2. Doğumu 31 Mart 1596
La Haye en Touraine, Indre-et-Loire, Fransa Krallığı
Ölümü 11 Şubat 1650 (53 yaşında)
Stokholm, İsveç İmparatorluğu
Çağı 17. yüzyıl felsefesi
Bölgesi Batı felsefesi
Okulu Kartezyenizm, akılcılık, temelcilik
İlgi alanları Metafizik, epistemoloji, bilim, matematik, felsefe
Önemli fikirleri Cogito ergo sum, metodik şüphe, Kartezyen koordinat
sistemi, ikisellik, Tanrı'nın varlığına ilişkin ontolojik
argüman; modern felsefenin kurucusu olarak kabul
edilir
3. HAYATI
• Descartes, kısaca Fransa’nın La Haye şehrinde 1596 yılında doğmuş,
dünyaca ünlü filozof, bilim adamı ve matematikçidir. Ünlü Fransız
düşünür, ülkesinde Poitiers Üniversitesi‘nde hukuk eğitimi görmüş ve
üniversite eğitiminden sonra ise askeri kuruluşlarda görev almıştır.
1628 yılına kadar ülke dışında seyahatlerde bulunmuş ve Fransa’ya
geri dönmüştür. Fransa’ya döndükten sonra ise felsefe ve optik
üzerine deneyler gerçekleştirmiştir. Descartes, Fransa’da ki
çalışmalarını tamamladıktan sonra Hollanda’ya gitmiş ve 20 yıl bu
ülkede kalmıştır. Dünya’ca meşhur “Denemeler” isimli felsefi eserini
bu ülkede yapmıştır. Denemeler eseri 4 ayrı bölümden oluşmaktadır.
4. Bilime Katkıları
Rene Descartes bilime ve matematiğe önemli katkılarda
bulunmuş bir düşünürdür. Descartes, matematiğin tümevarım
methodu ile felsefi çalışmalar yapmış ve tümevarım yöntemini
felsefi çalışmaları üzerinde kullanmıştır. Optikte yansımanın
temel kanununu bulan Descartes’dir. Fizik derslerinde okutulan
yansıma kuralında, geliş açısı gidiş açısına eşittir. Matematiğe
olan en büyük katkısı ise analitik geometri üzerine olmuştur.
“Cartesian” geometri ifadesini bulan yine Descartes’dir ve
“Kartezyen koordinasyon sistemi“ni (kartezyanizm) geliştirerek,
özellikle düzlem geometrisinin ve matematiğin evrimsel sürecine
büyük katkılarda bulunmuştur. Eğrileri, onları üreten denklemlere
göre sınıflandırmış ve cebirin geometriye uygulanması üzerine
çalışmalar gerçekleştirmiştir.
5. EN MEŞHUR SÖZÜ
• Dünya’ca meşhur “Düşünüyorum öyleyse varım” sözü Descartes’e
aittir. Bu sözün orjinali “Cogito ergo sum” ‘dur. Bu sözden yola çıkarak
herşeyi sorgulamış, kendi varlığını, yaratıcının varlığını ve yaratıcıya
inanma ihtiyacını ifade etmiştir. Descartes, 1649 yılında İsveç
Kraliçe’sini eğitmek üzere bu ülkeye davet edilmiş ve bir sene sonra da
geçirdiği ağır zatürre hastalığı sonrası yaşama veda etmiştir.
6. Eserleri
• 1618 – Compendium Musicae (Kısa Müzik)
• 1626-1628 – Regulae ad directionem ingenii (Aklın Yönetimi İçin Kurallar)
• 1630-1633 – Le Monde, ou Traité de la Lumière (Dünya) ve L’Homme (Adam)
• 1637 – Discours de la méthode (Yöntem/Metod Üzerine Konuşma)
• 1637 – La Géométrie (Geometri)
• 1641 – Meditationes de prima philosophia (İlk Felsefe Üzerine Düşünceler)
• 1644 – Principia philosophiae (Felsefenin İlkeleri)
• 1647 – Notae in programma (Programlamanın Notları)
• 1647 – La description du corps humain (İnsan Vücudunun Tanımı)
• 1648 – Responsiones Renati Des Cartes. (Yeniden
• Descartes Cevapları)
• 1649 – Les passions de l’âme (Ruhun Tutkuları)
• 1656 – Musicae Compendium
• 1657 – Correspondence (Yazışma)
7. ANLIĞIN YÖNETİMİ İÇİN KURALLAR
• YAZIM :1626-1628 AMSTERDAM
• KURAL I
• Konu : Bilimde Bütünlük
• İncelemenin ereği anlığı önüne gelen tüm sorunlar üzerine sağlam ve
doğru yargının bildirilmesine doğru yöneltmek olmalıdır.
