3. Rüştiyeyi doğum yeri olan Çal'da, Mülki İdadisini ise İzmir'de bitirdikten sonra, ailesi tarafından askeri
okula girmek üzere İstanbul'a gönderildi. Ancak; o, çocukluğunun tutkusu olan resim çalışmalarına
yönelerek, o dönemde konaklamak için kaldığı handa konaklayan ve resim dersi alan Vefa İdadisi
öğrencilerinin arasına katılarak resim dersleri almaya başladı. Parasını çaldırıp maddi sıkıntı içine
girince arzuhalcilik ve daha sonra adliyede kâtiplik gibi farklı işlerde çalıştı. Ermeni asıllı bir ressamla
tanıştı ve ondan resim dersleri aldı. Ressam Roben Efendi’den de resim dersleri alan Çallı, Şeker
Ahmet Paşa’nın oğlu İzzet Bey’le tanıştı. İzzet Bey’in aracılığı ile Şeker Ahmet Paşa'nın önerisi
üzerine 1906 yılında şimdiki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan dönemin Sanayi-i
Nefise Mektebi'ne girdi. Altı yıllık okulu üç yılda bitirdi.
4. İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda
yapılan değişikliklerle birlikte, toplumun tüm kesimlerinde
hemen hemen her alanda siyasal, sanatsal ve düşünsel
yönden haklar verilince; Ressam Ruhi’nin önerisiyle
çoğunluğu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu Sami
Yetik, Şevket Dağ, Hikmet Onat, Agah Bey, Mehmet Ruhi
Arel, Ahmet Ziya Akbulut, Halil Paşa, Hüseyin Zekai
Paşa,Nazmi Ziya Güran, Hüseyin Avni Lifij, Feyhaman
Duran, Mehmet Ali Laga ve Müfide Kadri gibi genç
ressamlardan oluşan ve Türkressamlarının ilk örgütü
olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin üyesi oldu.
5. 1910 yılında Maarif Vekaleti’nin açmış olduğu burs sınavını birinci olarak Çıplak
Adam veHarekat Ordusunun Muhafız Alayı'ndan Maksut Çavuş adlı çalışmalarıyla
kazandı ve Fransa’ya gönderildi. 1910 ile 1914 yılları arası Paris’teFernand Cormon’un
atölyesinde öğrenimini sürdürdü.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yurda döndü. Vallaury’nin yardımcısı olarak Sanayi-
i Nefise Mektebi’ne atanan sanatçı, müttefik ülkelere Türk toplumunun değişen yüzünü
sanat yoluyla aktarmak amacıyla gerçekleştirilen “Şişli Atölyesi” etkinlikleri kapsamında
ürettiği çalışmarının Viyana ve İstanbul sergilerinin 1917 yılında altı eseriyle katıldığı
İstanbul sergisinde “Sanayi-i Nefise Madalyası” kazandı. 1914 Kuşağı onun adıyla “Çallı
kuşağı” olarak anıldı.
Çallı'nın, iyi sanatçı olmanın yanı sıra iyi bir öğretmen olduğunu da yetiştirdiği
öğrencilerden anlamak olasıdır. Şeref Akdik, Refik Epikman,Saim Özeren, Elif
Naci, Mahmut Cuda, Muhittin Sebati, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi ve Bedri Rahmi
Eyüpoğlu yetiştirdiği öğrenciler arasında gösterilebilir.
6. 1947 yılında, 65 yaşında akademiden emekliliğe sevk edilen Çallı, üzüntüsünü her vesilede ifade
etmişti. Aynı yıl Her Hafta dergisinde yayımlanan röportajda "En verimli zamanımda çocuklarımdan
ayrılmış olduğum için sahi müteessirim" diyordu. Heykeltraş İhsan Bey emekliliğe sevk edildiğinde
akademi heyeti ve müdürüyle birlikte harekete geçip görev süresini üç yıl uzattıklarını hatırlattıktan
sonra, öğrencilerinin böyle bir fırsat için kendisine destek vermemesinden yakınıyordu. Aynı
röportajda, Çallı'nın emekliye sevk edilmesinde akademinin resim bölümü başkanı Leopold Levy'ye
yönelttiği eleştirilerin etkili olduğu iddialarına da yer verilmişt
24. 1900'de Bahriye Mektebi’ni bitirdi. 1909'da Sanayi-i
Nefise'de, Avrupa'ya öğrenci göndermek amacıyla açılan
sınavı kazanarak Paris'e resim öğrenimi için gitme hakkını
elde etti.1914'te I. Dünya Savaşı başladığında Mehmet
Ruhi Bey de arkadaşları gibi Türkiye'ye döndü. Sanat
yaşamına Akademi'de öğretim üyesi olarak devam etti.
