Merhaba, PSY-Q Eğitim Danışmanlık olarak yeni yılda e-dergiyle karşınızdayız. Birbirinden anlamlı yazılarla alanında saygın yazarlarımızla siz okuyucularımızın karşısına çıkmanın haklı gururunu yaşamaktayız. Bu ayki temamız “Öfke” dir. Her yönüyle ele aldığımız öfkeyi irdelemeye çalıştık.
PSY-Q Eğitim Danışmanlık olarak organize ettiğimiz eğitimlerimizin eğitimcileri yazılarıyla dergimize katkı sundular. Doç. Dr. Cebrail Kısa, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şakiroğlu, TRT Kent Radyo’dan Yetiş Fidan Mutlu öfkeyi kendi açılarından değerlendirdiler.
2016 yılını geride bırakırken, büyük umutlarla yeni yılı 2017’yi hep birlikte karşıladık. Yeni yılda da çözüm bekleyen sorunlar olacak, ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellerin meslek yasası gündemimizde olacak. Yurt dışındaki uygulamalarla ülkemizdeki uygulamaları karşılaştırmaya çalışıp, kamuoyunda bir nebze de olsa farkındalık yaratmak amacımız olacaktır.
2017 yılının tüm insanlığa barış, huzur, mutluluk ve sağlık getirmesini diliyorum.
Merhaba, PSY-Q Eğitim Danışmanlık olarak yeni yılda e-dergiyle karşınızdayız.
Birbirinden anlamlı yazılarla alanında saygın yazarlarımızla siz okuyucularımızın karşısına
çıkmanın haklı gururunu yaşamaktayız. Bu ayki temamız “Öfke” dir. Her yönüyle ele
aldığımız öfkeyi irdelemeye çalıştık.
PSY-Q Eğitim Danışmanlık olarak organize ettiğimiz eğitimlerimizin eğitimcileri yazılarıyla
dergimize katkı sundular. Doç. Dr. Cebrail Kısa, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şakiroğlu, TRT Kent
Radyo’dan Yetiş Fidan Mutlu öfkeyi kendi açılarından değerlendirdiler.
2016 yılını geride bırakırken, büyük umutlarla yeni yılı 2017’yi hep birlikte karşıladık. Yeni
yılda da çözüm bekleyen sorunlar olacak, ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellerin meslek
yasası gündemimizde olacak. Yurt dışındaki uygulamalarla ülkemizdeki uygulamaları
karşılaştırmaya çalışıp, kamuoyunda bir nebze de olsa farkındalık yaratmak amacımız
olacaktır.
2017 yılının tüm insanlığa barış, huzur, mutluluk ve sağlık getirmesini diliyoruz.
1. 1
Ocak 2017 Sayı:1
E- DERGİ“ÖFKE”
Genel Yayın Yönetmeni
Tolga Nasuh Aran
Yazarlar
Arzu Dinçer, Cebrail Kısa, Ferhat Yılmaz,
Güler Ergen ,
Mehmet Şakiroğlu, Yetiş Fidan Mutlu
Kültür Sanat
Ece Çokay, Sıla Salantur
Sayfa Düzeni
Pınar Özdemir, Gözde Zeren,
İlker Buruk
2. 2
PSY-Q’dan
Merhaba, PSY-Q Eğitim Danışmanlık olarak yeni yılda e-dergiyle karşınızdayız.
Birbirinden anlamlı yazılarla alanında saygın yazarlarımızla siz okuyucularımızın karşısına
çıkmanın haklı gururunu yaşamaktayız. Bu ayki temamız “Öfke” dir. Her yönüyle ele
aldığımız öfkeyi irdelemeye çalıştık.
PSY-Q Eğitim Danışmanlık olarak organize ettiğimiz eğitimlerimizin eğitimcileri yazılarıyla
dergimize katkı sundular. Doç. Dr. Cebrail Kısa, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şakiroğlu, TRT Kent
Radyo’dan Yetiş Fidan Mutlu öfkeyi kendi açılarından değerlendirdiler.
2016 yılını geride bırakırken, büyük umutlarla yeni yılı 2017’yi hep birlikte karşıladık. Yeni
yılda da çözüm bekleyen sorunlar olacak, ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellerin meslek
yasası gündemimizde olacak. Yurt dışındaki uygulamalarla ülkemizdeki uygulamaları
karşılaştırmaya çalışıp, kamuoyunda bir nebze de olsa farkındalık yaratmak amacımız
olacaktır.
2017 yılının tüm insanlığa barış, huzur, mutluluk ve sağlık getirmesini diliyorum.
3. 3
PSY-Q HABER-DUYURU
Ruh sağlığı çalışanlarının henüz
meslek yasalarının olmadığı
ülkemizde; son günlerde sahte
psikolog Çağla Düvenci Sönmez
hakkında haberler gündemi meşgul
etmekteydi. Gerek sosyal
medyadan gerekse katıldığı
televizyon programlarında
kendisini psikolog ve sosyolog
olarak tanıtan şahsın, psikolog
unvanı ile Boğaziçi Üniversitesi de
dâhil olmak üzere birçok
üniversitede seminer verdiği ortaya
çıktı. Danışanları ile internet
üzerinden ya da yüz yüze
gerçekleştirdiği görüşme
oturumlarından 118- 250 TL arası
ücretler aldığı öğrenilen Sönmez’in
psikolog olmadığı ortaya çıktı.
Sönmez’in Bilgi Üniversitesi’nden
psikoloji ve sosyoloji
bölümlerinden mezun olduğunu
söylemesi üzerine, Bilgi
Üniversitesi Öğrenci İşleri konuya
ilişkin Sönmez'in 27 Ocak 2010’da
Sosyoloji Bölümü’nden mezun
olduğunu ve diploma numarasının
da 127... olduğunu açıkladı. Türk
Psikologlar Derneği de konuyla
ilgili olarak gelen şikâyetler ve
yapılan incelemeler sonucunda,
psikoloji diploması olmadığı halde
psikolog unvanıyla çalıştığı görülen
kişi hakkında yasal yollara
başvuracaklarını belirtti. Sürecin
takipçisi olarak, meslek haklarını
koruyarak bu gibi faaliyetlerin
karşısında olunduğu belirtilen basın
açıklamasında ayrıca psikolojik
destek hizmeti alınacak kişilerin
ruh sağlığı alanındaki
yetkinliklerinin sorgulanmasının
önemi vurgulandı.
Türkiye’de son yıllarda onlarca
terör saldırısında yüzlerce kişi
hayatını kaybetti. Her gün
geçtiğimiz sokaklarda, pekâlâ
aralarında olabileceğimiz insanlar
terörün hedefi oldu, yetmedi üstüne
bir de darbe girişimiyle sarsıldık.
2016’yla birlikte kötü günleri bir
nebze olsun arkamızda
bıraktığımızı düşündüğümüz
dakikalardaysa yine gencecik
insanları yitirdik. Peki biz, geride
kalanlar, yaşamaya nasıl devam
edeceğiz? Travmalarla nasıl başa
çıkacağız? Korkunuzu gerçeklerle
karşılaştırın. Sosyal medyaya
‘maruz kalma’ sürenizi sınırlayın.
Nefes alın. Ailenizle bir plan yapın.
Çocukların haberlerden ve
4. 4
yetişkinlerin sohbetlerinden
etkilenebileceğini unutmayın.
Günlük rutininizi koruyun.
Arkadaşlarınızla, aile üyeleriyle
temas halinde olun, sosyal
çevrenizle bağlantıda kalın.
Başkalarına yardım edin.
MSB personel alımı başvuru süreci
devam ediyor. 2016 yılının Aralık
ayında ilanın yayımlanmasının
ardından başlayan başvurular Şubat
2017'ye kadar devam edecek. Milli
Savunma Bakanlığı memur
alımında adaylar ön başvuru,
başvuru, kayıt-kabul, uygulamalı
sınav, mülakat sınavı, sağlık raporu
işlemleri ve güvenlik soruşturması
süreçlerinden geçecekler. Bu
süreçlerin tamamından olumlu
sonuç alan adaylar belirlenen
tarihlerde göreve başlayacak. Milli
Savunma Bakanlığı personel alımı
kapsamında göreve alınacak
olanlar; ağaç işleri teknisyeni,
ambar memuru, arşivci, aşçı,
avukat, bahçıvan, bilgisayar
mühendisi, bilgisayar teknikeri,
boyacı, Bulgarca öğretmeni, Dem.
