2. haber fabrikası
Haber Fabrikası, doğayı bir tahakküm alanı olarak gören ve bu anlayış çerçevesinde doğaya karşı suç
işleyen endüstriyel tüketim kültürü yerine, insanı doğanın bir parçası ve tüm canlıların bir içsel değeri
olduğunu savunan insan merkezli değil, ekoloji eksenli politikalardan yana taraf olduğunu deklare eder.
Haber Fabrikası, toplumsal eşitlik ilkelerini gözetir. Kültürel kodların ötekileştirdiği insanların yanında
toplumun fiziksel farklılıkları nedeniyle içine almadığı ya da toplumsal hiyerarşi gereği sokakta ve mimaride
yer bulamayan bedensel veya zihinsel engel yaşayan yurttaşların haklarını gözetir ve “acıma” kültürüne
karşı eşit yurttaşlık ilkesini savunur.
Haber Fabrikası, toplumun neredeyse tüm kesimlerince ötekileştirilen LGBTT’lerin yaşam ve eşitlik
mücadelelerini destekler. Yayımlanan içeriklerde ötekileştirici unsurların kullanılmamasına dikkat
edilmesinin yanı sıra LGBTT’lerin örgütlenme ve haberleşme haklarının iyileştirilmesi için etkin bir biçimde
Haber Fabrikası “gayri memnunların” birbirini haberdar ettiği bir mecradır. Muhalif ve devrimci bir çaba sarf eder.
dille gerçekleştirilmiş, haber-yorum, düşünce yazısı, deneme gibi başlıklarda okurlarıyla buluşur. Etkileşim
halinde bir okur kitlesi oluşturarak, haber alma hakkını, haberi yorumlama, yeniden üretme ve yayma Haber Fabrikası, endüstriyelleşmiş, birer “gösteri” etkinliği halini alan ve kitlelerin müşterileştirilmesini
hakkıyla birleştirir. hedefleyen spora karşı, kitlelerinin spor yapma hakkını destekler. Sporun tekçi ve dayatmacı biçimlerine
karşı alternatif arayışlara yer verir; fanatizm, holiganlık, şiddet gibi erkek-egemen sistemin spor kültürüne
Sitede yapılan farklı kaynaklı ve çok sesli haberlerin yanında, katılımcıların kaleme aldığı fikir yazılarıyla ‘armağan’ ettiği aşırıkları dıştalar, sporu insanın gelişiminin ve kardeşleşmesinin bir aracı olarak görür.
bir ortak duruş oluşturmak amaçlanmaktadır. Bu fikir yazılarıyla Haber Fabrikası, haberin-düşüncenin
yansıtıldığı bir yer olmaktan çıkarak, düşüncenin özgür üretimini de destekler. Fabrikamız kollektif emeğin, birlikte öğrenmenin, yanlışlar yaparak doğruyu yaşamanın, ortak bir
gerçeği ve düşü paylaşmanın bacasının tüttüğü bir imecedir.
Haber Fabrikası, sınıfsal, cinsel, etnik-politik ya da dini kimlikleri yüzünden egemen sistem tarafından
ötekileştirilen bireylerin seslerini duyurma amacını taşımaktadır. Bu meseleler ekseninde düşünce üreten, Günümüz şartlarında medya tekellerinin elde ettiği basım-yayım-dağıtım alanları göz önüne alındığında
politika yapan, haber yapan ve yayan her türden çalışmayla kardeşleşir ve ortak çalışmalar yapma arayışına egemen sınıf ve kimliklerin medyasıyla mücadele imkânsız olarak görülebilir. Haber Fabrikası, internet
girer. alanında ortaya çıkarak sonsuz fırsat eşitsizliğine bir tepki koyar ve gönüllülük esasına dayalı destekçileri
ve yazar çevresi ile radikal özgürleşmeci içerikler üretir. 21. yüzyılda toplumsal özgürlük mücadelelerinin
Haber Fabrikası’nda üretilen tüm haber ve fikir yazıları belli başlı ortak amaçlar içerir; devasa medya ve bilişimle de şekilleneceğinin bilincinde olan üye ve yazarlarıyla Haber Fabrikası, hem sosyal medya
iletişim olanaklarıyla verili sistemi mutlaklaştıran ideolojik aygıtların ördüğü sette oyuklar açmak birincil olanaklarından tamamıyla faydalanmakta, hem de gelişen multimedya olanakları ile yazılarını okunaklı ve
hedefidir. Sistemle, onun mağduru olan kitleler arasındaki açı farkını arttırmak, adaletsizliklerin teşhirini etkileşimci bir biçime kavuşturmayı amaçlamaktadır.
sağlamak bilinciyle aydınlatma faaliyeti yürütmek hedefleri arasındadır.
Sözünü ettiğimiz ilkeler ve yönelimlerin takipçisi olacağımızı, emek, özgürlük ve barış eksenli bir
Haber Fabrikası içerikleri gönüllülük esasıyla üretilmektedir. Gönüllü birlik ilkesiyle sorumlulukları hattı kurmakta dostlarımızın yanı başında olacağımızı taahhüt ederiz.
paylaşır ve her eylemini okurunun, kitlesinin denetimine açar. Üretilen fikir yazıları ve yorumlarda temel
ilkeler dışında herhangi bir sansür uygulanmaz. Temel ilkeler Haber Fabrikası projesini var eden kurucu
düşüncedir.
Haber Fabrikası, halkın çeşitli kesimlerinden farklı mücadeleci öznelerin birikimi olmaya uğraşan bir
mecradır. Katılımcılarının gönüllü özverileriyle ayakta kalır ve işlevini sürdürür. Barıştan ve demokrasiden
yana, halk odaklı bir medyacılığın gelişmesini destekler ve kendini bu alanda tanımlar.
Haber Fabrikası, Türkiye’de var olan alternatif medya geleneklerinin yanına bir yenisini eklemeyi ve
oluşturduğu özgür ve etik perspektifle sansürcü medya anlayışlarına karşı radikal medya eleştirisi getirmeyi
amaçlamaktadır. Oto-sansür’ü sansür kadar tehlikeli bulur, üretim süreçlerinde bireyi teslim alan “korku”lara
taviz vermez.
Haber Fabrikası, emeğin sermaye ile çelişkisinde emekten yana bir tavır sergiler. Erkek-egemen dilin
yerine barış eksenli, cinsiyetçi olmayan bir dili inşa etme uğraşındadır. İnanç ve inanmama hürriyetini
destekler, hiç kimsenin ya da topluluğun kimliği, kültürü, fiziksel özellikleri, cinsel tercihi vb. dolayısıyla
ayrımcılığa tabi tutulmasını kabul etmez, bu türden anlayışlara karşı mücadele eder.
Haber Fabrikası, kadının ikincilliğine dayanan erkek-egemen sistemin kurguladığı cinsiyet tasarımına
karşı çıkar. Kadınlara yönelik her türden ayrımcı, baskıcı ifadeye, fiile, bilince karşı mücadele eder. Haber-
yorum ve fikir yazılarında kadına yönelik özgürleştirici olanı destekler. Politikada, sanatta, sporda, günlük
yaşamda vb. alanlarda kadının şiddete, tacize, tecavüze, ayrımcılığa uğramadığı bir iklimin yaratılması için
mücadele veren kadınlara destek olur.
Haber Fabrikası, özgür sanatı destekler, emekten, barıştan yana tutum alan sanat üreticilerine açık bir
platform niteliği taşır. Kitle manipülâsyonuna dayanan, metalaşmış sanata karşı, özgür yaratımın yanında
saf tutar.
