Kur'an'ın dışındaki mukaddes kitaplara, zamanla insan elinin karıştığı halde Peygamber Efendimizin (asm.) bu mukaddes kitapların değişik nüshalarında yer alan isim ve sıfatlarında, büyük bir benzerlik mevcuttur.
Bu sunumda bununla ilgili bazı örnekler verilecektir.
1. 93 (99). ZİLZÂL SÛRESİ
MEDENÎ, 8 ÂYET
GİRİŞ
Adını birinci âyetteki زلزال [zilzâl] sözcüğünden alan bu sûre, iniş sırasına
göre 93. sûre olarak kabul edilir. İbn Mes‘ûd, Atâ ve Câbir'in görüşüne göre
Mekke'de inmiştir.1
Üslûp bakımından Mekke'de inen sûrelere çok benzemekle
birlikte bizce Medîne'de inmiştir, fakat müstakil bir sûre olmayıp Nisâ/172'nin
zaman zarfıdır. Biz de mealde ayrı bir sure olarak göstermeyip Nisa/172’nin içinde
yer vermekteyiz.
Sûrede, kıyâmet günü, kıyâmet gününün dehşeti ve kıyâmette gerçekleşecek
olan hesaplaşma anının anlatımı ile muhataplar uyarılmakta, âhirete ve yaptıklarının
karşılığını eksiksiz alacaklarına inanan mü’minler, özendirilmektedir.
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
MEAL:
1-3
yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve
insanın, “Bu yeryüzüne ne oluyor!” dediği zaman ... 4-6
İşte o gün yeryüzü,
şüphesiz Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir söyler.
O gün insanlar, amelleri gösterilsin/amellerini görsünler diye bölük bölük ortaya
çıkacaklar.
7,8
Artık her kim, zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre
miktarı bir şer işlerse onu görecektir.
TAHLİL:
1-3
yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve
insanın, “Bu yeryüzüne ne oluyor!” dediği zaman ...
Görüldüğü gibi bu âyetler, tam bir cümle görünümünde olmayıp bir cümlenin
hâl öğesidir [zaman zarfıdır]. Nitekim klâsik eserlerde de bu husus müşkil olarak
görülmüş, çözümü için birtakım zorlama çareler üretilmiştir:
Âlimler, bu sûrenin başı ile önceki sûrenin sonu arasındaki ilgi ve münasebet
hususunda şu izahları yapmışlardır:
1) Allah Teâlâ, Onların Rabb'leri nezdindeki mükâfât... Adn cennetleridir (Beyine/8)
buyurunca, insan sanki, “Bu ne zaman olacak yâ Rabbi?” demiş de, buna cevaben Cenâb-ı Hakk,
Yer, kendisine ait şiddetli bir zelzele ile zelzeleye uğratıldığı zaman... buyurmuştur. Şu hâlde bütün
âlem bir korku ve endişe içindeyken, sen mükâfâtını alacak ve, Onlar o gün o müthiş korkudan
emindirler (Neml/89) âyetinde bildirildiği gibi, o günde güvenlik içinde olacaksın.
2) Allah Teâlâ önceki sûrede hem kâfirlerle ilgili tehditten hem de mü’minlerle ilgili
mükâfâttan bahsedince, kâfirle ilgili tehdidi pekiştirerek, adeta o bahsi geçen kâfir, “Yeryüzüne de
ne oluyor ki böylesine zelzeleye uğratılıyor” dediği zaman, cezasını bulacak” demek istemiştir.
Bunun bir benzeri de, Hakk Teâlâ'nın meselâ önce, O gün birtakım yüzler ağarır; birtakım yüzler ise
kararır buyurup, peşi sıra da, Yüzleri kararanlara gelince... Ama yüzleri ağaranlara gelince... (Âl-i
1
Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.
1
2. İmrân/106-107) buyurmuş olmasıdır. Hakk Teâlâ, daha sonra Zilzâl sûresi'nin sonunda, her iki
hususu birlikte getirerek, zerre kadar hayır ve zerre kadar şerrden bahsetmiştir.