Kay. Teknisyeni, elektrik
mühendisi, elektrik teknisyeni,
elektronik teknisyeni, elektronik
mühendisi, emlak teknisyeni,
Farsça öğretmeni, fırıncı, grafiker,
Gürcüce öğretmeni, harita
mühendisi, harita ve kadastro
teknikeri, hesap sorumlusu,
hizmetli, iklimlendirme teknisyeni,
inşaat mühendisi, inşaat teknisyeni,
duvar beton teknisyeni, kimya
teknikeri, bayan kuaförü, laborant,
makine mühendisi, makine
teknisyeni, mal/hesap sorumlusu,
matbaa teknikeri, memur, mimar,
muhasebeci, mühendis, psikolog,
sıhhi tesisat teknisyeni, şoför,
teknik ressam, uzman, veri
hazırlama, veteriner ve zabıt katibi
olarak görevlendirilecek. Personel
alımı başvuruları 30 Aralık 2016
tarihinde başladı. Milli Savunma
Bakanlığı'nın internet sitesinden
(www.msb.gov.tr) yapılacak ve 6
Şubat 2017 tarihine kadar devam
edecek.
IAMFC (Uluslar arası Evlilik ve
Aile Danışmanları Derneği) Dünya
Kongresi 2-4 Şubat 2017 tarihinde
ABD’nin New Orleans şehrinde
gerçekleşecektir. PSY- Q E-Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni, IAMFC
Türkiye Temsilcisi Tolga Nasuh
ARAN IAMFC’nin davetlisi olarak
orada bulunacaktır. Terör
olaylarında ruh sağlığı
çalışanlarının rolünden
bahsedecektir.
ACA (Amerikan Psikolojik
Danışmanlık Derneği) 2017
5. 5
Kongresi ABD’nin San Francisco
şehrinde 16-19 Mart 2017 tarihinde
gerçekleşecektir.
APA (Amerikan Psikiyatri
Derneği) 2017 Kongresi San Diego
şehrinde 20-24 Mayıs 2017
tarihinde gerçekleşecektir.
Amerikan Psikologlar Derneği
2017 Kongresi Washington DC
şehrinde 3- 6 Ağustos 2017
tarihinde gerçekleşecektir.
47. Avrupa Davranış ve Kognitif
Terapileri Birliği Kongresi
(EABCT) 13- 16 Eylül 2017
tarihleri arasında İstanbul’da
gerçekleşecektir. Ayrıntılı bilgiyi
http://www.eabct2017.org/tr/ den
öğrenebilirsiniz.
53. Ulusal Psikiyatri Kongresi, 3-7
Ekim 2017 tarihleri arasında Bursa,
Merinos Atatürk Kongre ve Kültür
Merkezinde (Merinos AKKM)
gerçekleştirilecektir.
9. Uluslararası Psikofarmakoloji
Kongresi Psikofarmakoloji Derneği
tarafından düzenlenen 9.
Uluslararası Psikofarmakoloji
Kongresi ve 5. Uluslararası Çocuk
ve Ergen Psikofarmakolojisi
Sempozyumu (9. UPK & 5.
UÇEPS), 26-30 Nisan 2017
tarihleri arasında Belek, Susesi
Otel’ de gerçekleştirilecektir.
2. Çocuk ve Erişkin Klinik
Psikiyatri Kongresi Çocuk ve
Erişkin Klinik Psikiyatri
Derneğinin (ÇEKPD) düzenlediği
Çocuk ve Erişkin Klinik Psikiyatri
Kongresi’nin ikincisi bu yıl 20 – 22
Ekim 2017 tarihlerinde Hilton
Bosphorus, İstanbul’da
yapılacaktır.
6. 6
BAŞYAZI
Tolga Nasuh Aran
RUH SAĞLIĞI ALANINDA KİMLER ÇALIŞIR?
Geçen ayın önemli olaylarından
birisi İstanbul Beyoğlu’nda yaşanılan
“Melekler ile Yaşamak” isimli kitabın
yazarı ve yaşam koçu Beki İkala Erikli
cinayetiydi. Yaşanan bu acı ölümle ilgili
bir sürü yorum yapıldı. Hatta cinayet
masası uzmanları gibi yorumlar yapıldı.
Bence tartışmaların en çarpıcısı ruh sağlığı
uzmanlığı tartışmaları oldu.
Türkiye’de son yıllarda ruh sağlığı
profesyonellerine talebin arttığını çok
rahatlıkla söyleyebilirim. Sınırlı sayıda
olan ruh sağlığı hekimleriyle sadece
farmakolojik tedavi yürütülmeye çalışıldı
bugüne kadar. Fakat çeşitli nedenlerle
psikoterapiye de talep olmaya başladı.
Bununla ilgili gerekli gereksiz birçok
eğitimler açılmaya başlandı. Ruh sağlığı
alanı çalışanları bu oluşan talep nedeniyle
psikoterapi eğitimlerine katılma ihtiyacı
hissetmeye başladı. Ancak bu talep hazır
olmayan ruh sağlığı alanında tartışmalara
da yol açtı. Her gün farklı, ne olduğu
belirsiz, yeni yeni akımlar çıkmakta,
toplum farklı yaklaşımlardan destek
almaya yönelmektedir. Depresyon başta
olmak üzere ruh hastalıklarının oluşumunu
önleyici önlemler ne yazık ki alınmazken,
sağlık ve sosyal güvenlik sisteminde
katılım payını her geçen gün arttıran
ekonomik önlemler ruh sağlığı
hizmetlerine ulaşımı da güçlendirmektedir.
Öte yandan farklı alanlardan farklı
kesimlerden farklı unvanlarla piyasada cirit
atmaktadır. Bunu düzenleyen bir ruh
sağlığı yasası da henüz çıkarılamamıştır.
Siz okuyucularımız için ruh sağlığı
alanında çalışan profesyonel meslekler ne
yapar, ne yapamaz bunu anlatmaya
çalışacağım. Psikiyatri sinir
sistemindeki bozuklukları ve bunların
doğurduğu hastalıkları inceleyip tedavi
eden bir alandır. Psikiyatri Uzmanı ise
çocuk veya yetişkin olmak üzere uzmanlık
yapan tıp fakültesi mezunu ruh sağlığı
profesyonelidir.
Bir tıp dalı olan psikiyatri nörobilim,
farmakoloji, biyokimya, psikoloji ve tıp
alanları ile iç içedir. Nörolog ve diğer
branşlardan farklı olarak psikiyatristler
doktor-hasta ilişkisinde uzmanlaşmış ve
psikoterapinin farklı yollarla kullanımı ile
diğer tedavi edici iletişim teknikleri
7. 7
üzerine eğitim almışlardır. Psikiyatristler
ayrıca psikologlar gibi diğer ruh sağlığı
uzmanlarından aldıkları eğitimle ayrılırlar.
Tüm diğer tıp alanları için gerektiği gibi
temel tıp eğitimi aldıktan sonra psikiyatri
uzmanlık dalını seçerler. Hekim olan
psikiyatri uzmanı ruhsal bozuklukların
tanısını yapmak ve tedavisini üstlenmekte
yetkili ve sorumludur. Psikiyatristler
hastalarına gerektiğinde fizik muayene
yapabilirler, laboratuvar testlerini
isteyebilirler, tanı ve ayırıcı tanıya yönelik
nörogörüntüleme araçlarını kullanabilirler,
psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulayabilirler
veya diğer psikiyatrik incelemelerden
geçirebilirler. Psikiyatrinin tanı ve
tedavisini yaptığı hastalık gruplarından
bazıları ise depresyon, panik bozukluk ve
anksiyete bozuklukları, bipolar bozukluk,
şizofreni ve diğer psikotik bozukluklar,
obsesif kompulsif bozukluk, alkol ve
madde bağımlılığı, kişilik bozuklukları,
disosiyatif bozukluklar, demanslar, dikkat
eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, akut
ve travma sonrası stres bozukluğu,
somatoform bozukluklar, cinsel işlev
bozuklukları, uyku bozukluklarıdır.
