SlideShare a Scribd company logo
ANNE-BABANIN
EL KİTABI
EZİLEN
Evlatkolik misiniz?
Çocuğunuzun sizi kontrol ettiğini
mi düşünüyorsunuz?
Sizin çocuğunuz olmak kolay mı?
Mutlu çocuk için doğru stratejileri
kullandığınıza mı inanıyorsunuz?
O zaman bu kitap sizin için.
Prof. Dr. Ziya Selçuk
Prof. Dr. Ziya SELÇUK
Ankara Üniversitesinde Psikolojik Hizmetler alanın-
da lisans ve yüksek lisans, Hacettepe Üniversitesi’n-
de ise Psikolojik Danışma ve Rehberlik konusunda
doktora derecelerini almıştır.
İlk, orta, lise ve yükseköğretim düzeyinde çok sa-
yıda kurumun kuruluşunu gerçekleştiren Dr. Selçuk
dünya okul sistemleri üzerinde uzmanlaşmıştır. An-
ne-baba okullarında on binlerce ebeveynin eğitim
çalışmalarını yürütmüştür. Yine on binlerce öğret-
menle yüz yüze etkileşimsel etkinlikler gerçekleştir-
miştir.
Yükseköğretim kurumlarında uzun yıllar yöneticilik
yapan Dr. Selçuk, 2003-2006 yılları arasında Talim
Terbiye Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Gö-
rev yaptığı dönemde Milli Eğitim Sisteminde dönü-
şüm sayılabilecek pek çok değişimin altına ekip ar-
kadaşlarıyla birlikte imza atmıştır.
Rehberlik, davranış gözlemi, iletişim, gelişim, öğren-
me konularında çok sayıda kitabı ve yüzlerce maka-
lesi bulunmaktadır.
Diğer yandan, 2002-2003 Eğitim Öğretim yılında
Özel Maya Okullarının kuruluşunu gerçekleştirmiş-
tir. Bu süreçte sadece Maya Kolejinde olan onlarca
öncü uygulamayı eğitim dünyasına kazandırmıştır.
Özgün bir yaşam projesi olan Maya’daki hizmetleri-
ne yoğun bir şekilde devam eden Dr. Selçuk eğitim
sistemine yönelik makro-mikro faaliyetlerini sürdür-
mektedir.
Yaklaşık 20 yıl Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği
yapan Ziya Selçuk, halen kuruluşunda katkı sağla-
dığı TED Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkan yar-
dımcılığı görevini yürütmektedir. Aynı zamanda,
TedMem adlı eğitim siyaseti düşünce kuruluşunun
direktörlüğü görevini sürdürmektedir.
SIRSÖZ
Bu kitapçığın henüz kurulmamış olan “Anne Babaları Koruma Cemiyeti”
(ABKC) tarafından bastırılmasını arzu ederdim. Şimdilik Özel Maya Okulları
olarak böyle bir girişimi desteklemekle yetiniyoruz. Çünkü anne babaları
çocukların dayanılmaz egemenliği konusunda uyarma zamanının artık gel-
diğini düşünüyoruz. Nitekim onlar da insan evladı.
30 yıla yakın bir süredir çocuklar ve anne babalarla birlikte hayatın ve psi-
kolojinin koridorlarında dönme dolap oynuyoruz. Meslek hayatımın hiçbir
döneminde ebeveynlerin bu derece mağdur olduğu bir zaman dilimini
hatırlamıyorum. Çocuklar, aile içerisindeki büyük anne ve babalar dahil,
herkesin mantığının nasıl çalıştığını, kime neyin nasıl yaptırılacağını, kimin
kime denetlettirileceğini ezbere biliyorlar. Ailedeki tüm bireyler için yazılı
olmayan el kitapları var çocukların. Gariban büyükler psikologlardan des-
tek alarak çocuğu yönetmekle ilgili bir çok taktik öğrenseler dahi, çocuk
oyunun kuralını hemen değiştirebiliyor. Hatta hipnoz altındaki anne ve ba-
balar, bu hipnozun tesiriyle “Kendimizi çocuğumuza adadık, hayattaki tek
varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cümleler dahi kura-
biliyorlar.
Diğer yandan sadece çocuklar değil, mevcut koşullar da anne babaya bir-
çok dayatmada bulunuyor. “Sistem böyle” denilip ailelerin üzerinde baskılar
kuruldukça onlar da çocuklar üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Doğrudan
veya dolaylı baskı gören çocuklar ise, kendi savunma hatlarını kuruyorlar.
Yani, çocuklar için de zor bir dönemden geçiyoruz.
Bu kitapçık günümüzün kafası karışık anne babalarına gönüllü ve müteva-
zı bir katkı çabasıdır. Mizahi olarak açıklamaya çalıştığım bu durumun, çok
daha ağır/vahim bir tablo olduğu açık ama bunu yazmayacağım...
Hep birlikte el ele verirsek; sistem düşüncesi (system thinking), oyun teorisi
(game theory) ve büyük veri (big data) yöntemlerini kullanarak çocukların
kullandığı taktiklere bir ölçüde karşı koyabiliriz düşüncesindeyim. Çünkü
tahminimizden daha zeki ve sevimliler. Onların düzeyine çıkmamız lazım.
Ziya Selçuk, Prof. Dr.
Özel Maya Okulları Kurucusu
BİR
ÖZEL MAYA OKULLARI
YAYINIDIR
Çocuklardan Uzak Tutunuz.
GERÇEK, ALGILADIKLARIMIZ OLMAYABİLİR.
FOTOĞRAFTA KAÇ TOP VAR?
NEREDEN BAKTIĞIMIZA BAĞLI
İnsanzihnikolaylıklayönlenebiliyorfarkındaolmadan.
Fotoğraftakaçtopvardiyerekzihnibelirlibiryönedoğrultmakmümkün.
Adamınaltıparmaklıolduğunufarkettinizmi?
Karıncaya sormuşlar: Hangi hayvanlar vahşidir? Hangileri değildir?
Cevap: Aslan, kaplan ve ayı son derece sakin ve kendi halinde arkadaşlardır.
Ancak, kaz, piliç ve ördek en vahşi hayvanlardır.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
ÜÇGENİN İÇİNE DÖRTGEN SIĞMAZ.
anonim
Alın Diplomanızı
Boğaziçi Üniversitesi mezunu olup aşçılık
yapan bir gençle tanışmıştım. Siz elektro-
nik mühendisisiniz ve aşçılık yapıyorsu-
nuz, neden dedim. “Babam bana, “benim
gibi Boğaziçi’nde oku ve mühendis ol”
diye yıllarca baskı yaptı. Annem arada bir
“üstüne varma çocuğun” dese de, arka
planda hep iyi polis-kötü polis senaryosu
vardı. Sonuçta sınavı kazandım, okudum.
Diplomamı alıp eve götürdüm: “Anne,
baba, alın bu diplomayı duvara asın. Ben
gidip aşçılık yapacağım, restoran açaca-
ğım.” dedim ve yaptım. Biliyor musunuz,
Boğaziçi mühendislik mezunlarının çok
büyük bir kısmı mühendislik dışında işler-
le uğraşıyorlar.
Çocuklar parmak izi kadar farklı olduğu halde, aileler her çocuktan “aynı” şeyi bekli-
yor. Konuşurken çocuğunun yeteneklerine saygı duyduklarını ifade eden ebeveynler,
sıklıkla “ama” diyerek devam ederler. Anne-babalar çocuklarının nitelikleri ne olursa
olsun en iyi liseleri ve üniversiteleri kazanmalarını istiyorlar. Bunun için her türlü
desteği de sağlıyorlar. “Parasıyla değil mi? Her türlü hocayı, psikoloğu tutar kazan-
dırırım.” türünden cümleler çok yaygın. Sonuçta kendisinden beklenen ideal benlik
tasarımıyla, çocuğun gerçek benliği ve yeteneği/nitelikleri arasındaki fark arttıkça
çocuğun patolojisi de artıyor. Bu sefer çocuğu eski haline getirmek için psikolog-
lar tutuluyor ve maalesef sınav kazanmak için, çocuk kaybediliyor. Aslında yaşanan
tüm bu çatışmanın tek nedeni çocuğun potansiyel doğasına saygı göstermemek.
OLAN
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Her insan doğuştan yapısal olarak gelen ve
yaşam boyu değişmeyen dokuz farklı mizaç
tipinden biriyle dünyaya gelir. Mizaç yapısı-
nın içsel ve çevresel etkenlerle etkileşmesi
sonucunda değişime açık olan kişilik ortaya
çıkar. Ancak bazen çocuklar, olumsuz yetiş-
me ortamlarında mizaçlarına ters bir kişilik
yapısı geliştirme durumunda kalabilirler.
Aslında uygun olan, çocuğun mizacının te-
melinde gelişen bir doğal kişilik ile, eğitim
yoluyla kazandırılan değer ve yeteneklere
karşılık gelen sentetik kişiliğe ulaşmaktır.
İşte tam da bu noktada, eğer çocuk miza-
cına tamamen aykırı bir alan ya da mesleğe
yöneltilirse yaşamda başarısız olma ihtimali
çok yükselir. Her çocuğun “mizaç tipinin”
belirlenip, kendi yapısına uygun mesleklere
yöneltilmesi bir zorunluluktur. Aksi halde,
elma çekirdeğinden (mizaç) kivi (mizacıyla
uyumsuz kişilik) üretmeye çalışmış oluruz.
ELMA
ÇEKİRDEĞİNDEN
KİVİ ÜRETMEK
MÜMKÜN MÜ?
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
TOPLUMUN ÖDÜLLENDİRDİĞİ BAŞARILAR, KİŞİLİĞİ KAYBETME PAHASINA KAZANILIR.
benjamin jowett
İki Buçuk Nasıl Yazılır?
İlkokul ikinci sınıftayken öğretmenimiz “İki
buçuk nasıl yazılır?” diye sordu. Herkes
defterine yazıp öğretmene gösteriyordu.
Ben de deftere iki buçuk yazdım ancak bi-
raz farklıydı. Önce rakamla 2 yazdım daha
sonra onun yanına 2 rakamının üst yarısını
yazdım. Bana göre iki buçuk olmuştu. Bir
iki vardı, bir de onun yarısı. Ancak bu ya-
ratıcı (!) yaklaşımım sonucunda öğretme-
nimden tokat yiyip ciddi bir azar işittim.
“Salak mısın sen”?
Matematikten 100 alan çocuklara gıptayla
bakılır ve gerekeni fazlasıyla yaptığı söy-
lenir. Artık onun çalışmasına gerek yoktur.
Oysa 100 alan çocuğun daha fazla çalışma-
sı ve doğuştan getirdiği yeteneğiyle çıkabi-
leceği en yüksek potansiyel doruğa çıkması
sağlanmalıdır. Çünkü onun yıldızının parla-
dığı alan matematiktir.
Günümüz eğitim sistemi, “her şeyden bir
şey öğretmeye yönelik” olduğu için, “bir
şeyden her şeyi bilmeye yönelik” kabiliyet
taşıyan çocuklar maalesef arada kaybolup
gitmekteler. Çok rahat bir şekilde çok yük-
sek notlar alabilen çocukların üst becerilere
yönelik eğlenceli bilim ortamlarına yöneltil-
mesi yararlı olacaktır.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir durumdur. Ba-
zen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenciye başaramadığı bir konu-
da ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani senin başaramadığın, kendini kötü his-
settiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız.” Bu şekilde zorlanan çocuk,
sorununiçerikvemateryaldedeğil,kendisindeolduğunainanmayabaşlayacakvedaha
da zorlanacaktır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi.” Oysa çocuk belki de dünya çapında sıçra-
ma yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kadar diyerek sınırlanmaktadır.
OLAN
ÇOCUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
BIRAK İNSANLAR YÖNETTİKLERİNİ DÜŞÜNSÜNLER, BÖYLECE YÖNETİLİRLER.
william penn
Anneyi Çoçuğa, Çocuğu Markaya
Araştırma sonuçlarına bakıldığında çocuk-
la anne arasında ateşkes elçisi olan marka-
ların kazançlı çıkacağı görülüyor. Çocuklar;
hem kendi istek ve ihtiyaçları için önemli
miktarda para harcadıkları, hem ailelerinin
harcama kalıplarını ve kararlarını önemli
oranda etkiledikleri, hem de ileride mar-
ka sadakati geliştirecekleri için çok önemli
bir pazardır. Nielsen verileri çocukla birlik-
te alışverişe çıkan ailelerin % 82’sinin daha
fazla tükettiğini göstermektedir. Bu pazar
ebeveyn ve çocuğun iradelerini birbirleri-
ne dayattıkları bir savaş alanıdır ve çoğun-
lukla çocuk kontrolü ele geçirir. Dolayısıyla
bu pazara yönelik iletişim yapan bir marka,
Zaltman’ın kontrol metaforuyla hareket et-
meli ve hem marka tercihini dayatan çocu-
ğun, hem de bu markayı satın alım gücünü
elinde bulunduran annenin kontrol sahibi
olduğunu hissettirmelidir. (Dünya Bülteni).
Ailede anne baba atomun çekirdeği gibidir.
Çekirdekteki nötron anne, proton babadır.
Elektronlar ise onların etrafında dönen ço-
cuklardır. Şimdiki aile yapısında ise çocuk
çekirdek, anne baba ise onun etrafında per-
vane olan elektronlar olmuş vaziyette. Oysa
bir an önce doğal yapıya dönüp, “herkes
yerli yerine” komutuna gereksinim var.
E. Neuman’ın dediği gibi, limonatanın suni
tatlandırıcıdan, mobilya cilasının gerçek li-
mondan yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz.
Ortada yönetilen ve yöneten varsa, kuklacı muhakkak çocuktur; tabi istismar eden
nevrotik veliler hariç. İşin garip yanı bazı anne babalar yönetildiklerinin farkında-
lar ve bu durumdan zevk alıyorlar. Çocuğun yönetmesine izin vermek, kısa vadede
gerçekçi olmayan hoş bir duygu yaratabilir. Ancak uzun vadede çocuğun yaşam-
sal mücadele becerilerinin gelişmemesine yol açar. Bunun faturasını elbette an-
ne-baba ve daha fazlasını çocuk ödeyecektir. Bu şekilde devam edildiğinde çocuk,
sürekli olarak “zapt edilmesi” gereken huysuz bir varlığa dönüşebilecektir. Aile sü-
rekli taviz verecek ve ebeveyn olmanın hukukunu zedeleyecektir. Çocuk ise ebe-
veynini rahatlıkla yönetebilirken diğer insanların niçin yönetemediğine şaşıracaktır.
OLAN
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
ÇOCUĞUNUZU
YÖNLENDİRDİĞİNİZİ
DÜŞÜNÜYORSANIZ
BU PROBLEMİN
NE ZAMANDIR
OLDUĞUNU DÜŞÜNÜN
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
ORTADA ÇOCUKLA İLGİLİ BİR SORUN VARSA, ANNE BABADAN HANGİSİNİN ÇOCUKLA DAHA FAZLA
İLGİLENDİĞİNE BAK.
üstad ericsson
Portakalı Soyamadım
Hasta olan annemi ziyaret ettiğimde evde
birkaç misafir vardı. Geçmiş olsuna gel-
mişlerdi. Misafirler arasında sekizinci sını-
fa giden bir erkek çocuk dikkatimi çekti.
İkram edilen portakalı eline aldığı bıçakla
soymaya çalışırken portakal delik deşik ol-
muş bir şekilde, son nefesini veriyordu. İz-
lediğimi fark edince annesi açıklama yaptı.
“Sınavlara çalıştığı için yıllardır portakalını
soyup ben dilimlere ayırdım. Şimdiye ka-
dar hiç soymadığı için bilemedi işte”. Ehe
ehe. Portakalı bile soyamayan bir çocuk
ilerde ne sorunlar yaşar acaba?
İlgi, sevgi, zaman ayırma, göz teması, do-
kunma, para ve benzeri her şeyin tek ço-
cukluk sergilenmesi gerekiyor. Yani üç ço-
cuk için gösterilen toplam ilginin üçte biri.
Doğal ihtiyaç bu kadardır. Bir çocukla gere-
ğinden çok göz teması kurarsanız çocuğun
doğal gelişimini zedelersiniz. Çocuğunuzun
istediği her an onun ihtiyaçlarını karşılamak
için hazır olduğunuzu bilmesini ve dün-
yanın sadece kendi etrafında döndüğünü
düşünmesini istemiyorsanız, onları arada
ihmal edin. Çocukların, karşılaştıkları prob-
lemleri kendi başlarına çözmelerine izin
verirseniz, hayat hakkında daha fazla şey
öğrenme şansları olur. Şimdiki çocukların
en büyük problemi her şeyin önlerine hazır
konması ve mücadele edecek bir fırsatları
olmamasıdır.
Dört çocuğu olan bir aile ilgi, sevgi, zaman ayırma, göz teması, dokunma, para ve
benzeri her şeyi dörde bölüyor. Tek çocuk varsa dördünün hakkı tek çocuğun üzerine
boca ediliyor ve çocuk doz aşımından gidiyor. Her şeyi anne-baba tarafından yapılan
çocuk ise, beceri geliştiremeyip zayıf kalıyor. Çocuk aşırı ilgiden bunalıyor ve doyu-
rulamayan bir ego gelişimi ortaya çıkabiliyor. Dış dünyadaki insanlar böyle şişkin bir
egoyu dikkate almayınca kişilik bozukluğunun önü açılabiliyor. Fonda ise evlatkolik
ebeveynler görünüyor.
OLAN
ÇOCUKLARINIZLA
ÇOK İLGİLENİRSENİZ
ONLARI
ÇOK ZAYIFLATIRSINIZ
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
SEVECEĞİN BİR İŞ SEÇERSEN, YAŞAMINDA BİR GÜN BİLE ÇALIŞMIŞ OLMAZSIN.
konfüçyüs
Çalışan Çocuklar
Baba ve anne büyük bir bilgisayar firma-
sında çalışıyordu. Her gün firmanın servi-
siyle anne-baba ve çocuk işyerine gidiyor-
lar ve dört buçuk yaşındaki çocuğu aynı
bahçe içindeki kurum kreşine bırakıyorlar-
dı. Çocuk doğduktan üç ay sonra bu kreşe
kaydedilmiş ve hala devam ediyordu. Bir
gün yine sabah erkenden ailece hazırlanıp
işyerinin servisine bindiler. Çocuk yolda
babasına bir soru yöneltti:
- Baba biz fakir miyiz?
- Hayır, değiliz oğlum nereden çıkardın?
- O halde ben artık çalışmasam olur mu?
Günümüz çalışma hayatı hem kadın hem de erkekler için ciddi zorlanmalar ve riskler
içeriyor. Mobbing, Cam Tavan Sendromu gibi birçok etken çalışma hayatını çekilmez
hale getirebiliyor. Özellikle kadınlar için çalışma hayatı, kariyer beklentisi bir kat daha
zor. Bu güçlüklerden biri de çocuklarla ilgili. Ev işleri ve çocuk bakımının yeterince ku-
rumlaşmaması kadının üretime katılımını güçleştirmektedir. Kadına ya kariyer ya çocuk
gibi haksız seçimler önerilebilmektedir. Bu arada olan çocuklara olmaktadır. Özellikle
0-3 yaşları arasında yeterince anne şefkati görememek şimdiki çocukların temel so-
runu. Daha sonraki yaşlar kısmen de olsa telafi edilebilirken 0-3 yaşlarında sonradan
telafi çok daha zordur. Anne çalıştığı için ilk yıllarda kuramadığı ilişki ve iletişimi daha
sonraki yıllarda telafi edemeyebilir. “Herkes aynı durumda” dediğimizde durum doğal
olmuyor elbet. Çocuk bu eksikliği telafi edebilmek için çeşitli taktikler kullanırken kişili-
ğininyanlışşekillenmesinegidecekkadarriskleregirebilir;anne-babailgisiiçinolmadık
çarelere başvurabilir. Anne-baba da çocuğa yeterli zaman ayıramamaktan kaynakla-
nan suçluluk duygusuyla gereksiz ödünler verip davranış bozukluklarına yol açabilir.
OLAN
BABA
BİZ
FAKİR MİYİZ?
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Yaş, üzerinde önemle durulması gereken
faktörlerden biridir. Koşullar ne olursa ol-
sun, annenin çalışması her yaş grubundaki
çocuğu farklı etkiler. Sadece 0-3 yaş önemli,
diğerleri önemsiz değildir. Örneğin, ergen-
lik çağındaki çocuğun artık büyüdüğü zan-
nedilse de, bu dönem, çocuğun anne ve ba-
basının farklı bir ilgisine muhtaç olduğu bir
dönemdir. Diğer yandan bebeğin, çocuğun
her zaman anneye ihtiyacı olduğu düşünü-
lür. Oysa en az o kadar annenin babanın da
çocuğa ihtiyacı vardır insan olma yolunda.
Anneler üzerinden çok yorum yapılıyor
ancak babaların özellikle çocuklar küçük-
ken ailedeki dengeleyici rolü çok önemlidir.
Çalışma hayatımızın çocuklarımız üzerinde-
ki etkisi ince elenip sık dokunması gereken
bir konu.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
CEHALETİN MUTLULUK OLDUĞU YERDE, AKLI BAŞINDA OLMAK DELİLİKTİR.
thomas gray
Kime Çekmiş?
Uzun yıllar önce genç bir çift 5 yaşındaki
çocuklarının üstün zekâsı hakkında bana
danışmaya gelmişlerdi. Konuşma sürerken
anne ve baba çocuklarının zekasının anne
tarafından mı, baba tarafından mı geçti-
ği konusunda ciddi bir tartışmaya girdiler.
Ara bulmaya çalışırken kadın konuşmayı
bir cümleyle bitirdi. Eşine dedi ki;
“Tamam çocuğumuz zekasını senden al-
mış. Çünkü seninki yerinde yok.”
Çocuğun zekâsını övmek yerine, onu ce-
saretlendirmek yeterlidir. Bunun için kul-
lanılan cümle kalıpları oldukça işlevseldir:
“bakıyorum çok sıkı çalışıyorsun”, ne güzel,
çalışırken eğleniyorsun” gibi. Zenginleştiril-
miş materyaller sunmak, olumlu-olumsuz
ayrımcılığa uğramasına izin vermemek, çok
yüksek beklentiler geliştirmemek önemli-
dir. Zekâ testi uygulatmamak, uygulansa
bile sadece uzmanın karar vermesine des-
tek olmasını amaçlamak gerekir. Bu konu-
da Yönetim Kurulu üyesi olmaktan onur
duyduğum Türk Zekâ Vakfı gibi kâr amacı
gütmeyen kuruluşları izlemek yol gösterici
olabilir.
Anne babalar çocuklarının zeki olmasını bir gurur kaynağı görürken, popüler algı-
ya göre daha az zeki olan çocuklarını “acaba yeterince ilgilenmiyor muyum, bir
sorunu mu var?” biçiminde algılayabiliyor. Çocuklarına demode testler yaptırıp,
kendilerini de çocukları da perişan ediyorlar. Okulların ve uzmanların istismarı ne-
deniyle paniğe kapılıyorlar. Çığlıkları duyulmuyor. Test sonucu yüksek çıksa dert,
düşük çıksa dert. İşin ilginç yanı test sonuçlarını “gerçek” zannediyorlar. Bu arada
çocuklarının zekâsı geliştiğinde, insanlığının gelişeceğini sanıyorlar. Bunun yanı
sıra, zekâsı çok sık övülen çocuklar başarısız olma ihtimalleri olan işlerden kaça-
rak, başarısızlık ile baş etme yöntemleri geliştiremeyebilir. Sık sık zekâsı övülen ço-
cuk, çaba göstermeyip, imaja çok önem verip, risk almayıp daha az güvenli olabilir.
OLAN
ÇOCUĞUNUZUN
ZEKASINI ÖVERSENİZ
KİŞİLİĞİNİ
ZAYIFLATIRSINIZ
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
DOĞRU SORULAR SORAMAZSANIZ DOĞRU CEVAPLAR ALAMAZSINIZ.
e. hodnett
Kime Sorarsan Sor
Ben fakültede öğrenciyken bir ilkokula
staja gitmiştik. Orada çalışan deneyimli bir
öğretmen okulu mezunu öğretmenimiz
bana şu soruyu yöneltti: Öğrenme iştiyak
ve becerisi yüksek öğrencileri nasıl anlı-
yorum, biliyor musun? Bilmediğimi ifade
ettim, hemen arkasından şunları ilave etti:
“Sana bir sorayım mı dediğimde çok zeki
ve iştiyaklı çocuklar “sor, sor, hadi sorsana”
derler”. Daha az becerikli çocuklar “soo-
orr” diyerek hafif kaygılı ve tedbirli dav-
ranırlar. Öz güveni ve iştiyakı en az olan
çocuklar ise “yok yok bana sorma, kime
sorarsan sor” diye cevap verirler.
Aileler çocukların her sorduğu soruyu cevaplamak konusunda çok fazla baskı his-
sediyorlar. Uzun uzun mantıklı ve ayrıntılı açıklamalar yapmak, alışılmış bir veli tep-
kisi. Çocuğun zihinsel stili ne olursa olsun açıklamalar hep benzer şekilde yapılıyor:
çoğunlukla mantıksal-matematiksel öğrenme stilinde. Araştırmalar anne-babaların ilk
yıllarda sabırla soruları yanıtladıklarını ancak sonraki yıllarda bu sabırlarının azaldığını
hatta “annen/baban cevaplasın” diyerek savuşturduklarını göstermektedir. Diğer yan-
