SlideShare a Scribd company logo
1
Ahmet Yesevi Üniversitesi
Şahabettin AKCA
Bilişim Hukuku
11 April 2017
FİKİR SANAT ESERLERİ, MALİ HAKLAR
MALİ HAKLARINI YARGITAY KARARLARINI DA DİKKATE ALARAK İNCELENMESİ
2
KARAR 1
T.C.
Yargıtay
4. Hukuk Dairesi
E. 1984/2865
K.1984/511
T. 28.5.1984
FİKİR VE SANAT ESERLERİ © MADDİ — MANEVİ ÖDENCE
ÖZET : Davacı; tarihli projenin 1951 tarihli projeye dayanmadığını, tamamen yeni ve bağımsız proje
olduğunu ve bunun tarafların ortak katkısıyla gerçekleştirildiğini iddia etmektedir. Bilirkişilerce son
projede ilk projeye göre eserin bütününde sanat estetik biçim ve mimari detaylar yönünden önemli
değişiklikler bulunup bulunmadığı, sonraki projenin yeni bir proje sayılıp sayılamayacağı belirlenmeli,
sonraki değişik likler eserin ana karakterini değiştirmiyorsa, tasarım ve mimari anlayış açısından ilk
projedeki ilkelere dayanıyorsa dava reddedilmelidir.
Eğer ikinci proje birinciden tamamen ba ğımsız nitelikte ya da çok az etkilenmiş yeni bir proje mahiyetinde
kabul ediliyorsa, değişikliğe konu hususlarda ve bütün ayrıntılarda taraflar dan hangisini biçim ve
kompozisyon yönünden sanat ve mimarlık anlayışıyla teknik bilgisinin egemen olduğu ortaya konmalı ve
davacı katkı larının eserin bütününe göre oluşturduğu oran matematiksel olarak belirlenip, bu oranın
eserin ortak çalışma unsuru sayılabilecek bir düzeye ulaşıp ulaşmadığı belirtilmelidir.
(5846 s. FSEK. m. 8, 9)
“Birtek kişiye
yapılan bir
haksızlık, bütün
topluma yapılan
bir tehdittir.”
-Montesquieu
3
Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davası nede niyle yapılan yargılama sonunda, ilâmda yazılı
nedenlerden dolayı 535.500 lira maddi ve 1.500.000 lira manevi tazminatın faiziyle bir likte davalı
Turgut'dan alınarak davacı Ertur'a ödenmesine, 5846 sayılı Yasanın 78. maddesi gereğince bu kararın
«hüküm» başladı bölümünün masrafı davalıya ait olmak üzere Milliyet Gazetesinde yayınlanmasına
ilişkin hükmün davalı avukatı tarafından duruş ma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin
süres'n- de olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten, tetkik hâkimi
tarafından düzenlenen rapor okun duktan sonra; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
Dava, maddi ve manevi tazminat isteminden kaynaklanmak tadır.
Davada, davacı Ağa Han Mimarlık ödülüne konu Ankara'dcki Türk Tarih Kurumu Binasının mimari ve
projesinin davalıyla bir likte yapıldığını ve 1961 yılında Kurum ile sözleşme imzalandiğı- nı, ilâveten
Kurum ile olan ilişkilerin gene birlikte yürütüldüğümü ve hatta ücretin de yarı yarıya alındığını, neticede
ortak yaratmak çabası ile müştereken vücuda getirilen bir eser ve bu esere bağlı bir hak söz konusu olduğu
halde kendisinin yardımcı mimar ola rak takdim edildiğini ve söz konusu ödülü davalının tek başına
aldığını ileri sürerek davalıya ödül olarak tediye edilen miktarın yarısını maddi tazminat olarak ve ayrıca
adının gizlenerek proje nin davalıya maledilmesi suretiyle kişilik ve manevi değerler ba kımından
uğranılan zarar karşılığı da manevi tazminata hükme- dilmesini dava ve talep etmiştir. Yerelmahkemece
iddia sabit gö rülerek ve dava konusu eserin tarafların ortak ürünü olduğu kabul edilerek talebe aynen
hükmedilmiştir.
Günümüzde olduğu kadar çağlarboyunca da sanatın çok önemli bir dalım oluşturan mimarlık; dar anlamda
yapıların fikri temelini oluşturan plân ve projeleri hazırlamak, yapıların gerçek leştirilmesi döneminde
denetim ve yönetim hizmetlerini üstlenmek biçiminde tanımlanabilir. Başka bir ifade ile de mimar, yapı
projesini, yapı sanatı ve tekniği kurallarına göre tasarlayan ve dü zenleyen, yapının gerçekleştirilmesine
kadar onu yöneten ve de netleyen, teknik bilgisi ve becerisi olan meslek sahibi kişidir (Wal- ter Sauter e
atfen Doç. Dr. İbrahim Kaplan, Türk İsviçre Huku kunda Mimarlık Sözleşmesi ve Münarm Sorumluluğu
- Ankara 1983- Sayfa 7). Mimarlık hizmetlerinin ve dolayısıyla mimarın yü kümlülüklerinin sırasıyla ön
[avan] proje, kesin proje, uygulama ve tafsilat [detay] projeleri, gider tahmini (yaklaşık yapı maliye ti),
ihale dosyasının düzenlenmesi hizmetleri, yapının mesleki de netim hizmetleri, yapının teknik bakımından
denetimi ve yönetimi hizmetlerinden (teknik uygulama sorumluluğu) oluştuğu doktrinde tartışmasızdır.
Ne var ki, bu hizmetlerin temeli, eserin orijinalliğinin ve mimari niteliklerinin kaynağı, sanatsaldeğerinin
ve sanatanlayışının belgesi önemle ve öncelikle ön [avan] projedir. Çünkü mimarın form, dizayn ve estetik
anlayışı bu ön projede ger çekleşmiştir. Zaten Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi’nin 3.
maddesinde ön projenin, belli bir yapının kesin ihtiyaç programı, öngörülen maliyet tavanı, arsa verileri,
varsa proje yarış masındaki fen tavsiyesine uygun çözüm getiren bir proje olduğuna, ön projede vaziyet
planı ile kat ve çatı planları, kesit görünüşler ve mimari raporların bulunacağına ilişkin hükümler bu
düşüncenin ön önemli kanıtıdır. Bütün bunlara ilâveten İnşaatMühendis leri Odasıile Mimarlar Odası'nca
düzenlenen «Mimari Proje Standartları’nın 3. maddesinde de ön projenin hazırlanmasında yapının taşıyıcı
bünyesi ile tali sistemleri, tesisat sorunları ve bunlarla ilgili tesisler gözönünde bulundurulur denilmek
suretiyle ön proje nin mimarlık eserinin ya da mimari çalışma ürününün, mimarın sanat ve teknik
karakterini ve yapının bütünlüğünü oluşturan te mel öge olduğu vurgulanmaktadır.
4
Davaya konu yapının ön projesinin kurum ile davalı arasında 1951 yılında imzalanan sözleşme uyarınca
yalnızca davalı tarafın dan gerçekleştirildiği tartışmasızdır. Esasen davacı vekilinin 6.5.1981 tarihli
cevaba cevap dilekçesinin üçüncü sayfasında da kabul edildiği üzere 1958 yılında mezun olan ve ancak
1954 yılından sonra, o da öğrenci olarak davalı ile birlikte çalışan davacının bu ön projeye hiç bir katkısı
olamayacağı da açıktır. Söz konusu ön [avan] projenin Kurum Yönetim Kurulu nca beğenildiği ve 1952
yaz başında basımevi blokunun yapımına başlandığı, ancak çeşitli nedenlerle Kurum binasının inşasına
başlanamadığı, aradan 9 vıl geçtikten sonra 1961 yılında bu kerre davacının da imzasını taşı yan 1961
tarihli bir sözleşme ile esas yapının projelerinin kabul ve 1963 Haziran ayında da inşaata geçildiği dosya
içinde bulunan belgeler içeriğinden anlaşılmaktadır. O halde davada çözümlen mesi gereken ana sorun,
1961 tarihli kesin projeye konu yapının gerçekten tarafların ortak çalışma ürünü olup olmadığı ve kesin
projeyle 1951 tarihli ön proje arasında bağlantı ve ilişki bulunup bulunmadığıdır. Yoksa anlaşmazlığı bir
sanat ürününün taşıdığı temel ilkeler ve özellikleri bir kenara bırakarak adı ortaklık kuralları içerisinde
çözümlenmek ya da mimarlık sözleşmesinde davacının da tarafolmasını eserin ortaklaşa gerçekleştirildiği
biçi minde kabul etmek mümkün değildir.
Davaya konu yapının taraflarca üretilen ortak bir eser oldu ğunu kabul eden yerel mahkeme, bu konuda
hiçbir kanıt ve ge rekçe göstermemiş, yalnızca bilirkişi raporunda benimsendiğini ifadesiyle yetinmiştir.
Gerçekten mahkemece benimsenen ve hük me esas tutulan 20.10.1983 tarihli bilirkişi kurulu raporunun
so nuç bölümünde «sözleşmenin sarih olarak belirttiği eşit ortaklık dışında bir statünün mütalâa
edilemeyeceği» açıklanmaktadır. An cak böyle bir sonuca ulaşılmasının hukuki, makul, mantıklı ve
inandırıcı delilleri bilirkişi kurulu raporunda genel ifadelerin dı şında açıklanmış değildir. Bilirkişi kurulu
yetersiz raporunda yal nızca taraf sorularım cevaplandırmakla yetinmiş ve uyuşmazlık konusu üzerinde
ciddi bir incelemede bulunmamıştır. Özetle bilir kişi raporu hiçbir şekilde hüküm tesisine elverişli
görülmemiştir. Bilirkişi kurulu taraf sorularını cevaplandırırken bile açık ifade ler yerine daima kapalı,
her iki anlama da gelebilen, kesin görüş taşımaktan kaçman, çelişik ve müphem beyanları tercih etmişler
dir. Örneğin, uyuşmazlığın ve anlaşmazlığın esasını teşkil eden ko nuda; Raporun (2-b) maddesinde «1951
ve 1961 tarihli avan pro jeler arasında bir ilişkinin bulunduğu da bir gerçektir» dedikten sonra hemen
arkasından «Fakat 1961 yılında ve inşaat safhasında projede önemli değişiklikler yapıldığı da ortadadır»
biçiminde ak si bir düşünceye yönelinmiştir. Hemen takiben (C) bendinde ise sırasıyla «Proje, taslak ve
etütler üzerinde yapılan düzeltme ve araştırmaların kimin gösterdiği doğrultuda yapıldığı konusunda kesin
bir görüş ifade etmemiz mümkün değildir» cümlesini taki ben «Ancak ortaklar arasında kıdemli ve daha
tecrübeli olan Tur gut’un kararlarının alınmasında genellikle daha etkin rol oyna dığı tahmin edilebilir»
düşüncesi ortaya konulmuştur. Ama bunun la da yetinilmemiş, bu kez paragrafa «öte yandan, böyle bir
du rum diğer ortağın kararları üzerinde hiç etkisi olmadığı anlamına da gelmez» cümlesiyle son verilmiş
olduğu, daha açık bir deyimle yapının ortak çalışma ürünü olan projeye davalı bulunduğu düşüncesinden
kaynaklanmaktadır.
b) Projenin temelini oluşturan 1951 tarihli ön [avan] pro jenin davalının bağımsız ürünü olduğu ve
kurumca benimsenip kabul edildiği ve o tarihlerde davacının henüz orta öğretimde öğ renci bulunduğu
tartışmasızdır. Davacı, 6.5.1981 tarihli cevaba ce vap dilekçesinde davalının 1951’de yaptığını beyan
ettiği proje ile 1961'de birlikte yapılan proje arasında hiçbir ilgi ve ilişki olma dığım iddia etmektedir.
5
c) O halde kapalı bir biçimde ifade edilmekle birlikte dava cının iddiası, 1961 tarihli projenin 1951 tarihli
projeye dayanma dığı, tamamen yeni ve bağımsız proje olduğu ve bu yeni projenin tarafların ortak
katkısıyla gerçekleştirilmiş bulunduğu hususların dan ibarettir. Bu durumda böyle bir iddianın sahibi
davacının iddiayı ispat etmesi, bu konudaki delillerini ibraz etmesi, kendi kat kısının neler olduğunu açık
ve net bir biçimde ayrıntılı olarak be lirtmesi ve nihayet bu katkının ortaklaşa bir ürün değerlendirme sine
esas sayabilecek bir orana yükselmesi gerekmektedir. Yerel mahkemece bu hususlar ve özellikle isbat
külfetinin davacıya ait bulunduğu olgusu üzerinde yeterince durulmamış ve inceleme bir
hukuksal dayanağa oturtulmamıştır. Öyle ise mahkemece yapıla cak iş;
aa) Davacıya gerekli açıklama yaptırıldıktan ve varsa delil leri ibraz ettirildikten sonra dosya bu konuda
benzeri büyük mi marlık yarışmaları jürilerine katılmış, yeterli deneyime sahip ve tamamı teknik
elemanlardan oluşan uzman bir kurula tevdi edil melidir.
bb) Anılan bul ediliyorsa, bu takdirde değişikliğe konu hususlarda ve bütün ayrıntılarda taraflardan
hangisinin gerek biçim ve gerekse kom pozisyon yönünden sanat ve mimarık anlayışı ile teknik bilgisinin
egemen olduğu araştırılmalı ve açıkça ortaya konulmalıdır.
dd) Tabiatıyla bu incelemede belirgin olarak tesbit edilmesi gereken davacı katkılarının eserin bütününe
göre oluşturduğu oran matematikse] olarak açıklanmalıdır. Bu şekilde belirlenecek ora nın eserin ortak
çalışma ürünü sayılabilecek bir seviyeye ulaşıp ulaşmadığı belirtilmelidir.
ee) Bilirkişi incelemesinde tarafların dava konusu esere kat kıları belirlenirken ve özellikle son projedeki
ilk projeye göre ya pılan değişiklikler ele alınırken, tarafların o tarihteki (yani 1961 yılındaki mimarlık
bilgileri, tecrübeleri, eserleri ve savundukları mimari çizgi, biçim hacim ve sanat anlayışları, kısacası
mimari kariyerleri önemle gözönünde tutulmalıdır. Davacının sonradan mi mari övgüye değer eserler
meydana getirmesinin bu dava ile hiç bir ilgisi yoktur. 1958 yılında mezun olduğu kabul edilen davacı
nın 1958 - 1961 arası mimarlık çalışmalarının değerlendirilmeye alınması ve davalının da 1961 yılına
kadar sürdürdüğü faaliyetle rin son projenin değerlendirilmesinde temel kabul edilmesi kaçınılmazdır.
Yerelmahkemece bütün bu hususlar yeterince araştırılıp değerlendirilmeden; sonraki projenin ilk projeden
tamamen ayrı ve yeni bir proje olup davacının ortak katkısıyla gerçekleştirildiği inandırıcı bir biçimde
tesbit edilmeden, sözleşmede davacının da rafolarak imzasının bulunmasının ya da âdi ortaklık ilişkisinin
varlığının bir sanat eserinin ortaklaşa gerçekleştirildiği konusuna kesinlikle delâlet edemeyeceği
düşünülmeden eksik incelemeye da yalı bilirkişi kurulu raporuna dayanarak davanın aynen kabulü
doğrultusunda hüküm tesisi kanun ve usul hükümlerine aykırı olup bozmayı gerektirir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına (BOZULMASINA), bozma
nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harem istek halinde geri
verilmesine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hüküm lerine göre takdir olan 6500 lira vekâlet ücretinin
davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 28.5.1984 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İNCELEME:
6
Yukarıdaki yargıtay kararında, bina mimarisi dahil sanat eseri olarak kabul edilmiş bir karardır. Sanat eseri
yapılırken, bunun ispatlanabilmesi için kişinin mesleki bilgileri, tecrübesi ve çevresinden aldığı övgülerde işin
içerisine katılarak bilirkişilik araştırması yapılmıştır.
İki mimar arasındaki anlaşmazlıkta kimin bilgisinin, projeye katkısı olduğuna dair deliller talep edilmiş. Eski ortak
yaptıkları projeye benzediği, benzemediği araştırılıp. Daha sonra projede kimin tecrübesi, mesleki deneyimi iyi
olduğu vizyonu anlaşılmaya çalışmıştır.
Mali boyutu ile incelendiğinde , yerel mahkeme maddi kazançtan ziyade eserin kendisine mal eden kişiden manevi
tazminatı daha fazla (yaklaşık 3 katı kadar) ödenmesine hüküm vermiştir, lakin yargıtay yeterince incelenmediği
hususunda kararın davalı lehine bozulmasını uygun görmüştür.
“535.500 lira maddi ve 1.500.000 lira manevi tazminatın faiziyle bir likte davalı Turgut'dan alınarak davacı Ertur'a
ödenmesine”
KARAR 2
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/15-459
K. 2009/541
T. 18.11.2009
• ESER SÖZLEŞMESİNİN HAKSIZ FESHİ ( Cezai Şart Ve
Tazminat İstemi/Davalı FSEK Kapsamında Unsurları
Açıklanan Bir Eserin Henüz Sahibi Olmadığı - Davanın “Fikri
Mülkiyet Hakkına veya Hak Sahipliğine” Dayanmadığının
Belirgin Olmasına Göre Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın
Koruyucu Hükümlerinden Yararlanamayacağı )
• CEZAİ ŞART VE TAZMİNAT İSTEMİ ( Eser Sözleşmesinin
Haksız Feshine Dayalı - Davanın “Fikri Mülkiyet Hakkına veya
Hak Sahipliğine” Dayanmadığının Belirgin Olmasına Göre
Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın Koruyucu Hükümlerinden
Yararlanamayacağı )
• FİKRİ MÜLKİYET HAKKINA VEYA HAK SAHİPLİĞİNE
DAYANMAYAN DAVA ( Eser Sözleşmesinin Haksız Feshine
Dayalı Cezai Şart ve Tazminat İstemi/Davalı FSEK
Kapsamında Unsurları Açıklanan Bir Eserin Henüz Sahibi
Olmadığı - Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın Koruyucu
Hükümlerinden Yararlanamayacağı )
818/m.58, 355
1086/m.429
5846/m.1, 2, 5, 21, 25, 49, 50, 76, 80
7
ÖZET : Dava, eser sözleşmesinin haksız feshine dayalı cezai şart ve tazminat istemine
ilişkindir. Yanlar arasında ileri sürülen temel ilişki değerlendirildiğinde, hukuksal
niteliğince bir “eser” sözleşmesi ( istisna akdi )olduğu ve eldeki davada da bu sözleşmeye
dayalı olarak tazminat ve cezai şart alacağı istendiği anlaşılmaktadır. Şu durumda davalı,
yukarıda FSEK kapsamında unsurları açıklanan bir eserin henüz sahibi olmamasına ve
davanın “Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine” dayanmadığının belirgin olmasına
göre, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın koruyucu hükümlerinden yararlanamaz. Diğer bir
ifade ile olaya 5846 sayılı Fikirve Sanat Eserleri Yasası hükümlerinin uygulanma olanağı
yoktur. Dolayısıyla Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görev alanına giren bir
olgunun varlığından söz edilemez. Saptanan bu hukuksal durum uyarınca, yanlar
arasındaki uyuşmazlığın Borçlar Kanunu'nun 355. ve devamı maddelerindeki hükümler
ile sözleşme dikkate alınarak çözüme kavuşturulması ve Asliye Ticaret Mahkemesi'nce
davaya devam edilerek uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “cezai şart ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce mahkemenin görevsizliğine dair
verilen 20.03.2008 gün ve 2006/459 E. - 2008/165 K. sayılı kararın incelenmesi davacı
vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 06.02.2008 gün ve
2008/7916 E.-2009/599 K. sayılı ilamı ile;
( ... Dava, yanlar arasında yapıldığı ileri sürülen 26.06.2006 tarihli sözleşmenin, davalı
tarafından tek yanlı ve haksız olarak fesih olunması sebebiyle hak edildiği iddia olunan
1.444.600,00.-TL cezai şartın ve 361.150,00.-TL maddi tazminatın davalıdan tahsili
istemine ilişkindir.
Mahkemece, yanlar arasındaki uyuşmazlığın 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğinden; uyuşmazlığın çözümünde İstanbul Fikri
ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin
görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmiş ve verilen karar davacı vekilince temyiz
edilmiştir.
Davaya dayanak alınan 25.06.2006 tarihli sözleşmenin, davacı şirketi temsile yetkili
kimse ile davalı vekili tarafından imzalanmış olduğu iddia olunmaktadır. Sözleşmenin
konusu, ( 3. )maddesinde açıklanmış olup; bu madde hükmüne göre, 16.07.2006 tarihi
ile 01.07.2009 tarihi arasında, taraflarca ortaklaşa belirlenecek ( TV )kanalında
yayınlanmak üzere; ... Show veya ismi birlikte kararlaştırılacak Talk Show ve taraflarca
ortaklaşa belirlenecek ( TV )dizisinde ya da dizilerinde, yarışma programlarında
davalının, sunuculuk, oyunculuk işlerini yapması taraflarca kararlaştırılmıştır.
Borçlar Kanunu'nun 355. maddesi hükmü uyarınca, eser sözleşmesi öyle bir sözleşmedir
ki; onunla yüklenici, iş-eser sahibinin ödemeyi üstlendiği ücret karşılığında bir eser
meydana getirmeyi borçlanır. Gerek, hukuk öğretisinde ve gerekse uygulamada eserin
kapsamı genişletilerek; insan emeğinin ürünü olmak ve maddi bir varlıkta kendini
göstermek kaydıyla, maddi olmayan şeylerin bile eser kavramı içine gireceği kabul
edilmektedir. Burada önemli olan, yüklenici sanatçının, eser sözleşmesi konusu olan
şeyin “sonuç sorumluluğunu” yani sonucun ortaya çıkmasını üstlenmiş ve sanat gücünü
kullanarak, bağımlı olmadan yaptığı işlerin bağımlı işlere oranla üstün olmasıdır.
Yüklenicinin sonuç sorumluluğunu üstlenebileceği her şey, ister maddi varlığı bulunsun,
ister bulunmasın “eser” olarak kabul edilmelidir. Özetle açıklanan bu hukuksal çerçeve
dahilinde yanlar arasındaki sözleşmenin konusu ve hükümleri değerlendirildiğinde;
sözleşmenin, Borçlar Kanunu'nun 355. maddesinde tanımlanan bir “eser” sözleşmesi
olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu hukuksal sebeple mahkemece, uyuşmazlığın
esasına girilerek sonuçlandırılması gerekirken; yazılı gerekçelerle, uyuşmazlığın
çözümünde İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğundan
8
bahisle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamış ve
kararın bozulması gerekmiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama
sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, eser sözleşmesinin haksız feshine dayalı cezai şart ve tazminat
istemine ilişkindir.
Davacı şirket vekili, yanlar arasında imzalanan sözleşmenin, davalı tarafından tek yanlı
ve haksız olarak fesih edildiğini belirtilerek, 1.444.600,00.-TL cezai şart ve 361.150,00.-
TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, programın içeriği itibarıyla şahsı ile kaim olup, kişisel hususiyetini taşıyan
bir eser niteliğinde bulunduğunu, davanın 5846 Sayılı Yasa kapsamında
değerlendirilmesi ve Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi'nde görülmesi gerektiğini
belirterek, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine dair verdiği karar, özel
dairece; yukarıda belirtilen nedenle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, yanlar arasındaki uyuşmazlığın 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği, bu nedenle uyuşmazlığın
çözümünde İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu
gerekçesiyle Önceki kararda direnilmiştir.
Mahkemenin direnmeye ilişkin kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki
sözleşmenin hukuksal niteliğinin ne olduğu, eldeki davaya genel hükümlere göre Asliye
Ticaret Mahkemesi'nde mi, yoksa 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
hükümlerine göre Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nde mi bakılması gerektiği
noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın niteliği gözetilerek, öncelikle 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu'nda düzenlenen eser, fikir ve sanat hakları ile 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 355
ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ( istisna akdi )kavramlarına ilişkin
şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır:
Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku'nun temel kavramı “eser”dir. Nitekim 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu'nun ( FSEK'in )“Tanımlar” başlığını taşıyan 1/B/a maddesinde
eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema
eseri sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tarif edilmiştir. Tariften de
anlaşılacağı gibi bir eserin, yasa karşısında eser niteliğini kazanabilmesi için iki unsur
gereklidir. Birincisi objektif unsur ki, yasa bunu mahsul ( ürün )olarak belirtmiştir. Buna
göre eser, evvela temellüke, tasarrufa elverişli maddi bir varlık olarak var olmalıdır.
İkincisi de, sübjektif unsur olup eserin sahibinin özelliğini taşıyan bir fikir ve sanat eseri
olmasıdır. O halde, bir eserden bahsedebilmek için, ortada “sahibinin” hususiyetlerini
taşıyan bir fikir ve sanat “mahsulünün” bulunması gereklidir. ( Prof. Dr. Fırat Öztan; Fikir
ve Sanat Eserleri Hukuku, sayfa 81 vd. )Diğer yandan, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu'nun “Amaç” başlıklı 1. maddesi; “Bu kanunun amacı fikir ve sanat eserlerini
meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı
sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini
gerçekleştiren yapımcıların ve radyo televizyon kuruşlarının ürünleri üzerindeki manevi
ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek,
öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir”
hükmünü, aynı yasanın “kapsam” başlıklı l/A maddesi ise “ Bu kanun, fikir ve sanat
eserlerini meydana getiren eser sahipleriyle bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı
9
sanatçıların, seslerin ilk tespitlerini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitlerini
gerçekleştiren yapımcıların ve radyo televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi
ve mali haklarını, bu haklara ilişkin tasarruf esas ve usullerini, yargı yollarını ve
yaptırımları ile Kültür Bakanlığı'nın görev, yetki ve sorumluluğunu kapsamaktadır.”
hükmünü içermektedir.
Aynı yasanın 2. ve devamı maddelerinde, fikri ve sanat eserleri; ilim ve edebiyat eserleri,
müzik eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri, işlenme eserler ve derlemeler
olarak gruplara ayrılır.
Bir eserin sahibi olanlar manevi ve mali haklara sahiptirler.
Manevi haklar; umuma arz yetkisi, eserde adının belirtilmesini istemek ve eserde
değişiklik yapılmasını engellemek şeklinde özetlenebilir.
Maddi haklar ise; işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma ( kiralamak, ödünç vermek,
satmak, dağıtım yapmak )hakkı, temsil hakkı, işaret, ses veya görüntülü araçlarla
kamuya sunma hakkı ve pay ve takip hakkı şeklinde ifade edilir.
Bu haklara sahip kişiler genel olarak bizzat eseri meydana getirenlerdir. Bu kişilerden bu
hakları miras yoluyla kazananlar veya sözleşme yaparak devralanlar da mali ve manevi
hakları koruyabilirler.
2001 ve 2004 değişiklikleri ile Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na dahil edilen bağlantılı
hak sahipleri de çeşitli haklara sahiptirler. Eser sahibinin izni ile; bir eseri yorumlayan,
tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden sanatçılar, bir eserin
icrasını ve diğer sesleri ilk defa tespit eden fonogram yapımcıları, radyo ve televizyon
kuruluşları ve filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları bağlantılı hak
sahipleridir.
Bağlantılı hak sahipleri; eserlerde isimlerinin belirtilmesi, değişiklik yapılmasını
engelleme, mali hakların izinsiz kullanımlarını yasaklama, işaret, ses veya görüntülü
araçlarda kamuya sunulmasını yasaklama haklarına sahiptirler.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na ( FSEK'e )göre, yukarıda belirtilen hakların; eser veya
bağlantılı hak sahipleri veya devrettikleri diğer hak sahibi kişilerden izinsiz kullanılması
ve saldırıya konu olması hallerinde; eser sahibi tarafından, eser sahibinin tespiti davası,
saldırının tespiti davası, saldırının kaldırılması davası, saldırının önlenmesi davası,
maddi ve manevi tazminat davaları açılabilir ( Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku,
dördüncü bası, sayfa 97 vd. ).
5846 sayılı FSEK.'in 76. maddesi hükmü gereğince; bu kanunun düzenlediği hukuksal
ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
görevlidir. Ancak bunun için öncelikle, davacı yanın, davada “Fikri mülkiyet hakkına veya
hak sahipliğine” dayanması gereklidir.
Somut olayda ise, 5846 Sayılı Yasada korunan haklardan hiç birisine dayanılmadan; TV
kanalında yayınlanmak üzere; “Talk Show” programı yapılması veya dizi veya yarışma
programlarında sunuculuk, oyunculuk yapmasına ilişkin olarak yanlar arasında
imzalanan 26.06.2006 tarihli sözleşmenin haksız feshine dayalı cezai şart ve tazminat
istenmiştir.
Borçlar Kanunu'nun 355. maddesinde eser sözleşmesi; “İstisna, bir akittir ki, onunla bir
taraf ( müteahhit ), diğer tarafın ( iş sahibi )vermeği taahhüt eylediği semen mukabilinde
bir şey imalini iltizam eder” olarak tanımlanmıştır.
Eser sözleşmesinin unsurlarını, eser imal etme, ücret, taraflar arasında anlaşma ve
sözleşmenin şekli olarak belirlemek mümkündür.
Eser sözleşmesi bir iş görme sözleşmesi olmakla birlikte, bu sözleşmede önemli olan
çalışmanın kendisinden çok, bu çalışmadan ortaya çıkan ve objektif olarak gözlenmesi
kabul olan sonuçtur. Bugün için artık söz konusu sonucun mutlaka maddi bir şeyde
kendisini göstermesi gerekmediği görüşü gerek öğretide ve gerekse uygulamada baskın
10
bulunmaktadır. İnsan emeği ürünü olmak ve maddi bir varlıkta devamlı olarak kendini
göstermek kaydıyla, maddi olmayan şeylerin, örneğin fikri çalışma ürünlerinin dahi eser
kavramı içine gireceği kabul edilmektedir. Bir yapı planı çizilmesi, bir kitap yazılması, bir
tablo yapılması, yeni bir buluşun uygulanması suretiyle bir şey vücuda getirilmesi, bir film
için senaryo hazırlanması gibi.
Giderek, insan emeği ürünü olup bir bütün görünüşünü arz eden ve iktisadi değeri
bulunan her hukuki varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın, bir eser sayılmaktadır.
Başka bir deyişle, objektif olarak tespiti mümkün olan belirli bir maddi veya maddi
olmayan sonucun meydana getirilmesi, istisna akdinin konusunu oluşturabilir. Bu suretle
İsviçre mahkeme içtihatları şu hallerde bir istisna akdinin varlığını kabul etmektedirler:
Bir gazeteye bir ilan konulması, radyo, televizyon reklamları, ışıkla reklam, bir reklam
kampanyasının bir müşavir tarafından planlanması, bir mağaza vitrinin düzenlenmesi,
bir sanatçının radyoda bir tek konser vermesi, ücret karşılığı seyredilen havai fişek
gösterisi, kızak yarışı, bisiklet yarışı düzenlenmesi, sinemada film gösterilmesi, şefiyle
sözleşme yapılarak tutulan ve akitte kimlikleri belirtilmeyen, diğer çalgıcılarının ücretleri
şef tarafından verilen bir dans orkestrasının bir lokalde çalışması, bir yarış atının
eğitilmesi, bütün bu hallerde, maddi bir şey imalini veya böyle bir şeyin değiştirilmesini
gerektirmeyen, fakat bir insan emeğinin tek bir bütün görüntüsünü taşıyan sonuçları
karşısında bulunulmaktadır ( Turgut Uygur; Borçlar Kanunu, cilt 6, sayfa 7453, Bası 2003
).
Burada şunu da belirtmekte yarar vardır: Borçlar Kanunu'nun 355. maddesindeki eser
kavramıyla, Borçlar Kanunu'nun 58. maddesindeki imal kavramı arasında bir ilişki
bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, eser kavramını, Borçlar Kanunu'nun 58.
maddesindeki imal kavramıyla sınırlamak mümkün değildir.
Bu kapsamda, genellikle emek unsuru ağır basan bir çalışma ürünü olup bütünlük arz
eden ve ekonomik değeri olan her hukuksal varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın
bir eser sayılmaktadır.
Eser sözleşmesinin açıklanan tanımı ve unsurlarına göre, yanlar arasında ileri sürülen
temel ilişki değerlendirildiğinde, hukuksal niteliğince bir “eser” sözleşmesi ( istisna akdi
)olduğu ve eldeki davada da bu sözleşmeye dayalı olarak tazminat ve cezai şart alacağı
istendiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda davalı, yukarıda FSEK kapsamında unsurları açıklanan bir eserin henüz
sahibi olmamasına ve davanın “Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine”
dayanmadığının belirgin olmasına göre, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın koruyucu
hükümlerinden yararlanamaz. Diğer bir ifade ile olaya 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Yasası hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur. Dolayısıyla Fikri ve Sınai Haklar Hukuk
Mahkemesi'nin görev alanına giren bir olgunun varlığından söz edilemez.
Saptanan bu hukuksal durum uyarınca, yanlar arasındaki uyuşmazlığın Borçlar
Kanunu'nun 355. ve devamı maddelerindeki hükümler ile sözleşme dikkate alınarak
çözüme kavuşturulması ve Asliye Ticaret Mahkemesi'nce davaya devam edilerek
uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekirken dava dilekçesinin görev
yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken,
önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda
belirtilen ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429.
maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri
verilmesine, 18.11.2009 gününde, ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
11
Yerel mahkeme ile özel daire arasında uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmenin
hukuksal niteliğinin türü, davanın bakım ve görüm yerinin Asliye Ticaret Mahkemesi mi
yoksa 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine göre Fikri ve Sinai Haklar
Hukuk Mahkemesi'nin mi olacağı noktasında toplanmaktadır.
Davacı M... Yapım A.Ş. ile davalı sanatçı ... arasındaki sözleşme özetle; sanatçının 80
bölüm TV dizisinde oyunculuk veya yarışma programında sunuculuğu içermektedir.
Sözleşmede ayrıca yükümlülüğe aykırı davranması durumunda sanatçı için cezai şart
öngörülmüştür.
Davalı tarafından sözleşmenin tek taraflı feshedildiği de tartışma dışıdır.
Bir sözleşmenin imzalanmasından sonra sözleşmeye aykırılık ya da sözleşmeden
dönme sözleşmenin görüleceği mahkemede çözülür. Başka bir anlatımla sözleşme
konusunun ortaya çıktığı varsayılır.
“Objektif olarak tesbiti mümkün olan, belirli bir maddi veya maddi olmayan sonucun
husule getirilmesi eser sözleşmesinin konusunu oluşturabilir” ( BGE 8 II 528; 79 11 103;
Tandoğan, Haluk: Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C: II, 1987, sh 4 ). Eser
sözleşmesinin hizmet sözleşmesi, vekalet sözleşmesi ile ayrımların belirlenmesindeki
zorluklar günümüze kadar devam etmiştir. Özellikle maddi olmayan sonuçların eser olup
olmadığı konusunda öğreti ve uygulamada dalgalanmalar görülmüştür.
Bütün bu sorunlara bu defa fikir ve sanat eseri sözleşmesi ile eser sözleşmesi ayırtımı
katılmıştır.
Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku anlamında eser, her şeyden önce sahibinin sanata ilişkin
özelliklerini yansıtan ( fikir/sanat )ürün olarak ele almak gerekir. Fikri/estetik bir öze sahip
olmalı, bir yapılanma ( şekil )arzetmeli, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya
sinema eseri kategorilerinden birine dahil olmalı, asıl önemlisi insan ruhunun yaratıcı
yönünden kaynaklanmalıdır ( Bkz, Öztan, Fırat: Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Ankara
2008 sh. 82-112 ).
Henüz eser ortaya konmadan ayırıcı özellikleri saptamak zorsa da, Fikir ve Sanat
Eserleri Hukuku yönünden genişleyici bir eğilimin varlığı gözlemlenmektedir.
Dava konusu sözleşmesinin geniş içeriğini karma sözleşme niteliğini de tartışma konusu
yapabilir ise de bu konu uyuşmazlık kapsamında değildir.
Sonuç olarak sözleşmenin baskın unsuru Fikir ve Sanat Eserleri kapsamındadır.
Davanın bakım ve görüm yeri Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi'dir. Bu gerekçeyle
de yerel mahkeme kararının onanması düşüncesindeyiz.
KARŞI OY :
Yerel mahkeme ile Yüksek 15. Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasındaki
sözleşmenin hukuksal niteliğinin ne olduğu, eldeki davaya genel hükümlere göre Asliye
Ticaret Mahkemesi'nde mi yoksa 5846 sayılı FSEK hükümlerine göre Fikri ve Sınai
Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğuna ilişkindir.
Taraflar arasındaki sözleşme, 16.07.2006 ile 01.07.2009 tarihleri arasında davacının
yapımcılığını üstleneceği ve ismi, içeriği, konuklar, dekor sair unsurların davalı
sanatçının görüşü ve talepleri doğrultusunda gerçekleştirilecek 120 bölümlük Talk Show
programı ile önerilen olası diziler arasından davalının seçeceği 80 bölümlük TV dizisi ya
da yarışma programında davalının sorumluluk, oyunculuk yapmasıyla ilgili karşılıklı hak
ve yükümlülükleri düzenlemektedir.
Konusu 5846 sayılı FSEK hükümlerine göre bir eserin meydana getirilmesini oluşturan
iş sahibi ile sanatçı arasındaki sözleşmeler de BK'nun 355. maddesi uyarınca istisna
akdidir. 5846 sayılı FSEK uyarınca eser sahibinin eser üzerindeki mali haklarının devri
taahhüdünü içermeyen bir eser sipariş sözleşmesinden kaynaklanan gecikme, ayıp,
fesih, bedel vb. hususlara yönelik uyuşmazlıklar BK'da düzenlenen genel hükümlere
tabidir ve çözüm yeri de genel mahkemelerdir. Sözleşmede 5846 sayılı FSEK'nun 21,
12
22, 23, 24 ve 25. maddelerinde yer alan eser sahibinin mali haklarının veya mali hakları
kullanma yetkisinin aynı yasanın 49 vd. maddelerine göre devrini içeren bir hüküm
mevcut olduğu ve uyuşmazlık bu hükümlerden kaynaklandığı takdirde uyuşmazlığın
çözümü 5846 sayılı FSEK hükümlerine tabi olacağından görevli mahkeme bu kanunun
76. maddesi uyarınca belirlenen ihtisas mahkemesi olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk
Mahkemesi'dir.
Ancak, BK'nun 355. maddesine uygun bir eser sözleşmesinden söz edilebilmesi için,
meydana getirilecek eserin konusu, içeriği, şekli ve hatta kullanılacak malzemenin sipariş
eden tarafından saptanması gereklidir ( Tekinalp, Ü: Fikri Mülkiyet Hukuku, Dördüncü
Bası, S. 250 ).
Somut uyuşmazlıkta ise, sözleşme tarihinde henüz ortada konusu, içeriği, senaryosu,
şekli ve diğer unsurları tanımlanmış BK'nun 355 vd. maddelerine uygun bir eser
bulunmamaktadır. Dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmenin istisna akdi olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir. Ancak, ileride meydana getirilecek TV filmi niteliğindeki
Talk Show, dizi film/yarışma programının konuları henüz belli olmamakla birlikte, bu
programların yapımı aşamasında oyuncu, sunucu, sanatçı olarak yer alacağını taahhüt
eden davalı ile davacı yapımcı arasındaki sözleşmenin niteliği; davalının ileride eser
sahibi olarak mali ve manevi haklarına sahip olacağı bir eser meydana getirilmesi
olmayıp, sözleşme dışı kişi veya kişilere ait eserler arasından birlikte seçilecek bir
senaryonun tanıtım, anlatım ve yorumu suretiyle icrasının gerçekleştirilmesi
taahhüdüdür. 5846 sayılı FSEK'nun 50. maddesi uyarınca henüz vücuda getirilmemiş bir
eserle ilgili mali hakların devri veya kullanma yetkisinin devrini içeren taahhütler
geçerlidir. Her ne kadar anılan hüküm eser sahibinin devir taahhüdü ile ilgili olmakla
birlikte, 5846 sayılı FSEK'nun 80. maddesinde tanımlanan icracı sanatçının da ileride
gerçekleştirilecek eserlerde oyunculuk, sunuculuk gibi icra görevini yerine getireceğine
dair borçlandırıcı işlemde bulunması da kıyas yoluyla uygulanması gereken FSEK'nun
50. maddesi kapsamında geçerli bir taahhüttür. Böyle bir taahhüdü içeren sözleşme
yapılması ileride TV filmlerinin yapımı gerçekleştirildiği ve söz konusu TV filmi FSEK'nin
5. maddesi anlamında sinema eseri sayıldığı takdirde dahi davalıyı eser sahibi yapmaz.
Çünkü böyle bir durumda 5846 sayılı FSEK'nun 80. maddesi uyarınca icracı sanatçının
sadece gerçekleştirdiği icrası üzerinde korunan mali ve manevi hakları doğmaktadır.
Dolayısıyla, başkasına ait olan bir eserin icrası için icracı sanatçı ile yapılan sözleşmenin
BK'nun 355. maddesi anlamında istisna akdi olarak nitelendirilmesi de mümkün değildir.
Bu durumda, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta 5846 sayılı FSEK hükümlerinin
uygulanması gerekeceğinden, aynı kanunun 76. maddesi uyarınca görevli mahkemenin
Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu düşüncesiyle sayın çoğunluk kararına
karşıyım.
İNCELEME:
Sanatçı ve firma arasında bir sözleşme imzalanmış fakat; iş henüz bir sanat eserine
dönüşmeden, sözleşmenin fesih edilmesi suretiyle sonlandırılmıştır. Bu sonlandırma neticesinde
oluşan anlaşmazlıkların FSEK’e göre bir davaya konu olamayacağı sözleşmeden doğan hak ve
tazminatların Ticaret Mahkemeleri nezdinden çözülmesi gerektiği belirtilmiştir.
13
T.C. YARGITAY
19.Ceza Dairesi
Esas: 2015/92
Karar: 2015/1285
Karar Tarihi: 07.05.2015
MANEVİ VEYA MALİ HAKLARA TECAVÜZ SUÇU – UMUMA
AÇIK İŞLETMELERDE MÜZİK ESERİNİN RADYODAN VEYA
TELEVİZYONDAN YAYINLANMASI HALİNDE İCRACI SANATÇI
VE ESER SAHİBİNİN YAYINI ENGELLEME AÇISINDAN
HAKLARININ BULUNMADIĞI – MALİ HAKLARIN İHLALİNDEN
BAHSEDİLEMEYECEĞİ
ÖZET: Umuma açık işletmelerde (lokanta, bar, market, otel lobisi
vb) müzikeserinin radyodan veya televizyondan yayınlanması
halinde, fonoğram yapımcısı, icracı sanatçı ve eser sahibinin bu
yayını engelleme açısından haklarının bulunmadığı, bu yayın
nedeniyle sadece radyo veya televizyon yayıncısının yayın
üzerinde inhisari nitelikte mali haklarının ihlalinin söz konusu
olacağı, bu durumda, müzik eserinin radyo veya televizyondan
yapılan yayınını umuma ileten işletmeci, sadece radyo veya
televizyon yayıncısının haklarını ihlal edebileceği, radyo ve
televizyon kuruluşlarının yayınlarına ilişkin olarak, umuma açık
mahallerde iletimin sağlanmasına izin verme veya yasaklama
haklarına sahip olduklarının belirtilmesi karşısında, bu
kuruluşlarda yapılan yayınlarla ilgili olarak hak sahipleri ile bu
kuruluşlar arasında yetki devri ve anlaşması yapılması gerektiği,
hak sahipliği devri ve bununla ilgili anlaşmanın yapılmaması
halinde, hak sahiplerinin ancak yayın yapan radyo ve televizyon
kuruluşlarından şikayetçi olabileceği anlaşılmakla, şüphelinin bir
müzik eserini, televizyondan yapılan yayında, işletmesinde umumi
mahalde müşterilerine dinletmekten ibaret olan eyleminde,
fonogram yapımcısı ve icracı sanatçılar yönünden mali hakların
ihlalinden bahsedilemeyeceği ve atılı eylemin suç oluşturmadığı
anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde
görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine karar
verilmiştir.
(5846 S. K. m. 71, 80)
14
Dava ve Karar: Manevi veya mali haklara tecavüz suçundan
şüpheli E. G. hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda,
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 19.12.2013
tarihli ve 2013/155262 soruşturma, 2013/93547 sayılı
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine
ilişkin mercii İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2014
tarihli ve 2014/175 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet
Bakanlığının 10.11.2014 gün ve 66892 sayılı kanun yararına
bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2014 gün ve KYB.2014-
373462 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’nun, “Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat
eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:
Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı
izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan,
her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma
ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya
çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç
vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticari amaçla satın alan,
ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde
bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar
hapis veya adli para cezasına hükmolunur.” şeklindeki 71/1.
maddesi nazara alındığında, şüphelinin yetkilisi olduğu H… Pub
isimli işyerinde, P… Music isimli televizyon kanalına ait yayından,
müşteki meslek birliğinin koruması altında bulunan G… isimli
sanatçının “Irgalamaz Beni” ile Gr… isimli müzik grubunun “Bir
cevabın var mı ?” isimli eserlerinin umuma açık olarak
yayınladığının tespit edilmesi karşısında suçun yasal unsurlarının
oluştuğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine
karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan
kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği
görüşülüp düşünüldü;
Sonuç: Umuma açık işletmelerde (lokanta, bar, market, otel lobisi
vb) müzikeserinin radyodan veya televizyondan yayınlanması
15
halinde, fonoğram yapımcısı, icracı sanatçı ve eser sahibinin bu
yayını engelleme açısından haklarının bulunmadığı, bu yayın
nedeniyle sadece radyo veya televizyon yayıncısının yayın
üzerinde inhisari nitelikte mali haklarının ihlalinin söz konusu
olacağı, bu durumda, müzik eserinin radyo veya televizyondan
yapılan yayınını umuma ileten işletmeci, sadece radyo veya
televizyon yayıncısının haklarını ihlal edebileceği, 5846 sayılı
Kanunun 80/1-C-3 madde – fıkrasında radyo ve televizyon
kuruluşlarının yayınlarına ilişkin olarak, umuma açık mahallerde
iletimin sağlanmasına izin verme veya yasaklama haklarına sahip
olduklarının belirtilmesi karşısında, bu kuruluşlarda yapılan
yayınlarla ilgili olarak hak sahipleri ile bu kuruluşlar arasında yetki
devri ve anlaşması yapılması gerektiği, hak sahipliği devri ve
bununla ilgili anlaşmanın yapılmaması halinde, hak sahiplerinin
ancak yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarından şikayetçi
olabileceği anlaşılmakla, şüphelinin bir müzik eserini,
televizyondan yapılan yayında, işletmesinde umumi mahalde
müşterilerine dinletmekten ibaret olan eyleminde, fonogram
yapımcısı ve icracı sanatçılar yönünden mali hakların ihlalinden
bahsedilemeyeceği ve atılı eylemin suç oluşturmadığı
anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde
görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,
07.05.2015 tarihinde oy birliği, karar verildi.
İNCELEME:
Umuma açık yerlerde TV üzerinden yayın yapan işletme sahibi,
eser haklarına sahip yapımcı tarafından şikayet edilmiş fakat, eser
haklarını aslında TV yayını yapan firmanın ihlal edebileceği. Kafe vb. gibi
halka açık yerde yayın yapan işletmenin ise o TV yayını yapan, kanalın
haklarını ihlal edebileceği belirtilmiştir.
Konuya örnek olarak, Digiturk (BeIN Sports)firmasının Türkiye
Süper Ligi yayınlarını umuma açık yerlerde kurumsal olmayan firmalar
yayınlamasında hak sahibi futbol külüplerin değil, yayıncı kuruluş olacaktır.
Hak ihlaline uğrayanda haliyle yayıncı kuruluş digiturk tür.
16
Yargıtay
11. HD.
2004/13221 E.
2005/11244 K.
DAVA: Taraflar arasında görülen davada ıstanbulFikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 08.06.2004
tarih ve 2002/495 – 2004/323 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz
dilekçesinin süresiiçinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyasıiçin Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından
düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler
okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,düşünüldü:
KARAR: Davacı vekili, müvekkilinin eser sahibi olduğu “Kötü Kedi şerafettin” isimli mizahi karakterin müvekkili
adına marka olarak tescili için müracaatta bulundukları sırada davalı şirket adına 2000/25600 sayılı marka ile
tescilli olduğunu öğrendiklerini ileri sürerek, haksız ve dayanaksız olan marka tescilinin iptali ile “Kötü Kedi
şerafettin” markasının müvekkili adına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının uzun yıllar boyunca müvekkili şirket çalışanı olduğunu,anılan karakter çizimlerinin
müvekkiline ait Leman ve L-Manyak isimli dergilerle yayınlandığını, davacının sadece müvekkili şirket ile
arasındaki hizmet ilişkisi nedeniyle verilen görevi yerine getirdiğini, söz konusu karakterin zaman zaman
müvekkili şirket talimatıyla başka kişilerce de çizildiğini, “Kötü Kedi şerafettin” isminin müvekkili şirketin uzun
yıllardan beri piyasaya sunduıu dergilerde kullanılarak tanıtıldığını ve ekonomik değer kazandırıldığını savunarak,
davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dava konusu tiplemenin FSEK.nun 4 ncü maddesi uyarınca esersayılacağı ve aynı yasanın 8 nci
maddesi gereıi meydana getiren davacının esersahibi olduğu,davacının hizmet akdinin ifası sırasında bu tiplemeyi
yaratmış olmasının onun aleyhine sonuç doğurmayacağı, yine mali hakların belli bir süre ile devrinin eser sahibi
olma vasfını değiştirmeyeceıi, mali hakların davalıda olduğu dönemde eserin davalıya ait dergide yayınlanmasının,
davalıya eseri marka olarak tescil ettirme hakkını vermeyeceıi gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı adına
oluşturulan 2000/25600 nolu markaya ilişkin mülkiyet kaydının terkinine ve davacı adına tesciline karar
verilmiştir.
1- Dava konusu 2000/25600 sayılı “KÖTÜ KEDİ ŞERO – ŞERAFETTıN kedi karikatürü şeklinden oluşan marka
16, 21, 25, 32, 33, 35 ve 42 nci sınıf mal ve hizmetler için davalı şirket adına tescil edilmiştir.
Davacı vekili, müvekkilinin 2000/25600 sayılı markayı oluşturan işarette yer alan “Kötü Kedi Şerafettin”
tiplemesinin yaratıcısı ve eser sahibi olduğunu öne sürerek, müvekkilinden izin alınmaksızın davalı tarafından Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı nezdinde tescil ettirilen markanın 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/5 nci
maddesindeki telif hakkı sahipliğine dayalı olarak hükümsüzlüğünü istemiştir.
Davalı vekili ise, müvekkilinin halen piyasada tanınan Leman ve L-Manyak dergilerinin yayıncısı olduğunu,
uyuşmazlık konusu tiplemenin müvekkili şirkette çalıştığı sırada kendisine verilen görev nedeniyle davacı
tarafından çiziminin gerçekleştirildiğini ve bu isim ve ibareyi öncelikli kullanım hakkının müvekkili şirkete ait
olup, piyasada tanıtılarak ekonomik değer kazandırılmak suretiyle marka hakkına sahip olduklarını savunmuştur.
Uyuşmazlığın çözümünde 5846 sayılı FSEK.nun ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun
Hükmünde Kararname hükümlerinin birlikte incelenmesi gerekmektedir.
Tarafların iddia ve savunmaları ile mahkemenin kabulü itibariyle, “tiplemenin” FSEK 4/1-8 nci bendinde yazılı
eser türlerinden “tipleme” olduğu, yine bu tiplemenin içinde yer aldığı çizimlerin de aynı yasanın 4/1-7 nci bendi
anlamında “karikatür eseri” olduğu hususlarında uyuımazlık bulunmamaktadır.
Söz konusu tiplemenin davalı şirketin yayımladığı mizah dergisinde davacı tarafından çizilen karikatür eserleri
köşesinin sürekli karakteri olarak yer alması nedeniyle; FSEK 8/1 nci maddesine göre yaratıcısı ve eser sahibinin
davacı olduğuna dair mahkemenin görüğü yerindedir. Bu durumun tespiti, hakimin hukuki bilgisi dahilinde olup
17
çözümü teknik bilgiyi gerektirmediğinden mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmamış olması bozma nedeni
sayılmamıştır.
Davalı şirketin davacı ile arasındaki hizmet akdine dayalı olarak çalıştıran sıfatıyla sahip olduğu haklara gelince;
Gerçekten de, FSEK.nun 18/2 nci maddesindeki, “aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi
anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar
bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır” hükmüne göre, davalı şirkette çalıştığı sırada davacı tarafından
çizimi yapılan karikatür eserleri üzerindeki mali hakların kullanım yetkisi davalıya aittir. Ancak, karikatür eserlerin
mali haklarının kullanım yetkisinin davalı şirkete ait olması; bu eserlerde yer alan ve “baskın karakter” olma
durumu arz eden belirli bir tipleme (çizgi karakter) üzerinde de mali hak sahibi olacağı sonucunu doğurmaz.
Taraflar arasındaki uyuımazlık , hizmet sözleşmesi uyarınca davacı tarafından çizilen ve davalıya ait dergide
yayımlanan karikatür eserlerin mali haklarının kullanımı ile ilgili olmayıp, bu eserlerin içinde yer alan ve baskın
karakterini oluşturan “Kötü Kedi Şerafettin” tiplemesinin davalı şirket tarafından marka olarak kullanıp
kullanılamayacağına ilişkindir.
Her somut uyuşmazlığın özellikleri göz önüne alınmak kaydıyla, bu tür tiplemelerin içinde yer aldıkları çizgi-
karikatür eserlerden bağımsız bir eser olma vasfına sahip olabilme ihtimali nedeniyle, koşulları oluştuğu taktirde,
eser sahibinin tipleme üzerinde ayrıca telif hakkı mevcuttur.
Yukarıda özetlenen kabule göre de, uyuımazlık konusu “Kötü Kedi Şerafettin” tiplemesi davacı tarafından
yaratılmış olup, yayımlandığı dergilerde yine davacı tarafından çizilen karikatür eserlerinde baskın karakter olarak
yer almak suretiyle FSEK’nun 4/1-8 nci bendi uyarınca bağımsız bir güzel sanat eseridir.
Anılan tiplemenin eser sahibi davacı olduğundan, onun izni alınmaksızın davalı şirket tarafından marka olarak
tescil ettirilmesi 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-5 nci bendine göre davacının telif hakkının ihlali
sonucunu doğurur.Davalı böyle bir iznin varlığını kanıtlayamamıştır. Söz konusu tiplemenin içinde yer aldığı
karikatürlerin zaman zaman başkaları tarafından çizilmiş olması davacı tarafından izin verildiği anlamına
gelmeyeceği gibi, davacının FSEK’nun 1/B ve 8/1 nci maddelerine göre oluşan eser sahipliğini de etkilemez.
Ayrıca, bu tiplemenin davalı tarafından yayımlanan dergiler yoluyla meşhur ve maruf hale getirilmesi de, dava
konusu markanın tescilli olduğu mal ve hizmetler üzerinde 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9 ve 14
ncü maddeleri anlamındaki bir markasal kullanım sayılamayacağından, davalıya aynı Kanun Hükmünde
Kararname’nin 8/3 ve 7/son maddeleri kapsamında öncelik ve kullanımla ayırt edicilik hakkı sağlamaz. Davalı
şirket dava konusu tiplemeyi davacıdan önce meydana getirdiğini ve davacıdan bağımsız olarak telif hakkı sahibi
olduğunu da kanıtlayamamıştır.
Açıklanan bu gerekçe itibariyle, mahkemece dava konusu markanın davalı şirket adına olan mülkiyet kaydının
terkinine (hükümsüzlüğüne) karar verilmesi isabetli olduğundan, davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında
kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Ancak, mahkemece 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-5 nci bendi yoluyla aynı Kanun Hükmünde
Kararname’nin 42 nci maddesi uyarınca dava konusu 2000/25600 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve kaydın
terkinine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken; davacının tescil talebi de yerinde görülerek aynı markanın
davacı adına tesciline hükmedilmiştir.
Oysa, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 42 nci maddesinde sayılan hükümsüzlük hallerinden birisinin
gerçekleşmesi halinde mahkemece yapılacak iş markanın hükümsüzlüğüne ve sicil kaydının terkinine karar
vermekten ibarettir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan bir kısım mal ve hizmetler yönünden oluşacakkısmi
hükümsüzlük hali ayrık olmak kaydıyla, koşullar oluştuğunda dava konusunu markanın hükümsüzlüğüne
hükmedilirken aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin 44 nci maddesine göre geçmişe etkili olarak hükümsüzlük
sonucu doıuran bir markanın davacı adına tesciline karar verilemez. Marka hakkının sicile tescil yöntemi Kanun
Hükmünde Kararname’nin 29 ila 39 ncu maddeleri ile düzenlenmiştir.
Bu kuralın bir istisnası Kanun Hükmünde Kararname’nin 17 nci maddesinde belirtilen marka sahibinin izni
olmadan onun ticari vekili veya temsilcisi adına marka tescil edilmesi halinde, ticari vekil veya temsilcinin haklı bir
gerekçesi yoksa,marka sahibinin söz konusu tescilin kendi lehine devredilmesini isteme yetkisidir. Dava konusu
olayda böyle bir durum da söz konusu olmadığına göre davacının tescil isteminin reddine karar verilmesi
gerekirken bu istemin de kabul edilmesi doıru görülmemiş olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan
yerinde görüldüğünden hükmün bu yönden bozulması gerekmiştir.
18
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin 2 nci bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
kararın 2. bentte yazılı nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde
temyiz edene iadesine, 18.11.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 15.12.2011 tarih
ve 2008/44-2011/201 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz
dilekçesinin süresiiçinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyasıiçin Tetkik Hakimi Sibel Demir Saldırım
tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm
belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkillerinin murisi A. M. İ.’in yapımcısı olduğu 11 adet sinema filminin davalı F…
Görüntü Sistemleri San. Tic. Ltd. Şti. tarafından mali haklarının hukuka aykırı şekilde kullanılmakta olduğunu,
FSEK’te 4630 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler kapsamında, 4110 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan
12.06.1995 tarihinden önce alenileşen ve “koruma süreleri” 20 yıl olan sinema filmlerinin ( sinema eserlerinin )
koruma sürelerinin ( 4630 Sayılı Kanun m.35 ile değişik ) Ek-2 madde gereği 70 yıla çıkarıldığını, FSEK’da
yapılan iş bu değişiklik ile 12.06.1995’ten önce yapılmış ( ilk defa tespit edilmiş, çekilmiş ve üretilmiş ) sinema
filmlerinin koruma sürelerinin 20 yıldan 70 yıla çıkarıldığını ve 4630 sayılı Kanun m.32 ile 5846 sayılı FSEK’nın
80. maddesi değiştirilip, sinema filmi ( sinema eseri ) yapımcılarına “Eser Sahibinin Haklarına Bağlantılı Haklar”
tanındığını, 4630 sayılı Kanun’un koruma sürelerini uzatmasıyla doğan ve oluşan tüm mali hakların, 4630 sayılı
Kanun’un yürürlük tarihi olan 03.03.2001 tarihi itibariyle filmlerin yapımcısı sıfatı ile eser ve hak sahibi olan A.
M. İ.’e ve veraseten davacılara ait haklar olduğunu,davaya konu filmlere ait tüm mali hakların müvekkillerine ait
bulunduğunun tespitine,dava konusu filmlerin kullanımının haksız olduğunun tespitine,tecavüzün men’i ve ref’ine
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin Yedi Kocalı, İsmet Bu Ne Kısmet, Şehvet Uçurumu, İntikam Kadını, Memnu Meyva-
Budala isimli filmlerin eser sahibi olduğunu, müvekkilinin üçüncü kişilerle yapığı sözleşmeler gereğince filmlerin
mülkiyetini de kazandığını, müvekkilinin Kültür Bakanlığı nezdinde eser sahibi olarak tescil edildiğini, 20 yıllık
koruma süresinin dolduğunu, FSEK 19. hükmü gereğince mirasçıların kullanma hakkının olamayacağı, 5846 sayılı
Kanun’a 2001 yılında 4630 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik ile eklenen Ek 2. maddenin Anayasaya aykırı
olduğunu,hak sahibi oldukları kabul edilse bile, davacıların 2001 yılındaki düzenlemenin üzerinden 7 yıl geçtikten
sonra dava açmalarının iyi niyetle bağdaşmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve düzenlenen 2.bilirkişi raporuna göre, asıl dava yönünden
davacıların davasının adı geçen 7 adet film yönünden kısmen kabulü ile adı geçen 7 adet filmin tüm mali haklarının
ve bağlantılı haklarının Ali Müfit İlkiz’e veraseten yasal mirasçıları olan davacılara ait olduğunun tespiti ile
davalının bu filmlere yönelik mevcut ve muhtemel tecavüzlerinin önlenmesine, bunların dışında kalan davaya konu
diğer filmler yönünden dosya kapsamına göre davacılara aidiyeti yönünde yeterli delil bulunmadığından reddine
karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyasıiçerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp,
değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının
reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince, dosyada mevcut Türk Filmleri Sözlüğü’nde ve bunu doğrulayan
Sesam kayıtlarında mahkemece reddedilen “Sokakta Kan Vardı”, “Çoban”, “Bizim Fıstıklar” ve “Çıldırtan
Dudaklar” isimli sinema eserlerinin yapımcısının davacıların murisi olduğu bildirilmiştir. Bu durumda 5846 sayılı
FSEK’nın 11. maddesi uyarınca eser sahipliğine ilişkin karinenin davacıların murisi A. M. İ. lehine oluşup
oluşmadığı hususunun mahkemece tartışılmadan, bu filmler bakımından iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle,
davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, kararın davacılar
yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan sebeplerle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 )
nolu bentte açıklanan sebeplerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacılar yararına
BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 03,15 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına,
ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz eden davacılara iadesine, 04.07.2013 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi.
19
İNCELEME:
20
Yargıtay 11. HD. 2010/16404 E. 2012/9213 K.
ÖZETİ: 5846 sayılı FSEK’na göre icracı sanatçıların manevi hakları, icralarının sahibi olarak tanıtılmak ve
icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesinin ve bozulmasının önlenmesini talep etmektir.
Somut uyuşmazlıkta, davacıların murisinin icracı sanatçıolarak yer aldığı dava konusu filmlerin temsili esnasında
yukarıda belirtilen manevi haklarının ihlal edildiği hususu kanıtlanamadığı gibi söz konusu temsillerin BK
anlamında kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan da sözedilemeyeceği halde yazılı gerekçeyle davacılar yararına
manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25/05/2010 tarih
ve 2006/521-2010/100 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin
süresiiçinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyasıiçin Tetkik Hakimi Erol Kaplan tarafından düzenlenen
rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup,
incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkillerinin mirasçısı oldukları K.S.’ın icracı sanatçısıfatıyla oynadığı “Düttürü
Dünya” ve “Yoksul” isimli sinema eserlerinin salt sinemada gösterime ilişkin haklarının davalı yapımcıya
devredildiğini, buna rağmen söz konusu eserlerin izinsiz olarak televizyon kanallarına satıldığını, bu eserlerin
televizyonlarda yayınlanmasının müvekkillerinin maddi ve manevi haklarını ihlal ettiğini, davalının haksız kazanç
sağladığını ileri sürerek, 15.000 TL manevi, 2.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir
Davalı vekili, oyuncu K.S. ile müvekkili arasında yapılan sözlü anlaşma uyarınca söz konusu filmlerin tüm
haklarının yapımcı olarak müvekkiline devredildiğini, filmlerin yayınlanması hakkı münhasıran müvekkiline ait
olduğundan, müvekkilinin bu filmleri televizyonlara vererek ticari kazanç sağlamasının doğal bulunduğunu
savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu filmlerin 1985 ve 1988 yıllarında
çekildiği, o tarihte yürürlükte olan 5846 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca sinema eserinin sahibinin onu imal
ettiren yapımcı olduğu,bütün hakların da yapımcıya ait bulunduğu, dolayısıyla o tarihte davacılar murisinin
oyunculuğundan dolayıFSEK kapsamında korunan haklarının bulunmadığı, ancak 4630 sayılı Kanun’la,
yapımcının bir film üzerindeki hakları kullanmasının icracı sanatçının iznini almasına bağlı kılındığı, dava konusu
filmin yapım yılından sonra yürürlüğe giren 80. madde hükümleri ile filmde rol alan icracı sanatçılara eser
sahibinin hakları ile bağlantılı haklar tanındığı, ayrıca gerek ek madde ve gerekse geçici maddelerde sinema
eserlerinin hak sahipliği dışındaki hükümlerin zaman sınırlaması getirilmeden Türkiye’de üretilmiş bütün eserve
icralara uygulanacağı öngörüldüğü,davaya konu eserlerin yalnızca sinemada gösterim hakkının devredildiğinin
uyuşmazlık konusu olmadığı, bu durumda taraflar arasındaki devir sözleşmesine aykırı olarak adı geçen eserlerin,
tv ve diğer alanlarda da izinsiz kullanımı nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteme koşullarının oluştuğu
gerekçesiyle 2.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile
birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı temyiz etmiştir.
1- Dava dosyasıiçerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp,
değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bent kapsamı
dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak, 5846 sayılı FSEK’nun 80/1-A(1) fıkrasına göre icracı sanatçıların manevi hakları, icralarının sahibi
olarak tanıtılmak ve icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesinin ve bozulmasının
önlenmesini talep etmektir. Somut uyuşmazlıkta, davacıların murisinin icracı sanatçı(başrol oyuncusu)olarak yer
aldığı dava konusu filmlerin temsili esnasında yukarıda belirtilen manevi haklarının ihlal edildiği hususu
kanıtlanamadığı gibi söz konusu temsillerin BK’nun 49. maddesi anlamında kişilik haklarına saldırı
oluşturduğundan da sözedilemeyeceği halde yazılı gerekçeyle davacılar yararına manevi tazminata hükmedilmesi
doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte
açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği
temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 29.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
21
İNCELEME:
Yargıtay 11. HD. 2007/10504 E. 2009/5482 K.Yerel Mahkeme, maddi – manevi tazminat açısından davayı kabul
etmiştir.
Yargıtay, “Dava konusu web sitesinin yaratıcısı davacı şirketin çalıştırdığı gerçek kişiler olduğundan 5846 sayılı
FSEK 1/B-(b) bendi 8. maddesi uyarınca eser sahibi onu meydana getiren gerçek kişiler olup tüzel kişiliğe haiz
davacı şirketin eser sahibi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Aynı yasanın 13. vd. uyarınca bir eserüzerinde
mali ve manevi haklar eser sahibine aittir. Davacı şirket ise, 5846 sayılı FSEK 18. maddesi uyarınca adam
çalıştıran sıfatıyla kanundan kaynaklanan eser üzerinde mali hakları kullanma yetkisine sahip olup, manevi haklar
ise eseri meydana getiren gerçek kişiler tarafından kullanılabilir. O halde somut uyuşmazlıkta davacı şirketin
manevi haklarının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceğinden manevi tazminat talebinin reddi gerekir.” Şeklinde
hüküm kurmuştur.
İNCELEME:
Olay: Davacı yaratıcısı olduğu web sitesi içeriğinin izinsiz olarak aynen kopyalanmak suretiyle davalı tarafından
yayınlandığı gerekçesiyle maddi – manevi tazminat davasıaçmıştır.
Yargıtay 11. HD. 2005/14824 E. 2007/3033K.Yerel Mahkeme, davacının kitabı sadece redakte ettiği ve eser sahibi
olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Yargıtay, “Bir kitabın yayına hazırlanmasında sadece redaksiyon yani düzenleme görevi, bir eserin vücuda
getirilmesinde yapılan teknik hizmetler veya teferruata ait yardımlar kapsamında olup, bu hizmeti veren kişiye
birlikte eser sahibi hakkı tanımaz.” Diyerek hükmü onamıştır.
Olay: Davacı müsveddesini hazırladığı yemek tarihlerinin davalı tarafından kitap haline getirildiği gerekçesiyle
dava açmıştır.
Yargıtay 11. HD. 2011/7296 E. 2011/7174 K.Yerel Mahkeme davalılardan biri hakkında davayıreddederken diğeri
hakkında davayı kısmen kabul edilmiştir.
Yargıtay da “Birden fazla kimsenin iştiraki ile vücuda getirilen eserayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa,eserin sahibi
onu vücuda getirenlerin birliği olduğundan elde edilen gelirlerin paylaşılması gerekir.” açıklamasıyla hükmü
onamıştır.
İNCELEME:
22
Olay: Davacı dava konusu projedeki tüm hakları devraldığından davalıların anlaşmaya uygun davranmadığı ve
gelirlerin paylaşılmadığı gerekçesiyle davayı açmıştır.
Yargıtay 11. HD. 2011/1302 E. 2012/9233 K.Yerel Mahkeme, davayıkısmen kabul etmiştir.
Yargıtay, “Davalı şirketin eserbirliği mahiyetinde eserleri meydana getiren davacının da aralarında bulunduğu
yazarları bu amaçla bir araya getirdiğinden eserlerin mali haklarının kullanılma yetkisine sahip olduğu,bu nedenle
kendisine karşı açılan anılan eserlerin izinsiz çoğaltılıp yayıldığı iddiasıyla FSEK 68. maddesine dayalı telif
tazminatı istemli davanın reddedilmesi gerektiği” gerekçesiyle kararı onamıştır.
Olay: Davacı yayınlanan eserlerden dolayı telif hakkı alamadığı, haksız çoğaltma vs. gerekçeleriyle dava açmıştır.
İNCELEME:
Yargıtay 11. HD. 2003/7070 E. 2004/1799 K.Yerel Mahkeme, davayıkabul etmiştir.
Yargıtay, “FSEK 11. maddedeki karine gereğince davacıların murisinin eser sahibi olduğu hususu kesinleştiği ve
dava konusu olayda davacıların murisine ait şiirin üç dizesinden birisinin davalının eserinde aynen yer aldığı,
diğerlerinin ise mealen (anlamca) iktibas olunduğuna göre eser sahibinin maddi ve manevi haklarına tecavüz
eylemi gerçekleşmiştir.” diyerek hükmü onaylamıştır.
Olay: Halk ozanı mirasçıları olan davacılar davalıya ait müzik kasetindeki şiire ait bazı mısraların aynen alındığı
iddiasıyla dava açmıştır.
Yargıtay 11. HD. 2006/3941 E. 2007/12259 K.Yerel Mahkeme, inandırıcı olmayan davacı beyanları gerekçesiyle
kanıtlanamayan davayı reddetmiştir.
Yargıtay, “FSEK 8 ve 11. Maddelerindeki düzenlemeler itibariyle esersahipliği karinesinin aksini iddia eden
tarafça kanıtlanması gerekir.” açıklamasıyla hükmü onamıştır.
İNCELEME:
23
Yargıtay 11. HD. 2007/5265 E. 2007/9282 K.Yerel Mahkeme, davalının tescil başvurusundan davanın açıldığı
tarih arasında bir yıllık zamanaşımın dolduğu ve güfte ile bestenin farklı olduğu gerekçeleriyle davayıreddetmiştir.
Yargıtay ise özetle “Hukukumuzda, patent, marka ve tasarımdan farklı olarak fikir ve sanat eserleri bakımından
tescil ilkesi kabul edilmemiştir. Eserin meydana getirilmesi maddi bir fiildir. Eserin meydana getirilmesiyle birlikte
hak da kendiliğinden doğar. Hakkın doğumu için kamuya sunmak veya tescil gibi herhangi bir eylem veya işleme
gerek yoktur. (m.20/1) Eser sahipliğinin belirlenmesinde ispat kolaylığını amaçlayan 13/3. madde hükmü eser
üzerindeki hakların kazanımı bakımından bir kamusal tasarrufa bağlamak düşüncesiyle kaleme alınmamıştır. Kayıt
ve tescil ile hak ihdası etmek amacı güdülmemiş, aksine, bunun mali ve manevi hakların ihlalini önlemeye yönelik
olduğu açıkça anlaşılmaktadır.” Diyerek somut olay açısından eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle kararı
bozmuştur.
Olay: Ses sanatçısıolan davacı “belli belli” adlı şiirin izinsiz olarak bestelenerek davalılardan L.D. tarafından
“küstüm” adlı kasete “söz-müzik L.D.” ibaresiyle konulduğu, diğer davalının da izinsiz olarak çoğaltıp piyasaya
sürdüğü gerekçesiyle davayı açmıştır.
İNCELEME:
24
T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/8996 K. 2010/757 T. 25.1.2010
ÖZET : Dava, FSEK.nundan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile tecavüz
oluşturan eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. FSEK.nun 68/1.fıkrasındaki eser
sahibinin “uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir” şeklindeki düzenleme, eser sahibinin mali haklarına
tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda esersahibine
tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun’da eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı
fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir.
Mahkeme seçilen talebi değiştiremez. O halde, davacının FSEK.nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına
hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekir.
MALİ HAKLARA TECAVÜZ OLUŞTURAN EYLEMLERİN TESPİTİ ( Kanun’da Eser Sahibine Tanınan Rayiç
Bedelin Üç Katı Fazlasına Kadar İsteyebilme Seçeneklerinden Herhangi Birisini Kullanma Yetkisi Eser Sahibi
Olan Davacıya Ait Olduğu )
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Mali Haklara Tecavüz Oluşturan Eylemlerin Tespiti – Kanun’da Eser
Sahibine Tanınan Rayiç Bedelin Üç Katı Fazlasına Kadar İsteyebilme Seçeneklerinden Herhangi Birisini Kullanma
Yetkisi Eser Sahibi Olan Davacıya Ait Olduğu )
RAYİÇ BEDEL ( Mali Haklara Tecavüz Oluşturan Eylemlerin Tespiti ve Tazminat İstemi – Kanun’da Eser
Sahibine Tanınan Rayiç Bedelin Üç Katı Fazlasına Kadar İsteyebilme Seçeneklerinden Herhangi Birisini Kullanma
Yetkisi Eser Sahibi Olan Davacıya Ait Olduğu )
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen
25/12/2007 tarih ve 2006/311-2007/354 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve
temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyasıiçin Tetkik Hakimi Sultan Gümüş
Başaran tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları
ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının sinema filmleri, fotoğraf, video vb. üretimi, ithalatı ve bunlara ilişkin salon ve
sair tesisler kurup işlettiğini, müvekkilinin 2001 yılının sonlarından itibaren davalının adını ve faaliyetlerini temsil
edecek logonun tasarımı ve kurumsal kimlik çalışması yaptığını, 2002 yılı sonuna kadar sözleşme olmadan reklam
ajansı olarak davalıya hizmet verdiğini, 15.09.2003 tarihinde reklam sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşme uyarınca
davalının reklam ve tanıtım çalışmalarının müvekkili tarafından yapıldığını, sözleşmenin davalı tarafından
06.08.2004 tarihinde haksız olarak feshedildiğini, ancak bu fesihten sonra müvekkilinin çalışmaları sonucu ortaya
konulan desen,isim, işaret, renk ve resimler, davalının adı ile özdeşleşen grafik eser fotografik eser ve sair eser
niteliğindeki tasarımların davalı tarafından kullanılmaya devam edildiğini, sözleşmenin 2. maddesindeki “bedeli
reklam veren ( AFM ) tarafından ödenmiş olan tüm yaratıcı çalışmaların telif, tasarruf ve sair her türlü fikri
mülkiyet hakkı T.T.’ye aittir” hükmüne göre bu çalışmalardan doğan tüm haklarının müvekkiline ait olduğunu,
müvekkilinin yapmış olduğu çalışmaların davalının tanınmışlığına hizmet ettiğini, davalının bu çalışmalar sonucu
gelirini arttırdığını, müvekkilinin eser sahibi olduğunu ileri sürerek, davalının fikri mülkiyeti müvekkiline ait
haklarına tecavüzün tespiti ile önlenmesini, FSEK.nun 68/1. maddesi uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin ve 3
katı tazminatın şimdilik 95.000 YTL’nin ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, müvekkilinin manevi zararının
tazminini için 2.500,00 YTL manevi tazminatın ve sözleşmenin feshinden sonra ödenmemiş olan bakiye aylık
hizmet bedeli ile işlemiş faizinin toplamı 1.800 ABD dolarının ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş
ıslahla rayice göre tespit edilen 173,283,00 YTL’nin FSEK.nun 68. maddesi uyarınca 3 katı olan 519.849,00
YTL’nin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, telif hakkına konu olan bir eserden bahsedilemeyeceğini,
davacının yaptığı poster,bez afiş, kolon giydirmeleri, afişler, gazete ilanları, ışıklı pano,tabela, pano vb
çalışmaların reklam ve tanıtım amaçlı olduğunu, davacının herhangi bir özgün çalışmasının bulunmadığını,
müvekkilinin sözleşme süresince yükümlülüklerinin yerine getirdiğini, davacının yaptığı çalışmaların AFM
markası kurumsal kimlik çalışması adı altında yapacağı çalışmalar listesinde yer aldığını ve bu çalışmaların
bedelinin ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki 15.9.2003 tarihli
sözleşmenin 2. maddesiyle “reklam veren tarafından bedeli ödenmiş olan tüm yaratıcı çalışmaların fikri mülkiyet
25
haklarının davacıya ait olduğunun kabul edildiği”, sözleşmenin 31.07.2004 tarihinden itibaren feshedildiği,
davacının bu sözleşme kapsamında ve gerekse sözleşme öncesi dönem tasarım ve çalışmalarının davalı tarafından
sözleşme sonrasında da kullanılmaya devam edildiği, dosyaya ibraz edilen internet çıktıları, broşür, katalog ve
diğer delillerden bu çalışmaların davalıya ait AFM sinemalarında ve daha sonra açılan diğer sinema salonlarında,
web sitesive tanıtımında kullanıldığının anlaşıldığı, çalışmaların grafik tasarım ve görsel çalışmalardan oluştuğu,
bilirkişi raporunda tüm çalışmaların eser niteliğinde olduğu ve mahkemece bizzat yapılan değerlendirmede de bu
tasarım ve çalışmaların özgün ve orijinal olduğu kanaatine varıldığı, sözleşmenin bitiminden sonra bu çalışmaların
izinsiz kullanımının davacının telif haklarına tecavüz oluşturduğu,izinsiz kullanım nedeniyle sözleşme yapılması
halinde talep edilebilecek bedelin Reklamcılar Derneği’nin 2003/2 dönemine yönelik fiyat listesi de esas alınarak
toplam değerinin 173.283 YTL olarak hesaplandığı, davacı vekili ıslahla bunun 3 katı olan 519.849,00 YTL talep
etmişse de kullanım alanı, süresidikkate alınarak FSEK.nun 68. maddesi uyarınca bunun bir misli artışla hüküm
altına alınmasının hakkaniyete daha uygun olduğu gerekçesiyle 173.283,00 YTL’nin FSEK.nun 68. maddesi
uyarınca takdiren bir misli alınarak 346.566,00 YTL’nin 13.04.2006 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari
faiziyle ve 2.500,00 YTL manevi tazminatın en yüksek ticari faiziyle davalıdan tahsiline, FSEK.nun 68. maddesine
göre hüküm kurulduğundan diğer taleplerin ve fazlaya ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyasıiçerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp,
değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm
temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, FSEK.nundan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile tecavüz oluşturan
eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı vekili, dava dilekçesi ile tazminat
istemini FSEK.nun 68/1.fıkrasına dayandırmıştır. FSEK.nun 68/1.fıkrasına göre ” Eseri, icrayı, fonogramı veya
yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan,
temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış
hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit
edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”. Mahkemece, ” izinsiz kullanım nedeniyle sözleşme
yapılması halinde talep edilebilecek bedelin Reklamcılar Derneği’nin 2003/2 dönemine yönelik fiyat listesi de esas
alınarak toplam değerinin 173.283 YTL olarak hesaplandığı, davacı vekili ıslahla bunun 3 katı olan 519.849,00
YTL talep etmişse de kullanım alanı, süresi dikkate alınarak FSEK.nun 68. maddesi uyarınca bunun bir misli
artışla hüküm altına alınmasının hakkaniyete daha uygun olduğu gerekçesiyle 173.283,00 YTL’nin FSEK.nun 68.
maddesi uyarınca takdiren bir misli alınarak 346.566,00 YTL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar
verilmiştir.
Ancak, FSEK.nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin “uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir” şeklindeki
düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden
istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun’da
eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma
yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkeme seçilen talebi değiştiremez ( Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet
Hukuku, Üçüncü Bası, S.300 ). O halde, davacının FSEK.nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına
hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına
hükmedilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Kabule göre de bakiye eksik harcın davacıdan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı
gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine; ( 2 ) ve
( 3 ) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına
BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, aşağıda yazılı bakiye
16.022.50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 25.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.
İNCELEME:
26
27
Özet:
Ancak, FSEK'nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin "uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir" şeklindeki
düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden
istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun'da eser
sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma
yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkeme seçilen talebi değiştiremez (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet
Hukuku, Üçüncü Bası, S.300). O halde, davacının FSEK'nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına
hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına
hükmedilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
İNCELEME:
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas No:2011/324
Karar No:2011/400
K. Tarihi:08.06.2011
Taraflar arasındaki “FSEK’nundan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile
tecavüz oluşturan eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda;İstanbul1. Fikri ve Sınai Hakar Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.12.2007
gün ve 2006/311 E.-2007/354 K. sayılı kararın incelenmesi davalı ve davacı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,
25.01.2010 gün ve 2008/8996 E.-2010/757 K. sayılı ilamı ile;
(... Davacı vekili, davalının sinema filmleri, fotoğraf, video vb. üretimi, ithalatı ve bunlara ilişkin salon ve sair
tesisler kurup işlettiğini, müvekkilinin 2001 yılının sonlarından itibaren davalının adını ve faaliyetlerini temsil
edecek logonun tasarımı ve kurumsal kimlik çalışması yaptığını, 2002 yılı sonuna kadar sözleşme olmadan reklam
ajansı olarak davalıya hizmet verdiğini, 15.09.2003 tarihinde reklam sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşme uyarınca
davalının reklam ve tanıtım çalışmalarının müvekkili tarafından yapıldığını, sözleşmenin davalı tarafından
06.08.2004 tarihinde haksız olarak feshedildiğini, ancak bu fesihten sonra müvekkilinin çalışmaları sonucu ortaya
konulan desen,isim, işaret, renk ve resimler, davalının adı ile özdeşleşen grafik eser fotografik eser ve sair eser
28
niteliğindeki tasarımların davalı tarafından kullanılmaya devam edildiğini, sözleşmenin 2. maddesindeki “bedeli
reklam veren(AFM) tarafından ödenmiş olan tüm yaratıcı çalışmaların telif, tasarruf ve sair her türlü fikri Mülkiyet
hakkı T.T.’ye aittir” hükmüne göre bu çalışmalardan doğan tüm haklarının müvekkiline ait olduğunu,müvekkilinin
yapmış olduğu çalışmaların davalının tanınmışlığına hizmet ettiğini, davalının bu çalışmalar sonucu gelirini
arttırdığını, müvekkilinin eser sahibi olduğunu ileri sürerek, davalının fikri mülkiyeti müvekkiline ait haklarına
tecavüzün tespiti ile önlenmesini, FSEK’nun 68/1. maddesi uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin ve 3 katı
tazminatın şimdilik 95.000 YTL’nin ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, müvekkilinin manevi zararının
tazminini için 2.500,00 YTL manevi tazminatın ve sözleşmenin feshinden sonra ödenmemiş olan bakiye aylık
hizmet bedeli ile işlemiş faizinin toplamı 1.800 ABD dolarının ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş
ıslahla rayice göre tespit edilen 173,283,00 YTL’nin FSEK’nun 68. maddesi uyarınca 3 katı olan 519.849,00
YTL’nin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, telif hakkına konu olan bir eserden bahsedilemeyeceğini,
davacının yaptığı poster,bez afiş, kolon giydirmeleri, afişler, gazete ilanları, ışıklı pano,tabela, pano vb
çalışmaların reklam ve tanıtım amaçlı olduğunu, davacının herhangi bir özgün çalışmasının bulunmadığını,
müvekkilinin sözleşme süresince yükümlülüklerinin yerine getirdiğini, davacının yaptığı çalışmaların AFM
markası kurumsal kimlik çalışması adı altında yapacağı çalışmalar listesinde yer aldığını ve bu çalışmaların
bedelinin ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki 15.9.2003 tarihli
sözleşmenin 2. maddesiyle “reklam veren tarafından bedeli ödenmiş olan tüm yaratıcı çalışmaların fikri mülkiyet
haklarının davacıya ait olduğunun kabul edildiği”, sözleşmenin 31.07.2004 tarihinden itibaren feshedildiği,
davacının bu sözleşme kapsamında ve gerekse sözleşme öncesi dönem tasarım ve çalışmalarının davalı tarafından
sözleşme sonrasında da kullanılmaya devam edildiği, dosyaya ibraz edilen internet çıktıları, broşür, katalog ve
diğer delillerden bu çalışmaların davalıya ait AFM sinemalarında ve daha sonra açılan diğer sinema salonlarında,
web sitesive tanıtımında kullanıldığının anlaşıldığı, çalışmaların grafik tasarım ve görsel çalışmalardan oluştuğu,
bilirkişi raporunda tüm çalışmaların eser niteliğinde olduğu ve mahkemece bizzat yapılan değerlendirmede de bu
tasarım ve çalışmaların özgün ve orijinal olduğu kanaatine varıldığı, sözleşmenin bitiminden sonra bu çalışmaların
izinsiz kullanımının davacının telif haklarına tecavüz oluşturduğu,izinsiz kullanım nedeniyle sözleşme yapılması
halinde talep edilebilecek bedelin Reklamcılar Derneği’nin 2003/2 dönemine yönelik fiyat listesi de esas alınarak
toplam değerinin 173.283 YTL olarak hesaplandığı, davacı vekili ıslahla bunun 3 katı olan 519.849,00 YTL talep
etmişse de kullanım alanı, süresidikkate alınarak FSEK’nun 68. maddesi uyarınca bunun bir misli artışla hüküm
altına alınmasının hakaniyete daha uygun olduğu gerekçesiyle 173.283,00 YTL’nin FSEK’nun 68. maddesi
uyarınca takdiren bir misli alınarak 346.566,00 YTL’nin 13.04.2006 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari
faiziyle ve 2.500,00 YTL manevi tazminatın en yüksek ticari faiziyle davalıdan tahsiline, FSEK’nun 68. maddesine
göre hüküm kurulduğundan diğer taleplerin ve fazlaya ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava dosyasıiçerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp,
değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm
temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, FSEK’nundan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile tecavüz oluşturan
eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı vekili, dava dilekçesi ile tazminat
istemini FSEK'nun 68/1.fıkrasına dayandırmıştır. FSEK'nun 68/1.fıkrasına göre " Eseri, icrayı, fonogramı veya
yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan,
temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış
hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit
edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”. Mahkemece, " izinsiz kullanım nedeniyle sözleşme
29
yapılması halinde talep edilebilecek bedelin Reklamcılar Derneği’nin 2003/2 dönemine yönelik fiyat listesi de esas
alınarak toplam değerinin 173.283 YTL olarak hesaplandığı, davacı vekili ıslahla bunun 3 katı olan 519.849,00
YTL talep etmişse de kullanım alanı, süresi dikkate alınarak FSEK’nun 68. maddesi uyarınca bunun bir misli
artışla hüküm altına alınmasının hakaniyete daha uygun olduğu gerekçesiyle 173.283,00 YTL’nin FSEK’nun 68.
maddesi uyarınca takdiren bir misli alınarak 346.566,00 YTL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar
verilmiştir.
Ancak, FSEK'nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin "uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir" şeklindeki
düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden
istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun'da eser
sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma
yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkeme seçilen talebi değiştiremez (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet
Hukuku, Üçüncü Bası, S.300). O halde, davacının FSEK'nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına
hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına
hükmedilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Kabule göre de bakiye eksik harcın davacıdan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı
gerektirmiştir...)
gerekçesiyle yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile (2) ve
(3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki
kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin
tespiti, men’i ile tecavüz oluşturan eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, davalı tarafından yapılan çalışmaların davalıya ait AFM sinemalarında ve daha sonra açılan
diğer sinema salonlarında web sitesi ve tanıtımında kullanıldığı, çalışmaların eser niteliğinde olduğu,sözleşmenin
bitiminden sonra izinsiz kullanımının davacının telif haklarına tecavüz oluşturacağı, bilirkişi raporunda sözleşme
yapılması halinde talep edilebilecek bedelin 173.283 TL olarak belirlendiği, davacı vekilinin ıslahla bunun 3 katı
olan 519 849,00 TL talep etmiş ise de kullanım alanı ve süresidikkate alınarak FSEK 68. maddesi gereğince bunun
bir misli artışla hüküm altına alınmasının hakkaniyete daha uygun bulunarak 346.566,00 YTL ile 2.500 YTL.
manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Yüksek Özel Dairece, FSEK'nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin "uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını
isteyebilir" şeklindeki düzenlemenin eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç
katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisi olduğu,
mahkemece seçilen talebin değiştirilemeyeceği, bu durumda davacının FSEK'nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç
bedelin üç katına hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı
gerekçelerle iki katına hükmedilmesinin doğru görülmediğine işaretle davacı yararına bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçe yanında, ilk hükümde yer almayan, dairece de değerlendirilmeyen Türk Medeni
Kanunu'nun 2. maddesi ile Borçlar Kanununun 43. maddesine göre değerlendirme yapılıp; bu çerçevede direnme
olarak adlandırılan karar verilmiştir.
30
Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; FSEK'in 68/1. fıkrası gereğince mali hakları
tecavüze uğrayan hak sahipleri tarafından talep edilen rayiç bedelin üç kat fazlasına ilişkin tazminatın mahkemece
takdir hakkı kullanılarak indirilmek suretiyle serbestçe tayin edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Ancak, mahkemenin ilk kararı, bozma ve direnme olarak adlandırılan kararlar itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca
esasa ilişkin bu uyuşmazlık incelenmeden, öncelikle temyize konu hükmün direnme niteliğinde olup olmadığı,
temyiz inceleme görevinin Hukuk Genel Kurulunun görev alanına girip girmediği hususu ön sorun olarak ele
alınmış; tartışılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni
herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre
genişletebilirse de değiştirmemelidir (HUMK.429 mad.).
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek karar
vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Yukarıda anlatılan olayların gelişimine göre, yerel mahkemece, ilk kararda direnildiği belirtilmiş ise de; ilk kararda
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 68/1. maddesi hükmü gereğince davacı tarafından talep edilen rayiç
bedelin üç kat fazlasına ilişkin tazminatın eser niteliğindeki çalışmaların kullanım alanı ve süresi gözetilerek
indirime gidilmiş iken bozma kararından sonra bu gerekçeden farklı olarak “818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 43.
maddesiyle hakimin hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın biçimini ve şumulünün derecesini
tayin edeceğinin öngörüldüğü,maddede "tayin eder" ibaresi kullanıldığından, bu değerlendirmenin hakim için bir
zorunluluk olduğu, söz konusu hükmün Borçlar Kanununun genel hükümleri arasında yer aldığından, tüm borç
ilişkileri ile haksız fiil ve sebepsizzenginleşme davalarının tamamında uygulanacağı, dolayısıyla da belirtilen
hüküm nedeniyle 68. Madde gereğince talep edilen artış oranının makul olup olmadığı ve hakkaniyete uygun olup
olmadığı veya keyfi olup olmadığının hakim tarafından kontrol edilmesi gerektiği,hükmolunan artış oranı
hakkaniyet ve adalete ve gerek 5846 sayılı yasanın 68/1. maddesi ve gerekse Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi
ile Borçlar Kanunu'nun 43. maddesinin amacına uygun olduğu” gerekçesiyle direnme olarak adlandırılan karar
verilmiştir.
Bu durumda, temyize konu karar, gerçekte Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında
direnme kararı niteliğinde olmayıp, Özel Daire bozmasına konu önceki karardan farklı gerekçeye dayalı, yeni bir
hüküm niteliğindedir.
Yerel Mahkemenin bu yeni hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi görevi ise, Hukuk Genel Kurulu’na
değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi
için dosyanın 11.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 08.06.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İNCELEME:
Bilişim Hukuku - Fikir Sanat Eserleri Kanunu Yargıtay Kararları Değerlendirme
Bilişim Hukuku - Fikir Sanat Eserleri Kanunu Yargıtay Kararları Değerlendirme

