2. www.altkitap.com
Dene di m
Pýnar Türen
"Denedim"i, Hayalet Gemi ile yaptýðým 10 yýllýk sefer sýrasýnda
uðranan limanlardaki yazýlarýmdan oluþturdum. Toplam 68 seferden
sadece 20 yazýyý aldýðým bu kitapta, ufak tefek düzeltmeler yapsam
da yazýlarýn orjinal hallerine baðlý kalmaya özen gösterdim. Çünkü bu
yazýlar benim için hayatýmýn en güzel yolculuðunun anýlarý.
Hayalet Gemi'yi sonsuzluða uðurlarken arkasýnda bana Denedim'i
býraktýðý için ona ve tüm yolculuk arkadaþlarýma bir kez daha
teþekkür ediyorum.
Bu kitabýn oluþmasýnda, fikir aþamasýndan yazý seçimine kadar bana
yardýmcý olan ama en önemlisi bana inanç veren Tülin'e sonsuz
teþekkürler...
4. Yazar Hakkýnda
Pýnar Türen 1969 yýlýnda Ýstanbul’da doðdu.
Hep Ýstanbul’da yaþadý.
Boðaziçi Üniversitesinde Psikoloji okudu.
1992-2002 yýllarý arasýnda Hayalet Gemi dergisini çýkartan ekibin içinde yer
aldý.
altzine.net’te yazýyor.
Hayalet Gemi dergisinde on yýl boyunca çýkan yazýlarýndan derlediði
“Denedim” ilk kitabý.
5. Önsöz - Adnan Kurt ii
Okudum, durdum düþündüm.
Pýnar Türen, Hiçtim ve Öldüm baþlýklarýyla baþlayan ve biten
denemelerini sýralýyor "Denedim" adýný taþýyan kitabýnda. Bu önceden
hazýrlanmýþ bir izlek deðil ama uzun yýllardýr Hayalet Gemi'de
yayýnlanmýþ denemelerinin biçimlendirilmiþ hali. Öyle bakýldýðýnda da,
birbirinden baðýmsýz konular ve baþlýklarla yazýlmýþ yazýlarýn nasýl da
eþuyumlu bütünlüðe kavuþtuðunu görmek çok etkileyici.
Bir baþý ve bir sonu olan bu denemeler dizisi çizgisel zaman üzerine
kurgulanmamýþ. Çeþitlilik ve biraz da yazarýn öznel seçimleri
çevresinde hayata bir baþka bakýþ da denilebilir. Akademik aðýrlýðýn ve
sýkýcýlýðýn uzaðýnda, ama göndermeleri ve tutamak noktalarýyla
saðlam bilimsel temellerle içten çözümlemeler içeriyor bu denemeler.
Büyürken, yaþarken, severken, koþarken, öfkelenirken, gezerken,
sýkýlýrken nelerdi bizi etkileyen? Duyularýmýz, kavrayýþýmýz, þeylere
bakýþýmýz nasýl þekilleniyor? "Denedim" bunlara yanýt vermeyecek
elbette. Ama bu sorulara yanýt nasýl arýyor bir baþkasý, bu sorularý nasýl
görüyor, hayata iliþkin bazý dertleri nasýl ediniyor, okumasý çok zevkli,
kývamýnda ve düþündüren bir tatta veriyor.
Bende býraktýðý en derin þey bir merak duygusu, merakýn nasýl
birþey olduðuna iliþkin ipuçlarý. Neden meraklanýrýz sorusu, ve
sýrlarýmýz.
"...kimi zaman ise amansýzca mücadele vererek içimizde
taþýdýðýmýz anýlar, düþünceler, arzular ve duygularla yaþamlarýmýzý
sürdürdüðümüzü kabul etmeliyiz... Ufak tefek sýrlarýmýz."
Adnan Kurt
Eylül 2002-09-15
Rumeli Feneri
7. 7
Hiçtim 1994
ÝDEALSÝZ ÝDEALÝSTLER VEYA HAREKETSÝZ YAÞAMLARA
DOÐRU...
Aynaya baktýðýmda umutlarý kaybolmuþ bir çocuðun
gözlerini gördüm. Oysa artýk çocukluðum
çekmecelerde yatan birkaç fotoðrafla, aklýmýn
köþesinde kalmýþ birkaç 'an'ýn hatýralarýndan baþka bir
þey deðil. Þimdi kendimi yaþamýn kenarýnda ancak
ucundan yakalayabildiði þeylere tutunmaya çalýþýr
görürken soruyorum kendi kendime 'nerede kaldý
ideallerim; nerede ve ne zaman kaybettim onlarý?'.
Biz çocuk gözümüzle mücadele eden abilerimizi
anlayamadýk, ellerinde kýzýl bayraklarla okuldan çýkýp caddelerde
yürüyen abilerimizden ellerimizde beslenme kutularýmýzý sýmsýký
tutarak kaçtýk. Evlerimize, sadece bize ait ve güvenli olduðunu
sandýðýmýz dar sokaklarýmýza kaçtýk ve bir daha hiç çýkamadýk...
Hayatla ilk yüzleþmeye baþladýðýmýz dönemlerde karþýmýzda
öðretmenlerimizi bulduk. Etimizin öðretmenlerimize, kemiðimizin
ailelerimize ait olduðu düþüncesiyle ilk savunma mekanizmalarýmýzý
kurmayý öðrendik: Sevilirmiþ gibi yapýlan ama aslýnda delice korkulan
öðretmenlerimizi idolleþtirerek, çocuk kafamýza göre ilk idealimizi de
belirledik: 'Büyüyünce öðretmen olacaðým'. Ateþli hastalýklarýmýz
sýrasýnda bizi iyileþtiren ve ýstýraplarýmýzý dindiren doktor amcalarýmýza
da takdirlerimizi sunmayý bir borç bildik ve idealler listesine doktor
olmak ikinci sýradan girdi! Ama yollarda yürüyen abilerimizden hep
kaçtýk, çocukluk ideallerimizde devrimci olmak yer alamadý.
Kendimizden çok anne-babalarýmýzýn ideallerini üstümüze giymeye
çalýþtýðýmýz çocukluðumuzda, haykýrmaktan çok itaat etmeyi öðrendik.
Bize sadece kendi pencerelerinden dünyayý gösteren ailelerimiz ve
onlarýn koruyucusu devletimizin beklentilerini ödev, icraatlarýný ipucu
8. Denedim- Pýnar Türen
8
bildik. Belki bu yüzden erkek çocuklarýn idealler listesine polis veya
asker olmak ekleniverdi. Ýþte küçük kafalarda geleceðe dair ilk oluþan
ideallerden kesitler böyle basit ve ilkel yöntemlerle hemencecik
oluþurken, ilerleyen yaþlarda hayatýn hiç de bu kadar basit
kopyalanamadýðýný anlamak zorunda kaldýk.
Ýdealler sadece bir þey olabilmekle sýnýrlý kalmaz.
Kafalarýn üstünde kavak yelleri esen ilk gençlik
yýllarýna varýldýðýnda, idealler ileride edinilecek olasý
meslek seçiminden birkaç adým ileriye giderek hayat
felsefesini oturtmaya yardým edecek bir idol
arayýþýna dönüþür: Ailesinden ayrý yaþayan
üniversiteli kapý komþusu aðabey, John Lennon, Che...
Birilerine benzemek ya da onlar gibi olabilmek ilerdeki olasý
yaþantýlara yön vermenin neredeyse tek yoluymuþ gibi, evrensel bir
þekilde, çoðu insan ayný yoldan geçer. Annelerine aþýk erkek çocuklar
onlarý elde edebilmek için nefret bile etseler babalarý gibi olmak isteyip
bellerine oyuncak tabancalarýný takýp yaramazlýklarýyla annelerine ne
kadar erkek olduklarýný ispat etmeye çalýþýrlarken, babalarýna aþýk kýz
çocuklarý da sinir de olsalar annelerine benzeyebilmek ve böylece
babalarýný kendilerine aþýk edebilmek için küçük týrnaklarýna kýrmýzý
oje sürüp annelerinin giysilerini özellikle de topuklu pabuçlarýný giyip
evin içinde büyümüþ de küçülmüþ yaratýklar gibi dönenirler. Böylece
hayatýn akýþýný belirleyecek ilk benzeþmeler için öfke objeleri tercih
edilirken, ilerleyen yaþlarýn idolleri üstün nitelikli evrensel kiþilerden
seçilir ama temel hep aynýdýr : Özenmek üzerine inþa edilen
biliçaltýnda benzeþme mekanizmasý.
Kendini kayýp veya gölgedeki nesil diye adlandýran 80 kuþaðý yani
bizler, bizden öncekilerin ideallerini benimsesek bile ne yapacaðýný,
kendini nasýl ifade edeceðini, nasýl bir araya geleceðini bilemeden,
kafasý fena halde karýþýk bir þekilde geçirdi ilk gençliðini. Uðruna
ölünecek bir ideal var mýydý acaba? Bu kadar adalet fukarasý bir
Dünyada, idealleri süslemeye, cilalayýp parlatmaya hatta uðrunda
ölmeye deðecek herhangi bir sebep olabilir miydi acaba? 80 sonrasý
askeri mahkemede yargýlanan ülkücü bir gencin hapis cezasýna
çarptýrýlýnca aðlayarak "Ben sizin için mücadele verdim" dediðini
duyduðum zaman, o kiþinin tüm yaþadýklarýnýn, ayný ekrandaki
9. Denedim- Pýnar Türen
9
görüntüler gibi siyah-beyazlaþtýðýný fartettim. "Sizin için yaptým (gizli
anlam sizin rýzanýzla yaptým)'', þimdi siz beni özgür yaþamdan koparýp
cezalandýrýyorsunuz. Ne büyük bir acýdýr kimbilir ideallerin insaný kendi
içinde yok etmesi.
20'li yaþlarýn
çok baþýnda
baðýmsýz ve
eþit bir toplum
oluþturacaðýz diye gözlerini kýrpmadan hayatlarýný ortaya koyan
insanlar acaba yaþasalar idealleri hayatlarýný ne hale getirirdi ya da
hayatlarý ideallerini neye çevirirdi? Bir belgeselde Deniz Gezmiþ' in
avukatýnýn göz yaþlarýný tutamayarak 'Yaþasaydý avukat olurdu
herhalde, hem de çok iyi bir avukat...' dediðini hatýrlýyorum. Peki ya
yaþayamayan Deniz Gezmiþ ne oldu, 20 yýl sonra ondan ve onun
ideallerinden geriye ne kaldý?...
Ýdealler hayatýmýzýn hareket yönünü üstüne oturttuðumuz deðer
yargýlarýmýzýn, isteklerimizin, beklentilerimizin ve hatta hayallerimizin
hep birlikte durduklarý noktadýr ve her ne yönden, hangi yolla olursa
olsun hayatlarýmýzýn temellerini oluþtururlar.
Hayatlara yön veren elbette sadece idealler deðildir, ideallerimizin
oluþmasýný saðlayan istekler ve arzular da hayatlarýmýzýn hareketlerini
belirlemekte en az idealler kadar etkilidir ki bunlar da kiþiliðimiz ve
toplumsallaþma sürecinde geçirdiklerimizle oluþur. Eðer sizin için
önemli olan paraysa istediðiniz iyi bir yaþam, idealiniz de mükemmel
bir iþtir. Sizin için önemli olan aþksa istediðiniz sevgiyi bulabileceðiniz
her yerde olmak, idealiniz de alabildiðine özgür olmaktýr.
Ýdealler, yaþam biçimleri ve tüm yaþananlarla örtüþmediði zaman
umutlar yerlerini hayal kýrýklýðýna, istekler yerlerini býkkýnlýða býrakýr ve
idealler sonsuza kadar beynimizin karanlýk bir köþesine atýlýr. Kimse
"büyüyünce hiç olacaðým" demez. Bir gün gelir ve aniden hiç olduðunu
anlar.
10. 10
Akýllandým 1993
AKLIN KÖÞESÝNDEN
ÇIKMIÞ ÞEYLERE DAÝR
Doða hakkýnda en anlaþýlmaz þey, anlaþýlabilir olmasýdýr
Einstein
Doða hakkýnda en gizemli þey anlaþýlabilir olmasý deðil, fakat
anlama gibi bir þeye sahip olmasýdýr, yani aklýn kendisi.
