2. TEB-DER TOKAT EHLİBEYT DERNEĞİ
Eğitim Yayınları
Kurumsal Eserler Serisi
İlk Yayın Tarihi: Ağustos 2014
Seri Numarası: 9060072014278
Hazırlayan: Erkan Yazargan
Dağıtım: TebDer Dağıtım
İletişim Telefon: +90 535 063 84 23
Kitabın Adı: Yönetim (İmam Ali’nin Yönetim Biçimi)
Kitabın Sloganı: Hasan Aksu’nun ekleri ile
Adresi: Semerkant Mahallesi Murat Apartmanı No. 32 Tokat
Sayfa Düzeni: TebDer Dizayn Ofisi
Danışmanlık: TebDer Hukuk Ofisi
Dizayn: TebDer Dizayn Ofisi
Web Adresi: www.manayazilari.tr.gg
SAYFA ADEDİ: 172
Dağıtım Adedi: 425.000
Dağıtım Şekli: Küresel
Satış Bedeli:
Hasan Aksu ile iletişim:
Almanya el telefon: 0 152 105 552 63
Türkiyeden arama el telefon : +49 152 105 552 63
E-posta Adresi: benlimabdal@gmail.com
3. Önsöz
Alevi yönetimi dayatma bir yönetim değildir. İnsanların tercihini doğru yapması
doğru kılınandan olması beklenir. Aleviliği kabul etmek hem Muhammed Ali’ye
bırakılan emanete yani Kur´ana bağlanmak, adaletli olmak Ali’nin adaletinden
yana olmaktır, Ali’nin adaletini yaşayan yaşatan Alevilikten şikâyet ve şüphe
etmez. Alevilik yönetimiyle laik çağdaştır. Alevilik dışında olanlar grubun dışında
kalanlardır. Yetmiş iki milleti bir gören Alevilik. İnsana bir bakan Alevilik doğru
çabalarla her kişiye üstün olmanın üzerinde haklar kazandırır, toplumların
çalışmalarında fayda getirir sosyal bilim alanlarında da sosyal gerçeğin araştıran
felsefi tarzın da ilmi yaklaşım mahiyetini taşır, Alevilikte materyallere kaynaklara
dayanak olarak yolunda iri diri olanlar peygamber ailesi tarafından gelenler Ali
evlatları tarafından gelenler belden yoldan gelenler Ali’nin mensup olduğu yoluna
ait anlamlarını taşır. Her hususta bağlı olmakla yolunu seven sayan yolunu kabul
eden “Ehl-i Beyitten olan, Ehli beyte yoluna kastedilmeyen, Ali sevgisi Allah
sevgisidir, Ali demek Muhammed’dir, Muhammed demek Alidir ayrılamaz,
Alevilikte, Hz. Muhammed kızı Fatma, damadı Hz. Ali ve torunları Hasan ile
Hüseyin’i hırkasının, abasının altına alarak, bendensin dedi gözyaşı döktü onları
korudu, ya Allah’ım dedi onları koru ehlibeytimi koru şefaat verdiğimi korku,
şefkat göstermiş olan hak Muhammed Alinin belinden yolundan gelenlere,
Alevilikte, iri diri olmak yaşamak yaşatmaktır Aleviliği, eline diline beline sahip
olanlar alevidir,72 milleti bir gören bir görmesini isteyen Yaradan’dan ötürü
seven; Allah’ın âdemde (insanda) olduğunu bilen hakkin insanda olduğunu gören
engin alçak gönüllü olmayı seçer, yolunda üstün olmayı seçer, bu kitapta çok
öğreneceğiniz vardır, okumakla yaşamaktır, kitap insandır insan kitaptır, bizler
ise konuşan kur´andan olduk hak eyvallah gerçeğe hü erenler Allah’ın Selamı
Ehlibeyt ‘in üzerine olsun, Allah onlardan Razi olsun Allahümme salli ala
Muhammed ve ala Ali Muhammed
Meryem suresi 50. ayet : Ve vehebna lehum min rahmetina veceelna lehum lisane
sidqin Aliyyâ“ Onlara kendi rahmetimizden bahsettik ve onlara dogru dil olarak
Ali’yi karar kildik.
”Hisam bin Hakem, Imam Caferi Sâdik aleyhisselam’dan rivayet eder ki o söyle
buyurdu:“Haza siratu Aliyyin Mustaqim. ”Bu Ali’nin yoludur ve sağlamdır.
Zuhruf suresi 4. ayet : Ve innahu fi ummil kitabi ledeyna le Aliyyun Hakim
“Süphesiz o, kitabın özünde bizim yanımızda Ali’dir ve hikmet sahibidir.”
4. Alevî Yönetim
Birinci Bölüm: İmam Ali’ye Göre Yönetim
Yönetimin Emanet Olması
İnsanın yaşamı ömrünün sonuna kadar, haklarını korumak, adaletli olmak adalet
sahibinden getirdiği yönetiminde mesuliyetin bilirken her hükmünde uymaktır,
insanı var eden ilelebet eden, ölümsüz kılacak olanda bırakılan emanetine ihanet
etmemek bilmek ehline teslim etmek güvenir vazifesini yerine getirmektir iradede
müstakim kılınan mesuliyetlere zarar vermeden iyi idarecilerinden olmak
eğitimini iyi almak iyi tamamlamaktır, bu alınacak eğitim ise insanlık okuludur,
insanı okumaktır, insanı bilmektir, kendini bilen Alevilikte aksine bir yanlış
yapamaz, yanlışta bulunamaz anne karnında başlayan insanın sevgisi ehlibeyt
sevgisidir Aleviliktir, Ali’nin adaleti insanı cesaretlendirir, bırakılan emanet
cesaret vermiştir kendini bilmesinde çözmesinde üstün kılmıştır başarılar
sağlamıştır, gerçek İslam’ın dini Aleviliktir, gerçek Alevilik ise Alidir adaletinde
titiz olmak kendini atacağı adımlarda yolunu bilmesi, vereceği yolunda kazandığı
malını mülkünü parasını pulunu Allah yolunda diye kazanmak vermektir, kefenin
içine almayacak olan evvel yolunda ölmekle kendini yola kazandırır, Alevilikte iyi
örnek olmak kötü olmaktan değil iyi çalışmaktan Alın teri dökmekten
bağlanmaktan emanetlerine geçer, insan ölümünden sonra bile adaletli olması
yüz yıllar geçse bile anlatırlar olmasıdır, hakkını savunduğu, har vurup harman
savurmadığı insanlığa kurtarıcı olduğu faydalarını gözler önüne almaktır, Hz Aliyi
anlatmak İslam’ı anlatmaktır, İslam Aleviliktir, Hz. Muhammed buyurur Ali
hakkında bir yazı, Alinin adaleti evvelidir âdemden evvelidir, Aliden olmak o´nun
dogmadan evvel yolunda olanlar, âdeminde buyurduğu gibi, evveli olan zülfikarın
adaletine sığındım, bir peygamber bile her zaman Alinin adaletinden işaretleriyle
bilindiği konularda açıklama getirmiştir, her zaman Hz Aliden örnekler vermiştir,
Alinin dini sevgi hak dinidir, haddini aşanlar ise şefaat vermeyecek olduğum
Ehlibeytimi bilmeyen ehlibeytime kıyanlar ise cehennemlik olanlardır.
Genel olarak İslam açısından ve özel olarak İmam Ali’nin (a.s) bakışından yönetim ve
mesuliyet, müdüre teslim edilen bir emanet hükmündedir. Belli bir süre boyunca emanetçi
sıfatıyla o konumda vazifesini yerine getirmesi beklenir. Yönetim ve mesuliyet, ehline teslim
edilmesi gereken ağır bir emanettir. Zira işlerin doğru düzgünilerlemesini sağlayacak olan, bir
taraftan görevin ve yönetimin emanet olarak algılanması, diğer taraftan ise bu konumun
liyakatli ve becerikli kişilere verilmesidir. Mesuliyete bu şekilde bakılması, yönetime veya
diğer herhangi bir mesleğe birisini seçerken liyakatin dikkate alınmasını ve layık olanların
seçilmesini sağlar. İmam Ali (a.s) idarecilerinden birine yazdığı bir mektupta mesuliyetin ve
yönetimin emanet olduğu konusunda uyarıda bulunarak şöyle buyuruyor: “Elinde olan iş,
yem değildir. Aksine senin boynunda olan bir emanettir.”1
Bazı kimseler yönetimin emanet
oluşuna aldırmadan ve gerekli liyakate ve beceriye de sahip olmadan yöneticiliği ve
mesuliyeti kabul ediyorlar.Böyle kimseleri seçenler de hıyanet etmiş olurlar. İmam Ali (a.s)
Rıfae adlı diğer bir idarecisine şöyle buyuruyor: “Ey Rıfae! Bil ki bu emirlik ve yönetim bir
1
Nehcu’l-Belağa, 5. Mektup.
5. emanettir ve her kim buna ihanet ederse Allah’ın laneti kıyamet gününe dek onun üzerine
olsun.”2
Planlama
İnsanın zarureti tek kendine olmayacaktır yanlış planlama da başarısızlığın
ötesinde tarihe zarar getirecektir, yanlışı doğru gibi karar vermek karar kılmak,
ancak aklı bozukların işidir, eksikliğine yol acar, kaçınılmaz başarısızlıkları
önceden görmektir, yanlış planlama, sel gibi afetler depremler gibi savaşlar gibi
insan güvenliğini yok eder, görmeyen geleceği insanı ve geleceği tarafını yanlışın
tamamlanmamsa ile yıkılıma yol acar, aklın kaybı idarelerin kaybı birimlerin
kaybı, insanları dağınık yönüyle ayırır birleştiremez aklı bozukların işlemleri olur
yürüttükleri olur her mevzuata uygun olmayan her yanlış tutum hususların fayda
görülmeyeceği gibi adaletine zarar getirir,
Planlamada zati ihtiyaç vardır ihtiyacın dışında olanı vardır, dışında olanı
kabullenmemektir, tek başına felakete uğramasına yol açan cehennemi yaşatan
olur, her zaman olumlu sonuçlar ise aklın kaybetmeyen zarureti bilen gören aklı
girişimciliği ile yönlenen yaşama değer katan yaşam verimini arttıran en başta
büyük başarıdır, büyük başarılara destek veren katılımcı olan ihsanı âlimin
mürşit-i kâmilin aşka yola dahi olması vasıflarına dair olması adaletin, bütün
gayretin gösteren, amirliğini vazifeye katan bütün ilimler bilimler ile materyalin
oluşumu aklın zekanın marifetin hazinelerini gönülleri ilahi sevgi ummanların
genişlemesiyle yoluna adaleti Allaha şirk koşulmadan mümin kılınmasıdır,
Hidayetine ulaşanlarsa takva yolunda sevgi hazinesi sermeyesi ile tevhidine
erenlerdir. Bütün gayretleri yok eden akli salim olmayan, aklını kullanmayan
kendini ve geleceğini bile şaşıranlar kaybeder. Zahiri batını bütün kıymeti şerefin
bilmesi hükmün adaletinden olunmasıdır dost doğru kılınan kıldan ince yolunda
kalpleriyle rızasından olması, hakkin Muhammed Ali’nin rızasından
ayrılmamasıdır, asıl üstünlük şeref hazinenin adaletin korunması, mümini
sevindirmesi inkâr edenin terk edilmesi, inkâr edene planlamanın verilmemesi
eline bırakılmamasıdır.
Planlama, yönetimin rükünlerinden ve müdürlerin esas vazifelerindendir. Kurumların
başarısı ve ilerlemesinde temel role sahiptir. Her türlü girişimden önce planlama yapma
zarureti ve bunun özel öneme sahip olması aklî bir meseledir, hakkında delil sunmaya bile
gerek yoktur. Açıktır ki bir işe girişileceğinde çeşitli yönlerinin incelenmemesi ve gerekli
planlamanın yapılmaması aklın eksikliğine veya bu büyük ilahi nimetten münasip biçimde
faydalanılmadığına işarettir ve insan o işte başarı ve zafere ulaşamayacaktır. Hz. Ali (a.s)
planlama konusunun aklî bir mesele olduğunu onaylayarak şöyle buyuruyor: “Aklın kemâlinin
en iyi delili, iyi planlama yapmaktır.”3
İmam Ali’den (a.s) nakledilen bazı rivayetlerde
planlamanın olumlu sonuçlarına değinilmiştir. Örneğin yanlışın önlenmesi, verimliliğin
artması, tehlikelere karşı önlem alınması, etkili karar almaya yardımcı olması, iç huzur
2
Mahmudî, Muhammed Bâkır, Nehcu’s-Saadeti fi Mustedrek-i Nehcu’l-Belağa, c. 5, s. 36.
3
Âmedî, Abdu’l-Vahid, Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 3151. Hadis.
6. sağlaması, kurumun sorunlarını halletmeye yardım etmesi ve pişmanlıktan koruması gibi.
Elbette tek başına planlamanın, kurumun başarılı olmasına yetmeyeceğini gözden
kaçırmamak gerekir. Kurumun başarısına ve ilerlemesine ön hazırlık olabilecek bir planlama;
esaslı, mantıklı ve kurumun imkânları ve şartları dikkate alınarak hazırlanmış olandır. Esaslı
ve uygun olmayan bir planlama kurumun ilerlemesine yardım etmeyeceği gibi üstüne üstlük
kurumun başarısızlığına, fiyaskoya uğramasına ve hatta dağılmasına yol açabilir. Müminlerin
emiri Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Planlama yapmamak, helâk ve dağılma sebebidir.”4
Karar alma
Karar alma, yanlışın kurbanı etmemek, söz sahibi olanlar, suç sahibinden
olmamak, yolun yezit inden olmamak, adaletinden ayrılmamak, hiç bir canlıyı
incitmemek, yürürken başını dik etmek, nefsine yönlenmeden belden aşağı
düşlememek, başın dik tutmak ile alnın akından tarafı olmaktır adaletten taraftar
olmaktır, zaman aşımına yer vermemek, Atılımcı olmak, anın için kararın iki
cihanda var kılmak, iyi adaletli kararın hak yoluna sahip uygulanacağını iyi
düşünmek bilmek yanılgılara, şüphelere yer vermemek, kararında hak deriz, karar
alma ikrarın vermeyen ikrardan evveli hali sonrası hali ile değişir, yanlışa taviz
vermeyen, yönetiminde her çeşitli alternatifler vardır içlerinden daha doğrusuna
secim yapmak her acık seçenekler arasında değerlendirme ile yaşamımızın en
cesur tarafı karardır, ikrarını aşk, gönlünü meylin ışığı aşkın dolusu çırasın
uyandıranın varı ol imanıdır, türküyü tutuşturan karardır, sazı tutuşturan ateşe
adaletsizliktir, ozanı yakan ozana alınan yanlış karar olduğu gibi tarihi aşımın da
çıkmazın kararıdır, insanı yaşama bağlayan, Akılın görüşü birliğin hak görüşü
mantıklı akıllıca zaferin hedeflerine ulaştıran ozanın ateşinde telafi zararlarına
uğratmamak gibidir, yetmiş iki millet için verilen karar birdir karar alırken, insani
dengeleri bilmek vazifeleri bilmek yerine getirilene getirilmeyene bakmak, titiz
olmanın kontrolü altında insanı bakışları bir ölçü ile tutmak garantilerini
göstermek kanıtlamaktır, nefesin almak kadar özgürdür ve hayatîdir kararda
kâmil olmak, bilgin olmak, pire yönlenmek pirin kararı ile Muhammed Ali
divanında yüzleri kara çıkartmadan nübüvvetin aydınlığındadır ol emir, hak iledir
Yönetimde karar alma, özel bir konuma sahiptir ve çok önemlidir. Hatta bazı
araştırmacılar karar alma ile yönetimi eş anlamlı kabul etmiş ve yönetimin karar alma demek
olduğuna inanmışlardır. Karar alma, yönetimin odak noktasını oluşturur. Aslında karar alma;
planlama, organizasyon veya kontrol gibi vazifelerin yerine getirilmesinde işin nasılını
belirler. Müdürler kurumlarda ortaya çıkan çeşitli konularla ilgili birçok kararlar verirler. Bu
konulardan bazıları çok önemli ve hayatîdir. Eğer iyi, yerinde ve zamanında kararlar
alınmazsa büyük ve telafi edilemez zararlara uğranılabilir. Böyle durumlarda akıllı ve
mantıklı kararlar verilmesinin zarureti daha fazla kendini göstermektedir. Sadece bu tür
kararlar, kurumları sorunlardan kurtarabilir ve daha iyiye götürebilir. İmam Ali’nin (a.s) de
4
A.g.e., 5571. Hadis.
