SlideShare a Scribd company logo
Gölgeler ve Gerçekler
Büyük bir mağara düşünün…
İçinde insanlar, esirler gibi zincirlere vurulmuş. Her taraflarından o kadar sıkı bağlanmışlar ki, ne mağaranın dışındaki ışığı, ne de mağaranın önünden gelip geçen varlıkları görebiliyorlar.
Sadece mağaranın duvarına akseden gölgeleri görebiliyorlar..
Mağaranın dışından ve ışıktan haberleri olmadığından ve sadece gölgeleri gördüklerinden, bir zaman sonra bu gölgeleri gerçek zannetmeye başlıyorlar…
Onlara sahip olabilmek için aralarında mücadele ediyorlar. Ve hayatları o mağarada bu şekilde geçiyor…
Ancak içlerinden bazıları zincirlerini kırar ve bağlarını çözüp ışığa yönelirler.
Ve anlarlar ki, o zamana kadar gerçek zannettikleri şeyler, birer gölge imiş. Her şey mağaranın içindekilerden ibaret değilmiş…
Mağaranın dışında başka bir dünya ve asıl gerçeklerin bulunduğu bir âlem varmış…
Gerçeği bulan insanlar, gerçeğe ulaşmanın zevkini tattıktan sonra, diğerlerinin de zincirlerini çözmeye ve gerçeği onlara da göstermeğe çalışırlar…
Ama bu, o kadar kolay bir iş olmaz. Karanlığa alışmış insanlara ışık gösterilse bile, ilk anda gözleri kamaştığından bir şey göremezler ve bundan rahatsızlık duyarlar.
O nedenle bazılarını çözseler de çokları o mağarada sırtları ışığa dönük, gölgelerle oyalanarak yaşarlar ve ömürleri öyle geçer, gider…
İşte o mağara, bu dünyadır; bağlı esirler ise, insanlardır. Dünyadaki gelip geçici her varlık ve her olay, birer gölgeden ibarettir. Asıl gerçekler, bu dünyanın ötesindedir…
Eflatun bu gerçekler  â lemini, “idealler  â lemi” diye isimlendiriyor. Biz kendi inançlarımız doğrultusunda buna “Allah’ın isimleri ve sıfatları” diyebiliriz…
“ Bütün maddi güzellikler, kendi hakikatlerinin ve manalarının manevi güzelliklerinden ileri geliyor. Ve hakikatleri ise, Allah’ın İsimlerinden feyz alırlar ve onların bir nevi gölgeleridirler.”
Zaten Eflatun da, “idealar” dediği gerçekleri, ışık olarak tanımladığı Allah’tan ayrı düşünmüyor ve “hakikat, ışıktadır” diyor…
Yine biz mağaranın dışındaki gerçekleri, Ahiret  Â leminin gerçekleri olarak düşünebiliriz…
Kur’an-ı Kerimde dünya hayatı, “oyun ve oyalanma”, ahiret yurdu ise ”asıl ve gerçek” olarak belirtilmiştir…
Peygamberimiz de (a.s.m) bir duasında “Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster” diyerek, bu dünyada gördüğümüz bütün güzellik ve nimetlerin asılları ve menbalarının ahirette olduğunu ifade etmiştir.
İnsanların bağlı bulunduğu zincirler ise, ışığa yönelmelerine ve gerçekler dünyasını görmelerine engel olan şeylerdir.
Yani insanları Allah’tan, Ahiret düşüncesinden alıkoyan ne varsa, bir zincirdir.
Spor, müzik, dünya malı, makam, şöhret, basın-yayın organları, televizyon kanalları, oyun ve eğlence çeşitleri, uyuşturucu… velhasıl gerçek ile aramızda perde olan ve bizi oyalayan ne varsa bir zincirdir…
Özellikle günümüz insanlarının bağlı bulunduğu bu zincirler hem çok fazla, hem de çok kalındır.
Ne var ki, şimdi bunlara zincir yerine “hobi” veya “tutku” denilebilmektedir…
Kendileriyle röportaj yapılan bir çok ünlü kişiye; “Özel tutkularınız nelerdir?” diye sorulduğunda şahit olmuşsunuzdur.
