Merhaba,
Sizlere yeni projemizi sunmaktan mutluluk duyuyoruz. İKHALMED olarak yolu İKHAL’den geçen herkesi buluşturacağımız E-dergimiz “bindokuzyüz93” ile karşınızdayız.
Hayata bakış açılarımızı, hobilerimizi ve mesleki bilgilerimizi paylaşabileceğimiz bu platformda keyifli ve öğretici bir birliktelik hedefliyoruz.
Hemen şimdi profilimizdeki linke tıklayarak ilk sayımızı okumaya başlayabilirsiniz.
Keyifli okumalar,
Sevgiyle kalın
Dergi Bindokuzyüz93 // Sayı 01 // Haziran 2019
3. İKHAL’DEN - İKHALMED’DEN 5İkhalmed Organizasyon Şeması..................6
İkhalmed Etkinlikleri...................................10
Köylü Olmak.................................................13
Geleneksel İkhal Scrabble Turnuvası.........15
Geleneksel İkhal Kan Bağışı........................16
....
BU SAYIYA ÖZEL
Samsun ve Milli Mücadele...........................18
Ne İşin Var Afrika’da....................................21
Elektrikli Araç Yolculuğu ve
Sıfır Emisyon................................................25
....
17
SAĞLIK VE YAŞAM
Sağlıklı Beslenme SSS..................................27
.....
26
YURT DIŞINDA EĞİTİM
Yurt Dışında Eğitim.....................................31
Almanya’da Doktora.....................................34
Romanya’da Tıp Okumak.............................37
.....
30
KARİYER
Özgeçmiş 101................................................44
Venüs’ün Kadınları İş Başında.....................46
43
MESLEK TANITIMI
Endüstri Mühendisliği..................................50
Hukuk............................................................53
....
49
HOBİ
İzcilik 101.......................................................58
Vizyona Girecek Filmler...............................61
Utku & Chill..................................................64
....
57
SANAT
Bir Şey Olmak...............................................68
4 Sahne 4 Oyun 1 Deneyi.............................70
Çizimler - GPA..............................................72
Çizimler - KK................................................74
67
İçindekilerİçindekiler
4. MERHABA DEĞERLİ İKHALMEDLİLER,
Derneğimizin yeni bir projesi sayesinde sizlerle tekrar buluşmanın sonsuz mutluluğunu
yaşamaktayız. İKHALMED Dergisi gün itibariyle yayın hayatına başlamış bulunmaktadır.
Mutluluğun paylaşıldığında, tecrübelerin aktarıldığında, hayatların dokunulduklarında
güzelleşeceğine inanarak çıktığımız bu yolda, siz değerli mezunlarımızın hayatlarındaki tecrübe ve
hobilerini, kültür ve sanata bakış açılarını, inceleyip öğrendikleri ve takip ettikleri konuları biraz
farklı bir mecrada birleştirmeyi, pay olduğunuz konularda paydaş olmayı hedefliyoruz. Hem
hayatını kurgulayan hem de hayat kurgusunu şekillendirmek isteyenlere farklı bir rehber, can
sıkıntısından kurtulmanın ilk neşesi, öğrenmenin alfabesi olsun, hayatımıza yön versin, biraz da
bizi uzaklara götürsün istedik.
Konu dağarcığının olumlu ama nispeten zorlandığımız yanlarını geniş pencereden, az bakıp çok
görmeye çalışarak, toplumun ve insanlığın manevi değerlerine konu farketmeksizin aynı
yakınlıkta, taraf olunan konularda her kesime aynı hassasiyet ve mesafede bulunup, birliklerin
gücünü benimsemeye çalıştık.
Birbirinden farklı projeleri aksiyona geçirmiş, yollardaki zorlukları aynı özveri ve tutumla ele almış,
hayatını dernek işleriyle paylaşmış ve 6 yılı aşkın süredir, biriken dernek ekibimizin, konunun
buralara gelmesinde çeşitli süre ve süreçlerde bizlerle olmuş, bize yardımlarda bulunmuş,
emeklerimize emek katmış her bir bileşenine sizler huzurunda tekrar teşekkür etmek, minnet
duygularımı tüm ekibimiz adına sunmak isterim.
Umarım bu vesileyle yolu İKHAL’den geçmiş olanların yoluna yine İKHAL’den geçenler dokunmuş
olur.
Saygılarımla,
IKHAL MEZUNLAR DERNEGI
YÖNETIM KURULU BASKANI
MEHMET YIGIT
genel yayın yönetmeni
4
6. İstanbul Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi
Mezunlar Derneği
ORGANİZASYON ŞEMASI
YÖNETİM KURULU
MehmetYiğit
Yönetim Kurulu Başkanı
Ece Acukçu
Genel Sekreter
Mirace Eda Hocaoğlu
Yönetim Kurulu BaşkanVekili
Halid Bahadır Ergül
Yönetim Kurulu
Üyesi
GamzeTürker
Yönetim Kurulu
Üyesi
Hidayet Kılıç
Yönetim Kurulu
Üyesi
Onur Altun
Yönetim Kurulu
Üyesi
Utku Çil
Yönetim Kurulu
Üyesi
DENETİM KURULU
M. Raşit Akgün
Denetim Kurulu Başkanı
Aykut Ayyıldız
Denetim Kurulu
BaşkanVekili
Mustafa Kemal Olcay
Denetim Kurulu
Üyesi
Ebru Çakmak
Denetim Kurulu
Üyesi
Oğuz Can Ergin
Denetim Kurulu
Üyesi
7. DEPARTMANLARIMIZ
İNSAN KAYNAKLARI
Gaye Gizem Açıkgöz
İnsan Kaynakları
Direktörü
Melike Kürüm
İnsan Kaynakları
Direktörü
Ömer Furkan
Demircioğlu
Departman Sorumlusu
Aysu Çelik
Departman Sorumlusu
KARİYER VE OKUL İÇİ ETKİNLİK
EzgiYaren Akyol
Kariyer ve İletişim
Direktörü
İrem Bağlarbaşı
Kariyer ve Okul İçi
Etkinlik Sorumlusu
Zeynep Kara
Kariyer ve Okul İçi
Etkinlik Sorumlusu
Ömer Furkan Demircioğlu
Kariyer ve Okul İçi
Etkinlik Sorumlusu
İremToraman
Kariyer ve Okul İçi
Etkinlik Sorumlusu
Beyzanur Arslan
Kariyer ve Okul İçi
Etkinlik Sorumlusu
Aybüke Züleyha Kaya
Kariyer ve Okul İçi
Etkinlik Sorumlusu
GÖRSEL VE İNOVASYON
YağmurYıldız
Görsel ve İnovasyon Direktörü
7
8. DEPARTMANLARIMIZ
Bahar Bingöl
Reklam veTanıtım
Sorumlusu
Gizem Kars
Reklam veTanıtım
Sorumlusu
Utku Öncü
Reklam veTanıtım
Sorumlusu
Anıl Alaçam
Reklam veTanıtım
Sorumlusu
Ecenur Uslu
Reklam veTanıtım
Direktörü
Yeşim Demirel
Reklam veTanıtım
Sorumlusu
Ceren Eğer
Reklam veTanıtım
Sorumlusu
REKLAM VE TANITIM
ORGANİZAYON
AzeYıldırım
Organizasyon
Direktörü
Kaan Kağızman
Organizasyon
Sorumlusu
Melike Kaya
Organizasyon
Sorumlusu
Deren Gökmen
Organizasyon
Sorumlusu
Arzu Coşkun
Organizasyon
Sorumlusu
Cansu Umay
Organizasyon
Sorumlusu
NagehanTuncay
Organizasyon
Sorumlusu
Dilan Has
Organizasyon
Sorumlusu
9. DEPARTMANLARIMIZ
Utku Çil
Editör
Mustafa Kemal Olcay
Editör
İrem Bağlarbaşı
Editör
Oğuz Can Ergin
Editör
MehmetYiğit
GenelYayınYönetmeni
EzgiYaren Akyol
Yazı İşleri Sorumlusu
YağmurYıldız
Görsel veTasarım
Sorumlusu
DERGİ
Halid Bahadır Ergül
Editör
Onur Altun
GörselTasarım
Sorumlusu
10. Etkinliklerimiz Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi öğrencilerine ve
mezunlarımıza yönelik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:
OKUL İÇİ ORGANİZASYONLAR
Bahar döneminde ise 9-10-11.sınıflara yönelik bilgilendirme panelleri
yapılır.
MEZUNLARAYÖNELİK ORGANİZASYONLAR
1-PİLAV GÜNÜ
Derneğimizin en büyük organizasyonu olup, her sene Mayıs ayının ikinci
cumartesi günü (anneler gününden bir gün önce) gerçekleştirilen
etkinliğimiz geleneksel bir şekilde devam etmektedir. Her yıl bütün
mezunlarımızın, eski ve halen görev yapmakta olan öğretmenlerimizin
katılımıyla baharın gelişi hep birlikte büyük bir coşkuyla kutlanır.
1-MESLEKTANITIM GÜNLERİ
Hem üniversite öğrencilerinin hem de
alanında uzmanlaşmış
mezunlarımızın, lise öğrencilerine
bölüm ve sektör tavsiyeleri verdiği,
güz ve bahar olmak
üzere yılda iki dönem
olarak
gerçekleştirdiğimiz
kariyer
organizasyonlarıdır.
Güz dönemi lise son
sınıf öğrencilerine yoğunlaşarak üniversite
tercihleri ve bölümler hakkında yol gösterilir.
İKHAL
MED
ETKİN-
LİKLERİ
11. 2-MEZUNYEMEKLERİ
Taleplere göre yılda bir ya da iki defa
gerçekleştirilen akşam yemeği organizas-
yonumuzdur. Lise anılarının yad edildiği ve
arkadaş gruplarının toplanma fırsatı buldu-
ğu bu etkinlikte keyifli anlar geçirilir.
3-MEZUN İFTARI
Her sene ramazan ayında mezunlarımızla
bir araya geldiğimiz iftar organizasyonu-
muzdur.
4-KAHVALTILAR
Her sene güz döneminde üniversitede oryantasyon sürecinde olan
mezunlarımızla birlikte diğer tüm mezunlarımızın ve öğretmenlerimizin
bir araya gelerek paylaşımda bulunduğu, geriye keyifli anlar bırakan
etkinliğimizdir.
5-MESLEKTANITIM BRUNCHLARI
Her sene tercih döneminde taze mezunlarımızla birlikte çeşitli sektör-
lerde deneyim kazanmış mezunlarımızın bir araya gelerek birlikte
kariyer planlaması yaptığı etkinliğimizdir.
“Etkinlikler-
den
haberdar
olmak için
sosyal medya
hesaplarımı-
zı takip
edin!”
11
12. 6-SCRABBLE ETKİNLİĞİMİZ
İKHAL Scrabble konusunda her zaman İstanbul’un başarılı liselerinden
biri olmuştur.Biz de derneğimizde bu geleneği sürdürmek adına
Scrabble turnuvaları düzenlemekteyiz.
7-SANATVE EĞLENCE ETKİNLİKLERİ
Yılın farklı dönemlerinde taleplere göre değişiklik gösteren, toplu katılım
gerçekleştirdiğimiz sanat ve eğlence kategorilerindeki etkinliklerimizdir.
8-SOSYAL SORUMLULUK ETKİNLİKLERİ
Birçok kategoride gerçekleştirdiğimiz sosyal sorumluluk etkinliklerimiz
her yıl çeşitlilik göstermektedir.Ayrıca dernek olarak okulumuz öğrenci
ve öğretmenlerinin gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk etkinliklerine de
destek vermeyi sürdürmekteyiz.
9-(9 HAZİRAN) MEZUNLAR GÜNÜ
Okul politikalarına göre değişik tarihlerde yapılsa da
eski mezunlarımızın hafızasında 9 Haziran olarak yer
eden, o yılın yeni mezunlarının aramıza katıldığı
mezuniyet törenidir.
“Biz
bir
aileyiz.”
12
13. KÖY’lü
Olmak
Mustafa Kemal
Olcay ’08
PARSAN
İmalat Mühendisi
Dünyanın bu denli ayrıştığı,
insanların bir türlü birbirini anlamak
istemediği 21. yüzyılın bu zorlu
günlerinde, bir sınavla kader
ortaklığı yapan sevgili kardeşlerime
merhaba!
2008 mezunu bir
kardeşiniz olarak,
okula girdiğim ilk
günden bu güne
zaman denen
nehrin büyük
dalgaları bugün
bu güzel ailenin
resmi mezunlar
derneği (İKHALMED)
nin bir üyesi olarak bu
yazıyı yazmama ve sizlerle
duygularımı paylaşmama kadar
sürükledi beni.
Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi,
muadili olan diğer eski Anadolu
liseleriyle birlikte bu ülkenin
entelektüel birikimini yaratan
insanların, bir tanıma benzetmek
yerindeyse "metamorfoza
uğradığı" ilk ve en önemli duraktır.
Buna bir metamorfoz dememi
mazur görün ama durum tam
olarak bir metamorfozdur.
Bu yazımda lisemdeki ilk günümü
sizlerle paylaşmak geldi
içimden. Hazırlık sınıfı
okuyan ekibin son
temsilcisi olarak
('08 mezunu
olduğum
buradan belli
oluyor) daha ilk
gün okula adım
attığım ilk saniye
PREP C adında bir
sınıfa yazmışlar beni ve
PREP C yazan yerin
önünde sıraya dizdiler 30 kişiyi.
O ana kadar hiç duymadığım bu
kelimenin “preparatory” yani
hazırlık anlamına geldiğini
anlamam bile 1 haftadan fazla
zamanımı almıştı. Düşünün,
metamorfozun ilk aşaması işte!
Gözlerini açamamış bir iribaştan
farkım neydi? Bilmiyorum.
“ O kul
i ki nc i
a i led i r,
s os ya l
ka rd eş li k
ora d a
ba ş la r.”
13
14. Sonrasında yaşadığım acı ve tatlı tüm anılar... Acı anıları anlatmaktan
çekinse de insan, genelde gelişim ve entelektüel hafızaya yer edinen
şeyler acı olanlardır. Lise sondayken bir kalp rahatsızlığı geçirerek o
kepimi kendi devrelerimle birlikte havaya fırlatamadım. Ama beni
hastaneye yattığımdan çıkacağım son güne kadar hiç yalnız ve umutsuz
bırakmayan İstanbul Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi'nin bana kattığı
değerler... Evet sizleri o günden sonra hep ikinci ailem olarak gördüm ve
sevdim.
İnsan hastayken, çaresizken ve muhtaçken bazı şeylerin kıymetini daha
iyi anlıyor. İşte benim metamorfozumun bittiği tarih de mezun olduktan
sonrasıydı. Sonra anladım ki, ben değerliyim ve ailem değerli. Diploma-
mın değeri benim değerim kadardır. Bu aileye bir şeyler katmalıyım. Bu
ailenin bana verdiklerinden daha iyisini yerime gelecek kardeşlerime
imkan olarak tanımasına vesile olmalıyım. Fidan dikmeliyim hem de öyle
meyvesini yemek için filan değil!Ölümün bedende olduğunu ve baki kala-
nın hoş olan olduğunu görmek ve göstermek için.