7. buyurduğu gibi: “Âkilin görüşü kurtarır.”5
Mantıklı, doğru ve akıllıca kararlar, kurumun
çeşitli işleri üzerinde derin tesir bırakır ve kurumsal hedeflere ulaşma yolunda kuruma
yardımcı olur. Karar alma dikkat, ileri görüşlülük ve konulara derinlemesine bakışla beraber
olursa kurumsal hedeflere ulaşma, kurum başarısı ve etkisi büyük ölçüde garantilenir. Hz. Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Karar, ileri görüşlülükle beraber olursa saadet kâmil olur.”6
Organizasyon
Görevleri herkesin ayrıdır, sorumlulukları ise belirleyici olması, gününü tarihi
kararı bilmesi, hedefinde dayanır ciddiyetin korunması, görevinde ise ancak
yoluyla ulaşılır, yolsuz olmaz, her bölümün bütünleştirici kalıcı yetkileri vardır,
belirlenir, engelleri kaldırmak ise birleşen güçlerin başarısı iledir, alınan kararlar
bölücü değil koordine edilen faaliyetler tavsiyeden öte her emir ile yerine
getirileceğine inanan, imanın bozmayan tayin etmekle görevini bilerek
vazifesinde, doğrunun yanında akıl mantık ile tüm detayları kendisi yapması ile
mümkündür, hatadan günahtan çekinmek tarihin yargılamasından darında
durmaktır, kaliteye el vermek insan kalitesini ucuza düşürmemek, insani
değerlerini hiç saymadan hizmetini sunmak, yetmiş iki millete hizmetin
götürebilmek ayrımcılık ile yapılmadan, tecrübesini kazandırmak, şeması ise
müsait olunması zamanın hesaplanmasında, zamanla yarışında başarısını
seferberliğini göstermesidir, hesap sorması, kurum kurulum idare yapılanma
güçlenme ile çalışması üyelikten yükselme ile yolun talibi pirin talibi sınavını
yaşamı bilmesidir, faaliyetleri ilgili görüşleri ile tartışmakla mevcut taşınılmaz
kayıtsız şartsız teslimiyetini kabullenmeden, zarara uğratmadan zaruri olacak her
mevcudun duyarlık göstermekle şema biçimlenmesinde ayrılımlar oluşmadan
koparılmalara izin vermeden, yönetimi ile vizyona misyonunu ulaştırmak, şema
oluşturulurken, her kişinin ayrı görevinden yararlanmalı, basit bir çalışma
olmadığını nelerin yapıldığını yapılabileceğini kanıtlamaktır, delil ile raporlarıma
üstünlüğünü taşır, manada ise der o ne büyük bir ulu idi elçi idi gerçekten
ayrılmaz idi, Hz Aliden ayrılmayan edebin erkânın bilen engelleri tanımayan,
zulme boyun eğmeyen Her beklenenin doğru kılınmasında rolün alan sorumluluk
ile vazifesini yerine bırakılan emanetlere sahip olmakla getiren, tayini kararlar
idarecilerin yapımcıların, desteği iledir, yolun alanların sürenlerin sağlamış olduğu
esaslara dayanan vücudun bir bulanlarındır,
Müdürlerin temel vazifelerinden biri de kurumların organize edilmesidir. Günümüz
kurumlarının karmaşıklığı ve büyüklüğü, bu konunun zaruretini ve önemini iki katına
çıkarmıştır. Organizasyon yardımıyla kurumun genel hedeflerine ve esas görevine, daha
küçük hedefler, daha küçük ve belirli vazifeler ve faaliyetler tanımlanması yoluyla ulaşılması
mümkün kılınır. Organizasyonda çeşitli bölümlerin ve kişilerin görevleri, yetkileri ve
sorumlulukları belirlenir. Ayrıca aralarındaki iletişimin nasıl kurulacağıda belirlenir.
Organizasyon, kurumdaki herkesin vazifesinin ne olduğunu ve beklenen neticeden kimin
sorumlu olduğunu göstermelidir. Bu şekilde görevler ve sorumluluklar hakkındaki belirsizlik
ve güvensizlik kaynaklı engeller giderilir ve sorumlulukların birbirine karışması önlenir.
5
A.g.e., 5424. Hadis.
6
A.g.e., 4067. Hadis.
8. Esasında hiçbir kurum veya camia, organizasyon ve koordinasyon olmadan bir işi yapmayı
başaramaz. Organizasyon ve koordinasyon olmadan ipin ucu kaçırılır ve işler birbirine karışır.
Emiru’l-Muminin Ali (a.s) kendi büyük ölçekli hükümetini organize ederken her zaman bu
önemli esasa teveccüh etmiş, işleri bölerek ve koordine ederek işlerin organizasyonuna hususi
bir özen göstermiştir. İmam, değerli evladı İmam Hasan’a (a.s) şöyle tavsiye buyurmuştur:
“İdarecilerinden her birine bir iş tayin et ki onu o konuda uyarabilesin. Bunu yapman,
onların işleri birbirlerinin üzerine atmalarını engeller.”7
Gözetim ve Kontrol
İnkâr edenleri ayıklamak, inkâr etmeyene yol vermek ilerlemek demek geri adım
atmadan, kontrol dengesini korumak, geleceğin dengesi kontrol
mekanizmalarının çalışmasından, çark iyi dönmese sağlam olmadığındandır,
yolunda üstün olmayan ise çarkı döndürmez, gözetim çarkın kontrolün
dengeleridir, eğer değirmenin çarkı bozuk ise garantileyemezsiniz, ne kadar
çalışsanız bile kontrol gerektirir, daha görevini bilmesi tamamlaması için, yolunu
sürmeyenlerin açtığı zaruri zararlar maddi manevi zararlar geleceğe olmuştur,
geçmişe olmuştur, tebliğin amacı kuruluşları kanun dışı bırakmamak kanun
kapsamına almaktır.
Hz. Alinin adaleti yönetmeliğin hükümlerinin düzenlenmesinde işlemine ulaşması
istenir, gerçek olmayan yanlış işlemlerden kaçınılır, denetim standartları
kurumların gözetimidir, yetkili denetimi kuruluşun listesinde yolsuzluk yapılamaz,
güvenlik bozulamaz, gözetim faaliyetlerin yürütülmesinde hesap vermek
zorundadır, kendi ödemesi, başkalarına ödetmemesi, kendi hesabına
kaydetmemesi, darını vermeyen darda kaçan yolsuzlukları açacak açılımlar yoktur
kapalıdır, yapma emri, ödeme emri, tüzük emri, geliştirme emri, güçlenme emri
sunduğu doğrulama ile gerçekleştirilir insanlığa ait güvenimi arttırır,
erişilebilecek bilginin bütünlük sağlanması iyi yetiştirilmesi irşat edilmesi iledir,
hangi mevkide olursanız idarecilerin kontrolü zayıf tavsiyelerden şüphe eden
tavsiyelerden uzak tutulması ile incelendiğinde hangi mevkide yüksek olsanız bile
insanlık adına İslam adınadır. Bağlı kaldığınıza yola ihanet etmeden, tefrişlerin
arttırılması emanetin korunması lanet edilmeyene izin vermeden lanet halkasına
girmeden vefalı olmak gerçekler ile ehli olmak acık olsun kapalı olsun kontrol
şartlarında amellerini iyi davranışlarıyla yüzleri kızartmadan terazisin bilen
siyasetin dinin de gözetim kontrol altına alınmasıdır, yolun yezidine izin
verilmeden, gözetim ve kontrol altında tutacaksanız, hakların yetmiş iki milletin
özgürlüğünü kısıtlamadan, dünyasını cehenneme çevirmeden, müzakere
yeteneğini kullanmak akıl mantık yoluyla çözmek, yolunda ise talibin pirini
gözetim ve kontrolü iledir, pirin ise talibini yoluna talip olanı gözetim kontrolu
iledir, manada ise Kur’an ile bütünleşmek emanetler ile bütünleşmektir.
Bütün sistemlerdeki yönetimin hayatî unsurlarından biri de gözetim ve kontrol esasıdır.
Bu mühim esasın muhtelif kurumlardakiönemi ve zarureti inkâr edilemez. Kurumların
büyümesi ve karmaşıklaşmasıyla gözetim ve kontrolün zarureti daha fazla hissedilmekte ve
7
Nehcu’l-Belağa, 31. Mektup.
9. kontrol bölümlerinin faaliyetleri de aynı oranda genişlemektedir. Gözetim ve kontrol,
kurumun belirlenmiş hedefleri yolunda hareketini sağlamakta ve neticede kurumun
ilerlemesini ve devamını garantilemektedir. Esasen hiçbir kurum, gözetim ve kontrol
boyutunda münasip ve kuvvetli bir sisteme sahip olmadan kendi devamını ve ilerlemesini
garantileyemez. Muhtelif kurumlar,çeşitli kontrol mekanizmaları geliştirerek kurumun ve alt
birimlerinin sapmasını ve neticede belirlenmiş hedeflerden uzak düşülmesini engellemeye
çalışırlar. Aynı zamanda kurumun bütün etkenlerinin ilgili görevlerini, amaçlanan hedeflere
ulaşmak doğrultusunda kullanarak doğru yönde hareket ettiklerinden emin olurlar. İmam Ali
(a.s) kendi yönetimi altındakiidarecilerin davranışlarını ve yaptıklarını kontrol ederken çok
dakik ve akıllıca hareket ediyordu, bu konuya hususi özen gösteriyordu. Aynı şekilde yüksek
mevkideki idarecilerine dekendi emirleri altındakiidarecileri dikkatli bir şekilde izlemelerini,
davranışlarını ve amellerini gözetmelerini sıkıca tembihliyordu. İmam, Malik Eşter’e yazdığı
meşhur mektubunda, idarecilerinin yaptıklarını kontrol etmeyle ilgili şöyle buyuruyor:
“Doğruluk ve vefa ehli olan gizli memurlar göndererek işlerini gözlemle; zira devamlı ve gizli
teftişlerin, onları emaneti korumaya ve halkla iyi geçinmeye yönlendirir.”8
İmam (a.s)
özellikle hükümet idarecilerinin yaptıklarının kontrol edilmesi gerektiğini söylerken ve
hükümetteki yüksek mevkili idarecilere astlarını kontrol etmeleri emrini verirken kendisi de
idarecilerinin davranışlarını ve amellerini kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. Her zaman onların
yaptıklarını gözlemleyerek zayıf ve güçlü yönlerini öğrenmeye çalışırdı. Böylece güçlü
yönlerini takviye etmeye, zayıf noktalarını ise ortadan kaldırmaya çaba gösterirdi. İmam
Ali’nin (a.s) yüksek makamlardaki idarecilerine yaptığı konuşmaları ve verdiği tavsiyeleri
genel olarak incelediğimizde ve gözetim ve kontrolle ilgili amelî siyerine baktığımızda onun
açısından kontrolün iki şekilde olduğunu görüyoruz: Açık kontrol ve gizli kontrol. Şu noktayı
da zikretmemiz gerekir ki İmam’ın (a.s) kendi idarecilerini kontrol ederken gösterdiği dikkat
ve titizlik, aralarından birisinin bir eşraf misafirliğine gittiğinden haberdar olacağı ölçüdeydi.
Öz-kontol
Emek veren hizmetin verenlere zarara uğramamak için yanında olmaktır,
yaptığını görmek tespit etmek değerlendirmek güvenini işine yoluna katarak
yaşamından memnun kılmaktır, alt üst diye bir şey yoktur, eşitlik vardır, yolda da
eşitlik vardır, yönetim hata işlemeden baskıcı olmadan zulümden olmadan
ayrımcılık bilmeden vazifesini insanlık uğruna idari ihlallerin etmeden, öz kontrol
ile güvenden öte dostluğun sağlamak yoluna birliğin diriliğin sağlamak, yanlış
davranışlara izin vermemek, kendini bilen öz kontrolundadır, kendini bilmeyen ne
kadar kaçsa bile öz kontrole yakalanır, yaratandan kaçınılmaz, defterini dürenken
kaçınılmaz, kendinde eksikliği olan kaygısı tasası bitmez, pişmanlık içinde kalır,
“kul oldum kul kaldım kul hakka yürürüm” demektir, manada bir çiçek bitişinle
açacaksın der, dilin bülbül olacak, tasavvufla ilim bilim dört kapı kırk makam
bilecek kültürleri harmanlayacak doğruları uygulayan olacak manada ise, kur´ana
bağlılığın öz bağlılığın yıkmadan verdiğin salavat-i ismi imamların ola dilde
zikrinde ola, ismin yazılan kayıt edilen ola, öz güvenin hakka yürüdüğünde
ölümsüz olduğunu bilmek, evvel kendine rahmet okuduğunda ölmeyeceğini
8
A.g.e., 53. Mektup.
10. bilmek, öz güvenin kazanan kuran okur, okuyan özün dildir, bağlılık özünden özü
hak ile ola Allah, Allah ya hak Muhammed Ali
Sağlıklı ve işlevsel bir yönetim için hayatî olan unsurlardan biri, kontrol için tam ve
dakik bir sistemin varlığıdır. Çalışanların vazifelerini ve programların olabildiğince iyi işleyip
işlemediğini kontrol etmek bir zarurettir ve müdürlerin vaktinin büyük bölümünü almaktadır.
