2. Servet-i Fünun, Fenlerin serveti (tekniğin
zenginliği)anlamına gelir.
Türk Edebiyatı'nın bu devrine "Servet-i Fünûn
Devri" denmesi, bu edebî hareketin Servet-i
Fünûn dergisi etrafında gerçekleşmesi ile
ilgilidir.
Servet-i Fünûn, Batı etkisinde gelişen Türk
edebiyatının 19. yüzyıl sonlarında (1896-1901)
kısa fakat yoğun bir Batılılaşma hamlesi yaptığı
dönemdir.
3. Dönemin Siyasi Yapısı
Servet-i Fünûn edebiyatının anlaşılması için II. Abdülhamit döneminin
çok iyi bilinmesi gerekir.
II. Abdülhamit tahta çıktığında (1890), Osmanlı Devleti büyük bir
bunalım içindeydi.
Milliyetçi akımların etkisiyle Balkanlar'da ayaklanmalar birbirini izliyordu.
Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyordu
93 Harbinin kaybedilmesindendolayı gelen eleştirilere daha fazla
dayanamayarak meclisi kapatır Meşrutiyet rejimine son verir ve çoğu
kişiyi sürgüne gönderir.
4. Bu arada Fransız İhtilali'nden sonra bütün dünyayı saran "hürriyet, milliyet
ve istiklal" akımlarının, özellikle Batılı büyük devletlerin çabalarıyla hızla
gelişmesi, Osmanlı'yı bunaltıyordu.
II. Abdülhamit, "özgürlükleri kısıtladığı" gerekçesiyle ciddi şekilde
eleştiriliyordu. Onun yönetim tarzı, gençler üzerinde «Ruhsal bunalımlar"
yaratmıştı.
İşte böyle bir dönemde yaşamak istemeyen gençlar diğer aydınlarla
gizlice buluşup gizli derneklerle mücadelelerini sürdürürler ve bu genç
aydınlara "Jön Türkler" (Genç Türkler) adı verilmiştir.
İdealist fikirlerle ortaya çıkan "Jön Türkler", II. Abdülhamit dö-
nemine "İstibdat Dönemi"(devr-i istibdâd) adını verdi.
5. Eski-Yeni tartışması
Tanzimat’la birlikte edebiyatta büyük bir değişim ve yenilikler
yaşanmıştır
.
Ö döneme kadar olan bölümde etkisini sürdüren Divan Edebiyatı
yerini Batının etkisine bırakmış.
Divan Edebiyatı taraftalarına (Eski) Batcılara ise (Yeni)taraftaları
denmiştir.
Bu iki taraf birçok tartışmaya girip bu iki edebiyat anlayışını
tartışmışlardır.
6. Hatta bu edebiyat anlayışının doğmasında Muallim Naci ve
Recaizade Mahmut Ekrem arasında yaşanan sert tartışmalar da
önemli rol oynamıştır
.
Muallim Naci eski edebiyata daha ılımlı bakıyordu ve bu sürecin
daha yavaş ve doğal bir şekilde geçilmesinden yanaydı.Bu yüzden
yei edebiyata daha hoşgörülü aydınları sert bir şekilde eleştirmiştir.
Ona en sert tepkiyi ise kendini yeni edebiyatın öncüsü sayan
Ekrem’den gelmiştir.Ekrem Muallim Naci’yi aynı sertlikle eleştirip bu
iki kişi etrafında gruplaşmalar meydana gelmesine sebep olmuştur.
7. Servet-i Fünûn Topluluğunun
Oluşumu
Recaizâde Mahmut Ekrem, 1895 sonunda, "Malûmat" adlı der-
gide yazan Muallim Naci’yle kafiyenin göz için mi, kulak için
mi olduğu tartışmasına girişmiş ve bu gazeteye karşı ce-
vaplarının bir kısmı Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanmıştı.
"Eski-yeni" tartışmasının bitmeyeceğini anlayan Ekrem, artık bir
ekip çalışması yapmanın yollarını aramaya başladı.
Dergi Ekrem’in Mülkiyeden öğrencisi Ahmet ihsan Tokgöz
tarafından çıkarılıyordu.
Adından anlaşıldığı gibi daha çok bilimle yazılar yayınlayan bir
dergiydi.
8. Ekrem öğrencisiyle konuşup dergiyi bir edebiyat dergisi haline
getirmiş ve başyazarlığına da Galatasaray Lisesi’nden
öğrencisi Tevfik Fikret’i getirmiştir.
Fikret’le birlikte dergi tam bir edebiyat ve sanat dergisi haline
gelmiştir.
Böylelikle başka dergilerde yazan ve Ekrem’in tarafını tutan
birçok yazar ve şair bu derginin altında toplanıp bir topluluk
oluşturmuşlar.
Böylelikle bir edebiyat topluluğu adını oluşturmuşlardır.
9. Dergi kısa zamanda gerek şekil gerek duyuş
gerekse hayaller bakımından tamamıyla Batı tarzı
şiirler, hikâyeler, romanlarla dolmaya başladı.
Türk şiirine Fransız şiirinden birçok yeni hayaller
getirildi.
Bunları ifade için yeni tamlamalar kullanıldı
.
Böylelikle (1896-1901)yılları arasında faaliyet
göstermişlerdir.
10. Tevfik Fikret:
Benim ayinim düşünüp yapmaktır. Benim dinim insan gibi
yaşamaktır.
En sakin yolculuk uykudur.
Vatanım bütün yeryüzü, milletim insanlıktır.
Sultani'yi yıkmak için önce beni yıkmak lazımdır.
Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır. Durmak zamanı geçti,
çalışmak zamanıdır.
11. Cenap Şahabettin
Akarsu, ne güzel hayat dersidir: Küçük engellerin üzerinde köpürür;
büyüklerin yanından sessizce geçiverir
En çok bolluk getiren yağmur, alın teridir.
Yalanı söküp atmadan hakikati dikmeye kalkışma; tutmaz.
Kusurumuz ne kadar çoksa, o kadar kusur ararız.
Kadın olsun, kitap olsun cildine aldanmayıp içindekilere