Türkçe
Şu dilden çevir:
İngilizce
2
8. KONU: BİLİMDE PEKİNLİK
Yalnızca pekin ve tartışmasız bilgileri için ansal güçlerimizin yeterli göründüğü nesneler ile ilgilenmek gerektir.
KURAL II
9. KURAL III
KONU: BİLİMSEL BİLGİ : ANSAL SEZGİ VE TÜMDENGELİM.
Ele alınan konularda başkalarının düşündükleri yada kendi
tahminlerimiz değil, ama açık ve duru sezgide görebileceğimiz
yada pekinlik ile çıkar sayabliceğimiz şeyler araştırılmalıdır,
çünkü bilim başka herhangi bir yolda kazanılmaz.
11. KURAL V
KONU: YÖNTEMİN DÜZENİ
Tüm yöntemler, eğer herhangi bir gerçekliği bulacaksak, ansal
görüşümüzün kendilerine dönmesi gereken şeylerin düzen ve
durumlarından oluşur. Eğer karışık ve bulanık önermeleri adım adım
daha yalın olanlara indirger ve sonra en yalın olanların sezgisinden aynı
adımlar yoluyla tüm ötekilerin bilgisine yükselmeye çalışırsak, yöntemi
sağın olarak izlemiş oluruz.
12. KURAL VI
KONU :YÖNTEMLİ ÇIKARSAMANIN DOĞASI
En yalın şeyleri karışık olanlardan ayırabilmek ve düzenli olarak izleyebilmek için,
içinde belli bir sayıda gerçekliği doğrudan doğruya birbirlerinden çıkarsadığımız her
dizide hangisinin en yalın olduğunu ve tüm geri kalanları bundan ayıran daha büyük,
daha küçük, yada eşit uzaklığı gözlemlememiz gerekir.
13. KURAL VII
KONU: SIRALAMA YADA TÜMEVARIM
Bilimin tamamlanması için, amacımızı ilgilendiren herşey, tümüyle ve
tek tek, sürekli ve hiçbir yerde kesintiye uğramayan bir düşünce devimi
yoluyla gözden geçirilmeli, ve yeterli ve düzenli bir sıralama içinde
toparlanmalıdır.
14. KURAL VIII
İNSAN BİLGİSİNİN SINIRLARI
Eğer araştırılacak şeyler dizisinde anladığımızın sezgi yoluyla iyice
ayrımsayamayacağı bir şey varsa, o zaman orada durmalı ve arkadan
geleni yoklamaya çalışmayıp tersine gereksiz emekten kaçınmalıyız.
15. KURAL IX
KONU: SEZGİŞEL GÖRÜŞ KESKİNLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ
Anlığımızı bütünüyle en küçük ve en kolay şeylere karşı çevirmeli ve gerçekliğiseçik ve
duru sezgi yoluyla ayrımsama alışkanlığını kazanıncaya dek uzun bir süre üzerlerinde
durmalıyız.
16. KURAL X
KONU: KAVRAYIŞ KESKİNLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ
• Anlığa kavrayış keskinliği kazandırabilmek için başkaları tarafından
önceden bulunan şeyler üzerinde kafa yormalı ve insan buluşlarının
en önemsizleri bile, ama özellikle kendilerinde bir düzen açımlayanlar,
yöntemli olarak gözden geçirilmelidir.
17.