Yaşadım diyebilmek için,
Nazım'ın deyimiyle...
İKHALMED güzel bir ailedir. Köy HizmetleriAnadolu Lisesi'nin bu idealist
gençlerinin bir ve kardeş olduğu bir ailedir.
Yaşamaya dair umudu olan tüm Köylü'lere selam olsun!
Güzel günlerde daha güzel yazılarda hemdert olmak niyetiyle...
3. Geleneksel Pilav Günü
2016
“Yaşamaya
dair
umudu
olan tüm
Köy’lülere
selam
olsun!”
14
15. Geleneksel
İKHAL
Scrabble
Turnuva-
sı
SCRABBLE = İKHAL
Evet, bunu gerçekten yazabilirim. Bir zamanlar okulumuza resmi bir yazı
geldi. Scrabble turnuvası varmış. Scrabble kelimesini bile ilk defa duyu-
yorduk ki turnuva nasıldır hiç bilemiyorduk. Neyse, bir ekip oluşturduk ve
gittik. Sonuç? Elbette hüsran. Fakat dedik ki, biz de yapabiliriz. Önce
kendimizi biraz geliştirdik ve ilerleyen süreçteki turnuvalarda daha iyi
sonuçlar almaya başladık. Vakit ilerledi ve “Kartal ilçesinde biz yapalım
bu turnuvayı” dedik kendimize. 12 yıldır Kartal ilçesinde ev sahipliği
yaptığımız turnuvayı bu yıl da ulusal boyuta taşıdım. 1.Türkiye Liselerara-
sı Scrabble Turnuvası’na ev sahipliği yapıyoruz. Gururluyum, çünkü beni
hiçbir zaman yalnız bırakmayan öğrencilerim var. Evet unutmuyorlar.
Mezun olduktan sonra bile beni unutmadıklarını öğrendiğimde, onlara
olan sevgim katlanıyor.Yıllardır bütün platformlarda 1. olan öğrencilerim
var benim. Bana zaman zaman “Bu öğrencileri nasıl çalıştırıyorsunuz?”
diye soruyorlar. Cevabı çok basit. Çalıştırmıyorum. Fakat biz birbirimize
sevgimizi veriyoruz. Sadece ama sadece sevgimizi. Onların isteklerini
elimden geldiğince geri çevirmemeye çalışıyorum. Bu yüzden başarı
bizde. Buradan ‘DERS DERS’ diye ısrar eden herkese sesleniyorum. Ders
kaçırıldığı zaman korkmayın. Bu tip etkinliklerde çok ama çooook daha
fazlasını kazanıyorlar.
15
16. Geleneksel
İKHAL
Kan
Bağışı
Etkinliği
Üç yıl önce başladık düşünmeye, insanların hayatlarına nasıl dokunabili-
riz diye.
Sonra fark ettik ki insanı hayata bağlayan kan stokları azalmakta.
Öyleyse, dedik: İnsanların hayatlarına dokunmak için bir kan bağışı kam-
panyası düzenleyelim. İnsanlara umut olalım. Sonra ne mi oldu? Bir
engel ile karşılaştık. 18 yaşını doldurmamıştık ve kan veremiyorduk.
"Köylüyüz biz, bize pes etmek yakışmaz." dedik ve okulumuzu yılda bir
kez kan bağışı merkezine çevirmeye karar verdik.
Ve işte Köy’de Hayat Kurtarılıyor Kan Bağışı Organizasyonumuz ile karşı-
nızdayız.
Bir sabah uyanıyorsunuz ve telefonunuzda şöyle bir mesajla karşılaşıyor-
sunuz: Bağışladığınız kan ihtiyaç sahiplerine ulaşmıştır. Hayat kurtardığı-
nız için teşekkür ederiz.
Hayat kurtarmaktan daha fazla mutlu eden ne olabilir ki? Sürekli ihtiyaç
olan kan bağışınız; ailenizin, arkadaşlarınızın yahut hiç tanımadığınız bir
insanın hayata tutunmasını sağlayabilmekte, gülüşüne can vermekte...
Bundan daha özel olan nedir?
Kahramanlık damarlarımızda akıyor.
Gelin hep birlikte Köy’ümüzde hayat kurtaralım.
16
17. BU SAYIYA
ÖZEL
SAMSUN VE MİLLİ MÜCADELE
NE İŞİN VAR AFRİKA’DA?
Gül Feride Akın
ELEKTRİKLİ ARAÇ YOLCULUĞU VE
SIFIR EMİSYON
Hidayet Kılıç
Bünyamin Eşiyok
17
18. Samsun
ve Milli
Mücadele
Hidayet Kılıç ’13
Samsun 19 Mayıs
Üniversitesi
Mimarlık
İnsanlık tarihi boyunca karşısında mücadele edemeden, öğrettiklerini er
ya da geç anladığımız tek bir güç ve varlık olmuştur. Akıp giden ve
önünde engel tanımayan bu varlığa “zaman” diyoruz. Zaman bize
göstermiştir ki; ebedi olan sadece kendisidir ve haricindeki her şey, iyi ya
da kötü, başlar ve biter. Bu gerçek, medeniyetler ve devletler için de
geçerlidir elbette ki dünyaya korku ya da nam salmış nice hükümdarlar
ve devletler bugün yoklar ve şayet şanslılarsa, tarihte birkaç satırdan
ibaret olarak yer alıyorlar. Türk Milleti olarak en büyük meziyetimiz
devlet anlayışına karşı hassas, devletsiz yapamıyor oluşumuz ki bunu her
varlık tehlikesinin ardından çok köklü ve sağlam devletler kurup onları
yaşatarak göstermişiz tarih boyunca.
Osmanlı Devleti’nin artık
eski gücü kalmaması,
devletin içinde hastalık
yaratan liyakatsizlikler,
virüs gibi yerleşmiş
düşman zihniyetler ve
birbirini müteakip bir sürü
nedenle yıkımın eşiğine
gelmesiyle; tarih için doğal
Türk Milleti için daha doğal
olan yeni bir devlet hazırlıkları elbette başladı. İşte bu yeni devletin kurul-
masına karar verilecek şartlar ortaya çıkmadan önce milletin bağımsızlı-
ğını, hürriyetini, vatanını ve bayrağını koruma ve düşmandan kurtarma
hareketi – Dünyanın hiçbir yerinde olmamış bir şekilde- top yekûn; bütün
ayrılıklar, farklı görüşler, anlaşmazlıklar bir kenara koyularak; erkeği,
kadını, yaşlısı, çocuğu ile hep birlikte başladı. İşte bu hareketin ilk adımı,
bu ateşin ilk kıvılcımı tam 100 yıl önce Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs
1919’da Samsun İskelesi’ne attığı adımla başladı.
Bir Samsunlu olarak Millî Mücadele ile ilgili bir yazı kaleme alıyor olmak
elbette kıvanç verici fakat müsaade ederseniz size Samsun ve o yıllardaki
önemi ile ilgili biraz bilgi vereyim;
Samsun o yıllarda büyük bir ticaret hacmi olan bir şehir hatta Osmanlı
Bankası’nın İstanbul dışındaki sayılı şubelerinden birine sahip. Bölgede
kayda değer bir nüfusu
olan ve sürekli göç alan bir
şehir olmasıyla birlikte
İngiltere, Fransa, İtalya,
başta olmak üzere birçok
ülkenin konsolosluğu bulu-
nan; İstanbul gibi kiliseleri,
havraları, camileri bir arada
bulunduran kozmopolitik,
medeniyetlerin bir arada
yaşayabildiği bir şehir.
18
19. Sosyolojik olarak ülkenin bir minyatürü
olmasıyla birlikte coğrafi olarak da Anado-
lu’ya rahatlıkla geçilebilecek bir ulaşım
ağına sahip ayrıca. Kısaca şunu söyleyebili-
riz ki Millî Mücadele’nin Samsun gibi bir
şehirden başlamış olması büyük bir avantaj-
dır ki; Samsun, Mustafa Kemal Paşa’yı ve bu
mücadeleyi bağrına basarak, önüne çıkabi-
lecek olumsuz şartları kaldırmak ve bu
mücadeleye maddi – manevi destek olmak
için gerekli kültürel, sosyolojik ve ekonomik
alt yapıya fazlasıyla sahip olduğunu göster-
miştir.
Bu yazıya başlarken Millî Mücadele’yi, Kurtuluş Savaşı’nı, Mustafa
Kemal Paşa’yı ve mücadele arkadaşlarını anlatabilme cüretini kendimde
göremedim açık konuşmak gerekirse. Bu konuda söz sahibi olan, ayrıntı-
lı bilgi ve belgeye sahip, ülkemizin yetiştirdiği çok değerli insanlar var
elbette; ben de olsam onları dinlemeyi yahut okumayı tercih ederdim.
İşte bu yüzden ben farklı bir konuya değineceğim.
Naçizane görüşüm şudur ki; özellikle gençler olarak bir şeyler bilmekten
yana bir eksiğimiz yok; bizim eksik olduğumuz şey, bilgisine sahip oldu-
ğumuz şeylerin şuur ve hissiyatına sahip olamamak. Ben de size Millî
Mücadele’yi anlatmak yerine bu şuuru hissetmeniz için; sokaklarından
tabelalarına, spor kulüplerinden opera binasına, sokak isimlerinden ilçe
isimlerine kadar Millî Mücadele şehri olan Samsun’dan ve Samsun’da 19
Mayıs’tan bahsedeceğim.
19 Mayıs
Atatürk’ü Anma,
Gençlik ve Spor
Bayramı, Sam-
sun’da her yıl istis-
nasız olarak diğer
tüm şehirleri
gölgede bıraka-
cak şekilde kutla-
nır. Valilik, beledi-
yeler, STK’lar
ellerindeki tüm
imkanları seferber ederler ve halkın coşkulu katılımıyla bir dizi etkinlikler
gerçekleşir; 18 Mayıs gecesi, İstiklâl CaddesindenAtatürkAnıtı’na doğru
büyük ve görkemli bir kalabalık fener alayı ile yürüyüş yaparlar, insanla-
rın ellerinde bağımsızlık ateşinin ilk kıvılcımları gibi taşıdıkları meşaleler
olur, marşlar okunur hep bir ağızdan. 19 Mayıs günü şehrin sembolü olan
Atatürk Anıtı ve Kurtuluş İskelesi arasında şehirde dolaşarak giden bir
bayrak yürüyüşü yapılır ve bu kortejin en önünde 1919 metre uzunluğun-
da bir Türk Bayrağı taşır şehrin gençleri. Resmî törenler sebebiyle Sam-
sun’a gelenTürkYıldızları her yıl en coşkulu gösterilerini Millî Mücadeleyi
Anmak için 19 Mayıs’ta Samsun semalarında gerçekleştirirler.
19
20. Elbette bunlardan ibaret değil, Sam-
sun’da her Mayıs ayı 19 Mayıs’a itha-
fen çok renkli sanat gösterileri, spor
müsabakaları, kültürel ve sanatsal
etkinlikler gerçekleştirilir. 10 Kasım’da
Dolmabahçe Sarayı’nda yahut Anıtka-
bir’de bulunmak ne ise 19 Mayıs’ta
Samsun’da bulunmak aynı şeydir ki
haricindeki bir yerde orada hissedece-
ğiniz duyguyu asla hissedemezsiniz.
Size bahsedemediğim bir sürü şey var
elbette fakat şunu hatırlatayım; bu
sene Millî Mücadele’nin 100. yılı münasebetiyle Cumhurbaşkanlı-
ğı, bakanlıklar ve başta Gençlik ve Spor Bakanlığı aylardır hazırlık
yapıyorlar. SamsunValiliği ve Büyükşehir Belediyesi bir yıl önce-
den hazırlıklarına başladı ve Mayıs ayını da içine alan, ağırlıkla 5-6
aylık süreye fakat tüm seneye 100.Yıl kutlamalarını yayarak spor
ve gençlik festivallerinden tiyatro festivaline kadar bir sürü etkin-
lik planladı; bunların bir kısmı gerçekleşti, bir kısmı da yaz ayları
boyunca devam edecek.
Daha önce de söylediğim gibi kendimde Millî Mücadele’yi anlat-
ma cüreti görmesem de bu mücadele ruhunu yaşamanız için sizi
Samsun’a davet ediyorum ve her sene 19 Mayıs gününü burada
geçirerek 19 Mayıs 1919 ruhunu hissetmenizi tavsiye ediyorum.
Hidayet kılıç
ılkadım / Samsun
Nisan 2019
20
21. Ne
İşin
Var
Afrika’
da?
Gül Feride Akın ’14
Afrika’da Gönüllü
Fizyoterapist
18 Haziran’da bir telefon almıştım. Eski patronum 'yarın başla artık' diye
aramıştı ve ben de kabul etmiştim. İçim biraz buruktu çünkü çok da çalış-
mak istemediğim bir yerde sırf ‘‘iş bulmuşum aman kaçırır mıyım?’’
düşüncesiyle başlayacaktım. Ama olsundu, bu dönemde doğrusu buydu,
zaten işsizlik almış başını gitmişti. Derken akşam vakti, bu sefer abimden
bir telefon gelmişti:
- Feride naber napıyosun?
+İyidir, yarın işe başlıyorum.
-Başlama! Afrika seni bekliyor, ne kaybedersin, git ve dene!
Hakikaten ne kaybederdim ya! Birden tüm hislerim açığa çıkmıştı.
İstemiyordum zaten bulduğum işte çalışmayı ve ne olurdu hemen para
kazanmasam sanki. Üniversite başından beri bir hayalim vardı:Yurtdışın-
da yaşayacaktım bir süre ve farklı bir hayat deneyimlemiş olacaktım.
Bunu istiyordum, hem de yıllardır.Tam sırasıydı. Salona girip ‘‘ANNE BEN
GİDİYORUM!’’ demek... Ohhhh ne rahatlıktı! Tabii ilk saatler... Bir heye-
canla üniversiteden hocamı aradım. İlk duyduğum 'Afrika mı ? Ne işin var
orda ?' oldu. Haydaaa dedim, beklemiyordum böyle bir tepki, neden
destek olmamıştı ki? Moralim bir an düştü ama takmayacaktım. Başka
birini aradım, yine 'Ne işin var orda, deli misin ?' sorusuyla karşılaştım.
Tüm heyecanım bunları duydukça yerini endişeye bırakıyordu.Gerçekten
ne yapmıştım ben, bir fırsatı (!) tepip gereksiz bir maceraya atılıyordum.
Neyse ki ailemin 'Gitmezsen hep aklında kalacak, git ve dene kızım'larıy-
la, başkalarının sözlerine kapatarak kulağımı, sonunda çıkmıştım yola.
Önümde 21 saatlik uçuş, stresli bir şekilde uçağın kalkmasını beklerken,
kafamdan onlarca düşünce geçip duruyodu. Doğru mu yaptım? Afrika
nasıl bir yerdir ki, değer mi şimdi her şeyi bırakıp gitmeye?Uçakta yanım-
daki kişinin bacağını açıp beni cama yapıştırması, çocuk ağlamalarıyla
geçen hayatımın en uzun yolculuğundan sonra şu ana kadar verdiğim en
doğru kararın yurduna, Zambiya'ya gelmiştim.
