Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Ahmet Türkan
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz. Hiç ibret alınsa ibretlik olunacak hallere düşülür mü? Ama yine de insan olmanın manasına bakıldığında insan unutkan ve cahildir. Kendi ibretlik hayatından da ibret almaz.
Madem imtihan dünyası olan şu aleme bize ihsan edilen akıl, şuur, idrak, zekâ ve hafıza kuvveleri sayesinde gönderildik. Madem bize bir emanet verildi. O emaneti hafızamızı diri tutarak muhafaza etmenin yollarını da öğrenmeliyiz. Yani aklımız gibi hafızamızı da muhafaza etmeliyiz.
Yaklaşık 50 (670) yılında doğdu.
Berberî asıllı
Nefzâve veya Zenâte kabilesine mensuptur; Mağrib fetihleri sırasında esir alındığı belirtilir.
Hemedan (İran) kökenli olup Kuzey Afrika’ya göç etmiş bir kabileden geldiği veya Arap asıllı olduğuna dair görüşler de vardır.
Leys veya Sadîf kabilesine nisbet edilmesi onun bu kabilelerin Âzatlısı diye kabul edilmesindendir.
Türk kültüründe ve dünya kültüründe çok uzun yıllar boyunca hikâye anlatımı ve yazımı yaygındır. Bizim köklü edebiyatımızın görklü hikayeleri Dede korkut hikâyeleri ile özdeşleşmiştir. Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı, Mevlana’nın Mesnevisi gibi daha pek çok yazarımızın hikayeleri bu alanda en güzel örneklerdir.
Bazı sözler insana yâredir.
Bazı sözler insana çaredir.
İnsan duyduğundan etkilenir. İnsan kulaktan ya zehirlenir ya da şifa bulur. Şifalı sözlerden derlediğim ilaçları sizlerle paylaşmak istedim değerli kitap dostlarım.
El documento habla sobre la historia de Turquía y la importancia de preservarla. Explica que la historia turca debe ser estudiada y enseñada a las generaciones futuras para mantener la identidad cultural del país. También destaca el papel de la institución Türk Tarih Kurumu en investigar, compilar y publicar documentos históricos sobre Turquía.
Garip bir çağda yaşıyoruz. Çekirdek aile kavramını içi boşaltılmış, çitlenmiş çekirdeğe döndürmüşüz. Anneler babalar huzur evlerinde, evde kedi köpek besler olmuşuz. Kaybedince anlamışız anne ne demek, baba ne demek. Aslında var iken sarılmak lazım değil miydi? Var iken ellerini öpmek, yaralarını sarmak lazım değil miydi?
Asıl varken gölge eksiktir. Hak yolunun yolcuları ise O Nebi’nin varisleridir. Bizlere rehberlik yolunda Allah Resulünün ahlakını aktarırlar, aktarmak isterler. Yani sözleri ile fillerindeki tutarlılık kişiyi ahlak sahibi yapar. Erdemli kılar. İnsanı insan yapan, diğer canlılardan ayıran özelliği öğrenme kabiliyeti, bu değerler ile birleştirip insan onuruna yakışan şekilde hareket etmesidir.
Günümüz dünyasında haramlarla helallerin karıştığı, etik ile ahlakın sınırlarının iç içe olduğu günümüzde iş ahlakının nerede başladığı nerede son bulduğu muammadır. Lakin mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam Dini her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere almamız gereken tavır konusunda son derece tatminkâr cevaplar vermiştir.
İlk yazımdan itibaren tarih sırasına göre sıralanmış olup her 50 yazı ayrı bir ciltte değerlendirilecektir. Böylece geri dönüp bakmak ta kolay olacaktır. Şimdi elinizdeki bu kitap 3. Cilt olarak hazırlanmıştır.
1. Dördüncü Mektub
ِبِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِن شَيْء اِل ّ يُسَبحُ بِحَمْدِه
ّ ٍ ْ
ْسَلَمُ اللّهِ و رَحْمَتُهُ و بَرَكَاتُهُ عَليْكُمْ و عَلَى اِخْوَانِكُم
َ َ َ َ
لَسِيّمَا...الخره
Aziz kardeşlerim!
Ben şimdi Çam Dağı'nda, yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde
bir menzilde bulunuyorum. İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim. İnsanlarla
sohbet arzu ettiğim vakit, hayalen sizleri yanımda bulur, bir hasbihal ederim, sizinle
müteselli olurum. Bir mani olmazsa, bir-iki ay burada yalnız kalmak arzusundayım.