dan, çocukların sorduğu soruların farklı amaçları olabilir. Amaç anlaşılmadan verilecek
yanıtlar çocuğun düşünce akışını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale getirebilir. So-
nuçta, karşınızda “yetişkin dili” ile konuşan büyümüş de küçülmüş bir çocuk görebi-
lirsiniz.
OLAN
ÇOCUĞUN
HER SORUSU
YANITLANMAZ,
HER SORU
SORU OLMAYABİLİR
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Bir çocuk için soru sormak, gerçeği arama-
nın anahtarıdır. Bu konuda uyulması gereken
ilk ilke, dallandırmadan sadece soruya yanıt
vermektir. Dikkat edilmesi gereken bir di-
ğer ilke ise, çocuğun zekâ alanı ve öğrenme
stilinin dikkate alınarak cevap verilmesidir.
Örneğin kinestetik çocuğa verilecek yanıtla,
görsel uzamsal baskın bir çocuğa verilecek
yanıt farklılaşmalıdır. Yetişkinlerin büyük
çoğunluğu mantıksal açıklamaya yatkındır.
Başlangıçta eğlenceli olan çocuk sorula-
rının bir maraton koşusu olduğu unutul-
mamalı ve ileri yaşlarda da çocuğun soru
sorması cesaretlendirilmelidir. Soru sor-
mayan çocuk öğrenme tutkusundan uzak-
laşabilir. Çocuklar bazen iletişim kurmak,
sevgi ihtiyacını gidermek ve plan kurmak
için de soru sorarlar. Sorunun amacına
dikkat etmekte yarar vardır. Yetişkinler de
soru sormalı hatta bazen bir yanıt söyleyip
buna uygun soru sor bakalım demelidir.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
ÇOCUKLARIN GÜCÜNÜN NELERE YETTİĞİNİ GÖRMEK İSTİYORSANIZ,
ONLARA BİR ŞEYLER VERMEKTEN VAZGEÇİN BAKALIM.
n.douglas
Hal ve Gidiş
PISA 2012 araştırmasında Türk öğrencile-
rin matematik başarı sıralamasında 42. Ja-
pon öğrenciler ise 7. sırada. Ancak buna
rağmen Türk öğrencilerin özgüveni, Japon
öğrencilerin özgüveninden çok daha yük-
sek. Mütevazı ancak çalışkan öğrencile-
re karşılık, tembel ancak özgüveni tavan
yapmış öğrenciler; Bunun temelinde farklı
güdüler yatıyor olabilir.
OLAN
‘KENDİ’LİK
GELİŞMEMİŞSE
KENDİNE GÜVENEN
ÇOCUK YETİŞTİRMEYİ
BİR KEZ DAHA
DÜŞÜNELİM
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Özgüveni yüksek çocuk yetiştirmek moda bir talep haline geldi. Özellikle sosyoekono-
mik refaha sahip çocukların etrafındaki kişi ve kurumlar sürekli olarak özgüven pom-
palıyorlar. Ancak yapılan çalışmalar, çocuklara özgüven pompalamanın, katkıdan çok
zarar getirdiğini gösteriyor. Çocuğa ‘sen çok özelsin, farklısın’ mesajlarının sıklıkla ve-
rilmesi, erken yaşta aşırı şişen bir ‘benlik’ algısına yol açabiliyor. “Kendine güvenen ço-
cuk” ifadesi kulağa hoş geliyor. Oysa tek başına ayakta kalmaya özendirilmek çocuk-
ları yoruyor. Bu durum haz merkezli olmayı da besleyebiliyor. Bu arada çocuğun her
problemi anne-baba tarafından çözüldüğü için çocuğun hata yaparak öğrenmesi ve
mücadeleye alışması engelleniyor. Böyle bir çocuğun, hayatın birçok alanındaki küçük
başarılarla kendine güven geliştirecek kadar deneyimi birikmiyor. Tecrübe fakiri bu ço-
cuklar; anne, baba ve öğretmenleri yüzünden beceriksiz, hemen strese giren, azimsiz
olabiliyorlar. Önemli olan çocuğun özünün korunmasıdır. Çocukta öz hakimdir kişili-
ğe, sonra kişilik baskın gelir öze ve erişkin (!) oluruz. Örneğin, eve telefon gelir,” “Alo
oğlum baban evde mi?”, erişkin olan (!) baba çocuğa kişiliği ile yokum de diye işmar
eder, güya zihni gelişmemiş çocuk (!) ise özü ile “ Babam evde amca” diye cevap verir.
Kendine güven, binlerce küçük başarının
birikimli olarak yarattığı bir etkinin sonu-
cu ortaya çıkar. Söylem olarak çocuğa öz
güven aşılamak, içsel bir tutum doğurmaz.
Çocuğunuz yeni bir mücadeleye girmekten
ürküyorsa, başarısız olmaktan korkuyor-
sa, hata yaptığı zaman hemen keyfi kaçı-
yorsa, deneme yapmayı bile reddediyorsa
bu göstergeler çocuğun yeterliliklerinden
kuşku duyduğunu veya ebeveyn ve öğ-
retmenleri tarafından kuşku duyulduğunu
gösterir. Yanlış bir özgüven anlayışı bu tür
sonuçlara yol açabilir. Kendi başına ayak-
ta durabilmek tek başına olmaz, aileyle,
arkadaşla, dostla olur. “Sana güveniyo-
rum.” demek gerekli ancak yeterli değildir.
Hata yapan çocuklar daha çok deneyim
yaşadığı için daha özgüvenli büyüyebilir.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
SÖZCÜKLERİN ANLAMINI KONTROL EDEBİLİRSENİZ, SÖZCÜKLERİ KULLANMASI GEREKENLERİ DE
KONTROL EDEBİLİRSİNİZ.
philiip kindred dick
Üçüncüde Çalışıyor
1.. «Anne dışarı çıkabilir miyim?»
Hayır!
2. Anneeeeeee. Dışarı çıkabilir miyim?
Hayıııırrrrr!
3. Annneee, dışarı çıkabilir miyiiiiimmmm?
Cehennemin dibine git. Çık hadiii.
(Annemin kafa üçüncüde çalışıyor)
Bu örnekte çocuk ilk iki isteğini formalite
gereği yapmıştır. Anne ilk seferinde “çık”
deseydi çocuk için şaşırtıcı olabilirdi.
OLAN
KULLANIM
KILAVUZUNUZU
GÖRDÜNÜZ MÜ?
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Çocuklar mükemmel gözlemcidirler. En fazla gözlemledikleri kişilerse anne babaları-
dır. Yıllarca süren gözlemleri sonucunda anneyi ve babayı nasıl kullanabileceklerini çok
çabuk öğrenirler. Hangi istekleri karşısında kimin nasıl tepki verdiği konusunda hızlıca
strateji geliştirip, herkes için ayrı bir kullanım kılavuzu hazırlarlar. Ağlamak, şirinleşmek,
kırıp dökmek, öpücük vermek, küsmek, yemek yememek, ısrar etmek, bağırmak kul-
landıkları belli başlı taktiklerdir. Bunlardan hangisinin kimde işe yaradığını ezberlerler
ve denemeler yaparak taktiği olgunlaştırırlar. Aile öpücük alsa da mutlu olur, çocuk ba-
ğırmayı bıraksa da. Kendilerinin kullanıldığını anlayan bazı aileler bunu bilerek de mut-
lu olurlar. Ancak gerçek yaşamda böyle bir oyun yoktur ve çocuk bunların gerçek ya-
şamda işe yaramadığını gördükçe gerçek deneyiminin ne kadar az olduğunu fark eder.
Anne ya da baba olmanın fedakârlığını bil-
meden istismar eden çocuklara biraz katı
davranmak, onların zorluklar yaşamasına
fırsat vermek onların iyiliğinedir. Anne ve
baba çocuğun kendilerini nasıl kullandığı
konusunda uyanık olmalı ve ortak bir dil
geliştirmelidir. Çocuğun sevimli oyunları
evde ve çocukken sevimlidir. Büyüdükçe ve
toplum içine girdikçe bu oyunların işlevsel
olmadığını görecek, tahammül ve daya-
nıklılık sınırlarının ne denli düşük olduğunu
fark edecektir. Çocukla iletişim kurarken,
gerçekçi, sahici, kontrollü ve doğal olmak
yeterlidir. Buna biraz “anam-babam usulü”
de denilebilir.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
ANNENİN ‘SANA BİR TAVSİYEDE BULUNAYIM MI?’ SÖZÜ YALNIZCA FORMALİTEDİR,
‘EVET’ YA DA ‘HAYIR’ DEMENİZ FARKETMEZ. O TAVSİYEYİ HER HALÜKARDA DUYARSINIZ.
erma bombeck
Bazen anne, çocuk büyütmenin önemini abartmak için çocuğunun duygusal sorunları
olmasını destekler ve bütün dikkatini çocuğuna adar. Sürekli kendine nevrotik narkoz
verir ve ne kadar cefa çektiğini, nelere katlandığını vurgular. Farkında olmadan çocu-
ğun kendine “bağlı değil bağımlı” olmasına yol açar. Artık annenin bilinçdışında far-
kında olmadan hazırladığı plan gerçekleşmiştir. Anne yanından bir an bile uzaklaşsa,
çocuk hemen feryadı koparır. Bu durum anneyi örtülü bir şekilde mutlu eder. Ancak
bu durum oldukça yorucudur ve stres yaratır. Bu nedenle çocuk strese bağlı olarak
ikinci bir zarar görür. Bağımlı kişilik geliştirmeye başlayan çocuk büyüdükçe başkala-
rıyla olan ilişkilerinde de sorun yaşamaya başlar. Sonra uzmanlar devreye girer veee…
OLAN
BEN
SANA BU KADAR
MUHTAÇ OLMASAM,
SENİN İÇİN DAHA İYİ
OLABİLİR Mİ?
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Anne ve çocuk arasında bağlılık olmalıdır.
Bağımlılık varsa çocuğun kişilik inşası teh-
likeye girmiştir. Annenin yapması gereken
şey, derhal aklı başında bir arkadaşa ve aklı
başında bir uzmana danışmaktır. En küçük
meseleler için bile uzmana gitmek başka
sorunlara yol açabilir. Çocuğun bağımlılığı-
nın azaldığını görene kadar özellikle anne-
nin psikolojik destek almaya devam etmesi
işe yarayabilir. Annenin kendini değersiz
hissetmesinin altında yatan nedenler bu su-
retle anlaşılabilir ve bu sayede çözüm öne-
rileri geliştirilebilir.
Elif 1. sınıfa başladı ve tabii annesi de. Bir
hafta içinde Elif okula alıştı ve okul yöneti-
mi artık annenin gününü okulda geçirme-
sini istemiyordu. Anne ise okuldan ayrılırsa
kızının ağlayabileceğini, depresyona gire-
bileceğini, bunun bir travmaya dönüşebi-
leceğini söyleyip farklı senaryolar üretiyor,
ve okulun psikolojik danışmanını çocuğun
duygularını anlamamakla suçluyordu. Kı-
zının “ Anne kimsenin annesi yok, sen de
git.” demesi gerçeği ortaya çıkarmıştı.
Anne beş yıldır çocuğu olmadan bir gün
geçirmemişti ve çocuğu okuldayken ne
yapabileceğini bilmiyordu. Kızının kendi-
sine ihtiyaç duymadığını söylemesi asıl
anneyi depresyona itiyordu. Anne, yapılan
görüşmeler sayesinde okulun ikinci ayında
iken keyifli bir şekilde okula gelip artık iyi
hissettiğini söyledi. Onun adına bir an se-
vindik, ta ki ikinci bebeğe hamile olduğu-
nu, en az bir beş yıl daha kendisine muh-
taç birinin geleceğini söyleyene kadar.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
ASLA BİRİNİN UMUDUNU KIRMA, BELKİ DE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY ODUR.
ebu hanife
Çocuktan beklentiyle onun yeteneği arasındaki fark arttıkça benlik algısı kötüleşir. Ço-
cukların farklı yetenek ve özelliklere sahip olduğunu herkes bilir ancak tüm çocuklardan
aynı sınav başarısı beklenir. Aile çocuğun yeteneğinin fevkinde bir beklentiye girerse,
doğal olarak çocuğun performans kaygısı artar ve denemekten vazgeçmeye başlar. Aile
çocuğun performansındaki düşüşü görünce kaygılanır ve çocuğa daha fazla yüklenme-
ye başlar. Bunun üzerine çocuğun performansı iyice düşer. “Çalışsa yapar, çalışmıyor.”
denilen çocuklar böyledir. Aile, çocuğun yeteneğinin elvermediği açığı; ek dersle, kurs-
la kapatmaya çalışır. Sonunda bir kısır döngüye girilir ve uzman desteği gerekir. İçten
güçlenmesi gereken benliğin, dıştan güçlendirilmeye çalışılması beyhude ve geçicidir.
OLAN
ÇOCUKLARDAN
BEKLENTİNİZİ
DÜŞÜRÜN;
VERİM ARTSIN
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Anne ve çocuk arasında bağlılık olmalıdır.
Bağımlılık varsa çocuğun kişilik inşası teh-
likeye girmiştir. Annenin yapması gereken
şey, derhal aklı başında bir arkadaşa ve aklı
başında bir uzmana danışmaktır. En küçük
meseleler için bile uzmana gitmek başka
sorunlara yol açabilir. Çocuğun bağımlılığı-
nın azaldığını görene kadar özellikle anne-
nin psikolojik destek almaya devam etmesi
işe yarayabilir. Annenin kendini değersiz
hissetmesinin altında yatan nedenler bu su-
retle anlaşılabilir ve bu sayede çözüm öne-
rileri geliştirilebilir.
Ayakkabıcı Osman
Orta ikinci sınıftayken Türkçe öğretmeni-
miz istediğimiz konuda bir kompozisyon
yazmamızı istedi. Mahalle bakkalının ya-
nındaki yaşlı ayakkabı tamircisi Osman
Ustayı ve işini tasvir eden bir kompozis-
yon yazdım. Gerçekten çok güzel olmuş-
tu. Öğretmen okudu ve “Bunu kim yazdı?”
dedi. Ben yazdım deyince, “Yalan söyleme,
sadece kimin yazdığını söyle dedi”. Tekrar
“Ben yazdım” dedikçe, yalan söylemek kö-
tüdür diyerek birkaç kez tokat attı. Sonuç-
ta sınıfta en düşük notu ben almıştım.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
ÖDÜLLER HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN TEK ŞEY,
MOZART’IN ONLARDAN HİÇ KAZANMAMIŞ OLDUĞUDUR.
h. mitchell
Ödül genellikle hem anne-baba hem de çocuk için istediğini yaptırmanın bir
yolu olarak kullanılmaktadır. Örneğin bir anne uslu durduğu için çocuğunu ödül-
lendirirken, çocuk uslu durmayı kullanarak anneyi ödüllendirip ödül verme-
sini sağlamaktadır. Ceza genellikle olumsuz görülür ancak yerinde ve zama-
nında ceza etkili olabilir. Ancak ödül gibi cezada da roller karışabilir. Örneğin
babanın çocuğunu cezalandırması aynı zamanda kendini cezalandırması olabilir.
Her ikisinde de ön koşul ve ölçü adil olmaktır. Çocuğu düşündürmeye ve eğit-
meye yaramayan ödül ve cezalar aile sistemini dengesizleştirmektedir.
OLAN
ÇOCUĞUMU
ÖDÜLLENDİRECEK
KADAR
ACIMASIZ DEĞİLİM
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Ödül aslında çok az kullanılması gereken
bir araçtır. Ödüllendirmek hem bağımlılık
yaratır hem de her seferinde daha büyük
ödül ihtiyacı doğurur. Etkisi kısa vadelidir
ve sadece başaranlara verilir. Oysa cesaret-
lendirme her çocukta işe yarayan bir araçtır.
Davranışın başında, ortasında, sonunda her
zaman verilebilir. Ödül ise sadece sonuçta
verilebilir. “Ödevini bitirdiğin için çok iyi bir
çocuksun.” ifadesi ödülken, “Çok sıkı çalı-
şıyorsun.” ifadesi cesaretlendirmedir. Ödül
tatminsizliğe yol açan ve hep zıddıyla his-
sedilen bir vasıtadır. Zira ödevini bitirme-
seydi iyi bir çocuk olamayacaktı. Ceza, ço-
cuğun sağlıklı bir şekilde tanıması gereken
bir araçtır. Gerçek hayatta karşılaştığımız
ve hâkim olmamız gereken bir araç. Ceza
adil oldukça dengeli kullanmaktan korkul-
maması geren bir yoldur.
Niçin Seçildi?
Yüzlerce kişi arasından seçilip bilge bir kişi-
den ders alma fırsatı yakalayan bir öğrenci
gururla konuştu: “Bir öğrenci olarak kabul
edilmem, ustama gönderilen yüzlerce kişi
arasından seçilmem beni onurlandırıyor”.
Sevgili öğrencim dedi bilge: “Sana te-
mel bir bilgi vererek eğitimini sürdürme-
ye çalışacağım. Diğer başvuranlardan
daha nitelikli olduğun için değil, eğitime
daha fazla ihtiyacın olduğu için seçildin.”
İdris Şah
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
TÜM KURALLARA UYARSAN TÜM EĞLENCEYİ KAÇIRIRSIN.
k. hepburn
Çocuk eğitimiyle ilgili kitapların çok büyük bir kısmı Amerikan esintili çeviri niteliğin-
de. Bu tür kitaplar daha çok kişisel gelişim alanında yayımlanıyor. Kendi geleneğini
yitirmiş ya da çoraklaştırmış bir ülkede çocuk nasıl yetiştirilir sorusu önem kazanıyor.
Türkiye’nin hızlı değişimi geleneğin yetersiz kalmasına ama yerine konulanın kimliksiz
olmasına yol açıyor. Üçgenin içine dörtgen koymaya çalışıyoruz. Uymuyor elbet. Meş-
hur yazarlar iyi niyetle nano teknoloji konusundaki bir bilgiyi getirir gibi, ortalama bir
Amerikan ailesinin iletişim kültürünü ülkemize getiriyor. Sonuçta işlevsiz, ruhsuz, felse-
fesi kurulmamış çocuk eğitimi kitapları çıkıyor. Ebeveynler çocuklarını daha iyi yetiştir-
mek ve onlarla daha iyi baş edebilmek için bu kitapları okudukça zihinleri karışabiliyor.
OLAN
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Evrensel olarak ortak olabilecek bazı kül-
tür ve değer unsurlarını ülkemizde de kul-
lanmak oldukça makul olabilir. Dikkat et-
memiz gereken hususun doku uyuşumu
olup olmadığıdır. İnsan türünün eylemleri
çoğunlukla paradoksal ve doğrusal ol-
mayandır. Önerilen kuralları bilimin ve bu
toprakların süzgecinden geçirmek yarar-
lı olabilir. Dışardan gelen her öneriyi sor-
gulamak, akılcı bir tutumun yerleşmesine
hizmet edebilir. Örneğin göz hizasına eğil-
meyi sorgulayalım. Ağlayan bir çocuğun
göz hizasına eğilirseniz onun duygu du-
rumunu devam ettirirsiniz. Çünkü gözle-
ri aşağıya bakıyordur ve beynin belirli bir
bölümü aktiftir. Hiç kimse havaya bakarak
depresyonunu yaşamaz. Gözünün yönünü
yukarı çevirerek duygu durumunu değişti-
rebilirsiniz. Dikkatini farklı bir duygu ya ya
da düşünceye yöneltmek istediğiniz çocu-
ğun baktığı yeri değiştirmek yararlı olabilir.
Ben Dili Sen Dili
Bir konferansımda genç bir anne “Kitap-
larda ben dili yerine sen dili kullanın diyor.
Çocuğuma, senin oyuncaklarını toplama-
man beni üzüyor dediğimde bana ne o se-
nin sorunun diyor. Benim çocuğumun da
mı ben dili bilmesi gerekiyor. Bu arada ba-
baanne bakıyor ve o da ben dili bilmiyor!”
demişti.
ÇOCUKLARI
İYİ YETİŞTİRELİM,
ONLARLA
DAHA İYİ
BAŞ EDELİM DERKEN...
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
HAYATTA GIPTA EDİLECEK ŞEYLERDEN BİRİ DE HASSAS OLMAKTIR,
Kİ HASSASİYET HAYATI ZEHİR ETMEYE YETER.
özdemir asaf
Çocuğunun aşırı hassas olduğunu söyleyen veli sayısı giderek artıyor. Literatür-
de toplumun %20 sine yakın kesimi aşırı hassas kişilik olarak takdim ediliyor. Bura-
da önemli olan kişilikle, mizaç ayrımını yapmak. Mizaç doğuştan getirilen, kişilik
ise sonradan oluşan bir yapı. Dolayısıyla hassaslık mizaç eğilimi olarak bir potansi-
yeli ifade ediyor olsa da, daha çok sonradan gelişen kişilik yapısı ile alakalı. Doğal
olarak hassas kişilerin çocukluk dönemleri benzer çevresel özellikler gösteriyor
Aşırı koruyucu bir aile, aşırı hijyen, çocuk adına problem çözme, fazla ilgi bu özellikler
arasında yer alabiliyor. Sonuçta çocuk yetersiz deneyim, aşırı steril bir ortam ve sağlık-
sız ego gelişimiyle hassaslaşabiliyor ve kendini doğrulayan kehanet gerçekleşebiliyor.
OLAN
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Öncelikle hassas kişilik geliştirmeye eğilimli
mizaç tiplerine sahip çocuklar belirlenme-
li ve onların bireysel farklılıkları gözetile-
rek uygun eğitim yaklaşımı sergilenmelidir.
Çevresel faktör olarak aile ise; ne kadar
fazla koruyucu olursa, çocuğunu o derece
zayıf ve hassas kılar. Temizlik takıntısı ne
ölçüde artarsa çocuğun bağışıklık siste-
mi o ölçüde zayıflar. Çocuğun kendi başı-
na problem çözebildiği, açık havada üstü
başı kirlenerek oynayabildiği, her istediği-
nin yapılmadığı, toplum içerisine karıştığı
bir ortam aşırı hassaslığın tetiklenmesini
engelleyecektir. Burada aşırı hassas olan
aslında çocuktan önce anne-babadır. Ço-
cuk sahibi olmadan önce bu özelliklerini
törpülemeleri ve çocuğa zarar verme ihti-
mallerini azaltmaları gerekir. Yani istisnai
mizaçların potansiyeli hariç, hassas ço-
cuk yoktur, hassaslaştırılmış çocuk vardır.
Annesinin Kuzusu
İnci’nin annesi ilkokul 1. sınıftayken çok
telaşlıydı. Sınıf öğretmeninin uygun bir
zamanını gözlüyordu. Emin olduğunda
hemen sınıf öğretmeninin yanına gitti ve
“Rica etsem İnci’ye göz kulak olur musu-
nuz? Çok hassas bir çocuk, ezilmesin yav-
rucak” dedi. Öğretmen bir an düşündükten
sonra, “Aynı İnci’den mi bahsediyoruz? O
kimsenin hakkını kimseye yedirmez, kendi
hakkını da savunur. Merak etmeyin” dedi.
ÇOCUĞUM
HASSAS MI,
HASSASLAŞTIRILMIŞ MI?
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
GÜÇLÜ OLAN, ZAYIF YANINI HERKESTEN İYİ BİLENDİR;
DAHA GÜÇLÜ OLAN İSE ZAYIF YANINA HÜKMEDEBİLENDİR.
konfüçyüs
Kırmızı Işıkta Büzülmeyi Öğrenen
Yassı Solucanlar
Ruhbilimci J.McConnel, planaryalar üze-
rinde bir deney yaptı. Bir ışık uyarımının
arkasından solucanlara kısa aralıklarla
zayıf elektrik şoku vererek büzülmeleri-
ni sağladı. Bir süre sonra ışığın yandığını
hisseden solucanlar elektrik verilmese de
elektrik geleceğini hissederek şartlanma
sonucunda büzülmeye başladılar. McCon-
nel, eğittiği bu solucanları ekstre haline
getirip eğitilmemiş solucanlara yedirdi.
Hiçbir deneye tabi tutulmamış olan solu-
canlar ışığı gördüklerinde büzülüyorlardı.
Bellek nakledilmişti. Acaba neden?
OLAN
HER ÇOCUK
HER ŞEYİ
ÖĞRENİR Mİ?
OLMASI GEREKENOLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Çağdaş eğitimin kulağa hoş gelen cümlelerinden biridir “her çocuk her şeyi öğrenir”.
Bu cümlenin ilginç bir cazibesi var ancak cümlenin hayata geçtiği, geçirildiği bir du-
rum yok ortada. Böyle bir cümle insanın doğuştan getirdiği farklı potansiyellerin (mi-
zaç) varlığına ters. Her çocuğun belirli yetenek alanlarında müthiş başarılara imza
atması mümkün. Ama her alanda değil. Türkiye’de sınavda kullanılmayan ve popüler
olmayan yeteneklerin bir değeri yok gibi. Bu nedenle milyonlarca çocuk kendisini
yeteneksiz zannediyor. Sistemden kaynaklanan sorunları kendinden biliyor. Böyle bir
yetersizlik ve başarısızlık hissiyle hayata atılıyor. Ailelerin kursla, ek dersle çocuğunu
her konuda başarılı olmaya zorlamaları ise kimlik ve kişilik sorunlarına yol açıyor.
“Her çocuk her şeyi öğrenir” cümlesiyle an-
latılmak istenen şey “Her çocuk bazı şeyleri
çok iyi öğrenir.” olsa gerek. Her çocuğun
yetenekli olduğu bir ya da birkaç alan var-
dır. Toplum için bu yeteneğin hangi alanda