18. Yaşamı ve yapıtları:
Rene Descartes, 31 Mart 1596'da Touraine eyaletinin Lahey kentinde
dünyaya geldi. Babası, Rennes Parlamentosu'nda danışmandı. Annesi
onu doğurduktan bir yıl sonra öldü. Din eğitimi almasını isteyen ailesi
tarafından 1607'de Cizvitlerin açtığı (1604) La Fleche Cizvit Okulu'na
verildi. Orada çok parlak bir öğrenci olarak tanınmış, özellikle
matematikte o dönemde verilen en iyi eğitimi almıştır. Poitiers'de
hukuk eğitimi görmüş, bakalorya ve lisans diploması aldıktan (1616)
sonra babasının kendisi için çizdigi yolu büyük ölçüde bırakmış ve
Hollanda'ya giderek Moritz von Nassau'nun ordusuna girmiştir. Kasım
1618'de Breda'da, kendisini bilimle ilgilenmeye teşvik eden "fizikçi ve
matematikçi" Isaac Beeckman'la tanışmıştır.
19. • Kasım 161 9'da Almanya'ya gider ve savaşmamakla birlikte, Bavyera
Dükü'nün ordusuna girer ve bu sırada evrensel bir yöntem fikrini bularak,
kendisini derin düşüncelere ve coşkuya kaptırır. Bir süre sonra tekrar
seyahatlere çıkar ve sık sık İtalya'ya gider. 1625 Yaz'ında Fransa'ya döner ve
Paris'te edebiyat ve bilim çevrelerine girer. 1627 yılı sonunda Papalık
Büyükelçiliği'nde düzenlenen bir toplantıda Kardinal de Berulle,
kendisinden "düşüncelerinin tarihi"ni yazmasını ister. Descartes yalnızlık ve
huzur içinde çalışmak amacıyla -belki de, ölümünden sonra terekesinde
bulunan Regulae Ad Directionem Ingenii (Aklı Kullanmak İçin Kurallar) adlı
çalışmasına yoğunlaşmak amacıyla- kışı köyde geçirir. 1628 yılı sonunda
Hollanda'ya gider ve 1649'a kadar orada kalır. Hizmetçisinden olan kızı
Francine'i 1640'da yitirir.
20. • 1629- 1633 yılları, tamamlayamadığı ve daha sonra da bulunamayan
ilk metafizik çalışmalarıyla geçer (1629) : Essais de la methode'a
(Yöntem Denemeleri) malzeme sağlayacak olan önemli matematik ve
fizik çalışmaları ve özellikle kartezyen fiziğin ilkelerini sergileyen ve
Traite de l'Homme'da (İnsan Üstüne İnceleme [ tamamlanmamıştır] )
ele alınan fizyolojide de etkisi görülen Traite du Monde (Dünya ve Işık
Üstüne İnceleme). Descartes, Galileo'nun mahkum edildiğini
öğrenince, bu heliyosantrik hipotez yapıtını yayımlamaktan vazgeçer.
Bu durumda ne yapmalıdır?
21. •
Yeni felsefenin bazı örnekleriyle yönteminin yararını ve ne kadar
verimli olduğunu göstererek "dereyi
geçmeye çalışma"yı seçer. Şöhreti kimi zaman öncelikli rolünü
unutturan Yöntem Üstüne Konuşma'dan önce, Işık Kırılması,
Göktaşları ve Geometri. Bunların tümü Fransızca ve yazar adı
olmaksızın 8 Mayıs l637'de Leyden'de yayımlanacaktır.
22. • Böylelikle, kartezyen düşüncenin daha sistematik biçimde sunulmasının
yolu açılmış olur. Metafizik ya da "ilk felsefe"nin esası, Descartes'ın çok
büyük filozof ve ilahiyatçılardan (Hobbes, Gassendi, Amauld, Mersenne)
yararlandığı Objections ve Reponses'un altı, daha sonra yedi dizisi içinde
yayımlanan Meditationes de Prima Philosophia'da (İlk Felsefe Üzerine
Düşünceler, (1641 -1642) anlatılmıştır. Ama 1 640 yılı sonundan başlayarak,
önce skolastik elkitaplarının yerini almasını tasarladığı felsefesinin
(metafizik ve fizik) tam bir sunumunu yapmayı düşünür ve Principia
Philosophiae (Felsefenin llkeleri) l644'te, "dünyanın hareketi düşüncesi"yle
ilgili bazı düzenlemelerle dört bölüm halinde yayımlanır.
