde bu tanrıçanın onuruna dokuz günlük törensel bir oruç tutulurdu.H Bu son töre'nin her yıl yapılan Bakkhos şenliğin­ de de geçerli olduğu görülüyor.9 §4. Şimdi günümüz ilkel halklarından elde edilen tanıtlara döne­ cek olursak, şu örnekler anılabilir. Kamboçya'da (Martın ortasında başlayan) yılın ilk üç günü, cinsel ilişkilerin yasaklandığı kutsal bir perhiz dönemidir; ilk yedi gün süresince, canlı hiçbir şey öldürül­ mez, hiçbir iş sonuçlandırılmaz, bütün davalar ve çekişmeler askıya ;ı)ınır. 1° Cherokee'ler ve Choctaw'lar arasında, Ağustos ayındaki Yeni Famell, Cults, iii. 34. Philosıratos, Heroica xx 24; Frazer, Fasti, iii 23. Julian, Or., Y. 173 D vd.; 177 A, Amobius, v 16; Terıullian, De jejııııio, xvi.; Sallustius, De diis et ıııuııdo iv; Hepding, Attis, 182 vd. .Jejunium Ceresis (Ekimde), livy, xxxvi 37; Ovid, Met. x 432; Fasti, iv 535; Amobius," 16; Peta·ius, Temmuzda. Or. v, s. 88; Lobeck, Aglaophaıııus, 1. 189; Böttiger, Kuııstııı., i 132; Wissowa, Rel. u. Kultus d. Rôıııer,1 246; Marquardt, Rom. Staatsverwaltuııg,2 iii. 372, n. 3; Wissowa, PW'de ili 1 780. - CIL i 8 1 1 (' 87) bir [C)ereres Cast[us]'tan söz ediyor. Livy, xxxix 9. 1° Cabaton, ERE ili 16la. Temmuzda başlayan üç dört aylık "inziva" döne­ minde oruç da tutulur. Bu inzivayı ifade eden vosa sözcüğünün Pah vcıssa, ··yagmur ıne,·siıni" sözcüğüyle aynı olması dikkat çekicidir. 29
  • 31. MEVSiMSEL KALIP Yıl şenliğine Bus/ı ya da "Oruç" denir, yeni ürünün yenmesinden önce­ ki bir gün ve iki gece boyunca ağza yiyecek konmaz.11 Aynı töre ve aynı ad Creek'ler arasında da geçerlidir.12 Comanche'ler kutsal ateşle­ rini yeniden tutuşturdukları yıllık şenlikle ilişkili olarak yedi gün oruç tutarlar.1' Malaya Yarımadası'nda, pirinç hasatından önceki üç gün boyunca özel yasaklar konur: pirinç, tuz, yağ, para, vb. evden çı­ karılamaz; saçlar kesilmeli, tam bir sessizlik uygulanmalıdır. 14 Aynı şekilde Manipurlu Mao'lar hasatın başlangıcında dört gün süreyle bir genna ya da bir yasak dönemi uygularlar;15 Mayalarsa Mayısın ikinci yarısında (güneş Yukatan üzerinde en yüksek noktaya ulaştığında) kut­ ladıkları Pacum Chac Şenliği'ni yerel kabile şeflerine beş günlük bir oruç koyarak başlatırlardı.10 Mani kentinde Ekimin sonunda (ya da Kasımın başında) kutlanan Chickaban Şenliği'nde de aynı şey yapılır­ dı.17 Güney Massam'da oruç, Walaga Şenliği'nden önce tutulur;1H Mis­ sisippi Natchez;leri arasında hasattan önce üç gün süreyle;19 Yeni Gi­ ne'de, hintyerelması şenliğinden önce;20 Peru'daysa Raymi yaz dö­ nencesi şenliğinden önce.21 i l Spence, ERE iii 507a, 568b. Bush=pusihta, "oruç tutma." 12 Adair, Hist. Aıııer. Iııdiaııs, 96 vd. 1' Palmer, "35. Paralel Kabileleri," Harper's dergisinde, 17 (1889), 45 l . 14 Skeat, ERE Yiii 358b. J"> Hodson, Naga Tribes ofMaııipur, 167 vd., a.g.y., ]Al'de 36 (1906), 94 vd. 16 Seler, ERE viii 308b. 17 A.g.y. 309a. JH Seligman, Melaııesiaııs C!fBr. New Guiııea, 509. 19 Chateaubriand, Voyage eıı Arııttique, 130 vd. ıo Brown, New Zealaııd arıd Abotigiııos, 1 13. 21 Prescotı, Peru, 50. 21" Westennarck, Pagaıı Survivals, 148-49. 30
  • 32. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi Fas'ta Yeni Yıl ayı Muharrem22 ve Yahudi dininde, Tammuz'un 1 ?'si ile Ab'ın 9'u (yaz ortası) arasındaki üç hafta perhiz dönemidir. lki tarih oruç olarak tanınır ve bütün üç hafla boyunca el yenmez.21 Geleneksel olarak, bunun Kudüs'ün hem Iö 586 hem de IS 70'de yeni­ den kuşaulmasını ve düşüşünü anmak için olduğu söylenir, ama ger­ çekle bu törenin Babillilerden alınmış olduğuna inanmak için neden vardır;24 orada bereket cininin öldüğü ve canlandığı mevsimsel Tam­ muz tapımında bir dönüm noktasıydı bu tarih. Aynı şekilde, Filistin­ lilerin arpa hasatından önce gelen Iyar ayı -Romalılar arasında buna karşılık gelen ay Mayıs ayıydı- sözde perhiz dönemi olarak kabul edilir, bu ay boyunca hiçbir evlilik töreni yapılmaz ve çeşitli başka kısnlamalar getirilir.2� Kafkasyalı Oselier arasında hasal zamanına ya­ kın bir ölüler şöleni (Komahhsan) yapılır ve bunun ardından, Tutyr'i (Tyreli St. Theodore) kurtlarını geri tutmaya ve koyunları korumaya ikna etme amacını taşıyan bir aylık bir oruç gelir. Oruç, Karnaval'ın bitiminde başlar.2(1 §5. Hasal öncesi oruçların, bedeni, tanrıyla topluluk arasında bun­ dan sonraki kutsal yemeğe hazırlama gereksiniminden kaynaklandığı 22 Friedlaender, jewish Religioıı, 412; Schauss,]ewish Festivals, 1O1-102 21 Schauss, a.g.y., 96 ve. Fakat orucun gerçekte ikinci Tapınak'ın yıkılmasın­ dan önce geldiğine değgin tanıt vardır, çünkü TB Ta'anith 12a'da, bu olay­ dan önce yaşamış olan Eleazar ben Zadok ondan söz ediyor; bkz. Bacher, Agada der Taııııcıiteıı, i 46-47; Weiss, Dor Dar ve-Doreshow, ii 120. 24 ı� Langdon, Meııologies, 1 19- 126 Friedlaender, a.g.y., 392. Bkz. Ovid, Fasti, ü 557-58; v 487 ve Frazer a.y., Porphyrion on Horace, Ep. ü 2, 209 (s. 343 Meyer). Genel olarak bkz. Gaidoz, "Le maıiage en mai," Melusiııe ?'de (1894), 105- 1 1 . 2" Mınns, ERE ıx 573b. 31
  • 33. MEVSiMSEL KALIP Robertson Smith ve başkaları27 tarafından ileri sürülmektedir. Ger­ çekten de bu amaçla oruç tutma birçok dinde resmen kabul edilmekte­ dir.2" Bununla birlikte, daha önceki tanıtların ışığında, bu açıklama­ nın bütünüyle çok dar bir açıklama olduğu besbellidir. Bu tür oruçlar halk arasında daha geniş perhiz ve yasak biçimleriyle yer değiştirir, bu yüzden de aynı genel anlama sahiptir. Bu anlam, oruçların ve per­ hizlerin ekgün (ya da epagomenal) dönemlerinin de özelliği olmasın­ dan ortaya çıkar: bu dönemler bir bakıma "zamanın dışında" oldukla­ rı için genellikle askıya alınmış canlılık dönemleri olarak bakılır on­ lara. Örneğin -sadece birkaçını verirsek- Aztek takviminde yıl so­ nunda eklenen tamamlayıcı beş gün, nemontemi, "çalışmaya uygun ol­ mayan" günler olarak bilinirdi, bütün dinsel törenler ve sivil işler as­ kıya alınırdı bu sırada.29 Aynı şekilde, aynı sistemi kullanan Yukatan Mayaları bu xma kaba hin'i, "adsız günler"i adlandırır, o günlerde sı­ kıcı işlerden, hatta yıkanmak gibi kişisel görevlerden bile sakınırlar­ dı.10 Hindistan'ın Orta Eyaletlerinde de üç yılda bir gelen ve "salgı" (malmas) olarak adlandırılan ekgünlü aylar perhizli olarak bilinir,11 Etiyopya'nın Tigre kabileleri arasındaysa benzeri kısıtlamalar St. John Şenliği'nden önceki 5 ya da 6 ekgünde getirilir.12 Bu adet Av­ rupa'da, 25 Aralıkla 6 Ocak arasındaki Oniki Gün kuralında hala ya­ şamaktadır.11 Bunlar, bugün birçok araştırmacının da düşündüğü gi- 27 Robertson Smith, Rel. Sem.,1434 Yd.; Crawley, Mystic Rose,2 i 186. 28 GB, viii 73, 75 Yd., 83; ix 291 vd. 29 Seler, ERE iii 308a. 10 A.g.y. viii 506a. 11 Ce11sus ofl11dia, 191 1, Cilt x, 144, Frazer'den alıntı, fasti, ii 40. 12 littmann, Pıiııcetoıı Exped. to Abyssiııia, ii 245; bkz. Frazer, Fasti, a.y. 11 Frazer, a.g.e., ii 45-46, 48; a.y., GB, vi (Günah Keçisi) 313 vd. 32