2 3
3. haber fabrikası haber fabrikası
Bir Mendil Niye Kanar
Egemen İdeoloji,
Dil ve Söylem
46 BÜLENT YILDIZ
İNAN GÜNDOĞDU 6
Resmi İdeolojinin Heykeller
ve Anıtlarla İmtihanı Bir Mahkeme Salonunda
Güler Zere ve CEYHAN ÇILĞIN 26 48 CAN IRMAK ÖZİNANIR
Tüm Haksızlığa Uğramış
Olanlar için
SÜREYYA KARACABEY 9
Nükleer Değil Güneş-
19 Aralık’ın Onuncu Yılında
BELİZ GÜÇBİLMEZ 29 49
Rüzgar Hepimize Yeter
CANER BİNGÖL
Dağın Mırıltısı
E. ALİ AYDIN 11
Halkını Satanların Korkusu
EREN BUĞRALILAR 31 Linç Kültürü: İyi Faşist
Yoktur Az Votka Vardır
Şafak Yargılanamaz Baba
EVREN BARIŞ YAVUZ 12 52 ENDER ALDANMAZ
Ne Menem Bir Şeydir Bu
“Mapushanelere Güneş
Doğmuyor” yahut
“Bologna Süreci”
SERRA TORUN 33
Polis, Kadın,
Kafka Sabahları
ZEYNEP ARIKANLI 14 54
Çalınan Yaşamlar
NİDAL KAR
Kürtler Kıskaca Alınıyor
Ya Sonra
Tam Zamanı, TAYLAN DOĞAN 36
Üzgünüm Kardeşim Sevgisiz Bir Çağın
MAHİR BOZTEPE 17 Sevgi’li Yazarı:
Hasan’la Birlikte 56 Bilge Karasu
SALİH CANOVA
Kayıplarımızı Arıyoruz
Nemfomanik Erkeklikle BURCU DEMİRBAŞ 40
Hesaplaşma
FERAY MACİT 19 İbrahim’in Yan Şapkası
İbrahim’in Puşisi
Hacı Oruç
Bir Ramazan Hikayesi
58 ENGİN YILDIZ
12-28-19 ya da Egemenin
Haklı ama Her Nedense
UTKU DENİZ SİRKECİ 43 Haber Fabrikası’nın yayın organıdır.
Ağustos 2011 Yıl: 1/ Sayı: 0
Buruk Sevincinin Şifresi
BARIŞ YILDIRIM 21 60 Panzehir
YILMAZ ANGAY
Moderatör:
Evren Barış Yavuz
Mezopotamya’dan Doğan
Güneş Yayın Kurulu:
FIRAT CAN KALYON 44 E. Ali Aydın - İnan Gündoğdu - Mahir Boztepe
Serra Torun - Zeynep Arıkanlı
Bir Ölüm Nefes Alırken Ölüm ile
EYLEM AKBAŞ 24 61
Oyun Arasında
HÜSEYİN KETE
Tasarım: Burcu Demirbaş
Logo Tasarımı: Mahir Boztepe
Yayına Hazırlayanlar: Burcu Demirbaş - İnan Gündoğdu
4 5
4. haber fabrikası haber fabrikası
süreci şu düzeni izler: Toplumsal ilişkiler üretilir (kökü getirebilir ve aynı dilsel cemaat içinde kesişebilir. Bu da
altyapıdadır); bu ilişkide dilsel iletişim ve etkileşim üretilir; gösterge ‘sınıf mücadelesinin bir arenası’ haline gelir,
etkileşim içinde söz edimi biçimleri üretilir; son olarak, demektir.(…) Voloşinov’un çalışmaları böylece bizlere
üretim süreci dil biçimlerinin değişiminde yansımasını yeni bir ideoloji tanımı kazandırmış olur: Karşıt toplumsal
Egemen İdeoloji, Dil ve Söylem bulur.” çıkarların gösterge düzeyindeki mücadelesi.”
İnan GÜNDOĞDU Dil kuramında anlam, birincil derecede Voloşinov’un dil ve gösterge üzerinden
önemlidir. Sözcüğün tek başına yansız olduğunu, tanımladığı ideoloji kavramının yanlış
ona yüklenen anlam ile varlık kazandığını söyleyen anlaşılmaması için birkaç telkinde bulunmak
Voloşinov, sözcüğün anlamının da içinde yer aldığı gerekebilir:
bağlama bağlı olduğunu ve bu bağlamın arkasında
da toplumsal sınıfların parçalanmışlığının olduğunu 1- Dil ile ideoloji arasındaki ezen-ezilen çatışması;
dile getirir. insanlığın başındaki belaların bütününü “dilsizliğe”
ve/veya “egemen dil”in ezilenlerin kullandıkları
“İnsan davranışındaki ideolojik iletişim konusunda dilin içinde yer ettiği alana hapsederek bütün
her dönemin ve her toplumsal grubun kendine özgü bir kötülüklerin baş müsebbibi olduğu anlamına
söylem biçimleri repertuarı dün vardı bugün de var.” gelmediği;
Voloşinov’un kuramında dilin alanı, sınıf 2- Dilin içinde söylemle beraber anlamlanan
mücadelesinin de sürdüğü bir alan haline gelmiştir. göstergelerin ‘egemen dil ve söylem’den
arındırılmasının, elekten geçirilmesinin dilin
İdeoloji, Marx, Engels, Lukacs, Gramsci, Althusser topyekün ortadan kaldırılıp yerine bir başka “üst-dil”
gibi birçok düşünürün üzerinde kafa yorduğu ve her mevhumunun yerleştirilmesi anlamına gelmediği.
birinin elinde farklı anlamlar kazanmış bir kavramdır.
Sovyet düşünür Voloşinov’un elindeyse ideoloji, Kelimeler, “egemen ideoloji”nin içinde yerleştiği
göstergelerden bağımsız düşünülemeyecek bir söylem evrenini açık eder. Yaşamı görme ve
kavram halini almıştır. Çünkü, ona göre “bilincin gösterme gibi ikili bir işleve sahip olan kelimelerin,
mantığı, ideolojik iletişimin, bir toplumsal grubun kullanım alanlarında işaret ettiği söylemlere göre
göstergesel etkileşiminin mantığıdır. Bilinci, göstergesel, düzenlenmesi, ayrıştırılması gerekir. Egemen
ideolojik içeriğinden yoksun bıraktığımızda geriye ideolojinin ve dilinin her alana sirayet
“İdeoloji, belli insan özneleri arasında, dilin belirli kurulumunda yer alan dilin ve ideolojinin
kesinlikle hiçbir şey kalmaz”. edebileceğini, ettiğini kabul ediyorsak, steril ve
etkiler yaratmak amacıyla fiilen nasıl kullanıldığıyla ilgili öneminden bahseder.
korunaklı bir alanda yaşamayan ezilenlerin ve
bir şeydir. Bir önermenin ideolojik olup olmadığına, söz Terry Eagleton, İdeoloji adlı çalışmasında
“Sözcükler her zaman davranış ya da ideolojiden onların dilinin de egemen paradigmadan nasibini
konusu önermeyi söylemsel bağlamından kopartılmış Voloşinov’un kuramından bahsederken şunları dile
türeyen içerik ve anlamla doludur.” alabileceğini, aldığını kabul etmek gerekir. Bu
bir halde inceleyerek karar veremezsiniz; tıpkı herhangi getirir: anlamda, ezilenlerin kullandığı dilin erkek-
bir yazının edebî eser olup olmadığına aynı yöntemle Voloşinov, dil ve ideoloji arasındaki ilişkiyi
“İdeoloji göstergeden kopartılmadığı gibi gösterge egemen ideolojiden ve dilden ayrıştırılması
karar veremeyeceğiniz gibi. İdeoloji, bir ifadenin içerdiği anlamak için “etkileşim” kavramını devreye
de somut, toplumsal ilişki biçimlerinden tecrit edilemez. gerekir.
