5. serbest bırakıldı. Buğday fiyatlarının %200 ve %120, genel fiyat düzeyinin ise %90
ve %75 dolaylarında arttığı 1942 ve 1943 yılları, savaş döneminin en yüksek
enflasyonunun yaşandığı zaman dilimdir. Hükümet, aşırı kazançlara ve enflasyona
karşı iki olağanüstü vergi almaya başladı. Varlık vergisi, ticaret burjuvazisine;
Toprak Mahsulleri Vergisi ise fazla tarımsal kazanç elde edenlere yönelik
çıkarılmıştı.
19401945 dönemi tüm üretken sektörlerin ve milli gelirin daraldığı yıllar
olarak tanımlanabilir.
5) Dünya Ekonomisiyle Farklı Bir Eklemlenme Denemesi (19461953);
1946 yılı hem siyasi hem iktisadi bakımdan bir dönüm noktasıdır. 1946 yılı
tek partili rejimden, çok partili parlamenter döneme geçiş yılıdır. Aynı zamanda
1946; kapalı, korumacı, içe dönük ekonomi politikaların değiştirildiği, ithalatın
büyük ölçüde arttırıldığı, dış açıkların kronikleşmeye başladığı, dolayısıyla dış
yardım, kredi ve yabancı sermaye yatırımlarıyla ayakta duran bir ekonominin
yerleştiği önemli bir yıldır.
1946 yılının başında ‘Beş yıllık kalkınma planı’ hazırlanmıştır. Bu plan
korumacıdevletçi anlayışın sürdürülmesini içermekteydi. 7 Eylül 1946’da 1 Dolar
1.28 Türk Lirasından, 2.80 ‘e aniden yükselmiştir. Bu olayın ardından dış yardım
arayışları başlamıştır. Önceden hazırlanan plan yerine ‘Türkiye Kalkınma Planı’
hazırlanmıştır. Fakat bu plan da uygulanmamıştır.
1946 yılına 250 milyon dolar döviz rezerviyle giren, 1946 yılında 100 milyon
dolara yakın bir dış ticaret fazlası veren Türkiye’nin dış yardım arama çabaları ve
sonradan aldığı yardımlar mantık dışı görünmektedir. Dış ticaret fazlasının
görüldüğü son yıl 1946’ dır.
19461953 yılları, tüm sosyal grupların mutlak durumlarının ve yaşam
koşullarının düzeldiği, reel gelirlerinin arttığı; buna karşılık ücretlimaaşlı
grupların göreli durumlarının gerilediği, genel olarak mülk gelirlerinin ve
özellikle ticaret sermayesinin milli hasıladan paylarının arttığı; geniş köylü
kitlelerinin ise fiyat hareketleri nedeniyle bozulan bölüşüm ilişkilerini, üretim
dinamizmi içinde fazlasıyla telafi edebildikleri bir dönem olma özelliği gösterir.
6) Tıkanma Ve Yeniden Uyum (19541961) ;
19541961 yılları, savaş sonunun genişleme konjonktürünün ve liberal dış
ticaret politikalarının son bulduğu; ekonominin göreli bir durgunluk içinde
dalgalanmalara tabi olduğu; ihraç mallarına yönelik talepteki düşme ve dış
kaynakların belli bir düzeyi aşması yüzünden doğan dış tıkanmaya tepki olarak
6. ithalat sınırlamalarına girildiği bir dönem olarak nitelendirilebilir.
19541961 dönemi, liberal bir dış ticaret rejimi içinde dış dengenin
sağlanamayacağının anlaşıldığı; bu nedenle dış ticaret kontrollerine gidilen;
ancak ticaret açıkları yine ortadan kalkmayan hatta artık müzminleşen, öte
yandan geniş kamu kesiminin özel sermaye birikimiyle işlevsel bir bütünlük
içinde eklemlendiği bir ekonomik yapının yerleştiği yıllardır.
Bu dönemin başında ‘Milli Koruma Kanunu’ çıkarılmış olsa da, 4 Ağustos
1958’de Doların 2.2 Türk Lirasına yükselmesiyle gerçekleşen devalüasyon
sonucunda fiilen uygulanması durdurulmuştur.
7) İçe Dönük, Dışa Bağımlı Genişleme (19621976) Ve Yeni Bunalım (19771979)
Bu dönemde 1963’ten başlayan üç tane ‘Beş Yıllık Kalkınma Planı’
hazırlanmıştır. Ayrıca ‘Devlet Planlama Teşkilatı’ kurulmuştur.