Jonathan Miller
Akýlla ilgili bir çok deneme, bilimsel makale
okumuþ, akýl almaz öyküler dinlemiþ, doðada
ve günlük hayatta her an onu çaðrýþtýran
þeylerle karþýlaþmýþ olabiliriz. Hayatýmýz
boyunca etrafýmýzdakiler bize aklýmýzý
baþýmýza toplamamýz gerektiðini hatýrlatmýþ veya akýl seviyemizle ilgili
çeþitli yorumlar yapmýþ olabilirler. Hatta aklýný kaçýrmýþlardan bile
olabiliriz... Ama gerçekte bu akýl denen þeyin ne olduðunu kaç kere
düþünürüz? Onu kaçýrmamak veya iyi durumda tutmak ya da ona
dokunmak için ne yapmamýz gerektiðini bilemiyoruz. Düþünmek ancak
akýl yolu ile yapýlabiliyorsa, akýl hem etken hem de edilgen olabilir mi?
Bilemiyorum kafam karýþýyor. Kafamýn karýþmasý aklýmýn olduðuna bir
iþaret, ancak kafamý karýþtýran da aklýmý bir türlü düþünememem.
Yoksa bizler akýllý olduklarýný sansýnlar diye yaratýlýp bir kaosun içine
11. Denedim- Pýnar Türen
11
atýlmýþ zavallý oyuncaklar mýyýz? Oysa bir beynim olduðunu
ispatlamak ne kadar kolay!...
Kafatasýmý elimde
tutabiliyorum, iyi ya da kötü
içinde bir beyin olduðunu
biliyorum. Hatta beynimin
sað ve sol olmak üzere iki
yarýyüreden oluþtuðunu, bunlarýn corpus callosum ile birbirlerine baðlý
olduklarýný, bu sinir baðlantýsý kesildiðinde sinir bozucu hastalýklar
ortaya çýkabileceðini de biliyorum (mesela kiþi ceketinin sadece sað
kolunu giyiyor zira sol tarafýnýn farkýnda deðil yani algýlayamýyor; ya da
saatin üç veya beþ olduðunu görebiliyor ama yedi veya dokuz
olduðunu göremiyor!..). Beynin belli bölümlere ayrýldýðýný ve her
bölümün belli iþlere yaradýðýný da biliyorum (görmeden sorumlu
occipital bölge veya dengeden sorumlu beyincik gibi). Daha da ilginci
bilginin, yani dýþ dünyadan gelen herhangi bir uyaranýn beyne
kimyasal ve elektriksel olarak ulaþtýðýný ve böylece dýþ dünyayý
algýlayabildiðini, hatta ayný yöntemlerle vücudu hareket ettirdiðini de
biliyorum. Tüm bunlar iyi de, kimyasal veya elektriksel bazda bir sevgi
veya nefret, yani herhangi bir duygu düþünemediðim gibi iki artý ikinin
dört ettiðinin ne kadar mantýklý olduðunu hissetmemi saðlayan aklýmýn
beynimin neresinde saklandýðýný hala bilemiyorum. Ona
dokunamýyorum. O benim dünyamý kavramamý saðlarken, ben onun
ta kendisini kavrayamýyorum.
Belki de yüzyýllardýr kafalarý meþgul eden nerede bu akýl sorusunun
yanýtý ileri teknolojiye doðru giden yolda yatýyordur. Geliþkin araçlarla
yavaþ yavaþ daha derinlemesine keþfedilmeye baþlayan beyin artýk ne
Descartes'ýn þematize etmeye çalýþtýðý gibi bir muamma ne de
aydýnlanma düþünürlerinin zannettiði kadar gizemli! Bugün beyni
keþfetme çalýþmalarý son sürat devam ederken, artýk bilim adamlarý
için aklýn açýklamasýný yapmak çok kolay. Beynin tüm bölgelerinin
beraber iþleyiþinden ortaya çýkan nörolojik olaylarýn en etkileyicisidir
akýl.
Birçok bilim adamý ve düþünür için akýl, yanýlsamadan baþka bir
þey deðil. Düþünür Daniel Dennett'e göre akýl, sadece fiziksel bir
olaydýr, kýsaca akýl beyindir. Beyin ise bir makinedir ve bizim de ne
12. Denedim- Pýnar Türen
12
ruhumuz vardýr ne de kiþiliðimiz. Algýladýðýný göremeyen, bildiðini
hatýrlayamayan, oldukça sýk hata yapabilen ama yine de iþini
anlaþýlmaz bir þekilde ustalýkla yürüten bir beynimiz var. M.I.T'den
Marwin Minsky için beyin sadece yüzlerce deðiþik makinenin
toplamýdýr. Bunlar birbirlerine milyonlarca sinir ile baðlanýrlar. Ancak
her þey, her þeye baðlý deðildir ve siz diye bir þey yoktur.
Ellerinde bilimsel verileri ve pozitif araþtýrma sonuçlarýný tutan bilim
adamlarý iþte bunlarý söylüyor. Ne o çok güvendiðimiz, gurur
duyduðumuz aklýmýz var, ne de ruhumuz! Bize geride kalan bir sinir
yýðýný. Annenizin küçükken kulaðýnýza fýsýldadýðý þarkýyý yýllar sonra
iþittiðinizde içinizde duyduðunuz sevgiyle karýþýk hüzün, sevdiðinize
sarýlýrken titreyen kalbiniz, o þarkýda tutamadýðýnýz gözyaþlarýnýz hep
bu sinir yýðýnýn iþiymiþ meðerse...
13. 13
Oynadým 1994
YÝNE ADEM YÝNE HAVVA
Tanrý erkeði çamurdan yarattý ve ona
can verdi (neden böyle bir þey yaptýðýný
kimse bilmiyor); kadýný ise erkeðin
kendisinden yani özden yarattý. Belki de
yaradýlanlarýn en mükemmeli
olduðundan -en azýndan eþine kýyasla-
kadýn hep saklanýlmalýydý ve üstünlüðü
örtülmeliydi. Özün yaradanýndan gayri asi ruhlu olduðu hemen
anlaþýldý zira ilk icraatý eþine yasak elmayý yedirtip (elma gibi kendi
halinde bir meyvayý yemenin neden yasak olduðu ayrý bir tartýþma
konusu olabilir) cennetten kovulmak ve oluþmasý henüz tamamlanmýþ
olan Dünya için iki bileti garantilemek oldu.
Elmamý yedi diye birilerini evinden ancak bir çocuk kovabilir. Belki
Adem ve Havva ve hatta Dünya'nýn yaradýlýþý, Tanrýnýn çocukluk
dönemine rastlamýþ olabilir. Dünya 7 günde tamamlanmaya
çalýþýlýrken aceleye geldiðinden hala oluþmaya, sallanmaya,
patlamaya devam ediyor olabilir. Bu da en azýndan o zamanlar
çocuksu bir Tanrýmýz olduðunu gösteriyordur. Ve bizler de Çocuk
Tanrýnýn suretleri olarak hayatý bir oyun gibi yaþamaktan öteye
gidemiyouz.
Ýlk oyun yasak elmayý yemek olmuþ. Yasak elmayý yemek veya
yemeye teþvik etmek cennetten kovulmaya yol açacak þeytani bir
kötülük olamaz. Olsa olsa merak, dik baþlýlýk veya asilik olabilir ki
bunlar da ister beðenelim ister beðenmeyelim Dünya üstünde
14. Denedim- Pýnar Türen
14
insanoðlunun medeniyet denen þeyi kurabilmesinin temel taþlarýdýr.
Bu arada rivayetler bu kadarla kalmaz, derler ki Adem ile Havva
Dünya'ya ilk indiklerinde birbirlerinden çok uzaklara düþmüþler. Yedi
yýllýk yalnýz bir yürüyüþten sonra birbirlerini bulmuþlar. Belki þansa ters
yönlere yürüseler bugünler asla olamayacaktý (gel de kadere inanma).
Sonuç itibariyle bugünlere Adem ve Havva'nýn gayretleri sayesinde
geldiysek hepimizde biraz Adem biraz da Havva olmalý. Ama nedense
içimden bir ses Havva'nýn daha çok olduðunu söylüyor.
Gelgelelim günler geceleri, geceler de günleri doðurduðunda Havva
da bir sürü çocuk doðurdu. Diþiler ve erkekler hep eþit sayýda
daðýlarak evrenin ne büyük bir matematik þaheseri olduðunu doðruladý
adeta. Müthiþ bir hýzla üreyen ilk insandan, yani atalarýmýzdan bu yana
çok ama çok uzun bir zaman geçti. Bu zaman çok öyküler yarattý
içinde; milyonlarca yaþama kaynak oldu; tarihi yarattý ve o defalarca
tekerrür etti.
Ne var ki bu tekerrür içinde kahramanýmýz Diþi, hem öze hem de
doðurganlýk gibi bir meziyete sahip olmasýna raðmen, medeni hayat
içinde aðýrlýðýný kaybeder. Oysa ki canlýyý yaratmak ona bahþedilmiþtir,
yani Tanrý elini O'na vermiþtir. O ise elini erkeðe verdi ve film koptu.
Üstünlüklerine sýký sýkýya inanmýþ erkekler böylesine bir gücün neden
kendilerinden esirgendiðini hiç sorgulamýþlar mýdýr acaba? Pek
zannetmiyorum. Herhalde her türlü üstünlüðü iktidara dönüþtürdükleri
ve baþkalarý aleyhine kolayca kötüye kullanabildikleri için olsa gerek,
bu konuyu fazla kurcaladýklarýna inanmýyorum, ne de olsa
çamurdanlar...
Tarih sadece boyun eðen kadýnlarý yazmadý elbette, zaten tarih
onlarý kaale bile almadý. Ama karþýlaþtýrýlma yapýldýðýnda öyle az Diþi
kahraman sivrilebilip tarih yapraklarýna girmeye hak kazandý ki bu
duruma el atmak zamaný geldi. Ve Tanrý kadýný yarattýktan çok sonra
kadýnlar feminizmi yarattý. Artýk bu saçma ve ters gidiþe son
verilmeliydi. Fikirler hipotezleri, hipotezler teorileri kovalarken aslýnda
ayný þeyler binlerce kez konuþuldu ve yazýldý durdu. Ama ne acýdýr ki
günlük hayatlarda çok da bir fark yaratýlamadý. Kadýnlara bir takým suni
haklar verilsin diye dernekler bile kuruldu hem de dünyanýn neredeyse
her yerinde. Erkekler ise bu durumu o kadar kaale almadýlar ki
herhangi bir karþý atak yapmak akýllarýndan bile geçmedi. Mesela
15. Denedim- Pýnar Türen
15
'dünya erkekler günü' henüz Birleþmiþ Milletler özel günler listesine
geçmedi. Nedeni ise çok açýk: Gerek yok. Oysa ki dünya kadýnlarý
elele verip slogan atýyorlar ''artýk ütü yapmayacaðýz'', hatta radikal
feministler ''erkekler çýkýn apýþ aramýzdan''a kadar götürdüler iþi. Öz ne
ara bu hale düþtü, bilinse de artýk pek önemi yok...
Evet artýk hiçbir polemiðin önemi yok. Doðurganlýk da neymiþ, artýk
homoseksüellerin de çocuklarý olacak; kim kimi dövermiþ, herkes
herkesi altedebilir; ütü yapmamak için slogan atmaya, kendimizi
paralamaya gerek yok teknoloji ve yeni geliþen iþ sektörleri her þeyi
çözüyor. Yüzyýllardýr süre gelen tüm inatlaþmalar çok yakýnda, 21.
Yüzyýlýn ortalarýnda bir yerlerde tamamen kaybolacak. Ne erkekler
kaba kuvvetlerinin veya ileri sürdükleri gibi akýllarýnýn üstünlüklerinden
ne de kadýnlar doðurganlýklarýnýn veya diðer ayrýcaklarýnýn
avantajlarýndan yararlanabilecekler. Tüm bu küçük hesaplar, ayak
oyunlarý vs. algýlamamýzýn ötesinde geliþen teknolojinin elinde
oyuncak olacaklar. Zamaný geçmiþ polemiklere hiç gerek yok artýk.
Ya da belki de bu oyun hep oynanacak. Bu dünyaya atýlarak
geldiðimize göre gidiþimiz de fýrlatýlarak olacak. Atýldýðýmýz yeni
dünyalarda bir baþka hayat, belki yeniden Adem belki yeniden Havva,
sonra yeniden yýlan, yeniden elma… Tekrar oyna, tekrar oyna…
16. 16
Zevk Aldým 1995
ZEVK ÝÇÝN ADAM ÖLDÜRMEK ÝSTERSÝNÝZ DEÐÝL MÝ?
Lise iki öðrencisiydim. Nedense hayatý fazla
ciddiye alýp humanizme sýký sýký sarýlarak tüm
insanlara sevgiyle kucak açtýðým dönemlerdi.
