1
KÜRESEL VE BÖLGESELPETROL ENERJİ POLİTİKALARI
Savaş Güldağ1 ve Ali Osman Öncel1,2,3
1
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü1
2
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Mühendislik Bilimleri Bölümü
3
İstanbul Üniversitesi, Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, Acil Durum ve Afet Yönetimi Programı
GİRİŞ
Enerji, bir ülkenin ekonomik ve sosyal gelişiminin en
temel ve sürükleyici gereksinimlerinden birisidir. Bu
bakımdan, “enerji güvenliği” olgusu, ekonomik
güvenliğin ve ulusal güvenliğin yaşamsal
unsurlarındandır. Enerji, toplumsal yaşamlarımızı
sürdürebilmemiz için gerekli olan hemen tüm süreçler
için vazgeçilmez bir girdi olup; sanayi, ulaştırma,
konut ve ticarethane alt sektörlerinde kullanılmaktadır.
Bugün dünyada tüketilen enerji, çok sayıda enerji
kaynağından elde edilirken; petrol, doğal gaz ve kömür
gibi fosil kaynaklar, bu kaynaklar içinde % 87’ye yakın
bir ağırlık taşımaktadır Alışılmış, yaygın kullanımlı
(petrol, doğal gaz, kömür, nükleer) enerji kaynaklarının
tükenebilirliği, atmosferik/iklimsel çevresel etkileri,
giderek artan birim fiyatları, maliyetleri,
ülkelere/bölgelere göre dengesiz dağılımları, tedarik ve
taşıma riskleri dünya ülkelerini öz kaynaklara ve yeni
teknolojilere dayalı alternatif enerji kaynaklarına
yöneltmektedir. Linyit ve taş kömürünün
gazlaştırılmasından elde edilen yakıtlar, gelecek
yıllarda petrol ve doğal gazın yerini alacak en güçlü
adaylar olarak görülmektedir. Gaz hidratlar
barındırdıkları potansiyel ile geleceğin enerji kaynağı
olma konusunda oldukça önemli bir yer tutmaktadır.
Yeni ve yüksek verimli bir enerji kaynağı olabilme
olasılıkları, derin denizde, sondaj sistemlerinde ve var
olan petrol ve doğal gaz üretim boru hatlarında kolayca
oluşabilmeleri, gaz hidratları dünya enerji gündemine
taşımaktadır. Enerji krizleri ile gündeme gelen bitümlü
şeyl ve şeyl petrolü çalışmaları, petrol fiyatlarının en
yüksek olduğu dönemlerde değerlendirilmesi gerekli
alternatif bir enerji hammaddesi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bitümlü şeylden sentetik petrol ve gaz
üretimi, termik santrallerde katı yakıt olarak kullanımı
başta olmak üzere çeşit yararlanma olanakları vardır.
Bu makalede; hidrokarbon kökenli alternatif enerji
kaynaklarından bitümlü şeyllerin, linyit gazlaştırılması
ÖZET
Dünyada bilinen üretilebilir petrol ve doğal gaz
rezervlerinin yakın gelecekte azalacağı, arzdaki sorunlar,
buna paralel olarak fiyatlarda yükselen trendler ve arz
talep dengesizlikleri sebebiyle bilim insanları, enerji
sektörü ve petrol şirketleri, yeni alternatif enerji
kaynaklarının araştırılmasına yönelme eğilimini
göstermektedir. Güncel alternatif enerji kaynakları;
güneş, rüzgar, dalga, jeotermal enerjisi olmakla birlikte
hidrokarbon kökenli alternatif enerji kaynakları da
güncelliğini korumaktadır. Türkiye de hidrokarbon
kökenli alternatif enerji kaynakları bakımından zengin
konumdadır. Bu kaynaklar; bitümlü şeyller, kömür
kaynakları ve gaz hidratlar olarak tanımlanabilir. Bu
sebeple bu makalede Hidrokarbon sektörü küresel ve
bölgesel enerji politikaları konusu ele alınırken petrol
piyasaları küresel hidrokarbon sektör görünümü bölgesel
ölçekte meydana gelen enerji politikaları ve bölgenin
güncel jeopolitik durumu ve son olarak da genel
anlatımdan sonra ülkemizi yakından ilgilendiren
bölgemiz potansiyeli ve kullanımı üzerinde durulmuştur.
Bu hususta TPAO ve diğer birimler bünyesinde yurt
genelinde sayısız araştırmalar ve çalışmalar yapıldığı
bilinmektedir.
Anahtar kelimeler: Hidrokarbon, Alternatif Enerji,
TPAO, Petrol ve Doğalgaz, Ankonvansiyonel, Hidrolik
Kırma, Sismik İzleme Ağı
2.
2
ile elde edilenyakıtların ve gaz hidratların özellikleri,
rezervleri, üretim teknolojileri, olası potansiyellerine
yer verilmiştir. Yukarıda anlatıldığı üzere genelden
özele bir anlatım yeğlenmiş, esasında ülkemizi
ilgilendiren TPAO çalışmaları anlatılmaya çalışılmıştır.
Hakikatten Türkiye'de farklı coğrafik bölgelerde yer
alan farklı basenlerde, oldukça fazla ankonvansiyonel
potansiyel taşıyan rezervuar kayaçlar mevcuttur.
Yurtiçi petrol üretiminin hemen hepsi, Türkiye'nin
Asya yakasındaki Güneydoğu Anadolu (GDA)
Bölgesinden temin edilirken yurtiçi gaz üretiminin
oldukça büyük bir kısmı ise ülkemizin Avrupa
kesiminde kalan Trakya Havzasından karşılanmaktadır
Diğer tüm iç havzalarımız halen çok az arama yapılmış
olan havzalarımızdır. Tüm bu basenlerimizdeki kaynak
kayalarımızın çok yüksek miktarda hidrokarbon
türetme potansiyeli taşımalarına rağmen petrol ve doğal
gaz ihtiyacımızın % 90'ından fazlası İran, Rusya v.b
komşu ülkelerden yapılan ithalatla
karşılanabilmektedir. Bu yönüyle bakıldığında,
ankonvansiyonel üretim teknikleri, tek başına büyük
bir pazar olan ve hızla gelişen ülkemizin talebini
karşılayabilecek bir kaynak haline dönüşebilecektir.
AMAÇ VE MOTİVASYON NEDENİ
Dünya her geçen gün gelişmekte ve gelişim hızı
artmaktadır. Sanıldığının aksine günümüzde tüketilen
enerjinin büyük bir kısmı gelişmiş ülkeler değil, önemli
bir oranda gelişmekte olan ülkelere aittir. Türkiye de
gelişmekte olan ülkeler arasında olup, bu yarış
muvazenesinde yerini almak istemektedir. İhtiyacının
çoğunu hidro-karbon enerjiden sağlayan Türkiye,
muayyen bir potansiyele sahip olmakla beraber, bunları
hakkıyla değerlendirdiğini söylemek mümkün değildir.
Dolaysıyla günümüzde TPAO ve benzeri şirketler
vasıtasıyla yapılan çalışmalar yaklaşık olarak 2,5
milyar dolar civarındadır. Potansiyel olarak da yaklaşık
60 milyar dolara kadar çıkma imkânı bulunmaktadır.
Bu amaçla iştah kabartan bir potansiyele sahip olması
ile günümüzde an itibariyle enerjisinin büyük kısmı
dışa bağımlı olan ülkemizde hidrokarbon potansiyeli
fazla olan ülkeler ve mevcut siyasi ilişkiler ve izlenen
politikaları daha iyi anlamak ve anlatmak zorundayız.
Dolaysıyla bu çalışmada genelde dünya hidrokarbon
potansiyeli üzerinde durulmasındaki amaç, ülkemiz
enerji, potansiyeli ve politikaları hakkında fikir sahibi
olmaktır. Kısmen bunlara değinilmeye çalışılacaktır.
KÜRESEL PETROL ÜRETİMİ
2012 yılı dünya ispatlanmış petrol rezervi % 0,9 artışla
1.654 milyar varilden 1.669 milyar varile yükselmiştir.
Söz konusu rezervin % 72,6’sı OPEC, (1.212 milyar
varil) % 14,3’ü ise OECD (238,3 milyar varil)
ülkelerinde bulunmaktadır. 2011 yılında 84,2 milyon
v/g olan dünya petrol üretimi, 2012 yılında % 2,4
artarak 86,2 milyon v/g olarak gerçekleşmiştir Pek çok
ülkedeki siyasi istikrarsızlık ve İran’a uygulanan
yaptırımlar sebebiyle düşen üretime rağmen, küresel
petrol üretiminde yaşanan 2 milyon v/g’lük artış, büyük
ölçüde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri,
Katar, Irak ve Libya gibi OPEC ülkeleri ile ABD’deki
üretim artışlarından kaynaklanmıştır. OPEC üyesi
ülkeler, küresel petrol üretiminin yaklaşık olarak %
40’ını karşılamıştır. Dünya birincil petrol üretiminin,
tüketim ile uyumlu bir de 2012-2035 yılları arasında
yıllık olarak ortalama % 1,5 artması beklenmektedir.