Diğer taraftan idarecilerin yaptıklarının müdürler tarafından kontrolü çalışanların buna karşı
koymasına sebep olmakta ve müdürler ile çalışanlar arasına güvensizlik duvarı örmektedir.
Eğer çalışanların kendi içlerinde kontrol mekanizması oluşturulabilirse bu sonucun ortaya
çıkmaması, aynı zamanda da yapılanların kontrol edilmesi mümkün olabilir. İşte burada öz-
kontrol meselesi şekilleniyor. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Kendinden, kendine bir
gözetleyici karar kıl.”9
Öz-kontrol, kişinin kendi amel ve davranışlarını gözlemleyerek dikkat
etmesi ve neticesinde vazifelerini güzel bir biçimde, meslekî ve idarî sapmalardan
veihlallerden sakınarak yapması anlamındadır. Bu yöntem, dış kontrol (çalışanların kurum
tarafından kontrolü) yöntemiyle kıyaslandığında daha az maliyetlidir, daha iyi uygulanabilir
ve işlevseldir. Dış kontrol, çalışanların öz-kontrolüyle beraber olursa daha etkili olur. Zira dış
kontrolde kişinin bazı davranışlarını ve yaptıklarını, gözlemcilerin görmemesi ve bunları asla
değerlendirmemesi mümkündür. Neticede yapılan kontrol eksik olacaktır. Diğer taraftan
genellikle dış kontrollerde, yapılan gözlemin güvenilir olup olmadığı, bir şaibenin, garezin,
dostluğun veya düşmanlığın işe karışıp karışmadığına dair endişeler mevcuttur. Bu yüzden
her zaman gözlemcileri gözlemleyecek başkalarını da görevlendirmek gerekir. Bu şekilde üst
düzey gözlemciler de başka gözlemcilerin varlığını gerektirir. Oysa gözlemcilerin kendileri
öz-kontrole sahip olsalar, bu endişeler ciddi oranda azalır; raporlarına ve doğruluklarına
duyulan güven düzeyi artar.
Değerlendirme
İyilik yap, iyilik yapılmasını teşvik et, doğrudan olmakla yanlışı bilmek, bağlı
kalmak ile yolunu özünü kalbini ruhunu değerlendirmek, özü çürük çıkan yola
gelmez- Yolun yezitti olan, iyilik yapmaz, nefsine tapan iyilik teşvik etmez,
yanlıştan dönmeyen, hata sonuçlarına katlanır, ölümünde lanet halkasında ise
kurtulamayacağına elsiz kalan cehenneme katlanır, insan bir cevherdir
değerlendirme olacaktır, merkezin uygulaması yönetimin idarenin uygulaması,
her kişinin mevcudiyetinden yetkinliklerinin potansiyellerin bilmektir, yetkilik ile
görevlerini adayları seçebilmek, zaman akımında aşamalar değerlendirme,
uygulamaklar ile irşat olanın görevinde mevkiinde iş yapması konusunda net fikir
atmak, üzerine durmak danışmak, çalışmalarını görmek karar vermesi ile eğitim
alanında kültürel alanında faaliyetin gösteren danışmanlık ile rehber mürşit
mevkisinden pirliğe, pirinde talibi ile yolunda uygun görülmesi, talibin yoğu var
edenin bütünleşen yolunda yolun delili kaynakları bölünmemesinden
değerlendirmedir, bir yere gidecek olan postuna oturacak olan, yoluna bağlı
alanında karar verilmiş midir, değerlendirme kerbelanın kararı da vardır mutlak
geçerlidir, davranış alanında ise, profesyonel tanınmış olmasıdır, değerlendirme
süreçten geceni bilmek, ister rütbe sahibi olsun ister post sahibi, değerlendirme
9
Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 2429. Hadis.
11. olmalıdır, kariyer hedeflemesi uygun olmaz değerlendirmeden, değerlendirme
kaybeden proje kapsamına alınmaz, adaletli olmayanı değerlendirme lanet
edilmesine yol acar, el verilmez
Çalışanların liyakatinin değerlendirilmesi ve çalışmalarının ölçülmesi müdürlerin,
özellikle de insan kaynakları müdürlerinin görevlerindendir. Genel olarak her kurumda,
kuruma ileri derecede bağlı ve müessesenin hedeflerine ulaşmak için her türlü çabayı
göstermeye hazır kimseler vardır. Bunların karşısında bazılarının da pek böyle bir bağlılıkları
yoktur ve kurumun hedeflerine ulaşması için yeterli düzeyde çaba göstermezler. Etkili ve
işlevsel bir sistemin en önemli görevi, bu iki gurup çalışanı birbirinden ayırmaktır. Zira
insanların motivasyonlarını kuvvetlendiren ve artıran temel etkenlerden biri, onların işlerine
değer verilmesi ve onlara çalışmalarına uygun ve makul davranılmasıdır. İmam Ali (a.s)
Malik Eşter’e yazdığı ahitnamesinde onu çalışanlarını değerlendirmeye ve çalışmalarına göre
aralarında fark gözetmeye teşvik ediyor. İyi ve kötü çalışanlar arasında fark gözetmemenin
hoşa gitmeyecek sonuçları hakkında onu uyararak şöyle buyuruyor: “İyilik yapan kişiler
iyiliğe rağbetten vazgeçmemelidir ve kötülük yapanlar kötü işlere teşvik edilmemelidir. Bunun
için her birine yaptığına uygun karşılık ver.”10
Eğer kurumda kişileri değerlendirmek için
doğru ve işlevsel bir sistem olmazsa veya çalışmalar ve faaliyetler doğru ve dakik biçimde
değerlendirilmezse kurum çalışanlarının, kurumun hedeflerine ulaşma yönünde çalışmaları
için bir motivasyonları olmayacaktır. Neticede kurum, kendi hedeflerine ulaşmak ve
görevlerini yerine getirmekten geri kalacaktır. Elbette bütün değerlendirme sistemleri kurum
için uygun olamaz. Hatta değerlendirme sisteminin uygun olmaması kurum için bazı sorunlar
doğuracaktır. Öyle ki bu sorunlar, bir değerlendirme sisteminin yokluğu durumundakinden
çok olmayacak ama daha az da olmayacaktır. Bununla beraber değerlendirme sisteminin
sonuç vermesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. İmam Ali’ye (a.s) göre çalışanları
değerlendirme sisteminde şu özellikler olmalıdır: Değerlendirme dakik ve adil olmalıdır; her
kişinin çaba ve çalışması olduğu kadarıyla hesap edilmelidir, ne daha az ne daha çok; kişilerin
çalışmaları ve özenleri birbirlerine mal edilmemelidir; değerlendirme kurumun bütün
üyelerini kapsamalıdır; değerlendirmede hem kuvvetli yönleri, hem de zayıf yönleri dikkate
alınmalıdır; sonuncu olarak kişilerin karakterleri, değerlendirilmelerini etkilememeli, asıl
değerlendirme ölçüsü her şahsın gerçek çalışması olmalıdır. “Nitekim bir kimsenin şerafeti,
onun küçük ve değersiz işini büyük ve değerli saymana ve bir kimsenin hakirliği, onun değerli
hizmetini küçük saymana sebep olmasın.”11
Seçim
Faydalı olan faydasız ile bir kıyas edilemez, yolun eri diri piri ile yolun yezitti bir
olmaz, seçim doğru uygun mevkide postunda olan yolunda ikrarı güden,
doğruluktan dönmeyen kıl pay şaşmayan, yolunda görevini bilen vazifesinde
10
Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
11
A.g.e.
12. şüphe etmeyen, seçimini inkârdan koruyan, secimin dosta yapan, Allah dostları ile
olan, faydalı olması, kaçınılmaz ile olmaması, eğer der bir daha dünyaya gelecek
olsam secimim Aliye, Ali evladına yapardım, temelin taşları bağlılık ile bedir,
sabittir yerinden kıpraşamaz, fazileti bir irşadı bir olan, evvel icazetin almış
bulunan kutb-i cihanın yürütme davasında geri bırakmayan, dönmeyen, der
manada ise mahşer gününe koymayan davasın haktır, mandada ise, seçimini iyi
yapmak beceriyi bilmektir, kurumsal vazifesin, dünya dengesin alt üstü etmeden,
seçimini der ehlime göre ola, emanete ihanet etmeyen asaleti olan dini siyasi
değerlerin bir gören koruyun, insan kuran der, manada Aliyi gösterir Ali kuran,
kuran Alidir, secimi kurana göredir, kavram olarak demokrasi kavramda kurandır,
yaşatmak yaşamaktır, manada firavunu yok bilen Musa’dan olan, Manada Alinin
kılıcı zülfükârından olan. Analiz yaparken âlem içinde irade secimi olmalıdır,
zorlayıcı dayatma olmamalıdır, yezittin yezit uydurulan dini gerçeği yoktur
yaşamında nefsine yezitte bel bağlamadan secimi iyi yapmalıdır, lanetlenenin
davranışları birdir, seçimi ise lanetlenenden olmamaktır
Müdürün esas ve mühim vazifelerinden biri, kurum için işe yarar insan kaynaklarının
seçimidir. Kurumda muhtelif işler için doğru ve uygun kişilerin seçilmesi inkâr edilemez bir
zarurettir. Çünkü insan gücü, kurumun düşünsel ve operasyonel kollarıdır ve de hedeflere
ulaşmada mühim bir rükündür. Amaçlanan görevleri başarıyla yerine getirmek, ancak
liyakatli ve becerikli kişilerin hizmetlerinden faydalanmakla mümkündür. Bununla beraber
çalışanların seçimi uygun bir şekilde yapılmazsa ve liyakatli ve becerikli olmayan kişiler
seçilirse, bu kişiler kurumsal vazifelerini yerine getirmeyerekkurumun hedeflerine ulaşmasına
yardım etmeyecekleri gibi, kendileri kurumun başarısının önünde büyük bir engel olarak
duracaklar, fırsatların kaçırılmasına ve kurumun değerli bütçesinin boşa gitmesine sebep
olacaklardır. Kurumda seçimin önemi ve insan gücünün rolünün derecesini anlatabilmek için
İmam Ali’nin (a.s) liyakate değer verilmesini seçimin temel mihveri olarak gördüğünü
söylememiz yeterlidir. Kişilerin seçiminde ölçünün uzmanlıkları ve bağlılıkları olduğunu
söylemiştir. İslamî hükümette çalışanların bağlılıklarına göre kişilerin seçilmesi, ehline
verilmesi gereken bir emanettir. O işe liyakati ve becerisi olan kimselerin seçilmesi gerekir.
İmam, Malik Eşter’e şöyle buyuruyor: “İşleri onların en iyisine ver.”12
İmam Ali’ye (a.s) göre
muhtelif işlere seçilecek en iyi ve en liyakatli kişi, bir taraftan o işle ilgili gerekli uzmanlığa
sahip olmalı, diğer taraftan dindar, temiz aile çocuğu olmalı, hayâ ve güvenilirlik gibi olumlu
özelliklere sahip olmalıdır.İmam bu hususta şöyle buyuruyor: “Aralarından tecrübeli, hayâlı,
namuslu, ailesi temiz ve İslam’da daha önde olanları seç.”13
İmam Ali’nin (a.s) ısrarlı
tavsiyeleri esasınca İslamî düzen müdürlerinin ve mesullerinin, devlet memurluklarını ailevî
veya siyasi bağlara göre dağıtma hakları yoktur. Onlar, halkın yürütme işlerini aile asaleti
olmayan ve ahlaki faziletlerden uzak olan kimselere devredemezler. Aynı şekilde gerekli
beceriye, uzmanlığa, takvaya ve bağlılığa sahip olmayan kimselerin de İslami düzenin kurum
ve kuruluşlarındaki muhtelif işlere ve memuriyetlere gelmeye hakları yoktur. Zira müdürlük,
liyakatli ve uzman kişilere emanet edilmesi gereken çok önemli bir emanettir. Gerekli liyakate
12
A.g.e.
13
A.g.e.
13. sahip olmadan idare mevkisine geçenler veya liyakat yoksunu ve ehliyetsiz kimseleri bu
makam için seçenler büyük bir ihanet işlemişler ve kurumun ve kendilerinin yok olma
sebeplerini hazırlamışlardır.
Çevre
Kendini yakını gören çevresinde diğerlerinde yakını olduğunu bilmeli, eşit
hakların herkese acık olduğunu görmeli eşit davranıldığını anlamalı,
anlatılmalıdır, insani dostluklar yakın çevreler eşler akrabalar olacaktır, yolunda
bağlı olanlarda, yolunda üstün olmayanlar sınavını vermeyenler özellikler
taşımayanlar, yoluna emek vermeyen hizmet çekmeyenler kendini bir yerde
beklemesin, rüşvetle yolsuzlukla bir yere varılamaz, seni görevine çağırdık
demekle görevini yapmasıdır, yapmadığı takdirde görevinden alınmasıdır,
görevinde ihanet yaparsa, yoluna düşmanlık ederse yolun haini olursa af
edilemez, görevinden alınır Alevilikte düşkün ilan edilir, irtibatın kuralları yüz
kızarmakta değildir yakınlığın akrabalığın eşin dostun irtibatı bozmak değildir
yoluna engel olmak değildir, ayırımcılık ile alt üst sınıf haline getirilmemelidir,
çevrenin cevreler ile irtibatı olmalıdır, şehrin diğer şehir ile kardeş şehir ilan
edildiği gibi, ülkenin komşu ülkesi ile ülkenin düğer ülkeler kıtalar iledir, çevrenin
cevreler ile yakınlığı haktır doğrudur, her engellemeden vazgeçilmelidir, parti
kuranlar siyaseti dini karıştıranlar evvel kendi çevrem diyenler yandaşın
yalakasını yanına alanlar asla yolumuzdan değildir, hak yolundan kıl payı şaşanlar
yolumuzun engelidir, itibarı kesilenlerdir, kendilerine hak beklemek yanlıştır,
bizlerin hakkı demesi bile yanlıştır, ilk hak yolun sürenindir, yolunda iri diri
olanındır, nefsine uyanlar yakın ilişkileri kötüye gider, Yolun yezidine lanet
okunur, görevini hak için yapmadığından görevini insan görevi bilmediğinden
evladı resule kıydığından, her kim evladı resulü bilmez ise aliden değildir
Muhammenden haktan değildir, bırakılan emanetlerden değildir, Alevilikte belden
yoldan gelenle, idarenin içinde olanlar yakınlık ile yoluna bağlı kalanlar kurumlar
kurulumlar çevresinde yerin mevkiin iyi bilenler bencilden olmayan halka
zulmedenden olmayandır, Alevilikte Özsel çevre demek yola bağlı kalanlardır, yola
bağlı kalmayanlar öz cevreden çerçeveden olamaz, menfaatleri ayrıdır nefsine
uyanların yolun yezidine belin bağlamasındandır, halkına zarar verenler aslına
evlatlarına zarar verenler yolunda üstün olamazlar, çevre İslamda bırakılanın
bilincidir, yerleşen İslamın doğuşudur, evveli yolunda ölenlerin ölümsüzlüğüdür
Kurumların mesul müdürlerinin çevresindekiler ve yakınları, onlarla daha fazla irtibatta
olanlardır ve aralarında dostluk ve yakınlık kurulmuştur. Kurumun içinde de bazı kişiler
müdürle daha çok ve daha yakın irtibat kurarlar ve aralarında yakın dostluklar gelişir. Bu iki
guruba ilaveten kurum dışından da zamanla müdürle tanışan, dostluk ve yakınlık kuran
kimseler olur. Bu özel irtibatlar, bu kişilerde bazı beklentilerin oluşmasına sebep olur.