İlk hafta şehiri gezdikten sonra taze mezun fizyoterapist olarak deneyim
kazanabileceğim hastaneleri araştırmaya başlamıştım. Norveçlilerin
kliniği, İtalyan hastanesi , İsveçli birinin kliniği derken hepsini çok beğen-
dim. İyi güzeldi de , sorun fazla güzel olmasıydı. Hani benAfrika deneyimi
için gelmiştim. Hani kendimi zorlayacak ve farklı ortamlar görecektim.
Derken buranın üniversite hastanesini duydum. Ülkenin en büyük hasta-
nesiydi ve tanıştığım insanlara oraya gitmeyi düşündüğümü söylediğim-
de ' hasta bakmaya gideceğim derken sen hasta olur çıkarsın, ne işin var
orada? ' tepkisi aldım.Taaa Afrika'ya gelmiştim ve hala 'ne işin var orada'
sorgulamasından kurtulamamıştım. Millet benim adıma doğrusunu
seçmeye bayılıyordu. Bir de kendim gidip göreyim dedim ve gezdikten
sonraki ilk cümlem aynen şuydu 'Allaaamm o kadar leş bir yer ki , umarım
burada çalışırım'. 2 hafta uğraşmalar, stresli İngilizce iş görüşmelerine
katılmalar, anlamadığım her şeye 'yes heheheh yes' deyip olayı kamufle
etmeye çalışmalardan sonra, kabul edildim gönüllü çalışanlığa.
21
22. Ve ilk günüm hastanede, salon kadar bir odada 5 çocuk aynı anda tedavi
edilmek zorunda çünkü yer yok. Hava Afrika sıcağı, tüm çocuklar anlaş-
mış melodik bir şekilde en tizinden ağlarken, sevgili iş arkadaşlarımdan
bir kişi bile bana bakmıyor. Kendimi tanıtmaya çalışarak, sıcak bir hoşgel-
din duymayı bekliyorum ama çıt yok.Sonra biri yaklaşıyor yanıma ve 'heh
diyorum , tanışmaya geldi ' ve asık bir suratla şu hastayla başlayabilirsin
deyip gidiyor yanımdan. Peki diyerek direkt başlıyorum ama çocuğun
annesi bana garip garip bakıyor, kendi dilinde konuşuyor, sorularıma
cevap vermiyor ve belli ki istemiyor onunla çalışmamı. Üniversite hasta-
nesi olmasından dolayı bir sürü öğrenci gelip gidiyor ve onlara ders
verilirken dinleyeyim, katılayım diyorum ama aksanlarından hiçbir şey
anlamazken bir de bakıyorum ki medikal ingilizcemin de maşallahı
yokmuş. Bunların hepsi moralimi bozuyor ve tek bir pozitif olayla karşı-
laşmadan bitirdiğim gün sonunda 'hata yaptım buraya gelmekle' düşün-
cesini kovmaya çalışıyorum zihnimden. Sonraki gün yatan hastaların
kaldığı bölüme gönderiliyorum. Tedavi hamam böceklerini ve sinekleri
kovalamakla geçiyor. Bunların üstüne hala kimse benimle doğru düzgün
konuşmuyor . Tam böyle geçip giderken bir gün bir iş arkadaşım yanıma
geliyor ve aniden 'sen kendi kliniğini açsana çünkü sen beyazsın ve hiçbir
şey bilmesen bile herkes sana gelir, bize değil. “Aç bir klinik , burada ne
işin var” diyor. O an anlıyorum ki gerçekten burada istenmiyorum ve
işlerini ellerinden almaya geldiğimi düşünüyorlar. Gözlerim dolu dolu
kendimi açıklamaya çalışsam da beni dinlemeden gidiyor yanımdan.
İçimden 'birbirimizi tanıdıkça anlayacaklar,sevecekler beni' diye geçirip
gidiyorum her gün hastaneye. Nitekim günler geçtikçe öyle de oluyor ve
tanışmaya başlıyoruz . Ben onların dilinden bir kaç cümle
öğrenip söylüyorum ,gülüyoruz, konuşuyoruz kısacası artık
görünmez hissetmemeye başlıyorum. Onlara da kendi
dilimden bir şeyler öğretiyorum tabi, çocuklara seans
sırasında Neşet Ertaş şarkıları dinletiyorum, eğleniyoruz.
Yavaş yavaş kendime güvenim artıyor, aksanlarını anlamaya
başladıkça fikirlerimi söylemeye başlıyorum. Ardından
söylediklerime değer verilip uygulanması adına bütçe ayrılı-
yor . Nasıl yani? 'Yeni mezun' birinin fikirlerine bu kadar
önem vermek mi? E tabii bu beni inanılmaz motive ediyor.
Elimden geldiğince departman değiştirip farklı insanlarla
tanışıyor ve farklı deneyimler elde etmeye çalışıyorum.
Zihnime kazıdığım, unutamayacağım anılar biriktiriyorum.
Hastane bu şekilde ilerler ve her geçen gün ben onlara onlar bana daha
çok alışırken, Afrika'da yapılabilecek sosyal sorumluluk projelerine
bakmaya başlıyorum. Yetimhanelere belki ben onlara yardımcı olurum
diye gittiğimde, farkediyorum ki asıl ben onlardan öğreniyorum, asıl
onlar bana yardımcı oluyor. Her yeni bir çocukla tanıştığımda bu kadar
mutlu olmalarına hayran kalıyorum. Aslında genel olarak ülkedeki insan-
ların mutluluğu beni çok etkiliyor. Her sabah metroda giderken illa ki bir
kavgaya şahit olan, sürekli bir koşuşturma içinde olan İstanbul’daki haya-
tıma kıyasla, buradaki herkesin gülümsemesini ve her günü gelecek endi-
şesi olmadan, bugün için yaşadıklarını görmek ülkeye sevgimi arttırıyor.
Hani hep gösterilen, sokaklarda açlıktan kıvranan insanlarla dolu, kurak,
tehlikeli Afrika? Gelince görüyorum gerçekleri.
“İçimden
'birbirimizi
tanıdıkça
anlayacaklar,
sevecekler
beni' diye
geçirip
gidiyorum her
gün
hastaneye.”
22
23. Sosyal hayatımda da bir sürü insanla karşılaşıyorum. Hollandalı
bir arkadaşım, üniversite son sınıfta buraya projesi için gelmiş
ve yetimhanenin birinde sıcak su, internet ve doğru düzgün
elektrik olmadan kalıyor. Alman biriyle tanışıyorum. Ahşap
oymacılığı okumuş, üniversiteden hemen sonra buraya 1 yıllığı-
na gönüllü çalışmaya, bildiklerini çocuklara öğretmeye gelmiş.
Sonra İtalyan, Amerikan, İngiliz... Bir sürü gönüllüyle tanışıyo-
rum. Kimi 1-2 yıllığına kimi 5 aylığına burada. Hiçbiri para
kazanmıyor ama buraya gelmeyi hep istemiştim diyor hepsi
de. Hepsi de bunun ülkelerinde yaygın bir şey olduğunu,
üniversitelerinin de desteklediğini söylüyorlar. Başka Türk ise
hiç yok ...
Neden yok ? Neden aynı rahatlığa biz sahip değiliz?Şimdi bundan sonrası
için buradaki anıları kenara bırakıp ,biraz geriye sarayım. Mayıs 2018 ,
çevremdeki insanlardan hep aynı cümleler: 'CV'ni bırakmaya başladın mı
? Bak zaten iş bulmak zor, geç bile kalmışsın'. Üniversite daha bitmeden
hepimiz adeta bir at yarışında, iş bulma telaşesi ve derdindeyiz. Hayatın
endişesine daha 22 yaşlarında başlıyoruz. Türkiye'deki durum ; mezun
oldun ve iş bulup para kazanmalısın. Bitti. Maceralara atılma çocuğum.
Hayat tecrübesi mi!? Hmmmm yok sigortalı iş geleceğini garantiye
almaktır, hem orada da tecrübe kazanırsın'lar... Gerçekten mezun olur
olmaz çalışmam ve para kazanmam lazım diye girdiğimiz işler bize haya-
tımızda ne katıyor? Bu koşuşturmadan elimize ne geçti? Peki biz bunları
kendi istediğimiz için mi yapıyoruz yoksa düzen bu diye mi ?Yüksek lisans
yaparken bile para kazanamadığımız durumuna odaklanıp gerçek kaza-
nımlarımızı göremiyoruz. Evet biliyorum bazen bir şeyleri başarmak için
şu an içinde bulunduğumuz durumlara katlanmak gerekir ve katılıyorum
da buna. Peki ulaşmak istediğimiz bir hayalimiz var mı gerçekten? Şu an
olduğumuz konumdan mutlu muyuz ya da ötesi için bir çabamız var mı?
Herhangi bir yurtdışı eğitim,
gezi, staj, erasmus vs. girişi-
mimizde karşıya çıkan 'abiii
mis gibi ülkemiz varken... ',
'ne yurtdışı meraklısı adam-
sın', 'hadi hadi yeme bizi,
sen erasmusa gezmeye
gidiyorsun' diyen arkadaşla-
rımız/ amcalarımız/ teyzele-
rimiz... Çevremizin baskısı,
müdahalesi evet bir problem ama asıl sıkıntı bizde ve başkalarının düşün-
celerini gereğinden fazla önemsememizde. Hayatımızın her anında
heyecanla yapmak istediğimiz ve yaptığımız şeylere köstek olacak, bizi
demotive edecek insanlar çıkacak. Kaçış yok bu durumdan ama çözüm
var. SALLA GİTSİN (en kibar ifadeyle). Çünkü bunları söyleyenler herhan-
gi bir kararımız sonucu üzüleceksek bile bizim kadar üzülmeyecek, mutlu
olacaksak da bizim kadar mutlu olmayacaklar. Ne yaparsak kendi hayatı-
mız için yapıyoruz. 'Ama işte düzen bu, ben de böyle olsun istemezdim'ci-
lerin anlaması gereken durum ise; düzeni değiştirmek bizim elimizde.
“Şu an
olduğumuz
konumdan
mutlu muyuz
ya da ötesi
için bir
çabamız var
mı?”
23
24. Biz cebimize değil hayatımıza artılar katarak, daha çok insan tanıyıp
daha çok yer görüp bunların iyi yönlerini alıp çevremize anlatarak, gele-
cekte iş yerlerimizde ve hayatımızda uygulayarak içinde bulunduğumuz
bu düzeni değiştireceğiz. Henüz 22 yaşlarında haftanın altı günü bir
yerde çalışıp, kendimizi geliştirebileceğimiz hiçbir aktivite yapmaya
zaman bulamadan, yurtdışında asgari ücrete denk gelen maaşımızı kaza-
nıp geleceğimizi garanti altına (!) almaktansa , tamamen farklı bir açıdan
bakıp farklı kültür/ insan/ hayatlar görüp 5 kuruş kazanmadan bile olsa
dünyamızı genişletme fikri zihnimizi kemirip içimizi kıpır kıpır etmeli.
Engel olarak gördüğümüz şeyleri bir kenara atıp denemeliyiz.
‘Oh valla kendisi çıkmış kolaymış gibi konuşuyor’diye içinizden geçiriyo-
sanız... Evet, kolay değil. Para kazanamamak, farklı kültür ve insanlara
kendinizi kabul ettirmeye çalışmak, sizin onları kabul etmeniz , ana
dilinizdeki rahatlığın olmaması, özlem... Hepsi zor şeyler ama kazandık-
larınızın yanında çekilmeyecek şeyler değil.
Bunları söylemekle tek yapmaya çalıştığım; kendi geç farkettiğim doğru-
mu aktarmak ve evet azıcık da olsa manipüle etmeye çalışmak. Çünkü
ben abimden ve arkadaşımdan görüp etkilendim, şanslıydım ve çıktım.
Seni etkileyebiliyorsam; sen de çık, senden sonra kardeşin, kardeşinden
sonra onun arkadaşı çıksın. Bu bir zincir olsun ve gidelim, görelim, tanışa-
lım, onlar bizi tanısın ve dünyamızı genişletelim isterim. Sen gel, sen
anlat gördüğün dünyayı, sen anlat gördüğün 'daha iyi'leri ve ben de öğre-
neyim ve daha çok hayal edeyim. En sevdiğim sözlerden biri ''İnsanın
dünyası çevresi kadardır ''. Dünyamızı genişletmek bizim elimizde ve
düşüncesi bile inanılmaz heyecan verici. Henüz çok gençken, hiçbir şey
için geç değilken... Hayatımızın 1-2 senesi zaman olarak hiç önemli olmaz
ama değerlendirebilirsek çok değerli olabilecekken…Gitmek lazım. Dün-
yanın bambaşka uçlarında herhangi bir İKHAL’li ile bi' kahve içmek
dileğiyle…
“Dünyamızı
genişletmek
bizim elimizde
ve düşüncesi
bile inanılmaz
heyecan
verici. Henüz
çok gençken,
hiçbir şey için
geç
değilken...”
Gül Feride akın
Lusaka/Zambia
subat 2019
“İnsanın
dünyası
çevresi
kadardır.”
24
25. Elektrikli
Araç
Yolculuğu
ve Sıfır
Emisyon
Bünyamin Eşiyok ’08
Elektrik ve Elektronik
Mühendisi
Yeditepe Üniversitesi
Proje Kordinatörü
Yenilenebilir enerji, sürdürülebilirlik gibi konular konuşulmaya başlandığı
zaman şüphesiz akla ilk gelen mecralardan bir tanesi de otomotiv dünyası
olmaktadır.Tarihsel gelişimine baktığımızda her ne kadar 19. yüzyılda elekt-
rikli araç teknolojisine sahip olsak da, gerek batarya teknolojilerindeki yeter-
sizlik gerekse petrolün sahip olduğu yüksek enerji kapasitesi nedeniyle içten
yanmalı motorlar durdurulamaz bir biçimde yaygınlaşmıştır. Elektrikli motor-
ların içten yanmalı motorlara olan üstünlüğü tartışılmazdır ancak bu savaşı
enerjiyi daha çok depolayabilen teknoloji kazanmıştır. Üstüne üstlük 1950
sonrasında Avrupa ve Amerika kıtalarında petrolün ucuz olması elektrikli ve
hibrit araçların tamamen sonunu getirdi. 1970-1976 yılları arasında yaşanan
petrol bunalımı bile elektrikli araçlara yönlendirme konusunda itici güç
olamamıştır.
İçten yanmalı motorlarda teorik olarak en yüksek verimlilik her ne kadar %50
civarlarında olsa da pratik hayatta uygulamalar %30’un üzerine fazla çıkama-
maktadır. Buna karşın elektrikli motorlarda verimlilik oranı %100’e oldukça
yakındır.Yakıt tarafındaysa bu konuya şu şekilde bakabiliriz: fosil yakıtların
içten yanmalı motorlarda enerjiye dönüşümü %20 dolaylarında iken, enerji
santrallerinde yaklaşık %60 gibi üç kat daha fazla enerji elde edebiliriz. Birim
miktarda doğaya karışan zehirli atıkların her iki durumda da aynı olduğunu
varsayarsak sonuç olarak aynı işlemden üç kat daha fazla enerji elde edebili-
riz ve farklı bir bakış açısıyla doğaya üçte bir oranda zararlı gaz salınımı olmuş
olur.