•
23.
24. • Descartes l642'de Lahey'de, sürgünde yaşayan Bohemya
Prensesi Elisabeth'le tanışır: Onunla özellikle ahlak konusunda
mektuplaşır ve onun için, l645-l646'da Passions de l'ame (Ruhun
Tutkuları) adını verdiği bir elkitabı kaleme alır (bu kitap l649'da
gözden geçirilerek yayımlanmıştır) . Aynı yıl İsveç Kraliçesi
Christine'den, felsefe dersleri vermesi için davet alır. Son bir Fransa
yolculuğunun ardından, epey düşündükten sonra Eylül'de Stokholm'e
hareket eder. Saray hayatı da kuzey iklimi de ona iyi gelmez; l l Şubat l
650'de zatürreeden ölür.
25. • Descartes da , yöntemli bir kuşkuculuk yaklaşımı ile , kesinliğinden
kuşku duymayacağı bir “ilk bilgi” nin olanaklılığını arıyordu.
• Bildiğiniz gibi Descartes matematik eğitimi almıştı ve bu konuda çok
iyi idi. Analitik Geometri’yi temellendirdi.
• Düşüncesini matematiğin kurgusu etkiledi. Matematiğin
apaçıklığından kuşku edilmeyen aksiyomları gibi , “gerçeklikler temel
ve kuşku duyulmaz önermelerde başlayıp , türetilmiş önermelere
doğru dizgesel olarak ilerleyerek düzenli bir yolda tanıtlanmalıydı.”
26. • Başlangıçta , dayanacağı çıkış noktası için, kendinden önceki tüm otoriteleri bir kenara bıraktı. Deyim
yerindeyse sıfırdan başlamalıydı. Başlangıç için “düşünmeyi” diğer bir deyişle “us” u seçti. Usun bilgi elde
yöntemi üzerinde düşündü.
•
• Doğuştan düşüncelerin açık ve seçikliğine inanıyordu. Ki bu düşünceler duyular tarafından henüz
bulanıklaştırılmamıştı.
•
• Kendisi bir katolikti. İnancı tamdı. Çıkış noktasında tüm otoriteyi akla vermekle, gelecekte bunun nelere yol
açacağını ne kadar öngörmüştü bilemiyorum.
•
• Descartes , bir başlangıç noktası seçtikten sonra (düşünüyorum o halde varım), yanılmayı en aza indirecek bir
yöntemi de ortaya koymaya çabaladı. Bu öyle bir yöntem olmalıydı ki , “us” u yanılgıdan uzak tutsun
•
27.
28. • 1637'de Yöntem Üzerine Konuşma'da Descartes çalışmalarının
amacını etkileyici bir biçimde ortaya koyuyor: "Bizi doğanın efendisi
yapabilecek pratik bir felsefe ve fizik." Descartes , insanın işleyerek
üzerinde 'efendiliğini kurabileceği üç alanı belirlemeye
yöneliyor: Fiziksel çevre, insan bedeni ve bedene yakından bağlı olan
ruh. Felsefesinin bunlara karşılık gelen ve ancak 1647'de belirlenen üç'
ürünü; mekanik, tıp ve "diğer bilimlerin tam bilgisini önvarsayan ve
bilgeliğin en son aşaması olan en yüksek ve en yetkin ahlâk
sistemi"dir.
•
29. • Söz konusu pratik anlayışa nasıl ulaşabileceğini önce 1619'da
kehanetimsi bir rüyada görüyor ve sonra, 1620'lerde buna ilişkin
görüşünü açıklıyor: Aklın Idaresi İçin Kurallar
• da °bilim birdir" diye yazıyor, çünkü neyi incelerse incelesin, bilen zihin
birdir. Dolayısıyla, doğada da yalın yöntemsel yaklaşımın geçerli olması
gerekir.
