1. Eşine haksızlık eden kimse, zalim olur. Zalimin hasmı sadece resulullah değil, Allah da
onun hasmıdır. “İçinizden zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!” (Furkan,
25/19); “Zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.” (Şura, 42/8)
mealindeki ayetlerde bu gerçeğin altı çizilmiştir.
(Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir [aile reisidir]. Çünkü Allahü teâlâ, bazı
kullarını, bazı hususlarda bazısından üstün yaratmıştır. Hem de erkekler,
kendi mallarını, onlar için sarf ederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itaat
eder ve kocalarının haklarını gözetirler. Kocaları hazır olmadıkları zaman,
onların namuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımıyla korurlar. Hıyanet
etmesinden korktuğunuz kadınlara, karı koca haklarını öğretin ve tatlı
sözlerle nasihat edin, onları yatağınızdan ayırın. Yine de, uslanmaz iseler,
hafif dövün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın, kendilerini incitecek
bahane aramayın.) [Nisa 34]
Görülüyor ki, mala ve namusa hıyanet etmeyen kadınları dövmek değil, onları
hiçbir suretle üzmek caiz değildir. Namusa ve mala hainlik edenlere, her kanun,
ağır ceza vermektedir. İslamiyet, kadınlara çok kıymet verip, çok acıdığı için,
hain olanlarını, kanun pençesine düşürmeden önce, hafif vurmakla ıslah
edilmelerinin de, tecrübe olunmasını emretmektedir.
Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara gelince, evvela kendilerine nasihat edin, sonra
yataklarında onları yalnız bırakın, yine dinlemezse dövün." (Nisa, 4/34)
''bu ifadede kadın demek nâşize (serkeş), âsiye (isyankâr) karı demek olmadığı da
unutulmamak lâzım ''
"Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden
bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak
isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden
haberdar olandır."(Nisa, 4/34, 35)
Ey peygamber; kadınları boşadığınız zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti sayın.
Rabb'iniz Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Ancak
apaçık bir edepsizlik yaparlarsa (fuhuş) başka..."(Talak, 65/1)
Burada hadislerden kadınlara mesaj var onları okuyun anlamanıza yardımcı olacaktır inşaAllah
Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış
olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları
sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden
hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur. (nisa 19)
Burada Kuranda geçen kelimelerin aslen Türkçeye çevrildiğinde değişik mecaz anlamlarında
değişime uğrayabiliyor bkz:http://medyabar.com/koseyazilari/7039/islamda-kadini-dovmek-var-
mi.aspx
"De ki: 'Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız
mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah'tan, Rasulünden
2. ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, o hâlde Allah emrini getirinceye kadar
gözetleyin. Allah fasık kavmi hidayete erdirmez." (Tevbe, 9/24)
"Ey iman edenler, eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazıları size düşmandır.
Onlardan sakının..." (Teğabun, 64/14)
"Ey Nebi, eşlerine söyle: Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin
size müt'a (mehrinizi) vereyim ve sizi güzellikle salayım. Eğer siz, Allah'ı ve ahiret
yurdunu istiyorsanız Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük mükafat
hazırlamıştır." (Ahzab, 33/28-29)
"Gündüz karısını köle gibi kırbaçlayan birisi akşam onunla aynı yatağa nasıl
girecek?" (Buhârî, "Nikâh", 93; Ebû Dâvûd, "Nikâh", 60)
Çağdaş tefsircilerden İbn Âşûr'a göre Atâ, âyet ve hadislerin farklı durumlara göre farklı
hükümler getirdiğini anlamış, öğüt ve küsmenin kocaya, tecavüzün şiddetine göre sopa vb.
müeyyide uygulamanın ise kısmen kocaya, genel olarak da yönetim ve yargıya (ülü'l-emre)
ait bulunduğu sonucuna varmıştır. Koca iyi niyetle (ıslah etmek ve aileyi korumak
maksadıyla) ve sınır aşmadan, kadına zarar vermeden -nâşize olan eşine- birkaç sopa
vurursa buna izin verilecektir, sınır aşılır, bu izin kötüye kullanılırsa ülü'l-emr kocaların
eşlerini sopalamasını kesin olarak yasaklayabilecektir (V/43-44).
Hz. Ömer'in Mekke halkı ile Medine halkını, kadınlara hâkimiyet bakımından
karşılaştırdığı şu sözleri de toplum değiştikçe ilişki ve davranışların da değişebileceğini
göstermektedir:
"Biz muhacirler kadınlarımıza hâkimdik, sözümüzden çıkmazlardı, Medine'ye
gelince gördük ki, Medine'nin yerli kadınları kocalarına hâkim durumdalar, bu
defa bizim kadınlarımız da onlara benzemeye, onlar gibi davranmaya
başladılar." (Buhârî, "Nikâh", 83; İbn Âşûr, V/412).
Ata gibi bazı âlimlerin dediği gibi, Hz. Peygamber (a.s.m)’in bu “dövme” ruhsatını asla
kullanmaması (Ibn Mâce, nikâh 51) ve “Eşini döven sizin hayırlınız değildir.”(Hâzimî, el-
itibâr, 142) diye buyurması, -caydırıcı bir unsur olarak Kur’an’da yer almasına rağmen-, bu
ruhsatın kullanılmasının uygun olmadığının bir kanıtı olarak değerlendirilebilir(bk. İbn
Aşur, Nisa, 4/34. ayetin tefsiri).
“Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz
çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah
yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi
geçinir ve Allah'tan korkarsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.” (Nisa, 4/128).
