SlideShare a Scribd company logo
1 of 48
Download to read offline
Editör
İlker Varol
Grafik/Tasarım
Ahmet Basri Karakuş
Himmet Emre Çimen
Yazım Ekibi
Muhammed Âsım Bacaklı
Sude Reyyan Eşit
Şerife Nisa Acun
Basım
Mayıs 2018
İÇİNDEKİLER
Ümmettir Kudüs..............................................3
Kudüs Bizi Bekliyor,Hâlâ............................4-7
Tel Örgüler Altında
Bekleyen Sevdâm Kudüs............................8-11
Kudüs’te İş Başa Düştü............................12-15
Kudüs Tarihi.............................................16-27
İntifâda Selâm Sana Şanlı Kavga.............28-33
Diz Çökmeyen Dağ..................................34-39
Zulüm Bizdense
Ben Bizden Değilim.................................40-41
II.Abdülhamid Han..................................42-43
Sultan Abdülhamid Han’ın
Filistin Vasiyeti........................................44-45
Kaynakça Ve Notlar......................................46
ÜMMETTIR KUDÜS
Kudüs bizim için ne ifade ediyor? İlk önce bunu sorgulamalıyız
galiba. Vicdanımızı rahatlatmak için meydanlarda attığımız sloganlar
mı, yoksa mücadelesini hayat boyu vereceğimiz bir dert mi? Hayat boyu
demem kendimize olan bir güvensizlikten değil tabi ki veya Kudüs’ün
bizim olacağına dair inançsızlığımdan da, bilakis biz iman ediyoruz ki
Kudüs bizim olacak. Ancak şunu bilmeliyiz ki bizim Kudüs davamız sa-
dece bir belde değil aynı zamanda bir ümmet davasıdır isim değişebilir,
kahramanlar değişebilir ancak değişmeyecek tek şey vardır ki: Zalim ile
Adilin sürre gelen kavgası…
Sanıyorum ki şu an davamızdaki en büyük eksik ise biziz.
Önümüzde ‘daha ne kadar insafsız olunabilir’ dedirten zalim bir millet
var ancak ne üzücü ki karşılarında kükreyemiyoruz. Zulme başkaldıraca-
ğımıza kendi nefsimize zulüm ediyoruz, daha bizim olduğunu iddia et-
tiğimiz yerin neresi oluğunu tartışıyoruz(bk. Mescid-i Aksa sarı kubbeli
cami mi, kıble cami mi?) “Allah insanı iddiasından vurur” diyor ya İsmet
Özel işte biz de tam olarak iddiamızdan vurulduk ve tedavimizi aramak
yerine acı çekmeye devam ediyoruz…
Şu an ise iddialarımızdan sıyrılmalıyız artık,“Batı’nın gücü; mo-
dada tanrısızlıkta gece kulüplerinde ve ahlaksız gençliğinde değil, hay-
ranlık bırakan çalışkanlıklarında, ısrarlı gayretleri ve sorumluluklarında
yatıyor” diyen Aliya’ ya kulak verip Batı’ya Batıvâri cevaplar vermeli-
yiz. Geç katıldığımız bu yarışta onlardan daha fazla çalışmalıyız ki geçe-
lim onları ilim ile kuşandıktan sonraysa zalime kaşı ayaklansın içimizde-
ki ruh, merhametimiz ise daim olsun masuma, zira bizim düşmanlığımız
ancak zalimlere karşıdır, şunu da asla unutmayalım ki: Kurtulmak için
Kudüs’ün bize değil, bizim Kudüs’e ihtiyacımız vardır…
Sude Reyyan Eşit
3
Uzun süren birçok şey
gibi, işgaller de kanıksanıp nor-
malleşiyor. Bunun en rahatsız edi-
ci sonucuysa, durumu düzeltmek
için bir şeyler yapma enerji ve
heyecanının yok olması. İsrail’in
Kudüs ve diğer Filistin kentleri-
ne 1967’den bu yana uyguladığı
işgal ve yıldırma politikasının,
İslâm dünyasını kapsamlı bir şe-
kilde harekete geçirememesinin
nedeni de bu. Anormal şeyler nor-
malleşti, şaşırma eşiği kayboldu,
ellerde-kollarda derman kalmadı.
Oysa, işgalin bütün ağırlı-
ğına rağmen yapılabilecek çok faz-
la şey var. Bugün dünyanın kayda
değer ülkeleri, Kudüs’te küçücük
de olsa bir iz bırakabilmek için
birbiriyle yarışıyor. Farklı din ve
mezheplere ait ibadet alanları aynı
zamanda siyasi rekabet ve çekişme-
lerin de merkezi olduğundan, ‘Ku-
düs’e müdahale arzusu’her ülkenin
uluslararası ilişkiler ajandasında
ön sıralarda kayıtlı duruyor. Hal
böyleyken, İslâm dünyası atılacak
somut adımlar ve bırakılacak izler
konusuna daha fazla kafa yormalı.
Türkiye, Kudüs ve Filis-
tin’le ilgili inisiyatif alma nokta-
sında belki de en aktif Müslüman
ülke. Resmi ya da sivil yollardan,
meseleye ilgi büyük. Ancak prob-
lemlerin hacmi ve derinliği nede-
niyle, şimdiye kadar yapılan hiçbir
şey yeterli ve tatmin edici değil.
Gayretlerin, tempoyu hiç düşür-
meden sürdürülmesi gerekiyor.
Türkiye’nin, Filistin’e doğ-
rudan ulaştığı belki de en önemli
kanal Türk İşbirliği ve Koordi-
nasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA).
TİKA tarafından Filistin toprak-
larında şimdiye kadar 389 proje
gerçekleştirilmiş. 71’i Kudüs’te,
123’ü Gazze’de, 195’i de Batı Şe-
ria’da hizmete sunulan bu projele-
rin rakamsal dağılımı ise şu şekil-
KUDÜS BİZİ BEKLİYOR, HÂLÂ...
4
de: İdari altyapı (93), eğitim (68),
toplumsal altyapılar (50), sağlık
(46), acil yardım (40), ortak tarihi
ve kültürel miras (34), su ve sani-
tasyon (25), STK’ların desteklen-
mesi (19) ve üretim sektörü (14).
TİKA çalışanlarının ger-
çek bir özveri ve sabırla yürüttü-
ğü bu projeler, Filistinliler nez-
dinde Türkiye’nin bölgeye olan
samimi ilgisini gösteren güçlü
bir işaret. Özellikle işgal altında-
ki bölgelerde halkın yaşamına di-
rekt şekilde dokunan çalışmalar,
siyasetin çoğu defa kuramadığı
köprülerin de kurulmasına hizmet
ediyor. Bu yönüyle TİKA, Filistin
davasına hizmet noktasında, Tür-
kiye’nin bölgeyle en hayati bağ-
lantılarından birini oluşturuyor.
Bunun dışında IHH baş-
ta olmak üzere çok sayıda STK
ve yardım kuruluşu da işga-
lin acılarının azaltılması için
yıllardır bölgede faaliyette.
***
Kudüs davası, kurum ve
kuruluşların çalışmalarının ötesin-
de, bireysel olarak hepimize bazı
sorumluluklar da yüklüyor. Ku-
düs’ün sadece bir şehirden ibaret
olmadığını, topyekûn bir şuur ve
silkinme vesilesi olduğunu bize
hatırlatacak sorumluluklar bunlar.
Her şeyden önce, Kudüs’ün
dini ve tarihi önemini yeniden
düşünmeye ihtiyacımız var. Bu
muhteşem İslâm şehrinin tarihsel
serüveniyle ilgili zihinlerimizde
hiçbir boşluk kalmamalı. Ta kuru-
luşundan başlayarak, adım adım
bütün kronoloji akıllara kazınmalı.
Hangi dönemde Kudüs’ün başına
ne geldi, şimdiye kadar Kudüs’te
kimler hangi izleri bıraktı, şeh-
re kimlerin emeği geçti… Hep-
si, kusursuz biçimde bilinmeli.
Uzun ve sabırlı okumalar
gerektiren bu ilk aşama tamam-
landıktan sonra, Kudüs’ü günlük
hayatımızın rutinleri arasına da
almamız gerekiyor. Ki böylece,
okuyup öğrendiklerimiz sıradan
malumatlara dönüşmesin. Bunun
için, Kudüs’e yapılacak iyi bir
seyahatle işe başlayabiliriz örne-
ğin. Böylece teorik bilgiyi pratik-
le de birleştirme imkânı doğacak.
Kudüs’ü ziyaret, oradaki Müslü-
manlara moral ve destek olma-
sı bakımından da ayrıca önemli.
Kudüs’ü hayatımızın bir parçası
haline getirmenin bir diğer yolu,
onu aile ve arkadaş çevremizde
sık sık gündeme almak. Evlerimiz-
de çocuklarımızı bilinçlendirmek
için bir “Kudüs kumbarası” olsun
mesela. Kudüs’e gittiğimizde ya
da gidenlerle ulaştırılmak üze-
re, Kudüslü Müslümanlara pay
ayıralım kendi bütçelerimizden.
Sohbetlerimizde Kudüs
mutlakageçsin.Oradaolup-bitenle-
ri muhakkak her gün düzenli şekil-
de takip edelim. “Kudüs’te bugün
5
acaba ne oldu?” sorusunun cevabı-
nı, tıpkı en yakınlarımızı ettiğimiz
gibi merak edelim. Kudüs’le ilgili
tarihi ya da güncel bir şeyler oku-
madan, günümüz tamamlanmasın.
Tüm bu sorumlulukla-
rı titizlikle yerine getiren bi-
reylerin çoğaldığı bir İslâm
dünyası, Filistin ve Kudüs’le il-
gili daha mantıklı ve kalıcı adım-
lar da atmaya başlayacaktır.
***
Kudüs’e aslında umdu-
ğumuzdan çok daha sıkı bağ-
larla bağlı olduğumuzu gös-
teren bir anekdotla bitireyim:
Hz. İsa’nın çarmıha ge-
rildikten sonra dirilip gökyüzüne
yükseldiğine inanılan noktaya inşa
edilen Kıyâme Kilisesi, Hıristi-
yanlar için yeryüzündeki en kutsal
mabetlerden biridir. Kilisenin avlu-
suna girerken başınızı biraz yukarı
kaldırdığınızda, tam karşıda ahşap
bir merdiven görürsünüz. Bu mer-
diven 1757’den beri oradadır ve hiç
kimse de onu yerinden oynatamaz.
Hikâyesi oldukça ilginç:
Osmanlı döneminde, Hı-
ristiyanlar arasında kiliseye kimin
hâkim olacağıyla ilgili ihtilaf ça-
tışma boyutuna varınca, Sultan
3’üncü Osman 1757’de bir ferman
yayımladı. Fermana göre, kilise,
Kudüs’teki 6 Hıristiyan mezhe-
binin ortak malı ilan edildi ve en
ufak bir değişikliğin bile oybir-
liğiyle yapılması hususu karara
bağlandı. Ferman, o zaman kilise
ne durumdaysa o şekilde korun-
masını da öngördüğünden, balkon-
daki merdivene de dokunulmadı.
Kıyâme Kilisesi’nin yö-
netiminde hâlâ Sultan 3’üncü
Osman’ın o ünlü fermanı esas
alınıyor. Aradan geçen onca yıla
rağmen, Osmanlı Kudüs’te ada-
leti sağlamaya devam ediyor.
Taha Kılınç
Yeni Şafak
10 Aralık 2016
6
7
Kudüs ruhtur, Kudüs isyan-
dır, direniştir ve etkisi kıtalar üstü
olan siyasi bir dildir. Kudüs sade-
ce Filistin değildir, sadece “Kudüs
Günü” söylemleriyle sınırlı değil-
dir.
Öncelikle şundan bahset-
mem gerekiyor; Kudüs’ü kur-
tarmaktan bahsediyoruz ama
‘Kudüs’ü neden kurtarmak zorun-
dayız?’ sorusuna iyi bir cevap bul-
mamız lazım. Yani Kudüs bizim
neyimiz olur?
Bir insan niçin ölür? Bir in-
san bu ülke için ölür değil mi? Peki
bu ülke için niye ölürüz? Çünkü
burası bizim vatanımız. İnsan; va-
tanı için, inancı için, namusu için,
ölür de öldürür de.
Peki, Kudüs ile ülkemizin
nasıl bir bağı olabilir acaba? Ku-
düs bizim vatanımız mıdır? Kudüs
bizim pekâlâ vatanımızdır.
Biz vatan deyince ‘Gönül
coğrafyamız’ diye bir ifade kulla-
nırız. Yâni iman bağıyla bağlan-
dığımız insanların yaşadığı her
yer bizim vatanımızdır. Biz müs-
lümanlar gönlümüzdeki hudutları
kaldırmışız. Dün nasıl Kudüslüle-
rin Çanakkale’yi İngilizlere teslim
etmedikleri gibi, bügün de bizler
Kudüs’ü Siyonizm’in eline teslim
etmeyeceğiz inşallah.
Ezanı duyduğun her toprak
vatanındır senin!
Onun için; o Kudüs ile Şam
ile Bağdat ile aramızdaki uhuvvet
bağını yeniden kurmak zorundayız.
‘Vatan toprakları’ deyince
Lozan’la çizilmiş sınırlar gelmeye-
cek aklımıza çünkü o sınırları biz
çizmedik, o sınırları başkaları çiz-
di.
Misâk-ı Millî sınırlarından
taşmak zorundayız, başka memle-
ketler de var bizim için...
Nuri Pakdil’in dediği gibi;
TEL ÖRGÜLER ALTINDA
BEKLEYEN SEVDÂM; KUDÜS...
8
Kudüs anadır, göklerin övüncüdür
Kudüs. İlk kez Kudüs’e doğru sec-
de ettik, Mîraç hediyemiz namaz
orada farz kılındı.
Kudüs sadece Filistinlilerin değil,
Arapların değil Hz. Muhammed’e
( sallallahû aleyhi ve sellem) üm-
met olan herkesindir.
Kudüs bizim sürekli cihâdı-
mızdır.
Biz Kudüs’ü çok sevdik.
Orayı sahiplendik ve “Kudüs bi-
zimdir” dedik. Bildik ki Kudüs
“Bizimdir!” diyenindir.
Bunun içindir ki davamız-
dır Kudüs.
Peki, gelelim Kudüs’ü nasıl
kurtaracağımıza;
Selahaddin Eyyûbi, Haçlı seferle-
rinden sonra Kudüs’ü Haçlılardan
alan komutanımızdır. Yıl 1187...
Osmanlı’dan öncesi. Haçlılar Müs-
lüman coğrafyalardan yürüye yü-
rüye, koşa koşa Kudüs’e gelmişler.
Kudüs’ü almışlar ve oraya hükme-
diyorlar. Selahaddin Eyyûbî Cuma
namazındayken ona dediler ki:”Ne
duruyoruz artık şu Kudüs’ü fethet-
sek ya!” Selahaddin Eyyûbî:”Yarın
sabah namazında bu konuyu konu-
şalım.” diyor.
Sabah namazında Selahad-
din Eyyûbî aynı camiye geliyor ve
bakıyor ki camide kimse yok. Son-
ra şu tarihi sözleri sarf ediyor:”Cu-
ma namazında bu camileri doldur-
duğunuz gibi sabah namazlarında
da bu camileri doldurduğumuz gün
Kudüs’e yürüyebiliriz.”
Havaî nutuk atmaya, slo-
ganlar söylemeye herkesin gücü
yeter lâkin iş fedakârlık yapmaya,
kendimizi değiştirmeye, sabah na-
mazlarına kalmaya gelince işler
değişmeye başlıyor.
Bizler ne zaman sabah na-
mazına kalkma konusunda has-
sasiyet gösterirsek, kendimizi
değiştirirsek yani, kendimizden
işe başlarsak o zaman Kudüs’ü
kurtarmaya başlamışız demektir.
Unutmayalım ki; kutlu yürüyüşler
küçücük bir adımla başlar.
Kudüs’ü kurtarmak isti-
yorsak sabah namazlarını ve diğer
namazları ihmal etmeyeceğiz, im-
kânımız olduğu kadar cemaatle kıl-
maya çalışacağız çünkü biz ‘Sabah
Namazı’ Ümmetiyiz.
Bu bahsettiklerimi hep be-
raber yaparsak bir sonuca ulaşaca-
ğımızı da unutmamalıyız.
Bir haber okumuştum; Av-
rupa’da bir şehirde yerel bir takım
böyle hayat memat denecek bir
maça çıkıyor. 90+1’ de beraberlik
var ve takım gol atsa bir üst lige çı-
kacak gibi bir durum var.
90+3’te o yerel takım bir
gol atıyor ve o şehirde herkes se-
vincinden havaya uçuyor. Aynı
anda o şehirde bir üniversite dep-
rem ölçümü yapıyor. Tam o golün
atıldığı saniyede şehirde deprem
oluyor. Yâni seyircilerin zıplama-
sından yer sarsılmış.
Bir şey hep birlikte yapıldı-
9
ğında, beraber tavır gösterildiğinde
bir kişinin yapmasından çok daha
büyük etkiler ortaya çıkıyor ama
şunu da unutmayacağız; her bütün
birer parçadan oluşuyor. Yaptığı-
mız bütün işleri hayal edelim, ha-
yatımızı hayal edelim, okulumuzu,
evimizi, ailemizi, akrabalarımızı
hayal edelim. Bunların her biri
bizim hayatımızı oluşturan küçük
küçük parçalar. Tek bir tanesi bile
ihmal edildiğinde bütün yap-bozun
şekli bozuluyor.
Bu Ümmetin Gençleri yap-
boz gibi her bir parçası aslında kü-
çük olmasına rağmen şeklin âhen-
ginin ana parçası gibi düşünmeli
kendini.
Bir savaşta; bir nalbant, sü-
vari atlarının ayaklarındaki nalları
işliyormuş. O nalları yaparken o
kadar ince bir işçilik yapıyormuş
ki en ufak noksana sahip çiviyi
kullanmıyormuş. Nalbanta sor-
muşlar:”Atın ayağındaki nalın bir
çivisine ne diye bu kadar özen gös-
teriyorsun?”
Nalbant:”Öyle deme; bir çivi, bir
nalı düşürür, bir nal, bir süvariyi
düşürür, bir süvari, bir ordunun ye-
nilmesine sebep olur.” demiş.
Her ne yapıyorsak, nere-
deysek; öğrenciysek, işçiysek, mü-
hendissek, bulunduğumuz nokta-
nın o çivi kadar basit olsa bile, bu
davanın en önemli unsuru olduğu-
muzu unutmamamız gerekir.
Kudüs’ü iyi talebeler oldu-
ğumuz zaman, iyi mühendisler ol-
duğumuz zaman kurtaracağız.
Bugün israil, Kudüs’ü nasıl
elinde tutuyor zannediyoruz. Bir
mucizeyle mi veya hayali bir şeyle
mi? Bugün israil Kudüs’ü tekno-
lojiyle, silahlarıyla elinde tutuyor.
Küresel ekonomi içerisindeki eko-
nomik destekleriyle, ‘Soros’ gibi
tetikçileriyle elinde tutmuyor mu?
Bizler çok çalışmalıyız;
Gücü elinde bulunduran Kudüs’ü
elinde tutar, bilgiyi elinde bulundu-
ran gücü elinde bulundurur, bilgiyi
elimizde bulundurmak için çalış-
maya ihtiyacımız var.
Bu değişim belki 10 yıl,
belki 50 yıl, belki 100 yıl sürecek
ama Kudüs’ü kurtaracağız inşal-
lah, hamd olsun bundan hiçbir şüp-
hemiz yok. Bu kurtuluşta bizim ne
kadar payımız olacak ona herkes
kendi karar verecek.
Şu cesarete de sahip olma-
mız lazım: Eylemler yapıyoruz,
sloganlar atıyoruz bunlar imanımı-
zı, aşkımızı, şuurumuzu, bilincimi-
zi diri tutan şeyler. Bazıları bunları
katı, böyle hoyratça eleştiriyor;”
Bağırıp duruyorsunuz, ne işe yarı-
yor bunlar, bak adam hâla istediğini
yapıyor.” diyor. Biz sloganlarımızı
kendimiz şahit tutuyoruz. Tabii ki
bununla yetinmeyeceğiz. Çalışıp
gayret edeceğiz. Hepimiz ne kadar
iyi Müslüman olursak Kudüs o ka-
dar erken kurtulacak.
Kudüs’ü biz kurtaracağız,
Allah onu bize nâsib etsin ama Ku-
düs’ü kurtarmanın yolunun bizzat
10
kendi gönlümüzden geçen bir yol
olduğunu unutmayalım.
Eylemlerimiz, inancımız,
irademiz ve imanımız inşallah Ku-
düs’ü kurtaracak. Bunun için hepi-
miz ortak çaba sarf etmek zorunda-
yız.
Bir gün daha gür ve daha
müessir olarak geri geleceğimize
İmanımız, yarın sabah güneşin do-
ğacağına olan itimadımızdan daha
fazladır. Dik durun, erimeyin, kü-
çük düşünmeyin, büyük düşünen-
lerle birlikte olun!
Allah’a, Müslüman’ın tek
sığınağı olan Allah’a emanet olun!
“ Üzülmeyin, gevşemeyin; eğer
gerçekten iman etmişseniz üstün
gelecek sizlersiniz!”
Sure Âl-i İmran| Âyet 139
Muhammed Âsım BACAKLI
11
Sisi – Misi, Dahlan – Mahlan’la
olmuyor bu iş. DAEŞ bitiyor. PYD
de bir halt edemedi. PKK bit-
me noktasında, FETÖ – METÖ
de bir çuval inciri berbat etti.
İsrail ne yapsın, iş başa düştü.
İngiltere kendi gemisini kurtar-
ma derdinde, Fransa da öyle. Za-
vallı Almanya “Şamar oğlanı”na
döndü, ne yapacağını bilmiyor.
Katar’ı hedef alan Mısır, Suudi Ara-
bistan, BAE arasında gizli bir itti-
fak oluşturmaya kalktılar, o da geri
tepti. Suriye’den bir ses yok. İsrail
çareyi Kudüs’e saldırmakta buldu.
Hedef’te Filistin ve Gaz-
ze yönetimi var. Hedefte bü-
tün Müslümanlar var aslında.
İsrail bir emrivaki politikası uygu-
luyor. Bir hamlede Kudüs’ü alıp,
yeniyerleşimbölgeleriaçarak,Filis-
tinlileri Ürdün, Suriye ve Lübnan’a
doğru sürmek istiyor. Elinden gelse
Gazzelileri de Mısır’a doğru süre-
cek. Bir sonraki hedefi Sina olacak.
Siyonistlere göre, İsrail Kudüs’ü bu-
gün alamayacaksa, bir daha alama-
yacak. Onun için İslam dünyasının
