SlideShare a Scribd company logo
148 AYDIN U–UR 
›leti˛im, i˛letmecilik ve örgüt sosyolojisinin 
ilk randevusu: "A tarzı örgüt modeli" 
Aydın Uur* 
Giri˛ 
1980'li yılların ikinci yarısından itibaren i˛letmecilik literatüründe daha önceleri 
kenarda duran bir olgu -ileti˛im- gündemin üst sıralarına yükselmeye ba˛ladı. 
Ekonominin geneli içinde öreni (enformasyon) ve ileti˛imin giderek en önemli 
etkinlik haline gelmeye aday oldukları March Uri Porat'ın 1977'de yayımlanan 
The Information Economy adlı ara˛tırmasından bu yana biliniyordu. Öreniye 
ve ileti˛ime yönelik etkinliklerin geli˛mi˛ Batı ekonomileri bünyesinde toplam 
katma deer üretiminde en geni˛ paya sahip, en yüksek kârlılıkla çalı˛an ve en 
fazla istihdam salayan sektörü olu˛turduu yolundaki bulgular ekonomistler 
katında geni˛ yankı bulmaktaydı. Gelgelelim, i˛letmecilik literatürünün ileti˛im 
olgu ve becerisini, yönetim ura˛ının en önemli konularından biri olarak algılamaya 
ba˛laması için 1980'lerin ikinci yarısını beklemek gerekiyordu. 
Dünya ekonomik sistemini olu˛turan parçaların çok büyük ölçüde içiçe geçmesi 
anlamındaki "küreselle˛me" sürecinin mutlakla˛ması ile birlikte hem rekabetin 
sathı son derece geni˛ledi; hem de rekabet edebilmek için gerekli atılımların 
gerçekle˛tirilme süreleri çok kısaldı. ›leti˛im altyapısının örgünle˛mesi piyasa içinde 
bilgilerin olaanüstü hızla seyretmesine yolaçtı. 
Bu noktada, ana ilkeleri yüzyılın ta ilk çeyreinde oturtulmu˛ olan "ideal" 
örgütlenme tarzı ve yönetim anlayı˛ının artık günün gereksinimlerini yeterince 
kar˛ılayamadıı yolundaki ilk görü˛ler dile getirilmeye ba˛landı. 
1980'lere kadar egemen olagelmi˛ yönetim tarzı Taylorist örgütlenme anlayı˛ına 
uygun olarak i˛letmeleri salt teknik zorunluluklara itibar eden bir makina olarak 
kabul ediyordu. Bu makinanın bünyesinde, ordu modelinden esinlenen, ki˛ilerarası 
(*) Dr. Aydın Uur, Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü öretim Üyesidir.
"A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 149 
ili˛kilere son derece sınırlı yer bırakan piramitsel bir komuta sistemi öngörüyordu. 
Astların kendi görev alanlarında herhangi bir inisyatif kullanmalarına olanak 
tanımayan bu çark içinde üst bir komut veriyor; ast bu komutu yerine getiriyor 
ve üstüne komutun yerine getirildiine ili˛kin "tekmil" veriyordu. Sonra da, üst 
gelip yapılanı denetliyordu. Bu hiyerar˛ik sistemin "formel" yapıları bir kez ku-rulursa 
hiçbir sorunun kalmayacaına; i˛letmenin hedeflerine doru teklemeden 
ilerleyeceine inanılıyordu. 
Gelgelelim, yakla˛ık yirmi yıldır örgüt sosyolojisi bu inancın maddi temelinin 
o kadar güçlü olmadıını; i˛letmeler de dahil olmak üzere her türlü örgütün 
bünyesinde o örgütün kaderini en az "formel" yapılar kadar belirleyen ve "informel 
yapı"lardan olu˛an bir ikinci sistem bulunduunu beyhude yere vurguluyor-du. 
Ne zaman ki, 1980'li yıllarla birlikte dünyanın içine girdii dönü˛üm kar˛ısında 
geleneksel hiyerar˛ik i˛letme modelinin bekleneni vermedii görülür oldu, i˛te 
o a˛amada i˛letme literatürü örgüt sosyolojisinin bulgularına kulak kabartmaya 
ba˛ladı. Bu bulgulardan yararlanan i˛letmecilik uzmanları yeni bir model arayı˛ına 
girdiler. 
1990'larla gündeme gelen bu yeni örgütlenme ve yönetim modeli, büyük ölçüde, 
ileti˛im alanına özgü olguları ve dü˛ünsel araçları kendisine çıkı˛ noktası olarak 
almakta; bilgisayarların a kurma becerileri ile bu aların bünyesindeki i˛leyi˛ 
mantıına gönderme yaparak kendini tarif etmektedir. 
›ncelememiz, "a tarzı örgüt modeli" olarak adlandırılabilecek bu yeni modele 
ili˛kin söylemi ve bu söylemi douran geli˛meleri deerlendirmeyi amaçlamakta-dır. 
1. Küreselle˛me 
›˛e, bazı kavramlarla nelerin kastedildiini anlamaya çalı˛arak ba˛layalım. ›lk 
Önce, "küreselle˛me"yi ele alalım. 
Küreselle˛me ya da ›ngilizcesiyle "globalization": Bu kavramın iktisat litera-türündeki 
geçmi˛i on yılı a˛mıyor. Aynı zamanda "bütünün kucaklanması, ku- 
˛atılması" anlamını da içeren globalization, ilk önceleri yalnızca ekonomik süreçten 
söz edilirken kullanılıyordu. Ekonomik etkinliklerin, birçok ülkeyi aynı anda 
kapsayacak biçimde ulusa˛ırı hale gelmesi, ekonomik sistemde yataylamasına 
bir bütünle˛menin gözlemlenmesinden söz etmek istenilince devreye sokuluyordu. 
90'lı yıllardaki kullanımı ise, kültürel süreçler ile siyasal talepleri de kapsayan ve 
neredeyse evrensel bir entegrasyona gönderme yapan bir içerik kazanma yolun-da. 
Küreselle˛me terimini ilk, Amerikalı yazarlar ortaya attılar (Hout, Porter, Rudden, 
1982; Porter, 1986). Bu terimin i˛aret ettii olguyu, çevre ülkeler epeyce süredir 
yakından tanımaktaydılar; ABD kökenli ˛irketlerin bir ürünün belli parçalarını
150 AYDIN U–UR 
ABD dı˛ında üretmeleri çok yeni bir uygulama deildi. Gelgelelim, akım, bir ölçüde 
ters yönde de i˛lemeye ba˛layınca, Japon ve Avrupa ˛irketleri de ABD'de benzer 
operasyonlara giri˛ince, ˛imdiye dek yalnızca neo-marxist iktisatçıların hassas 
olduu bu etkile˛ime -bamba˛ka yanları vurgulayarak da olsa- dier iktisatçılar 
da kafa yormaya ba˛ladılar. 
Sorunu, küreselle˛me kategorisi aracılııyla ele alan bakı˛a göre, olgunun ilk 
adımları neredeyse II. Dünya Sava˛ı'nın hemen ertesine kadar uzanıyor, ama son 
zamanlarda kazandıı iki yönlülük kadar önemli ba˛ka yeni boyutları da var. 
Bunların ilki, Amerika kökenli uluslararası ˛irketlerin öteki ülkelerde istihdam 
ettikleri i˛gücünün sayısının, ABD'deki istihdamlarını a˛ması. Bir dieri, bu ulusa˛ırı 
firmaların karma˛ık teknolojik i˛lem gerektiren faaliyetlerinin önemli bir bölümünü 
ABD dı˛ındaki ülkelerin olanaklarıyla gerçekle˛tirmeleri. Globalization sürecine 
dikkatlerin yönelmesinin belki esas nedeni olan bir üçüncü boyut daha mevcut. 
O da, ABD kökenli uluslara˛ırı firmanın öteki ülkede gerçekle˛tirdii ürününün 
geri dönüp ABD'ye ithalat olarak geri girmesi. 
IBM örneine, bu konuda, sık sık deiniliyor. Hepimizin kafasında IBM tam 
bir Amerikan ˛irketi. Ancak, IBM i˛gücünün % 40'ını ABD dı˛ında istihdam ediyor. 
Japon IBM'i 18.000 ki˛i çalı˛tırıyor ve yılda 6 milyar dolarlık satı˛ hacmine sahip; 
bu satı˛ların çou ise Japonya dı˛ına yönelik, ABD dahil. Öte yandan aynı IBM, 
yüksek teknoloji alanındaki ara˛tırma ve geli˛tirme faaliyetlerinin bir kısmını da 
ABD dı˛ında sürdürüyor. Süper iletkenler projesinin karargahı Zürih'te. Yine, 
IBM'in Japonya'da, Yamoto'daki laboratuvarında 1500 ara˛tırmacı yazılım ve 
donanım sorunları üzerinde çalı˛ıyorlar. 
Bir ba˛ka örnek, Kuzey ›rlanda örnei. Bu ülkede sanayi sektöründe çalı˛anların 
% 11'i ABD kökenli firmalarca istihdam ediliyor; sigaradan tutun da, yazılıma kadar, 
birçok alanda ürettiklerinin önemli bir kısmı ABD'ye ihraç ediliyor. 
Singapur: 100.000 Singapurlu i˛çi, yakla˛ık 200 Amerikan ˛irketi için çalı˛ıyor. 
Bu nüfusun büyük kısmı ABD pazarına yönelik elektronik parçaların imalinde 
kullanılıyor. 
Taiwan: Bu ülkenin ABD ile ticaret dengesinde, fazlası var. Bu farkın üçte biri 
Taiwan'da faaliyet gösteren ABD firmalarından kaynaklanıyor. ABD kökenli firmalar 
Taiwan'da ürettiklerini ABD'ye satıyorlar. 
Buraya kadarki örnekler (Reich, 1990), hepimizin, iyi kötü alı˛ık olduu bir 
yöndeki akı˛ın göstergeleri. Asıl çarpıcı olan ve "küreselle˛me"den söz ettiren süreç 
ise ters yönlü akı˛: ABD'de faaliyet gösteren yabancı firmalar, 1977'de ABD'deki 
katma deerin yalnızca % 3.5'ini gerçekle˛tirmekteydi. 1989'da bu oran % 11'e 
çıktı. Bu geli˛ime paralel olarak, ABD'de i˛ yapan ama sermayesi Amerikan olmayan 
firmalar 1990'a gelindiinde, artık, ABD'deki imalat sanayinde istihdamın % 10'unu 
üstlenmi˛ durumdalar. 
Üstelik, bu firmalar, ABD'de ürettiklerini ihraç ediyorlar. Sony, Avrupa'ya sattıı 
teyplerinin ve videokasetlerinin bir kısmını Alabama'daki tesislerinde üretiyor.
'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›' 151 
Ba˛ka bir ˛a˛ırtıcı geli˛me ise otomotiv sektöründe ya˛anıyor. Honda, 90'lı yılların 
ba˛larında Ohio'daki fabrikasında her yıl üretecei 50.000 arabayı Japonya'ya ihraç 
etmeye hazırlanıyordu. Böylece, ABD'de üretecei araba sayısı Japonya'da üre-teceklerini 
a˛mı˛ olacak. 
›˛ bu noktaya gelip dayandıında, doal olarak, ortaya bir soru çıkıyor: bu 
"küreselle˛me" ortamında "ulusal" bir ˛irketten söz etmek ne ölçüde mümkün? 
Yok, mümkün deilse, ekonomik alanda "ulusal" denebilecek ne kaldı? 1 
Bu soruya yanıt ararken Robert B. Reich (1990) iki ˛irket tipini kar˛ımıza getiri-yor. 
A fiirketi: Yönetim merkezi New York'ta, üst yöneticilerinin neredeyse hepsi 
ABD vatanda˛ı. Hisselerinin çou Amerikalıların elinde. Ancak, çalı˛tırdıklarının 
büyük çounluu ABD dı˛ı ülkelerin vatanda˛ları. A fiirketi, ara˛tırma ve geli˛tirme 
faaliyetlerini, karma˛ık teknolojik imalatını, aırlık olarak Güney Asya'da ve 
Avrupa'da gerçekle˛tiriyor. Aynı ˛irketin, ABD pazarına sürdüü ürünlerin giderek 
artan bir kısmı ABD dı˛ındaki tesislerinde üretiliyor. 
B fiirketi: Yönetim merkezi ABD dı˛ındaki bir sanayile˛mi˛ ülkede. Üst yöne-ticilerinin 
neredeyse hepsi o ülkenin vatanda˛ı. Hisselerinin büyük çounluu 
O ülkenin yatırımcılarının elinde. Gelgelelim, ˛irketin i˛çilerinin çou Amerikalı. 
B fiirketi ara˛tırma ve geli˛tirme faaliyetlerini ABD'de sürdürüyor. ›malatının büyük 
bölümü de Amerika'da gerçekle˛iyor. Bu ˛irket Amerika'dan kaynaklanan ürünlerini 
ihraç ediyor, üstelik ihracat yönetim merkezinin bulunduu ülkeyi de kapsı-yor. 
fiimdi diyor Reich, bunlardan hangisi daha Amerikalı? 
Reich'e göre, mülkiyetin kimin elinde olduundan, denetimi kimin yaptıından 
daha önemli husus i˛gücünün kimlerden olu˛tuu. Çünkü, Reich'a bakılırsa, 
mülkiyeti elinde tutanlar gerçi kârları transfer ederler; denetimi elinde tutanlar 
-kriz, sava˛ anlarında altyapılarını bırakıp gitme pahasına da olsa- üretimin ka-derinde 
etkilidirler; ama esas önemli olan i˛gücüdür. Günümüzde, her türlü 
ekonomik faktör bir ülkeden ötekine kolayca kaydırılabilir bir mahiyet kazanmı˛tır. 
Bu ortamda, i˛gücü ulusallıı en çok olan faktör özelliini ta˛ımaktadır. Ekonominin 
küreselle˛tii a˛amada, bir ülkenin, belki de en önemli rekabet gücünü oradaki 
i˛gücünün becerisi, sahip olduu bilgi birikimi salamaktadır. 
Bu küreselle˛meyle elele giden bir dier süreç daha var: O da "bili˛im toplumu" 
olarak adlandırılan yeni bir yapılanmanın su yüzüne çıkıyor olması. 
1 Bu karma˛ık ili˛kiler zemini bazen "milliyetçilere" hiç de ho˛ olmayan oyunlar oynayabiliyor. 1992'nin 
ba˛ında New,York eyaletine balı Greece beldesinin milliyetçi belediyesinin ba˛ına gelen bunun 
çarpıcı bir örnei. Greece Belediyesi son zamanlarda hızla güçlenen "yerli malı kullanmalı" (Buy 
American!) kampanyasından çok etkilenmi˛. Ekskavatör satın alacak. ›ki firma arasından birisini 
tercih edecek Japon Komatsu ile John Deree. John Deree Japonya'da imal edilmi˛ oldukları ortaya 
çıkmı˛. Buna kar˛ılık Komatsu makinaları % 100 made in USA ("›l faut rosser les Japonais", Le Nouvel 
Observateur, 12-18 Mart 1992).
152 AYDIN U–UR 
Bu yeni yapılanma, Batı'da sanayinin dönü˛üme uramasının üzerine bina 
ediliyor. 
2. Sanayinin çözülü˛ü 
Çözülü˛ süreci Türkiye'nin çok yabancısı olmadıı bir durumdur. Nitekim, 
Türkiye'nin 1960'ların ortasından ba˛layarak ya˛adıklarının genelde "köylülüün 
çözülü˛ü" ile yakından ilintili olduu söylenebilir. 
Batı'nın geli˛mi˛ toplumları da son 20 yıldır bir çözülü˛ün sancılarını ya˛ıyorlar: 
Bu, sanayinin çözülü˛üdür. 
Yanlı˛ anla˛ılma tehlikesi hep var; biraz daha açıklık gerek: Köylülüün çözülmesi 
tarımsal faaliyetlerin bütün bütüne ortadan kalkması anlamına gelmez. Yalnızca, 
toplumsal ili˛kilere damgasını vuranın köylülük olmaktan çıktıına i˛aret eder. 
Örnekse, ABD. Bu ülke, dünyanın en büyük tarım ülkesi. Buna kar˛ılık, faal nü-fusunun, 
yalnızca % 3 kadarı tarımda çalı˛ıyor. Tarım sürüyor; ama köylü top-lumuna 
özgü ili˛kiler Sözkonusu deil. 
Sanayinin çözülü˛ü denildiinde benzer bir süreç anla˛ılmalı. Sınai üretim, 
elbette, sürecek; ama toplumsal ili˛kilerin tarzını, yönünü, kısacası mahiyetini 
belirleyen etken sanayi olmaktan çıktı, çıkacak. 
Bu yöneli˛in elle tutulur belirtileri var. Örnekse Fransa: 70'li yıllarda sanayi 
sektöründe istihdam edilen nüfus 6.5 milyon dolaylarındaydı. 1990'a gelindiinde, 
bu nüfus 5 milyon kadar. 1975'den bu yana, Fransa'da sanayi her yıl yakla˛ık 
120.000 ki˛iyi bünyesinden tasfiye ede ede, ilerliyor (Dumartin ve Marchand, 1991). 
Bir dier deyi˛le, sanayide çalı˛anların sayısı her yıl % 1.5 oranında azalıyor. Dikkat: 
Sanayi sektöründe çalı˛anlar denildiinde, bunun içinde yöneticiler, destek fa-aliyetlerini 
sürdüren memurlar gibi fiilen imalatta yeralmayanlar da var. Yalnızca 
