SlideShare a Scribd company logo
1 of 24
Download to read offline
1. Tesettürün Niteliği ve Dayandığı Deliller

1) Tesettürün niteliği:
 Tesettür, arapça "setere" kökünden "tefe'ul" vezninde bir mastar olup, sözlükte; örtünmek,
gizlenmek, bir şeyin içinde veya arkasında saklanmak anlamlarına gelir. Bir fıkıh terimi
olarak tesettür, erkek veya kadının şer'an örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir. Bir
kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine "avret yeri" denir.
Gerektiğinde evlenmeleri caiz olan, karşı cinslerin biri diğerinin yanında olunca avret
yerlerini örtmesi gerektiğinde görüş birliği vardır. Sağlam görüşe göre, bir kimse tek başına
olduğu zaman da örtünmelidir. Buna göre; bir kimsenin temiz elbisesi bulunduğu halde,
kimsenin olmadığı yalnız başına bir odada çıplak olarak kılacağı namaz sahih olmaz. (İbn
Âbidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır (t.y.), I, 375)
 Yıkanma, tuvalet ihtiyacı ve taharetlenme gibi ihtiyaçlar dışında, bir yerde de bulunulsa,
mü'minin namaz içinde veya namaz dışında avret yerlerini örtmesi farzdır. Bunun delili
Kur'an, Sünnet ve sahabe uygulamasıdır.
 2) Tesettürün dayandığı deliller
 a) Kur'an-ı Kerim'den deliller:
 İnsanın örtünme ihtiyacının ilk insan Adem ve Havva ile başladığı, çıplaklığın çirkin bir
şey olduğu ayette şöyle belirtilir: "Ey Ademoğulları! Şeytan ana ve babanızı kötü yerlerini
kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa, sizi de
aldatmasın.'' (el-A'râf, 7/27)

"Ey Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir de giyip süsleneceğiniz bir
giysi indirdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır." (el-A'râf, 7/26)

 Hayvan yünlerinden giysi için yararlanmanın gereğine şöyle işaret edilir: "Davarları da o
yaratmıştır ki, bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve nice nice yararlar vardır."
(en-Nahl, 16/5)
 Örtünmenin gayesi başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı meşru olmayan cinsel
isteklerden sakınmaktır. İnsandaki edep ve haya duygusu örtünmeyi gerektirir. Ancak
mü'min erkek ve kadınların örtünmede asıl gayesi Yüce Allah'ın rızasını kazanmak
olmalıdır. Çünkü Allahü Teala'nın emir ve yasaklarına uymak bir ibadettir. Namaz ve oruç
gibi ibadetleri emreden Allah (c.c), ibadet içinde ve dışında örtünmenin şekil ve sınırlarını
da belirlemiştir.
 Cahiliye döneminde Arap toplumu Kabe'yi çıplak tavaf ederlerdi. Gündüz erkekler, gece
kadınlar gelir ve tavaflarını anadan doğma yaparlardı. Onlar; "içinde günah işlediğimiz
giysilerimizle tavaf yapamayız" diye bir gerekçe de gösterirlerdi.
 İşte daha Mekke döneminde İslam toplumunun tavaf sırasında ve namazda örtünmesi
gerektiğini bildiren şu ayet indi: "Ey Ademoğulları! Her mescide gelişte zinetinizi giyin."
(el-A'raf, 7/31.) Ayet, tavafı ve namaz için mescide gelmeyi kapsamına alır. Buradaki "zinet"
sözcüğü "elbise, giysi" olarak tefsir edilmiştir. Böylece namaz ve tavaf gibi ibadetlerde avret
yerlerinin örtülmesi farîzasını İslam getirmiş oldu. (bk. Ebu Bekr el-Cassas, Ahkamu'l-
Kur'an. tahk. M. es-Sadık Kamhavî Kahire (t.y.), IV, 205 vd.; Elmalılı, a.g.e. 2. baskı,
istanbul 1960, III, 2151, 2152.) Başka bir ayette; gizli yerlerini örtüp koruyan erkeklerle
kadınların Yüce Allah'ın affına ve büyük bir mükafata ulaşacakları belirtilir. (bk. el-Ahzab,
33/35.)
 Örtünmede karşı cinsin bakışlarından korunmak söz konusu olunca, İslam bakanla ilgili
olarak da bir sınırlama getirmiştir.
 Erkeklerin gözlerini sakınması, kadınların iffetini korumak içindir. Ayette şöyle buyurulur:
"Mü'min erkeklere söyle. Gözlerini zinadan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu,
kendileri için daha temizdir." (en-Nûr, 24/30.)
 Kadınların örtünmesi konusunda ise şöyle buyurulur: "Mü'min kadınlara da söyle:
Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan
kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar.
Zinet yerlerini kendi kocalarından, kocakarının babalarından, oğullarından, kocalarının
oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız
kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan
hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan
başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.
Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza
nail olursunuz." (( en-Nûr, 24/31.)
 Ayetteki "humur (baş örtüleri)" sözcüğünün tekili "hımar" olup, sözlü-te; kadının kendisi
ile başını örttüğü şey, demektir. Saîd b. Cübeyr (Ö. 95/713), baş örtüsünün kadının boyun
ve göğüs kısımlarını örtecek ve bunlardan hiçbir şey göstermeyecek nitelikte olması
gerektiğini söylemiştir. (bk. el-Kurtubî, a.g.e., XII, 153; İbn Kesir, Muhtasar Tefsir, thk. M.
Ali es-Sabünî, 7. baskı, Beyrut 1402/1981, II, 600, Elmalılı, a.g.e. İst. (t.y.), VI, 15.)
 Kadınların ev dışında veya yabancı erkeklerin yanına çıkarken normal ev içi giysilerinin
üstüne bir dış elbise daha giymeleri gerekir. Ayette şöyle buyurulur: "Ey Peygamber!
Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini
söyle. Bu, onların tanınıp kendilerine sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allah çok
yarlığayıcı ve çok esirgeyicidir." (el-Ahzâb, 33/59)
 Ahzab suresi ve dolayısı ile yukarıdaki ayet, Medine'de 5-7. hicret yılları arasında inmiştir.
Ayetteki "celabîb" sözcüğü "cilbab"'ın çoğulu olup sözlükte; geniş elbise, gömlek ve baş
örtüşü gibi anlamlara gelir. Kadını baştan aşağı örten çarşaf, ferace, manto gibi giysiler de
cilbab kapsamına girer, "Cilbab" bir fıkıh terimi olarak Elmalılı (Ö. 1358/1939) tarafından
şöyle tarif edilmiştir: "Kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysidir", "Kadını
tepeden tırnağa örten giysidir", "Kadınların örtündükleri her türlü elbise ve başka
şeylerdir." (Elmalılı,a.g.e.,VI,337.)
 Ünlü müfessir el-Kurtubî (Ö. 671/1273) cilbab ayetinin iniş sebebi ve cilbab terimi ile ilgili
olarak şöyle der: "Arap kadınlarında erkeklerden sakınmamak bir adet halinde idi. Onlar
cariyeler gibi yüzlerini de açık tutuyorlardı. Bu durum, erkeklerin onlara bakmalarına
neden oluyordu. Bu konuda çeşitli düşünceler de ortayaçıkmıştı. Bunun üzerine Yüce
Allah, elçisine; ihtiyaçları için evden dışarı çıkmak istediklerinde dış elbiselerini (cilbab)
üstlerine almalarını emretmesini bildirdi. Çünkü o dönemde henüz evlerde tuvalet
edinilmediği için, kadınlar tuva-et ihtiyacı için sahraya çıkıyorlardı. Böylece hür bir kadınla
cariyenin arası ayrılmış olacaktı. Çünkü hürler örtünmesi ile biliniyordu. Bununla bekar
veya genç erkeklerin sarkıntılık etmesinden de korunmuş oluyorlardı. Yukarıdaki ayet
inmezden önce, mü'min erkeklerin eşlerinden birisi, ihtiyacı için evden dışarı çıkınca, bazı
zayıf ahlaklı erkekler, cariye sanarak kendisine sarkıntılık edebiliyordu. Bu konuda Hz.
Peygamber'e çeşitli şikayetler ulaşınca cilbab ayeti inmiştir". el-Kurtubî cilbab için de
şunları söyler: "Cilbab; baş örtüsünden daha büyük olan bir giysidir. Abdullah b. Abbas (ö.
68/687) ve Abdullah b. Mes'ud'tan (ö. 32/652) cilbaba, "rida (bedenin üst kısmını örten
giysi yada örtü)" anlamı verdikleri nakledilmiştir. Kadının baş örtüsü veya peçe anlamına
geldiğini söyleyenler de olmuştur. Doğru olan şudur ki, cilbab; bedenin bütününü örten
giysidir. Ümmü Atıyye (r. anha)'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasülullah (s.a.s) bize
ramazan ve kurban bayramı namazlarında azatlı cariyeleri ve yetişkin kızlarımızı birlikte
götürmemizi emretti. Ancak ay hali olanlar mescide girmeyecek ve arka taraftan öğüt,
konuşma, hutbe ve duaları izleyecekler ve getirilecek tekbirlere katılabileceklerdi. Hz.
Peygamber'e sordum: Ey Allah'ın Rasülü! Bizden birimizin bu çocukları için dış elbisesi
(cilbab) bulunmazsa ne yapalım?". Hz. Peygamber; "Kardeşi onu kendi cilbabı (dış örtüsü)
ile örtsün" buyurdu. (bk. Buharî, Hyz, 23, Salat, 2, îdeyn, 20, Hacc, 81; Müslim îdeyn, 10-12;
Tirmizi, Cuma. 36;; ibn Mace, ikame, 165; ibn Hanbel, V, 84; en-Nevevî (ö. 676/1277);
hadisin doğru anlamının şöyle olması gerektiğini söyler: "kendisine gerekli olmayan başka
bir dış örtü ile onu örtsün." bk. Sahihu Müslim, Çağrı Yayınevi baskısı, İst. 1992, I, 606, alt
not;3; el-Kurtubî, a.g.e. XIV, 156.)
 Diğer yandan kadın yaşlanıp ay halinden kesilir ve cinsel yönden erkeklere istek duymaz
olursa, bunun için örtünmede bazı kolaylıklar getirilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Ay
halinden kesilmiş ve evlenme arzusu kalmamış olan yaşlı kadınların zinet yerlerini
göstermemek şartıyla dış örtülerini bırakmalarında kendileri için bir sakınca yoktur.
Bununla birlikte, yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır." (en-Nur, 24/60.)
 Örtünmenin ahiret hayatında da söz konusu olacağı, iman edip güzel amel işleyenlerin
ecri arasında şöyle belirlenir: "Onlar tahtlar üzerinde kurularak orada altın bileziklerle
benezenecekler, ince ve kalın saf ipekten yeşil elbiseler giyeceklerdir. Ne güzel sevap ve ne
güzel dayanak!" (el-Kehf, 18/31.) "Şüphesiz Allah, iman edip, güzel iş yapanları altından
ırmaklar akan cennetlere sokacak. Orada bunlar altından bileziklerle, incilerle
bezenecekler. Orada giysileri de ipektir." (el-Hacc, 22/23.) "Onların üzerlerinde ince ve
kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri de onlara
son derece temiz bir şarap içirmiştir." (el-İnsan, 76/21.)
 b) Sünnetten deliller:
 Hz. Peygamber örtünme ile ilgili yukarıda zikrettiğimiz ayetlerin tefsirini yapmış ve
uygulama esaslarını göstermiştir. Bu konuda çeşitli hadisler nakledilmiştir. Biz birkaç
tanesini nakledeceğiz.
 Hz. Aişe'den rivayete göre bir gün Hz. Ebü Bekr'in kızı Esma (ö. 73/692) ince bir elbise ile
Rasülullah (s.a.s)'ın huzuruna girmişti. Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:
"Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca onun şu ve şu yerlerinden başkasının
görünmesi uygun değildir". Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret
etmişti. (Ebü Davud, Libas, 31; Ebû Davud bu hadise «mürsel» demiştir. Çünkü Halid b.
Düreyk bunu Hz. Aişe'den işitmemiştir. bk. el-Kurtubî, a.g.e., XII, 152; el-Heysemî, Mec-
mau'z-Zevaid, V, 137.)
 Yine Hz. Aişe'den nakledilen başka bir hadiste; "Allahü Teala ergin kadının namazını baş
örtüsüz kabul etmez" buyurulmuştur.(İbn Mace Tahare, 132; Ebû Davud, Salat, 84; Tirmizi,
Salat, 160; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 218, 259.) Ebû Hanîfe'ye (ö. 150/767) göre; bir uzvun
dörtte bire kadar olan kısmı açılırsa namaz sahih olurken, açılan kısım uzvun dörtte birini
geçerse namaz bozulur. Cinsel uzuv ve arkadan ise, dirhem mikdarı az bir yer bile açılsa
namaz batıl olur. Ebü Yusuf'a (ö. 182/798) göre bir uzvun yarısı esas alınmıştır. Yarıdan
azının açılması namaza zarar vermezken, fazlası namazı bozar. İmam Şafi'ye (ö. 204/819)
göre ise avret yerinden herhangi bir kısmın açılması namazı bozar. (bk. Eş-Şevkani,
Neylü'l-Evtar, II, 68; eş-Şafii, el-Ümm, I, 77; ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletüh,
Dımeşk, 1405/1985, I, 585, 586; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, İstanbul 1992,
s: 226-228)
 Hz. Aişe ilk baş örtüşü uygulamasını şöyle anlatır: "Allah ilk muhacir kadınlara rahmet
etsin, onlar; "Baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." (en-Nur, 24/31) ayeti inince
etekliklerini kesip bunlardan baş örtüsü yaptılar. Yine Satiyye binti Şeybe şöyle anlatır: "Biz
Aişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ediyorduk. Hz.
Aişe dedi ki: Şüphesiz Kureyş kadınlarının bir takım üstünlükleri vardır. Ancak ben,
Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle
inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim, Nur süresindeki
"Kadınlar baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." ayeti inince, onların erkekleri bu
ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler eşlerine, kız, kız kardeş ve hısımlarına bunları
okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah'ın kitabını tasdik ve ona iman
ederek baş örtüşü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında baş örtüleriyle
sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı." (Buhari, Tefsiru
Sûre, 24/12; Ebû Davud, Libas, 29; Ahmed b. Hanbel, VI, 188; İbn Kesîr, a.g.e., II, 600)
 Hz. Peygamber'in tesettürün uygulanması ile ilgili başka hadisleri ve sorulara verdiği bir
takım cevaplar da olmuştur.


2. Örtüde Bulunması Gereken Nitelikler

ÖRTÜDE BULUNMASI GEREKEN NİTELİKLER
 a) Örtünün el ve yüz dışında bütün bedeni örtmesi:
 Kadınların el, yüz ve ayakları dışında, sarkan saçları dahil bütün bedenleri namazda veya
yabancı erkeklerin yanında örtülmesi gerekli olan yerlerdir. El ve yüzün ise bir fitne
korkusu bulunmadıkça namazda da namaz dışında da örtülmesi gerekmez. Sağlam görüşe
göre ayakların da örtülmesi gerekmez. Çünkü ayaklarla yolda yürünür ve yoksullar için
bunları örtme zorluğu vardır. Nitekim "Kadınlar süslerini (yabancı erkeklere) açmasınlar"
(en-Nûr, 24/31) ayetinde "kendiliğinden görünen yerler müstesnadır" ilave istisnası ile,
bedenden bazı yerlerin açık
kalabileceğine işaret edilmiştir. Yukarıda Allah elçisinin Hz. Ebü Bekr'in kızı Esma'ya el ve
yüzün açık kalabileceğini bildirdiğini belirtmiştik. (bk. Ebu Davud, Libas, 31) Başka bir
hadiste Allah elçisi; "Kadın örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona
gözünü diker." (Tirmizi, Rada, 18; Ebu İsa, bu hadise 'hasen-garip' demiştir.) buyurmuştur.
 Sonuç olarak en-Nur Sure'si 31. ayetteki baş örtüşü (hımar-humur) ve el-Ahzab Suresi 59.
ayetteki dış giysi (cilbab-celabîb) terimleri birlikte değerlendirilince, kadın için iki parçalı
bir giysi şekli ortaya çıkar. Birincisi; saç, boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru
yakaların üstüne serbest bırakılan "baş örtüşü"; ikincisi ise "dış giysi" olup, bunun şekli iki
türlü tarif edilmiştir. Baş örtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadar örten büyük parça
giysi veya baş örtüsünün altında boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi cilbabın
tarifleri arasındadır. Hatta cilbaba, baş örtüşü veya peçe anlamı verenler olduğu gibi
Abdullah b. Mes'ud ile Abdullah b. Abbas (r. anhüma)'nın "rida" yani bedenin üst
bölümünü örten dış giysi ya da örtü anlamını verdiklerini yukarıda (örtünme-tesettür
sayfası) belirtmiştik. (bk. el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 156; Elmalılı, a.g.e., VI, 337. Not: Hac'da
ihrama giren erkeklerin üst kısma örttükleri peştemala "rida", alt peştemala ise "izar"
denir.)
 Örtünmenin gayesi zinadan ve yabancı erkeklerin sarkıntılık yapmasından sakındırmak
olduğuna göre, giysinin parça sayısına bakmaksızın aşağıda açıklayacağımız nitelikleri
taşıması gerekir. Altını göstermemesi, bol olması, karşı cinsin giysisine benzememesi bu
nitelikler arasında sayılabilir. Bunları kısaca açıklayacağız.
 b) Örtünün altını göstermemesi ve beden hatlarını belli etmemesi:
 Örtünün sık dokunmuş ve altını göstermeyen kalınlıkta olması gerekir. Cildin rengini
gösterecek derecede ince olan giysi ile kadın örtülmüş sayılmaz. Bu yüzden derinin
beyazlığı veya kırmızılığı belli olan elbise ile namaz geçerli olmaz ve bununla örtünme
gerçekleşmez. Eğer giysi kalın olmakla birlikte uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa,
bu çirkin görülmekle birlikte namaz geçerli olur. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük vardır.
 Şafiilere göre, vücut hatlarını belli eden böyle dar bir giysi ile namaz kılmak kadınlar için
mekruhtur, erkeklerin de dar giysiyi terketmesi daha uygundur. (bk. Şafii, el-Ümm, I, 78;
Nasıruddin el-Elbani, hicab, terc, Akif Nuri, İst. 1976, s: 58, 59, Döndüren, a.g.e., s. 228)
 Giysinin geniş ve altını göstermeyen nitelikte olması gerektiğini bildiren çeşitli hadisler
vardır. Hz. Ebû Bekr'in kızı Esma (r. anha)'nın ince giysilerle Nebî (s.a.s)'ın huzuruna
çıkınca; Allah elçisinin ondan yüz çevirdiğini ve erginlik çağına giren bir kadının elleri ve
yüzü dışında bir yerinin yabancı erkekler tarafından görülmesinin uygun olmadığını ona
bildirdiğini yukarıda (örtünme-tesettür) belirtmiştik. (Ebu Davud, Libas, 31; el-Heysemi,
a.g.e., V, 137)
 Hz. Peygamber, Dihye el-Kelbî (r.a)'e Mısır'da dokunmuş keten bir kumaş vermiş,
yarısından kendisine gömlek diktirmesini, diğer yarısından ise eşinin giysi yapmasını
bildirmiştir. Ancak daha sonra şöyle buyurdu: "Eşine git, söyle altına bir gömlek giysin.
Çünkü vücut şeklinin ortaya çıkmasından korkarım." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 156) Allah'ın
elçisi benzer uyarıyı Üsame b. Zeyd (r.a)'in eşi için de yapmıştır. eş-Şevkanî (ö. 1250/1834)
bu hadisin açıklamasında şöyle demiştir: "Bu hadise göre, kadınların bedenlerini vücut
hatları belli olmayacak şekilde bir giysi ile örtmeleri gerekir. Setri avret için bu şarttır.
Usame'nin eşine "kubtıyye" denilen giysinin altına bir gömlek giymesini emretmesi, bu
çeşit giysinin şeffaf olması ve vücut hatlarını göstermesi yüzündendir." (eş-Şevkani,
Neylü'l-Evtar, II, 97)
 Şu hadis-i şerif de giyimli, fakat çıplak kadınların dünya ve ahiretteki, sıkıcı hallerini
belirtir. "Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak,
bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Bunları lanetleyin, çünkü onlar
lanetlenmişlerdir" Başka bir rivayette; "onlar cennete giremez ve cennetin kokusunu bile
bulamazlar" ilavesi vardır. (Müslim, Libas, 125, Cennet, 52; Ahmed b. Hanbel, II, 223, 356,
440)
 Temîm oğulları kabilesinden bir takım kadınlar Hz. Aişe'yi (ö. 57/676) ziyarete gelmişti.
Üstlerinde ince giysiler vardı. Hz. Aişe kendilerine şöyle dedi: "Eğer siz mü'minler iseniz,
bunlar inanmış hanımların giysileri değildir. Eğer mü'min değilseniz, o zaman durum
değişir."
 Yine Hz. Aişe'nin huzuruna, ince baş örtülü bir gelin getirilmişti. O, şöyle dedi: "Nur
suresine inanan bir kadın bunu örtünmez." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 157) Hz. Ömer'in,
evden dışarı çıkacak olan kadının örtünmesi ile ilgili olarak şöyle dediği nakledilmiştir:
"Müslüman kadın, bir ihtiyacı olduğu zaman, vücudunu gizleyen normal bir giysi içinde
evden dışarı çıkmaktan menedilemez. Ancak bu öyle bir örtü olmalıdır ki, eve dönünceye
kadar onu (bu giysi içinde) kimse tanımaz." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 157) Diğer yandan Hz.
Ömer'in devlet başkanlığı sırasında, hür kadınlara benzemek için başını örten bir cariyeye
örtüsünü çıkarttığı nakledilmiştir. Ancak örtünmenin gayesi ve örtünme ayetlerindeki
genel anlam dikkate alındığında hür veya köle ayırımı yapılmaksızın, bütün mü'min
kadınların örtünme hükmü kapsamına girdiği de söylenmiştir. Nitekim Hz. Peygamber;
"Allah'ın kullarının mescidlere gitmelerine engel olmayınız" (bk. Müslim, Salat, 135, 138,
140; Ebu Davud, Salat, 52, İbn Mace, Mukaddime, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 43, 90, 140)
buyurduğu halde, onun vefatından sonra ashab-ı kiram, kadınları beş vakit namaz için
mescide çıkmaktan menetmişlerdir. Hatta Hz. Aişe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Hz.
Peygamber (s.a.s) günümüze kadar yaşasaydı, İsrailoğulları kadınlarının menedildiği gibi,
bugünkü kadınları mescidlere çıkmaktan menederdi." (Buhari, Ezan, 163,; Müslim, Salat,
144; Ebu Davud, Salat, 53; Tirmizi, Cum'a, 36; Malik, Muvatta, Kıble, 15, İbn Hanbel, VI, 91,
193)
 Sonuç olarak hanımların ve yetişkin kız çocuklarının namazda baş örtüleri ve altını
göstermeyen bolca olan elbiserle örtünmeleri gerekir. Eğer giysi ince olur veya dar olup
vücut hatlarını belli ederse, üstüne bolca bir dış giysi veya sabahlık gibi bir örtü giymeleri
tesettürü tamamlar. Evden dışarı çıkarken veya evde yabancı erkeklerin yanında baş örtüşü
ve cilbab denilen dış giysilerini örtünmeleri İslam'ın öngördüğü örtü şeklidir. Bu da el, yüz
ve topuklardan alt kısım ayaklar dışında tüm bedenin altını göstermeyen ve bolca giysilerle
örtülmesinden ibarettir. Bunların dikişli, modelli, renkli olup olmaması veya kumaşının
kalitesi örfe ve beldelere göre değişiklik gösterebilir. Nitekim günümüzde Türkiye'nin
çeşitli yörelerinde farklı örtünme şekilleri olduğu gibi, Suudi Arabistan, İran, Pakistan,
Malezya veya Endenozya gibi ülkelerde yaşayan hanımların farklı stil ve modellerde
kapanma türleri vardır. Bazı yöreler "süs yeri" kapsamına yüzü de ekleyerek, "peçe" denilen
örtü ile veya cilbab'ın bir bölümü ile yüzlerini de örtme yoluna gitmişlerdir. Ancak fitne
korkusu bulunmadıkça çoğunluk bilginler yüzü örtü kapsamı dışında bırakmışlardır.
 c) Kadının evden dışarı çıkarken koku sürünmemesi:
 Hz. Peygamber güzel kokuyu sever ve ashabına da kokulanmalarını tavsiye ederdi.
Hadislerde şöyle buyurulmuştur: "Bana dünyadan kadın, güzel koku ve gözümün aydınlığı
namaz sevdirildi." (Nesai, İşretü'n-Nisa, 1; İbn Hanbel, III, 128, 199, 245, 255, 285, 296)
"Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir. Utanma, kokulanma, diş temizliği ve
evlenme." (Tirmizi, Nikah, 1; A.B.Hanbel, V, 421)
 Kadınlar aile içinde veya kendi cinslerinin topluluklarında koku sürünebilirler. Ancak
evden dışarı çıkarken, mescidde ya da yabancı erkeklerin bulunduğu yerlerde
kokulanmaları bu erkeklerin dikkatlerinin kadınların üstüne çekilmesine yol açar. Erkeğin
kalbi onunla meşgul olmaya başlar. Bu durumun mescidde meydana gelmesi namazdaki
huşuya da engel olabilir. Saflar dolusu kadınların çeşitli parfümler sürünerek mescide
geldiği düşünülürse, mescidin havasını bu kokuların sarması İslam'ın hoş karşılamadığı bir
durumdur.
 Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın
diye bir topluluğun yanına giderse zinaya bir adım atmış olur." (Tirmizi, Edeb, 35; Nesai,
Zine, 35) "Bir kadın koku (buhur) sürünürse, yatsı namazında bizimle birlikte
bulunmasın." (Müslim, Salat, 143; Ebu Davud, Tereccül, 7; Nesai, Zine, 37, 38, 74; İbn
Hanbel, II, 304) Burada yatsı namazının örnek verilmesi, kadınların geceleyin korunmaya
daha fazla ihtiyaçları olduğuna dikkat çekmek içindir. Ancak burada koku ile temizlik
arasında bir ilgi kurulmamalıdır. İslam temizlik dinidir. Erkek ve kadını dış ve iç kirlerden
temizlemek İslam'ın gayesidir. Bu yüzden mü'min kadınlar belki dışarıda parfüm
sürünmezler fakat giysilerinin ve bedenlerinin temizliğine son derece dikkat ederler. Bu
arada ter kokusunu giderecek önlemleri almak da mü'min hanımların şiarı olmalıdır.
Nitekim Medine-i Münevvere'ye uzaklardan cuma namazı için gelenlerin terli olarak
mescide girmelerine engel olmak üzere, Allah'ın elçisi, cuma günü boy abdesti alınmasını
tavsiye etmişlerdir.
 Bazı bilginler kadının dış giysisinin süs ve şatafatı, zinetlerinin dışarıdan görülmesi ve
erkek topluluğunda karışık oturmaları ile "parfümlü olarak dışarı veya mescide çıkma
yasağı"nı aynı nitelikte görmüşlerdir. (bk. İbn Hacer el-Askalani, Fethul-Bari fi Şerhi
Sahihi'l Buhari, II, 279; el-Elbani, a.g.e., s. 62, 63)
 d) Erkeklerin giysisine benzememesi:
 Yüce Allah erkek ve kadını ayrı ruh ve beden özellikleri ile yaratmıştır. İslam giyimde ve
insanlararası ilişkilerde bu yaratılışa uygun esaslar getirmiştir. Kadın daha hassas, ince
ruhlu ve narin yapılıdır. Süslenme, süslü giyinme ve zinetlere bezenme onun ruhunda
vardır. Bu yüzden her iki cinsin örtmesi gereken yerler ayrı olduğu gibi, giysi şekil ve
stillerini de semavî dinlerin, ve çevre şartlarının belirlemesi sonucunda farklılık doğar. O
topluma dışarıdan bakan kimse; erkek veya kadını bu farklı yapı ve giyimleri ile ayırır. Aksi
halde erkek gibi giyinen kadın veya kadın gibi giyinen erkek tipleri ortaya çıkar ki, bu
durum kişinin ruhsal yapısında bozulmalara yol açar.
 Kur'an-ı Kerîm'de cinsler arasındaki farklılığa çeşitli ayetlerde işaret edilir: "Allah'ın
bazısını bazısına üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından harcamalarından ötürü,
erkekler kadınlar üzerine hakimdirler." (en-Nisa, 4/34) "Örfe göre, kadınların görevleri
kadar hakları da vardır. Erkekler kadınlardan bir derece daha üstündür." (el-Bakara, 2/228)
"Erkeklere de hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da hak ettiklerinden bir pay
vardır." (en-Nisa, 4/32)
 Allah'ın Rasülü; giyim, beden veya davranışları ile erkeğe benzemeye çalışan kadına ve
kadına benzemeye çalışan erkeğe lanet etmiştir. Hadislerde şöyle buyurulur: "Kadınlardan
erkeklere benzeyenlerle erkeklerden de kadınlara benzeyenler bizden değildir." (Buhari,
Libas, 61; Ebu Davud, Libas, 27; Tirmizi, Edeb, 34; İbn Mace, Nikah, 22) Abdullah b. Abbas
(r. anhüma)'dan nakledilmiştir; "Nebî (s.a.s) erkekleşen kadınlarla, kadınlaşan erkekleri
lanetledi ve "onları evlerinden çıkarınız" buyurdu. (Buhari, Libas, 62, Hudud, 33; Ebu
Davud, Edeb, 53; A. b. Hanbel, I, 225) Abdullah b. Ömer Allah elçisinin şöyle dediğini
nakletmiştir: "Üç kimse vardır ki, cennete giremez ve kıyamet günü Allah onlara rahmet
bakışı ile bakmaz. Ana-babasını dinlemeyen kimse, erkeklere benzemeye çalışan kadın ve
eşini kıskanmayan koca." (Ahmed b. Hanbel, II, 134)
 Sonuç olarak örfen, iklim ve çevre şartları bakımından erkeğe ait olan giysilere ve erkeğin
niteliği ile bağdaşan davranışlara mü'min hanım ve kızlar rağbet etmemelidir. Mü'min
erkekler de kadınlara ait giysi ve davranışlara yönelmemelidir. Her cins kendi özellikleri
içinde bir değer ifade eder. Ağır başlı, ciddi bir kadın yarı kadınlaşan bir erkekten
hoşlanmayacağı gibi, erkekleşmiş bulunan bir kadın da erkeğin ilgi alanı dışına çıkar. Bu
arada zinet takma ve ipekli giyme" gibi yalnız kadınlara ait oluşu nass'larla belirlenmiş
bulunan değerleri örf ve çevre şartları da değiştiremez. Bu yüzden erkek, ipekli kumaştan
giysi giyemeyeceği gibi onun altın, bilezik, küpe, altın zincir ve gerdanlık gibi süsleri
takması da caiz olmaz. Diğer yandan bütünü etkilemeyecek nitelikteki çizme, spor
ayakkabısı, çorap ya da dış giysinin altında kalan geniş pantalon gibi iki cins tarafından
giyilebilen şeylerde bir sakınca olmasa gerektir. Çünkü bunların örtünmeye ve iffeti
korumaya yardımcı olduğu açıktır.
 Evli kadınların örtünmesinden kocaları sorumlu olduğu gibi, kız çocuklarının evleninceye
kadar örtünme ile ilgili problemlerinden birinci derecede babası sorumludur. Çocukla
uzun süre birlikte olan, onun eğitim ve terbiyesi ile yakından ilgisi bulunan anne de ikinci
derecede sorumlu olur. Ayette şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar
olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun" (et-Tahrim, 66/6) Hadiste şöyle
buyurulmuştur: "Sizin hepiniz birer çobansınız ve hepiniz yönettiğiniz kişilerden
sorumlusunuz. Erkek ailesinin çobanıdır ve kıyamet gününde onlardan sorumlu olacaktır."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Hanbel) "Çocuğunun senin üzerinde hakkı
vardır." (Müslim, Sıyam, 182)
 İmam Şafiî (ö. 204/819) ana-babanın bu konudaki sorumluluğunu şöyle belirtir: Babaların
ve anaların çocuklarını terbiye etmeleri, onlara temizliği ve namazı öğretmeleri, eğer bu
konuda ihmal gösterirlerse onları hatifçe dövmeleri gerekir. Bunun yanında çocuklara diğer
dinî görevleri, zina, eşcinsellik, içki, yalancılık ve gıybet gibi fillerin haramlığını da
öğretirler. (Ebu Davud, el-Kütübü's-Sitte ve Şerhleri, Neşr. Çağrı Yayınları, İst. 1992, I, 334
edt. not)
 e) Örtünün bedeni yanlardan örtecek nitelikte olması:
 Hanefîlerde sağlam görüşe ve diğer fakîhlere göre örtünmenin yanlardan olması yeterlidir.
Alttan veya gömleğin üst kısmından örtünme şart değildir. Çünkü bunda güçlük vardır. Bu
yüzden giyilen bir elbisenin veya bir kadının giydiği uzun eteğin aşağıdan açık bulunması
tesettüre engel teşkil etmez. Ancak bu durumda kadın oturuşuna ve kalkışına dikkat
ederek mahrem yerlerinin yabancı erkeklerce görülmesine engel olmalıdır.