Bu artışın % 70’inin OPEC ülkelerinden
kaynaklanacağı tahmin edilmektedir. Avrupa üretimi
sabit kalırken, Orta Doğu, Afrika, Kuzey Amerika ve
Asya-Pasifik bölgelerindeki üretimin dünya enerji
üretimine katkısının artacağı düşünülmektedir. Küresel
3.
3
petrol (ham petrol,kondensat, NGL, GTL, CTL)
üretim artış projeksiyonlarına bakıldığında ise, 2017
yılına kadar toplam üretim artışının yaklaşık 17 milyon
v/g olacağı tahmin edilmektedir (6). Bu miktarın %
74’ünün (12,8 milyon v/g) “O-15” (Oil-15) olarak
adlandırılan en çok üretim artışının yaşanacağı 15
ülkeden gelmesi beklenmektedir. Bu oranın içinde;
Irak, Brezilya, Kazakistan, ABD ve Kanada’nın ise
toplam 9,4 milyon v/g’lük üretim artışları ile 2017’ye
kadar en fazla üretim artışının sağlanacağı ilk 5 ülke
olacakları tahmin edilmektedir. Bu ilk 5 ülkeden sadece
Irak ve Kazakistan’ın üretim artış potansiyellerini
konvansiyonel metotlarla gerçekleştirecek olmaları
dikkat çekmektedir Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2012
yılında Irak için yaptığı kapsamlı çalışmaya göre ise bu
ülke, 2035’e kadarki küresel petrol üretim artışının %
45’ini karşılayacak, 2030’lardan itibaren ise Rusya’yı
geçerek 2. en büyük petrol ihracatçısı olacaktır. Öte
yandan önümüzdeki 5 yıl içerisinde yeni devreye
alınacak ve üretim artışını sağlayacak projelerin türleri
incelendiğinde, hem kara hem de deniz projelerinin
(özellikle ultra derin deniz) birbirlerine yakın üretim
artışı gösterecekleri değerlendirilmektedir. Bununla
birlikte, OPEC ülkelerindeki artışın temel kaynağının,
kara alanlarındaki konvansiyonel üretim olması
beklenirken, OPEC dışı ülkelerdeki petrol üretim
artışının deniz alanlarında, özellikle de ultra derin deniz
alanlarındaki üretimden kaynaklanması
beklenmektedir.
KÜRESEL PETROL REZERVLERİNİN ÖMRÜ
“Petrol Rezerv Ömrü”, mevcut teknolojilerle,
ekonomik olarak üretilebilen ispatlanmış rezervlerin,
mevcut üretime bölünmesiyle (R/Ü) elde edilen değer
olarak bilinmektedir. Dünya petrol rezerv miktarında
2011 yılına oranla % 0,9’luk bir artış gerçekleşmiş,
bununla birlikte artan petrol üretiminin de etkisi ile
2011 yılında 53,8 yıl olan dünya petrol rezerv ömrü
2012 yılında 52,9 yıla düşmüştür. Söz konusu
rezervlerin bölgelere göre dağılımı ise verilmektedir.
Yukarıdaki genel tanım doğrultusunda ortaya konulan
52,9 yıllık “petrol rezerv ömrü” ifadesinin yanlış
yorumlanmaya müsait olduğu düşünülmektedir. Zira
tanımda da vurgulandığı gibi, söz konusu “ömür”
bugün için ispatlanmış olan rezervlerin, mevcut
konvansiyonel teknolojilerle, ekonomik olarak üretimi
çerçevesindeki bir ömürdür. Oysa yeni keşiflerle yeni
rezervlerin devreye girmesi, gelişen teknolojiler
sayesinde daha ekonomik olarak üretilebilecek mevcut
rezervler (örneğin ikincil ve üçüncül üretim yöntemleri,
vb.), kömürden ve gazdan sıvı yakıt elde edilmesi gibi
yöntemlerle bu ömrün çok daha uzun olabileceği de
dikkate alınmalıdır. Rezerv ömrünün bir diğer
fonksiyonunun da, nüfus ve ekonomik büyümeye bağlı
olarak artabilecek, verimliliğin artmasıyla azalabilecek
olan küresel tüketim olduğu unutulmamalıdır.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre, küresel
sıvı yakıtların üretim maliyetleri, bölgelere ve üretim
çeşitlerine göre büyük değişkenlik göstermektedir. Söz
konusu değişkenlik de petrol projelerinin ekonomileri
ve “ekonomik rezerv” miktarları konusunda temel
belirleyici konumundadır.
KÜRESEL PETROL TÜKETİMİ
2011 yılında 88,9 milyon v/g olan dünya petrol
tüketimi, 2012 yılında 0,9 milyon v/g artarak ve 89,8
milyon v/g olarak gerçekleşmiştir. 2012 yılında
özellikle OECD dışı ülkelerde talep artışı yaşanırken,
Çin (% 5) ve Japonya (% 6,3) bu anlamda dikkat çeken
ülkeler arasındadır. OECD dışındaki ülkelerin petrol
talebinin, OECD ülkelerinin petrol talebini 2013 yılı
sonunda geçmesi beklenmektedir. Petrol talebinde ana
4.
4
lokomotif yine ulaşımsektörü olurken, gelişmiş
ülkelerde nükleer ve doğal gaz ile çalışabilecek araçlar
gibi ikamelere ülkelerdeki yönelim ve enerji verimliliği
konuları talebi azaltan faktörler olarak öne çıkmaktadır.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın “Dünya Enerji
Görünümü 2013” (WEO 2013) raporuna göre küresel
petrol talebinin 2035 yılında 101 milyon v/g’e erişmesi
beklenmektedir. Bu artışta, özellikle ulaştırma ve
petrokimya alt sektörlerinin talebi etkili olacaktır.
Bölgeler bazında ise Asya ve Orta Doğu bölgeleri talep
artışını sürüklerken, talep artışının net üçte biri, Asya
bölgesinin karayolu taşıma alt sektörünün
gereksinimine gidecektir.
KÜRESEL PETROL TİCARETİ
2011 Yılında 54,6 milyon varil/gün (v/g) olarak
gerçekleşen dünya petrol ticareti 2012 yılında % 1.3
artarak 55,3 milyon v/g olarak kaydedilmiştir. 2011
yılında Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşanan politik
gelişmelerin yarattığı arz kesintilerinin ardından, petrol
arzı kademeli olarak eski seyrine dönmüş ve Kuzey
Afrika’da % 33’lük ihracat artışı gerçekleşmiştir.
Bununla birlikte, dünyanın en çok petrol tüketen ülkesi
olan ABD’de ithalatın % 6,6 azalması da ayrıca dikkat
çekmektedir. Bu durum, daha çok ABD’de artmakta
olan yerel petrol üretiminden kaynaklanmıştır. Ayrıca,
gelişmiş OECD ülkelerinin dünya petrol ticareti
içindeki yeri ve hacmi azalırken, OECD dışı ülkelerin
paylarının yükseldiği gözlenmiştir. Önümüzdeki
dönemde, OECD dışı ülkelerin petrol taleplerinin
artmaya devam edeceği öngörüldüğü için, bu trendin
sürmesi beklenmektedir. Yapılan projeksiyonlarda
2035 yılında dünya petrol ticaret dengelerinin
değişeceği tahmin edilmektedir. Bu bağlamda, 2018
yılı civarında Kuzey Amerika’nın ithalatçı rolünün
ihracatçıya dönüşmesi, Asya’nın ise ithal enerjiye olan
talebinin artması beklenmektedir. İhracatçı bölgeler
içinde Orta Doğu’nun payının yine en yüksek olacağı,
fakat 2012’de % 46 olan ticaret payının 2035 yılında %
38’e düşeceği tahmin edilmektedir. Rusya’nın ise yine
dünya enerji ihracatında en yüksek paya sahip olacağı
beklenmektedir. Petrol ticaretinin büyük bir bölümü
tankerlerle belirli limanlardan gerçekleştirilmekte olup,
Hürmüz ve Malakka Boğazı ile İstanbul ve Çanakkale
boğazları geçişleri de önem arz etmektedir. 2012
yılında büyük taşıma gemileri olan VLCC’ler (Very
Large Crude Carrier- 250.000 Dead Weight Ton’dan
daha büyük kapasiteli tankerler) ile gerçekleşen
ticarette % 6,5’luk bir artışın gerçekleşmesi, bu
boğazlardaki yükü arttırmıştır.
KÜRESEL RAFİNAJ FAALİYETLERİ
Dünya işlenmiş ürün miktarı bir önceki yıla göre
480,000 v/g (% 0,6) artarak 76,2 milyon v/g’e
ulaşmıştır. Ürün miktarında en fazla artış ABD,
Meksika, Kanada, Çin ve Hindistan’da görülmüştür.