imalatta çalı˛anları, yani i˛çileri gözönünde bulundurduumuzda, yıllık tasfiye 
oranı % 2.5'lara yakla˛ıyor. Köylülüün biti˛inden sonra, i˛çiliin biti˛i de sırada. 
Bu eilimi ileriye doru uzattıımızda Fransa'da 2003 yılında 3 milyon sanayi i˛çisi 
kalmı˛ olmasını beklemek gerek. Bu ise, 1973'teki sayının tam yarısı. Yeni tek-nolojiden 
kaynaklanabilecek, otomasyona yönelik beklenmedik atılımların ta˛ıdıı 
olasılıkları da i˛e katarsanız 2003'teki sayının daha küçük olacaı söylenebilir. 
Batı'nın ya˛adıı bu süreci ekonomik krizin bir tezahürü, krizin etkilerinin 
dizginlenememesinin bir sonucu olarak yorumlayanlar; daha iyi bir kriz yöne-timinin 
ortadan kaldırabilecei bir konjonktürel i˛sizlik olarak görenlerin sayısı 
az deil. Gelgelelim, Avrupa'daki bütün geli˛mi˛ ekonomilerin benzer bir çizgi 
izlemeleri, sorunun yapısal bir nedenler bütününden kaynaklandıını öne sürenlere 
hak verdiriyor. 1975'ten bu yana, ›ngiliz ekonomisi sanayide çalı˛anların neredeyse 
dörtte birlik kısmını tasfiye etti. 
ABD biraz farklı. Orada, çok daha önce ba˛layan sanayi i˛çisinin sayısının mutlak 
azalı˛ı bir duraklama içinde; ama, uzun dönemli deerlendirmeler azalı˛ın sürecei
'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 153 
yolunda. Michel Crozier de, sanayi toplumunun geride kaldıını dü˛ünenlerden. 
Crozier (1990) Batı'da sanayi toplumu mantıının hızla geçerliliini yitirdii 
kanısında. Ona bakılırsa, daha ˛imdiden su yüzüne çıkmı˛ olan ve önümüzdeki 
yılların toplumsal sahnesini biçimlendirecek geli˛meler kabaca ˛unlar: 
1. ›˛ tipleri dei˛ecek: Sanayi, daha ˛imdiden, her biri dieriyle aynı nitelikleri 
ta˛ıyan dolayısıyla birbirinin yerine geçirilebilen i˛çilerden olu˛an kitlesel i˛- 
gücünün kullanımından uzakla˛ıyor. Hem daha az insan kullanıyor, hem de 
sunduu i˛ tipleri dei˛iyor. Dorudan hammaddenin i˛leni˛ine yönelik i˛lerin 
yerini, bir zamanlar, makinaların i˛letilmesi ve denetlenmesine yönelik i˛ler 
kapmı˛tı. fiimdilerde hizmet i˛leri makinaların i˛letilmesi ve denetlenmesinin 
önüne geçiyor. Hizmet i˛leri geli˛menin en hassas uçları niteliini kazandı, ka-zanıyor. 
2. Ekonomik büyümede ba˛ı, giderek, yüksek teknoloji ile birlikte hizmete yönelik 
i˛ler çekiyor. Gerçi yüksek teknoloji kendi ba˛ına çok sayıda istihdam noktası 
yaratmıyor, ama ekonomide ve toplumdaki en önemli yenile˛me kaynaını su-nuyor. 
3. Katma deer yaratımında, maddi maliyete kıyasla "soft" diye adlandırılabilecek 
i˛lemlerin, i˛lerin katkısı durmaksızın artıyor. 
4. Ekonominin devresini dünya ölçeinde tamamlamasından, "küreselle˛me"den 
ötürü be˛eri faaliyetlerin yerlemleri kaydırılabiliyor (delocalization). Bir i˛letmenin 
merkezi örnein Almanya'dayken üretiminin bir bölümü ›spanya'da, bir dier 
bölümü Endonezya'da, A ve G faaliyetleri ›sviçre'de gerçekle˛tirilebiliyor. 
Hammadde kaynaklarına sahip olmanın, pazarlara corafi yakınlıın getirdii 
mutlak klasik üstünlük a˛ınıyor. Buna kar˛ılık çalı˛anların inisiyatif alma yetenekleri 
kıymete biniyor. Bilgi birikimi ve beceri, yeniyi yaratma gücü ve birarada i˛ gö-türebilme 
özellii kar˛ıla˛tırmalı üstünlükler terazisinin kefesini kendilerine doru 
eiyorlar. 
5. Rekabet oyununa hem katılanların sayısının sürekli arttıı, hem de oyunun 
kurallarının durmadan karma˛ıkla˛tıı bu yeni balamda dev i˛letmelerin istikrarlı 
konumları da sarsıntıya giriyor. Pazarda edinilmi˛ iri payların hükmü kısa süreli. 
Mücadele devamlı. Bir kez kazanıp, bu zaferin üzerine oturmak artık mümkün 
deil. Ayakta kalmak ise, yenilik sunabilme ve kendini yenile˛tirme yeteneine 
balı. Örgütü, i˛letmeyi klasik anlamda akılcıla˛tırmaktan da önemlisi, örgüte 
sürekli dönü˛me becerisi kazandırmak. Nitekim, bu nedenle, sık sık küçük i˛- 
letmelerin öne fırlamasına, buna kar˛ılık geleneksel pazarlarına tutsak dü˛mü˛ 
büyük firmaların, bir dönemin neredeyse mutlak tekellerinin çaresizliine tanık 
oluyoruz. 
Sanayi toplumunun alı˛ılmı˛ ili˛kileri, yapıları geride kalırken, bili˛im toplumu 
diye adlandırılan yeni bir ili˛kiler bütünü su yüzüne çıkıyor. 
Bili˛im toplumunun en temel özellii öreni (enformasyon) ile bilginin odaa 
gelmesi: Öreni ve bilgi'nin bir destek faaliyeti olmaktan çıkıp, en temel faaliyet
154 AYDIN U–UR 
haline gelmesi. Bu son söylediimizi biraz açalım. Öreni ve Bilgi sanayi toplu-munda 
da, elbette, çok önemli bir yer tutuyordu; ama esas i˛levleri dier faali-yetlerin 
yani sanayi ile tarımın verimli biçimde i˛leyi˛ine destek vermekti. Oysa, 
bili˛im toplumunda, Öreni ve Bilgi, ekonominin hem en fazla istihdam yaratan, 
hem en fazla deer verilen, hem de kârlılıı en yüksek olan sektörü niteliini 
kazanma yolunda. 
Varılan noktaya ili˛kin oldukça ilginç iki olgu gözden kaçmamalı (Wrislon, 1990, 
80). 1. Yeryüzünde, ta en ba˛tan bu yana ya˛amı˛ olan bütün bilimadamlarının 
yakla˛ık % 85'i halen hayatta; 2. Yeryüzündeki bilginin hacmi her 10 ila 12 yılda 
iki katına çıkıyor, artık. 
Bu ortamda aır basan faaliyetler ürüne-yönelik (produet-orienled) deil, i˛le-me- 
yönelik (process-orienled). Bu sürecin hızlandırıcısı ise yeni ileti˛im ve öreni 
teknolojileri (Castells, 1984). 
Bu yeni olu˛umların en çok zorladıı yerlerin ba˛ında i˛letmelerdeki yönetim 
ili˛kilerinin gelmesine ˛a˛mamalı. Öreni ve Bilgi'nin hacminin yanısıra, ekonomik 
operasyonların hızının olaanüstü olması her ˛eyden önce i˛letmelerin ve genelde 
bütün örgütlerin zaman kavramını dei˛tiriyor. ABD'de bir fikrin akla dü˛mesi 
ile bu fikrin piyasa sürülen bu ürüne dönü˛mesi arasındaki süre artık yıllarla deil, 
aylarla ölçülüyor. Neredeyse, altı ayda bir yepyeni bütünsel bir yatırım kararı ve 
üretim örgütlenmesi gerekiyor. Bu ise, yüzyıl ba˛ında geli˛tirilmi˛ yönetim ve 
üretim ili˛kilerinin kolay kolay ayak uydurabilecei bir i˛ deil. 
Tam da bu nedenle, katı üretim yapısında ısrar edenlere kıyasla küçük ve orta 
boyda olup "esnek üretim"e geçmeyi beceren i˛letmeler kendilerinden bek-lenmeyen 
bir performans düzeyine ula˛ıyorlar (Piore ve Sabep, 1984; Williams, 
Cutler ve Williams, 1987; Riteine, 1989). 
Bu esnek i˛letmelerin en önemli özellii iki faktörü, yani zaman ile bilgi ve 
öreniyi etkin biçimde kullanmaları. Kısa sürede bir üründen bir dierine sıçramak 
son derece güç bir i˛. Bunu becermenin yolu bilgi öreniyi youn biçimde devreye 
sokmaktan geçiyor. Bilgi ve öreni iki düzlemde -emek düzleminde ve pazarın 
geli˛imini izleme düzleminde- devreye sokuluyor (Uur, 1993). Bir yandan, "tek 
amaçlı mekanik makinaları kullanarak sürekli aynı i˛i yapan dü˛ük nitelikli i˛çiden 
dizayn, bilgisayar programlama, makina ayarlama, bakım operatörlüü gibi 
nitelikleri bir arada gerektiren bir i˛gücüne" doru yöneliniyor (Yentürk, 1993). 
Beri yandan piyasanın dalgalanmaları son derece yakından izleniyor; yeni talepler 
henüz filiz vermeden çekirdek halindeyken saptanıyor. Sonra, bunların üzerine 
büyük hızla gidiliyor (Joffee, ›989). Özünde el emeinden ziyade beyin emeine 
ve esnekliine dayalı bir tarz Sözkonusu olan. Zamanın en büyük rakip olduu 
bir zeminde çalı˛ılıyor.
'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 155 
3. Bili˛im toplumunda insan kaynakları 
Günümüz dünyasının en belirgin özelliklerinden biri, hiç ku˛kusuz, sürekli dei˛me 
içinde olması. Bu, hem kendi ülkemiz için, hem de Batı ülkeleri için geçerli bir 
gözlem. On yıllık aralarla ekonomik, toplumsal manzaralar tepeden tırnaa 
dei˛iyor. fiimdi tanıdık Batı'nın yerinde ba˛kası var. 
Tanıdık Batı'da sanayi toplumu ili˛kileri egemendi. Sanayi toplumunun ek-seninde 
bir ikili yeralıyordu: Kitlesel üretim ile kitlesel tüketim ikilisi. Kitlesel üretim 
maliyetlerin dü˛ürülmesini ve Batı uygarlıının tanımladıı gereksinimlerin giderek 
daha büyük ölçüde kar˛ılanmasını salıyordu. Beri yandan, maliyetlerdeki dü˛ü˛ün 
fiyatlara yansımasının yanısıra, Heny Ford'dan bu yana sürdürülen ücretlerin 
yükseltilmesi eilimi kitlesel tüketimin arzulanan düzeyde seyretmesini olanaklı 
kılıyordu. 
Batı, denklemin iki ucunu aynı anda kolluyordu: Üretim faaliyetlerinde akılcı 
yöntem ve teknikleri devreye sokuyor, böylece arzı rasyonalize ediyordu. Tüketim 
yakasında ise, Keynes'in ana ilkelerini oturttuu uygulamalara giderek, kitlesel 
tüketimi destekliyordu. Ancak denklemin her iki ucunda yapılan bütün hesaplar 
niceliksel (kantitatif) faktörlere dayanıyordu. 
fiimdilerde Batı'da, yeni bir mantık su yüzüne çıkıyor. Bu mantıın ekseninde 
yüksek teknoloji ile hizmetler ikilisi yeralıyor. Kitlesel üretim ile kitlesel tüketim, 
artık, ekonominin dinamik gücü olmaktan çıktı. Yeni bir mantıktan söz ettiren 
geli˛meleri ˛öyle sıralamak mümkün: 
1- Durmaksızın evrilen bir üretim ortamında, yenilik geli˛tirme yetenei canalıcı 
hale geliyor. Eskiden canalıcı olan üretimi rasyonalize edebilmeydi. Oysa, artık 
rasyonalizasyon yöntemleri iyi kötü herkesçe özümlenmi˛ durumda. Arayı açmak 
isteyen, mutlaka yenile˛tirme yeteneini yüksek tutmalı. Yenile˛tirme, yalnızca 
ürün alanıyla sınırlı kalamıyor. Mü˛teri ili˛kilerinde de yenilikleri sürekli kılmak 
gerekiyor. Bu yenile˛me yeteneini ayakta tutabilmek, özellikle, insan kaynaklarını 
gündeme getiriyor. ›nsan kaynaklarının yönetimini yeni bir anlayı˛la düzenlemek 
˛art oluyor: Çalı˛anların insiyatif almalarına, dei˛melere anında yanıt verebil-melerine 
yer bırakmayan rasyonalizasyon uygulamaları verimin dü˛mesine 
yolaçıyor. Kitlesel gereksinimleri öncelemekten çok, mü˛terinin yakından iz-lenmesi, 
onunla bir "sembiyoz" ili˛kisine girilmesi gerekiyor. Hizmet-Teknoloji 
balantısı, bu noktada, vazgeçilmez nitelik kazanıyor. 
2- Yeni bir mantıktan söz ettiren ikinci geli˛me, nicelik (kantite) /nitelik (kalite) 
balantısında yerlerin dei˛mesi. Sanayi toplumu, her ne kadar, nitelii de gözden 
ırak tutmamaya çaba gösterse de, esas olarak nicelie balı olarak çalı˛ırdı. Uzun 
dönemde, niceliin nasılsa nitelii pe˛inden getirecei dü˛ünülürdü. fiimdilerde, 
hizmetin aırlık kazanmasına ko˛ut olarak nitelik arayı˛ı öne geçiyor. Nitelik, hem 
genelle˛tirilebilir bir teknie yaslandıı, hem de mü˛terinin sabit bir gereksinimini 
kar˛ılamakla yetinmeyip, onun oynayan taleplerine ayak uydurduu sürece yeni
156 AYDIN U–UR 
mantıın odaında duruyor (Coriat, 1990, 21-25). 
3- Üçüncü geli˛me, üstünlük kurmakta esas destein insan kaynaklarınca 
salanması. Hizmetin, mü˛terinin, kalitenin öncelik kazanmasının doal sonucu, 
bu. Nicelie aırlık veren bir kitlesel üretim-kitlesel tüketim sisteminde, insan 
kaynaı yalnızca sayı itibarıyla ve prodüktivist anlayı˛a ayak uydurma becerisi 
bakımından hesaba alınırdı. Hem çalı˛anlar birbirlerinin yerine konabilirdi, hem 
de mü˛teriler. Oysa, yeni ortamda, hizmetin ba˛arısının, bir bakıma, mü˛terinin 
örenme yeteneinin devreye sokulmasıyla yakından ili˛kili olduu anla˛ıldı. 
Bu nedenle, yeni mantıkta, mü˛teri de insan kaynaklan arasında sayılıyor. 
Bütün bunlara balı olarak, sanayi toplumunun tek boyutlu insanı yerine karar 
verebilen, eyleme geçebilen ve en önemlisi hem tek ba˛ına, hem de dierleriyle 
birarada örenebilen ve böylece kendini dei˛tirebilen bir insan tipine olan 
gereksinim hızla artmakta. 
Bu insan tipine gereksinim duyan geli˛mi˛ ekonomilerde, sadece 15 yıl öncesinde 
"yüksek teknoloji" (high-tech) adı verilen ve o ülkelerde bile heyecan uyandırıcı 
yenilikler ta˛ıyan olu˛umlar, artık, ekonominin uç deil de, esas ura˛ları haline 
gelmek üzere. 
fiimdi daha iyi anla˛ılıyor: "High-Tech" terimi, formüle edili˛indeki vurgulama 
itibariyle, dönemindeki ˛a˛kın hayranlıını dı˛a vurmaktaymı˛. Bu high techler, 
˛imdi yaygın techler. Ve ortak özellikleri, ürün imal etmek yerine i˛lem (processing) 
gerçekle˛tirmek, yani öreni yaratmak. 
Bir kez daha yineleyelim: Batı'yı kafamızda canlandırırken, artık, 1960'ların 
terimleriyle bütünlüü kuramayız. 30 yıl önce, Batı'da, ana gerilim üretim ve birikim 
iken, ˛imdilerde ana gerilim ileti˛im ve tüketim. Çatı˛malar, bu yeni gerilim 
corafyası içinde su yüzüne çıkıyor. Gerçi, Batı hâlâ kapitalist: kâr hâlâ ba˛lıca 
motor. Ama, kâr kendini gerçekle˛tirirken ileti˛im ve tüketim zemininde gidip 
gelmek zorunda. Pay kapma sava˛ı bu zeminde sürüyor. 
Öreni ve ileti˛im, her türlü organizmayı kanırtıyor; kendine ayak uydurmaya 
itiyor. Bu söylenenleri açımlamak üzere Drucker'e ba˛vurmak yerinde olacak. 
Drucker (1988), önümüzdeki yılların ba˛arılı örgütünün ya da ticari kurulu˛unun 
teknolojinin de zorlamasıyla öreni-temelli (information-based) olacaını vur-guluyor. 
Halen, birçok kurulu˛un hatta ˛imdilik ba˛arılı gibi gözüken büyük 
kurulu˛ların 100 yıl önceki askerî örgütlenmeden türetilmi˛ olan modeli taklit 
etmeyi sürdürdüklerini; bu modele uygun olarak "komuta ve denetim" mantıı 