paramparça olduğu, ABD ve NA-
TO’nun bölgede olduğu bugün ne
yapacaksa yapması gerek. Ilımlılar
ise, İsrail’in ipi daha fazla germeden
bugün Abbas yönetimi ile bir barış
anlaşması imzalayarak, mevcut ka-
zanımlarını garanti altına alarak,
varlık ve meşruiyeti için uluslara-
rası bir güvence oluşturması gerek.
İsrail’inbugünkümaceracıpolitika-
sı batılılar tarafından birkaç açıdan
tehlikeli görülüyor. Kudüs’e yönelik
tehdit İslam dünyasını birleştirebi-
lir ve işbirlikçi hükümetleri, halk
nezdinde zor durumda bırakabilir.
Batılılar açısından bir diğer
risk, İsrail’e destek veren batı-
lı ülkeler İslam dünyasında cid-
KUDÜS’TE İŞ BAŞA DÜŞTÜ!
12
di bir itibar kaybına uğrayabilir.
3. büyük risk ise, batıdaki Müs-
lümanların İsrail’in saldırgan
politikalarına karşı tepki verme-
leri sonucu ülkelerindeki An-
tisemitik ve İslamofobik top-
luluklar provoke olabilirler.
ABD ve batılı ülkelerin nihai ter-
cihleri İsrail olacaktır. Bu da za-
ten ağır yara alan İslam dünyası
ile bu ülkeler arasında telafisi zor
bir güven kaybına yol açabilir.
Bu çatışma ortamı, kıyamet te-
olojisi açısından Müslüman-
larla, Hristiyan ve Yahudi-
ler arasında bir din savaşı için
uygun bir zemin oluşturabilir.
Batıda teolojik anlamda ciddi bir
savrulmayaşanıyor.Demokrasiadı-
na çoğulcu, multi kültürel bir dün-
ya düzeni hayal eden çevreler, libe-
raller, seküler topluluklar açısından
bu durum son derece kaygı verici.
İsrail aslında İslam dünyası ve ba-
tılıların sinir uçlarında trampet
çalıyor. İsrail’de birtakım rabbi-
ler açısında da bu durum kay-
gı verici. Mevcut saldırgan po-
litikayı, Siyonist grublar, ırkçı
Yahudiler ve bazı fanatik Yahu-
diler destekliyor. Bir de Esoterik
birtakım çevreler ki, onlar bir ke-
haneti gerçekleşmesi için akılların-
ca “Tanrı’yı kıyamete zorluyor”lar.
Bu şekilde giderlerse, hoş gitme-
seler de zaten bugüne kadar yap-
tıklarının karşılığı olarak öyle
zannediyorum ki, bunlar için ge-
lecek günler geçen günleri arata-
cak. Batıyı da peşlerinden kendi
cehennemlerine sürükleyecekler.
Bunlar aslında “Büyük İsrail” ha-
yalinin peşinden koşarken, aslın-
da neye kavuşmak istiyorlarsa,
her adımda ondan uzaklaşıyor-
lar. Hepsinden önemlisi dinlerini
kaybettiler. Siyonizm, din elbisesi
giydirilmiş ırkçı bir ideolojiden
başka bir şey değil. Aileyi kay-
bettiler. Gençliklerini, dolayı-
sı ile geleceklerini kaybettiler.
Bu arada Kudüs bizim için,
din, insanlık, tarih davasıdır.
Kudüs bizim geçmişimiz, bu-
günümüz ve geleceğimizdir.
“Tapınak” dedikleri “Süleyman
Mabedi”, Kral kabul ettikleri Süley-
man (AS)’ın yaptığı tarihi bir ma-
bedden başka bir şey değil. Kutsal
değil. “Kral Salamon”un halkına
bir armağanıdır. Oysa Hz. Da-
vud (AS) da, Hz. Süleyman (AS)
da bizim peygamberimizdir. Hz.
Davud 4 kitaptan Zebur’u bize
getirendir. (O’na selam olsun).
Mescid-i Aksa bizim ilk kıblemiz-
dir ve Hz. Ömer Camii ise İsra’nın
gerçekleştiği bir makamdır. Her iki
makam da bizim için mukaddestir.
Hristiyan dünyasında Konstan-
tin, Ayasofya’yı yaparken, Sü-
leyman Mabedi yerine yapı-
13
lan mabedden daha güzel bir
mabed yaptığını düşünüyordu.
Kaldı ki, Süleyman Mabedi deni-
len mabed, bizim için bir kralın
halkına armağanı değil, bir Pey-
gamberin İbrahim milletine ar-
mağanıdır. Ki biz de aynı dinin
devamı olan Hz. Âdem’den yana
gelen o tek dinin mensubuyuz ve
biz de İbrahim milletindeniz. Biz
de Hz. Musa’dan, Hz. Davud’dan,
Hz. İsa’dan, Hz. Üzeyir’den, Hz.
Zekeriya’dan, Hz. Meryem’den ya-
nayız. Kur’an-ı Kerim’de Al-i İbra-
him’e, Ali İmran’a ve Ali Muham-
med’e salatı selam vardır. (SAV)
Siyonistlerininadı,hemkendilerini,
hem bölgeyi, hem dünyayı yakacak.
Siyonistleri durdurması ge-
rekenler de 100 yıl önce bun-
ları başımıza bela edenlerdir.
Elbette, insanlar doğdukları an-
ne-babayı, zamanı, mekânı, derile-
rinin rengini ve cinsiyetlerini ken-
dileri seçmezler ve bundan dolayı
üstün ya da geri olamazlar. İnsanlı-
ğın en büyük belası olan, ilk haram,
ilk laneti hak eden ırkçılık ister soy,
ister cinsiyet, ister sınıf, ister paraya
nisbet edilsin aynı şeydir. Bu dava-
nın peşinden koşanlarsa, “verese-
tüşşeytan” yani Şeytanın mirasçıla-
rıdırlar. Biz veresetül enbiya olalım.
Şüphesiz ki, herkesin bir hesabı
vardır. Ama sonuçta galib olacak
olan Allah’ın hükmüdür. Kıblenin
ve İsra’nın sahibi, iradesini gerçek-
leştirmek konusunda ise kimseye
muhtaç değildir. Ancak bize düşen,
Allah’ın dininin izzetini koruma
adına bizim göstereceğimiz çaba-
dır. Zira Allah bizim ellerimizle
zalimleri cezalandırmak ve maz-
lumlara yardım etmek ister. Bize
düşen Allah’ın rızasının tecellisinin
vesilesi olmaktır. Selâm ve dua ile.
Abdurrahman Dilipak
Akit Gazetesi
14
1515
Kudüs şehri ilk olarak Ofil Tepesi-
nin Silvan Köyüne bakan kısmın-
da kuruldu, tepede bir su pınarı
vardı ve insanlar su ihtiyaçlarını
oradan karşılıyorlardı. Daha son-
ra bu tepeden Bizita Dağına ve
Moriya tümseğine yerleştiler.
Kudüs tarihteki en eski şehirlerden-
dir. Tarihçiler Kudüs’ün inşa ediliş
tarihi için kesin bir şey söyleme-
mektedirler. Mescid-i Haram’dan
40 yıl sonra kurulmuştur. Tarihi
kaynaklara göre Kudüs şehri kurul-
duğunda çölden ibaretti, ne vadi ne
de dağlara rastlanıyordu. Milattan
3000 yıl önce, Şehre ilk hicreti Arap
Kenâniler yaptı. Bu göçler Arap ya-
rımadasının kuzeyine gerçekleş-
miştir. Daha sonra Ürdün nehri-
nin batısına yerleşmişlerdir. Kudüs
şehri göçler sonucunda genişledi ve
Akdeniz’e kadar uzandı. Bölgenin
adını Kenan yeri (Nehirden Denize
kadar olan bölgede) koydular. Ke-
nan bölgesin de Kenâniler bir şehir
kurup adını Urşelim koydular, şe-
hir merkezi haline getirdiler, vatan
ve toprak sahibi oldular, bundan
dolayı şehrin adı Yebus oldu. Bu
bölgeye saldırılarda bulunan Mısır-
lıların ve Sina çölündeki kaybolan
İbrani kabilelerin saldırılarına karşı
çıktılar ve o bölgeye sahip oldular.
Kenâniler yıllar boyunca bu bölge-
ye olan saldırılara da karşı çıktılar.
Hz. Ömer'in Kudüs'ü Fethi
Efendimiz Hz. Muhammed
(s.a.v)’in İsrâ hadisesi gerçekleşti-
ğinde, İslam fetihleri devri başla-
dı. Bu hadisede Kâbe ve Mescid-i
Aksa’nın aralarında manevi olarak
bağlantı kuruldu. İslam Ordusu
Ubeyde Bin Cerrah önderliğinde
şehri kuşattılar. Patrik Safronyus
şehrin anahtarını Hz.Ömer’in ken-
disine vermek istedi ve Hz.Ömer
KUDÜS TARİHİ
16
şehre geldi. Maddi olarak bağlantı
Hz.Ömer (r.a)'ın şehre gelmesiy-
le gerçekleşti (636). Şehri aldıktan
sonra bir emaname (güven ferma-
nı) yazıldı ve Hz Ömer (r.a) şeh-
rin ismini İlya'dan Kudüs’e çevirdi.
Fetih Öncesi Kudüs
M.Ö.16.asırda Kudüs şehri Mısırlı
firavunlar tarafından ele geçirildi.
Bedevi kabileleri (habiru) Mısır-
lılara, kralı Ahnatun döneminde
saldırıda bulundular ve Mısır kralı
Abdihiba onlara karşı çıkamadı ve
şehir bedevilerin hâkimiyetinde
kaldı. Mısır kontrolüne 1.Sitiy dö-
neminde girdi. (M.Ö 1301-1317)
Büyük İskender Filistin’i ele geçir-
diğinde Kudüs şehrine sahip oldu.
Büyük İskender öldükten sonra
yerine gelen halifeleri hâkimiyeti
devam ettirdiler. Aynı yıllarda Ba-
tilamas Filistin’i ele geçirdi ve Mısır
topraklarındaki hâkimiyetine kattı.
(M.Ö 323). M.Ö 198 Tarihinde Ku-
düs Şehrini Suriye’de bulunan Si-
kolos Nikatur önderliğindeki Sulu-
kilere tabi oldu. Şehir halkı Yunan
medeniyetinden etkilendi. M.Ö.63
yılında Roma imparatorluğu ku-
mandanı Bumuci Kudüs’ü ele geçi-
rerek Kudüs’ü Roma imparatorluğu
sınırlarına kattı. Kudüs sonra Doğu
Roma (Bizans) ve Batı Roma İm-
paratorluğu olmak üzere 2 kısma
ayrıldı. Filistin de doğu tarafın da
(Bizans'ta) kaldı. Şehir iktisadi ve
ticari olarak 200 yıl boyunca refaha
içinde kaldı. Kutsal mekânlara hac
mevsimlerinde gelen ziyaretçiler-
den maddi anlamda çok faydalanıl-
dı. Bu istikrar Kudüs şehrinde fazla
devam etmedi. 2. Farisi kral Suri-
ye'yi işgal etti ve bu işgal Kudüs'e
kadar uzadı. Kiliseleri, mabetleri ve
mukaddes yerleri yerle bir ettiler.
Bölgede kalan Yahudiler Hristiyan-
lardan intikam almak için Farisile-
re katıldılar ve böylece Bizanslılar
şehri kaybetmiş oldular. Bu durum
uzun sürmedi ve Bizans imparato-
ru Filistin’i miladi 628 yılında iş-
gal edip Farisileri şehirden kovdu.
Ve Bizans şehre tekrar haç koydu.
Genel olarak tarihe baktığımızda
Filistin bölgesinde ve özellikle Ku-
düs şehrinde Yahudilerin bölge-
de bulunduğu zaman çok kısadır.
Fetih Sonrası Kudüs
Hz.Ömer (r.a) devrinden sonra
Emeviler şehri kontrol altına al-
dılar ve çok önem verdiler. 661 ile
750 yılları arasında hüküm sür-
düler. Abbasiler 750 ile 878 yılla-
rı arasında Kudüs şehrine hâkim
oldular. Abbasiler, Fatimiler ve
Karmatiler arasında olan askeri
darbelerden dolayı şehirde istik-
rarsızlık yaşandı. 1071 tarihin-
de Selçuklular şehre hâkim oldu.
Daha sonra Fatimilerle yaptıkları
çatışmalardan dolayı haçlılar 88 yıl
Kudüs’ü işgal ettiler. Toloni, İhsidi
17
ve Fatimiler (Mısırlılar) zamanında
Kudüs ve Filistin Mısıra tabi oldu.
Kudüs'teSelahaddinEyyubiDönemi
1187 yılında Selahaddin Eyyubi
Kudüs’ü Hittin Savaşında haçlıla-
rın elinden geri almayı başardı. Ku-
düs halkına en iyi şekilde muamele
yaptı. Kübbetü's Sahra’nın üstünde-
ki haç işaretini kaldırttı. Şehrin res-
tore, mimari ve yenilenmesine çok
önem verdi. Mübarek Mescid-i Ak-
sa’ya Nureddin Zengi'nin hazırla-
mış olduğu minberi hediye etti. Bu
minberin işlemesi İslam şaheser-
lerindendir. Selahattin Eyyübi’nin
vefatından sonra Fransızlar kral Fe-
derik zamanında Kudüs’ü tekrar ele
geçirdiler. İngilizlerin elinde 11 yıl
boyunca kaldı. 1244 yılında Salih
Kral Necmettin Eyyüp tarafından
tekrar Müslümanlar tarafından geri
alındı. 1243 ile 1244 yılları arasın-
da Moğollar saldırıda bulundular
ve şehri aldılar. Fakat Memluküler
1259 yılında Ayn Calut savaşında
Seyfettin Kutz ve Zahir Baybars
önderliğinde Moğolları yendiler.
Ve 1517 yılına kadar Filistin Kudüs
dâhil Mısır ve Şam’a hâkim olan
Memluklerin hâkimiyetinde kaldı.
Osmanlı Kudüs'te
Osmanlılar 28 Aralık 1516’da Sinan
Paşa önderliğinde, Yavuz Sultan
Selim’in Mısır Seferinde Kudüs’e
girdiler. Kudüs’ün Fethinden son-
ra Yavuz Sultan Selim Mukaddes
Kudüs şehrini 31 Aralık 1516 ta-
rihinde ziyaret etti ve şehrin ismi-
ni Kudüs-ü Şerif olarak değiştirdi.
Osmanlı Devleti Kudüs'e 400 yıl
hâkim olmuştur. Osmanlı için Ku-
düs her zaman büyük önem taşı-
mıştır. Kanuni Sultan Süleyman,
Sultan 4.Murad, Sultan Abdül-
mecid, Sultan Abdülaziz ve 2.Ab-
dülhamid han Kudüs Şehri için
pek çok hizmette bulunmuştur.
OSMANLI'NIN GİRİŞİ
(Kudüs'ün Fethi)
XVI. yüzyıla girildiğinde Osmanlı
Devleti en güçlü dönemlerini yaşı-
yordu ve kendisine hedef olarak da
batıyı seçmişti. Ancak II. Bayezid
döneminde Safevi Şahı İsmail tara-
18
fından körüklenen Şii propaganda-
sı Anadolu da fitne uyandırmıştı.
Bu nedenle Yavuz Sultan Selim ön-
celikle Anadolu birliğini yeniden
sağlamak amacıyla İran’daki Safe-
vileri bertaraf etmeye karar verdi.
Çaldıran zaferiyle bertaraf edilen
Safeviler den sonra Yavuz yüzünü
güneye çevirdi çünkü Mısır, Filistin
veSuriyeyehâkimolanMemluk’ler,
Safevî Sultan şah İsmail ile iş birliği
yapmışlardı. Bu iki devletin iş birli-
ği, Osmanlı Devleti ve Anadolu bir-
liği için büyük bir tehlike idi. Diğer
yandan Memlûklar, Yavuz’un Su-
riye’yi istila etmesinden de endişe
ediyorlardı. Memluk’ler için Suri-
ye, Mısırın anahtar durumundaydı.
Bu saydığımız sebeplerden dola-
yı, Memlûk Sultan Kansu Gavrî,
Ehl-i Sünnet ulemasının muha-
lefetine rağmen şah İsmail ile it-
tifak yapmaktan çekinmedi. Bu
ittifak Yavuz’un planlarını değiş-
tirmesine sebep oldu. İran üzeri-
ne yürüse, arkadan bir Memlûk
tehlikesiyle karşılaşabilirdi. Zirâ
Kansu Gavrî, bu sırada güçlü bir
orduyla Halep’e gelmiş, yanında
bulunan şehzade Ahmed’in oğlu
Kâsım Çelebi’yi Osmanlı tahtının
yegâne varisi olarak ilan etmişti.
Kansu Gavrî nin bu ittifak Yavuz
un işine yaradı. Sünni ve Şafiî olan
Suriye halkı Yavuz'un yanında yer
aldı. Yavuz, Zenbilli Ali Efendi
başta olmak üzere ulemâdan Mül-
hidlere yardım eden mülhiddir ve
üzerine gidilmesi caizdir mealinde
fetvalar aldı. Osmanlı Memlûk iliş-
kilerinin bozulmasının en önemli
sebeplerinden birisi de Dulkadiro-
ğullarının izlediği dış politikaydı.
Mumluklara yakın olan Dulkadi-
roğlu Alâeddin Bey, kendi beyliği-
nin devamını Osmanlı Devleti ile
Memluk’ler arasındaki denge po-
litikasına dayandırmıştı. Nihayet
Çaldıran seferine katılmayı red-
dedişi bardağı taşıran son damla
olmuştu. Bunun üzerine Yavuz,
Dulkadiroğulları beyliğine son
verdi. Alaüddevle’nin başını da
Mısır’a gönderdi. Osmanlılar artık
19
Suriye kapılarına dayanmışlardı.
Nihayet Osmanlı ordusu Kuzey
Suriye ye girdiği sırada Kansu Gav-
rî yanında Halife III. Mütevekkil
Alâllah olduğu halde, Halep ten
hareketle Merc-i Dâbık a gelmişti.
24 Ağustos 1516'da burada yapı-
lan savaşta, Memlûklar büyük bir
bozguna uğradılar. Bu zafer sonrası
Yavuz Sultan Selim, Halep te bü-
yük bir coşkuyla karşılandı. Bura-
da başta Halife III. Mütevekkil ile
üç mezhebin başkaldırılarını kabul
eden Sultan, onlara iyi davran-
dı. Ulu Cami'de okunan hutbede
hatip Osmanlı Sultanın Hadimûl
Haremeyn ünvanı ile vasıflandırdı.
Yavuz, Halep'ten sonra Şam üzeri-
ne yürüdü ve burayı da kolaylıkla
zapt etti. Yavuz’un hedefi şimdi
Mısır’dı. Ancak başta Kudüs olmak
üzere Filistin in önemli şehirleri
hâlâ Mumluklu idarecilerin hâki-
miyetindeydi. Mısır yolunu emni-
yete almak için öncelikle buraların
ele geçirilmesi gerekiyordu. Bunun
için de Yavuz, Vezir-i âzam Sinan
Paşa'yı görevlendirdi. Sinan Paşa
kısa zamanda Safed, Nablus, Ac-
lun, Gazze ve Kudüs ü fethetti. Ya-
vuz ise bu sırada Şam’dan Kudüs’e
gelmişti. Kudüs'ün Osmanlıların
eline geçtiği tarihi gün olarak ke-
sin belli değildir. Ancak Tarihçiler
28 Aralık 1516 tarihinde ittifak
etmişlerdir. Yavuz Sultan Selim,
31 Aralık 1516'da şehre gelmiştir.
Şehrin Osmanlı yönetimine geçişi
hakkında kaynaklarda farklı riva-
yetler yer almaktadır. Bu kaynak-
lar, şehrin kendi isteğiyle Osmanlı
yönetimine geçtiğini yazmaktadır.
Ancak, o sıradaki Kudüs Mem-
lûklu valisi İli Bey, Memlûk or-
dusunda yer almıştı ki, Kudüs'ün
kendiliğinden Osmanlı yönetimine
geçmesi biraz kuşkuludur. Olay-
ların gidişatından anlaşıldığına
göre Kudüs'ün fetih tarihi Ekim
1516 (Ramazan-922) olmalıdır.
Kışı Şam'da geçiren Yavuz, Aralık
20
ayının sonlarına doğru buradan
ayrılarak, 3 Aralık'ta devlet ileri
gelenleriyle beraber Kudüs'e geldi.
Yavuz'un şehre gelişi sırasında Ku-
düs'ün tüm ruhanîleri padişahı
şehrin dışında büyük bir tâzim-
le karşıladılar. Yavuz, ruhanîlere
gerekli ilgiyi gösterdikten sonra,
şehrin tam karşısında otağını kur-
durttu. Bu sıralar ikindi vaktiydi.
Padişah akşam namazını Mescid-i
Aksa'da kılacağını söyledi. Bunun
üzerine görevlilere haber gönderil-
di. Kur'an'ın sitayişle bahsettiği bu
kutsal mabed 12.000 kandille ay-
dınlatılır. Padişah bu kutsal kente
namaz vaktinden önce girer. Önce
Kubbetü's Sahra'da Rummân Da-
vud (a.s.) ile Nahl-i Hamza (r.a.)
ziyaret eder. Sonra Hacer-i Sahra’yı
tavaf eder. Daha sonra Kubbe-i
Sahra'nın altına iner ve burada iki
rekât hacet namaz kılar. Buradan
akşam namazının edası için Mes-
cid-i Aksa'ya geçer. Görevliler, pa-
dişahı kokulu mumlarla karşılarlar.
Sultan burada akşam namazını edâ
ettikten sonra, biraz dinlenir. Daha
sonra burada iki rekât hacet na-
mazı kılar, dualar eder. Yatsıyı da
eda ettikten sonra otağına döner.
Sultan, ertesi sabah binlerce ko-
yun ve deve kurban ettirir. Kubbe-i
Sahra'yı ziyaret eder ve Mescid-i
Aksa'da iki rekât hâcet namaz kı-
lar. Daha sonra şehri gezer, Kudüs
halkına ihsanlarda bulunur. 1 Ocak
1517'de Kudüs Şehrinden ayrılır.
Osmanlı'nın Kudüs’teki Varlığı
Kudüs’te Osmanlı Dönemi Osman-
lı Devleti Kudüs'e 400 yıl hâkim ol-
muştur. Osmanlı için Kudüs her za-
man büyük önem taşımıştır. Yavuz
Sultan Selim Yavuz Sultan Selim
Mercidabık savaşında Memluk’leri
yendikten sonra tüm Şam bölgesini
Osmanlı topraklarına kattı ve daha
sonra Kudüs Şehrine gelerek Mes-
cid-i Aksa ve Mukaddesatı ziyaret
etti. Osmanlının Kudüs Fethi Ku-
düs halkını çok sevindirdi Sultanın
21
ziyaretinde onu büyük bir yemeğe
davet ettiler. Yavuz sultan selim
han Kudüs halkına ekonomik re-
formlar ve düzenlemelere kadar
birçok konuda söz verdi. Fakat
düzenlemeleri sağlayamadan kısa
süre sonra vefat etti. Osmanlının
Kudüs Fethin den sonra ispanya
kralı Hristiyanların Kudüs’ü ziyaret
edebilmesi için Yavuz Sultan Se-