Sadece düþünerek varolabileceðime gönülden
inanmýþ ve inanmaya deðer bir çok þey de
bulmuþtum ki bunlarýn baþýnda insan geliyordu. Saf-temiz-masum bir
üçgenin içinde her þeyin doðruya doðru ilerlemesi gerektiðine
inandýrmýþtým kendimi. Ýþte böyle bir dönemde psikoloji öðretmenimin
Freud'un 'Zevk Prensibi'ni açýklamaya çalýþmasýna dahi izin vermemiþ,
ders boyunca hocanýn üzerine gitmiþtim. Freud bir dahi olabilirdi ama
belli ki fesat bir insandý! Bu ne biçim bir teoriydi böyle?
Ýnsaný oluþturan tüm duygu, düþünce, davranýþ biçimleri ve
milyonlarca deðiþik karakterin altýnda hep ayný þeytani kaynak: Zevk
almak. Bu dünyanýn en temel fizik kuralý, herhangi bir olayýn meydana
gelebilmesi için enerjinin þart olmasýdýr. Besinler fiziksel hareketlerimiz
için enerji üretiyorlar, peki ya ne biçim bir þey olduðunu bir türlü
anlayamadýðýmýz ruhumuz için gereken enerji neydi? Freud bunun
libido olduðunu söylüyordu. Enerji bir yöne hareketle ortaya çýkabilir,
libido da insan ruhunun zevke doðru hareketiyle ortaya çýkýyordu. Yani
Freud'a göre ne yaparsak, ne düþünürsek, ne istersek, bunun nedeni
hep zevk almaktan geçmektedir. Ýþte insanýn gerçeði: Egoist yani
kendi zevkini tatmin etmekten baþka bir amacý olmayan çok hücreli,
akýllý yaratýk! "Yapmayýn hocam" dedim, "Bu çok acýmasýz bir
yargýlama deðil mi? Neden kendisinden çok baþkalarýný düþünenler
var o zaman, ya fedakar annelere ne demeli?..." gibi safça sorularla
hocamý acayip köþeye sýkýþtýrdýðýma ve insanlýk adýna görevimi
17. Denedim- Pýnar Türen
17
yaptýðýma inanarak evime döndüm. O gün, bir kaç sene içinde
hayatýmýn büyük bir bölümünü bu ve bunun gibi kavramlar içinde
düþünerek, öðrenerek, arayarak geçireceðimden habersiz huzur
içinde ödevlerimi yaptým ve güzel bir uyku çektim.
***
Yine uykusuz kaldýðým gecelerden biriydi.
Hareketsiz yattýðým yataðýmda uykunun beni
yakalamasýný bekliyordum. Uyumanýn gerekli
olduðunu ve insanlarýn belli saatlerde uyumalarý
gerektiðini zannettiðim dönemlerdi. Henüz
vampirlerle tanýþmamýþ, vücudumu ve benliðimi ele geçirmelerine izin
vermemiþtim. Bedenim uykusuzluktan kývranýrken, o günden ve daha
önceki bir çok günden kalma sorular kafamý iþgal etmiþti. Yüce bir
yaratýcý kavramý neden tarihin hemen her evresinde, her kültürde ve
toplum biçiminde, deðiþik þekillerde dahi olsa karþýmýza çýkýyordu?
Neden insanlar durduk yere bir þeylere tapýnýp, çeþitli fedakarlýklar
yapmaya bu kadar meraklýydýlar? Bir anda gözümün önünde bir film
belirdi: Yemyeþil topraklar üzerinde, masmavi bir gökyüzünün altýnda,
dallarýnda rengarenk meyvelerin sallandýðý ulu aðaçlarýn gölgelerinde,
yarý çýplak birbirinden güzel ve genç insanlar akýl almaz zevklerini
tatmin edebildikleri sonsuz bir hayat yaþýyorlardý. Burasý cennetti.
Sorumun cevabýnýn basitliði karþýsýnda buruþturduðum suratýmý
rüyalarýma terk ederek uykuya daldým.
***
Artýk kimsenin bana rüyasýný anlatmasýný istemiyorum. Ýnsanlarýn
rüyalarýnda bilinçaltlarýnýn ve bilinçüstlerinin en mahrem yerlerini
görüyorum. Bastýrdýklarý zevklerini rüyalarýnda nasýl tatmin etmeye
çalýþtýklarýný anlýyorum. "Ne komik, gece rüyamda seni gördüm.
Hazýrlarken içine yanlýþlýkla fare zehiri koyduðum kekten yedirmeye
çalýþýyordum sana." Yaa, gerçekten de beni öldürmek istemen çok
komik! Kimbilir böyle bir kazaya kurban gitsem içindeki sen ne büyük
zevk alýrdý. Baþkalarýna acý vermekten zevk aldýðýmýzý kabul edecek
kadar hümanistlikten uzaklaþtým artýk. Hayýr yanlýþ söyledim, tüm
bunlarýn hümanistlikle bir alakasý yok aslýnda. Týpký ruhumuz olmadýðý
18. Denedim- Pýnar Türen
18
gibi. Biz insanlar kendi kendini çözmeye çalýþan kromozomlarýz
aslýnda. '1' ve '0'ýn sonsuz birleþimlerinden ortaya çýkan bilgisayar
programlarýyýz. Milyonlarca, milyarlarca program. Etiklerimiz içimizdeki
þeytaný bastýrýyor çünkü sonsuz zevk mekaný cennete ulaþmak
istiyoruz. Ýçimizi çözmek istemiyoruz zira zevkleri bastýrarak yaþamak
belki daha kolay geliyor, kimi þeytani zevkler ise filmleri andýran
rüyalarda çözülüyor.
***
Alfred Hitchcock'un Ýp isimli filmini dört kere seyrettim. Gerilim
üstadýnýn en etkilendiðim filmi olmasý beni çok germesinden deðil,
kanýmý dondurmasýndandý. Ýki zeki arkadaþ kendilerinden daha zeki,
meziyetli, sevilen, baþarýlý (karþýsýndaki insanýn aþaðýlýk kompleksine
girmesi için her þeye sahip) arkadaþlarýný öldürürler. Bundan ne para,
ne ün, ne de baþarý kazanacaklardýr. Ancak çok önemli bir nedenleri
vardýr: O üstün insaný yok ederek ve kimsenin anlamamasýný
saðlayarak zekalarýný kanýtlayacak ve hayatlarýnýn en büyük zevkini
yaþayacaklardýr. Ve böylece zevk için adam öldürdüler. Tabi bu bir film
ve filmlerde genel kural 'kötülerin' kaybetmesidir. Katillerden daha akýllý
kahramanýmýz James Stewart olaya el atýnca Mr. Hyde'larýn oyunu
bozulur ve gerçek ortaya çýkar.
***
19. Denedim- Pýnar Türen
19
Gerçekler bazen inkar edilemez, bazen ürkütücü, bazen ulaþýlmaz
olurlar, bazen de zaten yokturlar. Baþkalarýna feda ettiðimiz
gençliðimiz, masumiyetimiz, aþklarýmýz, isteklerimiz, gerçekte
egomuza eklenen halkalardýr ki aslýnda tüm bu adamalarýmýz -
çocuðunu besleyen anne, aþký için intihar eden sevgili- egoistliðimizin
dýþavurumundan baþka bir þey deðildir. Romeo Juliet'siz
yaþayamayacaðýný; bir anne çocuðu olmaksýzýn hayatýna anlam
katamayacaðýný düþündüðünden fedakarlýk etmekten kaçýnmazlar.
Zira zevklerinin tatmininin yolu fedakarlýktan geçmektedir. Zevklerimizi
kimi zaman bastýrarak, kimi zaman onlara esir olarak, çoðu zaman
onlara karþý bilinçsizce savaþarak, kimi zaman da bizi tutuþturmalarýna
izin vererek sonsuzca deviniyoruz. Oysa cennetin yolu ne bastýrýlan
zevklerden ne de egoist fedakarlýklardan geçiyor. Cennetin yolu hiç
bilmediðimiz bir yerde keþfedilmeyi bekliyor.
20. 20
Hýzlandým 2000
MÜTHÝÞ BÝR ÇAÐ
Bir þeyler elde etmek problemleri onarmaya yetmez, bu sadece
belirtileri maskelemektir. Küçük, sevimli, mükemmel evime gelir ve
yaþamýmýn tüm geri kalanýndan nefret ettiðim gerçeðini onarmak
yerine bir anlýðýna kendimi iyi hissedebilirim. Tüketimcilik iþte buna
dönüþür.... Gerçekten çok fazla çalýþmýþ ve hayatlarýnda bir þeyler
satýn alabilecekleri noktaya gelmiþ birçok insan þimdi þöyle diyor: ''25
yýldýr çalýþýyorum ve bunun her þey olduðunu düþünmüþtüm ama bu
hiçbir þeyi çözmeyecek. Bu sadece evimi satacaðým bir gün için eþya
stoklamak.
Chuck Palahniuk
Ne kadar hýzlý bir tüketicisiniz? En hýzlý neyi tüketirsiniz, en sýk neyi
tüketirsiniz, en çok neyi tüketirsiniz....
Her þeyi tüketmemiz gereken bir zaman diliminde yaþamakta
olduðumuzu yaþýmýz, iþimiz, cinsiyetimiz, hayat biçimimiz, beklentimiz,
hayallerimiz ... ne olursa olsun hepimiz sessizce kabullenmiþ
durumdayýz. Sistemimizin kuralý hýzlý ve toplu tüketim en açýk ve net
haliyle hiç sinsi yollara baþvurmadan tokat gibi vuruyor iki taraflý
suratlarýmýza. Bir suratýmýz saf bir þeyler tutmaya çalýþýyor hayatýnýn
içinde, birkaç erdem, birkaç iyi niyet belki vicdan yýkamaya yarayacak
etrafa özenle serpiþtirilmiþ iyilikler ve kendine özgü bir þeyler
barýndýrmaya çalýþýyor 'özel' olduðunu sandýðý, sanmak istediði
hayatýnýn içinde. Bir suratýmýz ise hýzla tüketmek, ona sunulan her þeyi
silip süpürmek istiyor, iþtahý asla doymayan bir çeþit canavar gibi
saldýrýyor etrafýna ve ne varsa yutuyor, yutamayýnca asabileþiyor,
hýrçýnlaþýyor, kin besliyor, mutsuz hatta hasta oluyor.
21. Denedim- Pýnar Türen
21
Hýzla tüketilenler arasýnda artýk her þey var, liste o kadar uzun ki
komplo teorisini hatýrlatmýyor deðil.
MATRIX
Uzun yaþam vaat eden yoðurtlar, mutluluk veren haplar, internet,
arkadaþlýklar, aþklar, etekler, yüzükler, þarkýlar, hýzla deðiþen trendler,
renkli lensler, silikonlar, telefonlar... Daha beþ yýl önce zevkle
dinlediðiniz þarkýcýyý artýk dinleyemiyorsanýz sakýn vicdan azabý
çekmeyin çünkü kulaðýnýz her gün geliþen, yenilenen bariz bir þekilde
çað atlayan melodilerle doluyor ve siz bu deðiþime de diðer þeylerin
hiçbirine karþý çýkamadýðýnýz gibi karþý koyamadan girdabýn içinde
buluveriyorsunuz kendinizi. Sonuç yeni cdleri, kasetleri, konserleri
hýzla tüketerek sisteme katkýda bulunmak. Milenyuma giriyoruz ve
herkes yetiþmeli, hýzla koþmalýyýz, durursak yetiþemeyiz, son bir
gayretle hýzlý daha hýzlý koþmalýyýz, deðiþmeliyiz, yenilenmeliyiz,
milenyum uçaðýný yakalamalýyýz ve uçmalýyýz: Yeni bir bin yýla
yenilenen dünya görüþümüz, giyimimiz, haberleþme biçimimiz,
iliþkilerimizle uçarak girmeliyiz. Bir aþk bittiðinde artýk acý çekmek yok,
yeni yerler, yeni hevesler tüketerek acýnýzý unutabilir hatta hiç
yaþamayabilirsiniz. Böylece her þey bir potada erirken, siz geceleri
teknoloji harikasý yaylara sahip yeni yataðýnýzda depremi önceden
haber veren sisteminizin yanýnda mýþýl mýþýl uyursunuz... ama
rüyanýzda ne görürsünüz bilemem. Siz, yaþadýðýnýz kýsýr döngüye
22. Denedim- Pýnar Türen
22
dönüþmüþ hayatýnýza renk katmak için yaþýnýzý küçük gösterip
internette sanal flörtler peþinden koþarken, siz uyurken eþiniz
internette sanal seks yaparsa ona ne kadar kýzabilirsiniz?