3. Erkeğin Örtünmesi

ERKEĞİN ÖRTÜNMESİ

 Erkeklerin kendi eşleri dışındaki kimselerin yanında ya da namazda, göbekle diz kapağı
arasını örtmeleri farzdır. Sağlam görüşe göre diz kapağı da avret yeri kapsamına girer.
Allahü Teala, "Irzlarını da korusunlar." (en-Nur, 24/30) buyurur. Burada "ferc, çoğulu
furûc" sözcüğü kadının cinsel organı anlamına geldiği gibi, her iki cins için "apışarası"
anlamım da kapsar. İffet yerini en iyi koruma, örtme ile mümkün olacağı için "avret yerini
örtme" de bu kapsama girer.
 Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1358/1939) erkeğin avret mahalli ile ilgili olarak şöyle der: "İnsanın
avret mahalli, bilinen cinsel organdan ibaret değil, apışarası denilen açıklık boyunca uzar
ki, bunun azamisi topuklara kadar varırsa da en
yakın bilinen azı, diz üstü oturulduğunda belirleneceği üzere göbek altından dizlere
kadardır. Bunun için erkeklerde korunması ve örtülmesi farz olan bir avret mahalli bu
bilinen en az miktarıdır. Fazlasını örtmek ise müstehaptır." (Elmalılı, a.g.e., VI, 12, 13)
 Erkeğin avret yerinin sınırları hadisle belirlenmiştir: "Sizden biriniz kölesini veya işçisini
evlendirince artık onun göbekle dizleri arasına bakmasın." (Ebu Davud, Salat, 26, Libas,
34) Başka bir rivayette; "Göbekle iki diz arası avret yeridir" ilavesi vardır." (Ahmed b.
Hanbel, II, 187) Darekutnî'nin naklettiği şu hadisle diz kapakları da kapsama girer: "Diz
kapakları avret yerlerindendir." (ez-Zeylai, Nasbu'r-Raye, 2. baskı, Kahire 1357/1938, I, 297)
 Malikîlere göre, erkekler için avret yeri yalnız ön ve arka, yani "galiz avret" sayılan yerlerdir.
Onlara göre uyluk kısmı avret sayılmaz. Delil Enes b. Malikten (ö. 91/709) nakledilen şu
hadistir: "Hz. Peygamber Hayber günü izarını (alt peştemal) uyluğunun üzerinden
kaldırdı, öyle ki ben onun uyluğunun beyazlığını görür gibiyim." (eş-Şevkani, Neylü'l-
Evtar,II, 64) Şu hadis de aynı anlamı desteklemektedir: "Rasülullah (s.a.s) uyluğunu açmış
olarak oturuyordu. Ebu Bekir, yanına girmek için izin istedi, ona bu durumda iken izin
verdi. Ömer izin istedi, ona da izin verdi. Sonra Hz. Osman izin isteyince, uylukları üstüne
elbisesini örttü." (eş-Şevkani, a.g.e., II, 63)
 Ancak Hanefilerin de içinde bulunduğu çoğunluk fakihlere göre ön ve arka ile diz
kapakları arasında kalan uyluklar da avret yeri kapsamına girer. Çünkü uyluğun avret yeri
olduğunu bildiren başka hadisler de vardır. (bk. Buhari, Salat, 12; Ebu Davud, Hammam, 1;
Tirmizi, Edeb, 40; İbn. Hanbel, III, 478, 479, V, 290.)

4. Küçük Çocukların Avret Yeri

Küçük çocukların avret yeri

 Çok küçük çocukların avret yeri yoktur. Bunun sınırı dört yaşa kadardır. Bu yaştan küçük
olan erkek veya kız çocuklarının bedenine bakmak veya dokunmak mubahtır. Sonra
kendilerine cinsel istek duyulabilecek çağa kadar, yalnız haya yerleri avret yeri sayılır ve
örtülmesi gerekir. Daha sonra ergin olmadıkça, on yaşına kadar sadece ön ve arka uzuvları
ve bunların çevresi ile uyluklar avret yeri kabul edilir. Çocukların on yaşından sonra erkek
olsun kız olsun, avret yerleri, namazda ve namaz dışında, erginlik çağına ulaşmış
kimselerin avret yeri gibi sayılır. (İbni Abidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır (t.y), I, 378)
 Şafiilere göre küçük kız çocuğunun avret yerleri namazda ve namaz dışında büyük
kadınlar gibidir.
 Malikîlere göre, yedi yaşındaki erkek çocuğun namazda avret yeri ön ve arka uzuvları ile
uyluk, kasık ve kaba etleridir. Böyle bir çocuğun bu yerlerini ergin erkekte olduğu gibi
örtmesi menduptur. Namazla emrolunan küçük kız çocuğunun avret yerleri ise göbek ile
diz kapağı arasıdır. Ancak bu kız çocuğunun ergin kadın gibi örtünmesi menduptur.
Namaz dışında ise sekiz yaştan küçük olan çocuklarda avret yeri yoktur. (ez-Zuhayli el-
Fıkhu'l-İslami ve Edilletuh, 2. baskı, Dimaşk 1405/1985, I, 596)


5. Kadın Kimlerin Yanında ve Nasıl Örtünür ?

Hür ve müslüman kadın kimlerin yanında ve nasıl örtünür ?

 a) Kocasının yanında:
 Karı-koca birbirinin bedenlerinin her yanına bakabilirler. Eşler arasında örtünme
zorunluluğu söz konusu olmaz. Çünkü İslamî nikahla cinsel ilişki bile meşru olunca,
bundan daha hafif olan bakma ve dokunmanın meşru oluşunda şüphe yoktur. Bununla
birlikte "galiz avret" sayılan haya yerlerine bakılmaması edebe daha uygundur. Nitekim Hz.
Aişe'den; "Ben Nebî (s.a.s)'in cinsel uzvuna (ferc) hiç bakmadım", başka bir rivayette
"Onun fercini hiç görmedim, o da benden bir şey görmedi" dediği nakledilmiştir. (bk.
Ahmed b. Hanbel, VI, 63, 190; el-Kurtubî, a.g.e., XII, 154.)
 b) Mahrem hısımlarının yanında:
 Kadın; baba, oğul, erkek kardeş ve üvey oğul gibi, aralarında ebedî olarak evlenme engeli
bulunan hısımlarının yanında el, ayak, kol, saç, kulak, boyun ve dizden aşağı inciklerini
açabilir. Onların da bunlara bakmaları helaldir. Çünkü yakınlıkları yüzünden bir takım iş
ve hizmetlerin görülmesi, bu nedenle de bir arada bulunmaları gerekir ve bir fitne
düşünülemez. Ancak karın ve sırt kısmını açamaz, bu arsızlık olur. Nitekim zıhar yolu ile
boşamada koca, karısına "Sen bana anamın sırtı gibisin" diyerek boşama prosedürünü
başlatır. Zıharı ve pişmanlık durumunda dönüş yöntemini belirleyen ayette (el-Mücadele,
58/1; bk. Elmalılı, a.g.e., VII, 450 vd.) annenin sırtına dikkat çekilmiştir. Bu yüzden annenin
sırt ve bunun benzeri olan karın kısmının da yakın hısımlara karşı avret sayılması gerekir.
Aşağıda, kadının yanlarına örtüsüz çıkabileceği hısımları ayrıca inceleyeceğimiz için kısa
geçiyoruz.
 c) Başka kadınların yanında:
 Kadınların kadınlara karşı avret yeri, göbekle diz kapakları arasında kalan kısımdır. Bunun
dışındaki yerleri kadınların yanında açabilirler. (el-Mevsılî, el-ihtiyar, l, 45.) Ancak müşrik
kadınlar kapsam dışında tutulmuştur. Bu yüzden müslüman bir kadının müşrik ya da
inkarcı kadınların yanında mahrem bir yerini açması caiz değildir. Hatta İbn Cüreyc,
Ubade b. Nüsey ve Hışam el-Kari' gibi bilginler hıristiyan bir kadının müslüman bir kadını
öpmesini veya onun avret yerlerine bakmasını mekruh saymışlardır. Ubade b. Nüsey, Hz.
Ömer'in, komutan Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'a (ö. 18/639) yazdığı şu mektubu zikreder:
"Zimmet ehli (hıristiyan veya Yahudi kadın tabea)nin müslüman kadınlarla birlikte
hamamlara girdikleri haberi bana ulaştı. Onları bundan menet. Çünkü zimmiye bir
kadının müslüman kadını çıplak olarak görmesi caiz değildir". Ebu Ubeyde mektubu
alınca şöyle ilan etmiştir: Herhangi bir kadın özürsüz olarak hamama giderse, bununla
yüzünü beyazlaştırmayı kastetmiş olur. Allah kıyamet gününde yüzlerin beyazlaştığı
(bk.Al-i İmran, 3/106,107.) günde onun yüzünü karartsın" (el-Kurtubî, a.g.e., XII, 155.)
Abdullah b. Abbas (ö. 68/687) bu konuda gayri müslim kadınların istisna edilmesinin
nedenini şöyle açıklar: "Müslüman kadını tesettürsüz olarak hıristiyan veya yahudi bir
kadının görmesi helal olmaz. Çünkü bunlar müslüman kadının örtüsüz halini kocalarına
anlatabilirler" (el-Kurtubî, a.g.e., XII, 155.) Yine de konu İslam fakihleri arasında görüş
ayrılığına neden olmuştur. Nitekim müslüman bir hanımın, gayri müslim cariyesinin
yanında örtünmesine gerek olmadığına fetva verilmiştir.
 d) Yabancı erkeklerin yanında:
 Müslüman bir kadının yabancı erkeklere karşı yüzü, bileklere kadar elleri ve ayakları
dışında bedeninin tamamı avrettir. Ayaklarda görüş ayrılığı olmakla birlikte sağlam görüşe
göre ayaklar açık kalabilir. Bu yerlerin gerek namaz içinde ve gerekse namaz dışında
örtülmesi farzdır. Yukarıda başın ve bedenin örtünme şeklini ve örtüde aranan nitelikleri
açıklamıştık. Bu yüzden kısa geçiyoruz.
 e) Zaruret veya tedavi halinde örtünme:
 Tedavi gibi bir zaruret halinde erkek veya kadının bedenine doktor, ebe, iğneci ve
pansumancı gibi kimselerin bakması ve dokunması caizdir. Ancak kadınların sağlık
problemlerinde kendi cinslerinden olan doktor, ebe ve sağlık personelini tercih etmeleri
gerekir. Bunlar bulunmayınca veya bulunup da uzmanlık ve beceride geri olması
durumunda "Zaruretler sakıncalı olan şeyleri mubah kılar" kuralı işletilir. Ancak zaruretler
de miktarlarınca takdir olunur. (Mecelle, mad. 21, 22)

6. Kadının Örtüsüz Olarak Yanlarına Çıkabileceği Kimseler

Kadının örtüsüz olarak yanlarına çıkabileceği kimseler

 Müslüman bir kadın ya evlidir ya da bekar. İki durumda da bir aile içinde bulunur.
Kendisinin veya kocasının bir takım hısımlarıyla ya da hizmetçi, aşçı, bahçıvan gibi aileye
dışarıdan giren kimselerle birlikte yaşar. Sürekli görüşme, karşılaşma, iş ve hizmet gereği
bu birlikte yaşadığı kimselerin yanında örtünmede bir takım kolaylıklar getirilmiştir.
 Nur Suresi'nin 31. ayetinde sayılan bu yakın hısım ve birlikte yaşanan kimselerin yanına
kadın, son sınır olarak diz kapağı ile göbeği arasını, sırt ve karın kısmını örtmek şartıyla
çıkabilir. Ancak bu bir fetva sınırı olup, kadının bunların yanında da edeb ve takva gereği
daha fazlasını örtmeyi gaye edinmesi gerekir. Evde çamaşır veya bulaşık yıkayan yahut
hamur karan ya da bahçe sulayan bir kadının hizmet gereği kimi yerleri açılabilir. Yine
çocuğunu emziren kadının evin içinde kendisini sürekli olarak sakınması güçlük doğurur.
Ancak şunu hemen belirtelim ki fitne korkusu olur veya aile içinde zayıf ahlaklı kişiler
bulunursa, kadın örtünmesini arttırarak korunmaya çalışmalıdır.
 Bir müslüman kadına mahrem sayılan kimseler şunlardır:
 a) Kocası: Kadın, kocasının yanında dilediği gibi giyinebilir. Eşler arasında örtünme
bakımından bir sınır söz konusu değildir. Kadının kocasına güzel görünmek için
süslenmesi ve açılması mubahtır. Ancak yabancı erkeklere güzel görünmek ve onların
ilgisini çekmek için süslenmek caiz olmaz.
 b) Babası (el-Ahzab, 32/55)
 c) Kocanın babası (kayın peder). Buna büyük babalar da girer.
 d) Kendi oğulları. Erkek torunlar da bu kapsama girer.
 e) Kocasının oğulları. Erkek torunlar da bu kapsamdadır.
 f) Erkek kardeşi.
g) Erkek kardeşin oğulları. Erkek kardeşin torunları da bu kapsama girer.
 h) Kız kardeşin oğulları. Bunların torunları da mahrem sayılır.
    i) Müslüman kadın. Mü'min bir kadının diğer mü'min hanımların yanında diz kapağı
        ile göbeği arası kapalı olarak bulunabileceğini yukarıda belirtmiştik. Ancak
        müslüman bir kadın gayri müslim kadınların yanında tesettürsüz bulunamaz.
        Bununla gayri müslim kadının, kendi erkekleri yanında mü'min hanımın örtüsüz
        halinden söz etmesi engellenmek istenmiştir. Hz. Ömer bu konuda Ebu Ubeyde'ye
        bir mektup yazarak müslüman ve gayri müslim tebeanın aynı hamama girmesine
        engel olmasını istemiştir. ( bk. el-Kurtubî, a.g.e., XII, 155; İbn Kesîr, Muhtasar, II, 600,
        601.)
    ii)
 j) Köle ve cariye: Bir kadın köle veya cariyesinin yanında örtüsüz kalabilir. Çünkü Allah
elçisi, Hz. Fatıma'ya bir köle bağışlamıştı. Bu sırada Hz. Fatıma'nın üzerinde, başını örtse
ayakları, ayaklarını örtse başını açık bırakan bir giysi vardı. Hz. Peygamber bu durumu
görünce şöyle buyurdu: "Senin için bir sakınca yoktur. Çünkü bu köle senin baban veya
oğlun yerindedir." (Ebu Davud, Libas, 32; el-Kurtubî, a.g.e., XII, 155.)

k) Erkekliği kalmamış hizmetçiler: Denk olmama, yaşlılık, veya hastalık gibi durumlar,
yahut kadınlara karşı istek duymama veya iktidarsız olma gibi nedenlerle evin sahibi
kadına cinsel bakımdan zararı dokunmayacak hizmetçiler, şoför, bahçıvan ve aşçı gibi
kimseler kadın için diğer mahrem hısımlar gibidir.

 l) Kadınların gizli yerlerine bakmaktan anlamayan küçük çocuklar: Kadınların yanında
bulununca onların konuşma, yürüme ve giyimlerinden cinsel bakımdan etkilenmeyecek
derecede küçük yaştaki çocukların yanında örtünme zorunluluğu bulunmaz. Ancak çocuk
erginlik çağına yaklaşmış olursa, artık yabancı kadınların yanına girmemelidir. Çünkü
hadiste şöyle buyurulmuştur: "Kadınların yanına girmekten sakının". "Ey Allah'ın Rasülü!
kocanın erkek kardeşi için ne buyurursunuz?" diye sorulunca, "kayın birader ölümdür"
buyurmuştur. (Tirmizî, Rada, 16; A. b. Hanbel, IV, 149, 153.)
 Bunların dışında dede, amca, dayı, büyük amca, büyük dayı, süt kardeş, süt baba gibi
kendileriyle sürekli olarak evlenme yasağı bulunan hısımların yanına da kadın süs yerleri
açık olarak çıkabilir. Ancak bir fitne korkusu olunca kadının örtünmeyi tercih etmesi daha
temiz ve daha uygundur. Nitekim ay halinden kesilmiş ve evlenme için ümidi kalmamış
olan yaşlı kadınların evden dışarı çıkarken dış giysilerini bırakabileceklerine izin verilen
ayetin sonunda; "Bununla birlikte yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır. " (en-
Nur, 24/60; Evlenme yasağı bulunan diğer hısımlar için bk. en-Nisa, 4/28, 23; Hamdi
Döndüren Delilleriyle İslam Hukuku, İstanbul, 1983, s:212-243) buyurulmuştur.