Yani, “seni tutan, esir eden, tiryakisi olduğun, alıştığın veya vazgeçemeyeceğin şeyler nelerdir?” demek isteniyor. Zincir kaba olacağı için yerine tutku ya da hobi ifadesi kullanılıyor.
Onlar da bir bir sayıyorlar. Kimi, hobisini “sinemaya gitmek” olarak açıklıyor; kimi “maç seyretmek”, kimisi de benzeri bir spor dalını veya müzik çeşidini söylüyor.
Bu arada, nadiren de olsa, kitap okumak, tabiatta Allah’ın yarattığı güzellikleri seyredip tefekkür etmek gibi hobileri olanlar da yok değil…
Ancak çoğu insanın alışkanlık haline getirdiği ve hayatlarını onlarla doldurduğu şeyler, gerçeklerden uzaklaştırıcı niteliktedir.
Eflatun’un zincirlerini çözen ve “diğer insanları da çözüp esaretten kurtarmaya çalışan” dediği üstün kişiler de, gerçeğe ulaşmış filozoflar…
… ve Allah’ın vahyi ile gönlü ile aydınlaşmış peygamberlerdir. Peygamberlerin izinden giden alimleri de bu kategori de düşünebiliriz.
Bunlar, gölgeleri gerçek zannederek avunan diğer insanlara acırlar ve hakikatin ışığını gösterirler. Ama bu o kadar kolay bir şey değildir…
Çünkü karanlığa alışmış bu insanların çoğu, ışıktan rahatsız olurlar ve bu nedenle, yollarını aydınlatmaya çalışan kimselere iyi gözle bakmazlar…
Ziya Paşa’nın: Erbab-ı kemalin çekemez nakıs olanlar, Zira rencide olur dide-i huffaş ziyadan”   diye anlattığı, yarasa tabiatlı bazı kişiler, ışıktan rahatsız olup gözlerini kaparlar…
Hz. Peygamberin yanına, zincire vurulmuş bir halde Bedir esirleri getirilmişti…
Hz. Peygamber onlara gülümsedi ve şöyle dedi:
“ Ben size zincire vurulduğunuz için gülmüyorum. Şaşılacak şey ki, sizi eman vermeyecek Cehennem ateşinden, yemyeşil Cennete bağlı olarak götürüyorum diye güldüm.
Yoksa siz, hür ve şeref sahibi iken de sizi böyle zincirlerle bağlı bir halde görüyordum. Benim maksadım insanları zincire vurmak değil, zincirlerini çözmektir.”
Evet, yapılacak iş; zincirleri çözmektir. Önce kendi zincirlerimizi çözüp nefsimizin ve dünyanın esiri olmaktan kendimizi kurtaracağız, sonra da diğer insanların zincirlerinin çözülmesine yardımcı olacağız.
Kırmadan, onlar bize kızsa bile biz  kızmadan, onlara dostça yaklaşıp ikna etmeye çalışacağız.
Burada önemli bir noktaya açıklık getirmek gerekiyor. Zincirleri çözmek, tamamen dünya ile olan bağlarımızı koparmak demek değildir.
Yine bu dünya mağarasında yaşayacağız ve buranın gereklerini ihmal etmeyeceğiz. Ölünceye kadar gölgelerle de münasebetimiz devam edecek.
Ancak gölgeleri gerçek olarak görmeyeceğiz ve asıl gerçekleri unutmayacağız…
İnsan dünyayı terk etmemeli ve dünyanın içinde olmalıdır; fakat dünyayı içine ve kalbine doldurup da kendini manen batırmamalıdır. Asıl hedefi, ahiret ve sonsuz hayat olmalıdır…
Bu konuyu Yine Mevlana’nın öğüt ve örnekleriyle bitirelim;
“ İnsan ışığa sırtını dönüp gölgesine yetişmeye çalışırsa bunu başaramaz. Fakat ışığa doğru koşarsa gölgesi onu takip eder. İşte dünya da böyledir.”
Elbette bu tavsiyelere uymak kolay değildir, ama unutmayalım: hangi büyük başarı kolay elde edilmiştir?
İnsan için en büyük başarı; dünyanın mahiyetini anlamak ve ebedi gerçekleri keşfedip, sonunda onlara ulaştıracak bir yolda hayatını geçirmektir…
Metin: Seyfettin BULUT Sunum: Ahmet YORDAM
www.yolyordam.com