Sıfır Emisyon Gerçek Mi?
Dünyamızı daha yaşanılabilir kılmak ve sonraki nesillere kötü bir miras bırak-
mamak için bu saydıklarımız bile başlı başına yeterli sebeplerdir. Bir de olaya
diğer tarafından bakmayı deneyelim; peki sıfır emisyon diye bir kavram var
mıdır? Genel olarak tanımlanması gerekirse emisyon, bir aracın kullanım
süresi boyunca çevreye vermiş olduğu hava kirliliğini tanımlamak için kullanı-
lan bir terimdir. İçten yanmalı motorlarda yanan akaryakıtın gazı egzoz siste-
mi sayesinde dışarı atılırken elektrikli araçlarda bulunan herhangi bir egzoz
sistemi yoktur. Ancak egzoz sistemi yok diye elektrikli araçlar sayesinde sıfır
emisyona ulaşabilmek maalesef günümüz şartlarında mümkün değildir.
Çünkü yenilenebilir enerji kaynakları tarafından üretilen elektrik maalesef
endüstri için yeterli değildir ve fosil yakıtların elektrik enerjisine dönüştürül-
mesi kaçınılmazdır. Buna rağmen fosil yakıtların elektrik enerjisine dönüştü-
rülmesi sayesinde daha önce de bahsettiğimiz gibi aynı emisyon salınımını
yaparak iki kat daha fazla enerji elde edebiliriz ki bu bile günümüz şartlarında
gayet verimli bir sonuçtur.
Yaklaşık 200 yıldır zamanının gelmesini bekleyen elektrikli araçların devri
nihayet gelmiş gibi görünüyor. Bunun ne anlama geldiğini söylemek aslında
pek zor değil. Dünyanın seyrine, savaşlara yön veren petrol ve dolayısıyla
otomotiv sektörü artık ciddi bir değişim içinde. Bu değişimin tekrar engelle-
nebilmesi mümkün görünmüyor. Otomotive yön veren üreticiler önümüzde-
ki 10 yıl içerisinde petrol ile çalışan araçları üretmeyeceklerini açıkladılar.
Petrolün sınırlı bir kullanımının kaldığını varsayarsak artık yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelmek zorunluluk haline geliyor. Geriye ise otomotivin bu
değişimini, endüstrinin ve günlük yaşamımızın diğer alanlarına uygulayabil-
mek kalıyor.
25
27. Glutensiz beslenerek kilo verebi-
lir miyim?
Gluten buğday, arpa, çavdar gibi tahıl-
larda bulunan bir proteindir. Glutensiz
besleme modeliyle kilo verebilirsiniz
ancak bunun sebebi gluteni hayatınız-
dan çıkartmanız değil, bu tahıllardan
alacağınız kalorinin eksik kalmasından
kaynaklanacaktır. Ayrıca, sağlıklı birey-
lerin glutensiz beslenmesi tahıllardan
alınan B1 vitamini başta olmak üzere B
grubu vitaminlerinin eksikliğine sebep
olur. Bunun beraberinde dikkat eksikli-
ği, unutkanlık, saç dökülmesi hatta dep-
resyon gibi sorunlar meydana gelebilir.
Sağlıklı bireylerin glutensiz beslenmesi tahıllardan alınan vitamin, mine-
ral ve liflerin eksikliğinin görülmesine sebep olacaktır.
Tip-1 Diyabet hastasıyım, aralıklı oruç tutabilir miyim?
Tip-1 diyabet hastalığında uzun süreli açlık önerilmemektedir. Ancak bu
şekilde bir diyetin uygunluğu kişinin sağlık durumuna veya insülin dozuna
bağlı olarak değişebilir. Aralıklı açlık diyetinin Tip-1 diyabet hastalarına
uygulanabilmesi için mutlaka bir hekim ve diyetisyen iş birliği yapılmalı,
hasta bireysel olarak değerlendirilmelidir.
Probiyotik takviye almalı mıyım?
Sağlık üzerinde olumlu etkilerinin olduğu bilinen probiyotikler, bağırsak-
larımızda kendiliğinden bulunan yararlı bakterilerdir ve kötü beslenme,
sık antibiyotik kullanımı ya da zararlı alışkanlıklar bu bakterilerin zarar
görmesine neden olabilmektedir. Son günlerde gündeme gelen probiyo-
tiklerin kontrolsüz kullanımı artmıştır.Ancak her probiyotik takviye bağır-
sakta aynı etkiyi göstermez ve aynı problemin çözümü için kullanılmaz.
Günlük diyetinize kombucha, turşu veya kefir gibi fermente doğal besin-
ler ekleyerek en güvenli şekilde probiyotik alabilir ve bağırsak sağlığınıza
katkı sağlayabilirsiniz.
İnsülin direncim var ketojenik diyet yapabilir miyim?
Ketojenik diyet tıbbi olarak bazı hastalıkların semptomlarını iyileştirmede
kullanılan bir diyettir. Popüler diyetler ve çeşitli kaynaklardan çıkan
haberlerle halk arasında zayıflama adına kulaktan dolma bilgilerle uygu-
lanmaya başlamıştır. Ancak aslında bu diyet yağ ve proteini yüksek
miktarda içermesi sebebiyle kişinin yapabilirliği zor olan bir diyettir ve
çeşitli kuralları vardır. İnsülin direncinde ise zayıflama ile insülin düzeyinin
kontrolü amaçlanır. Karbonhidratların ketojenik diyetteki gibi oldukça
düşük bir miktarda kullanılmasına gerek yoktur ve diyetin sürekliliğini
koruma açısından normal bir zayıflama diyeti daha uygundur. Ketojenik
diyet uygulamak için uygun olup olmadığınız diyetisyeniniz ve doktoru-
nuz birlikte karar vermelidir.
Sağlıklı
Beslen-
me
SSS
Bihter Nurten Pala ‘12
Yeditepe Koşuyolu
Hastanesi
Diyetisyen
27
28. Yoğurdu evde kendim mi yapmalıyım yoksa hazır olarak mı
tüketmeliyim?
Ev yoğurdu ve market yoğurdu arasında bir kıyaslama yapıldığında ikisi-
nin de avantajları ve dezavantajları vardır. Hazır yoğurtlar yüksek sterili-
zasyondan geçtiğinden mineral ve vitamin içerikleri daha düşük, ancak
mikroorganizma açısından risksiz ve raf ömrü bu organizmaları içermedi-
ği için daha uzundur. Ev yoğurdu ise mineral ve vitamin açısından daha
zengin, prebiyotik içeriği de olan ama bunların yanında bazı mikroorga-
nizmaları içermesi açısından güvenilirliği daha düşük yoğurtlardır. Bu
sebeple birini iyi birini kötü diye ayırmamak gerekir ancak eğer açık süt
alınıyorsa kaynağı iyi bilinmeli ve güvenilir olmalıdır.
Zincir kahvecilerde düşük kalorili kahve alternatifleri neler-
dir?
Düşük kalorili kahve denince ilk akla gelenler şüphesiz ki filtre kahve
(Brewed Coffee), caffe americano ve espresso. Bunun yanı sıra yumuşak
içim tercih ediliyorsa yağsız sütlerle kremasız ve şurupsuz seçenekleri
gözden geçirebilirsiniz. Ancak en düşük kalorili kahve seçenekleri sade
olanlar olacaktır.
Öğütülmüş ginseng tüketmek egzersiz performansımı arttı-
rır mı?
Standardize edilmiş farklı miktarlarda ginseng içeren ekstrelerle yapılmış
klinik çalışmalarda ginseng tüketimin egzersiz performansını arttırdığını
gösteren çalışmaların yanında, performansa etkisinin olmadığı ama daya-
nıklılığı arttırdığını gösteren çalışmalar da mevcuttur. Genellikle çalışma-
ların ortak noktası ise ginseng kullanımının performans parametrelerinin
çoğunu düzenlediği yönündedir.
Gebelik döneminde hangi bitki çaylarını içebilirim?
Gebeler üzerinde klinik çalışma yapılmadığından ve bitkilerin olası yan
etkileri test edilemediğinden birçoğu önlem amaçlı kullanılmamalıdır.
Ihlamur eğer kaynağı biliniyorsa gebelikte güvenli kabul edilen nadir bitki
çaylarındandır. Bitki çayı haricinde, siyah çay ve kahvenin de günde 2-3
fincandan fazla tüketilmesi önerilmemektedir.
Bebeğim sadece anne sütüyle besleniyor ve çok gazı
var. Ne yapabilirim?
Sadece anne sütü ile beslenen bebeklerde annenin gaz giderici
güvenli bitki çaylarını tüketmesi tavsiye edilebilir. Eğer annenin
herhangi bir sağlık problemi yoksa anason ve rezeneyi sırasıyla 1’e 2
oranında olacak şekilde karıştırıp çay olarak tüketmesi hem anne
sütü arttırıcı hem de bebeğin gaz problemlerini hafifletici olacaktır.
Örneğin rezene çayı bu gibi durumlar için iyi bir seçenektir ancak
anne epilepsi hastası ise kullanmamalıdır. Buradan çıkaracağımız
sonuç, aslında her tavsiyenin kişiye özel olması gerektiğidir.
28
29. Kuru hurma ve bulgur tüketmek süt arttırır mı?
Hurma demir, potasyum, lif, kalsiyum, B vitamini, A vitamini, C
vitamini gibi birçok öğeyi içinde barındırır.Aynı şekilde bulgur da
oldukça zengin içerikli ve besleyicidir. Böylesine besleyici besin-
lerin anne sütü içeriğini iyileştirici etkisi mutlaka olacaktır.Ancak
anne sütünün miktarını arttırıcı etkisi bilimsel olarak yeterli
kanıta sahip değildir. Özellikle bulgur, emzirmenin ilk ayında
anne ve bebeğe gaz yapabileceğinden ilk ay çok fazla önerilmez.
Kilo vermek için detoks suları tüketmeli miyim?
Günlük beslenmede yediklerimizden aldığımız enerjinin ya da kalorinin,
harcadığımız enerjiden az olması durumunda kilo kaybı yaşanır.Yani eğer
bir kişi gün içinde harcadığı enerjiden daha az enerji ile besleniyorsa
yediği şey ne olursa olsun kilo verecektir. Bu detoks suyu da olabilir,
baklava da olabilir. Detoks sularının ‘kilo verme’ ile ilişkilendirilmesinin
sebebi ise düşük kalorili olmasından kaynaklanır.Yani özetle hiçbir besin
kilo aldırmaz ya da verdirmez. Burada önemli olan tüketilen besinlerin
toplam kalorisidir.
Smoothieler öğün yerine geçebilir mi?
Sağlıklı bir öğünün karbonhidrat, protein ve yağ açısından den-
geli bir dağılım göstermesi gerekir. Eğer yapılan smoothieler
sadece sebze veya meyve suyu karışımlarından ibaretse protein
ve yağ içermemesi sebebiyle sağlıklı bir öğün yerine geçemez.
Burada önemli olan smoothienin içeriğidir. Eğer besin değeri
açısından makrobesin ögelerini (karbonhidrat, protein ve yağ)
dengeli olacak şekilde içeriyorsa öğün yerine geçebilir.
Yeşilçay içemiyorum, yeşilçay içemezsem kilo vere-
mez miyim?
Yeşil çay içerisinde bulundurduğu çeşitli bileşenlerle metabolizmayı
hızlandırıcı etkisi kanıtlanmış bir bitkidir. Ancak kilo alıp vermek, belli bir
zaman içerisinde alınan kalori ile harcanan kalori arasındaki farklarla
ilişkilidir.Yeşil çay metabolizmayı hızlandırarak dolaylı olarak kilo verimi-
ne yardımcı olsa da kilo vermenin tek sebebi olamaz. Bu nedenle yeşil çay
içilmemesi kilo vermeye engel değildir.
29
31. Yurt
Dışında
Eğitim
Emirhan İlhan ‘10
Frankfurt School of
Finance &
Management
Doktora
Merhaba herkese,
Zannediyorum öncelikle kendimi tanıtmam icap ediyor. Aksi takdirde bu
adam kim, yazdığını niye okuyalım tarzı bir ruh haline bürünebilirsiniz.
Okuyanlar arasında beni tanıyan var mıdır, bilmiyorum. Tahmin ediyorum
yoktur. Varsa da hala iletişim halinde değilizdir, ondan eminim. Aramız kötü
olduğundan falan değil ha, sayın okuyucu. Yanlış anlamanı istemem. Ama
hayat böyle bir şey, efor sarf etmezsen tanıdığın insanlardan uzak kalmaya
başlıyorsun. Bu noktada suç bana da düşüyor, demek ki yeterince efor sarf
etmemişim. Bir paragraf yazıp hala kendimi tanıtmadığımın da farkındayım.
Kişiliğim biraz tezattır, yazının sonlarına doğru alışırsın.
Bana bu derginin her sayısında farklı İKHAL mezunlarının yetkin ve bilgi sahibi
olduğu konularda yazılar yayınlanacağı söylendi. Bunu duyduğumda aklımda
beliren iki soru oldu: ”Beni nereden buldunuz?” ve ”Ben hangi konularda
yetkin ve bilgi sahibiyim?” İlk sorumu yöneltip cevap alamadım, ikinci sorunun
cevabı zaten bende de yok. 26 yaşındayım, ismim Emirhan. İKHAL 2010
mezunuyum. Orta okulda matematik dersinden çok iyi notlar alırdım, lisede
ilk matematik sınavında 35 almıştım. Benim için minik bir travmadır ki hala
hatırlıyorum. Bu sınavdan çıktıktan sonra 70-80 bandında bir not beklediğimi
de ekleyeyim ki o yaşlardaki farkındalığımın ne kadar üst düzeyde olduğu
bilinsin. Matematikte tekrar çok iyi hale gelmem lise sonu bulmuştu. Orta
okuldan liseye geçişte başarımın sabit kaldığı tek ders İngilizce olmuştu.Tüm
bunlara rağmen beni tanıyan insanlar genellikle akademik açıdan başarılı
olduğumu düşünürler, o yüzden o konular ile ilgili hikayeler anlatayım, ahkam
keseyim istiyorum. Yani istesem romantik ilişkiler, politika, inanç, felsefe,
sinema üzerine de bilgi veririm. Ama para karşılığı yazdığım bir yazı değil, o
yüzden mecbur ben ne yazmak istiyorsam onu okuyacaksınız, kimse kusura
bakmasın.
Aslında belli bir noktaya kadar eğitim hayatım herhangi birinizin eğitim hayatı
ile aynı. Liseden önce özel okulda da okudum, milletin her tenefüs birbirini
dövdüğü devlet okullarında da okudum. O zamanlar Kartal civarlarında da
yaşamadım ben, dolayısıyla bildiğim lise isimleriGalatasaray, Kabataş falandı.