Modern psikoloji günümüzde, davranışı ve
davranışın altında yatan süreçleri bilimsel
olarak inceleyen çalışma alanı olarak
tanımlanır. Bilişsel süreçleri doğrudan
gözleme olanağı
yoktur; organizmanıın davranışları
gözlenerek ya da nörolojik bulgular
kullanılarak onların varlığı saptanır
(Cüceloğlu, 1991). Psikolog da bu bilimi
yapana denir. Psikologlar çalıştıkları alana
göre değişik görevler alabilirler. Ağırlıklı
olarak Devlet ya da Üniversite
hastanelerinde psikolog olarak psikiyatri
polikliniğinde çalışırlar. Hastanelerdeki
çalışmalar genel olarak psikiyatri kliniğiyle
beraber yürütülür. Psikiyatri hastalarına
kişilik testi, zeka testi uygulayabilir, terapi
gereken hastalara bireysel veya grup
terapileri yapar (psikoterapist olmalı). Özel
danışmanlık merkezlerinde çalışan
psikologlar ise evlilik ve aile terapisi (aile
danışmanlığı, evlilik ve çift terapisi eğitimi
almalı), bireysel ve grup terapileri, kişilik
ve zeka testleri (sertifika eğitimi almalı),
çocuk değerlendirme ve gelişim testleri
(sertifika eğitimi almalı), işyeri
danışmanlığı gibi görevleri yürütür. Yine
sosyal hizmet alanında çalışan psikologlar
sosyal desteğe ihtiyaç duyan aile ve
çocuklar için danışmanlık hizmeti verir.
Emniyet müdürlüklerinde, ceza evlerinde,
belediye ya da sosyal hizmetlere bağlı aile
danışma merkezlerinde, adliye de
denetimli serbestlik birimlerinde, aile ve
çocuk mahkemelerinde kadrolu olarak
çalışırlar, diğer mahkemelerde bilirkişilik
yaparlar, okul ve dershanelerde, kreş ve
anaokullarında, özel eğitim ve
rehabilitasyon merkezlerinde, trafik
psikolojisi alanında faaliyet gösteren
8. 8
psikoteknik değerlendirme merkezlerinde,
diyaliz merkezlerinde, özel hastane ve tıp
merkezlerinde, fizik tedavi merkezlerinde,
kısacası psikolojik destek gereken her
alanda çalışabilmektedirler.
Dört yıllık temel psikoloji eğitimi üzerine,
klinik alanda teorik ve uygulamalı bir
yüksek lisans (master) derecesine sahip
olan kişiler klinik psikolog unvanını
kazanırlar. Psikoloji lisans mezunlarının
klinik psikologların denetiminde çalışması
gerekmektedir.
Klinik psikologlar, bireyin zihinsel,
duygusal ve davranışsal durumunu
etkileyen süreçleri geniş bir yelpazede ele
almaktadırlar. Çocukluk, ergenlik,
yetişkinlik veya yaşlılık dönemlerinde
görülen dönemsel veya kronikleşmiş ruhsal
sıkıntıları kapsayan bir alanda çalışırlar.
Klinik psikologlar ölçme değerlendirme,
tanı koyma, tedavi ve araştırma alanlarında
görev almaktadır.
Tedavi sürecinde ise, bireye özgü farklı
psikoterapi yaklaşımları esas alınmaktadır.
Fakat klinik psikologlar ilaç ve benzeri
herhangi organik sebepli tedavilerde
bulunmamaktadır. Bununla beraber, klinik
psikologlar, hastaneler, üniversiteler, klinik
ve ruh sağlığı merkezleri gibi özel veya
resmi kurumlarda çalışabilmektedirler.
Ülkemizde birçok kişi ve kurum
psikiyatrist ve psikologların meslek
tanımlarını yeterince bilmemektedir. Bu
nedenle, bireyler ruh sağlığı alanında bir
problem ile karşılaştıklarında hangi
uzmana başvuracakları konusunda
kararsızlık yaşamaktadır.
Psikiyatristler, altı yıllık tıp fakültesini
tamamladıktan sonra psikiyatri alanında
uzmanlık eğitimini almış hekimlerdir.
Medikal eğitimin bir parçası olarak ilaç
yazma yetkisine sahiptirler.
Klinik psikologlar, dört yıllık psikoloji
lisans eğitimini alan, sonrasında ise
psikoloji alt alanlarından biri olan klinik
psikoloji alanında master/doktora
derecesine sahip kişilerdir.
Ruh sağlığı alanında psikologlar ve
psikiyatristler iş birliği kurarak çalışırlar.
Başvuruda bulunan kişinin tanı, tedavi ve
takibini ekip çalışması içerisinde
yürütmektedirler.
Psikolojik danışma, psikolojik yardım
ilişkileri konusunda yetiştirilmiş bir meslek
erbabı tarafından, plan yapma, karar verme
ve kişiler arası ilişkileri için yardım arayan
kimsenin davranışlarını etkileyerek, o
kimsede büyüyüp gelişme veya değişme
sağlamak amacıyla, genel olarak insan
tabiatı ve davranımına ait elimizde mevcut
en son bilgi ve bulgulara dayanan, kendine
özgü ilişkiler ve sözlü görüşmeler yoluyla
yürütülen profesyonel bir yardım
hizmetidir. (R. H. Byrne)
Üyesi ve Uluslararası Komite Başkanlığını
Yürüttüğüm Amerikan Psikolojik Danışma
9. 9
Derneği (American Counseling
Association) tarafından 1997’de kabul
edilen profesyonel psikolojik danışma
tarifi şöyledir: Ruh sağlığı, psikoloji ve
gelişim ilkelerinin, bilişsel, duyuşsal,
davranışsal ve etkileşimsel müdahale
stratejileri aracılığıyla, bireyin iyi oluşu,
kişisel ve meslek gelişimi ile patoloji
konularını ele alacak şekilde
uygulanmasıdır.
Psikolojik Danışma psikoloji biliminin bir
uzmanlaşmış uygulama alanıdır. Alt
alanlarından bazıları şunlardır; Evlilik, Çift
ve Aile Danışmanlığı, Okul Psikolojik
Danışmanlığı, Bağımlılık Danışmanlığı,
Rehabilitasyon Danışmanlığı, Ruh Sağlığı
Danışmanlığı, Kariyer Danışmanlığıdır.
Ancak ülkemizde henüz psikolojik
danışma mesleği Devlet Personel
Başkanlığında tanımlanmamıştır.
Psikolojik Danışma meslek yasası henüz
yoktur. Meslek serbest olarak ancak Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı
Aile Danışma Merkezlerinde icra
edilebilir.
Psikolojik Danışman, üniversitelerin
“psikolojik danışmanlık ve rehberlik”
alanında en az dört yıllık lisans eğitimi
almış ve psikolojik danışma ve rehberlik
mesleğinin alanları içerisindeki bilgili ve
yetkin kişiyi tanımlamaktadır.
Sosyal hizmet, sosyal değişme ve
kalkınmayı, sosyal içermeyi, insanların
güçlendirilmesi ve özgürleşmesini
hedefleyen uygulama temelli bir meslek ve
akademik bir disiplindir. Sosyal adalet,
insan hakları, ortak sorumluluk ve
farklılıklara saygı sosyal hizmet için
temeldir. Sosyal hizmet mesleği, insan ve
toplum bilimleri ve yerel bilgiden oluşan
eklektik bilgi temeli aracılığıyla insan
refahını iyileştirmek için bireyleri ve
sistemleri bir araya getirir (IFSW ve
IASSW, 2014).
Sosyal hizmet bireylerin sosyal
işlevselliğini sağlamaya ve geliştirmeye
çalışır. Sosyal hizmetin misyonu, tüm
insanları potansiyellerini tam olarak
kullanabilir hale getirmek, yaşamlarını
zenginleştirmek ve onların işlevsiz
olmalarını önlemektir. Meslek olarak
sosyal hizmet sorun çözme ve değişme
üzerine odaklanır. Sosyal hizmetin
amaçları, insanların sorun çözme, baş etme
ve gelişimsel kapasitelerini artırmak,
insanlara kaynak, hizmet ve fırsat sağlayan
sistemler ile insanları buluşturmak, insanın
etkileşimde bulunduğu sistemler üzerine
odaklanmak, sosyal politikanın
geliştirilmesine ve ilerlemesine katkıda
bulunmak, risk altındaki grupları
güçlendirmek ve sosyal adaleti geliştirmek,
profesyonel bilgi ve becerileri geliştirmek
10. 10
ve bunları sosyal hizmet uygulamasına
aktarmaktır.
Sosyal hizmet uzmanı, üniversitelerin
“sosyal hizmet” bölümünde en az dört
yıllık lisans eğitimi almış ve sosyal hizmet
mesleğinin alanları içerisindeki bilgili ve
yetkin kişiyi tanımlamaktadır.