•
30. • Bunun dışında, doğa felsefesi tümüyle matematik -şekiller ve sayılar- cinsinden
yapılabilir. Bu gereklilik basit bir akıl yürütmeyle doğrulanır: Sayılar ve şekiller
bizim gerçekten akledebileceğimiz şeylerdir -daha sonra ifade edeceği gibi bunlar
'açık ve seçik'tir. Pratik doğrulaması da aynı derecede basittir: Eski bilim dalları
arasında fizik başarılı olamazken, matematiksel olarak yapılan mekanik başarıya
ulaşmıştır.
• Akılsal olanla pratik olan arasındaki bu uyum, evrensel yöntemi bulduktan tam on
yıl sonra, 1629-30'da keşfettiği derin metafizikle açıklanabilir. Benim aklım ve
doğal dünya aynı yaratıcının ürünüdür. Demek istediği, dünyanın benim
akledebileceğim bir şey olduğudur. Tanrı'nın dünyayı insanların anlayabilecegi gibi
yaratmasının bir sebebi -1641'de Altıncı Meditasyon'da bunu, a priori degil,
empirik olarak keşfettigimizi yazar - insanın mutluluğuna büyük değer vermesidir.
•
31.
32. MEDİTASYON
Descartes'ın, kendi metafiziksel dizgesinin nihai sunumu için "Meditasyonlar"
başlıgını seçmesinin büyük bir önemi var. Öncelikle, bu çalışmanın ele alınış
tarzı, on altıncı yüzyılda ve on yedinci yüzyılın başında ibadete ait geniş bir
yazı topluluğunun etkilerini gözönüne sermektedir, örnek olarak Cizvit
Tarikatı kurucusu Ignatius Loyola'nın (1491- 1556) yazıları verilebilir.
Spiritual Exercises adlı yazısında Ignatius "tinsel deneyim"i şöyle tanımlıyor:
"Kendi bilincini meditasyon yoluyla, temaşa ya da ibadet yoluyla sessizce ya
da yüksek sesle inceleme yolu" ve şöyle devam ediyor Loyola, "ruhun
gereksinimleri genellikle olgularla doyurulmaz, daha çok içsel duyuyla ve
şeyler için duyulan arzuyla olur" (Execitia Spiritualia (1548), çev. Loongıidge,
s. 4 ve 7).
33. • Yeni kurulmuş olan Cizvit koleji La Fleche'te, Cizvitler tarafından
eğitilmiş olan Descartes, kendi "Meditasyonlar" ını açıkça durağan
olgu kümeleri olarak tasarlamamıştır, etkisi yalnızca yazarı izlemeye
hevesli ve metinde bulunan düşünümleri içselleştirenler tarafından
duyulabilecek bir dizi devingen deneyim olarak tasarlamıştır: "Benimle
birlikte ciddi bir şekilde meditasyon yürütmek isteyen ve
yürütebilecek olanlar dışında kimseyi bu kitabı okumaya
zorlamıyorum" (Meditasyonlara Önsöz AT VII 1 1 : CSM II 8).
34. • Başlangıçtan itibaren bu içsel ya da öznel yönelim ortadadır.
Düşüncenin akışı, dünyadan soyutlanmış yalnız düşünürün
düşünümlerini izlemektedir: "Bugün zihnimi her türlü kaygıdan
arındırdım ve kendim için esnek bırakılmış serbest bir zaman ayırdım.
Burada tamamiyle yalnızım" (AT VII 17-8: CSM 11 12). Her
"Meditasyon" bir günü kaplayacak şekil- de tasarlanmıştır ve her biri,
bir sonraki keşif aşaması başla- madan önce, o ana dek kazanılmış
olan içgörüleri yineleyen bir özetle son bulmaktadır
35. ZİHİN VE BEDEN
•
Descartes 'zihin' (fransızca esprit, Latince mens) ya da 'ruh' (Fransızca ame, Latince anima) terimini bilinçli,
düşünen ben'e işaret etmek için kullanır
Yöntem Üzerine Konuşma'da belirttiği gibi (AT VI 330: CSM I 127) "sayesinde benim ben olduğum bu 'Ben' ".