Son yıllarda işlenmiş ürün ticaretinin Avrupa rafineri
sektöründe yarattığı rekabet, sektörde daralma trendine
yol açmıştır. Avrupa rafineri sektörü halen bunun
etkilerini görmektedir. 2012 yılı sonu itibariyle küresel
rafineri kapasitesinin 92 milyon v/g’ün üzerine
çıkmasına rağmen elde edilen ürün miktarı 78 milyon
v/g olmuştur. Söz konusu 15 milyon v/g’lük fazla
kapasite, rafinerilerin bakım onarım çalışmaları
sebebiyle ortaya çıkmıştır. Rusya, hali hazırda, ham
petrolün yanı sıra dizel ve fueloil, Orta Doğu ise
kerosen (jet yakıtı) ve nafta ihraç etmektedir.
Brezilya’nın da dâhil olduğu Latin Amerika ülkeleri,
Hazar Bölgesi, Kuzey ve Batı Afrika ise ham petrol
ihraç etmelerine rağmen, petrol ürünleri ithal
etmektedirler. Diğer taraftan Kuzey Amerika,
Hindistan ve Güney Kore ham petrol ithal etmelerine
5.
5
rağmen, petrol ürünleriihraç etmektedirler. Avrupa,
Çin, Asya’nın büyük kısmı ve Japonya ise hem ham
petrol, hem de petrol ürünleri ithal etmektedir. Yapısal
bir değişim sürecinde olan küresel rafineri sektöründe,
2035 yılına doğru petrol ürünleri talebinin ağırlıklı
olarak Asya ve Çin’e kayması; ürün türü ağırlığının ise
dizel, nafta (benzin) ve kerosene kayması
beklenmektedir. Küresel rafinaj kapasitesine 2020
yılına kadar 7,4 milyon v/g, 2020-2035 yılları arasında
ise 5,8 milyon v/g ilave kapasite eklenmesi
beklenmektedir. Bunların neticesinde, bazı bölgelerde
atıl kapasite oluşma riski ortaya çıkmaktadır.
Grafik 1: Petrol fiyatlarının son 3 yıllık
değişimi(TPAO)
Grafik 2; Petrol fiyatlarının son 6 ay içinde değişimi
KÜRESEL DOĞAL GAZ REZERVLERİ
2012 yılında 187,8 trilyon m3 olan doğal gaz rezerv
miktarı, 2012 yılında 5 milyar m3 azalarak 187 trilyon
m3 olarak kaydedilmiştir. Dünya doğal gaz
rezervlerinin % 43’ü Orta Doğu’da, % 29,1’i eski
SSCB ülkelerinde, % 8’i Asya-Pasifik ülkelerinde, %
6’sı Kuzey Amerika’da bulunmaktadır. OECD
ülkelerinin doğalgaz rezervi ise 18,6 trilyon m3 olup
toplam rezervin % 10’unu oluşturmaktadır. 2012
yılında 33,6 trilyon m3 ispatlanmış rezerv miktarı ile
ilk sırada yer alan İran’ı 32,9 trilyon m3 ile Rusya; 25,1
trilyon m3 ile Katar izlemektedir. Bununla birlikte,
küresel doğal gaz rezerv sıralaması, farklı kaynaklarda
değişiklik gösterebilmektedir.
KÜRESEL DOĞAL GAZ ÜRETİMİ
2014 yılı başında 3,291 trilyon m3 olarak
gerçekleşen küresel doğal gaz üretimi, 2012 yılında %
1,9 artmış ve 3,364 trilyon m3 olarak gerçekleşmiştir.
Doğal gaz üretimindeki bu artış, büyük ölçüde Suudi
Arabistan ABD, Katar, Norveç ve İran’dan
kaynaklanmıştır. Doğal gaz üretiminin talep ile paralel
olarak 2035 yılında % 1,9 yıllık artışla 5,11 trilyon
m3’e ulaşacağı ve bu artışın yaklaşık % 50’sinin “şeyl
gaz”dan kaynaklanacağı tahmin edilmektedir.
Uluslararası Enerji Ajansı’na göre 2035 yılına kadarki
dönemde, dünyanın hemen her bölgesinde doğal gaz
üretiminin artması beklenmektedir. Bunun tek
istisnasının ise Avrupa olacağı değerlendirilmektedir.
Norveç’in doğal gaz üretim artışının, Avrupa
genelindeki üretim düşüşünü karşılamada yetersiz
kalması beklenmektedir. Çin, ABD, Rusya ve
Avustralya ise, 2035 yılına kadar en fazla doğal gaz
üretim artışı gösterecek ülkelerin başında gelmektedir
(16). OECD ülkelerindeki gaz üretimi artışının şeyl gaz
kaynaklı olmasına karşın; OECD dışı ülkelerde doğal
gaz üretimindeki artışın, konvansiyonel üretim
artışından kaynaklanacağı tahmin edilmektedir. Öte
yandan, yeni doğal gaz arz kaynakları arasında Irak,
Doğu Afrika, Brezilya ve Doğu Akdeniz’in önemli rol
oynaması beklenmektedir. Hâlihazırdaki üreticiler olan
Rusya, Hazar Bölgesi, Kuzey ve Batı Afrika’nın da
üretim artışına katkı sağlamaya devam edeceği
6.
6
öngörülmektedir. Kuzey Amerika’daşeyl gaz
üretimindeki artışın, 2016 yılına gelindiğinde % 99’a,
2035 yılına gelindiğinde ise % 70’e ulaşacağı
beklenmektedir Kuzey Amerika’da, konvansiyonel
olmayan gaz üretiminin, konvansiyonel kaynaklardan
elde edilen gaz üretimindeki düşüşü fazlasıyla
karşılaması öngörülmektedir. ABD gaz üretimindeki
artışın 190 milyar m3 civarında olması ve böylelikle
2035 yılı ABD gaz üretimi yaklaşık 840 milyar m3’e
ulaşması beklenmektedir. Böylelikle, 2035 yılına kadar
olan dönemde ABD’nin dünyanın en büyük gaz
üreticisi konumunu koruyacağı tahmin edilmektedir.
Ancak, Kuzey Amerika dışındaki şeyl gaz üretiminin
hızlanacağı ve 2027 yılında Kuzey Amerika’daki
üretimi geçeceği tahmin edilmektedir. Küresel şeyl gaz
üretiminde % 13 ile Çin’in Kuzey Amerika dışında
dünya üretimine katkısının olacağı ve bu iki ülkedeki
üretimin 2035 yılında dünya üretiminin %81’ini
karşılayacağı beklenmektedir. Avusturalya’nın da 2020
yılından sonra başlıca arz ülkelerine katılacağı
öngörülmektedir.
KÜRESEL DOĞAL GAZ REZERVLERİNİN
ÖMRÜ
Dünya doğal gaz rezerv ömrü, 2012 yılında doğal gaz
rezervindeki % 0,3’lük azalma nedeniyle 55,7 yıla
gerilemiştir. Daha önce petrol rezervlerinin ömrüne
ilişkin yapılan değerlendirmelerin, doğal gaz rezerv
ömürleri için de aynı değerleri dikkate alınmasında
yarar olduğu düşünülmektedir
KÜRESEL DOĞAL GAZ TÜKETİMİ
2012 yılında küresel doğal gaz talebi, bir önceki
yıla göre % 2,2 bir artış göstererek tarihsel artış
ortalaması olan % 2,7’nin altında kalmıştır. 2011
yılında 3,232 trilyon m3 olan dünya doğal gaz talebi,
2012 yılı sonunda 3,314 trilyon m3 olarak
gerçekleşmiştir Talep artışının en fazla görüldüğü
bölgelerin başında Latin Amerika, Kuzey Amerika ve
Afrika gelirken; ülkeler bazında da Çin ve Japonya,
sırasıyla % 9,9 ve % 10,3’lük oranla, en fazla gaz
tüketim artışının yaşandığı ülkeler olmuştur. Diğer
taraftan, doğal gaz talebinde AB ülkelerinde ortalama
% 2,3 ve eski SSCB ülkelerinde ortalama % 2,6 olmak
üzere düşüş gözlenmiştir. Uluslararası Enerji
Ajansı’nın 2013 yılında yayınladığı raporun Yeni
Politikalar Senaryosu’nda; gaz talebinin 2035 yılına
kadar ortalama yıllık % 6 artış göstererek 5 trilyon m3
’e ulaşması ve bu artışın % 85’inin OECD dışı
ülkelerin talebinden kaynaklanması beklenmektedir.
Asya Pasifik’te, enerji tüketimindeki payı sınırlı olan
gaz talebinin, özellikle Çin’de beklenen yüksek talebe
bağlı olarak dört kat artacağı tahmin edilmektedir.
AB’nin en büyük gaz ithalatçısı konumunu sürdürecek
olmasına rağmen, gaz talebinin 2035 yılında 2010
seviyesine gerilemesi beklenmektedir. Bunda, bir
yandan artan gaz fiyatları, diğer yandan ise AB’nin
“20-20-20” olarak özetlenen enerji politikasının; talebi
azaltma, verimliliği artırma ve enerji kompozisyonunda
yenilenebilir kaynakların payını artırma yönündeki
çabalarının etkili olması beklenmektedir.