Sosyal hizmet uzmanının görevleri,
müracaatçıların gereksinimlerini
belirlemek, insan ve sosyal bilimler
alanındaki kuramlardan yararlanarak birey,
grup, çift/aile, topluluk ve toplumun
sorunlarını çözmek, müracaatçı ve
müracaatçı sistemi ile ilgili bilgi toplayarak
sosyal inceleme ve değerlendirme raporları
hazırlamak, profesyonel yardım ilişkisi
kurmak ve sürdürmek, sosyal hizmet
alanına dair araştırma yapmak ve mesleki
literatürü yorumlama becerisi kazanmak,
çatışan gruplar arasında aracılık ve
müzakere yapmak, müracaatçı sistemini
kaynak ve destek sistemleri ile bir araya
getirme konusunda becerili ve yetkin
olmaktır. Sosyal hizmet uzmanları farklı
disiplinlerden yararlanır, müracaatçıların
deneyimlerini de kullanır ve uygulamayı
değerlendirir.
Sosyal hizmet uzmanları uygulamalarını
sosyal hizmetin ilkeleri, değerleri ve etik
kuralları çerçevesinde yürütür. İnsan
hakları, sosyal adalet, eşitlik, bireysellik,
gizlilik, insan onuru ve insana hizmet etme
ilkelerini göz önünde bulundurur ve her
türlü ayrımcılık ve ön yargılar ile mücadele
eder (Çifci, 2016) .
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı; 0-12
yaş çocuklarının tüm gelişim alanlarına
yönelik değerlendirmelerinin takibini,
eğitim hizmetlerini dikkate alarak program
yapan ve uygulayan, üniversitelerin dört
yıllık lisans programlarının Çocuk
Gelişimi ve Eğitimi bölümü mezunu
profesyonellerdir. Ailelere çocuk gelişimi
ve eğitimi alanında danışmanlık verir,
hastanelerin çeşitli tedavi ve bakım
bölümlerinde çocuğa duygusal destek
verir. Örneğin: Ameliyata hazırlamak,
hastanelerde bebek gelişimini takip eder,
doğum öncesi ve sonrası annelik eğitimi
verir, danışmanlık yapar, 0-18 yaş
çocukların engel durumlarına göre bireysel
ve grup programları hazırlar, gelişimlerini
takip eder, engelli çocukların ailelerine
rehberlik ve danışmanlık yapar,
hastanelerin çocuk servislerinde çocukların
gelişim alanlarını takip eder, hasta
çocukların refakatçisi olan yakınlarını
gelişim alanları ile ilgili bilgilendirir,
çocuk yayınlarını ve çocuk televizyon
programlarını hazırlar, çocuk yayınları,
çocuk radyo, televizyon programlarında
danışmanlık yapar, oyuncak sanayiinde
danışmanlık yapar, çocuk tiyatrolarının
hazırlanmasında danışmanlık yapar, çocuk
ruh sağlığı merkezlerinde danışmanlık
11. 11
yapar, normal çocuklar için danışmanlık
merkezi açar, bu merkezlerde çalışır.
Psikiyatri hemşireliği, insan davranışı
teorilerinin uygulandığı daha çok
davranışsal ve zihinsel becerilerin ön plana
çıktığı hemşirelik uygulamalarının özel bir
alanı olarak görülmektedir.
Ruh hastalıklarından korunmada sağlık
eğitimi ve danışmanlık yapabilen sağlam
ya da hastanın psikolojik durumunu
anlayıp davranışlarını değerlendirebilen,
psikolojik gereksinimleri kavrama yeteneği
yüksek, hastaya gerekli bakım, rehberlik,
rehabilitasyon ve desteği sağlayabilen,
kişiler arası ilişkilerde bilgi ve becerisi
olan hemşiredir.
Her ortamda bireyin, ailenin ve toplumun,
hemşirelik süreci doğrultusunda ruh sağlığı
ve psikiyatri hemşireliği girişimleri ile
karşılanabilecek sağlık gereksinimlerini
tanılayan, planlayan, uygulayan,
değerlendiren, denetleyen ve tabip
tarafından yazılı olarak verilen tedavileri
uygulayan görevli ve yetkili sağlık
personelidir.
Psikiyatri hemşireliği hizmetleri direkt ve
indirekt bakımı içerir. ANA psikiyatri
hemşireliği hizmetlerinin içeriğini şöyle
belirlemiştir; terapötik ortamı korumak,
Hastanın tedavi problemlerini çözmek için
çalışmak, vekil ebeveyn rolü üstlenmek,
hastanın sağlık problemlerini
hafifletmek/çözmek için somatik terapileri
kullanmak, ruh sağlığını etkileyen
faktörlerle ilgili eğitim almak,
sosyoekonomik durumları geliştirmek için
değişimleri desteklemek, meslektaşlar için
klinik süpervizyonu ve liderliği sağlamak,
psikoterapi yapmak, sosyal ve toplum için
ruh sağlığı hareketleriyle ilgilenmektir.
Güvenilir bir psikiyatrik ruh sağlığı
hemşiresi bakım yönetimine yüksek
derecede bir uzmanlık getirir ve büyük
katkı sağlar. Bu bireylerin en önemli
sorumlulukları; bir tedavi ekibi oluşturma
ve sürdürme, ekibe eğitsel ve duygusal
destek sağlama, organizasyon yapısında
değişiklikler önerme ve bunları yürütme,
hasta gereksinimlerine yanıt vermeleri için
bürokrasiyi destekleme ve bilgilendirme,
araştırma, meslekler arasında dayanışmayı
sağlayarak sağlık hizmetleri
uygulamalarının niteliğini ve sonuçlarını
izlemeyi içerir. Klinik yönetici hemşirelere
yönelik öneriler ise tedavinin odağını
yeniden belirleme ve personeli
uygulamalara yönelik eğitmeyi içerir
Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliği
alanında yüksek lisans eğitimini
tamamlamış olmalıdır. Eğitim ve deneyim
bir psikiyatri hemşiresinin
uygulamalarında genel ya da uzman olarak
rollerini belirler. Genel psikiyatri hemşiresi
12. 12
temel hemşirelik hazırlığını, özel olarak
lisans derecesini almış, bilgi deneyim ve
kaliteli bakımın mesleki standartlarını
karşılayan hemşiredir. Bu hemşire hasta
hemşire ilişkisi ile direkt ve endirekt
bakımın sunulmasıyla hastane ortamlarında
hastanın bakımının çoğunu sağlar. Bununla
birlikte genel psikiyatri hemşiresi
psikoterapi yapmaya hazır değildir. Uzman
psikiyatri klinik hemşiresi mastır
programını tamamlamış ve klinik
deneyimleri süpervize edilmiş olan
hemşiredir. Uzman psikiyatri hemşiresi,
uygulamalarında derin bilgi birikimine,
yeterliliğe ve beceriye sahiptir. Aynı
zamanda profesyonel hemşirelik
organizasyonu tarafından
sertifikalandırılmış da olabilir. Bu uzman
aynı zamanda toplum sağlığı
merkezlerinde ve öncelikli bakımda
bireysel, ailesel ve grup psikoterapilerini
hastalarda ve ayaktan tedavi görenlerde
yürütebilir. Uzman aynı zamanda öğretme,
konsülte etme ve yönetmeyi içeren
endirekt hizmetleri sağlayabilir, genel
hastane ortamlarında ise bu hizmetleri
psikiyatrik liyezon hemşiresi sağlar.
Ülkemizde psikiyatri hemşiresinin rolleri,
görev, yetki ve sorumlulukları henüz
oluşturulmaktadır. Psikiyatri hemşiresinin
rolleri olarak yönetici, konsültan, hizmet
içi eğitim, klinik uygulayıcı, araştırıcı,
program değerlendirici, birincil bakım
sağlayıcı, hasta ve acil sağlık bakım
sisteminin diğer üyeleri arasında liyezon
rolleri kabul edilebilir.
Psikiyatri Hemşireleri, Psikiyatri
Klinikleri, Ruh Sağlığı Hizmetlerinin
Yürütüldüğü Servisler, Poliklinikler, Okul,
İşyeri, İlgili Vakıflar, Bakım Evleri, Evde
Bakım Hizmetleri, Ayaktan Tedavi
Üniteleri, Toplum Sağlığı Hizmetleri,
Krize Müdahale, hapishaneler, Acil
Girişim Üniteleri, Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları/Psikoterapi ve Danışmanlık
Merkezleri ve benzeri ruh sağlığı hizmeti
gereken alanlarda çalışabilir.
Psikoterapi, bireylerin duygusal ve
davranışsal sorunlarının
çözümünü, ruh sağlıklarının geliştirilmesi
ve korunmasını amaçlayan tekniklerin
genel adıdır. Psikoterapi her zaman sadece
tek tek bireyleri konu almaz, zaman zaman
incelenen tüm bir ailenin etkileşimsel
meseleleri zaman zamansa incelenen bir
çiftin birbiriyle olan ilişkisindeki bazı
sorunların ruh sağlığı temelindeki kökleri
olabilir. Ruh-zihin sağlığına dair
sorunların psikolojik, sosyolojik
veya somatik boyutları olabilir.