More Related Content

What's hot

Cetinkaya, M.Y. & Oter, Z. 2015 eitoc 2015-Vol.1 (Sustainable Cultural Herit...
Cetinkaya, M.Y. & Oter, Z. 2015 eitoc 2015-Vol.1  (Sustainable Cultural Herit...Cetinkaya, M.Y. & Oter, Z. 2015 eitoc 2015-Vol.1  (Sustainable Cultural Herit...
Cetinkaya, M.Y. & Oter, Z. 2015 eitoc 2015-Vol.1 (Sustainable Cultural Herit...
Zafer OTER
 
Curriculum Orientation and reform in Pakistan
Curriculum Orientation and reform in PakistanCurriculum Orientation and reform in Pakistan
Curriculum Orientation and reform in Pakistan
ShahzaibAli121
 
Background to curriculum design
Background to curriculum designBackground to curriculum design
Background to curriculum design
Agueda Castillo Sanchez
 
Building services systems in sri lanka ac
Building services systems in sri lanka acBuilding services systems in sri lanka ac
Building services systems in sri lanka ac
Arunali Dhelika
 
Cystic fibrosis presentation
Cystic fibrosis presentationCystic fibrosis presentation
Cystic fibrosis presentation
joeyprince
 
Thermal comfort
Thermal comfortThermal comfort
Thermal comfort
Jasmine John
 
Gerlach & ely modeli̇
Gerlach & ely modeli̇Gerlach & ely modeli̇
Gerlach & ely modeli̇Yakup Ekici
 
Curriculum foundations and components
Curriculum foundations and componentsCurriculum foundations and components
Curriculum foundations and components
Usman Public School System
 
Curriculum design and models
Curriculum design and modelsCurriculum design and models
Curriculum design and models
alkhaizar
 

What's hot (9)

Cetinkaya, M.Y. & Oter, Z. 2015 eitoc 2015-Vol.1 (Sustainable Cultural Herit...
Cetinkaya, M.Y. & Oter, Z. 2015 eitoc 2015-Vol.1  (Sustainable Cultural Herit...Cetinkaya, M.Y. & Oter, Z. 2015 eitoc 2015-Vol.1  (Sustainable Cultural Herit...
Cetinkaya, M.Y. & Oter, Z. 2015 eitoc 2015-Vol.1 (Sustainable Cultural Herit...
 