[إذاİZÂ] EDATI
Âyetteki, إذا [izâ/... zaman] ifadesiyle ilgili iki bahis var:
Birinci Bahis: Birisi şöyle diyebilir: إذا [izâ] edatı, zaman zarfı olarak kullanılır. Binâenaleyh
bu sûreye bu edatla başlanılmış olması nasıl izah edilebilir? Buna birkaç açıdan cevap verebiliriz:
Onlar, Cenâb-ı Hakk'a, “Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye sormuşlar da, Cenâbı Hakk da,
“Yer... zelzeleye uğratıldığı zaman...” cevabını vermiştir ki bu da, “onu vakti açısından sizin için
tayin etmem mümkün değil. Fakat onu, alâmetleri açısından belirtiyorum” demektir. Şu anda
cansız ve donuk olmasına rağmen yeryüzünün konuşacağı ve şehâdette bulunacağı insana haber
verilince, sanki, “Bu ne zaman olacak?” denilmiş de, زلزالها الضرض زلزلت [إذاizâ zülzilet…] cevabı
verilmiştir.2
BİZİM TAHLİLİMİZ
Yukarıda, konumuz olan âyetlerin [Zilzâl/1-8 âyetlerinin], başlı başına bir
cümle olmadığını, olamayacağını ifade edip bir cümlenin hâl öğesi [zaman zarfı]
olduğunu belirtmiştik.
Hangi cümlenin zaman zarfı olduğunu tesbit etmek için, Zilzâl sûresi'nden
evvel inen Nisâ sûresi incelendiğinde, Nisâ/172'deki, شرهمشفسيحش [feseyahşuruhum/
yakında onları toplar] ifadesinin, “yakında” zaman zarfının açılımı/bedeli olduğu
anlaşılır. Bu durumda, Nisâ sûresi'nin son paragrafı ile Zilzâl sûresi'nin âyetleri
[Zilzâl/1-8] şöyle bir pasaj oluşturur:
Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek
dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allah'ın elçisi ve Meryem'e
ilka ettiği/ulaştırdığı kelimesi ve Kendisinden bir rûhtur. Artık Allah'a ve elçilerine
inanın. Ve “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah, ancak bir tek
ilâhtır. O, Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır. Göklerde olan şeyler ve
yeryüzünde olan şeyler yalnızca O'nundur. Vekîl olarak Allah yeter. Mesih ve
yakınlaştırılmış melekler, Allah'ın bir kulu olmaktan asla çekinmezler. Ve kim O'na
kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini, yakında;
yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve o insanın,
“Buna [yeryüzüne] ne oluyor!” dediği zaman Kendisine toplar. İşte o gün yerküre,
şüphesiz Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir söyler. O
gün insanlar, amelleri gösterilsin/görsünler diye bölük bölük ortaya çıkacaklar.
Artık her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı
bir şerr işlerse onu görecektir. Artık inanan ve sâlihâtı işleyen kimseler; O [Allah],
onların ödüllerini tam verecek ve lütfundan onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır.
Kulluktan çekinip büyüklük taslayan kimseler de; onlara çok acıklı bir azapla azap
edecektir. Onlar, kendileri için Allah'ın astlarından bir velî ve bir iyi yardımcı
bulamazlar.
Konumuz olan âyetlerde kıyâmet gününe ve kıyâmet gününün dehşet verici
manzarasına değinilmektedir.
2
Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.
2
3. Buna göre, kıyâmet günü yeryüzünün her noktası korkunç bir sarsıntı geçirir,
parçalara ayrılır, içindeki her şeyi dışarı fırlatır. İnsanlar olup-biteni anlamak için
birbirlerine sualler sorup dururlar.
Âyetteki, Kendi sarsıntısıyla sarsıldığı zaman ifadesi, “yer kürenin tamamının
kökünden hareket ettirildiği zaman” demektir. Burada konu edilen zelzele, bugünkü
depremler gibi sınırlı olmayıp, yer kürenin tamamını kapsayacak, yeryüzünün her
noktasında gerçekleşecektir.