Terim psiko ve terapi formlarından oluşur
ki, psiko Yunanca psukhē "ruh,
zihin"den, terapi ise Yunanca
therapeia "iyileştirme"den türemiştir.
13. 13
Psikoterapi, daha olgun ve uygun bir ruhsal
denge sağlamak amacı doğrultusunda
zihinsel ve duygusal bozukluk gösteren
hastalarla düşünce ve duygu alışverişi
kurularak yürütülen bir tedavi bilim ve
sanatıdır. Psikiyatristler, Psikologlar,
Psikolojik Danışmanlar, Sosyal Hizmet
Uzmanları, Psikiyatri Hemşireleri, Çocuk
Gelişimi Uzmanları psikoterapi yaparlar.
Çok genel bir başlık altında söylemek
gerekirse, duygusal çatışmaları
çözümleyen, bu çatışmalardan doğan kaygı
ve gerginlikleri, çökkünlükleri azaltan,
ruhsal uyum düzeyini artıran, kişilerarası
ilişkileri daha olgunlaştıran tüm teknik ve
yöntemlere psikoterapi denilebilir.
Psikoterapi sürecinde terapist ile danışan
arasında kurulan ilişki temel alınarak
danışanın yaşadığı sorunlar üzerinde
çalışılır. Sadece psikolojik rahatsızlık
yaşayan kişiler değil, hayatının herhangi
bir alanında tıkanıklık yaşadığını hisseden
ve yaşamını daha anlamlı bir şekilde
sürdürmek isteyen herkes psikoterapi
sürecine girebilir. Psikoterapi, terapistin
danışan adına neyin doğru olduğuna karar
vermesi ya da nasıl değişeceğini söylemesi
değildir. Psikoterapist kendi kuramsal
bilgilerini ve uygulama becerilerini
kullanarak; danışanın kendisini tanıması,
hayatına dair farkındalıklar yaşaması, daha
sağlıklı ilişkiler kurması ve yeni çözüm
yolları geliştirebilmesi için danışana ışık
tutar.
Psikoterapist nasıl olunur? -Psikoterapi
eğitimleri Psikoterapist olabilmek için
gereken psikoterapi eğitimleri kuruma göre
farklılıklar gösterebilir. Psikoterapi
öğrencileri terapist olmak için belli
eğitimlerden geçerler. Teorik eğitimden
sonra bir süpervizörün gözetiminde vaka
görürler. Başarıyla tamamlayanlar
psikoterapist olurlar.
İşte yukarıda bahsettiğim tüm bu uzmanlar
ruh sağlığı alanının birer çalışanlarıdır.
Yetkileri, sorumlulukları ve sınırlılıkları
farklılık gösterir. Bu kadar farklı ve
kompleks uzmanlık alanları gerektiren ruh
sağlığı alanında, hiçbir eğitim alt yapısı
olmadan fütursuzca bu kadar rahat boy
göstermek, depresyonu şu kadar seansta
falanca terapiyle iyileştiriyoruz demek
kanaatimce cinayettir, dolandırıcılıktır.
Terapi de Sevgili Hocam Dr Brian
Canfield’in hep tekrarladığı bir şey vardır
“Zarar verme!”. Mesleki yeterliliğimizi,
sınırlarımızı bilirsek ruh sağlığı hizmeti
amacına uygun yapılır. Her meslek kendi
örgütlülüğünü ve kendi meslek odasını
oluşturursa bu kaotik ortam da azalır.
Bağımsız denetimle çürük elmalar
ayıklanır. 2017 yılının tüm insanlığa
sağlık, barış ve huzur getirmesini dileyerek
ruh sağlığınızı ruh sağlığı çalışanlarına
emanet ediniz diyorum.
14. 14
Öfkeyi Anlamak
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞAKİROĞLU
Günlük hayat öfke tuzakları ile
dolu. Trafik, dedikoducular, gürültücüler,
söz dinlemeyenler. Şikayet ve öfke hiç
bitmeyecek gibi. İnsan sürekli şikayet eder
yaşantısının sıradanlığından. Monoton
hayatına isyan eder, ama alışkanlıklarını
duygularına pek ihtiyaç duymadan
sürdürür. Günlük rutin duygulardan
arınmış mekanik bir işleyiş haline gelir. Bu
nedenle de ne zaman duygularıyla yüzleşse
nasıl davranacağını bilemez. Duygulardan
uzak kurulmuş makineler gibi
geçirmekteyiz ömürlerimizi.
Sadece günümüzde ve yaşadığımız
topraklarda değil, tüm Dünya’da ve tüm
zamanlarda büyük sorunlara yol açabilen
öfke, uygun biçimde ifade edildiğinde
bireyin benliğini ve sınırlarını koruyan bir
zırh gibi işlev görür. Burada hatırlanması
gereken en önemli gerçek engellenmesi ve
uzak durulması gerekenin öfke değil de
şiddet olduğudur. Öfke, yıkıcı, küçük
düşürücü, zarar verici de olabilir; yapıcı,
koruyucu ve olumlu da. Yeter ki
Öfkelendiğiniz an öfkenizi ifade
edeceğiniz davranış tercihini yapabilme
becerisini geliştirin, öfkenizi doğru kişiye,
doğru miktarda, doğru şekilde aktarabilin.
Bize öfkemizi bastırmayı, yok
saymayı, görmezden gelmeyi ve daha da
kötüsü öfkenin kötü bir duygu olduğunu
söyleyen eski öğretileri unutup, öfkemize
sahip çıkmayı ve bu büyük enerjiyi
kullanmayı öğrenmeliyiz. Yok edilmesi
gereken öfke duygusu değil, saldırganlık
ve şiddet davranışlarıdır. Öfke, sabır,
merak, kıskançlık, korku gibi duygulardan
uzak kurgulanan hayatlar sizi bir insan
olmaktan çıkarıp, bir makineye dönüştürür.
Duygusuz bir makine. İyi bir nedenimiz
varsa, birisi bizi haksızlığa uğrattıysa, bir
yerde bir zulüm varsa öfkelenelim ve
öfkemizi doğru yoldan ifade edelim. Bu
bizi nesneleşmekten ve normaller arasında
sıradanlaşıp, kaybolup gitmekten korur.
eden Öfkeleniyor ?
Engellenmişlik ve Haksızlığa
Uğrama Algısı
Öfke ile ilgili yapılan
çalışmaların gösterdiği net bulgulardan bir
tanesi, engellenmişlik hissi ve haksızlığa
uğradım algısının öfkeye yol açmasıdır.
Bir sürücünün arabasında trafik
sıkıştığında yaşadığı öfke ya da dışarı
çıkmak isteyen bir çocuğun anne-
babasından izin alamadığı için evde
15. 15
oturmak zorunda kalınca yaşadığı öfke
engellenmişlik hissindendir. İnsanoğlunun
doğası isteklerine ulaşması engellendiğinde
öfkeyi ortaya çıkarıp, güç ve motivasyonu
artırıp, engeli ortadan kaldırmak amaçlı
hareket eder. Öte yandan haksızlığa
uğradım algısı evrensel olarak tüm
insanlarda öfke duygusunu tetikler.
Buradaki amaç kişinin hakkını almak için
öfke enerjisine duyduğu ihtiyaçtır.
-Meli, -Malı’larımız:
Kişisel kurallarımız ve olmazsa
olmaz kabullerimiz çiğnendiğinde saldırıya
uğradığımızı hissedip öfkeleniriz. Herkes
bana saygı göstermeli, herkes beni sevmeli,
herkes söylediklerimi kabul etmeli
türünden –meli –malı’larımız, herkes
bunlara uymak zorunda olmadığı için
büyük öfke mayınları olarak ortaya çıkar.
Kişisel Kanun ve Kurallarımız
Öfkelenme nedenlerimizden
bir tanesi de kanun ve kurallarımızın
çiğnenmesidir. Bu durum engellenme ve
haksızlığa uğrama algısı yaratır. Kurallara
örnek verelim:
Bizim takım maç kaybetmez
Kimse beni sollayamaz
Herkes bana saygı göstermeli
Yukarıdaki örneklerin ne
kadar tehlikeli olduğunu tahmin
edebilirsiniz. Takımının maç
kaybedemeyeceğini düşünen bir taraftar,
takımı gol yiyince hemen oturduğu tribün
koltuğunu kırmaya meylediyor. Oysa ki ne
yenilmez bir takım var dünyada ne de asla
gol yemeyen bir kaleci. Diğer iki örnek
için de durum benzer.
