Sizi neden kandırmak istiyorum?
Hakkımda
--> Kitap okumak ve okumayı sürdürmekle ilgili sıkıntı yaşıyor musunuz?
Demlen(e)meme Çağı
Eleştirmen miyim? / Size gerçekleri mi göstermeye çalışıyorum?
5. Gelecekte birkaç madde daha ekleyebilir ya da kendime saklamaya devam edebilirim :)
Güncelleme, Eylül 2021
6. Demlen(e)meme Çağı
Artık geri dönüşü pek de mümkün olmayan bir "demlen(e)meme çağı"ndayız. Çok yeni kitap okuma alışkanlığı
edinmiş ve çok az eserle karşılaşma olanağı bulmuş olmama rağmen; neredeyse söylenecek her şey yüzyıllarca,
binlerce yıl önce söylenmiş gibi. O güzel eserler uzun yılların birikimi, demlenmesi ile ortaya çıkıyor olmalıydı. Hatta
sürekli yanlışlanan (K. Popper) daha iyi bir teori/açıklama ile gelişen pozitif bilimlerle ilgili (~son yüzyıl(lar)a ait)
kitaplarda bile; kullanılan dil, anlatımın yoğunluğu/doyuruculuğu vs. eski kitaplarda sanki çok daha naif, keyif verici
ve tatmin edici.
Akademik araştırma yapan gençler fikirlerini google ile araştırmaya çekinebiliyor, fikri en hızlı şekilde yayına
dönüştürmeye çalışıyor. Sosyal medyada aklımıza geleni hemen yazıyoruz. Kimi zaman o kadar büyük ifadeler
görüyoruz ki; birbirimize, bari 1-2 gün üzerinde düşünseydin, fikrin az da olsa demlenseydi, dediğimiz anlar
oluyordur. Bu duruma hepimiz düşüyoruz; ama kitaplar, hele hele eski kitaplar o demlenmişliğin keyfini yaşamak
için eşsiz bir olanak.
Yaptıklarımız bazen manasız bir nostalji/geçmişe-özlem gibi duruyorsa da, içinden geçtiğimiz dönem daha da
kökten değişimleri getirecek gibi. Değişimler iyi şeylere de sebep olur, muhakkak. Eskilerin yerine yeniler
yerleştiğinde kar-zarar hesabını yapmak daha mümkün olacaktır.
Bu yazdıklarımızı da siborglar (sibernetik organizmalar) bile okumayacak. Belki en fazla yapay zekaya veri olabilir. El
yazısı, renkli kalemler ve resimli anlatımlar ile kafalarını karıştırıp; insanlığın sonunu getirmelerini yavaşlatabiliriz :)
menemenazdacorba
Güncelleme, Eylül 2021
7. Eleştirmen miyim? / Size gerçekleri mi göstermeye çalışıyorum?
Elbette hayır, mümkün değil!
‣ Giorgio Manganelli’nin yazısından eleştirmen ve eleştiri hakkında önemli noktaları öğrenebiliriz.
Gerçekleri/doğruları gösterme konusunda ise; böyle bir iddia zaten çelişkili durumlar yaratır. En başta
insan olmayıp daha üst bir varlık olduğumuz gibi tuhaf/saçma bir noktaya getirir bizi. Bunu birkaç
tanemiz iddia etse, daha da çelişkili bir duruma varırız. Bir de üzerine, o doğruları gösterdiğimiz ‘o an’,
hangi an ise, o an’dan sonra bu gerçeğe veya bilgiye ne yeni bir şey ekleyebilir, ne eksik-hatalı kısımlarını
biraz düzeltebilir ne de her şey için vazgeçilmez olan ‘süreç’ olma özelliğini koruyabiliriz.
‣ Albert Camus’un kitabından da, gerçekler hakkındaki kısmı okuyabiliriz. Belki onun dedikleri de gerçek
veya doğru değil; ama kendiniz cevapları bulmaya çalışırken hoş bir yoldaş olabilir.
Herkesin yapabileceği de, sadece, bu yoldaşlar ile karşılaşma olanağı sunmak olabilir.