Diyelim ki içimizde ve dýþýmýzda uçurumlar olduðunun farkýndaki
azýnlýkdanýz. Matriksin dýþýna çýkma gücü bulsak bile
yaþayamayacaðýmýzý bal gibi biliyoruz. Farkýndalýk yetmiyor, harekete
geçmek ise çok zor gözüküyor. Hýzla kareler geçiyor gözümün
önünden: Çaresizlik, uyuþturucu, asalaklýk, "kaybedenler arasýna hoþ
geldiniz" diye alkýþlayan bir avuç insan ve "anca gidersiniz" diye
arkanýzdan kahkaha atan matriksin gönüllüler ordusu.
FIGHT CLUB
Kredi kartlarý ile dergiden seçilen mobilyalar arasýnda sýkýþmýþ
hayatýn ortaya çýkardýðý çift kiþilikli kahramanýmýz, Don Kiþot'un yel
deðirmeleri ile savaþmasýnýn üstünden yüzyýllar geçtikten sonra, on
tröst binasýný yýkarak ruhlarýmýzý serbest býrakabilecek mi? Çöken
binalarýn enkazýndan çýkan özgürleþtirilmiþ bedenlerimize
yabancýlaþmadan hýzla Dövüþ Klubüne mi katýlacaðýz? O hýzla bir
esaretten çýkýp baþka bir esarete mi gireceðiz? Birbirine sýký sýký
baðlanmýþ zincirlerin verdiði yalnýz deðilim güveni, kredi kartlý veya
kartsýz hayatlar arasýnda ayrým yapar mý acaba? Kabullenmemiz
gereken çok fazla þey var. Gerçek denen þey bulunduðu yerde
kendisini yok ediyor ki yeni gerçekler aramak üzere yola çýkýlsýn. Hýzla
23. Denedim- Pýnar Türen
23
çöken sistem yavaþ yavaþ yeniden yapýlanmaya baþlarken, biz yine
rahat sinema koltuklarýmýza kurulup en fazla üç saat içinde yüzlerce
fikri, bir sürü teoriyi, felsefeyi, sosyolojiyi, görsel þovu... hýzla
tüketeceðiz. Üç saatin sonunda muhtemelen müthiþti diyeceðiz.
Sahiden müthiþ bir çaðda yaþýyoruz ve bizler müthiþ oyuncularýz.
Tek isteðim, her þey bittiðinde uzakta bir þey görmek... "Deðermiþ"
dedirtecek bir þey!
24. 24
Geleceðim 1993
GELECEK KAYGISI
Bir takým kültür cahilleri yakýn zamana kadar astrolojinin geçmiþte
kalan gülünç bir þey olduðuna inanýyorlardý. Ancak bugün, toplumun
derininden yükselerek geliyor ve üç yüzyýl önce kovulduðu
üniversitenin kapýsýný çalýyor...
Bundan haberdar olmayan ve benim olaylarý abarttýðýmý düþünen
okurlarým için þunu rahatlýkla söyleyebilirim: Astrolojinin altýn çaðý,
ortaçaðýn karanlýklarý deðil, en saygýn gazetelerin bile tereddüt
etmeksizin burç falý yayýnladýklarý günümüz dünyasýdýr. Köksüz
akýlcýlar, 1723 yýlýnda Bay Bilmemne'nin çocuðu için hazýrladýðý
horoskopu gülerek okusalar da þunu gözden kaçýrýyorlar: Bugün
horoskop neredeyse insanlarýn kartvizitlerinde bir satýr olmayý baþardý.
C.G. Jung, 1931
Davranýþçý Psikolojinin kurucusu Watson "Bana
bir çocuk verin her ne istiyorsanýz yapayým" diyor.
Ýsterseniz hýrsýz isterseniz diplomat ya da sýradan
biri. Watson için geleceði belirleyebilmek iþte bu
kadar basit. Ýnsan doðanýn sýradan bir parçasýdýr.
Týpký bir saat gibi mekanik kanunlarýna göre iþler ve en önemlisi de her
sonucun bir sebebi vardýr. Ýþte en uçlarda bir determinist olan Watson
da "Eðer sebebini bilirsem sonucunu da önceden görebilirim" diyor.
Watson'ýn insaný makineden farksýz kýlarak, "Ben geleceði bilebilirim,
hatta yön verebilirim" diyerek Tanrýlýða soyunmasý, zamanýnda pek
hoþ karþýlanmamakla birlikte insanlarýn geleceði gözetim altýnda
tutabilme saplantýlarý sonuçta Watson gibi deterministlerin
çoðalmasýný saðlamýþ.
25. Denedim- Pýnar Türen
25
En ilkel çaðlardan beri insanýn beynini bir kurt gibi
kemiren geleceðe iliþkin merak, asýrlar boyu toplumlarý
arka planda da olsa kahinlerin yönetmesine,
yönetmeseler bile yönetime karýþabilmelerine neden
olmuþtur. Her nerenin hükümdarý olursa olsun her baþarýlý hükümdarýn
ardýnda mutlaka müthiþ bir kahin vardýr. Elbette günümüz
toplumlarýnda artýk büyücü kahinlere pek raðbet edilmiyor. Onlarýn
yerini özellikle son zamanlarda piyasa araþtýrma þirketleri aldý.
Geleceðe yön vermek gibi istekleri olan insanlara bugünün ayrýntýlý
raporunu hazýrlayan bu þirketler modern birer kahin gibi çalýþmaktalar.
Geleceðe yön vermeye ve genel olarak kendi lehine çevirmeye çalýþan
þirketler araþtýrma þirketlerine güvenirken, sýradan vatandaþ da
"Yarýnýný bugünden bilebilmek için" o medyum senin, bu astrolog
benim dolaþýyor. Hangi sosyo ekonomik sýnýftan, eðitim düzeyinden
olursa olsun, bir falcýnýn kahve fincanýnda veya bir astroloðun yýldýz
haritasýnda geleceðini avuçlamaya çalýþmamýþ az insan vardýr.
Bir çok kurama göre insanýn gelecek endiþesinin, geleceðini
oluþturmasý da ayrýca bir garipliktir. Bu konuyla ilgili söylenebilecek her
þeyin özeti belki de bir cümle olabilir: Ýnsanýn yaþamýný sürdürebilmesi,
gelecekteki sonuçlarýný düþünerek geçmiþ deneyimlerinin ýþýðý altýnda
bugün hareket edebilme yeteneðine dayanýr. Nedir gelecek; bir dakika
sonrasý mý ya da bir asýr sonrasý mý?
Aslýnda ne kadar basit; þu anda davranýyoruz
ama geçmiþteki deneyimlerimizin etkisindeyiz ve
bunlarý þu anýn üstünden geleceðe aktararak
kendimize en fazla yararý saðlamaya çalýþýyoruz
çünkü akýllýyýz. Bu kuram her ne kadar
deterministleri, anti deterministleri, geçmiþe önem verenlerle gelecek
merkezli olanlarý bir potada eritmeye çalýþsa da eminim buna karþý
çýkanlar çok olacaktýr. Örneðin 40'lý yýllarda insanlara özgürlük verin
diye ortaya çýkan ve geçmiþi yadsýyarak sadece burada ve þimdi ile
ilgilenen ve insanlarýn fare ve köpeklerle karþýlaþtýrýlmasýný anlaþýlmaz
bulan Amerikalý psikolog Rogers çok alkýþlanmakla birlikte asla güçlü
bir destek bulamadý. Ýnsana en insan gibi yaklaþan ve ona özgür
26. Denedim- Pýnar Türen
26
geleceði veren neredeyse yegane kuramcý olmasýna raðmen, tahmin
edilebilir olmayý özgür olmaya tercih eden insanlar tarafýndan asla
yeterince anlaþýlamadý. Zira Rogers için gelecek bir gün burada ve
þimdi olacaktý ve önemli olan sadece o andý.
Gelecek endiþesinin insan davranýþýný belirlemekte oynadýðý rol
Adler ya da Tallman gibi determinist kuramcýlarda sýk sýk karþýlaþýlan
bir yaklaþým. Ýnsanýn geleceðe duyduðu bu takýntý haline gelen merak
belki de aslýnda insanýn bilemeyeceði her þeye duyduðu merakýn bir
izdüþümü. Dünya kurulduðundan bu yana insanlar ölüm korkularýný
gidermek için Tanrý'ya sarýlýrken belki de asla öðrenemeyecekleri ölüm
sonrasý sýrlarý da bu yolla yakalamaya çalýþmýþlar. Böylece esrarengiz
bir karanlýk içinde kalmak yerine hiç olmazsa kurgusal bir gerçek
yaratmak insanlarýn gönlünü bir parça olsun rahatlatmýþ oluyor.
Kurallara uy ve cennete git, ölümden sonra da bir geleceðin olsun. Ýþte
bu kadar basit!
Ayný þekilde geleceðini de bilememenin ve asla da bilemeyecek
olmanýn verdiði dayanýlmaz ýstýrabý hafifletmeye çalýþmanýn yolunu
kehanetlerde, astrolojide hatta pozitif bilimlerde arayan insanoðlunun
bu saplantýlarýndan kurtulabilmesi mümkün mü? Keþke Rogers haklý
olsa; insan her þeye içinde yaþadýðý anda yön verebilecek kadar güçlü
olabilse. Geçmiþi etkileyebilme þansý zaten yok, geleceði kontrol altýna
almak ise imkânsýz gibi. "Gelecek de birgün gelecek" diyorlar peki o
gün gelecek mi acaba? Ya da o gün geldiðinde gelecek nereye
gidecek? Sahi gelecek þimdi gelmedi mi? Peki ya geleceðe
hükmetmeyi baþarsak, bugünümüzü daha güzel, daha anlamlý veya
yaþanasý yapabilmeye yeter mi sanýyoruz....
27. 27
Sýrdým 1995
MÝDAS'IN KULAKLARI
Gelin
bir pazarlýk yapalým sizinle ey insanlar!
Bana kötü
bana terkettiðiniz düþünceleri verin
o vazgeçtiðiniz günler, eski yanlýþlarýnýz
ah, ne aptalmýþým dediðiniz zamanlar
onlarý verin, yakýnmalarýnýzý
artýk gülmeye deðer bulmadýðýnýz þakalar
ben aþtým onlarý dediðiniz ne varsa
bunda üzülecek ne var dediðiniz neyse onlar
boþa çýkmýþ çabalar, bozuk niyetleriniz
içinizde kýrýk dökük, yoksul, yabansý
verin bana
verin taammüden iþlediðiniz suçlarý da.
Bedelinde biliyorum size çek
yakýþýk almaz
bunca kaybolmuþ talan
parayla ölçülür mü ya?
ÝSMET ÖZEL
CELLADIMA GÜLÜMSERKEN
Koltuða oturduðunda sýkýntýlýydý. Ne diye gelmiþti ki buraya. Sanki
þimdi sýkýntýsý daha da artmýþtý. Karþýsýndaki kiþi ikna edici olmaya
ayarlanmýþ ses tonu, her hali-tavrýna yansýyan iyi eðitimden geçmiþtir
damgasý, rafine edilmiþ kelimeleri usta bir hattat edasýyla süsleyerek
kurduðu cümleleriyle, insan ruhunu rahatlatan türden renklerin bolca
ama gayet uyumlu kullanýldýðý odasýnda, suratýna yapýþtýrdýðý
mesafesi ayarlanmýþ gülümseyiþiyle ne kadar da yapmacýk duruyordu.
Bir an içinin daraldýðýný hissetti. Ve her þeyi býrakýp o odadan çýkýp
þehrin en uç noktasýna kaçmayý þiddetle istedi. Sonra düþündü. Zaten
hayatý hep kaçmaktan ibaret deðil miydi? Þimdi karþýsýnda gerçek bir
28. Denedim- Pýnar Türen
28
insan vardý. Etten, kemikten, kanlý-canlý, konuþabilen, düþünebilen,
karþýlýk verebilen bir insan. Ve hayatýnda belki de ilk defa kaçmamayý
seçti...
