Istanbul Art News
- 1. IstanbulArtNews
15
Mart, 2016 Sayı: 29
DÜNYA
Brüksel: No Man’s LandBelçika’nın ve Avrupa’nın başkenti, her ikisini de yönetmekte zorlanıyor. Kurum, parlamento ve dil karmaşasının hakimiyetindeki bir milyon nüfuslu Brüksel,
bir Babil Kulesi. Ama son yıllarda güncel sanat şehirde ivme kazandı, sanatçı ve galeri sayısı giderek artıyor. Neden?
FAHİRE KURT
fahire.kurt@hotmail.com
“Ulaşım kolaysa, mekanlar ucuzsa,
meraklı bir izleyici kitlesi varsa orası
sanat için iyi bir şehir demektir” diyor
Belçikalı koleksiyoner Alain Servais.
Bir grup sanatsevere Brüksel’deki lof-
tunda sergilediği güncel sanat kolek-
siyonunu gezdiriyor. “Bakın kaç kişi
toplanmış buraya” diyor bana dönerek,
“Belçika’nın sanatseveri meraklı ve bi-
linçlidir, yeniliklere açıktır.”
Alım gücü yüksek orta sınıf ülkesi
Belçika’da güçlü bir koleksiyon gelene-
ği de var. Koleksiyonerleri, yeni işleri ve
fikirleri keşfetmeleriyle tanınıyor. Mag-
ritte ve Ensor gibi gerçeküstücülerin,
Cobra ve Les XX gibi avangart akımla-
rın, Marcel Broodthaers gibi kavram-
sal sanatçıların etkisiyle şekillenmiş bir
güncel sanat beğenisi hakim. Koleksi-
yonerler aktif, bilgili ve sanat seçimle-
rinde gelişkin. “Belçikalılar aldıkları iş-
lerin başkaları tarafından tanınmasına
ihtiyaç duymaz. Genç bir sanatçıyı sırf
beğendikleri için alırlar. Duygularına
güvenirler ve cesurdurlar” diye açıklı-
yor Servais.
Yeniliklere açıklığın nedenini, ülkede
güçlü bir millet anlayışı olmamasında
aramak gerektiğini söylüyor. Belçika
1830’da Cermen dünyası ile Latin dün-
yası arasında tampon bölge oluşturmak
üzere, Flamanlar ile Valonlar’ın bir
araya getirilmesiyle ‘yapay olarak ku-
rulmuş’ bir ülke. Flaman ve Valon kim-
likleri güçlü ama bütünsel bir Belçika
kimliğinden söz etmek zor. Kuzeyde
hakim Flamanlar ile güneydeki Valon-
lar arasında ülkeyi parçalanma sınırına
getiren sürekli bir sürtüşme yaşanıyor.
10 milyonluk Belçika’da federal hükü-
met, Flaman ve Valon hükümetleri ile
bir de başkent hükümeti var. Burası
öyle bir ülke ki, bir başbakanın milli
marş diye Fransız marşını söylemesine
insanlar gülüp geçebiliyor.
Başkent Brüksel bu dilsel ve kültürel
ayrılığın ortasında kalmış bir no man’s
land. İki tarafın da tam anlamıyla be-
nimsemediği bir şehir. Kültürel kurum-
ların kimden destek aldığı, Flamanca
konuşan kesime mi, Fransızca konuşan
kesime mi yakın olduklarına bağlı ola-
rak değişiyor. Her iki taraf da ‘benim’
diyebileceği kurumları desteklemek is-
tiyor. Flaman bölgesi içinde ama Fran-
sızca konuşanı daha çok. Bürokrasi
fazla. Her şey gibi değişimler de yavaş
tempoda yaşanıyor. Ne İstanbul gibi
sürekli bir devinim içinde ne de Berlin
gibi genç bir dinamizmi var. Güncel
sanatın yükselen şehrinin bir güncel
sanat müzesi bile yok.