olduğu önemli. Örneğin bir çocuğun drama
yeteneği olmasıyla matematik yeteneği ol-
masının toplumdaki, piyasadaki karşılığı ne-
dir? Öncelikle ailelerin, daha sonra eğitim
sisteminin çocuğun mizacıyla birlikte gelen
potansiyel özelliklere aykırı taleplerde bu-
lunmaması gerekir. Aksi halde çocuk doğal
yapısına aykırı olarak ailenin veya okulun
istediği tipte biri olmak için doğasına ay-
kırı bir kişilik geliştirip mutsuz olacaktır.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
ZAMANIMIZIN SORUNU ŞU Kİ, GELECEK ARTIK ESKİSİ GİBİ DEĞİL.
p. valery
Mutluluğun Resmi
Bir çocuğun geleceği, ancak hayatta
yapmak istediği şeyi bulmasına yardım-
cı olmakla garanti altına alınabilir. İyi bir
eğitim geleceğin garantisi midir? soru-
suna aynadan bakarsak Henri Rousseau
bize önemli bir ders verebilir. Bu ders
ise; gençliğini, tesisatçı babasının yanın-
da çalışarak geçiren ve 40 yaşına kadar
vergi tahsildarı olarak çalışan yoksul bir
adamın, tamamen kendi kendini yetiştir-
mesiyle neler başarabileceği hakkında-
dır. Yaşamı boyunca eserlerine yöneltilen
tüm eleştirilere rağmen, Rousseau hayat-
ta yapmak istediği şeyin sanat olduğu
inancıyla resme devam etmiş ve dünyanın
en önemli sanatçılarından biri olmuştur.
Bir çocuğun bütünsel gelişimi çok önem-
lidir. Bedensel, duygusal, bilişsel ve sosyal
gelişim bir masanın dört ayağı gibidir. Eği-
tim sistemimiz öğrencinin yalnızca bilişsel
becerilerinin sınava dönük kısmını güçlen-
dirmeye çalışıyor. Sosyal, duygusal ve be-
densel alanlar çorak topraklara dönüşüyor.
Düğün, bayram, cenaze, misafir bilmez ku-
şaklar yetişiyor. İyi çocuk, iyi okul kriterleri
yozlaşıyor. Veliler sınav sonuçlarına göre
bir öğrencinin veya okulun iyi olup olmadı-
ğına karar veriyorlar. Yani sistemin hatasını
anne-babalar tetikliyor. Onları da sistem.
Eğitimin sınıf atlamadaki rolü belirginleştikçe nitelikli eğitime olan talep artıyor. Bu
talebe bağlı olarak “iyi” bir eğitimin çocuğun mutlu bir gelecek garantisi olduğu fik-
ri güçleniyor. Diğer taraftan, en yüksek işsizliğin yükseköğretim mezunlarında ol-
ması, puanı çok yüksek bölüm mezunlarının bile işsiz kalması veya çok düşük üc-
retlerle çalışması çelişki yaratıyor. Eğitimin giderek uluslararasılaşması, yabancı dil,
diploma, sertifika benzeri ölçütlerin sıradanlaşması bu çelişkiyi kuvvetlendiriyor. İyi
eğitimden yalnızca diplomanın anlaşılır hale gelmesi “bütünsel insan” gelişiminin ih-
mal edilmesine yol açıyor. Akademik konularda iyi fakat hayata dair konularda za-
yıf yetişen kuşaklar büyüdüklerinde, yaşam becerileri açısından güçlük çekiyorlar.
Yıllarca sınava hazırlık adı altında odalarda kapalı kalan çocuklar ve gençler okul
dönemi bittiğinde sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Ama yıllarca sınav bahanesiy-
le anne-babaya istedikleri birçok şeyi yaptırabiliyorlar. “Çayını ben karıştırırım. Ye-
ter ki sen bir soru daha çöz yavrum.” diyerek ebeveynler buna dünden razı zaten.
OLAN
İYİ BİR EĞİTİM
MUTLU BİR
GELECEĞİN
GARANTİSİ Mİ?
OLMASI GEREKENOLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
YALNIZCA OKUL EĞİTİMİNİ ALMIŞ BİR ÇOCUK, EĞİTİMSİZ BİR ÇOCUKTUR.
g. santayana
Bilgisayar Mühendisi Olasıca...
Altı yaşındaki Mert, ani hareketlerle ken-
dini yerden yere atıyor ve garip sesler
çıkararak bağırıyordu. Bilgisayarda ken-
disine ateş eden adamı öldüremediği
için sürekli “Geberrr!” diye bağırıyordu.
Bu arada “Anneeeee beniim kaç canım
vaaarr?” diye bağırıyordu. O arada bilgi-
sayardaki savaşçıyı öldürüp kanlar için-
de yere düşürünce sanki başka bir yara-
tık olup kahkahalarla gülüyordu. “Senin
kanını içeceğim” diyerek kahkahalarına
devam ediyordu. Annesi “Bu hep böyle
işte, saatlerce oynuyor; o oynarken rahat
iş yapıyorum neyse, bilgisayar mühendisi
olasıca.” dedi.
Otuz yaş ve üzeri anne babalar dijital göçmenler olarak teknolojiyi sonradan öğrendi-
ler. Ancak şimdiki çocuklar teknolojinin içine doğuyor. Yetişkinler çocuklarının dijital
becerilerini görünce tuhaf bir gurur duyuyorlar. “Çocuğum üç yaşında ve Ipad’i benden
iyi kullanıyor.” benzeri cümleler sık sık dile getiriliyor. Literatürde bu konuda dikkatli
olunmasını salık veren binlerce çalışma var. Gelişim çağındaki çocukların tablet, cep
telefonu ve benzeri aletlere uzun süre maruz kalmasının düşünme alışkanlıklarının bo-
zulmasına, radyasyona maruz kalmaya, beyin gelişiminde bazı sorunlara, göz problem-
lerine, obeziteye, saldırganlığa yol açtığına dair binlerce kanıt var. Ancak buna rağmen
sınıflara tablet konuluyor, evlerde küçük çocuklar saatlerce telefon veya tabletle oynu-
yor. Çocuklara doğum günü hediyesi olarak telefon veya tablet alınabiliyor. İnterneti
kullanmak, belli sitelere girmek, telefonda hızlıca bazı işlemler yapmak bir zekâ gös-
tergesi olarak algılanıyor. Bu arada, çocuklar ders çalışacağım, İngilizce öğreneceğim
diyerek anne-babalara her türlü elektronik aleti aldırıp onların iyi niyetini kullanabiliyor.
OLAN
SİLİKON VADİSİNDEKİ
CEO’LAR NİÇİN
ÇOCUKLARINI
BİLGİSAYARDAN
UZAK TUTAR?
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Silikon Vadisinde Google, Apple, Yahoo ve
HP gibi teknoloji devlerinin çocuklarının
gittiği Waldorf School of the Peninsula adlı
bir okul var. Okulda karatahta, tebeşir, ka-
ğıt, kalem var ancak bilgisayar, akıllı tahta,
tablet yok. Sınıflarda çamur, örgü, hamur,
oyun setleri vs. bulunuyor. Eleme sınavları,
testler yok. Her çocuk kendi potansiyelini
geliştiriyor. Google’da üst düzey yönetici
olan Alan Eagle, iPad’in çocuğuma oku-
mayı ya da matematiği daha iyi öğretece-
ği fikri çok komik.” diyor. 5.sınıfa giden kızı
henüz Google kullanmayı bilmiyor. Alan
Eagle’a göre teknolojiyi kullanmayı öğren-
mek, dişleri fırçalamayı öğrenmek kadar
kolay. Çocuklarımız büyüdüğünde tekno-
lojiyi kullanmayı becerememeleri gibi bir
şey söz konusu bile olamaz.” diye özetliyor.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
BİR ŞEYDEN HOŞLANMAKTAN SÖZ EDİLİR, ASLINDA DOĞRUSU,
BU ŞEY ARACILIĞIYLA KENDİNDEN HOŞLANMAKTIR.
f. nietzsche
Hatırın İçin
Bir arkadaşım anaokuluna giden oğlunun
başka çocuklarla arkadaşlık etmekten
hoşlanmadığını, oyun oynamadığını söy-
leyerek benden yardım istemişti. Bir ba-
hane ile babayı dışarı göndererek çocukla
sohbet etmeye başladım. Konu futbol oy-
namaya gelince çocuk başkalarıyla futbol
oynamayı sevmediğini söyledi. Sebebini
sorunca “Çünkü sadece babama gol ata-
biliyorum.” dedi. Baba çocuğuna kıya-
madığından sürekli gol yiyor, çocuk aynı
kolaylıkla başkalarına gol atamadığından
diğer çocuklarla oynamak istemiyordu.
Çok sayıda anne-baba çocuğuyla iletişimde sınır koymadığını, her konuyu konuşa-
bildiğini ifade etmek için çocuklarıyla arkadaş gibi olduklarını ifade ediyor. Bu du-
rumun bir övünç meselesi olması, durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Aradaki
kuşak farkı, akran etkisi ve çıkar ilişkileri gibi nedenlerden dolayı “arkadaş” olmak,
fiili olarak mümkün değildir. Sadece öyle bir izlenim oluşturulabilir. Çocuk hayatın-
da çok sayıda arkadaş bulabilir. Ancak anne baba gerçek rolünü yaşamadığında
çocuklar yetişkin davranışlarını öğrenmek için uygun sosyalleşme öznesi bulama-
maktadır. Anne-baba rolüyle herhangi bir arkadaşın gerçekleştiremeyeceği duygu-
sal etkileşimler yaşanır. Evdeki arkadaşlık ilişkisi çocuğun diğer yetişkinlerle ve ar-
kadaşlarıyla iletişiminde kimi zaman sorunlara yol açabilmektedir. Çünkü çocuk rol
bulaşması veya rol karışması gibi psiko-sosyolojik nedenlerle karmaşa yaşayabilir.
Çocuklar “Arkadaş değil miyiz?” diyerek işlevsel olmayan etkileşimlere girebilirler.
OLAN
ÇOCUĞUNUZLA
ARKADAŞ GİBİYSENİZ,
KENDİNİZE
BAŞKA ARKADAŞ BULUN
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Anne-babanın çocukla arkadaş olma ter-
cihi genellikle açık iletişim kurma isteğin-
den kaynaklanmaktadır. Bu istek oldukça
olumludur. Ancak bunun yolu çocukla ar-
kadaş olmak değildir. Çocuk anne baba-
sından kendisine yetişkinlik rolleri ve kimlik
inşası konusunda rehberlik etmesini bekler.
Anne-babalık rolünü görmeden büyüyen
çocuğun yetişkinlerle iletişim kurmada ve
kendisi anne-baba olduğunda üstlenmesi
gereken rollere hazırlık gibi konularda so-
run yaşaması olasıdır. Bu nedenle anne-ba-
ba ebeveyn gibi, çocuk ta çocuk gibi oldu-
ğunda bir sorun kalmayacaktır.
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
AYNI DİLİ KONUŞAN DEĞİL, AYNI DUYGULARI PAYLAŞANLAR ANLAŞABİLİRLER.
mevlana celaleddin rumi
Zaman zaman, okulda veya sokakta yanında çocuklarıyla gezen tanıdık ailelerle karşıla-
şıyorum. Merhabalaştıktan sonra, çocukla da selamlaşma faslı geliyor. O esnada anne ve
baba ikisi birden çocuğa bakıyor ve onun da “merhaba” demesini bekliyor. O anda karşı-
laştığı kişi çocuk açısından bir önem taşımıyor. Bu onun için bir mecburiyet ortamı. Ço-
cuk benim selamıma bir tepki vermeyince anne ve baba her ikisi birden “oğlum amcaya
merhaba desene” diyorlar. O an herkes için zor bir durum oluşuyor. En fazla zorlanan ise
çocuklar oluyor. En kötüsü ise, ailenin selam vermeye zorlamasının devam etmesi ve ço-
cuğun ısrarla selam vermemesi. “Neyse, evde konuşuruz” cümlesiyle biten bir seremoni.
OLAN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Özellikle bazı mizaç tiplerindeki çocuklar
için selamlaşmak zordur. Bu tür iletişimler-
den hazzetmezler. Bunlar daha çok yalnız-
lığı seven, konuşmaktan pek hoşlanmayan
çocuklardır. Bu çocuklar asosyal zannedilir.
Oysa bu davranışsal özellikler doğuştan
getirdikleri bir yetenekleridir. Yanlarında
birileri varken rahat düşünemezler. Bu ço-
cuklardan, bilim adamı, teorisyen, felse-
feci, yazar vb. kişiler çıkar. Ancak anneler
çocuk asosyal olur diyerek komşudan ço-
cuk sipariş eder ve “Hadi kardeş kardeş
oynayın.” diyebilir. Bu girişim “Aman ço-
cuğumun zekası gelişmesin” anlamına ge-
lebilir. Diğer taraftan, arka planda şöyle
bir mesaj da iletilmiş olur: “Çocuğum sen
o kadar salaksın ki selam vermeyi dahi be-
ceremiyorsun, sana hatırlatmak zorunda
kalıyoruz. Versen ölür müsün”? Çocuğa
selam ver dedikçe onun beceriksizliğine
dair bir hatırlatıcı vurgu ve pekiştirme ya-
pılmış olmaktadır. Sonuç olarak, çocukla-
rın mağdur olduğu durumlar da var elbet.
Gittiler mi?
Kaynağını hatırlayamadığım bir anekdot-
ta şöyle bir olay anlatılıyordu: “Ablamla
birlikte misafirden kaçan bir çocukluk ya-
şadık. Öyle ki, kaç yıllık komşularımız an-
nemleri çocuksuz kedili bir çift sanıyorlar-
dı. Misafirden saklanmak özellikle bayram
zamanları hayat kurtaran eylemdi bizim
için. Bir gün mutfakta geniş geniş çayımı
içerken aniden kapı acı acı çaldı, ben de
çayımı kaptığım gibi odaya konuşlandım.
Ablam arkadan. Baktım beş dakika son-
ra cep telefonum çalıyor; arayan babam;
içerideki odadan beni arıyor; yanlışlıkla mı
aradı acaba diye düşünürken baktım ısrar-
la aramaya devam ediyor; açtım telefonu
tabi. “Bu gelenler kimmiş sen gördün mü?
Bir de çocuk falan var yanlarında galiba,
sesleri geliyor. Çok oturmazlar heralde di
mi? “ diyor telefonda. Hadi ablamla ben
saklanıyorum tamam da, baba saklanır mı
misafirden?”
AMCAYA
MERHABA
DESENE!
Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du-
rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-
ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se-
nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha
çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde
değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak-
tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir.
Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla-
sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç-
rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır.
ÇOÇUĞUNUZ
MATEMATİKTEN
HEP 100 ALIYORSA
ÖZEL DERS ALDIRIN
BENİM DE HEM BİR HEM İKİ OLDUĞUMU ŞİİRLERİMDE HİSSETMİYOR MUSUN?
goethe, ginkgo biloba
Anne, baba, çocuk. Üçü tek bir makinanın parçaları gibidir. Yani bir sistemdirler.
Bunlar arasındaki uyum arttıkça sistem sessiz ve doğal hızında çalışır. Uyumsuz-
luk arttıkça çatırtılar duyulmaya başlar. Burada özellikle anne ve babanın ortak
dile sahip olması önemlidir. Aksi halde çocuk çatışmanın ortasında kalabilir. Bazı
çiftler birbiriyle sorunları olduğu halde, bunu görmezlikten gelip ortak olarak ço-
cuğun sorunlarından söz etmeye başlarlar. Kendi sorunları çözümsüzleştikçe ço-
cuğun sorununu daha fazla önemserler. Örneğin, okula gidip çocuğun öğretme-
niyle veya okul yönetimiyle ciddi çatışmalara girebilirler. Bu sürecin mağduru
çocuktur. Yetişkinler kendi aralarında bir şekilde savunma hatlarını kurarlar. Bu sü-
reç sonunda çocuk zaten başarısız olur ve elbirliğiyle sorunlu hale getirilir. Sonuç-
ta, çocuğun başarısı düşebilir, özgüveni zayıflayabilir, ebeveynini kaybetme korku-
su yaşayabilir. Ayrıca baş ağrısı, uykusuzluk, içe kapanma, mutsuzluk görülebilir.
OLAN
OLMASI GEREKEN
OLMASI GEREKEN ANEKDOT
AFORİZMA
Mevlana, göz ikidir ancak tek görür der.
Birlik olması gereken yerde İkilik maraz
doğurur. Meslek hayatımda binlerce çocuk
sorunuyla karşılaştım. Duruma göre fark-
lı kuram, yöntem ve tekniklere yöneldim.
Bu sorunların büyük bir kısmında soru-
nun çocuktan değil, anne ve baba arasın-
daki çatışmadan kaynaklandığını fark et-
tim. Bu tür durumlarda “çocuk kalsın, siz
gelin” kalıbını kullandığımı hatırlıyorum.
Anne babanın ortak bir dil oluşturma, baş-
kalarının deneyimlerinden yararlanma, ço-
cuğun yanında tartışmama, sürecin tıkandı-
ğı durumlarda bir dosttan veya uzmandan
destek almaları yararlı olabilir. Bu arada, sa-
dece kitaplara bakarak çözüm üretmeye ça-
lışmak ta sorun yaratabilir. Her ailenin eko-
sistemi farklıdır. Özellikle çeviri kitaplarla
telif stratejiler geliştirmek çok kolay değildir.
Üçüncü sınıf öğrencisi Şebnem okuldaki
gösteri için sahneye çıkmaya hazırlanı-
yordu. Anne, öğretmenine gelip adeta
yardım istercesine durumu aktardı; ”Ba-
bamız çok akademik odaklı, sahnede
dans edecek olmasını çok da önemse-
miyor. Dün akşam sırf bu yüzden kavga
ettik. Kendisi doktor; yoğun olduğunu ve
kızımızı izlemeye gelemeyeceğini söyledi.
“Öğretmen, aile içindeki bu çatışma için
o an bir şey yapmasının doğru olmadığını
söyledi. Ama küçük kız yapmıştı yapaca-
ğını. Baba koşarak gösteri öncesi okula
geldi çünkü kızımız nefesini tutarak ba-
yılmıştı. Hemşire babayı ararken kızımız
“O doktor, sağlık konusu olunca mutlaka
gelecektir.” demişti. Kızını kontrol etme-
ye gelen baba, gösteri öncesi olduğu için,
okulda bekleyip gösteriyi de izlemişti.
GÖZ İKİDİR,
ANCAK
TEK GÖRÜR
MÜZİKOLEJ
Özel Maya Okullarında müzik eğitimi, her bir öğrencinin yaşamında önemli bir yere sahip-
tir. Müzikolej adını verdiğimiz öncü uygulama ile Mayalı her bir öğrencinin keman, gitar ya
da piyano enstrümanlarından birini tanıması, sevmesi ve çalması amaçlanır. Öğrencilerimiz
üçüncü sınıftan itibaren müzik derslerinde seçtikleri bir enstrümanla öğretmenleri eşliğin-
de çalışır. Böylece öğrencilerimiz, seçtikleri enstrüman konusunda yüksek düzeyli farkın-
dalık düzeyi ile mezun olurlar.
ÖĞRENME STİLLERİ UYGULAMALARI
20. yüzyıl her bireyin parmak izi kadar farklı ve özel olduğunu kanıtlayan bir yüzyıl olmuş-
tur. 21. Yüzyıl ise bu bulguların hayata geçirildiği yüzyıl olacaktır. Öğrenme stilleri, bireyle-
rin nasıl daha başarılı olabilecekleri konusunda yol haritası sunmaktadır. Buradan hareketle
Özel Maya Okulları, kurulduğundan beri öğrencilerinin kendilerine özel öğrenme biçimleri
ve stilleri üzerinde hassasiyetle durmaktadır. Özel Maya Okullarında, her öğrencinin öğren-
me stilleri tespit edilmekte, güçlü ve zayıf yanlarından oluşan öğrenme profili çıkarılmak-
tadır. Bu profillerden yola çıkarak her öğrenci için öneriler geliştirilmektedir.
ÇOKLU ZEKA UYGULAMALARI
Özel Maya Okulları, çoklu zekâ kuramının eğitim sistemimize uygulanması konusunda öncü
kuruluşlardan biri olmaktan kıvanç duymaktadır. Bu kurama göre Sözel – Dilsel, Mantıksal –
Matematiksel, Görsel – Uzamsal, Müzikal – Ritmik, Bedensel – Kinestetik, Kişilerarası, İçsel
ve Doğa zekâsı olmak üzere sekiz zeka alanı bulunmaktadır. Geleneksel eğitim bunlardan
ikisini, yani sayısal ve sözel alanları desteklemektedir. Oysa tek yönlü beslenme nasıl me-
tabolizma üzerinde olumsuz etkiler yaratıyorsa tek yönlü zihin beslenmesi de zekânın po-
tansiyel gelişimini sınırlamaktadır.
TEMATİK ÖĞRENME YAKLAŞIMI
İnsan zihninin algoritmik yapısı keşfedildikçe öğrenmenin kuralları konusunda bildikle-
rimiz giderek artıyor. 20. yüzyılın parçacı yaklaşımı, yerini bütünleşik zihin modeline bı-
rakmış durumdadır. Derslerin ayrı ayrı işlenmesi, kavramları açıklamak amaçlıdır. Gerçek
yaşamda ise kavramlar iç içedir. Özel Maya Okullarında benimsenen tematik öğrenme
yaklaşımı ile farklı disiplinler bir tema ile ilişkilendirilerek kavramlar bir bütünün içinde ele
alınır. Örneğin “taş” teması alındığında bütün dersler bu temayla ilişkilendirilerek işlenir.
Böyle bir yaklaşım sonunda, öğrenciler değişik bakış açılarıyla çeşitli disiplinler arasında
daha derin ilişki kurmayı öğrenirler.
MAYA OKULLARI’NDA
PARMAK KAS ÖLÇÜMLERİ
Dil becerilerinin kişisel ve akademik gelişime olan olumlu etkisine gönülden inanan Özel
Maya Okullarında, okul öncesi ve ilköğretim birinci sınıf dönemlerinde tüm öğrencilerin bi-
reysel olarak parmak kas ölçümleri yapılarak yazmanın psikomotor özelliklerini kapsayan
değişkenler üzerinde titizlikle çalışılır. Öğrencilerin yazma sürecindeki el tercihlerine göre
değişen kalem tutma, oturuş, duruş ve yazma materyallerini tutuş biçimleri doğru davra-
nışlar modellenerek geliştirilir.
MAYADOKYA DİL BECERİLERİ LABORATUVARI
Özel Maya Okulları, Türkiye’nin ilk bütünleşik bir dil becerileri laboratuvar projesini 2007-
2008 Eğitim Öğretim yılında başlatmış olmanın gururunu yaşamaktadır. Bu laboratuvar,
bütün öğrenme faaliyetlerinin temelinde yer alan dil becerilerinden olan okumak, yazmak,
dinlemek, anlamak ve konuşmakla ilgilidir. Kısaltılmış adı MAYADOKYA olarak belirlenen
bu projenin bileşenlerini okuma, anlama, yazma, dinleme ve konuşma oluşturmaktadır.
Dil becerileri laboratuvarında öğrencilerimizin her bir bileşenle ilgili becerileri sistematik
bir şekilde gözlemlenmekte ve bu becerilerin geliştirilmesi için etkinlikler yapılmaktadır.
KONDİSYONEL ÖLÇÜMLER
Özel Maya Okullarında tüm öğrencilerin Eurofit Bataryası kapsamındaki esneklik, sürat,
dayanıklılık ve kuvvet özellikleri ölçülmektedir. Gerçekleştirilen bu kondisyonel ölçümle-
rin amacı öğrencilerimizin güçlü sportif yönlerinin testlerle taranarak tespit edilmesi, po-
tansiyel sporcu kitlelerine ilişkin veri tabanı oluşturulması, aynı yöntemle yaş gruplarına
ait gelişim normlarının ve obezite eğilimlerinin belirlenmesidir. Beden Eğitimi derslerinde
gerçekleştirilen kondisyonel ölçümler sonucunda hazırlanan bireysel öğrenci raporu ile
öğrencilerimizin fiziksel gelişimine ilişkin bilgiler öğrencilerimizle ve velilerimizle paylaşıl-
maktadır.
KEŞF-İ ALEM
Üstün yetenekli çocukların hem kendi yaşıtlarına benzer hem de kendilerine özgü farklı
gereksinimleri vardır. Ayrıca üstün yetenekli çocuklar, yaşıtlarının ilgisini çeken pek çok
etkinlikten hoşlandığı gibi daha detaylı ve derinlemesine bilgiye gereksinim duyarlar. Özel
Maya Okullarında, ilgi alanları farklılaşan ve sınıf kazanımları düzeyinde zenginleştirme et-
kinliklerine ihtiyaç duyan öğrenciler için oluşturulmuş Keşf-i Alem Kulübü bulunmaktadır.
ÖNCÜ UYGULAMALAR
ÖZEL MAYA OKULLARI ORAN YERLEŞKESİ
Hayri Çeçen Sokak No: 4
Yeni Oran Çankaya, 06450 Ankara
Tel: 0312 491 14 90
Fax: 0312 491 45 75
ÖZEL MAYA OKULLARI İNCEK YERLEŞKESİ
Kızılcaşar Mahallesi, Iğdır Caddesi
İncek Gölbaşı, 06830 Ankara
Tel: 0312 461 00 13
Fax: 0312 461 00 17
www.mayakoleji.com