7. Erkeğin ve Kadının Birbiriyle Musafahası

Erkeğin ve Kadının Birbiriyle Musafahası

1) Musafaha terimi ve kapsamı:
Musafaha sözlükte; el sıkışmak ve tokalaşmak demektir. İslamî musafaha; iki kişinin
karşılaşması halinde, selamlaşmadan sonra daha çok iki el kullanılarak yapılan el sıkışmayı
ifade eder. Kimi zaman el öpme, alından öpme veya kalbler karşı karşıya gelecek şekilde
sarılma da musafaha kapsamına girer.
 Erkek ve kadınların kendi cinsleriyle karşılaştıklarında selam vermelerinin ve bundan
sonra musafaha yapmalarının sünnet olduğu konusunda görüş birliği vardır. Verilen
selamın alınması ise vacip hükmündedir.
 Hz. Peygamber'in musafahayı teşvik eden çeşitli hadisleri ve uygulamaları vardır. Onun
her karşılaşmada musafaha yaptığı, (A. b. Hanbel, V, 163,168.) musafahayı iki eliyle yaptığı
(Buharî, isti'zan, 28.) ve elini muhatabından önce çekmediği (İbn Mace, Edeb, 21.) rivayet
edilmiştir. Diğer yandan musafahanın, selamlaşmanın tamamlayıcısı olduğu bildirilmiştir.
(Tirmizî, İsti'zan, 31; A. b. Hanbel, V, 260; bk. en-Nisa, 4/86.) Başka bir hadiste şöyle
buyurulur: "İki müslüman karşılaşınca musafaha yaparlarsa, günahları mağfiret olunur",
başka bir rivayette; "elleri arasından günahları dökülür, gider" ilavesi vardır. (bk. Ebu
Davud, Edeb, 142; Tirmizî, İsti'zan, 31; İbn Mace, Edeb, 15; A. b. Hanbel, IV, 289, 303; ilave
için bk. Malik, Muvatta; Hüsn'ül Huluk, 16.)
 Musafaha kapsamına, kendileriyle evlenilmesi ebedî olarak haram olan yakın hısımlar da
girer. Bu yüzden bir kadın kendi hemcinsleriyle musafaha yaptığı gibi; oğul, torun, baba,
dede, erkek kardeş, yeğen, amca, dayı, büyük amca, büyük dayı, kayın peder, üvey oğul, süt
oğul veya süt baba gibi nesep ya da süt hısımları ile musafaha, el öpme veya el öptürme
yapabilir. Ancak fitne korkusu olunca, kadın bu hısımlardan kimilerine karşı da mesafeli
durmalıdır. Üvey oğul, veya süt hısımları ile genç üvey anne bu kapsama girebilir.
 Diğer yandan fitne korkusu bulunmayınca kimi yaşlı kadınların eli öpülebileceği gibi, yine
küçük kız çocuklarına da el öptürülebilir. Nitekim Hz. Ebü Bekr'in yaşlı hanımlarla
musafaha yaptığı ve Abdullah b. Zübeyr (r.a.)'ın hastalığı sırasında kendisine hizmet etmek
üzere yaşlı bir kadını hizmetçi tuttuğu nakledilmiştir. (el-Mevsılî; el-ihtiyar, IV, 155 vd.)
 Yaşlı kadınların süslerini göstermemek şartıyla üst giysilerden bazısını çıkarabileceklerini
bildiren ayet (bk. en-Nur, 24/31) onlarla musafahanın cevazına delil olarak getirilmiştir.
 Evin hanımına cinsel ilgi duymayan hizmetçi, aşçı ve benzerleri ile, kadınların gizli
kadınlık hallerinden anlamayan çocuklarda yaşlı kadın gibi sayılır. Bu yüzden onlarla da
musafaha yapılmasında bir sakınca görülmez.
 Yukarıdaki özel durumlar dışında kalan genç bir erkekle yabancı bir kadının toka ve
musafaha yapmasına gelince; konunun kitap ve sünnet açısından iyi araştırılması gerekir.
Müctehitlerin büyük çoğunluğuna göre, örtünme ayetindeki "süs yerlerinden açıkta kalan
kısımlar örtünme kapsamı dışındadır" (en-Nür, 24/31.)anlamına gelen istisna, "el ve yüz"ü
ifade eder. Şehvetsiz olarak bakılması caiz olan ellere yabancı erkeğin dokunması, başka bir
deyimle toka ve musafahanın yasak oluşunun delili nedir?
 Bu konuda en sağlam delil, "kötülüğe giden yolu kapama (seddü'z-zera)" prensibidir.
Ancak fitne ve şehvet korkusundan güvende olunca yasak hükmü devam eder mi? Nitekim
yaşlı kadınlarla, küçük kız çocuklarının el öpme konusunda, bu nedenle istisna
edildiklerini yukarıda belirtmiştik.
 2) Yabancı kadınla musafahanın aleyhindeki deliller:
 Yabancı bir erkekle kadının musafaha, ya da toka yapmasını caiz görmeyenlerin dayandığı
deliller şunlardır:
a) Hz. Peygamber'in biat sırasında kadınlarla musafaha yapmaması:
 Kadınlardan biat almanın esaslarını belirleyen ayet (el-Mumtehîne, 60/12.) inince, Allah'ın
Rasülü Medine'de hanımları toplamış ve onlardan biat istemişti. Hz. Aişe bu biatin yapılış
şeklini şöyle anlatır: "Mü'min kadınlardan ayetteki şartları kabul edene, Hz. Peygamber
sözlü olarak "seninle biat yaptım" diyordu. Allah'a yemin olsun ki, biat sırasında onun eli
hiç bir kadının eline değmemiştir." (bk. Buharî Ahkam 49, Şurut, 1, Tefsîru Süre 65/2,
Talak, 20; Müslim, İmare, 88, 89; Ebü Davud, imare, 9; Tirmizî, Tefsiru sure 60/2; İbn
Mace, Cihad, 43; A. b. Hanbel, VI, 114, 154,270.)
 Diğer yandan Hz. Peygamber'in bir kumaş üzerine elini koyduğu, kadınların da aynı
kumaşa ellerini koyarak biat ettikleri ve Allah elçisinin "Ben kadınlarla musafaha yapmam
"dediği nakledilmiştir. (Nesaî, Bîa, 18; İbn Mace, Cihad, 43; Malik, Muvatta', Bîa, 2; A. b.
Hanbel, II, 213, VI, 357,454,459.)
 İbn İshak, Hz. Peygamber'in kadınlarla biatının, elini bir su kabına sokması, kadınların da
aynı kaba ellerini sokmaları suretiyle yapıldığını nakletmiştir. (bk. İbn İshak, Megâzi.)
 b) Musafahanın başa şiş batırmaktan daha tehlikeli olduğunu bildiren rivayet ve eleştirisi:
 Günümüzde yazılan kimi eserlerde kadınlarla musafahanın aleyhinde zikredilen başka bir
delil de, Taberanî ve Beyhakî'nin naklettiği şu hadistir: "Sizden birinizin başına demirden
bir şişin batırılması kendisine helal olmayan bir kadının dokunmasından (mess) daha
hayırlıdır." (et-Taberanî ve el-Beyhakî'den naklen.)
 Bu hadis çeşitli bakımlardan tenkide uğramıştır.
a) Ünlü hadisçiler bunun sıhhatini açıklamamış ve bu hadisi kitaplarına almamışlardır.
b) İlk dönem müctehitlerden hiçbirisi bu hadisi kadınlarla musafahanın haramlığı
konusunda delil olarak zikretmemiştir.
c) el-Münzirî ve el-Heysemî'nin "hadisin ravileri sikadır veya sağlamdır" sözleri bu hadisin
sıhhati için yeterli değildir. Çünkü senette kopukluk veya gizli bir illet ihtimali vardır.
d) Hanefîlere ve kimi Malikî fakihlere göre, bir şeyin haramlığı ancak kendisinde hiçbir
şüphe bulunmayan kesin bir delille sabit olur. Kesin deliller ise ayet, mütevatir veya meşhur
hadisten ibarettir. Sübutunda şüphe olan delille ise ancak "mekruh" hükmü sabit olur.
Sahîh ahad (tek ravili) hadisler bu niteliktedir. Sıhhatında şüphe olan hadislerin ifade ettiği
hüküm ise daha zayıf olur. (bk, Zekiyüddin Şaban, Usulü'l-Fıkh, terc. İbrahim Kafi
Dönmez, Ankara 1990, s: 66 vd.)
 Diğer yandan bu hadiste doğrudan musafahadan söz edilmemiş "mess" sözcüğü
kullanılmıştır. Mess veya bunun eş anlamlısı olan "lems" kelimesi musafaha anlamına
gelebileceği gibi kinayeli bir sözcük olarak şehvetle okşama, öpme, sarılma veya cinsel
ilişkide bulunma anlamlarını da kapsar. Nitekim bazı ayetlerde mess veya lems "cinsel
ilişki" anlamında kullanılmıştır. (bk. en-Nisa, 4/43; Al-i İmran, 3/47; el-Bakara, 2/237.)
 Hadislerde ise bu terim cinsel ilişki yanında şehvetle öpme, sarılma gibi anlamları da ifade
eder. Elin zinasının yabancı kadına dokunma olduğunu (A.b. Hanbel, II, 349.) ve Hz.
Peygamber'in eşlerine cinsel temas dışında dokunduğunu (Ebü Davud, Nikah, 38; bk.
Buharî, GasI, 24, Nikah, 3,102; Tirmizî, Tahare, 106, Müslim, Hayz, 28; Nesai, Nikah, 1)
bildiren hadisleri örnek verebiliriz.
 Bu duruma göre hadislerdeki mess sözcüğü genel olarak kadına "şehvetle dokunma"
anlamına gelmektedir. Bu yüzden Malikîlere ve Hanbeli mezhebinin açık görüşüne göre,
kadına dokunmanın abdesti bozması, dokunmanın şehvetle olmasına (lems) bağlıdır.
3) Yabancı kadınla musafahanın lehinde olan deliller:
 Ashab-ı kiramdan Ümmü Atıyye (r.anha) şöyle der: "Hz. Peygamber Medine'ye gelince
Ensar kadınlarını bir evde topladı ve sonra onlara Ömer'i gönderdi. Ömer kapının yanında
durup selam verdi, kadınlar onun selamını aldılar. Sonra Rasülullah'ın bir elçisi olarak
geldiğini söyledi. Kadınlar; Rasülullah'a ve onun elçisine merhaba, dediler. Sonra
kadınlarla biati bildiren ayeti (el-Mümtehine, 60/12) okudu ve biat istedi. Kadınlar "evet"
dedi. Biz ellerimizi evin içinden uzattık, Ömer ise evin dışından uzattı. Sonra "Allahım
şahid ol" dedi. (A.b. Hanbel, V, 85, VI, 409) Yine Ümmü Atıyye başka bir rivayette; bu biati
bizzat Hz. Peygamberin aldığını, bu arada onun "ölü arkasından ağlayıcı tutmayı"
yasaklaması üzerine bir kadının elini geri çekerek, kendisine üzüntülü gününde ferahlık
veren bir kadına ücretini vermek üzere Hz. Peygamberden izin istediğini, onun susması
üzerine de gittiğini ve dönüşünde biat ettiğini belirtmiştir. (Buhari, Tefsiru, Sure, 60/3)
 Yukarıdaki Ümmü Atıyye hadislerinde, Hz. Peygamber'in veya Ömer (r.a.)'in kadınlarla
musafaha yaptıkları açıkça ifade edilmemiştir. İlk rivayette ellerin sembolik olarak veya
perde arkasından uzatılması mümkün olduğu gibi, ikinci rivayette; daha önce tuttuğu
ağlayıcı bir kadına ücretini vermek üzere bir kadının elini geri çekmesi, yani biati
geciktirmesi söz konusu olmuştur.
 Sonuç olarak ayet veya hadislerde yabancı kadınla musafaha açık olarak yasaklanmamakla
birlikte, Hz. Peygamber'in hiç bir yabancı kadınla musafaha yapmadığı dikkate alınarak,
imanlı erkek ve kadınlar musafaha veya el öpmeyi, yalnız mahrem hısımlarla sınırlı
tutmayı şiar edinmelidir. Kötülüğe giden yolu kapama ve ihtiyatlı davranma prensibi bunu
gerektirir.


8. Bakmak

Bakmak

 Göz, Yüce Allah'ın insana ve bir takım canlılara verdiği en önemli nimetlerdendir. Kur'an-ı
Kerîm'de gözün çeşitli fonksiyonlarından söz eden ayetler vardır. İnsanlarla cinlerden bir
çoğunun gözleriyle hakkı göremediklerini, (A'raf.7/179.) Allahü Teala'nın gözlerin hain
bakışını bildiğini, (el-Mü'min,40/19.) göze karşı göz kısas yazıldığını, (el-Maide, 5/45.)
insana iki göz verildiğini (el-Beled, 90/8,9.) ve cennette gözlerin hoşlanacağı her türlü
nimetlerin bulunduğunu (ez-Zuhruf, 43/71.) bildiren ayetler buna örnek verilebilir.
 İslam'da gözün sahibini veya bakılan kişiyi korumak için "bakış"a bir takım sınırlamalar
getirilmiştir. Özellikle bu konudaki düzenlemeler daha çok erkekle kadın arasında
yoğunlaşmıştır. Çünkü karşı cinslerin özel ve ısrarlı bakış veya bakışmalarının zinaya
götüren önemli bir etken olduğunda açıklık vardır.
 Günümüzde kadınların önemli bir bölümü; eğitim, iş, meslek, sağlık, alış-veriş vb.
ihtiyaçları için evden çıkmakta ve toplum içinde bulunmaktadır. Kadının evden çıkışı
İslam'ın ilk dönemlerinde yalnız zina etmesi ve bunun dört şahitle ispat edilmesi halinde
engellenebilirken, ( bk. en-Nisa,4/15.) sonradan zina fiilinin müeyyidesini bildiren ayetler
inince (en-Nur, 23/2-9; İbn Kesîr, a.g.e., l, 366.) bu uygulama da kaldırılmıştır. Bu yüzden
kadın velisinin veya kocasının izin veya bilgisi altında ya da örfün belirlediği durumlarda
kendisinin veya sorumlu olduğu aile fertlerinin meşru ihtiyaçları için evden çıkabilir.
Erkek ve kadın İslam toplumunun ayrılmaz parçaları olunca, evrensel bir din olan İslam'ın
karşı cinsleri sokakta da koruyucu bir takım önlemler almaşı tabii karşılanmalıdır.

9. Erkeğin Kadına Bakması

Erkeğin kadına bakması

 Çoğunluk müctehitlere göre, "kadınlar açıkta kalan yerler dışındaki süslerini (zinet)
açmasınlar" (en-Nûr, 24/31) ayetinde kastedilen yer, el ve yüzdür.
 Ebu Hanîfe'ye göre ise ayaklar da bu kapsama girer. Buna göre, kadınların belirtilen bu
yerleri ev dışında ve yabancı erkeklerin yanında açık kalabildiğine göre bunlara bakmak
caiz midir?
 İslam yolda, çarşıda ve başka yerlerde kadınlarla karşılaşmada ilk bakışı sorumluluk dışı
bırakmıştır. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük olduğu gibi, kişinin erkek mi, kadın mı,
hısımlardan birisi mi, yoksa bir yabancı mı olduğunu anlamak ancak görmekle bilinebilir.
Bu, alelade bakıştır. Ancak ikinci ve ısrarlı bakışlar yasaklanmıştır.
Allah'ın Rasulünün Hz. Ali'ye şöyle dediği bildirilmiştir; "Ey Ali! Birinci bakışa ikincisini
ekleme, ilk bakış sana aittir, ikincisi değil." (Ebü Davud, Nikah, 43; Darimî, Edeb, 28;
Rikak, 3; A. b. Hanbel, V, 351, 357.)
 Kur'an-ı Kerîm'de birbirine yabancı olan karşı cinslerin karşılaşınca bakışlarını
indirmeleri istenmiştir. (en-Nur, 24/30, 31.) Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir erkek,
kadının güzelliklerine gözü takılınca, bakışlarını aşağı eğerse, Allah ona tatlılığını kalbinde
duyacağı bir kulluğu nasip eder." (A. b. Hanbel, V, 264.) Bir kudsî hadiste de şöyle
buyurulmuştur: "Kadına kasıtlı bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Kim benden
korkarak bakışlarını aşağıya indirirse, onun kalbine imanın tadını veririm." ( el-Kurtubî,
a.g.e. XII, 151: İbn Kesîr, a.g.e., II, 599.) Başka bir hadiste, gözlerin zinasının harama
bakmak olduğu belirtilmiştir. ( A. b. Hanbel, II, 276, 317, 343.)
 Hac sırasında Has'am'lı genç bir kadın soru sormak üzere Hz. Peygamber'in yanına
gelmişti. Bu sırada amcasının oğlu Fadl b. Abbas da orada bulunuyordu. Onun kadına
uzunca baktığını gören Allah'ın Resulü, Fadl'ın başını tutarak öbüryana çevirdi. Hz.
Abbas'ın bunun nedenini sorması üzerine de şöyle buyurdu: "Bir genç erkek ve bir genç
kadın gördüm. Onların aleyhine şeytana güvenemedim." (Tirmizî, Hacc, 54; A. b. Hanbel,
76, 157.)
 Hz. Peygamber bir takım sahabîleri yol kenarlarında görünce, yol kenarında
oturmamalarını bildirmiş, onlar; buradan başka görüşüp konuşacağımız bir toplanma
yerimiz yoktur, deyince; "öyleyse yolun hakkını verin" buyurmuştur. Yolun hakkının ne
olduğu sorulunca da Allah'ın Resulü şu cevabı vermiştir: "Gözleri harama bakmaktan
sakınmak, yoldaki ezayı kaldırmak, selamı almak, iyiliği emretmek ve kötülüğü
engellemek." (Buharî, Mezalim, 22, İsti'zan, 2; Müslim, Libas, 114; EbuDavud, Edeb, 12;
Tirmizi)
 Ancak şunu da belirtelim ki, ihtiyaç ve zaruret hallerinde, yasaklanan kimi fiiller mubah
olur. Hastalık, ameliyat ve doğum hallerinde doktor, hasta bakıcı, iğneci, pansumancı, ebe
ve benzerlerinin kadının mahrem yerlerine bakması gibi. Bu durum; "Zaruretler sakıncalı
olan şeyleri mubah kılar" prensibine dayanır. Ancak zaruretler de miktarlarınca takdir
olunur.


10. Kadının Erkeğe Bakması

Kadının Erkeğe Bakması

 a) Erkeğin avret sayılan yerlerine bakmak
 Yabancı bir kadının, erkeğin örtülmesi farz olan göbekle diz arasına bakmasının haram
oluşu konusunda görüş birliği vardır. Bu bakışın şehvetli olup olmaması sonucu
değiştirmez. Böyle bir durumda bakışın başka yöne çevrilmesi bildirilmiştir. (bk. Müslim,
Edeb, 45; Ebu Davud, Nikah, 43; Tirmizî, Edeb, 28.)
 Çoğunluk müctehitlere göre, uyluklar (diz kapağının üst kısmı) da avret yeri sayılır.
Çünkü, bir hadiste, "Uyluk avret yeridir." (Buharî, Salat, 12; Tirmizî, Edeb, 40; A. b. Hanbel,
l, 478.) buyurulmuştur.
 İmam Malik (ö. 179/795), Enes b. Malik'in (ö. 91/717); "Nebî (s.a.s)'i, uylukları açık olarak
gördüm" ( Buharî, Salat, 12; Tirmizi, Edeb, 40; A. b. Hanbel, l, 478.) sözüne dayanarak,
erkeğin avret yerini yalnız ön ve arka ile sınırlı tutmuştur. Enes hadisi sened bakımından
kuvvetli ise de, çoğunluğun görüşü daha ihtiyatlıdır.
 Diğer yandan Rasülullah (s.a.s)'in Hz. Ali'ye şöyle dediği nakledilmiştir: "Uyluklarını
açma, diri veya ölü hiç kimsenin uyluğuna bakma." (bk. Ebu Davud, Hammam, 1; A. b.
Hanbel, I, 146)
 Kimi fakîhler, görüş birliği olan ön ve arka için "ağır avret yeri" uyluklar için ise "hafif avret
yeri" ifadesini kullanmış, böylece bu görüş ayrılığından, ümmetin lehine bir hafifletme
olabileceği görüşüne meyletmişlerdir.
 İmam Malikin görüşü, günümüzde büyük toplulukları ilgilendiren güreş, yüzme ve diğer
spor dallarında sporcu ve seyircinin durumunu hafifletmektedir. Ancak mü'minler kendi
gücü dahilinde olan deniz, göl, nehir vb. sulara girmede ve bir takım sportif faaliyetlere
katılmada çoğunluğun görüşüne uyarak dizlerle göbek arasını örten giysileri tercih
etmelidir. Bu, edebe, ihtiyatlı olmaya ve Ce-nab-ı Hakkın rızasına daha yakındır.
 b) Erkeğin avret sayılmayan yerlerine bakmak:
 Bir kısım fakihlere göre kadın şehvetsiz olmak şartıyla yabancı erkeğin göbekle diz
kapakları arası dışında kalan kol bacak, göğüs ve sırt gibi yerlerine çıplak olarak bakabilir.
Delil aşağıdaki hadislerdir.
 Bir bayram günü habeşliler mescidde kargılarıyla gösteri yapıyorlardı. Hz. Aişe de onları
Peygamber (s.a.s)'in arkasından seyrediyordu. Hz. Peygamber onu oyunculardan
gizliyordu. Sonunda Aişe yoruldu ve eve döndü. (Buharî, Salat, 69, ideyn, 25, Cihad, 79;
Müslim, İdeyn, 17, 21, 22, Mesacid, 18; Nesaî, îdeyn, 34, 35; A.b. Hanbel, II, 368, VI, 56, 83,
84, 85, 166.) Başka bir uygulama da şudur: Fatıma binti Kays eşinden boşanınca, Allah
elçisi, onun iddetini, zengin bir hanım olan Ümmü Şüreyk (r. anha)nin yanında kalarak
geçirmesini istemişti. Ancak Ümmü Şüreyk'in ziyaretçilerinin çok olması nedeniyle
Fatıma'nın örtünmede zorluk çekebileceğini düşünen Allah elçisi, ona daha sonra şöyle
buyurmuştur: "İddet süresince, amcanın oğlu İbn Ümmi Mektüm'un evinde ikamet et.
Çünkü o, a'ma olduğu için, giy-sini çıkardığında seni görmez." (bk, Müslim, Talak, 40; Ebü
Davud, Talak, 39; Nesaî, Nikah, 8; A. b. Hanbel, VI. 416; el-Kurtubî, a.g.e., XII, 151; İbn
Kesîr, a.g.e., II, 599.)
 Diğer yandan sahabe hanımlarının ihtiyaç halinde erkeklerle konuştukları, alış-veriş
yaptıkları ve soru sordukları bilinmektedir. Nitekim bir bayram namazında Hz.
Peygamber, Bilal Habeşî (r.a.) ile birlikte kadınların tarafına geçmiş, onların kendisine biat
etmelerini bildiren ayeti (el-Mumtehine, 60/12.) okuduktan sonra biat istemiş, öğüt vermiş
ve onları sadaka vermeye teşvik etmiştir. Bu arada Bilal elbisesini açmış, kadınlar
yanlarında bulunan para, yüzük vb. şeyleri bu yaygının üstüne atmışlardır. (Buharî, II, 273;
Ebü Davud, l, 174; Nesaî, l, 227.)
 Bazı fakihlere göre ise kadın, yabancı bir erkeğin avret yeri dışında kalan bedenine çıplak
olarak bakamaz. Bu bakışın şehvetli veya şehvetsiz oluşu da sonucu değiştirmez. Delil,
Nebhan (r.a)'in naklettiği şu uygulamadır. Örtünme ayetleri indikten sonra, bir a'ma olan
Abdullah b. Ümmi Mektüm, Rasulullah (s.a.s)'in yanına gelmişti. Nebî (s.a.s)'in eşleri
Ümmü Seleme ile Meymune (r. anhüma) da orada idiler. Allah elçisi onlara örtünmelerini
bildirince, Ümmü Seleme; "O, bir a'ma değil mi?, bizi görmez ve tanımaz" dedi. Bunun
üzerine Hz. Peygamber "Sizde mi a'masınız, siz onu görmüyor musunuz?" buyurdular.
(Tirmizi, Edeb, 29; Ebu Davud, Libas, 34; A.b. Hanbel, VI, 296)
 Ancak bu rivayet, hadisçilerce tenkide uğramıştır. Çünkü Nebhan fazla tanınmayan bir
ravidir. Diğer yandan bu hadisin Hz. Peygamberin eşlerine ait özel bir hüküm ifade etmesi,
Fatıma binti Kays hadisinin ise, diğer mü'min hanımlar için genel düzenleme yapmış
olması da muhtemeldir. Nitekim Ahmed b. Hanbel ile Ebu Davud birbirine zıt gibi
görünen bu iki hadisin arasını şu şekilde birleştirmişlerdir: "Burada daha sağlam olan
Fatıma binti Kays hadisini, senedinde eleştiri bulunan Nebhan hadisinden üstün tutmak
daha uygundur." (İbn Kudame, el-Muğnî, VI, 563 vd.; Ayrıca bk. A. b. Hanbel, VI, 296, 416;
Ebu Davud, Talak, 39, Libas, 34.)
 Sonuç olarak erkek veya kadının karşı cinsten yabancı bir kimsenin mahrem olmayan
yerlerine bakması caiz ise de bu bakışın zevk ve cinsel istek duymak için olmaması gerekir.
Aksi halde normal şartlarda meşru sayılan bir bakış, kişinin kalbindeki niyetine göre meşru
olmaktan çıkar. Çünkü erkek veya kadının bakma ve seyretme yoluyla karşı cinsi etkilediği
bir gerçektir. Bu yüzden İslam her iki cinsin de gözlerini ve ırzlarını haramdan
korumalarını istemiştir.
 Nitekim Hz. Yusuf'un güzelliğinden etkilenen Züleyha, onu yatağa çağırınca, Yusuf; "Bu
konuda Allah'a sığınırım" diyerek bu isteği geri çevirmiştir. Bu arada Züleyha kendisini
haklı göstermek için kadın arkadaşlarını toplamış ve Yusuf'u onların yanına çağırmıştır. O
sırada bıçaklarıyla meyve kesmekte olan kadınların etkilenişi Kur'an-ı Kerîm'de şöyle
anlatılır:
 "Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar. (Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler
ve dediler ki: Aman Allahım! Bu bir beşer olamaz, bu ancak üstün bir melek olmalıdır."
(bk. Yusuf, 12/31, ayrıca bk. 23 vd.)
 Toplumbilimciler insanın kendisine sahip olmasının eline, diline ve beline sahip olması ile
gerçekleşebileceğini söylemişlerdir. Biz buna, göze sahip olmayı da eklemek istiyoruz.
Aşağıda, karşı cinslerin ellerine sahip olması konusu üzerinde duracağız. İki kişi
karşılaşınca selamdan sonra ilk temas eden genellikle eller olduğu için konuyu "musafaha"
başlığı altında inceleyeceğiz.