Neticede onlar kendilerini diğerlerinden ayrıcalıklı olarak görürler ve kendilerine bir takım
haklar ve ayrıcalıklar tanırlar. Müdürün çevresinin, yani bir şekilde müdürle yakın ilişki
kurabilen, kolayca iletişime geçebilen, onun hususi toplantılarına katılabilen veya evine gidip
gelebilen kimselerin müdürün başarısı veya başarısızlığı üzerinde fazlasıyla tesiri vardır.
14. Bunlara ilaveten müdürün çevresi unvanıyla tanınan kişiler, müdürün kişiliğini de
göstermektedir. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı ahitnamesinde müdürün
çevresindekilerin bazı özelliklerine teveccüh ederek şöyle buyuruyor: “Nitekim devlet
adamlarının despot, bencil, halka zulmeden ve insaflı davranmayan bazı yakınları vardır.
Öyleyse onların zulmünün kökünü, sebeplerini ortadan kaldırarak yok et.”14
Çevre, genellikle
müdürlerle olan özel irtibatından dolayı beklenti içine girmekte, bu yakınlık ve özel irtibattan
faydalanarak kendilerine fevkalade yararlar sağlamaya çalışmakta, konumlarından istifade
ederek ülkenin ve kurumun imkânlarını kendi menfaatleridoğrultusunda kullanmaktadır. Bu,
günümüzde rant sağlamak diye tabir edilen şeydir. Müdürün yakınlarının ve çevresinin rant
sağlama ve kurumun imkânlarını izinsiz kullanma yanında başkalarının haklarını çiğnedikleri
ve korku bile duymadıkları çok görülmüştür. Çünkü bu kişiler müdürle olan irtibatlarını ve
yakınlıklarını bir tür koruyucu şemsiye, bir güvence olarak görürler, bir dokunulmazlıkları
olduğunu düşünürler ki genellikle de onlardan hesap sorulmaz. Hatta hesap sorulduğunda
savunulurlar. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e çevresindekilere dikkat etmesini ve onlara imtiyaz
tanımamasını tavsiye ediyor: “Çevrendeki ve yakınındaki kimselerin hiçbirine Müslümanların
arazilerinden bir yer verme; hiçbiri senden, kendileriyle halkın zararına sebep olabilecek bir
anlaşma yapmanı beklemesinler… bu durumda kârı onların olur, bunun ayıbı ve utancı ise
ahirette senin…”15
Buna göre müdür öyle davranmalıdır ki çevresindekiler tamah ederek
kendilerinin menfaatine, diğerlerinin zararına olacak bir iş yapabileceğini beklemesinler.
Diğer bir deyişle müdür amelî davranışlarıyla, çevresindekilerin ve yakınlarının yersiz ve
gereksiz tamahlara dayanan beklentilerini önlemelidir. Esasen yönetim üslubu, onlarda böyle
bir beklentinin oluşmayacağı şekilde olmalıdır.
Bilgi
Bilgi başarıdır, iyi bir eğitimden gecen irşat olan kontrolün uygulamış olan
faaliyetlerini başarıldığı ile yapmış olandır, yolunda uygulamaları
haksızlığa karşı savaşı doğru süreçten geçmekle gözetim kontrolün
mekanizmasında bilgi komutandır, akıl vahiyler kaynaklarda delil, manada
nişandır, duyular başta olmak üzere yürütmeyi denetlemeyi yargıyı darın
meydanını bilgi kuşatır, iyiyi kötüyü zahiri, batın ile batılın ayırımını bilir,
bilgi doğruyu yanlıştan ayırır, karayı aktan ayırır, doğru özelliğe sahiptir,
konuşan kurana sahiptir bırakılan Kur’an-ı Kerim'de ilim, Kur’an-ı Kerim'de
ilim "Ben ilim şehriyim; Ali ise kapısıdır." Dört kapı kırk makam benlikten uzak
Senlik bilmeyen, manada biziz der, bilgi bilgeliktir, cahil kalmamak cahiller
meclisine girmemek teslim olmamaktır, kapısına yürüyenin kapısından
ayrılmamaktır ilim şehriyim diyenler aşkına Allah, Allah, doğru bilgi güneştir,
elbisenden bedenine yansır ruhuna yansır, bilgi organları tecrübe eder, gönül
gözünü tecrübe eder, cahiller meclisine girilmez, cahilden bilgiyi karar kılınmaz,
bilgi esaslarına yaklaşmayan Kuran’la bütünleşmez bırakılan emanetten uzaktır,
delil sahibi değildir şeceresi yoktur, meclisi yezit olan lanetlenir, beşeri tecrübeler
kaynağında ise oda ilim bilim yol edep erkân hak Muhammed Ali der,
14
A.g.e.
15
A.e.
15. Bilgi, her kurumda değerli kaynaklardandır ve özel bir öneme sahiptir. Kurumların ve
müdürlerinin karar alma, ilke belirleme, planlama, gözetim ve kontrol gibi çeşitli
faaliyetlerdeki başarı oranı ve etkisi, onların bilgi toplama, organizasyon, dağıtım, işlem ve
kontrol becerilerine çok bağlıdır. Bu süreçte onlar, çok karışık ve değişken bir çevre ve de
etkileyici çevresel etkenler karşısında ihtiyaç duydukları bilgileri toplar ve çeşitli birimlerin
müdürlerine sunarlar. Çeşitli konularda bilgi toplama ve haber alma, Hz. Ali’nin (a.s)
yönetiminde özel bir öneme ve konuma sahipti. O, her zaman haber alma ve bilgi toplama için
çeşitli yerlere tanınmayacak özel görevliler yollardı. Bunlar da çalışanların vaziyetiyle, dahilî
emniyetle ve askerî hareketlerle ilgiligerekli olan bilgi ve haberleri toplayıp İmam’a (a.s)
sunarlardı. Mevcut tarihî metinler ve deliller, İmam Ali’nin (a.s) hükümetinde işlevsel ve
dakik bir teşkilatlanmanın var olduğunu gösteriyor. Bu delillerden biri İmam’ın (a.s) kendi
çalışanlarına yazdığı mektuplardır. Bunlara dikkat edilirse İmam’ın (a.s) her zaman birilerini,
gerekli bilgileri toplayıp kendisine ulaştırması için görevlendirerek çeşitli yerlere gönderdiği
görülecektir. Bu mektuplardan biri, kendi çalışanlarından birine yolladığı bir mektuptur.
Mektubun bir yerinde şöyle yazıyor: “Şimdi bana haber verdiklerine göre sen heva ve
hevesine uymaktan vazgeçmiyorsun ve ahiretin için geriye bir şey bırakmıyorsun…”16
Danışma ve Görüş Alma
Yanlışın kararına varmadan yanlışın kararı ile yola çıkmadan helak
olacağını bilmek bırakılan emanete ters düşeni izin verilmeyeni bilmek, her
hükümde manada zorbalık kabul edilemez, zorbalık yolun yezittin zorbalığıdır
denir, her baskı zulüm zorbalık kanla başlar kanla sonuçlanır, kan dökenler
döktürenlerden yana olanlar kaybetmiştir helak olmuşlardır, görevinden olanlar
mevkiinde postunda rütbesinde nerde olursa olsun, her konuşmaları bilecek,
öğrenecek herkesin nasıl düşündüğünü neye yönlendiğini bilecek, iyi inceleyecek
her konunun detaylarına kadar bilgi sahibi olacak asla kendi hükmü ile baskıcı
ezici yanı olmamalıdır, danışmada daha tecrübe sahibi olmak geleceği bilmek
sorunları çözmek, görüş almak ise kendi atacağı adımlarda yanlış adımlar olabilir
geri atmalıdır, her zaman tek ben bilirim ben yaparım benim dediğim olacaktır
olmalıdır diye bir şey yoktur, öyle bir kaide yoktur, düşmanın bile olsa görüşlerini
alacaksın, nasıl düşündüğünü bileceksin, savaş açılmadan evvel çözüm
aranmalıdır, savaştan uzak durulmalıdır, kan dökülmesine izin verilmemelidir,
kendine hâkim olmayanlar tek nefsi ile yol alanlar dünyevi olan dünyaya bel
bağlayanlar yolun yezididir, danışmada uzmanlık olmaktır, idareciliğin getirdiği
anlayış tolerans dayanışmayı arttırır bağları arttırır, faydalarını görür anlatır,
zaruriyetten korur, maddi manevi zararlardan korur, dayanışma asla hükümdarın
emrine uymak değildir, zulmedenin emrine uymak değildir, Allah dostlarını bilmek
yolun dostlarını bilmek akıl zekâ ile sıralamak, yoluna bağlı olmayandan uzak
durmak, açacağı tarihi yaralar kalıcıdır, eğer bir kerbela daha yaratılırsa açılacak
yara kalıcıdır, rehber, ihsan olmak kâmili mürşit olmak, Allah yolunda birliğinde
uyarıcı olmak, kötülüklerden uzak durmak halkları ayırımcılık yapanlardan uzak
durmak, kin nefret tohumları dökenler ekenlere izin vermemek, sahip yolunda
Allah’ın bırakılan emanetin hususunda uyarıda olmak bulunmak, yanlış karar alan
16
A.g.e., 71. Mektup.
16. terkedilir, tek kendi görüşünün üstün olmasını sağlayan baskıcı zulümden yanadır
terkedilir yolun piri kabul etmez
Konuların kapsamına, meselelerin karmaşıklığınave de bilginin genişliğine teveccühle
müdür yalnız başına bütün meseleleri incelemeye, bir konu hakkında gerekli bilgilerin hepsini
toplamaya ve muhtelif açılarını incelemeye kadir değildir. Bunun neticesinde mantıklı ve
doğru bir karar alması beklenemez. Kurumun hedeflerine ulaşmak için danışma ve
diğerlerinin görüşlerini alma, İmam Ali’nin (a.s) ehemmiyeti ve zarureti üzerinde durduğu
konulardan biridir. Bazı konuşmalarında bunun zarureti hususunda uyarıda bulunmuş ve
zorbalık ve kendi bildiğini okumayı şiddetle men etmiştir. İmam şöyle buyuruyor:
“Hükmünde zorbalık eden kimse helâk olur ve (tecrübeli) adamlarla meşveret eden kimse,
onların akıllarına ortak olur.”17
Emiru’l-Muminin (a.s), meşveretin yerini anlatmak
amacıylagörüş almanın çeşitli etki ve faydalarını anlatmıştır. Bunlardan bazıları diğerlerinin
parlak fikirlerinden faydalanılması, yok olmanın önlenmesi, hataların öğrenilmesi, uygun
yöntemlere ulaşılması ve pişmanlığın önlenmesidir. Herkesin görüşünün alınmasının faydalı
olmayacağı ve başarı getirmeyeceği de açıktır. Bu esasa göre İmam Ali (a.s), danışılacak
kişinin taşıması gereken özellikleri şöyle sıralamıştır: Allah korkusu, zekâ ve akıl, danışılacak
konuyla ilgili tecrübe ve uzmanlık sahibi olma, doğru sözlülük ve yalandan sakınma, cimri
olmama, cesaretli olma ve açgözlü olmama. Hz. Ali (a.s) Allah vergisi kâmil bir düşünceye
sahip olduğu, bu ilahi hediye kendisinin danışma ve görüş alma ihtiyacı duymamasını
sağladığı halde yine de muhtelif konularda diğerleriyle meşveret ediyordu. Şunu da belirtelim
ki meşveret, karar aşamasında mutlaka görüşü alınan kişilerin dediğinin yapılacağı anlamında
değildir. İmam Ali (a.s), danışmanlarından biri olan İbn-i Abbas’a hitaben şöyle buyuruyor:
“Senin meşveret maksadıyla görüşünü bana söylemeye hakkın var, benim de üzerinde
düşünmeye. Öyleyse eğer senin görüşüne aykırı karar alırsam bana itaat etmelisin.”
Tecrübeden faydalanmak
Talimatları uygulamak bildiğini tecrübe edilenden faydalanmakla başarıların
sıralamak takdir edilen konusunda yardımcı olandır, insan yaşamında boşlukları
dolduran tecrübedir, her maddenin yanında canlı cansızın yanında tecrübe
aktivitenin uygulamaktır insani değerler o zaman derecelendirme yapılır, Allah
yolunda birliğine taraf duyguların taraflı olmasına çeker yönlendirir, zihnin
bedenin ruhun çekimidir yoluna birleşimin, savaştan olanları düşünürsün birde
geri dönmelerini birde Savaşa gidenlerin bıraktıklarını birde kansız olmasını
dilemektir, barışçıl olmaktır, gözyaşı dökülmeden faydalanmak, zaman
puanlamadır, yol almak bir oyunda rol allamak okulda okumak gezmek dolaşmak
konuşmak bile, akvaryumda balık bile okçuluk bile ata binmek bile tecrübedir, en
iyi dost edinmek Allah dostu edinmek ehlibeytini sevmek bırakılan emanetine
yaklaşmak sahiplenmek tecrübeden geçer faydalanmayan yoldan uzaklaştığı gibi,
savaşlar der savaşları düşler kan dökülmesini düşler, nefsine uymayı düşler
bunlar faydasız olanlardır, kuşların bile kanat açması tecrübedir, uçuşan turnalar
tecrübedir, mektup taşıyan mektup güvercinleri bile tecrübeden geçer
17
A.g.e., 161. Hikmet.