More Related Content

More from yolyordam yolyordam

Ben insanim 1
Ben insanim 1Ben insanim 1
Ben insanim 1
yolyordam yolyordam
 
Doğrular yanlışları Götürür
Doğrular yanlışları GötürürDoğrular yanlışları Götürür
Doğrular yanlışları Götürür
yolyordam yolyordam
 
Beni Yavaslatan Manzara
Beni Yavaslatan ManzaraBeni Yavaslatan Manzara
Beni Yavaslatan Manzara
yolyordam yolyordam
 
Cennetlik Hayvanlar
Cennetlik HayvanlarCennetlik Hayvanlar
Cennetlik Hayvanlar
yolyordam yolyordam
 
Günün Sözü!
Günün Sözü!Günün Sözü!
Günün Sözü!
yolyordam yolyordam
 
Şimdi Hasbihal Zamanı
Şimdi Hasbihal ZamanıŞimdi Hasbihal Zamanı
Şimdi Hasbihal Zamanı
yolyordam yolyordam
 
Sabır ve Şükür
Sabır ve ŞükürSabır ve Şükür
Sabır ve Şükür
yolyordam yolyordam
 
Sevgili Paylaşılmaz
Sevgili PaylaşılmazSevgili Paylaşılmaz
Sevgili Paylaşılmaz
yolyordam yolyordam
 
Hepsi Boş Geçti!
Hepsi Boş Geçti!Hepsi Boş Geçti!
Hepsi Boş Geçti!
yolyordam yolyordam
 
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!''Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
yolyordam yolyordam
 
Sevmediğiniz Şey
Sevmediğiniz ŞeySevmediğiniz Şey
Sevmediğiniz Şey
yolyordam yolyordam
 
Kolomb'un Yumurtası
Kolomb'un YumurtasıKolomb'un Yumurtası
Kolomb'un Yumurtası
yolyordam yolyordam
 
Seneler Geçerken
Seneler GeçerkenSeneler Geçerken
Seneler Geçerken
yolyordam yolyordam
 
Seslerin En Çirkini!
Seslerin En Çirkini!Seslerin En Çirkini!
Seslerin En Çirkini!
yolyordam yolyordam
 
En Buyuk Kongre: Hac
En Buyuk Kongre: HacEn Buyuk Kongre: Hac
En Buyuk Kongre: Hac
yolyordam yolyordam
 
Beklenmeyen Zil
Beklenmeyen ZilBeklenmeyen Zil
Beklenmeyen Zil
yolyordam yolyordam
 
Kitapsız Okuma!
Kitapsız Okuma!Kitapsız Okuma!
Kitapsız Okuma!
yolyordam yolyordam
 
Kutsal Çile
Kutsal ÇileKutsal Çile
Kutsal Çile
yolyordam yolyordam
 
Kim Çok Zevk Alır?
Kim Çok Zevk Alır?Kim Çok Zevk Alır?
Kim Çok Zevk Alır?
yolyordam yolyordam
 
Herkes Bir Kurban Kessin!
Herkes Bir Kurban Kessin!Herkes Bir Kurban Kessin!
Herkes Bir Kurban Kessin!
yolyordam yolyordam
 