More Related Content

Viewers also liked

4225_nanoposts_4ppA4_v3
4225_nanoposts_4ppA4_v34225_nanoposts_4ppA4_v3
4225_nanoposts_4ppA4_v3
Jana Perlet
 
TD Sequential Count
TD Sequential Count TD Sequential Count
TD Sequential Count
Pragasit Thitaram
 
Problemes genetica mendeliana
Problemes genetica mendelianaProblemes genetica mendeliana
Problemes genetica mendeliana
Biologia i Geologia
 
Unidad didáctica: Los ecosistemas
Unidad didáctica: Los ecosistemas Unidad didáctica: Los ecosistemas
Unidad didáctica: Los ecosistemas
Paula López Criado
 
Servqual
ServqualServqual
Principales ecosistemas acuáticos y terrestres de españa
Principales ecosistemas acuáticos y terrestres de españaPrincipales ecosistemas acuáticos y terrestres de españa
Principales ecosistemas acuáticos y terrestres de españa
Belén Vidal Moreno
 

Viewers also liked (7)

4225_nanoposts_4ppA4_v3
4225_nanoposts_4ppA4_v34225_nanoposts_4ppA4_v3
4225_nanoposts_4ppA4_v3
 
Datasheet_2
Datasheet_2Datasheet_2
Datasheet_2
 
TD Sequential Count
TD Sequential Count TD Sequential Count
TD Sequential Count
 
Problemes genetica mendeliana
Problemes genetica mendelianaProblemes genetica mendeliana
Problemes genetica mendeliana
 
Unidad didáctica: Los ecosistemas
Unidad didáctica: Los ecosistemas Unidad didáctica: Los ecosistemas
Unidad didáctica: Los ecosistemas
 
Servqual
ServqualServqual
Servqual
 
Principales ecosistemas acuáticos y terrestres de españa
Principales ecosistemas acuáticos y terrestres de españaPrincipales ecosistemas acuáticos y terrestres de españa
Principales ecosistemas acuáticos y terrestres de españa
 

Similar to Ezilen Anne Babanın El Kitabı

Okul oncesi egitimin_yararlari
Okul oncesi egitimin_yararlariOkul oncesi egitimin_yararlari
Okul oncesi egitimin_yararlariCanan Gürkan
 
çocuklarda davranış değişikliği nasıl sağlanır
çocuklarda davranış değişikliği nasıl sağlanırçocuklarda davranış değişikliği nasıl sağlanır
çocuklarda davranış değişikliği nasıl sağlanır
Hüseyin Coşgun
 
Okul öncesinin önemi
Okul öncesinin önemiOkul öncesinin önemi
Okul öncesinin önemiCanan Gürkan
 
İKİ YAŞ SENDROMU 7. HAFTA.pdf
İKİ YAŞ SENDROMU 7. HAFTA.pdfİKİ YAŞ SENDROMU 7. HAFTA.pdf
İKİ YAŞ SENDROMU 7. HAFTA.pdf
SeyfettinColak
 
Aileiciiletisim Slayt
Aileiciiletisim SlaytAileiciiletisim Slayt
Aileiciiletisim Slaytderslopedi
 
ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYORÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
Gençlik Eğitim Kurumları
 
cokcak asmra
cokcak asmracokcak asmra
cokcak asmra
BaranDzm
 
çOcuğu tanima tekni̇kleri̇
çOcuğu tanima tekni̇kleri̇çOcuğu tanima tekni̇kleri̇
çOcuğu tanima tekni̇kleri̇Edanur Kurt
 