KÜRESEL HİDROKARBON ENERJİ
POLİTİKALARI
Günümüzde, gelişmiş devletlerin yanı sıra
gelişmekte olan devletler için en önemli konulardan
birisi de enerji kaynaklarına güvenli ve sorunsuz bir
biçimde erişebilmektir. Bu, kendi sistemlerinin ve
küresel ekonomik sistemin sürdürülmesi açısından çok
önemlidir. Bu kaynaklara sahip olan devletler ile bu
kaynaklara ihtiyaç duyan diğer devletler arasında kimi
zaman yakın ilişkiler kurulabilmekte kimi zaman da
problemler cereyan edebilmektedir. Enerji kaynakları
7.
7
açısından zengin fakathenüz gelişmesini
tamamlayamamış ülkeler, ellerinde bulundurdukları
petrol ve doğalgaz gibi kaynakları, bu kaynaklara aşırı
ölçüde gereksinimi bulunan sanayileşmiş ülkelere
satarak kendilerine girdi sağlamayı amaçlamaktadırlar.
Aynı zamanda bu kaynakların satışından elde ettikleri
gelirleri kendi ülkelerini gelişmesi için
kullanmaktadırlar. Birleşik Devletler gibi
endüstrileşmiş ülkeler bu kaynakların kendi ülkelerine
problemsiz bir şekilde ulaşmasını hedeflemektedirler.
Bu amaca yönelik olarak gelişmiş devletler birtakım
stratejiler ortaya koymaktadırlar. Bunlardan en
önemlilerinden birisini bu kaynaklara sahip olan
ülkelerle her alanda yakın ilişkiler geliştirmektir. Bir
diğeri ise petrol ve doğalgaz gibi kaynakların boru
hatları ile kendilerine aktarılması hususunda bu hatların
geçtiği ülkelerle yakın ve sağlam münasebetler tesis
etmektir. Biz de hem bu konuda aslan payına sahip
olan ülkeleri hem de ülkemizi yakından ilgilendirmesi
hasebiyle bize komşu olan ve politikalar sorunları ele
almayı yeğliyoruz.
DOĞU AKDENİZDE HUKUKİ DURUM VE
DOĞALGAZ ARAŞTIRMALARI
Rus gazını temel alan Batı Doğal Gaz Boru
Hattı’ndan Türkiye’ye gelen gazda, özellikle kış
aylarında cereyan eden ve geçiş ülkeleri tarafından
hattan anlaşmaların ötesinde gaz alınmasından ötürü
ortaya çıkan problemleri ortadan kaldırmaya yönelik
olarak gerçekleştirilen Mavi Akım, Kiev’i transit
olarak devre dışı bırakan dikkat çekici gaz boru
hatlarından birisi olmuştur. Mavi Akım, Ukrayna’yı
transit ülke olarak AB-Rusya Jeo-enerji Alanı’ndaki
göreceli olarak biraz daha sekteye uğratırken, Moskova
ise AB’den sonra en önemli ve güvenilir pazar olan
Türkiye’ye doğalgaz satışını uzun bir zaman, geçiş
ülkelerini devreden çıkarmak suretiyle garanti altına
almış ve Ankara’nın kendisine olan bağımlılığını daha
üst seviyelere çıkartarak Moskova-Ankara Jeo-Enerji
Alanı’nı kendi lehine sağlamlaştırmıştır. İmzalanan
anlaşma uyarınca Ankara, bu hattan tedarik ettiği
doğalgazı üçüncü ülkelere satma (re-export) hakkının
bulunmaması o tarihten itibaren Türkiye’nin enerji
politikalarına sekte vurmuştur. O zamanki şartlarda
Ankara’nın gereksiniminin çok üzerinde bir hacimde
anlaşmaya varılması, pahalı olması, re-export hakkının
bulunmaması ve al veya öde şartlarının Türkiye’nin
lehine olmaması neticesinde Türkiye, dünyada örneği
bulunmayan yüksek miktarlardaki elektriği doğalgaz
santrallerinden üretmek zorunda kaldı. Mavi Akım
Projesinin ortakları olan Moskova, Roma ve Ankara’ya
ilaveten Tel-Aviv de bu hata ilgi göstermektedir. Enerji
kaynaklarını çeşitlendirmeyi hedefleyen Tel-Aviv, var
olan enerji kaynaklarını hem çok zor şartlarda hem de
pahalıya almaktadır. Meksika, Norveç ve İngiltere ile
petrol, Avustralya, Güney Afrika ve Kolombiya ile de
uzun süreli ve pahalı sözleşmeleri imzalayan Tel-
Aviv’in yakın coğrafyasında bulunan Arap
ülkelerinden petrol veya kömür alması ise siyasi
koşullardan ötürü olası değildir. Fakat son hatla
Mısır’la doğalgaz hattının kurulma fırsatının ortaya
çıkmasıyla, enerji stratejisinde değişiklik yaparak enerji
kaynakları arasında doğalgaz payını arttırma kararını
almıştır. Böylelikle hem petrol ve kömüre yönelik
yaptığı harcamaları düşürerek doğalgaz gibi daha ucuz
bir yakıttan faydalanacak hem de büyük kısmını Arap
ülkelerinin meydana getirdiği OPEC’in petrol
fiyatlarıyla oynaması halinde, İsrail ekonomisinin
asgari seviyede etkilenmesine yol açacaktır. Bundan
dolayı, Kahire’nin yanı sıra Moskova gazına da
8.
8
yakından ilgi göstermeyebaşlamıştır. Mavi Akım
bitirildikten sonra, Ankara bu hattın genişletilmek
suretiyle veya paralel yeni bir hatla Ceyhan’a kadar
uzatılmasını önermiştir. Yalnızca proje aşamasında
olan ve Mavi Akım-II olarak da isimlendirilen bu proje
gerçekleşirse, Kremlin doğalgazı Akdeniz’e inmiş
olacak ve buradan da Lübnan, İsrail ve hatta Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gidebilecektir. Böylelikle
hem Ankara stratejik gücüne güç katmış olacak, hem
de Moskova yeni pazarlara ulaşma olanağı bulacaktır.
Buna ilaveten Tel-Aviv yeni bir doğalgaz kaynağına
erişme şansı bulacak ve Rusya-Türkiye Jeo-enerji
Alanı, İsrail’e kadar uzatılarak bu ülkeyi de içerir
duruma gelecek ve Alan, Rusya-Türkiye/İsrail Jeo-
enerji Alanı halini alacaktır. Neticede ortaya çıkacak
olan bu alan, AB-Rusya Jeo-enerji Alanı’na kayda
değer bir alternatif halini alacaktır. Ankara ise hem
tüketici ülke pozisyonuna sahip olurken, hem de transit
ülke özelliğini elde edecektir. Fakat burada son
dönemde bölgede yaşanan bazı önemli olaylardan
bahsetmek gerekmektedir. 2011 senesinin ortasından
bu yana hem Kıbrıs sorununu, hem de Doğu Akdeniz
bölgesi ve genel bakımdan dünya siyasetini yakından
etkileyebilecek çok dikkat çekici bir gelişme cereyan
etmiştir. Bu da Kıbrıs adasının güneyinde keşfedilen
doğalgaz potansiyelidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi,
Ağustos 2011’de petrol ve doğalgaz arama
çalışmalarını başlatmıştır. 15 Eylül’de ABD’li Noble
ve İsrailli Delek firması tarafından doğalgaz aramaları
için kullanılacak olan “Afrodit” olarak isimlendirilen
platform 12’inci parsele varmış ve 18 Eylül’de sondaj
işlemine başlamıştır. Rum tarafının sondaja
başlamasından dolayı BM 66. Genel Kurulu
çerçevesinde görüşmelerde bulunmak ve temaslar
gerçekleştirmek üzere New York’ta bulunan KKTC
Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan arasında 21 Eylül 2011’de KKTC ile
Türkiye arasında Kıta Sahanlığını Sınırlandırma
Anlaşması’na imza konulmuştur. Cumhurbaşkanı
Eroğlu, imza konulan anlaşmanın Rum yönetimini
davranışlarından vazgeçirmeye yönelik önleyici tedbir
olduğunu belirtirken, Başbakan Erdoğan, Rum
kesiminin “sorumsuz, tahrik edici ve tek yanlı adımını”
protesto etmiştir. Anlaşmanın ardından Türkiye
Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) petrol ve
doğalgaz arama izni verilmiş ve Koca Piri Reis gemisi
tarafından petrol sondajı için ihtiyaç duyulan sismik
veri çalışmalarına “G” noktası olarak isimlendirilen
bölgede başlanmıştır. Avrupa için kaynak çeşitliği
yaratma potansiyeline sahip diğer alternatifler arasında
Türkiye’yi de ilgilendiren Doğu Akdeniz bölgesi yer
almaktadır. İsrail ve Güney Kıbrıs tarafından yapılan
aramaların sonucunda rezervlerin büyüklüğüne dair
kesin verilere ulaşılamasa farklı varsayımlar öne
sürülmektedir. Mayıs 2012 itibariyle Doğu Akdeniz
havzasında kanıtlanmış ve tahmini doğalgaz
rezervlerinin yaklaşık 77 trilyon kübik fit gaza sahip
olduğu düşünülmektedir. İsrail ve Kıbrıs’taki yeni
keşiflerle harekete geçirilen arama faaliyetleri bölgede
hızlandırılmıştır ve ekstra miktarlarda doğalgaz ve
muhtemelen petrolün önümüzdeki yıllarda keşfedilme
olasılığı söz konusudur. Birleşik Devletler Jeolojik
Araştırmalar Birimine göre sadece Leviathan
bölgesinde 2010 itibariyle 122 tcf büyüklüğünde tekrar
kazanılabilir/değerlendirebilir doğalgaz rezervleri ve
1,7 milyar varil tekrar kazanılabilir petrol rezervi
olduğunu tahmin etmektedir. Fakat petrol ve doğalgaz
endüstrisinde Birleşik Devletler Jeolojik Araştırmalar
Birimi’nin raporları sadece durumu gösterdiği
9.