  • 34. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi bi, başlangıçta ekgünlerdi,14 yaygın kullanımda çeşitli biçimlerde per­ hiz ve kısıtlamalar ve kötülüğün törenle kovuluşu özelliklerini taşır. Bu durumda, mevsimsel oruçların ve perhizlerin amacının, bir yaşam antlaşmasının sonunda ya da bir ekgünsel dönemin "boş" günlerinde ortaya çıkan askıya alınmış canlılık durumunu temsil etmek olduğu açıktır. §6. Bu yorum önemli iki kanıtla da desteklenmektedir. Birincisi, oruç tutmanın bir dinsel tören olarak görüldüğü birçok başka durum­ da, aynı temel motif görülebilir. Yani, dünyanın birçok yerinde bir yas dönemi süresince oruç tutmak bir töredir. Yalnızca birkaç örnek verecek olursak, Afrika kabileleri arasında olduğu gibi15 Andaman Adaları,ıcı Fiji,17 Samoa,111 Çin19 ve Kore'de40 de bu kural geçerlidir. Benzeri şekilde oruç, ortodoks Yahudiler41 bir yana, Doğu Afrika Wa-teita'ları,42 lngiliz Ginesi Macusi'leri,41 Alaska Tlingit'leri44 ara- H Bkz. Loth, "Bretonlann oniki tamamlayıcı (gourdezio) günü ve Almanlarla Hinduların oniki günü," RC 24'de (1903), 3 1 1 vd.; MacCulloch, ERE ili 79 vd., Frazer, a.g.e., ii 46 vd. A. Weber (SBAW 37 [1898). 2 vd.) oniki günden daha önce Brahman yazınında kutsal bir mevsim olarak söz edildiğini ileri sürüyor, ama Schrader, ERE ii 47b'de bunu kuşkuyla karşılıyor. 14" S. Friberger, Das Fasteıı illi Alten lsrael (Agram, 1929); Heinisch, "Die Trauer- gebraüche bei den lsraeliten," Biblische Zeitfrageıı 1 3 (1931), 7-8, s. 70 vd. 15 ERE v 760b. Güney Afrika'da oruç bir güne indirilir: ]Al 19 (1890), 280. ıcı JAI 12 (1882), 142. 1 7 Williams-Calven, Fiji, i 169. 18 Tumer, Sa111oa, 142. w Ki Li, SBE içinde, xxvii 87 40 Ross, Corea 322. 41 Bkz. Reifmann, Kochebe Yizhaq, 32 (1865), 31. -ıı Thomson, Through Masai Uıııd, 57 33
  • 35. MEVSiMSEL KALIP sında olduğu gibi evlenme törenlerinin sık rastlanan bir bütünleyici­ siydi. Yine, oruç genellikle erginlenme törenlerinden önce tutulur.44" Buna örneğin Algonquinler,40 lngiliz Kolumbiyası'nın Bellaconda ka­ bilesi,t<> Güney Brezilya Guaranileri,47 Gran Chaco Matacos'ları,tH Ojibwa'lar,t9 Yeni Gine'nin Roro-dili konuşan kabileleri'0 ile Avus­ tralya,'1 Yeni Güney Galler,'2 Torres Strait01 ve Bank Island'daki't il­ kel kabileler arasında örnekler gösterilebilir. Eski lsis, Attis ve Mitra mysteria'larında erginleneneler de aynı şekilde oruc tutmaya zorun­ luydular,55 aynı uygulamaya Eleusis'deki Yunan mysteria'larında er­ ginlenenler arasında da uyulurdu.'itı lmdi, bütün bu örneklerdeki or­ tak etmen hişiligin tıkanması diye nitelenebilecek şeydir - bir tür birey- 41 im Thuım, lııdicms o .fGuiaııa, 222. 44 Bancroft, Pacfico States, i 1 1 1. Ha Crnwley, Mystic Rose,2 ii 12, 60-61. t 'i Charlevoix, Nouvelle Fraııce, vi 67 4" GB, tek ciltlik basım, 600-60l. ti" A.g.y. tH A.g.y. 49 A.g.y., Radin, "Ojibwa'lar Arasında Puberte Orucunun Bazı Yönleıi," Caııad. Geol. Mus., 1914. 'iO ERE " 761b. '1 Howitt, ]AI 13 (1884), 455; 14 (1885), 316. 'i2 Palmer, JAI 13 (1884), 295. " Haddon, ]AI 19 (1890), 309. '-ı ERE v 76lb. 5'i Herodot, ii 40 (!sis); Cumont, Mitlıra, çev. Showerman, 141, 160; supra, n. 7 (Anis). Suriyeli Hıristiyanlar da "kutsal mysteria"lardan önce aynı şekilde onıç tutarlardı; Budge, Goveıııors, ii 666; bkz. Angus, Mysteıy Rel., 85 Yd. 'i<• Bkz. Erginleme usulleri, eııesteusa ("Oruç tuttum"), lskenderiyeli Clement, Protrep. ii 18; Dieterich, Mithrasliturgie 21. 34
  • 36. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi sel kenosis.�7 Yas tutma durumunda oruç ve perhiz, bütünü oluşturan tek bir üyenin ölümünün kendiliğinden bütün topluluğun (daha doğ­ rusu topokozmosun) birleşik dirimini bozduğu anlamına gelir, sanki herkes geçici bir "ölüm" ya da askıya alınmış canlılık durumundadır. Aynı şekilde, evlenme durumunda bu yolla dile getirilen şey, erkek ya da dişinin eşlerinin tek tek bireyliklerini terk etmeleri ve yeni, birleşik bir bütüne katılmalarıdır; "bir tek et olurlar" onlar. Erginle­ me durumunda da aynı şey: aday, oruç ve perhiz yoluyla, topluluğun birleşik kişiliğine karışıp kaybolmanın hazırlığı olarak eski kişiliğini boşaltır. Dolayısıyla, her bir örnekte oruç ve perhiz askıya alınmış bir canlılık durumunu simgeler; bu da onların, daha önce de gördü­ ğümüz gibi, mevsimsel törenlerdeki kadar önemli oldukları hakkın­ daki görüşümüzü güçlendirir. §7 Yorumumuzun lehine ikinci kanıt tamamen dilbilimseldir: ri­ tüel oruç karşılığı lbranice terim gerçekten de bir kişilik kısıtlaması'nı belirler ve yalnızca yiyecek perhizi gibi bir öncelik yoktur bunda. Örneğin, Levililer 16:29-31'de, yıllık Katharsis Günü için verilen emirde kullanılan terim ('innah nefeş) doğrudan doğruya "kendini al­ çalt" anlamına gelir, genel bir çileyi ima eder.�H Aynı şekilde, Eski Ahit'te.�9 özellikle kuraklık ve sıkıntı zamanlarında, kutsal meclisle­ rin toplanmasına ilişkin olarak sıklıkla kullanılan sözcük ('alsarah ya da 'a/sereth), '- ts- r, "sınırlamak, yasaklamak" kökünden gelir, yani bir �7 Gaster, FL 49 (1938), 367-68. �H Bkz. LeYililer 23: 27, 32; Sayılar 29:7; Mezmurlar 35: 13; lşaya 58:3, 5. w d il Krallar 10:20; Yoel 1: 14; 2: 15; lşaya 1 . 13. Sözcük çoğu kez " ini ınec- lis"e koşut olarak kullanılır (Levililer 23:36; Sayılar 29:35; Tesniye 16:8) ya da "şölen"e (Aınos 5:21; Nehemya 8: 18; il Tarihler 7:9). 35
  • 37. MEVSiMSEL KALIP perhizi ya da yasak dönemini gösterir.60 §8. Mevsimsel törenlerde inlemek ve feryat etmek Çile ile yakın­ dan ilişkilidir.61 Bütün eski uygarlıklarda bunun sayısız örnekleri vardır. Diodoros, Mısırlıların tahılın ilk biçilişinde lsis için gözyaşı dök­ tüklerini ve ağladıklarını söylüyor;62 Herodotos'a göre, yaz şenlikle­ rinde Maneros denilen hüzünlü bir şarkı söylerlerdi.01 Bu sonuncu­ nun, Mısırlıların maa n per.h, "evine dön"04 sözcüklerinin bozulmuş bir şekli olduğu sanılmaktadır: Osiris için mevsimsel ağıtlarda açılış tümcesini oluşturur, bugün bize kadar gelmiştir.05 Bu töreye, pagan Mısırlıları, "tahıla ağladıkları, yeşeren tohuma feryat ettikleri"tıtı için kınayan Firmicus Maternus da, çok daha sonraki bir tarihte tanıklık etmektedir. Herodotos ve çeşitli başka Klasik yazarlar ağlamaya flütle <ıO tı ı Bkz. Schwally, Sem. Kriegsalterthümer, 60. Aşereth sözciığCı Fısıh Şenliği'n- den sonraki ellinci gün (yani Geıl Bayramı) ve Kutsal Çadır Tapınak (MR Cant. vii 2 §2; PRK §30; josephus, Ant. ili. 10, 6) için kullanılır ve modem Arapçada Paskalya Yortusu anlamına gelir. Aynca bkz. E. Katsch, VT 2'de (1952), 65 vd. Bkz. Van Selms, "Weenen als aanvengsıite," NTT 24 (1935), 1 19-27 "2 Diodoros Sic., i 14. (11 h Herodot, ii 79; Julius Pollux, iv 54; Pausanias, ix 29, 7; At enaeus, xiv 1 1 , 620 A. M Brugsch, Adoııislllage u. Linoslied, 24; Wiedemann, Herodotos, 24-26. 1'� Bkz. ]. de Horrack, Les laıııent. d'Isis et Nephthys ( 1866); Budge, Osiris ü 59- 66; Moret, Mysteres egypt.. 24-26. Metin aynı zamanda bir Bertin papirü­ siınde yazınsal biçimiyle saklanmaktadır: Moret, Rois et dieux, 89. "" De errore pr�f. rdig. ii 7 (Mısırlılara hitaben): Cur plangitisJruges terrae et cres­ ceııtia lugetis seıııirıa? Aynca bkz. Diodoros, i 14, 2; Moret, Mise a ıııort du dieu en fgypıe, 19 vd. 36