11. Erkek-Kadın ihtilali (Karışık Yaşantı)

Erkek-Kadın ihtilali (Karışık Yaşantı)

 1) İhtilal terimi ve kapsamı:
 Erkekle kadının aynı yer ve zamanda birlikte ve karışık olarak bulunmasına "ihtilat" denir.
Bu terim daha çok yabancı erkekle kadınların erkekli-kadınlı karışık eğitim görmesi; iş
yerinde birlikte çalışması; nişan, düğün ve benzeri kutlamalarda karışık oturması ve ev
ziyaretlerinde birlikte oturmayı kapsamına alır.
 İslam'da ihtilal için düzenleme yapılırken "fitne korkusu" önemli bir etken olmuştur. Bu
yüzden fitne korkusu bulunmayan kadın-erkek ihtilatının izlerine önceki şeriatlarda
rastlandığı gibi İslam'da da çeşitli örnek ve uygulamalara rastlanır.
 İslam'da erkek ve kadın, toplumun ayrılmaz parçalarıdır. Kadın eve hapsedilmemiş, fakat
ev dışındaki davranışlarında da tamamen serbest bırakılmamıştır. İslam, erkeklerin kendi
aralarında, kadınların da kendi aralarında olmak üzere eğitim, ibadet, kutlama, eğlence vb.
gayeler için toplanmaları esasını getirmiştir. Fakat bu ayrı cins topluluklar genel topluluk
içinde karşı cinslerle birlikte bulunurlar.
 2) Hz. Peygamber döneminde ayrı gruplar halinde ihtilal:
 Bu dönemde, kendi cinsleriyle gruplar oluşturan erkek ve kadınların, daha büyük bir
toplulukta yanyana geldikleri görülür. Namaz cemaatı, ilim meclisleri ve gazvelere katılma
buna örnek verilebilir.
 a) Kadınların cemaate devam etmesi:
 Hz. Peygamber döneminde kadınlar da beş vakit namaza, cum'a ve bayram namazlarına
cemaat olarak katılıyorlardı. Ancak erkekler ön, kadınlar ise arka saflarda yerlerini
alıyordu. Mescid içinde gerçekte iki topluluk vardı. Fakat bunlar ihtilal (erkek-kadın
karışık) olmaksızın ayrı yerlerde bulunuyor ve mescid cemaatının bir bölümünü
oluşturuyorlardı.
 Kadınlar önceleri istedikleri kapıdan girebilirken, giriş ve çıkışlarda görülen izdiham
yüzünden Hz. Peygamber, kapılardan birisinin kadınlara ayrılmasını emir buyurmuştur.
Bu kapı günümüzde de "kadınlar kapısı (babu'n-nisa)" adını almaktadır.
 Sahabe hanımları cuma namazlarına da giderlerdi. Nitekim bir kadın "kaf" suresini cuma
namazlarında uzun süre bizzat Nebî (s.a.s)'den dinleyerek ezberlemiş ve Hz. Ömer'in
mehrin azaltılmasını istediği cuma hutbesine, arkadan bir kadın cemaat, mehre sınır
getirmeyen en-Nisa Suresi 20. ayeti okuyarak itiraz etmiştir.
 b) Kadınlara ait ilim meclisi oluşturulması:
 Kadınlar erkek toplulukları nda, istedikleri gibi soru sorup İslam'ı öğrenemediklerini
anlayınca, Hz. Peygamber'den kendileri için özel bir gün belirlemesini istediler. Nebî
(s.a.s) onlara haftada birgün belirledi ve o günde yalnız hanımların irşadı ile meşgul oldu.
(bk. Buharî, İlim, 36, A. b. Hanbel, III, 34; Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis rivayeti, İzmir,
1981, S: 78 vd.)
 c) Kadınların çeşitli gazvelere katılması:
Bazı sahabe hanımlarının gazvelere katılarak mücahidlere moral verdikleri, yemek
hazırladıkları, hastabakıcılık ve yaraları sarma gibi geri hizmetlerde bulundukları
bilinmektedir.
 Nitekim Ümmü Atıyye (r. anha) Hz. Peygamberle birlikte yedi gazveye katılmış, (Müslim,
Cihad, 141; İbn Mace, Cihad, 37; Darimî. Cihad, 29; A. b. Hanbel, V, 84.) Hz. Aişe ve Ümmü
Süleym Uhud gazvesinde geri hizmetlerde bulunmuş, (bk. Buharî, Cihad, 65, 66,
Menakıbu'l-Ensar, 18, Megazî 18; Müslim, Cihad, 136.) başka yedi kadın sahabe de Hayber'i
kuşatan orduya katılarak önemli geri hizmetleri başarı ile yürütmüşlerdir. (A.b. Hanbel, V,
271; Ebu Davud, Cihad, 141.)
 Huneyn gününde bir hançer edinen Ümmü Seleme, bunu ne yapacağını soran Rasülullah
(s.a.s)'a; "Eğer müşriklerden birisi bana yaklaşırsa, bununla onun karnını yaracağım" diye
cevap vermiştir. (Müslim, Cihad, 134.)
Sahabe hanımlarının erkeklerin yanında savaşa katılma istek ve arzuları sonraki yıllarda da
sürdü. Nitekim, ileride İslam ordusunun deniz seferine çıkacağını Allah'ın Rasulünden
öğrenen Ümmü Haram (r. anha); Hz. Peygamber'den, kendisinin de bu ordunun içinde
bulunması için Allah'a dua etmesini istemiş ve Hz. Peygamber dua etmiştir. (Buharî,
Cihad, 3,4, Ta'bir, 12; Müslim, imare, 160, 182; Nisaî, Cihad, 40; İbn Mace, Cihad, 10)
Nitekim Ümmü Haram, Hz. Osman (ö. 35/655) devrinde, kocası Ubade b. es-Samit (ö.
34/654) ile birlikte Kıbrıs'ın fethi için deniz yolculuğuna çıkmış ve Kıbrıs'ta bindiği
hayvanından düşerek vefat etmiştir. Kabri Kıbrısta'dır.
 İslam'ın ilk dönemlerindeki kadınların bu faaliyetleri erkeklerin yanında ve çoğu kere
onların toplulukları içinde yapılmıştır. Ancak bütün bunlar İslami ölçü, edep ve haya
sınırları içinde olmuş, ihtilata, yalnızlığa ve tenha yerlerde başbaşa kalmağa fırsat
verilmemiştir.
 3) Geçmiş şeriatlarda kadın-erkek ilişkisi:
 Kur'an-ı Kerim'de geçmiş peygamberlere verilen örneklerdeki erkek-kadın ilişkilerinde de
aynı edep ve inceliğin korunduğu görülür. Mesela;
 a) Mısır'ı bırakıp Medyen diyarına giden Musa (a.s) şehir kenarında koyunlarını sulamak
için sıra bekleyen iki genç kıza yardım teklif eder, koyunlar sulandıktan sonra eve giden
kızlardan birisi geri gelerek utana utana Musa'nın yanına gelir ve babasının, su çekme
ücretini vermek üzere kendisini eve çağırdığını bildirir. Kızların babası ise Şuayb
Peygamberdir. Yine iki kızdan birisinin isteği üzerine Musa (a.s), Şuayb (a.s)'ın
koyunlarına çoban olur ve onun kızı ile evlenir. Kur'an-ı Kerîm'de uzun olarak anlatılan bu
kıssadan günümüz aile yapısı için alınacak ibretler olduğunda şüphe yoktur. (bk. el-Kasas,
28/23-26.)
 b) Hz. Meryem de kızlık çağında Mescid-i Aksa çıkışında kendisine ayrılan odada yaşarken
teyzesinin kocası olan Hz. Zekeriyya O'nun yanına girer ve maişeti ile ilgilenirdi. Ancak bu
arada meleklerin Hz. Meryem'e yemek ikram ettikleri görülür. Allahü Teala olayı şöyle
bildirir: Zekeriyya, onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve; "Ey
Meryem! bu sana nereden geliyor?" der, o da: "Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine
sayısız rızık verir" derdi. (Al-i İmran, 3/37)
 c) Sebe' Melikesi Belkıs'ın Süleyman (a.s)'ın hak dine çağıran mektubunu alınca, kavmi ile
yaptığı istişare toplantısı Kur'an'da şöyle haber verilir: "Sonra Melike dedi ki: Beyler! Bu
işimde bana bir fikir verin. Bilirsiniz ki, siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam.
Onlar şu cevabı verdiler: Biz güçlü kuvvetli insanlarız. Zorlu savaşçılarız. Emir senindir,
artık ne buyuracağını sen düşün. Melike: Hükümdarlar bir ülkeye girince, orayı perişan
ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) Onlar da böyle yapacaklardır, dedi."
(en-Neml, 27/32-34.)
 Daha sonra Yemen yöresinden Kudüs'e gelen Belkıs, Süleyman (a.s)'ın kurduğu medeniyet
ve saraylar karşısında hayran kalır ve şu sözleriyle hak dine girer: "Rabbim! Ben gerçekten
kendime yazık etmişim. Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum."
(en-Neml, 27/44)
 Bu ayetlerde bir kadının, devletin en üst düzey bir görevinde, ciddiyet ve ağırbaşlılıkla
ülkesinin problemini görüşmek üzere toplantı yaptığı ve efkar-ı umumiyeden destek alarak
hareket etmeyi tercih ettiği görülmektedir. Diğer yandan heyetleriyle Hz. Süleyman'ın
beldesine ve sarayına kadar gelen Belkıs özel olarak yaptırılan billur köşklerde ağırlanmış
olup, bu güzel muamelenin onun hak dine girmesinde etkili olduğunda şüphe yoktur.
 Yukarıda belirtilen geçmiş şeriatlar ayet veya sahih hadisle neshedildiği bildirilmediği
sürece bizim için de şerîattır. Nitekim, Allahü Teala, şöyle buyurmuştur: "İşte o
peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy." (el-En'am,
6/90.)
 Sonuç olarak yukarıda arzettiğimiz ayet, hadis ve sahabe uygulamalarından da anlaşılacağı
gibi İslam, erkek ve kadının bir arada bulunmasını prensip olarak yasaklamış değildir. Bu,
temelde caiz olup maslahata yönelik bulununca istenen bir şeydir. Ancak bu görüşmenin
İslamî edep ve ölçü sınırları içinde olması gerekir.
 4) Bir kadının yabancı erkekle görüşmede dikkat etmesi gereken durumlar:
 Mü'min bir kadının okul, hastane, fabrika, alış-veriş vb. yerlerde eğitim, iş veya meslek
gereği yabancı erkeklerle karşılaşma ve görüşmesi durumunda aşağıdaki esaslara dikkat
etmesi beklenir.
 a) Bakışların kontrol altında tutulması:
 Erkek ve kadının konuşma ve birbirine muhatap olma durumunda bakışlarını kontrol
altında tutmaları gerekir. Bir mü'min, karşı cinsin bakılması yasaklanan yerlerine bakamaz
ve bakışını ihtiyaç dışında uzatamaz. Ayetlerde şöyle buyurulur: "Mü'min erkeklere,
gözlerini haramdan sakınmalarım söyle." (en-Nur, 24/30.) Mümin kadınlara da söyle:
Gözlerini haramdan sakınsınlar..." (en-Nur, 24/31.)
 b) Altını göstermeyen bolca giysi ile örtünme:
 Kadının el ve yüz dışında bütün bedenini, altını göstermeyen ve vücut hatlarını ortaya
çıkarmayan bolca bir giysi ile örtmesi gerekir. (Ayrıntı için bk. "Örtünme" konusu). Örtülü
hanımlar İslam toplumunda saygı görür. Çünkü örtü, kötü niyetli erkeklerin bakışlarına ve
sarkıntılık etmelerine karşı onları korur.
 c) Ölçülü konuşma ve ölçülü yürüme:
 Mü'min bir kadın yabancı erkekle konuşmasında ölçülü olmalı ve ihtiyaç kadar
konuşmalıdır. Ayette şöyle buyurulur: "Yabancı erkeklere çekici bir eda ile konuşmayın,
sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin." (el-Ahzab,
33/32.) Yürüyüşün de ölçülü olması gerekir. Salınarak, kırıtarak yürüme mü'minin vekarı ile
bağdaşmaz. Ayette şöyle Duyurulur: "Kadınlar gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye
ayakları yere vurarak yürümesinler." (en-Nur, 24/31.) Nitekim, yukarıda da belirttiğimiz
gibi, Musa (a.s)'ı çağırmaya gelen, Şuayb (a.s)'ın kızı, onun yanına utana utana
yaklaşmıştır. (el-Kasas, 28/25.) Bu olayın Kur'an-ı Kerim'de haber verilişinde, günümüz
hanımlarına da bir mesaj vardır. Yabancı bir erkekle muhatap olma durumunda kalan bir
kadın edep, ciddilik, ağır başlılık ve utanma hasletlerini koruyarak görüşmeli ya da
konuşmalıdır.
 d) Süslü ve çekici giysi ile örtünmeme:
 Süslü ve çekici giysiler evde giyilmeli, yabancı erkeklerin yanında ve evin dışında bunlar
baş örtüşü ve dış giysi ile örtülmelidir. Diğer yandan dışarıda, erkeklerin dikkatini çekmek
için parfüm sürülmesi de, mü'min kadının ağır başlı ve ciddi tavırları ile bağdaşan bir
durum değildir.
 e) Yabancı erkekle tenhada başbaşa kalmaktan kaçınmak:
 Yabancı bir erkekle, kimsenin olmadığı yerlerde başbaşa bulunmamak gerekir. Bu durum
hadisle yasaklanmış ve böyle bir yerde üçüncü kişinin şeytan olduğuna dikkat çekilmiştir.
(bk. Buharî, Nikah, 111,112; Müslim, Hacc, 424; Tirmizî, Rada, 16; Fiten, 7; A. b. Hanbel, l,
222, III, 339, 446.)
 Özellikle, kocanın hısımlarından birisi ile, kimsenin olmadığı yerde başbaşa kalmanın
daha tehlikeli olduğu Allah elçisi tarafından şöyle belirtilmiştir:
 "Kadınların yanına girmekten sakınınız! Dediler: Ey Allah'ın elçisi! Kayın birader hakkında
ne buyurursunuz?. Şöyle buyurdular. Kayın birader ölümdür. Yani bu bir helak nedenidir.
(bk. Buharî, Nikah, III; Müslim, Selam, 20; Tirmizî, Rada' 16; Darimî, İsti'zan, 14; A. b.
Hanbel, IV, 149,153.) Çünkü bir cinsel macera meydana geldiği takdirde, bu tarafları ölüme
kadar götürür ve hısımlık yerine düşmanlıklar geçer.
 f) Zorunlu ihtilafın zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutulması:
 Yabancı erkeklerle bir arada bulunma zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutulmalıdır. Çünkü
gereksiz, ihtiyaç dışı ve uzun görüşmeler fitneye yol açabilir. Ayrıca kadını kutsal
görevlerini yapmaktan, evinin hakkını gözetip, çocuklarını eğitmekten alıkoyar.
 Sonuç olarak mü'min kadınlar nişan, düğün, bayram ve benzeri kutlamaları veya ev
ziyaretlerini yahut diğer sosyal faaliyetleri kendi hem cinsleriyle oluşturacakları topluluklar
içinde yapmayı şiar edinmelidir. Kadın evinin dışındaki eğitim, iş, meslek, ibadet vb.
faaliyetlerde ya bir mahremi ile birlikte bulunur ya da güvenilir kadın toplulukları içinde
yerini alır.


12. Erkek ve Kadının Birbirini Ziyaret Etmesi

Erkek ve Kadının Birbirini Ziyaret Etmesi

 1) İslam'ın ziyaretleşmeye verdiği önem:
 İslam bir toplum dini olduğu için, toplum fertlerini birbirine yaklaştıran, karşılıklı sevgi,
saygı ve yardımlaşma duygularını güçlendiren davranışları da düzenlemiştir. Hasta ziyareti
veya nişan, düğün ve bayram gibi sevinçli günlerde tebrikleşme ve selamlaşma bunlar
arasında sayılabilir.
 Ziyaretleşme yalnız hısımlar arasında değil; iş ve meslek arkadaşları veya komşu yahut aile
dostu gibi hısım olmayan fakat ünsiyet bulunan kimseler arasında da yapılabilir. Biz,
aşağıda ziyaretleşmenin önemini açıkladıktan sonra, özellikle kadın-erkek arasında
olabilecek ziyaretleşmenin ölçü ve sınırlarını belirlemeye çalışacağız.
 Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
 "Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır. Ey Allah'ın Rasülü bunlar nelerdir? diye
sorulunca şöyle cevap verdi: Karşılaştığın zaman ona selam ver, seni çağırdığı zaman
davetine git, sana öğüt verince öğüdünü kabul et, aksırdığı zaman ona "Allah seni
bağışlasın (yerhamükellah)" de, hasta olunca onu ziyaret et, vefat edince de, cenazesinde
hazır bulun." ( Buharî Cenaiz, 2, Edeb, 126; Müslim, Selam, 4-6; İbn Mace, Cenaiz, 1; A. b.
Hanbel, l, 89; II, 68, 331, 540, V, 273. Tirmizi Edeb 1; Nesaî, Cenaiz, 52.) "Esiri kurtarınız,
davete icabet ediniz, açları doyurunuz ve hastaları ziyaret ediniz." (Buharî, Ahkam, 23,
Cihad, 171, Nikah, 71, At'ime, 1 Merda, 4; Darimî, Siyer, 26; A. b. Hanbel, IV, 394, 406.)
"Hastaları ziyaret ediniz ve cenazelerde hazır bulununuz, bunlar size ahireti hatırlatır."
(A.b. Hanbel, l, 48.) "Kim bir hastayı ziyaret ederse, gökyüzünden bir nidacı ona şöyle
seslenir: İyi yaptın, yürüyüşün de iyi oldu, cennette kendine bir konaklama yeri
hazırladın." (Müslim, Birr, 40, 42; Ebu Davud, Cenaiz, 8; Tirmizî, Birr, 64; İbn Mace,
Cenaiz, 2; A. b. Hanbel, )Allahü Teala hasta ziyaretini kendisini ziyarete denk tutmuş ve
kutsî bir hadiste hasta ziyaretine önem vermeyen kimseye Cenab-ı hakkın şöyle hitap
edeceği haber verilmiştir: "Sen, hastayı ziyaret etseydin benim (rızamı) onun yanında
bulacağını bilmiyor muydun?" (Müslim, Birr, 43)
 Yukarıdaki hadisler ziyaretleşmenin, insanlar arası görüşmelerde muaşeret adabının
ölçülerini en güzel şekilde ortaya koymaktadır. Hatta Allah'ın Rasulü hasta olan bir
yahudiyi ziyaret etmiş, bu sırada ona İslam'ı tebliğ etmiş ve yahudi müslüman olmuştur.
İşte bu ziyaretler nesep hısımlığı, evlenmeden doğan ya da süt emmeden meydana gelen
hısımlık olabileceği gibi, komşuluk, arkadaşlık, öğretmen-öğrenci, iş ve mesai arkadaşlığı
gibi daha başka nedenlere de dayanabilir.
 2) Erkekle kadının birbirini ziyaret etmesi:
 Hasta ziyaretini teşvik eden hadisler kadınları da kapsamına alır. Çünkü "hastaları ziyaret
ediniz" "kim bir hastayı ziyaret ederse" gibi ifadelerin, yalnız erkekleri değil, kadınları da
kapsadığında şüphe yoktur. Bu yüzden kadınların da kendi cinslerini veya sürekli evlenme
yasağı bulunan erkek hısımlarını hastalık, nişan, düğün vb. durumlarda ziyaret etmeleri
mümkün ve caizdir. Yine hısım olmamakta birlikte hocalık-talebelik, komşuluk, mesai
arkadaşlığı ve aile dostluğu gibi nedenlerle saygı duyulan ve ünsiyet bulunan erkek veya
kadınların da yine hastalık vb. durumlarda ziyaret edilmesi mümkündür. Hz. Peygamber
döneminde bununla ilgili bazı uygulama örneklerini aşağıda vereceğiz.
 Medine'ye hicret eden kimi sahabilere oranın havası ağır gelmiş ve rahatsızlanmışlardı. Bu
yüzden Hz. Aişe, babası Ebu Bekr'in ve Bilal el-Habeşi'nin yanlarına giderek; "Babacığım
sağlığın nasıl?. Ey Bilal senin sağlığın nasıl?." diye sormuştur. (Buharî, Medîne, 12,
Menakıbu'l-Ensar, 46, Merda, 8,22; Malik, Muvatta', Medîne, 14; İbn Hanbel, VI, 260.)
Burada zaruret veya ihtiyaç bulunmamakla birlikte, Hz. Aişe şartların gerektirdiği bir
edeple Bilal (r.a)'in de hatırını sormuştur. Babasının hatırını sorup, onun yanında olan ve
aile içinde kendisine karşı ünsiyet bulunan Bilal'ın hatırını sormaması İslamî edeple
bağdaşmazdı. Ancak bundan; babasının yanında ilk defa gördüğü yabancı bir erkek
olsaydı, onun da hatırını sorardı, diye bir sonuç çıkarılmamalıdır.
 Diğer yandan bir kadın sahabe olan Ümmü'd-Derda (r.anha)'nın ensardan mescid ehli bir
erkeği ziyaret ettiği nakledilmiştir. (Buhari, Merda, 8. Buharî «Kadınların erkekleri ziyareti
babı» başlığı altında bu uygulamayı nakletmiştir.) Yine ashabı kiramdan el-Bera b. Ma'rür
(r.a)'ın kızı Ümmü Mübeşşir (r. anha), oğlu Mübeşşir hastalanınca Ebu Abdirrahman Ka'b
b. Malik'e gitmiş ve "Ey Abdurrahman! Oğlum Mübeşşir hastalandı, onun için Allahü
Teala'dan huzur ve selamet dile" diyerek ondan yardım, istemiştir. (A..b. Hanbel, III, 455.)
 Hz. Aişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasülullah (s.a.s) Dubaa bintu ez-Zübeyr (r.
anha)'nın yanma girerek; "Umulur ki sen hac yapmayı arzu ediyorsun" dedi. Kadın:
"Vallahi hastalık ve ağrılardan bir şey düşünemiyorum" diye cevap verince, Allah elçisi,
"Hac yap" buyurdular. (Buharî, Nikah, 15; Müslim, Hac, 104, A.b, Hanbel, VI, 202.)
 Yine Hz. Peygamber ateşli bir hastalığa yakalanan Ümmü's Saib veya Ümmü'l-Müseyyeb
adlı sahabî kadını ziyarete gitmiş ve durumunu sorunca kadın; "Humma'ya tutuldum.
Allah bu hastalığı mübarek kılmasın, bildiği gibi yapsın" diye beddua edince, Allah elçisi;
"Humma'ya sövme, şüphesiz bu hastalık, körüğün demirin pasını giderdiği gibi Adem
oğlunun hatalarını giderir." (Müslim, Birr, 53.) buyurdu.
 Hz. Aişe (ö. 57/676) ölüm yatağında iken, İbn Abbas (ö. 68/687) ziyaret için izin istemiş ve
Hz. Aişe kendisine izin vermiştir. İbn Abbas; "Ya Aişe kendini nasıl hissediyorsun?" diye
halini sormuş, Aişe (r. anha); "Eğer haramlardan sakınabildiysem hayır üzere" deyince, İbn
Abbas şöyle cevap vermiştir: "İnşallah sen hayır üzeresin. Çünkü Rasülullah'ın eşisin, o
senden başkasını bakire olarak nikahlamadı, üstelik (ifk olayında) senin özrün gök
yüzünden indi." (Buhari, Nikah, 9, Tefsiru Sure, 24/8)
 Bütün bu örnekler sahabe hanımlarının zaruret veya ihtiyaç olunca yahut da edebin
gerektirdiği şartlar ortaya çıkınca özellikle ünsiyet bulunan bazı yabancı erkeklerle
görüştüklerini ve onların yanına giderek isteklerini açıkladıklarını gösterir. Cinsiyet;
birbirini tanıma, güven ve yakınlık duyma demektir. Kur'an-ı Kerîm'de, başkasının evine
izin alıp, birbirine alışma (ünsiyet) meydana geldikten, yani tanıştıktan sonra selam
vererek girilebileceği bildirilir. Ayrıca üzerinde düşünülünce bu davranışın daha iyi
olduğunun anlaşılabileceğine işaret edilir. (bk. en-Nur, 24/28)
 Bununla birlikte ünsiyet bulunsa bile yabancı erkekle görüşmenin yalnız ve başbaşa
kalacak şekilde olmaması, süslenerek ve kokulanarak yapılmaması ve konuşmanın edep
sınırını aşmaması da gereklidir. En güzeli görüşmenin bir mahrem hısımla birlikte veya bir
topluluk içinde yapılmasıdır. Böylece şeytana açılan kapı kapatılmış ve fitne korkusu
kaldırılmış olur.
 Sonuç olarak, kadın-erkek ilişkilerinde İslam'a yabancı kültür değerlerini şuursuzca taklit
yerine imanlı erkek ve kadınların vahiy ve sünnet ölçüleri içinde görüşmesi, ancak bunu da
zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutmaları şiarları olmalıdır.

More Related Content

What's hot

Ali imran 95 125 TEFSİR
Ali imran 95 125 TEFSİRAli imran 95 125 TEFSİR
Ali imran 95 125 TEFSİRSalih Selman
 
Delilleriyle hanefi fıkhı 1
Delilleriyle hanefi fıkhı 1Delilleriyle hanefi fıkhı 1
Delilleriyle hanefi fıkhı 1sebo1453
 
1.hac semineri 2011 tam sürüm
1.hac semineri 2011 tam sürüm1.hac semineri 2011 tam sürüm
1.hac semineri 2011 tam sürümSalım Selvi
 
Orta peygamberimizin komutanlari
Orta peygamberimizin komutanlariOrta peygamberimizin komutanlari
Orta peygamberimizin komutanlariSerkan Dereli
 
Hac menasiki anlatimi
Hac menasiki anlatimiHac menasiki anlatimi
Hac menasiki anlatimiSalım Selvi
 
Peygamber Efendimizin Vahiy Katipleri
Peygamber Efendimizin Vahiy KatipleriPeygamber Efendimizin Vahiy Katipleri
Peygamber Efendimizin Vahiy KatiplerismetBehicTekkanat
 
Riyazüs Salihin Hadis Kitabı
Riyazüs Salihin Hadis KitabıRiyazüs Salihin Hadis Kitabı
Riyazüs Salihin Hadis KitabıMuhammed Gen Tr
 
Hadis edebiyatı
Hadis edebiyatıHadis edebiyatı
Hadis edebiyatı7veren
 
Ramazan Ayının Önemi
Ramazan Ayının ÖnemiRamazan Ayının Önemi
Ramazan Ayının ÖnemiAkifSamanci
 
Ortaokul peygamber yasantisi sunnet
Ortaokul peygamber yasantisi sunnetOrtaokul peygamber yasantisi sunnet
Ortaokul peygamber yasantisi sunnetserizci
 
Peygamberimizin Örnek Kulluğu
Peygamberimizin Örnek KulluğuPeygamberimizin Örnek Kulluğu
Peygamberimizin Örnek KulluğusmetBehicTekkanat
 

What's hot (20)

Ali imran 95 125 TEFSİR
Ali imran 95 125 TEFSİRAli imran 95 125 TEFSİR
Ali imran 95 125 TEFSİR
 
Delilleriyle hanefi fıkhı 1
Delilleriyle hanefi fıkhı 1Delilleriyle hanefi fıkhı 1
Delilleriyle hanefi fıkhı 1
 
Umre vaazı 2012
Umre vaazı 2012Umre vaazı 2012
Umre vaazı 2012
 
Hadis ve Sünnet
Hadis ve SünnetHadis ve Sünnet
Hadis ve Sünnet
 
25. kadr suresi
25. kadr suresi25. kadr suresi
25. kadr suresi
 
1.hac semineri 2011 tam sürüm
1.hac semineri 2011 tam sürüm1.hac semineri 2011 tam sürüm
1.hac semineri 2011 tam sürüm
 
Orta peygamberimizin komutanlari
Orta peygamberimizin komutanlariOrta peygamberimizin komutanlari
Orta peygamberimizin komutanlari
 
12. inşirah suresi
12.  inşirah suresi12.  inşirah suresi
12. inşirah suresi
 
Zeyd Bin Harise(r.a.)
Zeyd Bin Harise(r.a.)Zeyd Bin Harise(r.a.)
Zeyd Bin Harise(r.a.)
 