Şehirde değişim
Brüksel son 10 yıldır yavaş da olsa bir
değişimden geçerek sanatçısı ve ga-
lerisi bol bir şehre dönüştü. Sekiz-on
yıl önce Almine Rech, New York’tan
Barbara Gladstone, Paris’ten Nathalie
Obadia gibi öncü galeriler geldi ilk ola-
rak. Güncel sanat merkezi Wiels açıl-
dı. Sanatçılar boy göstermeye başladı.
Kendell Geers gibi ilkleri, Lucy McKen-
zie, Simon Thompson gibi genç isimler
izledi. Paris, Londra, New York’tan ve
hatta diğer Belçika şehirlerinden irili
ufaklı galerilerin sayısı arttı. Güncel
sanat fuarı Art Brussels’ın adı uluslara-
rası platformda daha çok duyulur oldu.
Bu sene eş zamanlı olarak New York
merkezli Independent fuarının yapıla-
cak olması da kentteki hareketlenmeyi
kanıtlayan bir başka gösterge.
“Thalys ve Ryanair çok şey değiştir-
di” diye açıklıyor Servais. 1997 yılında
Paris-Brüksel arasında hizmete giren
hızlı trenle 2001’de Brüksel’e 45 daki-
ka mesafedeki Charleroi’ya Ryanair’in
gelişini kastediyor. “Tren ağının tam
ortasındayız. Londra, Paris, Amster-
dam, Rotterdam, Frankfurt, Köln, Düs-
seldorf, hepsi birkaç saatlik mesafede.
Brüksel her zaman ilginç bir şehirdi
ama içe kapalıydı. Birdenbire bir geçiş
noktası haline geldik.”
Bu kolay ulaşılır olma durumu küra-
törlerin, koleksiyonerlerin, sanatçıla-
rın şehre gelmesini kolaylaştırdığı gibi,
kentin sanat çevresinin civar ülkelerde
neler olup bittiğini de daha yakından
izlemesini sağlıyor. “Farklı şeyler gör-
mek istiyorsanız Köln’e, Rotterdam’a,
Amsterdam’a, Lüksemburg’a gidebili-
yorsunuz. Örneğin New York’ta herkes
aynı sergileri görüyor ve aynı referans-
lara sahip oluyor. Halbuki burada pek
kimsenin bilmediği spesifik şeylere
ulaşabiliyorsunuz,” diyor Brüksel’deki
Wiels Güncel Sanat Merkezi’nin küra-
törlerinden Devrim Bayar.
2008 yılında kâr amacı gütmeyen özel
bir kuruluş statüsünde açılan Wiels,
Brüksel’deki değişimi yaratan önemli
faktörlerden biri olarak görülüyor. Eski
bir bira fabrikası binasında, koleksiyo-
ner Herman Daled’in girişimiyle ku-
rulan Wiels özel ve resmi fonlarla des-
tekleniyor. Daimi bir koleksiyonu yok.
Gençlerin yanı sıra ‘70’lerden sanatçı-
ların sergileri de düzenleniyor. Sanat
yönetmeni Dirk Snauwaert’i ‘dünya-
nın en iyilerinden biri’ olarak tanımla-
yan Alain Servais, Wiels için büyük bir
desteğin varlığından söz ediyor. “Prog-
ramı çok zor. Birçok ülkede yeterince
popüler olmamakla eleştirildi. Zor ve
emek isteyen işler sergileniyor. Bizim
istediğimiz şey de bu.” Wiels’in konuk
sanatçı programının genç sanatçıların
kente gelmeye başlamasında büyük
rolü var. “İlk kurulduğundan itibaren
uluslararası sanatçıları davet etmeye
karar vermiştik” diye açıklıyor Bayar.
“Süresi bir yıl. Çok uzun bir süre bu.
Sanatçılar şehrin parçası haline geliyor
ve genelde şehirde kalmayı seçiyorlar.