Âyetteki, Yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı zaman ifadesinde zikri geçen ağırlık,
yer kürenin içindeki madenler ve mağmalar olabileceği gibi, toprak altındaki ölüler
de olabilir, ki âyetin devamındaki ifadelerden bu anlaşılıyor. Nitekim insanlar için
de اثقال [esqâl/ağırlıklar] ifadesi kullanılmıştır:
33
Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç
yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan aşamazsınız.
(Rahmân/33)
Bu âyette cinn ve ins tamlamasıyla, bilinen bilinmeyen; o gün yaşamakta olan,
geçmişte yaşamış bulunan ve gelecekte yaşayacak olan tüm insanlara, لقل نُقا هاهياهّها
[eyyühe's-seqalân] diye hitap edilmiştir.
Âyetteki, Ve insan(lar)ın, “Buna [yeryüzüne] ne oluyor!” dediği zaman…
ifadesinde yer alan insan sözcüğü, tekil olarak ve başında [الel] lâm-ı tarif
[belirteç lâmı] ile gelmiştir. Bu nedenle birçok âlim; örneğin İbn Abbâs, burada tek
bir insanın kastedildiğini ve onun da “el-Esved b. Abdu'l-Esed” olduğunu
söylemiştir.3
Hâlbuki bu şahıs ölmüş ve evrenin kıyâmetine, yani burada söz konusu edilen
zelzeleye tanık olmayacaktır. Bu zelzeleye tanık olacak olanlar, o zelzele anında
hayatta bulunan insanlardır. O nedenle, ها نه[السنسel-insân] sözcüğünün başındaki
belirteç edatı, –aynı Asr sûresi'ndeki ها نه[السنسel-insân] ifadesinde olduğu gibi–
“istiğrak” anlamına alınarak “insanlar” olarak anlaşılmalıdır. Evet, o anda, insanlar
beklenmedik bir olayla karşılaşmış ve şaşkınlıklarını dile getirmektedir: Buna
[yeryüzüne] ne oluyor!
4-6
İşte o gün yeryüzü, şüphesiz Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm
haberlerini bir bir söyler. O gün insanlar, amelleri gösterilsin/amellerini
görsünler diye bölük bölük ortaya çıkacaklar.
Bu âyette kıyâmetteki mahşere/toplanmaya dair bilgiler verilmektedir. O gün
yerküre, Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir
söyleyecektir. Kıyâmetin kopuşuna, ilk kalkış ve hesap verme gibi aşamalara ait
şimdiye kadar yüzlerce âyet geçti. Burada ise, yeryüzünün başlangıçtan beri olup
biten her şeyi kaydettiği ve o gün bunları ortaya dökeceği bildirilmektedir. O gün
yeryüzüne yeni bir vahiy ve istidat verilmeyecek; zira mevcut kütlesinden
molekülüne ve atomuna kadar yeryüzündeki her nesnenin kayıt özelliği vardır.
3
Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.
3
4. Nitekim, suyun hafızası olduğu, çağımızda bilimsel olarak da tesbit edilmiş
bulunmaktadır.
Arza ait nesnelerin tanıklığı, her yapılanı bir bir söylediği şu âyetlerde de
görülebilir: Nûr/24, Yâ-Sîn/65, İsrâ/13-14, Fussilet/19-23.
Altıncı ayette ölüp gömülen insanların amellerini görmeleri için bölük bölük
ortaya çıkacakları bildirilmektedir; ki bu husus daha evvel de dile getirilmişti:
6-8
O hâlde onlardan geri dur. O günde Çağırıcı'nın, bilinmedik/ yadırganan bir şeye çağırdığı o
günde gözleri düşkün düşkün, o davetçiye hızlıca koşarak kabirlerinden çıkarlar. Sanki onlar
darmadağın çekirgeler gibidirler. O, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler,
“Bu, zor bir gündür” derler.