çerçevesinde çalı˛tıklarını belirtiyor. 20. yüzyıl ba˛ında, örgütlerde çok önemli 
bir yenilik devreye sokulmu˛; sermaye sahibi ile yönetici birbirinden ayrılmı˛; 
profesyonel yönetici (manager) diye bir konum icat edilmi˛ti. Bu icat, büyük bir 
atılım salamı˛tı. ›kinci büyük atılım 1920'lerle geldi: Günümüzde bile geçerli 
sayılan, "komuta ve denetim" ilkesini benimsemi˛ dev örgütler in˛a edildi. Bu 
örgütlerin bünyesinde, örgütün politikasını olu˛turan takım ile olu˛turulmu˛ 
politikayı uygulayanlar arasında bir ayrım gerçekle˛tirildi. Drucker, ˛imdilerde,
'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 157 
bu örgüt modeli miyadını doldurdu, diyor. Ona göre 20 yıl sonrasının tipik bir 
büyük örgütü, ˛imdi varolan yönetici sayısının üçte biri kadar yöneticiyle ve ˛imdiki 
yönetim kademelerinin yarısından da az sayıdaki kademeyle i˛lerini sürdüre-cek... 
Sürdürecek, çünkü ileri teknoloji yaygınlık kazandıkça, her yandan akan veri 
bolluu içinde boulmamak isteniyorsa, daha çok analiz yapma ve tanı koyma 
faaliyetinde bulunmak gerekecek. Bu ise, zaten öreni faaliyeti demek. Öreni, 
bir amaç dorultusunda anlamla zenginle˛tirilmi˛ veriden ibaret. Veriyi Öreniye 
dönü˛türmek ise bilgi gerektiriyor. Bilgi de, tanımı gerei, uzmanla˛mı˛ bir 
düzlemin ürünü, donanımı (Uur, 1989b). ›˛te, hemen yarının öreni-temelli 
örgütü, bu nedenle, bünyesinde ˛imdi alı˛ılmı˛ olandan çok daha fazla sayıda 
uzman barındıracak. Buna kar˛ılık, ˛imdiki çok sayıdaki yönetim kademesine 
gerek kalmayacak. Çünkü, günümüzdeki bir sürü yönetim kademesinde gerçekte 
ne karar alınıyor, ne de bir yön verme i˛i yapılıyor; bu kademelerin esas i˛leri 
gönülsüzleri dürtüklemekle sınırlı kalıyor. 
Drucker, yarının organizmasını daha iyi anlatabilmek için hastane ve orkestra 
örneklerini veriyor. Bu örgütlerde herkes (dahiliye uzmanı, anastezist, cerrah, 
vb./flütçü, tubacı, viyolanselci, vb.) kendi alanının uzmanı. Ve her ameliyat es-nasında 
ya da her konser esnasında her biri kendine dü˛en i˛i, dürtükleyici ara 
kademeler olmaksızın, aralarında tam bir e˛güdüm kurarak, yukarda belki tek 
bir ˛efin yardımıyla, yerine getiriyorlar. Hızla dei˛en dünyada, örgütlerin üs-tesinden 
gelmek zorunda kalacakları sorunlar tıpkı her biri ötekinden dei˛ik 
olan hastalar ya da müzik parçaları örnei, dei˛ken olacak. Her "vaka" hızlı, yeni 
analiz ve tanı gerektirecek. Uzmanlardan olu˛an özel görev takımların (task force) 
mutlaka ki˛isel sorumluluk duygusu, ki˛ilerarası ili˛ki yetenei ve ileti˛im becerisi 
yüksek olmalı. ›˛te, bu nedenle, ˛imdiki çok sayıdaki yönetim kademesine, i˛levi 
gönülsüzleri dürtüklemek olan bir dizi ara yöneticiye yer olmayacak. Uzmanların 
aır bastıı öreni-temelli örgüt yönetici sayısını çok aza indirecek, Drucker'e 
göre. 
Gerçekten de, bir yandan dünya ekonomik sisteminin tam anlamıyla tümle˛ik 
(entegre) hale gelmesinden, beri yandan sistemin dalgalanmalarının periyodunun 
çok yükselmesinden ötürü, yarının kurulu˛u ayakta kalmak istiyorsa, esnek ve 
hızla ayak uydurabilen bir yapı geli˛tirmekten ba˛ka çıkar yol bulamayacak. 
Bu yeni yapı içinde çalı˛acaklarda aranan kimliin üç özelliin bile˛kesinden 
olu˛tuu görülüyor: 
1. Bir uzmanlık donanımına sahip olmak. 
2. Dü˛ünce cüretine ve insiyatif alma alı˛kanlıına sahip olmak. 
3. Birlikte çalı˛ılan takım üyeleriyle kolay ileti˛ime girebilme becerisini, yani 
ötekilerin fikirlerine açıklık niteliini ta˛ımak. 
Ancak, i˛ bununla bitmiyor. ›˛letmelerdeki yöneticinin konumu da dei˛iyor. 
Sanayi toplumunun hiyerar˛ik, katı kuralları ve çok katmanlı i˛letmesinde ara-
158 AYDIN U–UR 
yöneticilerin i˛levi bir balantı kayı˛ı olmaktı. Astlardan aldıkları öreniyi üstlerine 
aktarırlar, üstlerinden gelen komutları astlarına iletirlerdi. Bir deer yaratmazlar, 
sadece örgüt-içi öreni kayı˛ı görevini üstlenirlerdi. Oysa, ˛imdilerde, öreni 
örgütün her düzeyine aynı anda ve neredeyse aynı oranda akmak zorunda. Bil-gisayar 
aları, bunu çok kolayla˛tırabiliyor. Dolayısıyla, yukarıda da belirttiimiz 
gibi, öreniyi denetleyen ve aktaran ara kademelere olan gereksinim kalmamak 
üzere. Öte yandan, esnek üretim zorunluu, i˛letmelerdeki "bilgi emekçileri"nin 
payını giderek yükseltiyor. Dü˛ünsel (intellectual) sermaye fiziki sermayeyi geride 
bırakma yolunda. Daha zor bulunan, dolayısıyla daha deerli olmaya ba˛layan, 
artık, dü˛ünsel sermaye. 
Bu yeni dengeler ortasında üst yöneticinin alı˛kanlıklarını terketmesi zorunluu 
var. Artık, kendisinden beklenen, enerjisini, daha ziyade, yönetimi altında çalı˛an 
"bilgi emekçileri"ne ayırması. Eski ba˛arılı yönetici, ilgisini, aırlıklı olarak, fi-nansmana, 
denetime younla˛tırabilirdi. Sanayi-sonrası toplumunun yöneticisinin 
ba˛arısı ise mümkün olduunca çok yetenekli "bilgi emekçisi" istihdam etmeye, 
bunları motive edebilmeye ve bu bilgi emekçisinin yeteneklerini en fazla ortaya 
koyabilecekleri kendi tarzları içinde çalı˛malarına izin vermeye balı. 
Öreniye, zaten, en yakın olanlar da, bu emekçiler; örgütte i˛lerinin gereklerini 
herkesten fazla kendileri biliyorlar. O bakımdan, sorun onları denetlemek deil, 
motive edebilmek. Kredi sarraflıı kadar, belki de, daha fazla insan sarraflıı öne 
çıkıyor. 
Kısacası, öreni ve bilgi dönüp dola˛ıp insana özgü olan etkenleri deere 
bindiriyor. 
4. A tarzı örgütlenme 
Son yıllarda, i˛letmecilik literatürü ileti˛imin canalıcı bir etkinlik olduuna ili˛kin 
görü˛lerin çok yaygın biçimde dile geldii alanlar arasına girdi. 
Ekonominin geneli içinde öreni ve ileti˛imin giderek en önemli etkinlik haline 
geldii March Uri Porat'ın 1977'de yayımlanan The Information Economy adlı 
ara˛tırmasından bu yana biliniyordu. Öreniye ve ileti˛ime yönelik etkinliklerin 
geli˛mi˛ Batı ekonomileri bünyesinde toplam katma deer üretiminde en geni˛ 
paya sahip, en yüksek kârlılıkla çalı˛an ve en fazla istihdam salayan sektörü 
olu˛turduu yolundaki bulgular ekonomistler katında geni˛ yankı bulmaktaydı. 
Ne var ki, i˛letmecilik literatürünün ileti˛imi yönetim ura˛ının en temel konusu 
olarak algılamaya ba˛laması için 1980'lerin ikinci yarısını beklemek gerekiyor-du. 
1980'lere kadar egemen olan Taylorist yönetim tarzında i˛letmeler, esasen, 
kapalı ve bütünsel bir yapı olarak varsayılmaktaydı. Gerçi her yönetici i˛letmenin 
günlük i˛leyi˛i içinde kar˛ıla˛tıı sorunları çözmek üzere resmen tanımlanmı˛ 
örgüt ˛emasının gerektirdiinin çok dı˛ındaki bazı balantıları kullanmak ge-
'A– TARZI ÖRGÜT MODEL› 159 
rektiini kendi deneyimlerinden biliyordu. Ve yine biliyordu ki, her örgüt içinde 
bir "resmî örgüt ˛eması", bir de "gayrı resmî (enformel) örgüt ˛eması" çalı˛makta-dır. 
Resmî örgüt yukardan bakılınca görülene kar˛ılık gelmekteydi. Bu resmî ˛ema 
yöneticilerin -hiçbir öngörülmezlie yer bırakmayacak biçimde- emirleri altın-dakilerin 
çalı˛ma düzenini örgütleme niyetlerinin izdü˛ümü niteliindeydi. Bu 
örgütlenme manzarası biçimciydi; i˛lerin götürülmesini genelgelere, mevzuata 
balıyordu. Görevlerin yerine getirili˛inde uyulacak yolları önceden sıkı sıkıya 
tanımlıyordu. Bu i˛ anlayı˛ında ileti˛im etkinlii komutların iletilmesi ve uygu-lanmalarının 
denetlenmesinden ibaret kalıyordu. 
Oysa, yukarının gözüyle bakıldıında görünenin ötesinde çok geni˛ bir yöre 
daha bulunmaktaydı ve i˛letme denilen yapı büyük ölçüde bu yöre içinde de-viniyordu. 
Bu yörenin ya da "gayrı resmî" örgütün farkına varılması için "a˛aının 
gözü" gerekmekteydi. Bir örgüt içinde çalı˛mı˛ herkesin bildii gibi, sorumlu olunan 
görevi tam olarak yerine getirmek için çou zaman yukarının dayattıı kuralları 
görmemezlikten gelmek, resmî hiyerar˛iye göre hiçbir ili˛ki gözetilmemi˛ mercilerle 
görü˛ alı˛veri˛inde bulunmak zorunludur. 
Her zaman geçerli olmu˛ olan bu zorunluluk, özellikle 1980'li yıllarla birlikte 
dünyanın içine girdii dönü˛üm kar˛ısında geleneksel hiyerar˛ik i˛letme modelinin 
teklemeye ba˛layıp etkisizle˛mesiyle daha bir göze çarpar hale gelmi˛tir. Öte 
yandan, örgüt sosyolojisi alanında sürdürülen ara˛tırmalar da i˛letmelerde "gayrı 
resmî" boyutun neredeyse "resmî" olan kadar önemli olduunu vurgulamaktaydı 
(Gozier, 1963; Gozier et Friedberg, 1977; Bernoup, 1985). Örgüt sosyolojisinin 
bu bulguları dünya sistemindeki dönü˛ümün dayattıklarıyla örtü˛ünce i˛letmecilik 
uzmanları yeni bir model arayı˛ı içine girdiler. 
Bu modele "a tarzı model" adı verilebilir. A tarzı modelin i˛letmeciler ta-rafından 
benimsenmesini olanaklı kılanın ileti˛im alanının geçirdii teknolojik 
evrimle yakından ilintili olduunu gözden uzak tutmamak gerekir. 
Bu noktada, teknolojik evrimin özellikle bilgisayarların a kurma becerileriyle 
ilgili yönünü kısaca gözden geçirmekte yarar var. 
5. A kurma becerisinin geli˛mesi 
Düz bili˛imden yeni öreni teknolojilerine (bili˛im+telekomünikasyon+ileti˛im 
araçları) geçi˛ epeyi zaman aldı. 50'li yıllarda, bili˛imin i˛leyi˛i tıpkı bir geleneksel 
sanayininki gibiydi: Bili˛imden yararlanmak isteyen i˛letme hammaddeyi yani 
manyetik bantları ya da delikli kartları kendisi satın alır; geleneksel ta˛ıma 
araçlarına, yani otomobil, vb"ye atlar; bu hammaddeyi "fason" çalı˛an ve bili˛im 
hizmeti veren kurulu˛a götürür, teslim eder. Fason bili˛imci kurulu˛, i˛lemleri 
yapar, bitmi˛ ürünü iade ederdi. Mekanizma, örnein bir konfeksiyon sanayiinden 
farklı deildi.
160 AYDIN U–UR 
60'lı yıllarda "telei˛lem" devreye girdi. Artık, bir telekomünikasyon ˛ebekesi, 
mü˛terinin bilgisayar donanımını fason çalı˛an bilgisayar i˛letmesindeki büyük 
hesaplama merkezine balamaktaydı. Veri i˛lem önceleri "payla˛ılan zaman"da, 
sonra "gerçek zaman"da gerçekle˛tirilmeye ba˛lamı˛tı; ama yine de bölümler 
halinde sürüyordu. Derken, uygulamalar karma˛ıkla˛tı; odaktaki alı˛veri˛in debisi 
ile hızı fazlala˛tı. 
70'li yıllarda, mini-bilgisayarın ortaya çıkı˛ıyla bili˛im "özerkle˛ti", i˛letmeler 
kendi verilerini kendileri i˛ler hale geldiler; veriler aynı birim içinde ya da farklı 
yerlerde konumlanmı˛ olan çe˛itli birimler arasında, ama artık fason çalı˛an, dı˛taki 
bir bili˛im-uzmanı firmaya gönderilmeksizin, i˛letmenin kendi bünyesinde bili˛im 
uygulamasından geçer oldu. 
Bu süreç, ki˛isel bilgisayarların devreye girmesiyle daha da hızlandı. Kendine 
yetebilir gibi gözüken i˛lem kapasitesi yüzünden, ki˛isel bilgisayarlarla birlikte 
bir "özel evren"den söz etmek mümkün oldu; o kadar ki "mahrem bili˛im" an-lamına 
gelen "privatique" terimi Fransızca'da yaygınlık kazandı. Ama, kısa sürede, 
ki˛isel bilgisayarların aralarında balantı kurmasının getirdii kapasite büyük-lü 
ünün farkına varıldı. Ki˛isel bilgisayarlar da, alar kurmaya ba˛ladılar. 
1990'ların ba˛ı yeni bir olu˛uma tanık oldu. Bu yenilii ba˛latanlar ise, yazılım 
firmaları. Bilgisayar aları, bili˛im kullanıcılarının öreniden (enformasyon) 
yararlanma tarzlarını kökünden etkiledii için yazılımcılar bu yeni yola gidiyorlar. 
Eski yararlanma tarzında, bir "main-frame" yüzlerce uçbirimin i˛ini denetlerdi; 
gerçi, uçbirimlerin kar˛ısındaki sıradan i˛çilere kullandıkları ki˛isel bilgisayarlar 
oldukça büyük bir i˛lem kapasitesi salıyordu; ama yine de çalı˛anların i˛birlii 
ya da öreni payla˛maları kolay olmuyordu. 
Gerekli olan, a kurmaktı. Ki˛isel bilgisayar aı kurulduunda, çalı˛anlar hem 
ki˛isel bilgisayarların özerkliinin getirdii avantajdan yararlanabiliyor; hem de 
öreni payla˛ıyorlardı; a, masa-üstü bilgisayarlar ile dier boydaki bilgisayarlar 
arasında, hatta main-frame'i de devreye sokarak, kurulabiliyordu. Gelgelelim, 
bütün bu makineler arasında temel balantıları kurmu˛ olmanın da yetmedii 
görüldü. ›˛, donanım uyumluluu düzeyinde bitmiyordu. Donanım balantısından 
öteye, yazılım balantısının mevcudiyeti de aranır oldu. 
›˛te, yazılım firmalarının bili˛imde önde giden ülkelerde ba˛lattıı atılım bu 
yönde geli˛iyor. Makinelerin birbirlerine mesaj iletmelerinin bir adım ötesine 
geçilmeye gayret gösteriliyor. Örgüt bünyesinde kurulmu˛ bilgisayar aı, verimlilii 
artıracak yönde, çalı˛anlar arasındaki i˛birliini geli˛tirecek biçimde düzenleniyor. 
Bu peki˛tirme i˛ini "a olu˛turucu yazılım"lar (networking software) üstleni-yor. 
Prefabrike, hazır yazılımlar, artık yetmiyor. Çünkü, bir bilgisayar aının 
bünyesinde yeralan farklı farklı donanım ile yazılım arasındaki bütün bile˛imlerin 
üstesinden hazır bir yazılımın gelmesi kolay i˛ deil. fiirketler, IBM veya dier 
markaların ürettii main-frame'lerinin komutu altında çalı˛an programlara ve
'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 161 
veri tabanlarına servetler yatırmı˛ durumdalar. Yeni aların, ˛irketin elindeki bütün 
sistemler arasında öreninin hareket edebilmesini salamaları lazım. Daha da 