Kendilerine edindikleri çevreyle bir sa-
nat ağı oluşturuyorlar.”
Los Angeles’da yaşayan sanatçı Elif
Erkan, Wiels konuk sanatçı progra-
mıyla 2014 yılında Brüksel’e gelmiş ve
sekiz ay kalmış. Uluslararası bir yapıya
sahip Brüksel’de insanlarla tanışmanın
ve çevre kurmanın çok kolay olduğunu
söylüyor. Brüksel’i ‘açık ve meraklı’ ola-
rak tanımlıyor. “Orada tanıştığım in-
sanlar ve atölye ziyaretleri işlerimi hâlâ
etkiliyor” diyor.
Sanatçı çekim alanı
Tüm bu değişimlere rağmen Brük-
sel, etrafındaki Avrupa başkentlerine
kıyasla ucuz olmayı sürdürüyor. Örne-
ğin İstanbul’un yeni ‘sanatçı mahalle-
si’ Yeldeğirmeni’nde ev kiralamakla
Brüksel’de ev kiralamak arasında bü-
yük bir fiyat farkı yok. Fark, Brüksel’in
dinginliğiyle daha rahat bir çalışma
ortamı sağlaması, uluslararası olması,
sanatçıyı özgürleştirmesi.
2005 yılından beri Brüksel’de yaşayan
İsrailli video sanatçısı çift Effi & Amir,
Paris ve Amsterdam gibi şehirlerden
sonra kendilerine verdiği bu özgürlük
duygusu nedeniyle yerleşmiş kente.
“Şehir merkezinde gördüğümüz boş bi-
nalar ve alanlar, hayal kurmaya ve fan-
tezilere uygun bir yer olduğu izlenimi
uyandırmıştı bizde. Değişimin sürdüğü
ve doldurulacak alanlar olduğu anlamı-
na geliyordu” diye açıklıyor Amir.
Bu boş binaların ve alanların bir kıs-
mı o dönemden bu yana doldu elbette
ama yine de kiralarda ve emlak fiyat-
larında patlama olmadı. Brüksel’de
yaşayan sanatçı Ali Cabbar, SLaughter-
house adını verdiği loft atölyesini iki
sene önce bu makul fiyatlar sayesin-
de kurmuş. Eğer kaynak bulabilirse
burayı bir konuk sanatçı alanı haline
getirerek başka sanatçıların kullanı-
mına da açmayı düşünüyor. Sakinliği,
mimarisi, güzel kafeleri ve biraları için
Brüksel’i sevdiğini söylüyor. “Ve bir de
Türkiye’den uzak olma halini. Üret-
mek için güzel bir yer” diyor.
Alain Servais’in loftu da sanatçılara
açık. Dünyanın dört bir yanından, ge-
nelde bienallerde tanıştığı genç sanat-
çıları davet ediyor. Bunlardan biri de
Sibel Kocakaya. “Brüksel’de kendimi
daha özgür hissettiğim bir aura vardı.
Her şey yeteri kadar, olması gerektiği
gibi duygusu yarattı,” diye açıklıyor
duygularını.
Sanatçılar ve küratörlerin kurduğu
kâr amacı gütmeyen inisiyatifler Brük-
sel sanat ortamının önemli ve dina-
mik öğeleri. Etablissement d’en Face,
KOMPLOT, La Loge gibi sayıları 15’i
bulan inisiyatifler, sanatçılar ve sanat ta-
kipçileri için önemli bir platform oluş-
turuyor, genç sanatçılara işlerini ser-
gileme olanağı veriyor. Art Brussels’a
paralel yapılan alternatif fuar Popposi-
tions bu inisiyatiflerin ortak çalışması.