limden harç karşılığında izin aldı.
Kanuni Sultan Süleyman Kudüs
Şehri için birçok hizmette bulundu,
bunlardan bazıları; Kudüs Şehrinin
surlarını yenilettirdi. Kudüs kale-
sinin restoresini yaptırdı. Birçok
sayıda çeşme Kubbetü’s Sahra’nın
yer döşemesi Mescid-i Aksanın
Surlarını ve Kapılarını Restore edip
yenilettirdi. Meryem validemizin
kapısını açtırdı Silsile kubbesinin
fayanslarını yenilettirdi. Bab-ı Ze-
hebi kapısını kapattırdı. Kanuninin
Eşi Hürrem Sultan Tekkesini inşa
ettirdi. Bu tekkeden çok sayıda Fa-
kirin yemek ve ihtiyaçları karşıla-
nıyordu. Kanuni Sultan Süleyman
Kudüs şehrinin istikrarı ve güveni
için Kudüs-yafa şehri arasındaki
yolun kontrolünü El-Ebigavş kabi-
lesine verdi (Onlara Turistlerden
gelen aidatlar karşılığında vermiş-
ti) Kanuni Döneminde de Hris-
tiyan hacılardan harç alınıyordu.
Sultan Murat Döneminde Kudüs
şehrinde istikrar biraz tehlikeye gir-
di. Bu sebepten dolayı Sultan Murat
Kudüs El-Halil yolu üzerinde Şeh-
rin güvenliği için kale inşa ettirdi.
Bukaleniniçindemescitvekışlabu-
lunmaktaydı. Kalenin içinde Diz-
dar ve 40 asker görev yapmaktaydı.
Kanuni’nin Kudüs'te kutsal
mekânlarda temizliğe ve edebe
uyulması hakkındaki Fermanı
Kudüs-i Şerîf beyine ve kadısına
hüküm ki: Molla Siyami gelip ha-
ber verdi ki; Kudüs-i Şerif'te bulu-
nan Mescid-i Aksa, Sahratullah-ı
Müşerref (Kubbetü's-Sahra) ve Hz.
İsa'nın Kabri gibi kutsal mekânlara
ibadet ve ziyaret için gelen bazı ka-
dınlar o mekânları kirletip, edebe
aykırı davranıyorlarmış. Bu haber
üzerine buyurdum ki; Emrim ora-
ya vardıktan sonra bu gibi davra-
nışlara kesinlikle izin vermeyin.
Şayet bunun aksini duyarsam bi-
lesiniz ki görevden alınmakla kal-
mazsınız. Sen ki kadısın bu emrimi
sicile kaydet ki senden sonra gelen
kadılar da bu emrime uysunlar.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Kudüs’e
40 milyon akçe, bugünkü bedelle
yaklaşık 1 trilyon 500 milyar lira
vakfederek burayı bayındır kılmış-
tır. Yaptırdığı eserlerden sadece
çeşmelerin sayısı 18. Sebil el-Silsi-
le... Elvaad Kanuni Çeşmesi... Babel
Nezir Çeşmesi... Kudüs Köprüsü
üzerinde Sebil bil-Kadissultan…
Kudüs Kalesi ve kalenin girişinde
22
Kanuni Namazgâhı... Kale içinde
bulunan Lala Mustafa Paşa Ca-
mii bulunmaktadır. Caminin mi-
naresinin 19. yüzyıldan bu yana
Davut kulesi adıyla anılmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.av.)’in Mi-
raca yükseldiği kutsal kayayı çevre-
leyen kutsal yapı. 7. yüzyılda Halife
Abdul melik tarafından yaptırılmış.
Bugünkü görünümünü Kanuni dö-
neminde almış. Kanuni bu kutsal
mabedin dış yüzünü mermer ve çi-
nilerle bezemiş. Mavi yeşil ve sarıy-
la karışık bu çiniler binaya bugün-
kü özelliğini veriyor. Yapıya ayrı bir
güzellik kazandıran ve Kanuni ta-
rafından yaptırılan mermer kapla-
malar göz dolduruyor. Binanın üst
kısmını saran bir kitabe görüyoruz.
Kitabe kuşağı renkli sır tekniğiyle
yapılmış. Kuşak Kanuni’nin ismi-
ni taşıyor. 1551 yılında yazılmış.
1327 yılında Memlukler tarafın-
dan yenilenmiş. Avlunun dört bir
tarafına serpiştirilen çoğu Osmanlı
eseri olan namazgâhlarsa her döne-
min izlerini taşıyor. Avluda bir köşe
daha var ki Osmanlı su medeniye-
tinin en güzel örneklerinden biri
sayılmalı. 1525 yılından kalma bu
şadırvan Kudüs valisi Kasım Paşa
tarafından yaptırılmış. Suyu yine
bir Osmanlı eseri olan sultan havu-
zundan sağlanıyor. Sultan havuzu,
Kanuni’nin Kudüs’e kazandırdığı en
önemli armağanlardan bir tanesi-
dir. Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan
Süleyman Kudüs şehrini çevrele-
yen surları 1542 yılında inşa ettirdi.
Kudüs Şehri Sulta Murad dönemin-
de Sayda ve Akka eyaletine bağlı bir
sancak bölgesiydi. Napolyon Gaz-
23
ze, Yafa ve Ramla şehirlerini işgal
ettikten sonra Kudüs halkına yazı
yazarak emirlerine uymalarını is-
tedi ama Kudüs halkı cevap olarak
Akka eyaletine bağlı olduklarını ve
akadan bir emir gelirse size uyarız
dediler. Napolyon bunun üzerine
Akka şehrine saldırdı fakat Ahmet
paşa şehri surlarla çevirmişti ve Na-
polyon başarısız oldu. Kudüs 1820
yılında Şam eyaletine bağlandı.
1831 de mısır prensi İbrahim paşa
Kudüs ve Şam bölgesini işgal etti ve
o dönemde bölgede çok sayıda ça-
tışma oldu çünkü Osmanlı 1841 ta-
rihinde bölgeye tekrar hâkim oldu.
Sultan Abdülmecid döneminde
Osmanlı Kudüs’e tekrar hâkim
oldu. Sultan Abdülmecid Sultan
Abdülmecid Mescidi Aksanın
restoresini yaptırmıştır ve 20000
altın harcamıştır. Bu dönemde
Kudüs şehrinin nüfusu artmıştır
ve 1858 de insanlar Kudüs surla-
rı dışına yerleşmeye başlamıştır.
Sultan Abdülaziz döneminde 1867
tarihinde, Kudüs çok gelişmeye
başladı ve birçok yol ve çarşı inşa
edildi.(Kudüs-yafa ve Kudüs-Nab-
lüs şehri arasındaki yol) Kudüs’ün
yolları mermerlerle döşendi, bu
döşemeler günümüze kadar böl-
gede mevcuttur. Sultan Abdülaziz
mescidi aksanın süslemesi ve res-
toresine 30000 Osmanlı akçesi har-
cadı ve Umeri camisini inşa ettirdi.
24
1892’de Kudüs-Yafa şehri arasında
tren yolu inşa edildi 1909 yılında
El-Halil kapısının yanına büyük
kale inşa edildi ve yanına çeşme
yaptırıldı. Kudüs şehri Osmanlı
Döneminde 400 yıl boyunca barış
ve huzur içinde yönetildi. 1.Dün-
ya Savaşı’ndan sonra ise Kudüs’ün
yönetimi Osmanlı idaresinden çı-
karak İngiliz mandasına geçti ve
1948 tarihinde İsrail Devleti Batı
Kudüs’te kuruldu. 1967 tarihinde
İsrail Kudüs’ün tamamı işgal etti.
Osmanlı Sonra-
sı (İsrail ve İngiliz İşgali)
09 Aralık 1917 tarihinde Kudüs
Şehri İngilizlerin eline geçti ve İn-
giliz mandası haline gelerek Filis-
tin’in başkenti oldu.14 Mayıs 1948
tarihinde İngilizler Kudüs şehrin-
den çıkarak, bölgede İsrail işgalci
devleti kurdular ve o tarihte Arap
İsrail çatışmaları başladı. Filistin’in
5’te 4’ünü işgal ettiler. Kudüs şeh-
ri o tarihte ikiye ayrıldı, Batı Ku-
düs İsrail işgali altında kaldı, doğu
Kudüs Ürdün kontrolünde Müslü-
man Arapların elinde kaldı. 1967
savaşının 7.Gününde İsrail Kudüs
Eski şehrinin tamamını işgal etti.
Bu işgal hala devam etmektedir.
Bu süreç içinde şehir halkı işgale
karşı direnişe devam ettiler. Müslü-
manların ilk kıblesi olan Mescid-i
Aksa İsrail tarafından yönetilmek-
tedir. İsrail’in Kudüs’ü Yahudileş-
25
tirmeye yönelik çalışmaları devam
etmektedir. Arap Müslümanları
şehirden çıkarmak için planlar
kuruyorlar. Siyasi ve Demografi-
yi değiştirmeye çalışıyorlar. Ku-
düs Şehri Adaletin ve Hukukun
var olduğu bir ortamı aramaktadır
ve bu ortama kavuşmak için gele-
cek günü özlemle beklemektedir.
I. Selim’in Kudüs Fermanı:
Ermeni Patriği Serkiz, diğer pa-
pazlarla birlikte Sultan'a gelerek
kendilerine in'amda bulunmasını
arzu ederler. Eskiden beri tasarruf-
larında bulunan kilise ve mabedleri
yine kendilerinin tasarruf etmesi,
Hz. Ömer ve Selâhaddin Eyyu-
bi'nin kendilerine verdiği ahid-
nâmeyi Yavuz'un da yenilemesini
arzu etmişlerdir. Bunun üzerine;
'eskiden beri tasarruf yetkisine sa-
hip Ermeni râhiplerin, Kamame,
Hz. İsa'nın doğduğu Beytüllahım
mağarası, kuzeydeki kapının anah-
tarı, içerde Kamame kapısındaki
iki şamdan ve kandilleri, Büyük Ki-
liseleri, Mar Yakub, Deyr'üz-Zey-
tun, Habs'ül-Mesih kiliseleri, bun-
lara ait vakıflar, bağlar, bahçeler,
aynı dine mensup Habeş, Kıptî ve
Süryâni milletleri, bunların tere-
keleri ve benzeri hususlarda yine
tasarrufa yetkili olduklarına karar
verilmiştir. Bunlara kimse müdâ-
hale edemeyecektir. Evlâdlarım,
vezirler, sâlihler, kadılar, beyler-
beyleri, sancakbeyleri, voyvoda-
lar, subaşılar vesaireler bununla
amel etsinler'diye emir vermiştir.
Kışı Şam'da geçiren Yavuz, Aralık
ayının sonlarına doğru buradan
ayrılarak, 3 Aralık'ta devlet ileri
gelenleriyle beraber Kudüs'e gel-
di. Yavuz'un şehre gelişi sırasında
Kudüs'ün tüm ruhanîleri padişahı
şehrin dışında büyük bir tâzim-
le karşıladılar. Yavuz, ruhanîlere
gerekli ilgiyi gösterdikten sonra,
şehrin tam karşısında otağını kur-
durttu. Bu sıralar ikindi vaktiydi.
Padişah akşam namazını Mescid-i
Aksa'da kılacağını söyledi. Bunun
üzerine görevlilere haber gönderil-
di. Kur'an'ın sitayişle bahsettiği bu
kutsal mabed 12.000 kandille ay-
dınlatılır. Padişah bu kutsal kente
namaz vaktinden önce girer. Önce
Kubbetü's-Sahra'da Rummân- Da-
vud (a.s.) ile Nahl-i Hamza (r.a.)
ziyaret eder. Sonra Hacer-i Sahra'y
tavaf eder. Daha sonra Kubbe-i
Sahra'nın altına iner ve burada iki
rekât hacet namaz kılar. Buradan
akşam namazının edası için Mes-
cid-i Aksa'ya geçer. Görevliler, pa-
dişahı kokulu mumlarla karşılarlar.
Sultan burada akşam namazını edâ
ettikten sonra, biraz dinlenir. Daha
sonra burada iki rekât hacet na-
mazı kılar, dualar eder. Yatsıyı da
eda ettikten sonra otağına döner.
Sultan, ertesi sabah binlerce ko-
26
yun ve deve kurban ettirir. Kubbe-i
Sahra'yı ziyaret eder ve Mescid-i
Aksa'da iki rekât hâcet namaz kı-
lar. Daha sonra şehri gezer, Kudüs
halkına ihsanlarda bulunur. 1 Ocak
1517'de Kudüs Şehrinden ayrılır
mirasimiz.org.tr
27
28
İntifada; sözlük anlamı ile silkin-
mek, ayağa kalkmak, başkaldırmak
anlamına gelir.
Bir rivayete göre; Yahudilere taş at-
mak onlara şeytan deme anlamına
gelirmiş ve bu büyük bir aşağılama
olarak addedilirmiş. Bu nedenle
Filistinler bağımsızlık mücadelesi-
ni, yaşama haklarını güvenlice sür-
dürebilmeleri için böyle bir yolla
sembolik bir ‘Taş Savaşı’ vermekte-
dirler.
Aşağılanmış hisseden agresif, işgal-
ci israil askeri ise taşla saldıran Fi-
listinlilere birazda böyle aşağılan-
mış hissettiklerinden tankla tüfekle
saldırmaktadırlar.
İntifada hareketi Filistin’de iki kez
yaşandı.
BİRİNCİ İNTİFÂDA
9 Aralık 1987’de bir israil askeri
aracının Gazze’de dört Filistin-
li gencin ölümüne sebep olan bir
trafik kazasına karışması ve bu
olayı protesto eden Filistinlilere
israil askeri tarafına ateş açılma-
sı sonucu bir gencin şehit olması
Gazze şeridinde daha geniş kap-
samlı toplumsal olayları tetikledi.
Ertesi gün Batı Şeria’da, bir-
kaç gün sonra da Doğu Kudüs’te
benzer olayların yaşanması so-
nucu gösteriler yaygınlaştı ve
Filistin halkı kitle olarak israil as-
kerine karşı bir ayaklanma başlattı.
Filistinlilerin bu başkaldırısı iş-
gal altında yaşamaktan bıkmış bir
halkın daha önce hiç direniş tec-
rübesine sahip olmayan çocuklar,
gençler, kadınlar dâhil 100 bin-
lerce kişinin katılımıyla yürüttü-
ğü tepkisel bir gösteri ile başlayan
daha sonra örgütlü ve planlı ha-
rekete dönüşen geniş katılımlı bir
halk hareketinin tohumları atıldı.
Filistinler işgal kuvvetlerine kar-
İNTİFADA; SELAM SANA ŞANLI
KAVGA!
29
şı ellerinde ölümcül olmayan
kuvvetlerle direniş gösterdiler.
Filistinlilerin gerçekleştirdiği pro-
testolar, taşlı saldırılar ve molotof
kokteyli atma gibi sınırlı şiddet
içeren; israil ürünlerini boykot
etme, işgal kuvvetlerinin resmi ku-
rumlarında çalışmayı reddetme,
sembolik bir direnişi bildiren du-
var yazıları yazma gibi birçok sivil
itaatsizlik eylemleri şeklindeydi.
İsrail ordusu ise bu direnişi aşırı
şiddet göstererek bastırmaya çalıştı.
Yahudi, Müslümanın yüreğin-
deki imanını hesap dışı bıraktı.
Onlar; Müslümanın, hayatının
her kısmında gücünü imânından
alan insan olduğunu bilmiyor-
lardı. Katil tanklara karşı, Müs-
lümanlığın gereği olarak direniş
gösteren kardeşlere selam olsun!
Hiç kimse yeni evli bir Filis-
tinlinin sadece protesto için
sokağa çıkıp şehid olarak eşi-
ni dul bıraktığını duymadı bile.
Kim Filistinli gençlerin bar-
barca katledilmeden önce kol-
larının ya da kafataslarının
parçalandığından haberdar?
Ya da hangi Amerikan vatandaşı
sekiz yaşındaki küçük Filistinlile-
rin israil askerleri tarafından kur-
şunlanarak öldürüldüğünü biliyor?
Yahudi yerleşimcilerin ellerin-
deki çeşitli silahları nereden
temin ettiğini, Filistinli köy-
leri basıp tarlaları yerle bir etti-
ğini, Filistinli sivillerin barbar-
ca katledildiğini kim anlatıyor?
Filistinli bebeklerin evlerinde
uyurken hava bombardımanı sı-
rasında öldüğünü veya güvenli
bir bölgeye götürülürken israil as-
kerleri tarafından kurşun yağmu-
runa tutulduğunu bilen var mı?
Herkes çok iyi biliyor ki bebek-
ler taş atamaz. Herkes bunu
biliyor sadece israilliler ve Si-
yonistler nedense bilmiyor.
Filistin halkı esareti kabul etmez.
Yusuf el Karadavi’nin dediği gibi:”
Filistin halksız bir vatan değil ki,
vatansız bir halkı kabul etsin.”
İsrailliler bu sert tutumlardan vaz-
geçmeyerekvehattadahadaşiddet-
lendirerek devam ettiriyordu. Sivil
itaatsizlik eylemleri ile İsrail üze-
rinde herhangi bir tesir yaratama-
dıklarını gören Filistinliler silahlı
eyleme başladı. Bunların büyük bir
kısmı İsrail askerlerini kaçırmak
öldürmek gibi riski az eylemlerden,
bıçaklı militanların İsrailler arasına
dalarak yakalanana ve öldürülene
kadar uzanıyordu. Şiddet eylemle-
rinde Hamas, İslami Cihat Örgüt-
leri ve Filistin Kurtuluş Örgütleri
mücahidleri kutlu bir rol üstlendi.
Bir süre sonra israil hükümeti, İs-
lamcı örgütlerinin saldırılarının
30
gittikçe şiddetlenmesi üzerine Ha-
mas ve Filistin İslami Cihat örgütle-
rinin lider kadrosunu sürgüne gön-
dermeye karar verdi. Çoğunluğu
Hamas’a mensup 415 Filistinli Gü-
ney Lübnan’da iklimi ve arazi şekli
nedeniyle insan yaşamadığından
‘Sahipsiz Bölge’ (No man’s land)
olarak bölge bilinen
bölgede çadırlarda
yaşamaya zorlandı.
Sünni ve İslami Ci-
hat Örgütlerinin, Şii
Hizbullah örgütü ile
yakınlaşmasına se-
bep oldu. Sahipsiz
Bölge’de bir araya
gelme fırsatını bulan
ve ortak özelliği İs-
rail’e karşı savaşmak
olan bu örgütler ara-
sında ideolojik ve
askeri anlamda pek
çok konuda tecrübe
aktarımı gerçekleşti.
İntifada son safha-
da sürgündeki Fi-
listin hükümetle-
rinin bağımsızlık
ilanı ile diplomatik girişimlere
başlaması ve bir süre sonra İsrail
Hükümeti’nin olumlu cevap ver-
mesi ile barış sürecine dönüştü.
Birinci intifada 1989’dan itiba-
ren hızını kaybetmeye başladı,
1991’de iyice gündemden düştü,
1993 yılında imzalanan Prensipler
Deklarasyonu ile yerel şiddet olay-
ları dışında neredeyse sona erdi.
Bu ‘Şanlı Kavganın’ birincisinde
Filistin halkı büyük bir sabır örne-
ği gösterdi ve Ümmet-i Muham-
med 1000’den fazla şehid kazandı
İKİNCİ İNTİFADA (EL-AKSA
İNTİFADASI)
El-Aksa İntifadası; kahra-
man Filistin halkının katil isra-
il askerine karşı ikinci isyanı...
İsrail - Filistin barış süreci ağır ak-
sak devam ederken İsrail’in muha-
31
lefeti Lukid Partisi’nin lideri eski
savunma bakanı ve birçok katlia-
mın sorumlusu olarak bilinen Ariel
Şaron 1000 İsrail askerinin koru-
ması altında Harem-i Şerif’e bir zi-
yarette bulundu. Bu yalnızca bir zi-
yaret değildi, bu kahraman Filistin
halkına karşı bir gövde gösterisiydi
Şaron ziyareti hakkında “Bir Ya-
hudi ve israilli olarak Musevi-
liğin kutsal mekânını ziyaret
etme hakkını kullanmak” ola-
rak küstahça bir açıklama yaptı.
Bu süreçte direniş güçlerinin si-
lahlı kanatları ve kullandıkları
savunma mekanizmaları da ge-
lişim gösterdi. Hamas’ın silahlı
kanatları İzzeddin el-Kassam Tu-
gayları da silahlarını geliştirdi ve
robot yapımına başladı. Kassam
Tugayları’nın 26 Ekim 2001’de
ateşlediği yerel yapım ilk roket,
Sedirot yerleşim birimine düştü.
Bu süreçte Hamas’ın
kurucusu Şeyh Ah-
med Yasin, Allah
ondan razı olsun,
22 Mart 2004’te sa-
bah namazı çıkı-
şında katil israil ta-
rafından kendisine
düzenlenen hava
saldırısıyla teker-
lekli sandalyesinin
üzerinde şehid oldu.
Şeyh Rabb’ine ka-
vuştu ve halkının
sabitelerinden ödün
vermedi. Kutlu da-
vayı, Kudüs davası-
nı savunurken şehid
oldu. Son nefesini
oruçlu, alnı secde-
de, Kur’an okuyarak
ve mescitte itikâfa çekilmişken
verdi. Bu, şeyhin bize bıraktığı
hayat felsefesi, metot ve yoludur.
Kim bu yolu sever onu ister ve
iman ederse yapacağı şey orta-
dadır. Seven sevdiğine itaat eder.
O, felçli vücuduyla tekerlek-
32
li sandalye üzerinde ciha-
dını, direnişini sürdürdü.
O bu ümme-
ti uyandıran şehitti.
Filistin halkı şuan hala ab-
luka altında… İkinci İntifa-
da 18 yıl önce başlamıştı ve
bu kutlu direniş, katil israil
askerinin ayağını İslam top-
raklarından söküp atılıncaya
kadar devam edecektir.
Bizler inanıyoruz ki; Müslü-
mana asla yeîs yakışmaz. Bir
gün gelecek Mescid-i Ak-
sa’nın avlusunda “Elbet bir
gün Muhammed’in (sallallâ-
hu aleyhi ve sellem) ordusu
dönecek!” diyen çocuklara
Selahaddin gibi şuur, Kudüs
gibi zafer nasîb olacak.
Bu ümmetin mektebinde
şehâdet var, öyleyse bu üm-
mete esaret yakışmaz.
Kudüs’ün özgür olduğu gün-
lerde görüşmek dileğiyle
Allah’a emanet olun!
Muhammed Âsım Bacaklı