  • 38. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi eşlik edildiğini söylüyor;67 Moret de, Beşinci Hanedanlıktan Ti'nin mezarının duvarlarına oyulmuş sahnelerden birinin ekin biçenlerin yanında durarak düdük çalan bir adamı gösterdiğine işaret ediyod'H Mezopotamya'da hasala alalu ya da feryat etmek diye bilinen bir ritüel ağlama eşlik ederdi.tı9 Bu ağlamanın eski dünyanın birçok ye­ rinde benzeri vardır. Örneğin, Hakimler 9:27'de, Şekem sakinlerinin bağbozumu vesilesiyle buna benzer bir hillulim ayini yaptığını özel­ likle belirtiyor, bu töre Filistin'in bazı bölgelerinde hala mevcuttur;70 Plutarkhos ise yazdönümünde Attika'da Oschophoria bağbozumu şen­ liğindeki geleneksel ağlamanın eleleu olduğunu haber veriyor bize.71 Aynı şekilde, Atheneus'un alıntı yaptığı bir yazara göre Demeler ve Kore mysteria'larında söylenen ritüel ağıtları iouloi (ya da houloi), yani "feryat"72 adı altında geçiyordu; yalvaç Micah [Yalvaç Micah ya da Micheas: lö sekizinci yüzyıldan bir lbrani yalvacı, -çn.]. "Al"lai li [EV. Vay bana!] , çünkü yaz meyvelerinin hasatlan gibi, bagbozumundan geriye kalan ü::ümler gibi oluyorum" diye bağırıp çağırırken (7: 1) bilinçli olarak böyle bir ağlamayı ima ediyor belki de. Ağlamalar aynı şe­ kilde Eleusis mysteria'larının karakteristik bir özelliğiydi.71 §9. Bugünkü kaynaklarda, bu geleneksel feryatlar ve inlemeler ge- ô7 Herodot, ü 48, vb. Aynı şekilde, Adonis Şenliği'nde ağıta flüt eşlik eder: Glotz, RGG 33 (1920), 206. <>H Moret, Mise il 111ort 2 1 (ve res. 2); Montet, Sceııes de la vie privee de l'aııcieıı empire, 201-02, Pi. xvi. 69 Oppenheim, BASOR 103 ( 1946), 1 1- 14. 70 Dalman, Arbeit u. Sitte, i 566. 71 Plutarch, Thes. 22. 72 Semus apud Athen., xiv, 618 E: bkz. Spanheim, Callinıachus, 649. n Rohde, Psyche, 1 289. 37
  • 39. MEVSiMSEL KALIP nellikle belirli bereket tanrıları ya da ruhlarıyla ilişkilidir, bunlara, onların yılda bir kez dünyadan kaybolmaları üzerine yakılmış ağıtlar olarak bakılır. Mısır'da Osiris, Küçük Asya'da Attis, Suriye'deyse Adonis ağıtları iyi bilinenlerindendir bunların.74 Aynı şekilde, Ba­ bil'in Gılgamış Destam'nda (vi, 46-47)75 ve yine lştar'ın Yeraltı Dünyası­ na inişi üzerine Şiir'de (rev. 56-57),7tı bereket tanrısı Tammuz için yıl­ da bir kez ağlamadan açıkça söz ediliyor ve resmi elelu terimi kullanı­ lıyor. Bundan başka, Reisner tarafından yayımlanan bir erken Babil metni (SBH, 145, iii 1 2- 1 5) ve bir başka Arsacid tarihi (ZA 6 [ 1891], 243:34), yaz dönümünde Tammuz ayını bir feryat, ritüel ağıt ve ağla­ ma dönemi olarak tanımlıyor;77 Eski bir Asur yıllığıysa (KAR 178, vi 10) Tammuz'un ikinci gününü ağlama günü olarak veriyor.7H Yunan Demeter ve Kore tapımında da711 geçen bu mevsimsel feryat Hıristi­ yanlık dönemine kadar yaşamını sürdürmüştür, örneğin bir ortaçağ Arap antikacısı bunun Harran'da yapıldığını kaydediyor.ııo H GB, ii (Com ve Wild), böl. vü. Osiris tapımındaki ağıtlar için bkz. Moret, "Rituels agraires de l'ancien Orient Amıuaire de l'hist. de Phil. et d'hist. orieııtales 3 ( 1935), 3 1 1 vd.; Attis tapımı için bkz. Hepding, Attis, 128, 196; Diod. Sic., iii 59, 7; Plutarch, Alcibiades 18; Arrian, Tactica 33.4; Adonis tapı­ mı için bkz. Sappho, 63, 108 Wharton; Ammianus Marcellinus, xxii 9. 15; xix. 1, 1 1; Aristophanes, Lys., 365-66 1; Theocritus, Idyll. xv; Bion, Epitaph. Adoııidos 1, 40. Aynca bkz. Yeremya 22: 18 (LXX'te ve-hoi ahoth atlanmış); 34-5. Babilin Akitu törenlerindeki ağlamalar için, bkz. VAT 9555. 29. 7� 'Tammuz için, yıldan yıla ağlamayı lbitahhu] getirdi." 7tı CT X:V, Pi. 48. 77 Langdon, Meııologies, 120 vd. 7H Labat, RA 38 (1941). 28. 7Y i d Bkz. Proclus, Plato, Rep. i 2 15, Kroll; Marinus, Vita Proc i, y. 33 Boissona e. ııo Chwolson, Ssabier, ii 27 38
  • 40. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi § 10. Ama bu geç mitolojik yorumlara karşın mevsimsel feryatla­ rın ve inlemelerin başlangıçta hiç de yas tutma işaretleri olmadığın­ dan kuşkulanmak için nedenler vardır. lki kanıt gösterilebilir buna. ilki birçok durumda, bu şekilde ağıt yakılan tanrılar ya da ruhlar, ağ­ lamaların yapay kişiselleştirilmesinden başka bir şey olmayan adlar taşımaktadır.Hı Örneğin, Yunanlılar hemen anında bir tahıl tanrıçası icat ederlerdi: loulô, bunu Demeler tapımının iouloi ya da "çığlık­ lar"ının çağrıştırdığı sanılıyor.112 Aynı şekilde, mevsimsel merasimle­ rin hyglamos ya ela "feryat"ından, bildik Hylas figürünü 111 uydurdular; !ite erses ya da mevsimsel "yağmur duası"ndan bereket ruhu Lityer­ ses'iH4 uydurmuşlardı. Dionysos'un bir adı olan lakkhos, kökenini ri­ tüel bağırış iacchos'l� borçludur; mevsimsel ağıtlarda söylendiği bili­ nen hüzünlü Fenike nakaratı ai lana, "vay bize," Yunan ai Linou, "Vay Linos'a"ya dönüşmüş ve bu adın Adonis benzeri figürünü doğur­ muştur.ti(' Sümerlerin de aynı işlemle, alala ya da ritüel ağlamadan87 Alala diye bir tanrı yarattıkları görülüyor; Welcker'eHH göre, gelenek­ sel halk şarkılarında yası tutulan, ağlanan Bask kahramanı Lelo ise le- H l Ritüel bağırışlardan türeyen kutsal adlar için bkz. G. Hoffrnan, ?.A, 1 1 (1896), 229. Hl Bkz. dipnot 72. 81 Kreıschmer, Glotta 14 (1923), 13. H4 Klausen, Aeneas u. die Peııaten, i. 121, Gnıppe de onaylıyor bunu, Gıiech. Mythol., 966, n. 6. lityerses şarkısı için bkz. Theocritus, x 41, Athenaeus, 619A ve özellikle Photius, Bibi. i 54 ve Scholiast on Theocritos, a._y. H� Pausanias, İ" 31, 4. H'1 Bnıgsch, a.g.e., Movers, Plıônizier, i 246; Mannhardt, WFK ü 281, Starnmer, De Lino (1855); Eissfeldt, "linos u. Aliyan," Mtlaııges Dussaud, i 161 vd. H7 Oppenheim, BASOR, No. 103. HH Welcker, Sclırifirıı i 27 "CI. Aynca bkz Schwenk, Mytlıol. d. Slawen, 227-29. 39
  • 41. MEVSiMSEL KALIP lo'nun ya da ağıtın bir yansımasından başka bir şey değildir. § 1 1 . Mevsimsel ağlamaların ve feryatların yas törenleri olarak doğmuş olmaları gerekmediğine ikinci kanıt, merhum Maurice Canney'in, gözyaşlarının mutlaka bir üzüntü ifadesi olmadığı, şiddetli bir heyecanın da gözyaşı doğurabileceği gibi zekice bir gözleminden doğuyor.89 Dolayısıyla daha sonraki zamanlarda böyle yorumlanmış olsa da, ritüelde gözyaşı dökmenin bir yas edimi olarak doğması ge­ rekmemektedir; coşkunun ve histerinin doğal sonucu da olmuş olabi­ lir. Aynı şekilde, daha sonra keder ünlemlerine dönüşmüş olan yük­ sek sesle bağırmalar, her şeyden önce, coşku çığlıkları ve bağırışları olabilir. Bu görüşten yana söylenecek çok şey var daha. ilk önce, çeşitli kültürlerde, mevsimsel törenlerde gözyaşı dökme eylemine gerçekten de tanıklık edilmesine karşın, bu eylem yasla bağlantılı değildir, ol­ dukça farklı bir şekilde yorumlanma�tadır. Örneğin, Endonezyalı To­ radjalar, Galelaresler ve Javalılar90 arasında gözyaşına -kan, ter, meni "e bir başka yerde91 sidik gibi- tinsel-maddenin akması olarak ba­ kılır, buna göre onların dökülmesi toprağın güçlendirilmesine hatta ölülerin canlandırılmasına yarar. Gerçekte, bu gücün hayvanların gözyaşında bile olduğu düşünülür. Örneğin, Gine, Great Bassam'da her yıl iyi bir hasat almak için düzenlenen işlemin bir bölümü olarak öküzler kesilir, törenin asıl bölümü hayvanların ağlatılmasıdır. Bu � f Canney, Givers ofLife, 54 vd., 60 Yd., a.y., "The Magic o Tears," JMEOS, 1 2 (1926), 47-54. ')() Krujit, ERE vii 234a. Aynca bkz. P Ten Kate, "Het endefeest" (Toradjaların ölü yemeğinde), C. Metli. N. Zende!, 1913'de. (Bu incelemeyi görmedim.) 91 ERE vii 234; xii 127a. 40