Brüksel’de eğlence de var elbette
ama Berlin gibi bir partiler kenti de-
ğil. Sakin yapısıyla daha çok çalışma-
ya odaklı bir üretim kenti. İstanbullu
sanatçı ikili :mentalKLİNİK, diğer ‘in’
şehirlerden farklı buldukları Brüksel’i
yaşayabilecekleri ikinci bir şehir olarak
görüyor. “Sanat ve kültür şehir hayatına
entegre olmuş durumda. Brüksel ken-
te gelen galerilere çok iyi ev sahipliği
yapabilir ama şımarık ve popüler bir
sanat/eğlence şehrine dönüşmez diye
düşünüyoruz” diyorlar.
Galeriler ve Art Brussels
Brüksel’in konumu, tüm Belçika’ya
yayılmış koleksiyonerleri, daha ucuza
daha büyük alan sağlaması galeriler
için de çekici. Vergi avantajları nede-
niyle kente yerleşen Fransız koleksiyo-
nerlere yakınlık bir başka avantaj. Kü-
çük galeriler daha dinamik bir yapısı
olan şehir merkezini seçerken, büyük-
lerin Xavier Hufkens, Rodolphe Jans-
sen gibi yerli galerilerin de bulunduğu
Avenue Louise civarında toplandığı
göze çarpıyor.
2008’de Paris’ten sonra Brüksel’de
ikinci galerisini açan Nathalie Oba-
dia, “Hem Belçikalı ve hem de 2000
yılından itibaren şehre gelmeye baş-
layan Fransız koleksiyonerlerle ilişkiyi
geliştirmek için burada ikinci bir ga-
leri kurmak önemliydi” diye açıklıyor
Brüksel kararını. Parisli galerici Daniel
Templon’un 2013’te Brüksel’deki me-
kanını açmasında rol oynayan İstan-
bul’daki The Pill galerinin sahibi Su-
ela J. Cennet ise Brüksel’i Avrupa’nın
yeni ‘El Dorado’su olarak niteliyor.
“Yasal çerçevesi, avantajlı vergi sistemi,
koleksiyonerlerin sayısı, galerilerin ve
kurumsal dokunun çeşitliliği Brüksel’i
çok çekici bir yer haline getiriyor.”
Galerilerin bir başka buluşma nokta-
sı ise her yıl nisan ayında yapılan Art
Brussels güncel sanat fuarı. Fuarın
dört yıldır sanat yönetmenliğini yapan
ve bu ay görevden ayrılacağı açıklanan
Katerina Gregos, kâr amacı gütmeyen
sanat kurumlarını dahil ederek ve kü-
ratör programını başlatarak fuara yeni
bir kimlik kazandırdı. Art Brussels
kariyerlerinin başındaki sanatçıların
gösterildiği ‘keşif’ özelliğiyle ve büyük
galerilerin yanı sıra farklı yaklaşımlar
sergileyen galerilere yer vermesiyle
kendisine niş alan yaratan bir fuar
olarak tanınıyor. Bu sene Tour & Ta-
xis’deki yeni alanında açılacak fuara
İstanbul’dan Galeri Zilberman da ka-
tılıyor. “Art Brussels’ın iyi galerilerin
katıldığı bir fuar olduğunu biliyordum.
Brüksel’de çok sayıda iyi koleksiyoner
olduğunu da zaman içinde öğrendik
ve bazılarıyla tanıştık. Koleksiyoner
kitlesine yerinde ulaşmak ve sanatçı-
larımızın yurtdışındaki bilinirliklerini
daha da artırmak yönünde doğru bir
adım olacağını umuyoruz” diyor Moiz
Zilberman.
Berlin, Brüksel, İstanbul
Şehrin giderek ivme kazanan gün-
cel sanat hareketlenmesi, “Brüksel
yeni Berlin mi oluyor?” sorusunu da
gündeme getiriyor doğal olarak. Sa-
natçı Yaşam Şaşmazer iki yıldır yaşadı-
ğı Berlin’in dinamik yapısı, çoğulcu,
özgür oluşu ve stüdyo yardımı gibi
avantajlarıyla çekici olduğunu söylü-
yor. Ama artık sanatçı enflasyonu ve
emlak spekülasyonu nedeniyle ‘over’
olduğu da sıkça konuşulur hale gelmiş:
“Brüksel’i turistik ziyaretler dışında
bilmiyorum ama Leipzig mi, Varşova
mı, Lizbon mu tartışmaları arasında
Brüksel’in adının sıkça geçtiğini duyu-
yorum” diyor Şaşmazer.