More from yolyordam yolyordam (20)

Ben insanim 1
Ben insanim 1Ben insanim 1
Ben insanim 1
 
Doğrular yanlışları Götürür
Doğrular yanlışları GötürürDoğrular yanlışları Götürür
Doğrular yanlışları Götürür
 
Beni Yavaslatan Manzara
Beni Yavaslatan ManzaraBeni Yavaslatan Manzara
Beni Yavaslatan Manzara
 
Cennetlik Hayvanlar
Cennetlik HayvanlarCennetlik Hayvanlar
Cennetlik Hayvanlar
 
Günün Sözü!
Günün Sözü!Günün Sözü!
Günün Sözü!
 
Şimdi Hasbihal Zamanı
Şimdi Hasbihal ZamanıŞimdi Hasbihal Zamanı
Şimdi Hasbihal Zamanı
 
Sabır ve Şükür
Sabır ve ŞükürSabır ve Şükür
Sabır ve Şükür
 
Sevgili Paylaşılmaz
Sevgili PaylaşılmazSevgili Paylaşılmaz
Sevgili Paylaşılmaz
 
Hepsi Boş Geçti!
Hepsi Boş Geçti!Hepsi Boş Geçti!
Hepsi Boş Geçti!
 
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!''Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
 
Sevmediğiniz Şey
Sevmediğiniz ŞeySevmediğiniz Şey
Sevmediğiniz Şey
 
Kolomb'un Yumurtası
Kolomb'un YumurtasıKolomb'un Yumurtası
Kolomb'un Yumurtası
 
Seneler Geçerken
Seneler GeçerkenSeneler Geçerken
Seneler Geçerken
 
Seslerin En Çirkini!
Seslerin En Çirkini!Seslerin En Çirkini!
Seslerin En Çirkini!
 
En Buyuk Kongre: Hac
En Buyuk Kongre: HacEn Buyuk Kongre: Hac
En Buyuk Kongre: Hac
 
Beklenmeyen Zil
Beklenmeyen ZilBeklenmeyen Zil
Beklenmeyen Zil
 
Kitapsız Okuma!
Kitapsız Okuma!Kitapsız Okuma!
Kitapsız Okuma!
 
Kutsal Çile
Kutsal ÇileKutsal Çile
Kutsal Çile
 
Kim Çok Zevk Alır?
Kim Çok Zevk Alır?Kim Çok Zevk Alır?
Kim Çok Zevk Alır?
 
Herkes Bir Kurban Kessin!
Herkes Bir Kurban Kessin!Herkes Bir Kurban Kessin!
Herkes Bir Kurban Kessin!
 