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin kurucusu idi. Keman
çalar, iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilirdi. I. Dünya
Savaşı sonunda İstanbul'da Enver Paşa tarafından açılan
resim atölyesine Sami Yetik, Ali Cemal, Sami
Boyar, Namık İsmail, Hikmet Cevat ve İbrahim Çallı ile
birlikte o da devam etmiş, savaşın etkilerini de yansıtan
tablolar üretmişti.
39. 1886'da İstanbul'da dünyaya geldi. Babası, Rüsamet Emaneti (Gümrükler memur) Süleyman
Hayri Bey'dir. [2]Annesini genç yaşta kaybetti. Babası, eşinin vasiyetini yerine getirerek
oğlunu 1895 yılında, günümüzdeki adı Galatasaray Lisesi olan, Galata Sarayı Humayun
Mektebi'ne kaydettirdi. Burada, ressam Şevket Dağ, Tevfik Fikret ve Viçen Arslanyan Efendi'nin
öğrencisi oldu. Okulda tarama kalem ve çini mürekkebiyle, daha sonra da yağlıboya resimleriyle
dikkat çekti ve özellikle Hüsn-ü Hat, yani Güzel Yazı dersinde başarılı oldu.
1908 yılında okulu bitirir bitirmez Bab-ı Ali'ye kâtip olarak girdi. Aynı yıl Hüsn-ü Hat öğretmeni
olarak, mezun olduğu Galata Sarayı Humayun Mektebi'ne atandı ve hocası hattat Tahsin Bey’in
yerine bu dersi verdi. Mısırlı prens Abbas Halim Paşa'nın, güzel sanatların çeşitli bölümlerinde
başarı gösterenler arasından yaptığı seçimle Avrupa'ya gönderdiği öğrenci grubuna girerek
Paris’e gitt
40. 1919 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'ne (Kız Güzel Sanatlar Akademisi) "Usul-ü Tersimé
öğretmenliğine getirildi. Ömer Adil Bey'den sonra bu okulda müdürlük yaptı.
1922 yılında öğrencisi Güzin Hanım'la evlendi. 1923'te Türk Ressamlar Cemiyeti'nin yönetim kurulu
üyeliğine seçildi. 1926'da Sanayi-i Nefise Birliği, 1929'da Güzel Sanatlar Birliği adlarını alan dernekte
yöneticiliği ömrünün sonuna kadar sürdürdü.
Kız ve Erkek Sanayi-i Nefise Mekteplerinin birleştirilmesi sonucu İnas Sanayi-i Nefise Mektebi
kapanınca, artık karma eğitim veren Sanayi Nefise Mektebi'nde 1927’de Usul-ü Tersim, 1933’te ise
“Resim Atölyesi” öğretmenliğine atandı.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin düzenlediği yurt gezileri kapsamında 1938 yılında Gaziantep'e gönderildi.
Buradan on yapıtla dönen Feyhaman Duran 1939 Ocak ayında İbrahim Çallı ve Ayetüllah
Sümer birlikte İsmet İnönü'nün portresini yapmak üzere Ankara'ya çağrıldı.
Deniz Müzesi için minyatürleri, 1940’larda eşi ile birlikte Topkapı Sarayı için resimler yaptı.
Arkadaşı Sami Yetik’in “Ressamlarımız” adlı üç ciltlik kitap kapağı tasarladı. İbrahim Çallı ve Sami Yetik
ile Vezneciler’de Zühal Kırtasiye Mağazası’ndaki atölyede resim dersleri verdi.
1951 yılında emekli oldu. Emekliliğinde çalışmalarını sürdürdüğü Beyazıt'taki evini müze olarak İstanbul
Üniversitesi'ne bağışladı. 6 Mayıs1970'te İstanbul'da öldü.
62. Empresyonist akımın Türkiye'deki devamcılarından olan Hikmet Onat, Türk resim tarihinin büyük
ustalarındandır. Bir asra yaklaşan yaşamında ancak bir kere sergi açabildi.