Dolayısıyla yapabildiğim en iyi puanı yapıp babamın yaptığı lise tercih
listesinde girebildiğim en yüksek yere girdim. Lisede sayısal seçtim, çünkü
herkesin farkında olduğu gibi lise bölümleri arasında dile getirilmeyen bir
hiyerarşi var. Nasıl ki doktorluk memurluktan daha saygın bir meslek, sayısal
da sözele kıyasla ”daha zeki” insanların okuduğu bölüm. Sözelde okuyanları
gömmüyorum, aksine sözelde okuyanlara saygım yüksektir. Sadece var olan
bu algıdan bahsediyorum. Hayır, öyle bir algı yok demeyin lütfen. Her neyse,
her sayısal okuyanın başına geldiği gibi üniversite sınavlarına
hazırlandığınızda önünüzdeki seçenekler genel olarak ikiye ayrılır. Ben doktor
olayım, ben mühendis olayım. Ben biyoloji derslerinden hiç haz etmediğim
için mühendislik yazacağımı biliyordum. Ama onun ötesinde ne bir bilgim ne
de bir vizyonum vardı. Lise sondaki dershane netleri (Türkiye’de dershane
olduğu zamanlar bunlar) üniversite hayallerinde belirleyicidir. Lise sonun
başında benim netler Ege Üniversitesi – Bilgisayar Mühendisliği’ni hayal
edecek düzeydeydi. Sonra daha çok çalıştım, ODTÜ Makina’ya girecek kadar
net yapabildim. Daha mı iyi oldu, orasını bilmiyorum. ODTÜ güzel okuldur,
oradaki tecrübemden de pişman değilim. Daha sonra Uygulamalı Matematik
bölümünde bir sene KTH’da, bir sene de TU Delft’te süre geçirerek yüksek
lisans yaptım. Şu anda da Frankfurt School of Finance & Management’ta
finans doktorası yapıyorum. Ama bu sıkıcı özetten sonra benim akademik
anlamda ahkam kestiğim kısma gelmek istiyorum. 31
32. “Bir bölüme
girerken
dikkat etmeniz
gereken şey,
eğer ismi bir
isim
tamlamasıysa
bölümün
aslında ne
olduğunu
ikinci kelime
belirler.
Uygulamalı
Matematik
bölümünde
matematik
yaparsınız,
Bilgisayar
Mühendisliği
bölümünde
mühendislik.”
1. Türkçe öğrenin. Lisedeki en zor ve en çok zaman harcamanız gereken
dersin Türkçe olmadığının farkındayım. Ama Türkiye çok basit İngilizce
cümleler kuramayan insanlarla dolu, çünkü Türkiye güzel Türkçe konuşa-
mayan insanlarla dolu. Dolaylı tümlecin ne olduğunu bilmeniz şart değil,
ama nereye virgül konulduğunu da, ”Bende evdeyim” şeklinde yazım
hataları da yapmamanız gerekir.
2. İngilizce öğrenin.Yabancı dil öğrenmenin türlü yolları var. Ben oyun
oynayıp film izleyerek öğrendim. Genelde ilgisi yabancı dil gerektiren
insanlar daha iyi öğrenirler, siz de ilginizi böyle şeylere kaydırmaya çalışın.
Düzgün aksanlı konuşmak isteyen insanlarla dalga geçmeyin, siz de
düzgün aksanlı konuşmaya çalışın. Sizi ilk kez İngilizce konuşurken tanı-
yan insanların ilk izlenimi buna bağlı olarak farklılaşıyor. ”Ben aslında
anlıyorum ama konuşamıyorum” tayfasını çok iyi anlıyorum.Anlamak çok
pasif bir eylem iken konuşmak çok aktiftir. Eğer bu tayfadaysanız ve ben
İngilizce yüksek lisans yapacağım diyorsanız, yapmayacaksınız. Bir şekil-
de yolunu bulup yaparsanız da Türkiye’ye geri dönersiniz. İngilizce konu-
şabilmenin ”second nature” olması gerekli. İnsanlar size daha iyi İngilizce
öğrenmenin gerekliliğinden ve nasıl öğrenileceğine dair metodlardan
bahsedecekler. Ama günün sonunda öğrenme konusunda tek başınasınız.
3. Siz de benim gibiyseniz, ki muhtemelen genel hatlarıyla benim gibisi-
niz, ne sayısal/eşit ağırlık/sözel konusunda ne de üniversite ve bölüm
seçimi konusunda çok bir bilginiz yok. İşin daha da güzeli, ailenizin ve
öğretmenlerinizin de çok bir bilgisi yok. Ama eğer bildiğim bir şey varsa o
da şu: size bir ders zor geldiği için başka bir bölüm seçiyorsanız hatalısınız.
İnsanların genel anlamda verdiği öğüt, sevdiğin işi yaparsan mutlu ve
başarılı olacağın yönündedir. Yanlış. Fakat sevmediğin işi yaptığında
kesinlikle mutsuz oluyorsun. Benim de çok iyi bir tavsiyem yok bu konuda,
ama çok seveceğinize emin değilseniz Gıda Mühendisliği gibi çok spesifik
bölümler okumayın derim. Genel anlamda iyi matematik bilgisi, yabancı
dil, ve programlama becerisi birçok farklı dalda işe yarar. Bunları öğrene-
bileceğiniz bölümlere girmeniz faydalı olur.
4. Yukarıda bahsettiğim gibi farklı farklı bölümlerde okudum ben. Bir
bölüme girerken dikkat etmeniz gereken şey, eğer ismi bir isim tamlama-
sıysa bölümün aslında ne olduğunu ikinci kelime belirler. Uygulamalı
Matematik bölümünde matematik yaparsınız, Bilgisayar Mühendisliği
bölümünde mühendislik. Aranızda ben oyun yapmak istiyorum, yazılım
sektörü çok gelişti, o yüzden Bilgisayar Mühendisliği okur, olayı hallede-
rim diyen varsa yanılır. Bilgisayar Mühendisliği yazılım için elbette ki çok
faydalı bir bölümdür, fakat yazılım bilgisayar mühendisi için bir araçtır.
Öğreneceğiniz yazılımları büyük oranda kendi başınıza öğreneceksiniz.
5. Bununla bağlantılı olan başka bir yanılgı da ülkemizin önde gelen
üniversiteleri ile alakalı. Bunlar arasında Boğaziçi, Bilkent, ODTÜ, İTÜ,
Sabancı, Koç gibi üniversiteler var. Ülkemizde Boğaziçi ve ODTÜ bitirmek
bir prestijdir, yurt dışına çıktığınızda kesinlikle kimsenin umrunda değil.
ÜlkemizdeUnilever gibi şirketler neredeyse sadeceODTÜ mezunu işe alır,
Unilever İngiltere’ye başvurduğunuzda otomatik bir red mektubu gelir.
32
33. “Abi
Almanya’da
eğitim
ücretsizmiş,
Almanya’da
okuyacağım.”
Bu okulların hepsi eminim kişiye çok şey katıyordur, ama yurt dışında eğitim
ve çalışma hayatınızın belirleyicisi hangi okulda okuduğunuz olmayacak. Ben
şu anda Finans okuduğum için finans ve iktisat ile ilgili daha net konuşabilirim.
Bu bölümlerden yurt dışında yüksek lisans/doktora yapmak istiyorsanız
Sabancı ve Koç Üniversitelerini tercih etmeniz doğru olan. Ben Avrupa’da
yüksek lisans yapmış olmama rağmen bunu ODTÜ sayesinde yapmadığımı
net bir şekilde söyleyebilirim. Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinde
öğretim ve araştırma anlamında çok iyi profesörler var, fakat sizi bir yerlere
yerleştirmek konusunda özelleşmiyorlar. Gözlemlerim özel üniversitelerde
yerleştirilmenize daha çok çaba edildiği yönünde.
6. Son olarak da şunu söyleyeyim. Hem yurt içinde hem de yurt dışında yurt
dışı tecrübesine çok önem verilir. Almanya’da rastgele bir üniversitede yüksek
lisans yapmanız, lisans derecenizi aldığınız üniversitede yüksek lisans
yapmanızdan çok daha fazla şey katacaktır size. Bu hem işverenlerin size
bakışı açısından, hem de akademik olarak gelebileceğiniz yerler açısından
doğru bir söylem. Ben yapmadım, ama üniversite esnasında Erasmus
Exchange yapın. Yaptığınızda da sadece partilere gidip Türk arkadaşlar
edinmeyin, gerçekten ilgilendiğiniz dersleri alıp dersi alan diğer yabancı
insanlarla dostluklar kurun. Başka ülkelerde okuyabilmek için ne tarz şeyler
gerekli, bunları birinci ağızdan öğrenmeye çalışın. Ülkemizde herkesin
senelerdir bildiği ”Abi Almanya’da eğitim ücretsizmiş, Almanya’da
okuyacağım.” diye geyik vardır. Almanya’da okumanın maliyeti Alman
Konsolosluğu’nun belirlediği kadarıyla senede aşağı yukarı 900 * 12 + 600 * 2
Euro’dur. İlk kısım yaşama harcamalarıyla ilgili, ikinci kısım da okula
vereceğiniz para. Bu kadar parası hali hazırda olan insan için kestiğim
ahkamlar zaten çok önemli değil, zengin olan aileler bir şekilde yollarını
buluyor diye tahmin ediyorum. Zaten ailen zenginse İKHAL’in e-dergisini niye
okuyorsun arkadaşım? Diyeceğim odur ki yurt dışında burs bulmak çok çok
kolay değildir, ama çok abidik gubidik yerlerden burs bulmak da mümkün
olabiliyor. Google’da aratmanız gereken ilk şey muhtemelen ”Yurtdışı master
burs” değil, ”Erasmus+ joint Master’s Programme” olmalı. Avrupa Birliği’nin
finanse ettiği bir program olması da şart değil, küçük veya büyük olması fark
etmez, farklı farklı üniversitelerde enteresan fırsatlar olabiliyor. Almanya için
daad.de sitesi en büyük dostunuz, farklı ülkelerdeki dostlarınızı da sizin
bulmanız gerekiyor.
Görünüşe göre yetkin ve bilgi sahibi olduğum konu yurt dışında eğitimmiş, 2
sayfadır konuştuğum konu zira oraya bağlandı. Son olarak 2 noktaya
değinmek isterim. Her şeyi arkanda bırakıp bambaşka bir ülkeye taşınmak
mental olarak çok zordur. Bunu Türkiye’yi en sevmeyeniniz bile yaşayacak.
Dolayısıyla yeni gittiğiniz ülkede olanlara ayak uydurmaya çalışmanız çok
önemli. Hollanda’da her yerde kartla alışveriş yapılır, Almanya’da kart
geçmeyen çok mekan bulunur. Dolayısıyla Hollanda’da her yere bozuk para
götürmeyin, Almanya’da cebinizde en az 20 Euro nakit para olsun. Çok somut
bir örnek vermiş olsam da bunu daha duygusal konulara da çekebilirsiniz.
Türkiye’yi terk etmek istiyorsanız gittiğiniz yere Türkiye’yi yanınızda
götürmeyin. Değinmek istediğim ikinci nokta da şu: ben dahil hiç kimsenin
verdiği öğüdü dinlemeyin. Özellikle ”Ben bu konuda çok şey bilirim, benim
tavsiyelerim çok önemli” diyen insanlardan koşa koşa kaçmanız çok önemli.
Dolayısıyla fiziksel form çok önemli, kendinize dikkat edin. Kendinize iyi
bakın.
33
34. Almanya’
da
Doktora
Merve Seven ‘07
Heinrich Heine
Universitat
Araştırma Görevlisi
"Sevdiğiniz işi
yaptığınız
sürece
hayatınızda bir
gün bile
çalışmazsınız!"
"Sevdiğiniz işi yaptığınız sürece hayatınızda bir gün bile çalışmazsınız!" Bu
veya bunun benzeri bir sözü, Çinli filozof Konfüçyüs'ün söylediğini çeşitli
kaynaklarda görebilirsiniz. Sizler gibi İstanbul Köy Hizmetleri Anadolu
Lisesi'nin sıralarında otururken ve emeklilik yaşına kadar çalışmamız
gerektiği bilincine yeni varıyorken, bu sözün savunduğu düşüncenin ne
olduğuna çok uzak olduğumu düşünüyordum. Lise eğitimim sonunda
sevdiğim ve merak ettiğim için üniversite eğitimi tercihimi moleküler
biyoloji ve genetik bölümünden yana kullandım ve 'mesleki' serüvenim
başlamış oldu.
İnsan çoğu zaman üniversiteden mezun olunca bile ne yapacağını
bilemediği dönemler geçirebiliyor, dört sene boyunca gece gündüz ders
çalışıp, ödev hazırlayıp sınavlara girdikten sonra tüm bu koşuşturmanın
sona ermesi kısa süreli bir boşluk yaratıyor. Ama asıl sarsıcı olan, ‘hayat’ın,
büyüklerimizin dediği gibi, mezuniyetten sonra başlıyor olması. Eski
çağlarda muhtemelen hayat çok daha kolaydı, ancak günümüzde teknoloji
ile yaşantımızı kolaylaştırmaya çalışırken asıl yaptığımız modern yaşamın
sonucu olan ve uzayan ‘yapılacaklar listesi’ için vakit yaratmaya çalışmak.
Tam da burada, yeni mezun bireyler için kariyer başlangıcı ve yolculuğu
önem kazanıyor.Ve aslında tam bu noktada hepimizin durup bir kere daha
Konfüçyüs’ün sözünü hatırlaması gerekiyor. Herkesin yaşadığı hayat,
şartları, mecburiyetleri ve öncelikleri doğal olarak farklıdır ama bilincimizi
arttırıp, durup aslında bizleri neyin daha huzurlu kılacağını düşünmemiz
gerekir. Çünkü mecburiyetleri dolayısıyla bilinçli tercihler yapamayan veya
kendine çok kulak kabartmayan bireyler, sonunda işlerinden, trafikten,
maaşlarından, patronlarından, çalışma koşullarından şikayet eden insanlar
haline gelirler.
Üniversite eğitimimin sonlarında kendime kulak verdiğimde, okuduğum
bölümle ilgili daha çok şey öğrenmek istediğimin farkına vardım ve bundan
ötürü yüksek öğrenim tercihimi yaptım. Biyoteknoloji yüksek lisans
programına başladığım Yeditepe Üniversitesi’nde bir dönemin sonunda
bütünleşik doktora programının açılmasıyla doktora öğrencisi haline
geldim. Doktora akademiye açılan kapı olduğundan bu eğitim sırasında
hem profesyonel olarak hem de usta-çırak ilişkisi bağlamında akademiye
hazırlanırsınız. Bundan ötürü, sistematik bir şekilde tasarlamanız ve
tamamlamanız gereken tezinizin yanı sıra sorumluluğunuzda olan
proje(ler), öğrenci(ler) ve ders pratik uygulamaları olur. Kendi içinde
zorlukları barındıran bir süreç olsa da, aslında bu kişisel zorlanmanın ve
sürekli dinamik bir ortamda olmanın benim hoşuma gittiğinin farkına
vardım. Tez çalışmamı tamamlayarak ve çok güzel meslektaşlar edinerek
doktora eğitim sürecimi tamamladım. Bunun ardından daha öğrenilmesi
gereken çok şey olduğunun farkına vardım. Doktora çalışmam bitki
biyoteknolojisi alanındaydı ancak okuduğum uluslararası yayınlar ve
katıldığım uluslararası kongreler küçük laboratuvarımdan ve ofisimden çok
daha büyük bir dünya olduğunu gösterdi. Kariyerin çok farklı
tanımlamaları olabilir ancak ben onu bir yolculuk olarak tanımlamayı tercih
ederim.Tabii olarak bir bireyin her şeyi bilmesi imkansıza yakındır ancak bir
alanda uzmanlaşmadan önce bakış açımı biraz daha genişletmem ve farklı
alanlar hakkında bilgi sahibi olmam gerektiğini ve en önemlisi ‘bilim’in
farklı bir yerde, farklı bir kültürde nasıl yürütüldüğünü tecrübe etmem
gerektiğini düşündüm.Ve Almanya maceram böyle başladı.