Gölgeler ve Gerçekler

  • 2. Büyük bir mağara düşünün…
  • 3. İçinde insanlar, esirler gibi zincirlere vurulmuş. Her taraflarından o kadar sıkı bağlanmışlar ki, ne mağaranın dışındaki ışığı, ne de mağaranın önünden gelip geçen varlıkları görebiliyorlar.
  • 4. Sadece mağaranın duvarına akseden gölgeleri görebiliyorlar..
  • 5. Mağaranın dışından ve ışıktan haberleri olmadığından ve sadece gölgeleri gördüklerinden, bir zaman sonra bu gölgeleri gerçek zannetmeye başlıyorlar…
  • 6. Onlara sahip olabilmek için aralarında mücadele ediyorlar. Ve hayatları o mağarada bu şekilde geçiyor…
  • 7. Ancak içlerinden bazıları zincirlerini kırar ve bağlarını çözüp ışığa yönelirler.
  • 8. Ve anlarlar ki, o zamana kadar gerçek zannettikleri şeyler, birer gölge imiş. Her şey mağaranın içindekilerden ibaret değilmiş…
  • 9. Mağaranın dışında başka bir dünya ve asıl gerçeklerin bulunduğu bir âlem varmış…
  • 10. Gerçeği bulan insanlar, gerçeğe ulaşmanın zevkini tattıktan sonra, diğerlerinin de zincirlerini çözmeye ve gerçeği onlara da göstermeğe çalışırlar…
  • 11. Ama bu, o kadar kolay bir iş olmaz. Karanlığa alışmış insanlara ışık gösterilse bile, ilk anda gözleri kamaştığından bir şey göremezler ve bundan rahatsızlık duyarlar.
  • 12. O nedenle bazılarını çözseler de çokları o mağarada sırtları ışığa dönük, gölgelerle oyalanarak yaşarlar ve ömürleri öyle geçer, gider…
  • 13. İşte o mağara, bu dünyadır; bağlı esirler ise, insanlardır. Dünyadaki gelip geçici her varlık ve her olay, birer gölgeden ibarettir. Asıl gerçekler, bu dünyanın ötesindedir…
  • 14. Eflatun bu gerçekler â lemini, “idealler â lemi” diye isimlendiriyor. Biz kendi inançlarımız doğrultusunda buna “Allah’ın isimleri ve sıfatları” diyebiliriz…
  • 15. “ Bütün maddi güzellikler, kendi hakikatlerinin ve manalarının manevi güzelliklerinden ileri geliyor. Ve hakikatleri ise, Allah’ın İsimlerinden feyz alırlar ve onların bir nevi gölgeleridirler.”
  • 16. Zaten Eflatun da, “idealar” dediği gerçekleri, ışık olarak tanımladığı Allah’tan ayrı düşünmüyor ve “hakikat, ışıktadır” diyor…
  • 17. Yine biz mağaranın dışındaki gerçekleri, Ahiret  leminin gerçekleri olarak düşünebiliriz…
  • 18. Kur’an-ı Kerimde dünya hayatı, “oyun ve oyalanma”, ahiret yurdu ise ”asıl ve gerçek” olarak belirtilmiştir…
  • 19. Peygamberimiz de (a.s.m) bir duasında “Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster” diyerek, bu dünyada gördüğümüz bütün güzellik ve nimetlerin asılları ve menbalarının ahirette olduğunu ifade etmiştir.
  • 20. İnsanların bağlı bulunduğu zincirler ise, ışığa yönelmelerine ve gerçekler dünyasını görmelerine engel olan şeylerdir.
  • 21. Yani insanları Allah’tan, Ahiret düşüncesinden alıkoyan ne varsa, bir zincirdir.
  • 22. Spor, müzik, dünya malı, makam, şöhret, basın-yayın organları, televizyon kanalları, oyun ve eğlence çeşitleri, uyuşturucu… velhasıl gerçek ile aramızda perde olan ve bizi oyalayan ne varsa bir zincirdir…
  • 23. Özellikle günümüz insanlarının bağlı bulunduğu bu zincirler hem çok fazla, hem de çok kalındır.
  • 24. Ne var ki, şimdi bunlara zincir yerine “hobi” veya “tutku” denilebilmektedir…
  • 25. Kendileriyle röportaj yapılan bir çok ünlü kişiye; “Özel tutkularınız nelerdir?” diye sorulduğunda şahit olmuşsunuzdur.