İlk öğreniminden sonra, Heybeliada Deniz Harp Okulu'nu 1903 yılında bitirdi. Bir süre güverte subayı
olarak görev yaptı. Ruhi Arel ile birlikteSanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’nde resim derslerine devam etti.
Bahriye fotoğrafçısı Ali Sami Bey'in yanında çalıştı. Bahriye'den ayrılarak 1905yılında İstanbul Sanayi-i
Nefise Mektebi'ne girdi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi). 1908’de Osmanlı Ressamlar
Cemiyeti ve Güzel Sanatlar Birliği’nin kurucuları arasında yer alarak sergilerine katıldı. Mezuniyetinden
sonra, 1910 yılında açılan Avrupa sınavlarını kazandı, burslu olarak Paris’e gitti. Paris Güzel Sanatlar
Akademisi'nde Fernand Cormon Atölyesi'nde dört yıl çalıştı. I. Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda
döndü ve Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) resim öğretmenliği görevine başladı. Müdür Halil
Ethem’in isteği üzerine Sanayi-i Nefise Mektebi’ne geçti. Varnia Zarzecki’nin yerine hazırlık sınıfı
hocalığına, ardından da atölye şefliğine atandı.
1914-1918 yılları arasında, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın desteklediği Şişli Atölyesi’nde diğer 1914
kuşağı sanatçıları gibi savaş ve asker konularında resimler yaptı.
1922 yılında Güzel Sanatlar Cemiyeti'ne kurucu üye olarak katıldı. 1939 yılında Halkevleri aracılığıyla
düzenlenen “Yurt Gezileri””nde Bursa’ya gitti.
Yapıtları Devlet Resim ve Heykel Sergileri'nde yer aldı. 1973 ve 1974 yıllarında üst üste çalışmaları
ödüle değer görüldü. İlk ve son sergisini ölümünden birkaç ay önce açan sanatçı, 13
Mart 1977’de İstanbulda öldü.
77. Sanatçının ailesi 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Kafkasya'nın Kuban bölgesinden göç
ederek önce Samsun'a yerleşti. H.Avni Lifij, Samsun'un Ladik ilçesine bağlı Karaaptalsultan köyünde
doğdu.
İlk öğrenimini 1893 yılında girdiği İstanbul Fatih Aşıkpaşa Mahalle Mektebini 1896 yılında resim ve
müzik derslerine özel ilgi duyarak bitirdi. 1896 yılında başladığı orta öğrenimini Şehzadebaşı'ndaki
"Numune-i Terakki Mektebi"nde 1898 yılında tamamlayarak; dönemin geçerli olan
dili Fransızcayı idadi mezunu bir kişiden ders alarak öğrenmeye çalıştı. Aynı yıl hastalandığı için iki
yıl okula gönderilmedi. 1901 yılında Osmanlı Nafıa Nezareti’nin Demiryolları Müdürlüğü’nde işe girdi.
Fransızcasını pekiştirmek için Alyans İsraelit okuluna kısa bir süre devam etti. İskender Ferit Bey’den
de özel Fransızca dersi aldı. 1904 yılına kadar Fransızca derslerine devam etti. Anatomi öğrenmek
için Mülkiye Tıbbiyesi’ne, boya tekniğini öğrenmek için ise Eczacı Mektebi’nin fizik kimya derslerine
dinleyici öğrenci olarak katıldı.
1906 yılında Fransızca öğretmeni İskender Ferit ve yeni tanıştığı Henri Prost, resimlerini Müze
Müdürü Osman Hamdi Beyegötürmesini önerince, dediklerini yaptı. Pipolu Otoportre adlı resmini
beğenen Osman Hamdi Bey, bundan sonra da yaptığı resimleri kendisine göstermesini
istedi. 1908’de Osman Hamdi Bey’in Paris’e göndermek istediği öğrenci adayları listesi, Hüseyin Avni
Lifij’in de bulunduğu biçimiyle ve “Pipolu Otoportre" resmi ile Abdülmecid Efendi’nin beğenisine
sunuldu
78. 1909 yılında Paris’e giderek “I’Ecole Nationale Speciale des Beaux-Art”dan kurları izleme belgesi
alarak Fernand Cormon Atölyesi’nde resim çalışmalarına başladı. Ressam Guillonnet ve Andre
Lecomte Du Noüy ile dostluk kurarak serbest zamanlarında atölyelerine devam etti. 1912’de İstanbul’a
geri çağırılınca, İstanbul Sultanisi (İstanbul Erkek Lisesi)’nde resim öğretmeni olarak görev
yaptı. 1915'te Kandili İnas Sultanisi (Kandilli Kız Lisesi)'nde Fransızca öğretmenliği yaptı.
