2. “ Nasıl cüz’iyat (küçük şeyler) ve neticelerde ve teferruatta (ayrıntılarda) kemâl-i hikmet (tam bir hikmet ve gaye) ve cemâl-i san’at (Eşsiz, güzel bir sanat) görünüyor.
3. Öyle de: Tesadüfî ve karışık tevehhüm edilen (sanılan) küllî (büyük) unsurların, büyük mahlûkatın zâhiren (görünüşte) karışık vaziyetleri dahi,
11. Sâir (bir çok) hakîmane, kerîmane faidelerinin ve vazifelerinin şehadetiyle gayet mühim (son derece önemli) ve kesretli (bir çok) vazifelere koşuyorlar.
12. Demek o dalgalanmak bir Sâni-i Hakîm (Hikmet Sahibi Yaratıcı) tarafından bir tavziftir (görevlendirmedir), bir tasriftir, bir kullanmaktır.
13. Dalgalanmaları ise, emr-i Rabbânînin (Allah’ın emrinin) çabuk yerine getirilmesine sür’atle çalışmaktır.
23. bir Sâni’-i Hakîm’in tezyini (süslemesi) ile, tertibi ile, tedbiri ile, tasviri ile olduğunu,
24. … onlara müteallik (ait) hakîmane faideleri ve mesalih-i hayatiyye (Hayat için gerekli, lüzumlu olan şeylere)…
25. … ve levâzımât-ı insânîyye ve hâcât-ı hayvaniyyeye (insanların ve hayvanların ihtiyaçlarına) muvafık (uygun) bir tarzda ihzârları (hazırlanmaları) gösteriyor.
44. İşte ziyâdan (ışıktan) tut, tâ Kamer’e kadar saydığımız küllî (Büyük) unsurlar gayet geniş bir tarzda ve büyük bir mikyasta (ölçüde) bir pencere açar.
45. Bir Vâcib-ül Vücûd’un vahdetini (Allah’ın Varlığını ve Birliğini) ve kemâl-i kudretini (Sonsuz Mükemmel Gücünü) ve âzamet-i saltanatını (saltanatının büyüklüğünü) gösterir, ilân ederler.”