SlideShare a Scribd company logo
1 of 54
Download to read offline
İÇİNDEKİLER
1.Bölüm...............Kitap Eleştirisi
Alıntılar kısmı
“dini prensiplerin terk edilmemesi gerektiği”.......................... 8
“dinin etkinliğinin azaltılıp”..................................................... 8
“aydınlanma sürecini başarabilen bireyler Tanrı iddiasını
reddetmeye başlarlar.”.......................................................... 10
“ateist kafa yorup araştırma yapmış ve bilinçli bir şekilde Tanrı
kavramına inanmamayı seçmiş kişilerdir”............................. 11
“Doğa kanunları, gözlemleri tasvir etme girişimimizden
başka bir şey değildir”........................................................... 11
“kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir.
Gözlediğimiz düzenin bir akıllı tasarımcıya işaret ettiği
söylenemez."......................................................................... 12
“evrenin tamamını dolaşmaya gerek kalmadan var
olmayacağını söyleyebiliriz."”................................................ 18
“Çeşitliliğin bu kadar fazla olduğu bir evrende ise buna uygun
ortamlar şurada veya burada mevcut olacaktır."................... 19
“Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline
bıraktığınızda, bu sefer başka bir denge durumu oluşur.
Yeni kurallara, yeni duruma göre. Belli bir denge
durumuna ve o duruma uygun olarak meydana
gelmiş oluşumlara bakarak,
bunun altında tasarım aramak,
meseleyi tersinden görmektir."............................................. 21
“bu 'düşünce
biçimi' ile savaşılması gerektiği kanısındayım”.................... 23
“İlgili ayet ve hadislerin doğru tercümesi, Ay'ın iki parçaya
bölünüp, Hira Dağı'nın iki tarafına düştüğünü ima eder.
Yani buna göre Ay, Hira Dağı'ndan daha küçüktür.
Dünya'ya düşmüş, ama kimseyi incitmemiştir”..................... 24
“"çünkü İnternet'teki ateizm tartışmaları konusunda tecrübemiz
çoktur. İnternetin ilk yıllarından beri bu konuların tartışıldığı belli
başlı ortamları bilen ve takip eden biriyim
çünkü.Ateistforum'dan ne kişiler geldi geçti şimdiye kadar "..35
“"Ve bunu eski bir inançlı olarak söylerim. Gençken ben de
inanırdım. Benim ateist oluşum üniversite yıllarıma rastlar.
Kendimi ise ne o zamanlarda ne de şu anda akıl ve mantık
açısından sorunu olan biri olarak görmemişimdir. Dolayısıyla,
inancın zeka, akıl ve mantık ile ilgisi olmadığını birinci elden dahi
söyleyebilecek biriyim. O zamanlar daha az zeki değildim.
Mantığımda bir kusur yoktu. Daha akılsız da değildim."....... 35
1
2.Bölüm
İslamda kusur gibi gözüken konular 38
Eğer eksiksiz bir Kuran olsaydı 40
Peygamber Efendimiz neden bu kadar değerli 41
Kader 43
Bu Eşitsizlik Neden 47
SubhanAllah 50
Sonsöz 53
2
Önsöz
Bu kitap;
Daha sonradan eski bir inanan olduğunu öğrendiğim takma
isim sahibi Aydın Türk’ün yazdığı Ateizmi Anlamak kitabına adeta
bir anti kitap şeklinde yazılmıştır fakat bu anti anlayışın içerisinde
diğer kitapta olduğu gibi bir inanışın kesinlikle yok edilmesi
gerektiği veyahut etkisinin azaltılması gerektiği gibi işlerle
uğraşılmamaktadır.
Yazılış amacı, diğer kitabın satır aralarından içindeki
tuhaflığı ortaya koymak, ateizmin kime ne zararı olabilir deyip
Müslüman yoğunluğu belli olan ülkemizde ateizm propagandası
yapan, ateizmi yaymaya çalışan, anlaşılması vede öğretilmesi
gereken bir şey olduğunu savunan bu kitabın yazarının ruh halini
az sonra görüleceği üzere okuyuculara sunmaktır yoksa yazılış
amacı Allah’ın varlığını ispatlamaya çalışmak yada ateistleri
saçma sapan insanlar olarak göstermek değildir kullanılan
tepkisel dil ateistlere değil kitabadır.
Potansiyel açıdan birer Müslüman adayı olan ateistlere
akıllı bir Müslümanın da tepkisel yaklaşmaması mantıklı bir
hareket olacaktır.Tepkisel yaklaşanların nedeni ise kendilerinde
bu değiştirebilme yetisini bulamadıklarından dolayıdır.
Bu kitap bir e-kitap olarak tasarlanmıştır vede diğer kitabın
içinde açılmış her başlığa karşı bir anti başlık açma ihtiyacı
hissetmemiştir, bununsa nedenleri aşağıda sıralanmıştır.
1-Kitapta kullanılan pek çok teknikten biri "asıl soru"
aldatmacasıdır ki buna kitabın ufak ufak açılan başlıklarının
çoğunun altında rastlayabilirsiniz yani yazan çokça karşılaştığını
ifade ettiği hemen hemen her türlü soruyu başlık haline getirip
adeta onlara bir cevap veriyormuş gibi uzun uzun paragraflar
yazarken bu paragrafların 3. 4. cümlelerinde "bu değilde asıl soru
şudur” şeklinde konuyu çevirip, başka şeylerin cevabını verme
işine girişerek adeta çalıştığı yerlerden takılıp her şeyin bir
çözümü var ve hepsine vakıfım havası oluşturmaktadır.
3
2-Kullanılan bir diğer teknikse, kişinin modelini saydığı
bütün arabaların sanki uzmanıymış, çoğunla gezmiş vede hepsi
hakkında ayrıntılı bilgiye sahipmişcesine bir ortamda onlardan
kısa kısa bahsetmesidir.Doğru yanlış söylenmiş her şeyi kitaba
koyup altına da 2 satır yazı yazınca "biz ne yaptığımızı biliyoruz ,
bunlar duymadığımız , bilmediğimiz şeyler değil ” edasıyla her
şeye açıklık getirdiğini sanmaktadır.
3-Ayrıca suçluluk psikolojisinden olan çok konuşma
durumuna kitapta oldukça rastlanmaktadır.Kişi bu çok konuşma
esnasında suçluya atfedilen bütün suçları da konuşmasına
yedirerek eğer başarabilirse bahsettiği bütün konularda da
suçsuz olduğunu ispatlamış bir görüntü oluşturabilir.
4-Bir diğer aldatmaca da "olumsuzun olumsuzu” yla olumlu
düşüncesini oluşturmak, bu çok daha etkili bir yöntemdir vede
karşı tarafta ne yaptığını biliyor hissi uyandırır mesela :"bana bak
beni güçsüz sanma" ile "bana bak beni güçlü san” teknik te aynı
manadadır fakat ilk cümlenin verdiği his diğerinkinden çok daha
kuvvetlidir, ayrıca diğer cümle karşı tarafta gülünç bir his bile
uyandırabilir.
5-Ayrıca kitap evrim konusunda "kalabalık gözüksün”
mantığıyla ansiklopedik alıntılarla gereksiz yere uzatılmıştır.
6-Kitaptaki her başlığa karşı anti bir başlık açılmamasının
diğer bir nedenide; başlıkları bir kenara bırakın aynı konuların
kitapta dön dolaş defalarca tekrar edilmesidir.
7-Ve son olarak ancak felsefe kitaplarında
rastlayabileceğimiz vede sokaktaki insan açısından okulda
gösterilen mantık dersleri kadar saçma olan (hayat acıdır,
biberde acıdır o zaman hayat biberdir türünden) tarihi nitelikteki
ve günümüz insanı açısından "abi sen iyimisin” mantığıyla
karşılanacak “Tanrı’nın var olduğuna İnananların Öne Sürdüğü
Argümanlar “ kısmında , o ana kadar anlattığı şeyleri sırf "batı
felsefesi olsun , zengin dursun ” diye tekrar anlattığının farkında
olmaması.
4
İnananların içinde bulundukları durumları anlatabilmek için
bir üslup geliştirdiklerini yerercesine ortaya koyarak kendi
kitabında aksini ispatlamaya kalkışırken bir üslup ortaya
koyduğunu farkında olmamak yazandan beklenen nitelikte
çelişkilerden biridir. Ayrıca yokluğuna inanmak için yokluğunu
kanıtlamaya gerek yoktur düşüncesini savunarak yokluğunun
inanılabilir ama ispatlanamaz bir şey olduğunu ortaya koymuş
olarak bu kitapta ne yapmaya çalıştığı da muammadır.
1.Bölüm..
Giriş..
İnsan nasıl ki Allah’ın yokluğu inancında iken bu duruma ait
çeşitli hislere sahip ise Allah’ın varlığını hissettiği andan itibarende
daha farklı hislere sahip olmaktadır.
Bir ateist gözüyle bakacak olursak , Allah’ın varlığındaki
hislere sahip olmadıkları için inananların sahip oldukları inançla
alakalı olarak ortaya koydukları yaşam biçimi hakkında çok
mantıklı konuşmayacakları malumdur ve dolayısıyla yokluğunu
pekiştirmek adına çeşitli deliller ortaya koyacaklardırlar.
bunu bir örnekle açıklayalım ,
Mesela:
Ortada 2 taraf var , örneğin futbol olsun.Birtakım yendiği
zaman, karşı takımın taraftarlarının sevinmesini bekleyemeyiz
çünkü karşı takımın taraftarları bu takıma ait olan; sevinç, üzüntü
gibi duygulara sahip değildirler.Ama beklenen bir şey vardır ki
ortada olan şeyin adı futboldur vede kişi karşı tarafın sevincini de,
üzüntüsünü de hissetmese de anlayabilir ve ona mantıksız
gözlerle bakmaz.
5
Özet olarak bu kitapta bu yapılmamıştır.
Az çok bu konularda araştırma yapmış bir kişiyseniz bu
kitabın ateizmi objektif olarak ortaya koymaktan ziyade satanizm
dili ve argümanlarıyla; ilahın olmadığını ortaya koymaktan ziyade
onun göndermiş olduğu kitaptan sürekli alıntılar yaparak ateizm
adı altında başka işlerle uğraştığını görebilirsiniz çünkü normalde
inanmıyor olmak insanlara anlatılması ve hatta yazanında dediği
gibi öğretilmesi gereken bir şey değildir kaldı ki bu konu hakkında
bir kitap yazılmış olsun, kitap ancak şu şekliye mantıklı
gözükecektir ki mesela ateizm deyip Kuran ayetleriyle
uğraşmamak vede laikliği savunup inanmayışlığın yayılması
gerektiğini savunmamak.
Fakat akıllı bir ateistten beklenen şudur :
- Ben bir ateistim, inanmıyorum ama bu dünyada inananlar var
hemde oldukça fazla sayıda var demek ki bu işin içinde bir şey
var çünkü ben bu kadar akıllıyım da bu kadar insan mı
akılsız ?
Ortada böyle bir durum varken gerçek bir ateistin yapması
gerken şey güneşi balçıkla sıvamak için balçık oluşturmak yerine
güneşe de, aya da değer vermek olacaktır.Çünkü karşısındaki
kesimin yaptığı onu kabul etmekken onun kalkıp ta siz
saçmalıyorsunuz yaklaşımı göstermesi en basit tabirle çocukça
kalır.
Bir kişi, diğeri için Allah’ın yokluğuyla alakalı hislerine
karşılık onun bu durumunu makul görüyorsa, bu kitapta
kullanılacak dil içinde bir ateistin buna karşın , demek ki buda
Allah’ın varlığı hisleriyle yazılmış bir kitaptır diyebilmesinin
beklenmesi gayet doğal olucaktır.Zaten özünde ateizm Allah’ın
yokluğuna inanmak demektir fakat bu kitaba bakacak olursanız
eğer, yapmaya çalıştığı şey daha ziyade İslamiyetin açıklarını
bulma derdine girişmektir.Aslında özünde ateizmin bir kitaba da
ihtiyacı yoktur.Bu Kitap ta nadiren satanizm vurgusunun
yapılmasının nedeni de budur çünkü bu inanmıyor oluşun
kitaplaştırılması en çok satanizmde görülmektedir.
Kitab olarak nitelendirilmiş vede kaynağı genelde ateist
forum olan bu yazılara karşı bende yazanın yaptığı gibi toplama
bir şekilde aynı siteden kendime ait yazılardan alıntılar yaparak
2.Bölüm de cevap verme yoluna gitmeyi en uygun yol olarak
görüyorum çünkü burada ortaya konulan konular zaten uzun süre
6
tartışma konusu olmuş vede karşılıklı olarak sürdürülmüştür ve
madem hepsi bir araya getiriliyorsa buna verilecek en mantıklı
cevapta aynı yolla olmalıdır.Herşeyi baştan düşünmeye gerek
yoktur.Burda göze çarpan en önemli husus farklı 2 taraftan birinin
bu yazılara karşı bakış açısı çok belirli olmasına rağmen bu kitabı
kale alıp okumuş olması vede bunlara bir cevap niteliğinde yazılar
bulmuş olmasına rağmen karşı tarafın bunu yapmakta
zorlanacağı hissini taşımasıdır çünkü yazılarına yapılan negatif
yorumlar hakkında kendini en büyük savunabilme yöntemi "sen
kitabı okumamışsın ki" olmuştur.
Kitaptan alıntılarla başlıyoruz :
Kendini ateist olarak tanımlayanlarla kendini "ben Allah’a
inanmıyorum" cümlesiyle tanımlayanlar arasında büyük fark
vardır.
Gerçek bir ateist;
-Allah’a inanan bu kadar insan oluşunun farkına varır,
-İnanmak adına çeşitli sorular sorar ve mantıklı cevaplar arar
vede bu esnada bilgilenir.
-Cevaplar onu tatmin etmediği zaman kendini ateist olarak
tanımlar ve artık burada görevi biter.
-Buna rağmen bir şeyler yapmaya devam ediyorsa bilinki o ateist
değildir.
-Ayrıca ben Allah’a inanmıyorum diyen kişi bu kadar bilgi birikim
sahibi de değildir.
Mesela kitaptan ufak alıntılar yaparak başlayalım...
Alıntı..
"İnancın asıl kökeni akıl, mantık ve bilim olmadığından, bunlar
kullanılarak insanlar inançlarından vaz geçirilemez. İnanç daha
çok sosyal, psikolojik ve duygusal bir konudur. Dolayısıyla da
7
dini inanç tan kurtuluş bu faktörlerle ilgilidir"
Görüldüğü gibi kitabın ateizmi savunmaktan öte olan
amacı satırlar arasında "yapılamaz ama çaresi budur" vede
"istemem ama yan cebime koy" dercesine ortaya
konmakatadır.Ayırca kitap bunu ateizmin çeşitleri adı altına pozitif
ateizm başlığı altında yapılabilir olarak nitelendirip kitabın
sonunda da “bizim kime ne zararımız var” diyerek bulunduğu
ülkenin gerçekleriyle çok fazla alakalı olmadığını da ortaya
koymuştur.
Kitap Türkiye' de ki laikliğin yanlışlığını savunarak şu cümlelere
başlangıçta yer veriyor:
Alıntı..
"Özellikle laikliğin Türkiye için önemi tartışılmaz. Fakat laik
aydınların ve laiklik propagandası yapan kesimin genel eğilimi
dini inancı ve İslam dinini eleştirmemek, tam tersi İslam'ın en iyi,
en yüce, en doğru din olduğunu söylemek, fakat buna rağmen
insanlardan laikliği benimsemelerini talep etmektir fakat aklı
başında bir inançlı birey için bu söylemde bir terslik, bir
anlamsızlık var. Bu dinin söyledikleri doğruysa, bu dinin emrettiği
hükümleri, prensipleri neden devlet yönetiminden, hukuktan,
eğitimden vs çıkarsınlar? Neden sadece manevi dünyalarına
hapsetsinler? Öbür tarafın söyledikleri, yani dinci propaganda
yapanların argümanları daha mantıklı oluyor o zaman. Onlar
diyorlar ki 'Bu din Allah katından geldi, insanlar hata yapar ama
Allah yapmaz'.O halde buradan çıkan doğal ve mantıklı sonuç,
dini prensiplerin terk edilmemesi gerektiği, devlet yönetimi,
hukuk, eğitim dahil hayatımızın her yönünü bu prensiplere dayalı
olarak düzenlememiz gerektiğidir."
Bu yazıya cevap olarak söylenebilir ki, laik yönetim
devletin her inanca saygı duyması demektir ama Türklerin bir dini
vardır vede bu çok köklü bir gelenektir.
Ayrıca ateizmi anlamak adıyla yazılan bir kitapta ki gizli amacın
ne olduğu da yazanın aşağıda ki cümlelerinin içine gizlenmiştir.
Alıntı..
"ama en azından dinin etkinliğinin azaltılıp laikliğin tam
anlamıyla benimsenmesini istiyorsak, bu söylemdeki eksiklikleri
dürüst anlatımlarla tamamlamalıyız."
Ayrıca size kitaptan sunacağım bazı cümlelerle yazanın
içinde bulunduğu, gerçeklerle pek örtüşmeyen durumları ortaya
8
koymasıyla ruh durumunun nasıl bir halde olduğunu sunacağım.
Mesela :
Alıntı..
"Kendileri gibi yaşayan, saygın meslekleri olan, yasalara saygılı,
ahlaklı, çoluk çocuk yetiştiren vs kişilerin ateist olabileceğini
hayal bile edemez çoğu kişi."
Yazan Türkiye de ateist olmanın zorluklarından
bahsederken söylediği doğru sözlerinin arasına bu gibi bazı bazı
cümleleri de yerleştirerek adeta sanki bunlarında doğru olma
ihtimali varmış gibi bir durum oluşturmaktadır kitapta da bunu bol
bol yapmaktadır.Ayrıca yukarıdaki durumdaki, gariplik anlatıma
bile gerek duymadan ortadadır.Ama illede söylemek gerekirse
sanki bilinenin dışında bunun inanılmaz bir misli derecede daha
ateist olduğunu ifade etmeye çalışıyor..
Alınıtı...
"bu kitap ve içeriği önemli. Ateizmin ne olduğu, nasıl anlaşılması
gerektiği, ateistlerin nasıl insanlar olduğu, neye inandıkları ya da
inanmadıkları, bunu neye dayanarak yaptıkları vs açıkça
anlatılması ve öğretilmesi gereken konulardır."
Yukarıdaki alıntıda ki gariplik ateistlerin durumunda sanki
bir kapalılık varmış gibi bir sürü şeyin açıkça anlatılması hatta ve
hatta öğretilmesi gerektiğinin savunulmasıdır.Kişi aslında dini
eğitimin zorunluluk olmamasını savunduktan sonra öz laikliği
savunup ardından da ateizmin öğretilmesi gerektiğini savunarak
hem kendiyle çelişmeye başlamaktadır hemde aslında bir ateist
olmadığını da ortaya koymaktadır, ateist demek dinsiz demektir
bunun açıkça anlatılmasına , öğretilmesine gerek yoktur , kime
"dinsiz kişi deyince ne anlıyorsunuz" deseniz, konunun bu kadar
kapalı olmadığını görürsünüz.
Ayrıca yazanın ruh durumunu da çeşitli alıntılarla ortaya
koyacaktım mesela bir Örnek :
Alıntı..
"Bu yüzden ben, bizi, yani benim gibileri böyle düşünmeye iten
ve pek çoğu günümüz toplumunun çağdaş bireylerinin çoktan
ulaşmış olması gereken bilimsel birikimden temel alan
düşünceleri olduğu gibi, net, dobra dobra, çekinmeden,
yumuşatmadan, ama aynı zamanda da saygı sınırları
9
çerçevesinde ve insanların inançlarını incitmeden ve kendilerine
hakaret de etmeden sunmaya çalışacağım.Bunu yaparken
ateizm teriminden korkup çekinmeyeceğim. Bu terimden uzak
durmak yerine, terimin taşıdığı önyargılar ve yanlış anlamalarla
savaşmaya çalışacağım."
Cümle o kadar uzunki ne yapmaya çalışacağı
anlaşılmıyor , bunu sokakta, kafede birine kursanız " iyimisin "
cevabını alabilirsiniz.
Terimden korkup çekinmeyecekmiş , yanlış anlamlarla
savaşmaya çalışacakmış.Sanki bir çizgi filimde hayali
kahramanlarla savaşıyor...
Başka bir örnek :
Alıntı..
"Burada en önemli faktör işin fikirsel yönünün değil, psikolojik ve
toplumsal baskıların sebep olduğu duygusal yönünün aşılmasıdır.
Bu aydınlanma sürecini başarabilen bireyler Tanrı iddiasını
reddetmeye başlarlar. 'Ateist' sıfatını kendine yakıştırmaya
psikolojik olarak hazır hale geldiklerinde ise kendilerine 'ateist'
demeye başlarlar."
Yukarıdaki alıntıda sanki herkesin gözü önünde sürekli
gerçekleşen bir olayın nasıl olduğunun o klasik hali anlatılır gibi
bir tarz kullanılmıştır vede daha öncede belirttiğim gibi inanışların
sosyolojik ve psikolojik etkileriyle alakalı bir kaç doğru söz
söyleyip aralarına serpiştirdiği cümlelerle sanki adeta onlarında
öyle olduklarının kanıtını sunarmış gibi bir üslup kullanmıştır:
örneğin yukarıdaki alıntının içinde :
"Bu aydınlanma sürecini başarabilen bireyler Tanrı iddiasını
reddetmeye başlarlar"
cümlesi geçiyor.
Burada hem durumun sanki hep sürekli bu şekilde
gerçekleştiği hissi oluşturulmaya çalışılmış hemde ateist
olmayanların aydınlanma sürecinde karanlıkta kalan insanlar
olduğu ortaya konulmuştur, buradaki durum tek kelimeyle
açıklanabilir "hastalık".
Aslında bu durum kitabın bundan sonraki kısımlarında daha da
fazla karşımıza
10
çıkmaktadır.
Alıntı..
"Yani kendilerini ateist olarak nitelendiren insanlar genellikle bu
konuda kafa yorup araştırma yapmış ve bilinçli bir şekilde Tanrı
kavramına inanmamayı seçmiş kişilerdir dünyaya kızgın olduğu
için veya Tanrı'dan nefret ettiği için ateist olmak ise sanılanın
aksine çoğu ateist için geçerli değildir."
Yukarıdaki alıntıda ateistleri bilinçli bir şekilde bu konuda
kafa yormuş insanlar olarak nitelendirilmiş vede bu durumun
bozulmaması içinde , hayattan hoşlanmayan , keyif almayan ,
hınçlı , bahtsız , çaresiz konumdaki insanların ateizmi seçme
olasılığının olmadığı devrik bir usluple anlatılarak sanki öyleymiş
hissi oluşturulmaya çalışılmıştır.
Bakın yazan evrende özel bir düzen olmadığını nasıl ispatlıyor ....
(!)
Alıntı...
"Düzenden kastedilen belli doğa kanunlarına uyulması ise, bu
doğa kanunları değiştiğinde, yeni kanunlara göre başka bir
düzen ortaya çıkacak demektir.Yani asıl soru neden evrende
doğa kanunları vardır sorusudur.Evren neden kaotik değildir,
belli kurallara uyar sorusudur.Bunu anlamak için önce 'doğa
kanunu' teriminin kaynağındaki önyargıyı anlamamız gerekiyor.
Nevton mekanik ve yer çekimini geliştirdiğinde 'Tanrı tarafından
doğaya yerleştirilmiş kanun' fikri Newton'un tüm düşünce
biçimine yerleşmişti (içinde yetiştiği kültür tarafından empoze
edilmişti). Bugün bile medyada ve popüler kültürde bilim bir
bakıma 'Tanrı'nın düşüncelerini anlamak biçiminde
yorumlanmaktadır. Dolayısıyla 'kanun sözcüğünün içinde
barındırdığı 'bilinçli biri tarafından icat edilen kural' kavramı,
bilimi ve doğa kanunlarını algılayışımızda insanların zihnine
yerleşmiştir. Halbuki doğa kanunlarının koyulan kurallarla ilgisi
yoktur. Doğa kanunları dediğimiz şeyler duyularımız ve
cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak
tasvir etme girişimimizden başka bir şey değildir.Fakat bu
düzen ve doğa kanunu adını verdiğimiz kuralların pek çoğunun
aslında doğada gözlediğimiz ve normalde sözünü dahi
etmediğimiz basitlik ve homojenlikleri ifade ettiğini bugün yavaş
yavaş anlamaya başlıyoruz. Örneğin, enerji, momentum ve
açısal momentumun korunumu yasalarının aslında uzay ve
zamanın homojenliğinin birer ifadesi olduğu anlaşılmıştır. Uzayda
özel bir nokta olmaması, hepsinin birbirine denk olması
momentum korunumu yasası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Zamanda özel bir nokta olmaması ise enerji korunumu yasası
olarak.Homojen bir evren, ki akla gelebilecek evrenlerin en
11
basitidir, kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir
evrendir. Bu tür bir evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik
olarak oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz düzenin bir akıllı
tasarımcıya işaret ettiği söylenemez."
Şimdi yavaş yavaş nasıl bir ruh halinde olduğunu da
yazılarından ufak ufak alıntılar yaparak ortaya koyalım.
Doğa kanunları değişince yeni düzen kendiliğinden
otomatik oluşur la başlamış yazısına , yani diyor ki hava sıcaklığı
birden 50 derece artarsa toplamda 70-80 derece sıcakta
yaşamaya vücudumuz kendini otomatik olarak adapte edecektir.
Buradaki hayal gücünü size bırakıyorum.
İşte yazan hakkında içinde bulunduğu durumu
anlayabilmemiz açısından ilk imtihanı...
Alıntı...
"Halbuki doğa kanunlarının koyulan kurallarla ilgisi yoktur. Doğa
kanunları dediğimiz şeyler duyularımız ve cihazlarımızla
yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme
girişimimizden başka bir şey değildir."
şimdi yukarıdaki alıntıyı bir inceleyelim ...
Öncelikle doğa kanunlarının oluyor olmasının nedeni
onlara atfedilmiş kurallar olduğu için değildir diyerek ortada
doğaya ait kanunların olduğunu kabul etmiş oluyor (farkında
olduğunu umuyorum)
ve can alıcı nokta :
Doğa kanunları aslında duyularımız ve cihazlarımızla ortaya
çıkan şeyleri tasvir etme girişimi miz miş !
Cümleyi özetleyecek olursak kanunlar bize ait girişimdir.
Herhalde buradaki durum olsa olsa birinin hiç bir zaman
açıklayamayacağı bir şeyi açıklamaya kalkıştığında yaşadığı
heyecandan ne dediğini bilememesi olabilir.
Bu kısımdan itibaren artık işin amatörlüğü de ortaya
çıkmaktadır.Çünkü hemen hemen en önemli diyebileceğimiz
konulardan birini anlatım bozukluğuyla izah etmeye kalkışmak ,
bileti çok pahalı bir konserde ses tesisatının bozuk çıkması gibi bir
şey.
( Anlatım bozukluğu yapmamış olsaydı , kanunların bize
12
ait girişimlerin bir sonucu olduğunu ifade etmesi gerekirdi kaldıki
kanunlar bize ait girişimlerin sonucu da değildir.!
Ayrıca kitabın başında bu gibi söylemleri olumsuz bir
teknikle söylediğinden bahsetmiştim ki burada da buna
rastlayabilirsiniz)
“....tasvir etme girişimimizden başka bir şey değildir."
çünkü cümleyi olmusuz değilde olumlu kursa şöyle olucak....
“Doğa kanunları ; gözlemleri tasvir etme girişimimizdir."(ne kadar
saçma dimi)
O zaman “bunun böyle olduğunu nerden biliyorsun?” sorusunun
gelme ihtimali yüksek olurdu...)
.......
Oradaki hatayı biz gidericek olursak eğer , kişi şunu demek
istiyor
Aslında doğada kafasına göre işleyen bir düzen var bizde
kalkıp onu d=m/v gibi ifadelere sıkıştırarak sanki ortada bir kanun
olduğunu ispatlamış oluyoruz ama d=m/v yi koyan biziz yoksa
öyle bir şey yok, demek istiyor.
Fakat bilmiyor ki biz mevcut durumu formülleştirmesek te
durum yine aynı vede öyle kafasına göre değil.Mesela havadaki
oksijen oranının diğer gazlara oranını bilmediğimizi düşünelim,
hani yazana göre o kanunlar aslında bizim çıkarımımızdı, peki
çıkarmayalım o zaman, sadece değiştirelim vede 3 kat arttıralım
bakalım ne olacak ? , belli bir merkez kaç kuvveti var vede bu
kural gezegenler arasında farklı formüllerle hesaplanıyor,
Bende diyorum ki o işlere hiç girişmeyelim sadece Güneşi
olduğundan 2 kat daha yaklaştıralım dünyaya, acaba gök
taşlarının dünya atmosferinde yanarak kaybolmaları vede bunun
sayesinde yerleşim yerlerinde hayatın uzun süre devam ediyor
olması yazanın dediği gibi
"cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak
tasvir etme girişimi" midir ?
Buradaki akli hatayı görebiliyor musunuz ?
(devrik vede olumsuzdan olumluya giden tarzda cümleler kurma
konusunda başarılı olan yazan nasıl oldu da burada ne dediğini
13
bilemedi)
Alıntı...
"Fakat bu düzen ve doğa kanunu adını verdiğimiz kuralların pek
çoğunun aslında doğada gözlediğimiz ve normalde sözünü dahi
etmediğimiz basitlik ve homojenlikleri ifade ettiğini bugün yavaş
yavaş anlamaya başlıyoruz. Örneğin, enerji, momentum ve
açısal momentumun korunumu yasalarının aslında uzay ve
zamanın homojenliğinin birer ifadesi olduğu anlaşılmıştır. Uzayda
özel bir nokta olmaması, hepsinin birbirine denk olması
momentum korunumu yasası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Zamanda özel bir nokta olmaması ise enerji korunumu yasası
olarak.Homojen bir evren, ki akla gelebilecek evrenlerin en
basitidir, kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir
evrendir. Bu tür bir evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik
olarak oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz düzenin bir akıllı
tasarımcıya işaret ettiği söylenemez.Canlılığın ortaya çıkışı da
pek çok kişiye arkasında bilinç olan bir olay gibi gözükse de
bugün bilimde bunun bir illüzyon olduğu git gide daha açık bir
biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bir resim ressamsız olmaz, bir toplu iğne bile ustasız olmaz, bu
evren nasıl sahipsiz olur türü iddialar, bu konuda inançlı kesimin
çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmaların ürünüdür ve
günlük hayatta karmaşık düzeneklerin insan yapısı olmasının,
insanın kendisinin ve tüm evrenin de bilinçli bir tasarım ürünü
olduğu anlamına geleceğini düşünmekten kaynaklanır. Tamamen
şartlanmış ve çeşitli gizli kabullere dayalı bir düşünce tarzıdır
bu.Ayrıca, evrenin tasarlanmış olduğu düşünülse bile bu
cevaptan çok soru yaratacaktır. O zaman o tasarımcının kökenini
açıklamak icap edecektir çünkü. Eğer bu dünya ve evren,
tasarlandıklarını bize düşündürecek düzeyde düzen ve amaç
dolu ise, onları tasarlayan varlık daha da yüksek bir düzen ve
amaç gerektirir demektir bu ve aynı düşünce çizgisi gereği o
varlığın da tasarımcısını aramak gerekir o zaman.Dolayısıyla,
düzen, amaç ve tasarım argümanları insanı bir yere
götürmez.Sonuçta tasarlanmamış bir şeye dayandırılmak
zorundadır her şey. Bu tasarlanmamış şeyin Tanrı'nın kendisi
veya evrenin kendisi olması arasında ise prensip olarak fark
yoktur. Bu yüzden Tanrı gibi açıklamaları gereksiz yere
karmaşıklaştıracak ek bir faktöre ihtiyaç yoktur. Tanrı'sız
açıklama daha sade ve daha basittir. Bilimde açıklama
bilinmeyenleri arttıran değil azaltan şeylere denir. Tanrı diye bir
kavramı işin içine katmak, bilinmeyenleri azaltmaz, arttırır.
Çünkü bu sefer sadece Tanrı'nın evreni nasıl yarattığını değil,
aynı zamanda Tanrı'nın nasıl oluştuğunu (ya da kökenini),
Tanrı'nın nasıl bir şey olduğunu, bilinen evren ile nasıl iletişime
geçtiğini vs de açıklamak gerekmektedir. Dolayısıyla Tanrı iyi bir
açıklama değildir. Tanrı'sız bir açıklama daha iyi, daha
bilimseldir."
14
Şimdi size çokça yapılan bir aldatmaca dan bahsedeceğim.
Yukarıdaki alıntıdan kısa bir alıntı yapıyorum :
"Homojen bir evren, ki akla gelebilecek evrenlerin en basitidir,
kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir. Bu tür bir
evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik olarak
oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz düzenin bir akıllı
tasarımcıya işaret ettiği söylenemez."
Son cümle Allah’ın olmadığını iddia eden bir cümle fakat
alıntıya bakacak olursak çok karmaşık vede muhtemelen
yazanında hakim olmadığı konular sanki, "yani bildiğiniz üzere bu
işler böyledir" uslubuyle yazılmış fakat orada anlatılan nedir diye
baktığımızda kişinin yokluğunu ispatlamaya kalkıştığından daha
çok varlığını öğrenmesi gereken şeylerin olduğu belli.Ayrıca
öğrendiği anda çeşitli evren tiplerinin oluşabileceğini kabullenmiş
olur ki bu bile başlı başına bir kanunlar bütünüdür.Doğa
kanunlarını biz uydurduk deyip ardından homojen bir evren akla
gelebilecek ilk evren türüdür demek çelişkide sınır tanımıyorum
demektir.
Özet olarak çok ayrıntılı konularda çeşitli bilgileri “google”
layıp ardından sonuç olarak buraya ulaşırız dediğinizde hangi
konu olursa olsun genelde aynı sonucu alırsınız.Önemli olan
kişinin bildiği konularda konuşmasıdır yoksa bir dediğiyle ötekini
yerle bir eder kendini de rezil eder.
Şimdi bir alıntıyla daha bir yorum yapmak istiyorum :
"Bir resim ressamsız olmaz, bir toplu iğne bile ustasız olmaz, bu
evren nasıl sahipsiz olur türü iddialar, bu konuda inançlı kesimin
çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmaların ürünüdür ve
günlük hayatta karmaşık düzeneklerin insan yapısı olmasının,
insanın kendisinin ve tüm evrenin de bilinçli bir tasarım ürünü
olduğu anlamına geleceğini düşünmekten kaynaklanır"
Demek istiyor ki , her şeyin bir sahibi vardır hissi doğuştan
bize öğretildiği için bizde vardır halbuki bize kimse bundan
bahsetmese bu dünyanın sahipsiz olduğunu anlamamız gayet
doğal olacaktır. Kişi alenen dünyanın %85 ini oluşturan bir kesim
için çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmadan bahsediyor
bana kalsa geri kalan %15 in maruz kaldıklarına bakardım,
aslında bu bir öneri.
Devamında :
15
Alıntı..
"Dolayısıyla Tanrı iyi bir açıklama değildir. Tanrı'sız bir açıklama
daha iyi, daha bilimseldir"
Demiş fakat şunu belirtmeliyim ki Allah’ın varlığıyla alakalı olarak
bilgi sahibi olan kişiler ledünni (dünya ötesi) ilme sahip Allah’ın
görevli kıldığı kimselerdir.Onlarda bunu alenen söylemezler
dolayısıyla Müslümanları yada inananları kitapta belirtildiği üzre
"Tanrının, nedenler zincirinin sonsuzluğu problemi" ni çözmüş
kişiler olarak görmek yanlış bir düşüncedir.Bu ilme sahip
olmaksızın bunu açıklamaya kalkışmak kişiyi ya şirke götürür
yada devreleri yakabilir.Dolayısıyla ben bu konuda sorulmuş olan
sorulara, daha sonradan cevap vermiş olduğum için rahatsızlık
duyduğum cevaplarımı sizlerle paylaşacağım ve açıklaması zor
olan bu konuları da forumdan yazımlarımla size 2.bölümde
anlatmaya çalışacağım.
İnanış...
Şimdi öncelikle inanışla alakalı basit bir giriş yapalım...
Kişi herhangi bir ilahi dine kendini yakın hissettiği anda
vede kendini daha sonraki hayatında o dinle tanımlamaya
başladığında bir ateistin sandığı gibi,
Allah vede yaratılış hakkında çok ayrıntılı bilgilere sahip olmuyor.
Peki buna rağmen nasıl oluyorda kişi kendini örneğin Müslüman
olarak tanımlıyor ?
Ateistlerin burada en büyük tepki verdikleri kısım , bunun
doğuştan bir zorlama olması aksi taktirde zorlama olmasa ortada
böyle bir şeyin olmayacağı iddiası.
Aslında ortada birbirinden farklı 2 ruh durumu var ve kişi
bu diğer ruh durumunda Allah’ın nasıl bir şey olduğu hissini
taşımıyor daha ziyade ondan gelen bir huzur var ve onu
hissediyor, bir sahibi olduğunu hissediyor hatta sevildiğini
hissediyor hatta ve hatta değişik farklı tespihlerin; yani Allah'ı
öven sıfatların yahut birebir onun isimlerinin veyahut bazı ayet ve
duaların birbirinden farklı hisler ve tatlar verdiğini hissediyor, bu
yalan değil vede dolayısıyla bazı soruların cevabını bulamasa bile
bağlılığını yitirmiyor çünkü bu bağlılık akli bir bağlılık değil.
16
Kitapta bilimin dinle bağdaşmadığı söyleniyor, bilim ispata