Âyette, erkeklerin "kavvâm" (hakim, idareci, kayyum)olmasına iki sebep gösteriliyor:
Bunlardan birisi vehbî (Allah vergisi) dir ki, "İnsanların bazısını diğerlerine üstün
kılması" cümlesiyle ifade edilmiştir. Ancak bu ifade öyle ince bir güzelliğe sahiptir ki, en
azından ev reisliği konusunda erkeklerin üstünlüğüne işaret etmekle beraber,
açıkça "erkekleri kadınlara üstün kıldığı için" denmemiş de, "İnsanların bazısını bazısına
üstün kıldığı için" buyurularak, üstünlük her bakımdan (mutlak manada) erkeklere
verilmemiş, böylece kadının da erkekte bulunmayan bazı meziyetlere sahip olmakla, ondan
üstün olabileceği yönlerinin bulunabileceğine işaret edilmiştir. (Elmalılı, III/ 1348)
3. Bu vehbî (Allah vergisi) olan sebepte, yani idarecilik kabiliyetinde nâdir de olsa bazı
kadınlar kocalarından daha başarılı olabilirler. Bu durumda ikinci ve kesbî (iş sahasında,
cinsiyete dayalı rolle ilgili) olan sebep yine erkeklerin "kavvâm" olmasını gerektiriyor ki,
bu, ev için harcama yapma, dolayısıyla kazanma sorumluluğunun erkeğe yüklenmiş
olmasıdır. Bu erkeğin "kavvâm" oluşunun kesbî (kendisinin oluşturduğu) sebebidir.
Elmalılı Merhumun ifadesi ile, "şu halde, eşinin hakkını yerine getirmeyen, kadın malına
göz diken ve harcama (infak) görevini yapmayan ve ailenin ırz ve namusunu korumayan
erkekler "ricâl= kâmil erkekler" den sayılmazlar"(age. II/1350) Dolayısı ile dövme izni
verilen erkeklerden olamazlar. (bk. Kurtubî V/169)
Âyette geçen anahtar kelimelerden biri de “nuşuz”dur."Nüşûz" kelimesinin
kökündeki "yükseklik" ânlamından hareketle; baş kaldırma, isyan, hukukunu tanımama,
eşlerden her birinin diğerini ikrah etmesi gibi manalara gelir. (bk. Kurtubî V/ 170-171;
Elmalılı II/1351) Şu halde bu âyetle kendisine dövme hakkı verilen erkek "kavvâm"
olabilme vasfına sahip "kâmil erkek" (bk. Elmalılı, age) tir ve dövülmesine müsaade edilen
de kadın değil, "nâşize"dir:
Peygamberimiz (a.s.m)’in Veda haccında konuyla ilgili olarak söylediği şu sözleri, ilgili
âyetin de bir nevi açıklaması durumundadır:
“Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Onlar, Allah’ın yanınızdaki aveneleridir.
Onların da sizin hoşlanmadığınız/istemediğiniz kimseleri evinize almamaları
sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Şayet öyle bir şey yaparlarsa (istemediğiniz
kimseleri evinize alırlarsa), -onların canını yakmadan- dövebilirsiniz.
Memleketin örfüne göre onları giyindirmek, yedirip içirmek sizin
görevinizdir.”(Müslüm, Hac,147; İbn Kesir, Nisa 34. âyetin tefsiri).
Görüldüğü gibi bu hadis-i şerifte “kadını dövme ruhsatı”, erkeğin istememesine rağmen
kadının bir kimseyi eve alması gerekçesine bağlanmıştır. “erkeğin istemediği,
hoşlanmadığı kimse”, şüphe uyandıran bir konumda olan kimse anlamına gelir.
Aslında evin içerisinde kendisine terettüp eden görevlerini yapmaması
da “nüşuz/serkeşlik” anlamına gelmekle beraber, bunun en kritik noktası, erkek açısından
şüphe uyandıracak davranışlarda bulunma hâlidir. Öyle anlaşılıyor ki, âyette söz konusu
edilen“nüşuz/serkeşlik” de ailenin huzurunu içten dinamitleyen “şüpheli ortam” anlamına
gelir.
Nitekim ilgili âyette (Nisa, 4/34) -meal olarak- yer alan: “O halde iyi kadınlar(…)
kocalarının gıyabında/yokluğunda, onların hukuklarını, onurlarını koruyan
kadınlardır,..” cümlesinden de böyle bir işareti görmek mümkündür. Kur’an’ın, bu
ailevî“kaba davranışı”, zor sezinlenebilecek “çok kibar” bir kalıpta anlatması, onun ifade
inceliğini ve nezaketli üslubunu göstermektedir.
İşte, böyle bir ortamı hazırlayan bir kadının -hadiste ifade edildiği şekilde- hafifçe
dövülmesi, şişirilmiş balon haline gelen erkeğin şak diye patlamaması, yuvayı bir anda
dağıtmaması için, hikmetli bir sübap görevini yapacak ve adamın kafatası tenceresinde
kaynayan türlü, türlü şeytanî telkinlerden uçuşan buharların yavaş, yavaş beyni terk
etmesine imkân sağlayacaktır. Bununla beraber, âyette“önce öğüt, sonra uzak-küs durma,
en son çare olarak da dövmenin” sahneye konulmasının ön görülmesi, Allah’ın adalet, ilim
ve hikmetine inanan kimselerin üzerinde uzun uzadıya düşünüp kavramaya çaba
göstermeleri gereken bir hikmet tablosudur.