önemlisi; mü˛teriler yeni bili˛im olanakları satın alırken, bu yeni olanakların 
ellerindeki mevcut aın yeteneklerini mümkün olduunca artırmasını arzuluyor-lar. 
Bu talep, yazılım ˛irketlerinin ABD'deki pazarlama stratejilerini kökünden 
dei˛tirmelerine yolaçıyor. Sektörde en gözde i˛ "hizmet" ve "danı˛manlık" olmu˛ 
durumda. Hazır yazılım paketlerini raflara sıralayıp beklemek yerine, bütün 
yazılımcılar, mü˛teriyi yerinde yokluyorlar; mü˛teriyle bir çe˛it "ortak"lık ili˛kisi 
kuruyorlar. Mü˛terinin i˛letmesine programcı ekipleri yolluyorlar; mü˛terinin 
ihtiyaçları dorultusunda yazılım üzerinde ayarlamalar yapıyorlar; farklı prog-ramları 
birbirlerine balıyorlar. 
fiirketler ise bilgisayar evrenindeki bu beceri artı˛ına paralel olarak kendi 
bünyelerini yeniden tasarlıyorlar. 
Bu bünye yenile˛tirmelerine ili˛kin ilginç bir dizi örnei François Bar ile Michel 
Borrus'un ortak çalı˛malarında (Bar ve Borrus, 1990'dan aktaran Castel, 1990) 
bulmak mümkün. 
Bar dünya ölçeinde faaliyet gösteren bazı ABD kaynaklı firmaları ele alıyor. 
Bu firmaların ileti˛im alarını nasıl kullandıklarını inceliyor. Verdii örneklerin 
bir tanesi herkesçe bilinen bir firmaya ili˛kin: Levi's cinleri (jeans). Levi's firması 
önce kendi içinde bir a gerçekle˛tirmi˛, sonra bu aı jean üretimiyle ilgili bütün 
faaliyet kollarını içerecek biçimde yaygınla˛tırmı˛. Amaç, Uzakdou'daki dü˛ük 
ücretlerden kaynaklanan rekabetle ba˛a çıkmak. Aa dahil olanların yelpazesi 
modelistlerden, üreticilere, satı˛ maazalarından depolara uzanıyor. Ada dola˛ım 
halindeki öreni sayesinde talebin evrimiyle yeniliklerin devreye sokulmasının 
elele gitmesi salanabiliyor; stokların azaltılması ile ürünlerin dola˛ımının uyum 
içinde seyretmesi düzenlenebiliyor. Bu durumda Levi's'in kurduu ileti˛im aı 
geleneksel olarak "piyasa ko˛ulları"nın yaptıı i˛i görüyor; faaliyet dalında sü-regiden 
rekabette çok önemli bir silaha dönü˛üyor. 
Gerek Amerikan yakasında, gerekse Japon yakasında ileti˛im alarının bu tür 
ticarî kullanımlarına artık sıkça rastlanıyor. Ama sorun bunlarla bitmiyor. ›leti˛im 
alarından çok daha girift biçimde yararlananların sayısı giderek artıyor. Bar, 
bunlara örnek olarak Hewlett-Packard firmasını gösteriyor. Elektronik malzeme 
üreten bu firma ABD'deki çe˛itli birimlerinde istihdam ettii ki˛ilerin yüzde 94'ünü 
(82.000 noktayı) bir bilgi aına balamı˛. Bütün çalı˛anların önünde bir bilgisayar 
var; tüm firmayı biraraya getiren bu a bünyesinde günde ki˛i ba˛ına ortalama 
90 mesaj dü˛üyor. Üstelik, buna telefon görü˛meleri, video aracılııyla yapılan 
tele-konferanslar, dosyaların iletimi de dahil deil. 
Bu boyutlarıyla bilgisayar aının firmanın ikincil bir unsuru olmaktan çıkmı˛ 
olduu görülüyor. Hewlett-Packard'ın Genel Müdürü ABD, Japonya ve Avrupa'da 
oturan 140 uzmanı içeren bir ara˛tırma olduunda sorumluların a aracılııyla
162 AYDIN U–UR 
anında uyarıldıını, böylece gerekli insan ve malzeme gücünün derhal devreye 
sokulmasının mümkün olabildiini belirtiyor. Bilgisayar aı artık sadece bir 
üretkenlik faktörü olmaktan öteye projenin canalıcı unsuru olmu˛tur, diye ekli-yor. 
Hewlett-Packard tipi firmalarda gözlenen bir gerçek var. Bunlar kârlılıı kat-ma- 
deerlerinin ve becerilerinin en yüksek olduu dallarda arıyorlar: Yani geli˛kin 
yazılımlarda; teknolojilerde; malzemeyi biraraya getirme süreçlerinde kalite 
kontrolunda. Geriye kalan, ama üretimin esas geni˛ kısmını olu˛turan en geni˛ 
insan gücü ve malzemeye gerek gösteren faaliyetleri firmanın ana bünyesi dı˛ına 
kaydırıyorlar. Bir dizi ta˛aron kurulu˛a bırakıyorlar. Gerçi bu ta˛aron kurulu˛ların 
i˛leyi˛lerinin kendi koydukları kurallara uymalarını ˛art ko˛uyor, onları kendi 
usulleri konusunda eitiyorlar ama yine de ana gövdenin dı˛ında kalmalarını tercih 
ediyorlar. Bu yeni örgütlenme modelinde bilgisayar aı ba˛lıca e˛güdüm aracı 
oluyor. 
A tarzı örgütlenme konusunda son derece dikkate deer bir ba˛ka örnek ise 
dorudan firma bazında deil de, aynı corafi bölge içinde yeralan bir dizi kurulu˛ 
bazındaki geli˛melere i˛aret ediyor. Sözkonusu bölge ›talya'daki Toscana bölgesi-dir. 
›talya'nın Toscana bölgesinde bulunan Prato kentindeki örgütlenme sıkça 
ba˛vurulan örneklerdendir. Prato yüzyıllardır yünlü kuma˛ konusunda uz-manla 
˛mı˛ bir kenttir. 200.000 sakini olan Prato'da ya˛ayan 60.000 faal nüfus büyük 
çounluu yünlü kuma˛ üzerine çalı˛an 16.000 i˛letmeye daılmı˛ durumdadır. 
Ama bu daınıklıa kar˛ın, Prato ›talya'nın toplam tekstil ihracatının % 25'ini tek 
ba˛ına üstlenmektedir. Sanayide istihdamın % 80'nini küçük, hiyerar˛ik katılıktan 
uzak, çalı˛anları arasında "gayrı resmî" ili˛kilerin aır bastıı i˛letmeler sala-maktadır. 
Prato'lu ihracatçılar pazarlayacakları yünlüleri, dokumacı i˛letmelere 
sipari˛ etmekte; dokumacılar yünlü iplik tarama konusunda uzmanla˛mı˛ i˛- 
letmelere bu sipari˛ler dorultusunda kendi taleplerini aktarmaktadırlar. Bu 
i˛leyi˛te özgün olan yön, bütün bu ili˛kilerin Prato Endüstri Birlii tarafından 
e˛güdümlendirilmesidir. Bütün bu küçük atölyeler Birliin yönettii geli˛kin bir 
bilgisayar aıyla birbirlerine balanmı˛ durumdadırlar. Her an kentteki üretim 
kapasitesinin ne kadarının yeni talepleri kar˛ılamak üzere seferber edilmeye müsait 
olduunu bu âla izlemek mümkün olmaktadır. Bir yandan rekabet sürdürülürken 
bir yandan da i˛birlii içinde çalı˛ılmaktadır. 
"A tarzı i˛letme modeli"nin Öne çıkmasında esin kaynaı olmu˛ bir dier örnek 
ise Japon firmalarının benimsedii ve piramitsel bir örgütlenmeden çok, karma˛ık 
bir örgüyü andıran yapıdır (Ferguson, 1990; Banoille ve Chanaron, 1990). 
A tarzı i˛letmeciliin temel özelliklerinin bir dökümü yapılabilir mi? 
Merkeziyetçi ve hiyerar˛iye öncelik veren yönetimin kar˛ıt kutbunda duran 
a tarzı yönetimin be˛ temel özellii var (Landier, 1951,107-156). 
1. Bir a, i˛letme üyeleri arasındaki güçlü ili˛kiler üzerine kuruludur. Bu ili˛kiler
"A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 163 
düz i˛ ili˛kilerinin Ötesinde bir nitelie sahiptir; ki˛ilerarası, bazen ortak hedeflerin 
payla˛ılmasından, bazen geçmi˛te birlikte zor anların atlatılmı˛ olmasından ileri 
gelen bir güven boyutunu içermektedir. Ki˛ilerarası bu ili˛kiler kurumsal mantıın 
çerçevesinin dı˛ına ta˛maktadır. Zaten, a ortamında, bütünün üretkenlii, aa 
dahil olan ki˛ilerin becerilerinin toplamından ziyade ki˛ilerarası ili˛kilerin kalitesine 
ve zenginliine balıdır. ›leti˛im yetenei, a ortamında, teknik bilgiden daha 
deerlidir. 
2. A tarzı bir i˛ götürme anlayı˛ının egemen olduu ortamlarda ki˛ilerarası 
ili˛kiler "gayrı resmî" niteliktedir. Mevzuatların çizdii, kuralların belirledii, 
komutların harekete getirdii ili˛ki türünde deildirler; kar˛ılıklı güven üzerine 
bina edilmi˛ ve tercih edilmi˛ i˛birlii biçimindedirler. Bu, elbette, kuralsızlık 
anlamına gelmez. Tersine, kurallara büyük gereksinme vardır; ne var ki kurallar 
yukardan dayatılmaz; aın üyeleri tarafından ili˛ki içinde üretilir ve geli˛tirilirler. 
Bu kurallar "hukukî" deil, daha çok ahlakîdirler. 
3. A tarzında örgütlenmi˛ bir i˛letme bünyesindeki ili˛kiler hiyerar˛ik deildir. 
A özerk ve baımsız birimleri biraraya getirmektedir. Bu nedenle, a içinde kârarı 
tek bir merkez almaz; ne kadar birim varsa o kadar karar mercii var demektir. 
Aı olu˛turan birimler birbirinin tıpatıp aynı özelliklere sahip olmaktan çok, farklı 
i˛lev ve becerilere sahiptirler. Zaten bir hiyerar˛i varsa, bu yapının bütününün 
içerdii i˛levler arasındadır, üyeler arasında deil. 
4. Aın bünyesinde hiyerar˛i bulunmaması sonuçta tam bir karma˛aya yolaçmaz; 
çünkü "bir kendi kendini düzenleme" süreci sözkonusudur. A üyelerinden birinde 
bir dier üyenin üzerinde anla˛ılmı˛ usullere uymadıına ili˛kin izlenim doarsa 
bu izlenimini aın öbür üyelerine de aktaracaından usulleri çineyen kimse 
dı˛lanma riskiyle kar˛ı kar˛ıyadır. 
5. Bir a evrilmeye yatkın özelliktedir ve açık yapıdadır. Aın iç etkile˛imi sı-rasında 
edindii deneyimin ı˛ıında ili˛ki kuralları da dei˛mektedir. Çevresine 
açık olduundan kendisini geli˛tirme ˛ansını elinde tutmaktadır, ama beri yandan 
da kemikle˛ip etkisizle˛me tehlikesiyle yüz yüzedir. A, üye kompozisyonu ba-kımından 
da açıktır. Bir taraftan yeni üyeler bünyeye dahil olurken, kimi eski 
üyelerin varlıı yava˛ yava˛ hissedilmez hale gelebilir. 
Böylesi bir örgütlenme tarzının gereksinim duyacaı en önemli becerinin ileti˛im 
becerisi olduu açıktır. 
Sonuç 
Dünya ekonomik sistemindeki geli˛meler yeni ileti˛im teknolojileri ile birle˛ince 
yüzyılın ilk çeyreinden bu yana uygulanagelen Taylorist emek süreci, artan rekabet 
ortamında, yetersiz kalmaya ba˛ladı. ›˛letmelerin bütün etkinliklerinde -bu arada 
üretim sürecinde de- öreni ile bilgiyi Öneme bindiren ve esneklie aırlık veren 
yeni bir örgütlenme anlayı˛ına yönelik arayı˛lar su yüzüne çıktı. Bu olu˛umlara
164 AYDIN U–UR 
balı olarak genelgeçer yönetim tarzının da gözden geçirilmesi a˛amasına gelin-di. 
›˛letmecilik literatürü, büyük oranda Japon i˛letmelerindeki uygulamalardan 
esinlenerek yeni bir modeli tarif etmeye çalı˛ıyor. Bu model, gerçi, henüz yaygınlık 
kazanmı˛ deil. Ama göstergeler bu modelin maya tutmakta olduuna ili˛kin ciddi 
ipuçları veriyor. Olması gerekenden söz eden bu "a tarzı örgüt modeli" kendi 
dilini in˛a ederken, daarcıını kurarken, birtakım metaforlara ba˛vururken, büyük 
ölçüde, ileti˛im alanındaki geli˛melere gönderme yapıyor; ileti˛im dünyasından 
türeyen "ethos" ile yakınlık kuruyor. 
"A tarzı örgüt modeli" ileti˛im ara˛tırmaları, i˛letmecilik ve örgüt sosyolojisinin 
ilk ciddi randevusunun bir dier adını olu˛turuyor. 
KAYNAKÇA 
Banville, Etienne de Chanaron, Jean-Jacques (1990) "Les relations d'apprivisionnement" J. M. Jacot, 
der. Du Fordisme au Toyotisme. Les voies de la modernisation du systeme automobile en France et 
au Japon, Paris: Commissariat Général du Plan, La Documentation Française. 
Bar, François ve Borrus, Michel (1990), "De l'accés public aux connection privés", Réseaux41 (Ma-yıs). 
Bemoux, Philippe (1985), Sociologie des organisations. Paris: Le Seuil. 
Castel, François du (1990), "Technique et éthique: autopsie d'un réseau de communication", Réseaux 
43 (Eylül-Ekim): 127-134. 
Castells, Manuel (1984), Towards the Informational City? Berkeley: University of California, teksir. 
Coriat, Benjamin (1990), L'atehér et le robot. Paris: Christian Bourgois. 
Crozier, Michel (1963), Le phénoméne bureaucratique. Paris: Le Seuil. 
Crozier, Michel (1990), L'entreprise a l'écouté. Apprendre le management post-industriel. Paris: Inter 
Editions. 
Crozier, Michel ve Friedberg, Erhard (1977), L'acteur et le systéme. Paris: Le Seuil. 
Drucker, Peter (1988), "The Corning of the New Organization", Dialogue 82:2-7. 
Dumartin, Sylvie ve Marchand, Olivier (1991), "1988-1990: 700.000 eréations d'emplois, 300.000 
chomeurs en moins", Economie et statistique 249: 25-37. 
Ferguson, Charles H. (1990), "Computers-Keiretsu and the Corning of the U.S.", Harvard Business 
Review (Haziran-Austos)O 55-70. 
Hout, Thomas: Porter, Michael; Rudden, Eileen (1982), "How Global Companies Win Out", Harvard 
Business Review (Eylül-Ekim): 98-108. 
Joffre, Patrick (1989), "Sogo-shosha", Patrick Joffre, der. Encylopédie de gestion. Paris: Economica. 
Landier, Hubert (1991), Vers l'entreprise intelligente. Paris: Calmann-Lévy. 
Piore, Michel ve Sabel, Charles (1984), The Second Industrial Debate? New York: Basic Books. 
Porat, Mare Uri (1977), The Information Economy. Washington: U.S. Department of Commerce, Office 
of Telecommunications Special Publication 77-12 (1).
'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 165 
Porter, Michael (1986), Competition in Global Industries. Boston: Harvard Business Press. 
Reich, Robert B. (1990), "Who is US?" Harvard Business Review (Ocak-fiubat): 53-64. 
Ritaine, Evelyne (1989), "La modernité localiseé?", Revue française de science politigue (Nisan): 
154-177. 
Uur, Aydın (1989a), "Bir Büyük Sıçrama: ›leti˛im Teknolojileri ve ›ki Büyük ›ddia: '›leti˛im Devrimi' 
ile 'Bilgi Toplumu', 1989 Sanayi Kongresi Bildirileri. Ankara: TMMOB Yay. 
Uur Aydın (1989b), "Veri < öreni < Bilgi < Bilgelik", Computer world Monitör 4 (27 Kasım). 
Uur, Aydın (1993), "Japon l˛çisi=Öreni+Öneri", Computer world Monitör 162 (11 Ocak). 
Williams, Karel; Cutler, Tony; Williams, John (1987), "The End of Mass Production", Economy and Society 
16 (3): 405-439. 
Wriston, Walter B. (1990), "The State of American Management", Harvard Business Review (Ocak-fiubat). 
Yentürk, Nurhan (1993), "Post-Fordist Geli˛meler ve Dünya iktisadî ›˛bölümünün Gelecei", Toplum 
ve Bilim'in bu sayısındaki makale.