(Kamer/6-8)
Âyetteki, bölük bölük ifadesi, şu âyetler ışığında değerlendirilebilir:
68
Ve sûra üflenmiştir de Allah'ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp
yıkılıvermiştir. Sonra ona başka bir daha üflenmiştir de onlar kalkmışlar karşıda bakıp duruyorlar.
69
Ve yeryüzü Rabbinin nûruyla aydınlanmış, kitap konulmuş, peygamberler ve tanıklar
getirilmiş ve aralarında hak ile karar verilmiştir. Ve onlara haksızlık edilmez.
70
Ve Allah, ne amel yaptıysa herkese karşılığını kesinlikle tam olarak ödeyecek. Ve Allah,
onların yaptıklarını en iyi şekilde bilendir.
71
Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlar, kesinlikle bölük bölük
cehenneme sevk olunacak. Sonunda oraya vardıklarında kapıları açılacak. Ve onun bekçileri
onlara: “İçinizden size Rabbinizin âyetlerini okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi
uyaran elçiler gelmedi mi?” diyecekler. Onlar: “Evet geldi” diyecekler. –Velâkin kâfirler; Allah'ın
ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden üzerine azap kelimesi hak oldu.–
(Zümer/68-74)
71
O gün Biz, bütün insanları önderleriyle çağıracağız. Ki o gün, kimin kitabı sağ eline verilirse,
işte onlar kendi kitaplarını okuyacaklar ve onlar kandil fitili/çekirdeğin iplikçiği kadar bir haksızlığa
uğratılmayacaklar.
72
Her kim de bu dünyada kör ise işte o, âhirette de kördür. Ve yolca daha şaşkındır.
(İsrâ/71-72)
13
Onlar için ortak koştuklarından, şefaat; yardım, kayırma yapacaklar da bulunmaz. Ve onlar,
ortaklarını reddettiler/ kabul etmeyenler oldular. 14
Ve Saat'in dikildiği günde de, işte o gün onlar
ayrılırlar.
15
Şimdi iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere gelince; artık onlar, bir
bahçe içinde neşelendirilirler.
16
Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını
yalanlayan şu kimselere de gelince, işte onlar azap içinde hazır bulundurulurlar.
(Rûm/13-16)
43-45
Öyleyse, Allah'tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü
dosdoğru/koruyan dine çevir. O gün onlar, Allah'ın, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan
kimselere armağanlarından karşılık vermesi için bölük bölük ayrılırlar. Şüphesiz O, kâfirleri;
Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri sevmez. Kim küfrederse; Allah'ın ilâhlığını
ve rabliğini bilerek reddederse, artık bu reddi/ inanmayışı kendi aleyhinedir. Kim de sâlihi işlerse,
artık onlar da kendileri için döşek/ rahat bir yer hazırlamış olurlar.
(Rûm/43-44)
4
5. 25
Göğün ve yeryüzünün Kendi emriyle durması yine O'nun alâmetlerinden/
göstergelerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz
çıkarılıyorsunuz.
(Rûm/25)
Evet insanlar, dünyada yaptıkları gösterilmek ve yaptıklarının karşılıkları
verilmek için çıkarılacaklardır:
44
İşte burada egemenlik/yardımcılık, koruyuculuk, yol göstericilik ancak hak olan Allah'a aittir.
O, ödüllendirme bakımından en iyi ve kovuşturma yönünden de en iyi olandır.
(Kehf/44)
23
Ve Biz, Bize kavuşmayı ummayanların amelden her yaptıklarının önüne geçtik de onu
saçılmış toz zerreleri durumuna getiriverdik.
(Furkân/23)
52
Ve onların işledikleri her şey, yazıtlarda kayıt altındadır. 53
Küçüğün, büyüğün, hepsi satır
satır yazılmıştır.