  • 42. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi amaçla, öküzlerin karşısına kadınlar oturur ve onları ağlatmak için bir yandan "Öküz ağlayacak,"92 diye şarkı söylerlerken, bir yandan da hayvanların gözlerine manyok unu ile hurma şarabı atarlar: Yine, Bengalli Khond'lar9' arasında ve ayni şekilde Meksika'da,94 gözyaşı dökmenin homeopatik [hastalığı benzeri ile tedavi etme, -çn] bir yağ­ mur yağdırma yöntemi olduğuna inanılır; gözyaşlarının büyüsel et­ kisi olduğu inancı, Babillilerin Yeni Yıl (Akitu) törenlerinin bir aşa­ masında da görülebilir: kral törenle tokatlanır ve ağlatılır, böylesi ağlama iyi kabul edilir.9'i Bu tür büyüsel ağlamaya eski lbraniler ara­ sında da rastlanabilir; Carıney'e göre,9l'ı Mezmur 126:5-6'nın tanıdık sözlerinde buna özel bir gönderme bulabiliriz: Gözyaşlarıyla diktiklerini sevinçle biçecekler. Sırtında tohum torbası, ağlayarak giden, sevinerek dönecektir geriye, sırtında ekin demeti.97 92 Hecquard, Reise aıı die Küste uııd iıı das lmıere voıı West-Ajnha (1854), 4 1 - 43 , GB vii 9'dan alıntı. 91 ) Macpherson, Mem. Service iıı lııdia, 1 1 3-31 (GB, vii 248, n. 2 . 91 Sahagun, ed. jourdanet-Simon, ii 86. � d b Bkz. A Krappe, Balor, 26; Wensinck, AcOr I (1923), 183 v .; Dom art, JSOR 8 (1924), l l5; Furlani, SMSR 4 (1928), 1-16, 305-307 9Cı ET 1925, 44 vd.; Hvidberg, "Vom Weinen und lıchen im AT," ZAW 57 (1939), 150-52. 97 Büyü amacıyla ağlamaya kanıt ararken, yorumumuzu gerçekte yas ağlama- sından başka bir şey olmayan kalıntılar üzerine oturtmamaya dikkat edil­ melidir. Örneğin, Cherokee rahipleri ilk mısınn ekilmesinden sonra tarlanın dört köşesinde ağlarken (GB, tek ciltlik basım, 372) ya da Almanya'da 01- denburg halkı buna benzer ayinler yaparken (Strackerjan, i 47), burada 41
  • 43. MEVSiMSEL KALIP § 12. Bu ana kanıtlara bir üçüncüsü eklenebilir. Eski dillerin ço­ ğunda "acıdan inleme" ve "sevinçten haykırma" sözcükleri pek birbi­ rinden ayrılmış değildir ya da en azından birbirine yakındır, her ikisi de basitçe "bağırma" anlamına gelen bir tek yansımalı köke dayanır. Örneğin, Yunanlılarda, elelizô fiili her iki anlamda da fark gözetmt>den kullanılır, aynı zamanda ololuzô ve alalazô'nun da benzeridirler Aynı şekilde, Ibranice h-1-1, "sevinçten bağırma," 'a-1-1 ve y-1-1, "ağlama ahı" ile ilişkilidir, tıpkı Akadların elelu'sunun karşıtı alalu ile olduğu gibi. Dolayısıyla, mevsimsel uygulamalar için resmi terimler olarak bu tip sözcükler kullanıldığında, onların ilk anlamlarının yalnızca "bağır­ ma" olduğu, mutlaka hüzünlü ağıt içermedikleri anlaşılabilir. § 13. Eğer bu kanıtlar doğruysa, mevsimsel törenlerde ağlamayı, feryat etmeyi yas edimleri olarak yorumlamak gerekmemektedir, daha çok coşku anlatımları ya da gözyaşının büyüsel özellikleri yoluyla bereketi artırmak için tasarlanmış işlevsel yollar olarak yorumlanmalıdır. Bu son durumda, Çile'den çok Güçlendirme törenleri kategorisine girmelidirler. Bu, elbette, belli bir yas öğesinin her zaman var olduğunu yadsımak demek değildir. Sıcak mevsimde toprağın bitkinliği, sonbaharda yaprakların dökülmesi ve ötücü kuşların göçmesi, kışın uzun uyku ve yalnızlığı, her zaman, keder ve pişmanlık duyguları getirir. Yalnızca ağlama ve feryat etme törenlerinin mutlaka bu tür duyguların ifadeleri olarak anlaşılamayacaklarını belirtmek istiyoruz. ürünlerin üzerinde bir parça ilkel yasın zayıflamış kalıntısından başka bir şey bulmaya gerek yoktur. Bununla birlikte, belli bir uygulamanın gerçek bir büyü ağlaması mı, yoksa yalnızca ritüel yasın bir kalıntısı mı olduğuna karar wm1ek son derece güç, çoğu kez de gerçekten olanaksızdır. 42
  • 44. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi II § 14. Mevsimsel ARINMA ayinlerine evrensel olarak hem eski hem de çağcıl toplumlarda rastlanır.911 Örneğin Romalılar arasında yılın son ayı özellikle topluca arınmaya ayrılmıştı ve bu yüzden "arınmak" anlamına gelen bir fiilden (jebruare), February [şubat] adı verilmişti 99 kl k ona. Tapına ar ve utsa! kaplar da bu mevsimde baştan aşağı ovularak temizlenirdi. 100 Aynı şekilde, yılda bir kez yapılan Ekim Şöleni'nin (Feriae Sementivae) bir özelliği, ürünün, tarlaların ve köylülerin törenle yıkanması, arıtılmasıydı; 101 aynı şey kırsal Pariş Şenliği'nde de (Paganalia) olurdu. ıoı lbraniler arasında sonbahardaki Hasat Toplama Şenliği'nden (AsiO önce kutsal bir Katharsis Günü gelirdi (Yom Kippur). O gün oruç tu­ tulur, normal etkinlikler askıya alınır ve topluluğun birikmiş olan günah ve hatalar yükünü ıssız yerlert: taşıdığı varsayılan günah keçisi toplumdan dışarı atılırdı. 101 Yunanlılar arasında da, Mayıs ayında ya­ pılan Atina Thargelia Şenliği, insan kılığında günah keçilerinin temiz­ lenme amacıyla dışarı sürülmesi gibi bir özellik taşırdı. 104 Bu töreye <.JH Bkz. Frazer, Fıısti, ii 278: "Aşağı külrürden halklar arasında kötülüklerin ge- nel bir kovuluşu biçimini alan kamuca annma törenleri genellikle, insanlar, hayal ettikleri gibi, geçmişte başlarını derde sokmuş bütün kötü etkilerden kurtulmuş olarak yeni yıla temiz bir başlangıç yapabilsin diye yıl sonunda yapılır." Bu tür arınmalar için bkz. GB, vii (Günah Keçisi), s. 224 vd. <J<J Frazer, Fasti, ii 19. Varro, De Liııgua latiııa vi 34'te Şubat'ın böyle adlandırıl- dığını söylüyor: quod tuııı.febnıatur populus. 100 joh. Lydos, De ııırnsibus iv 25; s. 84 Wuensch. ı oı Tibullus il, i l-20; bkz. Preller, Gıiech. Mythol.,4 i 419 vd. ıoı Ovid, Fasti, i 669; bkz. Frazer a.y. ıoı Le'ililer 16:8-10. 1 04 Bkz. Harpocraıion, s.v. plıanııakos; Helladius, apud Photius, Bibi., y. 279, s. 43