dilsel özelliklerden çok, kimin kime hangi amaçlarla ne sokar. Sadece “etkileşim”in olduğu yerde
söylediğiyle ilgili bir meseledir.” Terry Eagleton Gösterge yalnız ca bunlar içinde ‘yaşar’; buna karşılık Egemen dil, hâkim bir formül üretmek için
göstergenin olabileceğini dillendirir. Gösterge,
bu ilişki biçimlerinin de toplumsal yaşamın maddi temeli kategorileştirme işlemini gerçekleştirir ve cinsiyet,
Egemen’in Gizli Çekiciliği1 başlıklı yazıda “başka anlamdan ve bu anlamın oluştuğu bağlamdan
ile ilişkilendirilmesi gerekir. Gösterge ve onun toplumsal sınıf, ırk gibi parametreler üzerinden tahakküm
bir dünya yaratmak isteyenlerin” kullandıkları dilin ayrılması mümkün olmayan bir dolaşım ağının
konumu ayrılamaz derecede birbirine karışıp kaynaşır kurarken dil ile bunu destekler. Örneğin, cinsiyet
“egemen dil” ile girdiği ilişkiyi genel hatlarıyla içinde yer alır Voloşinov’a göre. Bireyler arasındaki
ve bu konum, bir konuşmanın yapısının ve biçimini kategorizasyonu bunlardan biridir. Egemen
özetlemeye çalışmıştım. Bu yazıda da dilin, “ideoloji, iletişimin maddileşmesi göstergenin varlığına işaret
içeriden belirler. Demek ki burada, ideolojiyi sadece ideoloji, dilde cinsiyet kategorizasyonunu “aktif”
dil ve söylem” bağlamında “egemen ideoloji”nin eder: “Dil tam burada, somut dilsel iletişimde hayat
ekonomik ‘altyapı’nın ‘yansımasına’ indirgemeyen, söz ve “pasif” olarak bölmeyle gerçekleştirir. Egemen
ataerkil dil evreninde yer alan cinsiyetçi/ayrımcı kazanır ve tarihsel olarak evrimleşir.”
konusu sözcüğün maddiliğine ve yakalandığı söylemsel ideolojinin kurduğu cinsiyet modelleri günlük
kullanımlarını ve cinsiyetçiliğini açmaya çalışacağım. Kuramını diyalektik-materyalist felsefenin bağlamlara gerçek hakkını veren materyalist bir ideoloji hayatta; örneğin erkekleri rasyonellik, güçlülük,
üzerine kuran Voloşinov’a göre ekonomi ne kadar kuramının genel hatlarıyla karşı karşıyayız.(…) Dil sertlik, başarı, netlik vb. özelliklerle tanımlarken,
Voloşinov, Marksizm ve Dil Felsefesi adlı
gerçekse ideoloji de o kadar gerçektir. İdeolojinin ve ideoloji Voloşinov’a göre bir anlamda özdeş olsa bile kadınları duygusallık, zayıflık, yumuşaklık,
çalışmasında, Marksist bir çözümlemeyle bireyin
maddileştiği bir alan olan “dilin gerçek üretim bir diğer anlamda özdeş olamaz; çünkü çatışan ideolojik muğlaklık, kararsızlık, diğerkâmlık vb. özellikleri
toplumsal olduğunu ve bu yüzden bilincinin
konumlar kendilerini aynı ulusal dil içerisinde dile ile tanımlar ve kategorileştirir.
de toplumsal olduğunu dile getirerek bireyin
1 Egemenin Gizli Çekiciliği; http://www.haberfabrikasi.org/s/archives/13322
Egemen İdeoloji, Dil ve Söylem Egemen İdeoloji, Dil ve Söylem
6 7
5. haber fabrikası haber fabrikası
Çük Kardeşliği‘2nde “hegemonik erkeklik” maddileşmesi sonucunda oluşan gösterge, toplumsal
kurulumunun farklı şekillerde tezahür edişinden ilişki biçimlerinden tecrit edilemediği gibi ideoloji de
bahsetmiştim. Erkeklik hallerinin sınıfsal, kültürel, göstergeden bağımsız düşünülemez.
ekonomik, siyasal olarak değişkenlik gösterdiğini;
örneğin alt sınıflara kaba kuvvet üzerinden İdeolojinin maddileştiği bir alan olan dilin,
söylemden kopartılarak incelenmesi mümkün
şekillenen bir erkeklik, “delikanlılık”, “harbilik”
anlatısı sunduğunu söyleyebiliriz. Hatta alt sınıfa olmadığı için iç içe girdiği “egemen ideoloji”nin Güler Zere ve
cinsiyetçi/ayrımcı dilinden ayrıştırılması gerekir.
ait erkekler, üst sınıfa ait olan erkekleri yumuşak,
feminen, kadınsı, muhallebi çocuğu vb. bularak Aksi halde ezilenlerin mücadelesi, egemene Tüm Haksızlığa Uğramış Olanlar İçin
kendi erkekliklerinden ayırırlar. Üst sınıfların karşı yürütülen bir mücadele olmak ile “egemen Süreyya KARACABEY
erkeklikleri ise, kaba kuvvet dışında, başarı, para, ideoloji”ye eklemlenme arasında gidip gelen
kariyer, iş, güç vb. özellikler üzerinden kurulur. sakıncalı bir sarkaç olmaya mahkûm olacaktır.
Erkeklik ritüelleri “hegemonik erkeklik”
tarafından belirlenmiştir ve bir grubun, topluluğun
içinde bulunduğu -siyasal, kültürel, ekonomik
ve sınıfsal parametrelerden bağımsız olmamak
koşuluyla- ruha uygun şekilde hareket etmesi
beklenir. Bu ruha aykırı olanlar kadınsılıkla -özellikle
kadınsılaştırarak- “kılıbıklık”, “yumuşaklık”,
“ibnelik” vb. tanımlamalarla suçlanarak
cinsiyetçiliğe ve ayrımcılığa maruz kalırlar. Örneğin,
erkek-egemen söylem içinde “sıfat” önemli
göstergelerden biridir. Sıfat, varlığı nitelemeye ve
belirtmeye yaradığı için söylemin gideceği yolu
belirler. Kullandığınız sıfat, nitelenen kavramın
özelliğini değiştirir, bu yüzden dili kullananın
neden birini değil de diğerini seçtiği onun
ideolojisini açık eder.
Dilin içindeki “egemen ideoloji”nin cinsiyetçi
kullanımı, sadece dilbilgisi kurallarında değil, aynı
Onunla benim aramda ne vardı, bilmiyorum? Ben Ölüm oruçları sonunda gerçekleştirilen “hayata
zamanda kelimelerde, deyimlerde, atasözlerinde
güvenli bir hayat sürerken, o hayatını adadığı bir dönüş“ operasyonları sonrasında, onları ölü
farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır. Dildeki cinsiyetçi
dava yüzünden hapse düşmüştü, hayatını bir davaya sevicilikle suçlayan Alatlı’yı bu yüzden hiç
ideoloji üzerine yapılmış olan araştırmalarda aynı
adayanlara, aynı düşüncede olmasam da hep saygı bağışlamadım. Ölmenin dışında hiçbir yol
dil ailesine mensup dillerin tıpkı diğer açılardan
duydum, haklarında konuşurken dikkatli olmaya bırakılmamış insanlara, sadece bir örgütün
olduğu gibi cinsiyetçilik açısından da benzerlikler
çalıştım çünkü bizim konuştuğumuz yerden hep çok piyonu olarak bakılmasında, korkunç bir
taşıdığı saptanmıştır. Hint-Avrupa dil ailesine
uzaktaydılar, kendini başkaları için feda etmenin aşmışlık ve değmezlik duygusu dışında hiçbir
mensup olan bütün diller (birkaç örnek dışında,
gücüne sahiptiler, kendinden vazgeçmenin gücüne. şey görmedim. Kendi hayatında en ufak risk
İngilizce gibi) dilbilgisel açıdan, Ural-Altay dil ailesi
almamış olanların, onlar hakkında konuşma hakkı
ise, kelimeler, deyimler ve atasözleri açısından Yakıcı bir sınırda hayatlarını sınayanlar olmadığını düşünüyorum. Bizim adımıza cesaret
cinsiyetçilik içermektedir. karşısında ahkam kesemeyeceğimi bilecek kadar gösterenlerin, kendilerini ateşe atanların karşısında
anlardım onları, genç ömürlerini verdikleri şeye utançla boğazımız düğümleneceği yerde, serinkanlı
Voloşinov, sözcüklerin tek başına yansız kimi zaman öfkelensem de onlara öfkelenmek bir biçimde “değmez” eleştirisi yapılmasını aklın
olduklarını, ona yüklenen anlam ile varlık aklıma bile gelmezdi hiçbir zaman. Korkak bir olmasa da vicdanın sustuğu yer olarak okuyorum.
kazandığını ve bu anlamın da içinde yer aldığı ikiyüzlülükle bezenmiş hayatların ortasından çıkıp, Buna karar verecek olan biz değiliz, hiç risk almamış
bağlama bağlı olduğunu ve bu bağlamın arkasında bizi utandırarak, canımızı yakarak, kollektif bir iyi olanlar, şiddete doğrudan maruz kalmayanlar,
da toplumsal sınıfların parçalanmışlığının olduğunu için savaşarak ve ölerek yaşayanlara söz söylemenin kalpsiz bir gerçekçiliğin ortasında yaşayıp hiç
söylemişti. Bireyler arasında “etkileşim” ile iletişimin en azından güvenli bir hayatı her şeyin üzerine bilmedikleri hayatları yargılayanlar, buna karar
koyanların hiç hakkı olmadığını düşündüm. veremezler.