54
Hiç şüphesiz Allah'ın koruması altına girmiş kimseler cennetlerdedir, ırmaklardadır/
aydınlıklardadır. 55
Çok güçlü sahip, yöneticinin huzurundaki “doğruluk oturma yerleri”nde; doğru
kimselere mahsus olan, yalan söylenmesi mümkün olmayan, yok olma ihtimali bulunmayan sabit
makamlardadırlar.
(Kamer-52-55)
7,8
Artık her kim, zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre
miktarı bir şer işlerse onu görecektir.
Herkesin, iyi kötü ne yaptıysa hepsiyle yüzleşeceği yüzlerce âyette
bildirilmiştir:
40
Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık etmez. Ve eğer iyilik ise onu kat kat artırır. Ve Kendi
katından büyük bir ecir verir.
(Nisâ/40)
30
O gün her kişi, hayırdan işlediği şeyleri, kötülükten işlediği şeyleri hazırlanmış bulur.
Kendisi ile yaptığı kötülükler arasında şüphesiz çok uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah, sizi
Kendisinden sakındırıyor. Şüphesiz Allah, kullarına çok şefkatlidir.
(Âl-i İmrân/30)
Ayrıca, Bakara/281; Âl-i İmrân/25, 195; Nisâ/40, 85, 123; En‘âm/160; A‘râf/9;
Yûnus/27, 54; Nahl/97; İsrâ/71; Kehf/49; Meryem/60; Tâ-Hâ/112; Enbiyâ/47;
Mü’minûn/62, 102-103; Neml/89; Kasas/84; Lokmân/16; Yâ-Sîn/54; Saffat/38-39;
Mü’min/17, 40; Câsiye/22; Ahkâf/19; Kaf/28; Tûr/21 ve Kâria/6-9'a da
bakılmalıdır.
Konumuz olan âyetlerde kısaca zikredilen bilgiler, Hacc sûresi'nin girişinde
detaylı bir şekilde verilmiştir:
5
6. 1,2
Ey insanlar! Rabbinizin koruması altına girin, şüphesiz kıyametin kopuş anının sarsıntısı çok
büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer. Ve her hamile
kadın taşıdığını bırakır. Ve sen, insanları sarhoş olmadıkları hâlde sarhoş görürsün. Velâkin Allah'ın
azabı çok şiddetlidir.
3,4
İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgisizce tartışıyor ve her azılı şeytanı izliyor. –Azılı
şeytan hakkında: “Şüphesiz kim şeytanı yol gösterici, gözetici bir yakın yaparsa artık o, kesinlikle
şeytanı kendine velîleştireni saptırır ve onu cehennemin azabına kılavuzlar” diye yazıldı.–
5
Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, bilin ki ne olduğunuzu size ortaya
koymak için, şüphesiz Biz, sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir embriyondan, sonra yapısı belli
belirsiz bir et parçasından oluşturmuşuzdur. Ve Biz, dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde
tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak, sonra da olgunluk çağına erişmeniz için çıkartırız. Bununla
beraber kiminiz geçmişte yaptıkları ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir
hatırlattırılır/öldürülür. Kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en
rezil zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki sönmüştür; sonra Biz, onun üzerine su
indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.
6
İşte bu, şüphesiz ki Allah'ın hak olması, şüphesiz sadece O'nun, ölüleri diriltmesi ve şüphesiz
sadece O'nun her şeye en iyi güç yetiren olması nedeniyledir.
7
Kıyâmet ise şüphesiz gelicidir. Kesinlikle onda şüphe yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, kabirlerde
olan kimseleri diriltecektir.
8
İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgisizce; kılavuz olmadan, aydınlatıcı bir kitap
olmadan tartışırlar.
9
Onun belini eğip bükmesi/çalım satması, Allah yolundan saptırmak içindir. Bu dünyada ona
bir rüsvalık vardır. Ve Biz, kıyâmet gününde ona yakıcı cehennemin azabını tattıracağız.
10
İşte bu, kendi iki elinin öne çıkardığı şeyler ve şüphesiz Allah'ın, iyi kulluk edenlere haksızlık
eden biri olmayışı sebebiyledir.