More Related Content

Featured

Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
contently
 
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
Albert Qian
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Kurio // The Social Media Age(ncy)
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Search Engine Journal
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
SpeakerHub
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next
Tessa Mero
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Lily Ray
 
How to have difficult conversations
How to have difficult conversations How to have difficult conversations
How to have difficult conversations
Rajiv Jayarajah, MAppComm, ACC
 
Introduction to Data Science
Introduction to Data ScienceIntroduction to Data Science
Introduction to Data Science
Christy Abraham Joy
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best Practices
Vit Horky
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project management
MindGenius
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
RachelPearson36
 
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Applitools
 
12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work
GetSmarter
 
ChatGPT webinar slides
ChatGPT webinar slidesChatGPT webinar slides
ChatGPT webinar slides
Alireza Esmikhani
 
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike RoutesMore than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
Project for Public Spaces & National Center for Biking and Walking
 
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
DevGAMM Conference
 
Barbie - Brand Strategy Presentation
Barbie - Brand Strategy PresentationBarbie - Brand Strategy Presentation
Barbie - Brand Strategy Presentation
Erica Santiago
 
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them wellGood Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Saba Software
 

Featured (20)

Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
 
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
 
How to have difficult conversations
How to have difficult conversations How to have difficult conversations
How to have difficult conversations
 
Introduction to Data Science
Introduction to Data ScienceIntroduction to Data Science
Introduction to Data Science
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best Practices
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project management
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
 
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
 
12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work
 
ChatGPT webinar slides
ChatGPT webinar slidesChatGPT webinar slides
ChatGPT webinar slides
 
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike RoutesMore than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
More than Just Lines on a Map: Best Practices for U.S Bike Routes
 
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
Ride the Storm: Navigating Through Unstable Periods / Katerina Rudko (Belka G...
 