34
35. “Çünkü
mecburiyetleri
dolayısıyla
bilinçli
tercihler
yapamayan
veya kendine
çok kulak
kabartmayan
bireyler,
sonunda
islerinden,
trafikten,
maaşlarından,
patronlarında
n, çalışma
koşullarından
şikayet eden
insanlar
haline
gelirler.”
Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde, internetteki bilimsel ve profesyonel ağ
kurma sitelerinden bulduğum işlere başvuru yaparak başladım öncelikle
işe. Ancak bu başvurularımdan iş tanımlarına uymadığım veya tecrübeli
olmadığımdan ötürü olumsuz sonuç aldım.Ardından, doktoramı yaptığım
alanda tanınmış bir araştırmacı olan ve daha önce katıldığım bir uluslara-
rası konferansta konuşmasını dinlediğim profesörden araştırmacı
(‘post-doc’; doktora sonrası araştırmacı) aradığına dair bir mail aldım. O
zamana kadar yaptığım hiçbir başvurudan olumlu sonuç almadığımdan
ötürü pek umudum olmasa da, sonunda kaybedecek bir şeyim olmadığın-
dan, profesöre başvurumu gönderdim. Araya giren hafta sonunun ardın-
dan kendisinden internet üzerinden video konuşması yapmak istediği
cevabini aldım. Böylece, iki video konuşması, bir Almanya seyahati, kendi
enstitüsünde sunum ve hem kendisi hem de grubuyla görüşmeler, ardın-
dan bir tane daha video konuşmasından oluşan mülakat sürecini tecrübe
ettim ve sonuçta kendisinden olumlu bir dönüş alarak araştırma grubunun
bir parçası haline geldim.
Yurtdışına çıkarken yaşayacağınız süreç, gideceğiniz ülkeye, kabul aldığı-
nız yerin organizasyon şemasına ve yaşayacağınız tüm stresli durumlar
karşısında takınacağınız tavra göre değişiklik gösterecektir. Çalıştığım
enstitünün başı olan profesörümün işkolikliğinin, disiplinliğinin ve aşırı
profesyonelliğinin bilincine ilk anda varamasam ve bu yapısını bazen
bunaltıcı bulsam da, Almanya’ya geliş sürecimi ne kadar kolaylaştırıcı
etmenler olduğunu şimdi anlayabiliyorum. Çünkü kendi cephesinden iş
kontratı için yapılması gerekenleri son güne kalmadan üniversitenin insan
kaynaklarına iletmesi, bana da zaman kazandırdı. Çalışma koşullarını ve
enstitünün işleyişini ise yaptığımız video konuşmaları sırasında kısa ve
basit bir şekilde açıklamıştı. Benim payıma düşen ise, imzalayacağım
kontratın İngilizce versiyonunu dikkatli bir şekilde okumak ve hiçAlmanca
bilmememe rağmen Almanya’ya gelmeden önce kontratımda gerekli
yerleri doldurup göndermek oldu.
Tabii yeni bir yere ve özellikle yeni bir ülkeye taşınırken iş kontratı imzala-
mak dışında yapılması gereken çok daha fazla şey vardır; yasayacak yer
bulmak ve bu yeri yaşanacak hale getirmek, kendinizi göçmen bürosuna/-
belediyeye kayıt ettirmek, ülkenin hayat sigortası/sağlık sigortası sistemi-
nin nasıl işlediğini anlamak ve gerekli sigortayı yaptırmak, toplu taşıma
sisteminin nasıl işlediğini öğrenmek, yaşayacağınız mahalleyi tanımak ve
ihtiyaçlarınızı nerelerden karşılayacağınızı keşfetmek bunlardan bazıları-
dır. Almanya’ya geleceğim kesinleştikten sonra internet üzerinden bütçe-
me uygun, ulaşımı kolay olan yerlerdeki tüm ev ilanlarına başvurdum ve
bunu bir ev bulana kadar haftalık olarak yapmaya devam ettim. Bu
esnada, birçok şeyin aslında zor olmadığını, sadece sabırlı olarak ve yeterli
zaman ayırarak problemlerinizi çözebileceğinizi öğrendim. Kalacağım evi
ayarladıktan sonra, yanında çalışacağım profesörün sekreterinden
Almanya’ya gelince yapmam gereken resmi işlerin neler olduğunu öğren-
dim. Bu ve benzeri işleri eş-dost-akraba değil de konsolosluk, göçmen
bürosu, nüfus daireleri veya insan kaynaklarından daha iyi öğrenilebilece-
ğini gördüm ve her zaman için yazılı iletişimin sizi gelecekte doğabilecek
sorunlardan koruduğunu gözlemledim (ne de olsa söz uçar yazı kalır).
35
36. “Katı
yüzleri
olduğu
bilinen
Almanların,
gülümseme-
nizin
karşılığını
her zaman
verdiğini
farkına
vardım,
bazen görev
icabı bazen
de içten
gelerek.”
"
Şehre kayıt yaptırmak için gerekli olan resmi daire ziyaretlerimi ve bunların
randevularını, Almanya'ya taşınmadan önce programlayıp ayarladım ve
böylece taşınmamın ilk 2-3 haftasında aylık toplu taşıma bileti çıkarma ve
evime internet bağlatma gibi ikincil öneme sahip olan şeyler de dahil
yapılması gereken birçok işimi hallettim. Ancak insan sürekli kendini
hayata hazırlayamıyor ve bazı şeylere ihtiyaç duyduğunuzu tecrübeleyerek
anlayabiliyorsunuz. Bundan ötürü her zaman sürprizlere de hazırlıklı olmak
gerekiyor.
Her ülkenin kültürü, yaşayış biçimi, görenekleri ve dolayısıyla insanları ve
birbirleri ile ilişkileri farklıdır ve tüm bunlar yüzyılların birikimi ile oluşur.
Yaşımız kaç olursa olsun aslında hepimiz omuzlarımızda jenerasyonların
tecrübelerini taşırız, bir de bunu Anadolu gibi kadim bir coğrafyayı ve
kültürel zenginliğini düşünerek değerlendirecek olursanız bu toprakların
çocukları bizlerin ne kadar renkli olduğunu gözünüzde canlandırabilirsiniz.
Ancak, Almanya'nın coğrafyası ve kültürü bizim renklerimizden çok farklı
olduğundan burada geçirdiğim ilk birkaç ay boyunca çok zorlandığımı itiraf
etmem gerekir. Kış ortasında gelip kısa, karanlık ve soğuk günlere alışmak,
ailem ve arkadaşlarımın desteği olmasaydı imkansız olabilirdi. Gelgelelim,
her ne kadar farklı olduğumuzu düşünsem de, yazın gelmesi ile aslında
zorluklarla dolu kışın yerini ısınmaya başlayan insan ilişkilerine bıraktığını
gözlemledim ve böylece hem iş ortamıma hem de yaşadığım şehre daha
çabuk alıştım. Ve en önemlisi, katı yüzleri olduğu bilinen Almanların,
gülümsemenizin karşılığını her zaman verdiğini farkına vardım, bazen
görev icabı bazen de içten gelerek.
Yirmi birinci yüzyılla hız kazanan küreselleşme uzakları yakınlaştırmayı,
farklılıkları ise merak uyandırıcı hale getirmeyi başarmaktadır. Dünya
üzerinde, hem eğitim alanında, hem de iş hayatı
alanında hızı artan bir yabancı değişim programı vardır.
Bir çok insanın hayatını yeni bir ülkede yeniden
kurduğu şu yıllarda süreçler daha sistematik hala
gelmekte ve tecrübe paylaşımları kolaylaşmaktadır.
Burada bizlere düşen ise, sevdiğimiz işi yapıp, hem
kendimizi geliştirmek hem de bizlerden sonra gelecek
olanların kendilerini geliştirmelerine olanak
sağlamaktır.
Merve Seven
Düsseldorf, 19.02.2019
36
37. Romanya
’da
Tıp
Okumak
Azra Nur Uçar ‘15
Carol Davila
Üniversitesi
Tıp Fakültesi
“Hayal edebiliyorsan yapabilirsin.’’ Lise hayatım ve akabinde sınava
hazırlandığım dönem boyunca ders çalıştığımda masamda otururken ne
zaman arkamı dönsem duvarımda yazılı olan bu sözle karşılaşırdım.
Maalesef uzun bir süredir hayal ediyordum ama asla asla ve asla
yapamıyordum. Birden değil; sayısız düşüş ve tekrar başlayıştan sonra,
şu an tam olarak hayalimi yaşıyorum. Merhaba ben Azra Nur Uçar, “Köy
Hizmetleri” sıralarına 2015 yılında veda ettim ve şu an Carol Davila
Üniversitesi’nde Tıp okuyorum. Romanya neresi diyebilirsiniz ve
tamamen normal. Orta Avrupa’da yer alan Romanya, Bulgaristan’a
komşu bir ülke. Burada olmamdan çok, buraya nasıl geldiğim kelimelere
dökme değeri taşıyor. Bu yazımı içindeki kıvılcımı takip edip, asla
vazgeçmeyen ve pes etmenin ne demek olduğunu bilmeyen koca yürekli
kardeşlerime ithaf ediyorum.
İnanmak başarmanın yarısından fazlasıdır. Ne yazık ki hayatı boyunca
buna inanan bir insan olmadım, zor yoldan
öğrenmeyi seven birisiyim diyelim. Bu süreçte fark
ettim ki kaybedecek hiçbir şeyiniz olmadığında,
en dipte hissettiğiniz anda çok şey kazanma
potansiyeline sahip oluyorsunuz. Durmuyorsunuz
çünkü duraklayabileceğiniz bir durağınız yok. Geri
dönemiyorsunuz çünkü geçmişteki her şey ileriye
sizden çok daha önce zaten ulaşmış.
Yapabileceğiniz tek şey devam etmek oluyor.
12.sınıfta ilk başarısızlığımı yaşadığımda her şey
siyah beyazdı. Üzerinde düşünmedim bile ve
devam etmek istediğimi, Tıp okumak istediğimi
söyledim herkese. İlk başarısızlığınızda insanlar
beklediğinizden çok daha anlayışlı oluyorlar ve bu
sizi gereksiz bir özgüvenle dolduruyor.
Başarısızlığımdan çok devam edebilme lüksüme
odaklanmıştım ve sonuçlarını ağır bir şekilde ödeyecektim.
Yeterince profesyonel olamadım diyelim, veda etmem gereken
insanlara zamanları dolmalarına rağmen veda etmemeye direndim
diyelim, hayallerimi unutup neden başladığımı hatırlayamıyordum
diyelim ve daha bir sürü sebep lakin hiçbiri geçerli olmayan… Sınav
zamanı gelmişti ve ben bahanesi ne olursa olsun yine başarısız
olmuştum. Bu sefer yalnızdım. Yanlış anlaşılmasın çoğu insandan çok
daha şanslıydım çünkü ne istediğimi bilen, beni mutlu eden tek bir
hayale sahip olduğumun farkında olan ve beni sonuna kadar destekleyen
mükemmel bir ailem vardı. Ama beraber yola çıktığım herkes kendi
yoluna gitmişti ve ben nereye gitmeyi istediğimi çok net bildiğim halde
daha arabayı çalıştıramamıştım bile. Kayıptım, endişeliydim ama
kararımdan şüphe duymuyordum. Aklımda şu vardı sadece, hayalimi bir
şekilde yaşayacaktım, sadece ne zaman olduğunu acilen
sonuçlandırmalıydım. Arabayı unutmalıydım çünkü benim yürümem
gerekecekti.
37
38. “John
Lennon’un
çok güzel bir
sözü vardır:
‘Hayat sen
plan
yaparken
başına
gelenlerdir.”
Son hazırlık senemde artık biliyordum.Tecrübeliydim -e bir zahmet- ve
farkındaydım her şeyin. Hayallerimin neye mal olacağını sonunda anla-
mıştım ve bunların hepsini vermeye hazırdım. O sene benim için önemli
olan tek şey hayalimdi ama bundan çok daha fazlasını kazandım, her kötü
durumdan bir iyilik doğabilmesi olayı anlayacağınız. Sayısız değişik
hayatla karşılaştım ama her zamankinden daha yalnızdım. Biliyordum bu
sene artık korkma lüksüm yoktu, kararlarımın sonuçlara katlanmalıydım.
Her şey tıkırında gitmedi tabii ki; babamı kaybetmenin eşiğine geldim,
defalarca başarısız oldum, karşıma hayallerimin ne kadar saçma olduğu-
nu söyleyen birçok insan çıktı;
çok defa boşa kürek çektiğim
veya kimsenin sevdiği mesleği
yapmadığı, artık pembe gözlük-
lerimi çıkarmam gerektiği
söylendi. Küçük dünyaları olan
vasat insanlardı, elbet şevkimi
kırdıkları anlar oldu ama genel
olarak sadece beni daha da kam-
çılıyordu bu sözler. Bir şekilde
yapabileceğimi biliyordum, bıra-
kasım gelmiyordu. Elimden
geleni yaptığım bir seneydi anla-
yacağınız. İnanan bir insan oldu-
ğum için benden büyük bir güç
olduğunu kabul ediyordum, artık
yapmam gereken tek şeyin
bekleyip ne olacağını görmek
olduğunu kabullenmiştim.
John Lennon’ un çok güzel bir sözü vardır: “Hayat sen plan yaparken
başına gelenlerdir.”Sınav sonuçlarımı almıştım ve karşımda çok büyük bir
hayal kırıklığı vardı, daha doğrusu o an öyle hissediyordum. Emeklerim
boşa gitmiş gibiydi, yıkılmıştım, başarısız hissediyordum. Sonucum kötü
değildi ama hayallerimi göz önüne alırsak, vasattı. Meslek olarak hala
başka bir şey düşünmüyordum. Bunu aileme söylememe bile gerek yoktu
çünkü dediğim gibi kendileri benim tek destekçimdi ve
hayatımda asla unutamayacağım bir anlayışla karşıladılar.
Kararım ne olursa olsun beni ellerinden geldiğince destek-
leyeceklerini söylediler, çok şanslıyım biliyorum. Önümde-
ki seçenekleri ikiye indirmiştim. Ya Türkiye’de özel bir
üniversiteye gidecektim ya da ablamın 4 yıldır okuduğu
Bükreş’teki üniversitelere başvuracaktım. O an risk almalı-
yım dedim kendime, daha büyük oynamalıydım ve affola
lakin daha iyisini yapabileceğime dair inancım vardı. Bük-
reş’i seçtim.
Yurt dışında okumak denince herkesin aklına gösterişli
deneyimler ve heyecanlandırıcı imkanlar geliyor ama
kimse size olayın arka yüzünü anlatmıyor. Kağıt işleri.