Öfkesini olumlu kullanmak
isteyen herkesin kendi kural ve kabullerini
tespit edip, bunların işlevsel olup
olmadığını gözden geçirmesi gerekir.
Mahmut Bey “Mahmut Bey kuralları”nı,
Münevver Hanım “Münevver Hanım
kuralları”nı bilip ortaya çıkarır ve bunları
yeniden gözden geçirirse bunlarla ilişkili
zararlı öfkelerine de engel olabilirler.
Öfkeyi Anlamak
Öfkenin görünen tarafı, içinde
bulunduğumuz öfke yaratan durum ve
öfkelendikten sonra yaptığımız
davranışlardır. Öfkelendiren durum
(takımının gol yemesi) ve öfke davranışını
(tribünü kırmak) görür ve biliriz. Ama
içinde bulunduğumuz öfke yaratan durum
ve öfkelendikten sonra yaptığımız
davranışlar arasında, içinde bulunduğumuz
durumun yarattığı düşünceler de vardır.
Yani içinde bulunduğumuz durumun bizde
öfke yaratması için, bu durumda haksızlığa
uğradığımızı veya engellendiğimiz
sonucuna varacağımız bir düşüncemizin
(bizim takım maç kaybetmez) bulunması
16. 16
gereklidir. Esas öfke kontrolü de bu
düşünce boyutunda gerçekleşir. Tribünü
kırdırtan takımımızın gol yemesi değil,
bizim bu gole verdiğimiz olumsuz anlam,
yani düşünce biçimimizdir. Bu düşünceyi
bulmak ve değiştirmek olumsuz öfke ile
baş etmenin anahtarıdır.
Öfkeyle baş etme yolculuğunda
cevabını arayacağınız ilk soru “sizi en çok
öfkelendiren durumların neler olduğu” dur.
Hemen listeyi yapmaya başlayın. Listeyi
bitirdikten sonra ikinci aşamada yapmanız
gereken yukarıda belirttiğiniz öfke
durumlarında aklınızdan geçenlerin ve o
durumla ilgili düşüncelerinizin farkına
varmanızdır. Üçüncü aşamada ise
yapmanız gereken bu düşüncelere
alternatif açıklamalar bulmanız ve
öfkelenmenize neden olan duruma dair
açıklamanıza alternatifler geliştirmektir.
Sonraki aşamada ise belirlediğiniz öfke
durumlarında nasıl davranmanız
gerektiğine dair karar vermenizdir. Bu
kararları, öfke durumunda otomatik olarak
devreye giren saldırganlık davranışlarının
yerine yerleştirmek, öfkeyi kontrol altına
alma sürecinin en önemli bölümüdür.
Psikoterapide bireylerin başetme
becerilerinin geliştirilmesi ve problemli
davranışlarının değiştirilmesi için düşünce
yapıları gözden geçirilmekte ve yeni
düşünce ve davranış yapıları
kazandırılmaktadır. Görüşmeler, bilgi
vererek farkındalığı arttırma, danışanla
onun öfke yaşantılarının yoğun olduğu
durumları belirleme, öfke sonrası olumsuz
davranışları çıkarma, yeniden bilişsel
yapılanma (alternatif düşüncelerin
geliştirilmesi), gevşeme eğitimi, problem
çözme becerilerinin öğretilmesi, tercih
edilen olumlu öfke davranışlarının günlük
hayatta denenmesi ve otomatikleştirilmesi
gibi yöntemleri içermektedir.
Öfkelenmeden yaşamak mümkün
değil ise, öfkeyi işlevsel kullanarak
hayatımıza biraz renk katmak bizim
ellerimizde !
Kaynaklar:
Alschuler, C. F., ve Alschuler, A. S.
(1984). Developing healty responses to
anger: the counselor’s role. Journal of
Counseling and Development, 63, 34–42.
Besley, K. (2000). Anger
management: immediate intervention by
counselor coach. Professional School
Counse- ling, 3(2), 81-90.
Faupel, A., Herrick, E., & Sharp, P.
(2011). Anger Management: a practical
guide. New York, Routledge.
Howells, K., ve Day, A. (2003).
Readiness for anger management: clinical
and theoretical issue. Clinical Psychology
Review, 23, 319-337.
17. 17
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şakiroğl
(Klinik Psikolog)
1977 yılı Muğla doğumludur, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünden
mezun olmuştur. Aynı bölümde Klinik
Psikoloji yüksek lisansını tamamlamış ve
klinik psikoloji doktorasını almıştır.
Halihazırda Aydın Adnan Menderes
Üniversitesi Psikoloji bölümünde ve aynı
üniversitenin sağlık bilimleri enstitüsünde
öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
Mutsuzluğa Mahkumuz, Öfke ve Aşkın
Psikolojisi başlıklı 3 kitabı vardır.
18. 18
BU LARI BİLİYOR MUYDU UZ?
Beynimizin geçmiş bir hatırayı şu andaki duruma uyarlamaya çalışıp başarısız
olmasıyla o anı daha önce yaşamışız gibi olmasına dejavu denildiğini,
İnsan beyninin uyanık olduğu zamanlarda, küçük bir ampulü yakabilecek seviyede elektrik
üretebildiğini,
En çok insan ölümüne sebep veren canlılar listesinde, ilk sırada sivrisinekler, sonra
insanların yer aldığını,
19. 19
Okulların gereksiz erken başladığı, öğrenme fonksiyonlarının sabah 10'dan sonra tam
çalışmaya başladığının ispatlanmasıyla kanıtlandığını,
Bir kişiyi beğenip beğenmediğimize ya da eğer birisini etkilemek istiyorsak sadece 4
dakikada karar verdiğimizi,
Dünyada psikologlar tarafından tanımlanan 400'ün üzerinde fobi türünün var
olduğunu,
20. 20
Beyin, sıkıcı insanlardan dinlediğiniz sıkıcı konuşmaları olduğu gibi kaydetmediğini,
onları daha ilginç hale getirerek yeniden yazdığını,
Araştırmalara göre, parayı fiziksel olarak bir şeylere sahip olmak için değil de,
deneyim kazanmak için harcamanın insanı daha çok mutlu ettiğini,
Son bulgulara göre, Fobiler aslında DNA aracılığıyla nesilden nesile aktarılan
hatıralardan ibaret olduğunu,
21. 21
Daha önce "Yürüyen Ceset Sendromu" diye bir hastalık duymuş muydunuz? Bu ruhsal
bozukluğa sahip olan hastaların ölü olduklarını, etlerinin çürüdüğünü, organ ve kanlarının
olmadığını düşündüğünü,
Psikologların yaptığı incelemeye göre internet trollerinin narsistik, psikopat ve sadistik
kişilik özellikleri gösterdiğini,
Televizyonların ve popüler kültürün hayatımıza girmesiyle ortaya çıkan bir diğer
ruhsal bozukluk da "Truman sendromu"... Bu hastalığa yakalananların hayatlarının her
aşamasının tıpkı filmdeki gibi gizlice kameraya kaydedilip televizyonda gösterildiğini
zannettiğini biliyor muydunuz?
22. 22
ÇOCUKLARDA ÖFKE
Ferhat YILMAZ
2017 ye yeni girdiğimiz şu günlerde
ülkemizde de olduğu 2017 ye bir çok
ülkede müthiş bir görsel şölen olan havai
fişek patlamalarıyla girdik. Evimizde ya da
dışarda olanlar görsel bir şölen olan havai
fişek patlamalarını izlemek için hayranlıkla
havaya baktık… Benzer olmasa evimizde
de zaman aynı keyfi vermeyen patlamalara
tanık oluyoruz. Öfke sorunu olan çocuklar
ve aileler için olanda işte budur. Bu
satırları okuyorsanız öfkesinden kaygı
duyduğunuz bir çocuğa sevgi
besliyorsunuzdur. Belki de çocuğunuz ya
da öğrenciniz agresif, fiziksel ya da sözel
olarak size ya da çevresine saldırıyor. Bu
durumu düşündüğünüzde çocuğunuzun ya
da öğrencinizin ilerleyen yaşlarda
sevilmeyen ve hiç arkadaşı olmayan halini
gözünüzün önüne getiriyorsunuz.