Paris’te Louvre Müzesi’ndeLuca Giordano’nun “Mars ile Venüs” tablosunun Lifij tarafından yapılan
kopyasının da bulunduğu koleksiyon Güzel SanatlarOkulu’nda toplanarak; 1915 Ekim ayında
sergilendi. 1916 yılı ilkbaharında 1. Galatasaraylılar Yurdu Resim Sergisi’ne iki resmi ile
katıldı. 1917 sonbaharında İstanbul'da Galatasaraylılar Yurdunda açılan "Savaş Resimleri ve Diğerleri"
Sergisi'ne, 20 resim ile katıldı. 1918’de Viyana'da sergilenen "Savaş Resimleri ve Diğerleri Sergisi"ne
18 resim ile katıldı. İçinde sanatçının da beş eseri bulunan hükümete ait olan 56 adet tablo, Maarif
Kurulunun 12. 3. 1921 tarihli mazbatası uyarınca "Resim Eserleri Koleksiyonu"na katıldı. Türk
ressamlar Cemiyeti Tarafından düzenlenen 4. Galatasaray Resim Sergisi'ne üç resim ile ve aynı yıl
kurulan Serbest "Resim Atelyesi"ndeki sergiye 7 poşad ve 1 eskizi ile katıldı
79. 1924’te Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi Tezyini Sanatlar öğretmenliğine atandı. Ölümüne kadar
Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi Tezyiniye Muallimi olarak görevde kaldı. “Mareşal Fevzi Çakmak
Mesaide” tablosunu gerçekleştirdi. (İstanbul Resim ve Heykel Müzesinde), ancak bölümün ilk
mezunlarını göremeden; 2 Haziran 1927’de Laleli’de Harikzedegan Apartmanı’ndaki odasında
henüz 41 yaşında iken, hayata veda etti.
99. İlköğrenimini İstanbul Vefa Özel Şemsülmaarif adlı bir okulda tamamladı. Vefa İdadisi (Vefa Lisesi)
ardından da Mülkiye Mektebi’nde öğrenim gördü. Çocukluğundan beri sanata düşkünlüğü olan Nazmi
Ziya, Sanayi-i Nefise Mektebi Ali’si (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi)’nde öğrenimi sürdürmek
istedi. Ancak ailesi onun bu isteğine karşı çıktı. Resim öğretmeni amcası Binbaşı Hasip’ten ders aldığı
öğrenilince engellendi. 1901 yılında Mülkiye Mektebi’nden mezun oldu. Aynı yıl babasının ölümü üzerine
kendi kararını verebilecek duruma gelince 1902 yılında Sanayi-i Nefise’mektebi’ne kaydoldu. Ancak,
okulda Osman Hamdi Bey yönetimindeSalvatore Valery, Varniya ve Osgan Efendi gibi hocaların
verdikleri eğitime uyum sağlamada ciddi sıkıntılar yaşadı. Ders aldığı ve manzara (Peyzaj) resimleriyle
tanınan Hoca Ali Rıza’nın Hertürlü etkiden kaçınması ve sadece doğaya yönelmesi konusundaki
telkinleri akademideki uyumsuzluğun nedenleri arasında sayılabilir.
Akademide öğrenciyken, İstanbula gelen ve kendisi ile tanışma fırsatı bulduğu Fransız Neo-
Empresyonist ressam Paul Signac’ın etkilerini değerlendirecek yeterli veri bulunmamaktadır. Etkiler
hangi kaynaktan gelirse gelsin; sanatçının daha akademide öğrenci iken eğitimi verilen sanat
anlayışıyla ciddi bir çatışma yaşadığı anlaşılmaktadır. Nitekim: Eğitim kurallarına uymadığı gerekçesiyle
hocası Valery tarafında şikayet edildi. 1907 öğretim yılı diploma sınavında resimleri Osman Hamdi Bey
tarafından beğenilmeyerek mezuniyeti bir yıl gecikti.