  • 45. MEVSiMSEL KALIP ilkel halklar arasında da tanıklık ediyoruz. Örneğin -Frazer'ın topla­ dığı örneklerden verecek olursak- Perulu lnkalar Eylülde yağmur mevsiminin başlamasından hemen önce kutladıkları Situa Şenliği'nde hastalığı törenle toplum dışına atarlardı. 105 Aynı şekilde, Siyam'da100 ve de Doğu Rusya Wotyak'ları arasında, 107 kötülük güçleri yılın son günü resmi bir törenle kovulurdu. Batı Afrika Togolandı oıı ve Güney­ doğu Yeni Gine Kiriwina'daki Hoslar109 arasında kötü ruhlar yılda bir kez taze hintyerelması yenmesinden önce dualarla defedilirdi; bu olaydan önce, bundan önceki durumda olduğu gibi bir oruç dönemi gelirdi. Hindukuş kabileleri arasında kötülük hasattan sonra1 10 dışarı sürülür; Chitral'de bu törene "kötülük sürme" adı verilir. 1 1 1 Kamboçya'da, bu ayin Mart ayında yapılır;1 12 Alaska'da, Barrow Burnu Eskimoları arasında kötü ruh Tuna yılda bir kez güneşin doğduğu anda dışarı sürülür. 1 n Cape Coast Kalesi'nde, şeytan Abonsam yılda bir kez dört haftalık bir çile döneminden sonra dışarı sürülür;1 14 634; Harrison, Prolegomeııa, 95 vd., Murray, Rise of the Greeh Epic, Ek A. Bu­ na benzer bir ayin Chaeronea'da yapıldı: Plutarch, Quaest. Symp., vi 8. 105 GB, tek ciltlik basım, s. 554. 100 A.g.y. 55. 1 07 A.g.y. ıoıı A.g.y. 555. 1 09 A.g.y. 556. 1 10 A.g.y. 557 i l i A.g.y. 1 12 A.g.y. 559. 1 1 1 A.g.y. 551 . 1 14 A.g.y. 555. Kötü nıhlann dönemsel olarak dışan sürülmesi, hayaletlerin ve ala ruhların dışan sürülmesinden kesinlikle aynlmalıdır, bunlar da aşağı yukan aynı zamanda yapılır. lki şey doğal olarak birbiriyle çakışma eğilimin- 44
  • 46. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi Tonkin'de de yılda bir kez (theckydaw denilen) benzeri bir kovma 1 1 1 5 yapı ır. Özellikle dikkat çekici bir toplumca arınma örneği, Japonların ohoharahi ya da "büyük arınma" törenidir; bu tören yılda iki kez, al­ tıncı ve onikinci ayların son günü, Mikado ya da Nakatomi papazlık klanı tarafından yapılır. Devletin bakanları, resmi görevlileri ve halk, bundan önceki altı ay boyunca işledikleri resmi suçlardan arınırlar, tarımsal uygulamalara zarar veren dış müdaheleler üzerinde özellikle durulur. Nehre ya da denize sunular fırlalllır, bunların (tıpkı günah keçisi gibi) halkın günahlarını öteye taşıdığı varsayılır. 1 10 Bunun bir benzeri de, Ashantilerin her yıl Eylül ayında yapılan, Odwira ya da Arınma Şöleni'dir. Tüm ulus bu yolla kirlerinden arınır, kral yeniden kutsanır, ölmüş hükümdarların gönlü alınır, kutsal mezarlar temizlenir ve bir ölüler şöleni yapılır. 1 17 § 15. Çoğu durumda (ama her zaman değil) temizlenme ateş yardı­ mıyla yapılır. ı ı H Bu, örneğin, lnkalar ve Barrow Burnu Eskimoların- dedir ve çağcıl araştırmacılarca çoğunlukla birbiriyle kanştınlır. Fakat gerçekte birbirinden tamamen ayndır, hayaletler ve ata ruhlannın dışan sürülmesi, ölülerin topokozmik bunalım zamanlannda eski toplumlanna katıldıklan inancının doğal sonucundan başka bir şey değildir. Bu nedenle bunun tartışmasını daha sonraki-bölümlere bırakıyoruz. 1 15 GB, tek ciltlik basım, 558. 1 1<' Astan, Shiııto (1921), 71-72. 1 1 7 Seligman, Ram <?fNrika, 72. l l H Annma ayinlerinde ateş konusunda, bkz. Blackman, FL 27 (1916), 352- 77; C C. Ellis, A History <?fFire aııd Flame (1932); P. E. Froment, Essai sur le rôle du feu eıı religioıı (1900); ]. Hertel, Die arische Feuerlehre ( 1925-31); H Khunraıh, De igııe magonım philosophonımque (1608); T. F Dexıer, Fire- 45
  • 47. MEVSiMSEL KALIP dan aktarılmış örneklerde geçerlidir. Bu ayin Güney Fransa'daki La­ bruguiere kantonunda her yıl Onikinci Gün bu şekilde yapılır(dı): kö­ tü ruhlar yanar meşalelerle kovulur(du). 1 19 Yine Fez'de ve Fas'ın Ber­ berice konuşan kabileleri arasında, lslami Yeni Yıl olan Ashura [Aşu­ re] Şenliği'nde çatılarda ateşler yakılması ve çocukların ve bekar er­ keklerin çatılara tırmanarak, "Ey, ateş (ta'ashurt), pireleri ve bitleri ve tinsel ya da bedensel bütün hastalıkları senin üzerine silkeledik" diye bağırmaları gibi bir töre vardır. 120 Aynı töre aynı günde Tunus şehrinde de uygulanır. 121 Buna benzer bir şekilde, Yeni Yıl (Akitu) Şenliği törenlerini anlatan bir Babil metni de havaya ateşli meşaleler fırlatılması töresinden söz ediyor;122 geç bir Yahudi kaynağı ise açıkça şunu ileri sürüyor: "Her kim ki, bir evin duvarına yanar bir meşale takıp Avaunt! diye bağırırsa, paganca bir iş yapmış olur."121 Meşale­ ler, lngiltere'de Halloween törenlerinin genel bir özelliğidir, bunlar Yazdönümünde de yakılır. Antikacı Bourne bunların "kösnül Ejderha­ lar sürülüp alllsın" diye yakıldıklarını açıkça söylüyor. 124 § 16. İnsanlar için yapılan şeyin tanrılar için de yapılması gerekir. Yeni yaşam antlaşmasının başlangıcında tapınaklar da temizlenmeli ve Worslıip in Btitaiıı (1931); Hull, Follılore of the Btitish Isles, 229; GB, vii/l, 106 'd. 1 19 GB, tek ciltlik basım, 561. 120 Wesıeımarck, Pagan Survivals, 148, 169 vd. 121 Bkz. Monchicourı, Revue Tunisieııııe 17 (1910), 293 ,.d. 122 K 3476, ob,·. 8. ın Tosefıa, Shabbaı Yİ 10- 1 1, Schefıelowitz, Altpalcist, Bauenıglaube, 69 vd. 124 Brand, Antiquities, 304; GB, tek ciltlik basım, 614, 6 17, 632, 635, 636, 706; Sainıyves, Essais de.folhlore biblique, 42 vd. 46
  • 48. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi arınmalıdır. Mısır'da, Osiris mysteria'larının yıllık kutlanması sıra­ sında kutsal binalar ayinle yıkanırdı;125 Bremmer-Rhind Papirüs l , 2- 3, bu tanrı için yakılan ağıtların okunmasından önce "bütün tapınağın arındırılacağını [kutsanacağını]" açıkça belirtiyor. 12<' Aynı şekilde, Mezopotamya'da, Teşrit ayında -sonbahar Yeni Yıl ayı- tapınaktaki kutsal resimler temizlenir, arıtılırdı; 117 ilkbahar Yeni Yıl (Akitu) Şen­ liği'nin beşinci gününde de tapınakta ayrıntılı bir arınma ayini yapı­ lırdı. 12H lbraniler arasında Arınma ya da Ödence Günü kutlamasında aynı uygulama gerçekleştirilirdi; 129 Faslı Müslümanlar arasındaysa Muharremin onuncu günü Yeni Yıl Şenliği'nde (Aşure) insanların, hayvanların ve evlerin duvarlarıyla döşemeleri üzerine su serpi­ lirdi. 110 § 17 Arınma ayini bazen yerel tapınağın eşya ve kaplarının törenle tahribi, sonra da yerine yenilerinin konması şeklini alır. Biri eski, biri de çağcıl olmak üzere iki örnek verilebilir buna. Hitit metni KUB XXV 3 1 , 6-?'de, Puruli bahar ya da yaz şenliğinde kutsal postları ve öteki eşyaları yakıp sonradan yerine yenilerini koymanın bir adet olduğu belirtiliyor; Mayaların Ocak ayında gerçekleştirilen oc-na tö- 12� Seıhe, Draııı. Texte, 139, n. 2. i l<> Faulkner, JEA 22 (1936), 122. ın KAVI 120 ii 22-38; Langdon, Meııologies, 105. wı Bu ayinler için bkz. Landsberger, Kult. Kaleııder, 79; Hooke, Mythe aıııl RiLııal. 52-53; Morgenstem, AJSL 55 (1938), 22; Dürr, Heilarıdserwarturıg, 138. Tannların kendileri de yıkanırdı: Landsberger, 70, n. 4; Zimmem, Nôldehe Festschıifl, 959 vd., Frank, Studieıı z. bab. Rel., 1-ll, 28. Ayın başında olurdu bu: CT XXXII 12 iv 3; 17 iv 12. 129 Levililer 16. 1ıo Westeımarck, Pagan Survivals, 147 47