Özellikle çocukluk çağlarında kaygı
çok anlaşılır bir durum. İlkokul çağında
çabucak kaygılanan ya da öfkelenen bir
çocuğun bu sorunu yalnız aşmasını
beklemek ona haksızlık olur. İçinde
bulunduğu ortam, sosyal öğrenmeleri,
ebeveyn ve kardeş ilişkileri, yetiştirme
tarzı gibi yaşam boyu sürecek bir çok
faktör öfke patlamasının gelişimine
yardımcı olur.
Çocuğun öfkesinin kalkmasını
beklemek çekici görünse de bunu herhangi
bir şey yapmadan beklemekte çözüm değil.
Sonuçta öfke normal ve sağlıklı bir
duygudur. Öfke bedenimizin bir uyarı
biçimidir. Öfkeli olduğumuzda müthiş bir
enerjiyle dolarız ve göz açıp kapayıncaya
kadar kontrolden çıkarız. Yanlış
yönlendirile bilir ve sonucunda üzüntü
duyabiliriz. Durum böyleyken
çocuklarımıza öfkelenmemeleri gerektiği
yerine öfkelerini denetmeyi ve onu yıkıcı
değil yapıcı bir şekilde öğrenmelerine
yardımcı olmalıyız.
Çocuklar öfkeyi başlarına gelen bir
şey olarak algılamaya meyillidirler. Çünkü
öfkelendiklerinde bir düdüklü tencereyi
açmak gibi öfkelerini pat diye gösterirler.
Çoc ğ n öfkesiyle ne aman
ilgilenmeli?
Çocuğun öfkesi başkalarına karşı
fiziksel saldırılara ve zarar verici bir hale
dönüşüyorsa, çocuk neredeyse her gün
öfke nöbetleri geçiriyor ve akranları ile sık
sık tartışmaya giriyorsa, hata yaptığında,
bir oyunda kaybettiğinde, kendine,
eşyalara ya da başkasına zarar verme
eğilimi gösteriyorsa, Yaşamının her
alanında öfkelenecek bir şey buluyorsa,
Daha önce baş edebildiği durumlara artık
öfke nöbetleri ile tepki veriyorsa, bu bize
bu duruma müdahale gerektiğiyle ilgili
ipuçları verecektir.
Peki çoc kların öfke d r m nda nasıl
müdahale edilmelidir?
Öfkesiyle baş edemeyen ve öfkesini
ifade edecek uygun yöntemler
öğrenememiş çocuğa ilk müdahalemiz
öncelikle çocuğun asıl olarak neye öfkeli
olduğunu anlamak ve onun anlamasını
sağlamaktır. Bunun için etkin dinlemeyi
öğrenmek gereklidir.
23. 23
Çocuk bu denli yoğun duygular
yaşarken, kendini dinleyecek anlayacak
sakin bir yetişkine ihtiyaç duyar. Çocuk
öfkelendiği zaman, ona kızmak, onu
azarlamak çocuğu durdurmaya çalışmak
onun o anki öfkesini bastırabilir ama
sorunu çözmez. Çocuğun asıl kızdığı şeyin
farkına varmasını sağlayabilirsiniz
(kırgınlık, alay edilme, utanç).Yanında
olduğumuzu ve onu dinleyip
anlayabileceğimiz mesajını vererek bunu
yaparak çocuğun duygularını tanımayı ve
isimlendirmeyi öğrenmesini de sağlayıp
duygu dünyasının zenginleşmesine de
katkıda bulunmuş olursunuz.
Bu tip durumsal müdahalelerden sonra asıl
olan bu olumlu davranışlarının kalıcı
olmasını sağlamak için gerekeni
yapmaktır. Bunun için:
— Öfkelenmediği ya da az da olsa sakin
kalarak zor bir durumla başa çıktığında
bunu nasıl başardığımı sorarak takdir edin.
—Öfkesinin resmini çizdirmek ve daha
sonra bunu komik bir şekle dönüştürerek
birlikte gülme.
—Öfke anında bedensel olarak çok gergin
olduğumuzdan basit gevşeme
egzersizlerini öğretmek hem çok hoşlarına
gitmekte hem de fayda sağlamaktadır.
İnsanlar kaygılı ve öfkeliyken göğsüne
nefes alır biz bu esnada karnına birkaç kez
sakin ve derin nefes alıp aynı hızda
vermesini sağlayarak sinir sistemimize
güvendesin mi vererek sakinliğe daha
çabuk ulaşması sağlayabilir.
Çocukların psikolojik ve sosyal
gelişiminde duyguların, duyguları ifade
etmenin ve yönetmenin öğretilmesinde
anne babaların etkisi göz ardı
edilemeyeceğinden en önemlisi siz de
onlara duygularını ifade etmeyi
öğrettiğimizde sadece öfkelerini
yenmelerini değil yaşam boyu
kullanabilecekleri olumlu bir davranışı
öğretmiş olacağız.
24. 24
ASIL ÖFKE TOPLUMU HALİ E
GELDİK
Güler Ergen
Son zamanlarda yaşanan siyasi,
ekonomik, terör sorunlar insanların gelecek
korkusu yaşamalarına neden olmuştur. Bu
korkular İnsanların kendine olan güvenini
yitirmesine toplum olarak neşesini
kaybetmesine, güvensizliğe, kişilerin
birbirlerine olan tahammülsüzlüğüne kadar
gitmektedir.
İlk akla gelen ekonomik sorunların bunlara
neden olduğu düşünülebilir ama ülkemizin
yaşadığı şu son terör olayları, savaşlar,
şehit haberleri, siyasi gerilimler, fikir
ayrılıkları toplum içerisinde büyük sosyal
çatlaklar oluşturmuştur.
Öfke patlamaları niye arttı?
Öfke patlamalarını doğurabilecek
''sosyolojik'' faktörlerin Türkiye'de bol bol
bulunduğunu Emile Durkheim’ın,
“Anomi” terimi ile açıklamak mümkündür.
Anomiyi bizim toplumumuza
uyarladığımızda çok hızlı nüfus artışı, ve
bunun yanında başka ülkelerden gelen
göçler nedeniyle (Suriyeli göçmenler gibi)
toplumun çeşitli grupları arasındaki
etkileşimi azaldı. Bu da toplumdaki
anlayışların, değer yargılarının, normların
farklılaşmasına yol açtı. Karadeniz’den
Doğu Anadolu’ya, Güneydoğu’dan İç
Anadolu’ya, Akdeniz’den Ege’ye kadar
her şehirden kopup gelenler İstanbul'da,
İzmir’de Ankara’da harmanlanıyorlar. Bu
kadar çok sayıda farklılığın, son derece
hızlı değişen bir toplumda uyumlu bileşim
oluşturması, elbette hemen olmuyor,
zaman gerektiriyor.
Bu zaman içerisinde ötekileştirmeler
artıyor, tahammülsüzlük artıyor, öfke
artıyor, uyumsuzluk artıyor. Öte yandan,
büyük şehirlerde insanların birbirlerini
tanımamaları, birbirlerini incitmelerini
kolaylaştırıyor. Suç oranlarına bakıldığında
en çok büyük şehirlerde suç oranı fazladır,
en az suç oranlarının yaşandığı yerler ise
köyler yada küçük yerleşim birimleridir.
Modernleşmeyle birlikte insanlarımızın
hayatı anlamlandırmada kullandığı
geleneksel değerleri zayıflatıyor. Eski
inançlar zayıflarken, yerine yenileri
koyulamıyor. Böylece hayat felsefesi
belirsiz, değerleri boşlukta olan insanlar
türüyor. Belki çok iyi bir gelecek bizi
bekliyor, ama geçiş dönemindeki karmaşa,
toplumsal patolojileri yaygınlaştırıyor.
25. 25
Hızlı sosyal değişim beraberinde psikolojik
rahatsızlıkları da artırıyor. En sık görülen
rahatsızlık 'antisosyal kişilik bozukluğu’
olduğunu söyleyebiliriz. Yani şiddete daha
yatkın kişilerdir. Öte yandan yine
modernleşmeyle beraber yaygınlaşan alkol,
uyuşturucu madde kullanımı da Öfkesini
dışa yansıtmada sorun yaşayan bireyler ile
kendini ifade etmekte zorlanan bireylerin
daha yatkın olduğunu söyleyebiliriz.
Farklı Irk, Din, Millet, Mezhep gruplarının
eskiden olduğu gibi bugün de bir arada
yaşamayı öğrenmek ve Öfke Toplumu
haline gelmemek için, olaylara çözüm
odaklı yaklaştığımızda insanların da
yaklaşımları daha sakin olacak ve çatışma
daha az yaşanacaktır.