2 Çük Kardeşliği; http://www.haberfabrikasi.org/s/archives/9662
Egemen İdeoloji, Dil ve Söylem Güler Zere ve Tüm Haksızlığa Uğrayanlar İçin
8 9
6. haber fabrikası haber fabrikası
Güler Zere ile benim aramda ne vardı bilmiyorum, Her şeyi aşmış, uzlaşmış halimize politik bir eda
onun ölümü karşısında sadece insanlığımdan vererek üstelik, ölümler hakkında konuşuyoruz. Ve
utanıyorum. Sanıyorum ki onu göre göre ölüme onları tıpkı astıktan sonra kurşunlayanlar ya da
götüren koşulların ben de bir parçasıyım, onu işkence edenler gibi bir kez daha öldürüyoruz.
ve başka tutukluları ölüm halinde içeride tutan Dağın Mırıltısı
düzene yeterince güçlü bir ses çıkarmadığım için, Güler Zere, ondan korkanlar tarafından öldürüldü;
Zere onları korkutacak güce sahipti, iyileşmesine bile E. Ali AYDIN
elimden bir şey gelmediğine kendimi inandırdığım
için, sadece ölümüne yandığım için. izin vermediklerine göre, vaktinde en temel insani
hakkını kullanmasına izin vermediklerine göre,
Onunla benim aramda ne vardı bilmiyorum, ölesiye korkuyorlardı ondan. Demek ki hepimizden
otuz yedi yaşındaydı, benden gençti ama kısa daha kuvvetliydi.
ömrünü benim gibi geçirmedi. İçerideydi, hastaydı
ve yaşamasına izin verilmedi. Onun hayatından Ne vardı, onunla benim aramda bilmiyorum.
korkanlar bizim hayatımızdan korkmuyorlar, Sadece bütün ölümleri aniden anlamsızlaştırdığını
demek ki onun yaşaması bizimkinden daha biliyorum ve en zayıf göründüğü noktada bile onun
önemliydi. hepimizden çok güçlü olduğunu biliyorum.
Gençken, daha gençken özgürlük duygusunu her
şeyin üstüne koyduğumu hatırlıyorum, şimdi öyle
düşünmüyorum, adalet duygusunun olmadığı yerde
özgürlüğün hiçbir anlamı olmadığını biliyorum. Bu
ülkede, hatta dünyada adalet duygumuz sürekli
incitiliyor ve bununla aldığımız nefes sürekli
zehirli. İnsanları içeri attıkları yetmiyor, en temel
insani haklarına el koyuyorlar; aralıksız, aralıksız Binlerce insanın ahı düştü soğuk zemine. zaman. Susulan, hakkında iki laf edilmeyen olaylar,
öldürüyorlar ve insanlara, astıktan sonra bir de Dünyanın seyri içinde ve bir ülke serüveninde söz konusu edilmesi halinde derin bir iç çekişle
kısa bir dönem olsa da, zulüm mecrasında geçiştirilen durumlar; düğümü çözüldüğünde
işkence eden ortaçağ papazlarına benziyorlar.
maharetini kanıtladı devlet sarkacımız… ezber edilenin göçeceği memleket meseleleridir.
Güler Zere’yi astıktan sonra bir de işkenceyle
Öyle ya, savunmasız insanların öldürüldüğü bir
Metin Göktepe adına aşinalığım, zulmü ülkede, bunun hesabı da sorulmuyorsa üstelik;
ölümünü ikizlediler. Bunu nasıl sindireceğiz, zihnimde bir yere yerleştirmeye çalıştığım daha büyük memleket meselesi yoktur. Memleket
kendimize nasıl insan diyeceğiz, bilmiyorum. dönemden. Metin’in öldürülen diğer meselesi dediğinin vasfı da rakı masasında meze
Onun sayesinde hasta tutuklulardan haberimiz gazetecilerden farkını da, çok sonra keşfettim olmak olunca…
olmuştu, hapisanelerde süren zulümler bileşkesine (konumuz o değil). Adının geçtiği ortamlarda,
bir iki gazete bizi tanık etmişti. Ve biz hala bu devlet adıyla kafiyeli nice küfürlerin savrulduğuna Yıllardır tekrar edilen, binlerce insanın hep bir
da; birkaç insanın başkaları adına utanacak kadar ağızdan susuşu aslında. Bunları yaşamış olmaktan,
bilgiyle yaşayabiliyoruz, hiçbir şey yapmadan,
sevdiği ülkesine sustuğuna da tanıklık ettim. tüm bunların bir yerinden kendine değmiş
sadece üzülerek, birkaç sözle duruma ortak olarak, İnsanların zulme bu kadar teşne olmasına hayret olmasından öfke duyan insanların mırıltısı…
vicdanımızı susturarak. etmeyi bıraktım. Sonra sonra, alışmaya başladığım
suskunluklar oldu, çokça. Elleriyle insanın içini Sus Göçü
Onunla benim aramda ne vardı, gerçekten yoklayan ölülerin hatıralarıyla halvet oldum.
bilmiyorum ama tanık olduklarımız yüzümüze Şimdilerde tutulan günlükler okundukça,
Tutanağa geçirilen adının yanında birçok bahane
yapıştı diye aynadan korkuyorum. Biz rahat uykulara zulmün kendisiyle bile temizlenemeyen lekesi
sıralanan genç cesetlerimiz oldu. Komünist, Kürt,
gizlenir olmaktan çıktıkça; insanlar sadece
soyunurken üstelik bizim adımıza acı çekenleri Türk ya da sadece aşık, birçok insanın ölümüyle
yaşadıklarıyla değil, tanık olduklarıyla da kurmaya
düşünüyorum ve bu kadar zulme susmanın doldurduğu günler sıradanlaştı.
başladıkça hayatın saatini, sesleri de o derece
zalimle işbirliği olduğunu düşünüyorum. Her duyulur oluyor. En son Hrant Dink’i kaptırdığımız
Metin’in öldüğü tarihi de, ömrümün takvimiyle
şeyi aştık, kendini feda etmeyi edebiyatın konusu tuttum dimağımda. Öldüğü sıralar, ilk kez güzel zulmün sesini bastırmaya yetecek kadar olmasa
yaptık, kendini ateşe atanları siyaseten yargıladık bir kızın elini tuttum; kötü şiirler yazdım. O da, henüz… İnsanlar konuşmaya ve dinlemeye
ama ölen Güler Zere’ler, biz değiliz. Onun öldükten yaklaşık 5 sene sonra dedem öldü. O 5 başladı. Öyle, susuşlarımız biraz da ondandı.
yaşadıkları bizim sokaklarımızdan bile geçmiyor, senede, Kürt ellerinde belki de Metin’in binlerce Hayır, dinleyen olmayınca da konuşmanın bir
oturduğumuz kafelere uğramıyor onların hayatı, çağdaşının öldüğünü de, sonradan öğrendim. yararı vardır elbette. Sürekli tekrarladığımız için,
hatırlamakta zorlanmayacağız kim bilir?!
biz sadece konuşuyoruz bize radikal başka hayatlar
Dağın Mırıltısı
hakkında.