Daha sonra, Meditasyonlarda bu kavrayışı daha tam hale getirir: İkinci Meditasyon'da 'Öyleyse ben neyim?'
diye sorar ve yanıt verir: "Ben kati anlamıyla yalnızca düşünen bir şeyim (res cognitans), yani ben bir 'zihin
veya zekâ veya akıl veya ratioyum* (mens, sive animus, sive intellectus, sive ratio, AT VII 27: CSM II 18). Daha
sonra, 'düşüncenin' tanımı iradi ve akli faaliyetleri içerecek şekilde genişletilir: "Öyleyse ben neyim?
Düşünen bir şey Bu (şey) nedir? Kuşku duyan, idrak eden, evetleyen, redde den, isteyen ve istemeyen bir
şey ..." (AT VII 28: CSM II 19 bu pasajda, imgeleme ve duyusal algıya sahip olma 'düşünen bir şeyin'
yaptıklarının listesine eklenir, ancak bu son iki yeti daha sonra, Altıncı Meditasyon da kendilerine ait özel bir
kategoride incelenmeyi (ele alınmayı) gerektirir hale gelir; Descartes'ın "düşünce" genel yaftası altında
sınıflandırdığı akli ve iradi faaliyetler hakkında Meditasyonlar ın sonunda ortaya çıkacak merkezi olgu
bunların cisimden tamamıyla ayrı bir töze ait olduklarıdır. "Bir yandan, yalnızca düşünen, uzama sahip
olmayan bir şey olduğum denli, kendimin açık ve seçik bir ideasına sahibim; ve diğer yandan yalnızca
uzama sahip, düşünmeyen bir şey olduğu denli, açık ve seçik bir cisim ideasına sahibim" (Altıncı
Meditasyon, AT VII 78: CSM Ii 54;
36. • Descartes 'ın zihnin cisimsel olmadığı tezi, zihnin bedenden özsel
ayrıklığı, en çarpıcı ve ihtilaflı öğretileri arasındadır. Muhtelif
sebeplerden ötürü bu teze doğru yönelişi görülmesine rağmen, bu tez
için verdiği saf metafiziksel uslamlamaları zayıftır.
Varolduğundan kuşku duyamazken bir bedene sahip olduğundan
kuşkulanmaya muktedir olmasının "[kendisinin) bütün özü ya da
doğası düşünmek olan bir töz olduğunu ve varolmak için herhangi bir
yere ya da maddi şeye gerek duymadığını ve ... beden varolmasa dahi
ne ise o olmaktan çıkmayacağını" gösterdiğini ileri sürer ( Yöntem
Üzerine Konuşma, Bölüm IV, AT VI 33: CSM I 127).
37. AHLAK
•
Descartes 'ın ahlâk konusunu ağırlıklı olarak tartıştığı metinlerin Bohemya Prensesi Elisabeth ile
yazışmalarından ve Tinin Tutkuları (1649) adlı kitabından oluştuğu görülmektedir.
Descartes ahlâk alanında temel olarak tutkuların nasıl ortaya çıktıklarını ve buna bağlı olarak nasıl denetim
altında tutulabileceklerini çözümlemeye çalışır. Tutkular ona göre duygular ve imgelemle avnı öbektedir, yani
zihnin dışarıdan edindiği algılardır. Bu düzenekçi incelemenin ardında ahlâki bir yaklaşım da sezilir: tutkuların
hangi düzeneğe göre ortaya çıktıklarım araştırmaktaki ana amaç, onların nasıl denetlenebileceklerinin
bilgisini edinmektir.
Tutkular üzerinde doğrudan denetimimiz olmasa da ne olduklarını ve nasıl ortaya çıktıklarını öğrendikten
sonra onları dolaylı olarak denetim altına alabiliriz. Böylece yol açabilecekleri kötülükleri önlemek ve
onlardan neşe türetmenin becerisini kazanmak olanaklıdır. Son çözümlemede, her ne kadar bir ahlâk dizgesi
oluşturmanın felsefenin en önemli amaçlarından biri olduğuna değinse de ya da ahlâk bilimini "bilgi
ağacı"nın ayrılmaz bir parçası olarak görse de Descartes 'ın dört başı mamur, dizgeli bir ahlâk felsefesi öğretisi
yoktur. Kuşkusuz bu eksıklikte ani ölümünün de payı büyüktür.