“Bir kent nasıl sanat şehri haline ge-
lir?” diye soruyorum Servais’ye. “Sanat
ortamını ekosistem gibi düşünmek ge-
rekir” diye yanıtlıyor. Bu ekosistemin
işlemesi için iyi sanat okulları, kâr ama-
cı gütmeyen sanat kurumları, galeriler,
koleksiyonerler, müzeler olması gere-
kiyor. Berlin’de bunların çoğu var ama
koleksiyonerler ve sanat eleştirmenleri
eksik. Brüksel de kusursuz değil, bizde
de müze, sanat basını, eleştirmen ve
devlet desteği yok.”
Ya İstanbul? Birkaç sene öncesine
kadar İstanbul’da da bir sanat patla-
masından bahsediliyor, ‘yeni Berlin’
arayışında İstanbul’un da adı geçiyor-
du. “İstanbul’da potansiyel var ama
ekosistemin daha fazla öğesine sahip
olması gerekiyor. Türkiye’deki sürtüş-
meli ortamdan sanatçılar iyi işler çıka-
rıyorlar ama daha fazla koleksiyoner,
galeri, müze gerekli. Bir de insanların
İstanbul algısı değişti. İlk gaz bombası
deneyimimi geçen sene İstanbul’da ya-
şadım” diye konuşuyor Servais.
Nathalie Obadia ise İstanbul’un
Ortadoğu ile Avrupa arasında sanat
piyasasında önemli ve aktif bir şehir
haline gelebileceğini ancak otoriter iç
politikalar gibi bazı önemli handikap-
ların halledilmesi gerektiğini söylüyor.
Balat’ta geçtiğimiz ay yeni bir galeri
açan Suela J. Cennet, İstanbul’dan
umutlu. Sanat dünyasında Brüksel
gibi bir rol oynayabileceğine inandı-
ğını ve bu nedenle İstanbul’u seçti-
ğini söylüyor. “Uzun vadeli bir süreç
elbette. Ancak unutmamak gerek ki
İstanbul Bienali de 1987’de başladı
ama bu yıl en çok ziyaretçiyi aldı ve
uluslararası çapta izlendi” diye konu-
şuyor.
İstanbul da Brüksel gibi bir güncel sa-
nat yoğun şehir haline gelir mi, Brük-
sel, Berlin gibi olur mu zaman göstere-
cek. Brüksel bir ‘patlama’ yaşıyor belki
ama kendi mütevazı kişiliğine uygun
bir biçimde. “Kendisini şehir olarak
beğendirmeye çalışmıyor” diyor Elif
Erkan. “Salaş, doğal ve biraz hırçın bir
sevgili gibi...”
Brüksel son 10 yıldır yavaş
da olsa bir değişimden
geçerek sanatçısı ve galerisi
bol bir şehre dönüştü.
Sekiz-on yıl önce Almine
Rech, New York’tan Barbara
Gladstone, Paris’ten
Nathalie Obadia gibi öncü
galeriler geldi ilk olarak.
Güncel sanat merkezi
Wiels açıldı. Sanatçılar boy
göstermeye başladı. Paris,
Londra, New York’tan
ve hatta diğer Belçika
şehirlerinden irili ufaklı
galerilerin sayısı arttı.
Art Brussels güncel sanat fuarının da Brüksel’deki sanatsal hareketlenmede payı var. Fuar bu sene Tour & Taxis’deki yeni yerinde düzenlenecek. Fotoğraf: David Noels, ©2015 Art Brussels
Alain Servais