*Milli Gazete’den yararlanıl-
mıştır
33
34
-Sen daha üç yaşındasın a kuzum!
Nerden hatırlayacaksın babanı?
-Hatırlıyorum diyorum sana.
Avuçları hep sıcacıktı. Kara
gözleri vardı, kısa bir sakalı...
Mezarlıktaydılar. Askalan’a bağ-
lı Cevra köyünün çıkışında yer
alan, büyük caminin bitiminden
itibaren portakal, zeytin ve sedir
ağaçlarıyla çevrilen eski bir me-
zarlıkta. Ata yadigârı olan üç beş
kuruşa bir komşularına satmış,
eşyalarını külüstür bir kamyone-
te istiflemiş, yola çıkmadan önce
mezarlığa uğramışlardı. Anneleri,
çocuklarının köyü unutmamala-
rı için onlarla bir süre konuşmuş,
köyü ve akrabalarını dolaşmış,
sekiz yıl önce vefat eden kocası-
nı defnettikleri mezarlığa son bir
kez uğramayı da ihmal etmemişti.
-Aslan gibi bir adamdı gençliğinde.
Dizlerine bir ağrı geldi bir gün. Yü-
rüyemez oldu. Kötürümleşti. Şeh-
re, hastaneye götürmek için ne bir
araç bulabildik o günlerde ne de bir
at. Dizlerin üstünde çırpınıp durdu
günlerce. Sonra başka hastalıklar
da geldi peş peşe. Çok yaşamadı.
Hepsi üzgündü zaten. Adını an-
maktan bile kaçındıkları yeni bir
devlet kurulmuştu topraklarında.
Kan dökerek kurulmuştu. İşgal ve
istila ederek... Ocakları söndüre-
rek. Köyleri kasabaları yakıp yı-
karak… Zindanları doldurarak.
Dünyanın uyumasından ve Müs-
lümanların zaaflarından, dağı-
nıklığından, parçalanmışlığından
güç alarak… Batılı hamilerine göz
kırparak kurulmuştu. O bela, o
kahredici musibet; köylerini de
el atmıştı. Göç kararını almaları
pek uzun sürmemişti bu yüzden.
Bakışlarını ağabeyine, ablalarına
çevirdi fakat soruyu annesine sor-
DİZ ÇÖKMEYEN DAĞ
35
du on bir yaşındaki Ahmed Yâsin:
-Nereye gideceğiz anne?
-Bir akrabamızın yanına gi-
deceğiz oğlum. Gazze’ye...
Yol boyunca bir daha hiç konuş-
madı çocuk. Kimseye bir daha
hiçbir şey sormadı, ısrarlara rağ-
men bir lokma bile yemedi. Evini
ve mezarlığını düşündü sadece.
Köyünü, arkadaşlarını, zeytin ve
portakal ağaçlarını, dizleri üstün-
de ölen babasını… Bir ara, başı-
nı eğip ona baktı annesi. Yüzünü
arabanın arka kasasına çeviren,
yumruklarını sıkarak ağlayan kü-
çük oğluna sarılmak geldi için-
den. Fakat tam o sırada araba
durdu. Yolu kesen işgalci asker-
ler arabadan inmelerini istiyordu.
2
Doktor önüne çıkan annesini, yat-
tığı yerden zar zor gördü. Ablası ve
ağabeyi de telaş ve heyecan içinde,
kapıda bekliyorlardı. Kadıncağız
hemağlıyorhemdedoktorlakonuş-
maya çalışıyordu. Güzel bir şeyler
duymak istedi kendisi de. Umut ve-
rici, rahatlatıcı şeyler. Kulak kesildi.
-Kaç yaşındaydı oğlunuz?
-On beş yaşında.
-Size güzel bir haber veremeyece-
ğim ne yazık ki...
-Nasıl yani? Ne olacak? Lütfen söy-
leyin, durumu çok mu kötü?
Derin bir nefes aldı doktor. Bir elini
önlüğüncebinesoktu.Birsürediğer
hastalara baktıktan sonra canın sık-
kın bir şekilde yavaş yavaş konuştu:
-Çok uğraştık. Elimizden ge-
leni yapmaya çalıştık. Fakat...
-Fakat...
-Boyun kemiği kırılmış. Vücu-
dunun üst tarafı çok büyük ha-
sar görmüş. Geçirdiği felç, onu
neredeyse kıpırdayamaz hale ge-
tirmiş. Çaba gösterirse zamanla
birkaç yerde düzelme olur belki.
Ancak fazla umutlanmamak la-
zım… Ömrünün geri kalanını
felçli bir şekilde geçirecektir. Al-
lah ona da size de kolaylık versin.
Annesi, elinde olmadan, dizlerini
dövmeye başladı. Kapıda bekle-
yen diğer çocukları da onun ya-
nına gelip koluna girdiler. Duru-
mun ciddiyetini anlamaları uzun
sürmedi. Az ilerideki yatakta
kıpırdamadan duran kardeşleri-
ne bakmamaya çalışsalar da ken-
dilerini boydan boya kuşatan o
üzüntü giysisi, her şeyi anlatma-
ya yetiyordu. Ağabeyi mırıldandı:
-Keşke ben de gitseydim onun-
la birlikte yüzmeye. Göz kulak
olurdum, uyarırdım. Nasıl olmuş
da başının üstüne düşmüş, boy-
nunu kırmış Allah’ım! Babam-
dan sonra şimdi de kardeşim…
Ahmed Yasin, cesur görün-
meye hatta gülümsemeye çalıştı.
Dudaklarını ısırdı. Gözlerini kır-
pıştırdı. Fakat yüzünden göğsüne
36
doğru hücum eden birkaç damla
yaşı engellemeye güç yetiremedi.
İniltiler, feryatlar yükselen odayı
dinledi bir süre. Hastaların yakın-
maları, yaralıların çırpınışları ara-
sında kendi kendine yemin etti:
-Hiçbir zorluğa teslim olmayaca-
ğım. Kimseye boyun eğmeyeceğim.
Bu bir imtihan… Savaşacağım Di-
reneceğim. Allah şahidim olsun!..
3
Dediği gibi de yaptı. Dünya adam
gördü bu sayede.
Direndi. Savaştı. Örnek
oldu. Hiç durmadan okudu. Duru-
mu azıcık düzelince çeşitli hocalar-
dan dersler aldı. Hatta öğretmenlik
yaptı. Çocukların, genç kızların,
yiğitlerin yüreğine Umut tohumla-
rı ekti. Konuştu. Anlattı. Ulusçulu-
ğunla sosyalizmin, halkının önüne
geçirdiği çitleri, bitip tükenmez
engelleri tek tek aştı. Mazlumlara
sevgi ve merhametle yaklaştı; zor-
balar, işgalciler, vurdumduymazlar
karşısında sesini ateşe verdi. Dost
düşman herkese parmak ısırttı.
1967’de Filistin’in tamamı Siyo-
nist işgalcilerin eline geçmişti.
Bunun üzerine sağına soluna ba-
kınmadan, Gazze’de İslam Mer-
kezi’ni kurdu. Polis neredeyse her
hafta sorgulamaya çağırırdı onu.
Pes etmedi. Geri adım atmadı.
-Şu haline bak! Ayakta bile du-
ramıyorsun be adam! Felçli âsi!
37
Küstah kambur! İsrail devletiyle
mücadele etmek sana mı kaldı ha?
Mecnun musun sen? Arap dev-
letlerinin birleşip yenemedikle-
ri devletimizi sen mi yıkacaksın?
-Sizi tanımıyorum! Sizin hiçbir
meşrûiyetiniz yok! Kalbim ve ak-
lım felçli değil çok şükür! İma-
nım ve öfkem de dipdiri! Bizim
bu davamızın, bu çabamızın Al-
lah’ın izniyle dört bir yanda filiz
verdiği günler de gelecek. Ve o
gün herkes, sizin bu murdar dille-
rinizin nasıl tutulduğunu görecek!
Dünyanın en zorlu coğrafyasında
tarihin tekeri, uzunca bir süre bu
felçli adamın sözleri, eylemleri eş-
liğinde döndü. Özellikle 80’lerden
itibaren, günleri, sorgulama ve tu-
tuklamalarla geçti. Onun manevi
lideri olduğu HAMAS adı her yer-
de yankılanmaya başladı. Öncülük
ettiği intifadalara, dünyanın başka
yerlerinden de omuz verenler oldu.
Tekrar zindana atıldı Şeyh Ahmed
Yasin. Ömür boyu hapse mahkûm
edildi. Sağlık sorunu büsbütün bo-
zulduğu bir sıra, sekiz yıllık hapsin
ardından tedavi için Ürdün’e gö-
türülmesine izin verildi. Gazze’ye
döndükten sonra mücadeleye de-
vam etti. Eylül 2000’de Aksa İnti-
fadası başladı. İslami direnişin bu
Yılmaz öncüsüne yönelik suikastlar
da peş peşe geldi. Çok sayıda bom-
balı saldırıdan kıl payı kurtuldu. O
38
direnmeye ve dua etmeye devam
etti. Çağrısı yürekleri yakıyordu:
-Allah’ım! Ümmetimin suskunlu-
ğunu sana şikâyet ediyorum! Ben
ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş
iki elim, ne kalem tutuyor ne si-
lah! Sesimle yeri inletecek güçte
bir hatip de değilim! Ben ki saçları
ağarmış, ömrünün son demlerin-
de, türlü hastalıkların yıktığı ve
üzerine zamanın belalarının estiği
biriyim! Tek isteğim, benim gibi
Müslümanların zaaf ve aczinden
müteessir olanların yazmasıdır!
-Siz ey Müslümanlar! Suskun ve
aciz, helak olmuş ölüler! Hâlâ kalp-
leriniz sızlamıyor mu, başımıza
gelen bu acı felaketler karşısında?
-Bizler direndik, ileri
atıldık ve kaçmadık!
Ve bizimle birlikte
çocuklarımız, kadın-
larımız, yaşlılarımız
ve gençlerimiz öle-
cek! Allah’ım! Akıtı-
lan kanlar, dokunu-
lan ırzlar, çiğnenen
hürmetler, yetim
bırakılan çocuklar,
oğlunu yitirmiş an-
neler, dul kalmış ka-
dınlar, yıkılmış evler
ve ifsat edilmiş ekin-
ler aşkına, sana şikâ-
yette bulunuyorum.
- A l l a h ’ ı m !
Sen müstazafların Rabb’isin!
Sen bizim Rabb’imizsin! Al-
lah’ım! Bizi kime bırakıyorsun?
Enfiye şişesinde unutulmuş gibi
yanıp tutuşan başlarıyla, mağara-
daki gençlerden daha çok ve daha
büyük bir ülküyle uyuyan sözüm
ona bir buçuk milyar Müslüma-
nın hiç azımsanmayacak kısmı,
omuz silkip geçti bu sözleri du-
yunca. Duyanların çabası ve çığlığı
da yeryüzünü epeyce sarstı elbet-
te. Haritanın yırtık ucundan dö-
külen kanı, dünyanın bir ucunda
gören ve koşarak gelenlerden biri
de Rachel adında bir kız olmuştu.
39
4
Tekerlekli sandalye hâlâ sallanıp
duruyordu.
2004 yılıydı. 22 Mart sabahı. Hava
serindi. Hafif rüzgâr; portakal
ağaçlarından, kiraz ve zeytin dal-
larından, hurma bahçelerinden,
balıkçı ağlarından, duaya kalkan
ellerle hazırlanan sofralardan, ca-
mileri dik tutan saflardan, emekçi-
lerin terli alınlarından, adanmış yi-
ğitlerle süslenen cephelerden farklı
farklı kokuları taşıyıp duruyordu.
Akrabaları ve yakın adamlarıyla,
Hay el-Sabur’daki camiye gelmiş-
ti Ahmed Yasin. Cemaatle selam-
laşmış, yanına gelenlere hâl hatır
sormuş, sabah namazını kılmış,
yine sohbet ederek dışarı çıkmıştı.
Birden göğü yırtan sesler duyuldu.
Bir helikopterden atılan füzeler,
göz açıp kapayıncaya dek cami-
nin önünü kan deryasına çevirdi.
Şeyh Ahmed Yasin de şehid dü-
şenler arasındaydı. Sandalyeden
düşmüş, gövdesinin birçok yeri
parçalanmış fakat babası gibi bir
süre dizleri üstünde durarak son
nefesini vermişti. Günün içine
kocaman bir dağ yuvarlanmıştı.
Şeref ve şehadet giysisi, sadece
vurulduğu yeri değil, yavaş yavaş
bütün bir yeryüzünü dolaşmaya,
sarmaya koyuldu. Onun izzetli du-
ruşu,değeraşılayanmücadelesi,her
türlü engeli aşan ve iki güzelden bi-
rini uman yürüyüşü: çölü ıslattı, te-
peleri kıpırdattı, deryayı titreştirdi.
Adı İsrail olan alçaklık çetesi, bu
şehadetten bir hafta sonra, Gaz-
ze’yi terk etmek zorunda kaldı.
Bir hafta sonra, yiğit ve vefalı on
binlerce ana, bu şehadeti bir bere-
ket yumağına, bir iman izdihamına
çevirdi. Dünyanın birçok yerin-
de; hastanelerde, evlerde, kamp-
larda on binlerce doktor, on bin-
lerce ebe hep aynı cevabı duydu:
-Bir oğlunuz oldu. Adını ne koya-
caksınız?
-Ahmed Yasin! Ahmed Yasin! Ah-
med Yasin!..
Ali Emre
Cins
40
“…Osmanlı Hükümeti, kutsal
mekânları yıkım ve tahribattan ko-
rumak için askerlerini kentten çek-
miş ve bir takım yetkilileri Kutsal
Kabir Kilisesi ve Aksa Camii gibi
mekânlara göz kulak olmakla gö-
revlendirmiştir. Sizin de benzer bir
muamele göstereceğiniz umuduyla
…”(İsaElSafari,FilistinElArabiya)
İşte bu sözlerle başladı Osman-
lı’nın Kudüs’ten çıkışı, kutsal
mekânlar tahrip ediliyor ve bu da
savaş adı altında yapılıyordu Os-
manlı ise İngilizler ’in bu söylevi-
ne izin vermeden çıktı Kudüs’ten.
Her ne kadar 1917 yılında Kudüs
İngilizler ’in eline geçse de bir nevi
kurulacak olan Yahudi devletinin
temelleri atılıyordu. Keza James
Arthur Balfour, yayınladığı bildi-
ride Filistin’de kurulacak bir Yahu-
di devletinden bahsediyordu yani
Filistin halkının olan toprakları
başka bir millete mal ediyorlardı
bu karar ise Wilson ilkelerine göre
hem ahlak hem de yasa dışıydı.
İngilizler Filistin’e yapılan Yahudi
göçlerini sağlayarak ülkede Yahu-
di nüfusunu arttırıp yaptıklarını
Wilson ilkelerinde ki nüfus mad-
desine uydurmaya çalışıyorlardı…
Tarihler 14 Mayıs 1948’i gösterdi-
ğinde İsrail bağımsızlığını ilan etti,
bir gün sonra ise Filistinliler için ta-
rihe ‘Nekbe’ olarak geçecek büyük
göç yaşandı tarihin tozlu sayfaları-
nı karıştırdığımızdaysa buna ben-
zer bir olay Abdulhamid dönemin-
de gerçekleştirilmeye çalışılmıştı.
Herlz Sultandan dış borçların ka-
panması karşılığında göç etmeleri-
ne izin vermesini istiyordu Abdul-
hamid ise bu teklifi tarihe karışacak
şu sözlerle red ediyordu: “Ben bir
karış dahi toprak satamam, zira o
bana değil, halkıma aittir. Onlar
*ZULÜM BİZDENSE, BEN BİZDEN
DEĞİLİM!
41
(halkım) bu Devleti kurup kanlarıyla mahsuldar kıldılar. Onu, bizden
koparılmadan önce üzerini kanımızla bir kere daha kaplamayı biliriz.”
1967 tarihinde ise İsrail Doğu Kudüs’ü işgal etti, o tarihten bu yanaysa, hiç-
bir yasa gözetmeksizin kadın erkek demeden insanlara işkence ediyor ve
gayrimüslimleringirmelerininharamolduğubölgelerebaskındüzenleyip,
mabetlerimize saldırıyor, tarih tekerrürden mi ibarettir orasını bilemiyo-
rum ama bizim yaşadığımı olaylardan ders çıkarmamız gerekiyor. Biz eğer
Osmanlı döneminde ki sulh ve adaleti istiyorsak; Ağlama Duvarına ibadet
etmeyegidenvesiyonizmedestekvermeyenbirYahudi’yehoşgörüylebak-
mamız gerekiyor, zira biz bir gayrimüslimin cenazesi önünden geçerken
ayağakalkanbirPeygamber’inümmetiyiz.Bizeancak,merhametyakışır…
* (Rachel CORRİE: ABD’Lİ barış aktivisti, 16 Mart 2003 tari-
hinde Filistin’in haklarını korumaya çalışırken Refah’ta İsrail-
li bir askerin kullandığı buldozer tarafından ezilerek öldürüldü.)
Sude Reyyan Eşit
42
II. ABDÜLHAMİD HAN
Otuz dördüncü Osmanlı padişahı olan 2. Abdülhamit Han 1842
yılında doğmuştur. Henüz on yaşındayken annesi vefat etmiştir fakat
babasının ikinci hanımı ona çok şefkat göstermiş; ona annelik yapmıştır.
Düzenli bir eğitim gören Sultan Abdülhamit Arapça ve Farsça
dillerini öğrenmiştir. Ayrıca güzel kılıç kullanıp spora önem vermiştir.
34 yaşındayken tahta oturmuş, daha sonra da 1. Meşrutiyeti ilan
etmiştir. 23 Aralık 1876’ da ise ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-i Esa-
si’yi ilan etmiştir.
HAKKINDA BİLİNMEYENLER VEYA
YANLIŞ BİLİNENLER
1-Her ne kadar “Kızıl Sultan” olarak anılsa da günümüzde birçok
insan, onu “Ulu Hakan” olarak anmayı tercih etmektedir ki hakkında
çok fazla tartışmaya yol açan konulardan biri de budur.
2-“Ben abdestsiz hiçbir devlet işine imza atmadım.” Bu sözü; bir
gece, bir haberin imzası için gelen başkâtibini beklettiği için söylemiştir.
3-Kuduz aşısının bulunmasından sonra ülkemize getirtmiş ve ilk
kuduz hastanesini açtırtmıştır.
4-Polisiye romanlarını çevirtip dinlenmek amacıyla okutmuştur.
5-Günümüzde, Türkiye’ deki birçok yapıyı 2. Abdülhamit yaptır-
mıştır. (Camiler, medreseler, kütüphaneler…)
6-Ziraat Bankasının kurulmasını sağlamıştır. Ticarete ve sanayi-
ye de önem vermiştir.
Şerife Nisa Acun
43
44
SultanAbdülhamid'in,şeyhivemür-
şidiEbuŞamat'agönderdiğimektup:
“Mübarek ellerini öperek ve duâla-
rını rica ederek selâm ve hürmetle-
rimi takdimden sonra arz ederim
ki, sene-i haliye şehr-i Mayısın 2.
günü tarihli mektubunuz vasıl oldu.
Sıhhat ve selâmette daim olduğu-
nuzdan dolayı Allah'a hamd ve şü-
kürler ettim... Efendim, evrâd-ı Şa-
zelikıraatinevevazife-iŞazeliyyeye,
Allah'ın tevfikiyle gece ve gündüz
devam ediyorum. Ve bu vazifeleri
edâya muvaffak olduğumdan do-
layı Allah Teâlâ Hazretlerine hamd
ederim ve dâvet-i kalbiyenize dai-
ma muhtaç olduğumu arz ederim.
Bu mukaddimeden sonra, şu mü-
him meseleyi zat-ı reşadetpenahi-
lerine ve zat-ı semahatpenahilerin
emsali ukulü selim sahiplerine ta-
rihî bir emanet olarak arz ederim
ki, ben Hilâfet-i İslâmiyeyi hiçbir
sebeple terk etmedim. Ancak ve an-
cak'JönTürk'ismiylemarufvemeş-
hur olan İttihat Cemiyeti'nin rüesa-
sının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i
İslâmiyeyi terke mecbur edildim.
Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese
ve Filistin'de Yahudiler için bir va-
tan-ı kavmî kabul ve tasdik etmedi-
ğim için ısrarlarında devam ettiler.
Dünya dolusu altın verseniz
bu teklifi katiyen kabul etmem
Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağ-
men ben de katiyen bu teklifi kabul
etmedim. Bilâhare yüz elli milyon
altun İngiliz lirası vereceklerini vaat
ettiler. Bu teklifi dahi katiyen red-
dettim ve kendilerine şu sözle mu-
kabelede bulundum: “Değil yüz elli
milyon İngiliz lirası, dünya dolusu
altın verseniz bu tekliflerinizi kati-
yen kabul etmem! Ben otuz sene-
SULTAN ABDULHAMİD HAN’IN
FİLİSTİN VASİYETİ
45
den fazla bir müddetle Millet-i İslâmiye'ye ve Ümmet-i Muhammediye'ye
hizmetettim.BütünMüslümanlarınvesalatinveHulefa-iİslâmiyedenaba
ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mut-
laka kabul etmem.” diye kat'î cevap verdikten sonra hal'imde ittifak ettiler.
VebeniSelanik'egöndereceklerinibildirdiler.Busontekliflerinikabulettim
veAllahTeâla'yahamdettimkiveederimki;Devlet-iOsmaniyyeveÂlem-i
İslâm'a ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve
Filistin'de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra
olanoldu.VebundandolayıdaMevlâ-yıMütealHazretlerinehamdederim.
Bu mühim meselede şu maruzatım kâfidir.
Ve şu sözlerimle mektubuma hitam veriyorum. Mübarek ellerinizden
öperek hürmetlerimi kabul buyurmanızı sizden rica ve istirham ederim.
İhvan ve asdıkamın cümlesine selâmlar ederim. Ey benim muazzam
üstadım! Bu bâbda sözümü uzattım. Muhat-ı ilmi semahatpenahile-
ri ve bütün cemaatinizin mâlûmu olmak için uzatmaya mecbur oldum.
Veselâmualeyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.
46
KAYNAKÇA VE NOTLAR
*Milli Gazete
*Yeni Şafak
*Akit gazetesi
*Cins dergisi
*mirasimiz.org.tr
Tenkit  2018
Tenkit  2018

