Türkiye' de Yabancıların Taşınmaz EdinimiAynur Sonmez
Yabancılara taşınmaz satışında Osmanlı, Cumhuriyet Türkiye' sinden günümüze değin yapılan kanun ve değişiklikler ele alınarak, kısaca etki değerlemesine yer verilmiştir.
Türkiye' de Yabancilarin Tasinmaz EdinimiAynur Sonmez
Bu sunu ile Türkiye' de gecmisten, gunumuze yabancilarin tasinmaz edinimlerinde uyglanmis ve uygulanmakta olan kanunlara ve bagli olarak uygulamalara kisaca deginilmistir.
Türkiye' de Yabancıların Taşınmaz EdinimiAynur Sonmez
Yabancılara taşınmaz satışında Osmanlı, Cumhuriyet Türkiye' sinden günümüze değin yapılan kanun ve değişiklikler ele alınarak, kısaca etki değerlemesine yer verilmiştir.
Türkiye' de Yabancilarin Tasinmaz EdinimiAynur Sonmez
Bu sunu ile Türkiye' de gecmisten, gunumuze yabancilarin tasinmaz edinimlerinde uyglanmis ve uygulanmakta olan kanunlara ve bagli olarak uygulamalara kisaca deginilmistir.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Ahmet Türkan
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz. Hiç ibret alınsa ibretlik olunacak hallere düşülür mü? Ama yine de insan olmanın manasına bakıldığında insan unutkan ve cahildir. Kendi ibretlik hayatından da ibret almaz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Ahmet Türkan
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz. Hiç ibret alınsa ibretlik olunacak hallere düşülür mü? Ama yine de insan olmanın manasına bakıldığında insan unutkan ve cahildir. Kendi ibretlik hayatından da ibret almaz.
Madem imtihan dünyası olan şu aleme bize ihsan edilen akıl, şuur, idrak, zekâ ve hafıza kuvveleri sayesinde gönderildik. Madem bize bir emanet verildi. O emaneti hafızamızı diri tutarak muhafaza etmenin yollarını da öğrenmeliyiz. Yani aklımız gibi hafızamızı da muhafaza etmeliyiz.
Yaklaşık 50 (670) yılında doğdu.
Berberî asıllı
Nefzâve veya Zenâte kabilesine mensuptur; Mağrib fetihleri sırasında esir alındığı belirtilir.
Hemedan (İran) kökenli olup Kuzey Afrika’ya göç etmiş bir kabileden geldiği veya Arap asıllı olduğuna dair görüşler de vardır.
Leys veya Sadîf kabilesine nisbet edilmesi onun bu kabilelerin Âzatlısı diye kabul edilmesindendir.
Türk kültüründe ve dünya kültüründe çok uzun yıllar boyunca hikâye anlatımı ve yazımı yaygındır. Bizim köklü edebiyatımızın görklü hikayeleri Dede korkut hikâyeleri ile özdeşleşmiştir. Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı, Mevlana’nın Mesnevisi gibi daha pek çok yazarımızın hikayeleri bu alanda en güzel örneklerdir.
Bazı sözler insana yâredir.
Bazı sözler insana çaredir.
İnsan duyduğundan etkilenir. İnsan kulaktan ya zehirlenir ya da şifa bulur. Şifalı sözlerden derlediğim ilaçları sizlerle paylaşmak istedim değerli kitap dostlarım.
El documento habla sobre la historia de Turquía y la importancia de preservarla. Explica que la historia turca debe ser estudiada y enseñada a las generaciones futuras para mantener la identidad cultural del país. También destaca el papel de la institución Türk Tarih Kurumu en investigar, compilar y publicar documentos históricos sobre Turquía.
Garip bir çağda yaşıyoruz. Çekirdek aile kavramını içi boşaltılmış, çitlenmiş çekirdeğe döndürmüşüz. Anneler babalar huzur evlerinde, evde kedi köpek besler olmuşuz. Kaybedince anlamışız anne ne demek, baba ne demek. Aslında var iken sarılmak lazım değil miydi? Var iken ellerini öpmek, yaralarını sarmak lazım değil miydi?