dayalıdır , Allah’ın varlığını ispatlayamazsınız ancak varlığını
hissedersiniz.
“madem ispatlayamıyorsunuz o zaman varlığını bilmediğiniz şeye
nasıl inanıyorsunuz?’
Sorusuna verilecek cevap :
Kişi öncelikle varlığından bi haber olduğu yaratıcısının var
olduğunu hissetmeye başlar vede bu öyle kuvvetli bir histir ki kişi
günaha düştüğü vakit tekrar aynı hissi yakalayabilmek için
gecesini gündüzünü tövbeyle geçirebilir.
Dünyanın %80 civarının bu durumunu psikolojik bir yanılgı
olarak açıklamaya çalışmak pek akıl işi olmasa gerek.Ne yani
insanlara hiçliğin verdiği pozitif bir enerjimi var ?Ama nedense
geri kalan %20 lik dilim in o huzuru yakalayabilmek adına
yaptıkları şeyler, içlerinde satanistlerinde olduğunu
düşündüğümüz zaman hiçliğin insana olsa olsa negatif enerji
verdiğinin adeta ispatı niteliğindedir.
Yani özet olarak Allah inancı kişiyi kalpte sarar , akıl da
oraya ulaşmanın yollarından biridir ama aklen hiç bir şekilde
Allah’ı aramayan bir insanda kalben Allah’ı bulabilir.
Alıntı...
"Bir şeyin var olmadığını kabul etmek için, var olmadığını
kanıtlamak şart değildir."
Var olmadığını kanıtlayamadığınız bir şeyin var olmadığını
kabul ederek onun var olmadığını kimseye ispatlayamazsınız
aynı şekilde var olduğu kanıtlanamadan var olduğu kabul edilen
Allah’ın var olduğunun ispatlanamaması gibi..fakat kitap Allah’ın
var olmadığını ispatlamayla çalışırken yukarıdaki söyleminle
aslında kendi kendine bile ispatlayamadığını vede
ispatlayamayacağını ortaya koyduğunun farkında değildir.
Bir örnekle açıklayalım:
Herhangi bir yerde silahlı bir olaya karışıyorsunuz vede
polis herkesi toplayıp karakola götürüyor, ortada bir ölü var vede
size de olayın zanlısı gözüyle bakıyorlar.
Eğer ki o kişiyi sizin öldürmediğinizi kanıtlayamazsanız o
kişiyi sizin öldürmediğinizi de ispatlayamamış olursunuz
17
dolayısıyla siz o kişiyi öldürmediğinizi kabul etseniz dahi artık
insanların gözünde bir katil olma ihtimaliniz hayli yüksek
olucaktır.Bu şekilde yıllarca içerde yatanlar olduğunu çok iyi
biliyoruz.
Eğer ki ispatlamaya gerek yoktur düşüncesi savunulacaksa
kitap komple havada kalacaktır çünkü o zaman bir Müslümandan
Allah’ın varlığını ispatlamaya gerek yok cevabını alması gayet
beklenmesi gereken bir durum olacaktır çünkü çıkarımdan kişinin
katil olmadığının sadece kendisi tarafından bilinmesinin yeterli
olduğu görülüyor o zaman bir Müslümanda da "Allah bana ispatlı
oda bana yeter" cümlesi bir ateist için mantıklı olmak zorunda
kalıyor.
Gelelim evrenle alakalı bazı alıntılara :
"Dolayısıyla, eğer uygun gerekçelerimiz varsa, en azından
hayatlarımıza karışan ve kitap, Peygamber gönderen bir
Tanrı'nın var olmadığını teorik olarak söylemek
mümkündür.Ayrıca, evrensel bazı prensipler olduğundan,
örneğin mantık ilkeleri gibi, bunlarla çelişen, örneğin tanımında
bile paradokslar olan bir varlığın da, evrenin tamamını
dolaşmaya gerek kalmadan var olmayacağını söyleyebiliriz."
Şimdi yukarıdaki alıntıyı bir önce kiyle birleştirelim...
Olmadığını kanıtlayamadığın bir şeyin olmadığını
söylersen, olduğu yönündeki iddiaları çürütememiş olursun,
sonuç boş iş.Devamında ise evrene ait zaten belli prensipler var
tamamını gezmeye ne gerek var gibi bir cümle kurulmuş ki bilim
lafını sürekli tekrar eden bir kitabın; bilimle alakalı olarak
gösterdiği bu tavır, bilim lafını laf olsun diye tekrar ettiği hissini
uyandırıyor.
Kitapta kullanılan “asıl soru” aldatmacasına bir örnek :
Alıntı..
"Hayat mevcut doğa yasalarının zorunlu bir sonucudur. Şartların
uygun olduğu bir ortamda, evrendeki mevcut fizik ve kimya
yasaları hayata yol açacaktır. Çeşitliliğin bu kadar fazla olduğu bir
evrende ise buna uygun ortamlar şurada veya burada mevcut
olacaktır. Asıl soru, evren neden böyle yasalara sahiptir
sorusudur. (Yani bazı yerlerde hayatın oluşumuna yol açan
yasalar). Bunun ise cevabı verilemez. Çünkü kimsenin elinde bu
sorunun cevabını vermeye yetecek kadar veri yoktur.
Verilebilecek tüm cevaplar spekülasyon olmaya mahkumdur.
Fakat spekülasyon da olsa, bir cevap vermeye kalkarsak, bunun
bir olası cevabı, yaşamın altında bir tür zeka arayan bir cevap
18
olabilir elbette. Bu ihtimal dışı değildir. Fakat gerek bu zekanın ne
olduğu, neye benzediği, kaç tane olduğu, tek mi, yoksa birden
fazla mı, ya da büyük bir uygarlığın sahip olduğu kolektif zeka mı
olduğu, gerekse, özgür olup olmadığı, koşullara bağlı olup
olmadığı, gücünün neye yetip yetmeyeceği, fiziksel olup
olmadığı ve gibi noktaların hiçbiri bilinemez."
Yukarıdaki kısım her şey tesadüfle açıklanabilir mi
başlığıyla açılmış olmasına rağmen senin sorun değil benim
sorum mantığıyla(nasıl bir akılsa) evren neden böyle yasalara
sahiptir sorusuna cevap vermekle uğraşmaktadır fakat kitaba
şöyle bir göz gezdirdiğinizde sanırsınız ki yazan bütün bu
konulara ateizmin cevaplarını vermektedir halbuki 2 cümle sonra
konu "abi 42 numara siyah spor ayakkabı kalmamış sana 35
numara kösele vereyim" e dönüşmektedir.
Kitabın tümüne birden saçma sapan demek yerine ne
kadar saçma sapan olduğunu göstermek, daha mantıklı bir
hareket olacaktır çünkü yazanın en büyük kozlarından biride
bunların hepsini uzun uzadıya yazıp birbirine karıştırırsam
sanırım hiç kimse işin içinden çıkamaz yanılgısına
düşmesidir.
Gelelim içeriğe : başlık ,
"her şey tesadüfle açıklanabilir mi ? "
İçinde geçen bir cümlede şu:
"Çeşitliliğin bu kadar fazla olduğu bir evrende ise buna uygun
ortamlar şurada veya burada mevcut olacaktır."
Daha önceki satırlarda belirttiğim gibi sürekli bilim bilim
diyen bir kitabın bilimi tamda açıklamaya muhtaç olduğu anlarda
"şurada veya burada mevcut olacaktır" diyerek açıklamaya
kalkışmasının gözlerden kaçacağının sanılması yazanında
gözlerden kaçak yaşadığının açık bir delilidir, bilim , şurada veya
burada şeklinde izah edilemez.
Şimdi sizi yazanın keşke bunu da yapmasaydım diyeceği
bir hatasıyla daha baş başa bırakıyorum : mesela
Ben diyorum:
Allah vardır , ezeli ebedi yoktur, onu yaratan yoktur, ancak
19
yaratıcıdır, hiç bir güç onun gibi değildir.
-Soru : Açıklar mısın ?
-Cevabım : Açıklanamaz.
-Soru : Neden ?
-Cevabım : Çünkü elimde yeterli veri yok.
Şimdi buna benzer bir durum karşısında yazanın ne yaptığına bir
bakalım,
Alıntı..
"asıl soru, evren neden böyle yasalara sahiptir sorusudur.
Bunun ise cevabı verilemez. Çünkü kimsenin elinde bu sorunun
cevabını vermeye yetecek kadar veri yoktur"
Burada ki durumu anlayabilme yaşına eriştiği andan
itibaren bir ilkokul çocuğuna okutursanız "ne yani kendi düştüğü
çelişkiye başkaları düştüğü zaman saymıyo mu ?"
diyecektir.Ayrıca "Hayat mevcut doğa yasalarının zorunlu bir
sonucudur", diyerek veri eksikliğinden dolayı cevabını
veremeyeceği konuda olan hakimiyetini gözler önüne
sermektedir.
Yazanın şu anda ortaya koyacağım hatasıyla ,
ispatlamaya çalıştığı şeyin ateizm mi yoksa kendi ruh durumu mu
olduğu sorusu akla gelebilir :
Yine bir başlık atılmış ve de yukarıda belirttiğim tekniklerle
olayın gerçek yüzü hakkında bilgiler veriliyor gibi bir durum
oluşturulmuş ama sanki okunmasın diye.
Neden mi ?
Başlık :
"Evrendeki hassas dengeyi nasıl açıklarsınız. ?"
Alıntı...
"Evrenin o derece hassas bir dengede olduğu doğru değildir.
Daha doğrusu, o dengeler, kendilerinin oluşması için bir ayar
yapıldığının göstergesi değildir. Herhangi bir süreç, mevcut doğa
yasalarına göre eninde sonunda belli bir denge durumu
oluşturur. Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline
bıraktığınızda, bu sefer başka bir denge durumu oluşur.
20
Yeni kurallara, yeni duruma göre. Belli bir denge durumuna ve o
duruma uygun olarak meydana gelmiş oluşumlara bakarak,
bunun altında tasarım aramak, meseleyi tersinden görmektir."
Şimdi yukarıdaki alıntıyı inceleyelim...
Aşırı derece de bilimsel bir konu. vede içinde geçen bir
cümle "eninde sonunda belli bir denge durumu oluşturur" eninde
sonunda ne kadar bir zamana denk geliyor ? ayrıca denmiş ki
"Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline bıraktığınızda,
bu sefer başka bir denge durumu oluşur" sanki Windows kuruyor,
olaya çok hakim.Evreni şöyle bir karıştırıp sopayı çıkardığımızda
yenisi hoooop karşımızdaaa , neden ? çünkü daha önce bir çok
kere denenmişte ondan.Ve geldik buradan yapılması gereken
bilimsel çıkarıma:her şeyi bozsam bile kendiliğinden düzeldiğini
gördüğüme göre Allah’ın olması imkansızdır.Yani kendi kurduğu
kurallarla kendi sonucuna varıp Allah’ın olmadığını ispatladığını
sanıyor.
Ben yazana evini habire dağıtmasını öneriyorum çünkü
koskoca evren kendiliğinden toparlandığına göre minnacık oda
toparlanmayacak değildir herhalde.
Alıntı...
"Agnostisizm karşısında ateizmin tercih edilmesi için iki gerekçe
sunulabilir. Birincisi, mevcut Tanrı tanımlarının bazıları var
olmadığı gösterilebilecek, yani yokluğu kanıtlanabilecek
Tanrılardır. Örneğin kutsal kitaplardaki Tanrı var olamaz. Fakat
çoğu inançlı kutsal kitabına yabancı olduğu için, ya da diğerleri
de orada anlatılan Tanrı'yı görmezden gelip daha soyut, daha
felsefi ve reddedilmesi daha zor Tanrı tanımlarını benimsedikleri
için, kutsal kitaplardaki Tanrı'yla uğraşmak yeterli değil. Başka
tür, daha felsefi Tanrı tanımlarının ise bir kısmının yine var
olmadığı gösterilebilir"
Yukarıda yine sanki bilimsel bir açıklama yapılıyor
muşcasına "Örneğin kutsal kitaplardaki Tanrı var olamaz" cümlesi
kullanılmış “örneğin” lafıyla olay "neden olamaz ?" durumundan
kurtarılmaya çalışılmıştır.İnananlar soyut vede reddedilmesi zor
tanrı tanımını benimsiyor diyor bizde çıkıp inanmayanlar
reddedilmesi zor bir Allah yoktur iddiasını benimsemiştirler desek
bu bir kaynak mı teşkil edicek.Ben bir Müslümanım ve hiçte öyle ;
bir Rabbim olsun ki kolay reddedebileyim diyen biriyle
karşılaşmadım.Kafa karışıklığında son nokta, sanki adeta şunu
demek istiyor: kişi reddedilmesi kolay olan bir ilah edinse yahut
21
ona hata olarak atfedilen şeyleri kapamaya çalışmasa.Tamamda
kişi gerçekten Allah’ı bulmuşsa onu reddetmeye kalkışmaz ki
vede onun verdiği huzurla tabiki sevdiğine gösterdiği özeni
gösterecektir.
Ayrıca yukarıdaki kısmın son cümlesiyle de ateizmin agnostizme
olan üstünlüğü perçinleştirilmektedir(!).
Alıntı...
"daha felsefi Tanrı tanımlarının ise bir kısmının yine var olmadığı
gösterilebilir"
Bu cümleden anlıyoruz ki agnostizm ateizme göre tıraştır.(!)
Yazan kişi hakkında artık yardım mı etsem yermeye
devam mı etsem duygusu taşımaya başladım ama şu sayfalar
kitabın başları gibi ne yapabilirim devam :
İşte bir konu ve cevabı :
Alıntı ...
"Tanrı'nın varlığına dair kanıt olmamasını anlayabilirim, ama
Tanrı'nın yokluğu kanıtlanmadan, ateizm Tanrı'nın olmadığını
neye dayanarak söyleyebiliyor? Vampirlere neden inanmazsınız?
Ya da kurt adamlara? Veya UFO'ların insan kaçırıp üzerinde
deney yaptıklarına? Ya da görünmez insanların etrafta
yaşadığına? Bu ve benzeri akla gelebilecek sonsuz sayıda
dayanaksız hayal vardır. Bunların tümü için varsayılan tavır
'ret'tir."
Allah’ın kıyaslandığı şeylere bakar mısınız : vampir , kurt adam,
ufo ?
Demek istiyor ki nası ki bir ufonun yada vampirin yokluğu
ispatlanamadığı halde yok olduklarına inanılıyorsa , ateizmde de
Allah’a bakış açısı budur.Peki onların var olduklarını şu anda
hisseden biri var mı ? ufodan geçtim şu anda halihazırda
vampirlerle kurt adamlarla iletişimde olanlar var mı ? e o zaman
kural burada çöküyor çünkü yokluğundan bahsedilen bu
örneklerin varlığından bahsetmekte muamma ! yani yokluklarına
inanıyorum , kanıtı da yok denilen örneklerin varlıklarına dair
ortada ne var ki olay , Allah’ın yokluğuna inanıyorum ama
kanıtlamak zorunda değilimle eş tutulsun yani burada Allah’ın
varlığıyla kurt adamların varlığı eş tutulmaktadır vede bu kitabın
daha önceki satırlarında da rastladığımız şekilde sanki bu durum
fark edilmeyecekmiş gibi bir durumla izah edilmeye çalışılmıştır.
22
Aslında burada kullanılan karma karışık , çok imgeli sanki
çok bilimsel miş gibi duran ama biraz derine inildiğinde aslında
hiç bir şey anlatmayan bu uslup benim ilk defa karşılaştığım bir
tarz değildir.
Yeni bir başlık daha:
Alıntı..
"Din ile alıp veremediğiniz ne?
Benim din ile ilgili kişisel olarak eleştirdiğim nokta, ne
ibadetler, ne inançlar, ne de masum görünen herhangi bir şey.
Ben inançlının mentalitesiyle ilgiliyim. Problem yaratan faktörün
'düşünce biçimi' olduğu, dinsel inancın ister istemez içinde
taşıdığı ve farkında olmadan önerdiği bu 'düşünce biçimi'nin
bilimsellik karşıtlığına yol açtığı ve bu yüzden de bu 'düşünce
biçimi' ile savaşılması gerektiği kanısındayım."
Başlığa bakınca cevap olarak sanıyorsunuz ki "Yoo benim
din ile alıp veremediğim ne olacak" diyecek, ama alıntının
sonunda şunu diyor " bu düşünce biçimi ile savaşılması gerektiği
kanısındayım."
Savaşıyor çünkü Allah’ın yaratma eylemi dediğimiz anda
onun bilimle açıklamaya çalıştığı bütün sistem
çöküyormuş.Yukardaki alıntılarında bilimi nasıl açıkladığını
gördük arkadaşın.Burada çok büyük bir problem yok , çoğu bilim
adamında görülen tavrı sergiliyor aslında , yani bilimsel ateist
tipiyle karşı karşıyayız burada.
Kitap artık ortalarına yaklaştıkça nedense kendini sürekli
tekrar etmeye başlamıştır.İşin enteresan tarafı sonuna kadarda
bu süreklilik devam ediyor, ne gerek varsa ? Bazı konular var ki
kitapta en az 4 defa sorulmuş ve cevaplanmış , tutarsızca .!
Ayrıca konu bulunamayan kısımlarda dinle bilim çarpıştırılmış
vede dinin bilimsel olmadığı ortaya konularak inanılmasının da
akla yatmayacağı izah edilmeye çalışılmıştır.
.......
Birisi gelip hiç tanımadığınız birini, onu size anlata anlata
sevdirebilir mi ? Süper bir insan olduğunu ortaya koymasının ne
önemi vardır ki ?Zaten birbirini seven insanlar da; birbirlerinde
sıfır hata buldukları için birbirlerini sevmezler. Kitabın neredeyse
yarıya yakınında böyle bir durum var ve“akla yatmıyor o zaman
din geçersizdir” demeye çalışıyor ama hiç bunu demeye
çalışmasın bile çünkü Allah’ın varlığını kendinize ispatlayarak
Müslüman olmuyorsunuz sadece bunu hissediyorsunuz.
23
Başka insanlara ispatlayacağınız şeyde Allah’ın başı,
sonu, nerde olduğu, nasıl olduğu gibi bilgiler değildir ve bunların
bilinmiyor olması ortada bir çelişki varmış hissini doğurabilir ama
kişi aslında bilmediği , görmediği yok olduğunu bildiği bir şeye
inanıyor değildir çünkü Allah’ın varlığını hissetmek diye bir his var
sevgi gibi ve kişi Allah’ın onu sevdiğini hissettikten sonra kalkıp ta
var mıdır yok mudur araştırmasına zaten girişmiyor girişmezde.
Bir ateist bu hissi bilmediği için Allah’a inananların kendisi
gibi olduğunu sanmaktadır. Mevcut durum, "aşksız geçen gün
ömürden sayılmaz” cümlesiyle anlatılabilecek derecede farklı 2
ruh durumundan oluşmaktadır ki adeta biri diğerine göre yok
hükmündedir ve aşk kavramınında dinde çok fazla kullanılıyor
olmasından cümle, durumu ortaya koymak açısından gayet
başarılı bir örnek olacaktır.
Kişinin ruh durumunu kitabından yapılan alıntılarla ortaya
koymaya devam edelim.
Alıntı...
"Peygamber Muhammed Ay'ı ikiye bölmüş müdür?
İlgili ayet ve hadislerin doğru tercümesi, Ay'ın iki parçaya
bölünüp, Hira Dağı'nın iki tarafına düştüğünü ima eder. Yani
buna göre Ay, Hira Dağı'ndan daha küçüktür. Dünya'ya düşmüş,
ama kimseyi incitmemiştir. Ayrıca aynı kaynaklara göre Mekkeliler
buna tanıklık etmişler, fakat buna rağmen iman etmemişlerdir. Bu
konuda astronomik deliller olduğu da dincilerin uydurmasıdır.
Ay ikiye yarılıp dünyaya çarpsa, dünya üzerindeki yaşam sona
ererdi. Yani bu iddia doğru değildir."
Bu konuyu bilip te burada yazıldığı gibi bilen kaç kişi var ?
Yada başka bir deyişle Ateizmle insanlara doğruyu yanlışı
gösterecek insanın böyle bir hata yapıyor olması normalde kişiyi
o işten alıkoyması gerekir ama burada adeta deli cesaretiyle
gerçeklerden kopulduğu anda konulara kendi yorumunu
getirmekle "olay zaten mantıksız buda olsa olsa böyle
olmuştur”anlayışını katarak konu açıklanmaya çalışılmaktadır,
bilen kişiler bunun böyle olmadığını bilir , amatör ötesi .
Sanki kitap aslında gizliden bir şeyi açıklamaktan ziyade
kafaları karıştırmak vede sinir bozmak maksadıyla yazılmış
gibidir çünkü olay tutarsızlıktan bilgisizliğe doğru ilerlemektedir.
24
Ayrıca Kuran’daki kelime tekrarlarıyla alakalı olarak
mealden yapılan araştırmanın sözünü dahi etmesi , yokluğunu
varlığındaki tezatlarla süslemeye çalıştığı konu hakkında sahip
olduğu bilgisininde çok tabanlı ve kökenli olmadığının ispatıdır
çünkü Allah yoktur deyip hafız gibi Kuran’dan sayfalarca ayet
sunma durumuna kitabın ilerki bölümlerinde kendini
kaptıracaktır.Aslında en harbi tavır "oraya bakmam bile çünkü o
bir ilahi kitap değildir” olmalıdır.
Nerdeyse artık olay " zaten bütün ateistler bu çelişkileri
yaşıyor kardeş , sende benimkini görmeyi veriver, ayrıca çok
meal tefsir falan dedim ama arapça da bilmem, kusura
bakmayasın kardeş " durumuna dönüşmektedir.Hadi sen bir
ateistsin , arapça bilmeni beklemiyorum zaten ama senin yaptığın
bence ruh yoktur deyip ruh sağlığı uzmanından yarın için numara
almaya benziyor.Tabi , kitabında felsefede sınır tanımamışsın
ama benim amacım bu değil sadece sana kendini gösteriyorum .
Kitapta Kuran’daki çelişkilerden bahsederken yapılan
mecazi anlatımlarında bir hata olduğu ileri sürülmektedir yada
Allah’ın böyle bir anlatma üslubunun olamayacağından.
Ama mecaz vardır , mecaza örnek Ayetler:
"Çocukları ihtiyarlatan o gün " ( Müzzemmil:17) :Yani Kıyamet
günü...,
"yüzünüzü mescid-i Haram'a çevirin " ( Bakara: 149) : Sadece
yüz değil, tüm vücut, "Nefes almaya başlayan sabaha"
( Tekvir: 18 ) Yani ufuktan güneşin doğuşu sırasında yaydığı
ışık
"Onlara elim bir azap müjdele " ( İnşikak: 24 ) :Aslında
müjde burada zıt anlamı ile kullanılmıştır...
Bazen kesin olacağı bildirilen hükümler "mazi" - geçmiş
zaman- sıgası yerine istikbal - gelecek sıgası ile kullanılır: "
Sura üflendi."
( Yasin: 51 ), "İki eli kurudu da" ( Tebbet: 1) .
" Şehre sor " ( Yusuf: 82 ): şehir halkına sor
" Dünya hayatı , tıpkı gökten indirdiğimiz bir suya benzer "
( Kehf: 45 ) :Yani dünya hayatı süratle geçer.
" O , katımızda bulunan ana kitaptır " ( Zuhruf: 4 ) : Yani asıl
kitaptır.
25
" Onlara şefkat kanatlarını ger" ( Hicr: 88 ) : yani merhamet
göster.
" Ölü iken kendisini dirilttiğimiz " ( En'am: 122 ) : Yani
delalette iken hidayet verdiğimiz...
" Topluca Allah'ın ipine yapışın " ( Ali İmran:103 ) : Allah'ı
güven , teslimiyet, Kur'an'a uymak...
" Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler
"(Bakara:18):Günümüzün deyimi ile üç maymunu
oynayanlar.Bilerek Hak'kı inkar edenler.
" Beyaz iplik, siyah iplikten ayırt edilene dek ..."
( Bakara:187 ) :yani gündüzün beyazlığı, Tan vakti ...
" Elini boynuna bağlama (cimrilik yapma) ve hepsini açıp
saçma (israf etme)": ( İsra:29 )
" Allah'ın iki elide açıktır " (Maide: 64) : Allah cömerttir ( Aynı
anlamda hadis : "Allah'ın sağ eli doludur." ( Buhari: 9/150) )
Kitaptan bir alıntı...
"Tanrı'nın gerçekten var olup olmadığı, ne olduğu ve nasıl
olduğu bilinmeden bu açıklamanın yapılamayacak olmasıdır.
Yani bu açıklamayı yapan kişi, Tanrı'nın hem var olduğundan
hem de niteliklerinin neler olduğundan emin olmalıdır ki Tanrı
hakkında bize o bilgileri versin. Yani bunları söyleyebilmesi için,
bir kişinin zaten baştan Tanrı'yı görüp bilmesi ve algılaması
gerekmektedir. Ve daha önemlisi Tanrı'nın bilinebilir olması
gerekmektedir. Fakat kişi zaten Tanrı'yı açıklarken bilinemez
diye açıkladığı için kendi içinde bir çelişkiye düşmektedir. Yani
aslında 'Ben bilinemez bir şeyi biliyorum' demiş olmaktadır.Hiç
kimsenin, Tanrı'nın nasıl olduğunu, neye benzediğini ve var
olup var olmadığını bilmeden, Tanrı'yla ilgili herhangi bir söylev
vermesi mümkün değildir."
Bu kişi bir söylemde bulunmuş ama Dünyanın %80
civarında ki bir kısmının Allah’ı görmüş olması gerektiğini de
iddia ettiğinin farkında değil yok eğer ki bunu da iddia etmemiş
oluyorsa o zaman geriye kalan %20 nin o %80 den daha akıllı
olduğunu iddia etmiş olur sonrada bunu kitabın bir kısmında “çok
olan doğru mudur” diye başlık açıp içindede hayır cevabını
verdiği anda çok olanın doğru olmadığını da ispatlamış olur
çünkü nedense yazar evde ekmek olmasa “evde ekmek var
mıdır” diye başlık açıp altında var diyerek ekmek almaktan
kurtulmaya muktedir gözükmektedir çünkü onun var demesiyle
26
evde ekmek olmaması mümkün bile gözükmemektedir.
Kitabın devamında Kuran’dan bazı ayetler sunularak
çelişkiler ve hatalar olduğu savunulmaktadır kadın hakları, miras,
cariyeler vs gibi.
Mirasla ilgili olarak atfedilen hataya ait cevabım
Varsayalım ki, bir adam öldü, geride 162 bin liralık bir
miras ve üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı. Bu sefer
de yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:Üç kız
evlada mirasın 2/3’ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8
kalacaktır.Bu durumda oranları toplayalım:2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8=
27/24= 1, 125.Bu sefer de oran 1 ’den büyük çıktı. Eğer payları
oranında, yani kızlara (162 * 2/3) 108 bin, ana ve babaya toplam
54 bin, karısına da 20.25 bin verirsek toplamı 182.25 bin ediyor.
Halbuki elimizde 162 bin var. 20.25 bin liralık eksiğimiz oldu.
(Karısına verilen 1/8 fazlalık gibi duruyor) Bu parayı nereden
bulup vereceğiz?
Cevap :
Allah nisa suresi 11. ve 12. ayetlerde bi durumdan
bahsettiğinde geride kalanlar için;Bahsettiği durumdan geriye
kalan miktarın paylaşılacağını ifade etmiştir mesela: ölenin
çocuğu varsa, anne ve babanın payları teker teker 6 da 1 dir
demiştir (burda gizli mana; geri kalanlar da çocuklar arasında
paylaşılacaktır demektir)Fakat daha öncesinde çocuklar
arasındaki paydan bahsederken, anne ve babadan bahsetmediği
için anne ve babanın olmadığı bir durumda, çocuklar arasındaki
paydan bahsediyor demektir genelde yapılan hata bu iksini
toplamak olmuştur , yani evvelde geçen durumda anne baba,
bahsi geçmediğinden payları sıfırdır aslında ama; genel toplama,
1/6 + 1/6 şeklinde dahil edilip 1 in üstünde bir değere
ulaşılmaktadır sonrasında geçen;anne, baba payında ki
durumlara da(1/6), yukarıdaki çocukların(2/3) payları eklenemez
çünkü o paylar anne, baba yokken ki çocukların hak ettikleri
paylardır, daha sonra bahsi geçecektir çünkü anne baba
bahsinin..
O çok meşhur örnek olan:
"Bir adam ölür ve geride bir anne, bir baba, üç kız evlat ve bir de
eş bırakır.Miras nasıl paylaşılacak?”. Bu örneği ortaya atan kişiler
27
çözümü de (!) kendileri verirler: "1/6 + 1/6 + 2/3 + 1/8 = 1, 125”.
Yani oran 1, 0 dan büyük, o halde Kuran'da matematik hatası
var!
Bu örnekte ki 2/3 ün buraya dahil edilmesi yanlıştır, çünkü
bunla ilgili hükümde bahsi geçen sadece erkek ve kız kardeşlerdir
anne, baba olduğuna dair hüküm daha sonra geçmektedir çünkü
ayet açık olarak mirası, kız ve erkek arasın bölüştürmekle başlar
ve derki erkeğin payı kızın payının 2 katıdır İkiden fazla kadın
iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır, (yani gerisi erkeğindir
demek istiyor)(gizli mana şudur ki, anne ve baba payı olmadan
miras bölüştürülmüş olur ve tam olur) devamında eğer çocuk
varsa, anne ve babanın payları 1/6 dır der, fakat evvelde
bahsedilenlerde çocuklardılar aslında anlıyoruz ki buradan;
evveldeki durumların içine anne, baba bahsi
katılmamıştır...buradan kasıt anne, baba varsa payları budur(1/6
dır) gerisi çocuklar arasında pay edilir demektir yani 1/6 yla 2/3 ü
toplayamazsınız, 2/3 artık hükümsüzdür , çünkü 2/3 paranın
tamamı üzerinden bir değerlendirmedir ama artık paranın tamamı,
içinden 1/6 çıkarılarak bozulmuştur 2/3; anne ve baba yokken
geçerli olup, olmaları durumunda; anne baba paylarını alır, kalanı
da kıza kalır
kız için geçerli formül (x-((x/6)+x(x/6)+(x/8))) tür oda 13x/24 eder,
kızın payı 2/3 değil 13/24 tür.
Mirasta diğer yöntemlerle dağıtıldığı taktirde de bir hata
oluşmamaktadır , bunun yapılmasının nedeni :
Ayetlerde paranın dağıtılması konusunda tam olarak
belirtilmeyen husulardan dolayı kapalı bir şekilde
açıklanmasıdır.çünkü ordan yapılması gereken çıkarımların hepsi
alenen yazılmış olsaydı bu gün bu artan paraların kimlerin elinde
ne şekilde kullanılacağının bilgisi olmamasına rağmen o paraların
elden çıkmasına karşı gelmek dinden çıkmak demek olucaktı.
Aslında artan paranın din yolunda kullanılacağı , fakir
fukaraya veyahut dinle alakalı herhangi bir işte sarf edileceği
bellidir fakat gün geçtikçe güvenilecek insan bulmakta
zorlanılmasından dolayı bu paranın bu işlere dağıtılacağından
nasıl emin olabiliriz hatta ve hatta yardım bahanesiyle alınıp
başka işlerde kullanılmayacağından ?
Dolayısıyla nerede ne şekilde sarf edileceği belli olmayan
paranın çar çur olmasından ziyade hak sahiplerine verilmesi
(reddiye) daha mantıklıdır.
İşte bu kapalı anlatımdan dolayı herkesin yaptığı
matematik hatasına bir çözüm getirilmeye çalışılmış, dağıtmak
28
için eldeki paradan daha fazla paraya ihtiyaç duyulduğu
sanıldığında herkesin payından eşit oranda azaltma
yaparak(avliye) tekrar dağıtım sağlanmıştır.
Ama aslında yukarıda açıkladığım gibi paranın yetmemesi diye bir
şey yoktur.
Cariyeler, şahitlik, mirasta eş tutulmama konuları hakkında
cevabım:
Cariyeler hakkında ise şu söylenebilir ;
Savaşta ölen erkeklerin kadınları direk olarak boşta
kalacağı için onları savunma durumu oluşmuştur fakat oluşması
muhtemel sapkınlıkların önüne nasıl geçilecektir ? Eğer ki eşleri
olmayan bu kadınlar sahipsiz bir şekilde ortada kalırsalar ortaya
daha büyük namus davalarının çıkacağı vede bunun toplumu
birbirine düşüreceği görülmemektedir mi ? Dolayısıyla bu
kadınları sahiplenmek hem oluşması muhtemel bu durumu
ortadan kaldırmak hemde savaşta karşı taraf olup Müslüman
olmayan bu kadınlara dinin tebliği açısından en mantıklı yol
olacaktır.
Ayrıca kökeni İslamiyetten önce olan bu olayı keser atar
gibi ortadan kaldırmak yerine bunu sosyolojiye hakim tavırlarla
gerçekleştirmek olayı savunuyor olmanın değil insanların ve
hayatın farkında olmanın göstergesidir.
İslamiyette kadına şahitlik vede miras konusunda negatif
ayrımcılık yapılmasının nedeni ise:
Çünkü;
İslamiyete uyulmasının zorunluluk olduğu ülkelerde kadın
baskı altındadır giyimi kuşamı, rahat bir şekilde gezebilmesi,
araba kullanabilmesi gibi bir çok konuda kısıtlamalarla karşı
karşıyadır .Sürekli baskı altında olan kimseler akli melekelerini o
baskıyı görmeyen insanlar gibi rahat kullanamazlar çünkü o kişi
sürekli hata yaptım mı- yapıyor muyum kaygısıyla yaşadığı için
artık objektif düşünebilme yeteneğini sürdürmekte zorlanabilir işte
2 kadın şahit istenmesinin nedeni ; kadının içinde bulunduğu bu
durumdan dolayıdır.
Kadına bir aşağılama değil toplumun farkında olmaktır.
Para konusuna gelince , sonuçta bir evin maddi
imkanlarının karşılanmasının yükünün neredeyse tamamı erkeğin
omuzlarındadır ayrıca kadın evlendiği takdirde eşi tarafından belli
bir gelire de sahip olacaktır.
29
Kitap bundan sonra tekrar ateizm deizm vesaire nedir den
başlayarak olayı baştan anlatmaya başlıyor fakat bunu yapmakla
hata yaptığının farkında değil çünkü bu şekilde her kendini
tekrarlayışında sanki bir öncekileri yanlışmış hissini
uyandırdığının farkında bile değil.
Kitap bundan sonra konuyu Türkiye ve İslamiyet ten dünya
ve teizm noktasına taşıyarak pozitif ve negatif yanlarıyla konuyu
irdelemeye devam edip klasik olarak pozitif olduğu öne sürülen
yanları çürütme çabasını sürdürüyor.
Bundan sonraki söylemlerde dünyevi bakış açısı hakim
olduğu için savunucuları da genelde filozoflar oluyor ve konu
kişileri ilgilendiren boyutundan çıkıp bir kaynak niteliği taşımaya
doğru ilerliyor ve devamında da kanyak olma niteliğini
sürdürürcesine uzunca bir alıntıyla evrim teorisini ansiklopedik
olarak açıklama yoluna gidiyor vede değişik bir teknikle son söz
kısmında yeni yeni başlıklar açarak adeta " gördünüz mü
anlattığım her şey doğruydu ”hissi vede hevesiyle sanki çok
büyük bir şeyi bitirmişliğinin ardından gelen tarzda yaşanan
mutlulukla cümleler kurmaktadır.
Mesela :
"Dini inanç toplumsal bir hezeyan mıdır?
Dini inanç ile toplum psikolojisinin daha başka yönleri arasında
benzerlikler bulunmakta, ki bu bence şaşırtıcı değil.Bir
belgeselde ilginç bir deney izledim. Bir grup üniversite öğrencisini
bir odaya toplayıp, 20 dolarlık bir banknotu açık arttırmaya
çıkardılar..."
Yukarıdaki alıntıda bu "bence şaşırtıcı değil’’ derken "o
kadar şey söyledik herhalde çıkıp ta artık bence şaşırtıcı değil
diyorsak e yani muhakkak ki öyledir "demeye çalışıyor adeta.
Farkındaysanız yazan artık o enteresan dili bir kenara bırakıp
normale dönmüş ve gerçek hayattan örneklerde vermeye
başlamıştır.
240 sayfanın sonunda hala din ile toplumsal psikoloji
arasında bir bağ olduğunu sanmaktadır ama aldanmaktadır
çünkü bunun için ne bu kadar uzun uzadıya çene çalmaya gerek
vardır nede bu kadar kafa şişirmeye .Çünkü din ile toplumsal
30
psikoloji arasında bir bağ zaten vardır , aldandığı kısım
toplumları etkileyen olayların toplumsal psikolojiden bağımısız
olabileceğini sanmasıdır. Fakat bu oran dünya nüfusunun
yaklaşık %85 i civarındaysa psikolojik faktörlerin dışında bir şey
muhakkak ki var demektir.
Kişinin , beni rahat bırakın ben aklım başıma gelince neye
inanıp neye inanmamam gerektiğine karar veririm demesi,
sürtünmesiz ortamda aynı yükseklikten bırakılan biri ötekinden
daha ağır cisimden hangisi daha önce yere düşer demeye
benziyor. Her cismin bir sürtünme katsayısı olduğu gibi her
ülkenin de laikliğe bakışı tabiki aynı olmayacaktır.Sen öz laikliği
savunuyorsun ve arıyorsun ama kitabında ateizmin
propagandasını yapmaya kalkışarak gene "kafam herhalde
kumun içindedir” tekniğiyle saklanarak kimsenin seni
görmeyeceğini falan mı sanıyorsun?
Kitabın sonlarına doğru beyninde oluşan "Din artık yok olup
gitmeli? çünkü o kadar şey anlattıktan sonra muhtemelen öyle
olması gerekir’ düşüncesinden de sonra hiç bir şeyin
değişmediğini gördüğü anda yaşadığı hayal kırıklığını gene kendi
tekniğinle yani:
"Din neden yok olup gitmedi?" başlığı açarak gidermeye
çalıştığını görüyoruz.
Anlatımdaki ukalalıktan ortaya çıkan tek şey: Sinir..
Yani "din neden hala var " gibi bir soru sorulmuyor ,
birine kızdığımız anda söylediğimiz sözlerden biri olan " yok ol ”
cümlesiyle yazan ruh durumunu ortaya koymuştur.
Artık içeriği ne kadar önemli siz düşünün.
Mesela :
Alıntı..
"Her dinin mensubu için başka bir dine ait ilkel inançların
saçmalığı ve ilkelliği aşikardır.
İnsanlar sadece kendi yetiştikleri dinin ilkel inançları konusunda
kör oluyorlar. Çünkü işin o kısmını umursamıyorlar"
Gördünüz mü ne demek istediğimi...
31
Yazanda önceki nezaketten, anlayıştan eser kalmamış , alıntıda
geçen kelimeler
şunlar: “ilkel, saçmalık, kör olmak, umursamamak. ...!”
Ama bakın yazan kitabı yazarken kitabın başlarında nasıl bir söz
vermişti :
Alıntı..
"Bu yüzden ben, bizi, yani benim gibileri böyle düşünmeye iten
ve pek çoğu günümüz toplumunun çağdaş bireylerinin çoktan
ulaşmış olması gereken bilimsel birikimden temel alan