More Related Content

More from Gençlik Eğitim Kurumları

2018-2019 Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Veli̇ El Rehberi̇
2018-2019 Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Veli̇ El Rehberi̇2018-2019 Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Veli̇ El Rehberi̇
2018-2019 Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Veli̇ El Rehberi̇Gençlik Eğitim Kurumları
 
İlköğretimden Ortaöğretime Geçiş (2018-2019)
İlköğretimden Ortaöğretime Geçiş (2018-2019)İlköğretimden Ortaöğretime Geçiş (2018-2019)
İlköğretimden Ortaöğretime Geçiş (2018-2019)Gençlik Eğitim Kurumları
 

More from Gençlik Eğitim Kurumları (20)

ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYORÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
ÇOCUĞUM OKULA BAŞLIYOR
 
YEME-İÇME ADABI
YEME-İÇME ADABIYEME-İÇME ADABI
YEME-İÇME ADABI
 
YKSTANITIMSUNUMU.pptx
YKSTANITIMSUNUMU.pptxYKSTANITIMSUNUMU.pptx
YKSTANITIMSUNUMU.pptx
 
Öğrenci Veli Sözleşmesi
Öğrenci Veli SözleşmesiÖğrenci Veli Sözleşmesi
Öğrenci Veli Sözleşmesi
 
Veli Sözleşmesi
Veli SözleşmesiVeli Sözleşmesi
Veli Sözleşmesi
 
2019-2020 VELİ EL REHBERİ
2019-2020 VELİ EL REHBERİ2019-2020 VELİ EL REHBERİ
2019-2020 VELİ EL REHBERİ
 
LGS VELİ BİLGİLENDİRME SUNUMU
LGS VELİ BİLGİLENDİRME SUNUMULGS VELİ BİLGİLENDİRME SUNUMU
LGS VELİ BİLGİLENDİRME SUNUMU
 
1. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
1. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri1. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
1. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
 
5. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
5. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri5. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
5. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
 
Veli Sözleşmesi
Veli SözleşmesiVeli Sözleşmesi
Veli Sözleşmesi
 
Nobet
NobetNobet
Nobet
 
Enderun Liseleri Veli El Rehberi 2018-2019
Enderun Liseleri Veli El Rehberi 2018-2019Enderun Liseleri Veli El Rehberi 2018-2019
Enderun Liseleri Veli El Rehberi 2018-2019
 
5. Sınıf Oryantasyon Semineri
5. Sınıf Oryantasyon Semineri5. Sınıf Oryantasyon Semineri
5. Sınıf Oryantasyon Semineri
 
1. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
1. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri1. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
1. Sınıf Uyum Eğitimi Semineri
 
2018-2019 Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Veli̇ El Rehberi̇
2018-2019 Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Veli̇ El Rehberi̇2018-2019 Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Veli̇ El Rehberi̇
2018-2019 Gençlik İlkokulu/Ortaokulu Veli̇ El Rehberi̇
 
İlköğretimden Ortaöğretime Geçiş (2018-2019)
İlköğretimden Ortaöğretime Geçiş (2018-2019)İlköğretimden Ortaöğretime Geçiş (2018-2019)
İlköğretimden Ortaöğretime Geçiş (2018-2019)
 
Enderun Mektebi 17. Sayi
Enderun Mektebi 17. SayiEnderun Mektebi 17. Sayi
Enderun Mektebi 17. Sayi
 
Rehberlik Bülten
Rehberlik BültenRehberlik Bülten
Rehberlik Bülten
 
Enderun Mektebi 16. Sayi
Enderun Mektebi 16. SayiEnderun Mektebi 16. Sayi
Enderun Mektebi 16. Sayi
 