İnsanları tanımlayan söyledikleri değildir çoğu
Güler Zere ve Tüm Haksızlığa Uğrayanlar İçin Dağın Mırıltısı
10 11
7. haber fabrikası haber fabrikası
buldun. Haritan vardı, bozdun. Korku kokuyor,
umursamadın. Uyandın sabahlar yaptın, Ekmekleri
küfle yedin, suları bulanık içtin, taşlara uzandın…
İrade diye anacağız bunu. İrade! Kendinden
Şafak Yargılanamaz Baba başlayarak dağıttığın köle pazarlarını aklında tut.
İrade göstermek; Milyonlarca ses boğarken
özgürlüğün çıtırtısını, ezbersizce bağırmaktır.
Evren Barış YAVUZ Silahları, holdingleri, haramileri, gölgesiyle dahi
ürküye sevk eden bir rehberin gözetici harfleriyle
gitmek çekip… Çekip kendini zincirden gitmek!
Gitmek kendinin de uzağına gitmek. Taşların,
suların ve duaların hükmünde iman etmek kederle
anlattığın bir tarihe…
İşte babamın teni öyle inceciktir ben bunları
yazarken. Mayıs’ın kan günlerinden birinde onu
toprağa verdik. Saçların taradık, binlerce kardeşi
gibi sessizlik içinde gömdük onu etimize.
Sızılar dururum kaç yıl oldu. İniler dururum
bin yıl oldu. Kaç ölüm gördüm, kaç dirimle midem
bulandı.
Babamdır. ‘bir sarışın kelime’ olup dağılmış bir
orduyu toplamak için heves etmiştir.
Onu bize ölmeye bıraktılar.
Biz ölümle erken tanıştık ben el kadardım. El
kadarım, hala babamın elleri kadar… Alnımı
sıvazlayan elleri kadarım. ‘Haydi, yüzünü yıka’
Nabzını sıkı tut. O senin zamanı ölçtüğün şeydir. Oysa her şey kötü gitmiştir. Ekmek küflenmiştir. derken omzumdan tutan elleri kadarım. ‘Bu defa iyi
Sökülmüştür en sevdiği gömleği. Rüzgârı üzerine gidecek’ derken göğsümde kalmış kırıntıyı toplayan
Tenini sıkı tut. O senin ülkendir. alınmıştır. Pencereden bir kumru ona uzun bakmıştır. elleri kadarım.
Öyle uzun bakmıştır ki hıçkıra hıçkıra ağlamıştır.
Çorba kokularını sıkı tut. O senin kentlerden Sıkı tutuyorum her bir harfi bu hayat denen
aldığın yaşama bilgisidir. Yani kötü gitmiştir her şey. Mektupların üzeri öğretmenin bize bıraktığı. Sıkıca tutuyorum,
çizilmiştir, telefonları açmamıştır soluk soluğa ölmüyorum, ölmesine izin vermiyorum
“Ölenlerimizin öcünü alacağız” kırk yıl önceden
aradıklarımız, rehine bir eşya bırakmışsındır. kardeşlerimin. Ölünce birimiz deliriyorum koşup
bir Bolşevik baskı afişte yazıyor. Kırk yıllık acı,
Sahafta kitaplarını satmışsındır üç paraya, üzerine mezarlara bakıyorum, inanmamak için! ‘Yok hayır
ceketlerin ceplerinde öldürülmüş çocuk fotoğrafları.
tarih attığın kitapları… Kitapların kokusu burnunu ölmedi’ demek için!
On yedi yaşımız olsun. Olsun bir teşhir yakmaktadır. Daha söyletme işte! İyi gitmemiştir.
Kalbin ağırdır, kanın bulanık, etin ağrılıdır. Sıkıca tutuyorum hayatın saçlarından.
masasında okunaksız el yazıları, kötü matbaa işi
dergiler, patikler, kuş resimleri, daktilolar, kitaplar… Şafak yargılanamaz! Sen bağırıyorsun bize 28
İşkenceden yeni gelmiştir birimiz. Alnını
Teşhir masasının arkasında esmer çocukları halkın… yıldır…
öperiz, alın yazısına dudak izleri bırakırız. Birimiz
Esmer, dağınık saç, kırık lisan, ceplerinde azıcık para.
çay getirir, birimiz mendil çıkartır, birimiz ant içer!
Halkın uzun ayazından esmerleşmiş çocukların Şafak yargılanamaz… Kuşlar, kadınlar,
Yürürken gözlerimiz büyür. Kumruların gözleri
dağıttığı masanın teşhirinden kalkan yumruklar. devrimciler, çocuklar, çiçekler, sessiz harfler, somun
büyür!
Telsizler telaşlı, polisMuh(a)biri medyası telaşlı, ekmekler, kitaplar, bir dostuna sıkıca sarılanlar, aşık
camlar telaşlı, çay bardakları ise sakin. Masa dağıldı. Bir ömrüm var. Bir ömrüm boyunca kırdığım olanlar, sürgüne gidenler, bardakta karanfiller…
Yüzde eşkâl dağıldı. Saçlar dağıldı. erik dalları, ömrüm boyunca öptüğüm dağ perileri, Yargılanmaz!
ömrümden uzun yollar, valizler, ajandalar… Bir
İrade. Elleri cebinde sokaklarda yürüyen, Hayat bize bir yanıt verecektir!
ömrüm var bir yerlerde çınlayıp duran sesler
dostlarının kapılarını tek tek çalan, ayazda kazaklar
arasında, kalabalık bir isyanın içinde dinlenir.
ören, yazda soğuk sulardan söz eden, zindandaki
sevgilisinin fotoğrafını kalbine sıkıca bastıran… Oysa kötü gitmişti. Kalbini yokladın,
İrade.
Şafak Yargılanamaz Baba Şafak Yargılanamaz Baba
12 13
8. haber fabrikası haber fabrikası
sanırım eylem olmuş. Benim boynumda puşi vardı. yanan çocuk benim arkadaşımın çocuğuydu. Ben bu
Ben otobüs durağına giderken önümde bir araba şahıslarla yüzyüze geldim. Bu yüzden tanıyorum.”
durdu. Arabada 1 veya 2 kişi vardı. Dur dediler. Polis
olduklarını söylediklerini hatırlamıyorum. Kanalın Gereği düşünülür: “Sanık Cihan Kırmızıgül’ün
“Mapushanelere Güneş Doğmuyor” içine yatırdılar. […] Ben kesinlikle kaçmadım. Beni
kovalayıp yakalamadılar. Ben onların söylediklerini
üzerine atılı suçun yaptırımı olan sevk maddelerinin
alt ve üst sınırlarına, suç ve tutuklama tarihine nazaran
yahut Kafka Sabahları yerine getirdim. Elinde silah vardı. Beni yere yatırdı
ve ellerimi kelepçelediler. Kafama silah dipçiğiyle
kaçma şüphesi devam ettiğinden atılı suçun CMK.