Oldukça çok kağıt işi.
38
39. Öncelikle her işinizin mükemmel bir zamanlamayla
gerçekleşmesi gerekiyor çünkü Türkiye’de okuyan
normal bir öğrencinin lükslerinden yoksunsunuz.
İletişime geçebileceğiniz insan sayısı sınırlı, gidip
gelme imkanınız kısıtlı, ricada bulunma veyahut
araya tanıdık sokma gibi imkanlarınız yok. Her şey
katı bir soğuklukla ilerliyor ve yetişememeniz ya da
imkanlarınızın el
vermemesi, en
basitinden sağlık
sorunları yüzünden
olan aksamalar
kimsenin umrunda
olmuyor. Her
şeyinizi risk edip
aldığınız karar
zamanlama
yüzünden elinizde
patlayabiliyor.
Benim için patladı
da, tabii ki de.Şöyle
açıklayayım; vize sorunları sebebiyle
okulun kabul sınavına sadece bir gece
önceden ancak yetişebildim ve sınavı
kaçırma gibi bir durumda hiçbir
şekilde telafisi yoktu. Bir mucizeydi.
Şu an size başımdan geçen her
talihsizliği anlatıp gereksiz drama
yaratmak istemiyorum lakin benim
için ve benim yerimde olan birçok insan için kolay
olmadığını bilmenizi istiyorum.
Transkriptiniz ve üniversite giriş sınavı sonuçlarınızla
başvuruyorsunuz. Daha sonra İngilizce bilginizi,
basit Tıp bilginizi ve neden Tıp okumak istediğinizi
öğrenmek istedikleri bir hazırlık sınavından sonra
sizi bir süre beklemeye alıyorlar. Her bekleme süreci
gibi bu da oldukça sancılı bir süreç. Romanya’da olan
arkadaşımdan aldığım telefonu unutamıyorum,
kendisi o kadar heyecanlanmıştı ki beni uluslararası
normal telefondan aramıştı, canım benim.
Kazanmıştım. Bitmişti. Artık ben de bir yola
sapmıştım ama hala gerçek gelmiyordu. Bundan
sonrası baya hızlı gelişti, bir çorap söküğü gibi .Tabii
bir sürü kağıt işini unutmayalım. Bayılıyorum resmi
belgelere, çok. Doğruyu söylemek gerekirse
Romanya’ya gelmek hayallerimin arasında yoktu,
maddi ve manevi sıkıntılardan ötürü, haliyle bir
burukluk vardı içimde, tesellim tıp okuyacak
olmamdı. Bu bir süre devam etti ama boş vermeye
çalışıyordum. Tamamen olmam gereken yerdeyim
diye kendime tekrarlıyordum, tüm kalbimle
inanmasam da. Bütün hazırlıklar çeşitli mucizeler
sayesinde tamamlanmıştı. Hala vardı Türkiye’de
okuyamayacağımın hüznü, içimde kalmıştı bir ukde.
İnsanların yıllarla değil olaylarla, spesifik anlarla
yaşlandığına inanırım ben. Annemi ilk bıraktığım
anda; arabanın arka camından onun yaşlı gözlerle
beni cesaretlendirmeye çalışan gülümsemesini
gördüğümde… İşte tam o an bir yaş daha yaşlandım
ben. İşte o an şımarıklığı bırakmam gerektiğini ve
bunu başarmak için elimden geleni yapmak zorunda
olduğumu; en azından denemeyi onlara ve kendime
borçlu olduğumu hissettim. Her şey rayına oturuyor
gibiydi.
İki hafta gecikmeden sonra; okuldaki ilk günüm…
Ablam ve iki farklı ev arkadaşımla birlikte
yaşayacaktık, daha yeni taşınmıştık.
O gece duş bile alamamıştım,
üstüne yatağım olmadığı için yerde
uyumak zorunda kaldım. Duş
olayını takip eden günlerde
halletmiştim ama 2 haftaya yakın
süre boyunca yerde yatmaya devam
edecektim. Öğrencilik her yerde
aynı anlayacağınız… Dibine kadar.
Yeni bir okula başlamaktan daha
kötüsü varsa tamamen başka bir
ülkede yeni okula başlamaktır. Ha
daha kötüsünü istiyorsanız yeni
ülkedeki yeni okula iki hafta geç başlamaktır.
Gecikmemin sebebi tahmin ettiğinizi duyar gibiyim;
kağıt işleri. Artık detaya inmemize gerek bile yok
diye düşünüyorum.
Sabah geleneklerimize uymak adına, ablam -canım
ailemin Romanya temsilcisi- beni elimden tutup
okula götürdü, bu konu hakkında tek bir şikayetim
bile yoktu çünkü korkudan ilk uçakla dönmek
üzereydim. Oldukça güçlü zamanlarım
anlayacağınız. Şaka bir yana hatırlaması bile
rahatsız ediyor, şöyle bir geriyor beni. İlk günle ilgili
anılarım yüzünüzde gülümse bırakacak tipten
anılardan ziyade travma yaratacak anılar, üzgünüm.
Hala Rumence derslerinden korkuyorum çünkü ilk
derste profesör bütün dönemin önünde bana iki
haftadır nerede olduğumu sorduğunda ‘’I came
tomorrow’’ dedim. Biliyorum ,A seviye İngilizcem,
teşekkür ederim. Aynı zamanda ilk gün anatomi
dersim de vardı ve eve gelip uzun bir müddet
ağladım çünkü hiçbir şey anlamamıştım. Ön ve arka
derken bile değişik kelimeler kullanıyorduk, sanırım
o derste adımı bile unutmuştum.
39
40. Okulun sistemi şu şekilde; tüm dönem 3 farklı seriye
bölünüyor. Daha sonra her seri kendi içinde 12-13
kişilik gruplara bölünüyor. Grubum Amerikalılar,
Faslılar ve benim dışımda 2 Türk’ten oluşuyordu.
Türk’ün Türk’ten başka dostu elbet vardır ama Türk
dost bir başkadır. Buradan Bükreş’in ortasında
benimle halay çekebilecek olan canım Türklerime
selam olsun.
Üniversite
aynı şekilde 6
sene ve
sürecin
sonunda
diplomanız
uluslararası
geçerliliğe
sahip oluyor.
DiplomanızınTürkiye’de de geçerliliği
var, sadece denklik sınavına girmeniz
gerekiyor.
Sınavlar pratik ve final olarak iki aşamalı
oluyor; her dersin kendine özel test
teknikleri değişiklik gösteriyor ya da
tamamen birebir sözel olabiliyor.
Geçerli notun -5- altında aldığınız
sınavdan direkt kalmış oluyorsunuz ve yazın ekstra
ücret ödeyerek tekrar sınava girmek zorundasınız.
Alttan ders alma gibi bir şansınız yok, ‘’restanta’’
olarak adlandırılan yaz sınavlarını da geçemediğiniz
durumda direkt sene tekrarı yapıyorsunuz. Tıbbi
dersler imkanlar el verdiğince pratik olarak ilerliyor;
kadavra açısından sıkıntı yaşanmıyor ama
laboratuvarlar bir hayli eski. Tabii bunlar seçtiğiniz
üniversiteye göre farklılık gösteriyor. Ekstra olarak
spor eğitimi , tıbba ahlaki yaklaşım ,bilgisayar dersi
gibi dersleriniz oluyor, bunları almanız zorunlu. İlk 3
seneden sonra klinik eğitiminiz başlıyor ve her
rotasyonu şehrin başka bir hastanesinde
yapıyorsunuz ve hastalarla iletişiminiz Rumence
oluyor.
Oldukça tuhaf bir his arkadaşlar.Yani adapte olma
süreci oldukça ilginç. Uzunca bir süre herkesin
Türkçe bildiğini ama herkesin rol yaptığını
düşünüyordum. Artık İngilizce konuşmak canımı
sıkıyordu çünkü düşünmeden konuşabilmenin ne
kadar güzel bir lütuf olduğunun o ana kadar farkına
varamamıştım. Okuduğum bölüm dışında bir de
yeni bir dil öğrenmem gerekiyordu, Rumence. En
basitinden sokakta oynayan çocukları
anlayabildiğim ülkemi delicesine özlüyordum.
Başka bir ülkede yaşamanın en zor yanlarından biri
de tartışmasız kültürel farklılıklara alışmak oluyor.
İnsanları çözemiyorsunuz ,tam anlamıyla uzaylı gibi
hissediyorsunuz. Bazı konularda tamamen farklı
dünyaların insanlarıyız ama hiç ortak paydamız yok
da değil. Örneğin toplu taşımalarda, sokaklarda,
kafelerde üzerinizde sayısızca göz
hissedebiliyorsunuz çünkü Romenler meraklı
insanlar ve burada gözünüzü dikip bakmanız
uygunsuz bir davranış değil ya da en basitinden
burnunuzu herkesin ortasında sümkürmeniz
tamamen kabul edilebilir -inanın farklılar bazen
anlaması güç olabiliyor-bir davranış. Genel olarak
yaşlılara yer vermek gibi bir anlayış yok ve kendileri
oldukça dinç hatta aksine
küçük çocuklara yer
veriliyor. Halkın birbiriyle
olan iletişimi kısıtlı, bizdeki
gibi samimi ablam abim
muhabbeti ne yazık ki yok.
Ha istisnalar yok değil lakin
genel olarak soğuk
insanlar.
Romanya ulaşım açısından
oldukça uygun fiyatlar sağlıyor öğrencilere. Şehirler
arası yolculuk trenlerle sağlanabiliyor ve öğrencilere
verilen ‘’legitimatie’’ adlı belgeyle ücretsiz olarak
seyahat edebiliyorsunuz, tamamen ücretsiz. Aynı
şekilde şehir içinde de aylık aboneliklere belgenizle
uygun indirimler sağlanıyor. Ulaşım ağları eski bu
sebeple şehrin her yerine sistemli bir şekilde
yayılmış bir durumda, sorunsuzca istediğiniz her yer
gidebiliyorsunuz ama eski olması bir dezavantajla
geliyor; kavşaklar ve dört yol ağızları lojistik açıdan
oldukça karışık ve bu da belirli saatlerde karmaşaya
akabinde trafiğe sebep olabiliyor.
Ben Bükreş’te yaşıyorum, başkenti Romanya’nın.
Komünizmin etkilerini şehirde dikkatli baktığınızda
her yerde görebiliyorsunuz. Binalar oldukça eski ve
tek tip. Düzenlenme şekli en çok ilgimi çekmişti ve
aynı zamanda renkli binalar çok nadir. Çoğunluk gri.
Yeni mimar izni zor veriliyor ve bu sebeple ev satın
almak veya kiralamak bir hayli masraflı. En çok da
yaşlı insanlarda görebiliyorsunuz geçmişin izlerini;
alışveriş biçimleri, günlük hayatları oldukça hüzün
verici. Evsiz nüfusu üzücü bir şekilde yüksek oranda
ve oldukça zor şartlar altındalar. Şehir tabii ki
bunlardan ibaret değil.
40
41. Genel olarak güzel bir şehir ve başkent olması ile bir
çok imkanım oluyor: sinemalar, tıbbi kongreler,
kültürel etkinlikler, festivaller, konserler…Tiyatro ve
opera programları da oldukça aktif. Yabancı nüfus
tahmin edilenden çok daha fazla ve adapte olma
sürecinde yardımcı olabilecek bir çok grup, komite
ve sosyal medya destek grupları var. Günlük dil
Rumence lakin çoğu insan İngilizce biliyor çünkü
Romen eğitim sisteminde dile oldukça ağırlık
veriliyor.
Ülke 4 mevsimi de yaşıyor; kışları oldukça soğuk
geçiyor. Arkadaşlar ben hayatımda böyle bir soğuk
görmedim, resmen sizi delip geçiyor. Hatta bazen
ağlıyorsunuz soğuktan, eve kelimenin tam
anlamıyla koşarak gidiyorsunuz falan oldukça keyifli
zamanlar yani. Kar yağması sıradan bir olay, her kış
istisnasız yağıyor ve 1-2 ay kadar yerde kalmaya
devam ediyor. İş hayatında, eğitimde ara vermek
gibi bir durum yok çünkü ulaşım yolları kapanması
söz konusu değil. Kar yağması durumunda direkt
makinelerle yollar açılıyor, kaldırımlar tuzlanıyor.
Kadın veya erkek fark etmeden herkes kürekleriyle
güneş doğmadan uyanıyor ve arabaları, yolları
açmaya başlıyorlar. Hak verirsiniz ki bu havalarda
benim için okula gitmek çok zor oluyor çünkü bizde
kar tanesi daha yere düşmeden okullar tatil
yapılıyordu. Yazları ise oldukça sıcak hatta o kadar
sıcak ki Sinai adlı şehrinde bulunan; 1914 yılında
yapımı tamamlanmış Peleş Kalesi, yaz aylarında
açılabilen bir çatıya sahip.
Kuşkusuz Bükreş’in en sevdiğim yanlarından biri
parkları. Parklara oldukça önem gösteriyorlar ve her
park kendine has etkinliklere, muhteşem
manzaralara sahip. Çoğu şehrin içinde ve ulaşımınız
çok rahat. Parkları yaz veya kış demeden her zaman
cıvıl cıvıl insan dolu çünkü Romen halkı bahsettiğim
gibi soğuğa oldukça alışık. Ama özellikle baharın
gelişiyle birlikte parklar çok daha güzel bir hal alıyor
ve her sene değişik ülkelerin festivalleri oluyor,
Türkiye de dahil.
İyisiyle kötüsüyle benim Bükreş’teki yaşantım bu
şekilde arkadaşlar. Daha bahsetmek istediğim
milyonlarca konu var lakin uzatıp sizleri sıkmak
istemiyorum, başka bir zamana. Sadece şunu
bilmenizi istiyorum, hayat hiçbir zaman mükemmel
olmuyor ya da kolay. Size süsleyip püsleyip
anlatabilirdim ama burada insanların sırf
yabancısınız diye sizi görmezden geldiğinden de
bahsetmeliyim, ya da cüzdanımın içinde oturum
kartıyla birlikte çalınmasından da, ırkçılıktan,
haksızlıklardan ya da restoranda yemek yerken
yanıma gelip ülkesinde örtülü gezmemi istemediğini
söyleyerek bütün tadımı kaçıran insanlardan da, size
ülkelerinden gitmenizi istediğini söyleyen sınıf
arkadaşlarından da… Olsun. Büyük resmin küçük
çok küçük detayları bunlar. Rengarenk bir okul
hayatım da var bir yandan. Dünyanın dört bir
yanından arkadaşlarım var mesela. Herkesin görüşü
farklı; fikirleri, ahlak anlayışları… Sınavlardan önce,
herkes kendi tanrısına dua ediyor ama endişeyi ve
stresi hepimiz paylaşıyoruz mesela. Farklılıklarımıza
rağmen bir şekilde yürütmeye çalışıyoruz, baya
hoşuma giden bir durum bu. Hayalleriniz ve
kararlarınız bir paket halinde geliyor, iyisiyle
kötüsüyle. Dışarıdan her şey dört dörtlük geliyor
ama ne yazık ki bu doğru değil. Bambaşka bir
ülkedesiniz, sizin insanlarınız değil. En çok da bu
konuda değiştim sanırım. Doğup büyüdüğünüz
ülkenin yeri başka, bambaşka. Doğduğunuz ülkenin
ırkından olmak, kendi dilinizi konuşabilmek,
kendinizi yaşadığınız yere ait hissetmek… bunların
hepsi çok büyük lüksler ve bunun farkında bile
değiliz, değildim. Bu lükslere sahip olmayan birçok
insanla oturup konuşma fırsatım oldu ve hepsinin
bize ne kadar imrendiğini, ne kadar şanslı
olduğumuzu sayısız kez duydum. Ben bunu dışarı
gidip birinci elden tecrübe etme şansı buldum,
umarım her biriniz bir gün bu söylediklerime
yürekten inanabilirsiniz.