Psikologlara sadece þizofrenler, manik-
depresifler veya paranoyaklar yani süregiden
kurallarý belli topluma ileri derecede uyum
saðlayamayan insanlar gitmez. Normal yaþamýný
az çok idare ettiren ama her tarafý patlak veren
toplumsal yaþantýlarýný yama yaparak devam ettirmeye çalýþan
insanlar, içlerinde sakladýklarý, kimi zaman bilinçli olarak mücadelesini
verdikleri kimi zaman ise büyük gayretlerle bilinç altýna atmayý
baþardýklarý kiþisel sýrlarýyla baþedemeyince ortaya çýkan sorunlarýna
çare bulabilmek yani yamalarý tekrar yamalamak veya topluma tekrar
adapte olabilmek için psikoloða baþvurabilirler. Birbirinden kesin
çizgilerle ayrýlan 2 veya daha çok deðiþik kiþilikleri yoktur, insanlarla
iliþki kurabilir ve bunlarý devam ettirebilirler, kriz geçirip kendilerine
veya etraflarýna fiziksel zarar vermezler... Ancak sýkýntýlarý hayatlarýný
etkiler, zaten dar olan kiþisel yaþam alanlarýný daha da daraltýr,
sýkýþtýrýr, toplumda soluk almasýný zorlaþtýrýr. Belki de bu kadar kiþisel
yani özel olduðu içindir ki insanlarýn hayatlarýný zorlaþtýran sýrlarýný hiç
tanýmadýklarý birisine, psikoloða anlatma eylemleri, önceki yüzyýllara
göre modern, sonrakilere göre ise ne olduðu henüz adlandýrýlmamýþ
20. yüzyýl insanýna nasip olabilmiþtir.
Çoðu insanýn zannettiðinin tersine psikoloji Freud demek deðildir.
Ebbinghaus'un dediði gibi "Psikolojinin çok uzun bir geçmiþi ancak
kýsa bir tarihi vardýr". Ýlk psikolog olarak da adlandýrýlan Aristo'nun
biçim ve özü yani ruh ve maddeyi ayýrmasýndan sonra, nice düþünür
ve bilim adamý ruhun gerçeðinin peþine düþmüþ. Freud ise kiþilik ve
kiþilik bozukluklarýyla uðraþýp, psikolojiyi üniversite
laboratuvarlarýndan çýkarýp, gündelik hayatýn tam ortasýna taþýmýþtýr.
Çoðu insana Titchener, Wundt, Allport ismi çok þey ifade etmezken,
Freud ve psikanaliz hakkýnda doðru veya yanlýþ mutlaka bilgisi vardýr.
Kesin olan tek þey varsa o da psikoloji sadece Freud veya psikanaliz
deðildir. Psikanaliz de insan ruhunu inceleyerek sorunlarý kendi sistemi
içinde çözmeye yöneliktir, týpký davranýþcý, biliþsel veya varoluþçu okul
29. Denedim- Pýnar Türen
29
gibi. Ancak hepsinden farký psikolojiyle akademik ilgisi olmayan
insanlar arasýnda da en yaygýn olarak bilinen ekoldür. Bilinçaltý tezi,
insan düþünce tarihinde bir devrimdir: Üçe ayrýlan insan bilinci -id,
ego, superego- ve bunlarýn birbirlerine dokunmasýndan ortaya
çýkacak çatýþmalarýn yarattýðý sorunlar; rüyalarýmýzda saklý anlamlar
özetle psikanalize giriþin ilk harfleridir. Çoðumuz istenmeyen
anýlarýmýzý, çocukken veya yetiþkinlikte yaþadýðýmýz ve bizi fazlasýyla
sarsan olaylarý bilinçaltýmýzda baský altýnda tutarak kendimizden ayrý
tutmaya çalýþtýðýmýzý biliriz. Þimdi tüm teorileri, psikoloji, psikoterapi
veya psikanalizle ilgili bildiðimiz her þeyi bir tarafa býrakalým ve sýrf
kendimizi düþünelim. Tamamiyle bilinçaltýnda kaybedip sonsuza kadar
hafýzamýzdan atmayý baþaramasak veya yeterince uðraþmasak da,
kimi zaman ruhumuzun derinliklerine gömdüðümüz, kimi zaman ise
amansýzca mücadele vererek içimizde taþýdýðýmýz anýlar, düþünceler,
arzular ve duygularla yaþamlarýmýzý sürdürdüðümüzü kabul
etmeliyiz... Ufak tefek sýrlarýmýz.
Dönüþü olmayan yollar gibi içinde her an kaybolmaya hazýr
olduðumuz hayatlarýmýzýn, gizli kahramanlarý sýrlarýmýz.
Bir gün bir arkadaþým, gittikçe hüzüne ve
itiraflara battýðýný hissetmeye baþladýðým
konuþmamý sýrasýnda "Sana bir sýrrýmý" vereceðim
dedi. "Psikoloðumdan baþka hiçkimse bilmiyor,
kimselere söyleyemedim. Zaten ona da hipnozda
söylemiþim, kalktýðýmda hüngür hüngür aðlýyordu."
O an üzerime binen yükün aðýrlýðýna raðmen nasýl ayakta
kalabilmiþtim bilemiyorum ama o sýrada yanýmýza gelen birisi beni
kurtarmýþtý. Bu olayý izleyen her an, kafamda sürekli senaryolar
kurmaya baþladým. Neydi bu sýr, bu kadar derin, bu kadar etkili ne
olabilirdi? Taciz, þiddet, tecavüz... Olabilecek en korkunç ihtimallere
karþý kendimi hazýrlýyor ve tabi bir yandan da neye nasýl tepki
vereceðimi de ince ince hesaplýyordum (Ne de olsa hayat mahalle
bakkalýnýn tuttuðu iptidai hesap defteri gibidir). Ve sonunda o an geldi.
Müthiþ sýr bana aktarýlmaktaydý. Sustum ve dinledim. Tüm
senaryolarýmý ve hesaplarýmý sessizliðime gömdüm. Sýradan bir aþk
bilmecesiydi artýk yaþanan. Derken kendimi çýlgýnca nasihat verirken
30. Denedim- Pýnar Türen
30
buldum. Kendimden örnekler veriyor, anýlar anlatýyor, hayat üzerine
yerli yersiz söylevler veriyordum. Arkadaþým baþýný sallýyor, "Evet...
Haklýsýn... Deneyeceðim" gibisinden karþýlýklar veriyordu. Acaba
hiçbirini yapmýþ mýdýr? Bilemiyorum, soramadým. Ama niye yapsýn ki?
Herkesin yaþadýðý kendisine. Ýþte terapistlerin amacý da budur, terapist
nasihat asla vermez, önemli olan kiþinin ne yapacaðýna kendisinin
karar vermesidir.
Ýçinizde sakladýðýnýz her þeyi söyleyebilmek, anlatabilmek yani
aktarabilmek ilk ve büyük adýmdýr. Sonrasý için de yolu yine kiþinin
kendisi bulmalýdýr. Terapist sadece akýþýn sürecini etkileyen bir
nesnedir. Soru sorarak, olaylarýn üstüne giderek ve psikoterapi
sýrasýnda kullanýlan diðer teknikler yardýmý ile kiþinin içgörü
kazanmasýný saðlamaya çalýþýr. Yani psikologlar yaygýn görüþün
aksine çok konuþan, bol nasihat veren deðil, çok konuþturan ve çok
dinleyendir.
Ýyi bir terapi için en gerekli temel üç öðe sýcak bir iliþki (iyi terapist
karþýsýndaki kiþiye güven vermelidir), empati (iyi terapist karþýsýndaki
kiþinin þartlarýný düþünerek olaylara onun gözleriyle bakabilmelidir),
destektir (terapist karþýsýnda deðil, yanýnda destek verdiðini
göstermelidir). Tüm bunlarýn oluþmasý uzun bir zaman ve gayret ister.
Diyebiliriz ki yabancý birisine iki hikaye anlatacaðým diye tüm bu
meþakkatli yollardan geçene kadar, alýrým bir dostumu karþýma ve
anlatýrým derdimi(!) Ama nedense sizi iyi tanýyan, sýk sýk
görüþtüðünüz, en önemlisi sizin tanýdýklarýnýzý da tanýyan birisiyle
saklambaç oynamadan konuþmak hiç kolay deðildir.
Sýr vermek de, sýr taþýmak da zordur. Zavallý berberin kralýn eþþek
kulaklarýný gördüðü zaman yaþadýðý þaþkýnlýðý, üstüne üstlük bunu
birisine söyleyecek olursa kafasýnýn kopartýlacaðýný öðrendiðinde
yaþadýðý dehþeti hatýrlayýn ve bu müthiþ sýrrý içinden atmak için kuyuya
"Midas'ýn kulaklarý eþþek kulaklarý" diye haykýrýþýný düþünün. Masalýn
burasýnda herkes (anlatan da dinleyen de) rahatlar. Sýr paylaþýlmýþtýr.
Ama masalýn sonunu da göz ardý etmemek gerek...
Bir insanýn sýrrýný taþýmak da o sýrrý yaþamak kadar zordur. Bu
yüzden psikologlarýn belli aralýklarla gittikleri kendi danýþman
psikologlarý vardýr. Amaçlarý nasihat almak veya akýl danýþmaktan çok
31. Denedim- Pýnar Türen
31
kendi içlerine aldýklarý sýrlarý paylaþabilmektir, "Midas'ýn kulaklarý
eþþek kulaklarý"...
Kimi sýrlar sýr olmaktan çýkmýþ evrensel doðrulardýr: Ýnsanoðlu
doðasýnda þiddet barýndýrýr, doða eþitliðe ayarlý deðildir, karanlýk
korkutur... Hayatlarýmýz kabul etsek de etmesek de içimizde
gizlediðimiz bu kýrýntýlar üzerine kurulmuþtur. Bir de herkesin kendi
sýrrý vardýr. Kimi sýr bile olmaktan çýkacak derecede unutulmuþ -
bastýrýlmýþtýr. Psikolojik filmlerde film boyu cinsel sorunlarýný
izlediðimiz kadýnýn acý sýrrýný filmin sonunda öðreniriz ki bu
muhtemelen çocukluðunda yaþadýðý cinsel tacizdir. Bu aný öyle bir
bastýrýlýr ki kiþi için sýr olmaktan çýkýp hayatýnda tamamýyle unutulmuþ
karanlýk bir nokta olur. Tüm sýrlar böylesine acý vermez. Hatýrlayýp,
görmezlikten geldiðimiz ne çok sýrrýmýz vardýr. Ya küçük oyunlarýmýz:
Sevip de sevmiyorum demek, istemek ama yapamamak, bilmek ama
söyleyememek, hep -miþ gibi yapmak. Tüm bu ufak sýrlarýmýz deðil
midir bir taraftan yok saymaya çalýþýrken, bir taraftan da davranýþ
biçimlerimizi ve hayatlarýmýzý etkileyen? Kendi kendisiyle bile barýþýk
olamayan insanoðlundan toplu halde barýþ içinde yaþamasýný dilemek
ne büyük saflýk deðil mi?
Kendisini tanýmayan daha da kötüsü kendisine bile yalan
söylemekten kurtulamayan zavallý küçük adama ne tarih, ne sosyoloji
ne de psikoloji yardým edebilir.
Küçük adamýn küçük hesaplarýna en iyi örnek Freud'un kendi
rüyasýný yorumlarken kendi hakkýnda kendisinin bile itiraf edemediði
düþüncelerini ortaya çýkarmasýdýr.
Profesör ünvaný almayý bekleyen Freud arkadaþý R.'ye rastlar. O da
bu ünvaný beklemekte hatta sürekli bakanlýða giderek uðraþmaktadýr.
Ancak bir türlü Profesör olamamaktadýr ve bunun nedenini "dinsel
sorunlara" baðlar. Elbette ayný sorun Freud için de geçerlidir. Nitekim
o da ayný nedenle kendisini fazla umutlandýrmamaktadýr. Ayný gece bir
rüya görür: Dostu olan R. amcasýdýr ve Freud ona karþý büyük bir
yakýnlýk ve sevgi duymaktadýr. R.'nin yüzünü biraz deðiþmiþ bir
biçimiyle önünde görür, sanki aþaðýya doðru çekilip uzatýlmýþ gibi. Bu
uzun yüzü çevreleyen sarý sakal ise iyice belirgindir. Önce Freud, ona
çok saçma gelen bu rüyayý geçiþtirir ancak hastalarýna yaptýðýný
32. Denedim- Pýnar Türen
32
hatýrlar: Eðer kiþi "saçma" veya "önemli deðil" diyorsa bu rüyada
rahatsýzlýk veren gerçeklerin gizlendiðini iþaret eder. Freud de yaptýðý
uzun tahliller sonunda rüyasýndaki sýrrý çözer. Dostu R.'yi fazla akýllý
olmayan amcasýna benzetmiþtir. Ancak fizik olarak bir baþka
arkadaþýna benzetmiþtir. Bu yine çok deðer verdiði arkadaþý N.'dir.