17. faydalanmaktır, vücut, beyin zeka geliştirmesi akıl mantık geliştirmesi kolsuza kol
olmak elsize el olmak ayaksıza ayak olmak, yolun ışığında olmayana mum ışığı
olmak tecrübedir faydalanmaktır, ağaca tırmanmak ağaçtan düşmek sağlam
olmayan dalına basmak veya ağacın dalına çıkıp Nasrettin hoca gibi ağacı kesmek
düşmek bile tecrübedir, kitap okumak doğruyu okumak kitap ile bütünleşmek
okunan kitap olmak tecrübedir, ölümü bilmek ölmeden evvel yaşayanı bilmek
görmek öldükten sonra eyvah dememek tecrübesinden faydalanmak, yeryüzünde
merdiven olmak tecrübe merdiveni yürüyen merdiven olan insandır, denizde balık
olmak balık yerine koyulmak bile bir tecrübedir, ak ile karayı seçmek, batıl ile
batını ayırmak tecrübedir, yolun yezitti ile yolun ehlibeytini ayırmak tecrübedir
belden yoldan gelenden tecrübe edinmek faydalanmaktır,
Tecrübeleri doğru şekilde kullanmak, müdürlere artı değer katarak bu tecrübelerden
karar alırken faydalanmalarını sağlayabilir. Şüphesiz bir kimse, kendisinin ve başkalarının
tecrübelerinden ve edinimlerinden doğru ve uygun biçimde faydalanırsa, aldığı kararların hata
oranı azalacak ve kararları daha fazla değere ve itibara sahip olacaktır. İmam Ali (a.s)
tecrübelerin korunması ve bunlardan doğru bir şekilde faydalanılması gerektiği üzerinde
duruyor, olumlu sonuçlarından birinin istenilen hedeflere ulaşma başarısı olduğunu zikrediyor
ve şöyle buyuruyor: “Tecrübeleri saklayan (ve gerektiği zaman onları kullanan) kimsenin
işleri doğru neticeye varır.” İmam Ali’nin (a.s) diğer rivayetlerinde, her şahsın tecrübesinin
oranının, işlerinin sağlamlığı ve neticeye ulaşması üzerinde etkili olduğu noktasına da
değinilmiştir. Zira bu durumda insanın çözüm yollarının en iyisini ve en uygununu seçme
hususunda önü açık olur ve hata katsayısı kendine has biçimde düşer. İmam Ali (a.s) bununla
ilgili şöyle buyuruyor: “Tecrübenin semeresi iyiyi seçmektir.”18
Usulen kişinin birikimi ne
kadar fazla olursa muhtelif meseleleri algılama gücü ve sorunlara çözüm yolu bulması o
oranda fazla olur. Neticede onun görüşleri daha değerli ve makbul olacaktır. Hz. Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her kişinin düşüncesi ve görüşü, tecrübesi ölçüsündedir.”19
Tevekkül
Derece makamı Hak Muhammed Alinin makamıdır Hz Alinin vasıfları yolunda
bağlılığın ile eline diline beline ulaştırandır, iyi yönetim İslami yetin hakkin
temeli çatısı direksiz yapısı mülkiyetin varın yoğun kaybın hâkimi mühürüm
tapusu elinde bulunduran, yaratıcıdan olan bir vücuttan ayrılmayan hakka inanan
inkâr etmeyen bağlılığını on iki imamlardan üçer beşler yediler kırklardan
masumu paklardan kemerbestlerden kırklardan haktan ayrılmayan, alnında olan
(b) sırrın bilen yüzünün akıdır nübüvvetin nurudur, Hızır Şahın çarkıyla unvanıyla
dönmesidir, aşkına birlik iri diri derecesidir, tevekkül etmeyene Allah üzerinde
duasını vermez bütün işlerde tevekkül vardır, insani âdem kılan hak Teâla´ya
yüzlerini kara çıkartmayan, iradesini üstünlükleri ile azaba gazaba düşmeden
lanete uğramadan sevdiğine yakın olan kalan, hakkı tevekkül etmek tevhidin
18
A.g.e., 4617. Hadis.
19
A.g.e., 5426. Hadis.
18. bilmek ermektir, şah damarından yakın olmakla yokluğundan varlığını bilmektir.
Tevekkül bilmeyenler Allah yardımcısı olmaz, müminlerden olması sayılması
tevekkül bilmesidir, nefsine tapan yezitte imanımız diyenler ayrı ümmettir
şefaatin beklemesin, yolun velisi sultanı evliyası nebisi resulü, iman ederken
imandan ayrılmamak üzere hakka bağlanın emreder, sen tevekkül edenlerden ol
şüphesiz kılınandan ol, Allah yardımını esirgemez, Allahın rahmeti ehlibeytin
sayesindedir, ol gemiye binenlerin sayesindedir ol geminin batırmayanların
batmayacak olanların sayesindedir. Allah, tevekkül edenleri sever kendinden
bilir, ol sultanı vekil veliyi vekil eden Allah hatırlatır yalan uydurulmuş olana
inanmayın onlar inkâr edenler ehlibeytimi tevekkül etmeyenlerdir, ehlibeytime
bağlı hükmedenlerin en hayalîsidir, Ali Aba’dan olanlar elinden belinden yolundan
onlar şüphesiz sağlam yoldadır, tevekkül edenlerdir, İslamın yönetimi
tevekküldür, karar alacaksan alacağın an tehlikeyi görenle ol, tevekkül edenle ol,
kalbini sağlam tutanlarla ehlibeytimle kuvvetin bulanlarla ol
Tevekkül, İslami yönetimin temel konularından biridir ve İmam Ali’den nakledilen
rivayetlerde de üzerinde durulmuştur. Tevekkül, bütün işlerde Allah Teala’ya dayanma ve
güvenme, âlemin yaratıcısının, sebeplerin yaratıcısı ve hepsinin hâkimi olduğuna inanarak
iradesine sığınma demektir. Sebepler O’nun iradesiyle sebebiyetlikte kemâle ulaşır ve tesir
bırakırlar. Tevekkül, değer etkenlerinden biri unvanıyla bütün yönetim meselelerini etkiler.
Fakat karar alma üzerindeki etkisi daha çok kendini göstermektedir. Karar alma sırasında
Allah Teala’ya, özellikle de önemli işler hakkında –ki çok fazla sonucunun olması
mümkündür, diğer bir deyişle yüksek tehlike derecesindedir- tevekkül, kişinin uygun ve
makul kararı vermesine ve insanın kaygılarını, korkularını ve ikilemini yenmesine yardımcı
olur. Tevekkül, kişinin iradesi üzerinde etkili olan etkenlerden biridir. Başka hiçbir araç,
tevekkül ve Allah Teala’ya itimat gibi insan iradesini sağlamlaştıramaz; başarıya ulaşma
sebeplerini hazırlayamaz. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) konuşmalarından birinde şöyle
buyuruyor: “Kalbin kuvvetinin esası, Allah’a tevekküldür.”20
Tevekkül, insanın gaybî
yardımlardan faydalanmasının asıl sırrıdır. İnsan, işlerinde Allah Teala’ya dayandığı vakit,
Allah da rahmet kapılarını onun yüzüne açar ve gaybî yardımlarını gönderir. İmam Ali (a.s)
şöyle buyuruyor: “Her kim O’na tevekkül ederse Allah Teala ona yeter.”21
Önemli olan nokta
şudur: Allah Teala’ya tevekkül ve itimat etmek, maddî sebeplere itina etmemek anlamında
değildir. İnsanın, işi yapmak için gerekli olan maddî hazırlıkları yapmaktan gaflet ederek
maddî ve somut araçların hedefe ulaşma yolunda bir etkisi olmadığını tasavvur etmesi
anlamında da değildir. Aksine tevekkül, insanın asıl teveccühünü –varlığın hakikati ve esas
sebebi olan- Allah Teala’ya yöneltirken aynı zamanda maddî araçlardan da istifade etmesi
anlamındadır. Bu iddianın şahidi, devesini bırakarak “Allah’a tevekkül ettim” diyen bir
Arabın hikâyesidir. Değerli İslam peygamberi (s.a.a) ona cevaben şöyle buyurmuştur:
“Devenin dizlerini bağla ve (o zaman) tevekkül et.”22
İmtiyaz
20
A.g.e. 3082. Hadis.
21
Nehcu’l-Belağa, 90. Hutbe.
22
Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, c. 71, s. 138.
19. İmkâna ulaşacaksan, Allahın dediği ile ol ehlibeytim ile ol fesat edenler
nefsine uyanlarla değil, malına mülküne varlığına zarar gelmeyecektir, duasını
verenle ol mesuliyetlerini bilenle yönetimiyle kurumuyla irşat etmesiyle ocağıyla
dergâhıyla veliliğiyle sultanlığı ile kapılarını açıp imkân yaratan elini veren elleri
ellerin üstünde olan, inkâr etmeyesin, imtihanlardan gecensin, büyük sınavını
yaşamında verecek olan nice imkânlara kavuşacaksın seni bekliyor, doğru yoldan
ayrılmayan gerçekler mülküne konacaksın, bitmez rahmete ereceksin, yiyeceğin
içeceğin bol olacak açlık susuzluk çekmeyeceksin, Allah katında her teminatın
hazır kendini yoluna bağla imkânların elinde gel dedikçe yolun açmadık mı dualar
etsen de dualarını kabul etmedik mi, kendini bilmeyene yollar kapalıdır,
rüşvetten olan yolsuzluktan olan nefsine bağlanan yolun yezitti çıkan her imkâna
ermeyecek, iyilik bekliyorsan edeceğin iyilik karşısında cenneti dileme, cennetin
varlığını dileme, bırak derecenle üstün olmaya, iftiradan, yalandan kalbini
karartmaktan alnını karartmaktan sakın manada ise çok istekli olursun isteklerin
ile boğulursun nefsine uymaktan kaçınacak huzuruna vardığında yüzünün akı ile
esaslara dayanarak ol bırakılan emanetine sahip çıkarak gerçeklerin elini alarak
döndüğünde sana verilmeyecek demedik mi, sana verilmiş olacak diye sözümüz
vardır, sana verileni dünyada iyi bilmek iyi değerlendirmek, acı doyurmak susuza
su vermek gibi tek şahsı menfaatleri ile gelme nefsine tapan olarak gelme, eli
kanlı yolun yezit inden olup gelme, eğer o zaman yüzsüzlerden olursan şerefini
kaybedenlerden olursun, gündüz gece ibadet edenler vardır hak derler cennet
derler, onlara verecek bir sözümüz yoktur, onlar cehennemi kazandı Allah in
verdiklerine karşı geldiler az dediler şirk koştular kayıt şart koştular, gözlerini
toprak doyursun dedik, döndüklerinde ise onları cehennem bekliyordu, onlar orayı
hak etmişlerdi ehlibeytimi bilmediler incittiler kırdılar Kâbelerini yıktılar, onlardan
olmayasın geldiğinde
Kurumların müdürleri ve mesulleri, konumları nedeniyle birçok mala-mülke ve imkâna
ulaşabilirler. Doğal olarak çeşitli malî kaynaklar ve kredi onların ihtiyarındadır. Bu imkân
fesada, imtiyaz istemeye ve umumi kaynakların yasadışı kullanımına zemin hazırlayabilir.
Bununla beraber müdürlerin, mesuliyetleri sırasında bu fesada düşmemeye dikkat etmeleri
gerekir. Bu amaçla sadece umumi mülkü ve imkânları kendilerine ihtisas etmekten
kaçınmaları yeterli değildir; çevrelerinin, akrabalarının ve dostlarının da imkânlardan yasadışı
faydalanmasına ve her türlü imtiyaz isteklerine yol açabilecek bir ortam oluşturmamalı,
çalışanların da umumi mülk ve imkânlardan hususi ve şahsi menfaatleri doğrultusunda
istifade etmelerine izin vermemelidir. Emiru’l-Muminin (a.s) kendi çalışanlarına her zaman
bu noktayı hatırlatıyor ve çeşitli şekillerde onları imtiyaz istemekten sakındırıyordu. Malik
Eşter’e yazdığı ahitnamenin bir bölümünde şöyle buyurmuştur: “İmtiyaz istemekten ve halkın
üzerinde eşit haklara sahip olduğu bir şeyi (birine) ihtisastan sakın.”23
İmam Ali (a.s)
çalışanlarını imtiyaz istemekten sakındırıyor ve onların kendilerine veya çevrelerine özel
imtiyaz tanımalarına izin vermiyordu. Müdürlerine de bir emanet aldıklarını ve bu emanet
hususunda halka cevap vermek zorunda olduklarını hatırlatıyordu. Bu hususta İmam’ın
tavsiyesi, kendi yönetim davranışları esasına dayanmaktadır ki her türlü imtiyazdan uzaktı.
İmam, Irak’a girdiğinde halka şöyle buyurdu: “Ben bu giysilerle ve bu yük ve eşyalarla sizin
23
Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
20. vatanınıza geldim. Eğer sizin vatanınızdan bu geldiklerimden başka bir şeyle çıkarsam,
hainlerden olurum.”24
İmam Ali (a.s) idarecilerinin imtiyaz talebi hususunda çok hassastı ve
bu konuda kesinlikle onların halka karşı kişisel çıkarlarını gözetmelerine, imtiyaz istemelerine
ve halkın varlıklarından bir şeyi kendilerine, akrabalarına veya yakınlarına ihtisas etmelerine
izin vermezdi. Bu yüzden idarecilerinden birinin imtiyaz edindiğine dair bir haber kendisine
ulaşır ulaşmaz bunu ortadan kaldırmak için girişimde bulunurdu. İmam’ın idarecilerinden biri,
halkın malına el uzattığında ona yazdığı mektupta şöyle buyurmuştu: “Öyleyse Allah’tan kork
ve bu halkın malını kendilerine geri ver. Eğer sen bunu yapmazsan ve Allah seni benim
ihtiyarıma bırakırsa sana dair Allah’a karşı olan vazifemi yerine getireceğim ve bu kılıcımla
ki kime vurduysam cehenneme gitmiştir, sana vuracağım.”25
Umumi mülkte tasarruf
Dinde varmış gibi sahiplenmek başkasın malına mülküne varına yoğuna yasaktır,
dinde temel hak özgürlükleri vardır, devletinde temel hak özgürlükleri mülk sahip
imkânları özgürlükleri vardır, devlet asla zarar ettireceği geçim kaynağını yok edecek
güce gelmesi yasaktır, çalışanlar gelirlerini din adamlarına bağışlayamaz, geçimleri
vardır aileleri vardır çocukları vardır geleceği var eden adına çalışan kazanan
verecektir olduğu gibi demek yanlıştır kitap da yeri yoktur, çalışan kazanan dikkat eder
kumardan kaçar, nefsine uymaktan kaçar elinde olan varın yok etmekten kaçar,
tasarruf yanı ise, toprağını iyi kullanmak değerini bilmek mahsulünü değerlendirmek
ektiğini biçmek, kendi malını ve diğerlerin malını israf etmemek boşa çıkartmamak,
yakıp yıkıp kül etmemek, elinde edindiğini başkasından zorla aldığını zulüm ederek
kanla sahiplendiği malı mülkü, şahsı meselesi haline getirmekle yok etmek harcamak
tüketmek yasaktır, ne kazanırsan hayırlısını dile devletten hayırlısını bekle dile,
toprağın yoksa bile toprak edinirken devletin vereceği toprak bile iyi kullanılmalı,
değerlendirilmeli, çıkmayacak için uğraşmamalı, toprağından verimi arttırmak için
uğraşmalı, toprağından arttırdığı israfa çevirmemeli, manada ise mülk sahibi Allah tır
her şey Allah in mülkündedir, istediğini alır verir elde etmeni dilerse elde edersin,
dünyaya gelen belini bağlama yezitten olma dünya mülküne konan tahta oturan ahiretin
mülküne konamaz ahirette yeri olmaz oturamaz, dünyada yaşarken ahiretin nimetlerini
terkeden umumi oluşumu sebepleriyle o kişiye büyük azap gazap vardır, hak zuhur
ettiği an, kötülükler duracak, mülkün sahibi benim diyecek, o Malik’le-Mülk-i
Zülcelâl’den dile onun vermeyeceğinden bir şey bekleme, umumi yerlerde ibadet et,
pis olmayan yerlerde pisliğe batan umumi yerlerde ibadet etsen bile ibadetin hak
kılınmaz, Umumi mülkte tasarruf, manada ise yatarken geç yatarsan mum yakarsın
mum ışığında okursun kitabin, yakacağın mumdan tasarruf etmek, mumu ışığı
olmayana mum vermek, gece olduğunda göz gözü görmeyene kadar zamanı
değerlendirmek, manada ise tembel olup gündüz yatmak değil gece kitap okumak değil,
tasarruf etmek yakacağın mumu okulunda okuyana ver, ışığı olmayana ver, doğruyu
hakaret etmesi zararlıdır, umumi olarak gayrimenkuller edinmek, zarara uğramak
yanlışı seçmektir, yanlıştan dönmek ise zarar edeceğin umumi gayrimenkullerden,
rüşvetten yolsuzluktan geçmektir,
24
Biharu’l-Envar, c. 40, s. 325.