Veli Sözleşmesi
Veli SözleşmesiVeli Sözleşmesi
Veli Sözleşmesi
 

Tenkit 2018

  • 1.
  • 2. Editör İlker Varol Grafik/Tasarım Ahmet Basri Karakuş Himmet Emre Çimen Yazım Ekibi Muhammed Âsım Bacaklı Sude Reyyan Eşit Şerife Nisa Acun Basım Mayıs 2018 İÇİNDEKİLER Ümmettir Kudüs..............................................3 Kudüs Bizi Bekliyor,Hâlâ............................4-7 Tel Örgüler Altında Bekleyen Sevdâm Kudüs............................8-11 Kudüs’te İş Başa Düştü............................12-15 Kudüs Tarihi.............................................16-27 İntifâda Selâm Sana Şanlı Kavga.............28-33 Diz Çökmeyen Dağ..................................34-39 Zulüm Bizdense Ben Bizden Değilim.................................40-41 II.Abdülhamid Han..................................42-43 Sultan Abdülhamid Han’ın Filistin Vasiyeti........................................44-45 Kaynakça Ve Notlar......................................46
  • 3. ÜMMETTIR KUDÜS Kudüs bizim için ne ifade ediyor? İlk önce bunu sorgulamalıyız galiba. Vicdanımızı rahatlatmak için meydanlarda attığımız sloganlar mı, yoksa mücadelesini hayat boyu vereceğimiz bir dert mi? Hayat boyu demem kendimize olan bir güvensizlikten değil tabi ki veya Kudüs’ün bizim olacağına dair inançsızlığımdan da, bilakis biz iman ediyoruz ki Kudüs bizim olacak. Ancak şunu bilmeliyiz ki bizim Kudüs davamız sa- dece bir belde değil aynı zamanda bir ümmet davasıdır isim değişebilir, kahramanlar değişebilir ancak değişmeyecek tek şey vardır ki: Zalim ile Adilin sürre gelen kavgası… Sanıyorum ki şu an davamızdaki en büyük eksik ise biziz. Önümüzde ‘daha ne kadar insafsız olunabilir’ dedirten zalim bir millet var ancak ne üzücü ki karşılarında kükreyemiyoruz. Zulme başkaldıraca- ğımıza kendi nefsimize zulüm ediyoruz, daha bizim olduğunu iddia et- tiğimiz yerin neresi oluğunu tartışıyoruz(bk. Mescid-i Aksa sarı kubbeli cami mi, kıble cami mi?) “Allah insanı iddiasından vurur” diyor ya İsmet Özel işte biz de tam olarak iddiamızdan vurulduk ve tedavimizi aramak yerine acı çekmeye devam ediyoruz… Şu an ise iddialarımızdan sıyrılmalıyız artık,“Batı’nın gücü; mo- dada tanrısızlıkta gece kulüplerinde ve ahlaksız gençliğinde değil, hay- ranlık bırakan çalışkanlıklarında, ısrarlı gayretleri ve sorumluluklarında yatıyor” diyen Aliya’ ya kulak verip Batı’ya Batıvâri cevaplar vermeli- yiz. Geç katıldığımız bu yarışta onlardan daha fazla çalışmalıyız ki geçe- lim onları ilim ile kuşandıktan sonraysa zalime kaşı ayaklansın içimizde- ki ruh, merhametimiz ise daim olsun masuma, zira bizim düşmanlığımız ancak zalimlere karşıdır, şunu da asla unutmayalım ki: Kurtulmak için Kudüs’ün bize değil, bizim Kudüs’e ihtiyacımız vardır… Sude Reyyan Eşit 3
  • 4. Uzun süren birçok şey gibi, işgaller de kanıksanıp nor- malleşiyor. Bunun en rahatsız edi- ci sonucuysa, durumu düzeltmek için bir şeyler yapma enerji ve heyecanının yok olması. İsrail’in Kudüs ve diğer Filistin kentleri- ne 1967’den bu yana uyguladığı işgal ve yıldırma politikasının, İslâm dünyasını kapsamlı bir şe- kilde harekete geçirememesinin nedeni de bu. Anormal şeyler nor- malleşti, şaşırma eşiği kayboldu, ellerde-kollarda derman kalmadı. Oysa, işgalin bütün ağırlı- ğına rağmen yapılabilecek çok faz- la şey var. Bugün dünyanın kayda değer ülkeleri, Kudüs’te küçücük de olsa bir iz bırakabilmek için birbiriyle yarışıyor. Farklı din ve mezheplere ait ibadet alanları aynı zamanda siyasi rekabet ve çekişme- lerin de merkezi olduğundan, ‘Ku- düs’e müdahale arzusu’her ülkenin uluslararası ilişkiler ajandasında ön sıralarda kayıtlı duruyor. Hal böyleyken, İslâm dünyası atılacak somut adımlar ve bırakılacak izler konusuna daha fazla kafa yormalı. Türkiye, Kudüs ve Filis- tin’le ilgili inisiyatif alma nokta- sında belki de en aktif Müslüman ülke. Resmi ya da sivil yollardan, meseleye ilgi büyük. Ancak prob- lemlerin hacmi ve derinliği nede- niyle, şimdiye kadar yapılan hiçbir şey yeterli ve tatmin edici değil. Gayretlerin, tempoyu hiç düşür- meden sürdürülmesi gerekiyor. Türkiye’nin, Filistin’e doğ- rudan ulaştığı belki de en önemli kanal Türk İşbirliği ve Koordi- nasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA). TİKA tarafından Filistin toprak- larında şimdiye kadar 389 proje gerçekleştirilmiş. 71’i Kudüs’te, 123’ü Gazze’de, 195’i de Batı Şe- ria’da hizmete sunulan bu projele- rin rakamsal dağılımı ise şu şekil- KUDÜS BİZİ BEKLİYOR, HÂLÂ... 4
  • 5. de: İdari altyapı (93), eğitim (68), toplumsal altyapılar (50), sağlık (46), acil yardım (40), ortak tarihi ve kültürel miras (34), su ve sani- tasyon (25), STK’ların desteklen- mesi (19) ve üretim sektörü (14). TİKA çalışanlarının ger- çek bir özveri ve sabırla yürüttü- ğü bu projeler, Filistinliler nez- dinde Türkiye’nin bölgeye olan samimi ilgisini gösteren güçlü bir işaret. Özellikle işgal altında- ki bölgelerde halkın yaşamına di- rekt şekilde dokunan çalışmalar, siyasetin çoğu defa kuramadığı köprülerin de kurulmasına hizmet ediyor. Bu yönüyle TİKA, Filistin davasına hizmet noktasında, Tür- kiye’nin bölgeyle en hayati bağ- lantılarından birini oluşturuyor. Bunun dışında IHH baş- ta olmak üzere çok sayıda STK ve yardım kuruluşu da işga- lin acılarının azaltılması için yıllardır bölgede faaliyette. *** Kudüs davası, kurum ve kuruluşların çalışmalarının ötesin- de, bireysel olarak hepimize bazı sorumluluklar da yüklüyor. Ku- düs’ün sadece bir şehirden ibaret olmadığını, topyekûn bir şuur ve silkinme vesilesi olduğunu bize hatırlatacak sorumluluklar bunlar. Her şeyden önce, Kudüs’ün dini ve tarihi önemini yeniden düşünmeye ihtiyacımız var. Bu muhteşem İslâm şehrinin tarihsel serüveniyle ilgili zihinlerimizde hiçbir boşluk kalmamalı. Ta kuru- luşundan başlayarak, adım adım bütün kronoloji akıllara kazınmalı. Hangi dönemde Kudüs’ün başına ne geldi, şimdiye kadar Kudüs’te kimler hangi izleri bıraktı, şeh- re kimlerin emeği geçti… Hep- si, kusursuz biçimde bilinmeli. Uzun ve sabırlı okumalar gerektiren bu ilk aşama tamam- landıktan sonra, Kudüs’ü günlük hayatımızın rutinleri arasına da almamız gerekiyor. Ki böylece, okuyup öğrendiklerimiz sıradan malumatlara dönüşmesin. Bunun için, Kudüs’e yapılacak iyi bir seyahatle işe başlayabiliriz örne- ğin. Böylece teorik bilgiyi pratik- le de birleştirme imkânı doğacak. Kudüs’ü ziyaret, oradaki Müslü- manlara moral ve destek olma- sı bakımından da ayrıca önemli. Kudüs’ü hayatımızın bir parçası haline getirmenin bir diğer yolu, onu aile ve arkadaş çevremizde sık sık gündeme almak. Evlerimiz- de çocuklarımızı bilinçlendirmek için bir “Kudüs kumbarası” olsun mesela. Kudüs’e gittiğimizde ya da gidenlerle ulaştırılmak üze- re, Kudüslü Müslümanlara pay ayıralım kendi bütçelerimizden. Sohbetlerimizde Kudüs mutlakageçsin.Oradaolup-bitenle- ri muhakkak her gün düzenli şekil- de takip edelim. “Kudüs’te bugün 5
  • 6. acaba ne oldu?” sorusunun cevabı- nı, tıpkı en yakınlarımızı ettiğimiz gibi merak edelim. Kudüs’le ilgili tarihi ya da güncel bir şeyler oku- madan, günümüz tamamlanmasın. Tüm bu sorumlulukla- rı titizlikle yerine getiren bi- reylerin çoğaldığı bir İslâm dünyası, Filistin ve Kudüs’le il- gili daha mantıklı ve kalıcı adım- lar da atmaya başlayacaktır. *** Kudüs’e aslında umdu- ğumuzdan çok daha sıkı bağ- larla bağlı olduğumuzu gös- teren bir anekdotla bitireyim: Hz. İsa’nın çarmıha ge- rildikten sonra dirilip gökyüzüne yükseldiğine inanılan noktaya inşa edilen Kıyâme Kilisesi, Hıristi- yanlar için yeryüzündeki en kutsal mabetlerden biridir. Kilisenin avlu- suna girerken başınızı biraz yukarı kaldırdığınızda, tam karşıda ahşap bir merdiven görürsünüz. Bu mer- diven 1757’den beri oradadır ve hiç kimse de onu yerinden oynatamaz. Hikâyesi oldukça ilginç: Osmanlı döneminde, Hı- ristiyanlar arasında kiliseye kimin hâkim olacağıyla ilgili ihtilaf ça- tışma boyutuna varınca, Sultan 3’üncü Osman 1757’de bir ferman yayımladı. Fermana göre, kilise, Kudüs’teki 6 Hıristiyan mezhe- binin ortak malı ilan edildi ve en ufak bir değişikliğin bile oybir- liğiyle yapılması hususu karara bağlandı. Ferman, o zaman kilise ne durumdaysa o şekilde korun- masını da öngördüğünden, balkon- daki merdivene de dokunulmadı. Kıyâme Kilisesi’nin yö- netiminde hâlâ Sultan 3’üncü Osman’ın o ünlü fermanı esas alınıyor. Aradan geçen onca yıla rağmen, Osmanlı Kudüs’te ada- leti sağlamaya devam ediyor. Taha Kılınç Yeni Şafak 10 Aralık 2016 6
  • 7. 7
  • 8. Kudüs ruhtur, Kudüs isyan- dır, direniştir ve etkisi kıtalar üstü olan siyasi bir dildir. Kudüs sade- ce Filistin değildir, sadece “Kudüs Günü” söylemleriyle sınırlı değil- dir. Öncelikle şundan bahset- mem gerekiyor; Kudüs’ü kur- tarmaktan bahsediyoruz ama ‘Kudüs’ü neden kurtarmak zorun- dayız?’ sorusuna iyi bir cevap bul- mamız lazım. Yani Kudüs bizim neyimiz olur? Bir insan niçin ölür? Bir in- san bu ülke için ölür değil mi? Peki bu ülke için niye ölürüz? Çünkü burası bizim vatanımız. İnsan; va- tanı için, inancı için, namusu için, ölür de öldürür de. Peki, Kudüs ile ülkemizin nasıl bir bağı olabilir acaba? Ku- düs bizim vatanımız mıdır? Kudüs bizim pekâlâ vatanımızdır. Biz vatan deyince ‘Gönül coğrafyamız’ diye bir ifade kulla- nırız. Yâni iman bağıyla bağlan- dığımız insanların yaşadığı her yer bizim vatanımızdır. Biz müs- lümanlar gönlümüzdeki hudutları kaldırmışız. Dün nasıl Kudüslüle- rin Çanakkale’yi İngilizlere teslim etmedikleri gibi, bügün de bizler Kudüs’ü Siyonizm’in eline teslim etmeyeceğiz inşallah. Ezanı duyduğun her toprak vatanındır senin! Onun için; o Kudüs ile Şam ile Bağdat ile aramızdaki uhuvvet bağını yeniden kurmak zorundayız. ‘Vatan toprakları’ deyince Lozan’la çizilmiş sınırlar gelmeye- cek aklımıza çünkü o sınırları biz çizmedik, o sınırları başkaları çiz- di. Misâk-ı Millî sınırlarından taşmak zorundayız, başka memle- ketler de var bizim için... Nuri Pakdil’in dediği gibi; TEL ÖRGÜLER ALTINDA BEKLEYEN SEVDÂM; KUDÜS... 8
  • 9. Kudüs anadır, göklerin övüncüdür Kudüs. İlk kez Kudüs’e doğru sec- de ettik, Mîraç hediyemiz namaz orada farz kılındı. Kudüs sadece Filistinlilerin değil, Arapların değil Hz. Muhammed’e ( sallallahû aleyhi ve sellem) üm- met olan herkesindir. Kudüs bizim sürekli cihâdı- mızdır. Biz Kudüs’ü çok sevdik. Orayı sahiplendik ve “Kudüs bi- zimdir” dedik. Bildik ki Kudüs “Bizimdir!” diyenindir. Bunun içindir ki davamız- dır Kudüs. Peki, gelelim Kudüs’ü nasıl kurtaracağımıza; Selahaddin Eyyûbi, Haçlı seferle- rinden sonra Kudüs’ü Haçlılardan alan komutanımızdır. Yıl 1187... Osmanlı’dan öncesi. Haçlılar Müs- lüman coğrafyalardan yürüye yü- rüye, koşa koşa Kudüs’e gelmişler. Kudüs’ü almışlar ve oraya hükme- diyorlar. Selahaddin Eyyûbî Cuma namazındayken ona dediler ki:”Ne duruyoruz artık şu Kudüs’ü fethet- sek ya!” Selahaddin Eyyûbî:”Yarın sabah namazında bu konuyu konu- şalım.” diyor. Sabah namazında Selahad- din Eyyûbî aynı camiye geliyor ve bakıyor ki camide kimse yok. Son- ra şu tarihi sözleri sarf ediyor:”Cu- ma namazında bu camileri doldur- duğunuz gibi sabah namazlarında da bu camileri doldurduğumuz gün Kudüs’e yürüyebiliriz.” Havaî nutuk atmaya, slo- ganlar söylemeye herkesin gücü yeter lâkin iş fedakârlık yapmaya, kendimizi değiştirmeye, sabah na- mazlarına kalmaya gelince işler değişmeye başlıyor. Bizler ne zaman sabah na- mazına kalkma konusunda has- sasiyet gösterirsek, kendimizi değiştirirsek yani, kendimizden işe başlarsak o zaman Kudüs’ü kurtarmaya başlamışız demektir. Unutmayalım ki; kutlu yürüyüşler küçücük bir adımla başlar. Kudüs’ü kurtarmak isti- yorsak sabah namazlarını ve diğer namazları ihmal etmeyeceğiz, im- kânımız olduğu kadar cemaatle kıl- maya çalışacağız çünkü biz ‘Sabah Namazı’ Ümmetiyiz. Bu bahsettiklerimi hep be- raber yaparsak bir sonuca ulaşaca- ğımızı da unutmamalıyız. Bir haber okumuştum; Av- rupa’da bir şehirde yerel bir takım böyle hayat memat denecek bir maça çıkıyor. 90+1’ de beraberlik var ve takım gol atsa bir üst lige çı- kacak gibi bir durum var. 90+3’te o yerel takım bir gol atıyor ve o şehirde herkes se- vincinden havaya uçuyor. Aynı anda o şehirde bir üniversite dep- rem ölçümü yapıyor. Tam o golün atıldığı saniyede şehirde deprem oluyor. Yâni seyircilerin zıplama- sından yer sarsılmış. Bir şey hep birlikte yapıldı- 9
  • 10. ğında, beraber tavır gösterildiğinde bir kişinin yapmasından çok daha büyük etkiler ortaya çıkıyor ama şunu da unutmayacağız; her bütün birer parçadan oluşuyor. Yaptığı- mız bütün işleri hayal edelim, ha- yatımızı hayal edelim, okulumuzu, evimizi, ailemizi, akrabalarımızı hayal edelim. Bunların her biri bizim hayatımızı oluşturan küçük küçük parçalar. Tek bir tanesi bile ihmal edildiğinde bütün yap-bozun şekli bozuluyor. Bu Ümmetin Gençleri yap- boz gibi her bir parçası aslında kü- çük olmasına rağmen şeklin âhen- ginin ana parçası gibi düşünmeli kendini. Bir savaşta; bir nalbant, sü- vari atlarının ayaklarındaki nalları işliyormuş. O nalları yaparken o kadar ince bir işçilik yapıyormuş ki en ufak noksana sahip çiviyi kullanmıyormuş. Nalbanta sor- muşlar:”Atın ayağındaki nalın bir çivisine ne diye bu kadar özen gös- teriyorsun?” Nalbant:”Öyle deme; bir çivi, bir nalı düşürür, bir nal, bir süvariyi düşürür, bir süvari, bir ordunun ye- nilmesine sebep olur.” demiş. Her ne yapıyorsak, nere- deysek; öğrenciysek, işçiysek, mü- hendissek, bulunduğumuz nokta- nın o çivi kadar basit olsa bile, bu davanın en önemli unsuru olduğu- muzu unutmamamız gerekir. Kudüs’ü iyi talebeler oldu- ğumuz zaman, iyi mühendisler ol- duğumuz zaman kurtaracağız. Bugün israil, Kudüs’ü nasıl elinde tutuyor zannediyoruz. Bir mucizeyle mi veya hayali bir şeyle mi? Bugün israil Kudüs’ü tekno- lojiyle, silahlarıyla elinde tutuyor. Küresel ekonomi içerisindeki eko- nomik destekleriyle, ‘Soros’ gibi tetikçileriyle elinde tutmuyor mu? Bizler çok çalışmalıyız; Gücü elinde bulunduran Kudüs’ü elinde tutar, bilgiyi elinde bulundu- ran gücü elinde bulundurur, bilgiyi elimizde bulundurmak için çalış- maya ihtiyacımız var. Bu değişim belki 10 yıl, belki 50 yıl, belki 100 yıl sürecek ama Kudüs’ü kurtaracağız inşal- lah, hamd olsun bundan hiçbir şüp- hemiz yok. Bu kurtuluşta bizim ne kadar payımız olacak ona herkes kendi karar verecek. Şu cesarete de sahip olma- mız lazım: Eylemler yapıyoruz, sloganlar atıyoruz bunlar imanımı- zı, aşkımızı, şuurumuzu, bilincimi- zi diri tutan şeyler. Bazıları bunları katı, böyle hoyratça eleştiriyor;” Bağırıp duruyorsunuz, ne işe yarı- yor bunlar, bak adam hâla istediğini yapıyor.” diyor. Biz sloganlarımızı kendimiz şahit tutuyoruz. Tabii ki bununla yetinmeyeceğiz. Çalışıp gayret edeceğiz. Hepimiz ne kadar iyi Müslüman olursak Kudüs o ka- dar erken kurtulacak. Kudüs’ü biz kurtaracağız, Allah onu bize nâsib etsin ama Ku- düs’ü kurtarmanın yolunun bizzat 10
  • 11. kendi gönlümüzden geçen bir yol olduğunu unutmayalım. Eylemlerimiz, inancımız, irademiz ve imanımız inşallah Ku- düs’ü kurtaracak. Bunun için hepi- miz ortak çaba sarf etmek zorunda- yız. Bir gün daha gür ve daha müessir olarak geri geleceğimize İmanımız, yarın sabah güneşin do- ğacağına olan itimadımızdan daha fazladır. Dik durun, erimeyin, kü- çük düşünmeyin, büyük düşünen- lerle birlikte olun! Allah’a, Müslüman’ın tek sığınağı olan Allah’a emanet olun! “ Üzülmeyin, gevşemeyin; eğer gerçekten iman etmişseniz üstün gelecek sizlersiniz!” Sure Âl-i İmran| Âyet 139 Muhammed Âsım BACAKLI 11
  • 12. Sisi – Misi, Dahlan – Mahlan’la olmuyor bu iş. DAEŞ bitiyor. PYD de bir halt edemedi. PKK bit- me noktasında, FETÖ – METÖ de bir çuval inciri berbat etti. İsrail ne yapsın, iş başa düştü. İngiltere kendi gemisini kurtar- ma derdinde, Fransa da öyle. Za- vallı Almanya “Şamar oğlanı”na döndü, ne yapacağını bilmiyor. Katar’ı hedef alan Mısır, Suudi Ara- bistan, BAE arasında gizli bir itti- fak oluşturmaya kalktılar, o da geri tepti. Suriye’den bir ses yok. İsrail çareyi Kudüs’e saldırmakta buldu. Hedef’te Filistin ve Gaz- ze yönetimi var. Hedefte bü- tün Müslümanlar var aslında. İsrail bir emrivaki politikası uygu- luyor. Bir hamlede Kudüs’ü alıp, yeniyerleşimbölgeleriaçarak,Filis- tinlileri Ürdün, Suriye ve Lübnan’a doğru sürmek istiyor. Elinden gelse Gazzelileri de Mısır’a doğru süre- cek. Bir sonraki hedefi Sina olacak. Siyonistlere göre, İsrail Kudüs’ü bu- gün alamayacaksa, bir daha alama- yacak. Onun için İslam dünyasının paramparça olduğu, ABD ve NA- TO’nun bölgede olduğu bugün ne yapacaksa yapması gerek. Ilımlılar ise, İsrail’in ipi daha fazla germeden bugün Abbas yönetimi ile bir barış anlaşması imzalayarak, mevcut ka- zanımlarını garanti altına alarak, varlık ve meşruiyeti için uluslara- rası bir güvence oluşturması gerek. İsrail’inbugünkümaceracıpolitika- sı batılılar tarafından birkaç açıdan tehlikeli görülüyor. Kudüs’e yönelik tehdit İslam dünyasını birleştirebi- lir ve işbirlikçi hükümetleri, halk nezdinde zor durumda bırakabilir. Batılılar açısından bir diğer risk, İsrail’e destek veren batı- lı ülkeler İslam dünyasında cid- KUDÜS’TE İŞ BAŞA DÜŞTÜ! 12
  • 13. di bir itibar kaybına uğrayabilir. 3. büyük risk ise, batıdaki Müs- lümanların İsrail’in saldırgan politikalarına karşı tepki verme- leri sonucu ülkelerindeki An- tisemitik ve İslamofobik top- luluklar provoke olabilirler. ABD ve batılı ülkelerin nihai ter- cihleri İsrail olacaktır. Bu da za- ten ağır yara alan İslam dünyası ile bu ülkeler arasında telafisi zor bir güven kaybına yol açabilir. Bu çatışma ortamı, kıyamet te- olojisi açısından Müslüman- larla, Hristiyan ve Yahudi- ler arasında bir din savaşı için uygun bir zemin oluşturabilir. Batıda teolojik anlamda ciddi bir savrulmayaşanıyor.Demokrasiadı- na çoğulcu, multi kültürel bir dün- ya düzeni hayal eden çevreler, libe- raller, seküler topluluklar açısından bu durum son derece kaygı verici. İsrail aslında İslam dünyası ve ba- tılıların sinir uçlarında trampet çalıyor. İsrail’de birtakım rabbi- ler açısında da bu durum kay- gı verici. Mevcut saldırgan po- litikayı, Siyonist grublar, ırkçı Yahudiler ve bazı fanatik Yahu- diler destekliyor. Bir de Esoterik birtakım çevreler ki, onlar bir ke- haneti gerçekleşmesi için akılların- ca “Tanrı’yı kıyamete zorluyor”lar. Bu şekilde giderlerse, hoş gitme- seler de zaten bugüne kadar yap- tıklarının karşılığı olarak öyle zannediyorum ki, bunlar için ge- lecek günler geçen günleri arata- cak. Batıyı da peşlerinden kendi cehennemlerine sürükleyecekler. Bunlar aslında “Büyük İsrail” ha- yalinin peşinden koşarken, aslın- da neye kavuşmak istiyorlarsa, her adımda ondan uzaklaşıyor- lar. Hepsinden önemlisi dinlerini kaybettiler. Siyonizm, din elbisesi giydirilmiş ırkçı bir ideolojiden başka bir şey değil. Aileyi kay- bettiler. Gençliklerini, dolayı- sı ile geleceklerini kaybettiler. Bu arada Kudüs bizim için, din, insanlık, tarih davasıdır. Kudüs bizim geçmişimiz, bu- günümüz ve geleceğimizdir. “Tapınak” dedikleri “Süleyman Mabedi”, Kral kabul ettikleri Süley- man (AS)’ın yaptığı tarihi bir ma- bedden başka bir şey değil. Kutsal değil. “Kral Salamon”un halkına bir armağanıdır. Oysa Hz. Da- vud (AS) da, Hz. Süleyman (AS) da bizim peygamberimizdir. Hz. Davud 4 kitaptan Zebur’u bize getirendir. (O’na selam olsun). Mescid-i Aksa bizim ilk kıblemiz- dir ve Hz. Ömer Camii ise İsra’nın gerçekleştiği bir makamdır. Her iki makam da bizim için mukaddestir. Hristiyan dünyasında Konstan- tin, Ayasofya’yı yaparken, Sü- leyman Mabedi yerine yapı- 13
  • 14. lan mabedden daha güzel bir mabed yaptığını düşünüyordu. Kaldı ki, Süleyman Mabedi deni- len mabed, bizim için bir kralın halkına armağanı değil, bir Pey- gamberin İbrahim milletine ar- mağanıdır. Ki biz de aynı dinin devamı olan Hz. Âdem’den yana gelen o tek dinin mensubuyuz ve biz de İbrahim milletindeniz. Biz de Hz. Musa’dan, Hz. Davud’dan, Hz. İsa’dan, Hz. Üzeyir’den, Hz. Zekeriya’dan, Hz. Meryem’den ya- nayız. Kur’an-ı Kerim’de Al-i İbra- him’e, Ali İmran’a ve Ali Muham- med’e salatı selam vardır. (SAV) Siyonistlerininadı,hemkendilerini, hem bölgeyi, hem dünyayı yakacak. Siyonistleri durdurması ge- rekenler de 100 yıl önce bun- ları başımıza bela edenlerdir. Elbette, insanlar doğdukları an- ne-babayı, zamanı, mekânı, derile- rinin rengini ve cinsiyetlerini ken- dileri seçmezler ve bundan dolayı üstün ya da geri olamazlar. İnsanlı- ğın en büyük belası olan, ilk haram, ilk laneti hak eden ırkçılık ister soy, ister cinsiyet, ister sınıf, ister paraya nisbet edilsin aynı şeydir. Bu dava- nın peşinden koşanlarsa, “verese- tüşşeytan” yani Şeytanın mirasçıla- rıdırlar. Biz veresetül enbiya olalım. Şüphesiz ki, herkesin bir hesabı vardır. Ama sonuçta galib olacak olan Allah’ın hükmüdür. Kıblenin ve İsra’nın sahibi, iradesini gerçek- leştirmek konusunda ise kimseye muhtaç değildir. Ancak bize düşen, Allah’ın dininin izzetini koruma adına bizim göstereceğimiz çaba- dır. Zira Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve maz- lumlara yardım etmek ister. Bize düşen Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. Selâm ve dua ile. Abdurrahman Dilipak Akit Gazetesi 14
  • 15. 1515