9
düşünülmektedir ve umutedilen miktarların bir
göstergesi olarak alınmamaktadır. Bölgedeki petrol ve
doğalgaz miktarlarının ölçeği daha doğru bir biçimde
tahmin edilmeden daha ileri keşiflerin sonuçlarına
ihtiyaç duyulmaktadır. Söz konusu rezervlerin
çıkarılmasındaki en önemli iki aktör ise İsrail ve
ABD’li Noble Energy şirketidir. Diğer yandan Türkiye
ve Lübnan’ın da bölgede arama çalışmalarını
hızlandırmaları beklentiler dâhilindedir. Doğu
Akdeniz’deki rezervler Avrupa enerji piyasası için
alternatif olabilme potansiyeline sahip olsa da
bölgedeki devletlerarası anlaşmazlıkların kısa vadede
uluslararası hukuk dâhilinde çözüme ulaştırılmasının
mümkün gözükmemesi olası projeler için ciddi
anlamda bir belirsizlik yaratmaktadır.
Harita1: Kıbrıs ve yakın çevresi doğalgaz rezervi ile
ilgili ülkeler (TPAO)
IRAK-SİYASİ VE SEKTÖREL GELİŞMELER
Irak’ta 2003 yılında başını ABD ve İngiltere’nin
çektiği koalisyon güçlerinin işgalinden sonra
günümüzde dahi devam eden bir kargaşa olduğu
bilinen bir gerçektir. ABD’nin 2009’da çekilme kararı
alması suların durulmasına engel olamamış, geriye
kalan maliki yönetimi izlediği yanlış ve son derece
tehlikeli siyasetten ötürü geriye siyasi ayrılıkların
teşekkül ettiğini söylemek mümkündür. 2014 yılı
içerisinde başa gelen ibadi yönetimi ile ilişkiler biraz
daha ılımlı olsa da patlak veren DEAŞ terörü adeta
Irak’ta tüm dengeleri alt üst etmiştir. Öyle ki Türkiye
toplam Irak ile değil IKYB yönetimi ve benzeri
oluşumlarla muhatabı artmış ve enerji başta olmak
üzere birtakım anlaşmalar imzalanmıştır. Buna rağmen
Erbil ile Irak arasında sular durulmamış karşılıklı hak
talepleri siyasi krizlere sebebiyet vermiştir. Neticede
Türkiye İKYB ile çeşitli anlaşmalar yapmış ve bir
takım kazanımlar elde etmiştir. Bu konuda IKBY ‘nin
elde ettiği stratejik noktalar bölgeyi önemli kılmış,
bölgede DEAŞ terörü petrol üretiminin azalmasına
sebep olmuştur. Öyle ki örgüt öncesi günde 250000
varil petrol çıkarımı söz konusu iken sonrasında 50000
varile kadar gerilemiştir. O halde toptan ırak için
denilebilir ki petrol üretimi günlük bile çabuk
değişebilen ciddi dalgalanmalar gösterir.
Harita 2: Irak’ta siyasi parçalanmışlığı gösterir
(TPAO,2014)
10.
10
Harita 3: DAİŞterörünün etkili olduğu
alan(TPA0,2014)
İRAN ENERJİ POLİTİKALARI
İran’ın Enerji Politikaları İran, jeo-stratejik
konumu ve zengin enerji kaynakları nedeniyle Orta
Doğu ve Basra Körfezinde öne çıkan ülkeler
arasındadır. İran, Çin ile birlikte ABD’nin lider
konumda bulunduğu yenidünya düzenine karşı
çıkmaktadır. Bu iki ülke arasında yapılan ortak
bildiride, 21.yüzyılda uzun vadeli dostluk ilişkilerinin
oluşturulması ve iki ülkenin ekonomik ve stratejik
çıkarlarına uygun ilişkiler kurulması yönünde görüş
birliğine varılmıştır. İran, 135 milyar varil kanıtlanmış
petrol rezervleri ile dünya petrol rezervlerinin yüzde
12’sine sahip bulunmaktadır. İran bu konuda Suudi
Arabistan’dan sonra dünyada ikinci sırada gelmektedir.
İran, yaklaşık % 15,4 doğal gaz rezerviyle de bu alanda
Rusya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır (BP,
2008). İran’ın bir başka önemi ise, 240 milyar varil
dolayında kanıtlanmış ve tahmini petrol rezervi olan
Hazar’a kıyısı olmasından kaynaklanmaktadır. İran’ın
son yıllarda sanayisinde kullanılan petrolün payı
azalırken, doğal gazın payı artmıştır. Ülkenin enerji
ihtiyacının karşılanmasında doğal gazın payı % 63’e
yükselmiştir (http://www.emo.org.tr, 21.07.2008).
İran’ın küresel doğal gaz piyasalarına entegre
olmasındaki temel sorun, bu ülkedeki Molla rejimine
karşı ABD tarafından uygulanan ambargodur. İran’ın
Orta Asya ülkelerine yönelik etkin olma politikası, yine
ABD tarafından kısıtlanmaktadır. ABD’nin Orta Asya
ülkelerine ilgi duyma nedenleri arasında, İran’a yönelik
çevreleme politikasının kırılmaması ve bölge
ülkelerinin İran kaynaklı kökten dinci bir yapıya
dönüşmelerinin engellenmesi düşüncesi yer almaktadır
(Bayraç-Aras, 2007). Dünya doğal gaz rezervlerinin
%15.4’üne sahip olan İran’ın, doğal gazı üretip dışarı
ihraç edebilecek, ciddi bir teknoloji ve pazar ihtiyacı
vardır. Bunun için, Rusya ile petrol-doğal gaz
sahalarının arama-çıkarma çalışmalarının birlikte
yapılması, yeni rafinerilerin kurulması ve iletim
hatlarına yatırımı öngören bir mutabakat anlaşması
imzalanmıştır. Rusya ayrıca, İran’ın Güney Pars
Sahası, İran-Pakistan-Hindistan Boru Hattı ve LNG
projelerine de ortak olmak istemektedir.
(http://www.globalstrateji.org, 25.8.2008). Rusya
böylece, İran’a yönelik ABD ambargosundan
yararlanarak, avantaj elde etme peşindedir. İran’ın
Rusya Federasyonu ile yapmış olduğu nükleer güç
anlaşmasının iptal edilmesi konusunda, uluslararası
boyutta çeşitli girişimler yapılmıştır. Bölgeye yönelik
strateji ve politikaların uygulanmasında Rusya-İran-
Ermenistan bloğuna karşılık, ABD-Türkiye-
Azerbaycan-Gürcistan-İsrail bloğu karşı karşıya
gelmektedir. AB, Orta Asya ve Rusya’nın enerji
kaynaklarına alternatif oluşturmak üzere, İran’ın zengin
doğal gaz kaynaklarının dünya enerji sektörüne entegre
olmasını istemektedir. Türkmen gazının İran üzerinden,
Türkiye ve gelecekte de Avrupa’ya taşınması
önerilmektedir. ABD’nin ambargosu nedeniyle, bu
proje devreye sokulamamışsa da İran ile Türkiye
arasında imzalanan gaz alım satım anlaşması
kapsamında, gecikmeli de olsa İran-Türkiye Doğal Gaz
Boru hattı tamamlanmış ve 2001 yılı sonunda devreye
alınmıştır. İran-Türkiye hattının kapasitesi 10 milyar
m3 /yıl olarak belirlenmiştir. Büyük ölçüde Rus gazına
bağlı olan Türkiye için bu hat, kaynak çeşitliliği
açısından önem taşımaktadır. Son yıllarda yaşanan
önemli bir gelişme de; 28 Ocak 2007’de İran
tarafından Rusya Federasyonu’na yapılan, doğalgaz
ihracatçısı ülkeler organizasyonu (GasOPEC)
kurulması teklifidir. Doğalgazda da, OPEC benzeri bir
11.
11
birlik kurma teklifininhedefi, Karadeniz, Güney
Kafkasya ve Orta Asya enerji kaynaklarını batı’ya
yönlendirmede İran ve Rusya’nın çıkarlarının
korunmasıdır (http://www.tusam.net,10.07.2008).