Felsefe Sözlüğü
Bilim ve Sanat Yayınlar
38. İKİCİLİK
Ikicilik, doğaları kökten bir biçimde karşıt olan '' iki ayrık tözün, zihnin (veya
düşünen töz'ün) ve bedenin (veya uzamsal töz'ün) olduğuna dair Descartesçı
düşünceye verilen standart bir etikettir.
Descartes llkeler de şöyle yazmaktadır "Her töz kendi dogasını oluşturan temel bir
özelliğe sahiptir ve sahip olduğu diğer tüm özellikler bu temel özellik sayesinde
mevcuttur. Uzunluk, derinlik ve genişlikte uzam cisimsel tözün; düşünce ise
düşünen tözün doğasını oluşturur. (AT VII 25: CSM I 210).
Altıncı Meditasyon da, açıklandığı gibi, uzam ve düşünce özellikleri karşılıklı olarak'
uyuşmaz özelliklerdir Uzamsal bir şey düşünemeyen bir şey’dir ve düşünen bir şey
uzamsal bir şey değildir (karş. AT VII'ı, 78: CSM 11 547.
39. • Ancak, Descartes 'ın evreni tam olarak kaç tane töz içermektedir?
Ontolojik bir bakış açısından, 'ikicilik' terimi bir yandan tekçilik
(özellikle Spinoza ’nın savunduğu tek bir töz olduğuna dair görüş) ile,
öte yandan da çokçuluk (örneğin Leibniz ’in savunduğu ve evrenin
sınırsız çoklukta töz içerdiğine dair görüşü ile karşıtık içerisindedir.
Burada sayılar ('Bir,'Iki','”çok”) yanıltıcı olabilir. Çünkü zihinler dikkate
alındığında Descartes bir çokçudur: “Her bir bireysel insan zihni ayrı
ve ayrık bir tözdür. İster birimizin kendisini düşünen bir şey alarak
kavrıyor olması ve düşünsel olarak ister uzamsal ister düşünen olsun
diğer tüm tözlerden ayırması gerçeği dikkate alındığında, her birimizin
her bir diğer düşünen tözden ayrı olduğu kesindir... " İlkeler Bölüm I,
madde 60.
40. • Öte yandan. cisimsel töz durumunda Descartes ın konumu tekçidir. Kaya , taş ve
gezegenler gibi bireysel cisimler töz değildirler; sadece" her yere yayılan uzamsal tek bir
tözde oluşmuş değişikliklerdir.
Tözlerin sayılarının bu bakışımsızlığına rağmen Descartes tözden kavram veva kategori
olarak bahsetmektedir ve "ikicilik" etiketinin yol açtığı şey de budur. Bir kolaylıkla iki tane
açık ve seçik şeye sahip olabiliriz. Bunlardan birincisi yaratılmış olan düşünen töze, diğeri
de cisimsel töze ilişkindir (İlkeler Bölüm I, madde 54) . Ancak bu sınıflandırmanın tam
olabilmesi için, kelimenin tam anlamıyla töz olarak nitelendirilebilecek tek töz olan
"yaratılmamış ve bağımsız olan düşünen töze, yani Tanrı'ya ilişkin fikrimizi de bu iki açık
ve seçik fikre katmak zorunluluğu vardır. (karş. llkeler Bölüm I, madde 5
'İkicilik' terimi, özellikle çağdaş zihin felsefesi tarafından Descartes 'ın zihnin cisimsel
olmaması doktrinine atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Descartes'ın ortaya koyduğu
şekliyle "bu 'ben' -yani beni ben yapan ruh- bedenden tamamiyle ayrıktır ve beden var
olmasa dahi kendisi olmaya devam eder" (AT VII 33: CSM I I2.
Descartes Sözlüğü-John Cottingham