düşünceleri olduğu
gibi, net, dobra dobra, çekinmeden, yumuşatmadan, ama aynı
zamanda da saygı sınırları çerçevesinde ve insanların
inançlarını incitmeden ve kendilerine hakaret de etmeden
sunmaya çalışacağım.
Bunu yaparken ateizm teriminden korkup çekinmeyeceğim. Bu
terimden uzak durmak yerine, terimin taşıdığı ön yargılar ve
yanlış anlamalarla savaşmaya çalışacağım."
Yorumu sizlere bırakıyorum...
Sanki yazan beni dinlercesine bir konu daha açmış işte bu :
“İman konusunda fikir değiştirmek”
Aynen yukarıda anlattığım ruh durumu geçerli.O kadar
psikolojik baskıydı, sosyolojiydi nin ardından en iyisi bende o
yoldan gideyim tekniğini uygulamaktadır.
Alınıtı...
"ateist forumdaki çeşitli başlıkları inceleyip, dinlerin insan yapısı
olduğunu görmek kolaydır"
Kendisi o kadar uzun uzadıya, tekrar tekrar anlattı vede
sonunda kararsızlığa düştü ki artık bunun ne kadar kolay
olduğunu kendini de bir kenara koyarak ortaya koyuyor
Müslüman oranı malum olan ülkemiz için arkadaşımız
32
oldukça sosyolojik bir tespitte bulunmuş. Zaten bu kavramdan
sürekli bahsediyor olması konuya olan hakimiyetinden dolayı.
Büyük bir buluşa imza atmış olan yazan bunu sürekli
söylemekten kaçınmıyor işte :
Alıntı..
"Her şeyden önce anlaşılması gereken temel konu bence
inancın kökeninin zihinsel eylemler ve muhakemeler değil,
sosyal ve psikolojik faktörler olduğudur"
Katılmamak elde değil...!Kitabın sonunda “her şeyden
önce” diyerek te sanki hiç bir şey yapmamış izlenimi uyandırıyor.
Alıntı...
"bence daha önemli yolu ise, Tanrı denen kavramın bir
açıklayıcılığı olmadığını, bu kavramın içi boş ve sadece
psikolojik kaygılara hitap eden bir açıklama olduğunu anlamaktır."
Son söz deyiz ama habire yeni konular açılmaya devam
ediyor , yazan bu kitap yazma işin çok sevmiş bırakamıyor.Artık
yazan da çelişkiler, bilgi eksiklikleri, megalomanik haller
olduğunun farkına vardık Gizli bir lider edasıyla yazıyı kaleme
aldığı gözlerden kaçmıyor.
Ve işte yeni bir haliyle daha karşı karşıyayız.
Yeni başlık:
Alıntı...
"Ateizmin fikirsel ve kültürel yönü"
"Özellikle genç ateistlerin pek çoğunun rahatça ateist olduklarını
bile çevrelerine açıklayamadığı düşünülürse, genç ya da yaşlı,
bu toplumda pek çok oruç tutan, bayram namazına giden, imam
nikahı yaptıran, katıldıkları cenazelerde fatiha okuyan vs ateist
doludur."
Artık kişi etrafındaki insanlar hakkında hezeyanlara sahiptir
33
hatta ve hatta iç dünyalarımda görebilmektedir ,
uzmanlıklarından biride kimsenin kimseye açıklamadığı hallerdir.
Ayrıca "o kadar kitap yazdık bir etkisi olmuştur herhalde”
mantığıyla yukarıdaki alıntıyı "ateist doludur" şeklinde bitirerek
kendine pay çıkarmaya çalışmaktadır.
Şu anda kitabı bitirmiş bulunmaktayım ve söyleyebileceğim
ilk şey eski bir inanan olduğunu öğrendiğim bu arkadaşımızın
burada gösterdiği tavır la yine eski bir inanan olan turan dursun
un zamanında gösterdiği tavır arasında pek bir fark olmadığıdır
İslam inanışında mürted olarak bahsi geçen konudur vede İslam
inanışını reddeden kişi manasına gelir.(inandıktan sonra
inancından vazgeçen)
Klasik olarak şunu söylemem gerekir ki;
Bir mürted bir ateistten daha farklıdır, buna yazımın en
başında değinmiştim.Mürted olan kişi aslında hiç bir zaman
İslamiyetten çıkamaz vede hayatı boyunca bunun için çaba
gösterir, yazanında bu kitapta aynen turan dursun unda
yazılarında yaptığı gibi ne kadar büyük bir çaba gösterdiğini kitabı
okuduysanız görmüşsünüzdür amaçları aslında geçmişlerine
yapışmış olan o Müslümanı silmektir vede ateist olanlara
sesleniyorum ki mürted olanları hiç bir zaman ateist olarak
görmeyin çünkü aynı tavrı bir daha sergileyebilir.
Bir ateiste saygı duyarım fakat mürtede asla çünkü o
elindeki büyük bir nimeti itmiştir vede sizi bir ateist gibi asla
dinlemez, dedikleriniz ona gitmez çünkü onlar ateistler gibi
boşlukta değildirler, bir kişide Allah inancı oluştuktan sonra bunu
kaybetmesi durumunda , kavga ettiği arkadaşının bütün sırlarını
anlatırmışcasına tavır takınması yerine sessizliğe çekilmesi vede
ateist olacaksa bile bunu iç dünyasında yaşaması çok aklı
başında bir hareket olucaktır.Zaten yazanın yazılarındaki uslube
baktığımız zaman ne kadar kendisinde olmadığı, karşılaştığı her
şeyi tanımlayarak sanki hepsini aşmış olduğu hissini
uyandırmaya çalışmış olduğu malumdur, ayrıca yaşını başına
almış olduğunu düşündüğüm bu kişinin yazılarında ,
Şu aşağıdaki cümleleri kurmaması gerekir:
34
"çünkü İnternet'teki ateizm tartışmaları konusunda tecrübemiz
çoktur. İnternetin ilk yıllarından beri bu konuların tartışıldığı belli
başlı ortamları bilen ve takip eden biriyim
çünkü.Ateistforum'dan ne kişiler geldi geçti şimdiye kadar "
Hani derler ya bırak seni başkaları övsün, arkadaş tarzıyla
“ başkaları yok ki ” izlenimi uyandırmaktadır.
Ayrıca aşağıdaki alıntısıyla da sadece şunu diyeyim , haline
üzülüyorum :
"Ve bunu eski bir inançlı olarak söylerim. Gençken ben de
inanırdım. Benim ateist oluşum üniversite yıllarıma rastlar.
Kendimi ise ne o zamanlarda ne de şu anda akıl ve mantık
açısından sorunu olan biri olarak görmemişimdir. Dolayısıyla,
inancın zeka, akıl ve mantık ile ilgisi olmadığını birinci elden dahi
söyleyebilecek biriyim. O zamanlar daha az zeki değildim.
Mantığımda bir kusur yoktu. Daha akılsız da değildim."
Yukarıda ki alıntıda beni üzen şeyin ne olduğunu size
bırakıyorum...
Bir mürted neden hiç bir zaman ateist olamaz biliyor
musunuz çünkü Allah’ın varlığı hissini üzerinde taşımıştır.Kişinin
kitabı bitiriş bölümünde adeta haykırırcasına yaptığı yorumda
gizli manalar vardır ve onlar şunlardır.
Yazının bitişinde ateistler için sıraladığı beklentilerin
çoğunu bir ateist sıralamaz çünkü mürtedliğin dışında, kızmasın
ama bu arkadaşta biraz saflık var.
çünkü ;
Kolay kolay bir insan kendini yukarıdaki alıntıdaki gibi
“lisede daha az zeki değildim" yada "Kendimi ne üniversite
zamanlarda ne de şu anda akıl ve mantık açısından sorunu olan
biri olarak görmemişimdir" şeklinde tanımlamaz
Ayrıca ateistlerin genelde toplumda:
"ya en ufak bir ahlaki kaygı duymayan bir sosyopat ve bir toplum
düşmanıdır, kendisinden her şey beklenir. Ya da aklı ve mantığı
olmayan, düşünmeyi bilmeyen bir tuhaf yaratıktır. Ya da özenti
sebebiyle dini inancı ve Tanrı'yı reddeden, çok basit ve kolay
argümanlarla alt edilebilecek, yüzü sivilceli bir gençtir."
35
Olarak biliniyor olması hissini taşımasına rağmen ateistler
için özgürlük iddiasında bulunması bir çelişkidir şimdi diyecektir ki
ben onlardan değilim fakat toplumun genel bir bakış açısı
olduktan sonra vede sende buna vakıf olduktan sonra sen böyle
bir toplumda ateistlere nasıl bir özgürlük talep ediyorsun ?ben
olan biteni yazayım belki biri çıkarda kale alır hem bu sayede
tedavi olmuş olurum mu gayesindesin ?
Mürtedler(önceden inanıp daha sonra inkar eden) din
hakkında bilgili oldukları için öz ateistleri de rahatsız ederler
mesela Kuran’dan çokça delil sunarlar gerçek bir ateist bunu asla
yapmaz, eline bile almaz çünkü değer vermez bu durumlar
kitabın içinde de çok açık bir şekilde zaten ortada dır ve olaya
hakim kişiler tarafından neyin ne olduğu görülür.Bizim kimseye
zararımız yok deyip ardından İslamiyetin etkisinin azalması
gerektiğini vede ateizmin insanlara anlatılması gerektiğini
savunmak birbiriyle çelişen bir durumdur ki arkadaşa bu konuda
artık izin verilmeli vede bu konunda yaptığı hatalar görmezden
gelinmelidir.
İnsanlar tabiki rahatsız olacaktır, sen kalkıp çoluğunu
çocuğunu yıllarca belli bir eğitimi verebilmek için hayatını ortaya
koymuş insanların hayatlarını, onların çocuklarının hayatlarını
değiştirmeye çalışarak bozma iddiasını taşı sonrada bizim ne
zararımız var ki bize bunu yapıyorlar edebiyatı yap.Kalkıpta
diyeceksin ki "e bize din empoze edilirken suç olmuyordu biz
insanlara ateizmi anlattığımızda mı suç oluyor" evet.Nerede
yaşadığına bakmadan hareket edersen ne yaptığını bilemezsin.
Normalde ateistlerde olan tutum şudur: dini konular
konuşulan yerden uzaklaşırlar yahut inanmıyor olmalarını bağıra
bağıra anlatma ihtiyacı hissetmezler, bunu yayma kaygısı
taşımazlar, Allah’a inanmadıkları için anlaşılmadıkları kaygısını
taşımazlar , bu gibi problemleri sanki canını sıkıyor muşcasına
anlatmazlar.Bir ateist bir inananın yanında kolay kolay ezik
durumda hissetmez kendini, çünkü umursamayışlarından dolayı
olayları bertaraf edebilme potansiyelleri yüksektir.Ama kitabı
yazanda bu durumların aksi olan bütün tavırlar vardır.
36
Ayrıca yazanın kitabında belirttiği gibi daha ahlaklıdırlar
daha üst düzeydirler falan filan vesaire durumlarda kendisinin
onlardan olmayışını ortaya koyar çünkü ateistlerin yaşam
tarzlarında, dinde günah olarak kabul edilen şeyler günah olarak
kabul edilmediği için kalkıp ta Amerikayı yeniden keşfetmeye
ihtiyaç yoktur.
Kitabı bel altından vurarak bitirmeye kalkışmakta pek hoş
olmamış doğrusu.Zamanında Allah Hz. İbrahim'e de oğlunu kes
diye emretmişti, eğer ki o anda buna mani olmasaydı Hz.
İbrahim'de katil olmuş olacaktı fakat öyle olmuş olsa o zaman
herkesin gözünde katil sanılacak Hz. İbrahim'i biz ne diye
bilecektik ? Allah’ın verdiği bir emri yerine getiren Peygamber işte
Hz.Muhammed' te Allah’ın verdiği emri yerine getirmiştir ayrıca o
dönemde bu emir sadece Hz.Muhammed'e değil tüm
Müslümanlara dır sonra her zamanki gibi kafanı
toparlayamayarak (hatta Kendini akıl ve mantık açısından sorunlu
olan biri olarak tanımlamadığını belirtme ihtiyacı duyan bir
şekilde.)
denmiş ki :
"Bu kişinin Muhammed'e 'O bir pedofili dir demesi bir hakaret
midir? "
cevap : evet
Çünkü pedofili kişin kendini çocuklarla ilişki konusunda
engelleyememesidir.Fakat buradaki durum direkt olarak Allah’ın
emridir vede tüm İslam aleminedir , konu nereye gidecek o
zaman farkında mısın ?
Yaş konusundaki sınırlama bir alt sınırlamadır fakat
islamiyetin daha ilk yıllarında bile bu sınır çok düşük olarak
görülmüştür ve kız çocuklarının büyümesi beklenmiştir , zamanla
bu alt yaş sınırının gittikçe yükselmesinin nedeni ise islamın ilk
yayıldığı yıllarda o zamanın tabiriyle “küçük kız” lar şu anda islam
aleminin mübarek anneleridir vede haklarında herhangi hiç bir söz
, söylenti vede buna benzer negatif bir yorum yapılmaması gerekir
ki oradan gelecek nesilde o annelerimizin kaderi gibi tertermiz
olsun, işte bu yüzden islamın ilk yıllarıyla birlikte çok ciddi şekilde
uygulanan bu kural artık günümüzde dahada esnek hale gelmiştir.
37
Bilim bilim deyip sığ sığ düşünmekle hiç bir şeye çare
bulunmaz, hayatı anlatan şeyler tanımlar değil, tanımları koyma
kabiliyeti olan insanlardır, kalkıp ta bu durumun tıpta başka
karşılığı yok o zaman ona bu şekilde hitap etmek mümkün
olamayacağı için bu durum bir hakaret değildir demek: hayatı
insanlar için değil tanımlar için yaşamaya kalkışmak demek olur.
Kitabın bundan sonraki bölümünde yazanında çelişkiye
düştüğü konuları kendi anlatımımla sizlere sunuyorum.
2.Bölüm...
İslamda kusur gibi gözüken konulara ilişkin yazım :
Allah’ın en sevdiği kulunun hayatının zorluğuna bakarak
İslam ülkelerindeki hayatın neden zor olduğunu anlayabiliriz
çünkü bu dünyada zorluk aslında Allah açısından bir
ödüldür.Ayrıca zorluk kurallara uymuyor olmanın bir sonucu da
olabilir.
Bilimde ve teknolojide ilerlemiş ülkeler de refah seviyesi
yüksektir fakat Allah ; inananlarına bunu sonsuz hayatında
yaşatmak istediğin için bu dünyada çok fazla yaşatmaz.
Peygamberimizin hayatında kusurlar olduğunu iddia edenler için
denilebilir ki;
O öyle bir ümmetin Peygamberidir ki tamamen onlar gibi
olmalıdır bana sorulsa ne gibi hatalar yapmıştır, bence
yapmamıştır, Müslümanlıkta birbirinin ayıbını örtmek diye bir şey
vardır.
Kuran’da hatalar olduğunu iddia edenler için denilebilir ki;
Çelişki Kuran’da değil zamanla İslamdan kopma yolunda
ilerleyen ülkeler için İslamın uyarlanmasında.
38
Bunu bir örnekle açıklayalım :
mesela ;
Bir gün italya biz Müslümanlığa geçiyoruz ama kadınlara
baş örtüsü takma hakkını tanımıyoruz dese Kuranla çelişkili bir
İslam olurdu.O zaman dan yüz yıllar sonra gelen bir italyan da
Kuran’da hata var diyebilirdi.O zaman mevcut italyan din
alimlerinden biri, biz x mehzebindeniz x mezhebine göre
kapanmaktan kasıt, düşüncelerini gereksiz yere yaymamak ve
onları kapatmak diye bilirdi.
Kıyametin kopma nedenlerinden biride aslında İslamın
bozularak yayılacak olması.bunlar doğru işler değil fakat; koca bir
ülkenin inancı bir baş örtüsüne kalacaksa getirisi götürüsünden
çok olacağı için taviz verilmek zorunda kalınıyor fakat Kuran bu
bozunmayı savunmadığı için bu değişimlere yer vermiyor, içinde
ayet olarak barındırmıyor, bunu istemiyor dolayısıyla Kuran dışı
uygulamalar mecburen mezhep yoluyla legalleştiriliyor böyle
yapılmayacak olsa ufak bir nedenden dolayı büyük getiriler büyük
bir kayıp haline dönüşecektir ama Kuran’da geçmiyor olmaları
aslında gidişatın pekte hayırlı olduğunu göstermiyor çünkü bu
bozunum, bir gün, inananları içi boş inananlara dönüştürecek
vede Allah’ın gözünde değer görmeyen bir dünya için sonun
başlangıcı , bunlar haliyle zor konular çünkü başka bir açıdan da
İslamı dejenere eden Allah’ın kendisi olacaktır kaderiyle...
Ayrıca İslam 4 temel den oluşur
1-Kitap
2-Sünnet
3-İcmai ümmet
4-Kıyası fukaha
Her birinin kusursuz olması demek bir diğerinin değerini
39
azaltacaktır.Bu 4 temel ; İslamın yorumlanmasında
karşılaşacaklarımız hakkında Peygamberimizin tavsiyesidir ve de
az önce söylediğim gibi mesela Kuran’ın kusuruz olması bir
sonraki madde olan sünnete olan ihtiyacı ortadan kaldırır yahut
her şeyin Sünnetle çözülüyor olması bir sonraki madde olan ve
ortak karar manasına gelen Müslümanların çoğunluğunun bir
konunda aynı davranması durumunda doğru yolda oldukları
durumunu ortadan kaldıracaktır.ayrıca kusursuz olan Allah tan
başka olamayacağına göre yaratılanlardaki kusur, kusursuzluğun
sadece ona ait olduğunun bir ispatıdır.
Eğer eksiksiz bir Kuran olsaydı..
-Peygamberimiz bu kadar değerli olmazdı.
-Sahabe bu kadar değerli olmazdı.
-Taabiin(sahabeleri gören) bu kadar değerli olmazdı.
-Kimse, onların, konuları nasıl çözdüğünü umursamazdı bile.
-Mezhepler ortaya çıkmazdı, Türkiye'de bir kadınla
tokalaştığınızda abdest almanız gerekirdi mesela.
-Her zamanı açıklamak zorunda kalırdı ki , bu gelecekten haber
vermek manasını taşırdı vede o zaman bir büyü kitabı olurdu.
-Ümmetin içinde ki din adamlarının, camideki hocaların pekte bir
hükmü kalmazdı, önemsizleşirdiler, camiler İslam adına bir
toplanma yeri olmaktan yavaş yavaş çıkardı halbuki bunlar
bütünlüğü bir arada tutan kişiler ama kimse onları kale almaz,
"Kuran’da yazıyor" zaten derlerdi, birlik duygusu azalırdı.Allah bu
eksikliklerle birliği sağlıyor farkındaysanız...
-Bir baba oğluna dini anlattığında vede nasıl yaşaması
gerektiğinden bahsettiğin de "gerek yok baba Kuran’da yazıyor"
cevabını alırdı ve ailevi açıdan da bir kopukluk duygusu gelişirdi
-Kimse kimsenin sözünü dinlemez, Allah’ın dini düşünülmez bir
hale gelirdi, insanlar robot gibi namaz kılıp susardılar çünkü
kimsenin kimseyle dini konuda bir şey paylaşmasına gerek
kalmazdı.
40
-Herkesin kendini bir alim bir hoca, bir müftü, Müctehid, kutup,
Gavs, mehdi gibi ünvanlarla tanımlamaları ihtimali çok yüksek
olurdu çünkü bilinmeyen diye bir şey kalmamış olurdu.Dolayısıyla
herkesin böyle büyük ünvanlardan faydalanıp insanları etkileme
ve liderlik hayallerine kapılma ihtimali durumu oluşurdu.
Bütün bu durumlar “O” nu anlatacak olan Peygamberimizi değerli
kılmıştır.
Peygamber Efendimiz neden bu kadar değerli ?
-İslam onun sahip olduğu değerle yayıldı.
-Allah sevgiyi, olduğu halde kalbe göndererek değilde, seçtiği bir
kuluyla kalplerden kalplere dağıtarak yayıyor.
-Eğer ki direk kalplere indirseydi, kuralları da kalplere indirebilirdi
Kuran’a gerek kalmadan..
-Sözleri Allah katında değer taşımayan, çözüm olarak kabul
görmeyen bir Peygamberi , düşmanları bile kale almazdı.
-Allah, bir şeyi gösteriyor kullarına; "ben bir kulumu çok
seviyorum sizde onu sevin ki bende sizi seveyim".
-Allah Peygamberimizin sözlerini çözüm kabul ederek onu
sevdiğini gösteriyor vede sevgiyi yayıyor aslında
-Peygamberin sözlerinin Allah katında değerli olmadığını gören
Halk ta bencil bir Allah varlığı duygusu oluşurdu.
-İslam, yaşanan bir yaşam biçimini ortaya koymaktadır, buda
onun sadece Kuran’la yayılmayıp, neden resul ile
tamamlandığına bir delildir.
-Kusursuz bir Peygamber olsaydı ona uyacak olan ümmetinde
kusursuz olması gerekirdi fakat bizler kusursuz değiliz en büyük
kusurlarımızdan biride küçük çocuklarla küçük olmamızdır , bizim
ona olan sevgimizi gerçekten anlamasını isteyip, kendimizi onun
41
yerine koyup, onun gibi davrandığımızda aslında yaşımıza göre
kusurlu davranırız işte bu kusuru sırf biz kendimiz ortaya koyarız,
onun mertebesine inip ona bir şeyler verebilmek için yoksa
kocaman adam edasıyla çocuğu korkutmaktan başka bir işe
yaramayız , toplantıdan çıkmış banka müdürü edasıyla çocukla
konuşursan büyük ihtimalle o senle konuşmaz, kaçar gider ,
Buradaki söz konusu bütün kusurlar gerçek kusurlar değildirler,
nasıl ki amaç çocuğa kendini sevdirmek, ona bir şey öğretmek ise
aynı amaçtır işte güdülen.Allah’ın hep insan gibi olduğundan
bahsedilir ayetlerinde, Allah bunları söylemiş olamaz, bu kadar
da ayrıntıya girmiş olamaz denir.Sen bir çocuğun kalbine girmeyi
biliyorsun da, Allah senin kalbine girmeyi bilmiyor mu sanıyorsun
yoksa çok yukarılarda, çok soyut, çok ulaşılmaz bir Allah olgusu
oluştursaydı bu gün "Allah Aşkına" diye bir tabir kullanmıyor
olurduk
-Vede son olarak diyebiliriz ki :
-Peygamberimizin değersiz olması diye bir şeyden bahsedilemez,
çünkü her şey onun hürmetine yaratılmıştır...(onun nurundan)
(Peygamber efendimiz sahabesine "benim nurum siz güç
yettirebilesiniz diye size azaltılmıştır” buyurmuştur.)
Şimdi size eşitsizlik gibi görünen konularda aslında eşitliliğin
sonuç değil çıkış noktasıyla nasıl sağlandığına dair bir örnek
vermek istiyorum.
Mesela :
Allah bir kuluna 100 tl dier kuluna 50 tl vermiş olsun bunlar bu
paralarını yardım uğruna harcadılar diyelim sanki biri ötekini
geçmiş gibi görünebilir
Fakat Allah 1.kuluna mesela yüzde 60 kader tayin ettiyse
diğer kuluna yüzde 20 kader tayin etmiş olabilir hayatı
"kader+irade” şeklinde düşünecek olursak eğer.
42
o zaman kaderden geriye kalan oran kendi iradeleri olacağı için,
ilk kişi %40 istekle diğer kişi %80 istekle bu yardımlarını
gerçekleştirmiş olacaklardır.(sonuçta hepimiz aynı işi yaparken
bile farklı heveslere sahip insanlarız) o zaman;
1.kişi için Allah katında ki yardım miktarı=100*((100-60)/100)=40 tl
2.kişi için Allah katında ki yardım miktarı=50*((100-20)/100) = 40 tl
Görünürde zenginlere ayrıcalık yapmış gibi bir durum
ortaya çıkabilir ama Allah’ın neyi nasıl eşitleyeceğini bilemeyiz ,
burada çok olarak verilen para değil düşünebilme , saygı,
güzellik, ilim, teknoloji vs.de olabilir , zahiri eşitsizliğe
aldanmamak gerekir, batini olanda saklı olabilir gerçek olan...
En önemli soru :
"Allah’ın olduğunu ispatla...”.
Aslında bu yetki birilerinin elinde olmuş olsaydı, onu bütün
dünya ya yayardılar Haklı olduğunuz noktaya geldik işte.Neden
çekilen bu düşsel azaplar...insanlık bunu bulabilseydi hinduizme
ulaşmazdı herhalde deliller , kanıtlar her yerde ama arkeolog
olmadan taşın toprağın önemi neyse size de Allah o.Malesef bu
arkeoloji eğitimini de Allah veriyor.Senden beklediği sınavı
kazanacakmış gibi hazırlanman sadece tabi bide arkeoloji
yazman lazım ilk tercihinde bu yüzden ucu bucağı gelmeyen, bir
türlü bitmeyen, inancı yerler bir etmeye çalıştığınız yazılara hak
vermemek mümkün değil çünkü kazananlarda oluşan sevinç
sayesinde kazanılmadığı zaman yaşanılan duygunun ne hazin bir
şey olduğu biliniyor o duyguda böyle yazdırır ancak insana...
Kader..
Kader de Allah’ın bizim adımıza herhangi bir şeyi
bilmemesinden söz edilemez.Atomlarımızın içindeki proton ve
nötronların sayısını bilen değil onları yaratanın ne zaman neyi
düşüneceğimizden haberdar olmaması gibi bir durum söz konusu
dahi olamaz insan aklı Allah’ı algılayamadığı için ya çok
düşünmediği için yada kişi herkesi kendi gibi bilir atasözünden
43
kasıt Allah’ı da kendi gibi sandığı için ona basit durumlar atfeder
halbuki aklı yaratanın akıldan bir haber olması gibi bir durum söz
konusu dahi olamaz insan bunun benzerlerini yaşadığı hayatta
göremeye kalksa zaten basit doğru cevaplara ulaşır.
Mesela :
İyi bir programcı yazdığı programın kodunu ve nerede ne
şekilde Kullanılacağını ne zaman ne gibi bir durumda neye nası
tepki vereceğini bilemez desen yanlış bir şey söylemiş olursun ,
düşünme eylemini güzel bir gezide güzel görüntüler görüp hoşnut
olan bir insan ruh haliyle değilde hayatta birbirine benzer bir sürü
durumu karşılaştırıp ve eşleştirerek yapmalıyız yoksa o güzel
gezide güzel görüntülere maruz kalan beyin aslında çok fazla şey
düşünmüyordur sadece keyif alıyordur.Dolayısıyla böyle bir
beyinle sorulan sorularında hangisinin mantıklı hangisinin
mantıksız olduğunda bile haberi yoktur, küçük bir çocuğun önüne
gelen her şeyi merak etmesi gibidir.
Peki madem Allah her şeyi tayin ettiyse biz neyin savaşını
veriyoruz kaderimi değiştireceğiz diye soracak olursanız evet
insan kendi kaderini tayin edebilir.Peki bu bazılarının dediği gibi
Allah’ın her şeyi bilir oluşunun bir sonu olmuyor mu?
Kader Allah’ın indindeki en yüksek mertebe değildir ki
kaderin değişmesi Allah’ın bilgilerini değiştirmiş olsun, Allah
senin kaderini değiştireceğini de biliyor, yani aslında Allah’ın
kişinin yapacağı her şeyi bilmesinin adı kader değil, Allah’ın
kendi bir özelliğidir, kader Allah’ı kısıtlamıyor, Allah kader
mertebesindeki bir yazının gelişiminin bu şekilde olmasını isteyip
daha üst bir mertebede zaten her şeyi bilmektedir dolayısıyla
Allah’ın koyduğu yaşam düzeni kader ve iradeyi cüz'îye
çerçevesinde gerçekleşmiş olup kişinin istediğini yapabilme
hürriyetini Allah kuluna vermiştir vede kendinde de bu hakkı saklı
tutmaktadır eğer ki kaderden daha üst bir mertebede bir yaşam
kılsaydı belki otaman değiştiremeyeceğimiz bir hayatımız olurdu
ama bunun adı kader değil Allah’ın bilgisidir ve tabiki o değişmez
nitekim dini kaynaklarda mübarek gün ve gecelerde Allah’ın ;
kişinin rızkını belirlediğini söylemesi ve bununda kişinin bu
44
zamanlarda Allah’a olan yaklaşımında bir etken olması onun
tabiriyle kaderin kişinin elinde olduğunun göstergesidir
Açık bir şekilde söylemem gerekirse..
-Kaderde her şey yazılıdır dan kasıt ; her şeyin önceden tayin
edilmiş olduğudur fakat;
-Kader değişebilir. (yani kişide özgürlük vardır)
-Kaderin değişmesi Allah’ın yanlış bir öngörüde
bulunduğunun ispatı değildir.
-Çünkü kaderin değişecek olduğunun bilgisi de Allah’ta
mevcuttur.
-Ama kader mertebesinde ki bir yazıda olayların bu şekilde
gerçekleşmesini istemiştir.
-Bütün bunlarda; daha üst bir mertebede bilgi olarak
mevcuttur.
Kalplerin mühürlenmesi konusuna gelince...
Bunu önceden söylüyor çünkü kendi hallerine bıraktığı
kullarının yine keyiflerine, zevklerine sefalarına düşüp te
cehennemi hakkettiklerini görmüştür ve zaten olacak olanı
söylemektedir Allah.Başka bir açıdan bakacak olursak eğer
insanların acı çekecek olduğunu söylüyor Allah, çünkü acının
olmadığı tek evren kendi zamandan ve mekandan münezzeh
olduğu evrendir, bu açıdan da bakıldığında biz o evrende
yaşamadığımız sürece acıyla muhakkak ki karşılaşacağımız
gerekçesiyle Allah bunu önceden söylemektedir. dolayısıyla Allah
herkese İslamiyeti nasip etmiyor ama sen şu andan kaderi
bilmediğin için o kişi benim deyip te bana İslamiyet nasip değilmiş
deme lüksüne sahip değilsin.
Bunun bir haksızlık olup olmadığı konusuna gelince kimse
Müslüman olsa bile cehennemde geçireceği sürenin ne kadar
olduğunun bilincinde değildir aynı şeklide Müslüman olmayan bir
insanda cehennemde şu kadar süre kalır diye bir zaman
hesaplama formülü yoktur burada Müslüman olmayanlara
haksızlık yapılmış gibi gözükmesine rağmen şu anda Türkiye'de
45
farz olmasına rağmen namaz kılmayan bir sürü insan vardır vede
Müslüman olmasına rağmen içki içen vede bilinen diğer günahları
işleyen, halbuki Müslüman olmaları bu durumda onlar için bir
şans değil daha da kötü bir duruma dönüşmektedir çünkü
yapmaları gereken şeyler onlara bildirildikleri halde
yapmamaktadırlar (sen yanıma gel dediğinde gelmeyen insana
mı kızarsın yoksa bunu söylemediğin birine mi)Mesela bir
Müslümanın vesvese şeklinde aklına gelen kötü düşünceler
günah sayılmazken mübarek topraklarda vesveseden bile uzak
durabilecek bir saflıkta kalple orada bulunmalıdır yoksa aklına
gelenlerde günah hanesine yazılmaktadır bu durumda onların
aslında çok şanslı olmadıklarımda gösteriyor.
Sen nasıl ki bir yerde amir olup görevlendirmediğin bir
insanı sorgulamaya kalkışmazsan yada kısmen görevli olan birine
az ceza vermeye kalkışırsan Allah’ta kaderinde Müslümanlığı
yazmadığı, İslamla bilgilendirmeyeceğini haber verdiği kullarına
karşı bir Müslümana gösterdiği şekilde hesap sorgulamayla
sorgulama işlemine girişmeyecektir dolayısıyla günah bakımında
kimin daha önde olduğunun kesin bir ispatı bile yoktur aslında
vede dini kaynaklarda namazlarını kalben kılmayan
Müslümanların bile cennette kalp acısı çekeceklerinden
bahsedilmiştir . Bu durum da onların öteki dünyada bile ayrıcalıklı
olmayacaklarının bir ispatı niteliğindedir ayrıca öteki hayat
konusunda çok fazla bilgi verilmemiş olup Müslüman
olmayanların cennete giremeyeceğinden bahsedilmiştir ama bunu
Müslümanların girdiği cennet olarak düşünecek sek eğer onları
bile cezalarını tamamladıktan sora dünyada işlediği iyiliklerinin
karşılığını göreceği bir mekana koyabilir , belki bu mekanı
cehennemin içindede kılabilir sonuç olarak Allah onları 2.hayatta
müjdelememiştir çünkü o zaman şu anda sahip oldukları inançtan
vazgeçmemelerine neden olurdu bu durum...
Hepimizin cevabını bulmakta zorlandığımız en büyük
sorulardan biride eşitlik konusudur çünkü Allah’ın kulları arasında
ayrım yapması kolay kolay kabul edilebilecek bir durum değildir,
peki gerçekten Allah kulları arasında ayrım yapıyor mu, acaba
bunun altında bir şey olabilir mi diyorsanız işte size bu konuyla
46
ilgili yazım.
Bu Eşitsizlik Neden ...
Farkındaysanız, ilahi dinler dünyanın bütün topraklarına
yayılmış durumda değildir .bu durum, orada bulunanlar
açısından bir eşitsizlik oluşturur...
buradan çıkıp ta, birinin ateist olduğunu ortaya koyması gayet
mantıklı bir harekettir..Çünkü şunu diyor olabilir:"4 dinden geçtim
de neden bütün dünyaya değil ?" peki böyle bir soruya nasıl bir
cevap vermeliyiz , budizmi icat etmek zorunda olanlara bir din mi
geldi de acaba inkar ettiler yada taoizm, hinduizm..
Ortada bir eşitsizlik var gibi görünüyor, bu durumda
Yaradan adına görünen önemli çelişkilerden biri inanmak
isteyenlerde genelde hakim olan görüş:"eğer inanılması gereken
bir şey varsa içinde çelişki olmayacak vede her kese hitap etmiş
olacak" ama Allah bunu yapmıyor...bir açından bakacak olursak
Allah kendini gizliyor.... bunların hepsinin altında bir şey saklı
aslında...
Durumu biraz açıklamaya çalışayım...
Bizim annemize olan sevgimiz; Annemizin bize olan
sevgisini ispatlamış olmasına dayanmıyor.Dayak yerken bile
anne diye ağlayan çocuklar da biliyoruz.Biz annemizden,
babamızdan bizden geleceğimizde oturacağımız evi almasını
beklemiyoruz yada aldıkları taktirde onları gerçek bir ebeveyn
yerine koyacak durumda değiliz, işin aslı biz annemizi, babamızı
neden sevdiğimizi bilmiyoruz, çünkü gerçek sevgi nedeni
olmayan sevgidir...
Allah’ın kendini gizlemesinde, eşit olmamasının altında bir neden
saklı...
Çünkü;
Olamaz...
Allah’ın eşitliği bozduğu ilk an, kainatı yaratmak için
47
kendinden ayırdığı “nur”u yarattığı andı , bu durumda bile kendisi
ile o “nur” arasında bir eşitsizlik başlamıştı. bu durum gelecek
adına yaşanacak bütün eşitsizliklerin çıkış noktası...
O “nur”un yaratıldığı anda bizlerden biri çıkıp ta "Allah’ım sen eşit
değilsin" dese haklıydı.
Çünkü Allah kendine eşit bir şey yaratamaz...
Dolayısıyla yaratılan her şeyin ona dönmedikçe eşit olması
imkansızdır. Burada bazı ateistlerde bir miktar sevinç duygusu
oluşabilir."aha yaratamıyo yaşadık... "
Allah’ın kendine eşit olanı , ancak onun mekan ve zamanın
üstünde olan evrende olması gerekir fakat yaratılmanın başladığı
anda zamanın üstünde bir evren değil altında bir evrende kalır o
yaratılan. Biz onlara melekler diyoruz...
Bir ateist mantığıyla - Allah bir benzerine ol emrini vermiş
olsa bile zamanlı evrenin bir ilahı olurdu , buda onun bir sonu
olduğunu gösterir.Yani Allah bir gün ortadan kaldırabileceği bir
ilah yaratabilir sadece, ateistler çok isterse.
Biri çıkıp ta “nur” ve sen farklısınız Allah’ım sen daha
güçlüsün demese de; bunu “nur” söyleseydi aynısını
söylerdi.Diğer bir hisside “nur”un sahibinden ayrılmakla yaşadığı
garipliktir ve buda, bu gün dünyadaki garip hallerin temelidir,
çıkış noktasıdır.Bir işin başlangıcına hakim olan hissin o işin
geneline hakim olduğuyla çok defa karşılaşmışsınızdır en bilindik
örnek olan : hayata ağlanarak başlanıp(doğum) sürekli mutluluk
peşinde koşmak...
Mesela:
Neden dünyada açlık var fakirlik, hırsızlık, vs..
Allah neden bu gibi duygularla dünyayı donatmıştır ?
Allah’ın kendinden ayırıp ta kainatı yarattığı “nur”da da bu his
vardı çünkü, sahibinden ayrı olmanın verdiği hüzün, dünyada ki
hüzün dür...Allah’ın yarattıkları tam olarak ona dönmedikçe bu
hüznü hep taşır melek olsun insan olsun.
48
Neden mi böyle yapıyor...?
Çünkü eşitlik olması için;
Yani...
-Dünyadaki herkesin mutlu olması ,
-Herkesin Müslüman olması vs..
Evet, eşitlik olması durumu insanlıktan önce bir ana gider
mesela melekler le başlardı vede insan yaratılmadan da biterdi ...
her şeyi bir birbirine eşit insan , dünyada ki 1 tane insandır çünkü
farklı insanlar birbirine hiç bir zaman eşit olamazlar. mesela
nasıl ?
-Allah’ım o benden daha güzel,
-Allah’ım benden daha yakışıklı,
-Benden daha zengin,
-Benden daha inançlı,
-Benden daha uzun,
-Benden daha iyi yerde yaşıyor,
-Benden daha güçlü,
-Benden daha insancıl vs.
Kişi "Allah’ım eşit ol ve bu eşitsizlikleri ortadan kaldır..." derdi.
Burada
Beklenen Allah’ın eşit bir kainat yaratmasıdır fakat;melekler
le insanlar eşit değildir ki o zaman biri birbirine dönüşmek
zorunda.Hadi melekleri silelim kainattan eşitlik olsun.Farklı proton
ve nötronlara sahip çekirdeği olan atomları ne yapıcaz ? onları da
eşitleyip big bang’a mi dönsek acaba?
Evet yaptığımız bu beyin fırtınasında Allah'ta eşit olma
adına bir şeyler başladı ama ortada insan kalmadı o zaman big
bang enerjisine gidelim , muhtemelen o enerji Allah’ın yarattığı en
büyük enerji olmasa gerek bir eşitlik talebinde bulunacaktır.
Şunu diyebilir:
49
Ateizmi anlamak kitabinin i̇c yuzu
Ateizmi anlamak kitabinin i̇c yuzu
Ateizmi anlamak kitabinin i̇c yuzu
Ateizmi anlamak kitabinin i̇c yuzu
Ateizmi anlamak kitabinin i̇c yuzu

More Related Content

What's hot

Yaratılış atlası cilt 1. turkish (türkçe)
Yaratılış atlası cilt 1. turkish (türkçe)Yaratılış atlası cilt 1. turkish (türkçe)
Yaratılış atlası cilt 1. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Darwin dna'yı bilseydi. turkish (türkçe)
Darwin dna'yı bilseydi. turkish (türkçe)Darwin dna'yı bilseydi. turkish (türkçe)
Darwin dna'yı bilseydi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Allah korkusu. turkish (türkçe)
Allah korkusu. turkish (türkçe)Allah korkusu. turkish (türkçe)
Allah korkusu. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Münafığın sırları. turkish (türkçe)
Münafığın sırları. turkish (türkçe)Münafığın sırları. turkish (türkçe)
Münafığın sırları. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Soykırım vahşeti. turkish (türkçe)
Soykırım vahşeti. turkish (türkçe)Soykırım vahşeti. turkish (türkçe)
Soykırım vahşeti. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Devlete bağlılığın önemi. turkish (türkçe)
Devlete bağlılığın önemi. turkish (türkçe)Devlete bağlılığın önemi. turkish (türkçe)
Devlete bağlılığın önemi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Makaleler 2. turkish (türkçe)
Makaleler 2. turkish (türkçe)Makaleler 2. turkish (türkçe)
Makaleler 2. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Müminlerin asıl yurdu cennet. turkish (türkçe)
Müminlerin asıl yurdu cennet. turkish (türkçe)Müminlerin asıl yurdu cennet. turkish (türkçe)
Müminlerin asıl yurdu cennet. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Idealizm, matrix felsefesi ve maddenin gerçeği. turkish (türkçe)
Idealizm, matrix felsefesi ve maddenin gerçeği. turkish (türkçe)Idealizm, matrix felsefesi ve maddenin gerçeği. turkish (türkçe)
Idealizm, matrix felsefesi ve maddenin gerçeği. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Tevrat'tan hikmetler ve güzel ögütler. turkish (türkçe)
Tevrat'tan hikmetler ve güzel ögütler. turkish (türkçe)Tevrat'tan hikmetler ve güzel ögütler. turkish (türkçe)
Tevrat'tan hikmetler ve güzel ögütler. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla. turkish (türkçe)
Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla. turkish (türkçe)Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla. turkish (türkçe)
Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Hukukc3a7u bir-sc3bbfinin-ibnc3bc l-arabc3ae-mc3bcdafasi-imam-c59farani-c3b6r...
Hukukc3a7u bir-sc3bbfinin-ibnc3bc l-arabc3ae-mc3bcdafasi-imam-c59farani-c3b6r...Hukukc3a7u bir-sc3bbfinin-ibnc3bc l-arabc3ae-mc3bcdafasi-imam-c59farani-c3b6r...
Hukukc3a7u bir-sc3bbfinin-ibnc3bc l-arabc3ae-mc3bcdafasi-imam-c59farani-c3b6r...haylaz53
 

What's hot (19)

Yaratılış atlası cilt 1. turkish (türkçe)
Yaratılış atlası cilt 1. turkish (türkçe)Yaratılış atlası cilt 1. turkish (türkçe)
Yaratılış atlası cilt 1. turkish (türkçe)
 
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
 
Darwin dna'yı bilseydi. turkish (türkçe)
Darwin dna'yı bilseydi. turkish (türkçe)Darwin dna'yı bilseydi. turkish (türkçe)
Darwin dna'yı bilseydi. turkish (türkçe)
 
Allah korkusu. turkish (türkçe)
Allah korkusu. turkish (türkçe)Allah korkusu. turkish (türkçe)
Allah korkusu. turkish (türkçe)
 
Münafığın sırları. turkish (türkçe)
Münafığın sırları. turkish (türkçe)Münafığın sırları. turkish (türkçe)
Münafığın sırları. turkish (türkçe)
 
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
 
Soykırım vahşeti. turkish (türkçe)
Soykırım vahşeti. turkish (türkçe)Soykırım vahşeti. turkish (türkçe)
Soykırım vahşeti. turkish (türkçe)
 
Devlete bağlılığın önemi. turkish (türkçe)
Devlete bağlılığın önemi. turkish (türkçe)Devlete bağlılığın önemi. turkish (türkçe)
Devlete bağlılığın önemi. turkish (türkçe)
 
Makaleler 2. turkish (türkçe)
Makaleler 2. turkish (türkçe)Makaleler 2. turkish (türkçe)
Makaleler 2. turkish (türkçe)
 
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
 
Duyguların Resmi
Duyguların ResmiDuyguların Resmi
Duyguların Resmi
 
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
 
Müminlerin asıl yurdu cennet. turkish (türkçe)
Müminlerin asıl yurdu cennet. turkish (türkçe)Müminlerin asıl yurdu cennet. turkish (türkçe)
Müminlerin asıl yurdu cennet. turkish (türkçe)
 
Idealizm, matrix felsefesi ve maddenin gerçeği. turkish (türkçe)
Idealizm, matrix felsefesi ve maddenin gerçeği. turkish (türkçe)Idealizm, matrix felsefesi ve maddenin gerçeği. turkish (türkçe)
Idealizm, matrix felsefesi ve maddenin gerçeği. turkish (türkçe)
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
 
Tevrat'tan hikmetler ve güzel ögütler. turkish (türkçe)
Tevrat'tan hikmetler ve güzel ögütler. turkish (türkçe)Tevrat'tan hikmetler ve güzel ögütler. turkish (türkçe)
Tevrat'tan hikmetler ve güzel ögütler. turkish (türkçe)
 
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
 
Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla. turkish (türkçe)
Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla. turkish (türkçe)Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla. turkish (türkçe)
Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla. turkish (türkçe)
 
Hukukc3a7u bir-sc3bbfinin-ibnc3bc l-arabc3ae-mc3bcdafasi-imam-c59farani-c3b6r...
Hukukc3a7u bir-sc3bbfinin-ibnc3bc l-arabc3ae-mc3bcdafasi-imam-c59farani-c3b6r...Hukukc3a7u bir-sc3bbfinin-ibnc3bc l-arabc3ae-mc3bcdafasi-imam-c59farani-c3b6r...
Hukukc3a7u bir-sc3bbfinin-ibnc3bc l-arabc3ae-mc3bcdafasi-imam-c59farani-c3b6r...
 

Similar to Ateizmi anlamak kitabinin i̇c yuzu

Deccal nasıl öldü '150 yıl süren darwinist aldatmacanın sonu'. turkish (türkçe)
Deccal nasıl öldü '150 yıl süren darwinist aldatmacanın sonu'. turkish (türkçe)Deccal nasıl öldü '150 yıl süren darwinist aldatmacanın sonu'. turkish (türkçe)
Deccal nasıl öldü '150 yıl süren darwinist aldatmacanın sonu'. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Bilim, Evrim Ve Kuran
Bilim, Evrim Ve KuranBilim, Evrim Ve Kuran
Bilim, Evrim Ve KuranATA FE COB
 
Kuran'da münafık karakteri. turkish (türkçe)
Kuran'da münafık karakteri. turkish (türkçe)Kuran'da münafık karakteri. turkish (türkçe)
Kuran'da münafık karakteri. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisiİbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisiSelçuk Sarıcı
 
Karınca mucizesi. turkish (türkçe)
Karınca mucizesi. turkish (türkçe)Karınca mucizesi. turkish (türkçe)
Karınca mucizesi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]
Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]
Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]Ebubekir Sifil
 
Kıyamet günü. turkish (türkçe)
Kıyamet günü. turkish (türkçe)Kıyamet günü. turkish (türkçe)
Kıyamet günü. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Mucizeler zinciri. turkish (türkçe)
Mucizeler zinciri. turkish (türkçe)Mucizeler zinciri. turkish (türkçe)
Mucizeler zinciri. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdfmoving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdfResulEkremKaya
 
Hristiyanlar hz. isa'yı dinlesinler. turkish (türkçe)
Hristiyanlar hz. isa'yı dinlesinler. turkish (türkçe)Hristiyanlar hz. isa'yı dinlesinler. turkish (türkçe)
Hristiyanlar hz. isa'yı dinlesinler. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.netBedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.netAdnan Dan
 
Materyalizmin sonu. turkish (türkçe)
Materyalizmin sonu. turkish (türkçe)Materyalizmin sonu. turkish (türkçe)
Materyalizmin sonu. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 

Similar to Ateizmi anlamak kitabinin i̇c yuzu (20)

Ateizmi anlamak
Ateizmi anlamakAteizmi anlamak
Ateizmi anlamak
 
Ateizmi anlamak
Ateizmi anlamakAteizmi anlamak
Ateizmi anlamak
 
Deccal nasıl öldü '150 yıl süren darwinist aldatmacanın sonu'. turkish (türkçe)
Deccal nasıl öldü '150 yıl süren darwinist aldatmacanın sonu'. turkish (türkçe)Deccal nasıl öldü '150 yıl süren darwinist aldatmacanın sonu'. turkish (türkçe)
Deccal nasıl öldü '150 yıl süren darwinist aldatmacanın sonu'. turkish (türkçe)
 
Bilim, Evrim Ve Kuran
Bilim, Evrim Ve KuranBilim, Evrim Ve Kuran
Bilim, Evrim Ve Kuran
 
Kuran'da münafık karakteri. turkish (türkçe)
Kuran'da münafık karakteri. turkish (türkçe)Kuran'da münafık karakteri. turkish (türkçe)
Kuran'da münafık karakteri. turkish (türkçe)
 
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisiİbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
İbn arabi ve spinozada tanri anlayisi
 
Karınca mucizesi. turkish (türkçe)
Karınca mucizesi. turkish (türkçe)Karınca mucizesi. turkish (türkçe)
Karınca mucizesi. turkish (türkçe)
 
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
 
Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]
Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]
Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]
 
Kıyamet günü. turkish (türkçe)
Kıyamet günü. turkish (türkçe)Kıyamet günü. turkish (türkçe)
Kıyamet günü. turkish (türkçe)
 
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
 
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
 
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
 
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
 
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
 
Mucizeler zinciri. turkish (türkçe)
Mucizeler zinciri. turkish (türkçe)Mucizeler zinciri. turkish (türkçe)
Mucizeler zinciri. turkish (türkçe)
 
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdfmoving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
moving-through-parallel-worlds-to-achieve-your-dreams[001-100].en.tr.pdf
 
Hristiyanlar hz. isa'yı dinlesinler. turkish (türkçe)
Hristiyanlar hz. isa'yı dinlesinler. turkish (türkçe)Hristiyanlar hz. isa'yı dinlesinler. turkish (türkçe)
Hristiyanlar hz. isa'yı dinlesinler. turkish (türkçe)
 
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.netBedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
Bedri Ruhselman - Ruhlar Arasında - horozz.net
 
Materyalizmin sonu. turkish (türkçe)
Materyalizmin sonu. turkish (türkçe)Materyalizmin sonu. turkish (türkçe)
Materyalizmin sonu. turkish (türkçe)
 

Ateizmi anlamak kitabinin i̇c yuzu

  • 1. İÇİNDEKİLER 1.Bölüm...............Kitap Eleştirisi Alıntılar kısmı “dini prensiplerin terk edilmemesi gerektiği”.......................... 8 “dinin etkinliğinin azaltılıp”..................................................... 8 “aydınlanma sürecini başarabilen bireyler Tanrı iddiasını reddetmeye başlarlar.”.......................................................... 10 “ateist kafa yorup araştırma yapmış ve bilinçli bir şekilde Tanrı kavramına inanmamayı seçmiş kişilerdir”............................. 11 “Doğa kanunları, gözlemleri tasvir etme girişimimizden başka bir şey değildir”........................................................... 11 “kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir. Gözlediğimiz düzenin bir akıllı tasarımcıya işaret ettiği söylenemez."......................................................................... 12 “evrenin tamamını dolaşmaya gerek kalmadan var olmayacağını söyleyebiliriz."”................................................ 18 “Çeşitliliğin bu kadar fazla olduğu bir evrende ise buna uygun ortamlar şurada veya burada mevcut olacaktır."................... 19 “Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline bıraktığınızda, bu sefer başka bir denge durumu oluşur. Yeni kurallara, yeni duruma göre. Belli bir denge durumuna ve o duruma uygun olarak meydana gelmiş oluşumlara bakarak, bunun altında tasarım aramak, meseleyi tersinden görmektir."............................................. 21 “bu 'düşünce biçimi' ile savaşılması gerektiği kanısındayım”.................... 23 “İlgili ayet ve hadislerin doğru tercümesi, Ay'ın iki parçaya bölünüp, Hira Dağı'nın iki tarafına düştüğünü ima eder. Yani buna göre Ay, Hira Dağı'ndan daha küçüktür. Dünya'ya düşmüş, ama kimseyi incitmemiştir”..................... 24 “"çünkü İnternet'teki ateizm tartışmaları konusunda tecrübemiz çoktur. İnternetin ilk yıllarından beri bu konuların tartışıldığı belli başlı ortamları bilen ve takip eden biriyim çünkü.Ateistforum'dan ne kişiler geldi geçti şimdiye kadar "..35 “"Ve bunu eski bir inançlı olarak söylerim. Gençken ben de inanırdım. Benim ateist oluşum üniversite yıllarıma rastlar. Kendimi ise ne o zamanlarda ne de şu anda akıl ve mantık açısından sorunu olan biri olarak görmemişimdir. Dolayısıyla, inancın zeka, akıl ve mantık ile ilgisi olmadığını birinci elden dahi söyleyebilecek biriyim. O zamanlar daha az zeki değildim. Mantığımda bir kusur yoktu. Daha akılsız da değildim."....... 35 1
  • 2. 2.Bölüm İslamda kusur gibi gözüken konular 38 Eğer eksiksiz bir Kuran olsaydı 40 Peygamber Efendimiz neden bu kadar değerli 41 Kader 43 Bu Eşitsizlik Neden 47 SubhanAllah 50 Sonsöz 53 2
  • 3. Önsöz Bu kitap; Daha sonradan eski bir inanan olduğunu öğrendiğim takma isim sahibi Aydın Türk’ün yazdığı Ateizmi Anlamak kitabına adeta bir anti kitap şeklinde yazılmıştır fakat bu anti anlayışın içerisinde diğer kitapta olduğu gibi bir inanışın kesinlikle yok edilmesi gerektiği veyahut etkisinin azaltılması gerektiği gibi işlerle uğraşılmamaktadır. Yazılış amacı, diğer kitabın satır aralarından içindeki tuhaflığı ortaya koymak, ateizmin kime ne zararı olabilir deyip Müslüman yoğunluğu belli olan ülkemizde ateizm propagandası yapan, ateizmi yaymaya çalışan, anlaşılması vede öğretilmesi gereken bir şey olduğunu savunan bu kitabın yazarının ruh halini az sonra görüleceği üzere okuyuculara sunmaktır yoksa yazılış amacı Allah’ın varlığını ispatlamaya çalışmak yada ateistleri saçma sapan insanlar olarak göstermek değildir kullanılan tepkisel dil ateistlere değil kitabadır. Potansiyel açıdan birer Müslüman adayı olan ateistlere akıllı bir Müslümanın da tepkisel yaklaşmaması mantıklı bir hareket olacaktır.Tepkisel yaklaşanların nedeni ise kendilerinde bu değiştirebilme yetisini bulamadıklarından dolayıdır. Bu kitap bir e-kitap olarak tasarlanmıştır vede diğer kitabın içinde açılmış her başlığa karşı bir anti başlık açma ihtiyacı hissetmemiştir, bununsa nedenleri aşağıda sıralanmıştır. 1-Kitapta kullanılan pek çok teknikten biri "asıl soru" aldatmacasıdır ki buna kitabın ufak ufak açılan başlıklarının çoğunun altında rastlayabilirsiniz yani yazan çokça karşılaştığını ifade ettiği hemen hemen her türlü soruyu başlık haline getirip adeta onlara bir cevap veriyormuş gibi uzun uzun paragraflar yazarken bu paragrafların 3. 4. cümlelerinde "bu değilde asıl soru şudur” şeklinde konuyu çevirip, başka şeylerin cevabını verme işine girişerek adeta çalıştığı yerlerden takılıp her şeyin bir çözümü var ve hepsine vakıfım havası oluşturmaktadır. 3
  • 4. 2-Kullanılan bir diğer teknikse, kişinin modelini saydığı bütün arabaların sanki uzmanıymış, çoğunla gezmiş vede hepsi hakkında ayrıntılı bilgiye sahipmişcesine bir ortamda onlardan kısa kısa bahsetmesidir.Doğru yanlış söylenmiş her şeyi kitaba koyup altına da 2 satır yazı yazınca "biz ne yaptığımızı biliyoruz , bunlar duymadığımız , bilmediğimiz şeyler değil ” edasıyla her şeye açıklık getirdiğini sanmaktadır. 3-Ayrıca suçluluk psikolojisinden olan çok konuşma durumuna kitapta oldukça rastlanmaktadır.Kişi bu çok konuşma esnasında suçluya atfedilen bütün suçları da konuşmasına yedirerek eğer başarabilirse bahsettiği bütün konularda da suçsuz olduğunu ispatlamış bir görüntü oluşturabilir. 4-Bir diğer aldatmaca da "olumsuzun olumsuzu” yla olumlu düşüncesini oluşturmak, bu çok daha etkili bir yöntemdir vede karşı tarafta ne yaptığını biliyor hissi uyandırır mesela :"bana bak beni güçsüz sanma" ile "bana bak beni güçlü san” teknik te aynı manadadır fakat ilk cümlenin verdiği his diğerinkinden çok daha kuvvetlidir, ayrıca diğer cümle karşı tarafta gülünç bir his bile uyandırabilir. 5-Ayrıca kitap evrim konusunda "kalabalık gözüksün” mantığıyla ansiklopedik alıntılarla gereksiz yere uzatılmıştır. 6-Kitaptaki her başlığa karşı anti bir başlık açılmamasının diğer bir nedenide; başlıkları bir kenara bırakın aynı konuların kitapta dön dolaş defalarca tekrar edilmesidir. 7-Ve son olarak ancak felsefe kitaplarında rastlayabileceğimiz vede sokaktaki insan açısından okulda gösterilen mantık dersleri kadar saçma olan (hayat acıdır, biberde acıdır o zaman hayat biberdir türünden) tarihi nitelikteki ve günümüz insanı açısından "abi sen iyimisin” mantığıyla karşılanacak “Tanrı’nın var olduğuna İnananların Öne Sürdüğü Argümanlar “ kısmında , o ana kadar anlattığı şeyleri sırf "batı felsefesi olsun , zengin dursun ” diye tekrar anlattığının farkında olmaması. 4
  • 5. İnananların içinde bulundukları durumları anlatabilmek için bir üslup geliştirdiklerini yerercesine ortaya koyarak kendi kitabında aksini ispatlamaya kalkışırken bir üslup ortaya koyduğunu farkında olmamak yazandan beklenen nitelikte çelişkilerden biridir. Ayrıca yokluğuna inanmak için yokluğunu kanıtlamaya gerek yoktur düşüncesini savunarak yokluğunun inanılabilir ama ispatlanamaz bir şey olduğunu ortaya koymuş olarak bu kitapta ne yapmaya çalıştığı da muammadır. 1.Bölüm.. Giriş.. İnsan nasıl ki Allah’ın yokluğu inancında iken bu duruma ait çeşitli hislere sahip ise Allah’ın varlığını hissettiği andan itibarende daha farklı hislere sahip olmaktadır. Bir ateist gözüyle bakacak olursak , Allah’ın varlığındaki hislere sahip olmadıkları için inananların sahip oldukları inançla alakalı olarak ortaya koydukları yaşam biçimi hakkında çok mantıklı konuşmayacakları malumdur ve dolayısıyla yokluğunu pekiştirmek adına çeşitli deliller ortaya koyacaklardırlar. bunu bir örnekle açıklayalım , Mesela: Ortada 2 taraf var , örneğin futbol olsun.Birtakım yendiği zaman, karşı takımın taraftarlarının sevinmesini bekleyemeyiz çünkü karşı takımın taraftarları bu takıma ait olan; sevinç, üzüntü gibi duygulara sahip değildirler.Ama beklenen bir şey vardır ki ortada olan şeyin adı futboldur vede kişi karşı tarafın sevincini de, üzüntüsünü de hissetmese de anlayabilir ve ona mantıksız gözlerle bakmaz. 5
  • 6. Özet olarak bu kitapta bu yapılmamıştır. Az çok bu konularda araştırma yapmış bir kişiyseniz bu kitabın ateizmi objektif olarak ortaya koymaktan ziyade satanizm dili ve argümanlarıyla; ilahın olmadığını ortaya koymaktan ziyade onun göndermiş olduğu kitaptan sürekli alıntılar yaparak ateizm adı altında başka işlerle uğraştığını görebilirsiniz çünkü normalde inanmıyor olmak insanlara anlatılması ve hatta yazanında dediği gibi öğretilmesi gereken bir şey değildir kaldı ki bu konu hakkında bir kitap yazılmış olsun, kitap ancak şu şekliye mantıklı gözükecektir ki mesela ateizm deyip Kuran ayetleriyle uğraşmamak vede laikliği savunup inanmayışlığın yayılması gerektiğini savunmamak. Fakat akıllı bir ateistten beklenen şudur : - Ben bir ateistim, inanmıyorum ama bu dünyada inananlar var hemde oldukça fazla sayıda var demek ki bu işin içinde bir şey var çünkü ben bu kadar akıllıyım da bu kadar insan mı akılsız ? Ortada böyle bir durum varken gerçek bir ateistin yapması gerken şey güneşi balçıkla sıvamak için balçık oluşturmak yerine güneşe de, aya da değer vermek olacaktır.Çünkü karşısındaki kesimin yaptığı onu kabul etmekken onun kalkıp ta siz saçmalıyorsunuz yaklaşımı göstermesi en basit tabirle çocukça kalır. Bir kişi, diğeri için Allah’ın yokluğuyla alakalı hislerine karşılık onun bu durumunu makul görüyorsa, bu kitapta kullanılacak dil içinde bir ateistin buna karşın , demek ki buda Allah’ın varlığı hisleriyle yazılmış bir kitaptır diyebilmesinin beklenmesi gayet doğal olucaktır.Zaten özünde ateizm Allah’ın yokluğuna inanmak demektir fakat bu kitaba bakacak olursanız eğer, yapmaya çalıştığı şey daha ziyade İslamiyetin açıklarını bulma derdine girişmektir.Aslında özünde ateizmin bir kitaba da ihtiyacı yoktur.Bu Kitap ta nadiren satanizm vurgusunun yapılmasının nedeni de budur çünkü bu inanmıyor oluşun kitaplaştırılması en çok satanizmde görülmektedir. Kitab olarak nitelendirilmiş vede kaynağı genelde ateist forum olan bu yazılara karşı bende yazanın yaptığı gibi toplama bir şekilde aynı siteden kendime ait yazılardan alıntılar yaparak 2.Bölüm de cevap verme yoluna gitmeyi en uygun yol olarak görüyorum çünkü burada ortaya konulan konular zaten uzun süre 6
  • 7. tartışma konusu olmuş vede karşılıklı olarak sürdürülmüştür ve madem hepsi bir araya getiriliyorsa buna verilecek en mantıklı cevapta aynı yolla olmalıdır.Herşeyi baştan düşünmeye gerek yoktur.Burda göze çarpan en önemli husus farklı 2 taraftan birinin bu yazılara karşı bakış açısı çok belirli olmasına rağmen bu kitabı kale alıp okumuş olması vede bunlara bir cevap niteliğinde yazılar bulmuş olmasına rağmen karşı tarafın bunu yapmakta zorlanacağı hissini taşımasıdır çünkü yazılarına yapılan negatif yorumlar hakkında kendini en büyük savunabilme yöntemi "sen kitabı okumamışsın ki" olmuştur. Kitaptan alıntılarla başlıyoruz : Kendini ateist olarak tanımlayanlarla kendini "ben Allah’a inanmıyorum" cümlesiyle tanımlayanlar arasında büyük fark vardır. Gerçek bir ateist; -Allah’a inanan bu kadar insan oluşunun farkına varır, -İnanmak adına çeşitli sorular sorar ve mantıklı cevaplar arar vede bu esnada bilgilenir. -Cevaplar onu tatmin etmediği zaman kendini ateist olarak tanımlar ve artık burada görevi biter. -Buna rağmen bir şeyler yapmaya devam ediyorsa bilinki o ateist değildir. -Ayrıca ben Allah’a inanmıyorum diyen kişi bu kadar bilgi birikim sahibi de değildir. Mesela kitaptan ufak alıntılar yaparak başlayalım... Alıntı.. "İnancın asıl kökeni akıl, mantık ve bilim olmadığından, bunlar kullanılarak insanlar inançlarından vaz geçirilemez. İnanç daha çok sosyal, psikolojik ve duygusal bir konudur. Dolayısıyla da 7
  • 8. dini inanç tan kurtuluş bu faktörlerle ilgilidir" Görüldüğü gibi kitabın ateizmi savunmaktan öte olan amacı satırlar arasında "yapılamaz ama çaresi budur" vede "istemem ama yan cebime koy" dercesine ortaya konmakatadır.Ayırca kitap bunu ateizmin çeşitleri adı altına pozitif ateizm başlığı altında yapılabilir olarak nitelendirip kitabın sonunda da “bizim kime ne zararımız var” diyerek bulunduğu ülkenin gerçekleriyle çok fazla alakalı olmadığını da ortaya koymuştur. Kitap Türkiye' de ki laikliğin yanlışlığını savunarak şu cümlelere başlangıçta yer veriyor: Alıntı.. "Özellikle laikliğin Türkiye için önemi tartışılmaz. Fakat laik aydınların ve laiklik propagandası yapan kesimin genel eğilimi dini inancı ve İslam dinini eleştirmemek, tam tersi İslam'ın en iyi, en yüce, en doğru din olduğunu söylemek, fakat buna rağmen insanlardan laikliği benimsemelerini talep etmektir fakat aklı başında bir inançlı birey için bu söylemde bir terslik, bir anlamsızlık var. Bu dinin söyledikleri doğruysa, bu dinin emrettiği hükümleri, prensipleri neden devlet yönetiminden, hukuktan, eğitimden vs çıkarsınlar? Neden sadece manevi dünyalarına hapsetsinler? Öbür tarafın söyledikleri, yani dinci propaganda yapanların argümanları daha mantıklı oluyor o zaman. Onlar diyorlar ki 'Bu din Allah katından geldi, insanlar hata yapar ama Allah yapmaz'.O halde buradan çıkan doğal ve mantıklı sonuç, dini prensiplerin terk edilmemesi gerektiği, devlet yönetimi, hukuk, eğitim dahil hayatımızın her yönünü bu prensiplere dayalı olarak düzenlememiz gerektiğidir." Bu yazıya cevap olarak söylenebilir ki, laik yönetim devletin her inanca saygı duyması demektir ama Türklerin bir dini vardır vede bu çok köklü bir gelenektir. Ayrıca ateizmi anlamak adıyla yazılan bir kitapta ki gizli amacın ne olduğu da yazanın aşağıda ki cümlelerinin içine gizlenmiştir. Alıntı.. "ama en azından dinin etkinliğinin azaltılıp laikliğin tam anlamıyla benimsenmesini istiyorsak, bu söylemdeki eksiklikleri dürüst anlatımlarla tamamlamalıyız." Ayrıca size kitaptan sunacağım bazı cümlelerle yazanın içinde bulunduğu, gerçeklerle pek örtüşmeyen durumları ortaya 8
  • 9. koymasıyla ruh durumunun nasıl bir halde olduğunu sunacağım. Mesela : Alıntı.. "Kendileri gibi yaşayan, saygın meslekleri olan, yasalara saygılı, ahlaklı, çoluk çocuk yetiştiren vs kişilerin ateist olabileceğini hayal bile edemez çoğu kişi." Yazan Türkiye de ateist olmanın zorluklarından bahsederken söylediği doğru sözlerinin arasına bu gibi bazı bazı cümleleri de yerleştirerek adeta sanki bunlarında doğru olma ihtimali varmış gibi bir durum oluşturmaktadır kitapta da bunu bol bol yapmaktadır.Ayrıca yukarıdaki durumdaki, gariplik anlatıma bile gerek duymadan ortadadır.Ama illede söylemek gerekirse sanki bilinenin dışında bunun inanılmaz bir misli derecede daha ateist olduğunu ifade etmeye çalışıyor.. Alınıtı... "bu kitap ve içeriği önemli. Ateizmin ne olduğu, nasıl anlaşılması gerektiği, ateistlerin nasıl insanlar olduğu, neye inandıkları ya da inanmadıkları, bunu neye dayanarak yaptıkları vs açıkça anlatılması ve öğretilmesi gereken konulardır." Yukarıdaki alıntıda ki gariplik ateistlerin durumunda sanki bir kapalılık varmış gibi bir sürü şeyin açıkça anlatılması hatta ve hatta öğretilmesi gerektiğinin savunulmasıdır.Kişi aslında dini eğitimin zorunluluk olmamasını savunduktan sonra öz laikliği savunup ardından da ateizmin öğretilmesi gerektiğini savunarak hem kendiyle çelişmeye başlamaktadır hemde aslında bir ateist olmadığını da ortaya koymaktadır, ateist demek dinsiz demektir bunun açıkça anlatılmasına , öğretilmesine gerek yoktur , kime "dinsiz kişi deyince ne anlıyorsunuz" deseniz, konunun bu kadar kapalı olmadığını görürsünüz. Ayrıca yazanın ruh durumunu da çeşitli alıntılarla ortaya koyacaktım mesela bir Örnek : Alıntı.. "Bu yüzden ben, bizi, yani benim gibileri böyle düşünmeye iten ve pek çoğu günümüz toplumunun çağdaş bireylerinin çoktan ulaşmış olması gereken bilimsel birikimden temel alan düşünceleri olduğu gibi, net, dobra dobra, çekinmeden, yumuşatmadan, ama aynı zamanda da saygı sınırları 9
  • 10. çerçevesinde ve insanların inançlarını incitmeden ve kendilerine hakaret de etmeden sunmaya çalışacağım.Bunu yaparken ateizm teriminden korkup çekinmeyeceğim. Bu terimden uzak durmak yerine, terimin taşıdığı önyargılar ve yanlış anlamalarla savaşmaya çalışacağım." Cümle o kadar uzunki ne yapmaya çalışacağı anlaşılmıyor , bunu sokakta, kafede birine kursanız " iyimisin " cevabını alabilirsiniz. Terimden korkup çekinmeyecekmiş , yanlış anlamlarla savaşmaya çalışacakmış.Sanki bir çizgi filimde hayali kahramanlarla savaşıyor... Başka bir örnek : Alıntı.. "Burada en önemli faktör işin fikirsel yönünün değil, psikolojik ve toplumsal baskıların sebep olduğu duygusal yönünün aşılmasıdır. Bu aydınlanma sürecini başarabilen bireyler Tanrı iddiasını reddetmeye başlarlar. 'Ateist' sıfatını kendine yakıştırmaya psikolojik olarak hazır hale geldiklerinde ise kendilerine 'ateist' demeye başlarlar." Yukarıdaki alıntıda sanki herkesin gözü önünde sürekli gerçekleşen bir olayın nasıl olduğunun o klasik hali anlatılır gibi bir tarz kullanılmıştır vede daha öncede belirttiğim gibi inanışların sosyolojik ve psikolojik etkileriyle alakalı bir kaç doğru söz söyleyip aralarına serpiştirdiği cümlelerle sanki adeta onlarında öyle olduklarının kanıtını sunarmış gibi bir üslup kullanmıştır: örneğin yukarıdaki alıntının içinde : "Bu aydınlanma sürecini başarabilen bireyler Tanrı iddiasını reddetmeye başlarlar" cümlesi geçiyor. Burada hem durumun sanki hep sürekli bu şekilde gerçekleştiği hissi oluşturulmaya çalışılmış hemde ateist olmayanların aydınlanma sürecinde karanlıkta kalan insanlar olduğu ortaya konulmuştur, buradaki durum tek kelimeyle açıklanabilir "hastalık". Aslında bu durum kitabın bundan sonraki kısımlarında daha da fazla karşımıza 10
  • 11. çıkmaktadır. Alıntı.. "Yani kendilerini ateist olarak nitelendiren insanlar genellikle bu konuda kafa yorup araştırma yapmış ve bilinçli bir şekilde Tanrı kavramına inanmamayı seçmiş kişilerdir dünyaya kızgın olduğu için veya Tanrı'dan nefret ettiği için ateist olmak ise sanılanın aksine çoğu ateist için geçerli değildir." Yukarıdaki alıntıda ateistleri bilinçli bir şekilde bu konuda kafa yormuş insanlar olarak nitelendirilmiş vede bu durumun bozulmaması içinde , hayattan hoşlanmayan , keyif almayan , hınçlı , bahtsız , çaresiz konumdaki insanların ateizmi seçme olasılığının olmadığı devrik bir usluple anlatılarak sanki öyleymiş hissi oluşturulmaya çalışılmıştır. Bakın yazan evrende özel bir düzen olmadığını nasıl ispatlıyor .... (!) Alıntı... "Düzenden kastedilen belli doğa kanunlarına uyulması ise, bu doğa kanunları değiştiğinde, yeni kanunlara göre başka bir düzen ortaya çıkacak demektir.Yani asıl soru neden evrende doğa kanunları vardır sorusudur.Evren neden kaotik değildir, belli kurallara uyar sorusudur.Bunu anlamak için önce 'doğa kanunu' teriminin kaynağındaki önyargıyı anlamamız gerekiyor. Nevton mekanik ve yer çekimini geliştirdiğinde 'Tanrı tarafından doğaya yerleştirilmiş kanun' fikri Newton'un tüm düşünce biçimine yerleşmişti (içinde yetiştiği kültür tarafından empoze edilmişti). Bugün bile medyada ve popüler kültürde bilim bir bakıma 'Tanrı'nın düşüncelerini anlamak biçiminde yorumlanmaktadır. Dolayısıyla 'kanun sözcüğünün içinde barındırdığı 'bilinçli biri tarafından icat edilen kural' kavramı, bilimi ve doğa kanunlarını algılayışımızda insanların zihnine yerleşmiştir. Halbuki doğa kanunlarının koyulan kurallarla ilgisi yoktur. Doğa kanunları dediğimiz şeyler duyularımız ve cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme girişimimizden başka bir şey değildir.Fakat bu düzen ve doğa kanunu adını verdiğimiz kuralların pek çoğunun aslında doğada gözlediğimiz ve normalde sözünü dahi etmediğimiz basitlik ve homojenlikleri ifade ettiğini bugün yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Örneğin, enerji, momentum ve açısal momentumun korunumu yasalarının aslında uzay ve zamanın homojenliğinin birer ifadesi olduğu anlaşılmıştır. Uzayda özel bir nokta olmaması, hepsinin birbirine denk olması momentum korunumu yasası olarak karşımıza çıkmaktadır. Zamanda özel bir nokta olmaması ise enerji korunumu yasası olarak.Homojen bir evren, ki akla gelebilecek evrenlerin en 11
  • 12. basitidir, kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir. Bu tür bir evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik olarak oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz düzenin bir akıllı tasarımcıya işaret ettiği söylenemez." Şimdi yavaş yavaş nasıl bir ruh halinde olduğunu da yazılarından ufak ufak alıntılar yaparak ortaya koyalım. Doğa kanunları değişince yeni düzen kendiliğinden otomatik oluşur la başlamış yazısına , yani diyor ki hava sıcaklığı birden 50 derece artarsa toplamda 70-80 derece sıcakta yaşamaya vücudumuz kendini otomatik olarak adapte edecektir. Buradaki hayal gücünü size bırakıyorum. İşte yazan hakkında içinde bulunduğu durumu anlayabilmemiz açısından ilk imtihanı... Alıntı... "Halbuki doğa kanunlarının koyulan kurallarla ilgisi yoktur. Doğa kanunları dediğimiz şeyler duyularımız ve cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme girişimimizden başka bir şey değildir." şimdi yukarıdaki alıntıyı bir inceleyelim ... Öncelikle doğa kanunlarının oluyor olmasının nedeni onlara atfedilmiş kurallar olduğu için değildir diyerek ortada doğaya ait kanunların olduğunu kabul etmiş oluyor (farkında olduğunu umuyorum) ve can alıcı nokta : Doğa kanunları aslında duyularımız ve cihazlarımızla ortaya çıkan şeyleri tasvir etme girişimi miz miş ! Cümleyi özetleyecek olursak kanunlar bize ait girişimdir. Herhalde buradaki durum olsa olsa birinin hiç bir zaman açıklayamayacağı bir şeyi açıklamaya kalkıştığında yaşadığı heyecandan ne dediğini bilememesi olabilir. Bu kısımdan itibaren artık işin amatörlüğü de ortaya çıkmaktadır.Çünkü hemen hemen en önemli diyebileceğimiz konulardan birini anlatım bozukluğuyla izah etmeye kalkışmak , bileti çok pahalı bir konserde ses tesisatının bozuk çıkması gibi bir şey. ( Anlatım bozukluğu yapmamış olsaydı , kanunların bize 12
  • 13. ait girişimlerin bir sonucu olduğunu ifade etmesi gerekirdi kaldıki kanunlar bize ait girişimlerin sonucu da değildir.! Ayrıca kitabın başında bu gibi söylemleri olumsuz bir teknikle söylediğinden bahsetmiştim ki burada da buna rastlayabilirsiniz) “....tasvir etme girişimimizden başka bir şey değildir." çünkü cümleyi olmusuz değilde olumlu kursa şöyle olucak.... “Doğa kanunları ; gözlemleri tasvir etme girişimimizdir."(ne kadar saçma dimi) O zaman “bunun böyle olduğunu nerden biliyorsun?” sorusunun gelme ihtimali yüksek olurdu...) ....... Oradaki hatayı biz gidericek olursak eğer , kişi şunu demek istiyor Aslında doğada kafasına göre işleyen bir düzen var bizde kalkıp onu d=m/v gibi ifadelere sıkıştırarak sanki ortada bir kanun olduğunu ispatlamış oluyoruz ama d=m/v yi koyan biziz yoksa öyle bir şey yok, demek istiyor. Fakat bilmiyor ki biz mevcut durumu formülleştirmesek te durum yine aynı vede öyle kafasına göre değil.Mesela havadaki oksijen oranının diğer gazlara oranını bilmediğimizi düşünelim, hani yazana göre o kanunlar aslında bizim çıkarımımızdı, peki çıkarmayalım o zaman, sadece değiştirelim vede 3 kat arttıralım bakalım ne olacak ? , belli bir merkez kaç kuvveti var vede bu kural gezegenler arasında farklı formüllerle hesaplanıyor, Bende diyorum ki o işlere hiç girişmeyelim sadece Güneşi olduğundan 2 kat daha yaklaştıralım dünyaya, acaba gök taşlarının dünya atmosferinde yanarak kaybolmaları vede bunun sayesinde yerleşim yerlerinde hayatın uzun süre devam ediyor olması yazanın dediği gibi "cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme girişimi" midir ? Buradaki akli hatayı görebiliyor musunuz ? (devrik vede olumsuzdan olumluya giden tarzda cümleler kurma konusunda başarılı olan yazan nasıl oldu da burada ne dediğini 13
  • 14. bilemedi) Alıntı... "Fakat bu düzen ve doğa kanunu adını verdiğimiz kuralların pek çoğunun aslında doğada gözlediğimiz ve normalde sözünü dahi etmediğimiz basitlik ve homojenlikleri ifade ettiğini bugün yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Örneğin, enerji, momentum ve açısal momentumun korunumu yasalarının aslında uzay ve zamanın homojenliğinin birer ifadesi olduğu anlaşılmıştır. Uzayda özel bir nokta olmaması, hepsinin birbirine denk olması momentum korunumu yasası olarak karşımıza çıkmaktadır. Zamanda özel bir nokta olmaması ise enerji korunumu yasası olarak.Homojen bir evren, ki akla gelebilecek evrenlerin en basitidir, kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir. Bu tür bir evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik olarak oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz düzenin bir akıllı tasarımcıya işaret ettiği söylenemez.Canlılığın ortaya çıkışı da pek çok kişiye arkasında bilinç olan bir olay gibi gözükse de bugün bilimde bunun bir illüzyon olduğu git gide daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Bir resim ressamsız olmaz, bir toplu iğne bile ustasız olmaz, bu evren nasıl sahipsiz olur türü iddialar, bu konuda inançlı kesimin çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmaların ürünüdür ve günlük hayatta karmaşık düzeneklerin insan yapısı olmasının, insanın kendisinin ve tüm evrenin de bilinçli bir tasarım ürünü olduğu anlamına geleceğini düşünmekten kaynaklanır. Tamamen şartlanmış ve çeşitli gizli kabullere dayalı bir düşünce tarzıdır bu.Ayrıca, evrenin tasarlanmış olduğu düşünülse bile bu cevaptan çok soru yaratacaktır. O zaman o tasarımcının kökenini açıklamak icap edecektir çünkü. Eğer bu dünya ve evren, tasarlandıklarını bize düşündürecek düzeyde düzen ve amaç dolu ise, onları tasarlayan varlık daha da yüksek bir düzen ve amaç gerektirir demektir bu ve aynı düşünce çizgisi gereği o varlığın da tasarımcısını aramak gerekir o zaman.Dolayısıyla, düzen, amaç ve tasarım argümanları insanı bir yere götürmez.Sonuçta tasarlanmamış bir şeye dayandırılmak zorundadır her şey. Bu tasarlanmamış şeyin Tanrı'nın kendisi veya evrenin kendisi olması arasında ise prensip olarak fark yoktur. Bu yüzden Tanrı gibi açıklamaları gereksiz yere karmaşıklaştıracak ek bir faktöre ihtiyaç yoktur. Tanrı'sız açıklama daha sade ve daha basittir. Bilimde açıklama bilinmeyenleri arttıran değil azaltan şeylere denir. Tanrı diye bir kavramı işin içine katmak, bilinmeyenleri azaltmaz, arttırır. Çünkü bu sefer sadece Tanrı'nın evreni nasıl yarattığını değil, aynı zamanda Tanrı'nın nasıl oluştuğunu (ya da kökenini), Tanrı'nın nasıl bir şey olduğunu, bilinen evren ile nasıl iletişime geçtiğini vs de açıklamak gerekmektedir. Dolayısıyla Tanrı iyi bir açıklama değildir. Tanrı'sız bir açıklama daha iyi, daha bilimseldir." 14
  • 15. Şimdi size çokça yapılan bir aldatmaca dan bahsedeceğim. Yukarıdaki alıntıdan kısa bir alıntı yapıyorum : "Homojen bir evren, ki akla gelebilecek evrenlerin en basitidir, kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir. Bu tür bir evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik olarak oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz düzenin bir akıllı tasarımcıya işaret ettiği söylenemez." Son cümle Allah’ın olmadığını iddia eden bir cümle fakat alıntıya bakacak olursak çok karmaşık vede muhtemelen yazanında hakim olmadığı konular sanki, "yani bildiğiniz üzere bu işler böyledir" uslubuyle yazılmış fakat orada anlatılan nedir diye baktığımızda kişinin yokluğunu ispatlamaya kalkıştığından daha çok varlığını öğrenmesi gereken şeylerin olduğu belli.Ayrıca öğrendiği anda çeşitli evren tiplerinin oluşabileceğini kabullenmiş olur ki bu bile başlı başına bir kanunlar bütünüdür.Doğa kanunlarını biz uydurduk deyip ardından homojen bir evren akla gelebilecek ilk evren türüdür demek çelişkide sınır tanımıyorum demektir. Özet olarak çok ayrıntılı konularda çeşitli bilgileri “google” layıp ardından sonuç olarak buraya ulaşırız dediğinizde hangi konu olursa olsun genelde aynı sonucu alırsınız.Önemli olan kişinin bildiği konularda konuşmasıdır yoksa bir dediğiyle ötekini yerle bir eder kendini de rezil eder. Şimdi bir alıntıyla daha bir yorum yapmak istiyorum : "Bir resim ressamsız olmaz, bir toplu iğne bile ustasız olmaz, bu evren nasıl sahipsiz olur türü iddialar, bu konuda inançlı kesimin çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmaların ürünüdür ve günlük hayatta karmaşık düzeneklerin insan yapısı olmasının, insanın kendisinin ve tüm evrenin de bilinçli bir tasarım ürünü olduğu anlamına geleceğini düşünmekten kaynaklanır" Demek istiyor ki , her şeyin bir sahibi vardır hissi doğuştan bize öğretildiği için bizde vardır halbuki bize kimse bundan bahsetmese bu dünyanın sahipsiz olduğunu anlamamız gayet doğal olacaktır. Kişi alenen dünyanın %85 ini oluşturan bir kesim için çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmadan bahsediyor bana kalsa geri kalan %15 in maruz kaldıklarına bakardım, aslında bu bir öneri. Devamında : 15
  • 16. Alıntı.. "Dolayısıyla Tanrı iyi bir açıklama değildir. Tanrı'sız bir açıklama daha iyi, daha bilimseldir" Demiş fakat şunu belirtmeliyim ki Allah’ın varlığıyla alakalı olarak bilgi sahibi olan kişiler ledünni (dünya ötesi) ilme sahip Allah’ın görevli kıldığı kimselerdir.Onlarda bunu alenen söylemezler dolayısıyla Müslümanları yada inananları kitapta belirtildiği üzre "Tanrının, nedenler zincirinin sonsuzluğu problemi" ni çözmüş kişiler olarak görmek yanlış bir düşüncedir.Bu ilme sahip olmaksızın bunu açıklamaya kalkışmak kişiyi ya şirke götürür yada devreleri yakabilir.Dolayısıyla ben bu konuda sorulmuş olan sorulara, daha sonradan cevap vermiş olduğum için rahatsızlık duyduğum cevaplarımı sizlerle paylaşacağım ve açıklaması zor olan bu konuları da forumdan yazımlarımla size 2.bölümde anlatmaya çalışacağım. İnanış... Şimdi öncelikle inanışla alakalı basit bir giriş yapalım... Kişi herhangi bir ilahi dine kendini yakın hissettiği anda vede kendini daha sonraki hayatında o dinle tanımlamaya başladığında bir ateistin sandığı gibi, Allah vede yaratılış hakkında çok ayrıntılı bilgilere sahip olmuyor. Peki buna rağmen nasıl oluyorda kişi kendini örneğin Müslüman olarak tanımlıyor ? Ateistlerin burada en büyük tepki verdikleri kısım , bunun doğuştan bir zorlama olması aksi taktirde zorlama olmasa ortada böyle bir şeyin olmayacağı iddiası. Aslında ortada birbirinden farklı 2 ruh durumu var ve kişi bu diğer ruh durumunda Allah’ın nasıl bir şey olduğu hissini taşımıyor daha ziyade ondan gelen bir huzur var ve onu hissediyor, bir sahibi olduğunu hissediyor hatta sevildiğini hissediyor hatta ve hatta değişik farklı tespihlerin; yani Allah'ı öven sıfatların yahut birebir onun isimlerinin veyahut bazı ayet ve duaların birbirinden farklı hisler ve tatlar verdiğini hissediyor, bu yalan değil vede dolayısıyla bazı soruların cevabını bulamasa bile bağlılığını yitirmiyor çünkü bu bağlılık akli bir bağlılık değil. 16