100/3 maddesinde yazılı suçlardan olması, kuvvetli
Zeynep ARIKANLI vurdular.” suç şüphesini gösteren olgu kriterinin mevcut
dosyada devam etmesi, delilleri karartma ihtimalinin
Anlaşılmıştır! bulunması bu nedenle korunma tedbirlerinin de
uygulanması yeterli olmayacağından tutuklama
“Gizli tanığın” ifadelerinin ve “hukukî delillerin” sebepleri kalkmadığından TUTUKLULUK
Joseph K.,1 bilmediği bir suçun zanlısı olarak sonradan Aslen Adıyaman Merkez nüfusuna kayırlı,
de harmanlamasıyla “hüküm” verilir: “Şüpheli HALİNİN DEVAMINA…”
yargılandığı davada kendisini “ben masumum Abulvahap-Asiye oğlu, Adıyaman 1988 doğumlu
Cihan Kırmızıgül’ün […] PKK terör örgütü adına
hâkim bey” sözleriyle savunduğunda hâkim sorar: […] Cihan Kırmızıgül’ün yakalandığı; Suçun önce tanımlandığı, sonra isnat edildiği,
eylem yapmak amacıyla Molotof kokteyli saldırıda
“Peki, hangi suçtan masumsunuz?” suçlanacak kişinin bulunduğu bu 2010/2011 model
Şüphelinin polis tarafından takibi sırasında dur bulunduğu, yüzünü puşi ile kapattığı, örgüt üyesi
Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği ihtarına ve uyarı amaçlı havaya ateş açılmasına olarak tanınmamaya çalıştığı, molotof kokteyli Dava’nın son duruşması ise 27 Mayıs 2011 tarihinde
öğrencisi Cihan Kırmızıgül de, baştan aşağı bir uymayıp kaçtığı, su hendeğine düşmesi üzerine atılması sonucu markette yangın çıkarıp zarar yapılır. Suçlamaların, tutarsızlıkların cirit attığı,
Ceza Sömürgesi’ne, koca bir Duruşma2 salonuna polisin atılarak yakaladığı, bu esnada dinenip polisin oluştuğu, şüphelilerin PKK terör örgütü adına eylem hukukun demeyeyim de adaletin tamamen dışlandığı
dönüşmüş olan memlekette, çoktan verilmiş bir silahını almaya çalıştığı, üst aramasında bir adet […] yaparak, şiddet içeren faaliyetlerini benimseyip terör duruşmanın kendisi de tutanağı da aceleyle, şıpın
hükmün mahkûmu, Hüseyin Edemir’lerden, cep telefonu ve içerisinde vodafone hatlı sim kart, bir örgütünün organik yapısı içinde yer aldığı; işi kotarılır. “11 Ağır Ceza Mahkemesineden
İnan Süver’lerden, TMK mağduru çocuklardan adet üzerinde DİESEL ibareleri olan kordonlu kol istenilen dosyanın gelmesinin beklenmesi mütalaa
[…] olunur” diyen iddia makamı, ağzından çıkan
geçilmeyen ülkemizin yeni Joseph K.’sı. Hangi suçtan saati, bir adet cüzdan, bir adet puşi ele geçirildiği;
masum olduğunu anlatmaya çalışan Cihan’ın yaşamı, hukuksuzluğun bir de yazım hatalarıyla kusturacak
Şüphelinin eyleminin değerlendirilmesinde […]
bir buçuk yıldır Tekirdağ 2 No’lu F tipi cezaevinde Şüphelinin üst aramasından elde edilen puşi kıvama getirildiğinden habersiz, Cihan’ın tutukluluk
soruşturmamıza konu olan olayda şüphelinin şiddet
itinayla karartılıyor devletimiz tarafından. 20 Şubat tabir edilen bez parçasının yapılan incelemesinde; durumuna ilişkin soruya da şu yanıtı verir: “Suç
içeren eylemleri nedeniyle PKK terör örgütüne üye
2010’da göz altına alınıp tutuklanan Kırmızıgül’ün, PKK-KONGRA-GEL terör örgütüne müzahir kitle vasfı ve delil durumuna nazaran tutukluluk halinin
olduğu anlaşılmakla…”
son duruşmada delili olmayan suçlardan dolayı tarafından gerçekleştirilen Molotof kokteylli korsan devamı talep olunur.”
dört ay daha hapiste kalmasına karar verildi. Zira gösteri, araç kundaklama vb. eylemlerde şüphelilerin Anlaşılmıştır! 24 Şubat 2010 tarihli bu
tanınmamak için yüzlerini kapatmakta kullandıkları Gereği düşünülür: Bir önceki duruşma tutanağının
memlekette, masum olduğu kanıtlanana kadar iddianamenin ardından, Cihan Kırmızıgül önce
puşi olduğu […] anlaşılmıştır.” son satırları, TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMI
herkes suçludur. Af buyurun, herkes değil tabii: Bayrampaşa Cezaevi’ne, sonra da kimsenin
diye büyük harflerle bağırmaktan da imtina
zalimin hukukunun geçtiği yerde, mezalim suç haberi olmadan apar topar Tekirdağ 2 No’lu F tipi
Anlaşılmıştır! edilmeden, kopyalanıp yapıştırılır. Değişen sadece
değil; mezalimin mağdurları “suçlu.” Şimdi bir Cezaevi’ne gönderilir. Mahkeme için devletimiz
tarihtir: 14 Eylül 2011.
buçuk yıl öncesine, Kırmızıgül’ün yaşam hikâyesinin Kırmızıgül’e isnat edilen suçların tek kanıtı, “puşi aceleci davranmaz, ilk duruşma 29 Temmuz
zaliminkiyle kesiştiği noktaya gidelim. tabir edilen bezin incelenmesi” sonucu elde edilen 2010 tarihinde yapılır. Savcının Cihan Kırmızıgül Başka bir deyişle, “Cihan’ın yokluğuna giderek
bulgular. Bu bulgulara ve iddianamenin diline beraatini talep ettiği dava hâkim tarafından alışılan, durumunun adeta kanıksandığı” on beş aya,
“Puşi, Ayağa Kalk!”3 24 Kasım’a ertelenir. Cihan’ı hendeğe yatırıp bir dört ay daha eklenir. Hapishane dj’lerinin hem
bakarak, puşinin suçunu itiraf etmiş olduğunu
düşünebilir insan. Öyle de olmalı, zira bir buçuk döven polisin ifadesini tekrarladığı bu duruşma, Cihan, hem de ziyaretçileri için “Mahpushanelere
“Şüpheli Cihan Kırmızıgül’ün PKK terör örgütü
yıldır içerde tutulan Cihan Kırmızıgül’ün “suçunun” Cihan’ın kendisini tartaklayan polis karşısında Güneş Doğmuyor” türküsünü uygun görüp alay
adına eylem yapmak amacıyla 20.02.2010 günü
yegâne kanıtı söz konusu puşi. donakalmasının sessizliğinde geçer. Bu sessizliğin edebilecekleri bir dört ay daha…
saat 21:45 sıralarında Kağıthane ilçesi Etibank
muhakemesi “ikrardan gelen sükut” olacak ki,
Caddesi üzerinde toplanan grup içerisinde yer Memleket sabahları, Gregor Samsa’nın, “tedirgin
Anlaşılmıştır! tutukluluk halinin devamına karar verilir. Dava,
aldığı, toplananların yüzlerini puşi ile kapattıkları, düşlerinden uyandığında kendisini devcileyin bir
savcının talep ettiği üzere “gizli tanığın” dinlenmesi
ellerinde Molotof kokteylleri olduğu halde kürtçe Cihan Kırmızıgül ise, olay günü, Kağıthane’de böcek,” Joseph K’nın ise sebebini bilmediği bir suçtan
için 4 Mart 2011’e ertelenir. Bu arada, davada görevli
slogan attıkları, Etibank Cad. No: 52’de bulunan oturan İlhan Çetin adlı arkadaşının evine gitmiştir. tutuklu bulduğu sabahlara benziyor. Memleket
savcı ve hâkim değiştirilir. 24 Şubat 2010 tarihinde
Bim Marketin camlarına doğru 2-3 molotof kokteyli Her ne hikmetse, görülen dört duruşmada Çetin’in koskoca bir mahpushane. “Yargının suçtan önce
savcılıkta verdiği ifadede, eylemleri yönlendiren
attıkları, daha sonra kaldırım üzerine ve yola Molotof tanıklığına başvurulmaz. Poliste “susma hakkı”nı geldiği, insanın erişilemez bir hükmün içinde zaten
ve molotof kokteylerini (ifade tutanağında
kokteylinin atıldığı ve gösteri yapanların üçerlî ve kullanan Kırmızıgül savcılıkta şöyle ifade verir: çoktan hapis olduğu bir dünyanın; (…) cezasını
“meşale” sözcüğü geçmektedir) atan iki kişiyi
dörderli gruplar halinde Beyoğlu ve Kağıthane’ye “Cumartesi gecesi arkadaşımın evinden çıkıp kendi arayan suçun değil, suçunu arayan cezanın; kafesini
görse tanıyacağını, “ben devletimi seviyorum, bu
doğru kaçmaya başladıkları, Bim Market ve Etibank evime gidiyordum. Saati tam olarak hatırlamıyorum. arayan kuşun değil, kuşun arayan kafesin”4 dünyası.