Bükreş’teki ikinci yılımı doldurmak üzereyim ve hala
bilmediğim çok fazla şey var. Hala yanlış durakta
inip kilometrelerce yol yürüyorum, hala Rumence
konuşmaya çalışırken sabahın köründe ‘’iyi
akşamlar’’ diyorum, hocalarla yanlışlıkla Türkçe
konuşuyorum, sınavlara girmeden önce panik atak
geçiriyorum, normal bir uyku düzenim yok ve
derslerimde hala zorlanıyorum. Ama zamanla
maceranın kendisine de alışıyorsunuz,
benimsiyorsunuz. Şu an ilk geldiğim zamandan çok
daha mutluyum ve inanmadığım halde kendime
tekrarladığım her şeye artık yürekten inanıyorum.
Çok zengin bir ailem yok ya da yüksek makamlarda
tanıdıklarım… Her şey bir şekilde işliyor işte, her gün
bir başka mucize oluyor. Maceranıza güvenmeyi
öğreniyorsunuz. Sadece yürekten istemeniz
gerekiyor arkadaşlar, tüm samimiyetinizle. Benim
gözlerim dolardı böyle hayalini kurduğumda,
yüreğim sızlardı. Başka hayal kuramazdım,
uykularım kaçardı.
41
42. Vazgeçmek en kolayıydı ama aynı zamanda kendimle gurur duymak da istiyordum ; zaman, mekan veya
insanlar hep geri plandaydı. Haklısınız, kafayı takmıştım. Pişman mıyım? Hayır.Siz de öyle yapın, tutunun.
O içinizde kıvılcımlar yaratan hayallere tutunun çünkü gerçekten değiyor. Her gözyaşına, her uykusuz
geceye, her stresli ana, her küçümseyici bakışa…Çünkü sonunda olmak istediğiniz yerde oluyorsunuz ve
bu duyguyu kimse elinizden alamıyor. O tatmin duygusu çok saf, çok güzel ve tamamen size ait. Sınava
hazırlanırken hep çok soğuk bir yerde okumak istiyorum der dururdum. Bükreş’te bir gün akşam 8’deki
dersimden eve dönerken kar fırtınası başladı. Eve yürüyordum ve birden bu sözlerim aklıma geldi,
unutmuştum. Yukarı kar tanelerine baktığım o anı hiç unutamıyorum, kendi kendime gülmeye
başlamamı…Hangi güce inandığınızın bir önemi yok, fark ediyorsunuz ki hayalleriniz için yaptığınız her
şey elbet size bir şekilde geri geliyor, boşa gitmiyor. O an işte arkadaşlar… Tam o ana odaklanın.
Başardıktan sonra kaç kez başaramadığınızın bir önemi olmuyor. Değiyor, değiyor, değiyor.
Umarım bu yazımla size bir nebze olsa da dokunabilmişimdir. Kimseyi umursamayın, amacınıza odaklanın
ve bu yola her şeyinizi koyun, her şeyinizi. Çıkarmayın pembe gözlüklerinizi ne kadar çıkarttırmaya
çalışırlarsa da. Kıvılcımınızı söndürmeye her çalıştıklarında daha büyük ateşler yakın içinizde çünkü
eninde sonunda bu hayatı yaşayan sizsiniz, onlar değil. Kararlarınızın bütün sorumluluklarını kabul edin
ayırt etmeden, üstlenin hepsini. Risk almaktan korkmayın ama bunu gözü kapalı yapmayın. Farkındayım,
hiç kimse aynı imkanlara ve koşullara sahip değil ve bu da herkesin macerasını kendine özel yapıyor.Her
ihtimali, her olasılığı kendi lehinize çevirmeye çalışın. Odaklanın, çaba sarf edin ve başınıza gelen her
olayın bir sebebi olduğunu unutmayın. İyisinden de kötüsünden de kazanabileceğiniz kadar çok tecrübe
kazanın ve devam edin. Geçmişteki şeylere takılmayın. Sabredin arkadaşlar lütfen sabredin çünkü
gerçekten güzel şeyler zaman alıyor; emek istiyor, gözyaşı istiyor. Ama sonunda her şey tam olması
gereken anda oluyor bana inanın. Benim ne çok gelişmiş bir zekam var ne de üstün yeteneklerim, sıradan
bir insanım. Sadece çok isteyip, varını yoğunu ortaya koyan sıradan bir insan. Hayallerim için dünyanın
diğer ucuna gittim demek isterdim ama Romanya İstanbul’dan otobüsle 12 saat, Diyarbakır’dan daha
yakın. İnanmadığım hiçbir şeyi yazmamaya çalıştım, tamamen gerçekçi bir şekilde. İçinizdeki büyük güce
inanmanıza ve onu paylaşmanıza yardımcı olduysam ne mutlu bana. Dilerim hepiniz sizi siz yapan
hayallerinize tutunursunuz sıkı sıkı ve bir gün yüzünüzde tatlı bir gülümsemeyle anlatırsınız başarınızı.
Sürç-i lisan ettiysem affola çünkü dil ve anlatım hiçbir zaman en sevdiğim ders olmamıştı. Her şeyin sizin
için en güzel şekilde olması dileklerimle... Saygılar ve sevgiler.
azra nur uçar
romanya
42
44. ÖZ-
GEÇ-
MİŞ
101
Esin Zümbül ‘09
İnsan Kaynakları
İş Ortağı
Garanti Teknoloji
Özgeçmiş
Hazırlama
Konusunda
Tavsiyeler
Hayalinizdeki iş için başvururken sizi bir adım öne taşıyacak şeylerden
biri kesinlikle özgeçmişiniz. Rekabetin arttığı günümüzde hazırladığınız
özgeçmişiniz sizi milyonlarca başvuru arasından görüşmeye davet
edilecek o kısa listeye taşıyabilir. Özgeçmişiniz, sizi ve yaptığınız işleri
en iyi anlatacak kısa bir özetten ibarettir. Bu özeti, dikkatleri çekecek ve
güçlü yönlerinizin fark edilmesini sağlayacak özel bir özete çevirmek
elbette sizin elinizde. İyi bir özgeçmiş hazırlamak için önemli noktaları
merak ediyorsanız okumaya devam edin.
En İyi Başlangıç için En İyi Format ve İçerik
İyi bir başlangıç yapmak için iyi bir formatla başlamak çok önemlidir.
Bunun için internette araştırmalar yapın ve profesyonel bir format
tercih edin. Özgeçmiş formatını belirlerken kullanılan renk paletine, yazı
karakterine, yazı boyutuna ve özgeçmişte bulunmasını tercih
edeceğiniz bölümlere göz atabilirsiniz. İyi bir özgeçmişte olması
gereken temel bölümler, Özet, Eğitim ve Deneyim bölümleridir. Bu
bölümlere ek olarak koyabileceğiniz Projeler, Sertifikalar, Beceriler &
Yetkinlikler, İlgi Alanları gibi farklı bölümlerle özgeçmişinizi
zenginleştirebilirsiniz. Hazırlık aşamasında bölüm başlıkları ve önemli
alanları farklı renk ve formatlar kullanarak belirgin hale getirmek,
yetkililerin ilgili alanlara odaklanmasını sağlayacaktır. Özgeçmişinizi
cümle düşüklükleri ve imla hataları olmaması için mutlaka birkaç kez
kontrol edin.
Önemli Bilgileri Eklemeyi Unutmayın
Pozisyon için uygun olduğunu düşündüğünüz bir adayın özgeçmişini
incelerken en büyük hayal kırıklığı kişinin iletişim bilgilerin özgeçmişte
olmadığını fark etmektir. Özgeçmişinizi etkileyici bulan bir kişinin bu
doküman aracılığı ile size ulaşabileceğine emin olun ve telefon
numaranız ve e-mail adresinizi mutlaka özgeçmişinize ekleyin. Bununla
birlikte bazı kişisel bilgileri özgeçmişinize eklemek zorunda değilsiniz.
“Özgeçmişiniz
sizi milyonlarca
başvuru
arasından
görüşülecek kısa
listeye
taşıyabilir”
44
45. “Doğru
anahtar
kelimelere,
doğru
yetkinlik ve
becerilere
vurgu
yapılmalı
çünkü
başvurunuzu
inceleyen
kişiler bu
kelimeleri
arayacaklar”
Sade, Sade ve Daha Sade
Özgeçmişin ne kadar uzun olduğu, ne kadar iyi olduğunu belirlemek için
bir ölçüt değildir. Kısa ve zengin içerikli bir özgeçmiş, yetkili kişinin sizi
daha kısa bir zamanda ve daha iyi bir şekilde tanıması için olanak sağlar.
Bu nedenle özgeçmişin sizi anlatan önemli bilgilerin hepsini içermekle
birlikte sade olması da önemlidir. Firmaların sizi daha detaylı tanımak
istemesi ile birlikte görüşmeye davet etmelerini sağlayacak bir araçtır
özgeçmişler.
İşe ve Sektöre Özel Özgeçmiş
Hazırladığınız özgeçmiş sizin başvurduğunuz iş için yetkin, istekli
olduğunuzu ve bu iş için doğru aday olduğunuzu göstermelidir. Bu
nedenle farklı sektör ve iş aileleri için hazırlanan özgeçmişler birbirinden
farklı olabilir. Başvuru yaparken göz önünde bulundurulması gereken
şeylerden biri, bu iş için başvuran diğer tüm kişilere bakıldığında sizi ön
plana çıkaran özelliklerdir. Bunun için doğru anahtar kelimelere, doğru
yetkinlik ve becerilere vurgu yapılmalıdır çünkü başvurunuzu inceleyen
kişiler özgeçmişinizde bu kelimeleri arayacaklardır. Bu kelimelerin neler
olduğunu merak ediyorsanız iş ilanını inceleyebilirsiniz.
Bonus: Dijital Dünyada Dijital Özgeçmiş
Özgeçmişinize kariyer portallarındaki sayfanızın linkini koymak sizi bir
adım öne taşıyabilir. Günümüz dünyasında basılı özgeçmişler yerine
popüler kariyer portalları üzerinden oluşturulan bireysel sayfalar
görünürlüğünüzü arttıracak ve hayalinizdeki iş için görüşmeye davet
edilmenizi kolaylaştıracaktır.
x
x
x
x
x
ÖzgeçmişinizdeYer Almaması Gereken Her Şey
Kişisel bilgiler: yaşınız, açık ev adresiniz, ırkınız, cinsel tercihiniz,
medeni durumunuz, sigara kullanım durumunuz ve fotoğrafınız vb.
Ücret bilginiz veya ücret beklentiniz
Bir önceki iş veya stajınızdan ayrılma sebepleriniz veya bir önceki
iş veya stajınızı kötüleyen cümleler
Uzun cümleler ve gerekli olmayan kelimeler
Yazım hataları ve düşük cümleler 45
46. Venüs’
ün
Kadın-
ları
İş
Başında
Burcu Ertek ‘02
İzocam A.Ş.
Kurumsal İletişim
Yöneticisi
20. yüzyılın sonlarından başlayarak günümüzde iş dünyasının yaşadığı
belki de en büyük devrim kadınların yoğun bir biçimde iş yaşamına
girmesi oldu. İnsanoğlu geçtiğimiz yüzyılda iş yaşamında erkek egemen
bir dünyanın varlığına şahit oldu. Endüstri toplumunda tipik olarak
çalışan insan görüntüsünü erkekler oluştururken, 21. yüzyılın bilgi
toplumu çağında kadınlar ön plana çıkmaya başladı. Bilgi çağının
yarattığı yeni mesleklerin bir kısmında kadınlar erkeklerden daha yoğun
bir biçimde yer almaktadırlar. Özellikle iletişim, medya, eğitim, finans,
sağlık ve benzeri hizmet sektörlerinde kadınların egemenliği açıkça
görülmektedir.Ancak buna rağmen şirketlerde özellikle de üst düzeylere
çıkıldıkça erkek sayısının kadınlardan çok daha fazla olduğu
görülmektedir. Şu andaki istatistikler de bunu doğrulamaktadır. Örneğin
kadınların kamusal alanda üst düzey yönetici pozisyonunda istihdam
oranı %10’un altında kalmaktadır .
Yaşanan bu sosyolojik durumdan sadece kadınlar değil; şirketler de
olumsuz etkilemektedir. Her organizasyon olabildiği ölçüde en yetenekli
insanları bünyesine almak ister. Kasti olmasa da cinsiyet ayrımcılığına
izin veren organizasyonlar erkeklerle kadınlara eşit dağıtılmış yetenek
zenginliklerinin önemli bir kısmından vazgeçmeyi kabul etmişlerdir.
Yönetim basamaklarında yer alarak şirkete değer katabilecek kadınlar
sadece cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle hak ettikleri statüyü ve gücü elde
edememektedir.
Ülkemizde kadınların iş hayatına çok daha aktif katılımını engelleyen
konu sadece şirket yaklaşımına indirgenemez. Asıl engeller toplumsal,
kültürel, ekonomik ve eğitimdeki fırsat eşitsizliğinden
kaynaklanmaktadır. Kadınların iş hayatında daha fazla ve eşit şartlarda
yer alabilmesi ve ayrıma maruz kalmaması için devletin eğitim ve pozitif
ayrımcılık politikalarının değişmesi, şirketlerin istihdam politikalarında
bu konuya özel bir önem vermeleri gerekir. Toplumlarda kadının
şirketlerde söz sahibi olmasının en önemli adımı toplumdaki ekonomik
ve sosyal eşitliğinin sağlanmasından geçer. Birleşmiş Milletler, 17.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi’nden biri olan “Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği”, kadınlar ve kız çocuklarının güçlendirilmesi yönündeki her
adımın, çarpan etkisi yarattığı ve ekonomik büyümeyi ve her alanda
gelişmeyi hızlandırdığına işaret ediyor.
Sonraki adımda ise, şirketlerin anlayışını değiştirmesi, kadın haklarının,
insan hakları olduğuna inanması, kurumsal ilkeleri arasında her işte, her
seviyede dengeli bir cinsiyet dağılımı elde etmeye yönelik bir ortam ve
kültür oluşturmaya gayret etmesi gerekiyor.
Türkiye nüfusunun yarısı yani 38 milyonu kadın. Bu
nüfusun yüzde 7'si okuma yazma bilmiyor. İş
hayatında kadının yeri yıllar geçtikçe artsa da hala
istenen oranda değil.
https://www.ntv.com.tr/turkiye/kadinin-is-hayatindaki-yeri,fI0mQdigE0ONS_M674z7yA
46