  • 49. MEVSiMSEL KALIP reninde, kilden yapılmış idolleri ve buhurlukları parçalama ve daha sonra da tapınakları onarma ve yeniden boyama ayini vardı. 111 § 18. Buna benzer olarak, tapınaktan ya da benzeri kutsal binadan, daha önceki yıl kutlamaları sırasında getirilmiş dalları ve sürgünleri kaldırıp yerine yenilerinin konması gibi bir töre vardır. Bunun en güzel örneği, kuşkusuz, Avrupalılarda ortak olan baharda mevsimsel kutlamalarda yeni Mayıs direklerinin dikilmesi töresidir;112 fakat çok daha erken örnekler de verilebilir. Biraz önce sözünü ettiğimiz Hitit metninde Puruli Şenliği'nde tapınağa yeni bir eyan ya da yaprağını dökmeyen bir ağaç getirmeye özel bir gönderme yapılıyor;ın Roma­ lılarsa 1 Mart'taki Eski Yeni Yıl'ı, rex sacrorum'un evlerindeki ve (Es­ ki) Bölge Kilisesi'ndeki defne dalından çelenkleri değiştirerek belirler­ lerdi. 114 III § 19. CANLANDIRMA ayinleri çeşitli biçimler alır, bunlardan en yaygını ve en önemlisi Ritüel Dövüş ya da Yaşamla Ölüm arasında, Yaz ile Kış, Eski Yıl ile Yeni Yıl arasındaki yalandan savaştır. §20. Dövüşe hem eski hem de çağcıl uygarlıklarda sık rastlan­ maktadır; halk törelerinde belirgin biçimde yaşamını sürdürmek- 111 Seler, ERE iii 308b. 112 GB, tek ciltlik basım, 122 vd.; ERE viii 50la. 111 KUB XXV 31. 7 1 ·14 Macrobius, Sat. 1 . 12, 6; Solinus, i 35. Töre daha sonra 1 Ocağa aktanldı: Geopoııica ii 2; Libanius, Kal. Descr T.I. 75; Ausonius, Caes. tempus imperii xii; Sidonius Apollinaris, Camı. ii 8; bkz. Frazer, Fasti, iii 36 vd. 48
  • 50. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi tedir.11� "Birçok yerde [Almanya'da] Yaz ve Kış kılığına girmiş iki ki­ şi ortaya çıkar, bir tanesi sarmaşık ya da singrun, ötekiyse hasır ya da yosun örtünmüştür üzerine, Yaz kazanıncaya kadar birbirleriyle dövü­ ştüler," diyor Grimm. "Bu töre başta orta Ren'deki, onun ötesinde Palatinata'daki yörelere aittir, bu yanda ise Odenwald'daki Main ve N k "110 A k'ld S . 'd 117 k c · h· d ec ar arasına. ynı şe ı e, urıye e · ve omşu arınt ıa ağ- larında,ı ıH Martta ya da Sl. Mary Candlemas gününde, biri kış giysi­ leri giymiş ve ellerinde kar topları, öteki yeşil yaz başlıkları takmış, ellerinde tırmık ve tırpanlar iki grubun savaşa girişme töresi vardı; Voitzenberg'te, Ukermak yöresindeyse, Noel Arifesi'nde Yaz ile Kış arasında bir dövüş oynanır(dı), dövüşçüleri kural olarak yaşlı ka­ dınlar canlandırırdı. ı w Bu töreye, aslında her zaman ve her yerde rastlanmaktadır. lsveç'te, biri kürkler giyinmiş, öbürüyse yeşil yap­ raklar ve çiçekler takınmış atlı iki grup Bahar Bayramı'nda bir çarpış­ ma gösterisi yapardı; doğal olarak dövüşü Yaz güçlerini temsil eden ikinci grup kazanırdı. 1�0 Aynı şekilde, Yaz ve Kış arasındaki dövüşler, rn Nilsson, Gr. Feste, 402-08; Mannhardt, WFK2 i. 33 vd., 48; GB, vii 98; ix 173, 180 vd., Warde Fowler, Festivals, 290; Usener, ARW 7 (1905), 297- 313; Rose Fl 36 (1936), 322; Blackman, Hooke'un Myth aııd Ritual'inde, 22-24; lesky, ARWde 28 (1926), 73-82; Ehelof, SPAW (1925), 267-72; Frazer, Aftenı ıatlı, 375; a.y., Pausaııias, iii 267 vd.; Banks, Caleııdar Custoıııs, i 19 vd.; Sartori, Sitte u. Brauch, iii 120 vd., 133 vd., 165, 179, 195, 27 1 ; Calderon, CR 26 (1913), 79 vd. 110 Grimm, Teutoııic Mythology, ii 764 vd. 117 Sartori, Neııeste Reise durclı Oesterreich, ii 348. 1 1 11 Grimm, a.g.e., 769. 1 19 Mannhardt, WFK2 iii 81, n. 4. ı-ıu GB, İ' (Ôleıı Tamı), 354. 49
  • 51. MEVSiMSEL KALIP Rusya köylerinde yazdönümü törenlerinin değişmez özelliğiydi.141 Belucislan'ın Brahmi Konfederasyonu'nda, yağmur istendiğinde, ka­ dınlar bir dövüş sahnelerlerdi;142 Malayalılar arasındaysa, üç dörl yıl­ da bir kez, şeytanları kovmak için yalandan bir savaş olur. 141 Inıqu­ oi'lerde, Ocağın sonunda ya da Şubatın başında yapılan Yeni Yıl Şen­ liği'nde, Yaşam-Tanrı (Teharonhiawagon) ile Kış (Tawiskaron) arasın­ da yalandan bir dövüş yapılırdı;144 Yakuliar arasındaysa, baharda Aiy­ ysyakh (iyi Ruhlar) ve sonbaharda Abassy-ysyakh (Kötü Ruhlar) adlı iki büyük kabile şenliğinin özelliği bu lür yarışmalardır. ıü Bu şen­ liklerin her birinde, beyazlar giyinmiş, beyaz bir ala binmiş (aiy-uola, "iyi ruh" denen) Bahar, kırmızılar giyinmiş, al bir ata binmiş (abassy­ ııola, "kötü ruh" denen) Kış ile dövüşe tutuşur. Fransa'nın güneyinde La Soule'da Bask Karnaval maskeli balosunda da benzeri bir işlem uygulanır, Kırmızılar Siyahlarla dövüşür. 11(' Eski örnekler arasında, Yunan balletai 147 ve Sicilya agôn en skillais14t1 sayılabilir; Herodotos bir Mısır uygulamasından söz ediyor: yılda bir kez sahnelenen bu gös­ teride "sopalarla döğüşülür," "kafalar kırılır, hatla yaralananların ço- 1 4 1 Ralston, Soııgs oftlıe Russimı People, 241. 142 Brny, Ccrısus o(Iııdia, 191 1, iv, pt, i, 65 vd.; Frazer, A(tenıwtlı, 75-77 141 Winsıedt, Slwııw, Saiva aııd Sufi, 92. I H Grny. ERE vii 422b. 14� Czaplicka, ERE xii 829a. 14<> Alford, FL 39 (1929), 68; 41 (1931). 266. 147 Argos'ıa Daulis, Efes'ıe Katagôgia şölenlerindeki ritüel dövüşler için ve Troezen'de litlıobolia ile Argos'ıaki ballachiada için bkz. Nilsson, Gr. Feste, 402; Usener, ARW 8 ( 1 910), 297; Mannhardt, i 548 vd., Warde Fowler, Festivals, 290. 1 4:-ı Nilsson, 413; bkz. supra, n. 135. 50
  • 52. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi ğu, sanırım, ölür."149 Teb'te Kheryafın mezarındaki bir kabartmada böyle bir dövüşün resmedildiği de eklenmelidir. 150 Aynı şekilde, Meksika ritüelinde, mısır tanrıçası Centeotl rahibi, bu tanrıçanın yıl­ lık şenliğinde askerlerle bir dövüşe tutuşur. 151 §21. Zamanla dövüşün gerçek anlamı unutulmaya başlar ve tarih­ sel bir çarpışmanın anılışı gibi açıklanır. Bu sürecin de hem eski hem de çağcıl kaynaklarda örnekleri vardır. 15ı Birkaç örnek vermek yeterli olacaktır. Eski Mısır'da, Sokar Şenliği (Khoiakh'ın yirmialtıncı günü) süresince Memfis'te yılda bir sahnelenen dövüş, hanedanlar öncesi başkent olan Buto kentinde rakip gruplar arasındaki dövüş olarak temsil ediliyordu. m Aynı şekilde, Hititlerde Ritüel Dövüş, kendile­ riyle komşuları Masa'lar (Maeonian'lar?) arasındaki eski bir sınır çatışmasının yeniden temsili olarak alınırdı;154 öte yandan, Ewald'a göre, il Samuel 2: 14- 1Tde anlatılan, Abner savaşçıları ile joab savaş­ çıları arasındaki dövüş aynı türdendir. 1'5 Plutarkhos Ishender'in Yaşa­ mı adlı yapıtında lmparator'un adamları arasında, sırasıyla birine "ls­ kender," ötekine "Darius" diye birinin önderlik ettiği iki takım ara- 149 ii 63 (Papremis'te). Edfu'da böyle bir dövüş için bkz. Erman, Haııdbooh o.f Egyptiaıı Religioıı, 215 vd., Bnıgsch, Drei Festhaleııder des Tempels voıı Apollirıopolis Magıuı, 12 vd. "0 Brugsch, Tlıesaums ,. 1 190. Kabartma Erman'ın çiziminden yeniden üretil­ miştir, Hooke'un Myth and Ritual'inde, şek. 4, opp. s. 22. Aynca bkz. Ramesseum Draması, Sahne 18. l ' I Spence, Mythologies o.fMexico aııd Peru, 40. l 'l Bkz. aşağıda s. 338 vd. 1'1 Seche, Uııtersucl1unge11i iii 134; Hooke, Myth arıd Ritual, 22. l '-t KUB XVll 35 iii 9-17, çevirisi aşağıda, s. 339 vd. I '' Ewald, History oflsrnel,4 çev. Martineau, iii 14. 51