  • 26. Yani, “seni tutan, esir eden, tiryakisi olduğun, alıştığın veya vazgeçemeyeceğin şeyler nelerdir?” demek isteniyor. Zincir kaba olacağı için yerine tutku ya da hobi ifadesi kullanılıyor.
  • 27. Onlar da bir bir sayıyorlar. Kimi, hobisini “sinemaya gitmek” olarak açıklıyor; kimi “maç seyretmek”, kimisi de benzeri bir spor dalını veya müzik çeşidini söylüyor.
  • 28. Bu arada, nadiren de olsa, kitap okumak, tabiatta Allah’ın yarattığı güzellikleri seyredip tefekkür etmek gibi hobileri olanlar da yok değil…
  • 29. Ancak çoğu insanın alışkanlık haline getirdiği ve hayatlarını onlarla doldurduğu şeyler, gerçeklerden uzaklaştırıcı niteliktedir.
  • 30. Eflatun’un zincirlerini çözen ve “diğer insanları da çözüp esaretten kurtarmaya çalışan” dediği üstün kişiler de, gerçeğe ulaşmış filozoflar…
  • 31. … ve Allah’ın vahyi ile gönlü ile aydınlaşmış peygamberlerdir. Peygamberlerin izinden giden alimleri de bu kategori de düşünebiliriz.
  • 32. Bunlar, gölgeleri gerçek zannederek avunan diğer insanlara acırlar ve hakikatin ışığını gösterirler. Ama bu o kadar kolay bir şey değildir…
  • 33. Çünkü karanlığa alışmış bu insanların çoğu, ışıktan rahatsız olurlar ve bu nedenle, yollarını aydınlatmaya çalışan kimselere iyi gözle bakmazlar…
  • 34. Ziya Paşa’nın: Erbab-ı kemalin çekemez nakıs olanlar, Zira rencide olur dide-i huffaş ziyadan” diye anlattığı, yarasa tabiatlı bazı kişiler, ışıktan rahatsız olup gözlerini kaparlar…
  • 35. Hz. Peygamberin yanına, zincire vurulmuş bir halde Bedir esirleri getirilmişti…
  • 36. Hz. Peygamber onlara gülümsedi ve şöyle dedi:
  • 37. “ Ben size zincire vurulduğunuz için gülmüyorum. Şaşılacak şey ki, sizi eman vermeyecek Cehennem ateşinden, yemyeşil Cennete bağlı olarak götürüyorum diye güldüm.
  • 38. Yoksa siz, hür ve şeref sahibi iken de sizi böyle zincirlerle bağlı bir halde görüyordum. Benim maksadım insanları zincire vurmak değil, zincirlerini çözmektir.”
  • 39. Evet, yapılacak iş; zincirleri çözmektir. Önce kendi zincirlerimizi çözüp nefsimizin ve dünyanın esiri olmaktan kendimizi kurtaracağız, sonra da diğer insanların zincirlerinin çözülmesine yardımcı olacağız.
  • 40. Kırmadan, onlar bize kızsa bile biz kızmadan, onlara dostça yaklaşıp ikna etmeye çalışacağız.
  • 41. Burada önemli bir noktaya açıklık getirmek gerekiyor. Zincirleri çözmek, tamamen dünya ile olan bağlarımızı koparmak demek değildir.
  • 42. Yine bu dünya mağarasında yaşayacağız ve buranın gereklerini ihmal etmeyeceğiz. Ölünceye kadar gölgelerle de münasebetimiz devam edecek.
  • 43. Ancak gölgeleri gerçek olarak görmeyeceğiz ve asıl gerçekleri unutmayacağız…
  • 44. İnsan dünyayı terk etmemeli ve dünyanın içinde olmalıdır; fakat dünyayı içine ve kalbine doldurup da kendini manen batırmamalıdır. Asıl hedefi, ahiret ve sonsuz hayat olmalıdır…
  • 45. Bu konuyu Yine Mevlana’nın öğüt ve örnekleriyle bitirelim;
  • 46. “ İnsan ışığa sırtını dönüp gölgesine yetişmeye çalışırsa bunu başaramaz. Fakat ışığa doğru koşarsa gölgesi onu takip eder. İşte dünya da böyledir.”
  • 47. Elbette bu tavsiyelere uymak kolay değildir, ama unutmayalım: hangi büyük başarı kolay elde edilmiştir?
  • 48. İnsan için en büyük başarı; dünyanın mahiyetini anlamak ve ebedi gerçekleri keşfedip, sonunda onlara ulaştıracak bir yolda hayatını geçirmektir…
  • 49. Metin: Seyfettin BULUT Sunum: Ahmet YORDAM