Gelişmiş kapitalist toplumlardan yayılan tüketim normları, radyo, buzdolabı,
otomobil, mutfak eşyaları vb. mallara karşı etkili bir talep meydana getiriyordu. Dış ticaret
tıkanmaları geçerliyken, bu malların ithal edilmesi serbest bırakılamazdı. Bu mallar, bazı
durumlarda yabancı sermayenin katılımıyla ülke içinde üretildi. Sözü edilen endüstrilerin
dönemin ortasından itibaren burjuvazinin tüketim taleplerine yanıt vermenin ötesinde bir
yaygınlık kazandığı söylenebilir. Bu sanayileşme ilk beş yıllık kalkınma planı süresince
ithalat oranını azalmıştır. Fakat sonraki yıllarda ithalatın arttığı gözlenmektedir. Bu durum
üretimde gereken ithal malların fazlalığına ve ara malların üretimine fazla yatırım
yapılmamasına bağlanabilir.
Soğuk harp koşullarında Türkiye Batı Blok’unun gözetilen, hatta bir anlamda
iltimaslı bir üyesi olarak ek olanaklardan yararlandırılmıştır. Bu etkenler, Türkiye
ekonomisinin ithal bağımlılığının kronik bir hal almasına ve ihracatın ihmaline önemli
katkılar yapmıştır.
Oluşan ekonomik yapı içinde, ekonomik büyüme, geniş halk kitlelerine aşağı
yukarı kesintisiz reel gelir artışıyla intikal etmiştir. Genellikle her kesimi hoşnut eden bu
model, 1971’deki askeri müdahale dönemi sayılmazsa 1977 yılına kadar devam etmiştir.
10 Ağustos 1970’te 1 dolar resmen 9TL’den 15 TL’ye çıkarıldı. 19701975 yıllarında,
TL’nin dış değeri düşürülmemiş, hatta ABD’nin devalüasyona gitmesiyle Dolar 13.5 TL’ye
kadar düşmüştür.197577 arasında ise mini devalüasyonlarla dolar 17.5 TL’ ye kadar
çıkarıldı.
Türkiye; petrol fiyatlarının yükselmesiyle 1974 yılından sonra tüm dünyanın
7. sürüklendiği ekonomik bunalıma, 1977 yılında girmeye başlamıştır.
1958, 1970 yıllarındaki gibi istisnai bir operasyon sayılan devalüasyon 1977’den
itibaren her yıl, gerekirse birkaç kez başvurulabilecek olağan bir ayarlama haline
gelmişti.
8) Sermayenin Karşı Saldırısı (19801988) ;
1979 yılında ülkenin siyasi durumu çok karışıktı. Ecevit istifa etmişti ve yerini
Demirel’e bırakmıştı. İstikrar programı düzenleme görevi de Turgut Özal’a verilmişti. T.
Özal 80’li yıllar boyunca iktisadi politikaların belirlenmesinde başrolü üstlenmiştir.
(Başbakanlık müsteşarı, başbakan yardımcısı, ANAP Genel Başkanı, Başbakan) 1979
yılının son günlerinde ’24 Ocak Kararları’nı hazırlamıştır. Bu rapordaki ilginç bir sav;
Türkiye’nin bu derece yüksek ücretlerle ihracat yapamayacağı; dolayısıyla ayakta
duramayıp batacağıydı. ‘4 Ocak 1980’de uygulamaya konan bu kararlar; IMF ve Dünya
Bankası’nın empoze ettiği öğeleri barındırmaktaydı.
12 Eylül 1980’ de gerçekleşen rejim değişikliği Özal’ ı sadece fiilen değil, resmen
‘ekonominin patronu’ yapmıştır. Eylül rejimi, sonraki üç buçuk yıl boyunca iktisat
politikalarının ‘sermayenin bir karşı saldırısı’ şeklinde gelişmesini, işgücü piyasasını
‘askeri’ bir denetim altında tutarak gerçekleştirdi.
1982 yılında küçük bankaların ve bankerlerin başlattığı faiz yarışı, büyük bir
finansal kargaşa ile sonlandı. T. Özal hükümetten ayrılmak zorunda kaldı.
19841988 ANAP’ın parlak yılları olarak adlandırılabilir. 1988 yılı ANAP’ ın ilk ve son
istikrar denemesini içerir. Kamu açıklarında gerçekleştirilen daralmaya rağmen,
enflasyonun artmasıyla başarısızlığa uğrar.
Dış ekonomik ilişkiler bakımından bu dönemin özellikleri; ithalatta liberalizasyon,
ihracatta çok cömert teşvikler ve döviz kurunda zaman içinde ılımlı tempoda reel
devalüasyonları hedefleyen bir esnek kur sistemidir.
80’li yıllar, bir bütün olarak emek gelirlerinin safi hasıla içindeki paylarının
gerilediği; ancak hem göreli olarak, hem de mutlak anlamda büyüyen artık kitlesinin
paylaşımında ticari ve mali sermaye ile rantiye tabakalarının sanayicilere göre, çok daha
fazla avanatajlı konuma getirildiği bir dönemdir.
9) Finans Kapitale Teslimiyet Ve Popülizme Aksak Dönüş (19891997);
Türkiye ekonomisi, uluslar arası finans kapitale teslimiyeti temsil eden
1989’ la başlayan 20 yıl içinde; 1994, 19981999, 2001 ve (başlangıcı farklı olsa
8. da)20082009 yıllarında 3 kez kriz dalgasının içinden geçti.
