2. Cenab-ı Allah’ın Kuddüs* İsminin ince bir manası, sırrı * Kuddüs : Kâinattaki her şeyin temiz olmasını sağlayan, kusur ve noksanlıklardan uzak olan Yüce Allah(C.C.)
3. “ "Yeri de döşeyip düzenledik. Biz ne güzel donatıcıyız!" Zâriyât Sûresi-48
4. “ Bu kainat ve küre-i arz (yer küre), daim işler ve büyük bir fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir.
5. Halbuki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler müzahrefatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bulaşık oluyorlar ve ufunetli(kokuşmuş) maddeler her tarafında teraküm ediyorlar (birikiyorlar).
6. Eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse, içinde durulmaz; insan onda boğulur.
7. Halbuki bu fabrika-i kainat ve misafirhane-i arz o derece pak, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaşıksızdır ve ufunetsizdir ki (pis kokusuzdur ki),
8. … bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz madde ve tesadüfi kir bulunmaz, Zahiri bulunsa da, çabuk bir istihale (dönüşüm) makinesine atılır, temizlenir.
9. Demek bu fabrikaya bakan Zat, çok iyi bakıyor. Ve bu fabrikanın öyle tanzifçi (temizliği sever) bir Sahibi var ki, o koca fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim (düzenler) ve tanzif eder.
10. Ve o pek büyük fabrikanın büyüklüğü nisbetinde (oranında) muzahrafatı (atıkları) ve enkazından kalma kirli maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nispetinde temizliğine ve nezafetine dikkat ediliyor.
11. Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir, pislenir.
12. Bu saray-ı âlemdeki (kainat sarayındaki) paklık, sâfilik, nuranîlik, temizlik, mütemadiyen(devamlı) hikmetli bir tanziften(temizlemeden), bir dikkatli tathirden (temizlikten) ileri geliyor.
13. Ve eğer o daimî tathir (temizlemek) ve süpürmek ve dikkatle bakmak olmasaydı, bir senede bütün hayvanların yüz bin milletleri arzın (Dünyanın) yüzünde boğulacaklardı.
14. Ve semâvâtın fezasında tahribe ve mevte mazhar (ölümlü) olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvânâtın başlarını,
15. … belki küre-i arzın (yeryüzü küresinin) başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı,
16. … dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı. Ve bizi bu vatan-ı dünyevîmizden kaçıracaklardı
17. Halbuki, eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret (ibret amaçlı) olarak, yalnız birkaç semâvî taşlar düşmüşse de, hiç kimsenin başını kırmamış.
18. Hem zeminin(yeryüzünün) yüzünde her sene mevt (ölüm) ve hayatın değişmeleri ve döğüşmeleri yüzünden, yüz binler hayvânat milletlerinin cenazeleri ve iki yüz bin nebâtâtın (bitkilerin) taifelerinin enkazları,
19. … berr ve bahrin (karaların ve denizlerin) yüzlerini fevkalâde öyle kirleteceklerdi ki, zîşuur(akıl sahipleri), o yüzleri değil sevmek, âşık olmak,
20. … belki öyle çirkinlikten nefret edip mevte ve ademe (ölüme ve yokluğa) kaçacaklardı.
21. Bir kuş kolayca kanatlarını ve bir kâtip rahatça sayfalarını temizlediği gibi,
22. … bu tayyare-i arzın (Dünya uçağının) ve bu tuyur-u semâviyenin (Gökyüzü uçaklarının) kanatları ve bu kitab-ı kâinatın sayfaları da öylece temizleniyor, güzelleşiyor ki,
23. … âhiretin hadsiz güzelliğini görmeyen ve imanla düşünmeyen insanlar, dünyanın bu temizliğine, bu güzelliğine âşık olurlar, perestiş ederler.
24. Demek bu saray-ı âlem ve bu fabrika-i kâinat, ism-i Kuddûs’ün bir cilve-i âzamına (Kuddüs isminin büyük bir yansımasına) mazhardır ki (göstermektedir ki),
25. o tanzif-i kudsîden (Kusursuz ve eksiksiz temizlikten) gelen emirleri, değil yalnız denizlerin âkilü’l-lâhm (et yiyen) tanzifatçıları (temizlikçileri) ve karaların kartalları,
26. belki kurtlar ve karıncalar gibi, cenazeleri toplayan sıhhiye memurları dahi dinliyorlar.
27. Belki o kudsî evâmir-i tanzifiyeyi, bedende cereyan eden kandaki küreyvât-ı hamrâ ve beyzâ dahi dinleyip bedenin hüceyrâtında tanzifat yaptıkları gibi, nefes dahi o kanı tasfiye eder, temizler.
28. Ve o emri, gözkapakları gözleri temizlemek ve sinekler kanatlarını süpürmek için dinledikleri gibi,
32. Sonra, gökyüzünü çok zaman kirletmemek için, çabuk süprüntülerini toplayıp kemâl-i intizamla (mükemmel bir düzenle) çekilir, gizlenir.
33. Göğün güzel yüzünü ve gözünü, silinmiş ve süpürülmüş, parıl parıl parlar gösteriyor.
34. Ve o evâmir-i tanzifiyeyi (temizlik emirlerini) , yıldızlar, unsurlar (elementler), madenler, nebatlar (bitkiler) dinledikleri gibi, bütün zerreler dahi dinliyorlar ki, hayret-engiz tahavvülât (hayrete değer değişim ve dönüşüm) fırtınaları içinde o zerreler nezafete (temizliğe) dikkat ediyorlar.
35. Bir yerde lüzumsuz toplanmıyorlar, kalabalık etmiyorlar. Mülevves olsalar (kirlenseler) çabuk temizleniyorlar.
36. En temiz ve en nazif ve en parlak ve en pâk vaziyetleri, en güzel, en sâfi, en lâtif (hoş) suretleri (biçimleri) almak için, bir dest-i hikmet (hikmet eli) tarafından sevk olunuyorlar.
37. İşte bu tek fiil, yani, bir tek hakikat olan tanzif (temizlik) , ism-i Kuddûs gibi bir İsm-i Âzamdan (büyük bir isimden) ,
38. … kâinatın daire-i âzamında (büyük dairesinde) görünen bir cilve-i âzamdır ki (büyük bir yansımasıdır ki),
39. … doğrudan doğruya mevcudiyet-i Rabbâniyeyi ve vahdâniyet-i İlâhiyeyi (Allah’ın varlığını ve birliğini),
41. Evet, kâinat sarayını ter temiz tutan bu ulvî (yüce), umumî tanzif (her taraftaki temizlik), elbette ism-i Kuddûsün cilvesi ve muktezasıdır (gereğidir).
42. Evet, nasıl ki bütün mahlûkatın (yaratılmışların) tesbihatları ism-i Kuddûs’e bakar; öyle de, bütün nezafetleri (temizlikleri) de Kuddûs ismini ister.