Hac menasiki anlatimi
Hac menasiki anlatimiHac menasiki anlatimi
Hac menasiki anlatimi
 
Peygamber Efendimizin Vahiy Katipleri
Peygamber Efendimizin Vahiy KatipleriPeygamber Efendimizin Vahiy Katipleri
Peygamber Efendimizin Vahiy Katipleri
 
Riyazüs Salihin Hadis Kitabı
Riyazüs Salihin Hadis KitabıRiyazüs Salihin Hadis Kitabı
Riyazüs Salihin Hadis Kitabı
 
Hadis edebiyatı
Hadis edebiyatıHadis edebiyatı
Hadis edebiyatı
 
Sünnet
SünnetSünnet
Sünnet
 
Ramazan Ayının Önemi
Ramazan Ayının ÖnemiRamazan Ayının Önemi
Ramazan Ayının Önemi
 
Sahih-i Buhari Hadis kitabı oku
Sahih-i Buhari Hadis kitabı okuSahih-i Buhari Hadis kitabı oku
Sahih-i Buhari Hadis kitabı oku
 
Ortaokul peygamber yasantisi sunnet
Ortaokul peygamber yasantisi sunnetOrtaokul peygamber yasantisi sunnet
Ortaokul peygamber yasantisi sunnet
 
Peygamberimizin Örnek Kulluğu
Peygamberimizin Örnek KulluğuPeygamberimizin Örnek Kulluğu
Peygamberimizin Örnek Kulluğu
 
Peygamberi̇mi̇z
Peygamberi̇mi̇zPeygamberi̇mi̇z
Peygamberi̇mi̇z
 
Selamlasma
SelamlasmaSelamlasma
Selamlasma
 

Viewers also liked

Viewers also liked (20)

TAUS MT SHOWCASE, The Open Source MT System Moses and Its Use in the Industry...
TAUS MT SHOWCASE, The Open Source MT System Moses and Its Use in the Industry...TAUS MT SHOWCASE, The Open Source MT System Moses and Its Use in the Industry...
TAUS MT SHOWCASE, The Open Source MT System Moses and Its Use in the Industry...
 
Deangelo-Stewart
Deangelo-StewartDeangelo-Stewart
Deangelo-Stewart
 
atps Basico Gs Conhecimento
atps Basico Gs Conhecimentoatps Basico Gs Conhecimento
atps Basico Gs Conhecimento
 
Tdk Imla Klavuzu
Tdk Imla KlavuzuTdk Imla Klavuzu
Tdk Imla Klavuzu
 
Balanço 2010
Balanço 2010Balanço 2010
Balanço 2010
 
Historia del internet
Historia del internetHistoria del internet
Historia del internet
 
Alfabetizacao livro
Alfabetizacao livroAlfabetizacao livro
Alfabetizacao livro
 
Power
PowerPower
Power
 
El Palacio Del Rey Minos
El Palacio Del Rey MinosEl Palacio Del Rey Minos
El Palacio Del Rey Minos
 
Evaluación 4 diana y. barragán.
Evaluación 4  diana y. barragán.Evaluación 4  diana y. barragán.
Evaluación 4 diana y. barragán.
 
Caracteristicas
CaracteristicasCaracteristicas
Caracteristicas
 
Bloque cierre (luis pereira)
Bloque cierre (luis pereira)Bloque cierre (luis pereira)
Bloque cierre (luis pereira)
 
Ingenieria industrial
Ingenieria industrialIngenieria industrial
Ingenieria industrial
 
Pm 10 procurement
Pm 10 procurementPm 10 procurement
Pm 10 procurement
 
Apuntes TEMA 8
Apuntes TEMA 8Apuntes TEMA 8
Apuntes TEMA 8
 
Internet
InternetInternet
Internet
 
Utsira As Way Of Life
Utsira  As Way Of LifeUtsira  As Way Of Life
Utsira As Way Of Life
 
Dislexia
DislexiaDislexia
Dislexia
 
Starting up
Starting upStarting up
Starting up
 
El desarrollo de la gestion del conocimiento en red
El desarrollo de la gestion del conocimiento en redEl desarrollo de la gestion del conocimiento en red
El desarrollo de la gestion del conocimiento en red
 