Curriculum Orientation and reform in Pakistan
Curriculum Orientation and reform in PakistanCurriculum Orientation and reform in Pakistan
Curriculum Orientation and reform in Pakistan
 
Background to curriculum design
Background to curriculum designBackground to curriculum design
Background to curriculum design
 
Building services systems in sri lanka ac
Building services systems in sri lanka acBuilding services systems in sri lanka ac
Building services systems in sri lanka ac
 
Cystic fibrosis presentation
Cystic fibrosis presentationCystic fibrosis presentation
Cystic fibrosis presentation
 
Thermal comfort
Thermal comfortThermal comfort
Thermal comfort
 
Gerlach & ely modeli̇
Gerlach & ely modeli̇Gerlach & ely modeli̇
Gerlach & ely modeli̇
 
Curriculum foundations and components
Curriculum foundations and componentsCurriculum foundations and components
Curriculum foundations and components
 
Curriculum design and models
Curriculum design and modelsCurriculum design and models
Curriculum design and models
 

More from Anka Bilişim Teknolojileri

Yerel Alan Ağları - Bilgi Sistemleri Alım Yöntemleri
Yerel Alan Ağları - Bilgi Sistemleri Alım YöntemleriYerel Alan Ağları - Bilgi Sistemleri Alım Yöntemleri
Yerel Alan Ağları - Bilgi Sistemleri Alım Yöntemleri
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Biçimsel Diller ve Otomatlar - Alan Turing
Biçimsel Diller ve Otomatlar - Alan TuringBiçimsel Diller ve Otomatlar - Alan Turing
Biçimsel Diller ve Otomatlar - Alan Turing
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Yöneylem Araştırması
Yöneylem AraştırmasıYöneylem Araştırması
Yöneylem Araştırması
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Yapay Sinir Ağları - Kamu Güvenliği Potansiyel Tehlike Tespit Sistemi
Yapay Sinir Ağları - Kamu Güvenliği Potansiyel Tehlike Tespit SistemiYapay Sinir Ağları - Kamu Güvenliği Potansiyel Tehlike Tespit Sistemi
Yapay Sinir Ağları - Kamu Güvenliği Potansiyel Tehlike Tespit Sistemi
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Mesleki Bilgisayar Yabancı Dil Giriş
Mesleki Bilgisayar Yabancı Dil GirişMesleki Bilgisayar Yabancı Dil Giriş
Mesleki Bilgisayar Yabancı Dil Giriş
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Bor Elementi - Şahabettin Akca
Bor Elementi - Şahabettin AkcaBor Elementi - Şahabettin Akca
Bor Elementi - Şahabettin Akca
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Iletisim kurallari telefon karsilama
Iletisim kurallari telefon karsilamaIletisim kurallari telefon karsilama
Iletisim kurallari telefon karsilama
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Html 5 Canvas Kullanımı ve Kenar Bulma Algoritmaları
Html 5 Canvas Kullanımı ve Kenar Bulma AlgoritmalarıHtml 5 Canvas Kullanımı ve Kenar Bulma Algoritmaları
Html 5 Canvas Kullanımı ve Kenar Bulma AlgoritmalarıAnka Bilişim Teknolojileri
 
SOSYAL BİLİMLERİN ÖĞRETİMİNDE YENİLEŞME EĞİLİMLERİ
SOSYAL BİLİMLERİN ÖĞRETİMİNDE YENİLEŞME EĞİLİMLERİSOSYAL BİLİMLERİN ÖĞRETİMİNDE YENİLEŞME EĞİLİMLERİ
SOSYAL BİLİMLERİN ÖĞRETİMİNDE YENİLEŞME EĞİLİMLERİ
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Ressmi yazisma kurallari klavuzu
Ressmi yazisma kurallari klavuzuRessmi yazisma kurallari klavuzu
Ressmi yazisma kurallari klavuzu
Anka Bilişim Teknolojileri
 
iletişim engelleri - şahabettin akca
iletişim engelleri - şahabettin akcailetişim engelleri - şahabettin akca
iletişim engelleri - şahabettin akca
Anka Bilişim Teknolojileri
 
Bilimsel bir makale nasıl yazılır ve yayımlanır
Bilimsel bir makale nasıl yazılır ve yayımlanırBilimsel bir makale nasıl yazılır ve yayımlanır
Bilimsel bir makale nasıl yazılır ve yayımlanır
Anka Bilişim Teknolojileri
 
PIC18F452 Mikrodenetleyicisinin Donanımsal Yapısı Ve Komut Seti
PIC18F452 Mikrodenetleyicisinin Donanımsal Yapısı Ve Komut SetiPIC18F452 Mikrodenetleyicisinin Donanımsal Yapısı Ve Komut Seti
PIC18F452 Mikrodenetleyicisinin Donanımsal Yapısı Ve Komut Seti
Anka Bilişim Teknolojileri
 

More from Anka Bilişim Teknolojileri (14)

Yerel Alan Ağları - Bilgi Sistemleri Alım Yöntemleri
Yerel Alan Ağları - Bilgi Sistemleri Alım YöntemleriYerel Alan Ağları - Bilgi Sistemleri Alım Yöntemleri
Yerel Alan Ağları - Bilgi Sistemleri Alım Yöntemleri
 
Biçimsel Diller ve Otomatlar - Alan Turing
Biçimsel Diller ve Otomatlar - Alan TuringBiçimsel Diller ve Otomatlar - Alan Turing
Biçimsel Diller ve Otomatlar - Alan Turing
 
Yöneylem Araştırması
Yöneylem AraştırmasıYöneylem Araştırması
Yöneylem Araştırması
 
Yapay Sinir Ağları - Kamu Güvenliği Potansiyel Tehlike Tespit Sistemi
Yapay Sinir Ağları - Kamu Güvenliği Potansiyel Tehlike Tespit SistemiYapay Sinir Ağları - Kamu Güvenliği Potansiyel Tehlike Tespit Sistemi
Yapay Sinir Ağları - Kamu Güvenliği Potansiyel Tehlike Tespit Sistemi
 
Mesleki Bilgisayar Yabancı Dil Giriş
Mesleki Bilgisayar Yabancı Dil GirişMesleki Bilgisayar Yabancı Dil Giriş
Mesleki Bilgisayar Yabancı Dil Giriş
 
Bor Elementi - Şahabettin Akca
Bor Elementi - Şahabettin AkcaBor Elementi - Şahabettin Akca
Bor Elementi - Şahabettin Akca
 
Iletisim kurallari telefon karsilama
Iletisim kurallari telefon karsilamaIletisim kurallari telefon karsilama
Iletisim kurallari telefon karsilama
 
Php ekşin - Temel php i̇şlemleri
Php ekşin - Temel php i̇şlemleriPhp ekşin - Temel php i̇şlemleri
Php ekşin - Temel php i̇şlemleri
 
Html 5 Canvas Kullanımı ve Kenar Bulma Algoritmaları
Html 5 Canvas Kullanımı ve Kenar Bulma AlgoritmalarıHtml 5 Canvas Kullanımı ve Kenar Bulma Algoritmaları
Html 5 Canvas Kullanımı ve Kenar Bulma Algoritmaları
 
SOSYAL BİLİMLERİN ÖĞRETİMİNDE YENİLEŞME EĞİLİMLERİ
SOSYAL BİLİMLERİN ÖĞRETİMİNDE YENİLEŞME EĞİLİMLERİSOSYAL BİLİMLERİN ÖĞRETİMİNDE YENİLEŞME EĞİLİMLERİ
SOSYAL BİLİMLERİN ÖĞRETİMİNDE YENİLEŞME EĞİLİMLERİ
 
Ressmi yazisma kurallari klavuzu
Ressmi yazisma kurallari klavuzuRessmi yazisma kurallari klavuzu
Ressmi yazisma kurallari klavuzu
 
iletişim engelleri - şahabettin akca
iletişim engelleri - şahabettin akcailetişim engelleri - şahabettin akca
iletişim engelleri - şahabettin akca
 
Bilimsel bir makale nasıl yazılır ve yayımlanır
Bilimsel bir makale nasıl yazılır ve yayımlanırBilimsel bir makale nasıl yazılır ve yayımlanır
Bilimsel bir makale nasıl yazılır ve yayımlanır
 
PIC18F452 Mikrodenetleyicisinin Donanımsal Yapısı Ve Komut Seti
PIC18F452 Mikrodenetleyicisinin Donanımsal Yapısı Ve Komut SetiPIC18F452 Mikrodenetleyicisinin Donanımsal Yapısı Ve Komut Seti
PIC18F452 Mikrodenetleyicisinin Donanımsal Yapısı Ve Komut Seti
 