  • 53. MEVSiMSEL KALIP sında buna benzer yalandan bir dövüşü anlatır. 1 56 Romalı tarihçi Livius'un anlattığı Makedonya Xandika Şenliği bundan daha az aydın­ latıcı değildir. llkbahar gündönümünden hemen önce, askeri seferle­ rin başlangıcında yapılan bu şenlik, törensel bir yıkama ya da arınma (lustratio) ile birliklerin geçit resminden (decursus) ve bunun ardından iki krallık prensinin önderliğinde sahte bir dövüşten (simulacrum ludicrum) oluşuyordu. 157 Usener'in de işaret ettiği gibi1511 gündönü­ münde sahnelenen bu dövüş gerçekte Ritüel Dövüş'ün kılık değiştir­ miş bir şeklinden başka bir şey değildir. §22. Bu tarihselleştirme sürecine çağcıl örnekler de verilebilir. ls­ koçya'da jedburgh'da Fastern's E'en Günü yılda bir yapılan bir futbol maçına, halk arasında, Jedwater yakınında Ferniehurst Kalesi'nde İs­ koçlarla İngilizler arasında yapılan şiddetli bir savaşın yıldönümünün anılışı olarak bakılır;159 lngiltere'nin çeşitli bölgelerinde Hocktide'da (yani, Paskalya Yortusu'ndan sonraki ikinci Pazarı izleyen Salı günü) yapılan yalandan bir savaş, aynı şekilde, İngilizlerle istilacı Dani­ markalılar arasında yapılan bir savaşın anma günü olarak yorum­ lanır.100 Bütün bu örneklere halkbilimciler Ritüel Dövüş'ün tarihsel­ leştirilmesi olarak bakarlar; birçok durumda, bunların aynı kurumun 1 5h Vita Alexaııdri xxxi. lskoçya'nın bazı yerlerinde Noel haftası süresince ''Ma­ kedonyalı lskender"i sunan halk oyunlarının benzeri şekilde temsil edilmesi oldukça ilginçtir; bkz. Banks, Calendar Customs, ii 1 1 1. 157 Llvy, xl 6 vd. 1511 ARW 7 (1904), 301. 1 59 Banks, a.g.e., i 16. 100 Hone, Mysteries, 476. Daha kesin olarak, savaşın, Danimarkalıların lngilte­ re'de yaptıkları büyük kıyamın anısına olduğu ileri sürülmektedir: bu kı­ yam, Ethelred'in saltanatı sırasında, 1002'de St. Brice Günü yapılmıştı. 52
  • 54. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLER! daha ilkel, tarihselleştirilmemiş örneklerinin özel günlerinde yapılı­ yor olması gerçeği de bunu doğrulamaktadır. §23. Bazen bu tarihselleştirme mitolojik bir özellik kazanır. Örne­ ğin, Mahabhassa'ya ya da Panini'nin (ö. Iö .145) dilbilgisi üzerine "Büyük Yorum"a göre, Kamsa'nın Krişna'nın ellerinde ölümü üzerine geleneksel Hint öyküsü, gerçekte minstreller ya da rapsodlar (granthi­ ha) tarafından -birincilerin destekleyicilerinin yüzleri siyah, ikincile­ rinse kırmızı olurdu- oynanır ve karşılıklı konuşma şeklinde yeniden üretilirdi. A. B. Keith'in de ileri sürdüğü, başka yerlerdeki (örneğin, Kızıllar ve Karalar arasındaki Bask dövüşü) mevsimsel dramaların benzerliğinin de doğrular göründüğü gibi, bu gösterilere Ritüel Dö­ vüş'ün silinmek üzere olan kalıntıları gözüyle bakılabilir, böylece mi­ tolojik olarak da tarihselleştirilmiş olur. 161 Aynı şekilde, lrlandalıla­ rın, Tuatha De Danann'nın Bahar Bayramı'nda Firbolgları yenmesi söylencesi, Gallilerin Creidylad'ın ele geçirilmesi için Gwythur'un Gwyn ile dövüşü miti MacCulloch ta.rafından Ritüel Dövüş'ün tarih­ selleştirilmesi olarak görülür; 102 daha ilerde göreceğimiz gibi, 101 Eski Ahit'in Mezmurlar'ının birçoğundaki geleneksel olarak tanrının -Ritü­ el Dövüş'ten yansımış- Ejdeı:hayı yenmesi miti, Yehova'nın lsrailin düşmanlarına karşı zaferi olarak tarihselleştirilir. §24. Geleneksel ayin bazen de tarihselleştirilmeksizin yerel bir dü­ zenlemeyle verilir. Örneğin, Hessen (Almanya), Gambach'ta, bu kö- 1 0 1 CQ 4 (191 1), 283; Comford, Origiııs ofAttic Coıııedy, 67 102 ERE, v 84lb. ı r,, Bkz. ilerde Üçüncü Kısım. 53
  • 55. MEVSiMSEL KALIP yün oluranlarıyla komşu köy Griebel'in oturanları arasında bir dövüş şeklini alır;164 lskoçya, Slitrig'deyse karşı karşıya gelen takımlar neh­ rin batı ve doğu yakasındaki insanlardan oluşur.16� Aynı şekilde, Bü­ yük Perhiz'in arife günü Edinburgh'daki yıllık dövüş "uppie"lerle "doonie"ler arasında olur - yani Castlehill'e doğru Mercator Haçı'nın üslünde yaşayan insanlarla Townfool'a doğru onun ahında yaşayan in­ sanlar arasında;ıon lngihere, Ludlow'da, her yıl aynı gün yapılan bir halal çekme yarışında çekişenler Corn Streel Ward ile Broad Slreel Ward'un insanlarıdır. 167 §25. Son olarak, dövüşün, isler larihselleşlirme isterse yerelleş­ tirme ile akla uygun herhangi bir açıklama girişimi olmaksızın yal­ nızca geleneksel bir kurum olarak yaşadığı durumlar vardır. Örne­ ğin, Scone'da (lskoçya) Büyük Perhiz'in arife günü bekarlarla evli adamlar bir futbol maçında karşılaşır, ama hiç kimse bunun neden ya da hangi nedenle yapıldığını bilmez. 161! Aynı şekilde, "merrie Eng­ land"da, Bahar Bayramı'nda bir köyün bir başka köyle dans yarışma­ ları yapması, her iki yanın da bu dans sırasında, "Haydi bizimkiler!" di­ ye bağırması bir töreydi. 169 Bu iki örnek kolayca çoğalulabilir. 164 Sartori, Sitte u. Brauch, iii 156, n. 76. ıtı� Banks, a.g.e, i 19. lb6 A.g.y., s. 23. 107 B d A . . . . 92 ran , ııtıquıtıes, ı . ıtııı Statistical Accowıt, 18 (1796), 88. 169 Bullen, Lyrics froııı Dramatists of the Elizabethaıı Age, 293 (Francis Beau­ mont'un Ralph the Maylord'u üzerine yorum, 55-56: "Atkılar ve dizbağlany­ la nasıl hoşunuza giderseNe 'Haydi bizimkiler' diye bağırdı"). Aynca bkz. a.y., Lyricsfrom Elizabethaıı Soııgboohs, 68: "O zaman herkes birden 'Kasaba­ mız' diye bağınr, 'Çal düdüğü, ki ödülü kazanalım!' " 54
  • 56. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi §26. Bazen, Ritüel Dövüş'ün yalnızca bir yanş şekline dönüşLüğü de görülür. Buna hem eski hem de çağcıl törelerde de rastlanmakta­ dır. 170 Örneğin, Babil'de Yeni Yıl (Akitu) törenlerinin ortak özelliği bir koşu idi; 171 Yunanistan'da Eleusis mysteria'larında172 ve Roma'da yılda bir yapılan Robigalia Şenliği'nde de (25 Mart) bu tür koşular yapılırdı. 171 Çağcıl halklar arasında, Güney Kanara (Güney Hindistan) köylerinde Ekim ve Kasım aylarında, ikinci ürün kaldırılmadan ön­ ce17� kötü ruhları kovmak için 17" yapılan boğa yarışlarını örnek ola­ rak sayabiliriz; lskoçya, Kilmarnock'ta Fastern's E'en Günü koşulan yarışlar da buna benzer örneklerdendir. 17() §27 Canlandırma, cinsel iliş1li'yi içeren ayinlerle de gerçekleştirilir. lyi bilindiği gibi, bunlar Karnaval kutlamalarının ayrılmaz bir özelli­ ğidir. Ama hayvan ruhlarının basit bir anlatımından daha fazla bir şeydir, bu içgüdü aynı zamanda tamamen işlevsel amaçlarla da kulla­ nılır Rıı Lür ayinlere, örneğin Romalıların Mart 1 5'te yapılan Anna Perenna Şenliği'nde -eski bir Yeni Yıl şenliği- rastlanır; 177 günümüz ilkel halkları arasındaysa buna değgin kanıtlar Frazer, Margot ve baş­ kaları tarafından toplanmıştır. 17H Örneğin, Orta Amerika Pipile'leri 1 70 GB, ''ii (Commul Wild), i, böl. iii. 171 Zimmem, BSGW 70 (19 18), fas. 5, s. 8. ın GB, 'İii, 92 'd. 171 Bkz. Fıies MVAG 1 5 (1910), ii. 4 1 74 Yani, rahsas. 1 7" Thurston, Oıııeııs aııd Superstitioııs ofS. Iııdia, 299; Frazer, Afternıath, 375. 17'' Naıioııal Staıistical Accoııııt 5 (1839), i 544. 177 Ü'İ<l, fasti, iii 523 vd. (Frazer'ın notuyla); Fowler, Festivals, 50-54. 17H CB, ırk ciltlik basım, 136- 1 37 55