Islamda tesettür

  • 1. 1. Tesettürün Niteliği ve Dayandığı Deliller 1) Tesettürün niteliği: Tesettür, arapça "setere" kökünden "tefe'ul" vezninde bir mastar olup, sözlükte; örtünmek, gizlenmek, bir şeyin içinde veya arkasında saklanmak anlamlarına gelir. Bir fıkıh terimi olarak tesettür, erkek veya kadının şer'an örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir. Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine "avret yeri" denir. Gerektiğinde evlenmeleri caiz olan, karşı cinslerin biri diğerinin yanında olunca avret yerlerini örtmesi gerektiğinde görüş birliği vardır. Sağlam görüşe göre, bir kimse tek başına olduğu zaman da örtünmelidir. Buna göre; bir kimsenin temiz elbisesi bulunduğu halde, kimsenin olmadığı yalnız başına bir odada çıplak olarak kılacağı namaz sahih olmaz. (İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır (t.y.), I, 375) Yıkanma, tuvalet ihtiyacı ve taharetlenme gibi ihtiyaçlar dışında, bir yerde de bulunulsa, mü'minin namaz içinde veya namaz dışında avret yerlerini örtmesi farzdır. Bunun delili Kur'an, Sünnet ve sahabe uygulamasıdır. 2) Tesettürün dayandığı deliller a) Kur'an-ı Kerim'den deliller: İnsanın örtünme ihtiyacının ilk insan Adem ve Havva ile başladığı, çıplaklığın çirkin bir şey olduğu ayette şöyle belirtilir: "Ey Ademoğulları! Şeytan ana ve babanızı kötü yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa, sizi de aldatmasın.'' (el-A'râf, 7/27) "Ey Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir de giyip süsleneceğiniz bir giysi indirdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır." (el-A'râf, 7/26) Hayvan yünlerinden giysi için yararlanmanın gereğine şöyle işaret edilir: "Davarları da o yaratmıştır ki, bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve nice nice yararlar vardır." (en-Nahl, 16/5) Örtünmenin gayesi başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı meşru olmayan cinsel isteklerden sakınmaktır. İnsandaki edep ve haya duygusu örtünmeyi gerektirir. Ancak mü'min erkek ve kadınların örtünmede asıl gayesi Yüce Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır. Çünkü Allahü Teala'nın emir ve yasaklarına uymak bir ibadettir. Namaz ve oruç gibi ibadetleri emreden Allah (c.c), ibadet içinde ve dışında örtünmenin şekil ve sınırlarını da belirlemiştir. Cahiliye döneminde Arap toplumu Kabe'yi çıplak tavaf ederlerdi. Gündüz erkekler, gece kadınlar gelir ve tavaflarını anadan doğma yaparlardı. Onlar; "içinde günah işlediğimiz giysilerimizle tavaf yapamayız" diye bir gerekçe de gösterirlerdi. İşte daha Mekke döneminde İslam toplumunun tavaf sırasında ve namazda örtünmesi gerektiğini bildiren şu ayet indi: "Ey Ademoğulları! Her mescide gelişte zinetinizi giyin." (el-A'raf, 7/31.) Ayet, tavafı ve namaz için mescide gelmeyi kapsamına alır. Buradaki "zinet" sözcüğü "elbise, giysi" olarak tefsir edilmiştir. Böylece namaz ve tavaf gibi ibadetlerde avret yerlerinin örtülmesi farîzasını İslam getirmiş oldu. (bk. Ebu Bekr el-Cassas, Ahkamu'l- Kur'an. tahk. M. es-Sadık Kamhavî Kahire (t.y.), IV, 205 vd.; Elmalılı, a.g.e. 2. baskı, istanbul 1960, III, 2151, 2152.) Başka bir ayette; gizli yerlerini örtüp koruyan erkeklerle
  • 2. kadınların Yüce Allah'ın affına ve büyük bir mükafata ulaşacakları belirtilir. (bk. el-Ahzab, 33/35.) Örtünmede karşı cinsin bakışlarından korunmak söz konusu olunca, İslam bakanla ilgili olarak da bir sınırlama getirmiştir. Erkeklerin gözlerini sakınması, kadınların iffetini korumak içindir. Ayette şöyle buyurulur: "Mü'min erkeklere söyle. Gözlerini zinadan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri için daha temizdir." (en-Nûr, 24/30.) Kadınların örtünmesi konusunda ise şöyle buyurulur: "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, kocakarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olursunuz." (( en-Nûr, 24/31.) Ayetteki "humur (baş örtüleri)" sözcüğünün tekili "hımar" olup, sözlü-te; kadının kendisi ile başını örttüğü şey, demektir. Saîd b. Cübeyr (Ö. 95/713), baş örtüsünün kadının boyun ve göğüs kısımlarını örtecek ve bunlardan hiçbir şey göstermeyecek nitelikte olması gerektiğini söylemiştir. (bk. el-Kurtubî, a.g.e., XII, 153; İbn Kesir, Muhtasar Tefsir, thk. M. Ali es-Sabünî, 7. baskı, Beyrut 1402/1981, II, 600, Elmalılı, a.g.e. İst. (t.y.), VI, 15.) Kadınların ev dışında veya yabancı erkeklerin yanına çıkarken normal ev içi giysilerinin üstüne bir dış elbise daha giymeleri gerekir. Ayette şöyle buyurulur: "Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu, onların tanınıp kendilerine sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allah çok yarlığayıcı ve çok esirgeyicidir." (el-Ahzâb, 33/59) Ahzab suresi ve dolayısı ile yukarıdaki ayet, Medine'de 5-7. hicret yılları arasında inmiştir. Ayetteki "celabîb" sözcüğü "cilbab"'ın çoğulu olup sözlükte; geniş elbise, gömlek ve baş örtüşü gibi anlamlara gelir. Kadını baştan aşağı örten çarşaf, ferace, manto gibi giysiler de cilbab kapsamına girer, "Cilbab" bir fıkıh terimi olarak Elmalılı (Ö. 1358/1939) tarafından şöyle tarif edilmiştir: "Kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysidir", "Kadını tepeden tırnağa örten giysidir", "Kadınların örtündükleri her türlü elbise ve başka şeylerdir." (Elmalılı,a.g.e.,VI,337.) Ünlü müfessir el-Kurtubî (Ö. 671/1273) cilbab ayetinin iniş sebebi ve cilbab terimi ile ilgili olarak şöyle der: "Arap kadınlarında erkeklerden sakınmamak bir adet halinde idi. Onlar cariyeler gibi yüzlerini de açık tutuyorlardı. Bu durum, erkeklerin onlara bakmalarına neden oluyordu. Bu konuda çeşitli düşünceler de ortayaçıkmıştı. Bunun üzerine Yüce Allah, elçisine; ihtiyaçları için evden dışarı çıkmak istediklerinde dış elbiselerini (cilbab) üstlerine almalarını emretmesini bildirdi. Çünkü o dönemde henüz evlerde tuvalet edinilmediği için, kadınlar tuva-et ihtiyacı için sahraya çıkıyorlardı. Böylece hür bir kadınla cariyenin arası ayrılmış olacaktı. Çünkü hürler örtünmesi ile biliniyordu. Bununla bekar veya genç erkeklerin sarkıntılık etmesinden de korunmuş oluyorlardı. Yukarıdaki ayet inmezden önce, mü'min erkeklerin eşlerinden birisi, ihtiyacı için evden dışarı çıkınca, bazı
  • 3. zayıf ahlaklı erkekler, cariye sanarak kendisine sarkıntılık edebiliyordu. Bu konuda Hz. Peygamber'e çeşitli şikayetler ulaşınca cilbab ayeti inmiştir". el-Kurtubî cilbab için de şunları söyler: "Cilbab; baş örtüsünden daha büyük olan bir giysidir. Abdullah b. Abbas (ö. 68/687) ve Abdullah b. Mes'ud'tan (ö. 32/652) cilbaba, "rida (bedenin üst kısmını örten giysi yada örtü)" anlamı verdikleri nakledilmiştir. Kadının baş örtüsü veya peçe anlamına geldiğini söyleyenler de olmuştur. Doğru olan şudur ki, cilbab; bedenin bütününü örten giysidir. Ümmü Atıyye (r. anha)'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasülullah (s.a.s) bize ramazan ve kurban bayramı namazlarında azatlı cariyeleri ve yetişkin kızlarımızı birlikte götürmemizi emretti. Ancak ay hali olanlar mescide girmeyecek ve arka taraftan öğüt, konuşma, hutbe ve duaları izleyecekler ve getirilecek tekbirlere katılabileceklerdi. Hz. Peygamber'e sordum: Ey Allah'ın Rasülü! Bizden birimizin bu çocukları için dış elbisesi (cilbab) bulunmazsa ne yapalım?". Hz. Peygamber; "Kardeşi onu kendi cilbabı (dış örtüsü) ile örtsün" buyurdu. (bk. Buharî, Hyz, 23, Salat, 2, îdeyn, 20, Hacc, 81; Müslim îdeyn, 10-12; Tirmizi, Cuma. 36;; ibn Mace, ikame, 165; ibn Hanbel, V, 84; en-Nevevî (ö. 676/1277); hadisin doğru anlamının şöyle olması gerektiğini söyler: "kendisine gerekli olmayan başka bir dış örtü ile onu örtsün." bk. Sahihu Müslim, Çağrı Yayınevi baskısı, İst. 1992, I, 606, alt not;3; el-Kurtubî, a.g.e. XIV, 156.) Diğer yandan kadın yaşlanıp ay halinden kesilir ve cinsel yönden erkeklere istek duymaz olursa, bunun için örtünmede bazı kolaylıklar getirilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Ay halinden kesilmiş ve evlenme arzusu kalmamış olan yaşlı kadınların zinet yerlerini göstermemek şartıyla dış örtülerini bırakmalarında kendileri için bir sakınca yoktur. Bununla birlikte, yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır." (en-Nur, 24/60.) Örtünmenin ahiret hayatında da söz konusu olacağı, iman edip güzel amel işleyenlerin ecri arasında şöyle belirlenir: "Onlar tahtlar üzerinde kurularak orada altın bileziklerle benezenecekler, ince ve kalın saf ipekten yeşil elbiseler giyeceklerdir. Ne güzel sevap ve ne güzel dayanak!" (el-Kehf, 18/31.) "Şüphesiz Allah, iman edip, güzel iş yapanları altından ırmaklar akan cennetlere sokacak. Orada bunlar altından bileziklerle, incilerle bezenecekler. Orada giysileri de ipektir." (el-Hacc, 22/23.) "Onların üzerlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri de onlara son derece temiz bir şarap içirmiştir." (el-İnsan, 76/21.) b) Sünnetten deliller: Hz. Peygamber örtünme ile ilgili yukarıda zikrettiğimiz ayetlerin tefsirini yapmış ve uygulama esaslarını göstermiştir. Bu konuda çeşitli hadisler nakledilmiştir. Biz birkaç tanesini nakledeceğiz. Hz. Aişe'den rivayete göre bir gün Hz. Ebü Bekr'in kızı Esma (ö. 73/692) ince bir elbise ile Rasülullah (s.a.s)'ın huzuruna girmişti. Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir". Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti. (Ebü Davud, Libas, 31; Ebû Davud bu hadise «mürsel» demiştir. Çünkü Halid b. Düreyk bunu Hz. Aişe'den işitmemiştir. bk. el-Kurtubî, a.g.e., XII, 152; el-Heysemî, Mec- mau'z-Zevaid, V, 137.) Yine Hz. Aişe'den nakledilen başka bir hadiste; "Allahü Teala ergin kadının namazını baş örtüsüz kabul etmez" buyurulmuştur.(İbn Mace Tahare, 132; Ebû Davud, Salat, 84; Tirmizi, Salat, 160; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 218, 259.) Ebû Hanîfe'ye (ö. 150/767) göre; bir uzvun
  • 4. dörtte bire kadar olan kısmı açılırsa namaz sahih olurken, açılan kısım uzvun dörtte birini geçerse namaz bozulur. Cinsel uzuv ve arkadan ise, dirhem mikdarı az bir yer bile açılsa namaz batıl olur. Ebü Yusuf'a (ö. 182/798) göre bir uzvun yarısı esas alınmıştır. Yarıdan azının açılması namaza zarar vermezken, fazlası namazı bozar. İmam Şafi'ye (ö. 204/819) göre ise avret yerinden herhangi bir kısmın açılması namazı bozar. (bk. Eş-Şevkani, Neylü'l-Evtar, II, 68; eş-Şafii, el-Ümm, I, 77; ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletüh, Dımeşk, 1405/1985, I, 585, 586; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, İstanbul 1992, s: 226-228) Hz. Aişe ilk baş örtüşü uygulamasını şöyle anlatır: "Allah ilk muhacir kadınlara rahmet etsin, onlar; "Baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." (en-Nur, 24/31) ayeti inince etekliklerini kesip bunlardan baş örtüsü yaptılar. Yine Satiyye binti Şeybe şöyle anlatır: "Biz Aişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ediyorduk. Hz. Aişe dedi ki: Şüphesiz Kureyş kadınlarının bir takım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim, Nur süresindeki "Kadınlar baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler eşlerine, kız, kız kardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah'ın kitabını tasdik ve ona iman ederek baş örtüşü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında baş örtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı." (Buhari, Tefsiru Sûre, 24/12; Ebû Davud, Libas, 29; Ahmed b. Hanbel, VI, 188; İbn Kesîr, a.g.e., II, 600) Hz. Peygamber'in tesettürün uygulanması ile ilgili başka hadisleri ve sorulara verdiği bir takım cevaplar da olmuştur. 2. Örtüde Bulunması Gereken Nitelikler ÖRTÜDE BULUNMASI GEREKEN NİTELİKLER a) Örtünün el ve yüz dışında bütün bedeni örtmesi: Kadınların el, yüz ve ayakları dışında, sarkan saçları dahil bütün bedenleri namazda veya yabancı erkeklerin yanında örtülmesi gerekli olan yerlerdir. El ve yüzün ise bir fitne korkusu bulunmadıkça namazda da namaz dışında da örtülmesi gerekmez. Sağlam görüşe göre ayakların da örtülmesi gerekmez. Çünkü ayaklarla yolda yürünür ve yoksullar için bunları örtme zorluğu vardır. Nitekim "Kadınlar süslerini (yabancı erkeklere) açmasınlar" (en-Nûr, 24/31) ayetinde "kendiliğinden görünen yerler müstesnadır" ilave istisnası ile, bedenden bazı yerlerin açık kalabileceğine işaret edilmiştir. Yukarıda Allah elçisinin Hz. Ebü Bekr'in kızı Esma'ya el ve yüzün açık kalabileceğini bildirdiğini belirtmiştik. (bk. Ebu Davud, Libas, 31) Başka bir hadiste Allah elçisi; "Kadın örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker." (Tirmizi, Rada, 18; Ebu İsa, bu hadise 'hasen-garip' demiştir.) buyurmuştur. Sonuç olarak en-Nur Sure'si 31. ayetteki baş örtüşü (hımar-humur) ve el-Ahzab Suresi 59. ayetteki dış giysi (cilbab-celabîb) terimleri birlikte değerlendirilince, kadın için iki parçalı bir giysi şekli ortaya çıkar. Birincisi; saç, boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne serbest bırakılan "baş örtüşü"; ikincisi ise "dış giysi" olup, bunun şekli iki
  • 5. türlü tarif edilmiştir. Baş örtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadar örten büyük parça giysi veya baş örtüsünün altında boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi cilbabın tarifleri arasındadır. Hatta cilbaba, baş örtüşü veya peçe anlamı verenler olduğu gibi Abdullah b. Mes'ud ile Abdullah b. Abbas (r. anhüma)'nın "rida" yani bedenin üst bölümünü örten dış giysi ya da örtü anlamını verdiklerini yukarıda (örtünme-tesettür sayfası) belirtmiştik. (bk. el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 156; Elmalılı, a.g.e., VI, 337. Not: Hac'da ihrama giren erkeklerin üst kısma örttükleri peştemala "rida", alt peştemala ise "izar" denir.) Örtünmenin gayesi zinadan ve yabancı erkeklerin sarkıntılık yapmasından sakındırmak olduğuna göre, giysinin parça sayısına bakmaksızın aşağıda açıklayacağımız nitelikleri taşıması gerekir. Altını göstermemesi, bol olması, karşı cinsin giysisine benzememesi bu nitelikler arasında sayılabilir. Bunları kısaca açıklayacağız. b) Örtünün altını göstermemesi ve beden hatlarını belli etmemesi: Örtünün sık dokunmuş ve altını göstermeyen kalınlıkta olması gerekir. Cildin rengini gösterecek derecede ince olan giysi ile kadın örtülmüş sayılmaz. Bu yüzden derinin beyazlığı veya kırmızılığı belli olan elbise ile namaz geçerli olmaz ve bununla örtünme gerçekleşmez. Eğer giysi kalın olmakla birlikte uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa, bu çirkin görülmekle birlikte namaz geçerli olur. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük vardır. Şafiilere göre, vücut hatlarını belli eden böyle dar bir giysi ile namaz kılmak kadınlar için mekruhtur, erkeklerin de dar giysiyi terketmesi daha uygundur. (bk. Şafii, el-Ümm, I, 78; Nasıruddin el-Elbani, hicab, terc, Akif Nuri, İst. 1976, s: 58, 59, Döndüren, a.g.e., s. 228) Giysinin geniş ve altını göstermeyen nitelikte olması gerektiğini bildiren çeşitli hadisler vardır. Hz. Ebû Bekr'in kızı Esma (r. anha)'nın ince giysilerle Nebî (s.a.s)'ın huzuruna çıkınca; Allah elçisinin ondan yüz çevirdiğini ve erginlik çağına giren bir kadının elleri ve yüzü dışında bir yerinin yabancı erkekler tarafından görülmesinin uygun olmadığını ona bildirdiğini yukarıda (örtünme-tesettür) belirtmiştik. (Ebu Davud, Libas, 31; el-Heysemi, a.g.e., V, 137) Hz. Peygamber, Dihye el-Kelbî (r.a)'e Mısır'da dokunmuş keten bir kumaş vermiş, yarısından kendisine gömlek diktirmesini, diğer yarısından ise eşinin giysi yapmasını bildirmiştir. Ancak daha sonra şöyle buyurdu: "Eşine git, söyle altına bir gömlek giysin. Çünkü vücut şeklinin ortaya çıkmasından korkarım." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 156) Allah'ın elçisi benzer uyarıyı Üsame b. Zeyd (r.a)'in eşi için de yapmıştır. eş-Şevkanî (ö. 1250/1834) bu hadisin açıklamasında şöyle demiştir: "Bu hadise göre, kadınların bedenlerini vücut hatları belli olmayacak şekilde bir giysi ile örtmeleri gerekir. Setri avret için bu şarttır. Usame'nin eşine "kubtıyye" denilen giysinin altına bir gömlek giymesini emretmesi, bu çeşit giysinin şeffaf olması ve vücut hatlarını göstermesi yüzündendir." (eş-Şevkani, Neylü'l-Evtar, II, 97) Şu hadis-i şerif de giyimli, fakat çıplak kadınların dünya ve ahiretteki, sıkıcı hallerini belirtir. "Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak, bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Bunları lanetleyin, çünkü onlar lanetlenmişlerdir" Başka bir rivayette; "onlar cennete giremez ve cennetin kokusunu bile bulamazlar" ilavesi vardır. (Müslim, Libas, 125, Cennet, 52; Ahmed b. Hanbel, II, 223, 356, 440) Temîm oğulları kabilesinden bir takım kadınlar Hz. Aişe'yi (ö. 57/676) ziyarete gelmişti.
  • 6. Üstlerinde ince giysiler vardı. Hz. Aişe kendilerine şöyle dedi: "Eğer siz mü'minler iseniz, bunlar inanmış hanımların giysileri değildir. Eğer mü'min değilseniz, o zaman durum değişir." Yine Hz. Aişe'nin huzuruna, ince baş örtülü bir gelin getirilmişti. O, şöyle dedi: "Nur suresine inanan bir kadın bunu örtünmez." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 157) Hz. Ömer'in, evden dışarı çıkacak olan kadının örtünmesi ile ilgili olarak şöyle dediği nakledilmiştir: "Müslüman kadın, bir ihtiyacı olduğu zaman, vücudunu gizleyen normal bir giysi içinde evden dışarı çıkmaktan menedilemez. Ancak bu öyle bir örtü olmalıdır ki, eve dönünceye kadar onu (bu giysi içinde) kimse tanımaz." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 157) Diğer yandan Hz. Ömer'in devlet başkanlığı sırasında, hür kadınlara benzemek için başını örten bir cariyeye örtüsünü çıkarttığı nakledilmiştir. Ancak örtünmenin gayesi ve örtünme ayetlerindeki genel anlam dikkate alındığında hür veya köle ayırımı yapılmaksızın, bütün mü'min kadınların örtünme hükmü kapsamına girdiği de söylenmiştir. Nitekim Hz. Peygamber; "Allah'ın kullarının mescidlere gitmelerine engel olmayınız" (bk. Müslim, Salat, 135, 138, 140; Ebu Davud, Salat, 52, İbn Mace, Mukaddime, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 43, 90, 140) buyurduğu halde, onun vefatından sonra ashab-ı kiram, kadınları beş vakit namaz için mescide çıkmaktan menetmişlerdir. Hatta Hz. Aişe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s) günümüze kadar yaşasaydı, İsrailoğulları kadınlarının menedildiği gibi, bugünkü kadınları mescidlere çıkmaktan menederdi." (Buhari, Ezan, 163,; Müslim, Salat, 144; Ebu Davud, Salat, 53; Tirmizi, Cum'a, 36; Malik, Muvatta, Kıble, 15, İbn Hanbel, VI, 91, 193) Sonuç olarak hanımların ve yetişkin kız çocuklarının namazda baş örtüleri ve altını göstermeyen bolca olan elbiserle örtünmeleri gerekir. Eğer giysi ince olur veya dar olup vücut hatlarını belli ederse, üstüne bolca bir dış giysi veya sabahlık gibi bir örtü giymeleri tesettürü tamamlar. Evden dışarı çıkarken veya evde yabancı erkeklerin yanında baş örtüşü ve cilbab denilen dış giysilerini örtünmeleri İslam'ın öngördüğü örtü şeklidir. Bu da el, yüz ve topuklardan alt kısım ayaklar dışında tüm bedenin altını göstermeyen ve bolca giysilerle örtülmesinden ibarettir. Bunların dikişli, modelli, renkli olup olmaması veya kumaşının kalitesi örfe ve beldelere göre değişiklik gösterebilir. Nitekim günümüzde Türkiye'nin çeşitli yörelerinde farklı örtünme şekilleri olduğu gibi, Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Malezya veya Endenozya gibi ülkelerde yaşayan hanımların farklı stil ve modellerde kapanma türleri vardır. Bazı yöreler "süs yeri" kapsamına yüzü de ekleyerek, "peçe" denilen örtü ile veya cilbab'ın bir bölümü ile yüzlerini de örtme yoluna gitmişlerdir. Ancak fitne korkusu bulunmadıkça çoğunluk bilginler yüzü örtü kapsamı dışında bırakmışlardır. c) Kadının evden dışarı çıkarken koku sürünmemesi: Hz. Peygamber güzel kokuyu sever ve ashabına da kokulanmalarını tavsiye ederdi. Hadislerde şöyle buyurulmuştur: "Bana dünyadan kadın, güzel koku ve gözümün aydınlığı namaz sevdirildi." (Nesai, İşretü'n-Nisa, 1; İbn Hanbel, III, 128, 199, 245, 255, 285, 296) "Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir. Utanma, kokulanma, diş temizliği ve evlenme." (Tirmizi, Nikah, 1; A.B.Hanbel, V, 421) Kadınlar aile içinde veya kendi cinslerinin topluluklarında koku sürünebilirler. Ancak evden dışarı çıkarken, mescidde ya da yabancı erkeklerin bulunduğu yerlerde kokulanmaları bu erkeklerin dikkatlerinin kadınların üstüne çekilmesine yol açar. Erkeğin kalbi onunla meşgul olmaya başlar. Bu durumun mescidde meydana gelmesi namazdaki
  • 7. huşuya da engel olabilir. Saflar dolusu kadınların çeşitli parfümler sürünerek mescide geldiği düşünülürse, mescidin havasını bu kokuların sarması İslam'ın hoş karşılamadığı bir durumdur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse zinaya bir adım atmış olur." (Tirmizi, Edeb, 35; Nesai, Zine, 35) "Bir kadın koku (buhur) sürünürse, yatsı namazında bizimle birlikte bulunmasın." (Müslim, Salat, 143; Ebu Davud, Tereccül, 7; Nesai, Zine, 37, 38, 74; İbn Hanbel, II, 304) Burada yatsı namazının örnek verilmesi, kadınların geceleyin korunmaya daha fazla ihtiyaçları olduğuna dikkat çekmek içindir. Ancak burada koku ile temizlik arasında bir ilgi kurulmamalıdır. İslam temizlik dinidir. Erkek ve kadını dış ve iç kirlerden temizlemek İslam'ın gayesidir. Bu yüzden mü'min kadınlar belki dışarıda parfüm sürünmezler fakat giysilerinin ve bedenlerinin temizliğine son derece dikkat ederler. Bu arada ter kokusunu giderecek önlemleri almak da mü'min hanımların şiarı olmalıdır. Nitekim Medine-i Münevvere'ye uzaklardan cuma namazı için gelenlerin terli olarak mescide girmelerine engel olmak üzere, Allah'ın elçisi, cuma günü boy abdesti alınmasını tavsiye etmişlerdir. Bazı bilginler kadının dış giysisinin süs ve şatafatı, zinetlerinin dışarıdan görülmesi ve erkek topluluğunda karışık oturmaları ile "parfümlü olarak dışarı veya mescide çıkma yasağı"nı aynı nitelikte görmüşlerdir. (bk. İbn Hacer el-Askalani, Fethul-Bari fi Şerhi Sahihi'l Buhari, II, 279; el-Elbani, a.g.e., s. 62, 63) d) Erkeklerin giysisine benzememesi: Yüce Allah erkek ve kadını ayrı ruh ve beden özellikleri ile yaratmıştır. İslam giyimde ve insanlararası ilişkilerde bu yaratılışa uygun esaslar getirmiştir. Kadın daha hassas, ince ruhlu ve narin yapılıdır. Süslenme, süslü giyinme ve zinetlere bezenme onun ruhunda vardır. Bu yüzden her iki cinsin örtmesi gereken yerler ayrı olduğu gibi, giysi şekil ve stillerini de semavî dinlerin, ve çevre şartlarının belirlemesi sonucunda farklılık doğar. O topluma dışarıdan bakan kimse; erkek veya kadını bu farklı yapı ve giyimleri ile ayırır. Aksi halde erkek gibi giyinen kadın veya kadın gibi giyinen erkek tipleri ortaya çıkar ki, bu durum kişinin ruhsal yapısında bozulmalara yol açar. Kur'an-ı Kerîm'de cinsler arasındaki farklılığa çeşitli ayetlerde işaret edilir: "Allah'ın bazısını bazısına üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından harcamalarından ötürü, erkekler kadınlar üzerine hakimdirler." (en-Nisa, 4/34) "Örfe göre, kadınların görevleri kadar hakları da vardır. Erkekler kadınlardan bir derece daha üstündür." (el-Bakara, 2/228) "Erkeklere de hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da hak ettiklerinden bir pay vardır." (en-Nisa, 4/32) Allah'ın Rasülü; giyim, beden veya davranışları ile erkeğe benzemeye çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe lanet etmiştir. Hadislerde şöyle buyurulur: "Kadınlardan erkeklere benzeyenlerle erkeklerden de kadınlara benzeyenler bizden değildir." (Buhari, Libas, 61; Ebu Davud, Libas, 27; Tirmizi, Edeb, 34; İbn Mace, Nikah, 22) Abdullah b. Abbas (r. anhüma)'dan nakledilmiştir; "Nebî (s.a.s) erkekleşen kadınlarla, kadınlaşan erkekleri lanetledi ve "onları evlerinden çıkarınız" buyurdu. (Buhari, Libas, 62, Hudud, 33; Ebu Davud, Edeb, 53; A. b. Hanbel, I, 225) Abdullah b. Ömer Allah elçisinin şöyle dediğini nakletmiştir: "Üç kimse vardır ki, cennete giremez ve kıyamet günü Allah onlara rahmet bakışı ile bakmaz. Ana-babasını dinlemeyen kimse, erkeklere benzemeye çalışan kadın ve
  • 8. eşini kıskanmayan koca." (Ahmed b. Hanbel, II, 134) Sonuç olarak örfen, iklim ve çevre şartları bakımından erkeğe ait olan giysilere ve erkeğin niteliği ile bağdaşan davranışlara mü'min hanım ve kızlar rağbet etmemelidir. Mü'min erkekler de kadınlara ait giysi ve davranışlara yönelmemelidir. Her cins kendi özellikleri içinde bir değer ifade eder. Ağır başlı, ciddi bir kadın yarı kadınlaşan bir erkekten hoşlanmayacağı gibi, erkekleşmiş bulunan bir kadın da erkeğin ilgi alanı dışına çıkar. Bu arada zinet takma ve ipekli giyme" gibi yalnız kadınlara ait oluşu nass'larla belirlenmiş bulunan değerleri örf ve çevre şartları da değiştiremez. Bu yüzden erkek, ipekli kumaştan giysi giyemeyeceği gibi onun altın, bilezik, küpe, altın zincir ve gerdanlık gibi süsleri takması da caiz olmaz. Diğer yandan bütünü etkilemeyecek nitelikteki çizme, spor ayakkabısı, çorap ya da dış giysinin altında kalan geniş pantalon gibi iki cins tarafından giyilebilen şeylerde bir sakınca olmasa gerektir. Çünkü bunların örtünmeye ve iffeti korumaya yardımcı olduğu açıktır. Evli kadınların örtünmesinden kocaları sorumlu olduğu gibi, kız çocuklarının evleninceye kadar örtünme ile ilgili problemlerinden birinci derecede babası sorumludur. Çocukla uzun süre birlikte olan, onun eğitim ve terbiyesi ile yakından ilgisi bulunan anne de ikinci derecede sorumlu olur. Ayette şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun" (et-Tahrim, 66/6) Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Sizin hepiniz birer çobansınız ve hepiniz yönettiğiniz kişilerden sorumlusunuz. Erkek ailesinin çobanıdır ve kıyamet gününde onlardan sorumlu olacaktır." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Hanbel) "Çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır." (Müslim, Sıyam, 182) İmam Şafiî (ö. 204/819) ana-babanın bu konudaki sorumluluğunu şöyle belirtir: Babaların ve anaların çocuklarını terbiye etmeleri, onlara temizliği ve namazı öğretmeleri, eğer bu konuda ihmal gösterirlerse onları hatifçe dövmeleri gerekir. Bunun yanında çocuklara diğer dinî görevleri, zina, eşcinsellik, içki, yalancılık ve gıybet gibi fillerin haramlığını da öğretirler. (Ebu Davud, el-Kütübü's-Sitte ve Şerhleri, Neşr. Çağrı Yayınları, İst. 1992, I, 334 edt. not) e) Örtünün bedeni yanlardan örtecek nitelikte olması: Hanefîlerde sağlam görüşe ve diğer fakîhlere göre örtünmenin yanlardan olması yeterlidir. Alttan veya gömleğin üst kısmından örtünme şart değildir. Çünkü bunda güçlük vardır. Bu yüzden giyilen bir elbisenin veya bir kadının giydiği uzun eteğin aşağıdan açık bulunması tesettüre engel teşkil etmez. Ancak bu durumda kadın oturuşuna ve kalkışına dikkat ederek mahrem yerlerinin yabancı erkeklerce görülmesine engel olmalıdır. 3. Erkeğin Örtünmesi ERKEĞİN ÖRTÜNMESİ Erkeklerin kendi eşleri dışındaki kimselerin yanında ya da namazda, göbekle diz kapağı arasını örtmeleri farzdır. Sağlam görüşe göre diz kapağı da avret yeri kapsamına girer. Allahü Teala, "Irzlarını da korusunlar." (en-Nur, 24/30) buyurur. Burada "ferc, çoğulu