menemenazdacorba
Güncelleme, Eylül 2021
8. menemenazdacorba
Güncelleme, Eylül 2021
Düz Yazının İnce Sesi - Giorgio Manganelli
“Grazia Cherchi, iyi eleştirmenin kitabın olay örgüsünü özetlemesi, uygun bir alıntıyla metinden örnek vermesi gerektiğini öne
sürüyor. Bu noktaları tartışmadan önce, açık görünecek bir ilkeyi yeniden ele alalım: Eleştirmenin, kitabı tümüyle ve dikkatle
okuması gerektiği ilkesini. Yarısına dek okunan kitaplar hakkında yargı vermekten uzak durmayan eleştirmenler olduğu öne sürülür;
ben kendi çapıma saygın bir eleştirmenin bir kitabı iki kez okuması gerektiğini düşünüyorum; ama sorun yalnızca görünüşte
ahlaksaldır. Geçenlerde, Rosetta Loy, bir eleştirmenin, kitabından söz ederken, açık maddi hatalara düşmesinden yakınıyordu: Kötü,
acele, belki de, denegeldiği gibi, çaprazlama olarak okumuştu kitabı. Bundan pek de emin değilim. İnsanın sevmediği ya da hatta
sıkıldığı bir kitabı, güçlü karakteri veri alınırsa, okuması olasıdır; ama onu bir kez daha okuması olası değildir. Hızlı ve sempatiden
yoksun bir okuma, kolayca yer değiştirmelere, yanlışlara yol açar; (…) Anlatılabilir bir olay örgüsü olan, çok fazla değilse de,
birçok kitap vardır; ama bu kitaplar gerçekten iyiyseler, olay örgüsünden arındırıldıklarında, gizli bir imge, içinde
gerçekten bir kitabın büyüklüğünün yattığı bir yeraltı katmanı sunarlar. (…)
Beni; kimin koca, kimin aşık, kimin deli amca, kimin yoksul, kimin varsıl olduğunu aklımda tutmaya zorlayan bir ‘öykü’sü olan kitapları
sevmem; kitabın yarısında birbirine karıştırmaya başlarım onları. Anlatılabilir bir öyküsü olan, ama anlatmaya değmeyen örnek bir
kitap, Ivan Ilyiç'in Ölümü'dür. İnce öyküleri olan bu kitapların kimi zaman, her zaman değil, bir sayfalan olur; demek istediğim, yoğun bir
biçimde yazılmışlardır. Baş kişilerin adlarını unutabilirim, ama düzyazının ince sesi zihnimde kalır. Karıştırılmaları olanaksızdır: kimi
zaman ilk okunuşta insanı yorarlar, ama yeniden okunduklarında görkemli bir biçimde çiçeklenirler; yeniden okunmayı gerektiren
kitaplardır bunlar. (…)
‘iyi bir çeviri haklı olarak ilgi çekecektir; kötü bir çeviriyse metne haksızlık eder; bütün çevirilerin öncesiz sonrasız ikilem içinde
bocaladıkları bilinir: renksiz, ama dürüst bir yorum çalışması yapmak ya da yeniden yazmak. Eleştirinin ereğinin özgün yapıt değil,
çevirinin kendisi olduğu durumlar dışında, bir çeviriden alıntı yapmak genellikle yanıltıcıdır. (Çeviren: Şadan Karadeniz)” *ss. 220-223
* ((Derleyen) Özdemir, E., 2003 (ilk basım, 2003), Düz Yazının Sorgulayan Gücü, 2. Baskı, Dünya Yayıncılık, Çev. Tahsin Yücel)
9. menemenazdacorba
Güncelleme, Eylül 2021
Sisifos Söyleni - Albert Camus
“Öyle ya, kim ve ne hakkında ‘Bunu biliyorum!’ diyebilirim ki? İçimdeki bu yüreği duyabiliyorum, var olduğu
yargısına varıyorum. Bu dünyaya dokunabiliyorum, onun da var olduğu yargısına varıyorum. Tüm bilgim
burada duruyor, gerisi kurmaca.! Çünkü varlığından kuşku duymadığım bu ‘ben’i kavramaya çalıştım mı, onu
tanımlamaya, özetlemeye çalıştım mı parmaklarım arasından akıp giden bir su oluveriyor. Bürünebildiği tüm
yüzleri bir bir çizebilirim, ona verilmiş olan her şeyi, bu eğitimi, bu kökeni, bu ateşliliği ya da bu susmaları, bu
büyüklüğü ya da düşüklüğü de bir bir çizebilirim. Ama yüzlerin toplamı yapılmaz. Benim olan bu yürek bile
hep tanımlanmaz kalacak benim için. Varoluşum konusunda vardığım bu kesinlikle, bu güven vermeye
çalıştığım öz arasındaki çukur hiçbir zaman dolmayacak. Kendi kendime yabancı kalacağım hep. Mantıkta
olduğu gibi tinbilimde de gerçekler vardır, ama gerçek yoktur. Sokrates'in ‘kendini tanı’ sözünün değeri,
günah çıkarma yerlerimizin ‘erdemli ol’ sözünün değerini aşmaz. Bir özlemle birlikte, bir bilgisizlik de belirtirler.
Büyük konular üzerinde kısır oyunlar bunlar. Yaklaştırma oldukları ölçüde geçerlidirler ancak.” *ss. 36-37
* (Camus, A., 2012 (ilk basım, 1942), Sisifos Söyleni, Can Sanat Yayınları, Çev. Tahsin Yücel)
! ”Kendisinde buldu bulan (…) İnanç nedir şimdi bildim“ dizelerini
hatırlarır. (Muhyiddin Abdal’a ait şiirin, Fazıl Say’a ait bestesini
buradan dinleyebilirsiniz.)