6. FIKRA
• Laz’ın biri, İzmir'e gitmiş. Oradaki tanışla
dolaşırken, bir de bakmışlar ki ,birkaç efe, zeybek
oynuyor. Kendilerine özgü ağır hareketlerle kol
vurup diz büken efeleri seyrederlerken, İzmirli,
Laz arkadaşına dönüp sormuş: Ne güzel
oynuyorlar değil mi? Laz dudak bükmüş: O kadar
düşündükten sonra, ben de oynarım.
7. •
Halk oyunları, “Ait olduğu toplumun kültür değerlerini yansıtan; bir olayı, bir sevinci, bir üzüntüyü ifade eden;
kökeni din ve büyü ile ilgili (majik ve kültik) olan; müzikli (bir müzik aleti eşliğinde veya müzik aleti olmaksızın, el
, ayak gibi organlarla tempo tutarak) olarak, tek kişi veya gruplar halinde icra edilen; ölçülü ve düzenli
hareketlerdir.
Halk oyunlarını, yukarıdaki cümlenin de ifade ettiği gibi, insanın duygularının yansımasının bir sonucu olduğunu
kabul edebiliriz. Sevinçte, yani bir düğünde veya bir şenlikte insanın içi kıpır kıpırdır , yerinde duramaz, hele bir
de müzik varsa insan bu sevincini hareketlere döker. Aynı şekilde, bir savaş hali veya savaş eğitimleri bile halk
oyunlarımıza yansımış, Kılıç-Kalkan, Sinsin gibi oyunlar, halk oyunları içerisindeki yerlerini almışlardır.
Kısacası, insanların var olduğu günden
bugüne, geleneklerini, dinini, törelerini, duygularını, düşüncelerini, içinde bulunduğu günlük yaşantısını ve
etkisinde kaldığı olayları, tasvir etmek için yaptığı birtakım ritmik hareketlere "Halk Oyunu" adını veriyoruz. Bu
da insanoğlunun müzikle birleştirerek ortaya koyduğu bir kültür ürünüdür.