100. 1908 yılında mezun olan sanatçı aynı yıl kendi olanaklarıyla Paris’e gitti. Burada kısa bir süre Academie
Julian’da Marcel Bachet veRoyer’in atölyesinde çalıştıktan sonra Ecole National Supérieur’da eğitimini
sürdürdü. Cormonn’un atölyesindeki çalışmalarından artta kalan serbest zamalarında açık havada
resim yaparak zamanını değerlendirdi. Bu arada Hoca Ali Rıza'nın kimseden etkilenmemesi yönündeki,
hayatı boyunca sadık kaldığı öğüdünü aklının bir köşesinde tutarak müzeleri gezmekten geri kalmadı.
Louvre Müzesi'nde iki ay çalışarak Antoine Coypel'in Democrite Başı kopyasını yaptı.
1911 yılında atölye arkadaşı olan Fransız asıllı Marcel Chevalier ile evlenen sanatçı, yurt dışında
bulunduğu süre içerisinde aynı zamandaAlmanya ve Avusturya'yı ziyaret etti. 1914 yılında yurda döndü.
Hemen ardından İzmir Muallim Mektebi Müdürlüğü ve İstanbul İl Tedrisat Müfettişliği gibi görevlerde
bulundu. Bu sırada savaşın nefesi tüm Avrupa'da hissedilmektedir. Mütareke yıllarında ailesinin
geçimini sağlayabilmek için arkadaşlarıyla Çamlıca'da tavuk çiftliği kurmak ve kunduracılık yapmak gibi
girişimlerde bulundu.
101. 1918 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne Müdür oldu. 1921’e kadar süren müdürlüğünün ardından 1925 yılında
iki yıl daha müdürlük görevinde bulundu. 1909 yılında kurulan, ilk adıyla Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, sonraki
adıyla Güzel Sanatlar Birliği içerisinde yer alıp onların 1916 yılından itibaren her yıl düzenli olarak
gerçekleştirdikleri sergilere katıldı. Nazmi Ziya, Akademi'deki hocalığı ve devletten aldığı resmi siparişleri
yerine getirmekten arta kalan zamanlarında doğayla başbaşa kalarak açık havada manzara resimleri
üretmeye devam etti.
Kişisel sergilerin son derece sınırlı olduğu bu dönemde sanatçı, ancak 1937 yılında Akademi'de düzenlenen
kapsamlı sergi sayesinde bu imkânı bulabildi.
Resim, heykel, tezyini sanatlar, afiş ve tarihte Karagöz konulu beş ayrı bölümden oluşan serginin resim
bölümü sadece sanatçıya ayrıldı. Büyük bir heyecanla çalışmaya koyuldu, resimlerini o sıcak yaz günlerinde
kendi elleriyle taşıdı, 300'e yakın resmini yerleştirmek ve asmakla titiz bir şekilde uğraştı. Bu heyecan ve
yorgunluk, 17 Ağustos 1937 günü açılan ve 35 yıllık sanat hayatını ortaya koyan büyük bir sergiyle
sonuçlandı. Ancak, aynı zamanda sanatçının bitkin düşmesine yol açtı. Sergi henüz kapanmadan 11
Eylül 1937 tarihinde gelen bir kalp krizi ölümüne neden oldu.
113. Çallı Kuşağı ressamlarından olan Namık İsmail, ilköğrenimine 1896 yılında Kabataş’taki
Şemsülmekatip’te başladı; daha sonra Beşiktaş’taki Hamidiye Mektebi’ne geçti. Resim öğretmeni
Arslanyan’ın öğrencisi oldu ve okulu ikincilikle bitirdi. Saint Benoit Lisesi’nde okudu. Galatasaray
Lisesi yangın sonrası yeniden açılınca, Tevfik Fikret’in müdürlüğü sırasında ikinci sınıftan beşinci
sınıfa kadar bu liseye devam etti. Resim öğretmeni Şevket Dağ’dan özel resim dersleri aldı. Bakalorya
sınavını kazanamayan Namık İsmail’i, babası resim eğitimi için Paris’e göndermeye karar verdi.