Bilişim Hukuku - Fikir Sanat Eserleri Kanunu Yargıtay Kararları Değerlendirme

  • 1. 1 Ahmet Yesevi Üniversitesi Şahabettin AKCA Bilişim Hukuku 11 April 2017 FİKİR SANAT ESERLERİ, MALİ HAKLAR MALİ HAKLARINI YARGITAY KARARLARINI DA DİKKATE ALARAK İNCELENMESİ
  • 2. 2 KARAR 1 T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 1984/2865 K.1984/511 T. 28.5.1984 FİKİR VE SANAT ESERLERİ © MADDİ — MANEVİ ÖDENCE ÖZET : Davacı; tarihli projenin 1951 tarihli projeye dayanmadığını, tamamen yeni ve bağımsız proje olduğunu ve bunun tarafların ortak katkısıyla gerçekleştirildiğini iddia etmektedir. Bilirkişilerce son projede ilk projeye göre eserin bütününde sanat estetik biçim ve mimari detaylar yönünden önemli değişiklikler bulunup bulunmadığı, sonraki projenin yeni bir proje sayılıp sayılamayacağı belirlenmeli, sonraki değişik likler eserin ana karakterini değiştirmiyorsa, tasarım ve mimari anlayış açısından ilk projedeki ilkelere dayanıyorsa dava reddedilmelidir. Eğer ikinci proje birinciden tamamen ba ğımsız nitelikte ya da çok az etkilenmiş yeni bir proje mahiyetinde kabul ediliyorsa, değişikliğe konu hususlarda ve bütün ayrıntılarda taraflar dan hangisini biçim ve kompozisyon yönünden sanat ve mimarlık anlayışıyla teknik bilgisinin egemen olduğu ortaya konmalı ve davacı katkı larının eserin bütününe göre oluşturduğu oran matematiksel olarak belirlenip, bu oranın eserin ortak çalışma unsuru sayılabilecek bir düzeye ulaşıp ulaşmadığı belirtilmelidir. (5846 s. FSEK. m. 8, 9) “Birtek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” -Montesquieu
  • 3. 3 Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davası nede niyle yapılan yargılama sonunda, ilâmda yazılı nedenlerden dolayı 535.500 lira maddi ve 1.500.000 lira manevi tazminatın faiziyle bir likte davalı Turgut'dan alınarak davacı Ertur'a ödenmesine, 5846 sayılı Yasanın 78. maddesi gereğince bu kararın «hüküm» başladı bölümünün masrafı davalıya ait olmak üzere Milliyet Gazetesinde yayınlanmasına ilişkin hükmün davalı avukatı tarafından duruş ma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süres'n- de olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten, tetkik hâkimi tarafından düzenlenen rapor okun duktan sonra; dosya incelendi, gereği konuşuldu: Dava, maddi ve manevi tazminat isteminden kaynaklanmak tadır. Davada, davacı Ağa Han Mimarlık ödülüne konu Ankara'dcki Türk Tarih Kurumu Binasının mimari ve projesinin davalıyla bir likte yapıldığını ve 1961 yılında Kurum ile sözleşme imzalandiğı- nı, ilâveten Kurum ile olan ilişkilerin gene birlikte yürütüldüğümü ve hatta ücretin de yarı yarıya alındığını, neticede ortak yaratmak çabası ile müştereken vücuda getirilen bir eser ve bu esere bağlı bir hak söz konusu olduğu halde kendisinin yardımcı mimar ola rak takdim edildiğini ve söz konusu ödülü davalının tek başına aldığını ileri sürerek davalıya ödül olarak tediye edilen miktarın yarısını maddi tazminat olarak ve ayrıca adının gizlenerek proje nin davalıya maledilmesi suretiyle kişilik ve manevi değerler ba kımından uğranılan zarar karşılığı da manevi tazminata hükme- dilmesini dava ve talep etmiştir. Yerelmahkemece iddia sabit gö rülerek ve dava konusu eserin tarafların ortak ürünü olduğu kabul edilerek talebe aynen hükmedilmiştir. Günümüzde olduğu kadar çağlarboyunca da sanatın çok önemli bir dalım oluşturan mimarlık; dar anlamda yapıların fikri temelini oluşturan plân ve projeleri hazırlamak, yapıların gerçek leştirilmesi döneminde denetim ve yönetim hizmetlerini üstlenmek biçiminde tanımlanabilir. Başka bir ifade ile de mimar, yapı projesini, yapı sanatı ve tekniği kurallarına göre tasarlayan ve dü zenleyen, yapının gerçekleştirilmesine kadar onu yöneten ve de netleyen, teknik bilgisi ve becerisi olan meslek sahibi kişidir (Wal- ter Sauter e atfen Doç. Dr. İbrahim Kaplan, Türk İsviçre Huku kunda Mimarlık Sözleşmesi ve Münarm Sorumluluğu - Ankara 1983- Sayfa 7). Mimarlık hizmetlerinin ve dolayısıyla mimarın yü kümlülüklerinin sırasıyla ön [avan] proje, kesin proje, uygulama ve tafsilat [detay] projeleri, gider tahmini (yaklaşık yapı maliye ti), ihale dosyasının düzenlenmesi hizmetleri, yapının mesleki de netim hizmetleri, yapının teknik bakımından denetimi ve yönetimi hizmetlerinden (teknik uygulama sorumluluğu) oluştuğu doktrinde tartışmasızdır. Ne var ki, bu hizmetlerin temeli, eserin orijinalliğinin ve mimari niteliklerinin kaynağı, sanatsaldeğerinin ve sanatanlayışının belgesi önemle ve öncelikle ön [avan] projedir. Çünkü mimarın form, dizayn ve estetik anlayışı bu ön projede ger çekleşmiştir. Zaten Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi’nin 3. maddesinde ön projenin, belli bir yapının kesin ihtiyaç programı, öngörülen maliyet tavanı, arsa verileri, varsa proje yarış masındaki fen tavsiyesine uygun çözüm getiren bir proje olduğuna, ön projede vaziyet planı ile kat ve çatı planları, kesit görünüşler ve mimari raporların bulunacağına ilişkin hükümler bu düşüncenin ön önemli kanıtıdır. Bütün bunlara ilâveten İnşaatMühendis leri Odasıile Mimarlar Odası'nca düzenlenen «Mimari Proje Standartları’nın 3. maddesinde de ön projenin hazırlanmasında yapının taşıyıcı bünyesi ile tali sistemleri, tesisat sorunları ve bunlarla ilgili tesisler gözönünde bulundurulur denilmek suretiyle ön proje nin mimarlık eserinin ya da mimari çalışma ürününün, mimarın sanat ve teknik karakterini ve yapının bütünlüğünü oluşturan te mel öge olduğu vurgulanmaktadır.
  • 4. 4 Davaya konu yapının ön projesinin kurum ile davalı arasında 1951 yılında imzalanan sözleşme uyarınca yalnızca davalı tarafın dan gerçekleştirildiği tartışmasızdır. Esasen davacı vekilinin 6.5.1981 tarihli cevaba cevap dilekçesinin üçüncü sayfasında da kabul edildiği üzere 1958 yılında mezun olan ve ancak 1954 yılından sonra, o da öğrenci olarak davalı ile birlikte çalışan davacının bu ön projeye hiç bir katkısı olamayacağı da açıktır. Söz konusu ön [avan] projenin Kurum Yönetim Kurulu nca beğenildiği ve 1952 yaz başında basımevi blokunun yapımına başlandığı, ancak çeşitli nedenlerle Kurum binasının inşasına başlanamadığı, aradan 9 vıl geçtikten sonra 1961 yılında bu kerre davacının da imzasını taşı yan 1961 tarihli bir sözleşme ile esas yapının projelerinin kabul ve 1963 Haziran ayında da inşaata geçildiği dosya içinde bulunan belgeler içeriğinden anlaşılmaktadır. O halde davada çözümlen mesi gereken ana sorun, 1961 tarihli kesin projeye konu yapının gerçekten tarafların ortak çalışma ürünü olup olmadığı ve kesin projeyle 1951 tarihli ön proje arasında bağlantı ve ilişki bulunup bulunmadığıdır. Yoksa anlaşmazlığı bir sanat ürününün taşıdığı temel ilkeler ve özellikleri bir kenara bırakarak adı ortaklık kuralları içerisinde çözümlenmek ya da mimarlık sözleşmesinde davacının da tarafolmasını eserin ortaklaşa gerçekleştirildiği biçi minde kabul etmek mümkün değildir. Davaya konu yapının taraflarca üretilen ortak bir eser oldu ğunu kabul eden yerel mahkeme, bu konuda hiçbir kanıt ve ge rekçe göstermemiş, yalnızca bilirkişi raporunda benimsendiğini ifadesiyle yetinmiştir. Gerçekten mahkemece benimsenen ve hük me esas tutulan 20.10.1983 tarihli bilirkişi kurulu raporunun so nuç bölümünde «sözleşmenin sarih olarak belirttiği eşit ortaklık dışında bir statünün mütalâa edilemeyeceği» açıklanmaktadır. An cak böyle bir sonuca ulaşılmasının hukuki, makul, mantıklı ve inandırıcı delilleri bilirkişi kurulu raporunda genel ifadelerin dı şında açıklanmış değildir. Bilirkişi kurulu yetersiz raporunda yal nızca taraf sorularım cevaplandırmakla yetinmiş ve uyuşmazlık konusu üzerinde ciddi bir incelemede bulunmamıştır. Özetle bilir kişi raporu hiçbir şekilde hüküm tesisine elverişli görülmemiştir. Bilirkişi kurulu taraf sorularını cevaplandırırken bile açık ifade ler yerine daima kapalı, her iki anlama da gelebilen, kesin görüş taşımaktan kaçman, çelişik ve müphem beyanları tercih etmişler dir. Örneğin, uyuşmazlığın ve anlaşmazlığın esasını teşkil eden ko nuda; Raporun (2-b) maddesinde «1951 ve 1961 tarihli avan pro jeler arasında bir ilişkinin bulunduğu da bir gerçektir» dedikten sonra hemen arkasından «Fakat 1961 yılında ve inşaat safhasında projede önemli değişiklikler yapıldığı da ortadadır» biçiminde ak si bir düşünceye yönelinmiştir. Hemen takiben (C) bendinde ise sırasıyla «Proje, taslak ve etütler üzerinde yapılan düzeltme ve araştırmaların kimin gösterdiği doğrultuda yapıldığı konusunda kesin bir görüş ifade etmemiz mümkün değildir» cümlesini taki ben «Ancak ortaklar arasında kıdemli ve daha tecrübeli olan Tur gut’un kararlarının alınmasında genellikle daha etkin rol oyna dığı tahmin edilebilir» düşüncesi ortaya konulmuştur. Ama bunun la da yetinilmemiş, bu kez paragrafa «öte yandan, böyle bir du rum diğer ortağın kararları üzerinde hiç etkisi olmadığı anlamına da gelmez» cümlesiyle son verilmiş olduğu, daha açık bir deyimle yapının ortak çalışma ürünü olan projeye davalı bulunduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır. b) Projenin temelini oluşturan 1951 tarihli ön [avan] pro jenin davalının bağımsız ürünü olduğu ve kurumca benimsenip kabul edildiği ve o tarihlerde davacının henüz orta öğretimde öğ renci bulunduğu tartışmasızdır. Davacı, 6.5.1981 tarihli cevaba ce vap dilekçesinde davalının 1951’de yaptığını beyan ettiği proje ile 1961'de birlikte yapılan proje arasında hiçbir ilgi ve ilişki olma dığım iddia etmektedir.
  • 5. 5 c) O halde kapalı bir biçimde ifade edilmekle birlikte dava cının iddiası, 1961 tarihli projenin 1951 tarihli projeye dayanma dığı, tamamen yeni ve bağımsız proje olduğu ve bu yeni projenin tarafların ortak katkısıyla gerçekleştirilmiş bulunduğu hususların dan ibarettir. Bu durumda böyle bir iddianın sahibi davacının iddiayı ispat etmesi, bu konudaki delillerini ibraz etmesi, kendi kat kısının neler olduğunu açık ve net bir biçimde ayrıntılı olarak be lirtmesi ve nihayet bu katkının ortaklaşa bir ürün değerlendirme sine esas sayabilecek bir orana yükselmesi gerekmektedir. Yerel mahkemece bu hususlar ve özellikle isbat külfetinin davacıya ait bulunduğu olgusu üzerinde yeterince durulmamış ve inceleme bir hukuksal dayanağa oturtulmamıştır. Öyle ise mahkemece yapıla cak iş; aa) Davacıya gerekli açıklama yaptırıldıktan ve varsa delil leri ibraz ettirildikten sonra dosya bu konuda benzeri büyük mi marlık yarışmaları jürilerine katılmış, yeterli deneyime sahip ve tamamı teknik elemanlardan oluşan uzman bir kurula tevdi edil melidir. bb) Anılan bul ediliyorsa, bu takdirde değişikliğe konu hususlarda ve bütün ayrıntılarda taraflardan hangisinin gerek biçim ve gerekse kom pozisyon yönünden sanat ve mimarık anlayışı ile teknik bilgisinin egemen olduğu araştırılmalı ve açıkça ortaya konulmalıdır. dd) Tabiatıyla bu incelemede belirgin olarak tesbit edilmesi gereken davacı katkılarının eserin bütününe göre oluşturduğu oran matematikse] olarak açıklanmalıdır. Bu şekilde belirlenecek ora nın eserin ortak çalışma ürünü sayılabilecek bir seviyeye ulaşıp ulaşmadığı belirtilmelidir. ee) Bilirkişi incelemesinde tarafların dava konusu esere kat kıları belirlenirken ve özellikle son projedeki ilk projeye göre ya pılan değişiklikler ele alınırken, tarafların o tarihteki (yani 1961 yılındaki mimarlık bilgileri, tecrübeleri, eserleri ve savundukları mimari çizgi, biçim hacim ve sanat anlayışları, kısacası mimari kariyerleri önemle gözönünde tutulmalıdır. Davacının sonradan mi mari övgüye değer eserler meydana getirmesinin bu dava ile hiç bir ilgisi yoktur. 1958 yılında mezun olduğu kabul edilen davacı nın 1958 - 1961 arası mimarlık çalışmalarının değerlendirilmeye alınması ve davalının da 1961 yılına kadar sürdürdüğü faaliyetle rin son projenin değerlendirilmesinde temel kabul edilmesi kaçınılmazdır. Yerelmahkemece bütün bu hususlar yeterince araştırılıp değerlendirilmeden; sonraki projenin ilk projeden tamamen ayrı ve yeni bir proje olup davacının ortak katkısıyla gerçekleştirildiği inandırıcı bir biçimde tesbit edilmeden, sözleşmede davacının da rafolarak imzasının bulunmasının ya da âdi ortaklık ilişkisinin varlığının bir sanat eserinin ortaklaşa gerçekleştirildiği konusuna kesinlikle delâlet edemeyeceği düşünülmeden eksik incelemeye da yalı bilirkişi kurulu raporuna dayanarak davanın aynen kabulü doğrultusunda hüküm tesisi kanun ve usul hükümlerine aykırı olup bozmayı gerektirir. Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına (BOZULMASINA), bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harem istek halinde geri verilmesine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hüküm lerine göre takdir olan 6500 lira vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 28.5.1984 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İNCELEME:
  • 6. 6 Yukarıdaki yargıtay kararında, bina mimarisi dahil sanat eseri olarak kabul edilmiş bir karardır. Sanat eseri yapılırken, bunun ispatlanabilmesi için kişinin mesleki bilgileri, tecrübesi ve çevresinden aldığı övgülerde işin içerisine katılarak bilirkişilik araştırması yapılmıştır. İki mimar arasındaki anlaşmazlıkta kimin bilgisinin, projeye katkısı olduğuna dair deliller talep edilmiş. Eski ortak yaptıkları projeye benzediği, benzemediği araştırılıp. Daha sonra projede kimin tecrübesi, mesleki deneyimi iyi olduğu vizyonu anlaşılmaya çalışmıştır. Mali boyutu ile incelendiğinde , yerel mahkeme maddi kazançtan ziyade eserin kendisine mal eden kişiden manevi tazminatı daha fazla (yaklaşık 3 katı kadar) ödenmesine hüküm vermiştir, lakin yargıtay yeterince incelenmediği hususunda kararın davalı lehine bozulmasını uygun görmüştür. “535.500 lira maddi ve 1.500.000 lira manevi tazminatın faiziyle bir likte davalı Turgut'dan alınarak davacı Ertur'a ödenmesine” KARAR 2 T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2009/15-459 K. 2009/541 T. 18.11.2009 • ESER SÖZLEŞMESİNİN HAKSIZ FESHİ ( Cezai Şart Ve Tazminat İstemi/Davalı FSEK Kapsamında Unsurları Açıklanan Bir Eserin Henüz Sahibi Olmadığı - Davanın “Fikri Mülkiyet Hakkına veya Hak Sahipliğine” Dayanmadığının Belirgin Olmasına Göre Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın Koruyucu Hükümlerinden Yararlanamayacağı ) • CEZAİ ŞART VE TAZMİNAT İSTEMİ ( Eser Sözleşmesinin Haksız Feshine Dayalı - Davanın “Fikri Mülkiyet Hakkına veya Hak Sahipliğine” Dayanmadığının Belirgin Olmasına Göre Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın Koruyucu Hükümlerinden Yararlanamayacağı ) • FİKRİ MÜLKİYET HAKKINA VEYA HAK SAHİPLİĞİNE DAYANMAYAN DAVA ( Eser Sözleşmesinin Haksız Feshine Dayalı Cezai Şart ve Tazminat İstemi/Davalı FSEK Kapsamında Unsurları Açıklanan Bir Eserin Henüz Sahibi Olmadığı - Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın Koruyucu Hükümlerinden Yararlanamayacağı ) 818/m.58, 355 1086/m.429 5846/m.1, 2, 5, 21, 25, 49, 50, 76, 80
  • 7. 7 ÖZET : Dava, eser sözleşmesinin haksız feshine dayalı cezai şart ve tazminat istemine ilişkindir. Yanlar arasında ileri sürülen temel ilişki değerlendirildiğinde, hukuksal niteliğince bir “eser” sözleşmesi ( istisna akdi )olduğu ve eldeki davada da bu sözleşmeye dayalı olarak tazminat ve cezai şart alacağı istendiği anlaşılmaktadır. Şu durumda davalı, yukarıda FSEK kapsamında unsurları açıklanan bir eserin henüz sahibi olmamasına ve davanın “Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine” dayanmadığının belirgin olmasına göre, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın koruyucu hükümlerinden yararlanamaz. Diğer bir ifade ile olaya 5846 sayılı Fikirve Sanat Eserleri Yasası hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur. Dolayısıyla Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görev alanına giren bir olgunun varlığından söz edilemez. Saptanan bu hukuksal durum uyarınca, yanlar arasındaki uyuşmazlığın Borçlar Kanunu'nun 355. ve devamı maddelerindeki hükümler ile sözleşme dikkate alınarak çözüme kavuşturulması ve Asliye Ticaret Mahkemesi'nce davaya devam edilerek uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki “cezai şart ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 20.03.2008 gün ve 2006/459 E. - 2008/165 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 06.02.2008 gün ve 2008/7916 E.-2009/599 K. sayılı ilamı ile; ( ... Dava, yanlar arasında yapıldığı ileri sürülen 26.06.2006 tarihli sözleşmenin, davalı tarafından tek yanlı ve haksız olarak fesih olunması sebebiyle hak edildiği iddia olunan 1.444.600,00.-TL cezai şartın ve 361.150,00.-TL maddi tazminatın davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, yanlar arasındaki uyuşmazlığın 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğinden; uyuşmazlığın çözümünde İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmiş ve verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davaya dayanak alınan 25.06.2006 tarihli sözleşmenin, davacı şirketi temsile yetkili kimse ile davalı vekili tarafından imzalanmış olduğu iddia olunmaktadır. Sözleşmenin konusu, ( 3. )maddesinde açıklanmış olup; bu madde hükmüne göre, 16.07.2006 tarihi ile 01.07.2009 tarihi arasında, taraflarca ortaklaşa belirlenecek ( TV )kanalında yayınlanmak üzere; ... Show veya ismi birlikte kararlaştırılacak Talk Show ve taraflarca ortaklaşa belirlenecek ( TV )dizisinde ya da dizilerinde, yarışma programlarında davalının, sunuculuk, oyunculuk işlerini yapması taraflarca kararlaştırılmıştır. Borçlar Kanunu'nun 355. maddesi hükmü uyarınca, eser sözleşmesi öyle bir sözleşmedir ki; onunla yüklenici, iş-eser sahibinin ödemeyi üstlendiği ücret karşılığında bir eser meydana getirmeyi borçlanır. Gerek, hukuk öğretisinde ve gerekse uygulamada eserin kapsamı genişletilerek; insan emeğinin ürünü olmak ve maddi bir varlıkta kendini göstermek kaydıyla, maddi olmayan şeylerin bile eser kavramı içine gireceği kabul edilmektedir. Burada önemli olan, yüklenici sanatçının, eser sözleşmesi konusu olan şeyin “sonuç sorumluluğunu” yani sonucun ortaya çıkmasını üstlenmiş ve sanat gücünü kullanarak, bağımlı olmadan yaptığı işlerin bağımlı işlere oranla üstün olmasıdır. Yüklenicinin sonuç sorumluluğunu üstlenebileceği her şey, ister maddi varlığı bulunsun, ister bulunmasın “eser” olarak kabul edilmelidir. Özetle açıklanan bu hukuksal çerçeve dahilinde yanlar arasındaki sözleşmenin konusu ve hükümleri değerlendirildiğinde; sözleşmenin, Borçlar Kanunu'nun 355. maddesinde tanımlanan bir “eser” sözleşmesi olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu hukuksal sebeple mahkemece, uyuşmazlığın esasına girilerek sonuçlandırılması gerekirken; yazılı gerekçelerle, uyuşmazlığın çözümünde İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğundan
  • 8. 8 bahisle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bozulması gerekmiştir... ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, eser sözleşmesinin haksız feshine dayalı cezai şart ve tazminat istemine ilişkindir. Davacı şirket vekili, yanlar arasında imzalanan sözleşmenin, davalı tarafından tek yanlı ve haksız olarak fesih edildiğini belirtilerek, 1.444.600,00.-TL cezai şart ve 361.150,00.- TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, programın içeriği itibarıyla şahsı ile kaim olup, kişisel hususiyetini taşıyan bir eser niteliğinde bulunduğunu, davanın 5846 Sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi ve Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi'nde görülmesi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir. Mahkemenin dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine dair verdiği karar, özel dairece; yukarıda belirtilen nedenle bozulmuştur. Yerel mahkemece, yanlar arasındaki uyuşmazlığın 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği, bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu gerekçesiyle Önceki kararda direnilmiştir. Mahkemenin direnmeye ilişkin kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşmenin hukuksal niteliğinin ne olduğu, eldeki davaya genel hükümlere göre Asliye Ticaret Mahkemesi'nde mi, yoksa 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine göre Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nde mi bakılması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın niteliği gözetilerek, öncelikle 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda düzenlenen eser, fikir ve sanat hakları ile 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ( istisna akdi )kavramlarına ilişkin şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır: Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku'nun temel kavramı “eser”dir. Nitekim 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun ( FSEK'in )“Tanımlar” başlığını taşıyan 1/B/a maddesinde eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eseri sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tarif edilmiştir. Tariften de anlaşılacağı gibi bir eserin, yasa karşısında eser niteliğini kazanabilmesi için iki unsur gereklidir. Birincisi objektif unsur ki, yasa bunu mahsul ( ürün )olarak belirtmiştir. Buna göre eser, evvela temellüke, tasarrufa elverişli maddi bir varlık olarak var olmalıdır. İkincisi de, sübjektif unsur olup eserin sahibinin özelliğini taşıyan bir fikir ve sanat eseri olmasıdır. O halde, bir eserden bahsedebilmek için, ortada “sahibinin” hususiyetlerini taşıyan bir fikir ve sanat “mahsulünün” bulunması gereklidir. ( Prof. Dr. Fırat Öztan; Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, sayfa 81 vd. )Diğer yandan, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun “Amaç” başlıklı 1. maddesi; “Bu kanunun amacı fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo televizyon kuruşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir” hükmünü, aynı yasanın “kapsam” başlıklı l/A maddesi ise “ Bu kanun, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleriyle bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı
  • 9. 9 sanatçıların, seslerin ilk tespitlerini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitlerini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını, bu haklara ilişkin tasarruf esas ve usullerini, yargı yollarını ve yaptırımları ile Kültür Bakanlığı'nın görev, yetki ve sorumluluğunu kapsamaktadır.” hükmünü içermektedir. Aynı yasanın 2. ve devamı maddelerinde, fikri ve sanat eserleri; ilim ve edebiyat eserleri, müzik eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri, işlenme eserler ve derlemeler olarak gruplara ayrılır. Bir eserin sahibi olanlar manevi ve mali haklara sahiptirler. Manevi haklar; umuma arz yetkisi, eserde adının belirtilmesini istemek ve eserde değişiklik yapılmasını engellemek şeklinde özetlenebilir. Maddi haklar ise; işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma ( kiralamak, ödünç vermek, satmak, dağıtım yapmak )hakkı, temsil hakkı, işaret, ses veya görüntülü araçlarla kamuya sunma hakkı ve pay ve takip hakkı şeklinde ifade edilir. Bu haklara sahip kişiler genel olarak bizzat eseri meydana getirenlerdir. Bu kişilerden bu hakları miras yoluyla kazananlar veya sözleşme yaparak devralanlar da mali ve manevi hakları koruyabilirler. 2001 ve 2004 değişiklikleri ile Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na dahil edilen bağlantılı hak sahipleri de çeşitli haklara sahiptirler. Eser sahibinin izni ile; bir eseri yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden sanatçılar, bir eserin icrasını ve diğer sesleri ilk defa tespit eden fonogram yapımcıları, radyo ve televizyon kuruluşları ve filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları bağlantılı hak sahipleridir. Bağlantılı hak sahipleri; eserlerde isimlerinin belirtilmesi, değişiklik yapılmasını engelleme, mali hakların izinsiz kullanımlarını yasaklama, işaret, ses veya görüntülü araçlarda kamuya sunulmasını yasaklama haklarına sahiptirler. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na ( FSEK'e )göre, yukarıda belirtilen hakların; eser veya bağlantılı hak sahipleri veya devrettikleri diğer hak sahibi kişilerden izinsiz kullanılması ve saldırıya konu olması hallerinde; eser sahibi tarafından, eser sahibinin tespiti davası, saldırının tespiti davası, saldırının kaldırılması davası, saldırının önlenmesi davası, maddi ve manevi tazminat davaları açılabilir ( Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku, dördüncü bası, sayfa 97 vd. ). 5846 sayılı FSEK.'in 76. maddesi hükmü gereğince; bu kanunun düzenlediği hukuksal ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ancak bunun için öncelikle, davacı yanın, davada “Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine” dayanması gereklidir. Somut olayda ise, 5846 Sayılı Yasada korunan haklardan hiç birisine dayanılmadan; TV kanalında yayınlanmak üzere; “Talk Show” programı yapılması veya dizi veya yarışma programlarında sunuculuk, oyunculuk yapmasına ilişkin olarak yanlar arasında imzalanan 26.06.2006 tarihli sözleşmenin haksız feshine dayalı cezai şart ve tazminat istenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 355. maddesinde eser sözleşmesi; “İstisna, bir akittir ki, onunla bir taraf ( müteahhit ), diğer tarafın ( iş sahibi )vermeği taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder” olarak tanımlanmıştır. Eser sözleşmesinin unsurlarını, eser imal etme, ücret, taraflar arasında anlaşma ve sözleşmenin şekli olarak belirlemek mümkündür. Eser sözleşmesi bir iş görme sözleşmesi olmakla birlikte, bu sözleşmede önemli olan çalışmanın kendisinden çok, bu çalışmadan ortaya çıkan ve objektif olarak gözlenmesi kabul olan sonuçtur. Bugün için artık söz konusu sonucun mutlaka maddi bir şeyde kendisini göstermesi gerekmediği görüşü gerek öğretide ve gerekse uygulamada baskın
  • 10. 10 bulunmaktadır. İnsan emeği ürünü olmak ve maddi bir varlıkta devamlı olarak kendini göstermek kaydıyla, maddi olmayan şeylerin, örneğin fikri çalışma ürünlerinin dahi eser kavramı içine gireceği kabul edilmektedir. Bir yapı planı çizilmesi, bir kitap yazılması, bir tablo yapılması, yeni bir buluşun uygulanması suretiyle bir şey vücuda getirilmesi, bir film için senaryo hazırlanması gibi. Giderek, insan emeği ürünü olup bir bütün görünüşünü arz eden ve iktisadi değeri bulunan her hukuki varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın, bir eser sayılmaktadır. Başka bir deyişle, objektif olarak tespiti mümkün olan belirli bir maddi veya maddi olmayan sonucun meydana getirilmesi, istisna akdinin konusunu oluşturabilir. Bu suretle İsviçre mahkeme içtihatları şu hallerde bir istisna akdinin varlığını kabul etmektedirler: Bir gazeteye bir ilan konulması, radyo, televizyon reklamları, ışıkla reklam, bir reklam kampanyasının bir müşavir tarafından planlanması, bir mağaza vitrinin düzenlenmesi, bir sanatçının radyoda bir tek konser vermesi, ücret karşılığı seyredilen havai fişek gösterisi, kızak yarışı, bisiklet yarışı düzenlenmesi, sinemada film gösterilmesi, şefiyle sözleşme yapılarak tutulan ve akitte kimlikleri belirtilmeyen, diğer çalgıcılarının ücretleri şef tarafından verilen bir dans orkestrasının bir lokalde çalışması, bir yarış atının eğitilmesi, bütün bu hallerde, maddi bir şey imalini veya böyle bir şeyin değiştirilmesini gerektirmeyen, fakat bir insan emeğinin tek bir bütün görüntüsünü taşıyan sonuçları karşısında bulunulmaktadır ( Turgut Uygur; Borçlar Kanunu, cilt 6, sayfa 7453, Bası 2003 ). Burada şunu da belirtmekte yarar vardır: Borçlar Kanunu'nun 355. maddesindeki eser kavramıyla, Borçlar Kanunu'nun 58. maddesindeki imal kavramı arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, eser kavramını, Borçlar Kanunu'nun 58. maddesindeki imal kavramıyla sınırlamak mümkün değildir. Bu kapsamda, genellikle emek unsuru ağır basan bir çalışma ürünü olup bütünlük arz eden ve ekonomik değeri olan her hukuksal varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın bir eser sayılmaktadır. Eser sözleşmesinin açıklanan tanımı ve unsurlarına göre, yanlar arasında ileri sürülen temel ilişki değerlendirildiğinde, hukuksal niteliğince bir “eser” sözleşmesi ( istisna akdi )olduğu ve eldeki davada da bu sözleşmeye dayalı olarak tazminat ve cezai şart alacağı istendiği anlaşılmaktadır. Şu durumda davalı, yukarıda FSEK kapsamında unsurları açıklanan bir eserin henüz sahibi olmamasına ve davanın “Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine” dayanmadığının belirgin olmasına göre, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'nın koruyucu hükümlerinden yararlanamaz. Diğer bir ifade ile olaya 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur. Dolayısıyla Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görev alanına giren bir olgunun varlığından söz edilemez. Saptanan bu hukuksal durum uyarınca, yanlar arasındaki uyuşmazlığın Borçlar Kanunu'nun 355. ve devamı maddelerindeki hükümler ile sözleşme dikkate alınarak çözüme kavuşturulması ve Asliye Ticaret Mahkemesi'nce davaya devam edilerek uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekirken dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.11.2009 gününde, ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY :
  • 11. 11 Yerel mahkeme ile özel daire arasında uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmenin hukuksal niteliğinin türü, davanın bakım ve görüm yerinin Asliye Ticaret Mahkemesi mi yoksa 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine göre Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin mi olacağı noktasında toplanmaktadır. Davacı M... Yapım A.Ş. ile davalı sanatçı ... arasındaki sözleşme özetle; sanatçının 80 bölüm TV dizisinde oyunculuk veya yarışma programında sunuculuğu içermektedir. Sözleşmede ayrıca yükümlülüğe aykırı davranması durumunda sanatçı için cezai şart öngörülmüştür. Davalı tarafından sözleşmenin tek taraflı feshedildiği de tartışma dışıdır. Bir sözleşmenin imzalanmasından sonra sözleşmeye aykırılık ya da sözleşmeden dönme sözleşmenin görüleceği mahkemede çözülür. Başka bir anlatımla sözleşme konusunun ortaya çıktığı varsayılır. “Objektif olarak tesbiti mümkün olan, belirli bir maddi veya maddi olmayan sonucun husule getirilmesi eser sözleşmesinin konusunu oluşturabilir” ( BGE 8 II 528; 79 11 103; Tandoğan, Haluk: Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C: II, 1987, sh 4 ). Eser sözleşmesinin hizmet sözleşmesi, vekalet sözleşmesi ile ayrımların belirlenmesindeki zorluklar günümüze kadar devam etmiştir. Özellikle maddi olmayan sonuçların eser olup olmadığı konusunda öğreti ve uygulamada dalgalanmalar görülmüştür. Bütün bu sorunlara bu defa fikir ve sanat eseri sözleşmesi ile eser sözleşmesi ayırtımı katılmıştır. Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku anlamında eser, her şeyden önce sahibinin sanata ilişkin özelliklerini yansıtan ( fikir/sanat )ürün olarak ele almak gerekir. Fikri/estetik bir öze sahip olmalı, bir yapılanma ( şekil )arzetmeli, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eseri kategorilerinden birine dahil olmalı, asıl önemlisi insan ruhunun yaratıcı yönünden kaynaklanmalıdır ( Bkz, Öztan, Fırat: Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Ankara 2008 sh. 82-112 ). Henüz eser ortaya konmadan ayırıcı özellikleri saptamak zorsa da, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku yönünden genişleyici bir eğilimin varlığı gözlemlenmektedir. Dava konusu sözleşmesinin geniş içeriğini karma sözleşme niteliğini de tartışma konusu yapabilir ise de bu konu uyuşmazlık kapsamında değildir. Sonuç olarak sözleşmenin baskın unsuru Fikir ve Sanat Eserleri kapsamındadır. Davanın bakım ve görüm yeri Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi'dir. Bu gerekçeyle de yerel mahkeme kararının onanması düşüncesindeyiz. KARŞI OY : Yerel mahkeme ile Yüksek 15. Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmenin hukuksal niteliğinin ne olduğu, eldeki davaya genel hükümlere göre Asliye Ticaret Mahkemesi'nde mi yoksa 5846 sayılı FSEK hükümlerine göre Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğuna ilişkindir. Taraflar arasındaki sözleşme, 16.07.2006 ile 01.07.2009 tarihleri arasında davacının yapımcılığını üstleneceği ve ismi, içeriği, konuklar, dekor sair unsurların davalı sanatçının görüşü ve talepleri doğrultusunda gerçekleştirilecek 120 bölümlük Talk Show programı ile önerilen olası diziler arasından davalının seçeceği 80 bölümlük TV dizisi ya da yarışma programında davalının sorumluluk, oyunculuk yapmasıyla ilgili karşılıklı hak ve yükümlülükleri düzenlemektedir. Konusu 5846 sayılı FSEK hükümlerine göre bir eserin meydana getirilmesini oluşturan iş sahibi ile sanatçı arasındaki sözleşmeler de BK'nun 355. maddesi uyarınca istisna akdidir. 5846 sayılı FSEK uyarınca eser sahibinin eser üzerindeki mali haklarının devri taahhüdünü içermeyen bir eser sipariş sözleşmesinden kaynaklanan gecikme, ayıp, fesih, bedel vb. hususlara yönelik uyuşmazlıklar BK'da düzenlenen genel hükümlere tabidir ve çözüm yeri de genel mahkemelerdir. Sözleşmede 5846 sayılı FSEK'nun 21,
  • 12. 12 22, 23, 24 ve 25. maddelerinde yer alan eser sahibinin mali haklarının veya mali hakları kullanma yetkisinin aynı yasanın 49 vd. maddelerine göre devrini içeren bir hüküm mevcut olduğu ve uyuşmazlık bu hükümlerden kaynaklandığı takdirde uyuşmazlığın çözümü 5846 sayılı FSEK hükümlerine tabi olacağından görevli mahkeme bu kanunun 76. maddesi uyarınca belirlenen ihtisas mahkemesi olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'dir. Ancak, BK'nun 355. maddesine uygun bir eser sözleşmesinden söz edilebilmesi için, meydana getirilecek eserin konusu, içeriği, şekli ve hatta kullanılacak malzemenin sipariş eden tarafından saptanması gereklidir ( Tekinalp, Ü: Fikri Mülkiyet Hukuku, Dördüncü Bası, S. 250 ). Somut uyuşmazlıkta ise, sözleşme tarihinde henüz ortada konusu, içeriği, senaryosu, şekli ve diğer unsurları tanımlanmış BK'nun 355 vd. maddelerine uygun bir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmenin istisna akdi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Ancak, ileride meydana getirilecek TV filmi niteliğindeki Talk Show, dizi film/yarışma programının konuları henüz belli olmamakla birlikte, bu programların yapımı aşamasında oyuncu, sunucu, sanatçı olarak yer alacağını taahhüt eden davalı ile davacı yapımcı arasındaki sözleşmenin niteliği; davalının ileride eser sahibi olarak mali ve manevi haklarına sahip olacağı bir eser meydana getirilmesi olmayıp, sözleşme dışı kişi veya kişilere ait eserler arasından birlikte seçilecek bir senaryonun tanıtım, anlatım ve yorumu suretiyle icrasının gerçekleştirilmesi taahhüdüdür. 5846 sayılı FSEK'nun 50. maddesi uyarınca henüz vücuda getirilmemiş bir eserle ilgili mali hakların devri veya kullanma yetkisinin devrini içeren taahhütler geçerlidir. Her ne kadar anılan hüküm eser sahibinin devir taahhüdü ile ilgili olmakla birlikte, 5846 sayılı FSEK'nun 80. maddesinde tanımlanan icracı sanatçının da ileride gerçekleştirilecek eserlerde oyunculuk, sunuculuk gibi icra görevini yerine getireceğine dair borçlandırıcı işlemde bulunması da kıyas yoluyla uygulanması gereken FSEK'nun 50. maddesi kapsamında geçerli bir taahhüttür. Böyle bir taahhüdü içeren sözleşme yapılması ileride TV filmlerinin yapımı gerçekleştirildiği ve söz konusu TV filmi FSEK'nin 5. maddesi anlamında sinema eseri sayıldığı takdirde dahi davalıyı eser sahibi yapmaz. Çünkü böyle bir durumda 5846 sayılı FSEK'nun 80. maddesi uyarınca icracı sanatçının sadece gerçekleştirdiği icrası üzerinde korunan mali ve manevi hakları doğmaktadır. Dolayısıyla, başkasına ait olan bir eserin icrası için icracı sanatçı ile yapılan sözleşmenin BK'nun 355. maddesi anlamında istisna akdi olarak nitelendirilmesi de mümkün değildir. Bu durumda, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta 5846 sayılı FSEK hükümlerinin uygulanması gerekeceğinden, aynı kanunun 76. maddesi uyarınca görevli mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu düşüncesiyle sayın çoğunluk kararına karşıyım. İNCELEME: Sanatçı ve firma arasında bir sözleşme imzalanmış fakat; iş henüz bir sanat eserine dönüşmeden, sözleşmenin fesih edilmesi suretiyle sonlandırılmıştır. Bu sonlandırma neticesinde oluşan anlaşmazlıkların FSEK’e göre bir davaya konu olamayacağı sözleşmeden doğan hak ve tazminatların Ticaret Mahkemeleri nezdinden çözülmesi gerektiği belirtilmiştir.
  • 13. 13 T.C. YARGITAY 19.Ceza Dairesi Esas: 2015/92 Karar: 2015/1285 Karar Tarihi: 07.05.2015 MANEVİ VEYA MALİ HAKLARA TECAVÜZ SUÇU – UMUMA AÇIK İŞLETMELERDE MÜZİK ESERİNİN RADYODAN VEYA TELEVİZYONDAN YAYINLANMASI HALİNDE İCRACI SANATÇI VE ESER SAHİBİNİN YAYINI ENGELLEME AÇISINDAN HAKLARININ BULUNMADIĞI – MALİ HAKLARIN İHLALİNDEN BAHSEDİLEMEYECEĞİ ÖZET: Umuma açık işletmelerde (lokanta, bar, market, otel lobisi vb) müzikeserinin radyodan veya televizyondan yayınlanması halinde, fonoğram yapımcısı, icracı sanatçı ve eser sahibinin bu yayını engelleme açısından haklarının bulunmadığı, bu yayın nedeniyle sadece radyo veya televizyon yayıncısının yayın üzerinde inhisari nitelikte mali haklarının ihlalinin söz konusu olacağı, bu durumda, müzik eserinin radyo veya televizyondan yapılan yayınını umuma ileten işletmeci, sadece radyo veya televizyon yayıncısının haklarını ihlal edebileceği, radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınlarına ilişkin olarak, umuma açık mahallerde iletimin sağlanmasına izin verme veya yasaklama haklarına sahip olduklarının belirtilmesi karşısında, bu kuruluşlarda yapılan yayınlarla ilgili olarak hak sahipleri ile bu kuruluşlar arasında yetki devri ve anlaşması yapılması gerektiği, hak sahipliği devri ve bununla ilgili anlaşmanın yapılmaması halinde, hak sahiplerinin ancak yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarından şikayetçi olabileceği anlaşılmakla, şüphelinin bir müzik eserini, televizyondan yapılan yayında, işletmesinde umumi mahalde müşterilerine dinletmekten ibaret olan eyleminde, fonogram yapımcısı ve icracı sanatçılar yönünden mali hakların ihlalinden bahsedilemeyeceği ve atılı eylemin suç oluşturmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir. (5846 S. K. m. 71, 80)
  • 14. 14 Dava ve Karar: Manevi veya mali haklara tecavüz suçundan şüpheli E. G. hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 19.12.2013 tarihli ve 2013/155262 soruşturma, 2013/93547 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2014 tarihli ve 2014/175 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığının 10.11.2014 gün ve 66892 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2014 gün ve KYB.2014- 373462 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu. Anılan ihbarnamede; Dosya kapsamına göre; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun, “Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek: Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticari amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.” şeklindeki 71/1. maddesi nazara alındığında, şüphelinin yetkilisi olduğu H… Pub isimli işyerinde, P… Music isimli televizyon kanalına ait yayından, müşteki meslek birliğinin koruması altında bulunan G… isimli sanatçının “Irgalamaz Beni” ile Gr… isimli müzik grubunun “Bir cevabın var mı ?” isimli eserlerinin umuma açık olarak yayınladığının tespit edilmesi karşısında suçun yasal unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü; Sonuç: Umuma açık işletmelerde (lokanta, bar, market, otel lobisi vb) müzikeserinin radyodan veya televizyondan yayınlanması
  • 15. 15 halinde, fonoğram yapımcısı, icracı sanatçı ve eser sahibinin bu yayını engelleme açısından haklarının bulunmadığı, bu yayın nedeniyle sadece radyo veya televizyon yayıncısının yayın üzerinde inhisari nitelikte mali haklarının ihlalinin söz konusu olacağı, bu durumda, müzik eserinin radyo veya televizyondan yapılan yayınını umuma ileten işletmeci, sadece radyo veya televizyon yayıncısının haklarını ihlal edebileceği, 5846 sayılı Kanunun 80/1-C-3 madde – fıkrasında radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınlarına ilişkin olarak, umuma açık mahallerde iletimin sağlanmasına izin verme veya yasaklama haklarına sahip olduklarının belirtilmesi karşısında, bu kuruluşlarda yapılan yayınlarla ilgili olarak hak sahipleri ile bu kuruluşlar arasında yetki devri ve anlaşması yapılması gerektiği, hak sahipliği devri ve bununla ilgili anlaşmanın yapılmaması halinde, hak sahiplerinin ancak yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarından şikayetçi olabileceği anlaşılmakla, şüphelinin bir müzik eserini, televizyondan yapılan yayında, işletmesinde umumi mahalde müşterilerine dinletmekten ibaret olan eyleminde, fonogram yapımcısı ve icracı sanatçılar yönünden mali hakların ihlalinden bahsedilemeyeceği ve atılı eylemin suç oluşturmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 07.05.2015 tarihinde oy birliği, karar verildi. İNCELEME: Umuma açık yerlerde TV üzerinden yayın yapan işletme sahibi, eser haklarına sahip yapımcı tarafından şikayet edilmiş fakat, eser haklarını aslında TV yayını yapan firmanın ihlal edebileceği. Kafe vb. gibi halka açık yerde yayın yapan işletmenin ise o TV yayını yapan, kanalın haklarını ihlal edebileceği belirtilmiştir. Konuya örnek olarak, Digiturk (BeIN Sports)firmasının Türkiye Süper Ligi yayınlarını umuma açık yerlerde kurumsal olmayan firmalar yayınlamasında hak sahibi futbol külüplerin değil, yayıncı kuruluş olacaktır. Hak ihlaline uğrayanda haliyle yayıncı kuruluş digiturk tür.
  • 16. 16 Yargıtay 11. HD. 2004/13221 E. 2005/11244 K. DAVA: Taraflar arasında görülen davada ıstanbulFikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 08.06.2004 tarih ve 2002/495 – 2004/323 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresiiçinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyasıiçin Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,düşünüldü: KARAR: Davacı vekili, müvekkilinin eser sahibi olduğu “Kötü Kedi şerafettin” isimli mizahi karakterin müvekkili adına marka olarak tescili için müracaatta bulundukları sırada davalı şirket adına 2000/25600 sayılı marka ile tescilli olduğunu öğrendiklerini ileri sürerek, haksız ve dayanaksız olan marka tescilinin iptali ile “Kötü Kedi şerafettin” markasının müvekkili adına tescilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının uzun yıllar boyunca müvekkili şirket çalışanı olduğunu,anılan karakter çizimlerinin müvekkiline ait Leman ve L-Manyak isimli dergilerle yayınlandığını, davacının sadece müvekkili şirket ile arasındaki hizmet ilişkisi nedeniyle verilen görevi yerine getirdiğini, söz konusu karakterin zaman zaman müvekkili şirket talimatıyla başka kişilerce de çizildiğini, “Kötü Kedi şerafettin” isminin müvekkili şirketin uzun yıllardan beri piyasaya sunduıu dergilerde kullanılarak tanıtıldığını ve ekonomik değer kazandırıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, dava konusu tiplemenin FSEK.nun 4 ncü maddesi uyarınca esersayılacağı ve aynı yasanın 8 nci maddesi gereıi meydana getiren davacının esersahibi olduğu,davacının hizmet akdinin ifası sırasında bu tiplemeyi yaratmış olmasının onun aleyhine sonuç doğurmayacağı, yine mali hakların belli bir süre ile devrinin eser sahibi olma vasfını değiştirmeyeceıi, mali hakların davalıda olduğu dönemde eserin davalıya ait dergide yayınlanmasının, davalıya eseri marka olarak tescil ettirme hakkını vermeyeceıi gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı adına oluşturulan 2000/25600 nolu markaya ilişkin mülkiyet kaydının terkinine ve davacı adına tesciline karar verilmiştir. 1- Dava konusu 2000/25600 sayılı “KÖTÜ KEDİ ŞERO – ŞERAFETTıN kedi karikatürü şeklinden oluşan marka 16, 21, 25, 32, 33, 35 ve 42 nci sınıf mal ve hizmetler için davalı şirket adına tescil edilmiştir. Davacı vekili, müvekkilinin 2000/25600 sayılı markayı oluşturan işarette yer alan “Kötü Kedi Şerafettin” tiplemesinin yaratıcısı ve eser sahibi olduğunu öne sürerek, müvekkilinden izin alınmaksızın davalı tarafından Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı nezdinde tescil ettirilen markanın 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/5 nci maddesindeki telif hakkı sahipliğine dayalı olarak hükümsüzlüğünü istemiştir. Davalı vekili ise, müvekkilinin halen piyasada tanınan Leman ve L-Manyak dergilerinin yayıncısı olduğunu, uyuşmazlık konusu tiplemenin müvekkili şirkette çalıştığı sırada kendisine verilen görev nedeniyle davacı tarafından çiziminin gerçekleştirildiğini ve bu isim ve ibareyi öncelikli kullanım hakkının müvekkili şirkete ait olup, piyasada tanıtılarak ekonomik değer kazandırılmak suretiyle marka hakkına sahip olduklarını savunmuştur. Uyuşmazlığın çözümünde 5846 sayılı FSEK.nun ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin birlikte incelenmesi gerekmektedir. Tarafların iddia ve savunmaları ile mahkemenin kabulü itibariyle, “tiplemenin” FSEK 4/1-8 nci bendinde yazılı eser türlerinden “tipleme” olduğu, yine bu tiplemenin içinde yer aldığı çizimlerin de aynı yasanın 4/1-7 nci bendi anlamında “karikatür eseri” olduğu hususlarında uyuımazlık bulunmamaktadır. Söz konusu tiplemenin davalı şirketin yayımladığı mizah dergisinde davacı tarafından çizilen karikatür eserleri köşesinin sürekli karakteri olarak yer alması nedeniyle; FSEK 8/1 nci maddesine göre yaratıcısı ve eser sahibinin davacı olduğuna dair mahkemenin görüğü yerindedir. Bu durumun tespiti, hakimin hukuki bilgisi dahilinde olup
  • 17. 17 çözümü teknik bilgiyi gerektirmediğinden mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmamış olması bozma nedeni sayılmamıştır. Davalı şirketin davacı ile arasındaki hizmet akdine dayalı olarak çalıştıran sıfatıyla sahip olduğu haklara gelince; Gerçekten de, FSEK.nun 18/2 nci maddesindeki, “aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır” hükmüne göre, davalı şirkette çalıştığı sırada davacı tarafından çizimi yapılan karikatür eserleri üzerindeki mali hakların kullanım yetkisi davalıya aittir. Ancak, karikatür eserlerin mali haklarının kullanım yetkisinin davalı şirkete ait olması; bu eserlerde yer alan ve “baskın karakter” olma durumu arz eden belirli bir tipleme (çizgi karakter) üzerinde de mali hak sahibi olacağı sonucunu doğurmaz. Taraflar arasındaki uyuımazlık , hizmet sözleşmesi uyarınca davacı tarafından çizilen ve davalıya ait dergide yayımlanan karikatür eserlerin mali haklarının kullanımı ile ilgili olmayıp, bu eserlerin içinde yer alan ve baskın karakterini oluşturan “Kötü Kedi Şerafettin” tiplemesinin davalı şirket tarafından marka olarak kullanıp kullanılamayacağına ilişkindir. Her somut uyuşmazlığın özellikleri göz önüne alınmak kaydıyla, bu tür tiplemelerin içinde yer aldıkları çizgi- karikatür eserlerden bağımsız bir eser olma vasfına sahip olabilme ihtimali nedeniyle, koşulları oluştuğu taktirde, eser sahibinin tipleme üzerinde ayrıca telif hakkı mevcuttur. Yukarıda özetlenen kabule göre de, uyuımazlık konusu “Kötü Kedi Şerafettin” tiplemesi davacı tarafından yaratılmış olup, yayımlandığı dergilerde yine davacı tarafından çizilen karikatür eserlerinde baskın karakter olarak yer almak suretiyle FSEK’nun 4/1-8 nci bendi uyarınca bağımsız bir güzel sanat eseridir. Anılan tiplemenin eser sahibi davacı olduğundan, onun izni alınmaksızın davalı şirket tarafından marka olarak tescil ettirilmesi 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-5 nci bendine göre davacının telif hakkının ihlali sonucunu doğurur.Davalı böyle bir iznin varlığını kanıtlayamamıştır. Söz konusu tiplemenin içinde yer aldığı karikatürlerin zaman zaman başkaları tarafından çizilmiş olması davacı tarafından izin verildiği anlamına gelmeyeceği gibi, davacının FSEK’nun 1/B ve 8/1 nci maddelerine göre oluşan eser sahipliğini de etkilemez. Ayrıca, bu tiplemenin davalı tarafından yayımlanan dergiler yoluyla meşhur ve maruf hale getirilmesi de, dava konusu markanın tescilli olduğu mal ve hizmetler üzerinde 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9 ve 14 ncü maddeleri anlamındaki bir markasal kullanım sayılamayacağından, davalıya aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/3 ve 7/son maddeleri kapsamında öncelik ve kullanımla ayırt edicilik hakkı sağlamaz. Davalı şirket dava konusu tiplemeyi davacıdan önce meydana getirdiğini ve davacıdan bağımsız olarak telif hakkı sahibi olduğunu da kanıtlayamamıştır. Açıklanan bu gerekçe itibariyle, mahkemece dava konusu markanın davalı şirket adına olan mülkiyet kaydının terkinine (hükümsüzlüğüne) karar verilmesi isabetli olduğundan, davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Ancak, mahkemece 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-5 nci bendi yoluyla aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin 42 nci maddesi uyarınca dava konusu 2000/25600 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve kaydın terkinine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken; davacının tescil talebi de yerinde görülerek aynı markanın davacı adına tesciline hükmedilmiştir. Oysa, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 42 nci maddesinde sayılan hükümsüzlük hallerinden birisinin gerçekleşmesi halinde mahkemece yapılacak iş markanın hükümsüzlüğüne ve sicil kaydının terkinine karar vermekten ibarettir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan bir kısım mal ve hizmetler yönünden oluşacakkısmi hükümsüzlük hali ayrık olmak kaydıyla, koşullar oluştuğunda dava konusunu markanın hükümsüzlüğüne hükmedilirken aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin 44 nci maddesine göre geçmişe etkili olarak hükümsüzlük sonucu doıuran bir markanın davacı adına tesciline karar verilemez. Marka hakkının sicile tescil yöntemi Kanun Hükmünde Kararname’nin 29 ila 39 ncu maddeleri ile düzenlenmiştir. Bu kuralın bir istisnası Kanun Hükmünde Kararname’nin 17 nci maddesinde belirtilen marka sahibinin izni olmadan onun ticari vekili veya temsilcisi adına marka tescil edilmesi halinde, ticari vekil veya temsilcinin haklı bir gerekçesi yoksa,marka sahibinin söz konusu tescilin kendi lehine devredilmesini isteme yetkisidir. Dava konusu olayda böyle bir durum da söz konusu olmadığına göre davacının tescil isteminin reddine karar verilmesi gerekirken bu istemin de kabul edilmesi doıru görülmemiş olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükmün bu yönden bozulması gerekmiştir.
  • 18. 18 SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin 2 nci bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, kararın 2. bentte yazılı nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.11.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 15.12.2011 tarih ve 2008/44-2011/201 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresiiçinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyasıiçin Tetkik Hakimi Sibel Demir Saldırım tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkillerinin murisi A. M. İ.’in yapımcısı olduğu 11 adet sinema filminin davalı F… Görüntü Sistemleri San. Tic. Ltd. Şti. tarafından mali haklarının hukuka aykırı şekilde kullanılmakta olduğunu, FSEK’te 4630 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler kapsamında, 4110 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 12.06.1995 tarihinden önce alenileşen ve “koruma süreleri” 20 yıl olan sinema filmlerinin ( sinema eserlerinin ) koruma sürelerinin ( 4630 Sayılı Kanun m.35 ile değişik ) Ek-2 madde gereği 70 yıla çıkarıldığını, FSEK’da yapılan iş bu değişiklik ile 12.06.1995’ten önce yapılmış ( ilk defa tespit edilmiş, çekilmiş ve üretilmiş ) sinema filmlerinin koruma sürelerinin 20 yıldan 70 yıla çıkarıldığını ve 4630 sayılı Kanun m.32 ile 5846 sayılı FSEK’nın 80. maddesi değiştirilip, sinema filmi ( sinema eseri ) yapımcılarına “Eser Sahibinin Haklarına Bağlantılı Haklar” tanındığını, 4630 sayılı Kanun’un koruma sürelerini uzatmasıyla doğan ve oluşan tüm mali hakların, 4630 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 03.03.2001 tarihi itibariyle filmlerin yapımcısı sıfatı ile eser ve hak sahibi olan A. M. İ.’e ve veraseten davacılara ait haklar olduğunu,davaya konu filmlere ait tüm mali hakların müvekkillerine ait bulunduğunun tespitine,dava konusu filmlerin kullanımının haksız olduğunun tespitine,tecavüzün men’i ve ref’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin Yedi Kocalı, İsmet Bu Ne Kısmet, Şehvet Uçurumu, İntikam Kadını, Memnu Meyva- Budala isimli filmlerin eser sahibi olduğunu, müvekkilinin üçüncü kişilerle yapığı sözleşmeler gereğince filmlerin mülkiyetini de kazandığını, müvekkilinin Kültür Bakanlığı nezdinde eser sahibi olarak tescil edildiğini, 20 yıllık koruma süresinin dolduğunu, FSEK 19. hükmü gereğince mirasçıların kullanma hakkının olamayacağı, 5846 sayılı Kanun’a 2001 yılında 4630 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik ile eklenen Ek 2. maddenin Anayasaya aykırı olduğunu,hak sahibi oldukları kabul edilse bile, davacıların 2001 yılındaki düzenlemenin üzerinden 7 yıl geçtikten sonra dava açmalarının iyi niyetle bağdaşmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve düzenlenen 2.bilirkişi raporuna göre, asıl dava yönünden davacıların davasının adı geçen 7 adet film yönünden kısmen kabulü ile adı geçen 7 adet filmin tüm mali haklarının ve bağlantılı haklarının Ali Müfit İlkiz’e veraseten yasal mirasçıları olan davacılara ait olduğunun tespiti ile davalının bu filmlere yönelik mevcut ve muhtemel tecavüzlerinin önlenmesine, bunların dışında kalan davaya konu diğer filmler yönünden dosya kapsamına göre davacılara aidiyeti yönünde yeterli delil bulunmadığından reddine karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir. 1- Dava dosyasıiçerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Davacılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince, dosyada mevcut Türk Filmleri Sözlüğü’nde ve bunu doğrulayan Sesam kayıtlarında mahkemece reddedilen “Sokakta Kan Vardı”, “Çoban”, “Bizim Fıstıklar” ve “Çıldırtan Dudaklar” isimli sinema eserlerinin yapımcısının davacıların murisi olduğu bildirilmiştir. Bu durumda 5846 sayılı FSEK’nın 11. maddesi uyarınca eser sahipliğine ilişkin karinenin davacıların murisi A. M. İ. lehine oluşup oluşmadığı hususunun mahkemece tartışılmadan, bu filmler bakımından iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, kararın davacılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan sebeplerle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) nolu bentte açıklanan sebeplerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacılar yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 03,15 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz eden davacılara iadesine, 04.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
