4. Boileau'nun Şiir Sanatı Temel Görüş:
"Akıl ve mantığı seviniz, eserleriniz en büyük süs ve kıymetini ondan alsın.
Tabiattan hiç ayrılmamalı, Çünkü tabiat, hakikattir. Hakikatten başka hiçbir
şey sevimli ve güzel değildir. Sahte şeyler, can sıkıcı ve yorucudur. Aklınızla
bir seçim yaparak tabiatı taklit ve tasvir ediniz. Bize, insan kalbinde
değişmeden kalan şeyleri tanıtan "eskiler"i inceleyiniz!"
13. Emile Zola : L’ASSOMMOIR
L’assommoir, Emile Zola’nın, hem Natüralizm hem de sosyal gerçekçilik akımına
uygun romanlarından biri sayılır. Bu romanda:
Sağlam yapılı ve mert bir teneke işçisi olan Coupeau, sevdiği güzel ve hünerli
çamaşırcı kız, Gervaise’ le evlenmiştir. İki yanlı çalışma sayesinde, ailenin geçimi
günden güne düzelmekte ve hatta bankaya paralar yatırılmaktayken, Coupeau,
tamir ettiği çatıdan düşerek sakatlanır. Tedavi uzadıkça uzar. Zavallı işçi, bir daha
çalışacak derman bulamaz. Birtakım yolsuz kişilere uyarak, “Assommoir”
meyhanesine dadanır. Kendi biriktirdiklerine kanmayıp karısının kazandıklarını da
burada eritmeye başlar.
Öteden Gervaise’ i gizli gizli sevmekte olan iyi huylu demirci Gauyet ona para
yardım yaparak, çamaşırcı dükkanının devamını sağlamaktadır.
Ancak bu hal uzun sürmez. Gervaise kocasına para yetiştiremez olur. Dükkânı
bırakarak gündelikçiliğe başlar. Evde kavgalar sürüp gider. Kızları Nana’ nın gözleri
önünde, baba anayı döver. Evde ne varsa satılır.
Gervais de bu hallere dayanamayarak içmeye başlar. Bir gün, Coupeau’ yu aradığı
L’assommoir’de onunla ve kötü arkadaşlarıyla birlikte birer kadeh “Anizet” içerler.
Zehir yavaş yavaş onları eritir. Coupeau. Bir hastahanede alkol cinnetinden ölür.
Gervais de sefil bir yerde can verir.
14. "Roman anlatılmış ve tabiattan çıkartılmış belgelerle
vücuda getirilmelidir. Tarihçiler, mazinin hikayecileri,
romancılar da halin hikayecileridir".
Goncourt Kardeşler
15. Parnasizm
Buğdaylar alacalı ovadan taşmış
Yuvarlanıp dalgalanıp açılıyor serin esen yelde
Ve uzakta bir sapan, göğün üzerinde
Sallanan bir gemiye benziyor
Ayaklarımın altında deniz, erguvan renkli, ufka kadar,
Mavi ya pembe ya menekşe ya renk renk
Ya da gelgitin dağıttığı koyunlar örneği ak
Uçsuz bucaksız bir kır gibi yeşermekte
Ve deniz kuşları gelgitin peşinde
Altın bir dalganın şişirdiği olgun buğdaylara doğru
Sevinç çığlıklarıyla döne döne uçuyor
Karadan kalkan balımsı bir yel
Kanatlı esrikliğin ardında kelebekleri
Kelebekten çiçeğe durmuş okyanusa serpiyor.
Heredia
16. -ÇİN İŞİ- Theophile Gautier
Hayır madam, siz değilsiniz sevdiğim,
Sevdiğim ne Ofelya, ne de Beatris,
Ne de sizsiniz Jülyetçiğim;
İri gözlü sarışın Lora, ne de siz.
Benim sevdiğim güzel şu anda Çin’ de
İhtiyar akrabalarıyla oturur,
Narin çinilerden kuleler içinde;
Sarı nehir karabataklarla doludur.
Gözleri vardır şakaklara çekilen,
Bir avuçluktur küçücük ayakları,
Bakır lambalardan daha aydın bir ten,
Kırmızı boyalı uzun tırnakları.
Başını uzatır kamış kafesinden,
Kırlangıçlar geçer sürüne sürüne;
Şarkı söyler her akşam kendiliğinden
Söğüt dalına şeftali çiçeğine.
18. Daniel Mornet demişki:
“Sembolizmin ilkelerine göre şiir, zekânın değil, duyarlığın ifadesidir.