Özel Gereksinimli Çocuklarda Ruh Sağlığı
Özel Gereksinimli Çocuklarda Ruh Sağlığı Özel Gereksinimli Çocuklarda Ruh Sağlığı
Özel Gereksinimli Çocuklarda Ruh Sağlığı
aziyeSenemBagl
 
Çocuğumuza sınır koyma
Çocuğumuza sınır koymaÇocuğumuza sınır koyma
Çocuğumuza sınır koyma
Derya Öztürk
 
çOcuk ruh sağliği sayfa 55
çOcuk ruh sağliği sayfa 55çOcuk ruh sağliği sayfa 55
çOcuk ruh sağliği sayfa 55heyl
 
Psikoeğitim sunusu
Psikoeğitim sunusuPsikoeğitim sunusu
Psikoeğitim sunusuethemuslu
 
Okulöncesi çocuğu olan ailelere yönelik cinsel eğitim
Okulöncesi çocuğu olan ailelere yönelik cinsel eğitimOkulöncesi çocuğu olan ailelere yönelik cinsel eğitim
Okulöncesi çocuğu olan ailelere yönelik cinsel eğitimPembe Ağaoğlu
 
3 6-yaş-arası-büyüme-ve-gelişme
3 6-yaş-arası-büyüme-ve-gelişme3 6-yaş-arası-büyüme-ve-gelişme
3 6-yaş-arası-büyüme-ve-gelişme
Arif Başpınar
 
Aile içi iletişim & çocuklarda cinsel eğitim.pptx
Aile içi iletişim & çocuklarda cinsel eğitim.pptxAile içi iletişim & çocuklarda cinsel eğitim.pptx
Aile içi iletişim & çocuklarda cinsel eğitim.pptx
MerveOcak4
 
Dehb, 2018 veli semineri
Dehb, 2018 veli semineri Dehb, 2018 veli semineri
Dehb, 2018 veli semineri
aziyeSenemBagl
 
Çocuklu Yaşam Merkezi
Çocuklu Yaşam MerkeziÇocuklu Yaşam Merkezi
Çocuklu Yaşam Merkezi
İlkiz Özcan Sönmez
 
Annebabatutumu
AnnebabatutumuAnnebabatutumu
Annebabatutumu
enderunliseleri
 

Similar to Ezilen Anne Babanın El Kitabı (20)

Okul oncesi egitimin_yararlari
Okul oncesi egitimin_yararlariOkul oncesi egitimin_yararlari
Okul oncesi egitimin_yararlari
 
çocuklarda davranış değişikliği nasıl sağlanır
çocuklarda davranış değişikliği nasıl sağlanırçocuklarda davranış değişikliği nasıl sağlanır
çocuklarda davranış değişikliği nasıl sağlanır
 
Okul öncesinin önemi
Okul öncesinin önemiOkul öncesinin önemi
Okul öncesinin önemi
 
İKİ YAŞ SENDROMU 7. HAFTA.pdf
İKİ YAŞ SENDROMU 7. HAFTA.pdfİKİ YAŞ SENDROMU 7. HAFTA.pdf
İKİ YAŞ SENDROMU 7. HAFTA.pdf
 
Aileiciiletisim Slayt
Aileiciiletisim SlaytAileiciiletisim Slayt
Aileiciiletisim Slayt
 
çOklu Zeka
çOklu ZekaçOklu Zeka
çOklu Zeka
 
Okul öncesi egitimin önemi
Okul öncesi egitimin önemiOkul öncesi egitimin önemi
Okul öncesi egitimin önemi
 
ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYORÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
 
cokcak asmra
cokcak asmracokcak asmra
cokcak asmra
 
çOcuğu tanima tekni̇kleri̇
çOcuğu tanima tekni̇kleri̇çOcuğu tanima tekni̇kleri̇
çOcuğu tanima tekni̇kleri̇
 
Özel Gereksinimli Çocuklarda Ruh Sağlığı
Özel Gereksinimli Çocuklarda Ruh Sağlığı Özel Gereksinimli Çocuklarda Ruh Sağlığı
Özel Gereksinimli Çocuklarda Ruh Sağlığı
 
Çocuğumuza sınır koyma
Çocuğumuza sınır koymaÇocuğumuza sınır koyma
Çocuğumuza sınır koyma
 
çOcuk ruh sağliği sayfa 55
çOcuk ruh sağliği sayfa 55çOcuk ruh sağliği sayfa 55
çOcuk ruh sağliği sayfa 55
 
Psikoeğitim sunusu
Psikoeğitim sunusuPsikoeğitim sunusu
Psikoeğitim sunusu
 
Okulöncesi çocuğu olan ailelere yönelik cinsel eğitim
Okulöncesi çocuğu olan ailelere yönelik cinsel eğitimOkulöncesi çocuğu olan ailelere yönelik cinsel eğitim
Okulöncesi çocuğu olan ailelere yönelik cinsel eğitim
 
3 6-yaş-arası-büyüme-ve-gelişme
3 6-yaş-arası-büyüme-ve-gelişme3 6-yaş-arası-büyüme-ve-gelişme
3 6-yaş-arası-büyüme-ve-gelişme
 
Aile içi iletişim & çocuklarda cinsel eğitim.pptx
Aile içi iletişim & çocuklarda cinsel eğitim.pptxAile içi iletişim & çocuklarda cinsel eğitim.pptx
Aile içi iletişim & çocuklarda cinsel eğitim.pptx
 
Dehb, 2018 veli semineri
Dehb, 2018 veli semineri Dehb, 2018 veli semineri
Dehb, 2018 veli semineri
 
Çocuklu Yaşam Merkezi
Çocuklu Yaşam MerkeziÇocuklu Yaşam Merkezi
Çocuklu Yaşam Merkezi
 