1911’de gittiği Paris’te resim öğrenimine başlayan Namık İsmail, Kısa süre Julian Akademisi’ne,
sonra Fernand Cormon Atölyesi’ne devam etti. Birinci dönemi olarak nitelendirdiği sanat
yaşamının, 1914 Fransa dönüşü, yaptığı resimlerde, Tekniğin zayıf, duygunun kuvvetli olduğunu, şiir
ve düşgücünün teknikten önde geldiğini söyler. Akademik anlayışı benimseyen hocası Cormon’dan
sanatçının fazla etkilenmediği görülür.
114. 1911 tarihli Köy Evi çalışması, Paris’e gittiği yılda empresyonist etkilerle yaptığı bir
tablodur. Barbizon Okulu ressamlarının ve Corot’nun yapıtlarını anımsatan resimde, birbirinin içinde
eriyen renkler, yeşilin maviye, kahverenginin sarıya kaçan tonları kullanılmıştır. Ağaçlarda, evde,
kırda detaya kaçan fırça vuruşları egemendir: renkler, pastelleriyle homojenleştirilerek kullanılmış,
yumuşak geçişlerle perspektif sağlanmıştır. Kompozisyon, sol alt köşeden sağ üst köşeye ikiye
ayrılarak düzenlenmiştir. Üstte gri renklerin içinde yeşillerin de yer aldığı gökyüzü, alttaysa
karakteristik Namık İsmail tarzı lekeci anlayışla ön plana çıkmış ana tema görülür.[1] 1917 Haziran
ayında Galatasaraylılar Yurdu’nda açılan serginin düzenlenmesinde emeği geçen kişilerden biri olan
Namık İsmail’e bu hizmetinden dolayı, “alamet-i mahsusalı gümüş Hilal-ı Ahmer madalyası” verildi.
115. 1928 tarihinde Güzel Sanatlar Akademisi’ne müdür olarak atanan Namık İsmail, ayrıca “resim atölyesi
öğretmeni” görevini de üstlendi. 1935 yılından ölümüne değin bu görevini sürdürdü.
İlk yapıtlarından başlayarak üslup ve teknik gelişimi, belli bir çizgide gitmediği açıkça görülmekte, aynı
yıl içinde bile birbirinden farklı teknik ve üslupta resimler yaptığı gözlenmektedir.
Sanatçı, Fransa’da empresyonist, Almanya’da akademik, empresyonist ve ekspresyonist ressamlardan
etkilenmesine karşın, konuya göre içinden geldiği gibi çalışmayı yeğlemiştir. Bazen paletinde hafif fırça
vuruşları ve ışıltılı renklerin görüldüğü empresyonist, zaman zaman parlak renklerin ve karşıt tonların
egemenliğinin hissedildiği ekspresyonist bir doğa ressamı, bazen realist bir figür ressam, sırasında
akademik bir çıplak ressamı olmuştur. İkinci dönem resimlerinde renklerin ve boya dokusunun,
konunun önüne geçtiği yoğun boya tabakaları dikkati çekmektedir.[3]
144. 1880 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Kafkasya'nın Ahıska kasabasından İstanbul’a göç etmiş Hacı
Hayrullah adında bir tüccarın torunudur[2]
Resme ilgisi küçük yaşlarda ortaya çıktı. Ortaokulda Binbaşı Cemal Bey'den resim dersi aldı.[3]. Hocasının
destek ve teşviki resim alanında sürekli oldu. 1892'de Bahriye Mektebi’ne girdi ve bu okulda Kaymakam Şükrü
Bey'den yağlı boya ve sulu boya tekniklerini öğrendi. 1901 yılında mektebin İnşaiye sınıfından teğmen
rütbesiyle okuldan mezun oldu ve Bahriye İnşaiye Resimhanesi'nde görevlendirildi, bu görevi beş yıl sürdürdü.
Ali Sami Bey, resimhanedeki görevini sürdürürken bir yandan Sanayi-i Nefise Mektebi'nde öğrenimine devam
etme imkanı buldu. 1902'de kaydolduğu bu okulda Osman Hamdi Bey, Salvatore Valeri, Ömer Adil
Bey, Joseph Warnia Zarcecki’den dersler aldı. 1906'da Fatih semtindeki Rehber-i Tahsil Okulu 'nda yaptığı
resim öğretmenliği yapan sanatçı 1908'de Sanayi-i Nefise'yi birincilikle bitirdi.