25
A.g.e., c. 33, s. 500.
21. Kurumlarda, özellikle de devlet kurumlarında, devletin ve umumun mülk ve
imkânlarından bir kısmı kurum müdürlerinin ve mesullerinin ihtiyarındadır. Böylece belirli
durumlarda veya ihtiyaç ve zaruret hissedilen zamanlarda kanunî yetkilere dayanarak
bunlardan faydalanabilir ve kullanabilirler. Tasarruf yapılması ve israfın önlenmesi İslamî bir
esas olarak özel yaşamda da itina gösterilmesi gereken bir konudur ama umumi mallar ve
beytülmal hususunda tasarrufa riayet edilmesi üzerinde daha tekitle durulmuştur. İmam Ali
(a.s) çalışanlarına beytülmalin harcanması sırasında azami dikkat göstermelerini, tasarrufa
riayet etmelerini, israftan ve saçıp savurmaktan kesinlikle kaçınmalarını tembihlemiştir.
Mektuplarında yer alan tek bir örneği vereceğiz: “Kalemlerinizi sivriltin, satırlarınızı
birbirine yakın yazın, fazla yazmaktan kaçının, kastınızı daha kısa anlatın. Sakın ola ki fazla
yazmayın, gevezelik etmeyin. Zira Müslümanların malı israf kaldırmaz!”26
İmam Ali (a.s)
diğerlerine beytülmalde tasarrufu tembihlerken, muhatap aldığı herkesten daha çok kendisi
beytülmal hususunda dakik idi ve her türlü israftan kaçınıyordu. O, Müslümanların
beytülmaline o kadar dikkat ediyordu ki akşam vakti kendisine hususi bir iş için başvuran
kimselere cevap verirken beytülmale ait ışığı kullanmaya yanaşmamıştı. Tarihî kaynaklarda
şöyle geçer: Bir akşam Talha ve Zübeyr, şahsî bir takım meseleleri için İmam Ali’nin (a.s)
huzuruna vardılar. İmam o sırada beytülmalin işleriyle uğraşıyordu. O ikisi içeri girdiğinde
beytülmalin kandilini söndürdü ve evinden bir kandil getirmelerini buyurdu! Birkaç dakika
için bile olsa beytülmalin kandilinin ışığının şahsî meseleler için kullanılmasına razı olmadı.27
Elbette bazı kıt akıllıların bazı cüz’i konularda beytülmalin kullanılmasına vesvese
derecesinde dikkat ederken, büyük meselelerde israf etmesi mümkündür! Şüphesiz İmam
Ali’nin (a.s) bu tembihi (küçük-büyük) bütün meselelerde tasarrufa dikkat edilmesi gerektiği
yönündedir. Belki de İmam’ın cüz’i konulardaki bu dikkatinin asıl hedefi, çalışanlarının
tasarruf ruhunun güçlenmesini ve umumi malların özellikle büyük çapta israfından, saçıp
savrulmasından kaçınmalarını sağlamaktır.
İleri Görüşlülük
En akıllı olmak geleceği iyi bilmek geleceği gelmeden görebilmek kestirebilmek,
sezebilmek, geleceği tahmin etmek kötüyü görüp önlem almak yanlışın, önüne
geçmek yanlışın doğu ile olmak doğrudan da kıl payı şaşmamak olağan üstü
zekâlı olması hızlı cevap vermesi, her gidişatından durumu bilmesi getirilen
anlaşmayı şartlarını kaidelerini bilmeli hemen mühürünü basmamalı hemen
anlaşmaya varmamalı, eğer bir anlaşma yapılacaksa mutlak ileri görüşlü olanla
tavsiyesi ile yardımı ile iyi ifadelerini görüşmesinde sunabilmek harcama imkanını
çabalarını göstermek büyük başarısını vurgulamak genel olarak bakıldığında
özellikleri taşıyanın olması, çöküşüne yol açan olmamalı kaybına zararına uğratan
olmamalı dengeleri koruyan olmalı, sabretmesini bilmeli, zamanı iyi görüp
zamanın önüne geçebilmeli, her başarının arkasında aldığı eğitimdir yolunda
birliğidir yürüyen ufka acılan ufkun ötesini de görmesidir, takdirini kazanmış,
tarihine yara açmamış var olmasıyla adından övgüyle söz edilmesini sağlamış
olmaktır, İslamın doğuşu İslamın güvencesi İslamın getirdiği özgürlükler taarruz
gücünü kaybedenden, yaşamın keşfetmesi günahsız kalması, arınmış olunması ile
26
A.g.e., c. 41, s. 105.
27
Muhammedî Reyşehrî, Muhammed, Mevsuatu’l-İmam Ali bin Ebî Talib (a.s), c. 4, s. 221.
22. adaletsizliklere boyun eğmeyen haksızlığa isyan eden, çok patlamaların olacağını
gören, deprem benzeri olayların yaşanacağını bilen, ulaşmış bilgilerin
kaynağından komutan olarak vasilin bilmek olduğunu ileri düşünmek olduğunu
irşat eden tarafından silah kadar güce sahip atamdan olan güce akıl mantık ile
ileri iradeye idaresi eğitimi ile yönetimin kapsamın her noktalarını bilmekle tek
tek incelemekle her sonuçların görüp katlanmak iledir, dünyada çok savaşlar çok
ülkeler hep ileri görüşlük savunulmadığından, cahillerin meclisi olduğundan
cahillerin meclisine baş vurulduğundan cahillerin aldığı din adına siyaset fetva ile
okudukları ferman ile yolun düşmanları olmuşlardır, ileri görüşlük dünyayı
cennete kavuşturur ol cennete bile girmek ileri görüşlülüktendir,
İlerigörüşlülük, akıllı ve mantıklı yönetimin şartlarından biridir. Bu mühim noktaya
teveccüh göstermeyen bir yönetim, kurumu hedeflerine ulaştıramaz. Bir işe girişmeden önce o
işin muhtelif yönleri incelenmeli ve muhtemel sonuçları öngörülmelidir. Girişimde
bulunmadan önce ileri görüşlülükle konunun çeşitli yönlerini inceleyen, gereken şartları ve
hazırlıkları öngören müdürler daha sağlam kararlar alırlar, başarı ve etki oranlarını arttırırlar.
İleri görüşlülüğün zarureti aklî bir konudur; akıllı olan bütün insanlar buna inanırlar. Zira ileri
görüşlülük, bir işin mantıklı ve doğru yapılabilmesinin şartlarından biridir. Her işin muhtemel
sonuçları, ancak girişimden önce kendisine yeteri derecede teveccüh edildiyse telafi edilebilir
olacaktır. İmam Ali (a.s) ileri görüşlülüğü akıllı olmanın göstergelerinden biri olarak görmüş
ve en akıllı insanın en ileri görüşlü olan kimse olduğunu buyurmuştur: “Halkın en akıllısı,
akıbetini en çok düşünendir.”28
Kurumdaki müdürlerin faaliyetleri ve girişimlerinin, belki de
kurum için pek de hoş olmayacak sonuçları vardır. Bununla beraber müdürler ve mesuller
geleceği iyi okumalı ve girişimlerinin muhtemel sonuçlarını ve etkilerini öngörebilmelidirler.
Böylece istenmeyen sonuçlardan korunabilirler. Bu yüzden İmam Ali (a.s) ileri görüşlülüğün
zaruretinin delilleri arasında sorunlardan korunmayı saymış ve şöyle buyurmuştur: “İşin
sonuçları üzerinde düşünen kimse, sıkıntılardan korunur.”29
Acelecilikten ve gevşeklikten sakınmak
Eğer bir kılıç iyi yapılmadıysa zırhınızda güvence olamaz, ata binseniz bile
yol alamazsınız, eğer bir tarlaya tohum ekseniz o tarladan yeterli bekleneni ekin
alamazsınız iyi çalışılmadığından tembellik ile acelecilik ile işini sağlam almayan
gevşeklikten sonucu acı olur, bir iş yerinde tamir edilen bir arabanın 10 cıvatası
varsa sıkılması gerekiyorsa acele gidecek olan biri her şeyin acele olmasını
bekliyorsa acele yapmakla işi yapan hemen diğer bir işi yapmaya kalkışırsa,
cıvataları yerleştirse bile iyi sıkmasa gevşeklik kalır, Acelecilikten ve gevşeklikten
sakınmak, o zaman yola gidemezsiniz güvenliğiniz olmaz mutlak geri dönmek
zorunda kalırsınız ve taşıtınızın yeniden kontrolden geçilmesi gerek yeniden
cıvataların sıkışması gerek gevşeklikten sakınmak büyük kazayı önlemek
demektir, eğer kazaya yol açacaksanız, büyük tehlike ölüm bekliyor demek,
burada taşıtı süren kadarda, taşıt tamircisi sorumludur ve ustasından kalfasından
28
Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 3367. Hadis.
29
A.e., 8039. Hadis.
23. çırağına kadar sorumludur ve taşıtı sürende sorumludur, işlerin yapılmasında
hatırlanmasında takdir beklenir takdir belgeleri olanlar işten anlar onlara iş
verilir, asla bir çırak usta yerini tutamaz veya bir kalfa usta yerini tutamaz, mala
cana zarar verdiği gibi, birde bunların günahı vardır, yanlış kazanma yanlış para
edinme, haramdır alın teri dökülecek hak edilecektir, alın terin karşılığımda
verilecektir, diğer anlamda sözler geçerlidir, meclis kuracaksanız acele
edemezsiniz, gevşeklik demek belirli kişileri seçmeden iş yapacakları seçmeden
kararı iş yapanlara bırakmadan, is yapmazlar isten kaçanları iş ile ilgisi
olmayanları toplamakla görevini vermekle mevki getirmekle veya koltuğuna
oturtmakla çok tehlikeli sonuçlar getirecektir, büyük tarihi günah işlenecektir,
onların vereceği kararlar, çok tehlikeli olacaktır vahşete dönüşecektir, İleri
Görüşlülük sahibi olmadığından meslek sahibi olmadığından sanat zanaatkâr
olmadığından, siyasetten dinden anlamadığından, mana olarak derki bir çobanı
getirsen meclise başbakan edemezsin, cumhurbaşkanı edemezsin, başbakan
olsun cumhurbaşkanı olsun çoban olabilir, eğitimini alır sonra çoban olur, çoban
ise eğitimini almak zorunda okumak zorunda belirli yerlerden geçmek zorunda,
bunlar şarttır,
İşlerin, özellikle de geniş çaplı ve temel olanların yapılması, uygun bir giriş ve ortam
gerektirir. Öyle ki eğer gerekli giriş yapılmaz ve ortam hazırlanmazsa o işe girişilemez.
Girişildiği takdirde de genellikle istenilen neticeye ulaşılamaz. Gerekli hazırlıklar yapılmadan
ve ortam hazırlanmadan işlerin yapılması makul ve mantıklı değildir. Bunun sonucunda
kişinin veya kurumun birçok sorunla karşı karşıya kalması ve çok zarara uğraması da uzak bir
ihtimal değildir. İşlerde acelecilik iyi değildir ve yönetim sistemine sorun yaratır ama aynı
şekilde gevşeklik de iyi değildir ve fırsatların kaçmasına, imkânların heder olmasına ve zarara
yol açar. Bununla beraber müdürler hem aceleden ve acelecilikten kaçınmalı ve gerekli şartlar
temin edilmeden bir işe girişmemelidirler, hem de şartlar temin edilip ortam hazırlanırken
gevşeklik göstererek fırsatları kaçırmamalıdırlar. İmam Ali (a.s) bu konu hakkında Malik
Eşter’i uyararak şöyle buyuruyor: “Kaçın, vakitleri gelmeden işleri yapmak için acele
etmekten; işlerin yapılması mümkünken gevşeklik ve ihmalden; belirsiz işleri yapmak için
inattan ve açık olan işlerde zaaf göstermekten. Öyleyse her işi yerinde yap ve her işi vaktinde
yerine getir.”30
Akıldan nasiplenmek ve akıllı olmak, insanın hiçbir işi acelecilikle ve ölçüp
biçmeden yapmamasını gerektirir. Bununla beraber akıllı müdürler asla ölçüp biçmeden
eylemde bulunmazlar ve eylemleri sırasında aceleci olma hatasına düşmezler. Çünkü doğru ve
mantıklı yönetimin gereğinin, bir işe girişmeden önce o işin muhtelif yönlerinin ve açılarının
düzgün biçimde araştırılarak ortaya konması olduğunu bilirler. Böylece işler kıvamına
gelmeden, yanlış şekilde yapılmaz. Zira aceleci ve olgunlaşmamış işler, bilhassa yönetim
işlerinde, çok ağır zararlara sebep olabilir ve birçok sorun ve hasar ortaya çıkarabilir. Elbette
işler yapılırken acele ve acelecilikten sakınılması gerektiği gibi, gevşeklik ve ihmalden de
sakınılmalıdır. Çünkü gevşeklik ve gecikme, fırsatların kaçırılmasına sebep olur ve fırsatın
geri gelmesi ya mümkün değildir veya çok zordur.