şahısları yakalayın” sözleriyle süsleyen gizli tanık, 4
caddesine Molotof kokteyli atan 170 cm boylarında, 8-8:30 gibi arkadaşımın evinden çıkmıştım. Orada Mart 2011’deki duruşmada, gördüğü kişinin Cihan Böylesi bir dünyaya, böylesi bir mahpushaneye
yüzü puşi ile kapalı, kahverengi kapüşonlu kazak,
1 Franz Kafka, Dava. Kırmızıgül olmadığını söyler: “Benim ifademde doğacak güneş de yok.
yanlardan cepli siyah kanvas pantolon olan ve 2 Dava adlı kitabın Türkçe’leştirilmiş diğer adı. belirttiğim kişi bana gösterilen kişi değildir. Ben olay
kahve renkli botlu canlı takip neticesi isminin 3 Yazının bundan sonraki kısmında yer verilen iddianame ve dava tutanakları
olduğu gibi yazıya geçirilmiş olup, yazım hataları aynen korunmuştur. yerine çok yakındım. Hatta orada [Bim market] saçı 4 Nurdan Gürbilek, Benden Önce Bir Başkası
“Mapushanelere Güneş Doğmuyor” yahut Kafka Sabahları “Mapushanelere Güneş Doğmuyor” yahut Kafka Sabahları
14 15
9. haber fabrikası haber fabrikası
Tam Zamanı Üzgünüm Kardeşim
Mahir BOZTEPE
Yanlış zamanda doğdun. Yanlış zamanda üstelik, 20 yıldır yaşadığı kenti sevemeyen baban dedi
her Türk gibi asker doğdun… ki: “Ah be, şu cadde üstündeki dükkanı alaydık
zamanında, şimdi yolumuzu bulmuştuk”
Taşradan gelen baban dedi: “Ulan o arsayı alaydık
zamanında, şimdi kraldık. Bizle birlikte gelenlerin 20 yıldır, babana rağmen mahallesini seven
hanları apartmanları var…” annen, “Zamanında anamı dinleyeydim bu adama
varmazdım” dedi.
Haklıydı.
Mahalle mekteplerinin tümünde talebelik ettin…
Yapımında inisiyatif kullanamayan annen, Az gittin uz gittin, düz liseden düz çıktın.
“Zamanında biraz akıllı olaydım, seni
doğurmazdım” dedi. Üniversite sınavları gelip çattığında, sistem
değişti… Zamanı mıydı? Devletin sistemi hiç
Haklıydı. değişmezken, sınav sistemi niye bu kadar sık
değişiyordu?
Mahalle takımının en aykırı topçusuydun.
Galatasaray’dan istediler, seçmelere gittin. Kendini Varıp “üniversite kapısı“na, niyaz edemeden
gösterecektin, önündeki 20 yıl, bütün çocukların yapısına, sessizce döndün sokağına.
sırtında adın yazacaktı. Pişik olmanın da zamanı
mıydı? Koşamadın, seçil(e)medin, “camia” buna Önce biraz tornacılık ettin kir pas içinde, sonra
takılmadı ama bütün mahalle seni ayıpladı. marangozda cila yuttun bir süre… Top oynarken,
cama dizilen kızların hiçbiri yoktu artık.
Haklıydılar.
“Mapushanelere Güneş Doğmuyor” yahut Kafka Sabahları Tam Zamanı Üzgünüm Kardeşim
16 17
10. haber fabrikası haber fabrikası
Baban dedi:“Zamanında serserilik etmeyeydin, düğüne gidecek. Hatta en yakın arkadaşın, ucuz bir
şimdiye en azından kiradan kurtarmıştık.“ limonataya satacak seni, çeyrek altın takacak senin
giyemediğin damatlığa.
Annen tünediği sofradan kaldırmadan başını,
“Şimdi zamanı mı bey“ dedi. Sonra… Nemfomanik Erkeklikle Hesaplaşma
Biraz işsiz dolandın etrafta. Bir süre “cigara“ya Spiker diyecek: “Türkiye şehidine ağladı“ Feray MACİT
takıldın, 94 model “tesko şahin“le turladın
mahallenin birbirine benzeyen sokaklarını. Annen diyecek: “Fidan boylu evladıma kıydılar“
Bitirimliğe doğru yol aldığını gören eş dostun Baban diyecek: “Vatan Sağolsun!”
zorlamasıyla, semtin atölyeden bozma fabrikasında
Arkadaşların diyecek: “En büyük asker bizim
şoförlük işi bulundu. Hem temiz işti, hem altında
asker!”
araba olacaktı. Daha ne! “İş görüşmesi“ne gittiğinde,
askerliğini sordular. Tecilli desen de “olmaz öyle Herkes ”haklı” olacak, sen ölü!
koçum“ dediler. “Zamanında askerliğini yapsan,
şimdi mis gibi işin vardı aslanım“ dediler. Çıktın Eğer sen, bir kere bile olsa “tam zamanı“ demez
gittin. de, bu düzeni reddetmezsen.
Vatani görev diye sırtını sıvazlayanlara inandın. Üzgünüm kardeşim, bütün bunlar olacak!
Gönülsüzce şubeye yürürken, askerliğin binbeşyüz
aya çıkarıldığını falan öğrendin. (Zaman yine
oyununu oynamıştı işte!)
Şimdi…
Birliğine teslim olduğunda, sırayı bozduğun
için küfür işiteceksin. Kötü yemekler yiyecek,
kötü kokular içinde kıvranacaksın.“Yemin töreni“
geldiğinde uygun adım yürüyemediğin için dayak
yiyeceksin. (Bak bunun zamanla ilgisi yok)
Tribünde, ilk kez seninle gurur duyan baban:
“Zamanında askeri okula vereydik şu oğlanı,
tertemiz maaşı vardı“ diyecek. Toplum olarak erkeklerin; kadınların doğaları, altına almaya çalıştıklarını görüyoruz. Bunlardan
giydikleri ya da giymedikleri, cinselliği yaşayış en yakın tarihlisi yeni bir tasarı olan hadım yasası:
Annen, gözleri yaşlı, “Zamanında bitirse de biçimi, mekansal ayrışmaları ile mekanına göre Cinsel saldırı suçu ile çocuklara ve reşit olmayana
dönse“ diyecek. giyinme adabı, ahlakı, iktidardaki düzensizlikleriyle tecavüzden yargılananların “hadım edilmesi”ni
ilgili gerçekleştirdiği bir dizi düzenlemeler ve öngören bir tasarı. Bu tasarıyı TBMM’ye sunan ise,
Dilini anlamadığın kuşlara kin tutmadığın müdahaleler, sadece geleneksel bir cinsel ötekiliği erkeklik söylemiyle kadın dilinin harmanlanmış hali
halde dilini konuşmasına “müsade“ edilmeyen ifşa etmiyor; aynı zamanda kadın bedenine dair olarak Alev Dedegil’in cümlesiyse geldi: “Bu bir
kardeşinden neden bu kadar nefret ettiğini sürekli yenilenen tamamlanma süreçlerine de işaret hadım veya ceza değildir, tedavidir” .
sorgulamayacaksın bile. Teçhizatı kuşanıp, bereni ediyor.
taktığında, “zamanı geldi, öldür“ diyecek komutan. Bu tasarı cinsel saldırı suçlularını ve
Bu, toplumsal hayatın içinde erkekliğin, erkek tecavüzcüleri bir hasta olarak görüp cinsel
Ama senin için yine yanlış zaman olacak. Tetiğe olma halinin sürekli yeniden düzenlenen ve suçunu görmezden gelme durumudur.
basamadan, yığılacaksın olduğun yere. genişleyen kişisel hayat alanlarıyla ve kimlikleriyle “İyileştirme programı” olarak bireyi bir anlamda
ve hatta cinsiyetleriyle de hesaplaşamadıklarını hormonel dengesizliklerin kurbanı olarak gösterip
İşte bütün kötülükler, senin zamanında olacak.