Asıl varken gölge eksiktir. Hak yolunun yolcuları ise O Nebi’nin varisleridir. Bizlere rehberlik yolunda Allah Resulünün ahlakını aktarırlar, aktarmak isterler. Yani sözleri ile fillerindeki tutarlılık kişiyi ahlak sahibi yapar. Erdemli kılar. İnsanı insan yapan, diğer canlılardan ayıran özelliği öğrenme kabiliyeti, bu değerler ile birleştirip insan onuruna yakışan şekilde hareket etmesidir.
Günümüz dünyasında haramlarla helallerin karıştığı, etik ile ahlakın sınırlarının iç içe olduğu günümüzde iş ahlakının nerede başladığı nerede son bulduğu muammadır. Lakin mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam Dini her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere almamız gereken tavır konusunda son derece tatminkâr cevaplar vermiştir.
İlk yazımdan itibaren tarih sırasına göre sıralanmış olup her 50 yazı ayrı bir ciltte değerlendirilecektir. Böylece geri dönüp bakmak ta kolay olacaktır. Şimdi elinizdeki bu kitap 3. Cilt olarak hazırlanmıştır.
1. ISLAHAT FERMANI (1856)
Kemal Gözler
Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa Ekin Kitabevi
Yayınları, 2000, s.19-23'ten alınmıştır
Bibliyografya.- Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, op. cit., s.78-79; Üçok ve Mumcu,
op. cit., s.314-316; Kapani, Kamu Hürriyetleri, op. cit., s.98-101; Rumpf, Türk Anayasa
Hukukuna Giriş, op. cit., s.10; Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları, op. cit.,
s.19-20; Okandan, op. cit., s.73-75; Karal, Osmanlı Tarihi, op. cit., c.V, s.248-252. Metni için
bkz.:Kağıt Kaynaklar: Düstur, Birinci Tertip, Cilt 1, s.-7; Suna Kili ve A. Şeref Gözübüyük,
Türk Anayasa Metinleri, Ankara, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1985, s.13-16; Server Tanilli,
Anayasalar ve Siyasal Belgeler, İstanbul, Cem Yayınevi, 1976, s.11-14. E-Kaynaklar: İzleyen
linki tıklayınız: http://www.tbmm.gov.tr/kultur_sanat/yayinlar/yayin001/001_00_005.pdf
English Translation of Islahat Fermanı (Reform Edict / Reform Ferman / Royal Edict of
Reform / Rescript of Reform / 28 February 1856):
http://www.bilkent.edu.tr/~genckaya/documents1.html
1. Hazırlanışı
Islahat Fermanı, Kırım Harbinin son yıllarında hazırlanarak Paris Andlaşmasının
imzalanmasından altı hafta önce, 28 Şubat 1856’da Bâb-ı Âlî’de bütün bakanlar, yüksek
memurlar, şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaat ileri gelenleri önünde okunarak ilân
edildi ve Paris Andlaşmasını hazırlayan devletlere bildirildi[1]. Kitaplarda Islahat Fermanının
“dış baskı” sonucu çıkarıldığının yazılması âdettir. Kırım Harbinde, İngiltere, Fransa ve
Avusturya Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’ya karşı desteklemişti. 1856 Paris Konferansı
öncesinde, Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve
Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa Devletleri ailesine katılmasının şartı olarak Avrupa
Devletleri birtakım şartlar ileri sürdüler[2]. Bu şartlar Islahat Fermanının esasları olarak Ali
Paşa ile İstanbul’daki İngiliz ve Fransız elçileri arasında kararlaştırıldı[3]. Islahat Fermanı da
Tanzimat Fermanı gibi Padişah Abdülmecid tarafından ısdar edilmiştir.
2. Hükümleri
Islahat Fermanı Tanzimat Fermanından daha kapsamlıdır.
1. Islahat Fermanı Tanzimat Fermanının tanıdığı hak ve özgürlükleri, benimsediği esasları
bir “kerre dahi tekit ve teyit kıl”mıştır.