1910'da Paris'e gönderilen sanatçı, o dönemde Paris'te bulunan Çallı Kuşağı sanatçıları ile Ulusal Güzel
Sanatlar Akademisi’nde Fernand Cormon'un atölyesinde dört yıl kadar çalıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın
başlamasıyla 1914 yılında yurda döndü.
145. stanbul'a döndükten sonra yüzbaşı rütbesiyle ordudan ayrıldı. O dönemde kız öğrenciler için de bir güzel
sanatlar okulu açılması gündemdeydi. 1914 yılında kurulan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nin ilk müdürü
oldu. Bu görevi bir ay sonra Mihri Müşfik Hanım'a devretti.
Eski eserler konusundaki uzmanlığı nedeniyle Bahriye Nazırı Cemal Paşa tarafından Bahriye Müzesi'nin
müdürlüğü getirildi. Paris'te olduğu dönemde özel bir uzmanlık dalı olan mum heykel ve mulaj sanatını
öğrenmişti.[3] Müze içinde bir manken atölyesi kurarak bu sanatı müzede uygulama fırsatı buldu; ayrıca bir
gemi atölyesi kurdu. Müze kataloğunu hazırladı.[3] Katalog, 1917'de yayımlandı. Onun çalışmaları
müzenin gelişmesi ve bugünkü halini alması için temel oluşturdu[4]
II. Dünya Savaşı sırasında Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Şişli'de açılan resim atölyesinde aynı
dönem arkadaşları Sami Yetik Bey,İbrahim Çallı, Namık İsmail, Ali Cemal ve Avni Lifij ile beraber çalışarak
askeri kompozisyonlar hamasi tablolar yapıp tarihi konularda eserler verdi.
146. 1919’da Bahriye Mektebi'nde resim dersleri verdi. 1921 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi müdürü
oldu. 1922 yılında ünlü yazar Halide Edip Hanım'ın kız kardeşi olan İngilizce öğretmeni Belkıs Hanım'la
evlenen sanatçı, 1922'de Evkaf Müzesi müdürlüğünde getirildi.
1925 yılında açılan yarışmada birinci olarak cumhuriyetin ilk pulların üzerindeki resim, yazı ve süslemeleri
gerçekleştirdi. 1926'da Bakanlar Kurulu'nun verdiği bir kararla Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkardığı ilk
banknotlarla ilgili çalışmaları yapmak için görevlendirildi.[5] Yazı ve resimlerin hazırlanmasından sonra ilk
kağıt paraların basımını gerçekleştirmek üzere Londra'ya gönderildi. Bu görev sırasında Evkaf Müzesi'ndeki
görevinden istifa etmiş sayıldı.[6] 5 Aralık 1927 yılında piyasaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kâğıt parası
olan 1 TL’nin üzerindeki resmin sahibi idi. 1926'da Londra'da; 1930'da Paris'te bir sergi açtı. 1931'de, iki eseri
Paris salon sergisine kabul edildi.[3]
1935 yılında getirildiği Ayasofya Müze Müdürlüğü'nde çok yönlü çalışmalar yaptı. Yabancı uzmanlarca
mozaikleri temizlenen müzede Mabedin Vaftiz Teknesi'nin bulunması dünyada geniş yankı buldu.[3] 1941’de
Ayasofya” adlı kitabı yayımlandı; kitabı kendi yaptığı resimlerle süsledi. 1944 yılında emekli oldu.
147. Emeklilikten sonra kendini resme vererek serbest çalışan Boyar, Türkiye’de “Yedirme Kazı Resim
Gravür” çeşidinin ilk yapımcısıdır.[7]Suluboya, karakalem, pastel, tarama, yağlı boya teknikleriyle
yapılmış pek çok eser veren ve eserlerinin büyük bir kısmı tarihi belgesel değer taşıyan Ali Sami
Boyar’ın portre, peyzaj ve natürmort başta olmak üzere hemen her türde resim yaptığı bilinmektedir.
Emekli olduktan sonra gazete ve dergilerde sanat üzerine yazılar yayımlamış, Amerikan Kolejinde
resim öğretmenliği yapmıştır.[8]
Askeri Müze, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Deniz Müzesi, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü gibi müzelerin yanı sıra yurt içinde ve yurt dışında özel
resim koleksiyonlarında eserleri bulunmaktadır.