Okuyucunun hislerine hitap eder. Halbuki o güne kadar bütün şairler
zekanın aracılığına başvurmuşlardır. Onlarca şair bir heyecan duyar ve
onu akıl diline geçirir. Bu akıl dilini okuyucunun zekası anlar ve bu zeka da
duyarlığı harekete geçirir. Bu geçirmeler arasında asıl heyecan bozulur,
zayıflar ve yok olur. Gerçek şiir bir duygulanış ile öteki duygulanış
arasında, doğrudan doğruya bir geçiş hali olmalıdır.
Bu amaca varmak için çeşitli vasıtalar kullanılacaktır. Aydınlıktan (kolay
anlaşılırlık) kaçılacaktır. Çünkü şaire has heyecanların çoğu karışıktır,
karanlıktır, müphem hamlelerle, belirsiz imkanlarla doludur. ”
19. -İÇE KAPANIŞ- Baudelaire
Derdim yeter, sâkin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam;
Siyah örtülerle sardı şehri karanlık,
Kimini huzur iner gökten, kimine gam.
Bırak şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte
Toplasın acı meyvesini nedametin,
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.
Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler
Eski zaman esvaplariyle eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güler yüzle sulardan.
Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.
22. DUYUM –Rimbaud
Mavi yaz akşamları, patikalarda, dalgın,
Gideceğim, sürtüne sürtüne buğdaylara.
Ayaklarımda ıslaklığı küçük otların;
Yıkasın, bırakacağım başımı rüzgâra.
Ne bir şey düşünecek, ne bir lâf edeceğim;
Ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi.
Göçebeler gibi, uzaklara gideceğim;
Mes'ut, sanki yanımda bir kadın varmış gibi.
25. İtalyan Fütüristler 1912'de Le Figaro idare binası (Futurizm
manifestosunun yayınlandığı yer) önünde. Soldan sıra ile Russolo, Carrà,
Marinetti, Boccioni ve Severini
32. YALNIZ DEĞİLİM - Paul Eluard
Yüklü
Dudakların tüyden hafif yemişleriyle
Giyimli
Bin bir değişik çiçekle
Anlı şanlı
Kollarında güneşin
Mutlu
Bir tanıdık kışla
Hoşnut
Bir damlasıyla yağmurun
Güzel
Tanyerinin aydınlığınca
İçten bağlı
Bir bahçenin sözünü ediyorum
Düş kuruyorum
Seviyorum düpedüz
33. Egzistansiyalizm
"Varoluş özden önce gelir"
Sartre der ki : "Tüm var oluşun başlangıcı insandır, insan kendi ile yüzleştiğinde,
dünyadaki varlık hissi insanın içini kaplar ve daha sonra birey bu algının içerisinde
kendini tanımlar. Tabii ki, bu iyimser düşünüşü kastediğimizde: Birey, zalim bir
insan olmak yerine birçok farklı yol içinde hareket etmeyi seçebilir. Burada açık
olan şudur ki, insanların iyi veya kötü olmayı seçebilmeleri için, aslında onların
elinde zoraki bir esas olabilecek hiçbir şey yoktur. "
Daha çok felsefi bir akımdır.
36. Letrizm
Akımın öncüsü İsodore İsou: "Harf ötesinde hiçbir şey yoktur. Aklımızda harf
olmayan ya da harf olamayacak hiçbir şey yoktur. Yüzyıllardan beri, damar
sertliğine uğramış 24 harf içinde çürüyüp giden alfabeye 19 yeni harf katmış
olmakla öğünebiliriz. Demiştir.
Pomerand’ın şiiri:
Kumkel kerg
Kumkel kan
Magavambava magavambava
Gonjengor sagossigussa
Sagossigussa
41. Yazarlara göre dışavurumculuk:
Çağımızdan tek bir endişeli feryat yükseliyor; insan haykırarak ruhundan yardım
istiyor; sanat da haykırarak ruhunu yardıma çağırıyor; işte ekspresyonizm. (Bahr)
Ekspresyonistler, nevrozların abartılmış sözlerinde bulunan çarpıklıkları kullanırlar.
(Wylîe Sypher)
Ekspresyonizm; nesirde olsun, nazımda olsun, huzursuz, heyecanlı, kelime
sarhoşluğuna kadar yükseltilmiş katışıksız bir söz sanatıdır. (Liko Amar)
Ekspresyonist; düpedüz olumludan daha akıllıdır, daha bilgilidir. Hayat aleminin
içinden, bir ok gibi uçup gittiği uçurumu bilir. (Sydow)
42. Edvard Munch : Çığlık tablosu
Dışavurumcu resimlerde;
Sivri keskin çizgiler,
Kırmızı ve tonları : öfkeyi
Dairesel oluşumlar
Mavi ve tonları : sakinliği vurgular.