  • 9. furûc" sözcüğü kadının cinsel organı anlamına geldiği gibi, her iki cins için "apışarası" anlamım da kapsar. İffet yerini en iyi koruma, örtme ile mümkün olacağı için "avret yerini örtme" de bu kapsama girer. Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1358/1939) erkeğin avret mahalli ile ilgili olarak şöyle der: "İnsanın avret mahalli, bilinen cinsel organdan ibaret değil, apışarası denilen açıklık boyunca uzar ki, bunun azamisi topuklara kadar varırsa da en yakın bilinen azı, diz üstü oturulduğunda belirleneceği üzere göbek altından dizlere kadardır. Bunun için erkeklerde korunması ve örtülmesi farz olan bir avret mahalli bu bilinen en az miktarıdır. Fazlasını örtmek ise müstehaptır." (Elmalılı, a.g.e., VI, 12, 13) Erkeğin avret yerinin sınırları hadisle belirlenmiştir: "Sizden biriniz kölesini veya işçisini evlendirince artık onun göbekle dizleri arasına bakmasın." (Ebu Davud, Salat, 26, Libas, 34) Başka bir rivayette; "Göbekle iki diz arası avret yeridir" ilavesi vardır." (Ahmed b. Hanbel, II, 187) Darekutnî'nin naklettiği şu hadisle diz kapakları da kapsama girer: "Diz kapakları avret yerlerindendir." (ez-Zeylai, Nasbu'r-Raye, 2. baskı, Kahire 1357/1938, I, 297) Malikîlere göre, erkekler için avret yeri yalnız ön ve arka, yani "galiz avret" sayılan yerlerdir. Onlara göre uyluk kısmı avret sayılmaz. Delil Enes b. Malikten (ö. 91/709) nakledilen şu hadistir: "Hz. Peygamber Hayber günü izarını (alt peştemal) uyluğunun üzerinden kaldırdı, öyle ki ben onun uyluğunun beyazlığını görür gibiyim." (eş-Şevkani, Neylü'l- Evtar,II, 64) Şu hadis de aynı anlamı desteklemektedir: "Rasülullah (s.a.s) uyluğunu açmış olarak oturuyordu. Ebu Bekir, yanına girmek için izin istedi, ona bu durumda iken izin verdi. Ömer izin istedi, ona da izin verdi. Sonra Hz. Osman izin isteyince, uylukları üstüne elbisesini örttü." (eş-Şevkani, a.g.e., II, 63) Ancak Hanefilerin de içinde bulunduğu çoğunluk fakihlere göre ön ve arka ile diz kapakları arasında kalan uyluklar da avret yeri kapsamına girer. Çünkü uyluğun avret yeri olduğunu bildiren başka hadisler de vardır. (bk. Buhari, Salat, 12; Ebu Davud, Hammam, 1; Tirmizi, Edeb, 40; İbn. Hanbel, III, 478, 479, V, 290.) 4. Küçük Çocukların Avret Yeri Küçük çocukların avret yeri Çok küçük çocukların avret yeri yoktur. Bunun sınırı dört yaşa kadardır. Bu yaştan küçük olan erkek veya kız çocuklarının bedenine bakmak veya dokunmak mubahtır. Sonra kendilerine cinsel istek duyulabilecek çağa kadar, yalnız haya yerleri avret yeri sayılır ve örtülmesi gerekir. Daha sonra ergin olmadıkça, on yaşına kadar sadece ön ve arka uzuvları ve bunların çevresi ile uyluklar avret yeri kabul edilir. Çocukların on yaşından sonra erkek olsun kız olsun, avret yerleri, namazda ve namaz dışında, erginlik çağına ulaşmış kimselerin avret yeri gibi sayılır. (İbni Abidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır (t.y), I, 378) Şafiilere göre küçük kız çocuğunun avret yerleri namazda ve namaz dışında büyük kadınlar gibidir. Malikîlere göre, yedi yaşındaki erkek çocuğun namazda avret yeri ön ve arka uzuvları ile uyluk, kasık ve kaba etleridir. Böyle bir çocuğun bu yerlerini ergin erkekte olduğu gibi örtmesi menduptur. Namazla emrolunan küçük kız çocuğunun avret yerleri ise göbek ile diz kapağı arasıdır. Ancak bu kız çocuğunun ergin kadın gibi örtünmesi menduptur.
  • 10. Namaz dışında ise sekiz yaştan küçük olan çocuklarda avret yeri yoktur. (ez-Zuhayli el- Fıkhu'l-İslami ve Edilletuh, 2. baskı, Dimaşk 1405/1985, I, 596) 5. Kadın Kimlerin Yanında ve Nasıl Örtünür ? Hür ve müslüman kadın kimlerin yanında ve nasıl örtünür ? a) Kocasının yanında: Karı-koca birbirinin bedenlerinin her yanına bakabilirler. Eşler arasında örtünme zorunluluğu söz konusu olmaz. Çünkü İslamî nikahla cinsel ilişki bile meşru olunca, bundan daha hafif olan bakma ve dokunmanın meşru oluşunda şüphe yoktur. Bununla birlikte "galiz avret" sayılan haya yerlerine bakılmaması edebe daha uygundur. Nitekim Hz. Aişe'den; "Ben Nebî (s.a.s)'in cinsel uzvuna (ferc) hiç bakmadım", başka bir rivayette "Onun fercini hiç görmedim, o da benden bir şey görmedi" dediği nakledilmiştir. (bk. Ahmed b. Hanbel, VI, 63, 190; el-Kurtubî, a.g.e., XII, 154.) b) Mahrem hısımlarının yanında: Kadın; baba, oğul, erkek kardeş ve üvey oğul gibi, aralarında ebedî olarak evlenme engeli bulunan hısımlarının yanında el, ayak, kol, saç, kulak, boyun ve dizden aşağı inciklerini açabilir. Onların da bunlara bakmaları helaldir. Çünkü yakınlıkları yüzünden bir takım iş ve hizmetlerin görülmesi, bu nedenle de bir arada bulunmaları gerekir ve bir fitne düşünülemez. Ancak karın ve sırt kısmını açamaz, bu arsızlık olur. Nitekim zıhar yolu ile boşamada koca, karısına "Sen bana anamın sırtı gibisin" diyerek boşama prosedürünü başlatır. Zıharı ve pişmanlık durumunda dönüş yöntemini belirleyen ayette (el-Mücadele, 58/1; bk. Elmalılı, a.g.e., VII, 450 vd.) annenin sırtına dikkat çekilmiştir. Bu yüzden annenin sırt ve bunun benzeri olan karın kısmının da yakın hısımlara karşı avret sayılması gerekir. Aşağıda, kadının yanlarına örtüsüz çıkabileceği hısımları ayrıca inceleyeceğimiz için kısa geçiyoruz. c) Başka kadınların yanında: Kadınların kadınlara karşı avret yeri, göbekle diz kapakları arasında kalan kısımdır. Bunun dışındaki yerleri kadınların yanında açabilirler. (el-Mevsılî, el-ihtiyar, l, 45.) Ancak müşrik kadınlar kapsam dışında tutulmuştur. Bu yüzden müslüman bir kadının müşrik ya da inkarcı kadınların yanında mahrem bir yerini açması caiz değildir. Hatta İbn Cüreyc, Ubade b. Nüsey ve Hışam el-Kari' gibi bilginler hıristiyan bir kadının müslüman bir kadını öpmesini veya onun avret yerlerine bakmasını mekruh saymışlardır. Ubade b. Nüsey, Hz. Ömer'in, komutan Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'a (ö. 18/639) yazdığı şu mektubu zikreder: "Zimmet ehli (hıristiyan veya Yahudi kadın tabea)nin müslüman kadınlarla birlikte hamamlara girdikleri haberi bana ulaştı. Onları bundan menet. Çünkü zimmiye bir kadının müslüman kadını çıplak olarak görmesi caiz değildir". Ebu Ubeyde mektubu alınca şöyle ilan etmiştir: Herhangi bir kadın özürsüz olarak hamama giderse, bununla yüzünü beyazlaştırmayı kastetmiş olur. Allah kıyamet gününde yüzlerin beyazlaştığı (bk.Al-i İmran, 3/106,107.) günde onun yüzünü karartsın" (el-Kurtubî, a.g.e., XII, 155.) Abdullah b. Abbas (ö. 68/687) bu konuda gayri müslim kadınların istisna edilmesinin nedenini şöyle açıklar: "Müslüman kadını tesettürsüz olarak hıristiyan veya yahudi bir
  • 11. kadının görmesi helal olmaz. Çünkü bunlar müslüman kadının örtüsüz halini kocalarına anlatabilirler" (el-Kurtubî, a.g.e., XII, 155.) Yine de konu İslam fakihleri arasında görüş ayrılığına neden olmuştur. Nitekim müslüman bir hanımın, gayri müslim cariyesinin yanında örtünmesine gerek olmadığına fetva verilmiştir. d) Yabancı erkeklerin yanında: Müslüman bir kadının yabancı erkeklere karşı yüzü, bileklere kadar elleri ve ayakları dışında bedeninin tamamı avrettir. Ayaklarda görüş ayrılığı olmakla birlikte sağlam görüşe göre ayaklar açık kalabilir. Bu yerlerin gerek namaz içinde ve gerekse namaz dışında örtülmesi farzdır. Yukarıda başın ve bedenin örtünme şeklini ve örtüde aranan nitelikleri açıklamıştık. Bu yüzden kısa geçiyoruz. e) Zaruret veya tedavi halinde örtünme: Tedavi gibi bir zaruret halinde erkek veya kadının bedenine doktor, ebe, iğneci ve pansumancı gibi kimselerin bakması ve dokunması caizdir. Ancak kadınların sağlık problemlerinde kendi cinslerinden olan doktor, ebe ve sağlık personelini tercih etmeleri gerekir. Bunlar bulunmayınca veya bulunup da uzmanlık ve beceride geri olması durumunda "Zaruretler sakıncalı olan şeyleri mubah kılar" kuralı işletilir. Ancak zaruretler de miktarlarınca takdir olunur. (Mecelle, mad. 21, 22) 6. Kadının Örtüsüz Olarak Yanlarına Çıkabileceği Kimseler Kadının örtüsüz olarak yanlarına çıkabileceği kimseler Müslüman bir kadın ya evlidir ya da bekar. İki durumda da bir aile içinde bulunur. Kendisinin veya kocasının bir takım hısımlarıyla ya da hizmetçi, aşçı, bahçıvan gibi aileye dışarıdan giren kimselerle birlikte yaşar. Sürekli görüşme, karşılaşma, iş ve hizmet gereği bu birlikte yaşadığı kimselerin yanında örtünmede bir takım kolaylıklar getirilmiştir. Nur Suresi'nin 31. ayetinde sayılan bu yakın hısım ve birlikte yaşanan kimselerin yanına kadın, son sınır olarak diz kapağı ile göbeği arasını, sırt ve karın kısmını örtmek şartıyla çıkabilir. Ancak bu bir fetva sınırı olup, kadının bunların yanında da edeb ve takva gereği daha fazlasını örtmeyi gaye edinmesi gerekir. Evde çamaşır veya bulaşık yıkayan yahut hamur karan ya da bahçe sulayan bir kadının hizmet gereği kimi yerleri açılabilir. Yine çocuğunu emziren kadının evin içinde kendisini sürekli olarak sakınması güçlük doğurur. Ancak şunu hemen belirtelim ki fitne korkusu olur veya aile içinde zayıf ahlaklı kişiler bulunursa, kadın örtünmesini arttırarak korunmaya çalışmalıdır. Bir müslüman kadına mahrem sayılan kimseler şunlardır: a) Kocası: Kadın, kocasının yanında dilediği gibi giyinebilir. Eşler arasında örtünme bakımından bir sınır söz konusu değildir. Kadının kocasına güzel görünmek için süslenmesi ve açılması mubahtır. Ancak yabancı erkeklere güzel görünmek ve onların ilgisini çekmek için süslenmek caiz olmaz. b) Babası (el-Ahzab, 32/55) c) Kocanın babası (kayın peder). Buna büyük babalar da girer. d) Kendi oğulları. Erkek torunlar da bu kapsama girer. e) Kocasının oğulları. Erkek torunlar da bu kapsamdadır. f) Erkek kardeşi.
  • 12. g) Erkek kardeşin oğulları. Erkek kardeşin torunları da bu kapsama girer. h) Kız kardeşin oğulları. Bunların torunları da mahrem sayılır. i) Müslüman kadın. Mü'min bir kadının diğer mü'min hanımların yanında diz kapağı ile göbeği arası kapalı olarak bulunabileceğini yukarıda belirtmiştik. Ancak müslüman bir kadın gayri müslim kadınların yanında tesettürsüz bulunamaz. Bununla gayri müslim kadının, kendi erkekleri yanında mü'min hanımın örtüsüz halinden söz etmesi engellenmek istenmiştir. Hz. Ömer bu konuda Ebu Ubeyde'ye bir mektup yazarak müslüman ve gayri müslim tebeanın aynı hamama girmesine engel olmasını istemiştir. ( bk. el-Kurtubî, a.g.e., XII, 155; İbn Kesîr, Muhtasar, II, 600, 601.) ii) j) Köle ve cariye: Bir kadın köle veya cariyesinin yanında örtüsüz kalabilir. Çünkü Allah elçisi, Hz. Fatıma'ya bir köle bağışlamıştı. Bu sırada Hz. Fatıma'nın üzerinde, başını örtse ayakları, ayaklarını örtse başını açık bırakan bir giysi vardı. Hz. Peygamber bu durumu görünce şöyle buyurdu: "Senin için bir sakınca yoktur. Çünkü bu köle senin baban veya oğlun yerindedir." (Ebu Davud, Libas, 32; el-Kurtubî, a.g.e., XII, 155.) k) Erkekliği kalmamış hizmetçiler: Denk olmama, yaşlılık, veya hastalık gibi durumlar, yahut kadınlara karşı istek duymama veya iktidarsız olma gibi nedenlerle evin sahibi kadına cinsel bakımdan zararı dokunmayacak hizmetçiler, şoför, bahçıvan ve aşçı gibi kimseler kadın için diğer mahrem hısımlar gibidir. l) Kadınların gizli yerlerine bakmaktan anlamayan küçük çocuklar: Kadınların yanında bulununca onların konuşma, yürüme ve giyimlerinden cinsel bakımdan etkilenmeyecek derecede küçük yaştaki çocukların yanında örtünme zorunluluğu bulunmaz. Ancak çocuk erginlik çağına yaklaşmış olursa, artık yabancı kadınların yanına girmemelidir. Çünkü hadiste şöyle buyurulmuştur: "Kadınların yanına girmekten sakının". "Ey Allah'ın Rasülü! kocanın erkek kardeşi için ne buyurursunuz?" diye sorulunca, "kayın birader ölümdür" buyurmuştur. (Tirmizî, Rada, 16; A. b. Hanbel, IV, 149, 153.) Bunların dışında dede, amca, dayı, büyük amca, büyük dayı, süt kardeş, süt baba gibi kendileriyle sürekli olarak evlenme yasağı bulunan hısımların yanına da kadın süs yerleri açık olarak çıkabilir. Ancak bir fitne korkusu olunca kadının örtünmeyi tercih etmesi daha temiz ve daha uygundur. Nitekim ay halinden kesilmiş ve evlenme için ümidi kalmamış olan yaşlı kadınların evden dışarı çıkarken dış giysilerini bırakabileceklerine izin verilen ayetin sonunda; "Bununla birlikte yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır. " (en- Nur, 24/60; Evlenme yasağı bulunan diğer hısımlar için bk. en-Nisa, 4/28, 23; Hamdi Döndüren Delilleriyle İslam Hukuku, İstanbul, 1983, s:212-243) buyurulmuştur. 7. Erkeğin ve Kadının Birbiriyle Musafahası Erkeğin ve Kadının Birbiriyle Musafahası 1) Musafaha terimi ve kapsamı:
  • 13. Musafaha sözlükte; el sıkışmak ve tokalaşmak demektir. İslamî musafaha; iki kişinin karşılaşması halinde, selamlaşmadan sonra daha çok iki el kullanılarak yapılan el sıkışmayı ifade eder. Kimi zaman el öpme, alından öpme veya kalbler karşı karşıya gelecek şekilde sarılma da musafaha kapsamına girer. Erkek ve kadınların kendi cinsleriyle karşılaştıklarında selam vermelerinin ve bundan sonra musafaha yapmalarının sünnet olduğu konusunda görüş birliği vardır. Verilen selamın alınması ise vacip hükmündedir. Hz. Peygamber'in musafahayı teşvik eden çeşitli hadisleri ve uygulamaları vardır. Onun her karşılaşmada musafaha yaptığı, (A. b. Hanbel, V, 163,168.) musafahayı iki eliyle yaptığı (Buharî, isti'zan, 28.) ve elini muhatabından önce çekmediği (İbn Mace, Edeb, 21.) rivayet edilmiştir. Diğer yandan musafahanın, selamlaşmanın tamamlayıcısı olduğu bildirilmiştir. (Tirmizî, İsti'zan, 31; A. b. Hanbel, V, 260; bk. en-Nisa, 4/86.) Başka bir hadiste şöyle buyurulur: "İki müslüman karşılaşınca musafaha yaparlarsa, günahları mağfiret olunur", başka bir rivayette; "elleri arasından günahları dökülür, gider" ilavesi vardır. (bk. Ebu Davud, Edeb, 142; Tirmizî, İsti'zan, 31; İbn Mace, Edeb, 15; A. b. Hanbel, IV, 289, 303; ilave için bk. Malik, Muvatta; Hüsn'ül Huluk, 16.) Musafaha kapsamına, kendileriyle evlenilmesi ebedî olarak haram olan yakın hısımlar da girer. Bu yüzden bir kadın kendi hemcinsleriyle musafaha yaptığı gibi; oğul, torun, baba, dede, erkek kardeş, yeğen, amca, dayı, büyük amca, büyük dayı, kayın peder, üvey oğul, süt oğul veya süt baba gibi nesep ya da süt hısımları ile musafaha, el öpme veya el öptürme yapabilir. Ancak fitne korkusu olunca, kadın bu hısımlardan kimilerine karşı da mesafeli durmalıdır. Üvey oğul, veya süt hısımları ile genç üvey anne bu kapsama girebilir. Diğer yandan fitne korkusu bulunmayınca kimi yaşlı kadınların eli öpülebileceği gibi, yine küçük kız çocuklarına da el öptürülebilir. Nitekim Hz. Ebü Bekr'in yaşlı hanımlarla musafaha yaptığı ve Abdullah b. Zübeyr (r.a.)'ın hastalığı sırasında kendisine hizmet etmek üzere yaşlı bir kadını hizmetçi tuttuğu nakledilmiştir. (el-Mevsılî; el-ihtiyar, IV, 155 vd.) Yaşlı kadınların süslerini göstermemek şartıyla üst giysilerden bazısını çıkarabileceklerini bildiren ayet (bk. en-Nur, 24/31) onlarla musafahanın cevazına delil olarak getirilmiştir. Evin hanımına cinsel ilgi duymayan hizmetçi, aşçı ve benzerleri ile, kadınların gizli kadınlık hallerinden anlamayan çocuklarda yaşlı kadın gibi sayılır. Bu yüzden onlarla da musafaha yapılmasında bir sakınca görülmez. Yukarıdaki özel durumlar dışında kalan genç bir erkekle yabancı bir kadının toka ve musafaha yapmasına gelince; konunun kitap ve sünnet açısından iyi araştırılması gerekir. Müctehitlerin büyük çoğunluğuna göre, örtünme ayetindeki "süs yerlerinden açıkta kalan kısımlar örtünme kapsamı dışındadır" (en-Nür, 24/31.)anlamına gelen istisna, "el ve yüz"ü ifade eder. Şehvetsiz olarak bakılması caiz olan ellere yabancı erkeğin dokunması, başka bir deyimle toka ve musafahanın yasak oluşunun delili nedir? Bu konuda en sağlam delil, "kötülüğe giden yolu kapama (seddü'z-zera)" prensibidir. Ancak fitne ve şehvet korkusundan güvende olunca yasak hükmü devam eder mi? Nitekim yaşlı kadınlarla, küçük kız çocuklarının el öpme konusunda, bu nedenle istisna edildiklerini yukarıda belirtmiştik. 2) Yabancı kadınla musafahanın aleyhindeki deliller: Yabancı bir erkekle kadının musafaha, ya da toka yapmasını caiz görmeyenlerin dayandığı deliller şunlardır:
  • 14. a) Hz. Peygamber'in biat sırasında kadınlarla musafaha yapmaması: Kadınlardan biat almanın esaslarını belirleyen ayet (el-Mumtehîne, 60/12.) inince, Allah'ın Rasülü Medine'de hanımları toplamış ve onlardan biat istemişti. Hz. Aişe bu biatin yapılış şeklini şöyle anlatır: "Mü'min kadınlardan ayetteki şartları kabul edene, Hz. Peygamber sözlü olarak "seninle biat yaptım" diyordu. Allah'a yemin olsun ki, biat sırasında onun eli hiç bir kadının eline değmemiştir." (bk. Buharî Ahkam 49, Şurut, 1, Tefsîru Süre 65/2, Talak, 20; Müslim, İmare, 88, 89; Ebü Davud, imare, 9; Tirmizî, Tefsiru sure 60/2; İbn Mace, Cihad, 43; A. b. Hanbel, VI, 114, 154,270.) Diğer yandan Hz. Peygamber'in bir kumaş üzerine elini koyduğu, kadınların da aynı kumaşa ellerini koyarak biat ettikleri ve Allah elçisinin "Ben kadınlarla musafaha yapmam "dediği nakledilmiştir. (Nesaî, Bîa, 18; İbn Mace, Cihad, 43; Malik, Muvatta', Bîa, 2; A. b. Hanbel, II, 213, VI, 357,454,459.) İbn İshak, Hz. Peygamber'in kadınlarla biatının, elini bir su kabına sokması, kadınların da aynı kaba ellerini sokmaları suretiyle yapıldığını nakletmiştir. (bk. İbn İshak, Megâzi.) b) Musafahanın başa şiş batırmaktan daha tehlikeli olduğunu bildiren rivayet ve eleştirisi: Günümüzde yazılan kimi eserlerde kadınlarla musafahanın aleyhinde zikredilen başka bir delil de, Taberanî ve Beyhakî'nin naklettiği şu hadistir: "Sizden birinizin başına demirden bir şişin batırılması kendisine helal olmayan bir kadının dokunmasından (mess) daha hayırlıdır." (et-Taberanî ve el-Beyhakî'den naklen.) Bu hadis çeşitli bakımlardan tenkide uğramıştır. a) Ünlü hadisçiler bunun sıhhatini açıklamamış ve bu hadisi kitaplarına almamışlardır. b) İlk dönem müctehitlerden hiçbirisi bu hadisi kadınlarla musafahanın haramlığı konusunda delil olarak zikretmemiştir. c) el-Münzirî ve el-Heysemî'nin "hadisin ravileri sikadır veya sağlamdır" sözleri bu hadisin sıhhati için yeterli değildir. Çünkü senette kopukluk veya gizli bir illet ihtimali vardır. d) Hanefîlere ve kimi Malikî fakihlere göre, bir şeyin haramlığı ancak kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan kesin bir delille sabit olur. Kesin deliller ise ayet, mütevatir veya meşhur hadisten ibarettir. Sübutunda şüphe olan delille ise ancak "mekruh" hükmü sabit olur. Sahîh ahad (tek ravili) hadisler bu niteliktedir. Sıhhatında şüphe olan hadislerin ifade ettiği hüküm ise daha zayıf olur. (bk, Zekiyüddin Şaban, Usulü'l-Fıkh, terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s: 66 vd.) Diğer yandan bu hadiste doğrudan musafahadan söz edilmemiş "mess" sözcüğü kullanılmıştır. Mess veya bunun eş anlamlısı olan "lems" kelimesi musafaha anlamına gelebileceği gibi kinayeli bir sözcük olarak şehvetle okşama, öpme, sarılma veya cinsel ilişkide bulunma anlamlarını da kapsar. Nitekim bazı ayetlerde mess veya lems "cinsel ilişki" anlamında kullanılmıştır. (bk. en-Nisa, 4/43; Al-i İmran, 3/47; el-Bakara, 2/237.) Hadislerde ise bu terim cinsel ilişki yanında şehvetle öpme, sarılma gibi anlamları da ifade eder. Elin zinasının yabancı kadına dokunma olduğunu (A.b. Hanbel, II, 349.) ve Hz. Peygamber'in eşlerine cinsel temas dışında dokunduğunu (Ebü Davud, Nikah, 38; bk. Buharî, GasI, 24, Nikah, 3,102; Tirmizî, Tahare, 106, Müslim, Hayz, 28; Nesai, Nikah, 1) bildiren hadisleri örnek verebiliriz. Bu duruma göre hadislerdeki mess sözcüğü genel olarak kadına "şehvetle dokunma" anlamına gelmektedir. Bu yüzden Malikîlere ve Hanbeli mezhebinin açık görüşüne göre, kadına dokunmanın abdesti bozması, dokunmanın şehvetle olmasına (lems) bağlıdır.
  • 15. 3) Yabancı kadınla musafahanın lehinde olan deliller: Ashab-ı kiramdan Ümmü Atıyye (r.anha) şöyle der: "Hz. Peygamber Medine'ye gelince Ensar kadınlarını bir evde topladı ve sonra onlara Ömer'i gönderdi. Ömer kapının yanında durup selam verdi, kadınlar onun selamını aldılar. Sonra Rasülullah'ın bir elçisi olarak geldiğini söyledi. Kadınlar; Rasülullah'a ve onun elçisine merhaba, dediler. Sonra kadınlarla biati bildiren ayeti (el-Mümtehine, 60/12) okudu ve biat istedi. Kadınlar "evet" dedi. Biz ellerimizi evin içinden uzattık, Ömer ise evin dışından uzattı. Sonra "Allahım şahid ol" dedi. (A.b. Hanbel, V, 85, VI, 409) Yine Ümmü Atıyye başka bir rivayette; bu biati bizzat Hz. Peygamberin aldığını, bu arada onun "ölü arkasından ağlayıcı tutmayı" yasaklaması üzerine bir kadının elini geri çekerek, kendisine üzüntülü gününde ferahlık veren bir kadına ücretini vermek üzere Hz. Peygamberden izin istediğini, onun susması üzerine de gittiğini ve dönüşünde biat ettiğini belirtmiştir. (Buhari, Tefsiru, Sure, 60/3) Yukarıdaki Ümmü Atıyye hadislerinde, Hz. Peygamber'in veya Ömer (r.a.)'in kadınlarla musafaha yaptıkları açıkça ifade edilmemiştir. İlk rivayette ellerin sembolik olarak veya perde arkasından uzatılması mümkün olduğu gibi, ikinci rivayette; daha önce tuttuğu ağlayıcı bir kadına ücretini vermek üzere bir kadının elini geri çekmesi, yani biati geciktirmesi söz konusu olmuştur. Sonuç olarak ayet veya hadislerde yabancı kadınla musafaha açık olarak yasaklanmamakla birlikte, Hz. Peygamber'in hiç bir yabancı kadınla musafaha yapmadığı dikkate alınarak, imanlı erkek ve kadınlar musafaha veya el öpmeyi, yalnız mahrem hısımlarla sınırlı tutmayı şiar edinmelidir. Kötülüğe giden yolu kapama ve ihtiyatlı davranma prensibi bunu gerektirir. 8. Bakmak Bakmak Göz, Yüce Allah'ın insana ve bir takım canlılara verdiği en önemli nimetlerdendir. Kur'an-ı Kerîm'de gözün çeşitli fonksiyonlarından söz eden ayetler vardır. İnsanlarla cinlerden bir çoğunun gözleriyle hakkı göremediklerini, (A'raf.7/179.) Allahü Teala'nın gözlerin hain bakışını bildiğini, (el-Mü'min,40/19.) göze karşı göz kısas yazıldığını, (el-Maide, 5/45.) insana iki göz verildiğini (el-Beled, 90/8,9.) ve cennette gözlerin hoşlanacağı her türlü nimetlerin bulunduğunu (ez-Zuhruf, 43/71.) bildiren ayetler buna örnek verilebilir. İslam'da gözün sahibini veya bakılan kişiyi korumak için "bakış"a bir takım sınırlamalar getirilmiştir. Özellikle bu konudaki düzenlemeler daha çok erkekle kadın arasında yoğunlaşmıştır. Çünkü karşı cinslerin özel ve ısrarlı bakış veya bakışmalarının zinaya götüren önemli bir etken olduğunda açıklık vardır. Günümüzde kadınların önemli bir bölümü; eğitim, iş, meslek, sağlık, alış-veriş vb. ihtiyaçları için evden çıkmakta ve toplum içinde bulunmaktadır. Kadının evden çıkışı İslam'ın ilk dönemlerinde yalnız zina etmesi ve bunun dört şahitle ispat edilmesi halinde engellenebilirken, ( bk. en-Nisa,4/15.) sonradan zina fiilinin müeyyidesini bildiren ayetler inince (en-Nur, 23/2-9; İbn Kesîr, a.g.e., l, 366.) bu uygulama da kaldırılmıştır. Bu yüzden kadın velisinin veya kocasının izin veya bilgisi altında ya da örfün belirlediği durumlarda
  • 16. kendisinin veya sorumlu olduğu aile fertlerinin meşru ihtiyaçları için evden çıkabilir. Erkek ve kadın İslam toplumunun ayrılmaz parçaları olunca, evrensel bir din olan İslam'ın karşı cinsleri sokakta da koruyucu bir takım önlemler almaşı tabii karşılanmalıdır. 9. Erkeğin Kadına Bakması Erkeğin kadına bakması Çoğunluk müctehitlere göre, "kadınlar açıkta kalan yerler dışındaki süslerini (zinet) açmasınlar" (en-Nûr, 24/31) ayetinde kastedilen yer, el ve yüzdür. Ebu Hanîfe'ye göre ise ayaklar da bu kapsama girer. Buna göre, kadınların belirtilen bu yerleri ev dışında ve yabancı erkeklerin yanında açık kalabildiğine göre bunlara bakmak caiz midir? İslam yolda, çarşıda ve başka yerlerde kadınlarla karşılaşmada ilk bakışı sorumluluk dışı bırakmıştır. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük olduğu gibi, kişinin erkek mi, kadın mı, hısımlardan birisi mi, yoksa bir yabancı mı olduğunu anlamak ancak görmekle bilinebilir. Bu, alelade bakıştır. Ancak ikinci ve ısrarlı bakışlar yasaklanmıştır. Allah'ın Rasulünün Hz. Ali'ye şöyle dediği bildirilmiştir; "Ey Ali! Birinci bakışa ikincisini ekleme, ilk bakış sana aittir, ikincisi değil." (Ebü Davud, Nikah, 43; Darimî, Edeb, 28; Rikak, 3; A. b. Hanbel, V, 351, 357.) Kur'an-ı Kerîm'de birbirine yabancı olan karşı cinslerin karşılaşınca bakışlarını indirmeleri istenmiştir. (en-Nur, 24/30, 31.) Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir erkek, kadının güzelliklerine gözü takılınca, bakışlarını aşağı eğerse, Allah ona tatlılığını kalbinde duyacağı bir kulluğu nasip eder." (A. b. Hanbel, V, 264.) Bir kudsî hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kadına kasıtlı bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Kim benden korkarak bakışlarını aşağıya indirirse, onun kalbine imanın tadını veririm." ( el-Kurtubî, a.g.e. XII, 151: İbn Kesîr, a.g.e., II, 599.) Başka bir hadiste, gözlerin zinasının harama bakmak olduğu belirtilmiştir. ( A. b. Hanbel, II, 276, 317, 343.) Hac sırasında Has'am'lı genç bir kadın soru sormak üzere Hz. Peygamber'in yanına gelmişti. Bu sırada amcasının oğlu Fadl b. Abbas da orada bulunuyordu. Onun kadına uzunca baktığını gören Allah'ın Resulü, Fadl'ın başını tutarak öbüryana çevirdi. Hz. Abbas'ın bunun nedenini sorması üzerine de şöyle buyurdu: "Bir genç erkek ve bir genç kadın gördüm. Onların aleyhine şeytana güvenemedim." (Tirmizî, Hacc, 54; A. b. Hanbel, 76, 157.) Hz. Peygamber bir takım sahabîleri yol kenarlarında görünce, yol kenarında oturmamalarını bildirmiş, onlar; buradan başka görüşüp konuşacağımız bir toplanma yerimiz yoktur, deyince; "öyleyse yolun hakkını verin" buyurmuştur. Yolun hakkının ne olduğu sorulunca da Allah'ın Resulü şu cevabı vermiştir: "Gözleri harama bakmaktan sakınmak, yoldaki ezayı kaldırmak, selamı almak, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek." (Buharî, Mezalim, 22, İsti'zan, 2; Müslim, Libas, 114; EbuDavud, Edeb, 12; Tirmizi) Ancak şunu da belirtelim ki, ihtiyaç ve zaruret hallerinde, yasaklanan kimi fiiller mubah olur. Hastalık, ameliyat ve doğum hallerinde doktor, hasta bakıcı, iğneci, pansumancı, ebe ve benzerlerinin kadının mahrem yerlerine bakması gibi. Bu durum; "Zaruretler sakıncalı