30
Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
24. Kararlılık
İlim kapısını açanlar, cehaletin kapısında değildir, nübüvveti ak olanlar karanlık
bilmezler, Ali abadan ayrılanlar karanlık içinedir, emanetten ayrılanlar karanlık
içinde kalanlardır, hedefine varmayan başaramayan yolunda kalan yol almayan
idrak etmeyen itikattın kaybeden ikrarın bilmeyen inkâr eden karanlık içinde
kalır, yoluna koyulan gideceği yolu bilir varacağı yeri bilir kaç saat zaman içinde
neler ile karşılaşacağını bilir, başarı ya koşan takdir almış olan zarara
uğratmayan faydalı olan çok özellikler taşıyan hayati dengeleri koruyan
sahiplenen, kötü kararlar almayan verdiği kararlarında pişmanlık duymayan
girişimci olan çözeceğini kesin bilen ulaşmasında bir sakınca görmeyen üzerinde
bir şüpheye yol açacak iz olmayan, aydınlığa erenler Aydın yolda yol aldıklarından
aydınlığı iç dünyasında gördüğünden özü ile mayası ile bozulmadığından kuran ile
bütünleşen Allah dostları ile bütünlesen karanlık içinde olamaz, içinde imanı
olmayan münkir münafık kâfir olan karanlık içindedir lanetlenendir yolun yezitti
çıkan karanlık içindedir, şefaat bulmayacak olan zamanın içerisinde kendini
gösteremediğinden Allah yolundan kaçtığından ayrı ümmetçiliği seçtiğinden,
manada ise der karanlık içinde gözleri görmez olan iç dünyasında özü ile bir olan
aydınlık içindedir, gözleri acık olanlar halen özü kapalı olduğundan duvarını
kaldıramaz, kendini hapsedenler aydınlık görmezler, dünyasını cehenneme
çevirenler evladı resule kıyanlar lanetlenmiştir, karanlık içindedir,
Kararlılık ve şüphe duymamak, yönetimin başarısının temel şart ve
gerekliliklerindendir. Bu nokta, kurumun başarısı, işlerinin yola koyulması, görevlerinin
yerine getirilmesi ve önceden belirlenmiş hedeflerine ulaşması üzerinde önemli bir role
sahiptir. Müdürün, özellikle önemli ve hayati konularda karar almadan ve girişimde
bulunmadan önce düşünmesi, muhtelif açılarını değerlendirmesi, dikkatle incelemesi gerektiği
doğrudur ama konunun çeşitli açılarını inceledikten ve uzmanlara danıştıktan sonra alınan
karar üzerinde durarak işe başlaması da zaruridir. Bazı müdürler karar alma ve uygulama
aşamasında normalden fazla tereddüt etmektedirler. Bütün hazırlıklar yapıldıktan, gerekli tüm
şartlar sağlandıktan sonra bile kesin karar alma cesaretini gösterememekte veya karar alırken
endişe duymaktadırlar. Bu durum, şüphe ve tereddüdün, kurumun bütün yapısına sirayet
etmesine ve işlerin zamanında yapılamamasına sebep olmaktadır. Kurum, kendi görevlerini
yapmaktan geri kalmakta ve planlanan hedefe ulaşamamaktadır. İmam Ali (a.s) yersiz şüphe
ve tereddütten men ederek şöyle buyuruyor: “İlminizi cehalete ve yakininizi şüpheye
çevirmeyiniz. Bildiğinizde amel edin ve yakin ettiğinizde yapın.”31
İmam Ali’nin (a.s) bazı
kararlarına dikkatle bakıldığındaher zaman meselenin muhtelif açılarını göz önünde
bulundurarak mantıklı ve doğru bir karar verdiği görülmektedir. İmam, olayın çeşitli yönleri
ve olası sonuçları aydınlığa kavuştuğunda ve de ortam karar vermek için uygun hale
geldiğinde kesin bir kararlılıkla karar alıyor ve uyguluyordu. Kararını uygularken gevşeklik
göstermekten de kaçınıyordu.
31
A.g.e., 274. Hikmet.
25. Zaman ayarı
Zamanı iyi bilmek, zaman içinde zaman yaratmak, kısıtlı olan zamanı
değerlendirmesi bakımından büyük ciddiyetini korur, her görev sonuna kadar
tamamlanması beklenir, insan kendini zamana bölmelidir, akıl mantık ile esasa
dayanan büyük sınavını veren hazırlıklı olmalı, hazırlıklı olmayan başarısını
gösteremez yanlışın ihtimalin yol acar, garanti vermesi ise yarışmasından
zamanla zaman bir sistemdir çarktır, geri dönülemez çoğu zamanda ertelenmeye
bilinir, kurumu idareyi ayakta tutan garantilemesi noktalarıdır, saat kendine
mekândır, insan ise evrene iki cihana mekândır, mevkisi yoldur, yolu haktır,
zaman ayarı merkezi sınavdır, dinlenmesi yazması konuşması başarısını
sergilemesi zamanın hacmine bağlıdır, özel zaman planlaması doğru seçeneğini
arttırır etkinleştirir kampanyanın planlanması, işlerin planlanması, tıkanan işlerin
aksatılmaması, teklifin ayarlanması teklifleri üzerine çekmesi, varsayılanı bilmek,
olmayan varsayımı yaratmak, manada zaman ayarı bir çalışan saatli bombadır,
yaşamı yok eder yâda yaşama bağlar, yaşamında insanın her atacağı adım zaman
ayarlaması iledir, her saat bir olamaz kimi geç kalır kimi ileri gider, insanlarda bir
olamaz ileri dönük zamanı hızlandırmaktır geleceğini iyi belirlemektir, zaman
aşımında bile, Acelecilikten ve gevşeklikten sakınmaktır, zamanı kontrol altına
almaktır gücü ile adaleti ile işi varsa işinde ürünü ile kalitesi ile müşterisi ile
memnuniyeti kazanmak hedefini şaşmamaktır, tanıtımınım iyi bilmeli iyi yapmalı,
doğru yolunda olanları kazanmalı, bırakılan emanet yaşaması yaşatması için
yoktan vara kendini var etmesidir kendini var etmesinde zaman ayarıdır, bir
öğrencinin okuması akademisyen çıkması ilim bilimi adamı olması yâda
dergâhından bir dervişin yetişmesi bir yere gelmesi zaman ayarı iledir, evvel
zamanı kabullenmek, zaman ile dolu olmaktır,
Sistem ve planlama, müdürün başarısında müessir olan etkenlerden biridir. Çünkü
kurum müdürünün bir taraftan çeşitli işleri ve görevleri vardır ve diğer taraftan zamanı
kısıtlıdır. Bununla beraber eğer bütün işlere yetişmek ve bütün görevlerini yerine getirmek
isterse zamanını mantıklı bir şekilde bölmesi ve kurumun işlerini, hazırladığı zaman
çizelgesine göre yapması gerekir. Müdürün, bu mühim esasa teveccüh etmeden görevlerini ve
sorumluluklarını uygun bir şekilde ve zamanında yapması ve de kendisinin ve kurumun
başarısını garantilemesi uzak bir ihtimaldir. İmam Ali (a.s) zaman ayarını ve planlamasını her
zaman dikkate almış ve çalışanlarına da bu hayati esasa riayet etmelerini tavsiye etmiştir.
Malik Eşter’e yazdığı ahitnamenin bir bölümünde şöyle buyurmuştur: “Her günün işini o gün
yap. Zira her günün kendine mahsus bir işi vardır.”32
İmam Ali (a.s) ahitnamenin bu
bölümünde Malik Eşter’e sistem ve zaman çizelgesi hazırlamasını tavsiye etmenin yanı sıra
işleri ertelememeyi ve bugünün işini yarına bırakmamayı da tembihliyor. Zira her gün için
geçmiş günlerinkinden başka bir iş vardır ve gelecek günler de değişim halindedir. Yarının
şartlarının değişmesi ve bugünün ertelenmiş işlerinin kesinlikle yapılamaması mümkündür.
32
A.g.e., 53. Mektup.
26. Bununla birlikte çeşitli faaliyetlerin yapılması için zaman ayarlaması ve uygun bir zaman
çizelgesinin hazırlanması, müdürün başarısının temel şartlarından biridir. Sahip olduğu
zamana göre işlerini ve faaliyetlerini düzenlemesi ve her bir işi yapmak için bir süre
belirlemesi gereken, müdürün kendisidir.Böylece vakit yetmezliğiyle karşı karşıya kalmaz,
bütün görevlerini en iyi şekilde yerine getirir ve kendisinin ve kurumunun başarısını garanti
altına alır.
Yüce gönüllülük
İşini sevmeli, evveli yolunda ölmeli, ölmeli derken nefsini öldürmeli nefsine
yönelmeyen yüce gönüllülük kazanır, Sabrı büyüktür, cemin yürütenler hak
erenleri ol kırklar ol evliyalar yüce gönüllüdür, yüce gönüllü olmayan ol makama
varamazlar, başarılı olan kanıtlayan delili meydanda olan şeceresin açan doğru
olduğunu ispatlayan akıl mantık ile sorunları çözen davranışlarında incitmeyen
kırmayan Kâbe yıkmayan, zorlukları gören engelleri tanımayan becerikli dayanıklı
olması ile zikredilen biri olmasıdır, konuşulan sözü geçerliliğini taşıyan bırakılan
emanete sahibi çıkan, yolunda elin verdiklerini kurtaran elini çekmeyen
ihtiyaçlarını gören, doğruya tavsiye eden kötüye izin vermeyen hizmetin hak
gören emeklerin üstün gören eli ile lokmaları pişiren yetmez yetiren yüce
gönüllülüktür, dinden dönenlerin dine girmesi için mücadele eder doğru olanı
kınamayın Allah dostunu kınamayın yolunda bütündür, iyi bilenler arasındadır,
merhamet eden şefkati bol olan terbiye edip edebin erkanın bilen kendilerini riske
atan onun adını ansınlar yüce gönüllülük odur şiddete başvurmaz kan
dökülmesini istemez, yeryüzünde tevazu ile yürür incitmez incitmeksizin son
nefesinde hak iledir ´selam derler gerçeklerin yoluna ulusuna pirine, alçak
gönüllülük ile doğru konar doğru uçar, doğru yürüyen müminlerdendir, vazifesin
bilen cihat açan cihat nefsine açandır,
Yüce gönüllülük, ruhen ve fikren geniş bir kapasiteye, tahammüle ve çokça sabra sahip
olmak anlamındadır. Bu, işlevsel ve başarılı bir yönetimin temel şart ve etkenlerinden biridir.
Yüce gönüllülüğe ve yeterli kapasiteye sahip olmayan bir müdür, kurumun işlerini doğru ve
mantıklı biçimde idare edemez ve kurumu amaçlanan hedefe doğru götüremez. Bir yapıyı
istenilen şekilde idare edecek kişinin tahammüle, kapasiteye ve yeteri kadar sabra sahip
olması gerekir. Kapasitesiz, dar görüşlü ve tahammülsüz olmaktan kaçınmalıdır. Emirü’l-
Muminin Ali (a.s) yüce gönüllülüğü, işlerin idaresi için gerekli olan vesilelerden biri sayarak
şöyle buyuruyor: “İdare (yönetim) vesilesi ve aracı yüce gönüllülüktür.”33
Kurumlar her
zaman sorunlarla, zorluklarla ve muhtelif meselelerle yüz yüzedirler. Bu yüzden müdürler
bunları bertaraf etmek için doğru ve mantıklı şekilde hareket etmek zorundadırlar. Sorunlar ve
zorluklar karşısında da ancak becerikli, sabırlı ve dayanıklı kimseler mantıklı bir çözüm
bulabilirler. İşte bu sıfatlar, genel şekilde kendisine yüce gönüllülük dediğimiz şeydir. Şu
noktayı da zikretmemiz gerekir ki kişinin yönetim alanı ne kadar geniş olursa o kadar fazla
33
A.g.e., 176. Hikmet.
27. yüce gönüllülüğe, kapasiteye ve sabraihtiyacı vardır. İmam Ali (a.s) çalışanlarına yüce
gönüllülüğe, yüksek bir kapasiteye ve sabra sahip olmalarını tembihler ve onlara halkın
ihtiyaçlarına teveccüh göstermelerini tavsiye ederdi. Sabır ve tahammülle onların istek ve
ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalarını, bu alanda da kesinlikle kendilerini halktan alacaklı
görmemelerini, aksine onların hizmetçisi olduklarını kabul ederek hilim ile halka daha fazla
hizmet etmeye çabalamalarını buyururdu. Emirü’l-Muminin Ali (a.s) sadece çalışanlarına
yüce gönüllülüğü tavsiye etmekle kalmazdı, kendisi onlardan daha fazla hoşgörü ve sabra
sahipti. İslam toplumunun idaresini üstlendiği zaman da halkın geneline, hatta kendisine
muhalif olanlara bile yüce gönüllülük, geniş görüşlülük, sevgi, hilim ve sabır gösterir; her
türlü dar görüşlülük, kapasitesizlik ve tahammülsüzlükten kaçınırdı.