gösteriyor. rehabilite etmedir bu, açıkça işlenen cinsel suçu
Hepsi sana denk gelecek…
meşrulaştırmadır. Bunun “tedavi yöntemi” mi yoksa
Erkeklik ve kadınlık pratiklerine her gün yenileri tacizleri ve tecavüzleri cinsel suçlu olarak görmeyip
Yanlış zamanda doğdun, doğru zamanda
eklenirken özellikle kadın bedeni; üzerinde hala “hasta” olarak pişirip önümüze sunma gerçeği mi
öleceksin! “Onlar“ ölmeni istediği zamanda…
konuşulması, düzenlenmesi ve denetlenmesi olduğunu başka bir taciz davasının suçlusu olan
Hiçbir kadının rüyasına giremeyeceksin annenden gereken bir şeymiş gibi hala karşımızda. Bunun Hüseyin Üzmez’i ve sağlık raporlarıyla aklanma
başka. Sevgilin, unutacak seni, bir daha adını bile varlığını devam ettirebilmesi, erkeklik söylemlerinin çabalarından da biliyoruz.
anmayacak, evlenecek, çocukları olacak. kendini daha çok var edebilmesi için destek olarak
bir dolu yapay gerçekliklerle beraber ama en çok Bu teklifin hadım etmek şeklinde ortaya çıkmasına
Mahalle, onu bir süre ayıplayacak. Ama herkes da yine kadın dilini kullanarak bedenleri zapturapt karşı gelinse de bu tasarı bir hadım etme ya da
Tam Zamanı Üzgünüm Kardeşim Nemfomanik Erkeklikle Hesaplaşma
18 19
11. haber fabrikası haber fabrikası
cezai bir yaptırımın da ötesinde hatta tedavinin de cinsiyetin merkezine oturttuğu erkekleri ne
ötesinde; tacizciye, tecavüzcüye ve sonra yeniden – kadar aşağıladığının da farkında olmamasıdır ve
hala işleyen yasada olduğu gibi- tecavüze ve tacize daha da vahimi bu meseleye erkeklerin de sessiz
uğrayan insanların beden haklarını da ihlaldir. kalmasıdır… Bu sadece kadınların bir mücadelesi
İnsanların, insan haklarını gasp ederek, bedensel
değildir. Eğer öyleyse erkeğin cinsellik arzusu
sürekli katlanarak artan ve hiçbir zaman tükenmeyen
12-28-19 ya da Egemenin Haklı ama
bütünlüklerini kesintiye uğratarak, cinsel şiddet
uygulayarak; yeni bir “cinsel suç” işlenmekte ki bu
arzularının ışığında doğuştan tedavi mi edilmeli
yani? Erkeklerin cinsiyetlerinden ötürü bu kadar
Her Nedense Buruk Sevincinin Şifresi
sefer suçluya aynı dil üzerinden ancak bu kez de aşağılandığı bir meselede hala sessiz kalmaları Barış YILDIRIM
devlet yasasıyla taciz ve tecavüz edilmektedir. Ki oldukça şaşırtıcı mı değil mi gerçekten?
bu da cinsel bir terapi yöntemi değil insan hakları
ihlalidir. Bireyin “bedensel bütünlüğünü bozmak” Ve yazının en başına tekrar dönersek yoksa bu
-hangi merciler yaparsa yapsın -kişi hangi suçu durum, erkeklerin hala “erkeklik”le ve “toplumsal
işlemiş olursa olsun- insan hakları ihlalidir ve suçtur. cinsiyet”le hesaplaşamadıklarından mıdır?
İşte tam da burada cinselliğin -toplumsal
cinsiyetin, cinsel kimlik aidiyetinin ya da
aidiyetsizliğin, her türlü cinsel suçların, özünü
cinsellik olarak gördüğümüz her şeyin- aslında
sadece yargılanmadığı aynı zamanda yönetilip
denetlendiğini de bir kez daha gördük.
Bu tasarıdan sonra herkeste bir kusma hali
belirirken büyük büyük lokmalarla önümüze
getirilen yeni yemeklerden midem bulandı ki
onlardan biri de Selçuk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Prof.
Orhan Çeker’in “Tecavüz sorunun odağında kim
var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür
çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik
ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değildir”
sözleri oldu. “Dekolteli erkeklik”in yani erkeklik
yapılanmasında bir erk mercisi olmadan toplumsal
cinsiyetiyle varolabilen bir alternatif erkekliğin
mümkün olduğuna inanırken, dekolteli kadınları
tahrik edici bulup hatta tacizciler ve tecavüzcülerle 12 Eylül 1980 generallerinin rüyalarında görseler villalarında huzurla ölümü bekleyebilirler. 28
suç ortağı olarak değerlendiren, suçları bölüştürüp inanmayacakları şeyi, 28 Şubat 1997 başardı. Şubat ve 19 Aralık’ın topluma saldığı dehşet ve
pay eden, kadın bedenini bir cinsel nesne olarak Toplumun aydın kesimlerini ve –onların kanaat yanılsama, onların yapamadığını yaptı ve ordu ve
gören Orhan Çeker’i neredeyse unutmak üzereyiz? önderlikleri aracılığıyla da– genelini görünüşte ve hükümetlerin bölünmez bütünlüğünden oluşan
kısa vadede karşıt, özünde ve uzun vadede paralel devletin muhaliflerini ordu ve hükümet taraftarları
Orhan Çeker; tahrik etmemek ve tacize, tecavüze
uğramamak için kadınların mekanına göre giyinme iki safta topladı: Ulusalcılık ve liberalizm. kabına dökmeyi başardı.
ahlakından bahsederken aslında erkekleri de bir
“Kansız darbe” 28 Şubat’ın kanı 19 Aralık Ters köşeye yatan “solcu”lar
beden karşısında tahrik olmanın aslında bir erkek
olmanın ön koşulu olduğunu hatta bunun doğal 2000’de döküldü. Daha doğru bir ifadeyle, zaten
on yıllardır devrimcileri ve halkı boğmakta olan o Bu süreç elbette baştan sona sola dairdir. Egemen
bir şey olduğunu da çaktırmadan söyler. Oysa
“kan denizi,” meşum MGK toplantısından sonra, kendisi için asıl tehlikenin nereden geldiğini iyi
burada erkekleri “nemfomanik” olarak görür ki o
da hiç bitmeyen bir çiftleşme arzudur. Sırf buradan doruğunu 19 Aralık’ta bulacak bir fırtınaya tutuldu. bilir ve önlemini ona karşı alır. Hep sola vurur, sağı
bakıldığında bile hadım yasasının hemen akabinde Egemen birkaç kurşununu sözde asıl hedefi olan gösterirken bile. Bu arada da solda duranların en
neden böylesi açıklamalar yaptığı oldukça bilinen zayıflarını sağa yatırmayı başarır.
İslamcılara gönderdiyse de şöyle bir gazete taraması
bir yüzüdür: Çünkü erkekliği nemfomanik bir
bile ölen, işkencelerden geçirilen ve dünyanın en Son on yılda, bu ‘ters köşeye yatırma’ yahut
semptom gibi düşünürsek cinsel suç işlemiş olan
erkekler hemen tedavi edilmeli hatta böylesi bir büyük hapishane direnişiyle yüzer yüzer ölüme ve ‘transformasyon’1 işleminde tuhaf bir şey oldu. Sol,
suça teşvik edenler; ki bunlar dekolteli kadınlardır: sakatlığa koşanların sosyalist devrimciler olduğunu devrimci bir tutum olarak giderek sahanın dışına
hemen cezalandırılmalı! gösterecektir. itilmeye çalışıla dursun, onun yerini almak için
Aslında vahim olan, Orhan Çeker’in toplumsal Bugün artık 12 Eylül katilleri, sahildeki ısınma hareketlerine başlayan yedeklerin formasında
Nemfomanik Erkeklikle Hesaplaşma Egemenin Haklı ama Her Nedense Buruk Sevincinin
20 21