  • 16. Kudüs şehri ilk olarak Ofil Tepesi- nin Silvan Köyüne bakan kısmın- da kuruldu, tepede bir su pınarı vardı ve insanlar su ihtiyaçlarını oradan karşılıyorlardı. Daha son- ra bu tepeden Bizita Dağına ve Moriya tümseğine yerleştiler. Kudüs tarihteki en eski şehirlerden- dir. Tarihçiler Kudüs’ün inşa ediliş tarihi için kesin bir şey söyleme- mektedirler. Mescid-i Haram’dan 40 yıl sonra kurulmuştur. Tarihi kaynaklara göre Kudüs şehri kurul- duğunda çölden ibaretti, ne vadi ne de dağlara rastlanıyordu. Milattan 3000 yıl önce, Şehre ilk hicreti Arap Kenâniler yaptı. Bu göçler Arap ya- rımadasının kuzeyine gerçekleş- miştir. Daha sonra Ürdün nehri- nin batısına yerleşmişlerdir. Kudüs şehri göçler sonucunda genişledi ve Akdeniz’e kadar uzandı. Bölgenin adını Kenan yeri (Nehirden Denize kadar olan bölgede) koydular. Ke- nan bölgesin de Kenâniler bir şehir kurup adını Urşelim koydular, şe- hir merkezi haline getirdiler, vatan ve toprak sahibi oldular, bundan dolayı şehrin adı Yebus oldu. Bu bölgeye saldırılarda bulunan Mısır- lıların ve Sina çölündeki kaybolan İbrani kabilelerin saldırılarına karşı çıktılar ve o bölgeye sahip oldular. Kenâniler yıllar boyunca bu bölge- ye olan saldırılara da karşı çıktılar. Hz. Ömer'in Kudüs'ü Fethi Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in İsrâ hadisesi gerçekleşti- ğinde, İslam fetihleri devri başla- dı. Bu hadisede Kâbe ve Mescid-i Aksa’nın aralarında manevi olarak bağlantı kuruldu. İslam Ordusu Ubeyde Bin Cerrah önderliğinde şehri kuşattılar. Patrik Safronyus şehrin anahtarını Hz.Ömer’in ken- disine vermek istedi ve Hz.Ömer KUDÜS TARİHİ 16
  • 17. şehre geldi. Maddi olarak bağlantı Hz.Ömer (r.a)'ın şehre gelmesiy- le gerçekleşti (636). Şehri aldıktan sonra bir emaname (güven ferma- nı) yazıldı ve Hz Ömer (r.a) şeh- rin ismini İlya'dan Kudüs’e çevirdi. Fetih Öncesi Kudüs M.Ö.16.asırda Kudüs şehri Mısırlı firavunlar tarafından ele geçirildi. Bedevi kabileleri (habiru) Mısır- lılara, kralı Ahnatun döneminde saldırıda bulundular ve Mısır kralı Abdihiba onlara karşı çıkamadı ve şehir bedevilerin hâkimiyetinde kaldı. Mısır kontrolüne 1.Sitiy dö- neminde girdi. (M.Ö 1301-1317) Büyük İskender Filistin’i ele geçir- diğinde Kudüs şehrine sahip oldu. Büyük İskender öldükten sonra yerine gelen halifeleri hâkimiyeti devam ettirdiler. Aynı yıllarda Ba- tilamas Filistin’i ele geçirdi ve Mısır topraklarındaki hâkimiyetine kattı. (M.Ö 323). M.Ö 198 Tarihinde Ku- düs Şehrini Suriye’de bulunan Si- kolos Nikatur önderliğindeki Sulu- kilere tabi oldu. Şehir halkı Yunan medeniyetinden etkilendi. M.Ö.63 yılında Roma imparatorluğu ku- mandanı Bumuci Kudüs’ü ele geçi- rerek Kudüs’ü Roma imparatorluğu sınırlarına kattı. Kudüs sonra Doğu Roma (Bizans) ve Batı Roma İm- paratorluğu olmak üzere 2 kısma ayrıldı. Filistin de doğu tarafın da (Bizans'ta) kaldı. Şehir iktisadi ve ticari olarak 200 yıl boyunca refaha içinde kaldı. Kutsal mekânlara hac mevsimlerinde gelen ziyaretçiler- den maddi anlamda çok faydalanıl- dı. Bu istikrar Kudüs şehrinde fazla devam etmedi. 2. Farisi kral Suri- ye'yi işgal etti ve bu işgal Kudüs'e kadar uzadı. Kiliseleri, mabetleri ve mukaddes yerleri yerle bir ettiler. Bölgede kalan Yahudiler Hristiyan- lardan intikam almak için Farisile- re katıldılar ve böylece Bizanslılar şehri kaybetmiş oldular. Bu durum uzun sürmedi ve Bizans imparato- ru Filistin’i miladi 628 yılında iş- gal edip Farisileri şehirden kovdu. Ve Bizans şehre tekrar haç koydu. Genel olarak tarihe baktığımızda Filistin bölgesinde ve özellikle Ku- düs şehrinde Yahudilerin bölge- de bulunduğu zaman çok kısadır. Fetih Sonrası Kudüs Hz.Ömer (r.a) devrinden sonra Emeviler şehri kontrol altına al- dılar ve çok önem verdiler. 661 ile 750 yılları arasında hüküm sür- düler. Abbasiler 750 ile 878 yılla- rı arasında Kudüs şehrine hâkim oldular. Abbasiler, Fatimiler ve Karmatiler arasında olan askeri darbelerden dolayı şehirde istik- rarsızlık yaşandı. 1071 tarihin- de Selçuklular şehre hâkim oldu. Daha sonra Fatimilerle yaptıkları çatışmalardan dolayı haçlılar 88 yıl Kudüs’ü işgal ettiler. Toloni, İhsidi 17
  • 18. ve Fatimiler (Mısırlılar) zamanında Kudüs ve Filistin Mısıra tabi oldu. Kudüs'teSelahaddinEyyubiDönemi 1187 yılında Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü Hittin Savaşında haçlıla- rın elinden geri almayı başardı. Ku- düs halkına en iyi şekilde muamele yaptı. Kübbetü's Sahra’nın üstünde- ki haç işaretini kaldırttı. Şehrin res- tore, mimari ve yenilenmesine çok önem verdi. Mübarek Mescid-i Ak- sa’ya Nureddin Zengi'nin hazırla- mış olduğu minberi hediye etti. Bu minberin işlemesi İslam şaheser- lerindendir. Selahattin Eyyübi’nin vefatından sonra Fransızlar kral Fe- derik zamanında Kudüs’ü tekrar ele geçirdiler. İngilizlerin elinde 11 yıl boyunca kaldı. 1244 yılında Salih Kral Necmettin Eyyüp tarafından tekrar Müslümanlar tarafından geri alındı. 1243 ile 1244 yılları arasın- da Moğollar saldırıda bulundular ve şehri aldılar. Fakat Memluküler 1259 yılında Ayn Calut savaşında Seyfettin Kutz ve Zahir Baybars önderliğinde Moğolları yendiler. Ve 1517 yılına kadar Filistin Kudüs dâhil Mısır ve Şam’a hâkim olan Memluklerin hâkimiyetinde kaldı. Osmanlı Kudüs'te Osmanlılar 28 Aralık 1516’da Sinan Paşa önderliğinde, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferinde Kudüs’e girdiler. Kudüs’ün Fethinden son- ra Yavuz Sultan Selim Mukaddes Kudüs şehrini 31 Aralık 1516 ta- rihinde ziyaret etti ve şehrin ismi- ni Kudüs-ü Şerif olarak değiştirdi. Osmanlı Devleti Kudüs'e 400 yıl hâkim olmuştur. Osmanlı için Ku- düs her zaman büyük önem taşı- mıştır. Kanuni Sultan Süleyman, Sultan 4.Murad, Sultan Abdül- mecid, Sultan Abdülaziz ve 2.Ab- dülhamid han Kudüs Şehri için pek çok hizmette bulunmuştur. OSMANLI'NIN GİRİŞİ (Kudüs'ün Fethi) XVI. yüzyıla girildiğinde Osmanlı Devleti en güçlü dönemlerini yaşı- yordu ve kendisine hedef olarak da batıyı seçmişti. Ancak II. Bayezid döneminde Safevi Şahı İsmail tara- 18
  • 19. fından körüklenen Şii propaganda- sı Anadolu da fitne uyandırmıştı. Bu nedenle Yavuz Sultan Selim ön- celikle Anadolu birliğini yeniden sağlamak amacıyla İran’daki Safe- vileri bertaraf etmeye karar verdi. Çaldıran zaferiyle bertaraf edilen Safeviler den sonra Yavuz yüzünü güneye çevirdi çünkü Mısır, Filistin veSuriyeyehâkimolanMemluk’ler, Safevî Sultan şah İsmail ile iş birliği yapmışlardı. Bu iki devletin iş birli- ği, Osmanlı Devleti ve Anadolu bir- liği için büyük bir tehlike idi. Diğer yandan Memlûklar, Yavuz’un Su- riye’yi istila etmesinden de endişe ediyorlardı. Memluk’ler için Suri- ye, Mısırın anahtar durumundaydı. Bu saydığımız sebeplerden dola- yı, Memlûk Sultan Kansu Gavrî, Ehl-i Sünnet ulemasının muha- lefetine rağmen şah İsmail ile it- tifak yapmaktan çekinmedi. Bu ittifak Yavuz’un planlarını değiş- tirmesine sebep oldu. İran üzeri- ne yürüse, arkadan bir Memlûk tehlikesiyle karşılaşabilirdi. Zirâ Kansu Gavrî, bu sırada güçlü bir orduyla Halep’e gelmiş, yanında bulunan şehzade Ahmed’in oğlu Kâsım Çelebi’yi Osmanlı tahtının yegâne varisi olarak ilan etmişti. Kansu Gavrî nin bu ittifak Yavuz un işine yaradı. Sünni ve Şafiî olan Suriye halkı Yavuz'un yanında yer aldı. Yavuz, Zenbilli Ali Efendi başta olmak üzere ulemâdan Mül- hidlere yardım eden mülhiddir ve üzerine gidilmesi caizdir mealinde fetvalar aldı. Osmanlı Memlûk iliş- kilerinin bozulmasının en önemli sebeplerinden birisi de Dulkadiro- ğullarının izlediği dış politikaydı. Mumluklara yakın olan Dulkadi- roğlu Alâeddin Bey, kendi beyliği- nin devamını Osmanlı Devleti ile Memluk’ler arasındaki denge po- litikasına dayandırmıştı. Nihayet Çaldıran seferine katılmayı red- dedişi bardağı taşıran son damla olmuştu. Bunun üzerine Yavuz, Dulkadiroğulları beyliğine son verdi. Alaüddevle’nin başını da Mısır’a gönderdi. Osmanlılar artık 19
  • 20. Suriye kapılarına dayanmışlardı. Nihayet Osmanlı ordusu Kuzey Suriye ye girdiği sırada Kansu Gav- rî yanında Halife III. Mütevekkil Alâllah olduğu halde, Halep ten hareketle Merc-i Dâbık a gelmişti. 24 Ağustos 1516'da burada yapı- lan savaşta, Memlûklar büyük bir bozguna uğradılar. Bu zafer sonrası Yavuz Sultan Selim, Halep te bü- yük bir coşkuyla karşılandı. Bura- da başta Halife III. Mütevekkil ile üç mezhebin başkaldırılarını kabul eden Sultan, onlara iyi davran- dı. Ulu Cami'de okunan hutbede hatip Osmanlı Sultanın Hadimûl Haremeyn ünvanı ile vasıflandırdı. Yavuz, Halep'ten sonra Şam üzeri- ne yürüdü ve burayı da kolaylıkla zapt etti. Yavuz’un hedefi şimdi Mısır’dı. Ancak başta Kudüs olmak üzere Filistin in önemli şehirleri hâlâ Mumluklu idarecilerin hâki- miyetindeydi. Mısır yolunu emni- yete almak için öncelikle buraların ele geçirilmesi gerekiyordu. Bunun için de Yavuz, Vezir-i âzam Sinan Paşa'yı görevlendirdi. Sinan Paşa kısa zamanda Safed, Nablus, Ac- lun, Gazze ve Kudüs ü fethetti. Ya- vuz ise bu sırada Şam’dan Kudüs’e gelmişti. Kudüs'ün Osmanlıların eline geçtiği tarihi gün olarak ke- sin belli değildir. Ancak Tarihçiler 28 Aralık 1516 tarihinde ittifak etmişlerdir. Yavuz Sultan Selim, 31 Aralık 1516'da şehre gelmiştir. Şehrin Osmanlı yönetimine geçişi hakkında kaynaklarda farklı riva- yetler yer almaktadır. Bu kaynak- lar, şehrin kendi isteğiyle Osmanlı yönetimine geçtiğini yazmaktadır. Ancak, o sıradaki Kudüs Mem- lûklu valisi İli Bey, Memlûk or- dusunda yer almıştı ki, Kudüs'ün kendiliğinden Osmanlı yönetimine geçmesi biraz kuşkuludur. Olay- ların gidişatından anlaşıldığına göre Kudüs'ün fetih tarihi Ekim 1516 (Ramazan-922) olmalıdır. Kışı Şam'da geçiren Yavuz, Aralık 20
  • 21. ayının sonlarına doğru buradan ayrılarak, 3 Aralık'ta devlet ileri gelenleriyle beraber Kudüs'e geldi. Yavuz'un şehre gelişi sırasında Ku- düs'ün tüm ruhanîleri padişahı şehrin dışında büyük bir tâzim- le karşıladılar. Yavuz, ruhanîlere gerekli ilgiyi gösterdikten sonra, şehrin tam karşısında otağını kur- durttu. Bu sıralar ikindi vaktiydi. Padişah akşam namazını Mescid-i Aksa'da kılacağını söyledi. Bunun üzerine görevlilere haber gönderil- di. Kur'an'ın sitayişle bahsettiği bu kutsal mabed 12.000 kandille ay- dınlatılır. Padişah bu kutsal kente namaz vaktinden önce girer. Önce Kubbetü's Sahra'da Rummân Da- vud (a.s.) ile Nahl-i Hamza (r.a.) ziyaret eder. Sonra Hacer-i Sahra’yı tavaf eder. Daha sonra Kubbe-i Sahra'nın altına iner ve burada iki rekât hacet namaz kılar. Buradan akşam namazının edası için Mes- cid-i Aksa'ya geçer. Görevliler, pa- dişahı kokulu mumlarla karşılarlar. Sultan burada akşam namazını edâ ettikten sonra, biraz dinlenir. Daha sonra burada iki rekât hacet na- mazı kılar, dualar eder. Yatsıyı da eda ettikten sonra otağına döner. Sultan, ertesi sabah binlerce ko- yun ve deve kurban ettirir. Kubbe-i Sahra'yı ziyaret eder ve Mescid-i Aksa'da iki rekât hâcet namaz kı- lar. Daha sonra şehri gezer, Kudüs halkına ihsanlarda bulunur. 1 Ocak 1517'de Kudüs Şehrinden ayrılır. Osmanlı'nın Kudüs’teki Varlığı Kudüs’te Osmanlı Dönemi Osman- lı Devleti Kudüs'e 400 yıl hâkim ol- muştur. Osmanlı için Kudüs her za- man büyük önem taşımıştır. Yavuz Sultan Selim Yavuz Sultan Selim Mercidabık savaşında Memluk’leri yendikten sonra tüm Şam bölgesini Osmanlı topraklarına kattı ve daha sonra Kudüs Şehrine gelerek Mes- cid-i Aksa ve Mukaddesatı ziyaret etti. Osmanlının Kudüs Fethi Ku- düs halkını çok sevindirdi Sultanın 21
  • 22. ziyaretinde onu büyük bir yemeğe davet ettiler. Yavuz sultan selim han Kudüs halkına ekonomik re- formlar ve düzenlemelere kadar birçok konuda söz verdi. Fakat düzenlemeleri sağlayamadan kısa süre sonra vefat etti. Osmanlının Kudüs Fethin den sonra ispanya kralı Hristiyanların Kudüs’ü ziyaret edebilmesi için Yavuz Sultan Se- limden harç karşılığında izin aldı. Kanuni Sultan Süleyman Kudüs Şehri için birçok hizmette bulundu, bunlardan bazıları; Kudüs Şehrinin surlarını yenilettirdi. Kudüs kale- sinin restoresini yaptırdı. Birçok sayıda çeşme Kubbetü’s Sahra’nın yer döşemesi Mescid-i Aksanın Surlarını ve Kapılarını Restore edip yenilettirdi. Meryem validemizin kapısını açtırdı Silsile kubbesinin fayanslarını yenilettirdi. Bab-ı Ze- hebi kapısını kapattırdı. Kanuninin Eşi Hürrem Sultan Tekkesini inşa ettirdi. Bu tekkeden çok sayıda Fa- kirin yemek ve ihtiyaçları karşıla- nıyordu. Kanuni Sultan Süleyman Kudüs şehrinin istikrarı ve güveni için Kudüs-yafa şehri arasındaki yolun kontrolünü El-Ebigavş kabi- lesine verdi (Onlara Turistlerden gelen aidatlar karşılığında vermiş- ti) Kanuni Döneminde de Hris- tiyan hacılardan harç alınıyordu. Sultan Murat Döneminde Kudüs şehrinde istikrar biraz tehlikeye gir- di. Bu sebepten dolayı Sultan Murat Kudüs El-Halil yolu üzerinde Şeh- rin güvenliği için kale inşa ettirdi. Bukaleniniçindemescitvekışlabu- lunmaktaydı. Kalenin içinde Diz- dar ve 40 asker görev yapmaktaydı. Kanuni’nin Kudüs'te kutsal mekânlarda temizliğe ve edebe uyulması hakkındaki Fermanı Kudüs-i Şerîf beyine ve kadısına hüküm ki: Molla Siyami gelip ha- ber verdi ki; Kudüs-i Şerif'te bulu- nan Mescid-i Aksa, Sahratullah-ı Müşerref (Kubbetü's-Sahra) ve Hz. İsa'nın Kabri gibi kutsal mekânlara ibadet ve ziyaret için gelen bazı ka- dınlar o mekânları kirletip, edebe aykırı davranıyorlarmış. Bu haber üzerine buyurdum ki; Emrim ora- ya vardıktan sonra bu gibi davra- nışlara kesinlikle izin vermeyin. Şayet bunun aksini duyarsam bi- lesiniz ki görevden alınmakla kal- mazsınız. Sen ki kadısın bu emrimi sicile kaydet ki senden sonra gelen kadılar da bu emrime uysunlar. Kanuni Sultan Süleyman’ın Kudüs’e 40 milyon akçe, bugünkü bedelle yaklaşık 1 trilyon 500 milyar lira vakfederek burayı bayındır kılmış- tır. Yaptırdığı eserlerden sadece çeşmelerin sayısı 18. Sebil el-Silsi- le... Elvaad Kanuni Çeşmesi... Babel Nezir Çeşmesi... Kudüs Köprüsü üzerinde Sebil bil-Kadissultan… Kudüs Kalesi ve kalenin girişinde 22
  • 23. Kanuni Namazgâhı... Kale içinde bulunan Lala Mustafa Paşa Ca- mii bulunmaktadır. Caminin mi- naresinin 19. yüzyıldan bu yana Davut kulesi adıyla anılmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.av.)’in Mi- raca yükseldiği kutsal kayayı çevre- leyen kutsal yapı. 7. yüzyılda Halife Abdul melik tarafından yaptırılmış. Bugünkü görünümünü Kanuni dö- neminde almış. Kanuni bu kutsal mabedin dış yüzünü mermer ve çi- nilerle bezemiş. Mavi yeşil ve sarıy- la karışık bu çiniler binaya bugün- kü özelliğini veriyor. Yapıya ayrı bir güzellik kazandıran ve Kanuni ta- rafından yaptırılan mermer kapla- malar göz dolduruyor. Binanın üst kısmını saran bir kitabe görüyoruz. Kitabe kuşağı renkli sır tekniğiyle yapılmış. Kuşak Kanuni’nin ismi- ni taşıyor. 1551 yılında yazılmış. 1327 yılında Memlukler tarafın- dan yenilenmiş. Avlunun dört bir tarafına serpiştirilen çoğu Osmanlı eseri olan namazgâhlarsa her döne- min izlerini taşıyor. Avluda bir köşe daha var ki Osmanlı su medeniye- tinin en güzel örneklerinden biri sayılmalı. 1525 yılından kalma bu şadırvan Kudüs valisi Kasım Paşa tarafından yaptırılmış. Suyu yine bir Osmanlı eseri olan sultan havu- zundan sağlanıyor. Sultan havuzu, Kanuni’nin Kudüs’e kazandırdığı en önemli armağanlardan bir tanesi- dir. Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman Kudüs şehrini çevrele- yen surları 1542 yılında inşa ettirdi. Kudüs Şehri Sulta Murad dönemin- de Sayda ve Akka eyaletine bağlı bir sancak bölgesiydi. Napolyon Gaz- 23
  • 24. ze, Yafa ve Ramla şehirlerini işgal ettikten sonra Kudüs halkına yazı yazarak emirlerine uymalarını is- tedi ama Kudüs halkı cevap olarak Akka eyaletine bağlı olduklarını ve akadan bir emir gelirse size uyarız dediler. Napolyon bunun üzerine Akka şehrine saldırdı fakat Ahmet paşa şehri surlarla çevirmişti ve Na- polyon başarısız oldu. Kudüs 1820 yılında Şam eyaletine bağlandı. 1831 de mısır prensi İbrahim paşa Kudüs ve Şam bölgesini işgal etti ve o dönemde bölgede çok sayıda ça- tışma oldu çünkü Osmanlı 1841 ta- rihinde bölgeye tekrar hâkim oldu. Sultan Abdülmecid döneminde Osmanlı Kudüs’e tekrar hâkim oldu. Sultan Abdülmecid Sultan Abdülmecid Mescidi Aksanın restoresini yaptırmıştır ve 20000 altın harcamıştır. Bu dönemde Kudüs şehrinin nüfusu artmıştır ve 1858 de insanlar Kudüs surla- rı dışına yerleşmeye başlamıştır. Sultan Abdülaziz döneminde 1867 tarihinde, Kudüs çok gelişmeye başladı ve birçok yol ve çarşı inşa edildi.(Kudüs-yafa ve Kudüs-Nab- lüs şehri arasındaki yol) Kudüs’ün yolları mermerlerle döşendi, bu döşemeler günümüze kadar böl- gede mevcuttur. Sultan Abdülaziz mescidi aksanın süslemesi ve res- toresine 30000 Osmanlı akçesi har- cadı ve Umeri camisini inşa ettirdi. 24
  • 25. 1892’de Kudüs-Yafa şehri arasında tren yolu inşa edildi 1909 yılında El-Halil kapısının yanına büyük kale inşa edildi ve yanına çeşme yaptırıldı. Kudüs şehri Osmanlı Döneminde 400 yıl boyunca barış ve huzur içinde yönetildi. 1.Dün- ya Savaşı’ndan sonra ise Kudüs’ün yönetimi Osmanlı idaresinden çı- karak İngiliz mandasına geçti ve 1948 tarihinde İsrail Devleti Batı Kudüs’te kuruldu. 1967 tarihinde İsrail Kudüs’ün tamamı işgal etti. Osmanlı Sonra- sı (İsrail ve İngiliz İşgali) 09 Aralık 1917 tarihinde Kudüs Şehri İngilizlerin eline geçti ve İn- giliz mandası haline gelerek Filis- tin’in başkenti oldu.14 Mayıs 1948 tarihinde İngilizler Kudüs şehrin- den çıkarak, bölgede İsrail işgalci devleti kurdular ve o tarihte Arap İsrail çatışmaları başladı. Filistin’in 5’te 4’ünü işgal ettiler. Kudüs şeh- ri o tarihte ikiye ayrıldı, Batı Ku- düs İsrail işgali altında kaldı, doğu Kudüs Ürdün kontrolünde Müslü- man Arapların elinde kaldı. 1967 savaşının 7.Gününde İsrail Kudüs Eski şehrinin tamamını işgal etti. Bu işgal hala devam etmektedir. Bu süreç içinde şehir halkı işgale karşı direnişe devam ettiler. Müslü- manların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa İsrail tarafından yönetilmek- tedir. İsrail’in Kudüs’ü Yahudileş- 25
  • 26. tirmeye yönelik çalışmaları devam etmektedir. Arap Müslümanları şehirden çıkarmak için planlar kuruyorlar. Siyasi ve Demografi- yi değiştirmeye çalışıyorlar. Ku- düs Şehri Adaletin ve Hukukun var olduğu bir ortamı aramaktadır ve bu ortama kavuşmak için gele- cek günü özlemle beklemektedir. I. Selim’in Kudüs Fermanı: Ermeni Patriği Serkiz, diğer pa- pazlarla birlikte Sultan'a gelerek kendilerine in'amda bulunmasını arzu ederler. Eskiden beri tasarruf- larında bulunan kilise ve mabedleri yine kendilerinin tasarruf etmesi, Hz. Ömer ve Selâhaddin Eyyu- bi'nin kendilerine verdiği ahid- nâmeyi Yavuz'un da yenilemesini arzu etmişlerdir. Bunun üzerine; 'eskiden beri tasarruf yetkisine sa- hip Ermeni râhiplerin, Kamame, Hz. İsa'nın doğduğu Beytüllahım mağarası, kuzeydeki kapının anah- tarı, içerde Kamame kapısındaki iki şamdan ve kandilleri, Büyük Ki- liseleri, Mar Yakub, Deyr'üz-Zey- tun, Habs'ül-Mesih kiliseleri, bun- lara ait vakıflar, bağlar, bahçeler, aynı dine mensup Habeş, Kıptî ve Süryâni milletleri, bunların tere- keleri ve benzeri hususlarda yine tasarrufa yetkili olduklarına karar verilmiştir. Bunlara kimse müdâ- hale edemeyecektir. Evlâdlarım, vezirler, sâlihler, kadılar, beyler- beyleri, sancakbeyleri, voyvoda- lar, subaşılar vesaireler bununla amel etsinler'diye emir vermiştir. Kışı Şam'da geçiren Yavuz, Aralık ayının sonlarına doğru buradan ayrılarak, 3 Aralık'ta devlet ileri gelenleriyle beraber Kudüs'e gel- di. Yavuz'un şehre gelişi sırasında Kudüs'ün tüm ruhanîleri padişahı şehrin dışında büyük bir tâzim- le karşıladılar. Yavuz, ruhanîlere gerekli ilgiyi gösterdikten sonra, şehrin tam karşısında otağını kur- durttu. Bu sıralar ikindi vaktiydi. Padişah akşam namazını Mescid-i Aksa'da kılacağını söyledi. Bunun üzerine görevlilere haber gönderil- di. Kur'an'ın sitayişle bahsettiği bu kutsal mabed 12.000 kandille ay- dınlatılır. Padişah bu kutsal kente namaz vaktinden önce girer. Önce Kubbetü's-Sahra'da Rummân- Da- vud (a.s.) ile Nahl-i Hamza (r.a.) ziyaret eder. Sonra Hacer-i Sahra'y tavaf eder. Daha sonra Kubbe-i Sahra'nın altına iner ve burada iki rekât hacet namaz kılar. Buradan akşam namazının edası için Mes- cid-i Aksa'ya geçer. Görevliler, pa- dişahı kokulu mumlarla karşılarlar. Sultan burada akşam namazını edâ ettikten sonra, biraz dinlenir. Daha sonra burada iki rekât hacet na- mazı kılar, dualar eder. Yatsıyı da eda ettikten sonra otağına döner. Sultan, ertesi sabah binlerce ko- 26
  • 27. yun ve deve kurban ettirir. Kubbe-i Sahra'yı ziyaret eder ve Mescid-i Aksa'da iki rekât hâcet namaz kı- lar. Daha sonra şehri gezer, Kudüs halkına ihsanlarda bulunur. 1 Ocak 1517'de Kudüs Şehrinden ayrılır mirasimiz.org.tr 27
  • 28. 28 İntifada; sözlük anlamı ile silkin- mek, ayağa kalkmak, başkaldırmak anlamına gelir. Bir rivayete göre; Yahudilere taş at- mak onlara şeytan deme anlamına gelirmiş ve bu büyük bir aşağılama olarak addedilirmiş. Bu nedenle Filistinler bağımsızlık mücadelesi- ni, yaşama haklarını güvenlice sür- dürebilmeleri için böyle bir yolla sembolik bir ‘Taş Savaşı’ vermekte- dirler. Aşağılanmış hisseden agresif, işgal- ci israil askeri ise taşla saldıran Fi- listinlilere birazda böyle aşağılan- mış hissettiklerinden tankla tüfekle saldırmaktadırlar. İntifada hareketi Filistin’de iki kez yaşandı. BİRİNCİ İNTİFÂDA 9 Aralık 1987’de bir israil askeri aracının Gazze’de dört Filistin- li gencin ölümüne sebep olan bir trafik kazasına karışması ve bu olayı protesto eden Filistinlilere israil askeri tarafına ateş açılma- sı sonucu bir gencin şehit olması Gazze şeridinde daha geniş kap- samlı toplumsal olayları tetikledi. Ertesi gün Batı Şeria’da, bir- kaç gün sonra da Doğu Kudüs’te benzer olayların yaşanması so- nucu gösteriler yaygınlaştı ve Filistin halkı kitle olarak israil as- kerine karşı bir ayaklanma başlattı. Filistinlilerin bu başkaldırısı iş- gal altında yaşamaktan bıkmış bir halkın daha önce hiç direniş tec- rübesine sahip olmayan çocuklar, gençler, kadınlar dâhil 100 bin- lerce kişinin katılımıyla yürüttü- ğü tepkisel bir gösteri ile başlayan daha sonra örgütlü ve planlı ha- rekete dönüşen geniş katılımlı bir halk hareketinin tohumları atıldı. Filistinler işgal kuvvetlerine kar- İNTİFADA; SELAM SANA ŞANLI KAVGA!