  • 17. olan şeyleri mubah kılar" prensibine dayanır. Ancak zaruretler de miktarlarınca takdir olunur. 10. Kadının Erkeğe Bakması Kadının Erkeğe Bakması a) Erkeğin avret sayılan yerlerine bakmak Yabancı bir kadının, erkeğin örtülmesi farz olan göbekle diz arasına bakmasının haram oluşu konusunda görüş birliği vardır. Bu bakışın şehvetli olup olmaması sonucu değiştirmez. Böyle bir durumda bakışın başka yöne çevrilmesi bildirilmiştir. (bk. Müslim, Edeb, 45; Ebu Davud, Nikah, 43; Tirmizî, Edeb, 28.) Çoğunluk müctehitlere göre, uyluklar (diz kapağının üst kısmı) da avret yeri sayılır. Çünkü, bir hadiste, "Uyluk avret yeridir." (Buharî, Salat, 12; Tirmizî, Edeb, 40; A. b. Hanbel, l, 478.) buyurulmuştur. İmam Malik (ö. 179/795), Enes b. Malik'in (ö. 91/717); "Nebî (s.a.s)'i, uylukları açık olarak gördüm" ( Buharî, Salat, 12; Tirmizi, Edeb, 40; A. b. Hanbel, l, 478.) sözüne dayanarak, erkeğin avret yerini yalnız ön ve arka ile sınırlı tutmuştur. Enes hadisi sened bakımından kuvvetli ise de, çoğunluğun görüşü daha ihtiyatlıdır. Diğer yandan Rasülullah (s.a.s)'in Hz. Ali'ye şöyle dediği nakledilmiştir: "Uyluklarını açma, diri veya ölü hiç kimsenin uyluğuna bakma." (bk. Ebu Davud, Hammam, 1; A. b. Hanbel, I, 146) Kimi fakîhler, görüş birliği olan ön ve arka için "ağır avret yeri" uyluklar için ise "hafif avret yeri" ifadesini kullanmış, böylece bu görüş ayrılığından, ümmetin lehine bir hafifletme olabileceği görüşüne meyletmişlerdir. İmam Malikin görüşü, günümüzde büyük toplulukları ilgilendiren güreş, yüzme ve diğer spor dallarında sporcu ve seyircinin durumunu hafifletmektedir. Ancak mü'minler kendi gücü dahilinde olan deniz, göl, nehir vb. sulara girmede ve bir takım sportif faaliyetlere katılmada çoğunluğun görüşüne uyarak dizlerle göbek arasını örten giysileri tercih etmelidir. Bu, edebe, ihtiyatlı olmaya ve Ce-nab-ı Hakkın rızasına daha yakındır. b) Erkeğin avret sayılmayan yerlerine bakmak: Bir kısım fakihlere göre kadın şehvetsiz olmak şartıyla yabancı erkeğin göbekle diz kapakları arası dışında kalan kol bacak, göğüs ve sırt gibi yerlerine çıplak olarak bakabilir. Delil aşağıdaki hadislerdir. Bir bayram günü habeşliler mescidde kargılarıyla gösteri yapıyorlardı. Hz. Aişe de onları Peygamber (s.a.s)'in arkasından seyrediyordu. Hz. Peygamber onu oyunculardan gizliyordu. Sonunda Aişe yoruldu ve eve döndü. (Buharî, Salat, 69, ideyn, 25, Cihad, 79; Müslim, İdeyn, 17, 21, 22, Mesacid, 18; Nesaî, îdeyn, 34, 35; A.b. Hanbel, II, 368, VI, 56, 83, 84, 85, 166.) Başka bir uygulama da şudur: Fatıma binti Kays eşinden boşanınca, Allah elçisi, onun iddetini, zengin bir hanım olan Ümmü Şüreyk (r. anha)nin yanında kalarak geçirmesini istemişti. Ancak Ümmü Şüreyk'in ziyaretçilerinin çok olması nedeniyle Fatıma'nın örtünmede zorluk çekebileceğini düşünen Allah elçisi, ona daha sonra şöyle buyurmuştur: "İddet süresince, amcanın oğlu İbn Ümmi Mektüm'un evinde ikamet et.
  • 18. Çünkü o, a'ma olduğu için, giy-sini çıkardığında seni görmez." (bk, Müslim, Talak, 40; Ebü Davud, Talak, 39; Nesaî, Nikah, 8; A. b. Hanbel, VI. 416; el-Kurtubî, a.g.e., XII, 151; İbn Kesîr, a.g.e., II, 599.) Diğer yandan sahabe hanımlarının ihtiyaç halinde erkeklerle konuştukları, alış-veriş yaptıkları ve soru sordukları bilinmektedir. Nitekim bir bayram namazında Hz. Peygamber, Bilal Habeşî (r.a.) ile birlikte kadınların tarafına geçmiş, onların kendisine biat etmelerini bildiren ayeti (el-Mumtehine, 60/12.) okuduktan sonra biat istemiş, öğüt vermiş ve onları sadaka vermeye teşvik etmiştir. Bu arada Bilal elbisesini açmış, kadınlar yanlarında bulunan para, yüzük vb. şeyleri bu yaygının üstüne atmışlardır. (Buharî, II, 273; Ebü Davud, l, 174; Nesaî, l, 227.) Bazı fakihlere göre ise kadın, yabancı bir erkeğin avret yeri dışında kalan bedenine çıplak olarak bakamaz. Bu bakışın şehvetli veya şehvetsiz oluşu da sonucu değiştirmez. Delil, Nebhan (r.a)'in naklettiği şu uygulamadır. Örtünme ayetleri indikten sonra, bir a'ma olan Abdullah b. Ümmi Mektüm, Rasulullah (s.a.s)'in yanına gelmişti. Nebî (s.a.s)'in eşleri Ümmü Seleme ile Meymune (r. anhüma) da orada idiler. Allah elçisi onlara örtünmelerini bildirince, Ümmü Seleme; "O, bir a'ma değil mi?, bizi görmez ve tanımaz" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Sizde mi a'masınız, siz onu görmüyor musunuz?" buyurdular. (Tirmizi, Edeb, 29; Ebu Davud, Libas, 34; A.b. Hanbel, VI, 296) Ancak bu rivayet, hadisçilerce tenkide uğramıştır. Çünkü Nebhan fazla tanınmayan bir ravidir. Diğer yandan bu hadisin Hz. Peygamberin eşlerine ait özel bir hüküm ifade etmesi, Fatıma binti Kays hadisinin ise, diğer mü'min hanımlar için genel düzenleme yapmış olması da muhtemeldir. Nitekim Ahmed b. Hanbel ile Ebu Davud birbirine zıt gibi görünen bu iki hadisin arasını şu şekilde birleştirmişlerdir: "Burada daha sağlam olan Fatıma binti Kays hadisini, senedinde eleştiri bulunan Nebhan hadisinden üstün tutmak daha uygundur." (İbn Kudame, el-Muğnî, VI, 563 vd.; Ayrıca bk. A. b. Hanbel, VI, 296, 416; Ebu Davud, Talak, 39, Libas, 34.) Sonuç olarak erkek veya kadının karşı cinsten yabancı bir kimsenin mahrem olmayan yerlerine bakması caiz ise de bu bakışın zevk ve cinsel istek duymak için olmaması gerekir. Aksi halde normal şartlarda meşru sayılan bir bakış, kişinin kalbindeki niyetine göre meşru olmaktan çıkar. Çünkü erkek veya kadının bakma ve seyretme yoluyla karşı cinsi etkilediği bir gerçektir. Bu yüzden İslam her iki cinsin de gözlerini ve ırzlarını haramdan korumalarını istemiştir. Nitekim Hz. Yusuf'un güzelliğinden etkilenen Züleyha, onu yatağa çağırınca, Yusuf; "Bu konuda Allah'a sığınırım" diyerek bu isteği geri çevirmiştir. Bu arada Züleyha kendisini haklı göstermek için kadın arkadaşlarını toplamış ve Yusuf'u onların yanına çağırmıştır. O sırada bıçaklarıyla meyve kesmekte olan kadınların etkilenişi Kur'an-ı Kerîm'de şöyle anlatılır: "Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar. (Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: Aman Allahım! Bu bir beşer olamaz, bu ancak üstün bir melek olmalıdır." (bk. Yusuf, 12/31, ayrıca bk. 23 vd.) Toplumbilimciler insanın kendisine sahip olmasının eline, diline ve beline sahip olması ile gerçekleşebileceğini söylemişlerdir. Biz buna, göze sahip olmayı da eklemek istiyoruz. Aşağıda, karşı cinslerin ellerine sahip olması konusu üzerinde duracağız. İki kişi karşılaşınca selamdan sonra ilk temas eden genellikle eller olduğu için konuyu "musafaha"
  • 19. başlığı altında inceleyeceğiz. 11. Erkek-Kadın ihtilali (Karışık Yaşantı) Erkek-Kadın ihtilali (Karışık Yaşantı) 1) İhtilal terimi ve kapsamı: Erkekle kadının aynı yer ve zamanda birlikte ve karışık olarak bulunmasına "ihtilat" denir. Bu terim daha çok yabancı erkekle kadınların erkekli-kadınlı karışık eğitim görmesi; iş yerinde birlikte çalışması; nişan, düğün ve benzeri kutlamalarda karışık oturması ve ev ziyaretlerinde birlikte oturmayı kapsamına alır. İslam'da ihtilal için düzenleme yapılırken "fitne korkusu" önemli bir etken olmuştur. Bu yüzden fitne korkusu bulunmayan kadın-erkek ihtilatının izlerine önceki şeriatlarda rastlandığı gibi İslam'da da çeşitli örnek ve uygulamalara rastlanır. İslam'da erkek ve kadın, toplumun ayrılmaz parçalarıdır. Kadın eve hapsedilmemiş, fakat ev dışındaki davranışlarında da tamamen serbest bırakılmamıştır. İslam, erkeklerin kendi aralarında, kadınların da kendi aralarında olmak üzere eğitim, ibadet, kutlama, eğlence vb. gayeler için toplanmaları esasını getirmiştir. Fakat bu ayrı cins topluluklar genel topluluk içinde karşı cinslerle birlikte bulunurlar. 2) Hz. Peygamber döneminde ayrı gruplar halinde ihtilal: Bu dönemde, kendi cinsleriyle gruplar oluşturan erkek ve kadınların, daha büyük bir toplulukta yanyana geldikleri görülür. Namaz cemaatı, ilim meclisleri ve gazvelere katılma buna örnek verilebilir. a) Kadınların cemaate devam etmesi: Hz. Peygamber döneminde kadınlar da beş vakit namaza, cum'a ve bayram namazlarına cemaat olarak katılıyorlardı. Ancak erkekler ön, kadınlar ise arka saflarda yerlerini alıyordu. Mescid içinde gerçekte iki topluluk vardı. Fakat bunlar ihtilal (erkek-kadın karışık) olmaksızın ayrı yerlerde bulunuyor ve mescid cemaatının bir bölümünü oluşturuyorlardı. Kadınlar önceleri istedikleri kapıdan girebilirken, giriş ve çıkışlarda görülen izdiham yüzünden Hz. Peygamber, kapılardan birisinin kadınlara ayrılmasını emir buyurmuştur. Bu kapı günümüzde de "kadınlar kapısı (babu'n-nisa)" adını almaktadır. Sahabe hanımları cuma namazlarına da giderlerdi. Nitekim bir kadın "kaf" suresini cuma namazlarında uzun süre bizzat Nebî (s.a.s)'den dinleyerek ezberlemiş ve Hz. Ömer'in mehrin azaltılmasını istediği cuma hutbesine, arkadan bir kadın cemaat, mehre sınır getirmeyen en-Nisa Suresi 20. ayeti okuyarak itiraz etmiştir. b) Kadınlara ait ilim meclisi oluşturulması: Kadınlar erkek toplulukları nda, istedikleri gibi soru sorup İslam'ı öğrenemediklerini anlayınca, Hz. Peygamber'den kendileri için özel bir gün belirlemesini istediler. Nebî (s.a.s) onlara haftada birgün belirledi ve o günde yalnız hanımların irşadı ile meşgul oldu. (bk. Buharî, İlim, 36, A. b. Hanbel, III, 34; Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis rivayeti, İzmir, 1981, S: 78 vd.) c) Kadınların çeşitli gazvelere katılması:
  • 20. Bazı sahabe hanımlarının gazvelere katılarak mücahidlere moral verdikleri, yemek hazırladıkları, hastabakıcılık ve yaraları sarma gibi geri hizmetlerde bulundukları bilinmektedir. Nitekim Ümmü Atıyye (r. anha) Hz. Peygamberle birlikte yedi gazveye katılmış, (Müslim, Cihad, 141; İbn Mace, Cihad, 37; Darimî. Cihad, 29; A. b. Hanbel, V, 84.) Hz. Aişe ve Ümmü Süleym Uhud gazvesinde geri hizmetlerde bulunmuş, (bk. Buharî, Cihad, 65, 66, Menakıbu'l-Ensar, 18, Megazî 18; Müslim, Cihad, 136.) başka yedi kadın sahabe de Hayber'i kuşatan orduya katılarak önemli geri hizmetleri başarı ile yürütmüşlerdir. (A.b. Hanbel, V, 271; Ebu Davud, Cihad, 141.) Huneyn gününde bir hançer edinen Ümmü Seleme, bunu ne yapacağını soran Rasülullah (s.a.s)'a; "Eğer müşriklerden birisi bana yaklaşırsa, bununla onun karnını yaracağım" diye cevap vermiştir. (Müslim, Cihad, 134.) Sahabe hanımlarının erkeklerin yanında savaşa katılma istek ve arzuları sonraki yıllarda da sürdü. Nitekim, ileride İslam ordusunun deniz seferine çıkacağını Allah'ın Rasulünden öğrenen Ümmü Haram (r. anha); Hz. Peygamber'den, kendisinin de bu ordunun içinde bulunması için Allah'a dua etmesini istemiş ve Hz. Peygamber dua etmiştir. (Buharî, Cihad, 3,4, Ta'bir, 12; Müslim, imare, 160, 182; Nisaî, Cihad, 40; İbn Mace, Cihad, 10) Nitekim Ümmü Haram, Hz. Osman (ö. 35/655) devrinde, kocası Ubade b. es-Samit (ö. 34/654) ile birlikte Kıbrıs'ın fethi için deniz yolculuğuna çıkmış ve Kıbrıs'ta bindiği hayvanından düşerek vefat etmiştir. Kabri Kıbrısta'dır. İslam'ın ilk dönemlerindeki kadınların bu faaliyetleri erkeklerin yanında ve çoğu kere onların toplulukları içinde yapılmıştır. Ancak bütün bunlar İslami ölçü, edep ve haya sınırları içinde olmuş, ihtilata, yalnızlığa ve tenha yerlerde başbaşa kalmağa fırsat verilmemiştir. 3) Geçmiş şeriatlarda kadın-erkek ilişkisi: Kur'an-ı Kerim'de geçmiş peygamberlere verilen örneklerdeki erkek-kadın ilişkilerinde de aynı edep ve inceliğin korunduğu görülür. Mesela; a) Mısır'ı bırakıp Medyen diyarına giden Musa (a.s) şehir kenarında koyunlarını sulamak için sıra bekleyen iki genç kıza yardım teklif eder, koyunlar sulandıktan sonra eve giden kızlardan birisi geri gelerek utana utana Musa'nın yanına gelir ve babasının, su çekme ücretini vermek üzere kendisini eve çağırdığını bildirir. Kızların babası ise Şuayb Peygamberdir. Yine iki kızdan birisinin isteği üzerine Musa (a.s), Şuayb (a.s)'ın koyunlarına çoban olur ve onun kızı ile evlenir. Kur'an-ı Kerîm'de uzun olarak anlatılan bu kıssadan günümüz aile yapısı için alınacak ibretler olduğunda şüphe yoktur. (bk. el-Kasas, 28/23-26.) b) Hz. Meryem de kızlık çağında Mescid-i Aksa çıkışında kendisine ayrılan odada yaşarken teyzesinin kocası olan Hz. Zekeriyya O'nun yanına girer ve maişeti ile ilgilenirdi. Ancak bu arada meleklerin Hz. Meryem'e yemek ikram ettikleri görülür. Allahü Teala olayı şöyle bildirir: Zekeriyya, onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve; "Ey Meryem! bu sana nereden geliyor?" der, o da: "Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir" derdi. (Al-i İmran, 3/37) c) Sebe' Melikesi Belkıs'ın Süleyman (a.s)'ın hak dine çağıran mektubunu alınca, kavmi ile yaptığı istişare toplantısı Kur'an'da şöyle haber verilir: "Sonra Melike dedi ki: Beyler! Bu işimde bana bir fikir verin. Bilirsiniz ki, siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam.
  • 21. Onlar şu cevabı verdiler: Biz güçlü kuvvetli insanlarız. Zorlu savaşçılarız. Emir senindir, artık ne buyuracağını sen düşün. Melike: Hükümdarlar bir ülkeye girince, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) Onlar da böyle yapacaklardır, dedi." (en-Neml, 27/32-34.) Daha sonra Yemen yöresinden Kudüs'e gelen Belkıs, Süleyman (a.s)'ın kurduğu medeniyet ve saraylar karşısında hayran kalır ve şu sözleriyle hak dine girer: "Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (en-Neml, 27/44) Bu ayetlerde bir kadının, devletin en üst düzey bir görevinde, ciddiyet ve ağırbaşlılıkla ülkesinin problemini görüşmek üzere toplantı yaptığı ve efkar-ı umumiyeden destek alarak hareket etmeyi tercih ettiği görülmektedir. Diğer yandan heyetleriyle Hz. Süleyman'ın beldesine ve sarayına kadar gelen Belkıs özel olarak yaptırılan billur köşklerde ağırlanmış olup, bu güzel muamelenin onun hak dine girmesinde etkili olduğunda şüphe yoktur. Yukarıda belirtilen geçmiş şeriatlar ayet veya sahih hadisle neshedildiği bildirilmediği sürece bizim için de şerîattır. Nitekim, Allahü Teala, şöyle buyurmuştur: "İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy." (el-En'am, 6/90.) Sonuç olarak yukarıda arzettiğimiz ayet, hadis ve sahabe uygulamalarından da anlaşılacağı gibi İslam, erkek ve kadının bir arada bulunmasını prensip olarak yasaklamış değildir. Bu, temelde caiz olup maslahata yönelik bulununca istenen bir şeydir. Ancak bu görüşmenin İslamî edep ve ölçü sınırları içinde olması gerekir. 4) Bir kadının yabancı erkekle görüşmede dikkat etmesi gereken durumlar: Mü'min bir kadının okul, hastane, fabrika, alış-veriş vb. yerlerde eğitim, iş veya meslek gereği yabancı erkeklerle karşılaşma ve görüşmesi durumunda aşağıdaki esaslara dikkat etmesi beklenir. a) Bakışların kontrol altında tutulması: Erkek ve kadının konuşma ve birbirine muhatap olma durumunda bakışlarını kontrol altında tutmaları gerekir. Bir mü'min, karşı cinsin bakılması yasaklanan yerlerine bakamaz ve bakışını ihtiyaç dışında uzatamaz. Ayetlerde şöyle buyurulur: "Mü'min erkeklere, gözlerini haramdan sakınmalarım söyle." (en-Nur, 24/30.) Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar..." (en-Nur, 24/31.) b) Altını göstermeyen bolca giysi ile örtünme: Kadının el ve yüz dışında bütün bedenini, altını göstermeyen ve vücut hatlarını ortaya çıkarmayan bolca bir giysi ile örtmesi gerekir. (Ayrıntı için bk. "Örtünme" konusu). Örtülü hanımlar İslam toplumunda saygı görür. Çünkü örtü, kötü niyetli erkeklerin bakışlarına ve sarkıntılık etmelerine karşı onları korur. c) Ölçülü konuşma ve ölçülü yürüme: Mü'min bir kadın yabancı erkekle konuşmasında ölçülü olmalı ve ihtiyaç kadar konuşmalıdır. Ayette şöyle buyurulur: "Yabancı erkeklere çekici bir eda ile konuşmayın, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin." (el-Ahzab, 33/32.) Yürüyüşün de ölçülü olması gerekir. Salınarak, kırıtarak yürüme mü'minin vekarı ile bağdaşmaz. Ayette şöyle Duyurulur: "Kadınlar gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayakları yere vurarak yürümesinler." (en-Nur, 24/31.) Nitekim, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Musa (a.s)'ı çağırmaya gelen, Şuayb (a.s)'ın kızı, onun yanına utana utana
  • 22. yaklaşmıştır. (el-Kasas, 28/25.) Bu olayın Kur'an-ı Kerim'de haber verilişinde, günümüz hanımlarına da bir mesaj vardır. Yabancı bir erkekle muhatap olma durumunda kalan bir kadın edep, ciddilik, ağır başlılık ve utanma hasletlerini koruyarak görüşmeli ya da konuşmalıdır. d) Süslü ve çekici giysi ile örtünmeme: Süslü ve çekici giysiler evde giyilmeli, yabancı erkeklerin yanında ve evin dışında bunlar baş örtüşü ve dış giysi ile örtülmelidir. Diğer yandan dışarıda, erkeklerin dikkatini çekmek için parfüm sürülmesi de, mü'min kadının ağır başlı ve ciddi tavırları ile bağdaşan bir durum değildir. e) Yabancı erkekle tenhada başbaşa kalmaktan kaçınmak: Yabancı bir erkekle, kimsenin olmadığı yerlerde başbaşa bulunmamak gerekir. Bu durum hadisle yasaklanmış ve böyle bir yerde üçüncü kişinin şeytan olduğuna dikkat çekilmiştir. (bk. Buharî, Nikah, 111,112; Müslim, Hacc, 424; Tirmizî, Rada, 16; Fiten, 7; A. b. Hanbel, l, 222, III, 339, 446.) Özellikle, kocanın hısımlarından birisi ile, kimsenin olmadığı yerde başbaşa kalmanın daha tehlikeli olduğu Allah elçisi tarafından şöyle belirtilmiştir: "Kadınların yanına girmekten sakınınız! Dediler: Ey Allah'ın elçisi! Kayın birader hakkında ne buyurursunuz?. Şöyle buyurdular. Kayın birader ölümdür. Yani bu bir helak nedenidir. (bk. Buharî, Nikah, III; Müslim, Selam, 20; Tirmizî, Rada' 16; Darimî, İsti'zan, 14; A. b. Hanbel, IV, 149,153.) Çünkü bir cinsel macera meydana geldiği takdirde, bu tarafları ölüme kadar götürür ve hısımlık yerine düşmanlıklar geçer. f) Zorunlu ihtilafın zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutulması: Yabancı erkeklerle bir arada bulunma zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutulmalıdır. Çünkü gereksiz, ihtiyaç dışı ve uzun görüşmeler fitneye yol açabilir. Ayrıca kadını kutsal görevlerini yapmaktan, evinin hakkını gözetip, çocuklarını eğitmekten alıkoyar. Sonuç olarak mü'min kadınlar nişan, düğün, bayram ve benzeri kutlamaları veya ev ziyaretlerini yahut diğer sosyal faaliyetleri kendi hem cinsleriyle oluşturacakları topluluklar içinde yapmayı şiar edinmelidir. Kadın evinin dışındaki eğitim, iş, meslek, ibadet vb. faaliyetlerde ya bir mahremi ile birlikte bulunur ya da güvenilir kadın toplulukları içinde yerini alır. 12. Erkek ve Kadının Birbirini Ziyaret Etmesi Erkek ve Kadının Birbirini Ziyaret Etmesi 1) İslam'ın ziyaretleşmeye verdiği önem: İslam bir toplum dini olduğu için, toplum fertlerini birbirine yaklaştıran, karşılıklı sevgi, saygı ve yardımlaşma duygularını güçlendiren davranışları da düzenlemiştir. Hasta ziyareti veya nişan, düğün ve bayram gibi sevinçli günlerde tebrikleşme ve selamlaşma bunlar arasında sayılabilir. Ziyaretleşme yalnız hısımlar arasında değil; iş ve meslek arkadaşları veya komşu yahut aile dostu gibi hısım olmayan fakat ünsiyet bulunan kimseler arasında da yapılabilir. Biz, aşağıda ziyaretleşmenin önemini açıkladıktan sonra, özellikle kadın-erkek arasında
  • 23. olabilecek ziyaretleşmenin ölçü ve sınırlarını belirlemeye çalışacağız. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır. Ey Allah'ın Rasülü bunlar nelerdir? diye sorulunca şöyle cevap verdi: Karşılaştığın zaman ona selam ver, seni çağırdığı zaman davetine git, sana öğüt verince öğüdünü kabul et, aksırdığı zaman ona "Allah seni bağışlasın (yerhamükellah)" de, hasta olunca onu ziyaret et, vefat edince de, cenazesinde hazır bulun." ( Buharî Cenaiz, 2, Edeb, 126; Müslim, Selam, 4-6; İbn Mace, Cenaiz, 1; A. b. Hanbel, l, 89; II, 68, 331, 540, V, 273. Tirmizi Edeb 1; Nesaî, Cenaiz, 52.) "Esiri kurtarınız, davete icabet ediniz, açları doyurunuz ve hastaları ziyaret ediniz." (Buharî, Ahkam, 23, Cihad, 171, Nikah, 71, At'ime, 1 Merda, 4; Darimî, Siyer, 26; A. b. Hanbel, IV, 394, 406.) "Hastaları ziyaret ediniz ve cenazelerde hazır bulununuz, bunlar size ahireti hatırlatır." (A.b. Hanbel, l, 48.) "Kim bir hastayı ziyaret ederse, gökyüzünden bir nidacı ona şöyle seslenir: İyi yaptın, yürüyüşün de iyi oldu, cennette kendine bir konaklama yeri hazırladın." (Müslim, Birr, 40, 42; Ebu Davud, Cenaiz, 8; Tirmizî, Birr, 64; İbn Mace, Cenaiz, 2; A. b. Hanbel, )Allahü Teala hasta ziyaretini kendisini ziyarete denk tutmuş ve kutsî bir hadiste hasta ziyaretine önem vermeyen kimseye Cenab-ı hakkın şöyle hitap edeceği haber verilmiştir: "Sen, hastayı ziyaret etseydin benim (rızamı) onun yanında bulacağını bilmiyor muydun?" (Müslim, Birr, 43) Yukarıdaki hadisler ziyaretleşmenin, insanlar arası görüşmelerde muaşeret adabının ölçülerini en güzel şekilde ortaya koymaktadır. Hatta Allah'ın Rasulü hasta olan bir yahudiyi ziyaret etmiş, bu sırada ona İslam'ı tebliğ etmiş ve yahudi müslüman olmuştur. İşte bu ziyaretler nesep hısımlığı, evlenmeden doğan ya da süt emmeden meydana gelen hısımlık olabileceği gibi, komşuluk, arkadaşlık, öğretmen-öğrenci, iş ve mesai arkadaşlığı gibi daha başka nedenlere de dayanabilir. 2) Erkekle kadının birbirini ziyaret etmesi: Hasta ziyaretini teşvik eden hadisler kadınları da kapsamına alır. Çünkü "hastaları ziyaret ediniz" "kim bir hastayı ziyaret ederse" gibi ifadelerin, yalnız erkekleri değil, kadınları da kapsadığında şüphe yoktur. Bu yüzden kadınların da kendi cinslerini veya sürekli evlenme yasağı bulunan erkek hısımlarını hastalık, nişan, düğün vb. durumlarda ziyaret etmeleri mümkün ve caizdir. Yine hısım olmamakta birlikte hocalık-talebelik, komşuluk, mesai arkadaşlığı ve aile dostluğu gibi nedenlerle saygı duyulan ve ünsiyet bulunan erkek veya kadınların da yine hastalık vb. durumlarda ziyaret edilmesi mümkündür. Hz. Peygamber döneminde bununla ilgili bazı uygulama örneklerini aşağıda vereceğiz. Medine'ye hicret eden kimi sahabilere oranın havası ağır gelmiş ve rahatsızlanmışlardı. Bu yüzden Hz. Aişe, babası Ebu Bekr'in ve Bilal el-Habeşi'nin yanlarına giderek; "Babacığım sağlığın nasıl?. Ey Bilal senin sağlığın nasıl?." diye sormuştur. (Buharî, Medîne, 12, Menakıbu'l-Ensar, 46, Merda, 8,22; Malik, Muvatta', Medîne, 14; İbn Hanbel, VI, 260.) Burada zaruret veya ihtiyaç bulunmamakla birlikte, Hz. Aişe şartların gerektirdiği bir edeple Bilal (r.a)'in de hatırını sormuştur. Babasının hatırını sorup, onun yanında olan ve aile içinde kendisine karşı ünsiyet bulunan Bilal'ın hatırını sormaması İslamî edeple bağdaşmazdı. Ancak bundan; babasının yanında ilk defa gördüğü yabancı bir erkek olsaydı, onun da hatırını sorardı, diye bir sonuç çıkarılmamalıdır. Diğer yandan bir kadın sahabe olan Ümmü'd-Derda (r.anha)'nın ensardan mescid ehli bir erkeği ziyaret ettiği nakledilmiştir. (Buhari, Merda, 8. Buharî «Kadınların erkekleri ziyareti
  • 24. babı» başlığı altında bu uygulamayı nakletmiştir.) Yine ashabı kiramdan el-Bera b. Ma'rür (r.a)'ın kızı Ümmü Mübeşşir (r. anha), oğlu Mübeşşir hastalanınca Ebu Abdirrahman Ka'b b. Malik'e gitmiş ve "Ey Abdurrahman! Oğlum Mübeşşir hastalandı, onun için Allahü Teala'dan huzur ve selamet dile" diyerek ondan yardım, istemiştir. (A..b. Hanbel, III, 455.) Hz. Aişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasülullah (s.a.s) Dubaa bintu ez-Zübeyr (r. anha)'nın yanma girerek; "Umulur ki sen hac yapmayı arzu ediyorsun" dedi. Kadın: "Vallahi hastalık ve ağrılardan bir şey düşünemiyorum" diye cevap verince, Allah elçisi, "Hac yap" buyurdular. (Buharî, Nikah, 15; Müslim, Hac, 104, A.b, Hanbel, VI, 202.) Yine Hz. Peygamber ateşli bir hastalığa yakalanan Ümmü's Saib veya Ümmü'l-Müseyyeb adlı sahabî kadını ziyarete gitmiş ve durumunu sorunca kadın; "Humma'ya tutuldum. Allah bu hastalığı mübarek kılmasın, bildiği gibi yapsın" diye beddua edince, Allah elçisi; "Humma'ya sövme, şüphesiz bu hastalık, körüğün demirin pasını giderdiği gibi Adem oğlunun hatalarını giderir." (Müslim, Birr, 53.) buyurdu. Hz. Aişe (ö. 57/676) ölüm yatağında iken, İbn Abbas (ö. 68/687) ziyaret için izin istemiş ve Hz. Aişe kendisine izin vermiştir. İbn Abbas; "Ya Aişe kendini nasıl hissediyorsun?" diye halini sormuş, Aişe (r. anha); "Eğer haramlardan sakınabildiysem hayır üzere" deyince, İbn Abbas şöyle cevap vermiştir: "İnşallah sen hayır üzeresin. Çünkü Rasülullah'ın eşisin, o senden başkasını bakire olarak nikahlamadı, üstelik (ifk olayında) senin özrün gök yüzünden indi." (Buhari, Nikah, 9, Tefsiru Sure, 24/8) Bütün bu örnekler sahabe hanımlarının zaruret veya ihtiyaç olunca yahut da edebin gerektirdiği şartlar ortaya çıkınca özellikle ünsiyet bulunan bazı yabancı erkeklerle görüştüklerini ve onların yanına giderek isteklerini açıkladıklarını gösterir. Cinsiyet; birbirini tanıma, güven ve yakınlık duyma demektir. Kur'an-ı Kerîm'de, başkasının evine izin alıp, birbirine alışma (ünsiyet) meydana geldikten, yani tanıştıktan sonra selam vererek girilebileceği bildirilir. Ayrıca üzerinde düşünülünce bu davranışın daha iyi olduğunun anlaşılabileceğine işaret edilir. (bk. en-Nur, 24/28) Bununla birlikte ünsiyet bulunsa bile yabancı erkekle görüşmenin yalnız ve başbaşa kalacak şekilde olmaması, süslenerek ve kokulanarak yapılmaması ve konuşmanın edep sınırını aşmaması da gereklidir. En güzeli görüşmenin bir mahrem hısımla birlikte veya bir topluluk içinde yapılmasıdır. Böylece şeytana açılan kapı kapatılmış ve fitne korkusu kaldırılmış olur. Sonuç olarak, kadın-erkek ilişkilerinde İslam'a yabancı kültür değerlerini şuursuzca taklit yerine imanlı erkek ve kadınların vahiy ve sünnet ölçüleri içinde görüşmesi, ancak bunu da zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutmaları şiarları olmalıdır.