Bu dönem ANAP’ın tek parti yönetiminin bittiği ve Türkiye’nin
koalisyonlarla kurulan hükümetlerle yönetildiği yılları kapsamaktadır.
1989 yılındaki işçi eylemleri işten çıkarmalar ve kriz ortamı nedeniyle
geriledi. 19902000 yılları arasında sendikalaşma oranı %41den %21’e indi.
Doksanlı yıllarda KİT’lerin özelleştirilmesi hedefi ön plana çıktı.
1994 yılında bir tür servet vergisi olan ‘net aktif vergisi’ ve gelir vergisine
ek olarak ‘ekonomik denge vergisi’ aynı yılın dolaysız vergi hasılatının %21’ini
sağlayan verimli uygulamalar olarak tarihe geçmiştir.
Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ve Avrupa Birliği ile imzalana
Bümrük Birliği antlaşması ithalatihracat dengesinde kaygılanacak bir bozulmaya
yol açmamıştır.
Serbestleşen sermaye hareketleriyle başlayan dokuz yıllık dönem boyunca
ekonomik büyümeden kaynaklanan dış kaynak gereksnimi artmamış böylece
kronikleşen bir cari açık oluşmamıştır. Buna karşılık yabancı sermaye girişleri
cari dış kaynak gereksinimlerinin çok üstünde seyretmiş bu durum ekonomiye
dış kırılganlıklar getirmiştir.
10) Kesintisiz IMF Gözetimi Ve Krizler (19982009) ;
Önceki yıllarda serbestleşmiş olan dış ticaret ve sermaye hareketleri ile
dünya ekonomisindeki şiddetli inişçıkışlar birleşince Türkiye de çalkantılı, krizli
bir gelişim sürecine savruldu. 19981999, 2001 ve 20082009 yılları, bu sürecin
krizlerini içerdi.
19781979 yıllarında Türkiye ekonomisini IMF programına teslim etmemek
için çetin bir mücadele veren Ecevit; 1999 yılından sonra Türkiye’yi 10 yıllık
IMF/DB vesayetine sürükleyecek antlaşmasını başlatıp DB Başkan Yardımcısı
Kemal Derviş’in önerisiyle ’15 günde 15 yasa’ nın TBMM’den geçmesini mümkün
kılan bir siyasetçidir.
2001 krizine bir IMF programı ile girilir ve krizin yönetimi IMF’ye devredilir.
AKP de 20032005 yıllarında IMF ile anlaşmaları sadakatle sürdürür. Mayıs
2005’ te yeni 3 yıllık bir anlaşma imzalanır.
“ 3 yıllık bir program….2007 Kasımında yapılacak olan bir sonraki genel seçimler
9. için bir çıpa sağlayacaktır.”
Türkiye ekonomisi böylece 19982008 yılları boyunca kesintisiz IMF
programlarıyla yönlendirilmiştir. Yapısal olarak nitelendirilen ve reform
nitelendirmesiyle saygınlık kazandırılan düzenlemelerin büyük bölümü ise Dünya
Bankası patentlidir.
Türkiye 21. Yüzyıla ‘yapısal reform’ gündemiyle girdi. Gündemin 1. Maddesi
popülizmin yasal, kurumsal, mali ögelerden oluşan dayanaklarını kaldırma
hedefini oluşturuyordu. Nihai amaç sermaye üzerinde doğrudan veya dolaylı
olarak yük oluşturan bölüşüm düzenlemelerinin tasfiyesi, işçi sınıfının ve
köylülüğün göreli durumlarının belirleyen ücretlerin, tarımsal ürün ve girdi
fiyatlarının tamamen piyasa mekanizmasına teslim edilmesi olmaktaydı. Bu
dönüşüm, daha somut olarak, sosyal devlet uygulamalarının daraltılması,
bunlardan
kaynaklanan
mali yükün
artan
oranlarda
hizmetten
yararlananlarca(vatandaşlarla) üstlenilmesi; işgücü piyasasını ve tarımı etkileyen
iktisat politikası araçlarının adım adım tasfiyesi ile gerçekleşebilecekti. Bu
sürecin marjinalleştirdiği, yoksullaştırdığı çevreler ise, piyasayı düzenleyip,
düzelterek değil, tamamen ayrı yoksullukla mücadele programlarıyla
gözetileceklerdi. Burjuvazinin tüm çevreleri bu yönelişi hararetle desteklediler.
20042006 yıllarında sağlık iğle ilgili reform oluşturan yasalar çıkarılmıştır.
Esnekleşme hedefinin önemli bir bölümü tüm sektörlerde taşeronluğa kamu
sektöründe de ayrıca sözleşmeli statüye bağlı istihdamın yaygınlaşması ile
hayata geçmiştir.