2. 2. Gayrimüslim tebaaya eskiden beri tanınmış hakların aynen sürdüğü belirtiliyordu (...
tebea-i gayr-i müslime cemaatlerine ecdad-îzamım taraflarından verilmiş ve sinîn-i âhirede îta
ve ihsan kılınmış olan bilcümle imtiyazat ve muafiyet-i ruhaniye bu kere dahi takrir ve ibka
kılınıp..”).
3. Gayrimüslim tebaanın ihtiyaçları “patrikhanelerde teşkil olunacak meclisler
marifetiyle” Bâb-ı Âliye “arz ve ifade” edilecekti.
4. Patriklerin seçim usûlü (usûl-i intihabileri) ıslah olunacaktı.
5. Gayrimüslim din adamlarına devlet maaş bağlayacaktı (“...patriklere ve cemaat
başlarına varidat-ı muayyene tahsis ve rühban-ı sairenin dahi rütbe ve mansıplarına göre
kendilerine bervech-i hakkaniyet maaşlar tayin olunup...”)
6. Hıristiyan rahiplerinin menkul ve gayrimenkul mallarına müdahalede
bulunulmayacaktı.
7. Gayrimüslimler kendi işlerini görebilmeleri için her cemaat birer meclis seçecekti. (“...
gayr-i müslime cemaatlerinin milletçe olan maslahatlarının idaresi her bir cemaatin ruhban ve
avamı beyninde müntehap azadan mürekkep bir meclisin hüsn-i muhafazasına havale
kılınması...”).
8. Gayrimüslimlerin ibadet yerlerinin, okul, hastane ve mezarlıklarının tamirlerine engel
olunmayacak; yenilerinin yapılmasına izin verilecekti.
9. “Bir mezhebe tâbi olanların adedi ne miktar olursa olsun ol mezhebin kemal-i serbesti
ile icra olunmasını temin için” lazım olan tedbirlerin alınması öngörülüyordu. Yani ibadet
özgürlüğü tanınıyordu.
10. Mezhep, dil ve cinsiyet bakımından eşitlik ilkesi kabul ediliyordu (“... mezhep ve
lisan veyahut cinsiyet cihetleriyle sünuf-ı tebaa-i saltanat-ı seniyyemden bir sınıfın âher
sınıftan aşağı tutulmaması...”). Din ve mezhep yüzünden kimsenin aşağılanmaması da
isteniyordu.
11. Din ve mezhep değiştirmek için kimsenin zorlanmaması (“...tebdil-i din ü mezhep
etmek üzere kimse icbar olunmaması...”) ilkesi benimseniyordu. Keza, İslâm dininden
çıkmanın idam ile cezalandırılmayacağı belirtiliyordu. Bunlarla “inanç özgürlüğü”nün kabul
edildiğini söyleyebiliriz.
12. Devlet memurluğuna girişte din farkı gözetilmemesi (tebea-i Devlet-i aliyyemim
cümlesi herhangi bir milletten olursa olsun devletin hizmet ve memuriyetlerine kabul
3. olunacakları...”) ilkesi benimsenmişti. Bu ilkeyle gayrimüslimlerin memurluğa girişi
konusundaki “siyasal hakları” tanınmıştı.
13. Gayrimüslimler de devletin askerî ve mülkî okullarına kabul edileceklerdi (“...
saltanat-ı seniyyem tebaasında bulunanların... cümlesi bilâfark ve temyiz Devlet-i aliyyemin
mekatib-i askeriyye ve mülkiyyesine kabul olunması...”).
14. Ticaret ve ceza davalarında eğer taraflardan biri Müslüman ve biri gayrimüslim veya
bir yan gayrimüslim tebaa, diğer yan yabancı ise, yargılama karma mahkemelerce ve alenî
olarak yapılacaktır (“...ehl-i İslâm ve Hıristiyan vesair tebaa-yi gayr-i müslime miyanesinde
veyahut tebaa-i İseviyye vesair teba-i gayr-i müslimeden mezahib-i muhtelifeye tâbi olanların
birbiri beyninde ticaret veyahut cinayata müteallik zuhura gelecek cemi devaî muhtelit
divanlara havale olunup...”). Ancak, iki gayrimüslimin arasındaki davaya ise taraflar isterlerse
kendi patrikhaneleri bakabilecekti. Mahkemelerde şahitlik hususunda Müslümanlar ile
gayrimüslimler arasında eşitlik esası kabul ediliyordu.