Barbie - Brand Strategy Presentation
Barbie - Brand Strategy PresentationBarbie - Brand Strategy Presentation
Barbie - Brand Strategy Presentation
 
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them wellGood Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
Good Stuff Happens in 1:1 Meetings: Why you need them and how to do them well
 

Ağ Tarzı Örgütlenme Modeli

  • 1. 148 AYDIN U–UR ›leti˛im, i˛letmecilik ve örgüt sosyolojisinin ilk randevusu: "A tarzı örgüt modeli" Aydın Uur* Giri˛ 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren i˛letmecilik literatüründe daha önceleri kenarda duran bir olgu -ileti˛im- gündemin üst sıralarına yükselmeye ba˛ladı. Ekonominin geneli içinde öreni (enformasyon) ve ileti˛imin giderek en önemli etkinlik haline gelmeye aday oldukları March Uri Porat'ın 1977'de yayımlanan The Information Economy adlı ara˛tırmasından bu yana biliniyordu. Öreniye ve ileti˛ime yönelik etkinliklerin geli˛mi˛ Batı ekonomileri bünyesinde toplam katma deer üretiminde en geni˛ paya sahip, en yüksek kârlılıkla çalı˛an ve en fazla istihdam salayan sektörü olu˛turduu yolundaki bulgular ekonomistler katında geni˛ yankı bulmaktaydı. Gelgelelim, i˛letmecilik literatürünün ileti˛im olgu ve becerisini, yönetim ura˛ının en önemli konularından biri olarak algılamaya ba˛laması için 1980'lerin ikinci yarısını beklemek gerekiyordu. Dünya ekonomik sistemini olu˛turan parçaların çok büyük ölçüde içiçe geçmesi anlamındaki "küreselle˛me" sürecinin mutlakla˛ması ile birlikte hem rekabetin sathı son derece geni˛ledi; hem de rekabet edebilmek için gerekli atılımların gerçekle˛tirilme süreleri çok kısaldı. ›leti˛im altyapısının örgünle˛mesi piyasa içinde bilgilerin olaanüstü hızla seyretmesine yolaçtı. Bu noktada, ana ilkeleri yüzyılın ta ilk çeyreinde oturtulmu˛ olan "ideal" örgütlenme tarzı ve yönetim anlayı˛ının artık günün gereksinimlerini yeterince kar˛ılayamadıı yolundaki ilk görü˛ler dile getirilmeye ba˛landı. 1980'lere kadar egemen olagelmi˛ yönetim tarzı Taylorist örgütlenme anlayı˛ına uygun olarak i˛letmeleri salt teknik zorunluluklara itibar eden bir makina olarak kabul ediyordu. Bu makinanın bünyesinde, ordu modelinden esinlenen, ki˛ilerarası (*) Dr. Aydın Uur, Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü öretim Üyesidir.
  • 2. "A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 149 ili˛kilere son derece sınırlı yer bırakan piramitsel bir komuta sistemi öngörüyordu. Astların kendi görev alanlarında herhangi bir inisyatif kullanmalarına olanak tanımayan bu çark içinde üst bir komut veriyor; ast bu komutu yerine getiriyor ve üstüne komutun yerine getirildiine ili˛kin "tekmil" veriyordu. Sonra da, üst gelip yapılanı denetliyordu. Bu hiyerar˛ik sistemin "formel" yapıları bir kez ku-rulursa hiçbir sorunun kalmayacaına; i˛letmenin hedeflerine doru teklemeden ilerleyeceine inanılıyordu. Gelgelelim, yakla˛ık yirmi yıldır örgüt sosyolojisi bu inancın maddi temelinin o kadar güçlü olmadıını; i˛letmeler de dahil olmak üzere her türlü örgütün bünyesinde o örgütün kaderini en az "formel" yapılar kadar belirleyen ve "informel yapı"lardan olu˛an bir ikinci sistem bulunduunu beyhude yere vurguluyor-du. Ne zaman ki, 1980'li yıllarla birlikte dünyanın içine girdii dönü˛üm kar˛ısında geleneksel hiyerar˛ik i˛letme modelinin bekleneni vermedii görülür oldu, i˛te o a˛amada i˛letme literatürü örgüt sosyolojisinin bulgularına kulak kabartmaya ba˛ladı. Bu bulgulardan yararlanan i˛letmecilik uzmanları yeni bir model arayı˛ına girdiler. 1990'larla gündeme gelen bu yeni örgütlenme ve yönetim modeli, büyük ölçüde, ileti˛im alanına özgü olguları ve dü˛ünsel araçları kendisine çıkı˛ noktası olarak almakta; bilgisayarların a kurma becerileri ile bu aların bünyesindeki i˛leyi˛ mantıına gönderme yaparak kendini tarif etmektedir. ›ncelememiz, "a tarzı örgüt modeli" olarak adlandırılabilecek bu yeni modele ili˛kin söylemi ve bu söylemi douran geli˛meleri deerlendirmeyi amaçlamakta-dır. 1. Küreselle˛me ›˛e, bazı kavramlarla nelerin kastedildiini anlamaya çalı˛arak ba˛layalım. ›lk Önce, "küreselle˛me"yi ele alalım. Küreselle˛me ya da ›ngilizcesiyle "globalization": Bu kavramın iktisat litera-türündeki geçmi˛i on yılı a˛mıyor. Aynı zamanda "bütünün kucaklanması, ku- ˛atılması" anlamını da içeren globalization, ilk önceleri yalnızca ekonomik süreçten söz edilirken kullanılıyordu. Ekonomik etkinliklerin, birçok ülkeyi aynı anda kapsayacak biçimde ulusa˛ırı hale gelmesi, ekonomik sistemde yataylamasına bir bütünle˛menin gözlemlenmesinden söz etmek istenilince devreye sokuluyordu. 90'lı yıllardaki kullanımı ise, kültürel süreçler ile siyasal talepleri de kapsayan ve neredeyse evrensel bir entegrasyona gönderme yapan bir içerik kazanma yolun-da. Küreselle˛me terimini ilk, Amerikalı yazarlar ortaya attılar (Hout, Porter, Rudden, 1982; Porter, 1986). Bu terimin i˛aret ettii olguyu, çevre ülkeler epeyce süredir yakından tanımaktaydılar; ABD kökenli ˛irketlerin bir ürünün belli parçalarını
  • 3. 150 AYDIN U–UR ABD dı˛ında üretmeleri çok yeni bir uygulama deildi. Gelgelelim, akım, bir ölçüde ters yönde de i˛lemeye ba˛layınca, Japon ve Avrupa ˛irketleri de ABD'de benzer operasyonlara giri˛ince, ˛imdiye dek yalnızca neo-marxist iktisatçıların hassas olduu bu etkile˛ime -bamba˛ka yanları vurgulayarak da olsa- dier iktisatçılar da kafa yormaya ba˛ladılar. Sorunu, küreselle˛me kategorisi aracılııyla ele alan bakı˛a göre, olgunun ilk adımları neredeyse II. Dünya Sava˛ı'nın hemen ertesine kadar uzanıyor, ama son zamanlarda kazandıı iki yönlülük kadar önemli ba˛ka yeni boyutları da var. Bunların ilki, Amerika kökenli uluslararası ˛irketlerin öteki ülkelerde istihdam ettikleri i˛gücünün sayısının, ABD'deki istihdamlarını a˛ması. Bir dieri, bu ulusa˛ırı firmaların karma˛ık teknolojik i˛lem gerektiren faaliyetlerinin önemli bir bölümünü ABD dı˛ındaki ülkelerin olanaklarıyla gerçekle˛tirmeleri. Globalization sürecine dikkatlerin yönelmesinin belki esas nedeni olan bir üçüncü boyut daha mevcut. O da, ABD kökenli uluslara˛ırı firmanın öteki ülkede gerçekle˛tirdii ürününün geri dönüp ABD'ye ithalat olarak geri girmesi. IBM örneine, bu konuda, sık sık deiniliyor. Hepimizin kafasında IBM tam bir Amerikan ˛irketi. Ancak, IBM i˛gücünün % 40'ını ABD dı˛ında istihdam ediyor. Japon IBM'i 18.000 ki˛i çalı˛tırıyor ve yılda 6 milyar dolarlık satı˛ hacmine sahip; bu satı˛ların çou ise Japonya dı˛ına yönelik, ABD dahil. Öte yandan aynı IBM, yüksek teknoloji alanındaki ara˛tırma ve geli˛tirme faaliyetlerinin bir kısmını da ABD dı˛ında sürdürüyor. Süper iletkenler projesinin karargahı Zürih'te. Yine, IBM'in Japonya'da, Yamoto'daki laboratuvarında 1500 ara˛tırmacı yazılım ve donanım sorunları üzerinde çalı˛ıyorlar. Bir ba˛ka örnek, Kuzey ›rlanda örnei. Bu ülkede sanayi sektöründe çalı˛anların % 11'i ABD kökenli firmalarca istihdam ediliyor; sigaradan tutun da, yazılıma kadar, birçok alanda ürettiklerinin önemli bir kısmı ABD'ye ihraç ediliyor. Singapur: 100.000 Singapurlu i˛çi, yakla˛ık 200 Amerikan ˛irketi için çalı˛ıyor. Bu nüfusun büyük kısmı ABD pazarına yönelik elektronik parçaların imalinde kullanılıyor. Taiwan: Bu ülkenin ABD ile ticaret dengesinde, fazlası var. Bu farkın üçte biri Taiwan'da faaliyet gösteren ABD firmalarından kaynaklanıyor. ABD kökenli firmalar Taiwan'da ürettiklerini ABD'ye satıyorlar. Buraya kadarki örnekler (Reich, 1990), hepimizin, iyi kötü alı˛ık olduu bir yöndeki akı˛ın göstergeleri. Asıl çarpıcı olan ve "küreselle˛me"den söz ettiren süreç ise ters yönlü akı˛: ABD'de faaliyet gösteren yabancı firmalar, 1977'de ABD'deki katma deerin yalnızca % 3.5'ini gerçekle˛tirmekteydi. 1989'da bu oran % 11'e çıktı. Bu geli˛ime paralel olarak, ABD'de i˛ yapan ama sermayesi Amerikan olmayan firmalar 1990'a gelindiinde, artık, ABD'deki imalat sanayinde istihdamın % 10'unu üstlenmi˛ durumdalar. Üstelik, bu firmalar, ABD'de ürettiklerini ihraç ediyorlar. Sony, Avrupa'ya sattıı teyplerinin ve videokasetlerinin bir kısmını Alabama'daki tesislerinde üretiyor.
  • 4. 'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›' 151 Ba˛ka bir ˛a˛ırtıcı geli˛me ise otomotiv sektöründe ya˛anıyor. Honda, 90'lı yılların ba˛larında Ohio'daki fabrikasında her yıl üretecei 50.000 arabayı Japonya'ya ihraç etmeye hazırlanıyordu. Böylece, ABD'de üretecei araba sayısı Japonya'da üre-teceklerini a˛mı˛ olacak. ›˛ bu noktaya gelip dayandıında, doal olarak, ortaya bir soru çıkıyor: bu "küreselle˛me" ortamında "ulusal" bir ˛irketten söz etmek ne ölçüde mümkün? Yok, mümkün deilse, ekonomik alanda "ulusal" denebilecek ne kaldı? 1 Bu soruya yanıt ararken Robert B. Reich (1990) iki ˛irket tipini kar˛ımıza getiri-yor. A fiirketi: Yönetim merkezi New York'ta, üst yöneticilerinin neredeyse hepsi ABD vatanda˛ı. Hisselerinin çou Amerikalıların elinde. Ancak, çalı˛tırdıklarının büyük çounluu ABD dı˛ı ülkelerin vatanda˛ları. A fiirketi, ara˛tırma ve geli˛tirme faaliyetlerini, karma˛ık teknolojik imalatını, aırlık olarak Güney Asya'da ve Avrupa'da gerçekle˛tiriyor. Aynı ˛irketin, ABD pazarına sürdüü ürünlerin giderek artan bir kısmı ABD dı˛ındaki tesislerinde üretiliyor. B fiirketi: Yönetim merkezi ABD dı˛ındaki bir sanayile˛mi˛ ülkede. Üst yöne-ticilerinin neredeyse hepsi o ülkenin vatanda˛ı. Hisselerinin büyük çounluu O ülkenin yatırımcılarının elinde. Gelgelelim, ˛irketin i˛çilerinin çou Amerikalı. B fiirketi ara˛tırma ve geli˛tirme faaliyetlerini ABD'de sürdürüyor. ›malatının büyük bölümü de Amerika'da gerçekle˛iyor. Bu ˛irket Amerika'dan kaynaklanan ürünlerini ihraç ediyor, üstelik ihracat yönetim merkezinin bulunduu ülkeyi de kapsı-yor. fiimdi diyor Reich, bunlardan hangisi daha Amerikalı? Reich'e göre, mülkiyetin kimin elinde olduundan, denetimi kimin yaptıından daha önemli husus i˛gücünün kimlerden olu˛tuu. Çünkü, Reich'a bakılırsa, mülkiyeti elinde tutanlar gerçi kârları transfer ederler; denetimi elinde tutanlar -kriz, sava˛ anlarında altyapılarını bırakıp gitme pahasına da olsa- üretimin ka-derinde etkilidirler; ama esas önemli olan i˛gücüdür. Günümüzde, her türlü ekonomik faktör bir ülkeden ötekine kolayca kaydırılabilir bir mahiyet kazanmı˛tır. Bu ortamda, i˛gücü ulusallıı en çok olan faktör özelliini ta˛ımaktadır. Ekonominin küreselle˛tii a˛amada, bir ülkenin, belki de en önemli rekabet gücünü oradaki i˛gücünün becerisi, sahip olduu bilgi birikimi salamaktadır. Bu küreselle˛meyle elele giden bir dier süreç daha var: O da "bili˛im toplumu" olarak adlandırılan yeni bir yapılanmanın su yüzüne çıkıyor olması. 1 Bu karma˛ık ili˛kiler zemini bazen "milliyetçilere" hiç de ho˛ olmayan oyunlar oynayabiliyor. 1992'nin ba˛ında New,York eyaletine balı Greece beldesinin milliyetçi belediyesinin ba˛ına gelen bunun çarpıcı bir örnei. Greece Belediyesi son zamanlarda hızla güçlenen "yerli malı kullanmalı" (Buy American!) kampanyasından çok etkilenmi˛. Ekskavatör satın alacak. ›ki firma arasından birisini tercih edecek Japon Komatsu ile John Deree. John Deree Japonya'da imal edilmi˛ oldukları ortaya çıkmı˛. Buna kar˛ılık Komatsu makinaları % 100 made in USA ("›l faut rosser les Japonais", Le Nouvel Observateur, 12-18 Mart 1992).
  • 5. 152 AYDIN U–UR Bu yeni yapılanma, Batı'da sanayinin dönü˛üme uramasının üzerine bina ediliyor. 2. Sanayinin çözülü˛ü Çözülü˛ süreci Türkiye'nin çok yabancısı olmadıı bir durumdur. Nitekim, Türkiye'nin 1960'ların ortasından ba˛layarak ya˛adıklarının genelde "köylülüün çözülü˛ü" ile yakından ilintili olduu söylenebilir. Batı'nın geli˛mi˛ toplumları da son 20 yıldır bir çözülü˛ün sancılarını ya˛ıyorlar: Bu, sanayinin çözülü˛üdür. Yanlı˛ anla˛ılma tehlikesi hep var; biraz daha açıklık gerek: Köylülüün çözülmesi tarımsal faaliyetlerin bütün bütüne ortadan kalkması anlamına gelmez. Yalnızca, toplumsal ili˛kilere damgasını vuranın köylülük olmaktan çıktıına i˛aret eder. Örnekse, ABD. Bu ülke, dünyanın en büyük tarım ülkesi. Buna kar˛ılık, faal nü-fusunun, yalnızca % 3 kadarı tarımda çalı˛ıyor. Tarım sürüyor; ama köylü top-lumuna özgü ili˛kiler Sözkonusu deil. Sanayinin çözülü˛ü denildiinde benzer bir süreç anla˛ılmalı. Sınai üretim, elbette, sürecek; ama toplumsal ili˛kilerin tarzını, yönünü, kısacası mahiyetini belirleyen etken sanayi olmaktan çıktı, çıkacak. Bu yöneli˛in elle tutulur belirtileri var. Örnekse Fransa: 70'li yıllarda sanayi sektöründe istihdam edilen nüfus 6.5 milyon dolaylarındaydı. 1990'a gelindiinde, bu nüfus 5 milyon kadar. 1975'den bu yana, Fransa'da sanayi her yıl yakla˛ık 120.000 ki˛iyi bünyesinden tasfiye ede ede, ilerliyor (Dumartin ve Marchand, 1991). Bir dier deyi˛le, sanayide çalı˛anların sayısı her yıl % 1.5 oranında azalıyor. Dikkat: Sanayi sektöründe çalı˛anlar denildiinde, bunun içinde yöneticiler, destek fa-aliyetlerini sürdüren memurlar gibi fiilen imalatta yeralmayanlar da var. Yalnızca imalatta çalı˛anları, yani i˛çileri gözönünde bulundurduumuzda, yıllık tasfiye oranı % 2.5'lara yakla˛ıyor. Köylülüün biti˛inden sonra, i˛çiliin biti˛i de sırada. Bu eilimi ileriye doru uzattıımızda Fransa'da 2003 yılında 3 milyon sanayi i˛çisi kalmı˛ olmasını beklemek gerek. Bu ise, 1973'teki sayının tam yarısı. Yeni tek-nolojiden kaynaklanabilecek, otomasyona yönelik beklenmedik atılımların ta˛ıdıı olasılıkları da i˛e katarsanız 2003'teki sayının daha küçük olacaı söylenebilir. Batı'nın ya˛adıı bu süreci ekonomik krizin bir tezahürü, krizin etkilerinin dizginlenememesinin bir sonucu olarak yorumlayanlar; daha iyi bir kriz yöne-timinin ortadan kaldırabilecei bir konjonktürel i˛sizlik olarak görenlerin sayısı az deil. Gelgelelim, Avrupa'daki bütün geli˛mi˛ ekonomilerin benzer bir çizgi izlemeleri, sorunun yapısal bir nedenler bütününden kaynaklandıını öne sürenlere hak verdiriyor. 1975'ten bu yana, ›ngiliz ekonomisi sanayide çalı˛anların neredeyse dörtte birlik kısmını tasfiye etti. ABD biraz farklı. Orada, çok daha önce ba˛layan sanayi i˛çisinin sayısının mutlak azalı˛ı bir duraklama içinde; ama, uzun dönemli deerlendirmeler azalı˛ın sürecei
  • 6. 'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 153 yolunda. Michel Crozier de, sanayi toplumunun geride kaldıını dü˛ünenlerden. Crozier (1990) Batı'da sanayi toplumu mantıının hızla geçerliliini yitirdii kanısında. Ona bakılırsa, daha ˛imdiden su yüzüne çıkmı˛ olan ve önümüzdeki yılların toplumsal sahnesini biçimlendirecek geli˛meler kabaca ˛unlar: 1. ›˛ tipleri dei˛ecek: Sanayi, daha ˛imdiden, her biri dieriyle aynı nitelikleri ta˛ıyan dolayısıyla birbirinin yerine geçirilebilen i˛çilerden olu˛an kitlesel i˛- gücünün kullanımından uzakla˛ıyor. Hem daha az insan kullanıyor, hem de sunduu i˛ tipleri dei˛iyor. Dorudan hammaddenin i˛leni˛ine yönelik i˛lerin yerini, bir zamanlar, makinaların i˛letilmesi ve denetlenmesine yönelik i˛ler kapmı˛tı. fiimdilerde hizmet i˛leri makinaların i˛letilmesi ve denetlenmesinin önüne geçiyor. Hizmet i˛leri geli˛menin en hassas uçları niteliini kazandı, ka-zanıyor. 2. Ekonomik büyümede ba˛ı, giderek, yüksek teknoloji ile birlikte hizmete yönelik i˛ler çekiyor. Gerçi yüksek teknoloji kendi ba˛ına çok sayıda istihdam noktası yaratmıyor, ama ekonomide ve toplumdaki en önemli yenile˛me kaynaını su-nuyor. 3. Katma deer yaratımında, maddi maliyete kıyasla "soft" diye adlandırılabilecek i˛lemlerin, i˛lerin katkısı durmaksızın artıyor. 4. Ekonominin devresini dünya ölçeinde tamamlamasından, "küreselle˛me"den ötürü be˛eri faaliyetlerin yerlemleri kaydırılabiliyor (delocalization). Bir i˛letmenin merkezi örnein Almanya'dayken üretiminin bir bölümü ›spanya'da, bir dier bölümü Endonezya'da, A ve G faaliyetleri ›sviçre'de gerçekle˛tirilebiliyor. Hammadde kaynaklarına sahip olmanın, pazarlara corafi yakınlıın getirdii mutlak klasik üstünlük a˛ınıyor. Buna kar˛ılık çalı˛anların inisiyatif alma yetenekleri kıymete biniyor. Bilgi birikimi ve beceri, yeniyi yaratma gücü ve birarada i˛ gö-türebilme özellii kar˛ıla˛tırmalı üstünlükler terazisinin kefesini kendilerine doru eiyorlar. 5. Rekabet oyununa hem katılanların sayısının sürekli arttıı, hem de oyunun kurallarının durmadan karma˛ıkla˛tıı bu yeni balamda dev i˛letmelerin istikrarlı konumları da sarsıntıya giriyor. Pazarda edinilmi˛ iri payların hükmü kısa süreli. Mücadele devamlı. Bir kez kazanıp, bu zaferin üzerine oturmak artık mümkün deil. Ayakta kalmak ise, yenilik sunabilme ve kendini yenile˛tirme yeteneine balı. Örgütü, i˛letmeyi klasik anlamda akılcıla˛tırmaktan da önemlisi, örgüte sürekli dönü˛me becerisi kazandırmak. Nitekim, bu nedenle, sık sık küçük i˛- letmelerin öne fırlamasına, buna kar˛ılık geleneksel pazarlarına tutsak dü˛mü˛ büyük firmaların, bir dönemin neredeyse mutlak tekellerinin çaresizliine tanık oluyoruz. Sanayi toplumunun alı˛ılmı˛ ili˛kileri, yapıları geride kalırken, bili˛im toplumu diye adlandırılan yeni bir ili˛kiler bütünü su yüzüne çıkıyor. Bili˛im toplumunun en temel özellii öreni (enformasyon) ile bilginin odaa gelmesi: Öreni ve bilgi'nin bir destek faaliyeti olmaktan çıkıp, en temel faaliyet