11-13
İnsanlardan kimi de Allah'a belirsiz bir taraf üzerinde/ kararsız, net çizgisiz bir şekilde
kulluk eder. O nedenle eğer kendisine bir iyilik gelirse, onunla zihnindeki tüm soru işaretlerini
gidererek rahata kavuşmuş olur. Ve eğer kendisine bir sosyal yangın/ sıkıntı gelirse yüzü üstü
dönüverir. O, dünyayı da âhireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kaybın ta kendisidir. O, Allah'ın
astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte bu, çok uzak sapıklığın ta
kendisidir. O, zararı yararından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı o şey ne kötü yardımcı,
koruyucu ve ne kötü yoldaştır.
14
Şüphesiz Allah, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları altından ırmaklar akan
cennetlere girdirir. Şüphesiz Allah, dilediği şeyleri yapar.
(Hacc/1-14)
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
6
7. 1,2
Ey insanlar! Rabbinizin koruması altına girin, şüphesiz kıyametin kopuş anının sarsıntısı çok
büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer. Ve her hamile
kadın taşıdığını bırakır. Ve sen, insanları sarhoş olmadıkları hâlde sarhoş görürsün. Velâkin Allah'ın
azabı çok şiddetlidir.
3,4
İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgisizce tartışıyor ve her azılı şeytanı izliyor. –Azılı
şeytan hakkında: “Şüphesiz kim şeytanı yol gösterici, gözetici bir yakın yaparsa artık o, kesinlikle
şeytanı kendine velîleştireni saptırır ve onu cehennemin azabına kılavuzlar” diye yazıldı.–
5
Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, bilin ki ne olduğunuzu size ortaya
koymak için, şüphesiz Biz, sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir embriyondan, sonra yapısı belli
belirsiz bir et parçasından oluşturmuşuzdur. Ve Biz, dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde
tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak, sonra da olgunluk çağına erişmeniz için çıkartırız. Bununla
beraber kiminiz geçmişte yaptıkları ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir
hatırlattırılır/öldürülür. Kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en
rezil zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki sönmüştür; sonra Biz, onun üzerine su
indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.
6
İşte bu, şüphesiz ki Allah'ın hak olması, şüphesiz sadece O'nun, ölüleri diriltmesi ve şüphesiz
sadece O'nun her şeye en iyi güç yetiren olması nedeniyledir.
7
Kıyâmet ise şüphesiz gelicidir. Kesinlikle onda şüphe yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, kabirlerde
olan kimseleri diriltecektir.
8
İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgisizce; kılavuz olmadan, aydınlatıcı bir kitap
olmadan tartışırlar.
9
Onun belini eğip bükmesi/çalım satması, Allah yolundan saptırmak içindir. Bu dünyada ona
bir rüsvalık vardır. Ve Biz, kıyâmet gününde ona yakıcı cehennemin azabını tattıracağız.
10
İşte bu, kendi iki elinin öne çıkardığı şeyler ve şüphesiz Allah'ın, iyi kulluk edenlere haksızlık
eden biri olmayışı sebebiyledir.
11-13
İnsanlardan kimi de Allah'a belirsiz bir taraf üzerinde/ kararsız, net çizgisiz bir şekilde
kulluk eder. O nedenle eğer kendisine bir iyilik gelirse, onunla zihnindeki tüm soru işaretlerini
gidererek rahata kavuşmuş olur. Ve eğer kendisine bir sosyal yangın/ sıkıntı gelirse yüzü üstü
dönüverir. O, dünyayı da âhireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kaybın ta kendisidir. O, Allah'ın
astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte bu, çok uzak sapıklığın ta
kendisidir. O, zararı yararından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı o şey ne kötü yardımcı,
koruyucu ve ne kötü yoldaştır.
14
Şüphesiz Allah, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları altından ırmaklar akan
cennetlere girdirir. Şüphesiz Allah, dilediği şeyleri yapar.
(Hacc/1-14)
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
6