Harita:4 İran ve çevresinin jeopolitik önemi
(TPAO,2014)
TANAP BÖLGESEL ENERJİ POLİTİKASI
Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP)
Enerji İşbirliğinde Önemli Bir Atılım İstanbul, 26
Haziran 2012 tarihinde, Türkiye-Azerbaycan
ilişkilerinin tarihi anlarından birine tanık oldu. Türkiye
ve Azerbaycan salı günü Azeri doğal gazını Türkiye
üzerinden Avrupa'ya ulaştırmayı planlayan 7 milyar
dolarlık hükümetler arası Trans Anadolu Doğal Gaz
Boru Hattı Projesi (TANAP) anlaşmasını imzaladı.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev,
Azerbaycan'ın Şahdeniz II alanından bir yıl da 16
milyar metreküp gazı ulaştırarak, altı yıl içinde
tamamlanması öngörülen projeyi başlatmak için
anlaşmayı İstanbul'da düzenlenen bir törende imzaladı.
Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın yapmış
olduğu bu yatırım Türkiye ekonomisindeki en büyük
uluslararası doğrudan yatırımıdır. 2017 yılı sonuna
kadar PETKİM edinimi ve TANAP dahil olmak üzere,
SOCAR'ın Türk ekonomisine yatırımlarının 17 milyar
dolara ulaşması bekleniyor. Planlanmış olan Trans -
Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) projesi
Ankara ve Bakü tarafından uzun süre detaylı olarak ele
alındı. Ancak bu proje Avrupa'nın en büyük doğal gaz
tedarikçisi konumundaki Rusya'dan yapılan sevkiyata
alternatif olması amacıyla yapılması düşünülen,
Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına Hazar gazını
taşımak için tasarlanmış Nabucco Boru Hattı Projesi'ne
olan ilgi nedeniyle bir süre odak dışı kalmıştır. İmza
törenindeki konuşmasında "Bugünkü imza bu proje
için yasal çerçevenin tamamlanmasındaki en önemli
adımdır." diye ifade Erdoğan; "Bu proje sadece
ülkelerimiz arasındaki bağları derinleştirmeyecek,
Türkiye üzerinden Azerbaycan ve Avrupa arasında
organik bir bağ oluşturacaktır." diyerek ekledi.
Erdoğan konuşmasını yaparken yanında bulunduğu
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'i kastederek:
"Kardeşim 50 milyar dolara ulaşmak için hiçbir engel
olmadığını söylüyor." dedi. Aliyev ise "Bu bölgede
Türkiye ile Azerbaycan olmadan sağlıklı bir enerji
koridoru hayal etmek mümkün değildir. TANAP
sadece bu iki devlete ait bir projedir ve biz bu alanda
işbirliğimizi sıkılaştırmaya kararlıyız." dedi.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ilham Aliyev Hazar
sürdürülebilir enerji erişiminin önemini vurguladı ve
projenin enerji ikmal yollarının çeşitlendirilmesi
amacıyla Avrupa için kilit rol oynadığını belirtti.
Azarbeycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR), Türk
Devlet Boru Hattı ve Gaz Şirketi (BOTAŞ) ve Türk
Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) temsilcileri de
törende hazır bulundu. Başbakanlığı tarafından
düzenlenen imza töreninde ayrıca Azerbaycan Sanayi
ve Enerji Bakanı Natig Aliyev ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'da katıldı. Resmi
anlaşma öncesinde, Aralık 2011'de Türkiye ve
Azerbaycan Türkiye üzerinden Avrupa'ya Azerbaycan
Şahdeniz bölgesinden doğal gaz sağlamak için bir
12.
12
doğal gaz boruhattı inşa edecek bir konsorsiyum
kurmak için mutabakat zaptı imzaladı. Şu anda,
TANAP'ın yüzde 20 payı BOTAŞ'a ve yüzde 80 payı
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR)'a aittir.
Mart ayında, bir Türk Enerji Bakanlığı yetkilisi,
Türkiye'nin projedeki yüzde 20 hissesinin
artırabileceğini söyledi. Boru hattının başlangıç
kapasitesinin yıllık 16 milyar metreküpe ulaşması
bekleniyor. Yaklaşık altı milyar metreküp Türkiye'ye,
geri kalanı ise Avrupa'ya teslim edilecek olan proje,
Hazar Denizi'nin Azerbaycan bölümünde çıkarılan
büyük gaz rezervlerini Türkiye üzerinden Avrupa'ya
sağlamak üzere tasarlanmıştır. Bu rezervlerin hacmi
küçük değildir. Bugün, Azerbaycan'ın ispatlanmış gaz
rezervlerinin hacmi 2,6 trilyon metreküpe dayanmıştır.
Proje aynı zamanda sırasıyla ilk elden gaz satışını ve
bu satış karının Azerbaycan ve Türkiye'yi geliştirmek
için yönetilmesini içerir. İnşaatın 2013 sonunda veya
2014 yılı başlarında başlaması bekleniyor, ve projenin
ilk aşamasının 2018 yılında hazır olması öngörülüyor.
Buna ek olarak, Hazar'ın diğer tarafındaki gazın
Azarbeycan yoluyla TANAP boru hattına
yönlendirilmesi mümkün olabilir. Proje 30 milyar
metreküp genişletilebilir ve sonunda 60 milyar
metreküpe ulaşabilir şekilde tasarlanmıştır. Eğer
gerekli olursa TANAP Azarbeycan'ın yeni gaz
bloklarına; Apsheron, Babek, Nahçıvan, Ümit ve
Zafar-Meşal ve bunun yanı sıra dünyanın en büyük
dördüncü doğal gaz rezervi sahibi Türkmenistan'a
genişletilebilir. Trans Anadolu boru hattı anlaşmasının
özellikle Avrupa Birliği'nin Rusya'ya olan enerji
bağımlılığını azaltmaya yardımcı olması bekleniyor.
Harita 5: TANAP projesinin geçeceği
güzergah(ANAP+PROJESİ&espv=2&biw)
UKRAYNA -RUSYA GERİLİMİ VE ENERJİ
SEKTÖRÜNE YANSIMASI
Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan siyasi gerilim,
başta Avrupa olmak üzere tüm dünya piyasalarını etkisi
altına aldı. Özellikle iki ülke arasında yaşanan gerilim,
petrol ve doğalgaz fiyatları üzerinde belirgin olarak
05469368498 ismail kocabaş o5337649575 mustafa
şam etkisini gösterdi. Ukrayna ve Rusya arasında
başlayan siyasi gerilimin etkisiyle, dün petrol
fiyatlarında yaşanan hızlı yükselişin ardından,
bölgedeki gelişmeler enerji piyasalarına yön vermeye
devam ediyor. Rusya’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne
askeri müdahalesinin ardından sert yükselen petrol
fiyatları, bugün siyasi gerilimin yumuşamasına yönelik
iyimserlikle düşüşe geçti. Dün güne yüzde 1,6’lık hızlı
yükselişle başlayan Brent petrolün varil fiyatı, küresel
açıklamaların gerilimi tetiklemesinin etkisiyle 111
doları aşmış ve yılın en yüksek seviyesi olan 112,36
doları görmüştü. ABD Batı Teksas türü ham petrolün
varil fiyatı ise 105,22 dolar ile 23 Eylül 2013’ten bu
yana gördüğü en yüksek seviyeye ulaşmıştı. Analistler,
jeopolitik gerilimin devam etmesi durumunda, Ukrayna
üzerinden Avrupa’ya gaz akışının risk altına
girebileceğini ve bu durumda da fiyatlar üzerinde
yukarı yönlü baskıların oluşabileceğine işaret ediyor.
13.
13
Ekonomik kriz niteliğitaşıyan bu gelişmenin, dünya
enerji arzı üzerindeki dengelerin değişebileceğini
belirten analistler, bu durumun ise özellikle enerji
bağımlılığı olan ülkeler üzerinde etkilerinin ne boyutta
olacağı ise merak konusu.Konuya ilişkin
değerlendirmelerde bulunan Nordea Markets Küresel
Emtia ve Petrol Kıdemli Analisti Thina Margrethe
Saltvedt, Rusya’nın Ukrayna’da taraflar arasındaki en
son çatışmaların endişeleri artırdığını ve bu karmaşanın
aynı zamanda Rusya ve Batı arasındaki ilişkilerin
bozulmasına ve çatışma risklerinin yeniden
yükselmesine neden olduğunu vurguladı. Gelişmelerin
politik güç savaşının bir parçası olarak enerji arzı
tarihinde ilk kez yaşanmadığını hatırlatan Saltvedt,
artan siyasi huzursuzluğun doğal gaz arzında
bozulmalara neden olabileceği korkularını artırdığını
ifade etti. Ukrayna’nın Rus gazı için önemli bir geçiş
ülke konumda olduğuna değinen Saltvedt, şunları
kaydetti: “Özellikle Rusya-Ukrayna’nın 2009 yılında
Avrupa’da enerji krizine dönüşen çatışması hala
hafızalarda. 13 gün boyunca Ukrayna üzerinden
Rusya’nın tüm gaz akışı durmuştu. Güney Avrupa’ya
ve diğer Avrupa ülkelerine de arz tamamen kesilmişti.