  • 7. 154 AYDIN U–UR haline gelmesi. Bu son söylediimizi biraz açalım. Öreni ve Bilgi sanayi toplu-munda da, elbette, çok önemli bir yer tutuyordu; ama esas i˛levleri dier faali-yetlerin yani sanayi ile tarımın verimli biçimde i˛leyi˛ine destek vermekti. Oysa, bili˛im toplumunda, Öreni ve Bilgi, ekonominin hem en fazla istihdam yaratan, hem en fazla deer verilen, hem de kârlılıı en yüksek olan sektörü niteliini kazanma yolunda. Varılan noktaya ili˛kin oldukça ilginç iki olgu gözden kaçmamalı (Wrislon, 1990, 80). 1. Yeryüzünde, ta en ba˛tan bu yana ya˛amı˛ olan bütün bilimadamlarının yakla˛ık % 85'i halen hayatta; 2. Yeryüzündeki bilginin hacmi her 10 ila 12 yılda iki katına çıkıyor, artık. Bu ortamda aır basan faaliyetler ürüne-yönelik (produet-orienled) deil, i˛le-me- yönelik (process-orienled). Bu sürecin hızlandırıcısı ise yeni ileti˛im ve öreni teknolojileri (Castells, 1984). Bu yeni olu˛umların en çok zorladıı yerlerin ba˛ında i˛letmelerdeki yönetim ili˛kilerinin gelmesine ˛a˛mamalı. Öreni ve Bilgi'nin hacminin yanısıra, ekonomik operasyonların hızının olaanüstü olması her ˛eyden önce i˛letmelerin ve genelde bütün örgütlerin zaman kavramını dei˛tiriyor. ABD'de bir fikrin akla dü˛mesi ile bu fikrin piyasa sürülen bu ürüne dönü˛mesi arasındaki süre artık yıllarla deil, aylarla ölçülüyor. Neredeyse, altı ayda bir yepyeni bütünsel bir yatırım kararı ve üretim örgütlenmesi gerekiyor. Bu ise, yüzyıl ba˛ında geli˛tirilmi˛ yönetim ve üretim ili˛kilerinin kolay kolay ayak uydurabilecei bir i˛ deil. Tam da bu nedenle, katı üretim yapısında ısrar edenlere kıyasla küçük ve orta boyda olup "esnek üretim"e geçmeyi beceren i˛letmeler kendilerinden bek-lenmeyen bir performans düzeyine ula˛ıyorlar (Piore ve Sabep, 1984; Williams, Cutler ve Williams, 1987; Riteine, 1989). Bu esnek i˛letmelerin en önemli özellii iki faktörü, yani zaman ile bilgi ve öreniyi etkin biçimde kullanmaları. Kısa sürede bir üründen bir dierine sıçramak son derece güç bir i˛. Bunu becermenin yolu bilgi öreniyi youn biçimde devreye sokmaktan geçiyor. Bilgi ve öreni iki düzlemde -emek düzleminde ve pazarın geli˛imini izleme düzleminde- devreye sokuluyor (Uur, 1993). Bir yandan, "tek amaçlı mekanik makinaları kullanarak sürekli aynı i˛i yapan dü˛ük nitelikli i˛çiden dizayn, bilgisayar programlama, makina ayarlama, bakım operatörlüü gibi nitelikleri bir arada gerektiren bir i˛gücüne" doru yöneliniyor (Yentürk, 1993). Beri yandan piyasanın dalgalanmaları son derece yakından izleniyor; yeni talepler henüz filiz vermeden çekirdek halindeyken saptanıyor. Sonra, bunların üzerine büyük hızla gidiliyor (Joffee, ›989). Özünde el emeinden ziyade beyin emeine ve esnekliine dayalı bir tarz Sözkonusu olan. Zamanın en büyük rakip olduu bir zeminde çalı˛ılıyor.
  • 8. 'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 155 3. Bili˛im toplumunda insan kaynakları Günümüz dünyasının en belirgin özelliklerinden biri, hiç ku˛kusuz, sürekli dei˛me içinde olması. Bu, hem kendi ülkemiz için, hem de Batı ülkeleri için geçerli bir gözlem. On yıllık aralarla ekonomik, toplumsal manzaralar tepeden tırnaa dei˛iyor. fiimdi tanıdık Batı'nın yerinde ba˛kası var. Tanıdık Batı'da sanayi toplumu ili˛kileri egemendi. Sanayi toplumunun ek-seninde bir ikili yeralıyordu: Kitlesel üretim ile kitlesel tüketim ikilisi. Kitlesel üretim maliyetlerin dü˛ürülmesini ve Batı uygarlıının tanımladıı gereksinimlerin giderek daha büyük ölçüde kar˛ılanmasını salıyordu. Beri yandan, maliyetlerdeki dü˛ü˛ün fiyatlara yansımasının yanısıra, Heny Ford'dan bu yana sürdürülen ücretlerin yükseltilmesi eilimi kitlesel tüketimin arzulanan düzeyde seyretmesini olanaklı kılıyordu. Batı, denklemin iki ucunu aynı anda kolluyordu: Üretim faaliyetlerinde akılcı yöntem ve teknikleri devreye sokuyor, böylece arzı rasyonalize ediyordu. Tüketim yakasında ise, Keynes'in ana ilkelerini oturttuu uygulamalara giderek, kitlesel tüketimi destekliyordu. Ancak denklemin her iki ucunda yapılan bütün hesaplar niceliksel (kantitatif) faktörlere dayanıyordu. fiimdilerde Batı'da, yeni bir mantık su yüzüne çıkıyor. Bu mantıın ekseninde yüksek teknoloji ile hizmetler ikilisi yeralıyor. Kitlesel üretim ile kitlesel tüketim, artık, ekonominin dinamik gücü olmaktan çıktı. Yeni bir mantıktan söz ettiren geli˛meleri ˛öyle sıralamak mümkün: 1- Durmaksızın evrilen bir üretim ortamında, yenilik geli˛tirme yetenei canalıcı hale geliyor. Eskiden canalıcı olan üretimi rasyonalize edebilmeydi. Oysa, artık rasyonalizasyon yöntemleri iyi kötü herkesçe özümlenmi˛ durumda. Arayı açmak isteyen, mutlaka yenile˛tirme yeteneini yüksek tutmalı. Yenile˛tirme, yalnızca ürün alanıyla sınırlı kalamıyor. Mü˛teri ili˛kilerinde de yenilikleri sürekli kılmak gerekiyor. Bu yenile˛me yeteneini ayakta tutabilmek, özellikle, insan kaynaklarını gündeme getiriyor. ›nsan kaynaklarının yönetimini yeni bir anlayı˛la düzenlemek ˛art oluyor: Çalı˛anların insiyatif almalarına, dei˛melere anında yanıt verebil-melerine yer bırakmayan rasyonalizasyon uygulamaları verimin dü˛mesine yolaçıyor. Kitlesel gereksinimleri öncelemekten çok, mü˛terinin yakından iz-lenmesi, onunla bir "sembiyoz" ili˛kisine girilmesi gerekiyor. Hizmet-Teknoloji balantısı, bu noktada, vazgeçilmez nitelik kazanıyor. 2- Yeni bir mantıktan söz ettiren ikinci geli˛me, nicelik (kantite) /nitelik (kalite) balantısında yerlerin dei˛mesi. Sanayi toplumu, her ne kadar, nitelii de gözden ırak tutmamaya çaba gösterse de, esas olarak nicelie balı olarak çalı˛ırdı. Uzun dönemde, niceliin nasılsa nitelii pe˛inden getirecei dü˛ünülürdü. fiimdilerde, hizmetin aırlık kazanmasına ko˛ut olarak nitelik arayı˛ı öne geçiyor. Nitelik, hem genelle˛tirilebilir bir teknie yaslandıı, hem de mü˛terinin sabit bir gereksinimini kar˛ılamakla yetinmeyip, onun oynayan taleplerine ayak uydurduu sürece yeni
  • 9. 156 AYDIN U–UR mantıın odaında duruyor (Coriat, 1990, 21-25). 3- Üçüncü geli˛me, üstünlük kurmakta esas destein insan kaynaklarınca salanması. Hizmetin, mü˛terinin, kalitenin öncelik kazanmasının doal sonucu, bu. Nicelie aırlık veren bir kitlesel üretim-kitlesel tüketim sisteminde, insan kaynaı yalnızca sayı itibarıyla ve prodüktivist anlayı˛a ayak uydurma becerisi bakımından hesaba alınırdı. Hem çalı˛anlar birbirlerinin yerine konabilirdi, hem de mü˛teriler. Oysa, yeni ortamda, hizmetin ba˛arısının, bir bakıma, mü˛terinin örenme yeteneinin devreye sokulmasıyla yakından ili˛kili olduu anla˛ıldı. Bu nedenle, yeni mantıkta, mü˛teri de insan kaynaklan arasında sayılıyor. Bütün bunlara balı olarak, sanayi toplumunun tek boyutlu insanı yerine karar verebilen, eyleme geçebilen ve en önemlisi hem tek ba˛ına, hem de dierleriyle birarada örenebilen ve böylece kendini dei˛tirebilen bir insan tipine olan gereksinim hızla artmakta. Bu insan tipine gereksinim duyan geli˛mi˛ ekonomilerde, sadece 15 yıl öncesinde "yüksek teknoloji" (high-tech) adı verilen ve o ülkelerde bile heyecan uyandırıcı yenilikler ta˛ıyan olu˛umlar, artık, ekonominin uç deil de, esas ura˛ları haline gelmek üzere. fiimdi daha iyi anla˛ılıyor: "High-Tech" terimi, formüle edili˛indeki vurgulama itibariyle, dönemindeki ˛a˛kın hayranlıını dı˛a vurmaktaymı˛. Bu high techler, ˛imdi yaygın techler. Ve ortak özellikleri, ürün imal etmek yerine i˛lem (processing) gerçekle˛tirmek, yani öreni yaratmak. Bir kez daha yineleyelim: Batı'yı kafamızda canlandırırken, artık, 1960'ların terimleriyle bütünlüü kuramayız. 30 yıl önce, Batı'da, ana gerilim üretim ve birikim iken, ˛imdilerde ana gerilim ileti˛im ve tüketim. Çatı˛malar, bu yeni gerilim corafyası içinde su yüzüne çıkıyor. Gerçi, Batı hâlâ kapitalist: kâr hâlâ ba˛lıca motor. Ama, kâr kendini gerçekle˛tirirken ileti˛im ve tüketim zemininde gidip gelmek zorunda. Pay kapma sava˛ı bu zeminde sürüyor. Öreni ve ileti˛im, her türlü organizmayı kanırtıyor; kendine ayak uydurmaya itiyor. Bu söylenenleri açımlamak üzere Drucker'e ba˛vurmak yerinde olacak. Drucker (1988), önümüzdeki yılların ba˛arılı örgütünün ya da ticari kurulu˛unun teknolojinin de zorlamasıyla öreni-temelli (information-based) olacaını vur-guluyor. Halen, birçok kurulu˛un hatta ˛imdilik ba˛arılı gibi gözüken büyük kurulu˛ların 100 yıl önceki askerî örgütlenmeden türetilmi˛ olan modeli taklit etmeyi sürdürdüklerini; bu modele uygun olarak "komuta ve denetim" mantıı çerçevesinde çalı˛tıklarını belirtiyor. 20. yüzyıl ba˛ında, örgütlerde çok önemli bir yenilik devreye sokulmu˛; sermaye sahibi ile yönetici birbirinden ayrılmı˛; profesyonel yönetici (manager) diye bir konum icat edilmi˛ti. Bu icat, büyük bir atılım salamı˛tı. ›kinci büyük atılım 1920'lerle geldi: Günümüzde bile geçerli sayılan, "komuta ve denetim" ilkesini benimsemi˛ dev örgütler in˛a edildi. Bu örgütlerin bünyesinde, örgütün politikasını olu˛turan takım ile olu˛turulmu˛ politikayı uygulayanlar arasında bir ayrım gerçekle˛tirildi. Drucker, ˛imdilerde,
  • 10. 'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 157 bu örgüt modeli miyadını doldurdu, diyor. Ona göre 20 yıl sonrasının tipik bir büyük örgütü, ˛imdi varolan yönetici sayısının üçte biri kadar yöneticiyle ve ˛imdiki yönetim kademelerinin yarısından da az sayıdaki kademeyle i˛lerini sürdüre-cek... Sürdürecek, çünkü ileri teknoloji yaygınlık kazandıkça, her yandan akan veri bolluu içinde boulmamak isteniyorsa, daha çok analiz yapma ve tanı koyma faaliyetinde bulunmak gerekecek. Bu ise, zaten öreni faaliyeti demek. Öreni, bir amaç dorultusunda anlamla zenginle˛tirilmi˛ veriden ibaret. Veriyi Öreniye dönü˛türmek ise bilgi gerektiriyor. Bilgi de, tanımı gerei, uzmanla˛mı˛ bir düzlemin ürünü, donanımı (Uur, 1989b). ›˛te, hemen yarının öreni-temelli örgütü, bu nedenle, bünyesinde ˛imdi alı˛ılmı˛ olandan çok daha fazla sayıda uzman barındıracak. Buna kar˛ılık, ˛imdiki çok sayıdaki yönetim kademesine gerek kalmayacak. Çünkü, günümüzdeki bir sürü yönetim kademesinde gerçekte ne karar alınıyor, ne de bir yön verme i˛i yapılıyor; bu kademelerin esas i˛leri gönülsüzleri dürtüklemekle sınırlı kalıyor. Drucker, yarının organizmasını daha iyi anlatabilmek için hastane ve orkestra örneklerini veriyor. Bu örgütlerde herkes (dahiliye uzmanı, anastezist, cerrah, vb./flütçü, tubacı, viyolanselci, vb.) kendi alanının uzmanı. Ve her ameliyat es-nasında ya da her konser esnasında her biri kendine dü˛en i˛i, dürtükleyici ara kademeler olmaksızın, aralarında tam bir e˛güdüm kurarak, yukarda belki tek bir ˛efin yardımıyla, yerine getiriyorlar. Hızla dei˛en dünyada, örgütlerin üs-tesinden gelmek zorunda kalacakları sorunlar tıpkı her biri ötekinden dei˛ik olan hastalar ya da müzik parçaları örnei, dei˛ken olacak. Her "vaka" hızlı, yeni analiz ve tanı gerektirecek. Uzmanlardan olu˛an özel görev takımların (task force) mutlaka ki˛isel sorumluluk duygusu, ki˛ilerarası ili˛ki yetenei ve ileti˛im becerisi yüksek olmalı. ›˛te, bu nedenle, ˛imdiki çok sayıdaki yönetim kademesine, i˛levi gönülsüzleri dürtüklemek olan bir dizi ara yöneticiye yer olmayacak. Uzmanların aır bastıı öreni-temelli örgüt yönetici sayısını çok aza indirecek, Drucker'e göre. Gerçekten de, bir yandan dünya ekonomik sisteminin tam anlamıyla tümle˛ik (entegre) hale gelmesinden, beri yandan sistemin dalgalanmalarının periyodunun çok yükselmesinden ötürü, yarının kurulu˛u ayakta kalmak istiyorsa, esnek ve hızla ayak uydurabilen bir yapı geli˛tirmekten ba˛ka çıkar yol bulamayacak. Bu yeni yapı içinde çalı˛acaklarda aranan kimliin üç özelliin bile˛kesinden olu˛tuu görülüyor: 1. Bir uzmanlık donanımına sahip olmak. 2. Dü˛ünce cüretine ve insiyatif alma alı˛kanlıına sahip olmak. 3. Birlikte çalı˛ılan takım üyeleriyle kolay ileti˛ime girebilme becerisini, yani ötekilerin fikirlerine açıklık niteliini ta˛ımak. Ancak, i˛ bununla bitmiyor. ›˛letmelerdeki yöneticinin konumu da dei˛iyor. Sanayi toplumunun hiyerar˛ik, katı kuralları ve çok katmanlı i˛letmesinde ara-
  • 11. 158 AYDIN U–UR yöneticilerin i˛levi bir balantı kayı˛ı olmaktı. Astlardan aldıkları öreniyi üstlerine aktarırlar, üstlerinden gelen komutları astlarına iletirlerdi. Bir deer yaratmazlar, sadece örgüt-içi öreni kayı˛ı görevini üstlenirlerdi. Oysa, ˛imdilerde, öreni örgütün her düzeyine aynı anda ve neredeyse aynı oranda akmak zorunda. Bil-gisayar aları, bunu çok kolayla˛tırabiliyor. Dolayısıyla, yukarıda da belirttiimiz gibi, öreniyi denetleyen ve aktaran ara kademelere olan gereksinim kalmamak üzere. Öte yandan, esnek üretim zorunluu, i˛letmelerdeki "bilgi emekçileri"nin payını giderek yükseltiyor. Dü˛ünsel (intellectual) sermaye fiziki sermayeyi geride bırakma yolunda. Daha zor bulunan, dolayısıyla daha deerli olmaya ba˛layan, artık, dü˛ünsel sermaye. Bu yeni dengeler ortasında üst yöneticinin alı˛kanlıklarını terketmesi zorunluu var. Artık, kendisinden beklenen, enerjisini, daha ziyade, yönetimi altında çalı˛an "bilgi emekçileri"ne ayırması. Eski ba˛arılı yönetici, ilgisini, aırlıklı olarak, fi-nansmana, denetime younla˛tırabilirdi. Sanayi-sonrası toplumunun yöneticisinin ba˛arısı ise mümkün olduunca çok yetenekli "bilgi emekçisi" istihdam etmeye, bunları motive edebilmeye ve bu bilgi emekçisinin yeteneklerini en fazla ortaya koyabilecekleri kendi tarzları içinde çalı˛malarına izin vermeye balı. Öreniye, zaten, en yakın olanlar da, bu emekçiler; örgütte i˛lerinin gereklerini herkesten fazla kendileri biliyorlar. O bakımdan, sorun onları denetlemek deil, motive edebilmek. Kredi sarraflıı kadar, belki de, daha fazla insan sarraflıı öne çıkıyor. Kısacası, öreni ve bilgi dönüp dola˛ıp insana özgü olan etkenleri deere bindiriyor. 4. A tarzı örgütlenme Son yıllarda, i˛letmecilik literatürü ileti˛imin canalıcı bir etkinlik olduuna ili˛kin görü˛lerin çok yaygın biçimde dile geldii alanlar arasına girdi. Ekonominin geneli içinde öreni ve ileti˛imin giderek en önemli etkinlik haline geldii March Uri Porat'ın 1977'de yayımlanan The Information Economy adlı ara˛tırmasından bu yana biliniyordu. Öreniye ve ileti˛ime yönelik etkinliklerin geli˛mi˛ Batı ekonomileri bünyesinde toplam katma deer üretiminde en geni˛ paya sahip, en yüksek kârlılıkla çalı˛an ve en fazla istihdam salayan sektörü olu˛turduu yolundaki bulgular ekonomistler katında geni˛ yankı bulmaktaydı. Ne var ki, i˛letmecilik literatürünün ileti˛imi yönetim ura˛ının en temel konusu olarak algılamaya ba˛laması için 1980'lerin ikinci yarısını beklemek gerekiyor-du. 1980'lere kadar egemen olan Taylorist yönetim tarzında i˛letmeler, esasen, kapalı ve bütünsel bir yapı olarak varsayılmaktaydı. Gerçi her yönetici i˛letmenin günlük i˛leyi˛i içinde kar˛ıla˛tıı sorunları çözmek üzere resmen tanımlanmı˛ örgüt ˛emasının gerektirdiinin çok dı˛ındaki bazı balantıları kullanmak ge-
  • 12. 'A– TARZI ÖRGÜT MODEL› 159 rektiini kendi deneyimlerinden biliyordu. Ve yine biliyordu ki, her örgüt içinde bir "resmî örgüt ˛eması", bir de "gayrı resmî (enformel) örgüt ˛eması" çalı˛makta-dır. Resmî örgüt yukardan bakılınca görülene kar˛ılık gelmekteydi. Bu resmî ˛ema yöneticilerin -hiçbir öngörülmezlie yer bırakmayacak biçimde- emirleri altın-dakilerin çalı˛ma düzenini örgütleme niyetlerinin izdü˛ümü niteliindeydi. Bu örgütlenme manzarası biçimciydi; i˛lerin götürülmesini genelgelere, mevzuata balıyordu. Görevlerin yerine getirili˛inde uyulacak yolları önceden sıkı sıkıya tanımlıyordu. Bu i˛ anlayı˛ında ileti˛im etkinlii komutların iletilmesi ve uygu-lanmalarının denetlenmesinden ibaret kalıyordu. Oysa, yukarının gözüyle bakıldıında görünenin ötesinde çok geni˛ bir yöre daha bulunmaktaydı ve i˛letme denilen yapı büyük ölçüde bu yöre içinde de-viniyordu. Bu yörenin ya da "gayrı resmî" örgütün farkına varılması için "a˛aının gözü" gerekmekteydi. Bir örgüt içinde çalı˛mı˛ herkesin bildii gibi, sorumlu olunan görevi tam olarak yerine getirmek için çou zaman yukarının dayattıı kuralları görmemezlikten gelmek, resmî hiyerar˛iye göre hiçbir ili˛ki gözetilmemi˛ mercilerle görü˛ alı˛veri˛inde bulunmak zorunludur. Her zaman geçerli olmu˛ olan bu zorunluluk, özellikle 1980'li yıllarla birlikte dünyanın içine girdii dönü˛üm kar˛ısında geleneksel hiyerar˛ik i˛letme modelinin teklemeye ba˛layıp etkisizle˛mesiyle daha bir göze çarpar hale gelmi˛tir. Öte yandan, örgüt sosyolojisi alanında sürdürülen ara˛tırmalar da i˛letmelerde "gayrı resmî" boyutun neredeyse "resmî" olan kadar önemli olduunu vurgulamaktaydı (Gozier, 1963; Gozier et Friedberg, 1977; Bernoup, 1985). Örgüt sosyolojisinin bu bulguları dünya sistemindeki dönü˛ümün dayattıklarıyla örtü˛ünce i˛letmecilik uzmanları yeni bir model arayı˛ı içine girdiler. Bu modele "a tarzı model" adı verilebilir. A tarzı modelin i˛letmeciler ta-rafından benimsenmesini olanaklı kılanın ileti˛im alanının geçirdii teknolojik evrimle yakından ilintili olduunu gözden uzak tutmamak gerekir. Bu noktada, teknolojik evrimin özellikle bilgisayarların a kurma becerileriyle ilgili yönünü kısaca gözden geçirmekte yarar var. 5. A kurma becerisinin geli˛mesi Düz bili˛imden yeni öreni teknolojilerine (bili˛im+telekomünikasyon+ileti˛im araçları) geçi˛ epeyi zaman aldı. 50'li yıllarda, bili˛imin i˛leyi˛i tıpkı bir geleneksel sanayininki gibiydi: Bili˛imden yararlanmak isteyen i˛letme hammaddeyi yani manyetik bantları ya da delikli kartları kendisi satın alır; geleneksel ta˛ıma araçlarına, yani otomobil, vb"ye atlar; bu hammaddeyi "fason" çalı˛an ve bili˛im hizmeti veren kurulu˛a götürür, teslim eder. Fason bili˛imci kurulu˛, i˛lemleri yapar, bitmi˛ ürünü iade ederdi. Mekanizma, örnein bir konfeksiyon sanayiinden farklı deildi.