Barla'ya dönsem, arzunuz vechile sizden ziyade müştak olduğum şifahî bir musahabe
çaresini arayacağız. Şimdi bu çam ağacında hatıra gelen iki-üç hatırayı yazıyorum.
Birincisi: Bir parça mahrem bir sırdır; fakat senden sır saklanmaz. Şöyle ki:
Ehl-i hakikatın bir kısmı nasılki İsm-i Vedûd'a mazhardırlar ve azamî bir
mertebede o ismin cilveleriyle, mevcudatın pencereleriyle Vâcib-ül Vücud'a
bakıyorlar.. öyle de: Şu hiç-ender hiç olan kardeşinize, yalnız hizmet-i Kur'ana
istihdamı hengâmında ve o hazine-i bînihayenin dellâlı olduğu bir vakitte, İsm-i Rahîm
ve İsm-i Hakîm mazhariyetine medar bir vaziyet verilmiş. Bütün Sözler, o
mazhariyetin cilveleridir. İnşâallah o Sözler, َوَمَْنْ يُؤْْتَ اْلحِكْمَةَ فَقدْ اُوتِى
َ
خَيْرًا كَثِيرًاsırrına mazhardırlar.
İkincisi: Tarîk-ı Nakşî hakkında denilen: Der tarîk-ı Nakşibendî lâzım âmed çâr
terk; terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terkquot; olan fıkra-i ra'nâ birden hatıra
geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra tulû' etti:
2. sh: » (M: 20)
quot;Der tarîk-ı acz-mendî lâzım âmed çâr çiz: fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü
mutlak, şevk-i mutlak ey aziz!quot;
Sonra senin yazdığın: quot;Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine, ilâ âhir..quot; olan
rengîn ve zengin şiir hatırıma geldi. O şiir ile semanın yüzündeki yıldızlara baktım.
quot;Keşki şâir olsaydım, bunu tekmil etseydimquot; dedim. Halbuki şiir ve nazma istidadım
yokken yine başladım, fakat nazım ve şiir yapamadım; nasıl hutur etti ise, öyle
yazdım. Benim vârisim olan sen, istersen nazma çevir, tanzim et. İşte birden hatıra
gelen şu:
Dinle de yıldızları şu hutbe-i şîrinine
Nâme-i nurîn-i hikmet, bak ne takrîr eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
quot;Bir Kadîr-i Zülcelalquot;in haşmet-i Sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız biz, vücud-u Sânia
Hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan
Nazenin mu'cizatı çün melek seyranına.
Şu semanın arza bakan, Cennete dikkat eden
Binler müdakkik gözleriz biz(Hâşiye)
Tûba-i hilkatten semavat şıkkına
Hep kehkeşan ağsânına..
Bir Cemîl-i Zülcelâl'in, dest-i hikmetiyle takılmış
Pek güzel meyveleriz biz.
Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar,
Birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyâne,
Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar,
Birer tayyareleriz biz.
Bir Kadîr-i Zülkemâl'in, bir Hakîm-i Zülcelâl'in
Birer mu'cize-i kudret birer hârika-i san'at-ı hâlıkâne,
(Hâşiye): Yani Cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezraacığı olan zeminin yüzünde
hadsiz mu'cizat-ı kudret teşhir edildiğinden semavat âlemindeki melâikeler o mu'cizatı
ve o hârikaları temaşa ettikleri gibi; ecram-ı semaviyenin gözleri hükmünde olan
yıldızlar dahi, güya melâikeler gibi zemin yüzündeki nazenin masnuatı gördükçe
Cennet âlemine bakıyorlar ve muvakkat hârikaları bâkî bir surette Cennet'te dahi
temaşa ediyorlar gibi bir zemine, bir Cennet'e bakıyorlar. Yani o iki âleme nezaretleri
var demektir.
sh: » (M: 21)
Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat,
Birer nur âlemiyiz biz.
Böyle yüzbin dil ile yüzbin bürhan gösteririz,
3. İşittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,
Hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz.
Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize müsahharız. Müsebbihiz, zikrederiz
abîdâne.
Kehkeşan'ın halka-i kübrasına mensub birer meczublarız biz.
اَلْبَاقِى هُوَ البَاقِى
ْ
Said Nursî