15. İşkence ve eziyet ve bunlara benzer muamelelerin yapılması yasaklanıyor, bunları
emreden amirlerin ve yapan memurların cezalandırılması öngörülüyordu (“... mücazat-ı
cismaniye ve eziyet ve işkence müşabih kaffe-i muamele dahi kamilen lağv ve iptal kılınması
ve bunun hilafına vukubulacak harekat şediden men ve zecrolunacağından maada bunun
icrasını emreden memurin ile bilfiil icra eyleyen kesanın dahi ceza kanunnamesi iktizasınca
tekdir ve tedip olunması...”). Keza, hapishane şartlarının iyileştirilmesi (“... usûl-i hapsiyyenin
mümkün mertebe müddet-i kaile zarfında ıslahına mübaşeret edilmesi...”) isteniyordu.
16. Askerlik hizmetine gayrimüslim tebaanın da kabulü (tebaa-ı gayrimüslime dahi ehali-i
İslâm misillü hisse-i askeriyye itası”) esası benimsenmişti. Ancak askerlik hizmetine gitmek
istemeyenler için “bedel vermek ve nakden akçe ita etmek” usûlü de kabul ediliyordu.
17. Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında vergiler açısından da eşitlik sağlanıyordu.
Vergi alımında din ayrımı yapılmayacağı ilân ediliyordu (“... tebaa-i saltanat-i seniyemin
kâffesi üzerine tarh olunacak vergi ve tekalif sınıf ve mezheplerine bakılmayacak bir surette
ahz olunması...”). İltizam usûlünün kaldırılarak vergilerin doğrudan alınması öngörülüyordu.
18. Yabancılara Osmanlı toprakları üzerinde mülk edinme hakkı (“... ecnebiyyeye dahi
tasarruf-ı emlak müsaadesinin itâ olunması...”) tanınıyordu.
19. Gayrimüslimler de eyalet meclislerine girebilecek ve Meclis-i Vâlâ’da temsil
edilebilecekti. Böylece gayrimüslimlerin siyasal temsil hakları o zamanın koşulları ölçüsünde
kabul ediliyordu.
4. Yukarıdaki ilkelerden de açıkça anlaşılacağı üzere, Islahat Fermanının ana hedefi,
Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında her yönden tam bir eşitlik sağlamaktı. Din, vergi,
askerlik, yargılama, eğitim, devlet memurluğu ve temsil alanında o zamana kadar olan farklar
kaldırılıyordu. Din bakımından ayrımcılık kaldırılıyor, dini dolayısıyla kimsenin
aşağılanmaması öngörülüyor, din değiştirme hakkı kabul ediliyor, İslâm’dan çıkmanın ölüm
cezasıyla cezalandırılması usûlüne son veriliyordu. Vergi bakımından olan eşitsizlikler de
kaldırılıyordu. Keza askerlik bakımından da eşitlik sağlanıyordu. Tanzimata kadar Hristiyan
tebaa askere alınmazdı. Islahat Fermanı gayrimüslimlerin de askerlik hizmeti yapmaları
prensibini açıkça kabul etmiştir. Ancak askerlik hizmetini yapmak istemeyenler için ise
“bedel-i nakdi” formülü bulunmuştur. Bu bir derece haraç vergisinin devamı demekti; ama
böylece artık Müslümanların da bedel-i nakdi vererek askere gitmeme hakları tanınmış
oluyordu[4]. Mahkemelerde gayrimüslimler aleyhine olan eşitsizlikler kaldırılmıştır.
Gayrimüslimlerin, Rumlar hariç, devlet memurluklarına geçme hakları yoktu. Islahat Fermanı
bu eşitsizliği de gidermiştir. Gerek askerlik, gerek memurluk, bunları hazırlayan okullarla
ilgili olduğundan gayrimüslimlerin de askerî ve mülkî okullara girebilmesi esası kabul
edilmiştir. Gayrimüslimlere eyalet meclislerinde ve Meclis-i Vâlâda temsil hakkı verilerek
onların siyasal hakları da tanınmıştır.