  • 57. MEVSiMSEL KALIP arasında çiftleşme, ilk tohumların toprağa atıldığı anda tarlalarda ya­ pılır. 1 79 Aynı şekilde, Ukrayna'nın bazı bölgelerinde evli çiftler, ürü­ nün verimliliğini artırmak ve bizim şimdi topokozmosun canlandırıl­ ması dediğimiz şeyi başarmak için, St. George Günü'nde (23 Nisan) tarlalarda çiftleşirler. ıııo Java'da, kocalar ve karılar aynı uygulamayı pirincin yeşermesini başlatmanın bir yolu olarak kullanır;ıHı Amboy­ na'daysa erkekler, hasatın tehlikede görüldüğü zamanlarda ağaçlarla taklit çiftleşmeler yaparlar. ıHı Güney Batı Afrikalı Hererolar1111 ve çeşitli Bantu halkları arasında da, 1H4 yılın belli mevsimlerinde toplu çiftleşme ve rastgele cinsel ilişkide bulunmak zorunludur; Garolar belli büyük mevsimsel şenliklerden sonra erkeklerle kadınların birlikte uyumalarını cesaretlendirirler. ıH� §28. Sabin kadınlarınaı M tecavüz öyküsünün, herkesin rastgele çiftleştiği bir mevsimsel ayinin söylencesel bir yansımasından başka bir şey olmadığı rahatça söylenebilir. Anımsanacağı gibi, bu olayın l /Y A.g.y., 136. l tlO A.g.y., 137 Portekizlilerin Mayısta, keten tohumunun biçilmesinden önce, Valença do Minho yakınında Arçal'da ve Santo Tirso'da uyguladıklan rebo­ lada töresi de bunun bir benzeridir; çiftler tarlalarda alt alta üst üste yuvar­ lanırlar; Gallop, Portugal, 1 1. I H I A.g.y., 136. IHl GB, 137 ıHı Brincker, "Charakter u. Gebrauche spez. der Bantu Deutsch-Südwesıafri- kas," Mitt. d. Seminarf Oıient. Sparcheıı zu Berliıı, iii (1900), s. 2. 1H4 Fehlinger, Sexual Life ofPıinıitive People, 23. IH� A.g.y.. 15; Playfair, Garos 68. iM Ovid, Fasti, ili 195 vd. (bkz. ü 139); Uvy i 1 3; Plutarch, Romulus 14; Dio Halic. ii 45-46. 56
  • 58. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi bir şenlik dolayısıyla Ağustosta meydana geldiği söylenir; Frazer söz konusu şenliğin 2 1 Ağustosta yapılan bir tarımsal kutlama olan Con­ sualia olabileceğini söylüyor. 1117 Buna benzer bir açıklama Kitabı Mu­ kaddes'teki Hakimler 2 1 : 19-23'teki, Benjamin'in adamlarının bir mev­ simsel şenlik vesilesiyle Shiloh kadınlarını kaçırışları öyküsüne de uygulanabilir. §29. Mevsimsel bunalımlarda rastgele cinsel birleşme kurumu, Avrupa folklorunda, yılın bazı günlerinde zorla öpme ya da "kaçır­ ma" gibi zayıOamış bir biçimde hala yaşamaktadır. "Öpme fuarları" ve "rehin alma günleri" (krş. Almanca hoch, "yüksek") bunun en iyi tanığıdır. Örneğin, Nagyhalmagy'nin (Macaristan) Arader Komi­ tat'ında, her yıl 15 Martta bir marht yapılır ve bütün kadınlar redde­ dilme tehlikesi olmaksızın öpülebilir. 1118 Aynı şekilde, lngiltere'nin bazı bölgelerinde, 15 Mayısta, karşılığında hiçbir cezaya çarptırıl­ maksızın kızlar "kaçırılabilir;" Berkshire, Hungerford'da, Büyük Per­ hiz'den sonraki ikinci Perşembe günü "rehin alma günü"dür: "tutti­ man"ler caddelere çıkar, kadınları "kaçırır" ya da "rehin alır" ve onla­ rın her birinden birer öpücük koparır.189 Bunun benzeri, elbette, Yule­ tide töresinde dinsel olarak uygulanan ökseotu altında öpmedir - bü­ tün halkbilimcilerin bildiği gibi, mevsimsel şenliklerde zorunlu fahi­ şelik gibi daha kaba bir ilkel töreden gelmektedir bu. 190 IHl Frazer, Fasti, ii 51. IHH Loreı12, ARW 17 (1915), 342. 18) Wolf, Opet, 43. 190 Ama farklı bir açıklama için bkz. Spence, Myht aııd Ritual in Daııce, Games aııd Rhyrııe, 42-43. 57
  • 59. MEVSiMSEL KALIP §30. Mevsimsel şenliklerde ve topokozmik bunalımlarda rastgele cinsel birleşmenin bir başka zayıflamış şekli, genel boyutuyla, yılın bazı önemli günlerinin kocaların ya da karıların seçimi için özellikle uğurlu olduğu konusundaki halk geleneklerinde görülebilir. 191 Örne­ ğin, Talmud'un dediğine göre, Kudüs'te gelinleri Ödence Günü'nde ve eski bir şenlik günü olan Ab'ın (Ağustos) onbeşinci günü seçme töresi vardı; 192 Sabin kadınlarına tecavüz olayının yılın tam da bu gününde olduğunun söylendiği gözden kaçmayacaktır. Aynı şekilde, lngilte­ re'nin bazı yerlerinde, 16 Ağustosa denk gelen St. Rock Günü, eşlerin birbirini seçmesi için özellikle uygun kabul edilirdi. 191 Aynı şekilde, ispanya Galiçyası'nda kızların hasat zamanı uygun bir biçimde seçil­ miş bir ahıra topluca gitmeleri töresi vardır: orada ateşli delikanlılar bekler onları; 1'H lngiliz Kolumbiyası'nda, Thompson Nehri Kızılderi­ lileri arasında, kocalar ve karılar, baharevinde kutlanan bir mevsimsel şenlikte seçilirler. 19� §3 1. Rastgele cinsel birleşme ve toplu birleşmeler, toplumun dö­ nemsel yaşam antlaşmalarının bitiminde canlanmayı sağlamak için başvurdukları tek yol değildir. Bir başka yöntem de topluluğun bün­ yesine yeni üyelerin resmen katılmasıdır. Bu nedenle, Erginleme, mevsimsel törenlerin çok sık rastlanan bir parçasıdır. Gerçekten de 1"1 Westeımarck, Short Histoıy ofManiage, 28. ı <ıı Mişnah, Ta'anith i'. 8. 19 1 Hazlitt, Dict. o f Faitlıs a11cl Folhlore. s.v. Aynı şekilde, Chapman. Moıısieur cl'Olive adlı yapıtında, f. 4, sol sayfa, St. Luke Günü'nün (18 Ekim) "koca seçmek için" uygun olduğunu ileri sürüyor. 19" Howes, FL 40 (1929), 56-57 19� S ERE . . . 67 pence, ııı a. 58
  • 60. MEVSiMSEL KALIBIN BiLEŞENLERi bu, mevsimsel ağlamalarla değişmez bir biçimde birlikte olan eski "mysteria"ların sabit ve temel bir öğesidir. 190 Ayrıca, lbranilerin, ye­ ni üyelerin cemaata resmen kabul edildiği sünnet ayinlerini ilkbahar­ daki Fısıh Şenliği'�clen önceye almaları anlamlıdır. 197 Aynı şekilde, Müslüman Araplar toplu sünnetler yapma töresini ilkbaharda, hasat festivalinden hemen önce uygularlar. 19H Bu tür törelere, örneğin, hem bedeviler arasında hem de Mekke'deki ilkbahar ayinleri ile Eriha'da Nebi Musa (Paskalya) kutlamalarıyla ilişkili olarak rastlanmaktadır. 199 Aynı şekilde, Amerikan kızılderililerinden Haida kabilesi çocuklarını yılda bir kez yapılan Potlak Şenliği'nde erginler ve dövme yaparlar;200 lngiliz Güney Afrikası'nda Swaziland yerlileri aynı şeyi incwala de­ dikleri hasat töreninde yaparlar.201 §32. Erginleme ile Canlandırma arasındaki ilişki, özellikle, ilki- l9'ı Bkz. E. O. Jaınes, "Erginleme Ritüelleri" Hooke'un Mytlı cıııd Ritııcıl'inde; ERE, s.v. lııitiatioıı. Aynca bkz. Malinowski, Büyü, Bilim ve Diıı, 2 1 . "(Erginleme) sınavı genellikle erginlenenin ölüp yeniden dirildiği dtışüncesiyle birliktedir, taklit gösterilerde bazen oynanır." Aynı düşünce, teleutcııı, "ölmek" sözcüğünün "erginlenmek" anlamında kullanılışında da ortaya çıkıyor; bkz. Foucart, Les mysteres d'Eleıısis, 56. Bu izlek Mircea Eliade tarafından Birth cıııd Rebirtlı adlı yapıtında aynntılı olarak tartışılıyor (New York, 1958), 28-29, 31-32, 36-37 197 Çıkış 12:48; Yeşu 5:2-9. 1911 Barton, Shetch ı�{Sem. Oıigiııs, 99. 199 Doughty, Arnbicı Desertcı, i 340-42; Canaan, JPOS 6 (1925), 1 17 vd., Snouck Hurgronje, Mehha, ii 141-43. 200 Chamberlain, ERE vi 47lb. 201 H. Kuper, Amoııg the Swcızi. Bu tören Pathe Gcızette'de filme alınrnışıır, 5 Mart 1931. 59