Amcasý iþlediði bir suçdan hüküm giymiþtir. Arkadaþý N. de bir suçla
yargýlanmýþ ancak Freud'ün de caný gönülden inandýðý gibi sonuçta
suçsuz bulunmuþtur. Profesör ünvaný kendisi için önemlidir ama dini
engeldir. Ayný dinden olan R.'yi fazla akýllý olmadýðý için, yine arkadaþý
N.'yi ise suçlu olarak kabul edip (ki bilinçli olarak düþünceleri böyle
deðildir) profesör olamamalarýný dinlerinden ayrý bir sebebe
baðlayarak, profesör ünvaný alabilmek için umudunu sürdürmeyi
baþarýr. Bu arada rüyada az akýllý amcaya benzetilen R.'ye duyduðu
aþýrý sevgi de bu ithamlarýnýn onda yarattýðý suçluluk duygusunu
örtmeye çalýþmaktan baþka bir þey deðildir...
ola ki
þeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
Telaþ içinde kendime bir devlet sýrrý beðeniyorum
çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir þeydir
devlet sýrrýyla birlikte insanýn
sinematografik bir hayatý olabilir
o kibar çevrelerden batakhanelere
yolculuklar, lokantalar, kýr gezmeleri
ve sonunda estetik bir
idam belki....
ÝSMET ÖZEL
CELLADIMA GÜLÜMSERKEN
Sýrlarýmýz bizi rahatsýz ediyor, kimi zaman endiþelendiriyor, kimi
zaman tüm hayatýmýzý etkileyebiliyor, ya da illüzyondan bir hayat
sunuyor bizlere. Ama her þeye raðmen mezara kadar taþýnacak bir
sýrrý barýndýrmak mistik bir tad vermiyor deðil...
33. 33
Ýnandým 1993
HÜKÜMSÜZ ÝNANÇLAR
Kendime olan inancým bittiðinde artýk þiir
yazamam ve þiir yazamadýðým zaman kendimin
sonudur...
Ýnsaný bu garip hayata baðlayan þey
inançlarýndan baþka ne olabilir ki? Ama neye
inanmak? Kimi için Tanrýya, kimi için insana, kimi için kendine
inanmak. Doðaüstü güçlere inanmanýn çekim gücü, kontrolü dýþýnda
kalanlara da suç atabilme kolaylýðý düþünülecek olursa en zor þey,
insanýn kendisine inanmasý galiba. Oysa ne kolaydýr çocukken her
þey. Hele inanmak... Ýnsan, neredeyse önüne çýkan her þeye inanýr
çocukken, hem de gözleri kapalý. Masallardaki devlerden yiyemedikleri
ekmeklerin aðlayacaðýna kadar binbir türlü abartýlý, doðaüstü, hatta
saçma þeye safça inanýlýr.
Çocuklarý kandýrmak mý kolay yoksa onlarý bir þeye inandýrmak mý
diye soracak olursak, eðer inanmak mantýksal bir düþünme eylemi
gerektiriyorsa, çocuklarý inandýrmak daha kolay gibi gözüküyor. Böyle
gözükse de eriþkin mantýðýnýn eriþkin olabilmek için geçmek zorunda
olduðu azap dolu yollardan henüz nasibini almadýðýndan, çocuklarýn
onlara çok ters gelen büyüklerin dünyasýna inanmaktan daha çok,
büyükler tarafýndan kandýrýlmayý tercih ettiklerini söyleyebiliriz. Dörtten
dördü çýkardýðýnda inatla bir þey yazmayan zira elde bir þey
kalmadýðýný söyleyen bir çocuðu sýfýrýn varlýðýna ve anlamýna
inandýrmak görünüþte iki dakikanýzý alsa da insan dehasýnýn mutlak
zaferi matematik gibi doðada olmayan, tanýmlanamayan bir iþlemler
zincirine biz yetiþkinler acaba gerçekten inanýyor muyuz? Yoksa
34. Denedim- Pýnar Türen
34
çocuðunu sýfýrýn varlýðýný kabul ettirmek için kandýrmaya çalýþan bir
anne gibi bizler de Tales ve Pisagor tarafýndan mý kandýrýlmýþýz? Ama
insan her þeyden þüphe etmeye baþlayýnca iþler daha da
kolaylaþmýyor. Herkes Descartes gibi her þeyden þüphe ederek, hiçbir
þeye inanmayarak iþe baþlayýp bir þeylerin varlýðýný ispatlamaya
çalýþsa dünya paranoyaklar ve ne olduðunu bilmezler diyarý olurdu.
Öyle ya, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz önüne sunulana inanarak
yaþamýný sürdürmeyi baþarýyor.
Fizik kurallarýna göre ýþýk hýzýna yakýn bir hýzla geçen tren, otomobil
sürücüsüne kýsalarak gözükür. Fizikle yakýndan ilgilenmeyen ya da
mantýki olarak bu kuramýn yanlýþ olduðunu anlamayanlar için buna
inanmak son derece normal olabilir. Hume'un dediði gibi inanç bir
histir. Nasýl ki bir insaný seversiniz, iþte inanmak da böyle bir histir.
Týpký yukarda yanlýþ aktarýlan teoriye karþý duymuþ olabileceðiniz
inanma duygusu gibi. Ýnanç bir his olduðu kadar bir ihtiyaçtýr da ayný
zamanda. Hayata anlam veya amaç katabilmek için sarýlmak
durumunda hissettiðimiz can simididir.
Eðer gerçekten baþka çareniz yoksa, inanmaktan baþka ne
yapabilirsiniz ki? Elbette çok çaresiz deðilsiniz. En basitinden bir fizik
kuralý doðru mu diye bir fizikçiye sorabilir ya da bir fizik kitabý
karýþtýrabilirsiniz. Peki ama ya bir adým sonrasý? Çýkýn sokaða ve
bulun bakalým mükemmel daireyi, ya da kolaysa alýn elinize bir cetvel
ve ölçün bakalým ayla dünya arasý gerçekten 384000 kilometre mi?
Cehaletin inanma sebebi olmasý hem çocuklarýn neden her þeye
inandýklarýný hem de yetiþkinlerin inanç düþkünlüðünü açýklayabilir: Ne
kadar cahilseniz o kadar inanýrsýnýz ve ne kadar çok bilirseniz o kadar
zor inanýrsýnýz zira her þey inanýlýr olmaktan çýkýp þüphe perdesine
bürünebilir. Zaten her þeyin her an deðiþtiði, yüzyýllýk kuramlarýn tepe
taklak edilip yerine yenilerinin oturtulduðu bir dünyada insan neyin
peþinden sonuna kadar gidebilir, hangi iddiaya inanabilir ki? Üstüne
birçok çalýþmalar yapýlan, sayesinde çeþitli buluþlar yapýlan Newton
Kuramý artýk fizik laboratuvarlarýnýn anýlar köþesini süslüyor; 68'lerin
idealist insanlarýnýn yuppie çocuklarý oluyor; yýkýlmaz denilen duvarlar
birbir yýkýlýyor da kimse ne oluyor demiyor. Tüm bu çalkantýlar içinde
en çok zararý da safça inanan ve gerçekten inancýyla yaþayan insanlar
35. Denedim- Pýnar Türen
35
almýyor mu? Mesela, o çok inandýklarý cennetin asfalt yollu, insanlarýn
konserve kutusuna sýkýþtýrýlmýþ gibi üst üste yaþayýp, yine emirleri ve
kurallarý uygulamaktan baþka iþleri olmadýðý bir yer olduðunu görseler,
tüm hayatlarýný içlerinde cenette kavuþma inancý ile geçirmiþ
milyonlarca insan ne hisseder... Ýnanç, hayatýmýza anlam veya amaç
katan tek güçse, çok ciddi sorunlara gebeyiz demektir, çünkü ölüm
hariç hiçbir þeyin garantisi olmayan bir Dünyada yaþýyoruz.
Yine de þaire hak vermemek elde deðil diye düþünüyorum
'Ýnançsýzlýða hüküm giymiþ hayatlar neye yarar ki?'...
36. 36
Korktum 1993
KORKU TÜNELÝNDE BÝR HAYAT YAÞAMAK
Her gün her þeyden korktuðumu farkettiðimde aslýnda gerçek
korkuyu hiç tatmamýþ olduðumu anladým. Ne kadar doðaldý benim için
yanýmdan koþarak geçen bir köpek görünce korkmak. Peki ama neden
resimleri hariç hiç görmediðim yýlanlardan bu kadar çok korkuyorum
bilemiyorum. Sokaktan gelen ne olduðu belirsiz bir ses duyunca da
korkuyorum, fiziksel olarak nasýl meydana geldiðini bildiðim
gökgürültüsünü duyduðumda da korkuyorum... Geceleri ise, içimde
korkuyla karýþýp beni heyecanlandýrdýðý için bu kadar çok seviyorum.
Ýþte böyle düþündükçe ve bu korku listesi de uzayýp gittikçe, insanýn
kötü programlanmýþ duygusal ve korkak bir robot olduðuna inanmaya
baþlýyorum.
Bir timsah ile uyumak
Hepimizin çocukluðu ters ayaklý cinlerden ve herkesin kendi
kafasýnda deðiþik bir biçimde daha doðrusu biçimsizlikte canlandýrdýðý
çeþit çeþit öcülerden korkarak geçti. Bu arada masallarda bir iyi, bir
kötü olarak karþýmýza çýkan periler de kafamýzý karýþtýrarak korku
sýnýrlarýný zorladýlar. Büyüklerin, hayal gücünün en mükemmeline
sahip çocuklarýna karþý en büyük kozlarý varlýklarý þaibeli bu yaratýklar
olmuþtur. Büyük olduklarýný söyleyen kiþiler kendi üzerlerindeki
korkularýn deðiþik versiyonlarýný çocuklarýna aktararak itaat ettirmeye
giden en kýsa yolun devamýný meþrulaþtýrýrlar. "Uyu yoksa seni
canavarlara veririm" diyerek uyutulmaya çalýþýlan çocuðun kafasýnda
neler oluþabileceðini hiç düþünmezler. Annem de bana böyle bir þeyler
dedi mi hatýrlamýyorum (hatýrladýðým kadarýyla ben iyi uyuyan bir
çocuktum) ama çocukken yataðýmýn altýnda ýsrarla bir timsah
37. Denedim- Pýnar Türen
37
yaþadýðýna inanýr, elimi ayaðýmý yataktan uzatmadýkça güvende
olduðumu düþünerek uyuyabilirdim. Böylesine korkunç bir düþünceye
karþý bulduðum basit savunma mekanizmasýnýn iþe yaramasýný,
çocukluðun saflýðýna borçlu olduðumu biliyorum. Þimdi yataðýmýn
altýnda bir timsah olduðuna inansam deðil uyumak yaþamak bile
katlanýlmaz olurdu (muhtemelen þizofreni tanýsý alýrdým). Belki de
çocukluðun sihirli deðneði bizi hayaller dünyasýnda, korkuyla örülmüþ
duvarlar içinde nasýl oluyorsa garip bir güven hissi içinde yaþatýyordu.
Ancak çocukluðumuzda en büyük yaptýrým gücüne sahip olan korku
kafamýzda garip þekiller alýrken ileride bizleri daha nelerin beklediðini
bilemezdik elbette.
O yasak türküyü dinlemek
Çocukluðun korkuyla iç içe girmiþ güvenliði yerini gerçeklerin fena
halde keþfedildiði yani alacakaranlýk kuþaðýndan çýkýldýðý dönemlere
býrakýnca korkularýn gündelik hayatý istilâsý artýk cinlerle perilerle deðil
tam tersine gerçeklerin ta kendileriyle olmaya baþlar. Artýk endiþeler ve
kaygýlar dünyasýna giriþ yapýlmýþtýr ve korku en sýradan günün en
sýradan anýnda dahi hep yanýmýzdadýr. Otobüsü kaçýrmaktan ya da
trafiðe yakalanmaktan tutun da yaðmurlu havada þemsiyesiz sokakta
kalmaya kadar her þey insaný biraz korkutur, biraz telaþa ve hep önlem
almaya, tedbirli olmaya iter. Tüm bu saçma sapan endiþeler ve
tedbirler arasýnda gitgide daha da sýkýcý hale gelen gündelik
hayatlarýmýzý belki de birazcýk olsun daha heyecanlý hale getirmenin
yolunun yine korkudan geçmesi de oldukça gariptir. "Maceranýn tadý"
denilen þey aslýnda korkunun ta kendisidir. Hayatlarýna heyecan
katmak ve böylece sýradanlýktan kurtulmak isteyen birçok insan
yükseklik, uçuþ, karanlýk, ölüm gibi en temel insani korkulara meydan
okuyabiliyor. Adrenalini, kalplerini durduracak seviyelere yükseltene
kadar en uçlara gidiyorlar. Bu kadar cesareti olmayan insanlar ise, iyi
bir korku veya macera filmine gitmekle yetinebiliyor. Bir sinema
salonunun koyu kalabalýðýnda ya da az ýþýklý bir odanýn sýcaklýðýnda
kurgusal korkular yaþamak insanýn neden bu kadar hoþuna gider diye
düþününce aklýma hep çocukluðumun inlerle cinleri geliyor. Yasak
kitaplarý okuyup, sürgündeki müzisyenin çok önceden sürgün edilmiþ
þairin sözleriyle yaptýðý þarkýlarý gizli gizli dinlemeye baþladýðýmda
38. Denedim- Pýnar Türen
38
artýk inler cinler gerçek olmuþlardý. Onlarý yine göremiyordum ama
hep yanýmda kafamýn içinde olduklarýný hissediyordum. Belki bu
korkulardan utandýðým içindir ki filmlerin ve romanlarýn kurgusal
korkularýndan korkarak rahatlatmaya veya aldatmaya çalýþýyordum
kendimi.