3. Hukukî Biçimi
Islahat fermanının hukukî biçimi Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani hukukî biçimi
bakımından Islahat Fermanı da bir “ferman”dır. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda
Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar girmiyoruz.
4. Anayasal Niteliği
Islahat fermanının anayasal niteliği Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani Islahat Fermanı
şeklî anlamda değil, maddî anlamda anayasal niteliktedir. Bu konuda gerekli açıklama
yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar
girmiyoruz.
Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğunda Islahat Fermanı ile tebaaya o dönem Avrupa
ülkelerinde tanınan temel hak ve özgürlüklerinin önemli bir kısmının tanındığını görmekteyiz.
Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla tanınan hakların, o dönemde Batı ülkelerinde tanınan
haklar ile, birçok eksiği olmakla birlikte, karşılaştırılabileceğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak,
Islahat Fermanı, Sened-i İttifak ile başlayan, Tanzimat Fermanı ile devam eden Osmanlı
anayasacılık hareketleri içinde atılmış önemli bir adımdır.
5. [1]. Karal, Osmanlı Tarihi, c.V, s.248.
[2]. Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, op. cit., s.78.
[3]. Ibid.
[4]. Karal, Osmanlı Tarihi, op. cit., s.252.
Copyright
(c) Kemal Gözler. 2005. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden
izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz,
dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz. İzin için kgozler@hotmail.com
adresine başvurunuz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 21.2.2001 tarih ve 4630 sayılı
Kanun ve 3.3.2004 tarih ve 5101 sayılı Kanunla değişik 71 ve 72’nci maddeleri, bir fikir ve sanat
eserini herhangi bir yöntemle çoğaltanları, dağıtanları, satanları, elinde bulunduranları, paraya
çevrilmeksizin, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50 (elli) milyar liradan 150 (yüzelli)
milyar liraya kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle
birden cezalandırmaktadır.
Alıntılar (İktibas) Konusunda Açıklamalar
Bu çalışmadan yapılacak alıntılarda (iktibaslarda) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun
35’inci maddesinde öngörülen şu şartlara uyulmalıdır: (1) İktibas, bir eserin “bazı cümle ve
fıkralarının” bir başka esere alınmasıyla sınırlı olmalıdır (m.35/1). (2) İktibas, maksadın haklı
göstereceği bir nispet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla yapılmalıdır (m.35/3). (3)
İktibas, belli olacak şekilde yapılmalıdır (m.35/5) [Bilimsel yazma kurallarına göre, aynen
iktibasların tırnak içinde verilmesi ve iktibasın üç satırdan uzun olması durumunda iktibas edilen
satırların girintili paragraf olarak dizilmesi gerekmektedir]. (4) İktibas ister aynen, ister mealen
olsun, eserin ve eser sahibinin adı belirtilerek iktibasın kaynağı gösterilmelidir (m.35/5). (5) İktibas
edilen kısmın alındığı yer belirtilmelidir (m.35/5).
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 21.2.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanun ve 3.3.2004
tarih ve 5101 sayılı Kanunla değişik 71’inci maddesinin 4’üncü fıkrası, 35’inci maddeye aykırı olarak
“kaynak göstermeyen veya yanlış yahut kifayetsiz veya aldatıcı kaynak” göstererek iktibas yapan
kişileri, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis veya 50 (elli) milyar liradan 150 (yüzelli) milyar liraya
kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle
birdencezalandırmaktadır.
Ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 18 Şubat 1981 tarih ve E.1980/1, K.1981/2
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre kararına göre, “iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve
eserinin adı belirtilse bile eser sahibi, haksız rekabet hükümlerine dayanarak Borçlar Kanununun 49.
maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebilir”.
Yukarıdaki şartlara uygun olarak alıntı yapılırken bu çalışmaya şu şekilde atıf yapılması
önerilir:
Kemal Gözler, “Islahat Fermanı”, www.anayasa.gen.tr/islahatfermeni.htm; (erişim tarihi)
23 Mayıs 2005
Editör: Kemal Gözler
E-Mail: kgozler@hotmail.com
Ana Sayfa: www.anayasa.gen.tr