Toplamın ortalama yüzde 38’i olarak hesaplanan iç
üretimle, Ukrayna 2012’de doğalgazın yaklaşık 49,6
milyar metreküp tüketti. Rus doğalgazı arzında kalan
kısım Bratstvo (Brotherhood) ve Soyuz petrol boru
hatları üzerinden ithal edildi. Ukrayna’nın jeopolitik
pozisyonu, Rusya’ya yakınlığı ve doğalgaz geçiş ülkesi
olması, Rusya için ülkenin ne kadar önemli olduğunu
vurgulaması açısından ülkenin önemini açıklıyor.
Rusya’nın 8 ana petrol boru hattının 5 kadarı Doğu ve
Batı Avrupa piyasalarına Rus gazını taşıyarak doğalgaz
ihracatı için kullanılıyor.” Kayaç gazının gelecekte
Ukrayna’yı gaz ihracatçısı haline getirebileceğine
dikkati çeken Saltvedt, Ukrayna’da son kayaç gazı
keşiflerinin, gaz arzındaki çeşitlilik imkanıyla
Rusya’dan uzak durmasını sağlayabileceği yorumunu
yaptı. Saltvedt, Rusya’nın Avrupa’daki baskın
pozisyonunun sıkıntı verici olduğunu da vurgulayarak,
“Ukrayna çalkantısı, Avrupa’da gaz arzına engel
olabilir ve fiyatları yükseltebilir” dedi ( Enerji
enstitusu-2014).
Şekil 1: Rusya ve çevresi enerji sektörünü etkiyen
başlıca politik durumlar
TÜRKİYE HİDROKARBON SEKTÖRÜ
Türkiye'deki Hidrokarbon Rezervleri
2013 yılı Türkiye üretilebilir petrol rezervi 2012
yılında 294 milyon varil olarak kaydedilen rezerv
miktarından küçük bir artış göstererek 296 milyon
varil (43,1 ton) olmuştur. Yeni keşifler yapılmadığı
takdirde, mevcut üretim ve tüketim trendleri dikkate
alındığında, kalan üretilebilir ham petrol rezervinin
yaklaşık 18,5 yıllık ömrü bulunmaktadır. Türkiye doğal
gaz rezervi ise 2013 yılında 6,16 milyar m3 olarak
kaydedilmiştir. Yeni keşifler yapılmadığı takdirde,
bugünkü durumda, kalan üretilebilir doğal gaz
rezervinin yaklaşık 10 yıllık ömrü bulunmaktadır.
Türkiye’deki petrol sahalarının % 7’si, 25 - 500
milyon varil rezerve sahip olup, kalan % 93’ünün
rezervi 25 milyon varilden azdır. Diğer bir ifadeyle,
Türkiye’de keşfedilmiş petrol sahalarının % 93’ü
küçük saha, % 7’si ise orta saha sınıfındadır.
14.
14
Sahaların büyük çoğunluğuyaşlı sahalar olup bu
nedenle kuyu verimleri giderek düşmektedir. Bu
kapsamda sahalarda uygulanan üretimi arttırma
teknikleri, kuyuların verimi açısından büyük önem
taşımaktadır. Her geçen gün artan petrol ve doğal gaz
ihtiyacının yurtiçi kaynaklardan karşılanması
yönündeki faaliyetler kapsamında, yeterince
aranmamış basenlerinde ve özellikle Karadeniz ve
Akdeniz’deki deniz alanlarında son yıllarda yapılan
çalışmalar büyük bir ivme kazanmıştır. Diğer taraftan,
tüm dünyada doğal gaz piyasası dinamiklerini yeniden
şekillendiren ankonvansiyonel gazın Türkiye’de
aranmasına ve üretimine yönelik çalışmalara
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Trakya Baseni’nin
Hamitabat ve Mezardere bölgelerinde başlanmıştır.
YURT İÇİ HİDROKARBON ARAMA VE
ÜRETİM FAALİYETLERİNDEKİ GELİŞMELER
Yerli kaynaklar üretimine ülke olarak önem
verilmesinin sonucunda Türkiye’de, son yıllarda,
hidrokarbon aramacılığında ciddi bir hızlanma
görülmektedir. Son on yıl içinde arama faaliyetlerinde
on üç kat artış gerçekleşmiştir. Bu durum daha çok
kamu kaynakları ile gerçekleşmiştir. Türkiye’de 2013
yılında, 28,43 adam/ay jeolojik saha çalışması (tamamı
TPAO tarafından), 84 ekip/ay jeofizik saha çalışması
gerçekleştirilmiş, 89 adet arama kuyusu, 22 adet tespit
kuyusu, 80 adet üretim kuyusu olmak üzere toplam 191
adet kuyu açılmıştır (31, 32). Bu rakam, 2012 yılında
gerçekleşen toplam 151 adet kuyudan % 20 daha
fazladır. 2013 yılında, bir önceki yıla göre özellikle
açılan üretim kuyu sayılarında ciddi bir artış meydana
gelmiştir. Öte yandan, açılan kuyu sayılarıyla paralel
olarak, yılında gerçekleşen sondaj metrajlarında da
2012 yılına göre artış kaydedilmiştir. 2012 yılında
toplam 298.000 metre sondaj yapılmışken, bu rakam
2013 yılında 317.630 metreye yükselmiştir Türkiye’de
2013 yılında toplam 16,6 milyon varil petrol (48.166
varil/gün) ve 561,5 milyon m3 doğal gaz üretilmiştir.
Türkiye’de petrol ve doğal gaz üretimi - Akçakoca
deniz alanlarındaki doğal gaz üretimi hariç - kara
alanlarından yapılmaktadır
TPAO’NUN YÜRÜTTÜĞÜ ARAMA - ÜRETİM
FAALİYETLERİ
TPAO, 1954 yılından bu yana milli petrol şirketi
olarak, Türkiye’nin her geçen gün artan petrol ve doğal
gaz ihtiyacını yurtiçi ve yurtdışı kaynaklardan
karşılama yönündeki vizyonu ve misyonu
doğrultusunda son yıllarda geliştirdiği yeni arama
stratejisi ile faaliyetlerini Türkiye’nin yeterince
aranmamış basenlerine, özellikle Karadeniz ve Akdeniz
deniz alanlarına yönlendirerek, yatırımlarına büyük bir
ivme kazandırmıştır. TPAO, Türkiye’nin ham petrol ve
doğal gaz arzına katkıda bulunmak amacıyla
yurtdışında da Azerbaycan, Irak, Libya, Kazakistan,
Afganistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde
çalışmalarını sürdürmektedir. 2013 yılı sonu itibariyle,
son on yıllık dönemde, TPAO, Türkiye’deki sondaj
öncesi hidrokarbon arama faaliyetleri kapsamında
jeolojik saha faaliyetlerinin % 90’ını ve jeofizik saha
faaliyetlerinin % 51’ini gerçekleştirmiştir. TPAO, 2013
yılında 28,43 adam/ay jeoloji, karalarda 1.234 km
2Boyutlu ve 835 km2 3Boyutlu sismik çalışma ile
denizlerde 929 km2 2B ve 4.509 km2 3B sismik çalışma
gerçekleştirilmiştir. Öte yandan, 15.412 noktada
Gravite Manyetik (9.278 noktası Kuzey Kıbrıs’ta
olmak üzere) jeofizik veri toplama çalışması
yapılmıştır. TPAO’nun yaptığı sondaj faaliyetleri son
on yılda ciddi bir ivme yakalamış ve 2013 yılında 115
adet kuyuda 197.123 metre sondaj gerçekleştirilmiştir.
TPAO’nın 2013 yılında gerçekleştirdiği metraj,
Türkiye’de aynı yıl içerisinde yapılan toplam metrajın
% 56’sına tekabül etmektedir. TPAO, 2013 yılında,
Türkiye’de üretilen petrolün % 75’ini doğal gazın ise
15.
15
% 55’ini üretmiştir.TPAO tarafından 2013 yılında yurt
içinde toplam 12,3 milyon varil ham petrol (33,699
varil/gün) ve 307 milyon m3 doğal gaz üretilmiştir.
Böylece TPAO’nun 2013 yılı yurtiçi petrol eşdeğeri
hidrokarbon üretimi toplam 39.000 varil petrol
eşdeğeri/gün (vpe/g) olarak gerçekleşmiştir
Azerbaycan ve Kazakistan’daki 33.000 vpe/g’lük
üretimi de düşünüldüğünde, TPAO’nun Harita1: Kıbrıs
ve yakın çevresi doğalgaz rezervi ile ilgili ülkeler
(TPAO) yıllık yurt içi ve yurt dışı günlük üretimi
toplam 72.000 vpe/g olarak gerçekleşmiştir. TPAO,
son yıllarda stabil izleyen mevcut yurt içi üretimini
artırma çalışmaları kapsamında, Batı Raman Üretimini
Arttırma Projesi, Garzan Su Enjeksiyonu Projesi ve
Batı Kozluca WAG (Water Alternating Gas) Projesi
yürütmekte olup, 2012 yılı sonu itibariyle kümülatif
113 milyon varil ilave üretim artışı sağlanmıştır. Öte
yandan, TPAO, Karadeniz başta olmak üzere kendi
başına, KKTC ve ayrıca yabancı şirketlerle (Tiway
Turkey Ltd., Petrol Ofisi A.Ş., Foinavon Energy Inc.,
NVT Perenco, Amity Oil, Shell Upstream Turkey BV)
yürüttüğü ortaklık anlaşmaları çerçevesinde kara ve
deniz alanlarında arama çalışmalarını sürdürmektedir.