Yumuşaklık ve hoşgörü
Dost bağı insanlık bağı manada ise iki cihan bağı denir yolu sağlam tutanın
yolunda destek verenin desteği ile el verenin eli ile kolu ile köprüsünden
geçenlerin ile derin bağ bozulmayacak olan ile bet kalıcı bağdır, Ali ile
Muhammedîn bağı birdir, Yumuşaklık ve hoşgörü ile örnekler vermiştir, insanlar
arasında savaşların olmasını istememiş insanların kaynaşmasını yakınlaşmasını
hakka yakın olmakla şahdamarından yakın kılınmasını istemiştir, iş yerinde iyi
davranmayan hoşgörüsü olmayan işini yaptıramaz, çalışanlar birbiri ile zıtlaşırsa
erdemliği olmaz yolunda ahiretin bilmeyen evveli ölmeyenler ise azaba gazaba
uğramışlardan olur, siyasetin dengeleri bile şiddetle değildir olamaz halkı
anlamalı halkın içinde olmalı, yüzsüzse yüzü olmayan, yüzü karadır lanetlenen
yolun yezitti çıkandır, su veren verdiğinde yumuşaklık göstermezse suyu veren
düşmanlık yaratandır, kerbelada suyu vermeyenden olur sayılır, selamını
verdiğinde hoşgörü ile selamına karşılık vermeyen yetmiş iki milleti bilmeyenden
sayılır, yetmiş iki millete savaş açmıştan sayılır, insan haklarını eşit kıl, kız oğlan
erkek kadın birdir, canlı cansız mahlükat hayvanlarda birdir, haklarını eşit kıl
yumuşaklık göster, sınıf böldüm diyenlerin vay haline Vay bölünenlerin birlik
olmayanların haline, karısı kocasına, kocası karısın eşleri çocuklarına, devleti
devletin büyükleri mevki sahipleri yumuşaklık hoşgörü ile olmak zorundadır,
evinde olan kedine köpeğine hayvanına bile yumuşaklık hoşgörü ile
karşılayacaksın incitmeyeceksin kırmayacaksın üzmeyeceksin kötü
konuşmayacaksın, asla küfür etmeyeceksin, onurunu şerefini zedelemeyeceksin
sahipleneceksin,
Kurumun başarıya ulaşması, müdürler ve çalışanlar arasında samimi bir bağın
kurulmasıyla mümkün olur. Bu bağ, çalışanların birbirine destek olmasını sağlamalıdır. Başka
hiçbir etken, yumuşaklık ve hoşgörü gibi müdürler ve çalışanlar arasında derin bir bağ
oluşturamaz ve onların uyumunu garantileyemez. Müdürler mülayimlikten başka bir yolla
kendileri ve çalışanlar arasındaki mesafeyi kaldıramazlar, onların kalplerinin derinliklerine
nüfuz edemezler ve onları kendi yanlarına çekemezler. Allah Teala bu mühim noktayı
Peygamberine (s.a.a) hatırlatarak şöyle buyurmuştur: “Allah'ın rahmetiyle onlara karşı
28. yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp
giderlerdi.”34 Emiru’l-Muminin (a.s) yumuşaklık ve hoşgörüyü kendi hükümet ve
yönetiminin temeline oturtmuştu. Çalışanlarına da her zaman toplumun idaresinde ve halkla
ilişkilerde yumuşaklık ve hoşgörü esasını ölçü edinmelerini ve mümkün olduğunca sert
davranmaktan kaçınmalarını tavsiye ediyordu. Çalışanlarından birine yazdığı bir mektupta
şöyle buyuruyor: “Yumuşak davranmanın daha iyi olduğu yerde yumuşak davran ama sert
davranılmadığında işlerin ilerlemediği yerde sert davran. (Tevazu) Kolunu kanadını halkın
üzerine ger ve güler yüzle karşılarına çık. Onlara yumuşak huylu davranmayı adet
edin.”35
İmam Ali’nin (a.s) yönetim anlayışında yumuşaklık ve hoşgörünün özel bir konumu
vardır. Öyle ki sert davranmanın gerektiği durumlarda bile yumuşaklık ve hoşgörüye teveccüh
edilmesini zaruri görmüş ve böyle durumlarda bile hoşgörüden gaflet edilmemesi gerektiğini
tembihlemiştir. İmam aynı çalışanına şöyle buyurmuştur: “Sertliği ve şiddeti, biraz
yumuşaklık ve müsamahayla karıştır.”36
Yumuşaklık ve hoşgörü, kurum müdürleri ve
çalışanları arasında sağlam bir bağ ve derin bir dostluk kurulmasını sağlamaktadır. Böyle bir
durumda çalışanlar, müdürlerle samimi bir işbirliğine girmekte ve bu yolla kurumun
hedeflerinin gerçekleşmesini sağlamaktadırlar. Müdürlerin, kurumun hedeflerine ulaşmak için
çalışanları kendileriyle işbirliğine teşvik etmeleri, yumuşaklık ve hoşgörü siyasetini
benimsemeleri zaruridir. Kurumun başarısını garantilemek ve hedeflerini gerçekleştirmek için
işlerini merhamet ve yumuşaklık üzerine kurmalıdırlar. Müdürler, çalışanlarla samimi
ilişkilerin kurulduğu, muhabbet temeline dayalı bir siyaset uygulayarak onların kalplerine
nüfuz etmeyi başarabilirler. Bu onların, müdürün beklentilerine ve isteklerine daha iyi cevap
verebilmelerini sağlar. Aynı şekilde yumuşaklık ve muhabbet üslubunun seçilmesi,
muhalefetin ve gerilimin önünü alır ve var olan muhalefeti ve gerilimi de azaltır. İmam Ali
(a.s) muhabbet ve yumuşaklığın zaruretini Malik’e hatırlatarak şöyle buyuruyor: “Reayaya
karşı kalbini rahmet, muhabbet ve lütuf ile doldur. Vahşi bir hayvan gibi olup da onları
yemeyi ganimet sayma.”37
Çalışanların malî ihtiyaçlarının temini
Her imkân sunmalı, zaman zaman imkânlar daralmış olsa da ihtiyaçlar giderler
çok olsa bile biraz kısıtlamalar ile sunulmalı verilmeli, asla kâfi değildir, hakların
önüne geçilmesi hakların gasp edilmesine karşı çıkılmalıdır gelişmesiyle
çalışanların güçlerine birlik katmasıyla korunması ile iş yerlerin iş dengelerin
mekanizma çarkı sistemi ezmek yerine faydaları olmalıdır doğacak ihtiyaçları
karşılamakla, geçmişte karşılanmamış olan ihtiyaçlar yâda kesilmiş olan imkânlar
yeniden açılmalı yeniden kazanıma dönüştürülmeli hakları verilmeli, çalışanlara
kovmama işten atılmama temini verilmelidir, yolun sürenlerde böyle bir temini
verilmiştir üstünlük derecesi sağlayanların her temini vardır, karşılığında ise
zaferidir, Allah yolunda olanları yoluna sahip çıkması ile imkân tavsiye etmekle
hedeflerine ulaşması gücünü sağlamaktır ayrımcılığı yok etmektir ayrı gayrı yol
olamaz bölme parçalama fesatlık kötü nefsin tohumları ekilemez, evinden ayrılan
evine döneceği zamanı iyi bilmelidir evinde olanı ailesini kötü duruma
34
Âl-i İmran/159.
35
Nehcu’l-Belağa, 46. Mektup.
36
A.g.e.
37
A.g.e., 53. Mektup.
29. düşürmemektir maddi manevi desteğini kesmemelidir, bir işyerimde çalışanın
kötü durumlarda işinin iyi gitmemesi sebebiyle de olsa çalışanını koruması ailesini
koruması altında yapılacak olan anlaşmalar çalışanı işe bağlamak ailesini kötü
duruma düşürmemektir, yolunda olanlarda yoluna kazanmak yolundan
etmemektir, eğitim alanların ihtiyaçlarını, irşat olanların ihtiyaçlarını dergâha
teslim olanların yetişen dervişlerin ihtiyaçlarını karşılamaktır, asla kendi
menfaatine göre olmamalıdır, asla devletin haksızlık menfaatleri üzerine
olmamalıdır, her faildeler halkın geleceği üzerine yatırımları olmalıdır, maddi
manevi gücü ile sahip çekilmelidir, çalışanların emek verenlerin haysiyetini
şerefini korumaktır, tehlikeye düşürmemektir, çocuk hakları vardır insan hakları
vardır ve hayvan hakları vardır tehlikeye düşürmemektir korumaktır, iş yerinden
görevlendirilenler görevlerini yanlış yapamazlar işine ihanet edemezler, ayrı
kazanç sağlayamazlar haram alamazlar rüşvet ve yolsuzluklara karışamazlar
başkalarının malına mülküne parasına puluna el koyamazlar kendi zimmetine
geçiremezler, güveni sarsar adaletini sarsar, işçinin de güvenin sarsılmaması için
işine bağlılığı yoluna bağlılığıdır, hak edilmeyeni istememektir, kendi zimmetine
hak etmediğini geçirmemektir, yolundan sapmalar yoluna ihanettir bırakılan
emanete ihanettir, yeterli maaş alan isyan etmez, hakkını alanda isyan etmez
hakkın verende yeterli isyan etmez, rızalığını kazanmaktır işverenin iş alanın
çalışanın, işletmenin, her kul haktan yolunda rızalığını almaktır şerefince
yaşayabilmesi hakka şerefli yürüyebilmesi içindir,
Kurumlar, çalışanların hizmetleri karşısında maaş ve bazı imkânlar sunarlar. Eğer
kurum, çalışanlarına yeteri kadar maaş verir ve maddi ihtiyaçlarını temin ederse, çalışanlar da
daha iyi bir motivasyon ve ruhiyeyle çalışırlar. Doğal olarak da kurumun planladığı
hedeflerine ulaşması için çaba sarf ederler. İmam Ali’ye (a.s) göre çalışanların kafi miktarda
maaş almaları gerekir. Zira çalışanların münasip bir gelire sahip olması, fesadın önlenmesi ve
ıslah ortamının oluşturulabilmesi için zaruridir. İmam (a.s), Malik Eşter’e yazdığı
ahitnamenin paragraflarından birinde şöyle buyuruyor: “Ve onlara (idarecilere) bolca rızık
(maaş) ver.”38
İdarecilerin uygun ve yeterli miktarda maaş ve imkâna sahip olması, hem
çalışanlar hem de kurum için güzel ve olumlu etkileri ve de birçok faydaları ardından
getirecektir. Nitekim İmam, idarecilerin maaşının artırılmasını tavsiye ettikten sonra bunun
bazı faydalarını hatırlatarak şöyle buyurmaktadır: “İşte bu (iş) onları, kendilerini ıslah etmeye
teşvik eder, ellerinin altındaki mallara el uzatma ihtiyacı duymazlar ve senin fermanını kabul
etmez veya emanete hıyanet ederlerse de üzerlerine bir hüccettir.”39
İmam Ali (a.s)
ahitnamenin bu bölümünde çalışanlara uygun maaş ödenmesi için üç genel sebebe dikkat
çekiyor: 1- İdareci yeterli miktarda maaş alırsa ve bununla yaşamını sürdürebilirse kendisini
ıslah etmekle uğraşabilir. Elbette bu da kendisinin ve kurumun menfaatine olacaktır. Zira
kendisini düzelten bir çalışan diğerlerinden daha iyi ve daha çok çalışır ve atandığı görevleri
layıkıyla yerine getirir. 2- Yeterli miktarda maaşın ödenmesi, çalışanın rüşvet, zimmete para
geçirme veya hırsızlık gibi mali fesatlara bulaşmamasını sağlar. Zira bu tür sapmalar
çoğunlukla maddi baskılardan ve kişinin yaşamını sürdürecek bütçeye sahip olmamasından
kaynaklanır. Bu bütçe sağlanırsa kimse haysiyetini ve şerefini, ihtiyacı olmayan bir şey için
38
A.g.e.
39
A.g.e.
30. tehlikeye atmaya yanaşmayacaktır. 3- Çalışanların mali ihtiyaçları giderilirse müdürlerin ve
mesullerin ellerinde ihlallere karşı koymak için kesin ve yeterli delilleri olacaktır. Çalışanlar
hiçbir şekilde ihlal, gevşeklik veya muhalefet için bir bahane bulamayacaklardır.
Çalışanlarla dertleşme ve onlarla ilgilenme
Koltuğa oturan koltuk meraklısı olan taht meraklısı dünyaya belini bağlayan
yolun yezidine lanet okunur, hangi mevkide hangi rütbede olursan ol evvel insan
olmak ihsanı kâmil olmak, halkın içinde olmak halkın görüşünü almak adaleti
korumak, adaletsizliğe yol açmamak, taliplerini ziyaret etmek soruşturmak darın
durdurmak arındırmak pak kıldırmak, hakkın katında ol rızalığın şehrinde mutlu
razı, rızalığını verdirmek, yüzleri kızartacak olan her şeyden sakınmak, kötüye yol
izin vermemek, Allah yolunda olmakla yoluna devam etmesini beklemek dilemek,
işinde ekmeğinde alın terinde ülkesinde mevkiinde postunda iyi olmasını
sağlamak, adaletli olmasını sağlamak adaletsiz olanın karşısın da durmak
adaletsizliğini savunmamak, adaletsizliğine karşı önlemler almak, mücadele
vermek, isyan ederken kanla değil zulümle değil savaşmakla değil evvel barışçıl
yolları aramaktır evvel sorunları çözecek yöntemle birliği baş vurmaktır, evvel
atılacak her türlü kötü adımlardan kötü örneklerden kötü hedeflerden varılması
istenmeyen adaletsizliklerden çekinmektir, inisiyatifini her zaman insanlık
uğuruna koymaktır, kurumlar idarelerin çalışmalarını bilmektir görmektir
değerlendirmektir ilerlemesinden olmaktır, gülmesini sağlamak gözlerinden yaş
akıtılmasına izin vermemektir, çözümün her alanında halletmesi gereken
yardımını esirgemeden yapmalıdır, tüm etkinlikler ile kampanyalar ile
dayanışmalar ile yanlışlığı önlemek çözümler aramak şüpheleri kaldırmak, yanlış
ilişkilere izin vermemek, ezici kırıcı gönül kırıcı olmamak gönül inciten olmamak,
her devasına hakkında gelmek, yapamadığı çözemediği geliştiremediği her
durumlarda çözüm arayışını geliştirmeli paketler açmalı projeler üretmeli, hem
kendini dinleyen hem dinletilen olmalı hem yanlışından dönen, hem de yanlıştan
dönülen olmalıdır, anne baba bağı gibi, dostluk bağı iş hayatın bağı yaşamın bağı
bütünleştirilmelidir, düşünür fikri maddeler korunmalıdır zedelenmemelidir,
sorunlara karşı sıkıntılar aşılmalıdır, böylelikle güveni arttırmak, dostunum
dediğinde arkadan hançerleyen olmadığını ispatlamaktır, dostum dediğinde bir
anne baba gibi bir tanrı gibi yakınlığı ile dertleşmek görüşmek aralarını bulmak
birim gücünü artırmak ilim kapısından girmekle vazifelerin değerini bilmek
kitabın bütünlüğü ile bırakılanın bütünlüğünü bilmek, her insanın bir kredisi
vardır kredisini düşürmemelidir, iş vereninde işçiye bir kredisi olmalıdır güveni
olmalıdır, yolunda güveni bütünleştiği kitabıdır bırakılan emanetleridir, insani
görevlerini yerine getirmek, gevşetilmeden tembelleştirilmeden getirmektir,
yolları tıkayan olmayan engeller koyan olmadan insani suç işlemeden, ilgili
alanında ilgilerin duyarlılığını var etmek, atılımlarını beklemek bilgilerinden
yararlanmak görüşlerini düşüncelerini savunmaların izin vermek, her ne fikirden
görüşten ideolojiden olsa bile dinlemek savaş açmamak, ekmeğine son vermemek
saygılı olmak hoşgörülü olmak, zalim dahi olsa Allahın yargılayacağını bilmek
yargılamaya kalkışmamak, sicil işlememesine karşı çıkmak siciliz beklemek, suç
teşkil edecek her konumdan uzak tutmak, yolsuzluğa rüşvet yol açacak her
şeyden uzak tutmak izin vermemek, görevinde ister müdür olsun ister pir olsun
ister talip olsun ister başbakan veya cumhurbaşkanı insan olmasını ülkesine
devletine faydalı olacağına faydalı işler yapacağına her yapacağı işlerin
gelişmelerin ahiretine yarar vereceğine güvence vermek, onurun şerefin
satmadan lekelemeden,