Korkuyorum
Sonra içimizden eksik olmayan bir sürü korkuyu daha keþfettim.
Kaybetmekten korkmak belki de insaný yalnýz býrakmayan korkularýn
en baþýnda geliyor. Olmayan özgürlüklerimizi kaybetmekten dahi
korkuyoruz. Hep aradýðýmýzý söylediðimiz gerçeðe ulaþmak mý daha
korkunç yoksa gerçeðe ulaþmanýn aslýnda hiç de zannedildiði kadar
zor olmadýðýný farketmek mi hiç bilemiyorum ama gerçeklerin
korkutucu olduðunu düþünerek onlardan kaçýnmak iþimize geliyor... Ve
tabi korkularýn anasý ölüm. Belki de tek ve nihaî gerçek. Hayatýmýz
boyunca hep görmezlikten gelmeye çalýþtýðýmýz, adeta onun
korkusuyla yaþamaya alýþtýðýmýz ölüm. Baþucumuzda bir kýlýç kadar
keskin bizi bekliyor. Yaþarken karþýlaþmasak da, tüm korkularýmýzýn
temelinde onun olduðunu bilerek yaþýyoruz. Bir doktor olsam beni en
korkutacak þey þiddetli bir kalp krizi geçiren bir hastanýn, ölüme bakan
gözleri olurdu...
Ve yýllar... Biteviye akan zaman. Hep birbirinin ayný ama dehþet
verici farklý dakikalar. Çeþit çeþit baský altýnda un ufak olmuþ
yaþantýlar, beynimizi kemiren korkular, ruhumuzu delik deþik eden
kaygýlar, hastalýða dönüþen endiþeler. Ve adýna hayat denilen bu
kaosa pamuk ipliði ile baðlý olduðumuzu bile bile yaþamak...
Hastalýk boyutunda endiþe yaþayan insanlar için üretilen kimyasal
ilaçlar çoðu eve girmeye baþladý. Basit korkular, hayati endiþelere
dönüþtüðünde, kimyevi huzurevinin yolu gözüküyor insanlara. Yataðýn
altýnda timsah, üstünde insan, mýþýl mýþýl uyuyoruz, koyu karanlýk
gecelerin koynunda.
39. 39
Rastladým 1996
KADER, RASTLANTI VE INGO
Olasýlýk hesaplarýyla ilk karþýlaþtýðýmda lise sýralarýnda kendi
halinde olmaya çalýþan, geleceðe umutla ve istekle bakan bir
öðrenciydim. Gelecekte beni nelerin beklediði sorusu henüz beynimin
kývrýmlarýný zorlamaya baþlamamýþtý. Muhtemelen baþarýyla okulumu
bitirecektim, iyi bir iþim olacaktý, bir aile kuracak ve ayný dönemlerden
çocuðumun geçmesini izleyecektim, bir sürü hobimle ilgilenmeyi
emeklilik günlerime saklayacak ve ölecektim. Ancak beynimle birlikte
geliþmeye baþlayan yaþantým, hayatýn denkleminin bu kadar da basit
olmadýðýný yavaþ yavaþ çarpmaya baþladý suratýma. Tek bir günün
içinde bile yüzlerce olasýlýk varken ve bunlarýn çoðunun kontrolü benim
çok dýþýmda geliþirken koskoca bir hayatýn denklemini iki satýrda
kurmanýn oldukça iyimser bir yaklaþým olduðunu anlamakta fazla geç
kalmadým. Tarifi mümkün olmayan aþklara tutulmaya, biraz yakýndan
tanýdýðým her insanda garip hikayeler yakalayýp onlarýn hikayelerinin
benim hayatýmý nasýl etkilediðini sezinlemeye ve en garibi de her gün
kendimi bir þekilden baþka bir þekile geçer bulduðumda, soru iþaretleri
arasýnda kaybolmaya hazýr bir üniversite öðrencisiydim. Gereksiz yere
uzayan bir iliþkinin içindeydim ve tüm çabalamamama raðmen bir türlü
kurtulamýyordum. En sonunda bunun kaderim olduðuna ve bununla
yaþamam gerektiðine inandýrdým kendimi. Oysa tek tanrýlý dinlerin
ortak kavramý kadere inancým yoktu. Hayatým benim kontrolüm altýnda
geliþiyordu, kendi kiþisel hayatýmdaki tek hükümdar bendim, diðer
insanlar da kendi hayatlarýnýn hükümdarlarýydý, dünya çeþitli gazlarýn
tesadüfen birleþmesiyle oluþmuþtu, canlý dediðimiz varlýklar da sudan
türemiþti zaten.....
40. Denedim- Pýnar Türen
40
Bu dönemlerde bir yýl boyunca aldýðým istatistik dersleri kader ile
tesadüf arasýndaki iliþkiye iyice kafamý takmama neden oldu. Ýstatistik
satýrlarca süren karmaþýk formüller, hesaplar ve bir o kadar karmaþýk
problemler yanýnda temelde tek bir kavram üzerine kurulmuþtu:
Rastlantý. Ve ben hayatlarýmýzda her þeyi belirleyenin sadece rastlantý
olduðuna artýk tamamýyle inanmýþtým. Kader diye bir þey yoktu. Kader
hayat karþýsýnda zayýf olan insanlarý "Zaten isteseniz de elinizden
baþka bir þey gelmez çünkü kaderiniz bu sizin, ona razý olmalýsýnýz"
diyerek kandýrmaya yönelik aþaðýlýk bir komplodan baþka bir þey
deðildi. Böylece kaderi inkar edip onun yerine rastlantýyý yerleþtirerek
son derece akýlcý olduðumu zannederek hayatýma devam ettim.
Yýllardýr rafa kaldýrdýðým ve pek de üstelemediðim bu konuya tekrar
geri dönüþüm son zamanlarda okuduðum bir hayat hikayesiyle oldu.
Birazdan sizlere kýsaca aktarmaya çalýþacaðým bu hayat hikayesi
ancak filmlerde rastlanacak kadar dramatik ve bir o kadar da gerçek.
Ingo Hasselbach. Ingo'nun hayatý o daha bebekken anne babasýnýn
ayrýlmasýyla baþlar. Babasý alýþýlagelmiþin tersine Batý Almanya'dan
Doðu Almanya'ya kaçmýþ ve hayatýný sosyalizmin yücelmesine
adamýþ bir gazetecidir ve Ingo'nun hayatýnda öfke objesi olmaktan ileri
gidememiþken, özellikle radyoda yaptýðý gençlere yönelik propaganda
programlarýyla yurttaþlýk kariyerinde fazlasýyla ilerlemiþtir. Annesi
yalnýzlýða fazla dayanamamýþ ve Ingo'nun sevgiye en çok ihtiyacý
olduðu dönemde onu üvey babasýyla tanýþtýrmýþtýr. Belki de tüm
hayatýnýn en kötü karakteri onu devamlý döverek eðitmeye çalýþan bu
üvey babadýr. Ailenin yaþadýðý mekan Doðu Berlin'in devlete en yakýn
bürokratlarýnýn yaþadýðý ve herkesin birbirine potansiyel fitneci/casus
olarak yaklaþtýðý bir semttir. Ingo'nun huzur bulabildiði tek yer
büyükanne ve büyükbabasýnýn þehrin kenar mahallelerinden birindeki
içine ideoloji bulaþmamýþ, sevgi dolu apartman daireleridir. "Belki de
hayatýmda rastladýðým ideolojiden uzak yaþayan tek insanlar
olduklarýndan dolayý benim için bu kadar özeller" diyor Ingo. Ancak ne
tesadüftür ki tüm hayatýnýn ideolojiye bulaþmasý da bu evde baþlamýþ.
Alt katta yaþayan hippilerle birlikte geçirmeye baþladýðý zaman içinde
aykýrý yaþamayý ve nefret ettiði topluma çalarak çýrparak karþý koymayý
öðrenmiþ. Çoðu yaþýtý okula gidip, okul sonrasý ödevleriyle ve bir spor
41. Denedim- Pýnar Türen
41
dalýyla uðraþýrken, o hayatýn kenarýnda yaþamayý ve potansiyel casus
olmaktansa dýþlanmýþ olmayý tercih etmeyi öðrenmiþ. Hipilerin koloni
yaþamýnýn etkisiyle iyice uzaklaþtýðý anne evi artýk sadece kaçýlmasý,
uzak durulmasý gereken bir yerdir.
80'lerin baþýnda punklar belirginleþmeye baþlarlar. Ingo hem
hipilerle hem de punklarla birliktedir artýk. Sokakta veya diskoda
anlamsýz yere çýkartýlan çete kavgalarý ve kendi gibi giyinmeyen
herkesi dövmek hayatýnýn bir parçasýdýr. Hipilerin kendi içlerinde bir
hayat tarzlarý vardýr, punklar manyak gibi çalarlar, skinhead (dazlaklar)
daha vahþi, þiddet dolu hatta sadisttirler. Fakat tüm gruplarýn ortak
tarafý devlet tarafýndan ayný þekilde bastýrýlmalarýdýr. Bir süre sonra
Ingo artýk fazla iyi geldikleri için hipilerden ayrýlarak punklarla yoluna
devam eder. Punklarla birlikte sadece dýþarýda kalmayý deðil
diðerlerine karþý kin ve öfke beslemeyi de öðrenir.
Ve tabi yaþý henüz 20'li sayýlara ulaþmadan yargý sistemiyle adi
hýrsýz olarak tanýþýr. Bu sýrada hayatýna ilk defa babasý karýþýr ve
Ingo'ya iki seçenek sunulur: Ya babasý ile onun kurallarýna göre
yaþayacak ya da hapishaneye gidecektir. Ingo seçimini hapishaneye
girmemekten yana kullanýrken aslýnda seçtiði babasýnýn yanýnda
olmak deðildir. Nitekim babasýnýn yanýnda geçirdiði çeþitli beyin
yýkayýcý günlerle dolu sýkýcý yaþantýsý onu sokaklardan koparacaðýna
dönüþü olmayan bir þekilde sokaklara baðlar ve Ingo babasýný bir daha
görmemek üzere kendini sokaklarýn karanlýk yüzüne býrakýr,
arkadaþlarý onu beklemektedir.
Devletin sponsorluðunu yaptýðý, Sovyet bölükleri onuruna
düzenlenen Dostluk Festivalinde hayatýnýn en aptalca ve cesurca
olarak nitelediði hareketini yapar ve kendisini ortaya atarak polisler
gelip götürene kadar "Duvar yýkýlmalý" diye baðýrýr. Anti-faþizm
koruyucusu duvara hakaret ederek toplum huzurunu bozmaktan bir
yýla mahkum edilir. Yine tesadüflerden beslenen kader aðýný
örmektedir. Hapishanede anti-faþist beyin yýkamalarýn, iþkence ve zor
koþullarýn doðal tepkisi olarak faþizme daha da yaklaþýrken savaþ
suçlusu eski nazilerle tanýþýr. Bu insanlardan hapishanede olmalarýnýn
þerefli sebebini, geçmiþteki muhteþem günleri dinleyip bu 90'lý
yaþlarýna yaklaþmýþ ihtiyar Nazilerin geçmiþlerinden duyduklarý
42. Denedim- Pýnar Türen
42
gururlarýndan, hele hele Hitler'in doðum gününü kutlarken yedikleri
tüm dayaða raðmen tekerlekli iskemlelerinde inançlarý için
gösterdikleri dirençten, Ingo da onun gibi diðer genç punk ve dazlaklar
da ayný þeye karþý direniyoruz düþüncesiyle çok etkilenirler. Artýk
Nazizm Ingo'nun çok yakýnýndadýr.