TPAO’nun yurt içi arama stratejisi; başta Güney Doğu
Anadolu, Trakya ve petrol potansiyeli bulunan diğer
kara alanları ile özellikle son dönemde beklentilerin
büyük olduğu denizlerde yoğunlaşmış bulunmaktadır.
TPAO, 31 Aralık 2012 tarihinde 130 Milyon $’a satın
aldığı son teknolojik donanımlara sahip sismik gemi
Barbaros Hayreddin Paşa ile 2013 yılında yurt içinde
Karadeniz deniz alanlarında 9.195 km 2B, 1.549 km2 3
Boyutlu; Doğu Akdeniz’de 2.530 km2 Boyutlu (21
Ocak 2014 itibariyle), 2.960 km2 3 Boyutlu ile
Kıbrıs’ta (Magosa) 1.888 km2 Boyutlu sismik veri
toplama çalışması gerçekleştirmiştir. Karadeniz’de
2004-2013 yılları arasında yaklaşık 71.000 km 2B ve
15.500 km2 3B sismik çalışma gerçekleştirilmiştir.
Yapılan sismik ve jeolojik çalışmalarda bölgenin
hidrokarbon potansiyeli hakkında önemli bulgular elde
edilmiştir. Karadeniz’de 2004-2013 yıllarında BP,
Petrobras, ExxonMobil ve Chevron ile yapılan ortak
arama çalışmalarında Hopa-1, Sinop-1, Yassıhöyük-1,
Kastamonu-1 ve TPAO tarafından Sürmene-1/1RE
“ultra derin deniz” ile Istranca-1 kuyularının sondajları
gerçekleştirilmiştir. Istranca-1 kuyusundaki testlerden
alınan doğal gaz ve elde edilen jeolojik veriler büyük
önem taşımakta olup, bu kuyu sayesinde Batı
Karadeniz’deki prospektler hususunda çok önemli
bilgilere sahip olunmuştur. Açılan bu kuyuların bilgisi
ışığında Karadeniz’in derin suları altında tespit edilen
yapıların hidrokarbon potansiyelinin keşfedilmesi ve
ekonomiye kazandırılması hedeflenmektedir. 2014
yılında Karadeniz’de Istranca-2, 3 ve 4 kuyularının
kazılması öngörülmektedir. Batı Karadeniz’de, günde
2,1 milyon m3 üretim kapasitesine sahip çift katlı
Akçakoca Platformu devreye alınmıştır. Üretim
katından günde ortalama 250-300 bin m3 doğal gaz
üretimi yapılmaktadır. Çayağzı Proses tesislerinde
Akçakoca sahası dışında, Batı Karadeniz’deki Ayazlı
ve Akkaya sahalarının gazı da proses edilmektedir.
Akdeniz’de (İskenderun, Kıbrıs, Mersin, Antalya
açıkları) ise 2005-2013 yılları arasında 24.000 km 2
Boyutlu ve 5.600 km2 3 Boyutlu sismik çalışma
gerçekleştirilmiştir. TPAO; Trakya, Güneydoğu
Anadolu ve İç Anadolu bölgeleri başta olmak üzere
diğer kara alanlarında geleneksel (konvansiyonel)
metotlarla sürdürdüğü arama çalışmalarına ek olarak;
Türkiye’de bir ilk olan şeyl gaz ve şeyl petrol gibi
geleneksel olmayan yöntemler ile petrol ve doğal gaz
üretimi yapmaya yönelik çalışmalarına yoğun olarak
devam etmektedir. Bu kapsamda son olarak, 23 Kasım
2011 tarihinde Güneydoğu Anadolu’da bazı ruhsat
alanları için Shell ile Ortak İşletme Anlaşması
imzalanmış olup, buradan olumlu sonuçlar elde
edilmesi durumunda önemli bir üretim kaynağı devreye
sokulmuş olacaktır. Bu kapsamda 2013 yılında 2
kuyunun sondajına başlanmış olup, 2014 yılında ise
Shell ile ortak ankonvansiyonel 2 adet kuyunun daha
16.
16
kazılması planlanmaktadır.
TPAO’NUN YURTİÇİ YATIRIMLARI
TPAO, gerek sektörde uygulanan en son teknolojik
bilgi ve ekipmanları/gereçleri kullanarak, gerekse mali
imkânlarını en üst seviyeye zorlayarak, dünya
genelinde süren rekabet ortamında gerilerde kalmamayı
amaçlamış ve çalışmalarını bu performansı sürdürmek
üzere planlamıştır. Kazandırılan yeni teknolojiler ile
faaliyetler etkin, verimli, daha düşük maliyetli ve
zamandan tasarruf sağlanarak sürdürülmektedir.
TPAO, bu kapsamda kaynaklardan sağlanan
hidrokarbon üretimi yanında ülke ihtiyacının kesintisiz,
yeterli ve ekonomik bir biçimde karşılanması amacıyla
yurtdışında da petrol ve doğal gaz arama, sondaj ve
üretim faaliyetlerini 2013 yılında da sürdürmüştür.
Tüm yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerini gerçekleştirmek
amacıyla, TPAO tarafından 2013 yılında 418 milyon
$’ı yurt içi, 762 milyon $’ı yurt dışı olmak üzere
toplam 1.180 milyon$ yatırım harcaması
gerçekleştirmiştir. Son on yılda ise TPAO tarafından
8,2 milyar $ yatırım harcaması yapılmıştır
YÖNTEM VE METODOLOJİ
Esas itibariyle Türkiye’nin potansiyellerini ortaya
koyma amaçlı olan bu çalışmada Türkiye ile ilgili olan
kısımlara geçmeden önce dünya piyasasından
bahsedilmiş ve akabinde ülkemizi de yakından
ilgilendiren komşularımızın jeopolitik önemleri ve
enerji politikaları hakkında bilgi verilmiştir. Bu hususta
özellikle grafik ve tablolardan istifade edilmesi
konunun anlaşılırlığını oldukça yükseltmiştir.
Ülkemizde 2014 yılında, (büyük bir kısmı TPAO
tarafından) 5.566 km2 jeolojik saha çalışması, (936 km
2 Boyutlu kara sismik, 1.203 km2 3B kara sismik, 471
km2 3 Boyutlu deniz sismiği ve 15.424 nokta gravite
manyetik TPAO tarafından) 2.547 km 2 Boyutlu kara,
2.099 km2 3 Boyutlu kara, 471 km2 3 Boyutlu deniz
sismik ve 29.492 nokta gravite manyetik, jeofizik
çalışmalar kapsamında gerçekleştirilmiş, 103 adet
arama kuyusu, 49 adet tespit kuyusu, 64 adet üretim
kuyusu olmak üzere toplam 216 adet kuyu açılmış
olup, (171.486 metre TPAO tarafından) 325.592 metre
sondaj yapılmıştır. 2010 yılında toplam 2,5 milyon ton
petrol ve 726 milyon m3 doğal gaz üretilmiş olup,
günümüze kadar toplam 135,6 milyon ton petrol ve 12
milyar m3 doğal gaz üretimi gerçekleştirilmiştir. Son on
yılda Türkiye petrol üretiminde % 4 oranında düşüş
gözlenmiştir. Türkiye’de yeni petrol sahalarının
keşfedilmesi ve ikincil üretim yöntemlerinin
geliştirilmesi ile üretim düşüşü kısmen engellenebilmiş
ve 2010 yılında 2009 yılına oranla %4’lük bir artış
kaydedilmiştir. Ayrıca, 2002 yılından itibaren TPAO
tarafından kurulan ortaklıklarla Trakya’da
gerçekleştirilen yeni doğal gaz keşifleri ve eski
sahalarda açılan yeni üretim kuyularının devreye
girmesi ile 2001 yılında düşen doğal gaz üretimi tekrar
yükselişe geçmiş ve 2008 yılında 1.014 milyon m3
üretim ile tarihin en yüksek seviyesine ulaşmıştır.
Ancak bu artış 2009 yılından itibaren azalarak 2010
yılında 726 milyon m3 olarak gerçekleşmiştir.
SONUÇLAR
Sonuç olarak yukarıda verilen bilgilerden de
anlaşılacağı üzere Türkiye hali hazırda yaklaşık olarak
potansiyelinin çok düşük bir kısmını
kullanabilmektedir. Hidrokarbonların %90‘a yakını
dışarıdan ithal eden ülkenin elindeki imkanları
maksimum boyutta kullanması elzemdir. Yine diğer
bilgilerden de anlaşıldığı üzere genelde dünya özelde
Türkiye’nin dünyada meydana gelen siyasi
hareketlerden oldukça etkilendiği müşahede edilmiştir.
Hele Türkiye gibi enerjisinin büyük bir kısmını