  • 13. 160 AYDIN U–UR 60'lı yıllarda "telei˛lem" devreye girdi. Artık, bir telekomünikasyon ˛ebekesi, mü˛terinin bilgisayar donanımını fason çalı˛an bilgisayar i˛letmesindeki büyük hesaplama merkezine balamaktaydı. Veri i˛lem önceleri "payla˛ılan zaman"da, sonra "gerçek zaman"da gerçekle˛tirilmeye ba˛lamı˛tı; ama yine de bölümler halinde sürüyordu. Derken, uygulamalar karma˛ıkla˛tı; odaktaki alı˛veri˛in debisi ile hızı fazlala˛tı. 70'li yıllarda, mini-bilgisayarın ortaya çıkı˛ıyla bili˛im "özerkle˛ti", i˛letmeler kendi verilerini kendileri i˛ler hale geldiler; veriler aynı birim içinde ya da farklı yerlerde konumlanmı˛ olan çe˛itli birimler arasında, ama artık fason çalı˛an, dı˛taki bir bili˛im-uzmanı firmaya gönderilmeksizin, i˛letmenin kendi bünyesinde bili˛im uygulamasından geçer oldu. Bu süreç, ki˛isel bilgisayarların devreye girmesiyle daha da hızlandı. Kendine yetebilir gibi gözüken i˛lem kapasitesi yüzünden, ki˛isel bilgisayarlarla birlikte bir "özel evren"den söz etmek mümkün oldu; o kadar ki "mahrem bili˛im" an-lamına gelen "privatique" terimi Fransızca'da yaygınlık kazandı. Ama, kısa sürede, ki˛isel bilgisayarların aralarında balantı kurmasının getirdii kapasite büyük-lü ünün farkına varıldı. Ki˛isel bilgisayarlar da, alar kurmaya ba˛ladılar. 1990'ların ba˛ı yeni bir olu˛uma tanık oldu. Bu yenilii ba˛latanlar ise, yazılım firmaları. Bilgisayar aları, bili˛im kullanıcılarının öreniden (enformasyon) yararlanma tarzlarını kökünden etkiledii için yazılımcılar bu yeni yola gidiyorlar. Eski yararlanma tarzında, bir "main-frame" yüzlerce uçbirimin i˛ini denetlerdi; gerçi, uçbirimlerin kar˛ısındaki sıradan i˛çilere kullandıkları ki˛isel bilgisayarlar oldukça büyük bir i˛lem kapasitesi salıyordu; ama yine de çalı˛anların i˛birlii ya da öreni payla˛maları kolay olmuyordu. Gerekli olan, a kurmaktı. Ki˛isel bilgisayar aı kurulduunda, çalı˛anlar hem ki˛isel bilgisayarların özerkliinin getirdii avantajdan yararlanabiliyor; hem de öreni payla˛ıyorlardı; a, masa-üstü bilgisayarlar ile dier boydaki bilgisayarlar arasında, hatta main-frame'i de devreye sokarak, kurulabiliyordu. Gelgelelim, bütün bu makineler arasında temel balantıları kurmu˛ olmanın da yetmedii görüldü. ›˛, donanım uyumluluu düzeyinde bitmiyordu. Donanım balantısından öteye, yazılım balantısının mevcudiyeti de aranır oldu. ›˛te, yazılım firmalarının bili˛imde önde giden ülkelerde ba˛lattıı atılım bu yönde geli˛iyor. Makinelerin birbirlerine mesaj iletmelerinin bir adım ötesine geçilmeye gayret gösteriliyor. Örgüt bünyesinde kurulmu˛ bilgisayar aı, verimlilii artıracak yönde, çalı˛anlar arasındaki i˛birliini geli˛tirecek biçimde düzenleniyor. Bu peki˛tirme i˛ini "a olu˛turucu yazılım"lar (networking software) üstleni-yor. Prefabrike, hazır yazılımlar, artık yetmiyor. Çünkü, bir bilgisayar aının bünyesinde yeralan farklı farklı donanım ile yazılım arasındaki bütün bile˛imlerin üstesinden hazır bir yazılımın gelmesi kolay i˛ deil. fiirketler, IBM veya dier markaların ürettii main-frame'lerinin komutu altında çalı˛an programlara ve
  • 14. 'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 161 veri tabanlarına servetler yatırmı˛ durumdalar. Yeni aların, ˛irketin elindeki bütün sistemler arasında öreninin hareket edebilmesini salamaları lazım. Daha da önemlisi; mü˛teriler yeni bili˛im olanakları satın alırken, bu yeni olanakların ellerindeki mevcut aın yeteneklerini mümkün olduunca artırmasını arzuluyor-lar. Bu talep, yazılım ˛irketlerinin ABD'deki pazarlama stratejilerini kökünden dei˛tirmelerine yolaçıyor. Sektörde en gözde i˛ "hizmet" ve "danı˛manlık" olmu˛ durumda. Hazır yazılım paketlerini raflara sıralayıp beklemek yerine, bütün yazılımcılar, mü˛teriyi yerinde yokluyorlar; mü˛teriyle bir çe˛it "ortak"lık ili˛kisi kuruyorlar. Mü˛terinin i˛letmesine programcı ekipleri yolluyorlar; mü˛terinin ihtiyaçları dorultusunda yazılım üzerinde ayarlamalar yapıyorlar; farklı prog-ramları birbirlerine balıyorlar. fiirketler ise bilgisayar evrenindeki bu beceri artı˛ına paralel olarak kendi bünyelerini yeniden tasarlıyorlar. Bu bünye yenile˛tirmelerine ili˛kin ilginç bir dizi örnei François Bar ile Michel Borrus'un ortak çalı˛malarında (Bar ve Borrus, 1990'dan aktaran Castel, 1990) bulmak mümkün. Bar dünya ölçeinde faaliyet gösteren bazı ABD kaynaklı firmaları ele alıyor. Bu firmaların ileti˛im alarını nasıl kullandıklarını inceliyor. Verdii örneklerin bir tanesi herkesçe bilinen bir firmaya ili˛kin: Levi's cinleri (jeans). Levi's firması önce kendi içinde bir a gerçekle˛tirmi˛, sonra bu aı jean üretimiyle ilgili bütün faaliyet kollarını içerecek biçimde yaygınla˛tırmı˛. Amaç, Uzakdou'daki dü˛ük ücretlerden kaynaklanan rekabetle ba˛a çıkmak. Aa dahil olanların yelpazesi modelistlerden, üreticilere, satı˛ maazalarından depolara uzanıyor. Ada dola˛ım halindeki öreni sayesinde talebin evrimiyle yeniliklerin devreye sokulmasının elele gitmesi salanabiliyor; stokların azaltılması ile ürünlerin dola˛ımının uyum içinde seyretmesi düzenlenebiliyor. Bu durumda Levi's'in kurduu ileti˛im aı geleneksel olarak "piyasa ko˛ulları"nın yaptıı i˛i görüyor; faaliyet dalında sü-regiden rekabette çok önemli bir silaha dönü˛üyor. Gerek Amerikan yakasında, gerekse Japon yakasında ileti˛im alarının bu tür ticarî kullanımlarına artık sıkça rastlanıyor. Ama sorun bunlarla bitmiyor. ›leti˛im alarından çok daha girift biçimde yararlananların sayısı giderek artıyor. Bar, bunlara örnek olarak Hewlett-Packard firmasını gösteriyor. Elektronik malzeme üreten bu firma ABD'deki çe˛itli birimlerinde istihdam ettii ki˛ilerin yüzde 94'ünü (82.000 noktayı) bir bilgi aına balamı˛. Bütün çalı˛anların önünde bir bilgisayar var; tüm firmayı biraraya getiren bu a bünyesinde günde ki˛i ba˛ına ortalama 90 mesaj dü˛üyor. Üstelik, buna telefon görü˛meleri, video aracılııyla yapılan tele-konferanslar, dosyaların iletimi de dahil deil. Bu boyutlarıyla bilgisayar aının firmanın ikincil bir unsuru olmaktan çıkmı˛ olduu görülüyor. Hewlett-Packard'ın Genel Müdürü ABD, Japonya ve Avrupa'da oturan 140 uzmanı içeren bir ara˛tırma olduunda sorumluların a aracılııyla
  • 15. 162 AYDIN U–UR anında uyarıldıını, böylece gerekli insan ve malzeme gücünün derhal devreye sokulmasının mümkün olabildiini belirtiyor. Bilgisayar aı artık sadece bir üretkenlik faktörü olmaktan öteye projenin canalıcı unsuru olmu˛tur, diye ekli-yor. Hewlett-Packard tipi firmalarda gözlenen bir gerçek var. Bunlar kârlılıı kat-ma- deerlerinin ve becerilerinin en yüksek olduu dallarda arıyorlar: Yani geli˛kin yazılımlarda; teknolojilerde; malzemeyi biraraya getirme süreçlerinde kalite kontrolunda. Geriye kalan, ama üretimin esas geni˛ kısmını olu˛turan en geni˛ insan gücü ve malzemeye gerek gösteren faaliyetleri firmanın ana bünyesi dı˛ına kaydırıyorlar. Bir dizi ta˛aron kurulu˛a bırakıyorlar. Gerçi bu ta˛aron kurulu˛ların i˛leyi˛lerinin kendi koydukları kurallara uymalarını ˛art ko˛uyor, onları kendi usulleri konusunda eitiyorlar ama yine de ana gövdenin dı˛ında kalmalarını tercih ediyorlar. Bu yeni örgütlenme modelinde bilgisayar aı ba˛lıca e˛güdüm aracı oluyor. A tarzı örgütlenme konusunda son derece dikkate deer bir ba˛ka örnek ise dorudan firma bazında deil de, aynı corafi bölge içinde yeralan bir dizi kurulu˛ bazındaki geli˛melere i˛aret ediyor. Sözkonusu bölge ›talya'daki Toscana bölgesi-dir. ›talya'nın Toscana bölgesinde bulunan Prato kentindeki örgütlenme sıkça ba˛vurulan örneklerdendir. Prato yüzyıllardır yünlü kuma˛ konusunda uz-manla ˛mı˛ bir kenttir. 200.000 sakini olan Prato'da ya˛ayan 60.000 faal nüfus büyük çounluu yünlü kuma˛ üzerine çalı˛an 16.000 i˛letmeye daılmı˛ durumdadır. Ama bu daınıklıa kar˛ın, Prato ›talya'nın toplam tekstil ihracatının % 25'ini tek ba˛ına üstlenmektedir. Sanayide istihdamın % 80'nini küçük, hiyerar˛ik katılıktan uzak, çalı˛anları arasında "gayrı resmî" ili˛kilerin aır bastıı i˛letmeler sala-maktadır. Prato'lu ihracatçılar pazarlayacakları yünlüleri, dokumacı i˛letmelere sipari˛ etmekte; dokumacılar yünlü iplik tarama konusunda uzmanla˛mı˛ i˛- letmelere bu sipari˛ler dorultusunda kendi taleplerini aktarmaktadırlar. Bu i˛leyi˛te özgün olan yön, bütün bu ili˛kilerin Prato Endüstri Birlii tarafından e˛güdümlendirilmesidir. Bütün bu küçük atölyeler Birliin yönettii geli˛kin bir bilgisayar aıyla birbirlerine balanmı˛ durumdadırlar. Her an kentteki üretim kapasitesinin ne kadarının yeni talepleri kar˛ılamak üzere seferber edilmeye müsait olduunu bu âla izlemek mümkün olmaktadır. Bir yandan rekabet sürdürülürken bir yandan da i˛birlii içinde çalı˛ılmaktadır. "A tarzı i˛letme modeli"nin Öne çıkmasında esin kaynaı olmu˛ bir dier örnek ise Japon firmalarının benimsedii ve piramitsel bir örgütlenmeden çok, karma˛ık bir örgüyü andıran yapıdır (Ferguson, 1990; Banoille ve Chanaron, 1990). A tarzı i˛letmeciliin temel özelliklerinin bir dökümü yapılabilir mi? Merkeziyetçi ve hiyerar˛iye öncelik veren yönetimin kar˛ıt kutbunda duran a tarzı yönetimin be˛ temel özellii var (Landier, 1951,107-156). 1. Bir a, i˛letme üyeleri arasındaki güçlü ili˛kiler üzerine kuruludur. Bu ili˛kiler
  • 16. "A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 163 düz i˛ ili˛kilerinin Ötesinde bir nitelie sahiptir; ki˛ilerarası, bazen ortak hedeflerin payla˛ılmasından, bazen geçmi˛te birlikte zor anların atlatılmı˛ olmasından ileri gelen bir güven boyutunu içermektedir. Ki˛ilerarası bu ili˛kiler kurumsal mantıın çerçevesinin dı˛ına ta˛maktadır. Zaten, a ortamında, bütünün üretkenlii, aa dahil olan ki˛ilerin becerilerinin toplamından ziyade ki˛ilerarası ili˛kilerin kalitesine ve zenginliine balıdır. ›leti˛im yetenei, a ortamında, teknik bilgiden daha deerlidir. 2. A tarzı bir i˛ götürme anlayı˛ının egemen olduu ortamlarda ki˛ilerarası ili˛kiler "gayrı resmî" niteliktedir. Mevzuatların çizdii, kuralların belirledii, komutların harekete getirdii ili˛ki türünde deildirler; kar˛ılıklı güven üzerine bina edilmi˛ ve tercih edilmi˛ i˛birlii biçimindedirler. Bu, elbette, kuralsızlık anlamına gelmez. Tersine, kurallara büyük gereksinme vardır; ne var ki kurallar yukardan dayatılmaz; aın üyeleri tarafından ili˛ki içinde üretilir ve geli˛tirilirler. Bu kurallar "hukukî" deil, daha çok ahlakîdirler. 3. A tarzında örgütlenmi˛ bir i˛letme bünyesindeki ili˛kiler hiyerar˛ik deildir. A özerk ve baımsız birimleri biraraya getirmektedir. Bu nedenle, a içinde kârarı tek bir merkez almaz; ne kadar birim varsa o kadar karar mercii var demektir. Aı olu˛turan birimler birbirinin tıpatıp aynı özelliklere sahip olmaktan çok, farklı i˛lev ve becerilere sahiptirler. Zaten bir hiyerar˛i varsa, bu yapının bütününün içerdii i˛levler arasındadır, üyeler arasında deil. 4. Aın bünyesinde hiyerar˛i bulunmaması sonuçta tam bir karma˛aya yolaçmaz; çünkü "bir kendi kendini düzenleme" süreci sözkonusudur. A üyelerinden birinde bir dier üyenin üzerinde anla˛ılmı˛ usullere uymadıına ili˛kin izlenim doarsa bu izlenimini aın öbür üyelerine de aktaracaından usulleri çineyen kimse dı˛lanma riskiyle kar˛ı kar˛ıyadır. 5. Bir a evrilmeye yatkın özelliktedir ve açık yapıdadır. Aın iç etkile˛imi sı-rasında edindii deneyimin ı˛ıında ili˛ki kuralları da dei˛mektedir. Çevresine açık olduundan kendisini geli˛tirme ˛ansını elinde tutmaktadır, ama beri yandan da kemikle˛ip etkisizle˛me tehlikesiyle yüz yüzedir. A, üye kompozisyonu ba-kımından da açıktır. Bir taraftan yeni üyeler bünyeye dahil olurken, kimi eski üyelerin varlıı yava˛ yava˛ hissedilmez hale gelebilir. Böylesi bir örgütlenme tarzının gereksinim duyacaı en önemli becerinin ileti˛im becerisi olduu açıktır. Sonuç Dünya ekonomik sistemindeki geli˛meler yeni ileti˛im teknolojileri ile birle˛ince yüzyılın ilk çeyreinden bu yana uygulanagelen Taylorist emek süreci, artan rekabet ortamında, yetersiz kalmaya ba˛ladı. ›˛letmelerin bütün etkinliklerinde -bu arada üretim sürecinde de- öreni ile bilgiyi Öneme bindiren ve esneklie aırlık veren yeni bir örgütlenme anlayı˛ına yönelik arayı˛lar su yüzüne çıktı. Bu olu˛umlara
  • 17. 164 AYDIN U–UR balı olarak genelgeçer yönetim tarzının da gözden geçirilmesi a˛amasına gelin-di. ›˛letmecilik literatürü, büyük oranda Japon i˛letmelerindeki uygulamalardan esinlenerek yeni bir modeli tarif etmeye çalı˛ıyor. Bu model, gerçi, henüz yaygınlık kazanmı˛ deil. Ama göstergeler bu modelin maya tutmakta olduuna ili˛kin ciddi ipuçları veriyor. Olması gerekenden söz eden bu "a tarzı örgüt modeli" kendi dilini in˛a ederken, daarcıını kurarken, birtakım metaforlara ba˛vururken, büyük ölçüde, ileti˛im alanındaki geli˛melere gönderme yapıyor; ileti˛im dünyasından türeyen "ethos" ile yakınlık kuruyor. "A tarzı örgüt modeli" ileti˛im ara˛tırmaları, i˛letmecilik ve örgüt sosyolojisinin ilk ciddi randevusunun bir dier adını olu˛turuyor. KAYNAKÇA Banville, Etienne de Chanaron, Jean-Jacques (1990) "Les relations d'apprivisionnement" J. M. Jacot, der. Du Fordisme au Toyotisme. Les voies de la modernisation du systeme automobile en France et au Japon, Paris: Commissariat Général du Plan, La Documentation Française. Bar, François ve Borrus, Michel (1990), "De l'accés public aux connection privés", Réseaux41 (Ma-yıs). Bemoux, Philippe (1985), Sociologie des organisations. Paris: Le Seuil. Castel, François du (1990), "Technique et éthique: autopsie d'un réseau de communication", Réseaux 43 (Eylül-Ekim): 127-134. Castells, Manuel (1984), Towards the Informational City? Berkeley: University of California, teksir. Coriat, Benjamin (1990), L'atehér et le robot. Paris: Christian Bourgois. Crozier, Michel (1963), Le phénoméne bureaucratique. Paris: Le Seuil. Crozier, Michel (1990), L'entreprise a l'écouté. Apprendre le management post-industriel. Paris: Inter Editions. Crozier, Michel ve Friedberg, Erhard (1977), L'acteur et le systéme. Paris: Le Seuil. Drucker, Peter (1988), "The Corning of the New Organization", Dialogue 82:2-7. Dumartin, Sylvie ve Marchand, Olivier (1991), "1988-1990: 700.000 eréations d'emplois, 300.000 chomeurs en moins", Economie et statistique 249: 25-37. Ferguson, Charles H. (1990), "Computers-Keiretsu and the Corning of the U.S.", Harvard Business Review (Haziran-Austos)O 55-70. Hout, Thomas: Porter, Michael; Rudden, Eileen (1982), "How Global Companies Win Out", Harvard Business Review (Eylül-Ekim): 98-108. Joffre, Patrick (1989), "Sogo-shosha", Patrick Joffre, der. Encylopédie de gestion. Paris: Economica. Landier, Hubert (1991), Vers l'entreprise intelligente. Paris: Calmann-Lévy. Piore, Michel ve Sabel, Charles (1984), The Second Industrial Debate? New York: Basic Books. Porat, Mare Uri (1977), The Information Economy. Washington: U.S. Department of Commerce, Office of Telecommunications Special Publication 77-12 (1).
  • 18. 'A– TARZI ÖRGÜT MODEL›" 165 Porter, Michael (1986), Competition in Global Industries. Boston: Harvard Business Press. Reich, Robert B. (1990), "Who is US?" Harvard Business Review (Ocak-fiubat): 53-64. Ritaine, Evelyne (1989), "La modernité localiseé?", Revue française de science politigue (Nisan): 154-177. Uur, Aydın (1989a), "Bir Büyük Sıçrama: ›leti˛im Teknolojileri ve ›ki Büyük ›ddia: '›leti˛im Devrimi' ile 'Bilgi Toplumu', 1989 Sanayi Kongresi Bildirileri. Ankara: TMMOB Yay. Uur Aydın (1989b), "Veri < öreni < Bilgi < Bilgelik", Computer world Monitör 4 (27 Kasım). Uur, Aydın (1993), "Japon l˛çisi=Öreni+Öneri", Computer world Monitör 162 (11 Ocak). Williams, Karel; Cutler, Tony; Williams, John (1987), "The End of Mass Production", Economy and Society 16 (3): 405-439. Wriston, Walter B. (1990), "The State of American Management", Harvard Business Review (Ocak-fiubat). Yentürk, Nurhan (1993), "Post-Fordist Geli˛meler ve Dünya iktisadî ›˛bölümünün Gelecei", Toplum ve Bilim'in bu sayısındaki makale.