  • 29. 29 şı ellerinde ölümcül olmayan kuvvetlerle direniş gösterdiler. Filistinlilerin gerçekleştirdiği pro- testolar, taşlı saldırılar ve molotof kokteyli atma gibi sınırlı şiddet içeren; israil ürünlerini boykot etme, işgal kuvvetlerinin resmi ku- rumlarında çalışmayı reddetme, sembolik bir direnişi bildiren du- var yazıları yazma gibi birçok sivil itaatsizlik eylemleri şeklindeydi. İsrail ordusu ise bu direnişi aşırı şiddet göstererek bastırmaya çalıştı. Yahudi, Müslümanın yüreğin- deki imanını hesap dışı bıraktı. Onlar; Müslümanın, hayatının her kısmında gücünü imânından alan insan olduğunu bilmiyor- lardı. Katil tanklara karşı, Müs- lümanlığın gereği olarak direniş gösteren kardeşlere selam olsun! Hiç kimse yeni evli bir Filis- tinlinin sadece protesto için sokağa çıkıp şehid olarak eşi- ni dul bıraktığını duymadı bile. Kim Filistinli gençlerin bar- barca katledilmeden önce kol- larının ya da kafataslarının parçalandığından haberdar? Ya da hangi Amerikan vatandaşı sekiz yaşındaki küçük Filistinlile- rin israil askerleri tarafından kur- şunlanarak öldürüldüğünü biliyor? Yahudi yerleşimcilerin ellerin- deki çeşitli silahları nereden temin ettiğini, Filistinli köy- leri basıp tarlaları yerle bir etti- ğini, Filistinli sivillerin barbar- ca katledildiğini kim anlatıyor? Filistinli bebeklerin evlerinde uyurken hava bombardımanı sı- rasında öldüğünü veya güvenli bir bölgeye götürülürken israil as- kerleri tarafından kurşun yağmu- runa tutulduğunu bilen var mı? Herkes çok iyi biliyor ki bebek- ler taş atamaz. Herkes bunu biliyor sadece israilliler ve Si- yonistler nedense bilmiyor. Filistin halkı esareti kabul etmez. Yusuf el Karadavi’nin dediği gibi:” Filistin halksız bir vatan değil ki, vatansız bir halkı kabul etsin.” İsrailliler bu sert tutumlardan vaz- geçmeyerekvehattadahadaşiddet- lendirerek devam ettiriyordu. Sivil itaatsizlik eylemleri ile İsrail üze- rinde herhangi bir tesir yaratama- dıklarını gören Filistinliler silahlı eyleme başladı. Bunların büyük bir kısmı İsrail askerlerini kaçırmak öldürmek gibi riski az eylemlerden, bıçaklı militanların İsrailler arasına dalarak yakalanana ve öldürülene kadar uzanıyordu. Şiddet eylemle- rinde Hamas, İslami Cihat Örgüt- leri ve Filistin Kurtuluş Örgütleri mücahidleri kutlu bir rol üstlendi. Bir süre sonra israil hükümeti, İs- lamcı örgütlerinin saldırılarının
  • 30. 30 gittikçe şiddetlenmesi üzerine Ha- mas ve Filistin İslami Cihat örgütle- rinin lider kadrosunu sürgüne gön- dermeye karar verdi. Çoğunluğu Hamas’a mensup 415 Filistinli Gü- ney Lübnan’da iklimi ve arazi şekli nedeniyle insan yaşamadığından ‘Sahipsiz Bölge’ (No man’s land) olarak bölge bilinen bölgede çadırlarda yaşamaya zorlandı. Sünni ve İslami Ci- hat Örgütlerinin, Şii Hizbullah örgütü ile yakınlaşmasına se- bep oldu. Sahipsiz Bölge’de bir araya gelme fırsatını bulan ve ortak özelliği İs- rail’e karşı savaşmak olan bu örgütler ara- sında ideolojik ve askeri anlamda pek çok konuda tecrübe aktarımı gerçekleşti. İntifada son safha- da sürgündeki Fi- listin hükümetle- rinin bağımsızlık ilanı ile diplomatik girişimlere başlaması ve bir süre sonra İsrail Hükümeti’nin olumlu cevap ver- mesi ile barış sürecine dönüştü. Birinci intifada 1989’dan itiba- ren hızını kaybetmeye başladı, 1991’de iyice gündemden düştü, 1993 yılında imzalanan Prensipler Deklarasyonu ile yerel şiddet olay- ları dışında neredeyse sona erdi. Bu ‘Şanlı Kavganın’ birincisinde Filistin halkı büyük bir sabır örne- ği gösterdi ve Ümmet-i Muham- med 1000’den fazla şehid kazandı İKİNCİ İNTİFADA (EL-AKSA İNTİFADASI) El-Aksa İntifadası; kahra- man Filistin halkının katil isra- il askerine karşı ikinci isyanı... İsrail - Filistin barış süreci ağır ak- sak devam ederken İsrail’in muha-
  • 31. 31 lefeti Lukid Partisi’nin lideri eski savunma bakanı ve birçok katlia- mın sorumlusu olarak bilinen Ariel Şaron 1000 İsrail askerinin koru- ması altında Harem-i Şerif’e bir zi- yarette bulundu. Bu yalnızca bir zi- yaret değildi, bu kahraman Filistin halkına karşı bir gövde gösterisiydi Şaron ziyareti hakkında “Bir Ya- hudi ve israilli olarak Musevi- liğin kutsal mekânını ziyaret etme hakkını kullanmak” ola- rak küstahça bir açıklama yaptı. Bu süreçte direniş güçlerinin si- lahlı kanatları ve kullandıkları savunma mekanizmaları da ge- lişim gösterdi. Hamas’ın silahlı kanatları İzzeddin el-Kassam Tu- gayları da silahlarını geliştirdi ve robot yapımına başladı. Kassam Tugayları’nın 26 Ekim 2001’de ateşlediği yerel yapım ilk roket, Sedirot yerleşim birimine düştü. Bu süreçte Hamas’ın kurucusu Şeyh Ah- med Yasin, Allah ondan razı olsun, 22 Mart 2004’te sa- bah namazı çıkı- şında katil israil ta- rafından kendisine düzenlenen hava saldırısıyla teker- lekli sandalyesinin üzerinde şehid oldu. Şeyh Rabb’ine ka- vuştu ve halkının sabitelerinden ödün vermedi. Kutlu da- vayı, Kudüs davası- nı savunurken şehid oldu. Son nefesini oruçlu, alnı secde- de, Kur’an okuyarak ve mescitte itikâfa çekilmişken verdi. Bu, şeyhin bize bıraktığı hayat felsefesi, metot ve yoludur. Kim bu yolu sever onu ister ve iman ederse yapacağı şey orta- dadır. Seven sevdiğine itaat eder. O, felçli vücuduyla tekerlek-
  • 32. 32 li sandalye üzerinde ciha- dını, direnişini sürdürdü. O bu ümme- ti uyandıran şehitti. Filistin halkı şuan hala ab- luka altında… İkinci İntifa- da 18 yıl önce başlamıştı ve bu kutlu direniş, katil israil askerinin ayağını İslam top- raklarından söküp atılıncaya kadar devam edecektir. Bizler inanıyoruz ki; Müslü- mana asla yeîs yakışmaz. Bir gün gelecek Mescid-i Ak- sa’nın avlusunda “Elbet bir gün Muhammed’in (sallallâ- hu aleyhi ve sellem) ordusu dönecek!” diyen çocuklara Selahaddin gibi şuur, Kudüs gibi zafer nasîb olacak. Bu ümmetin mektebinde şehâdet var, öyleyse bu üm- mete esaret yakışmaz. Kudüs’ün özgür olduğu gün- lerde görüşmek dileğiyle Allah’a emanet olun! Muhammed Âsım Bacaklı *Milli Gazete’den yararlanıl- mıştır
  • 33. 33
  • 34. 34 -Sen daha üç yaşındasın a kuzum! Nerden hatırlayacaksın babanı? -Hatırlıyorum diyorum sana. Avuçları hep sıcacıktı. Kara gözleri vardı, kısa bir sakalı... Mezarlıktaydılar. Askalan’a bağ- lı Cevra köyünün çıkışında yer alan, büyük caminin bitiminden itibaren portakal, zeytin ve sedir ağaçlarıyla çevrilen eski bir me- zarlıkta. Ata yadigârı olan üç beş kuruşa bir komşularına satmış, eşyalarını külüstür bir kamyone- te istiflemiş, yola çıkmadan önce mezarlığa uğramışlardı. Anneleri, çocuklarının köyü unutmamala- rı için onlarla bir süre konuşmuş, köyü ve akrabalarını dolaşmış, sekiz yıl önce vefat eden kocası- nı defnettikleri mezarlığa son bir kez uğramayı da ihmal etmemişti. -Aslan gibi bir adamdı gençliğinde. Dizlerine bir ağrı geldi bir gün. Yü- rüyemez oldu. Kötürümleşti. Şeh- re, hastaneye götürmek için ne bir araç bulabildik o günlerde ne de bir at. Dizlerin üstünde çırpınıp durdu günlerce. Sonra başka hastalıklar da geldi peş peşe. Çok yaşamadı. Hepsi üzgündü zaten. Adını an- maktan bile kaçındıkları yeni bir devlet kurulmuştu topraklarında. Kan dökerek kurulmuştu. İşgal ve istila ederek... Ocakları söndüre- rek. Köyleri kasabaları yakıp yı- karak… Zindanları doldurarak. Dünyanın uyumasından ve Müs- lümanların zaaflarından, dağı- nıklığından, parçalanmışlığından güç alarak… Batılı hamilerine göz kırparak kurulmuştu. O bela, o kahredici musibet; köylerini de el atmıştı. Göç kararını almaları pek uzun sürmemişti bu yüzden. Bakışlarını ağabeyine, ablalarına çevirdi fakat soruyu annesine sor- DİZ ÇÖKMEYEN DAĞ
  • 35. 35 du on bir yaşındaki Ahmed Yâsin: -Nereye gideceğiz anne? -Bir akrabamızın yanına gi- deceğiz oğlum. Gazze’ye... Yol boyunca bir daha hiç konuş- madı çocuk. Kimseye bir daha hiçbir şey sormadı, ısrarlara rağ- men bir lokma bile yemedi. Evini ve mezarlığını düşündü sadece. Köyünü, arkadaşlarını, zeytin ve portakal ağaçlarını, dizleri üstün- de ölen babasını… Bir ara, başı- nı eğip ona baktı annesi. Yüzünü arabanın arka kasasına çeviren, yumruklarını sıkarak ağlayan kü- çük oğluna sarılmak geldi için- den. Fakat tam o sırada araba durdu. Yolu kesen işgalci asker- ler arabadan inmelerini istiyordu. 2 Doktor önüne çıkan annesini, yat- tığı yerden zar zor gördü. Ablası ve ağabeyi de telaş ve heyecan içinde, kapıda bekliyorlardı. Kadıncağız hemağlıyorhemdedoktorlakonuş- maya çalışıyordu. Güzel bir şeyler duymak istedi kendisi de. Umut ve- rici, rahatlatıcı şeyler. Kulak kesildi. -Kaç yaşındaydı oğlunuz? -On beş yaşında. -Size güzel bir haber veremeyece- ğim ne yazık ki... -Nasıl yani? Ne olacak? Lütfen söy- leyin, durumu çok mu kötü? Derin bir nefes aldı doktor. Bir elini önlüğüncebinesoktu.Birsürediğer hastalara baktıktan sonra canın sık- kın bir şekilde yavaş yavaş konuştu: -Çok uğraştık. Elimizden ge- leni yapmaya çalıştık. Fakat... -Fakat... -Boyun kemiği kırılmış. Vücu- dunun üst tarafı çok büyük ha- sar görmüş. Geçirdiği felç, onu neredeyse kıpırdayamaz hale ge- tirmiş. Çaba gösterirse zamanla birkaç yerde düzelme olur belki. Ancak fazla umutlanmamak la- zım… Ömrünün geri kalanını felçli bir şekilde geçirecektir. Al- lah ona da size de kolaylık versin. Annesi, elinde olmadan, dizlerini dövmeye başladı. Kapıda bekle- yen diğer çocukları da onun ya- nına gelip koluna girdiler. Duru- mun ciddiyetini anlamaları uzun sürmedi. Az ilerideki yatakta kıpırdamadan duran kardeşleri- ne bakmamaya çalışsalar da ken- dilerini boydan boya kuşatan o üzüntü giysisi, her şeyi anlatma- ya yetiyordu. Ağabeyi mırıldandı: -Keşke ben de gitseydim onun- la birlikte yüzmeye. Göz kulak olurdum, uyarırdım. Nasıl olmuş da başının üstüne düşmüş, boy- nunu kırmış Allah’ım! Babam- dan sonra şimdi de kardeşim… Ahmed Yasin, cesur görün- meye hatta gülümsemeye çalıştı. Dudaklarını ısırdı. Gözlerini kır- pıştırdı. Fakat yüzünden göğsüne
  • 36. 36 doğru hücum eden birkaç damla yaşı engellemeye güç yetiremedi. İniltiler, feryatlar yükselen odayı dinledi bir süre. Hastaların yakın- maları, yaralıların çırpınışları ara- sında kendi kendine yemin etti: -Hiçbir zorluğa teslim olmayaca- ğım. Kimseye boyun eğmeyeceğim. Bu bir imtihan… Savaşacağım Di- reneceğim. Allah şahidim olsun!.. 3 Dediği gibi de yaptı. Dünya adam gördü bu sayede. Direndi. Savaştı. Örnek oldu. Hiç durmadan okudu. Duru- mu azıcık düzelince çeşitli hocalar- dan dersler aldı. Hatta öğretmenlik yaptı. Çocukların, genç kızların, yiğitlerin yüreğine Umut tohumla- rı ekti. Konuştu. Anlattı. Ulusçulu- ğunla sosyalizmin, halkının önüne geçirdiği çitleri, bitip tükenmez engelleri tek tek aştı. Mazlumlara sevgi ve merhametle yaklaştı; zor- balar, işgalciler, vurdumduymazlar karşısında sesini ateşe verdi. Dost düşman herkese parmak ısırttı. 1967’de Filistin’in tamamı Siyo- nist işgalcilerin eline geçmişti. Bunun üzerine sağına soluna ba- kınmadan, Gazze’de İslam Mer- kezi’ni kurdu. Polis neredeyse her hafta sorgulamaya çağırırdı onu. Pes etmedi. Geri adım atmadı. -Şu haline bak! Ayakta bile du- ramıyorsun be adam! Felçli âsi!
  • 37. 37 Küstah kambur! İsrail devletiyle mücadele etmek sana mı kaldı ha? Mecnun musun sen? Arap dev- letlerinin birleşip yenemedikle- ri devletimizi sen mi yıkacaksın? -Sizi tanımıyorum! Sizin hiçbir meşrûiyetiniz yok! Kalbim ve ak- lım felçli değil çok şükür! İma- nım ve öfkem de dipdiri! Bizim bu davamızın, bu çabamızın Al- lah’ın izniyle dört bir yanda filiz verdiği günler de gelecek. Ve o gün herkes, sizin bu murdar dille- rinizin nasıl tutulduğunu görecek! Dünyanın en zorlu coğrafyasında tarihin tekeri, uzunca bir süre bu felçli adamın sözleri, eylemleri eş- liğinde döndü. Özellikle 80’lerden itibaren, günleri, sorgulama ve tu- tuklamalarla geçti. Onun manevi lideri olduğu HAMAS adı her yer- de yankılanmaya başladı. Öncülük ettiği intifadalara, dünyanın başka yerlerinden de omuz verenler oldu. Tekrar zindana atıldı Şeyh Ahmed Yasin. Ömür boyu hapse mahkûm edildi. Sağlık sorunu büsbütün bo- zulduğu bir sıra, sekiz yıllık hapsin ardından tedavi için Ürdün’e gö- türülmesine izin verildi. Gazze’ye döndükten sonra mücadeleye de- vam etti. Eylül 2000’de Aksa İnti- fadası başladı. İslami direnişin bu Yılmaz öncüsüne yönelik suikastlar da peş peşe geldi. Çok sayıda bom- balı saldırıdan kıl payı kurtuldu. O
  • 38. 38 direnmeye ve dua etmeye devam etti. Çağrısı yürekleri yakıyordu: -Allah’ım! Ümmetimin suskunlu- ğunu sana şikâyet ediyorum! Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne si- lah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerin- de, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerine zamanın belalarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır! -Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler! Hâlâ kalp- leriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında? -Bizler direndik, ileri atıldık ve kaçmadık! Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadın- larımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz öle- cek! Allah’ım! Akıtı- lan kanlar, dokunu- lan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş an- neler, dul kalmış ka- dınlar, yıkılmış evler ve ifsat edilmiş ekin- ler aşkına, sana şikâ- yette bulunuyorum. - A l l a h ’ ı m ! Sen müstazafların Rabb’isin! Sen bizim Rabb’imizsin! Al- lah’ım! Bizi kime bırakıyorsun? Enfiye şişesinde unutulmuş gibi yanıp tutuşan başlarıyla, mağara- daki gençlerden daha çok ve daha büyük bir ülküyle uyuyan sözüm ona bir buçuk milyar Müslüma- nın hiç azımsanmayacak kısmı, omuz silkip geçti bu sözleri du- yunca. Duyanların çabası ve çığlığı da yeryüzünü epeyce sarstı elbet- te. Haritanın yırtık ucundan dö- külen kanı, dünyanın bir ucunda gören ve koşarak gelenlerden biri de Rachel adında bir kız olmuştu.
  • 39. 39 4 Tekerlekli sandalye hâlâ sallanıp duruyordu. 2004 yılıydı. 22 Mart sabahı. Hava serindi. Hafif rüzgâr; portakal ağaçlarından, kiraz ve zeytin dal- larından, hurma bahçelerinden, balıkçı ağlarından, duaya kalkan ellerle hazırlanan sofralardan, ca- mileri dik tutan saflardan, emekçi- lerin terli alınlarından, adanmış yi- ğitlerle süslenen cephelerden farklı farklı kokuları taşıyıp duruyordu. Akrabaları ve yakın adamlarıyla, Hay el-Sabur’daki camiye gelmiş- ti Ahmed Yasin. Cemaatle selam- laşmış, yanına gelenlere hâl hatır sormuş, sabah namazını kılmış, yine sohbet ederek dışarı çıkmıştı. Birden göğü yırtan sesler duyuldu. Bir helikopterden atılan füzeler, göz açıp kapayıncaya dek cami- nin önünü kan deryasına çevirdi. Şeyh Ahmed Yasin de şehid dü- şenler arasındaydı. Sandalyeden düşmüş, gövdesinin birçok yeri parçalanmış fakat babası gibi bir süre dizleri üstünde durarak son nefesini vermişti. Günün içine kocaman bir dağ yuvarlanmıştı. Şeref ve şehadet giysisi, sadece vurulduğu yeri değil, yavaş yavaş bütün bir yeryüzünü dolaşmaya, sarmaya koyuldu. Onun izzetli du- ruşu,değeraşılayanmücadelesi,her türlü engeli aşan ve iki güzelden bi- rini uman yürüyüşü: çölü ıslattı, te- peleri kıpırdattı, deryayı titreştirdi. Adı İsrail olan alçaklık çetesi, bu şehadetten bir hafta sonra, Gaz- ze’yi terk etmek zorunda kaldı. Bir hafta sonra, yiğit ve vefalı on binlerce ana, bu şehadeti bir bere- ket yumağına, bir iman izdihamına çevirdi. Dünyanın birçok yerin- de; hastanelerde, evlerde, kamp- larda on binlerce doktor, on bin- lerce ebe hep aynı cevabı duydu: -Bir oğlunuz oldu. Adını ne koya- caksınız? -Ahmed Yasin! Ahmed Yasin! Ah- med Yasin!.. Ali Emre Cins
  • 40. 40 “…Osmanlı Hükümeti, kutsal mekânları yıkım ve tahribattan ko- rumak için askerlerini kentten çek- miş ve bir takım yetkilileri Kutsal Kabir Kilisesi ve Aksa Camii gibi mekânlara göz kulak olmakla gö- revlendirmiştir. Sizin de benzer bir muamele göstereceğiniz umuduyla …”(İsaElSafari,FilistinElArabiya) İşte bu sözlerle başladı Osman- lı’nın Kudüs’ten çıkışı, kutsal mekânlar tahrip ediliyor ve bu da savaş adı altında yapılıyordu Os- manlı ise İngilizler ’in bu söylevi- ne izin vermeden çıktı Kudüs’ten. Her ne kadar 1917 yılında Kudüs İngilizler ’in eline geçse de bir nevi kurulacak olan Yahudi devletinin temelleri atılıyordu. Keza James Arthur Balfour, yayınladığı bildi- ride Filistin’de kurulacak bir Yahu- di devletinden bahsediyordu yani Filistin halkının olan toprakları başka bir millete mal ediyorlardı bu karar ise Wilson ilkelerine göre hem ahlak hem de yasa dışıydı. İngilizler Filistin’e yapılan Yahudi göçlerini sağlayarak ülkede Yahu- di nüfusunu arttırıp yaptıklarını Wilson ilkelerinde ki nüfus mad- desine uydurmaya çalışıyorlardı… Tarihler 14 Mayıs 1948’i gösterdi- ğinde İsrail bağımsızlığını ilan etti, bir gün sonra ise Filistinliler için ta- rihe ‘Nekbe’ olarak geçecek büyük göç yaşandı tarihin tozlu sayfaları- nı karıştırdığımızdaysa buna ben- zer bir olay Abdulhamid dönemin- de gerçekleştirilmeye çalışılmıştı. Herlz Sultandan dış borçların ka- panması karşılığında göç etmeleri- ne izin vermesini istiyordu Abdul- hamid ise bu teklifi tarihe karışacak şu sözlerle red ediyordu: “Ben bir karış dahi toprak satamam, zira o bana değil, halkıma aittir. Onlar *ZULÜM BİZDENSE, BEN BİZDEN DEĞİLİM!
  • 41. 41 (halkım) bu Devleti kurup kanlarıyla mahsuldar kıldılar. Onu, bizden koparılmadan önce üzerini kanımızla bir kere daha kaplamayı biliriz.” 1967 tarihinde ise İsrail Doğu Kudüs’ü işgal etti, o tarihten bu yanaysa, hiç- bir yasa gözetmeksizin kadın erkek demeden insanlara işkence ediyor ve gayrimüslimleringirmelerininharamolduğubölgelerebaskındüzenleyip, mabetlerimize saldırıyor, tarih tekerrürden mi ibarettir orasını bilemiyo- rum ama bizim yaşadığımı olaylardan ders çıkarmamız gerekiyor. Biz eğer Osmanlı döneminde ki sulh ve adaleti istiyorsak; Ağlama Duvarına ibadet etmeyegidenvesiyonizmedestekvermeyenbirYahudi’yehoşgörüylebak- mamız gerekiyor, zira biz bir gayrimüslimin cenazesi önünden geçerken ayağakalkanbirPeygamber’inümmetiyiz.Bizeancak,merhametyakışır… * (Rachel CORRİE: ABD’Lİ barış aktivisti, 16 Mart 2003 tari- hinde Filistin’in haklarını korumaya çalışırken Refah’ta İsrail- li bir askerin kullandığı buldozer tarafından ezilerek öldürüldü.) Sude Reyyan Eşit
  • 42. 42 II. ABDÜLHAMİD HAN Otuz dördüncü Osmanlı padişahı olan 2. Abdülhamit Han 1842 yılında doğmuştur. Henüz on yaşındayken annesi vefat etmiştir fakat babasının ikinci hanımı ona çok şefkat göstermiş; ona annelik yapmıştır. Düzenli bir eğitim gören Sultan Abdülhamit Arapça ve Farsça dillerini öğrenmiştir. Ayrıca güzel kılıç kullanıp spora önem vermiştir. 34 yaşındayken tahta oturmuş, daha sonra da 1. Meşrutiyeti ilan etmiştir. 23 Aralık 1876’ da ise ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-i Esa- si’yi ilan etmiştir. HAKKINDA BİLİNMEYENLER VEYA YANLIŞ BİLİNENLER 1-Her ne kadar “Kızıl Sultan” olarak anılsa da günümüzde birçok insan, onu “Ulu Hakan” olarak anmayı tercih etmektedir ki hakkında çok fazla tartışmaya yol açan konulardan biri de budur. 2-“Ben abdestsiz hiçbir devlet işine imza atmadım.” Bu sözü; bir gece, bir haberin imzası için gelen başkâtibini beklettiği için söylemiştir. 3-Kuduz aşısının bulunmasından sonra ülkemize getirtmiş ve ilk kuduz hastanesini açtırtmıştır. 4-Polisiye romanlarını çevirtip dinlenmek amacıyla okutmuştur. 5-Günümüzde, Türkiye’ deki birçok yapıyı 2. Abdülhamit yaptır- mıştır. (Camiler, medreseler, kütüphaneler…) 6-Ziraat Bankasının kurulmasını sağlamıştır. Ticarete ve sanayi- ye de önem vermiştir. Şerife Nisa Acun
  • 43. 43
  • 44. 44 SultanAbdülhamid'in,şeyhivemür- şidiEbuŞamat'agönderdiğimektup: “Mübarek ellerini öperek ve duâla- rını rica ederek selâm ve hürmetle- rimi takdimden sonra arz ederim ki, sene-i haliye şehr-i Mayısın 2. günü tarihli mektubunuz vasıl oldu. Sıhhat ve selâmette daim olduğu- nuzdan dolayı Allah'a hamd ve şü- kürler ettim... Efendim, evrâd-ı Şa- zelikıraatinevevazife-iŞazeliyyeye, Allah'ın tevfikiyle gece ve gündüz devam ediyorum. Ve bu vazifeleri edâya muvaffak olduğumdan do- layı Allah Teâlâ Hazretlerine hamd ederim ve dâvet-i kalbiyenize dai- ma muhtaç olduğumu arz ederim. Bu mukaddimeden sonra, şu mü- him meseleyi zat-ı reşadetpenahi- lerine ve zat-ı semahatpenahilerin emsali ukulü selim sahiplerine ta- rihî bir emanet olarak arz ederim ki, ben Hilâfet-i İslâmiyeyi hiçbir sebeple terk etmedim. Ancak ve an- cak'JönTürk'ismiylemarufvemeş- hur olan İttihat Cemiyeti'nin rüesa- sının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke mecbur edildim. Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudiler için bir va- tan-ı kavmî kabul ve tasdik etmedi- ğim için ısrarlarında devam ettiler. Dünya dolusu altın verseniz bu teklifi katiyen kabul etmem Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağ- men ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim. Bilâhare yüz elli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaat ettiler. Bu teklifi dahi katiyen red- dettim ve kendilerine şu sözle mu- kabelede bulundum: “Değil yüz elli milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altın verseniz bu tekliflerinizi kati- yen kabul etmem! Ben otuz sene- SULTAN ABDULHAMİD HAN’IN FİLİSTİN VASİYETİ
  • 45. 45 den fazla bir müddetle Millet-i İslâmiye'ye ve Ümmet-i Muhammediye'ye hizmetettim.BütünMüslümanlarınvesalatinveHulefa-iİslâmiyedenaba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mut- laka kabul etmem.” diye kat'î cevap verdikten sonra hal'imde ittifak ettiler. VebeniSelanik'egöndereceklerinibildirdiler.Busontekliflerinikabulettim veAllahTeâla'yahamdettimkiveederimki;Devlet-iOsmaniyyeveÂlem-i İslâm'a ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra olanoldu.VebundandolayıdaMevlâ-yıMütealHazretlerinehamdederim. Bu mühim meselede şu maruzatım kâfidir. Ve şu sözlerimle mektubuma hitam veriyorum. Mübarek ellerinizden öperek hürmetlerimi kabul buyurmanızı sizden rica ve istirham ederim. İhvan ve asdıkamın cümlesine selâmlar ederim. Ey benim muazzam üstadım! Bu bâbda sözümü uzattım. Muhat-ı ilmi semahatpenahile- ri ve bütün cemaatinizin mâlûmu olmak için uzatmaya mecbur oldum. Veselâmualeyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.
  • 46. 46 KAYNAKÇA VE NOTLAR *Milli Gazete *Yeni Şafak *Akit gazetesi *Cins dergisi *mirasimiz.org.tr