  • 20. 20 Yargıtay 11. HD. 2010/16404 E. 2012/9213 K. ÖZETİ: 5846 sayılı FSEK’na göre icracı sanatçıların manevi hakları, icralarının sahibi olarak tanıtılmak ve icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesinin ve bozulmasının önlenmesini talep etmektir. Somut uyuşmazlıkta, davacıların murisinin icracı sanatçıolarak yer aldığı dava konusu filmlerin temsili esnasında yukarıda belirtilen manevi haklarının ihlal edildiği hususu kanıtlanamadığı gibi söz konusu temsillerin BK anlamında kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan da sözedilemeyeceği halde yazılı gerekçeyle davacılar yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25/05/2010 tarih ve 2006/521-2010/100 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresiiçinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyasıiçin Tetkik Hakimi Erol Kaplan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkillerinin mirasçısı oldukları K.S.’ın icracı sanatçısıfatıyla oynadığı “Düttürü Dünya” ve “Yoksul” isimli sinema eserlerinin salt sinemada gösterime ilişkin haklarının davalı yapımcıya devredildiğini, buna rağmen söz konusu eserlerin izinsiz olarak televizyon kanallarına satıldığını, bu eserlerin televizyonlarda yayınlanmasının müvekkillerinin maddi ve manevi haklarını ihlal ettiğini, davalının haksız kazanç sağladığını ileri sürerek, 15.000 TL manevi, 2.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir Davalı vekili, oyuncu K.S. ile müvekkili arasında yapılan sözlü anlaşma uyarınca söz konusu filmlerin tüm haklarının yapımcı olarak müvekkiline devredildiğini, filmlerin yayınlanması hakkı münhasıran müvekkiline ait olduğundan, müvekkilinin bu filmleri televizyonlara vererek ticari kazanç sağlamasının doğal bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu filmlerin 1985 ve 1988 yıllarında çekildiği, o tarihte yürürlükte olan 5846 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca sinema eserinin sahibinin onu imal ettiren yapımcı olduğu,bütün hakların da yapımcıya ait bulunduğu, dolayısıyla o tarihte davacılar murisinin oyunculuğundan dolayıFSEK kapsamında korunan haklarının bulunmadığı, ancak 4630 sayılı Kanun’la, yapımcının bir film üzerindeki hakları kullanmasının icracı sanatçının iznini almasına bağlı kılındığı, dava konusu filmin yapım yılından sonra yürürlüğe giren 80. madde hükümleri ile filmde rol alan icracı sanatçılara eser sahibinin hakları ile bağlantılı haklar tanındığı, ayrıca gerek ek madde ve gerekse geçici maddelerde sinema eserlerinin hak sahipliği dışındaki hükümlerin zaman sınırlaması getirilmeden Türkiye’de üretilmiş bütün eserve icralara uygulanacağı öngörüldüğü,davaya konu eserlerin yalnızca sinemada gösterim hakkının devredildiğinin uyuşmazlık konusu olmadığı, bu durumda taraflar arasındaki devir sözleşmesine aykırı olarak adı geçen eserlerin, tv ve diğer alanlarda da izinsiz kullanımı nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle 2.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Kararı, davalı temyiz etmiştir. 1- Dava dosyasıiçerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bent kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Ancak, 5846 sayılı FSEK’nun 80/1-A(1) fıkrasına göre icracı sanatçıların manevi hakları, icralarının sahibi olarak tanıtılmak ve icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesinin ve bozulmasının önlenmesini talep etmektir. Somut uyuşmazlıkta, davacıların murisinin icracı sanatçı(başrol oyuncusu)olarak yer aldığı dava konusu filmlerin temsili esnasında yukarıda belirtilen manevi haklarının ihlal edildiği hususu kanıtlanamadığı gibi söz konusu temsillerin BK’nun 49. maddesi anlamında kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan da sözedilemeyeceği halde yazılı gerekçeyle davacılar yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 29.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
  • 21. 21 İNCELEME: Yargıtay 11. HD. 2007/10504 E. 2009/5482 K.Yerel Mahkeme, maddi – manevi tazminat açısından davayı kabul etmiştir. Yargıtay, “Dava konusu web sitesinin yaratıcısı davacı şirketin çalıştırdığı gerçek kişiler olduğundan 5846 sayılı FSEK 1/B-(b) bendi 8. maddesi uyarınca eser sahibi onu meydana getiren gerçek kişiler olup tüzel kişiliğe haiz davacı şirketin eser sahibi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Aynı yasanın 13. vd. uyarınca bir eserüzerinde mali ve manevi haklar eser sahibine aittir. Davacı şirket ise, 5846 sayılı FSEK 18. maddesi uyarınca adam çalıştıran sıfatıyla kanundan kaynaklanan eser üzerinde mali hakları kullanma yetkisine sahip olup, manevi haklar ise eseri meydana getiren gerçek kişiler tarafından kullanılabilir. O halde somut uyuşmazlıkta davacı şirketin manevi haklarının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceğinden manevi tazminat talebinin reddi gerekir.” Şeklinde hüküm kurmuştur. İNCELEME: Olay: Davacı yaratıcısı olduğu web sitesi içeriğinin izinsiz olarak aynen kopyalanmak suretiyle davalı tarafından yayınlandığı gerekçesiyle maddi – manevi tazminat davasıaçmıştır. Yargıtay 11. HD. 2005/14824 E. 2007/3033K.Yerel Mahkeme, davacının kitabı sadece redakte ettiği ve eser sahibi olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Yargıtay, “Bir kitabın yayına hazırlanmasında sadece redaksiyon yani düzenleme görevi, bir eserin vücuda getirilmesinde yapılan teknik hizmetler veya teferruata ait yardımlar kapsamında olup, bu hizmeti veren kişiye birlikte eser sahibi hakkı tanımaz.” Diyerek hükmü onamıştır. Olay: Davacı müsveddesini hazırladığı yemek tarihlerinin davalı tarafından kitap haline getirildiği gerekçesiyle dava açmıştır. Yargıtay 11. HD. 2011/7296 E. 2011/7174 K.Yerel Mahkeme davalılardan biri hakkında davayıreddederken diğeri hakkında davayı kısmen kabul edilmiştir. Yargıtay da “Birden fazla kimsenin iştiraki ile vücuda getirilen eserayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa,eserin sahibi onu vücuda getirenlerin birliği olduğundan elde edilen gelirlerin paylaşılması gerekir.” açıklamasıyla hükmü onamıştır. İNCELEME:
  • 22. 22 Olay: Davacı dava konusu projedeki tüm hakları devraldığından davalıların anlaşmaya uygun davranmadığı ve gelirlerin paylaşılmadığı gerekçesiyle davayı açmıştır. Yargıtay 11. HD. 2011/1302 E. 2012/9233 K.Yerel Mahkeme, davayıkısmen kabul etmiştir. Yargıtay, “Davalı şirketin eserbirliği mahiyetinde eserleri meydana getiren davacının da aralarında bulunduğu yazarları bu amaçla bir araya getirdiğinden eserlerin mali haklarının kullanılma yetkisine sahip olduğu,bu nedenle kendisine karşı açılan anılan eserlerin izinsiz çoğaltılıp yayıldığı iddiasıyla FSEK 68. maddesine dayalı telif tazminatı istemli davanın reddedilmesi gerektiği” gerekçesiyle kararı onamıştır. Olay: Davacı yayınlanan eserlerden dolayı telif hakkı alamadığı, haksız çoğaltma vs. gerekçeleriyle dava açmıştır. İNCELEME: Yargıtay 11. HD. 2003/7070 E. 2004/1799 K.Yerel Mahkeme, davayıkabul etmiştir. Yargıtay, “FSEK 11. maddedeki karine gereğince davacıların murisinin eser sahibi olduğu hususu kesinleştiği ve dava konusu olayda davacıların murisine ait şiirin üç dizesinden birisinin davalının eserinde aynen yer aldığı, diğerlerinin ise mealen (anlamca) iktibas olunduğuna göre eser sahibinin maddi ve manevi haklarına tecavüz eylemi gerçekleşmiştir.” diyerek hükmü onaylamıştır. Olay: Halk ozanı mirasçıları olan davacılar davalıya ait müzik kasetindeki şiire ait bazı mısraların aynen alındığı iddiasıyla dava açmıştır. Yargıtay 11. HD. 2006/3941 E. 2007/12259 K.Yerel Mahkeme, inandırıcı olmayan davacı beyanları gerekçesiyle kanıtlanamayan davayı reddetmiştir. Yargıtay, “FSEK 8 ve 11. Maddelerindeki düzenlemeler itibariyle esersahipliği karinesinin aksini iddia eden tarafça kanıtlanması gerekir.” açıklamasıyla hükmü onamıştır. İNCELEME:
  • 23. 23 Yargıtay 11. HD. 2007/5265 E. 2007/9282 K.Yerel Mahkeme, davalının tescil başvurusundan davanın açıldığı tarih arasında bir yıllık zamanaşımın dolduğu ve güfte ile bestenin farklı olduğu gerekçeleriyle davayıreddetmiştir. Yargıtay ise özetle “Hukukumuzda, patent, marka ve tasarımdan farklı olarak fikir ve sanat eserleri bakımından tescil ilkesi kabul edilmemiştir. Eserin meydana getirilmesi maddi bir fiildir. Eserin meydana getirilmesiyle birlikte hak da kendiliğinden doğar. Hakkın doğumu için kamuya sunmak veya tescil gibi herhangi bir eylem veya işleme gerek yoktur. (m.20/1) Eser sahipliğinin belirlenmesinde ispat kolaylığını amaçlayan 13/3. madde hükmü eser üzerindeki hakların kazanımı bakımından bir kamusal tasarrufa bağlamak düşüncesiyle kaleme alınmamıştır. Kayıt ve tescil ile hak ihdası etmek amacı güdülmemiş, aksine, bunun mali ve manevi hakların ihlalini önlemeye yönelik olduğu açıkça anlaşılmaktadır.” Diyerek somut olay açısından eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle kararı bozmuştur. Olay: Ses sanatçısıolan davacı “belli belli” adlı şiirin izinsiz olarak bestelenerek davalılardan L.D. tarafından “küstüm” adlı kasete “söz-müzik L.D.” ibaresiyle konulduğu, diğer davalının da izinsiz olarak çoğaltıp piyasaya sürdüğü gerekçesiyle davayı açmıştır. İNCELEME:
  • 24. 24 T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2008/8996 K. 2010/757 T. 25.1.2010 ÖZET : Dava, FSEK.nundan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile tecavüz oluşturan eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. FSEK.nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin “uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir” şeklindeki düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun’da eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkeme seçilen talebi değiştiremez. O halde, davacının FSEK.nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekir. MALİ HAKLARA TECAVÜZ OLUŞTURAN EYLEMLERİN TESPİTİ ( Kanun’da Eser Sahibine Tanınan Rayiç Bedelin Üç Katı Fazlasına Kadar İsteyebilme Seçeneklerinden Herhangi Birisini Kullanma Yetkisi Eser Sahibi Olan Davacıya Ait Olduğu ) MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Mali Haklara Tecavüz Oluşturan Eylemlerin Tespiti – Kanun’da Eser Sahibine Tanınan Rayiç Bedelin Üç Katı Fazlasına Kadar İsteyebilme Seçeneklerinden Herhangi Birisini Kullanma Yetkisi Eser Sahibi Olan Davacıya Ait Olduğu ) RAYİÇ BEDEL ( Mali Haklara Tecavüz Oluşturan Eylemlerin Tespiti ve Tazminat İstemi – Kanun’da Eser Sahibine Tanınan Rayiç Bedelin Üç Katı Fazlasına Kadar İsteyebilme Seçeneklerinden Herhangi Birisini Kullanma Yetkisi Eser Sahibi Olan Davacıya Ait Olduğu ) DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25/12/2007 tarih ve 2006/311-2007/354 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyasıiçin Tetkik Hakimi Sultan Gümüş Başaran tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, davalının sinema filmleri, fotoğraf, video vb. üretimi, ithalatı ve bunlara ilişkin salon ve sair tesisler kurup işlettiğini, müvekkilinin 2001 yılının sonlarından itibaren davalının adını ve faaliyetlerini temsil edecek logonun tasarımı ve kurumsal kimlik çalışması yaptığını, 2002 yılı sonuna kadar sözleşme olmadan reklam ajansı olarak davalıya hizmet verdiğini, 15.09.2003 tarihinde reklam sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşme uyarınca davalının reklam ve tanıtım çalışmalarının müvekkili tarafından yapıldığını, sözleşmenin davalı tarafından 06.08.2004 tarihinde haksız olarak feshedildiğini, ancak bu fesihten sonra müvekkilinin çalışmaları sonucu ortaya konulan desen,isim, işaret, renk ve resimler, davalının adı ile özdeşleşen grafik eser fotografik eser ve sair eser niteliğindeki tasarımların davalı tarafından kullanılmaya devam edildiğini, sözleşmenin 2. maddesindeki “bedeli reklam veren ( AFM ) tarafından ödenmiş olan tüm yaratıcı çalışmaların telif, tasarruf ve sair her türlü fikri mülkiyet hakkı T.T.’ye aittir” hükmüne göre bu çalışmalardan doğan tüm haklarının müvekkiline ait olduğunu, müvekkilinin yapmış olduğu çalışmaların davalının tanınmışlığına hizmet ettiğini, davalının bu çalışmalar sonucu gelirini arttırdığını, müvekkilinin eser sahibi olduğunu ileri sürerek, davalının fikri mülkiyeti müvekkiline ait haklarına tecavüzün tespiti ile önlenmesini, FSEK.nun 68/1. maddesi uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin ve 3 katı tazminatın şimdilik 95.000 YTL’nin ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, müvekkilinin manevi zararının tazminini için 2.500,00 YTL manevi tazminatın ve sözleşmenin feshinden sonra ödenmemiş olan bakiye aylık hizmet bedeli ile işlemiş faizinin toplamı 1.800 ABD dolarının ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş ıslahla rayice göre tespit edilen 173,283,00 YTL’nin FSEK.nun 68. maddesi uyarınca 3 katı olan 519.849,00 YTL’nin tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, telif hakkına konu olan bir eserden bahsedilemeyeceğini, davacının yaptığı poster,bez afiş, kolon giydirmeleri, afişler, gazete ilanları, ışıklı pano,tabela, pano vb çalışmaların reklam ve tanıtım amaçlı olduğunu, davacının herhangi bir özgün çalışmasının bulunmadığını, müvekkilinin sözleşme süresince yükümlülüklerinin yerine getirdiğini, davacının yaptığı çalışmaların AFM markası kurumsal kimlik çalışması adı altında yapacağı çalışmalar listesinde yer aldığını ve bu çalışmaların bedelinin ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki 15.9.2003 tarihli sözleşmenin 2. maddesiyle “reklam veren tarafından bedeli ödenmiş olan tüm yaratıcı çalışmaların fikri mülkiyet
  • 25. 25 haklarının davacıya ait olduğunun kabul edildiği”, sözleşmenin 31.07.2004 tarihinden itibaren feshedildiği, davacının bu sözleşme kapsamında ve gerekse sözleşme öncesi dönem tasarım ve çalışmalarının davalı tarafından sözleşme sonrasında da kullanılmaya devam edildiği, dosyaya ibraz edilen internet çıktıları, broşür, katalog ve diğer delillerden bu çalışmaların davalıya ait AFM sinemalarında ve daha sonra açılan diğer sinema salonlarında, web sitesive tanıtımında kullanıldığının anlaşıldığı, çalışmaların grafik tasarım ve görsel çalışmalardan oluştuğu, bilirkişi raporunda tüm çalışmaların eser niteliğinde olduğu ve mahkemece bizzat yapılan değerlendirmede de bu tasarım ve çalışmaların özgün ve orijinal olduğu kanaatine varıldığı, sözleşmenin bitiminden sonra bu çalışmaların izinsiz kullanımının davacının telif haklarına tecavüz oluşturduğu,izinsiz kullanım nedeniyle sözleşme yapılması halinde talep edilebilecek bedelin Reklamcılar Derneği’nin 2003/2 dönemine yönelik fiyat listesi de esas alınarak toplam değerinin 173.283 YTL olarak hesaplandığı, davacı vekili ıslahla bunun 3 katı olan 519.849,00 YTL talep etmişse de kullanım alanı, süresidikkate alınarak FSEK.nun 68. maddesi uyarınca bunun bir misli artışla hüküm altına alınmasının hakkaniyete daha uygun olduğu gerekçesiyle 173.283,00 YTL’nin FSEK.nun 68. maddesi uyarınca takdiren bir misli alınarak 346.566,00 YTL’nin 13.04.2006 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faiziyle ve 2.500,00 YTL manevi tazminatın en yüksek ticari faiziyle davalıdan tahsiline, FSEK.nun 68. maddesine göre hüküm kurulduğundan diğer taleplerin ve fazlaya ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir. 1- Dava dosyasıiçerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, FSEK.nundan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile tecavüz oluşturan eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı vekili, dava dilekçesi ile tazminat istemini FSEK.nun 68/1.fıkrasına dayandırmıştır. FSEK.nun 68/1.fıkrasına göre ” Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”. Mahkemece, ” izinsiz kullanım nedeniyle sözleşme yapılması halinde talep edilebilecek bedelin Reklamcılar Derneği’nin 2003/2 dönemine yönelik fiyat listesi de esas alınarak toplam değerinin 173.283 YTL olarak hesaplandığı, davacı vekili ıslahla bunun 3 katı olan 519.849,00 YTL talep etmişse de kullanım alanı, süresi dikkate alınarak FSEK.nun 68. maddesi uyarınca bunun bir misli artışla hüküm altına alınmasının hakkaniyete daha uygun olduğu gerekçesiyle 173.283,00 YTL’nin FSEK.nun 68. maddesi uyarınca takdiren bir misli alınarak 346.566,00 YTL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Ancak, FSEK.nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin “uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir” şeklindeki düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun’da eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkeme seçilen talebi değiştiremez ( Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Üçüncü Bası, S.300 ). O halde, davacının FSEK.nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına hükmedilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir. 3- Kabule göre de bakiye eksik harcın davacıdan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine; ( 2 ) ve ( 3 ) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, aşağıda yazılı bakiye 16.022.50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 25.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İNCELEME:
  • 26. 26
  • 27. 27 Özet: Ancak, FSEK'nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin "uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir" şeklindeki düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun'da eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkeme seçilen talebi değiştiremez (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Üçüncü Bası, S.300). O halde, davacının FSEK'nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına hükmedilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir. İNCELEME: T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No:2011/324 Karar No:2011/400 K. Tarihi:08.06.2011 Taraflar arasındaki “FSEK’nundan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile tecavüz oluşturan eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;İstanbul1. Fikri ve Sınai Hakar Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.12.2007 gün ve 2006/311 E.-2007/354 K. sayılı kararın incelenmesi davalı ve davacı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, 25.01.2010 gün ve 2008/8996 E.-2010/757 K. sayılı ilamı ile; (... Davacı vekili, davalının sinema filmleri, fotoğraf, video vb. üretimi, ithalatı ve bunlara ilişkin salon ve sair tesisler kurup işlettiğini, müvekkilinin 2001 yılının sonlarından itibaren davalının adını ve faaliyetlerini temsil edecek logonun tasarımı ve kurumsal kimlik çalışması yaptığını, 2002 yılı sonuna kadar sözleşme olmadan reklam ajansı olarak davalıya hizmet verdiğini, 15.09.2003 tarihinde reklam sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşme uyarınca davalının reklam ve tanıtım çalışmalarının müvekkili tarafından yapıldığını, sözleşmenin davalı tarafından 06.08.2004 tarihinde haksız olarak feshedildiğini, ancak bu fesihten sonra müvekkilinin çalışmaları sonucu ortaya konulan desen,isim, işaret, renk ve resimler, davalının adı ile özdeşleşen grafik eser fotografik eser ve sair eser
  • 28. 28 niteliğindeki tasarımların davalı tarafından kullanılmaya devam edildiğini, sözleşmenin 2. maddesindeki “bedeli reklam veren(AFM) tarafından ödenmiş olan tüm yaratıcı çalışmaların telif, tasarruf ve sair her türlü fikri Mülkiyet hakkı T.T.’ye aittir” hükmüne göre bu çalışmalardan doğan tüm haklarının müvekkiline ait olduğunu,müvekkilinin yapmış olduğu çalışmaların davalının tanınmışlığına hizmet ettiğini, davalının bu çalışmalar sonucu gelirini arttırdığını, müvekkilinin eser sahibi olduğunu ileri sürerek, davalının fikri mülkiyeti müvekkiline ait haklarına tecavüzün tespiti ile önlenmesini, FSEK’nun 68/1. maddesi uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin ve 3 katı tazminatın şimdilik 95.000 YTL’nin ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, müvekkilinin manevi zararının tazminini için 2.500,00 YTL manevi tazminatın ve sözleşmenin feshinden sonra ödenmemiş olan bakiye aylık hizmet bedeli ile işlemiş faizinin toplamı 1.800 ABD dolarının ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş ıslahla rayice göre tespit edilen 173,283,00 YTL’nin FSEK’nun 68. maddesi uyarınca 3 katı olan 519.849,00 YTL’nin tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, telif hakkına konu olan bir eserden bahsedilemeyeceğini, davacının yaptığı poster,bez afiş, kolon giydirmeleri, afişler, gazete ilanları, ışıklı pano,tabela, pano vb çalışmaların reklam ve tanıtım amaçlı olduğunu, davacının herhangi bir özgün çalışmasının bulunmadığını, müvekkilinin sözleşme süresince yükümlülüklerinin yerine getirdiğini, davacının yaptığı çalışmaların AFM markası kurumsal kimlik çalışması adı altında yapacağı çalışmalar listesinde yer aldığını ve bu çalışmaların bedelinin ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki 15.9.2003 tarihli sözleşmenin 2. maddesiyle “reklam veren tarafından bedeli ödenmiş olan tüm yaratıcı çalışmaların fikri mülkiyet haklarının davacıya ait olduğunun kabul edildiği”, sözleşmenin 31.07.2004 tarihinden itibaren feshedildiği, davacının bu sözleşme kapsamında ve gerekse sözleşme öncesi dönem tasarım ve çalışmalarının davalı tarafından sözleşme sonrasında da kullanılmaya devam edildiği, dosyaya ibraz edilen internet çıktıları, broşür, katalog ve diğer delillerden bu çalışmaların davalıya ait AFM sinemalarında ve daha sonra açılan diğer sinema salonlarında, web sitesive tanıtımında kullanıldığının anlaşıldığı, çalışmaların grafik tasarım ve görsel çalışmalardan oluştuğu, bilirkişi raporunda tüm çalışmaların eser niteliğinde olduğu ve mahkemece bizzat yapılan değerlendirmede de bu tasarım ve çalışmaların özgün ve orijinal olduğu kanaatine varıldığı, sözleşmenin bitiminden sonra bu çalışmaların izinsiz kullanımının davacının telif haklarına tecavüz oluşturduğu,izinsiz kullanım nedeniyle sözleşme yapılması halinde talep edilebilecek bedelin Reklamcılar Derneği’nin 2003/2 dönemine yönelik fiyat listesi de esas alınarak toplam değerinin 173.283 YTL olarak hesaplandığı, davacı vekili ıslahla bunun 3 katı olan 519.849,00 YTL talep etmişse de kullanım alanı, süresidikkate alınarak FSEK’nun 68. maddesi uyarınca bunun bir misli artışla hüküm altına alınmasının hakaniyete daha uygun olduğu gerekçesiyle 173.283,00 YTL’nin FSEK’nun 68. maddesi uyarınca takdiren bir misli alınarak 346.566,00 YTL’nin 13.04.2006 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faiziyle ve 2.500,00 YTL manevi tazminatın en yüksek ticari faiziyle davalıdan tahsiline, FSEK’nun 68. maddesine göre hüküm kurulduğundan diğer taleplerin ve fazlaya ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir. 1-Dava dosyasıiçerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Dava, FSEK’nundan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile tecavüz oluşturan eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı vekili, dava dilekçesi ile tazminat istemini FSEK'nun 68/1.fıkrasına dayandırmıştır. FSEK'nun 68/1.fıkrasına göre " Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”. Mahkemece, " izinsiz kullanım nedeniyle sözleşme
  • 29. 29 yapılması halinde talep edilebilecek bedelin Reklamcılar Derneği’nin 2003/2 dönemine yönelik fiyat listesi de esas alınarak toplam değerinin 173.283 YTL olarak hesaplandığı, davacı vekili ıslahla bunun 3 katı olan 519.849,00 YTL talep etmişse de kullanım alanı, süresi dikkate alınarak FSEK’nun 68. maddesi uyarınca bunun bir misli artışla hüküm altına alınmasının hakaniyete daha uygun olduğu gerekçesiyle 173.283,00 YTL’nin FSEK’nun 68. maddesi uyarınca takdiren bir misli alınarak 346.566,00 YTL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Ancak, FSEK'nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin "uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir" şeklindeki düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun'da eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkeme seçilen talebi değiştiremez (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Üçüncü Bası, S.300). O halde, davacının FSEK'nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına hükmedilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir. 3- Kabule göre de bakiye eksik harcın davacıdan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndan kaynaklanan mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin tespiti, men’i ile tecavüz oluşturan eylemler nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel Mahkemece, davalı tarafından yapılan çalışmaların davalıya ait AFM sinemalarında ve daha sonra açılan diğer sinema salonlarında web sitesi ve tanıtımında kullanıldığı, çalışmaların eser niteliğinde olduğu,sözleşmenin bitiminden sonra izinsiz kullanımının davacının telif haklarına tecavüz oluşturacağı, bilirkişi raporunda sözleşme yapılması halinde talep edilebilecek bedelin 173.283 TL olarak belirlendiği, davacı vekilinin ıslahla bunun 3 katı olan 519 849,00 TL talep etmiş ise de kullanım alanı ve süresidikkate alınarak FSEK 68. maddesi gereğince bunun bir misli artışla hüküm altına alınmasının hakkaniyete daha uygun bulunarak 346.566,00 YTL ile 2.500 YTL. manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Yüksek Özel Dairece, FSEK'nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin "uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir" şeklindeki düzenlemenin eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda esersahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisi olduğu, mahkemece seçilen talebin değiştirilemeyeceği, bu durumda davacının FSEK'nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına hükmedilmesinin doğru görülmediğine işaretle davacı yararına bozulmuştur. Yerel mahkemece, önceki gerekçe yanında, ilk hükümde yer almayan, dairece de değerlendirilmeyen Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi ile Borçlar Kanununun 43. maddesine göre değerlendirme yapılıp; bu çerçevede direnme olarak adlandırılan karar verilmiştir.
  • 30. 30 Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; FSEK'in 68/1. fıkrası gereğince mali hakları tecavüze uğrayan hak sahipleri tarafından talep edilen rayiç bedelin üç kat fazlasına ilişkin tazminatın mahkemece takdir hakkı kullanılarak indirilmek suretiyle serbestçe tayin edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Ancak, mahkemenin ilk kararı, bozma ve direnme olarak adlandırılan kararlar itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca esasa ilişkin bu uyuşmazlık incelenmeden, öncelikle temyize konu hükmün direnme niteliğinde olup olmadığı, temyiz inceleme görevinin Hukuk Genel Kurulunun görev alanına girip girmediği hususu ön sorun olarak ele alınmış; tartışılmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (HUMK.429 mad.). Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez. Yukarıda anlatılan olayların gelişimine göre, yerel mahkemece, ilk kararda direnildiği belirtilmiş ise de; ilk kararda 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 68/1. maddesi hükmü gereğince davacı tarafından talep edilen rayiç bedelin üç kat fazlasına ilişkin tazminatın eser niteliğindeki çalışmaların kullanım alanı ve süresi gözetilerek indirime gidilmiş iken bozma kararından sonra bu gerekçeden farklı olarak “818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 43. maddesiyle hakimin hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın biçimini ve şumulünün derecesini tayin edeceğinin öngörüldüğü,maddede "tayin eder" ibaresi kullanıldığından, bu değerlendirmenin hakim için bir zorunluluk olduğu, söz konusu hükmün Borçlar Kanununun genel hükümleri arasında yer aldığından, tüm borç ilişkileri ile haksız fiil ve sebepsizzenginleşme davalarının tamamında uygulanacağı, dolayısıyla da belirtilen hüküm nedeniyle 68. Madde gereğince talep edilen artış oranının makul olup olmadığı ve hakkaniyete uygun olup olmadığı veya keyfi olup olmadığının hakim tarafından kontrol edilmesi gerektiği,hükmolunan artış oranı hakkaniyet ve adalete ve gerek 5846 sayılı yasanın 68/1. maddesi ve gerekse Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi ile Borçlar Kanunu'nun 43. maddesinin amacına uygun olduğu” gerekçesiyle direnme olarak adlandırılan karar verilmiştir. Bu durumda, temyize konu karar, gerçekte Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında direnme kararı niteliğinde olmayıp, Özel Daire bozmasına konu önceki karardan farklı gerekçeye dayalı, yeni bir hüküm niteliğindedir. Yerel Mahkemenin bu yeni hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi görevi ise, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir. Bu nedenle, dosya Özel Daireye gönderilmelidir. S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 08.06.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi. İNCELEME: