Bismillah.
Kıymetli Kardeşlerimiz,
Ebubekir Sifil hocanın Genç Dergi Temmuz 2010 için verdiği Mülâkatını sizler için WhitePaper'a dönüştürerek, istifadenize sunuyoruz.
İlginiz için teşekkür ederiz.
Saygılarımızla.
Gençler Entelektüel Obeziteyle Malül! - Ebubekir Sifil [WhitePaper]
1.
2. Ebubekir Sifil hocanın Genç Dergisi 46. Sayısı için verdiği Mülâkatı
WhitePaper olarak paylaşıyoruz. Aşağıda yer alan Sosyal Medya
simgelerine tıklayarak bizleri takip edebilirsiniz. İlginiz için teşekkür ederiz.
#SahnıSeman
Nedir?WhitePaper Hakkında
3.
4. “
”
Söyleyeceğim şey sizi entelektüel bir tatmine götürmeyecek
ama dünyanızı ve ahiretiniz kurtaracak: “Gidin Ömer Nasuhi
Bilmen merhumun ilmihalini alın, okuyun, hazmedin, amel edin
ve kurtulun kardeşim.” Bir insana yetebilecek ne lazımsa o var
orada. Ama hayır, gencimize bu yetmiyor. Niye? Çünkü orada
hermönetik yok, bilmem Heideger yok, Fukuyama yok. Bu ne
lazım sana? Ben buna entelektüel obezite diyorum.
Gerçekten moderniteyle birlikte
hayatımızda pek çok şey değişti. Dünyaya
bakışımız, birbirimize bakışımız, sokaktaki
hayata bakışımız, ev ahvalimiz, her şey
değişikliğe uğradı. Buna bizzat bizim dine
bakışımız da dahil. Modernitenin böyle bir
özelliği var; bir yere girdiği zaman orada
lokal olarak bulunmuyor, bulanamıyor.
Girdiği yere ve her tarafa sirayet ediyor.
Modern çağın bilincimize dayattığı her
“değer”, kimliğimizi oluşturan unsurlardan
bir şeyleri “öteleyerek”, hatta “iptal
ederek” onun yerine oturuyor. Bu da
zaman içinde bilincimizde ciddi kaymalara
ve giderek yabancılaşmaya yol açıyor.
Ebubekir Sifil
4
5. “
”
Söyleyeceğim şey sizi entelektüel bir tatmine götürmeyecek
ama dünyanızı ve ahiretiniz kurtaracak: “Gidin Ömer Nasuhi
Bilmen merhumun ilmihalini alın, okuyun, hazmedin, amel edin
ve kurtulun kardeşim.” Bir insana yetebilecek ne lazımsa o var
orada. Ama hayır, gencimize bu yetmiyor. Niye? Çünkü orada
hermönetik yok, bilmem Heideger yok, Fukuyama yok. Bu ne
lazım sana? Ben buna entelektüel obezite diyorum.
Sonra başlıyoruz bireyselliği, itaati,
özgürlüğü, insan haklarını, tarihi, kadının
statüsünü, saltanatı, küreselleşmeyi, dini
metinleri tartışmaya. Müslümanlar ne
zaman ki modern hayat tarzını
benimsemeye ve kabul edilebilir bulmaya
başladılar, arkasından çok kısa bir süre
içerisinde bu, onların hayatında belirleyici
olmaya başladı. Başlangıçta “biz modern
hayatı yaşarken Müslümanlığımızı da bir
taraftan devam ettirebiliriz” düşüncesi,
şimdi görülüyor ki bu çok mümkün bir şey
değil. En kötüsü de Müslümanlar
modernleştikleri vakasının farkında
değiller. İtikadi hususlardan ameli
hususlara kadar bizim kaynak anlayışımız,
referanslarımız, tarihi tecrübemiz, hepsi
modernitenin çok büyük ölçüde tasallutu
altında bulunuyor şu anda.
Ebubekir Sifil
5
6. “
”
Söyleyeceğim şey sizi entelektüel bir tatmine götürmeyecek
ama dünyanızı ve ahiretiniz kurtaracak: “Gidin Ömer Nasuhi
Bilmen merhumun ilmihalini alın, okuyun, hazmedin, amel edin
ve kurtulun kardeşim.” Bir insana yetebilecek ne lazımsa o var
orada. Ama hayır, gencimize bu yetmiyor. Niye? Çünkü orada
hermönetik yok, bilmem Heideger yok, Fukuyama yok. Bu ne
lazım sana? Ben buna entelektüel obezite diyorum.
Özet olarak belirtmek gerekirse şu anda
bizim yaşadığımız tecrübe Hıristiyanlığın
içinde Protestanlığın yaşadığı tecrübedir.
Oysa kilise ve ulema arasında dünya ve
ahiret kadar korkunç bir fark var. İşleyiş
biçimi olarak, fonksiyon olarak her şeyi.
Ebubekir Sifil
6
7.
8. “
”
İlla eşitlik fenomenine uyduracağım diye Kur`an`ı çarpıtmaya
kadar giden bir çarpılma durumu var. Neden oluyor bu? İşte bu
eşitlik kavramını mutlaklaştırmaktan oluyor. Aynı şeyi özgürlük
için de söyleyebiliriz. İnsan hakları için de söyleyebiliriz..
Modernitenin kendini yaşanabilir kıldığı
zeminler, çok önemli ölçüde kavramlarla
vücut buluyor. Kendisini önce evrensel ilan
ediyor. Bu kavramlara hiçbir dinin hiçbir
ideolojinin itiraz etmemesi gerektiğini
söylüyor. Bu kavramlar algılarımıza da
yerleşince dinimizi, kendi kimliğimi, kimlik
unsurlarımızı bu kavramlar zemininde
yeniden yorumlamaya başlıyoruz. Bunun
farkında değiliz tabii çoğu zaman. Eşitlik
bunlardan birisi mesela. Bazen vaazlarda
en büyük eşitlik İslâm`dadır, en büyük
özgürlük İslâm`dadır gibi sözler duyarım,
kulaklarıma kadar kızarırım. Niye? Çünkü
burada bir tuzak kurgu var. En güzel insan
hakları İslâm`dadır dediğiniz zaman;
“insan hakları temeldir, İslâm`da bunu
içerdiği için kıymetlidir” demiş
oluyorsunuz. En güzel, en dokunulmaz
değer özgürlüktür, İslâm da bunu ihtiva
ettiği için, garanti ettiği için önemlidir
demiş oluyorsunuz.
8
9. “
”
İlla eşitlik fenomenine uyduracağım diye Kur`an`ı çarpıtmaya
kadar giden bir çarpılma durumu var. Neden oluyor bu? İşte bu
eşitlik kavramını mutlaklaştırmaktan oluyor. Aynı şeyi özgürlük
için de söyleyebiliriz. İnsan hakları için de söyleyebiliriz..
İkincisi, bu dediklerinizin İslâm`la hiçbir
bağlantısı yok. Şimdi eşitlik deniyor, bir
tarağın dişleri gibi vs. Ama ben aklım
yettikçe bakıyorum, İslâm`da hiçbir eşitlik
yok. Bir kere ontolojik olarak varlıklar
arasında eşitlik yok. Zamanlar var,
zamanlardan üstün. Mesela Kadir Gecesi,
içinde Kadir Gecesi`nin bulunmadığı bin
aydan daha hayırlıdır. Ramazan, diğer on
bir ayın sultanı. Cuma, altı günün sultanı.
Yani zamanlar arasında bir eşitlik yok.
Mekanlara bakın orada da eşitlik yok. İşte
Mescid-i Haram`da kılınan bir vakit namaz
diğer yerlerde kılınanlardan 100 kat daha
sevaplıdır. Aynı şey Mescid-i Nebevi için de
geçerlidir. Mekanlar arasında da eşitsizlik
var. İnsanlara bakın, yine eşitsizlik
göreceksiniz. Bir kere bazı insanlar
peygamber. Geçmiş ve gelecek günahları
bağışlanmış. Bazıları ulul azm peygamber,
onların da üstünde.
9
10. “
”
İlla eşitlik fenomenine uyduracağım diye Kur`an`ı çarpıtmaya
kadar giden bir çarpılma durumu var. Neden oluyor bu? İşte bu
eşitlik kavramını mutlaklaştırmaktan oluyor. Aynı şeyi özgürlük
için de söyleyebiliriz. İnsan hakları için de söyleyebiliriz..
Şimdi nasıl bir eşitlikten bahsedeceğiz?
“Erkekler kadınlardan bir derece daha
üstündür” buyurmuş Allah-u Teâlâ. Şimdi
bunu söylediğiniz zaman modern
Müslüman bile itiraz ediyor. Ben
söylemiyorum ki bunu. Bu Kur`an`ın,
Sünnet`in önümüze koyduğu realitedir.
Ben erkek olduğum için bunu söylemek
bana kolay geliyor, kadın olsam itiraz mı
edecektim? Hayır. Kadınlarımızın da itiraz
etmemesi lazım. Bu bizim koyduğumuz bir
taksimat değil. Bizi yaratanın koyduğu bir
taksimat, derecelendirme. Burada eşitlik
görmek için kendimizi zorlamayalım. Şimdi
böyle bir şey varmış gibi vehmediyoruz.
Ondan sonra dönüp diyoruz ki “efendim
niye bir erkek dört kadınla evlenebiliyor?”
Batılıya bunu izah etmekte zorlanıyoruz.
10
11. “
”
İlla eşitlik fenomenine uyduracağım diye Kur`an`ı çarpıtmaya
kadar giden bir çarpılma durumu var. Neden oluyor bu? İşte bu
eşitlik kavramını mutlaklaştırmaktan oluyor. Aynı şeyi özgürlük
için de söyleyebiliriz. İnsan hakları için de söyleyebiliriz..
Arkasından Kur`an`ı tahrif etmeye
başlıyoruz. Nasıl oluyor? Efendim işte
Kur`an ikişer, üçer, dörder alın buyurmuş.
Bu ayetten sonra da “eğer adaletsizlik
edeceğinizden endişe ederseniz bir kadınla
evlenin” demiş. Sonra başka bir ayette de
buyurmuş ki “ne kadar çalışırsanız çalışın,
aralarında adaleti gözetemezsiniz, tam
sağlayamazsınız.” Burada aslında farkında
olmadan insanlar (haşa) Allah-u Teâlâ`yı
abesle iştigalle itham ediyor. Yani bir
taraftan dörde kadar evlenebilirsiniz, bu
serbest. Aralarında adalet yapın ama. Öbür
taraftan da ne kadar çalışsanız adalet
yapamazsınız, diyen bir Kur`an. Haşa
Kur`an böyle bir çelişkiden münezzehtir.
Peki, nedir bu?
11
12. “
”
İlla eşitlik fenomenine uyduracağım diye Kur`an`ı çarpıtmaya
kadar giden bir çarpılma durumu var. Neden oluyor bu? İşte bu
eşitlik kavramını mutlaklaştırmaktan oluyor. Aynı şeyi özgürlük
için de söyleyebiliriz. İnsan hakları için de söyleyebiliriz..
Bu aralarında “sevgide adalette ne kadar
çalışsanız eşit davranamazsınız” diyor
Kur`an. O sevgide adalettir. Öbürü;
giyimde, kuşamda, nafakada, muamelede
adalettir. Bunu sağlayabilirsiniz tabii ki.
Dolayısıyla illa eşitlik fenomenine
uyduracağım diye Kur`an`ı çarpıtmaya
kadar giden bir çarpılma durumu var.
Neden oluyor bu? İşte bu eşitlik kavramını
mutlaklaştırmaktan oluyor. Aynı şeyi
özgürlük için de söyleyebiliriz. İnsan
hakları için de söyleyebiliriz. Bu kavramlar
temelinde biz Müslümanlığımızı baya baya
bir kuşa çevirmiş durumdayız.
12
13.
14. “
”
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir
metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını,
metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.
Gençlere en başta tavsiyem şu: Bu dini
kendi başınıza kitap okuyarak öğrenmeye
kalkmayın. Kitap okumak insan olmanın
sanki vazgeçilmez bir unsuru gibi. Oysa biz
niye kitap okuyoruz? Bilgilenmenin bir
vasıtası olarak kitap okuyoruz. Peki
bilgilenmenin başka vasıtası yok mu? Var.
Bizim geçmişimizde, kültürümüzde biz
kitap okuyarak bilgilenmedik. Dinleyerek,
bizatihi ağızdan ağza, kulaktan kulağa
şifahi bilgi ve kültür nakli vasıtasıyla
bilgilendik. İhtiyacımız kadar öğrendik,
ihtiyacımızdan fazlasına itibar etmedik, ilgi
duymadık. Çünkü ihtiyaçtan fazlasını
öğrendiğiniz zaman o size bir yük olur, siz
onun gereğini yapmak zorunda kalırsınız.
Bizim geçmişimize bakın; insanlar iki gruba
ayrılır. Âvam ve havas. Âvam kendi sınırını
bilir.
14
15. “
”
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir
metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını,
metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.
Fazla bilginin, fazla malumatfuruşluğun
peşinde olmaz. Bir yanlış yaparım diye hep
endişe eder. Yanlış bir şey söylerim,
bilmeden bir pot kırarım, bir günah işlerim
diye endişe eder. Onun için ihtiyaç
duyduğu zaman gider, havas diye bildiği
âlime sorar, velîye sorar, hocaefendiye
sorar. İhtiyacı ne ise onu sorar, öğrenir ve
döner gelir. Artık o insanın bilgilenme
süreci burada bitmiştir. O amel etme
sürecine bakar. Makbul insan çok bilen
insan değildir. Makbul insan Allah katında
az da olsa ihlasla, takvayla amel eden
insandır. Tabii dengeler yerinden
oynayınca, modern toplumda makbul
insan kim oldu? Çok bilen insan, çok
etiketli insan, çok maaş alan, çok tüketen
insan oldu… Oturduğu zaman carcar
konuşan, ahkam kesen, entelektüel
kapasitesi yüksek insan makbul oldu.
15
16. “
”
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir
metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını,
metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce
diriltmemiz gereken bir metodun üzerine
eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme
usulünü, tarzını, metodunu ihya etmemiz
lazım. Buna önem vermemiz lazım. İkinci
husus, özellikle dini hususlarda hayatımıza
gerekli olanları yapalım, öğrenelim. Bizde
bir ilmihal geleneği var, ilmihal kültürü var.
Nedir o? Devasa fıkhi müktesebat içinde,
esnaf Ali-Veli efendi, köylü Hurşit efendi
oturacak içinde bulunduğu halin ilmini
öğrenecek. Ziraat yapıyorsa ziraat ile ilgili,
ticaret yapıyorsa ticaret ile ilgili,
evlenecekse evlilik ile ilgili, boşanacaksa
boşanmayla ilgili vs. Hangi haldeyse, fiilen
ne yaşıyorsa, gündeminde ne varsa onunla
ilgili ilmini öğrenecek.
16
17. “
”
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir
metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını,
metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.
Bir kere insanda bu hassa kayboldu. İlm-i
halini öğrenmeden dünyalar kuruyor,
dünyalar yıkıyor. Kelam ilminin, itikad
ilminin en çetrefilli meselelerine dalıyor.
Eline alıyor bir Kur`an meali onu baştan
sona okuyor, altlarını çiziyor, kenarına
notlar alıyor. Ama adam ilmihalini
bilmiyor. Almanya`da böyle bir tecrübem
oldu. İki saat mezhepler üzerine sohbet
ettikten sonra gencin birisi söz istedi ve
“Hocam güzel anlattınız, istifade ettik de,
bir de bize şu demokrasi şirkinden
bahsetseniz. Niye anlatmıyorsunuz
insanlara? Demokrasi şirktir. İnsanlar
demokraside yaşayınca şirke düşüyor”
dedi. Bunun üzerine ben de “bahsedeyim
ama senden bir ricam var. Şurada az önce
bir namaz kıldık. Sen bana bu namazın
vaciplerini bir sayar mısın?” dedim.
17
18. “
”
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir
metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını,
metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.
Kıldığın namazın şartını, vacibini, sünnetini
bilmiyorsun, amentü ilkelerini bilmiyorsun,
sana birileri bir şey ezberletmiş ve şimdi
gündeminde bu var. Dini ideolojileştirme
gibi bir tehlike var. Din yaşanan bir şey
değil, anlatılan bir şey, satılan bir şey tabir-
i caizse. Allah-u Teâlâ`ya inanıyorsan,
iman ediyorsan bunun gereği senin amel
etmendir. Azalarınla ve kalbinle amel
etmendir. Azalarımızın amelinin dış
dünyada görünen bir tarafı kısmen var diye
yapıyoruz ama kalbimizle ilgili konu
tamamen ihmal edilmiş durumda. İtikadi
boyut ihmal edilmiş durumda. Din bizim
için -hâşa- Marksizm gibi, Faşizm gibi,
Nasyonal Sosyalizm gibi bir ideoloji. Biz
bunun üzerinden kendimizi dünyada,
bulunduğumuz ortamda anlamlı kılmanın
yollarına bakıyoruz.
18
19. “
”
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir
metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını,
metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.
Oysa din, birincil olarak insanın içinde
yaşanan, hissedilen ve oradan dışarıya
taşan bir şeydir. Bizim içimizde onun kökü
yok, sadece kuru bir entelektüel söylem
olarak dilimizde, bu kadar. Bu makbul
Müslümanlık değil. İlmihalimizi
öğreneceğiz, onun içinde akaid var, ahkam
var, ahlak var, siyer var, tarih var, Kur`an
var, Sünnet var. Her şey var. Ben pek çok
arkadaşıma bunu söylüyorum. Belki bu
söyleyeceğim şey sizi entelektüel bir
tatmine götürmeyecek ama dünyanızı ve
ahiretiniz kurtaracak: “Gidin Ömer Nasuhi
Bilmen merhumun ilmihalini alın, okuyun,
hazmedin, amel edin ve kurtulun
kardeşim.” Bir insana yetebilecek ne
lazımsa o var orada. Ama hayır, gencimize
bu yetmiyor. Niye? Çünkü orada
hermönetik yok, bilmem Heideger yok,
Fukuyama yok.
19
20. “
”
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir
metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını,
metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.
Bu ne lazım sana? Ben bunu entelektüel
obezite diyorum. Şimdi günümüz insanı,
özellikle gençlik aynen böyle, entelektüel
obeziteyle malül. Kaldıramıyor o bilgiyi.
Çünkü alt yapısı yok, zemini yok;
saçmalamaya başlıyor. Bize lazım olanı
öğrenelim. Özellikle ve öncelikle ahretimizi
kurtaracak olan neyse onu öğrenelim.
Onunla amel edelim ve kurtulalım. Şurada
40-50 sene varız, 40-50 sene sonra yokuz.
Her işimizde bunu düşünerek hareket
edelim. Özellikle dinle ilişkimizi bu zemine
oturtmamız lazım. Bizden önceki nesiller
sahih bir Müslümanlık yaşadılar. Dünyaları
da mamur oldu, ahiretleri de mamur oldu.
Biz gayri sahih bir İslâmi hayatın
eşiğindeyiz, belki ortasındayız. Sebebi de
modernitedir. Beynimizi, bilincimizi allak
bullak etmiş durumda, dini sahih bir
şekilde kavrayamıyoruz.
20
21. “
”
Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir
metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah
korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını,
metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.
Onun için -Allah kimseye taşıyamayacağı
yükü yüklemez- ne kadar yapabiliyorsak o
kadar yapıp, kurtulmaya bakmamız lazım.
Gençlere tavsiyem bu olsun. Bir de İslâm
hakkında konuşurken durduğunuz yerden
çok emin olmayın. Sağlıklı bir zeminde
duruyoruz demeyin. Kafanıza, beyninize
ters gelen bir şeyler olduğu zaman hemen
“bu böyle olmaz” diye kestirip atmayın.
Kendi durumunuzun da tartışmalı
olabileceği gerçeğini ve ihtimalini de göz
ardı etmeyin.
21
22. medya@sahniseman.org 212 613 1805 Sahniseman.org
Sahn-ı Semân İslamî İimler
Eğitim ve Araştırma
Merkezi
Eyüp Sultan Bulvarı
No: 119
Eyüp - İstanbul
İletişimBize Ulaşmak için