  • 17. Kitapta bilimin dinle bağdaşmadığı söyleniyor, bilim ispata dayalıdır , Allah’ın varlığını ispatlayamazsınız ancak varlığını hissedersiniz. “madem ispatlayamıyorsunuz o zaman varlığını bilmediğiniz şeye nasıl inanıyorsunuz?’ Sorusuna verilecek cevap : Kişi öncelikle varlığından bi haber olduğu yaratıcısının var olduğunu hissetmeye başlar vede bu öyle kuvvetli bir histir ki kişi günaha düştüğü vakit tekrar aynı hissi yakalayabilmek için gecesini gündüzünü tövbeyle geçirebilir. Dünyanın %80 civarının bu durumunu psikolojik bir yanılgı olarak açıklamaya çalışmak pek akıl işi olmasa gerek.Ne yani insanlara hiçliğin verdiği pozitif bir enerjimi var ?Ama nedense geri kalan %20 lik dilim in o huzuru yakalayabilmek adına yaptıkları şeyler, içlerinde satanistlerinde olduğunu düşündüğümüz zaman hiçliğin insana olsa olsa negatif enerji verdiğinin adeta ispatı niteliğindedir. Yani özet olarak Allah inancı kişiyi kalpte sarar , akıl da oraya ulaşmanın yollarından biridir ama aklen hiç bir şekilde Allah’ı aramayan bir insanda kalben Allah’ı bulabilir. Alıntı... "Bir şeyin var olmadığını kabul etmek için, var olmadığını kanıtlamak şart değildir." Var olmadığını kanıtlayamadığınız bir şeyin var olmadığını kabul ederek onun var olmadığını kimseye ispatlayamazsınız aynı şekilde var olduğu kanıtlanamadan var olduğu kabul edilen Allah’ın var olduğunun ispatlanamaması gibi..fakat kitap Allah’ın var olmadığını ispatlamayla çalışırken yukarıdaki söyleminle aslında kendi kendine bile ispatlayamadığını vede ispatlayamayacağını ortaya koyduğunun farkında değildir. Bir örnekle açıklayalım: Herhangi bir yerde silahlı bir olaya karışıyorsunuz vede polis herkesi toplayıp karakola götürüyor, ortada bir ölü var vede size de olayın zanlısı gözüyle bakıyorlar. Eğer ki o kişiyi sizin öldürmediğinizi kanıtlayamazsanız o kişiyi sizin öldürmediğinizi de ispatlayamamış olursunuz 17
  • 18. dolayısıyla siz o kişiyi öldürmediğinizi kabul etseniz dahi artık insanların gözünde bir katil olma ihtimaliniz hayli yüksek olucaktır.Bu şekilde yıllarca içerde yatanlar olduğunu çok iyi biliyoruz. Eğer ki ispatlamaya gerek yoktur düşüncesi savunulacaksa kitap komple havada kalacaktır çünkü o zaman bir Müslümandan Allah’ın varlığını ispatlamaya gerek yok cevabını alması gayet beklenmesi gereken bir durum olacaktır çünkü çıkarımdan kişinin katil olmadığının sadece kendisi tarafından bilinmesinin yeterli olduğu görülüyor o zaman bir Müslümanda da "Allah bana ispatlı oda bana yeter" cümlesi bir ateist için mantıklı olmak zorunda kalıyor. Gelelim evrenle alakalı bazı alıntılara : "Dolayısıyla, eğer uygun gerekçelerimiz varsa, en azından hayatlarımıza karışan ve kitap, Peygamber gönderen bir Tanrı'nın var olmadığını teorik olarak söylemek mümkündür.Ayrıca, evrensel bazı prensipler olduğundan, örneğin mantık ilkeleri gibi, bunlarla çelişen, örneğin tanımında bile paradokslar olan bir varlığın da, evrenin tamamını dolaşmaya gerek kalmadan var olmayacağını söyleyebiliriz." Şimdi yukarıdaki alıntıyı bir önce kiyle birleştirelim... Olmadığını kanıtlayamadığın bir şeyin olmadığını söylersen, olduğu yönündeki iddiaları çürütememiş olursun, sonuç boş iş.Devamında ise evrene ait zaten belli prensipler var tamamını gezmeye ne gerek var gibi bir cümle kurulmuş ki bilim lafını sürekli tekrar eden bir kitabın; bilimle alakalı olarak gösterdiği bu tavır, bilim lafını laf olsun diye tekrar ettiği hissini uyandırıyor. Kitapta kullanılan “asıl soru” aldatmacasına bir örnek : Alıntı.. "Hayat mevcut doğa yasalarının zorunlu bir sonucudur. Şartların uygun olduğu bir ortamda, evrendeki mevcut fizik ve kimya yasaları hayata yol açacaktır. Çeşitliliğin bu kadar fazla olduğu bir evrende ise buna uygun ortamlar şurada veya burada mevcut olacaktır. Asıl soru, evren neden böyle yasalara sahiptir sorusudur. (Yani bazı yerlerde hayatın oluşumuna yol açan yasalar). Bunun ise cevabı verilemez. Çünkü kimsenin elinde bu sorunun cevabını vermeye yetecek kadar veri yoktur. Verilebilecek tüm cevaplar spekülasyon olmaya mahkumdur. Fakat spekülasyon da olsa, bir cevap vermeye kalkarsak, bunun bir olası cevabı, yaşamın altında bir tür zeka arayan bir cevap 18
  • 19. olabilir elbette. Bu ihtimal dışı değildir. Fakat gerek bu zekanın ne olduğu, neye benzediği, kaç tane olduğu, tek mi, yoksa birden fazla mı, ya da büyük bir uygarlığın sahip olduğu kolektif zeka mı olduğu, gerekse, özgür olup olmadığı, koşullara bağlı olup olmadığı, gücünün neye yetip yetmeyeceği, fiziksel olup olmadığı ve gibi noktaların hiçbiri bilinemez." Yukarıdaki kısım her şey tesadüfle açıklanabilir mi başlığıyla açılmış olmasına rağmen senin sorun değil benim sorum mantığıyla(nasıl bir akılsa) evren neden böyle yasalara sahiptir sorusuna cevap vermekle uğraşmaktadır fakat kitaba şöyle bir göz gezdirdiğinizde sanırsınız ki yazan bütün bu konulara ateizmin cevaplarını vermektedir halbuki 2 cümle sonra konu "abi 42 numara siyah spor ayakkabı kalmamış sana 35 numara kösele vereyim" e dönüşmektedir. Kitabın tümüne birden saçma sapan demek yerine ne kadar saçma sapan olduğunu göstermek, daha mantıklı bir hareket olacaktır çünkü yazanın en büyük kozlarından biride bunların hepsini uzun uzadıya yazıp birbirine karıştırırsam sanırım hiç kimse işin içinden çıkamaz yanılgısına düşmesidir. Gelelim içeriğe : başlık , "her şey tesadüfle açıklanabilir mi ? " İçinde geçen bir cümlede şu: "Çeşitliliğin bu kadar fazla olduğu bir evrende ise buna uygun ortamlar şurada veya burada mevcut olacaktır." Daha önceki satırlarda belirttiğim gibi sürekli bilim bilim diyen bir kitabın bilimi tamda açıklamaya muhtaç olduğu anlarda "şurada veya burada mevcut olacaktır" diyerek açıklamaya kalkışmasının gözlerden kaçacağının sanılması yazanında gözlerden kaçak yaşadığının açık bir delilidir, bilim , şurada veya burada şeklinde izah edilemez. Şimdi sizi yazanın keşke bunu da yapmasaydım diyeceği bir hatasıyla daha baş başa bırakıyorum : mesela Ben diyorum: Allah vardır , ezeli ebedi yoktur, onu yaratan yoktur, ancak 19
  • 20. yaratıcıdır, hiç bir güç onun gibi değildir. -Soru : Açıklar mısın ? -Cevabım : Açıklanamaz. -Soru : Neden ? -Cevabım : Çünkü elimde yeterli veri yok. Şimdi buna benzer bir durum karşısında yazanın ne yaptığına bir bakalım, Alıntı.. "asıl soru, evren neden böyle yasalara sahiptir sorusudur. Bunun ise cevabı verilemez. Çünkü kimsenin elinde bu sorunun cevabını vermeye yetecek kadar veri yoktur" Burada ki durumu anlayabilme yaşına eriştiği andan itibaren bir ilkokul çocuğuna okutursanız "ne yani kendi düştüğü çelişkiye başkaları düştüğü zaman saymıyo mu ?" diyecektir.Ayrıca "Hayat mevcut doğa yasalarının zorunlu bir sonucudur", diyerek veri eksikliğinden dolayı cevabını veremeyeceği konuda olan hakimiyetini gözler önüne sermektedir. Yazanın şu anda ortaya koyacağım hatasıyla , ispatlamaya çalıştığı şeyin ateizm mi yoksa kendi ruh durumu mu olduğu sorusu akla gelebilir : Yine bir başlık atılmış ve de yukarıda belirttiğim tekniklerle olayın gerçek yüzü hakkında bilgiler veriliyor gibi bir durum oluşturulmuş ama sanki okunmasın diye. Neden mi ? Başlık : "Evrendeki hassas dengeyi nasıl açıklarsınız. ?" Alıntı... "Evrenin o derece hassas bir dengede olduğu doğru değildir. Daha doğrusu, o dengeler, kendilerinin oluşması için bir ayar yapıldığının göstergesi değildir. Herhangi bir süreç, mevcut doğa yasalarına göre eninde sonunda belli bir denge durumu oluşturur. Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline bıraktığınızda, bu sefer başka bir denge durumu oluşur. 20
  • 21. Yeni kurallara, yeni duruma göre. Belli bir denge durumuna ve o duruma uygun olarak meydana gelmiş oluşumlara bakarak, bunun altında tasarım aramak, meseleyi tersinden görmektir." Şimdi yukarıdaki alıntıyı inceleyelim... Aşırı derece de bilimsel bir konu. vede içinde geçen bir cümle "eninde sonunda belli bir denge durumu oluşturur" eninde sonunda ne kadar bir zamana denk geliyor ? ayrıca denmiş ki "Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline bıraktığınızda, bu sefer başka bir denge durumu oluşur" sanki Windows kuruyor, olaya çok hakim.Evreni şöyle bir karıştırıp sopayı çıkardığımızda yenisi hoooop karşımızdaaa , neden ? çünkü daha önce bir çok kere denenmişte ondan.Ve geldik buradan yapılması gereken bilimsel çıkarıma:her şeyi bozsam bile kendiliğinden düzeldiğini gördüğüme göre Allah’ın olması imkansızdır.Yani kendi kurduğu kurallarla kendi sonucuna varıp Allah’ın olmadığını ispatladığını sanıyor. Ben yazana evini habire dağıtmasını öneriyorum çünkü koskoca evren kendiliğinden toparlandığına göre minnacık oda toparlanmayacak değildir herhalde. Alıntı... "Agnostisizm karşısında ateizmin tercih edilmesi için iki gerekçe sunulabilir. Birincisi, mevcut Tanrı tanımlarının bazıları var olmadığı gösterilebilecek, yani yokluğu kanıtlanabilecek Tanrılardır. Örneğin kutsal kitaplardaki Tanrı var olamaz. Fakat çoğu inançlı kutsal kitabına yabancı olduğu için, ya da diğerleri de orada anlatılan Tanrı'yı görmezden gelip daha soyut, daha felsefi ve reddedilmesi daha zor Tanrı tanımlarını benimsedikleri için, kutsal kitaplardaki Tanrı'yla uğraşmak yeterli değil. Başka tür, daha felsefi Tanrı tanımlarının ise bir kısmının yine var olmadığı gösterilebilir" Yukarıda yine sanki bilimsel bir açıklama yapılıyor muşcasına "Örneğin kutsal kitaplardaki Tanrı var olamaz" cümlesi kullanılmış “örneğin” lafıyla olay "neden olamaz ?" durumundan kurtarılmaya çalışılmıştır.İnananlar soyut vede reddedilmesi zor tanrı tanımını benimsiyor diyor bizde çıkıp inanmayanlar reddedilmesi zor bir Allah yoktur iddiasını benimsemiştirler desek bu bir kaynak mı teşkil edicek.Ben bir Müslümanım ve hiçte öyle ; bir Rabbim olsun ki kolay reddedebileyim diyen biriyle karşılaşmadım.Kafa karışıklığında son nokta, sanki adeta şunu demek istiyor: kişi reddedilmesi kolay olan bir ilah edinse yahut 21
  • 22. ona hata olarak atfedilen şeyleri kapamaya çalışmasa.Tamamda kişi gerçekten Allah’ı bulmuşsa onu reddetmeye kalkışmaz ki vede onun verdiği huzurla tabiki sevdiğine gösterdiği özeni gösterecektir. Ayrıca yukarıdaki kısmın son cümlesiyle de ateizmin agnostizme olan üstünlüğü perçinleştirilmektedir(!). Alıntı... "daha felsefi Tanrı tanımlarının ise bir kısmının yine var olmadığı gösterilebilir" Bu cümleden anlıyoruz ki agnostizm ateizme göre tıraştır.(!) Yazan kişi hakkında artık yardım mı etsem yermeye devam mı etsem duygusu taşımaya başladım ama şu sayfalar kitabın başları gibi ne yapabilirim devam : İşte bir konu ve cevabı : Alıntı ... "Tanrı'nın varlığına dair kanıt olmamasını anlayabilirim, ama Tanrı'nın yokluğu kanıtlanmadan, ateizm Tanrı'nın olmadığını neye dayanarak söyleyebiliyor? Vampirlere neden inanmazsınız? Ya da kurt adamlara? Veya UFO'ların insan kaçırıp üzerinde deney yaptıklarına? Ya da görünmez insanların etrafta yaşadığına? Bu ve benzeri akla gelebilecek sonsuz sayıda dayanaksız hayal vardır. Bunların tümü için varsayılan tavır 'ret'tir." Allah’ın kıyaslandığı şeylere bakar mısınız : vampir , kurt adam, ufo ? Demek istiyor ki nası ki bir ufonun yada vampirin yokluğu ispatlanamadığı halde yok olduklarına inanılıyorsa , ateizmde de Allah’a bakış açısı budur.Peki onların var olduklarını şu anda hisseden biri var mı ? ufodan geçtim şu anda halihazırda vampirlerle kurt adamlarla iletişimde olanlar var mı ? e o zaman kural burada çöküyor çünkü yokluğundan bahsedilen bu örneklerin varlığından bahsetmekte muamma ! yani yokluklarına inanıyorum , kanıtı da yok denilen örneklerin varlıklarına dair ortada ne var ki olay , Allah’ın yokluğuna inanıyorum ama kanıtlamak zorunda değilimle eş tutulsun yani burada Allah’ın varlığıyla kurt adamların varlığı eş tutulmaktadır vede bu kitabın daha önceki satırlarında da rastladığımız şekilde sanki bu durum fark edilmeyecekmiş gibi bir durumla izah edilmeye çalışılmıştır. 22
  • 23. Aslında burada kullanılan karma karışık , çok imgeli sanki çok bilimsel miş gibi duran ama biraz derine inildiğinde aslında hiç bir şey anlatmayan bu uslup benim ilk defa karşılaştığım bir tarz değildir. Yeni bir başlık daha: Alıntı.. "Din ile alıp veremediğiniz ne? Benim din ile ilgili kişisel olarak eleştirdiğim nokta, ne ibadetler, ne inançlar, ne de masum görünen herhangi bir şey. Ben inançlının mentalitesiyle ilgiliyim. Problem yaratan faktörün 'düşünce biçimi' olduğu, dinsel inancın ister istemez içinde taşıdığı ve farkında olmadan önerdiği bu 'düşünce biçimi'nin bilimsellik karşıtlığına yol açtığı ve bu yüzden de bu 'düşünce biçimi' ile savaşılması gerektiği kanısındayım." Başlığa bakınca cevap olarak sanıyorsunuz ki "Yoo benim din ile alıp veremediğim ne olacak" diyecek, ama alıntının sonunda şunu diyor " bu düşünce biçimi ile savaşılması gerektiği kanısındayım." Savaşıyor çünkü Allah’ın yaratma eylemi dediğimiz anda onun bilimle açıklamaya çalıştığı bütün sistem çöküyormuş.Yukardaki alıntılarında bilimi nasıl açıkladığını gördük arkadaşın.Burada çok büyük bir problem yok , çoğu bilim adamında görülen tavrı sergiliyor aslında , yani bilimsel ateist tipiyle karşı karşıyayız burada. Kitap artık ortalarına yaklaştıkça nedense kendini sürekli tekrar etmeye başlamıştır.İşin enteresan tarafı sonuna kadarda bu süreklilik devam ediyor, ne gerek varsa ? Bazı konular var ki kitapta en az 4 defa sorulmuş ve cevaplanmış , tutarsızca .! Ayrıca konu bulunamayan kısımlarda dinle bilim çarpıştırılmış vede dinin bilimsel olmadığı ortaya konularak inanılmasının da akla yatmayacağı izah edilmeye çalışılmıştır. ....... Birisi gelip hiç tanımadığınız birini, onu size anlata anlata sevdirebilir mi ? Süper bir insan olduğunu ortaya koymasının ne önemi vardır ki ?Zaten birbirini seven insanlar da; birbirlerinde sıfır hata buldukları için birbirlerini sevmezler. Kitabın neredeyse yarıya yakınında böyle bir durum var ve“akla yatmıyor o zaman din geçersizdir” demeye çalışıyor ama hiç bunu demeye çalışmasın bile çünkü Allah’ın varlığını kendinize ispatlayarak Müslüman olmuyorsunuz sadece bunu hissediyorsunuz. 23
  • 24. Başka insanlara ispatlayacağınız şeyde Allah’ın başı, sonu, nerde olduğu, nasıl olduğu gibi bilgiler değildir ve bunların bilinmiyor olması ortada bir çelişki varmış hissini doğurabilir ama kişi aslında bilmediği , görmediği yok olduğunu bildiği bir şeye inanıyor değildir çünkü Allah’ın varlığını hissetmek diye bir his var sevgi gibi ve kişi Allah’ın onu sevdiğini hissettikten sonra kalkıp ta var mıdır yok mudur araştırmasına zaten girişmiyor girişmezde. Bir ateist bu hissi bilmediği için Allah’a inananların kendisi gibi olduğunu sanmaktadır. Mevcut durum, "aşksız geçen gün ömürden sayılmaz” cümlesiyle anlatılabilecek derecede farklı 2 ruh durumundan oluşmaktadır ki adeta biri diğerine göre yok hükmündedir ve aşk kavramınında dinde çok fazla kullanılıyor olmasından cümle, durumu ortaya koymak açısından gayet başarılı bir örnek olacaktır. Kişinin ruh durumunu kitabından yapılan alıntılarla ortaya koymaya devam edelim. Alıntı... "Peygamber Muhammed Ay'ı ikiye bölmüş müdür? İlgili ayet ve hadislerin doğru tercümesi, Ay'ın iki parçaya bölünüp, Hira Dağı'nın iki tarafına düştüğünü ima eder. Yani buna göre Ay, Hira Dağı'ndan daha küçüktür. Dünya'ya düşmüş, ama kimseyi incitmemiştir. Ayrıca aynı kaynaklara göre Mekkeliler buna tanıklık etmişler, fakat buna rağmen iman etmemişlerdir. Bu konuda astronomik deliller olduğu da dincilerin uydurmasıdır. Ay ikiye yarılıp dünyaya çarpsa, dünya üzerindeki yaşam sona ererdi. Yani bu iddia doğru değildir." Bu konuyu bilip te burada yazıldığı gibi bilen kaç kişi var ? Yada başka bir deyişle Ateizmle insanlara doğruyu yanlışı gösterecek insanın böyle bir hata yapıyor olması normalde kişiyi o işten alıkoyması gerekir ama burada adeta deli cesaretiyle gerçeklerden kopulduğu anda konulara kendi yorumunu getirmekle "olay zaten mantıksız buda olsa olsa böyle olmuştur”anlayışını katarak konu açıklanmaya çalışılmaktadır, bilen kişiler bunun böyle olmadığını bilir , amatör ötesi . Sanki kitap aslında gizliden bir şeyi açıklamaktan ziyade kafaları karıştırmak vede sinir bozmak maksadıyla yazılmış gibidir çünkü olay tutarsızlıktan bilgisizliğe doğru ilerlemektedir. 24
  • 25. Ayrıca Kuran’daki kelime tekrarlarıyla alakalı olarak mealden yapılan araştırmanın sözünü dahi etmesi , yokluğunu varlığındaki tezatlarla süslemeye çalıştığı konu hakkında sahip olduğu bilgisininde çok tabanlı ve kökenli olmadığının ispatıdır çünkü Allah yoktur deyip hafız gibi Kuran’dan sayfalarca ayet sunma durumuna kitabın ilerki bölümlerinde kendini kaptıracaktır.Aslında en harbi tavır "oraya bakmam bile çünkü o bir ilahi kitap değildir” olmalıdır. Nerdeyse artık olay " zaten bütün ateistler bu çelişkileri yaşıyor kardeş , sende benimkini görmeyi veriver, ayrıca çok meal tefsir falan dedim ama arapça da bilmem, kusura bakmayasın kardeş " durumuna dönüşmektedir.Hadi sen bir ateistsin , arapça bilmeni beklemiyorum zaten ama senin yaptığın bence ruh yoktur deyip ruh sağlığı uzmanından yarın için numara almaya benziyor.Tabi , kitabında felsefede sınır tanımamışsın ama benim amacım bu değil sadece sana kendini gösteriyorum . Kitapta Kuran’daki çelişkilerden bahsederken yapılan mecazi anlatımlarında bir hata olduğu ileri sürülmektedir yada Allah’ın böyle bir anlatma üslubunun olamayacağından. Ama mecaz vardır , mecaza örnek Ayetler: "Çocukları ihtiyarlatan o gün " ( Müzzemmil:17) :Yani Kıyamet günü..., "yüzünüzü mescid-i Haram'a çevirin " ( Bakara: 149) : Sadece yüz değil, tüm vücut, "Nefes almaya başlayan sabaha" ( Tekvir: 18 ) Yani ufuktan güneşin doğuşu sırasında yaydığı ışık "Onlara elim bir azap müjdele " ( İnşikak: 24 ) :Aslında müjde burada zıt anlamı ile kullanılmıştır... Bazen kesin olacağı bildirilen hükümler "mazi" - geçmiş zaman- sıgası yerine istikbal - gelecek sıgası ile kullanılır: " Sura üflendi." ( Yasin: 51 ), "İki eli kurudu da" ( Tebbet: 1) . " Şehre sor " ( Yusuf: 82 ): şehir halkına sor " Dünya hayatı , tıpkı gökten indirdiğimiz bir suya benzer " ( Kehf: 45 ) :Yani dünya hayatı süratle geçer. " O , katımızda bulunan ana kitaptır " ( Zuhruf: 4 ) : Yani asıl kitaptır. 25
  • 26. " Onlara şefkat kanatlarını ger" ( Hicr: 88 ) : yani merhamet göster. " Ölü iken kendisini dirilttiğimiz " ( En'am: 122 ) : Yani delalette iken hidayet verdiğimiz... " Topluca Allah'ın ipine yapışın " ( Ali İmran:103 ) : Allah'ı güven , teslimiyet, Kur'an'a uymak... " Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler "(Bakara:18):Günümüzün deyimi ile üç maymunu oynayanlar.Bilerek Hak'kı inkar edenler. " Beyaz iplik, siyah iplikten ayırt edilene dek ..." ( Bakara:187 ) :yani gündüzün beyazlığı, Tan vakti ... " Elini boynuna bağlama (cimrilik yapma) ve hepsini açıp saçma (israf etme)": ( İsra:29 ) " Allah'ın iki elide açıktır " (Maide: 64) : Allah cömerttir ( Aynı anlamda hadis : "Allah'ın sağ eli doludur." ( Buhari: 9/150) ) Kitaptan bir alıntı... "Tanrı'nın gerçekten var olup olmadığı, ne olduğu ve nasıl olduğu bilinmeden bu açıklamanın yapılamayacak olmasıdır. Yani bu açıklamayı yapan kişi, Tanrı'nın hem var olduğundan hem de niteliklerinin neler olduğundan emin olmalıdır ki Tanrı hakkında bize o bilgileri versin. Yani bunları söyleyebilmesi için, bir kişinin zaten baştan Tanrı'yı görüp bilmesi ve algılaması gerekmektedir. Ve daha önemlisi Tanrı'nın bilinebilir olması gerekmektedir. Fakat kişi zaten Tanrı'yı açıklarken bilinemez diye açıkladığı için kendi içinde bir çelişkiye düşmektedir. Yani aslında 'Ben bilinemez bir şeyi biliyorum' demiş olmaktadır.Hiç kimsenin, Tanrı'nın nasıl olduğunu, neye benzediğini ve var olup var olmadığını bilmeden, Tanrı'yla ilgili herhangi bir söylev vermesi mümkün değildir." Bu kişi bir söylemde bulunmuş ama Dünyanın %80 civarında ki bir kısmının Allah’ı görmüş olması gerektiğini de iddia ettiğinin farkında değil yok eğer ki bunu da iddia etmemiş oluyorsa o zaman geriye kalan %20 nin o %80 den daha akıllı olduğunu iddia etmiş olur sonrada bunu kitabın bir kısmında “çok olan doğru mudur” diye başlık açıp içindede hayır cevabını verdiği anda çok olanın doğru olmadığını da ispatlamış olur çünkü nedense yazar evde ekmek olmasa “evde ekmek var mıdır” diye başlık açıp altında var diyerek ekmek almaktan kurtulmaya muktedir gözükmektedir çünkü onun var demesiyle 26
  • 27. evde ekmek olmaması mümkün bile gözükmemektedir. Kitabın devamında Kuran’dan bazı ayetler sunularak çelişkiler ve hatalar olduğu savunulmaktadır kadın hakları, miras, cariyeler vs gibi. Mirasla ilgili olarak atfedilen hataya ait cevabım Varsayalım ki, bir adam öldü, geride 162 bin liralık bir miras ve üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı. Bu sefer de yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:Üç kız evlada mirasın 2/3’ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.Bu durumda oranları toplayalım:2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8= 27/24= 1, 125.Bu sefer de oran 1 ’den büyük çıktı. Eğer payları oranında, yani kızlara (162 * 2/3) 108 bin, ana ve babaya toplam 54 bin, karısına da 20.25 bin verirsek toplamı 182.25 bin ediyor. Halbuki elimizde 162 bin var. 20.25 bin liralık eksiğimiz oldu. (Karısına verilen 1/8 fazlalık gibi duruyor) Bu parayı nereden bulup vereceğiz? Cevap : Allah nisa suresi 11. ve 12. ayetlerde bi durumdan bahsettiğinde geride kalanlar için;Bahsettiği durumdan geriye kalan miktarın paylaşılacağını ifade etmiştir mesela: ölenin çocuğu varsa, anne ve babanın payları teker teker 6 da 1 dir demiştir (burda gizli mana; geri kalanlar da çocuklar arasında paylaşılacaktır demektir)Fakat daha öncesinde çocuklar arasındaki paydan bahsederken, anne ve babadan bahsetmediği için anne ve babanın olmadığı bir durumda, çocuklar arasındaki paydan bahsediyor demektir genelde yapılan hata bu iksini toplamak olmuştur , yani evvelde geçen durumda anne baba, bahsi geçmediğinden payları sıfırdır aslında ama; genel toplama, 1/6 + 1/6 şeklinde dahil edilip 1 in üstünde bir değere ulaşılmaktadır sonrasında geçen;anne, baba payında ki durumlara da(1/6), yukarıdaki çocukların(2/3) payları eklenemez çünkü o paylar anne, baba yokken ki çocukların hak ettikleri paylardır, daha sonra bahsi geçecektir çünkü anne baba bahsinin.. O çok meşhur örnek olan: "Bir adam ölür ve geride bir anne, bir baba, üç kız evlat ve bir de eş bırakır.Miras nasıl paylaşılacak?”. Bu örneği ortaya atan kişiler 27
  • 28. çözümü de (!) kendileri verirler: "1/6 + 1/6 + 2/3 + 1/8 = 1, 125”. Yani oran 1, 0 dan büyük, o halde Kuran'da matematik hatası var! Bu örnekte ki 2/3 ün buraya dahil edilmesi yanlıştır, çünkü bunla ilgili hükümde bahsi geçen sadece erkek ve kız kardeşlerdir anne, baba olduğuna dair hüküm daha sonra geçmektedir çünkü ayet açık olarak mirası, kız ve erkek arasın bölüştürmekle başlar ve derki erkeğin payı kızın payının 2 katıdır İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır, (yani gerisi erkeğindir demek istiyor)(gizli mana şudur ki, anne ve baba payı olmadan miras bölüştürülmüş olur ve tam olur) devamında eğer çocuk varsa, anne ve babanın payları 1/6 dır der, fakat evvelde bahsedilenlerde çocuklardılar aslında anlıyoruz ki buradan; evveldeki durumların içine anne, baba bahsi katılmamıştır...buradan kasıt anne, baba varsa payları budur(1/6 dır) gerisi çocuklar arasında pay edilir demektir yani 1/6 yla 2/3 ü toplayamazsınız, 2/3 artık hükümsüzdür , çünkü 2/3 paranın tamamı üzerinden bir değerlendirmedir ama artık paranın tamamı, içinden 1/6 çıkarılarak bozulmuştur 2/3; anne ve baba yokken geçerli olup, olmaları durumunda; anne baba paylarını alır, kalanı da kıza kalır kız için geçerli formül (x-((x/6)+x(x/6)+(x/8))) tür oda 13x/24 eder, kızın payı 2/3 değil 13/24 tür. Mirasta diğer yöntemlerle dağıtıldığı taktirde de bir hata oluşmamaktadır , bunun yapılmasının nedeni : Ayetlerde paranın dağıtılması konusunda tam olarak belirtilmeyen husulardan dolayı kapalı bir şekilde açıklanmasıdır.çünkü ordan yapılması gereken çıkarımların hepsi alenen yazılmış olsaydı bu gün bu artan paraların kimlerin elinde ne şekilde kullanılacağının bilgisi olmamasına rağmen o paraların elden çıkmasına karşı gelmek dinden çıkmak demek olucaktı. Aslında artan paranın din yolunda kullanılacağı , fakir fukaraya veyahut dinle alakalı herhangi bir işte sarf edileceği bellidir fakat gün geçtikçe güvenilecek insan bulmakta zorlanılmasından dolayı bu paranın bu işlere dağıtılacağından nasıl emin olabiliriz hatta ve hatta yardım bahanesiyle alınıp başka işlerde kullanılmayacağından ? Dolayısıyla nerede ne şekilde sarf edileceği belli olmayan paranın çar çur olmasından ziyade hak sahiplerine verilmesi (reddiye) daha mantıklıdır. İşte bu kapalı anlatımdan dolayı herkesin yaptığı matematik hatasına bir çözüm getirilmeye çalışılmış, dağıtmak 28
  • 29. için eldeki paradan daha fazla paraya ihtiyaç duyulduğu sanıldığında herkesin payından eşit oranda azaltma yaparak(avliye) tekrar dağıtım sağlanmıştır. Ama aslında yukarıda açıkladığım gibi paranın yetmemesi diye bir şey yoktur. Cariyeler, şahitlik, mirasta eş tutulmama konuları hakkında cevabım: Cariyeler hakkında ise şu söylenebilir ; Savaşta ölen erkeklerin kadınları direk olarak boşta kalacağı için onları savunma durumu oluşmuştur fakat oluşması muhtemel sapkınlıkların önüne nasıl geçilecektir ? Eğer ki eşleri olmayan bu kadınlar sahipsiz bir şekilde ortada kalırsalar ortaya daha büyük namus davalarının çıkacağı vede bunun toplumu birbirine düşüreceği görülmemektedir mi ? Dolayısıyla bu kadınları sahiplenmek hem oluşması muhtemel bu durumu ortadan kaldırmak hemde savaşta karşı taraf olup Müslüman olmayan bu kadınlara dinin tebliği açısından en mantıklı yol olacaktır. Ayrıca kökeni İslamiyetten önce olan bu olayı keser atar gibi ortadan kaldırmak yerine bunu sosyolojiye hakim tavırlarla gerçekleştirmek olayı savunuyor olmanın değil insanların ve hayatın farkında olmanın göstergesidir. İslamiyette kadına şahitlik vede miras konusunda negatif ayrımcılık yapılmasının nedeni ise: Çünkü; İslamiyete uyulmasının zorunluluk olduğu ülkelerde kadın baskı altındadır giyimi kuşamı, rahat bir şekilde gezebilmesi, araba kullanabilmesi gibi bir çok konuda kısıtlamalarla karşı karşıyadır .Sürekli baskı altında olan kimseler akli melekelerini o baskıyı görmeyen insanlar gibi rahat kullanamazlar çünkü o kişi sürekli hata yaptım mı- yapıyor muyum kaygısıyla yaşadığı için artık objektif düşünebilme yeteneğini sürdürmekte zorlanabilir işte 2 kadın şahit istenmesinin nedeni ; kadının içinde bulunduğu bu durumdan dolayıdır. Kadına bir aşağılama değil toplumun farkında olmaktır. Para konusuna gelince , sonuçta bir evin maddi imkanlarının karşılanmasının yükünün neredeyse tamamı erkeğin omuzlarındadır ayrıca kadın evlendiği takdirde eşi tarafından belli bir gelire de sahip olacaktır. 29
  • 30. Kitap bundan sonra tekrar ateizm deizm vesaire nedir den başlayarak olayı baştan anlatmaya başlıyor fakat bunu yapmakla hata yaptığının farkında değil çünkü bu şekilde her kendini tekrarlayışında sanki bir öncekileri yanlışmış hissini uyandırdığının farkında bile değil. Kitap bundan sonra konuyu Türkiye ve İslamiyet ten dünya ve teizm noktasına taşıyarak pozitif ve negatif yanlarıyla konuyu irdelemeye devam edip klasik olarak pozitif olduğu öne sürülen yanları çürütme çabasını sürdürüyor. Bundan sonraki söylemlerde dünyevi bakış açısı hakim olduğu için savunucuları da genelde filozoflar oluyor ve konu kişileri ilgilendiren boyutundan çıkıp bir kaynak niteliği taşımaya doğru ilerliyor ve devamında da kanyak olma niteliğini sürdürürcesine uzunca bir alıntıyla evrim teorisini ansiklopedik olarak açıklama yoluna gidiyor vede değişik bir teknikle son söz kısmında yeni yeni başlıklar açarak adeta " gördünüz mü anlattığım her şey doğruydu ”hissi vede hevesiyle sanki çok büyük bir şeyi bitirmişliğinin ardından gelen tarzda yaşanan mutlulukla cümleler kurmaktadır. Mesela : "Dini inanç toplumsal bir hezeyan mıdır? Dini inanç ile toplum psikolojisinin daha başka yönleri arasında benzerlikler bulunmakta, ki bu bence şaşırtıcı değil.Bir belgeselde ilginç bir deney izledim. Bir grup üniversite öğrencisini bir odaya toplayıp, 20 dolarlık bir banknotu açık arttırmaya çıkardılar..." Yukarıdaki alıntıda bu "bence şaşırtıcı değil’’ derken "o kadar şey söyledik herhalde çıkıp ta artık bence şaşırtıcı değil diyorsak e yani muhakkak ki öyledir "demeye çalışıyor adeta. Farkındaysanız yazan artık o enteresan dili bir kenara bırakıp normale dönmüş ve gerçek hayattan örneklerde vermeye başlamıştır. 240 sayfanın sonunda hala din ile toplumsal psikoloji arasında bir bağ olduğunu sanmaktadır ama aldanmaktadır çünkü bunun için ne bu kadar uzun uzadıya çene çalmaya gerek vardır nede bu kadar kafa şişirmeye .Çünkü din ile toplumsal 30
  • 31. psikoloji arasında bir bağ zaten vardır , aldandığı kısım toplumları etkileyen olayların toplumsal psikolojiden bağımısız olabileceğini sanmasıdır. Fakat bu oran dünya nüfusunun yaklaşık %85 i civarındaysa psikolojik faktörlerin dışında bir şey muhakkak ki var demektir. Kişinin , beni rahat bırakın ben aklım başıma gelince neye inanıp neye inanmamam gerektiğine karar veririm demesi, sürtünmesiz ortamda aynı yükseklikten bırakılan biri ötekinden daha ağır cisimden hangisi daha önce yere düşer demeye benziyor. Her cismin bir sürtünme katsayısı olduğu gibi her ülkenin de laikliğe bakışı tabiki aynı olmayacaktır.Sen öz laikliği savunuyorsun ve arıyorsun ama kitabında ateizmin propagandasını yapmaya kalkışarak gene "kafam herhalde kumun içindedir” tekniğiyle saklanarak kimsenin seni görmeyeceğini falan mı sanıyorsun? Kitabın sonlarına doğru beyninde oluşan "Din artık yok olup gitmeli? çünkü o kadar şey anlattıktan sonra muhtemelen öyle olması gerekir’ düşüncesinden de sonra hiç bir şeyin değişmediğini gördüğü anda yaşadığı hayal kırıklığını gene kendi tekniğinle yani: "Din neden yok olup gitmedi?" başlığı açarak gidermeye çalıştığını görüyoruz. Anlatımdaki ukalalıktan ortaya çıkan tek şey: Sinir.. Yani "din neden hala var " gibi bir soru sorulmuyor , birine kızdığımız anda söylediğimiz sözlerden biri olan " yok ol ” cümlesiyle yazan ruh durumunu ortaya koymuştur. Artık içeriği ne kadar önemli siz düşünün. Mesela : Alıntı.. "Her dinin mensubu için başka bir dine ait ilkel inançların saçmalığı ve ilkelliği aşikardır. İnsanlar sadece kendi yetiştikleri dinin ilkel inançları konusunda kör oluyorlar. Çünkü işin o kısmını umursamıyorlar" Gördünüz mü ne demek istediğimi... 31
  • 32. Yazanda önceki nezaketten, anlayıştan eser kalmamış , alıntıda geçen kelimeler şunlar: “ilkel, saçmalık, kör olmak, umursamamak. ...!” Ama bakın yazan kitabı yazarken kitabın başlarında nasıl bir söz vermişti : Alıntı.. "Bu yüzden ben, bizi, yani benim gibileri böyle düşünmeye iten ve pek çoğu günümüz toplumunun çağdaş bireylerinin çoktan ulaşmış olması gereken bilimsel birikimden temel alan düşünceleri olduğu gibi, net, dobra dobra, çekinmeden, yumuşatmadan, ama aynı zamanda da saygı sınırları çerçevesinde ve insanların inançlarını incitmeden ve kendilerine hakaret de etmeden sunmaya çalışacağım. Bunu yaparken ateizm teriminden korkup çekinmeyeceğim. Bu terimden uzak durmak yerine, terimin taşıdığı ön yargılar ve yanlış anlamalarla savaşmaya çalışacağım." Yorumu sizlere bırakıyorum... Sanki yazan beni dinlercesine bir konu daha açmış işte bu : “İman konusunda fikir değiştirmek” Aynen yukarıda anlattığım ruh durumu geçerli.O kadar psikolojik baskıydı, sosyolojiydi nin ardından en iyisi bende o yoldan gideyim tekniğini uygulamaktadır. Alınıtı... "ateist forumdaki çeşitli başlıkları inceleyip, dinlerin insan yapısı olduğunu görmek kolaydır" Kendisi o kadar uzun uzadıya, tekrar tekrar anlattı vede sonunda kararsızlığa düştü ki artık bunun ne kadar kolay olduğunu kendini de bir kenara koyarak ortaya koyuyor Müslüman oranı malum olan ülkemiz için arkadaşımız 32
  • 33. oldukça sosyolojik bir tespitte bulunmuş. Zaten bu kavramdan sürekli bahsediyor olması konuya olan hakimiyetinden dolayı. Büyük bir buluşa imza atmış olan yazan bunu sürekli söylemekten kaçınmıyor işte : Alıntı.. "Her şeyden önce anlaşılması gereken temel konu bence inancın kökeninin zihinsel eylemler ve muhakemeler değil, sosyal ve psikolojik faktörler olduğudur" Katılmamak elde değil...!Kitabın sonunda “her şeyden önce” diyerek te sanki hiç bir şey yapmamış izlenimi uyandırıyor. Alıntı... "bence daha önemli yolu ise, Tanrı denen kavramın bir açıklayıcılığı olmadığını, bu kavramın içi boş ve sadece psikolojik kaygılara hitap eden bir açıklama olduğunu anlamaktır." Son söz deyiz ama habire yeni konular açılmaya devam ediyor , yazan bu kitap yazma işin çok sevmiş bırakamıyor.Artık yazan da çelişkiler, bilgi eksiklikleri, megalomanik haller olduğunun farkına vardık Gizli bir lider edasıyla yazıyı kaleme aldığı gözlerden kaçmıyor. Ve işte yeni bir haliyle daha karşı karşıyayız. Yeni başlık: Alıntı... "Ateizmin fikirsel ve kültürel yönü" "Özellikle genç ateistlerin pek çoğunun rahatça ateist olduklarını bile çevrelerine açıklayamadığı düşünülürse, genç ya da yaşlı, bu toplumda pek çok oruç tutan, bayram namazına giden, imam nikahı yaptıran, katıldıkları cenazelerde fatiha okuyan vs ateist doludur." Artık kişi etrafındaki insanlar hakkında hezeyanlara sahiptir 33
  • 34. hatta ve hatta iç dünyalarımda görebilmektedir , uzmanlıklarından biride kimsenin kimseye açıklamadığı hallerdir. Ayrıca "o kadar kitap yazdık bir etkisi olmuştur herhalde” mantığıyla yukarıdaki alıntıyı "ateist doludur" şeklinde bitirerek kendine pay çıkarmaya çalışmaktadır. Şu anda kitabı bitirmiş bulunmaktayım ve söyleyebileceğim ilk şey eski bir inanan olduğunu öğrendiğim bu arkadaşımızın burada gösterdiği tavır la yine eski bir inanan olan turan dursun un zamanında gösterdiği tavır arasında pek bir fark olmadığıdır İslam inanışında mürted olarak bahsi geçen konudur vede İslam inanışını reddeden kişi manasına gelir.(inandıktan sonra inancından vazgeçen) Klasik olarak şunu söylemem gerekir ki; Bir mürted bir ateistten daha farklıdır, buna yazımın en başında değinmiştim.Mürted olan kişi aslında hiç bir zaman İslamiyetten çıkamaz vede hayatı boyunca bunun için çaba gösterir, yazanında bu kitapta aynen turan dursun unda yazılarında yaptığı gibi ne kadar büyük bir çaba gösterdiğini kitabı okuduysanız görmüşsünüzdür amaçları aslında geçmişlerine yapışmış olan o Müslümanı silmektir vede ateist olanlara sesleniyorum ki mürted olanları hiç bir zaman ateist olarak görmeyin çünkü aynı tavrı bir daha sergileyebilir. Bir ateiste saygı duyarım fakat mürtede asla çünkü o elindeki büyük bir nimeti itmiştir vede sizi bir ateist gibi asla dinlemez, dedikleriniz ona gitmez çünkü onlar ateistler gibi boşlukta değildirler, bir kişide Allah inancı oluştuktan sonra bunu kaybetmesi durumunda , kavga ettiği arkadaşının bütün sırlarını anlatırmışcasına tavır takınması yerine sessizliğe çekilmesi vede ateist olacaksa bile bunu iç dünyasında yaşaması çok aklı başında bir hareket olucaktır.Zaten yazanın yazılarındaki uslube baktığımız zaman ne kadar kendisinde olmadığı, karşılaştığı her şeyi tanımlayarak sanki hepsini aşmış olduğu hissini uyandırmaya çalışmış olduğu malumdur, ayrıca yaşını başına almış olduğunu düşündüğüm bu kişinin yazılarında , Şu aşağıdaki cümleleri kurmaması gerekir: 34
  • 35. "çünkü İnternet'teki ateizm tartışmaları konusunda tecrübemiz çoktur. İnternetin ilk yıllarından beri bu konuların tartışıldığı belli başlı ortamları bilen ve takip eden biriyim çünkü.Ateistforum'dan ne kişiler geldi geçti şimdiye kadar " Hani derler ya bırak seni başkaları övsün, arkadaş tarzıyla “ başkaları yok ki ” izlenimi uyandırmaktadır. Ayrıca aşağıdaki alıntısıyla da sadece şunu diyeyim , haline üzülüyorum : "Ve bunu eski bir inançlı olarak söylerim. Gençken ben de inanırdım. Benim ateist oluşum üniversite yıllarıma rastlar. Kendimi ise ne o zamanlarda ne de şu anda akıl ve mantık açısından sorunu olan biri olarak görmemişimdir. Dolayısıyla, inancın zeka, akıl ve mantık ile ilgisi olmadığını birinci elden dahi söyleyebilecek biriyim. O zamanlar daha az zeki değildim. Mantığımda bir kusur yoktu. Daha akılsız da değildim." Yukarıda ki alıntıda beni üzen şeyin ne olduğunu size bırakıyorum... Bir mürted neden hiç bir zaman ateist olamaz biliyor musunuz çünkü Allah’ın varlığı hissini üzerinde taşımıştır.Kişinin kitabı bitiriş bölümünde adeta haykırırcasına yaptığı yorumda gizli manalar vardır ve onlar şunlardır. Yazının bitişinde ateistler için sıraladığı beklentilerin çoğunu bir ateist sıralamaz çünkü mürtedliğin dışında, kızmasın ama bu arkadaşta biraz saflık var. çünkü ; Kolay kolay bir insan kendini yukarıdaki alıntıdaki gibi “lisede daha az zeki değildim" yada "Kendimi ne üniversite zamanlarda ne de şu anda akıl ve mantık açısından sorunu olan biri olarak görmemişimdir" şeklinde tanımlamaz Ayrıca ateistlerin genelde toplumda: "ya en ufak bir ahlaki kaygı duymayan bir sosyopat ve bir toplum düşmanıdır, kendisinden her şey beklenir. Ya da aklı ve mantığı olmayan, düşünmeyi bilmeyen bir tuhaf yaratıktır. Ya da özenti sebebiyle dini inancı ve Tanrı'yı reddeden, çok basit ve kolay argümanlarla alt edilebilecek, yüzü sivilceli bir gençtir." 35
  • 36. Olarak biliniyor olması hissini taşımasına rağmen ateistler için özgürlük iddiasında bulunması bir çelişkidir şimdi diyecektir ki ben onlardan değilim fakat toplumun genel bir bakış açısı olduktan sonra vede sende buna vakıf olduktan sonra sen böyle bir toplumda ateistlere nasıl bir özgürlük talep ediyorsun ?ben olan biteni yazayım belki biri çıkarda kale alır hem bu sayede tedavi olmuş olurum mu gayesindesin ? Mürtedler(önceden inanıp daha sonra inkar eden) din hakkında bilgili oldukları için öz ateistleri de rahatsız ederler mesela Kuran’dan çokça delil sunarlar gerçek bir ateist bunu asla yapmaz, eline bile almaz çünkü değer vermez bu durumlar kitabın içinde de çok açık bir şekilde zaten ortada dır ve olaya hakim kişiler tarafından neyin ne olduğu görülür.Bizim kimseye zararımız yok deyip ardından İslamiyetin etkisinin azalması gerektiğini vede ateizmin insanlara anlatılması gerektiğini savunmak birbiriyle çelişen bir durumdur ki arkadaşa bu konuda artık izin verilmeli vede bu konunda yaptığı hatalar görmezden gelinmelidir. İnsanlar tabiki rahatsız olacaktır, sen kalkıp çoluğunu çocuğunu yıllarca belli bir eğitimi verebilmek için hayatını ortaya koymuş insanların hayatlarını, onların çocuklarının hayatlarını değiştirmeye çalışarak bozma iddiasını taşı sonrada bizim ne zararımız var ki bize bunu yapıyorlar edebiyatı yap.Kalkıpta diyeceksin ki "e bize din empoze edilirken suç olmuyordu biz insanlara ateizmi anlattığımızda mı suç oluyor" evet.Nerede yaşadığına bakmadan hareket edersen ne yaptığını bilemezsin. Normalde ateistlerde olan tutum şudur: dini konular konuşulan yerden uzaklaşırlar yahut inanmıyor olmalarını bağıra bağıra anlatma ihtiyacı hissetmezler, bunu yayma kaygısı taşımazlar, Allah’a inanmadıkları için anlaşılmadıkları kaygısını taşımazlar , bu gibi problemleri sanki canını sıkıyor muşcasına anlatmazlar.Bir ateist bir inananın yanında kolay kolay ezik durumda hissetmez kendini, çünkü umursamayışlarından dolayı olayları bertaraf edebilme potansiyelleri yüksektir.Ama kitabı yazanda bu durumların aksi olan bütün tavırlar vardır. 36
  • 37. Ayrıca yazanın kitabında belirttiği gibi daha ahlaklıdırlar daha üst düzeydirler falan filan vesaire durumlarda kendisinin onlardan olmayışını ortaya koyar çünkü ateistlerin yaşam tarzlarında, dinde günah olarak kabul edilen şeyler günah olarak kabul edilmediği için kalkıp ta Amerikayı yeniden keşfetmeye ihtiyaç yoktur. Kitabı bel altından vurarak bitirmeye kalkışmakta pek hoş olmamış doğrusu.Zamanında Allah Hz. İbrahim'e de oğlunu kes diye emretmişti, eğer ki o anda buna mani olmasaydı Hz. İbrahim'de katil olmuş olacaktı fakat öyle olmuş olsa o zaman herkesin gözünde katil sanılacak Hz. İbrahim'i biz ne diye bilecektik ? Allah’ın verdiği bir emri yerine getiren Peygamber işte Hz.Muhammed' te Allah’ın verdiği emri yerine getirmiştir ayrıca o dönemde bu emir sadece Hz.Muhammed'e değil tüm Müslümanlara dır sonra her zamanki gibi kafanı toparlayamayarak (hatta Kendini akıl ve mantık açısından sorunlu olan biri olarak tanımlamadığını belirtme ihtiyacı duyan bir şekilde.) denmiş ki : "Bu kişinin Muhammed'e 'O bir pedofili dir demesi bir hakaret midir? " cevap : evet Çünkü pedofili kişin kendini çocuklarla ilişki konusunda engelleyememesidir.Fakat buradaki durum direkt olarak Allah’ın emridir vede tüm İslam aleminedir , konu nereye gidecek o zaman farkında mısın ? Yaş konusundaki sınırlama bir alt sınırlamadır fakat islamiyetin daha ilk yıllarında bile bu sınır çok düşük olarak görülmüştür ve kız çocuklarının büyümesi beklenmiştir , zamanla bu alt yaş sınırının gittikçe yükselmesinin nedeni ise islamın ilk yayıldığı yıllarda o zamanın tabiriyle “küçük kız” lar şu anda islam aleminin mübarek anneleridir vede haklarında herhangi hiç bir söz , söylenti vede buna benzer negatif bir yorum yapılmaması gerekir ki oradan gelecek nesilde o annelerimizin kaderi gibi tertermiz olsun, işte bu yüzden islamın ilk yıllarıyla birlikte çok ciddi şekilde uygulanan bu kural artık günümüzde dahada esnek hale gelmiştir. 37
  • 38. Bilim bilim deyip sığ sığ düşünmekle hiç bir şeye çare bulunmaz, hayatı anlatan şeyler tanımlar değil, tanımları koyma kabiliyeti olan insanlardır, kalkıp ta bu durumun tıpta başka karşılığı yok o zaman ona bu şekilde hitap etmek mümkün olamayacağı için bu durum bir hakaret değildir demek: hayatı insanlar için değil tanımlar için yaşamaya kalkışmak demek olur. Kitabın bundan sonraki bölümünde yazanında çelişkiye düştüğü konuları kendi anlatımımla sizlere sunuyorum. 2.Bölüm... İslamda kusur gibi gözüken konulara ilişkin yazım : Allah’ın en sevdiği kulunun hayatının zorluğuna bakarak İslam ülkelerindeki hayatın neden zor olduğunu anlayabiliriz çünkü bu dünyada zorluk aslında Allah açısından bir ödüldür.Ayrıca zorluk kurallara uymuyor olmanın bir sonucu da olabilir. Bilimde ve teknolojide ilerlemiş ülkeler de refah seviyesi yüksektir fakat Allah ; inananlarına bunu sonsuz hayatında yaşatmak istediğin için bu dünyada çok fazla yaşatmaz. Peygamberimizin hayatında kusurlar olduğunu iddia edenler için denilebilir ki; O öyle bir ümmetin Peygamberidir ki tamamen onlar gibi olmalıdır bana sorulsa ne gibi hatalar yapmıştır, bence yapmamıştır, Müslümanlıkta birbirinin ayıbını örtmek diye bir şey vardır. Kuran’da hatalar olduğunu iddia edenler için denilebilir ki; Çelişki Kuran’da değil zamanla İslamdan kopma yolunda ilerleyen ülkeler için İslamın uyarlanmasında. 38
  • 39. Bunu bir örnekle açıklayalım : mesela ; Bir gün italya biz Müslümanlığa geçiyoruz ama kadınlara baş örtüsü takma hakkını tanımıyoruz dese Kuranla çelişkili bir İslam olurdu.O zaman dan yüz yıllar sonra gelen bir italyan da Kuran’da hata var diyebilirdi.O zaman mevcut italyan din alimlerinden biri, biz x mehzebindeniz x mezhebine göre kapanmaktan kasıt, düşüncelerini gereksiz yere yaymamak ve onları kapatmak diye bilirdi. Kıyametin kopma nedenlerinden biride aslında İslamın bozularak yayılacak olması.bunlar doğru işler değil fakat; koca bir ülkenin inancı bir baş örtüsüne kalacaksa getirisi götürüsünden çok olacağı için taviz verilmek zorunda kalınıyor fakat Kuran bu bozunmayı savunmadığı için bu değişimlere yer vermiyor, içinde ayet olarak barındırmıyor, bunu istemiyor dolayısıyla Kuran dışı uygulamalar mecburen mezhep yoluyla legalleştiriliyor böyle yapılmayacak olsa ufak bir nedenden dolayı büyük getiriler büyük bir kayıp haline dönüşecektir ama Kuran’da geçmiyor olmaları aslında gidişatın pekte hayırlı olduğunu göstermiyor çünkü bu bozunum, bir gün, inananları içi boş inananlara dönüştürecek vede Allah’ın gözünde değer görmeyen bir dünya için sonun başlangıcı , bunlar haliyle zor konular çünkü başka bir açıdan da İslamı dejenere eden Allah’ın kendisi olacaktır kaderiyle... Ayrıca İslam 4 temel den oluşur 1-Kitap 2-Sünnet 3-İcmai ümmet 4-Kıyası fukaha Her birinin kusursuz olması demek bir diğerinin değerini 39
  • 40. azaltacaktır.Bu 4 temel ; İslamın yorumlanmasında karşılaşacaklarımız hakkında Peygamberimizin tavsiyesidir ve de az önce söylediğim gibi mesela Kuran’ın kusuruz olması bir sonraki madde olan sünnete olan ihtiyacı ortadan kaldırır yahut her şeyin Sünnetle çözülüyor olması bir sonraki madde olan ve ortak karar manasına gelen Müslümanların çoğunluğunun bir konunda aynı davranması durumunda doğru yolda oldukları durumunu ortadan kaldıracaktır.ayrıca kusursuz olan Allah tan başka olamayacağına göre yaratılanlardaki kusur, kusursuzluğun sadece ona ait olduğunun bir ispatıdır. Eğer eksiksiz bir Kuran olsaydı.. -Peygamberimiz bu kadar değerli olmazdı. -Sahabe bu kadar değerli olmazdı. -Taabiin(sahabeleri gören) bu kadar değerli olmazdı. -Kimse, onların, konuları nasıl çözdüğünü umursamazdı bile. -Mezhepler ortaya çıkmazdı, Türkiye'de bir kadınla tokalaştığınızda abdest almanız gerekirdi mesela. -Her zamanı açıklamak zorunda kalırdı ki , bu gelecekten haber vermek manasını taşırdı vede o zaman bir büyü kitabı olurdu. -Ümmetin içinde ki din adamlarının, camideki hocaların pekte bir hükmü kalmazdı, önemsizleşirdiler, camiler İslam adına bir toplanma yeri olmaktan yavaş yavaş çıkardı halbuki bunlar bütünlüğü bir arada tutan kişiler ama kimse onları kale almaz, "Kuran’da yazıyor" zaten derlerdi, birlik duygusu azalırdı.Allah bu eksikliklerle birliği sağlıyor farkındaysanız... -Bir baba oğluna dini anlattığında vede nasıl yaşaması gerektiğinden bahsettiğin de "gerek yok baba Kuran’da yazıyor" cevabını alırdı ve ailevi açıdan da bir kopukluk duygusu gelişirdi -Kimse kimsenin sözünü dinlemez, Allah’ın dini düşünülmez bir hale gelirdi, insanlar robot gibi namaz kılıp susardılar çünkü kimsenin kimseyle dini konuda bir şey paylaşmasına gerek kalmazdı. 40
  • 41. -Herkesin kendini bir alim bir hoca, bir müftü, Müctehid, kutup, Gavs, mehdi gibi ünvanlarla tanımlamaları ihtimali çok yüksek olurdu çünkü bilinmeyen diye bir şey kalmamış olurdu.Dolayısıyla herkesin böyle büyük ünvanlardan faydalanıp insanları etkileme ve liderlik hayallerine kapılma ihtimali durumu oluşurdu. Bütün bu durumlar “O” nu anlatacak olan Peygamberimizi değerli kılmıştır. Peygamber Efendimiz neden bu kadar değerli ? -İslam onun sahip olduğu değerle yayıldı. -Allah sevgiyi, olduğu halde kalbe göndererek değilde, seçtiği bir kuluyla kalplerden kalplere dağıtarak yayıyor. -Eğer ki direk kalplere indirseydi, kuralları da kalplere indirebilirdi Kuran’a gerek kalmadan.. -Sözleri Allah katında değer taşımayan, çözüm olarak kabul görmeyen bir Peygamberi , düşmanları bile kale almazdı. -Allah, bir şeyi gösteriyor kullarına; "ben bir kulumu çok seviyorum sizde onu sevin ki bende sizi seveyim". -Allah Peygamberimizin sözlerini çözüm kabul ederek onu sevdiğini gösteriyor vede sevgiyi yayıyor aslında -Peygamberin sözlerinin Allah katında değerli olmadığını gören Halk ta bencil bir Allah varlığı duygusu oluşurdu. -İslam, yaşanan bir yaşam biçimini ortaya koymaktadır, buda onun sadece Kuran’la yayılmayıp, neden resul ile tamamlandığına bir delildir. -Kusursuz bir Peygamber olsaydı ona uyacak olan ümmetinde kusursuz olması gerekirdi fakat bizler kusursuz değiliz en büyük kusurlarımızdan biride küçük çocuklarla küçük olmamızdır , bizim ona olan sevgimizi gerçekten anlamasını isteyip, kendimizi onun 41
  • 42. yerine koyup, onun gibi davrandığımızda aslında yaşımıza göre kusurlu davranırız işte bu kusuru sırf biz kendimiz ortaya koyarız, onun mertebesine inip ona bir şeyler verebilmek için yoksa kocaman adam edasıyla çocuğu korkutmaktan başka bir işe yaramayız , toplantıdan çıkmış banka müdürü edasıyla çocukla konuşursan büyük ihtimalle o senle konuşmaz, kaçar gider , Buradaki söz konusu bütün kusurlar gerçek kusurlar değildirler, nasıl ki amaç çocuğa kendini sevdirmek, ona bir şey öğretmek ise aynı amaçtır işte güdülen.Allah’ın hep insan gibi olduğundan bahsedilir ayetlerinde, Allah bunları söylemiş olamaz, bu kadar da ayrıntıya girmiş olamaz denir.Sen bir çocuğun kalbine girmeyi biliyorsun da, Allah senin kalbine girmeyi bilmiyor mu sanıyorsun yoksa çok yukarılarda, çok soyut, çok ulaşılmaz bir Allah olgusu oluştursaydı bu gün "Allah Aşkına" diye bir tabir kullanmıyor olurduk -Vede son olarak diyebiliriz ki : -Peygamberimizin değersiz olması diye bir şeyden bahsedilemez, çünkü her şey onun hürmetine yaratılmıştır...(onun nurundan) (Peygamber efendimiz sahabesine "benim nurum siz güç yettirebilesiniz diye size azaltılmıştır” buyurmuştur.) Şimdi size eşitsizlik gibi görünen konularda aslında eşitliliğin sonuç değil çıkış noktasıyla nasıl sağlandığına dair bir örnek vermek istiyorum. Mesela : Allah bir kuluna 100 tl dier kuluna 50 tl vermiş olsun bunlar bu paralarını yardım uğruna harcadılar diyelim sanki biri ötekini geçmiş gibi görünebilir Fakat Allah 1.kuluna mesela yüzde 60 kader tayin ettiyse diğer kuluna yüzde 20 kader tayin etmiş olabilir hayatı "kader+irade” şeklinde düşünecek olursak eğer. 42
  • 43. o zaman kaderden geriye kalan oran kendi iradeleri olacağı için, ilk kişi %40 istekle diğer kişi %80 istekle bu yardımlarını gerçekleştirmiş olacaklardır.(sonuçta hepimiz aynı işi yaparken bile farklı heveslere sahip insanlarız) o zaman; 1.kişi için Allah katında ki yardım miktarı=100*((100-60)/100)=40 tl 2.kişi için Allah katında ki yardım miktarı=50*((100-20)/100) = 40 tl Görünürde zenginlere ayrıcalık yapmış gibi bir durum ortaya çıkabilir ama Allah’ın neyi nasıl eşitleyeceğini bilemeyiz , burada çok olarak verilen para değil düşünebilme , saygı, güzellik, ilim, teknoloji vs.de olabilir , zahiri eşitsizliğe aldanmamak gerekir, batini olanda saklı olabilir gerçek olan... En önemli soru : "Allah’ın olduğunu ispatla...”. Aslında bu yetki birilerinin elinde olmuş olsaydı, onu bütün dünya ya yayardılar Haklı olduğunuz noktaya geldik işte.Neden çekilen bu düşsel azaplar...insanlık bunu bulabilseydi hinduizme ulaşmazdı herhalde deliller , kanıtlar her yerde ama arkeolog olmadan taşın toprağın önemi neyse size de Allah o.Malesef bu arkeoloji eğitimini de Allah veriyor.Senden beklediği sınavı kazanacakmış gibi hazırlanman sadece tabi bide arkeoloji yazman lazım ilk tercihinde bu yüzden ucu bucağı gelmeyen, bir türlü bitmeyen, inancı yerler bir etmeye çalıştığınız yazılara hak vermemek mümkün değil çünkü kazananlarda oluşan sevinç sayesinde kazanılmadığı zaman yaşanılan duygunun ne hazin bir şey olduğu biliniyor o duyguda böyle yazdırır ancak insana... Kader.. Kader de Allah’ın bizim adımıza herhangi bir şeyi bilmemesinden söz edilemez.Atomlarımızın içindeki proton ve nötronların sayısını bilen değil onları yaratanın ne zaman neyi düşüneceğimizden haberdar olmaması gibi bir durum söz konusu dahi olamaz insan aklı Allah’ı algılayamadığı için ya çok düşünmediği için yada kişi herkesi kendi gibi bilir atasözünden 43
  • 44. kasıt Allah’ı da kendi gibi sandığı için ona basit durumlar atfeder halbuki aklı yaratanın akıldan bir haber olması gibi bir durum söz konusu dahi olamaz insan bunun benzerlerini yaşadığı hayatta göremeye kalksa zaten basit doğru cevaplara ulaşır. Mesela : İyi bir programcı yazdığı programın kodunu ve nerede ne şekilde Kullanılacağını ne zaman ne gibi bir durumda neye nası tepki vereceğini bilemez desen yanlış bir şey söylemiş olursun , düşünme eylemini güzel bir gezide güzel görüntüler görüp hoşnut olan bir insan ruh haliyle değilde hayatta birbirine benzer bir sürü durumu karşılaştırıp ve eşleştirerek yapmalıyız yoksa o güzel gezide güzel görüntülere maruz kalan beyin aslında çok fazla şey düşünmüyordur sadece keyif alıyordur.Dolayısıyla böyle bir beyinle sorulan sorularında hangisinin mantıklı hangisinin mantıksız olduğunda bile haberi yoktur, küçük bir çocuğun önüne gelen her şeyi merak etmesi gibidir. Peki madem Allah her şeyi tayin ettiyse biz neyin savaşını veriyoruz kaderimi değiştireceğiz diye soracak olursanız evet insan kendi kaderini tayin edebilir.Peki bu bazılarının dediği gibi Allah’ın her şeyi bilir oluşunun bir sonu olmuyor mu? Kader Allah’ın indindeki en yüksek mertebe değildir ki kaderin değişmesi Allah’ın bilgilerini değiştirmiş olsun, Allah senin kaderini değiştireceğini de biliyor, yani aslında Allah’ın kişinin yapacağı her şeyi bilmesinin adı kader değil, Allah’ın kendi bir özelliğidir, kader Allah’ı kısıtlamıyor, Allah kader mertebesindeki bir yazının gelişiminin bu şekilde olmasını isteyip daha üst bir mertebede zaten her şeyi bilmektedir dolayısıyla Allah’ın koyduğu yaşam düzeni kader ve iradeyi cüz'îye çerçevesinde gerçekleşmiş olup kişinin istediğini yapabilme hürriyetini Allah kuluna vermiştir vede kendinde de bu hakkı saklı tutmaktadır eğer ki kaderden daha üst bir mertebede bir yaşam kılsaydı belki otaman değiştiremeyeceğimiz bir hayatımız olurdu ama bunun adı kader değil Allah’ın bilgisidir ve tabiki o değişmez nitekim dini kaynaklarda mübarek gün ve gecelerde Allah’ın ; kişinin rızkını belirlediğini söylemesi ve bununda kişinin bu 44
  • 45. zamanlarda Allah’a olan yaklaşımında bir etken olması onun tabiriyle kaderin kişinin elinde olduğunun göstergesidir Açık bir şekilde söylemem gerekirse.. -Kaderde her şey yazılıdır dan kasıt ; her şeyin önceden tayin edilmiş olduğudur fakat; -Kader değişebilir. (yani kişide özgürlük vardır) -Kaderin değişmesi Allah’ın yanlış bir öngörüde bulunduğunun ispatı değildir. -Çünkü kaderin değişecek olduğunun bilgisi de Allah’ta mevcuttur. -Ama kader mertebesinde ki bir yazıda olayların bu şekilde gerçekleşmesini istemiştir. -Bütün bunlarda; daha üst bir mertebede bilgi olarak mevcuttur. Kalplerin mühürlenmesi konusuna gelince... Bunu önceden söylüyor çünkü kendi hallerine bıraktığı kullarının yine keyiflerine, zevklerine sefalarına düşüp te cehennemi hakkettiklerini görmüştür ve zaten olacak olanı söylemektedir Allah.Başka bir açıdan bakacak olursak eğer insanların acı çekecek olduğunu söylüyor Allah, çünkü acının olmadığı tek evren kendi zamandan ve mekandan münezzeh olduğu evrendir, bu açıdan da bakıldığında biz o evrende yaşamadığımız sürece acıyla muhakkak ki karşılaşacağımız gerekçesiyle Allah bunu önceden söylemektedir. dolayısıyla Allah herkese İslamiyeti nasip etmiyor ama sen şu andan kaderi bilmediğin için o kişi benim deyip te bana İslamiyet nasip değilmiş deme lüksüne sahip değilsin. Bunun bir haksızlık olup olmadığı konusuna gelince kimse Müslüman olsa bile cehennemde geçireceği sürenin ne kadar olduğunun bilincinde değildir aynı şeklide Müslüman olmayan bir insanda cehennemde şu kadar süre kalır diye bir zaman hesaplama formülü yoktur burada Müslüman olmayanlara haksızlık yapılmış gibi gözükmesine rağmen şu anda Türkiye'de 45
  • 46. farz olmasına rağmen namaz kılmayan bir sürü insan vardır vede Müslüman olmasına rağmen içki içen vede bilinen diğer günahları işleyen, halbuki Müslüman olmaları bu durumda onlar için bir şans değil daha da kötü bir duruma dönüşmektedir çünkü yapmaları gereken şeyler onlara bildirildikleri halde yapmamaktadırlar (sen yanıma gel dediğinde gelmeyen insana mı kızarsın yoksa bunu söylemediğin birine mi)Mesela bir Müslümanın vesvese şeklinde aklına gelen kötü düşünceler günah sayılmazken mübarek topraklarda vesveseden bile uzak durabilecek bir saflıkta kalple orada bulunmalıdır yoksa aklına gelenlerde günah hanesine yazılmaktadır bu durumda onların aslında çok şanslı olmadıklarımda gösteriyor. Sen nasıl ki bir yerde amir olup görevlendirmediğin bir insanı sorgulamaya kalkışmazsan yada kısmen görevli olan birine az ceza vermeye kalkışırsan Allah’ta kaderinde Müslümanlığı yazmadığı, İslamla bilgilendirmeyeceğini haber verdiği kullarına karşı bir Müslümana gösterdiği şekilde hesap sorgulamayla sorgulama işlemine girişmeyecektir dolayısıyla günah bakımında kimin daha önde olduğunun kesin bir ispatı bile yoktur aslında vede dini kaynaklarda namazlarını kalben kılmayan Müslümanların bile cennette kalp acısı çekeceklerinden bahsedilmiştir . Bu durum da onların öteki dünyada bile ayrıcalıklı olmayacaklarının bir ispatı niteliğindedir ayrıca öteki hayat konusunda çok fazla bilgi verilmemiş olup Müslüman olmayanların cennete giremeyeceğinden bahsedilmiştir ama bunu Müslümanların girdiği cennet olarak düşünecek sek eğer onları bile cezalarını tamamladıktan sora dünyada işlediği iyiliklerinin karşılığını göreceği bir mekana koyabilir , belki bu mekanı cehennemin içindede kılabilir sonuç olarak Allah onları 2.hayatta müjdelememiştir çünkü o zaman şu anda sahip oldukları inançtan vazgeçmemelerine neden olurdu bu durum... Hepimizin cevabını bulmakta zorlandığımız en büyük sorulardan biride eşitlik konusudur çünkü Allah’ın kulları arasında ayrım yapması kolay kolay kabul edilebilecek bir durum değildir, peki gerçekten Allah kulları arasında ayrım yapıyor mu, acaba bunun altında bir şey olabilir mi diyorsanız işte size bu konuyla 46
  • 47. ilgili yazım. Bu Eşitsizlik Neden ... Farkındaysanız, ilahi dinler dünyanın bütün topraklarına yayılmış durumda değildir .bu durum, orada bulunanlar açısından bir eşitsizlik oluşturur... buradan çıkıp ta, birinin ateist olduğunu ortaya koyması gayet mantıklı bir harekettir..Çünkü şunu diyor olabilir:"4 dinden geçtim de neden bütün dünyaya değil ?" peki böyle bir soruya nasıl bir cevap vermeliyiz , budizmi icat etmek zorunda olanlara bir din mi geldi de acaba inkar ettiler yada taoizm, hinduizm.. Ortada bir eşitsizlik var gibi görünüyor, bu durumda Yaradan adına görünen önemli çelişkilerden biri inanmak isteyenlerde genelde hakim olan görüş:"eğer inanılması gereken bir şey varsa içinde çelişki olmayacak vede her kese hitap etmiş olacak" ama Allah bunu yapmıyor...bir açından bakacak olursak Allah kendini gizliyor.... bunların hepsinin altında bir şey saklı aslında... Durumu biraz açıklamaya çalışayım... Bizim annemize olan sevgimiz; Annemizin bize olan sevgisini ispatlamış olmasına dayanmıyor.Dayak yerken bile anne diye ağlayan çocuklar da biliyoruz.Biz annemizden, babamızdan bizden geleceğimizde oturacağımız evi almasını beklemiyoruz yada aldıkları taktirde onları gerçek bir ebeveyn yerine koyacak durumda değiliz, işin aslı biz annemizi, babamızı neden sevdiğimizi bilmiyoruz, çünkü gerçek sevgi nedeni olmayan sevgidir... Allah’ın kendini gizlemesinde, eşit olmamasının altında bir neden saklı... Çünkü; Olamaz... Allah’ın eşitliği bozduğu ilk an, kainatı yaratmak için 47
  • 48. kendinden ayırdığı “nur”u yarattığı andı , bu durumda bile kendisi ile o “nur” arasında bir eşitsizlik başlamıştı. bu durum gelecek adına yaşanacak bütün eşitsizliklerin çıkış noktası... O “nur”un yaratıldığı anda bizlerden biri çıkıp ta "Allah’ım sen eşit değilsin" dese haklıydı. Çünkü Allah kendine eşit bir şey yaratamaz... Dolayısıyla yaratılan her şeyin ona dönmedikçe eşit olması imkansızdır. Burada bazı ateistlerde bir miktar sevinç duygusu oluşabilir."aha yaratamıyo yaşadık... " Allah’ın kendine eşit olanı , ancak onun mekan ve zamanın üstünde olan evrende olması gerekir fakat yaratılmanın başladığı anda zamanın üstünde bir evren değil altında bir evrende kalır o yaratılan. Biz onlara melekler diyoruz... Bir ateist mantığıyla - Allah bir benzerine ol emrini vermiş olsa bile zamanlı evrenin bir ilahı olurdu , buda onun bir sonu olduğunu gösterir.Yani Allah bir gün ortadan kaldırabileceği bir ilah yaratabilir sadece, ateistler çok isterse. Biri çıkıp ta “nur” ve sen farklısınız Allah’ım sen daha güçlüsün demese de; bunu “nur” söyleseydi aynısını söylerdi.Diğer bir hisside “nur”un sahibinden ayrılmakla yaşadığı garipliktir ve buda, bu gün dünyadaki garip hallerin temelidir, çıkış noktasıdır.Bir işin başlangıcına hakim olan hissin o işin geneline hakim olduğuyla çok defa karşılaşmışsınızdır en bilindik örnek olan : hayata ağlanarak başlanıp(doğum) sürekli mutluluk peşinde koşmak... Mesela: Neden dünyada açlık var fakirlik, hırsızlık, vs.. Allah neden bu gibi duygularla dünyayı donatmıştır ? Allah’ın kendinden ayırıp ta kainatı yarattığı “nur”da da bu his vardı çünkü, sahibinden ayrı olmanın verdiği hüzün, dünyada ki hüzün dür...Allah’ın yarattıkları tam olarak ona dönmedikçe bu hüznü hep taşır melek olsun insan olsun. 48
  • 49. Neden mi böyle yapıyor...? Çünkü eşitlik olması için; Yani... -Dünyadaki herkesin mutlu olması , -Herkesin Müslüman olması vs.. Evet, eşitlik olması durumu insanlıktan önce bir ana gider mesela melekler le başlardı vede insan yaratılmadan da biterdi ... her şeyi bir birbirine eşit insan , dünyada ki 1 tane insandır çünkü farklı insanlar birbirine hiç bir zaman eşit olamazlar. mesela nasıl ? -Allah’ım o benden daha güzel, -Allah’ım benden daha yakışıklı, -Benden daha zengin, -Benden daha inançlı, -Benden daha uzun, -Benden daha iyi yerde yaşıyor, -Benden daha güçlü, -Benden daha insancıl vs. Kişi "Allah’ım eşit ol ve bu eşitsizlikleri ortadan kaldır..." derdi. Burada Beklenen Allah’ın eşit bir kainat yaratmasıdır fakat;melekler le insanlar eşit değildir ki o zaman biri birbirine dönüşmek zorunda.Hadi melekleri silelim kainattan eşitlik olsun.Farklı proton ve nötronlara sahip çekirdeği olan atomları ne yapıcaz ? onları da eşitleyip big bang’a mi dönsek acaba? Evet yaptığımız bu beyin fırtınasında Allah'ta eşit olma adına bir şeyler başladı ama ortada insan kalmadı o zaman big bang enerjisine gidelim , muhtemelen o enerji Allah’ın yarattığı en büyük enerji olmasa gerek bir eşitlik talebinde bulunacaktır. Şunu diyebilir: 49