Annebabatutumu
AnnebabatutumuAnnebabatutumu
Annebabatutumu
 

Ezilen Anne Babanın El Kitabı

  • 1. ANNE-BABANIN EL KİTABI EZİLEN Evlatkolik misiniz? Çocuğunuzun sizi kontrol ettiğini mi düşünüyorsunuz? Sizin çocuğunuz olmak kolay mı? Mutlu çocuk için doğru stratejileri kullandığınıza mı inanıyorsunuz? O zaman bu kitap sizin için. Prof. Dr. Ziya Selçuk
  • 2. Prof. Dr. Ziya SELÇUK Ankara Üniversitesinde Psikolojik Hizmetler alanın- da lisans ve yüksek lisans, Hacettepe Üniversitesi’n- de ise Psikolojik Danışma ve Rehberlik konusunda doktora derecelerini almıştır. İlk, orta, lise ve yükseköğretim düzeyinde çok sa- yıda kurumun kuruluşunu gerçekleştiren Dr. Selçuk dünya okul sistemleri üzerinde uzmanlaşmıştır. An- ne-baba okullarında on binlerce ebeveynin eğitim çalışmalarını yürütmüştür. Yine on binlerce öğret- menle yüz yüze etkileşimsel etkinlikler gerçekleştir- miştir. Yükseköğretim kurumlarında uzun yıllar yöneticilik yapan Dr. Selçuk, 2003-2006 yılları arasında Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Gö- rev yaptığı dönemde Milli Eğitim Sisteminde dönü- şüm sayılabilecek pek çok değişimin altına ekip ar- kadaşlarıyla birlikte imza atmıştır. Rehberlik, davranış gözlemi, iletişim, gelişim, öğren- me konularında çok sayıda kitabı ve yüzlerce maka- lesi bulunmaktadır. Diğer yandan, 2002-2003 Eğitim Öğretim yılında Özel Maya Okullarının kuruluşunu gerçekleştirmiş- tir. Bu süreçte sadece Maya Kolejinde olan onlarca öncü uygulamayı eğitim dünyasına kazandırmıştır. Özgün bir yaşam projesi olan Maya’daki hizmetleri- ne yoğun bir şekilde devam eden Dr. Selçuk eğitim sistemine yönelik makro-mikro faaliyetlerini sürdür- mektedir. Yaklaşık 20 yıl Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Ziya Selçuk, halen kuruluşunda katkı sağla- dığı TED Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkan yar- dımcılığı görevini yürütmektedir. Aynı zamanda, TedMem adlı eğitim siyaseti düşünce kuruluşunun direktörlüğü görevini sürdürmektedir.
  • 3. SIRSÖZ Bu kitapçığın henüz kurulmamış olan “Anne Babaları Koruma Cemiyeti” (ABKC) tarafından bastırılmasını arzu ederdim. Şimdilik Özel Maya Okulları olarak böyle bir girişimi desteklemekle yetiniyoruz. Çünkü anne babaları çocukların dayanılmaz egemenliği konusunda uyarma zamanının artık gel- diğini düşünüyoruz. Nitekim onlar da insan evladı. 30 yıla yakın bir süredir çocuklar ve anne babalarla birlikte hayatın ve psi- kolojinin koridorlarında dönme dolap oynuyoruz. Meslek hayatımın hiçbir döneminde ebeveynlerin bu derece mağdur olduğu bir zaman dilimini hatırlamıyorum. Çocuklar, aile içerisindeki büyük anne ve babalar dahil, herkesin mantığının nasıl çalıştığını, kime neyin nasıl yaptırılacağını, kimin kime denetlettirileceğini ezbere biliyorlar. Ailedeki tüm bireyler için yazılı olmayan el kitapları var çocukların. Gariban büyükler psikologlardan des- tek alarak çocuğu yönetmekle ilgili bir çok taktik öğrenseler dahi, çocuk oyunun kuralını hemen değiştirebiliyor. Hatta hipnoz altındaki anne ve ba- balar, bu hipnozun tesiriyle “Kendimizi çocuğumuza adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cümleler dahi kura- biliyorlar. Diğer yandan sadece çocuklar değil, mevcut koşullar da anne babaya bir- çok dayatmada bulunuyor. “Sistem böyle” denilip ailelerin üzerinde baskılar kuruldukça onlar da çocuklar üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Doğrudan veya dolaylı baskı gören çocuklar ise, kendi savunma hatlarını kuruyorlar. Yani, çocuklar için de zor bir dönemden geçiyoruz. Bu kitapçık günümüzün kafası karışık anne babalarına gönüllü ve müteva- zı bir katkı çabasıdır. Mizahi olarak açıklamaya çalıştığım bu durumun, çok daha ağır/vahim bir tablo olduğu açık ama bunu yazmayacağım... Hep birlikte el ele verirsek; sistem düşüncesi (system thinking), oyun teorisi (game theory) ve büyük veri (big data) yöntemlerini kullanarak çocukların kullandığı taktiklere bir ölçüde karşı koyabiliriz düşüncesindeyim. Çünkü tahminimizden daha zeki ve sevimliler. Onların düzeyine çıkmamız lazım. Ziya Selçuk, Prof. Dr. Özel Maya Okulları Kurucusu
  • 5. GERÇEK, ALGILADIKLARIMIZ OLMAYABİLİR. FOTOĞRAFTA KAÇ TOP VAR? NEREDEN BAKTIĞIMIZA BAĞLI İnsanzihnikolaylıklayönlenebiliyorfarkındaolmadan. Fotoğraftakaçtopvardiyerekzihnibelirlibiryönedoğrultmakmümkün. Adamınaltıparmaklıolduğunufarkettinizmi? Karıncaya sormuşlar: Hangi hayvanlar vahşidir? Hangileri değildir? Cevap: Aslan, kaplan ve ayı son derece sakin ve kendi halinde arkadaşlardır. Ancak, kaz, piliç ve ördek en vahşi hayvanlardır.
  • 6. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN ÜÇGENİN İÇİNE DÖRTGEN SIĞMAZ. anonim Alın Diplomanızı Boğaziçi Üniversitesi mezunu olup aşçılık yapan bir gençle tanışmıştım. Siz elektro- nik mühendisisiniz ve aşçılık yapıyorsu- nuz, neden dedim. “Babam bana, “benim gibi Boğaziçi’nde oku ve mühendis ol” diye yıllarca baskı yaptı. Annem arada bir “üstüne varma çocuğun” dese de, arka planda hep iyi polis-kötü polis senaryosu vardı. Sonuçta sınavı kazandım, okudum. Diplomamı alıp eve götürdüm: “Anne, baba, alın bu diplomayı duvara asın. Ben gidip aşçılık yapacağım, restoran açaca- ğım.” dedim ve yaptım. Biliyor musunuz, Boğaziçi mühendislik mezunlarının çok büyük bir kısmı mühendislik dışında işler- le uğraşıyorlar. Çocuklar parmak izi kadar farklı olduğu halde, aileler her çocuktan “aynı” şeyi bekli- yor. Konuşurken çocuğunun yeteneklerine saygı duyduklarını ifade eden ebeveynler, sıklıkla “ama” diyerek devam ederler. Anne-babalar çocuklarının nitelikleri ne olursa olsun en iyi liseleri ve üniversiteleri kazanmalarını istiyorlar. Bunun için her türlü desteği de sağlıyorlar. “Parasıyla değil mi? Her türlü hocayı, psikoloğu tutar kazan- dırırım.” türünden cümleler çok yaygın. Sonuçta kendisinden beklenen ideal benlik tasarımıyla, çocuğun gerçek benliği ve yeteneği/nitelikleri arasındaki fark arttıkça çocuğun patolojisi de artıyor. Bu sefer çocuğu eski haline getirmek için psikolog- lar tutuluyor ve maalesef sınav kazanmak için, çocuk kaybediliyor. Aslında yaşanan tüm bu çatışmanın tek nedeni çocuğun potansiyel doğasına saygı göstermemek. OLAN OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Her insan doğuştan yapısal olarak gelen ve yaşam boyu değişmeyen dokuz farklı mizaç tipinden biriyle dünyaya gelir. Mizaç yapısı- nın içsel ve çevresel etkenlerle etkileşmesi sonucunda değişime açık olan kişilik ortaya çıkar. Ancak bazen çocuklar, olumsuz yetiş- me ortamlarında mizaçlarına ters bir kişilik yapısı geliştirme durumunda kalabilirler. Aslında uygun olan, çocuğun mizacının te- melinde gelişen bir doğal kişilik ile, eğitim yoluyla kazandırılan değer ve yeteneklere karşılık gelen sentetik kişiliğe ulaşmaktır. İşte tam da bu noktada, eğer çocuk miza- cına tamamen aykırı bir alan ya da mesleğe yöneltilirse yaşamda başarısız olma ihtimali çok yükselir. Her çocuğun “mizaç tipinin” belirlenip, kendi yapısına uygun mesleklere yöneltilmesi bir zorunluluktur. Aksi halde, elma çekirdeğinden (mizaç) kivi (mizacıyla uyumsuz kişilik) üretmeye çalışmış oluruz. ELMA ÇEKİRDEĞİNDEN KİVİ ÜRETMEK MÜMKÜN MÜ?
  • 7. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN TOPLUMUN ÖDÜLLENDİRDİĞİ BAŞARILAR, KİŞİLİĞİ KAYBETME PAHASINA KAZANILIR. benjamin jowett İki Buçuk Nasıl Yazılır? İlkokul ikinci sınıftayken öğretmenimiz “İki buçuk nasıl yazılır?” diye sordu. Herkes defterine yazıp öğretmene gösteriyordu. Ben de deftere iki buçuk yazdım ancak bi- raz farklıydı. Önce rakamla 2 yazdım daha sonra onun yanına 2 rakamının üst yarısını yazdım. Bana göre iki buçuk olmuştu. Bir iki vardı, bir de onun yarısı. Ancak bu ya- ratıcı (!) yaklaşımım sonucunda öğretme- nimden tokat yiyip ciddi bir azar işittim. “Salak mısın sen”? Matematikten 100 alan çocuklara gıptayla bakılır ve gerekeni fazlasıyla yaptığı söy- lenir. Artık onun çalışmasına gerek yoktur. Oysa 100 alan çocuğun daha fazla çalışma- sı ve doğuştan getirdiği yeteneğiyle çıkabi- leceği en yüksek potansiyel doruğa çıkması sağlanmalıdır. Çünkü onun yıldızının parla- dığı alan matematiktir. Günümüz eğitim sistemi, “her şeyden bir şey öğretmeye yönelik” olduğu için, “bir şeyden her şeyi bilmeye yönelik” kabiliyet taşıyan çocuklar maalesef arada kaybolup gitmekteler. Çok rahat bir şekilde çok yük- sek notlar alabilen çocukların üst becerilere yönelik eğlenceli bilim ortamlarına yöneltil- mesi yararlı olacaktır. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir durumdur. Ba- zen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenciye başaramadığı bir konu- da ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani senin başaramadığın, kendini kötü his- settiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız.” Bu şekilde zorlanan çocuk, sorununiçerikvemateryaldedeğil,kendisindeolduğunainanmayabaşlayacakvedaha da zorlanacaktır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi.” Oysa çocuk belki de dünya çapında sıçra- ma yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kadar diyerek sınırlanmaktadır. OLAN ÇOCUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA
  • 8. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN BIRAK İNSANLAR YÖNETTİKLERİNİ DÜŞÜNSÜNLER, BÖYLECE YÖNETİLİRLER. william penn Anneyi Çoçuğa, Çocuğu Markaya Araştırma sonuçlarına bakıldığında çocuk- la anne arasında ateşkes elçisi olan marka- ların kazançlı çıkacağı görülüyor. Çocuklar; hem kendi istek ve ihtiyaçları için önemli miktarda para harcadıkları, hem ailelerinin harcama kalıplarını ve kararlarını önemli oranda etkiledikleri, hem de ileride mar- ka sadakati geliştirecekleri için çok önemli bir pazardır. Nielsen verileri çocukla birlik- te alışverişe çıkan ailelerin % 82’sinin daha fazla tükettiğini göstermektedir. Bu pazar ebeveyn ve çocuğun iradelerini birbirleri- ne dayattıkları bir savaş alanıdır ve çoğun- lukla çocuk kontrolü ele geçirir. Dolayısıyla bu pazara yönelik iletişim yapan bir marka, Zaltman’ın kontrol metaforuyla hareket et- meli ve hem marka tercihini dayatan çocu- ğun, hem de bu markayı satın alım gücünü elinde bulunduran annenin kontrol sahibi olduğunu hissettirmelidir. (Dünya Bülteni). Ailede anne baba atomun çekirdeği gibidir. Çekirdekteki nötron anne, proton babadır. Elektronlar ise onların etrafında dönen ço- cuklardır. Şimdiki aile yapısında ise çocuk çekirdek, anne baba ise onun etrafında per- vane olan elektronlar olmuş vaziyette. Oysa bir an önce doğal yapıya dönüp, “herkes yerli yerine” komutuna gereksinim var. E. Neuman’ın dediği gibi, limonatanın suni tatlandırıcıdan, mobilya cilasının gerçek li- mondan yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Ortada yönetilen ve yöneten varsa, kuklacı muhakkak çocuktur; tabi istismar eden nevrotik veliler hariç. İşin garip yanı bazı anne babalar yönetildiklerinin farkında- lar ve bu durumdan zevk alıyorlar. Çocuğun yönetmesine izin vermek, kısa vadede gerçekçi olmayan hoş bir duygu yaratabilir. Ancak uzun vadede çocuğun yaşam- sal mücadele becerilerinin gelişmemesine yol açar. Bunun faturasını elbette an- ne-baba ve daha fazlasını çocuk ödeyecektir. Bu şekilde devam edildiğinde çocuk, sürekli olarak “zapt edilmesi” gereken huysuz bir varlığa dönüşebilecektir. Aile sü- rekli taviz verecek ve ebeveyn olmanın hukukunu zedeleyecektir. Çocuk ise ebe- veynini rahatlıkla yönetebilirken diğer insanların niçin yönetemediğine şaşıracaktır. OLAN OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA ÇOCUĞUNUZU YÖNLENDİRDİĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORSANIZ BU PROBLEMİN NE ZAMANDIR OLDUĞUNU DÜŞÜNÜN
  • 9. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN ORTADA ÇOCUKLA İLGİLİ BİR SORUN VARSA, ANNE BABADAN HANGİSİNİN ÇOCUKLA DAHA FAZLA İLGİLENDİĞİNE BAK. üstad ericsson Portakalı Soyamadım Hasta olan annemi ziyaret ettiğimde evde birkaç misafir vardı. Geçmiş olsuna gel- mişlerdi. Misafirler arasında sekizinci sını- fa giden bir erkek çocuk dikkatimi çekti. İkram edilen portakalı eline aldığı bıçakla soymaya çalışırken portakal delik deşik ol- muş bir şekilde, son nefesini veriyordu. İz- lediğimi fark edince annesi açıklama yaptı. “Sınavlara çalıştığı için yıllardır portakalını soyup ben dilimlere ayırdım. Şimdiye ka- dar hiç soymadığı için bilemedi işte”. Ehe ehe. Portakalı bile soyamayan bir çocuk ilerde ne sorunlar yaşar acaba? İlgi, sevgi, zaman ayırma, göz teması, do- kunma, para ve benzeri her şeyin tek ço- cukluk sergilenmesi gerekiyor. Yani üç ço- cuk için gösterilen toplam ilginin üçte biri. Doğal ihtiyaç bu kadardır. Bir çocukla gere- ğinden çok göz teması kurarsanız çocuğun doğal gelişimini zedelersiniz. Çocuğunuzun istediği her an onun ihtiyaçlarını karşılamak için hazır olduğunuzu bilmesini ve dün- yanın sadece kendi etrafında döndüğünü düşünmesini istemiyorsanız, onları arada ihmal edin. Çocukların, karşılaştıkları prob- lemleri kendi başlarına çözmelerine izin verirseniz, hayat hakkında daha fazla şey öğrenme şansları olur. Şimdiki çocukların en büyük problemi her şeyin önlerine hazır konması ve mücadele edecek bir fırsatları olmamasıdır. Dört çocuğu olan bir aile ilgi, sevgi, zaman ayırma, göz teması, dokunma, para ve benzeri her şeyi dörde bölüyor. Tek çocuk varsa dördünün hakkı tek çocuğun üzerine boca ediliyor ve çocuk doz aşımından gidiyor. Her şeyi anne-baba tarafından yapılan çocuk ise, beceri geliştiremeyip zayıf kalıyor. Çocuk aşırı ilgiden bunalıyor ve doyu- rulamayan bir ego gelişimi ortaya çıkabiliyor. Dış dünyadaki insanlar böyle şişkin bir egoyu dikkate almayınca kişilik bozukluğunun önü açılabiliyor. Fonda ise evlatkolik ebeveynler görünüyor. OLAN ÇOCUKLARINIZLA ÇOK İLGİLENİRSENİZ ONLARI ÇOK ZAYIFLATIRSINIZ OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA
  • 10. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN SEVECEĞİN BİR İŞ SEÇERSEN, YAŞAMINDA BİR GÜN BİLE ÇALIŞMIŞ OLMAZSIN. konfüçyüs Çalışan Çocuklar Baba ve anne büyük bir bilgisayar firma- sında çalışıyordu. Her gün firmanın servi- siyle anne-baba ve çocuk işyerine gidiyor- lar ve dört buçuk yaşındaki çocuğu aynı bahçe içindeki kurum kreşine bırakıyorlar- dı. Çocuk doğduktan üç ay sonra bu kreşe kaydedilmiş ve hala devam ediyordu. Bir gün yine sabah erkenden ailece hazırlanıp işyerinin servisine bindiler. Çocuk yolda babasına bir soru yöneltti: - Baba biz fakir miyiz? - Hayır, değiliz oğlum nereden çıkardın? - O halde ben artık çalışmasam olur mu? Günümüz çalışma hayatı hem kadın hem de erkekler için ciddi zorlanmalar ve riskler içeriyor. Mobbing, Cam Tavan Sendromu gibi birçok etken çalışma hayatını çekilmez hale getirebiliyor. Özellikle kadınlar için çalışma hayatı, kariyer beklentisi bir kat daha zor. Bu güçlüklerden biri de çocuklarla ilgili. Ev işleri ve çocuk bakımının yeterince ku- rumlaşmaması kadının üretime katılımını güçleştirmektedir. Kadına ya kariyer ya çocuk gibi haksız seçimler önerilebilmektedir. Bu arada olan çocuklara olmaktadır. Özellikle 0-3 yaşları arasında yeterince anne şefkati görememek şimdiki çocukların temel so- runu. Daha sonraki yaşlar kısmen de olsa telafi edilebilirken 0-3 yaşlarında sonradan telafi çok daha zordur. Anne çalıştığı için ilk yıllarda kuramadığı ilişki ve iletişimi daha sonraki yıllarda telafi edemeyebilir. “Herkes aynı durumda” dediğimizde durum doğal olmuyor elbet. Çocuk bu eksikliği telafi edebilmek için çeşitli taktikler kullanırken kişili- ğininyanlışşekillenmesinegidecekkadarriskleregirebilir;anne-babailgisiiçinolmadık çarelere başvurabilir. Anne-baba da çocuğa yeterli zaman ayıramamaktan kaynakla- nan suçluluk duygusuyla gereksiz ödünler verip davranış bozukluklarına yol açabilir. OLAN BABA BİZ FAKİR MİYİZ? OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Yaş, üzerinde önemle durulması gereken faktörlerden biridir. Koşullar ne olursa ol- sun, annenin çalışması her yaş grubundaki çocuğu farklı etkiler. Sadece 0-3 yaş önemli, diğerleri önemsiz değildir. Örneğin, ergen- lik çağındaki çocuğun artık büyüdüğü zan- nedilse de, bu dönem, çocuğun anne ve ba- basının farklı bir ilgisine muhtaç olduğu bir dönemdir. Diğer yandan bebeğin, çocuğun her zaman anneye ihtiyacı olduğu düşünü- lür. Oysa en az o kadar annenin babanın da çocuğa ihtiyacı vardır insan olma yolunda. Anneler üzerinden çok yorum yapılıyor ancak babaların özellikle çocuklar küçük- ken ailedeki dengeleyici rolü çok önemlidir. Çalışma hayatımızın çocuklarımız üzerinde- ki etkisi ince elenip sık dokunması gereken bir konu.
  • 11. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN CEHALETİN MUTLULUK OLDUĞU YERDE, AKLI BAŞINDA OLMAK DELİLİKTİR. thomas gray Kime Çekmiş? Uzun yıllar önce genç bir çift 5 yaşındaki çocuklarının üstün zekâsı hakkında bana danışmaya gelmişlerdi. Konuşma sürerken anne ve baba çocuklarının zekasının anne tarafından mı, baba tarafından mı geçti- ği konusunda ciddi bir tartışmaya girdiler. Ara bulmaya çalışırken kadın konuşmayı bir cümleyle bitirdi. Eşine dedi ki; “Tamam çocuğumuz zekasını senden al- mış. Çünkü seninki yerinde yok.” Çocuğun zekâsını övmek yerine, onu ce- saretlendirmek yeterlidir. Bunun için kul- lanılan cümle kalıpları oldukça işlevseldir: “bakıyorum çok sıkı çalışıyorsun”, ne güzel, çalışırken eğleniyorsun” gibi. Zenginleştiril- miş materyaller sunmak, olumlu-olumsuz ayrımcılığa uğramasına izin vermemek, çok yüksek beklentiler geliştirmemek önemli- dir. Zekâ testi uygulatmamak, uygulansa bile sadece uzmanın karar vermesine des- tek olmasını amaçlamak gerekir. Bu konu- da Yönetim Kurulu üyesi olmaktan onur duyduğum Türk Zekâ Vakfı gibi kâr amacı gütmeyen kuruluşları izlemek yol gösterici olabilir. Anne babalar çocuklarının zeki olmasını bir gurur kaynağı görürken, popüler algı- ya göre daha az zeki olan çocuklarını “acaba yeterince ilgilenmiyor muyum, bir sorunu mu var?” biçiminde algılayabiliyor. Çocuklarına demode testler yaptırıp, kendilerini de çocukları da perişan ediyorlar. Okulların ve uzmanların istismarı ne- deniyle paniğe kapılıyorlar. Çığlıkları duyulmuyor. Test sonucu yüksek çıksa dert, düşük çıksa dert. İşin ilginç yanı test sonuçlarını “gerçek” zannediyorlar. Bu arada çocuklarının zekâsı geliştiğinde, insanlığının gelişeceğini sanıyorlar. Bunun yanı sıra, zekâsı çok sık övülen çocuklar başarısız olma ihtimalleri olan işlerden kaça- rak, başarısızlık ile baş etme yöntemleri geliştiremeyebilir. Sık sık zekâsı övülen ço- cuk, çaba göstermeyip, imaja çok önem verip, risk almayıp daha az güvenli olabilir. OLAN ÇOCUĞUNUZUN ZEKASINI ÖVERSENİZ KİŞİLİĞİNİ ZAYIFLATIRSINIZ OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA
  • 12. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN DOĞRU SORULAR SORAMAZSANIZ DOĞRU CEVAPLAR ALAMAZSINIZ. e. hodnett Kime Sorarsan Sor Ben fakültede öğrenciyken bir ilkokula staja gitmiştik. Orada çalışan deneyimli bir öğretmen okulu mezunu öğretmenimiz bana şu soruyu yöneltti: Öğrenme iştiyak ve becerisi yüksek öğrencileri nasıl anlı- yorum, biliyor musun? Bilmediğimi ifade ettim, hemen arkasından şunları ilave etti: “Sana bir sorayım mı dediğimde çok zeki ve iştiyaklı çocuklar “sor, sor, hadi sorsana” derler”. Daha az becerikli çocuklar “soo- orr” diyerek hafif kaygılı ve tedbirli dav- ranırlar. Öz güveni ve iştiyakı en az olan çocuklar ise “yok yok bana sorma, kime sorarsan sor” diye cevap verirler. Aileler çocukların her sorduğu soruyu cevaplamak konusunda çok fazla baskı his- sediyorlar. Uzun uzun mantıklı ve ayrıntılı açıklamalar yapmak, alışılmış bir veli tep- kisi. Çocuğun zihinsel stili ne olursa olsun açıklamalar hep benzer şekilde yapılıyor: çoğunlukla mantıksal-matematiksel öğrenme stilinde. Araştırmalar anne-babaların ilk yıllarda sabırla soruları yanıtladıklarını ancak sonraki yıllarda bu sabırlarının azaldığını hatta “annen/baban cevaplasın” diyerek savuşturduklarını göstermektedir. Diğer yan- dan, çocukların sorduğu soruların farklı amaçları olabilir. Amaç anlaşılmadan verilecek yanıtlar çocuğun düşünce akışını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale getirebilir. So- nuçta, karşınızda “yetişkin dili” ile konuşan büyümüş de küçülmüş bir çocuk görebi- lirsiniz. OLAN ÇOCUĞUN HER SORUSU YANITLANMAZ, HER SORU SORU OLMAYABİLİR OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Bir çocuk için soru sormak, gerçeği arama- nın anahtarıdır. Bu konuda uyulması gereken ilk ilke, dallandırmadan sadece soruya yanıt vermektir. Dikkat edilmesi gereken bir di- ğer ilke ise, çocuğun zekâ alanı ve öğrenme stilinin dikkate alınarak cevap verilmesidir. Örneğin kinestetik çocuğa verilecek yanıtla, görsel uzamsal baskın bir çocuğa verilecek yanıt farklılaşmalıdır. Yetişkinlerin büyük çoğunluğu mantıksal açıklamaya yatkındır. Başlangıçta eğlenceli olan çocuk sorula- rının bir maraton koşusu olduğu unutul- mamalı ve ileri yaşlarda da çocuğun soru sorması cesaretlendirilmelidir. Soru sor- mayan çocuk öğrenme tutkusundan uzak- laşabilir. Çocuklar bazen iletişim kurmak, sevgi ihtiyacını gidermek ve plan kurmak için de soru sorarlar. Sorunun amacına dikkat etmekte yarar vardır. Yetişkinler de soru sormalı hatta bazen bir yanıt söyleyip buna uygun soru sor bakalım demelidir.
  • 13. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN ÇOCUKLARIN GÜCÜNÜN NELERE YETTİĞİNİ GÖRMEK İSTİYORSANIZ, ONLARA BİR ŞEYLER VERMEKTEN VAZGEÇİN BAKALIM. n.douglas Hal ve Gidiş PISA 2012 araştırmasında Türk öğrencile- rin matematik başarı sıralamasında 42. Ja- pon öğrenciler ise 7. sırada. Ancak buna rağmen Türk öğrencilerin özgüveni, Japon öğrencilerin özgüveninden çok daha yük- sek. Mütevazı ancak çalışkan öğrencile- re karşılık, tembel ancak özgüveni tavan yapmış öğrenciler; Bunun temelinde farklı güdüler yatıyor olabilir. OLAN ‘KENDİ’LİK GELİŞMEMİŞSE KENDİNE GÜVENEN ÇOCUK YETİŞTİRMEYİ BİR KEZ DAHA DÜŞÜNELİM OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Özgüveni yüksek çocuk yetiştirmek moda bir talep haline geldi. Özellikle sosyoekono- mik refaha sahip çocukların etrafındaki kişi ve kurumlar sürekli olarak özgüven pom- palıyorlar. Ancak yapılan çalışmalar, çocuklara özgüven pompalamanın, katkıdan çok zarar getirdiğini gösteriyor. Çocuğa ‘sen çok özelsin, farklısın’ mesajlarının sıklıkla ve- rilmesi, erken yaşta aşırı şişen bir ‘benlik’ algısına yol açabiliyor. “Kendine güvenen ço- cuk” ifadesi kulağa hoş geliyor. Oysa tek başına ayakta kalmaya özendirilmek çocuk- ları yoruyor. Bu durum haz merkezli olmayı da besleyebiliyor. Bu arada çocuğun her problemi anne-baba tarafından çözüldüğü için çocuğun hata yaparak öğrenmesi ve mücadeleye alışması engelleniyor. Böyle bir çocuğun, hayatın birçok alanındaki küçük başarılarla kendine güven geliştirecek kadar deneyimi birikmiyor. Tecrübe fakiri bu ço- cuklar; anne, baba ve öğretmenleri yüzünden beceriksiz, hemen strese giren, azimsiz olabiliyorlar. Önemli olan çocuğun özünün korunmasıdır. Çocukta öz hakimdir kişili- ğe, sonra kişilik baskın gelir öze ve erişkin (!) oluruz. Örneğin, eve telefon gelir,” “Alo oğlum baban evde mi?”, erişkin olan (!) baba çocuğa kişiliği ile yokum de diye işmar eder, güya zihni gelişmemiş çocuk (!) ise özü ile “ Babam evde amca” diye cevap verir. Kendine güven, binlerce küçük başarının birikimli olarak yarattığı bir etkinin sonu- cu ortaya çıkar. Söylem olarak çocuğa öz güven aşılamak, içsel bir tutum doğurmaz. Çocuğunuz yeni bir mücadeleye girmekten ürküyorsa, başarısız olmaktan korkuyor- sa, hata yaptığı zaman hemen keyfi kaçı- yorsa, deneme yapmayı bile reddediyorsa bu göstergeler çocuğun yeterliliklerinden kuşku duyduğunu veya ebeveyn ve öğ- retmenleri tarafından kuşku duyulduğunu gösterir. Yanlış bir özgüven anlayışı bu tür sonuçlara yol açabilir. Kendi başına ayak- ta durabilmek tek başına olmaz, aileyle, arkadaşla, dostla olur. “Sana güveniyo- rum.” demek gerekli ancak yeterli değildir. Hata yapan çocuklar daha çok deneyim yaşadığı için daha özgüvenli büyüyebilir.
  • 14. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN SÖZCÜKLERİN ANLAMINI KONTROL EDEBİLİRSENİZ, SÖZCÜKLERİ KULLANMASI GEREKENLERİ DE KONTROL EDEBİLİRSİNİZ. philiip kindred dick Üçüncüde Çalışıyor 1.. «Anne dışarı çıkabilir miyim?» Hayır! 2. Anneeeeeee. Dışarı çıkabilir miyim? Hayıııırrrrr! 3. Annneee, dışarı çıkabilir miyiiiiimmmm? Cehennemin dibine git. Çık hadiii. (Annemin kafa üçüncüde çalışıyor) Bu örnekte çocuk ilk iki isteğini formalite gereği yapmıştır. Anne ilk seferinde “çık” deseydi çocuk için şaşırtıcı olabilirdi. OLAN KULLANIM KILAVUZUNUZU GÖRDÜNÜZ MÜ? OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Çocuklar mükemmel gözlemcidirler. En fazla gözlemledikleri kişilerse anne babaları- dır. Yıllarca süren gözlemleri sonucunda anneyi ve babayı nasıl kullanabileceklerini çok çabuk öğrenirler. Hangi istekleri karşısında kimin nasıl tepki verdiği konusunda hızlıca strateji geliştirip, herkes için ayrı bir kullanım kılavuzu hazırlarlar. Ağlamak, şirinleşmek, kırıp dökmek, öpücük vermek, küsmek, yemek yememek, ısrar etmek, bağırmak kul- landıkları belli başlı taktiklerdir. Bunlardan hangisinin kimde işe yaradığını ezberlerler ve denemeler yaparak taktiği olgunlaştırırlar. Aile öpücük alsa da mutlu olur, çocuk ba- ğırmayı bıraksa da. Kendilerinin kullanıldığını anlayan bazı aileler bunu bilerek de mut- lu olurlar. Ancak gerçek yaşamda böyle bir oyun yoktur ve çocuk bunların gerçek ya- şamda işe yaramadığını gördükçe gerçek deneyiminin ne kadar az olduğunu fark eder. Anne ya da baba olmanın fedakârlığını bil- meden istismar eden çocuklara biraz katı davranmak, onların zorluklar yaşamasına fırsat vermek onların iyiliğinedir. Anne ve baba çocuğun kendilerini nasıl kullandığı konusunda uyanık olmalı ve ortak bir dil geliştirmelidir. Çocuğun sevimli oyunları evde ve çocukken sevimlidir. Büyüdükçe ve toplum içine girdikçe bu oyunların işlevsel olmadığını görecek, tahammül ve daya- nıklılık sınırlarının ne denli düşük olduğunu fark edecektir. Çocukla iletişim kurarken, gerçekçi, sahici, kontrollü ve doğal olmak yeterlidir. Buna biraz “anam-babam usulü” de denilebilir.
  • 15. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN ANNENİN ‘SANA BİR TAVSİYEDE BULUNAYIM MI?’ SÖZÜ YALNIZCA FORMALİTEDİR, ‘EVET’ YA DA ‘HAYIR’ DEMENİZ FARKETMEZ. O TAVSİYEYİ HER HALÜKARDA DUYARSINIZ. erma bombeck Bazen anne, çocuk büyütmenin önemini abartmak için çocuğunun duygusal sorunları olmasını destekler ve bütün dikkatini çocuğuna adar. Sürekli kendine nevrotik narkoz verir ve ne kadar cefa çektiğini, nelere katlandığını vurgular. Farkında olmadan çocu- ğun kendine “bağlı değil bağımlı” olmasına yol açar. Artık annenin bilinçdışında far- kında olmadan hazırladığı plan gerçekleşmiştir. Anne yanından bir an bile uzaklaşsa, çocuk hemen feryadı koparır. Bu durum anneyi örtülü bir şekilde mutlu eder. Ancak bu durum oldukça yorucudur ve stres yaratır. Bu nedenle çocuk strese bağlı olarak ikinci bir zarar görür. Bağımlı kişilik geliştirmeye başlayan çocuk büyüdükçe başkala- rıyla olan ilişkilerinde de sorun yaşamaya başlar. Sonra uzmanlar devreye girer veee… OLAN BEN SANA BU KADAR MUHTAÇ OLMASAM, SENİN İÇİN DAHA İYİ OLABİLİR Mİ? OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Anne ve çocuk arasında bağlılık olmalıdır. Bağımlılık varsa çocuğun kişilik inşası teh- likeye girmiştir. Annenin yapması gereken şey, derhal aklı başında bir arkadaşa ve aklı başında bir uzmana danışmaktır. En küçük meseleler için bile uzmana gitmek başka sorunlara yol açabilir. Çocuğun bağımlılığı- nın azaldığını görene kadar özellikle anne- nin psikolojik destek almaya devam etmesi işe yarayabilir. Annenin kendini değersiz hissetmesinin altında yatan nedenler bu su- retle anlaşılabilir ve bu sayede çözüm öne- rileri geliştirilebilir. Elif 1. sınıfa başladı ve tabii annesi de. Bir hafta içinde Elif okula alıştı ve okul yöneti- mi artık annenin gününü okulda geçirme- sini istemiyordu. Anne ise okuldan ayrılırsa kızının ağlayabileceğini, depresyona gire- bileceğini, bunun bir travmaya dönüşebi- leceğini söyleyip farklı senaryolar üretiyor, ve okulun psikolojik danışmanını çocuğun duygularını anlamamakla suçluyordu. Kı- zının “ Anne kimsenin annesi yok, sen de git.” demesi gerçeği ortaya çıkarmıştı. Anne beş yıldır çocuğu olmadan bir gün geçirmemişti ve çocuğu okuldayken ne yapabileceğini bilmiyordu. Kızının kendi- sine ihtiyaç duymadığını söylemesi asıl anneyi depresyona itiyordu. Anne, yapılan görüşmeler sayesinde okulun ikinci ayında iken keyifli bir şekilde okula gelip artık iyi hissettiğini söyledi. Onun adına bir an se- vindik, ta ki ikinci bebeğe hamile olduğu- nu, en az bir beş yıl daha kendisine muh- taç birinin geleceğini söyleyene kadar.
  • 16. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN ASLA BİRİNİN UMUDUNU KIRMA, BELKİ DE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY ODUR. ebu hanife Çocuktan beklentiyle onun yeteneği arasındaki fark arttıkça benlik algısı kötüleşir. Ço- cukların farklı yetenek ve özelliklere sahip olduğunu herkes bilir ancak tüm çocuklardan aynı sınav başarısı beklenir. Aile çocuğun yeteneğinin fevkinde bir beklentiye girerse, doğal olarak çocuğun performans kaygısı artar ve denemekten vazgeçmeye başlar. Aile çocuğun performansındaki düşüşü görünce kaygılanır ve çocuğa daha fazla yüklenme- ye başlar. Bunun üzerine çocuğun performansı iyice düşer. “Çalışsa yapar, çalışmıyor.” denilen çocuklar böyledir. Aile, çocuğun yeteneğinin elvermediği açığı; ek dersle, kurs- la kapatmaya çalışır. Sonunda bir kısır döngüye girilir ve uzman desteği gerekir. İçten güçlenmesi gereken benliğin, dıştan güçlendirilmeye çalışılması beyhude ve geçicidir. OLAN ÇOCUKLARDAN BEKLENTİNİZİ DÜŞÜRÜN; VERİM ARTSIN OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Anne ve çocuk arasında bağlılık olmalıdır. Bağımlılık varsa çocuğun kişilik inşası teh- likeye girmiştir. Annenin yapması gereken şey, derhal aklı başında bir arkadaşa ve aklı başında bir uzmana danışmaktır. En küçük meseleler için bile uzmana gitmek başka sorunlara yol açabilir. Çocuğun bağımlılığı- nın azaldığını görene kadar özellikle anne- nin psikolojik destek almaya devam etmesi işe yarayabilir. Annenin kendini değersiz hissetmesinin altında yatan nedenler bu su- retle anlaşılabilir ve bu sayede çözüm öne- rileri geliştirilebilir. Ayakkabıcı Osman Orta ikinci sınıftayken Türkçe öğretmeni- miz istediğimiz konuda bir kompozisyon yazmamızı istedi. Mahalle bakkalının ya- nındaki yaşlı ayakkabı tamircisi Osman Ustayı ve işini tasvir eden bir kompozis- yon yazdım. Gerçekten çok güzel olmuş- tu. Öğretmen okudu ve “Bunu kim yazdı?” dedi. Ben yazdım deyince, “Yalan söyleme, sadece kimin yazdığını söyle dedi”. Tekrar “Ben yazdım” dedikçe, yalan söylemek kö- tüdür diyerek birkaç kez tokat attı. Sonuç- ta sınıfta en düşük notu ben almıştım.
  • 17. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN ÖDÜLLER HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN TEK ŞEY, MOZART’IN ONLARDAN HİÇ KAZANMAMIŞ OLDUĞUDUR. h. mitchell Ödül genellikle hem anne-baba hem de çocuk için istediğini yaptırmanın bir yolu olarak kullanılmaktadır. Örneğin bir anne uslu durduğu için çocuğunu ödül- lendirirken, çocuk uslu durmayı kullanarak anneyi ödüllendirip ödül verme- sini sağlamaktadır. Ceza genellikle olumsuz görülür ancak yerinde ve zama- nında ceza etkili olabilir. Ancak ödül gibi cezada da roller karışabilir. Örneğin babanın çocuğunu cezalandırması aynı zamanda kendini cezalandırması olabilir. Her ikisinde de ön koşul ve ölçü adil olmaktır. Çocuğu düşündürmeye ve eğit- meye yaramayan ödül ve cezalar aile sistemini dengesizleştirmektedir. OLAN ÇOCUĞUMU ÖDÜLLENDİRECEK KADAR ACIMASIZ DEĞİLİM OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Ödül aslında çok az kullanılması gereken bir araçtır. Ödüllendirmek hem bağımlılık yaratır hem de her seferinde daha büyük ödül ihtiyacı doğurur. Etkisi kısa vadelidir ve sadece başaranlara verilir. Oysa cesaret- lendirme her çocukta işe yarayan bir araçtır. Davranışın başında, ortasında, sonunda her zaman verilebilir. Ödül ise sadece sonuçta verilebilir. “Ödevini bitirdiğin için çok iyi bir çocuksun.” ifadesi ödülken, “Çok sıkı çalı- şıyorsun.” ifadesi cesaretlendirmedir. Ödül tatminsizliğe yol açan ve hep zıddıyla his- sedilen bir vasıtadır. Zira ödevini bitirme- seydi iyi bir çocuk olamayacaktı. Ceza, ço- cuğun sağlıklı bir şekilde tanıması gereken bir araçtır. Gerçek hayatta karşılaştığımız ve hâkim olmamız gereken bir araç. Ceza adil oldukça dengeli kullanmaktan korkul- maması geren bir yoldur. Niçin Seçildi? Yüzlerce kişi arasından seçilip bilge bir kişi- den ders alma fırsatı yakalayan bir öğrenci gururla konuştu: “Bir öğrenci olarak kabul edilmem, ustama gönderilen yüzlerce kişi arasından seçilmem beni onurlandırıyor”. Sevgili öğrencim dedi bilge: “Sana te- mel bir bilgi vererek eğitimini sürdürme- ye çalışacağım. Diğer başvuranlardan daha nitelikli olduğun için değil, eğitime daha fazla ihtiyacın olduğu için seçildin.” İdris Şah
  • 18. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN TÜM KURALLARA UYARSAN TÜM EĞLENCEYİ KAÇIRIRSIN. k. hepburn Çocuk eğitimiyle ilgili kitapların çok büyük bir kısmı Amerikan esintili çeviri niteliğin- de. Bu tür kitaplar daha çok kişisel gelişim alanında yayımlanıyor. Kendi geleneğini yitirmiş ya da çoraklaştırmış bir ülkede çocuk nasıl yetiştirilir sorusu önem kazanıyor. Türkiye’nin hızlı değişimi geleneğin yetersiz kalmasına ama yerine konulanın kimliksiz olmasına yol açıyor. Üçgenin içine dörtgen koymaya çalışıyoruz. Uymuyor elbet. Meş- hur yazarlar iyi niyetle nano teknoloji konusundaki bir bilgiyi getirir gibi, ortalama bir Amerikan ailesinin iletişim kültürünü ülkemize getiriyor. Sonuçta işlevsiz, ruhsuz, felse- fesi kurulmamış çocuk eğitimi kitapları çıkıyor. Ebeveynler çocuklarını daha iyi yetiştir- mek ve onlarla daha iyi baş edebilmek için bu kitapları okudukça zihinleri karışabiliyor. OLAN OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Evrensel olarak ortak olabilecek bazı kül- tür ve değer unsurlarını ülkemizde de kul- lanmak oldukça makul olabilir. Dikkat et- memiz gereken hususun doku uyuşumu olup olmadığıdır. İnsan türünün eylemleri çoğunlukla paradoksal ve doğrusal ol- mayandır. Önerilen kuralları bilimin ve bu toprakların süzgecinden geçirmek yarar- lı olabilir. Dışardan gelen her öneriyi sor- gulamak, akılcı bir tutumun yerleşmesine hizmet edebilir. Örneğin göz hizasına eğil- meyi sorgulayalım. Ağlayan bir çocuğun göz hizasına eğilirseniz onun duygu du- rumunu devam ettirirsiniz. Çünkü gözle- ri aşağıya bakıyordur ve beynin belirli bir bölümü aktiftir. Hiç kimse havaya bakarak depresyonunu yaşamaz. Gözünün yönünü yukarı çevirerek duygu durumunu değişti- rebilirsiniz. Dikkatini farklı bir duygu ya ya da düşünceye yöneltmek istediğiniz çocu- ğun baktığı yeri değiştirmek yararlı olabilir. Ben Dili Sen Dili Bir konferansımda genç bir anne “Kitap- larda ben dili yerine sen dili kullanın diyor. Çocuğuma, senin oyuncaklarını toplama- man beni üzüyor dediğimde bana ne o se- nin sorunun diyor. Benim çocuğumun da mı ben dili bilmesi gerekiyor. Bu arada ba- baanne bakıyor ve o da ben dili bilmiyor!” demişti. ÇOCUKLARI İYİ YETİŞTİRELİM, ONLARLA DAHA İYİ BAŞ EDELİM DERKEN...
  • 19. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN HAYATTA GIPTA EDİLECEK ŞEYLERDEN BİRİ DE HASSAS OLMAKTIR, Kİ HASSASİYET HAYATI ZEHİR ETMEYE YETER. özdemir asaf Çocuğunun aşırı hassas olduğunu söyleyen veli sayısı giderek artıyor. Literatür- de toplumun %20 sine yakın kesimi aşırı hassas kişilik olarak takdim ediliyor. Bura- da önemli olan kişilikle, mizaç ayrımını yapmak. Mizaç doğuştan getirilen, kişilik ise sonradan oluşan bir yapı. Dolayısıyla hassaslık mizaç eğilimi olarak bir potansi- yeli ifade ediyor olsa da, daha çok sonradan gelişen kişilik yapısı ile alakalı. Doğal olarak hassas kişilerin çocukluk dönemleri benzer çevresel özellikler gösteriyor Aşırı koruyucu bir aile, aşırı hijyen, çocuk adına problem çözme, fazla ilgi bu özellikler arasında yer alabiliyor. Sonuçta çocuk yetersiz deneyim, aşırı steril bir ortam ve sağlık- sız ego gelişimiyle hassaslaşabiliyor ve kendini doğrulayan kehanet gerçekleşebiliyor. OLAN OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Öncelikle hassas kişilik geliştirmeye eğilimli mizaç tiplerine sahip çocuklar belirlenme- li ve onların bireysel farklılıkları gözetile- rek uygun eğitim yaklaşımı sergilenmelidir. Çevresel faktör olarak aile ise; ne kadar fazla koruyucu olursa, çocuğunu o derece zayıf ve hassas kılar. Temizlik takıntısı ne ölçüde artarsa çocuğun bağışıklık siste- mi o ölçüde zayıflar. Çocuğun kendi başı- na problem çözebildiği, açık havada üstü başı kirlenerek oynayabildiği, her istediği- nin yapılmadığı, toplum içerisine karıştığı bir ortam aşırı hassaslığın tetiklenmesini engelleyecektir. Burada aşırı hassas olan aslında çocuktan önce anne-babadır. Ço- cuk sahibi olmadan önce bu özelliklerini törpülemeleri ve çocuğa zarar verme ihti- mallerini azaltmaları gerekir. Yani istisnai mizaçların potansiyeli hariç, hassas ço- cuk yoktur, hassaslaştırılmış çocuk vardır. Annesinin Kuzusu İnci’nin annesi ilkokul 1. sınıftayken çok telaşlıydı. Sınıf öğretmeninin uygun bir zamanını gözlüyordu. Emin olduğunda hemen sınıf öğretmeninin yanına gitti ve “Rica etsem İnci’ye göz kulak olur musu- nuz? Çok hassas bir çocuk, ezilmesin yav- rucak” dedi. Öğretmen bir an düşündükten sonra, “Aynı İnci’den mi bahsediyoruz? O kimsenin hakkını kimseye yedirmez, kendi hakkını da savunur. Merak etmeyin” dedi. ÇOCUĞUM HASSAS MI, HASSASLAŞTIRILMIŞ MI?
  • 20. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN GÜÇLÜ OLAN, ZAYIF YANINI HERKESTEN İYİ BİLENDİR; DAHA GÜÇLÜ OLAN İSE ZAYIF YANINA HÜKMEDEBİLENDİR. konfüçyüs Kırmızı Işıkta Büzülmeyi Öğrenen Yassı Solucanlar Ruhbilimci J.McConnel, planaryalar üze- rinde bir deney yaptı. Bir ışık uyarımının arkasından solucanlara kısa aralıklarla zayıf elektrik şoku vererek büzülmeleri- ni sağladı. Bir süre sonra ışığın yandığını hisseden solucanlar elektrik verilmese de elektrik geleceğini hissederek şartlanma sonucunda büzülmeye başladılar. McCon- nel, eğittiği bu solucanları ekstre haline getirip eğitilmemiş solucanlara yedirdi. Hiçbir deneye tabi tutulmamış olan solu- canlar ışığı gördüklerinde büzülüyorlardı. Bellek nakledilmişti. Acaba neden? OLAN HER ÇOCUK HER ŞEYİ ÖĞRENİR Mİ? OLMASI GEREKENOLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Çağdaş eğitimin kulağa hoş gelen cümlelerinden biridir “her çocuk her şeyi öğrenir”. Bu cümlenin ilginç bir cazibesi var ancak cümlenin hayata geçtiği, geçirildiği bir du- rum yok ortada. Böyle bir cümle insanın doğuştan getirdiği farklı potansiyellerin (mi- zaç) varlığına ters. Her çocuğun belirli yetenek alanlarında müthiş başarılara imza atması mümkün. Ama her alanda değil. Türkiye’de sınavda kullanılmayan ve popüler olmayan yeteneklerin bir değeri yok gibi. Bu nedenle milyonlarca çocuk kendisini yeteneksiz zannediyor. Sistemden kaynaklanan sorunları kendinden biliyor. Böyle bir yetersizlik ve başarısızlık hissiyle hayata atılıyor. Ailelerin kursla, ek dersle çocuğunu her konuda başarılı olmaya zorlamaları ise kimlik ve kişilik sorunlarına yol açıyor. “Her çocuk her şeyi öğrenir” cümlesiyle an- latılmak istenen şey “Her çocuk bazı şeyleri çok iyi öğrenir.” olsa gerek. Her çocuğun yetenekli olduğu bir ya da birkaç alan var- dır. Toplum için bu yeteneğin hangi alanda olduğu önemli. Örneğin bir çocuğun drama yeteneği olmasıyla matematik yeteneği ol- masının toplumdaki, piyasadaki karşılığı ne- dir? Öncelikle ailelerin, daha sonra eğitim sisteminin çocuğun mizacıyla birlikte gelen potansiyel özelliklere aykırı taleplerde bu- lunmaması gerekir. Aksi halde çocuk doğal yapısına aykırı olarak ailenin veya okulun istediği tipte biri olmak için doğasına ay- kırı bir kişilik geliştirip mutsuz olacaktır.