Hapisten çýktýðýnda Ingo protest kültünün sola kayan punklar ve
saða kayan dazlaklar olarak ikiye ayrýldýðýný görür. Ingo her zaman
karþý geldiði komunizm ve anti-faþist devlete karþý gerçek bir faþist
olarak kavga ederek karþý gelmeye kararlýdýr ve onun için karþý çýkmak
yasaklanan Nazi geleneðiyle daha da ilintili hale gelir. Bu sýrada kader
onun Frank Lutz ile tanýþmasýný ister. Lutz saðýr-dilsiz birini dövmekten
10 ay hapis yatmýþtýr. 3. Reich'in öne sürdüðü gibi sakat insanlar
sadece var olmakla devlete ekonomik zarar vermekten baþka bir iþe
yaramadýklarý için Lutz onlara katlanamamakta ve dövmekte hiçbir
sakýnca görmemektedir. Lutz ile ilerleyen arkadýþlýðý Ingo'nun Nazilerle
olan arkadaþlýðýnýn da ilerlemesine yol açar. 1989'da duvarýn
yýkýlmasýndan sonra ise Nazizmi daha ciddiye almaya baþlar.
Genlerinin Ingo'ya armaðaný olan uzun ince yapýsý, sarý saçlarý ve
mavi gözleriyle neo-Naziler için ideal biyolojik tiptir ve geleceðinin
potansiyel Fuhrer figürüdür. Artýk hayatý neo-Nazilerle birlikte
geçmektedir ve nihayet neo-Nazilerin en önemli fikir liderlerinden
Kuhnen ile tanýþtýðý gece yaptýklarý uzun konuþmalarýn sonunda Doðu
Almanya'nýn ilk yasal neo-nazi partisini kurarlar: National Alternative
Berlin ya da kýsaca N.A.
Artýk Ingo 30'lu yaþlarýnýn baþýnda politik bir partinin liderlerindendir
ve tüm hayatýný partisine adar. Günleri sokaktan gelen gençleri
eðiterek, onlarý ne üstün bir ýrk olduklarýna ikna ederek, saðcý zengin
iþadamlarýndan para toplayarak, hatta eski Nazilerin ihtiyar dul
eþleriyle yaptýðý çaylý sohbetlerde klasik müzik eþliðinde bu yaþlý
kadýnlardan beklenmeyen yoðun bir nefret ve kinle "Oh çok iyi yaptýk",
"Ne güzel temizledik", türünden laflarýyla birlikte yeni neo-nazi parti için
para yardýmlarýný kabul ederek geçmektedir. Her þeye raðmen Ingo
için partisinin kabullenip onun kabullenemediði þeyler de olur.
Duvarlara yabancýlar dýþarý yazmak ona göre yeterliyken molotof
kokteylleriyle savunmasýz çingene ve göçmen evlerini yakmak
43. Denedim- Pýnar Türen
43
hareketlerine zarar verebilir diye düþünmesine raðmen alevler
arasýnda "Bizden ne istiyorsunuz pis domuzlar" çýðlýklarýný
duymamazlýktan gelir. Kendi deyiþiyle o anda sadece arkadaþlarý,
kendisi, bir de davalarý ve partileri vardýr. Sanki o evlerde yaþayan
insanlar var deðillerdir. Ancak 1992 sabahý Mölln'de orta sýnýf bir Türk
evine saldýrýldýðýný ve bir kadýnla iki çocuðun yanarak öldüðünü
öðrendiðinde, arkadaþlarýna masum kadýn ve çocuklarýn
öldürülmesinin hareketlerine hiç bir faydasý olamayacaðýný söyler. Yine
kendi deyiþiyle bu hareket onu gerçekten hasta eder...
Bu sýrada kader ona yeni bir oyun oynar ve karþýsýna Winfriend
isimli neo-nazilerle ilgili film yapmak isteyen alman asýllý Fransýz bir
yönetmen çýkarýr. Winfriend dava arkadaþlarý dýþýnda edinebildiði ve
güvendiði tek kiþi olur, o kadar ki kendisini filme çekmesine ve tüm
gerçekleri kameraya almasýna izin verir.
Winfriend ona dýþarýda da bir hayat olduðunu, kendi ýrkýndan baþka
ýrklarýn da insan olduklarýný, ve Berlin'in sokaklarýndan baþka
milyonlarca sokakta milyonlarca hayatýn yaþandýðýný gösterir. Paris'de
Winfriend'in yanýnda geçirdiði bir haftada hayatýnda ilk defa etrafýnda
her renk ve ýrktan insanla birlikte yaþar. Ýnsanlar ona dostça yaklaþýr,
onlarýn Doðu Almanya'da bir zenciye baktýklarý gibi bakmazlar Ingo'ya,
bu karýþýk bir dünyadýr ve her etnik kökenden insan görmeye
alýþýklardýr. Ingo hayatýnda ilk defa yabancý olur ve üstünden bir
aðýrlýðýn kalktýðýný hisseder. Hayatýnda ilk defa bir geleceði olduðunu
düþünür. Sabahlarý bir baget alýr ve Arap bir garsonun çalýþtýðý kafede
kahvesini içer. Birkaç gün sonra parmak iþaretleriyle anlaþabildiði
garson ona bedava kahve ikram etmeye baþlar. Paris'de geçirdiði kýsa
süre tüm hayatýný deðiþtirecek kararýný almasýnýn baþlangýcýdýr. Kýsa
bir süre sonra Ingo partisini, davasýný arkadaþlarýný ve neo-nazileri
geçmiþine gömerek yeni bir hayata baþlar.
Ingo'nun baþýna gelenler size çok tanýdýk veya bildik gelebilir;
mutsuz aile ortamýyla baþlayan oradan hipilere, hipilerden dazlaklara
ve nihayet neo-nazilere kadar uzanan ve aniden kesilen ideolojik
hayatýnýn geçirdiði evreler çok tipik gelebilir. Ama lütfen bir an
düþünün, kendi hayatýnýzý elinize alýn: Þu anda uðraþtýðýnýz iþe ve size
nasýl bir hayat sunduðuna bakýn, yanýnýzdaki eþinize veya sevgilinize
44. Denedim- Pýnar Türen
44
bakýn ve onunla nasýl, nerede, ne zaman tanýþtýðýnýzý ve onun
hayatýnýza neler kattýðýný düþünün, oturduðunuz evi, etrafýnýzdaki
komþularý, çoðu zamanýnýzý birlikte geçirdiðiniz arkadaþlarýnýzý, çok
özel dostlarýnýzý, kýsaca hayatýnýzý belirleyen her þeyi, onlarý nasýl elde
ettiðinizi ve onlarla birlikte neler elde ettiðinizi ve þu anda nerede
durduðunuzu gözden geçirin.
Yanýlgýya yer býrakmayacak kadar rastlantýsal deðil mi?
Bir arkadaþým kaderin Tanrýyla insanýn keþistiði nokta olduðunu
söylüyor. Rastlantý ise kaderin þu ana denk düþtüðü nokta. Tüm
zaman içinde raslantý tek bir noktayken kader hepsinin bir araya
gelmesiyle oluþan sonsuzluktur. Dünyanýn oluþmasý bir anlýk tesadüf
sonucu olabilir ama dünyanýn kaderi öncesini ve sonrasýný içine alan
sonsuz bir zamana yayýlmýþtýr. Týpký Dünya gibi biz insanlarýn da kader
adýný verdiðimiz bir zaman çizgisi var ve bu çizgi noktalardaki
raslantýlarla belirleniyor.
Artýk kader ve raslantýyý kesinlikle birbirinden ayýrabiliyorum. Kader
hayatýmýzýn ta kendisi, raslantý ise hayatýmýzda bizim isteðimiz ve
kontrolümüz dýþýnda geliþen her þey. Kaderimizi deðiþtirebiliriz ama
raslantýlarla baþa çýkmanýn hiç bir yolu yok...
45. 45
Þehrim 1995
KENTÝN BOÞLUKLARINDA ÖZGÜRLÜK YAÞANAMAZ
Dýþarýdan asla
görülemeyen içi
boþ kuleler, büyük
kentlerin birbirine
sýmsýký yapýþmýþ
dev apartmanlarýný,
kimse anlamadan
b i r b i r i n d e n
ayýrmayý baþarýr.
Yemek kokularýnýn,
günden kalma
konuþmalara katýlýp gökyüzüne karýþtýðý, evsel artýklarýn kimsenin
ayak basmadýðý dibine yýllarla yýðýldýðý boþluklar... Apartman
boþluklarý. Oyuncak bebek bacaklarý, bulaþýk bezleri, süpürge saplarý.
Çoktan gözden çýkarýlmýþ ölü nesnelerin sonsuza kadar rahatsýz
edilmeden gökyüzünü seyrederek istirahat edebilecekleri karanlýk
taþlar. Belki bazen bir çocuk haykýrýþý ya da kavga eden apartman
sakinlerinin duvarlarý yalayýp titreþen sesleri böler sonsuz
bekleyiþlerini.
Boþluklara açýlan onlarca pencerenin ardýnda birbirine teðet geçen
farklý yaþamlar olanca güçleriyle hüküm sürerler. Ne kapalý kapýlar ne
de örtülü pencereler yetmez mahremiyeti korumaya. Boþluklarda
birleþen ayrý evlerin ortak yaþamlarýdýr... Bir banyonun su sesi bir
mutfaðýn yemek kokusuyla kol kola girip baþka bir pencereden bebek
odasýna sýzar; bir pencereden kaçan aþk baþka bir pencereden girer
ve nefretle karýþarak tekrar boþluða döner. Sinsice baþka pencerelere
46. Denedim- Pýnar Türen
46
ulaþýr, baþka hayatlara diðerlerini þýrýnga edebilmek için....
Artýk boþluklarda yaþanan bilinçsiz bir ortak yaþamdýr. Kentler
mahremiyeti öldürür, boþluklarda çürümeye terk eder.
Kimsenin ayak basmadýðý ve aslýnda hiç kimsenin olan boþluklarda
baþlayan ortak yaþam gökyüzüne kavuþtuðu anda kentin her yerini
sarar. Artýk yüzlerce, binlerce, milyonlarca apartman boþluðundan
gökyüzüne taþan ortak yaþam kentin kalabalýk meydanlarýna, iþlek
caddelerine, dar sokaklarýna ulaþmýþtýr. Boþluklar sinsice yaklaþtýrýr
yaþamlarý birbirine ve bu sayede kentlerde yaþamlar birbirine sarýlýp
geliþir.
Kentlerde asýl olan kalabalýktýr. Ne
sokaklarda ne evlerde ne de odalarda
asla tek olamaz kentli kiþi. Kentler
kiþisel hayatlara komplo hazýrlarlar.
Apartman boþluklarý, birbirine açýlan
sokaklar, yerin altýný kontrol altýnda
tutan metrolar ve kanalizasyonlar,
hepsi bu büyük komplonun birer
parçasýdýr.
1843 yýlýnda Londra'nýn altýndan geçen bir tren yapmayý Charles
Pearson'ýn kafasýna kim ya da ne koymuþtu? Londra 1863 yýlýnda ilk
metrosuna kavuþtuðunda buna gerçekten ihtiyacý var mýydý? Londra'
yý taklit etmekte gecikmeyen New York hadi neyse de, dünyada
metroya kavuþan üçüncü kent neden Ýstanbuldur? Fransýz bir
mühendisin yapmayý kafasýna taktýðý, Ýngilizler'in finans saðladýðý,
Ýtalyan ustabaþý emrinde her çeþit milletten Osmanlý iþçisinin çalýþarak
ortaya çýkardýðý Tünel'in ilk açýldýðýnda birkaç hafta sadece
hayvanlarýn taþýndýðýna (zira zamanýn aklý evvel þeyhülislamý ''bu zir-i
zemin arabalarýnda insan götürülmesinin caiz olmayacaðý'' ný
buyurmuþtur) þaþýrmamak mümkün müdür? Ve dehlizler... Her kentin
altýnda yýlan gibi kývrýlarak tüm kenti alttan çepeçevre kuþatan, kentteki
her haneyle baðlantýsý olan, kentin tarihi kadar eski dehlizler. Aþaðýda
neler olup biteceðini bile düþünemeden üstüne basýlýp geçilen
ýzgaralar...