  • 21. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN ZAMANIMIZIN SORUNU ŞU Kİ, GELECEK ARTIK ESKİSİ GİBİ DEĞİL. p. valery Mutluluğun Resmi Bir çocuğun geleceği, ancak hayatta yapmak istediği şeyi bulmasına yardım- cı olmakla garanti altına alınabilir. İyi bir eğitim geleceğin garantisi midir? soru- suna aynadan bakarsak Henri Rousseau bize önemli bir ders verebilir. Bu ders ise; gençliğini, tesisatçı babasının yanın- da çalışarak geçiren ve 40 yaşına kadar vergi tahsildarı olarak çalışan yoksul bir adamın, tamamen kendi kendini yetiştir- mesiyle neler başarabileceği hakkında- dır. Yaşamı boyunca eserlerine yöneltilen tüm eleştirilere rağmen, Rousseau hayat- ta yapmak istediği şeyin sanat olduğu inancıyla resme devam etmiş ve dünyanın en önemli sanatçılarından biri olmuştur. Bir çocuğun bütünsel gelişimi çok önem- lidir. Bedensel, duygusal, bilişsel ve sosyal gelişim bir masanın dört ayağı gibidir. Eği- tim sistemimiz öğrencinin yalnızca bilişsel becerilerinin sınava dönük kısmını güçlen- dirmeye çalışıyor. Sosyal, duygusal ve be- densel alanlar çorak topraklara dönüşüyor. Düğün, bayram, cenaze, misafir bilmez ku- şaklar yetişiyor. İyi çocuk, iyi okul kriterleri yozlaşıyor. Veliler sınav sonuçlarına göre bir öğrencinin veya okulun iyi olup olmadı- ğına karar veriyorlar. Yani sistemin hatasını anne-babalar tetikliyor. Onları da sistem. Eğitimin sınıf atlamadaki rolü belirginleştikçe nitelikli eğitime olan talep artıyor. Bu talebe bağlı olarak “iyi” bir eğitimin çocuğun mutlu bir gelecek garantisi olduğu fik- ri güçleniyor. Diğer taraftan, en yüksek işsizliğin yükseköğretim mezunlarında ol- ması, puanı çok yüksek bölüm mezunlarının bile işsiz kalması veya çok düşük üc- retlerle çalışması çelişki yaratıyor. Eğitimin giderek uluslararasılaşması, yabancı dil, diploma, sertifika benzeri ölçütlerin sıradanlaşması bu çelişkiyi kuvvetlendiriyor. İyi eğitimden yalnızca diplomanın anlaşılır hale gelmesi “bütünsel insan” gelişiminin ih- mal edilmesine yol açıyor. Akademik konularda iyi fakat hayata dair konularda za- yıf yetişen kuşaklar büyüdüklerinde, yaşam becerileri açısından güçlük çekiyorlar. Yıllarca sınava hazırlık adı altında odalarda kapalı kalan çocuklar ve gençler okul dönemi bittiğinde sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Ama yıllarca sınav bahanesiy- le anne-babaya istedikleri birçok şeyi yaptırabiliyorlar. “Çayını ben karıştırırım. Ye- ter ki sen bir soru daha çöz yavrum.” diyerek ebeveynler buna dünden razı zaten. OLAN İYİ BİR EĞİTİM MUTLU BİR GELECEĞİN GARANTİSİ Mİ? OLMASI GEREKENOLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA
  • 22. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN YALNIZCA OKUL EĞİTİMİNİ ALMIŞ BİR ÇOCUK, EĞİTİMSİZ BİR ÇOCUKTUR. g. santayana Bilgisayar Mühendisi Olasıca... Altı yaşındaki Mert, ani hareketlerle ken- dini yerden yere atıyor ve garip sesler çıkararak bağırıyordu. Bilgisayarda ken- disine ateş eden adamı öldüremediği için sürekli “Geberrr!” diye bağırıyordu. Bu arada “Anneeeee beniim kaç canım vaaarr?” diye bağırıyordu. O arada bilgi- sayardaki savaşçıyı öldürüp kanlar için- de yere düşürünce sanki başka bir yara- tık olup kahkahalarla gülüyordu. “Senin kanını içeceğim” diyerek kahkahalarına devam ediyordu. Annesi “Bu hep böyle işte, saatlerce oynuyor; o oynarken rahat iş yapıyorum neyse, bilgisayar mühendisi olasıca.” dedi. Otuz yaş ve üzeri anne babalar dijital göçmenler olarak teknolojiyi sonradan öğrendi- ler. Ancak şimdiki çocuklar teknolojinin içine doğuyor. Yetişkinler çocuklarının dijital becerilerini görünce tuhaf bir gurur duyuyorlar. “Çocuğum üç yaşında ve Ipad’i benden iyi kullanıyor.” benzeri cümleler sık sık dile getiriliyor. Literatürde bu konuda dikkatli olunmasını salık veren binlerce çalışma var. Gelişim çağındaki çocukların tablet, cep telefonu ve benzeri aletlere uzun süre maruz kalmasının düşünme alışkanlıklarının bo- zulmasına, radyasyona maruz kalmaya, beyin gelişiminde bazı sorunlara, göz problem- lerine, obeziteye, saldırganlığa yol açtığına dair binlerce kanıt var. Ancak buna rağmen sınıflara tablet konuluyor, evlerde küçük çocuklar saatlerce telefon veya tabletle oynu- yor. Çocuklara doğum günü hediyesi olarak telefon veya tablet alınabiliyor. İnterneti kullanmak, belli sitelere girmek, telefonda hızlıca bazı işlemler yapmak bir zekâ gös- tergesi olarak algılanıyor. Bu arada, çocuklar ders çalışacağım, İngilizce öğreneceğim diyerek anne-babalara her türlü elektronik aleti aldırıp onların iyi niyetini kullanabiliyor. OLAN SİLİKON VADİSİNDEKİ CEO’LAR NİÇİN ÇOCUKLARINI BİLGİSAYARDAN UZAK TUTAR? OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Silikon Vadisinde Google, Apple, Yahoo ve HP gibi teknoloji devlerinin çocuklarının gittiği Waldorf School of the Peninsula adlı bir okul var. Okulda karatahta, tebeşir, ka- ğıt, kalem var ancak bilgisayar, akıllı tahta, tablet yok. Sınıflarda çamur, örgü, hamur, oyun setleri vs. bulunuyor. Eleme sınavları, testler yok. Her çocuk kendi potansiyelini geliştiriyor. Google’da üst düzey yönetici olan Alan Eagle, iPad’in çocuğuma oku- mayı ya da matematiği daha iyi öğretece- ği fikri çok komik.” diyor. 5.sınıfa giden kızı henüz Google kullanmayı bilmiyor. Alan Eagle’a göre teknolojiyi kullanmayı öğren- mek, dişleri fırçalamayı öğrenmek kadar kolay. Çocuklarımız büyüdüğünde tekno- lojiyi kullanmayı becerememeleri gibi bir şey söz konusu bile olamaz.” diye özetliyor.
  • 23. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN BİR ŞEYDEN HOŞLANMAKTAN SÖZ EDİLİR, ASLINDA DOĞRUSU, BU ŞEY ARACILIĞIYLA KENDİNDEN HOŞLANMAKTIR. f. nietzsche Hatırın İçin Bir arkadaşım anaokuluna giden oğlunun başka çocuklarla arkadaşlık etmekten hoşlanmadığını, oyun oynamadığını söy- leyerek benden yardım istemişti. Bir ba- hane ile babayı dışarı göndererek çocukla sohbet etmeye başladım. Konu futbol oy- namaya gelince çocuk başkalarıyla futbol oynamayı sevmediğini söyledi. Sebebini sorunca “Çünkü sadece babama gol ata- biliyorum.” dedi. Baba çocuğuna kıya- madığından sürekli gol yiyor, çocuk aynı kolaylıkla başkalarına gol atamadığından diğer çocuklarla oynamak istemiyordu. Çok sayıda anne-baba çocuğuyla iletişimde sınır koymadığını, her konuyu konuşa- bildiğini ifade etmek için çocuklarıyla arkadaş gibi olduklarını ifade ediyor. Bu du- rumun bir övünç meselesi olması, durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Aradaki kuşak farkı, akran etkisi ve çıkar ilişkileri gibi nedenlerden dolayı “arkadaş” olmak, fiili olarak mümkün değildir. Sadece öyle bir izlenim oluşturulabilir. Çocuk hayatın- da çok sayıda arkadaş bulabilir. Ancak anne baba gerçek rolünü yaşamadığında çocuklar yetişkin davranışlarını öğrenmek için uygun sosyalleşme öznesi bulama- maktadır. Anne-baba rolüyle herhangi bir arkadaşın gerçekleştiremeyeceği duygu- sal etkileşimler yaşanır. Evdeki arkadaşlık ilişkisi çocuğun diğer yetişkinlerle ve ar- kadaşlarıyla iletişiminde kimi zaman sorunlara yol açabilmektedir. Çünkü çocuk rol bulaşması veya rol karışması gibi psiko-sosyolojik nedenlerle karmaşa yaşayabilir. Çocuklar “Arkadaş değil miyiz?” diyerek işlevsel olmayan etkileşimlere girebilirler. OLAN ÇOCUĞUNUZLA ARKADAŞ GİBİYSENİZ, KENDİNİZE BAŞKA ARKADAŞ BULUN OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Anne-babanın çocukla arkadaş olma ter- cihi genellikle açık iletişim kurma isteğin- den kaynaklanmaktadır. Bu istek oldukça olumludur. Ancak bunun yolu çocukla ar- kadaş olmak değildir. Çocuk anne baba- sından kendisine yetişkinlik rolleri ve kimlik inşası konusunda rehberlik etmesini bekler. Anne-babalık rolünü görmeden büyüyen çocuğun yetişkinlerle iletişim kurmada ve kendisi anne-baba olduğunda üstlenmesi gereken rollere hazırlık gibi konularda so- run yaşaması olasıdır. Bu nedenle anne-ba- ba ebeveyn gibi, çocuk ta çocuk gibi oldu- ğunda bir sorun kalmayacaktır.
  • 24. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN AYNI DİLİ KONUŞAN DEĞİL, AYNI DUYGULARI PAYLAŞANLAR ANLAŞABİLİRLER. mevlana celaleddin rumi Zaman zaman, okulda veya sokakta yanında çocuklarıyla gezen tanıdık ailelerle karşıla- şıyorum. Merhabalaştıktan sonra, çocukla da selamlaşma faslı geliyor. O esnada anne ve baba ikisi birden çocuğa bakıyor ve onun da “merhaba” demesini bekliyor. O anda karşı- laştığı kişi çocuk açısından bir önem taşımıyor. Bu onun için bir mecburiyet ortamı. Ço- cuk benim selamıma bir tepki vermeyince anne ve baba her ikisi birden “oğlum amcaya merhaba desene” diyorlar. O an herkes için zor bir durum oluşuyor. En fazla zorlanan ise çocuklar oluyor. En kötüsü ise, ailenin selam vermeye zorlamasının devam etmesi ve ço- cuğun ısrarla selam vermemesi. “Neyse, evde konuşuruz” cümlesiyle biten bir seremoni. OLAN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Özellikle bazı mizaç tiplerindeki çocuklar için selamlaşmak zordur. Bu tür iletişimler- den hazzetmezler. Bunlar daha çok yalnız- lığı seven, konuşmaktan pek hoşlanmayan çocuklardır. Bu çocuklar asosyal zannedilir. Oysa bu davranışsal özellikler doğuştan getirdikleri bir yetenekleridir. Yanlarında birileri varken rahat düşünemezler. Bu ço- cuklardan, bilim adamı, teorisyen, felse- feci, yazar vb. kişiler çıkar. Ancak anneler çocuk asosyal olur diyerek komşudan ço- cuk sipariş eder ve “Hadi kardeş kardeş oynayın.” diyebilir. Bu girişim “Aman ço- cuğumun zekası gelişmesin” anlamına ge- lebilir. Diğer taraftan, arka planda şöyle bir mesaj da iletilmiş olur: “Çocuğum sen o kadar salaksın ki selam vermeyi dahi be- ceremiyorsun, sana hatırlatmak zorunda kalıyoruz. Versen ölür müsün”? Çocuğa selam ver dedikçe onun beceriksizliğine dair bir hatırlatıcı vurgu ve pekiştirme ya- pılmış olmaktadır. Sonuç olarak, çocukla- rın mağdur olduğu durumlar da var elbet. Gittiler mi? Kaynağını hatırlayamadığım bir anekdot- ta şöyle bir olay anlatılıyordu: “Ablamla birlikte misafirden kaçan bir çocukluk ya- şadık. Öyle ki, kaç yıllık komşularımız an- nemleri çocuksuz kedili bir çift sanıyorlar- dı. Misafirden saklanmak özellikle bayram zamanları hayat kurtaran eylemdi bizim için. Bir gün mutfakta geniş geniş çayımı içerken aniden kapı acı acı çaldı, ben de çayımı kaptığım gibi odaya konuşlandım. Ablam arkadan. Baktım beş dakika son- ra cep telefonum çalıyor; arayan babam; içerideki odadan beni arıyor; yanlışlıkla mı aradı acaba diye düşünürken baktım ısrar- la aramaya devam ediyor; açtım telefonu tabi. “Bu gelenler kimmiş sen gördün mü? Bir de çocuk falan var yanlarında galiba, sesleri geliyor. Çok oturmazlar heralde di mi? “ diyor telefonda. Hadi ablamla ben saklanıyorum tamam da, baba saklanır mı misafirden?” AMCAYA MERHABA DESENE!
  • 25. Ülkemizde başarısız olan öğrencilere ek ders, kurs aldırmak olağan bir du- rumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci- ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Hani se- nin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya, ondan sana daha çok yaptıracağız”. Bu şekilde zorlana çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil, kendisinde olduğuna inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacak- tır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin olduğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazla- sıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi”. Oysa çocuk belki de dünya çapında sıç- rama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kara diyerek sınırlanmaktadır. ÇOÇUĞUNUZ MATEMATİKTEN HEP 100 ALIYORSA ÖZEL DERS ALDIRIN BENİM DE HEM BİR HEM İKİ OLDUĞUMU ŞİİRLERİMDE HİSSETMİYOR MUSUN? goethe, ginkgo biloba Anne, baba, çocuk. Üçü tek bir makinanın parçaları gibidir. Yani bir sistemdirler. Bunlar arasındaki uyum arttıkça sistem sessiz ve doğal hızında çalışır. Uyumsuz- luk arttıkça çatırtılar duyulmaya başlar. Burada özellikle anne ve babanın ortak dile sahip olması önemlidir. Aksi halde çocuk çatışmanın ortasında kalabilir. Bazı çiftler birbiriyle sorunları olduğu halde, bunu görmezlikten gelip ortak olarak ço- cuğun sorunlarından söz etmeye başlarlar. Kendi sorunları çözümsüzleştikçe ço- cuğun sorununu daha fazla önemserler. Örneğin, okula gidip çocuğun öğretme- niyle veya okul yönetimiyle ciddi çatışmalara girebilirler. Bu sürecin mağduru çocuktur. Yetişkinler kendi aralarında bir şekilde savunma hatlarını kurarlar. Bu sü- reç sonunda çocuk zaten başarısız olur ve elbirliğiyle sorunlu hale getirilir. Sonuç- ta, çocuğun başarısı düşebilir, özgüveni zayıflayabilir, ebeveynini kaybetme korku- su yaşayabilir. Ayrıca baş ağrısı, uykusuzluk, içe kapanma, mutsuzluk görülebilir. OLAN OLMASI GEREKEN OLMASI GEREKEN ANEKDOT AFORİZMA Mevlana, göz ikidir ancak tek görür der. Birlik olması gereken yerde İkilik maraz doğurur. Meslek hayatımda binlerce çocuk sorunuyla karşılaştım. Duruma göre fark- lı kuram, yöntem ve tekniklere yöneldim. Bu sorunların büyük bir kısmında soru- nun çocuktan değil, anne ve baba arasın- daki çatışmadan kaynaklandığını fark et- tim. Bu tür durumlarda “çocuk kalsın, siz gelin” kalıbını kullandığımı hatırlıyorum. Anne babanın ortak bir dil oluşturma, baş- kalarının deneyimlerinden yararlanma, ço- cuğun yanında tartışmama, sürecin tıkandı- ğı durumlarda bir dosttan veya uzmandan destek almaları yararlı olabilir. Bu arada, sa- dece kitaplara bakarak çözüm üretmeye ça- lışmak ta sorun yaratabilir. Her ailenin eko- sistemi farklıdır. Özellikle çeviri kitaplarla telif stratejiler geliştirmek çok kolay değildir. Üçüncü sınıf öğrencisi Şebnem okuldaki gösteri için sahneye çıkmaya hazırlanı- yordu. Anne, öğretmenine gelip adeta yardım istercesine durumu aktardı; ”Ba- bamız çok akademik odaklı, sahnede dans edecek olmasını çok da önemse- miyor. Dün akşam sırf bu yüzden kavga ettik. Kendisi doktor; yoğun olduğunu ve kızımızı izlemeye gelemeyeceğini söyledi. “Öğretmen, aile içindeki bu çatışma için o an bir şey yapmasının doğru olmadığını söyledi. Ama küçük kız yapmıştı yapaca- ğını. Baba koşarak gösteri öncesi okula geldi çünkü kızımız nefesini tutarak ba- yılmıştı. Hemşire babayı ararken kızımız “O doktor, sağlık konusu olunca mutlaka gelecektir.” demişti. Kızını kontrol etme- ye gelen baba, gösteri öncesi olduğu için, okulda bekleyip gösteriyi de izlemişti. GÖZ İKİDİR, ANCAK TEK GÖRÜR
  • 26. MÜZİKOLEJ Özel Maya Okullarında müzik eğitimi, her bir öğrencinin yaşamında önemli bir yere sahip- tir. Müzikolej adını verdiğimiz öncü uygulama ile Mayalı her bir öğrencinin keman, gitar ya da piyano enstrümanlarından birini tanıması, sevmesi ve çalması amaçlanır. Öğrencilerimiz üçüncü sınıftan itibaren müzik derslerinde seçtikleri bir enstrümanla öğretmenleri eşliğin- de çalışır. Böylece öğrencilerimiz, seçtikleri enstrüman konusunda yüksek düzeyli farkın- dalık düzeyi ile mezun olurlar. ÖĞRENME STİLLERİ UYGULAMALARI 20. yüzyıl her bireyin parmak izi kadar farklı ve özel olduğunu kanıtlayan bir yüzyıl olmuş- tur. 21. Yüzyıl ise bu bulguların hayata geçirildiği yüzyıl olacaktır. Öğrenme stilleri, bireyle- rin nasıl daha başarılı olabilecekleri konusunda yol haritası sunmaktadır. Buradan hareketle Özel Maya Okulları, kurulduğundan beri öğrencilerinin kendilerine özel öğrenme biçimleri ve stilleri üzerinde hassasiyetle durmaktadır. Özel Maya Okullarında, her öğrencinin öğren- me stilleri tespit edilmekte, güçlü ve zayıf yanlarından oluşan öğrenme profili çıkarılmak- tadır. Bu profillerden yola çıkarak her öğrenci için öneriler geliştirilmektedir. ÇOKLU ZEKA UYGULAMALARI Özel Maya Okulları, çoklu zekâ kuramının eğitim sistemimize uygulanması konusunda öncü kuruluşlardan biri olmaktan kıvanç duymaktadır. Bu kurama göre Sözel – Dilsel, Mantıksal – Matematiksel, Görsel – Uzamsal, Müzikal – Ritmik, Bedensel – Kinestetik, Kişilerarası, İçsel ve Doğa zekâsı olmak üzere sekiz zeka alanı bulunmaktadır. Geleneksel eğitim bunlardan ikisini, yani sayısal ve sözel alanları desteklemektedir. Oysa tek yönlü beslenme nasıl me- tabolizma üzerinde olumsuz etkiler yaratıyorsa tek yönlü zihin beslenmesi de zekânın po- tansiyel gelişimini sınırlamaktadır. TEMATİK ÖĞRENME YAKLAŞIMI İnsan zihninin algoritmik yapısı keşfedildikçe öğrenmenin kuralları konusunda bildikle- rimiz giderek artıyor. 20. yüzyılın parçacı yaklaşımı, yerini bütünleşik zihin modeline bı- rakmış durumdadır. Derslerin ayrı ayrı işlenmesi, kavramları açıklamak amaçlıdır. Gerçek yaşamda ise kavramlar iç içedir. Özel Maya Okullarında benimsenen tematik öğrenme yaklaşımı ile farklı disiplinler bir tema ile ilişkilendirilerek kavramlar bir bütünün içinde ele alınır. Örneğin “taş” teması alındığında bütün dersler bu temayla ilişkilendirilerek işlenir. Böyle bir yaklaşım sonunda, öğrenciler değişik bakış açılarıyla çeşitli disiplinler arasında daha derin ilişki kurmayı öğrenirler. MAYA OKULLARI’NDA
  • 27. PARMAK KAS ÖLÇÜMLERİ Dil becerilerinin kişisel ve akademik gelişime olan olumlu etkisine gönülden inanan Özel Maya Okullarında, okul öncesi ve ilköğretim birinci sınıf dönemlerinde tüm öğrencilerin bi- reysel olarak parmak kas ölçümleri yapılarak yazmanın psikomotor özelliklerini kapsayan değişkenler üzerinde titizlikle çalışılır. Öğrencilerin yazma sürecindeki el tercihlerine göre değişen kalem tutma, oturuş, duruş ve yazma materyallerini tutuş biçimleri doğru davra- nışlar modellenerek geliştirilir. MAYADOKYA DİL BECERİLERİ LABORATUVARI Özel Maya Okulları, Türkiye’nin ilk bütünleşik bir dil becerileri laboratuvar projesini 2007- 2008 Eğitim Öğretim yılında başlatmış olmanın gururunu yaşamaktadır. Bu laboratuvar, bütün öğrenme faaliyetlerinin temelinde yer alan dil becerilerinden olan okumak, yazmak, dinlemek, anlamak ve konuşmakla ilgilidir. Kısaltılmış adı MAYADOKYA olarak belirlenen bu projenin bileşenlerini okuma, anlama, yazma, dinleme ve konuşma oluşturmaktadır. Dil becerileri laboratuvarında öğrencilerimizin her bir bileşenle ilgili becerileri sistematik bir şekilde gözlemlenmekte ve bu becerilerin geliştirilmesi için etkinlikler yapılmaktadır. KONDİSYONEL ÖLÇÜMLER Özel Maya Okullarında tüm öğrencilerin Eurofit Bataryası kapsamındaki esneklik, sürat, dayanıklılık ve kuvvet özellikleri ölçülmektedir. Gerçekleştirilen bu kondisyonel ölçümle- rin amacı öğrencilerimizin güçlü sportif yönlerinin testlerle taranarak tespit edilmesi, po- tansiyel sporcu kitlelerine ilişkin veri tabanı oluşturulması, aynı yöntemle yaş gruplarına ait gelişim normlarının ve obezite eğilimlerinin belirlenmesidir. Beden Eğitimi derslerinde gerçekleştirilen kondisyonel ölçümler sonucunda hazırlanan bireysel öğrenci raporu ile öğrencilerimizin fiziksel gelişimine ilişkin bilgiler öğrencilerimizle ve velilerimizle paylaşıl- maktadır. KEŞF-İ ALEM Üstün yetenekli çocukların hem kendi yaşıtlarına benzer hem de kendilerine özgü farklı gereksinimleri vardır. Ayrıca üstün yetenekli çocuklar, yaşıtlarının ilgisini çeken pek çok etkinlikten hoşlandığı gibi daha detaylı ve derinlemesine bilgiye gereksinim duyarlar. Özel Maya Okullarında, ilgi alanları farklılaşan ve sınıf kazanımları düzeyinde zenginleştirme et- kinliklerine ihtiyaç duyan öğrenciler için oluşturulmuş Keşf-i Alem Kulübü bulunmaktadır. ÖNCÜ UYGULAMALAR
  • 28. ÖZEL MAYA OKULLARI ORAN YERLEŞKESİ Hayri Çeçen Sokak No: 4 Yeni Oran Çankaya, 06450 Ankara Tel: 0312 491 14 90 Fax: 0312 491 45 75 ÖZEL MAYA OKULLARI İNCEK YERLEŞKESİ Kızılcaşar Mahallesi, Iğdır Caddesi İncek Gölbaşı, 06830 Ankara Tel: 0312 461 00 13 Fax: 0312 461 00 17 www.mayakoleji.com