26. 26
ÇOCUKLARDA ÖFKE KO TROLÜ
İÇİ OYU TERAPİSİ İ
KULLANIMI
Arzu DİNÇER
ÇOCUKLARDA ÖFKE
Yeni doğan her birey pek çok duyguyla
beraber doğar, mutluluk, üzüntü, korku vb.
Öfke de bireylerin yaşadığı pek çok duygu
gibi doğuştan getirdiği ve engellenme
sonucu ortaya çıkan olağan duygulardan
biridir aslında. Sadece kontrol altında
tutulması, ve kontrollü bir şekilde dışa
vurulmasıdır beklenen. Ancak çocukların
yaşadıkları pek çok duruma bağlı olarak
öfke kontrollerinin azaldığı ve gelişen
öfkelerini ifade ederken eşyaları fırlatmak,
sözel ve fiziksel şiddete yönelmek, ağlama
nöbetleri geçirmek gibi aşırı öfke tepkileri
sergiledikleri görülmektedir. Yaşanan bu
öfke nöbetleri çocuklarda farklı etkenlere
bağlı olabilmektedir; içinde bulunduğu
gelişim dönemi, açlık, uykusuzluk,
yorgunluk, hastalık sözel ifadenin tam
gelişmemiş olması vb. daha küçük sebepler
olabileceği gibi, travmatik bir deneyimin
de metaforik ifadesi veya” bir yardım
çığlığı” olabilir. Şimdi birlikte çocuklarda
görülen öfke nöbetlerinin nedenlerini
gözden geçirelim.
Çocuklarda 6 Yaş Öncesinde Görülen
Öfke Nöbetlerinin Nedenleri
Öfke nöbeti ya da “sinir
patlaması”, “tepesi atmak” deyimleri
aslında duyguların “yaz yağmuru” halidir.
Deli doludur ve şiddetli yağar, hızla ortaya
çıkar ve genellikle hızla söner. Ne zaman
ve nerede yağacağının belli olmayışı ile de
Aydın havasına benzer
Az önce bu sağanak öfke yağmurunu
yaşayan çocuk, kısa bir süre sonra ise
sizinle herhangi bir aktiviteye eğlenerek
katılır; bağıran, kendini yerlere atan,
tepinen, ağlayan çocuk o değildir sanki.
Tutturduğu şeyi unutmuştur. Genellikle bu
tablo 2 yaş çocuğunun gelişimsel
özelliklerine uyar. Bu dönemde ebeveynin
tutumunun çocukla inatlaşmak yani “savaş
açmak” şeklinde olması durumundaysa,
davranış pekişir ve sonraki yaşlara
aktarılan bir kişilik özelliği halini alır.
Anne babalar genel olarak bu tablo
karşısında olumsuz duygulara kapılırlar.
Bir zalim, ya da canavar çocuk
yetiştirmekte olduklarını bile
düşünebilirler. Oysaki çocuk
27. 27
sakinleştiğinde bir önceki melek haline
dönüşür hemen. Kimi zaman da çocuğun
öfke nöbetleri oldukça yönlendirici,
öğrenilmiş ve amaçlı olabilir. Tutarsız
anne-baba tutumuna mağruz kalmış
çocuklarda daha çok gözlediğimiz bir
durum olarak karşımıza çıkar bu tarz öfke
tepkileri. Çocuğun sözel ifade becerisi
henüz tam gelişmediği için, sözcükleri
olduğu gibi anlayıp kendi hissettiklerini ve
gereksinimlerini gerektiği gibi ifade
edemezler. Bu durumda da can sıkıcı ve
rahatsız edici bir gerginlik yaşarlar,
anlaşılmadıkları ve ihtiyaçlarını
anlatamadıkları hissine bağlı olarak
öfkelenirler.
Tüm bu nedenlerin dışında kimi zaman
da çocuklar, yaşadığı bir olumsuz
deneyimin yarattığı travmaya bağlı olarak
(istismar, kayıp, doğal afetler, şiddet,
sosyal sorunlar, cerrahi müdahaleler vb.)
bir nevi savunma ve kendini acıdan,
tehlikeden koruma ve destek ihtiyacı için
fark edilme adına; adeta yardım çığlığı
olarak yoğun öfkeli tepkiler geliştirir.
Çünkü çocuklar sorunlarını biz yetişkinler
gibi sözcüklerle ifade edemezler, yeteri
kadar iç görüleri gelişmediğinden, sözcük
dağarcıkları henüz yetersiz olduğundan…
Çocuklar kendilerini en iyi şekilde ve en
üst düzeyde, oyuncakların sembolik dili ve
oyunlarında oluşturdukları metaforlar
aracılığıyla ifade ederler. Ancak doğru
şekilde ifade edemedikleri kaygı ve
acılarının davranışsal yansıması olan bu
öfkeli davranışlarıyla toplum ve
ebeveynleri tarafından çoğu kez reddedilir,
etiketlenir, dışlanır ve bir kez daha mağdur
durumuna düşerek öfkelerinin tamamen
kontrolden çıktığı hatta öfkeyi kendilerine
yönelttikleri bir süreç yaşamaya başlarlar;
taa ki biri onların öfkeli yardım çığlıklarını
duyana ve bir uzmandan destek almaya
başlayana kadar.
Bu tür durumlarda ya çocuğun
ebeveynleri de artık çocukla birlikte
çevreden dışlandığından ya ebeveynler bir
şeylerin yolunda olmadığıyla ilgili
düşünmeye ve çocuk için endişelenmeye
başladığından ya da artık ebeveynler öfke
krizleriyle hiç bir şekilde baş
edemediğinde çocuk için uzman desteğine
başvurulur. Kimi zaman da öğretmenin
yönlendirmesiyle aile destek sürecine
yönelir. Ancak asıl önemli olan çocuk
sosyal ve yakın çevresi tarafından
etiketlenip, reddedilip tekrar travmatize
olmadan bir uzmana başvurulmasıdır. Bir
“yardım çığlığı” olarak karşımıza çıkan
öfke patlamalarında, çocuğun sorunlarını,
soruna dair duygu ve ihtiyaçlarını en iyi
şekilde dışa vurup, travmasını
olumlayabilme fırsatını yakalayacağı
yöntem olan Deneyimsel Oyun
Terapisinden yararlanmak önerilmektedir.
Çünkü çocuklar yaşadıkları travma
28. 28
deneyimini ancak oyun terapisinin güvenli
ortamında, kontrollü bir şekilde yeniden ve
yeniden canlandırarak
deneyimlediklerinde, travma üzerinde bir
hakimiyet geliştirirler. Eğitimli bir oyun
terapisti tarafından onlara terapi ortamında
iletilen 1)senin için buradayım 2)
metaforlarını duyuyorum, anlıyorum ve
onaylıyorum 3) burada güvendesin, bana
güvenebilirsin 4) seni olduğun gibi kabul
ediyorum mesajlarını aldıklarında,
terapistle arasın gelişen güvenli terapötik
bağ sayesinde, sorunlarını dışa vurur ve
olumlama cesareti bulurlar. Olumlama
sürecinde çocuğun gereksinimi olan şeyler
ise terapistiyle güven ilişkisinin sürmesi,
ihtiyaçlarına, kaybettiği kişisel değerlere
ve güce tekrar kavuşmasıdır.
Oyun terapisinin güven ve kendini ifade
etme fırsatı sunan ortamında, deneyimli bir
terapist eşliğinde sorunlarını çözümleyen
çocuğumuz baş edemediği kaygı ve
üzüntüye bağlı geliştirdiği yoğun öfke
patlamalarından kurtulup; farkındalık
kazanmış, terapötik olarak büyümüş, sorun
çözme becerisi artmış, sosyal anlamda
uyumlu ve mutlu bir çocuk olarak
yaşamına devam edecektir. Öfkeli,
saldırgan ve sorunlu çocuk yoktur,
ihtiyaçları karşılanmamış, sorunlarının
çözümü için yardım çığlığı atan çocuklar
vardır. Öfke yardım ihtiyacının metaforik
yansımasıdır. Çocukların yardım
çığlıklarını duyabilmemiz dileğiyle.
Sevgiyle kalın
30. 30
PSY- Q Sİ EMA
AŞK Cİ SİYET TA IMAZ: DA ISH
GIRL
Sıla SALANTUR
PSY-Q olarak yeni yılın ilk ayında 2016
yılında vizyona girmiş olan Danish Girl
filmiyle karşınızdayız.
David Ebershoff tarafından
yazılan The Danish Girl adlı 2000 tarihli
romandan uyarlanan ABD yapımı film
beyazperdeye taşındı ve 2016 yılının şubat
ayında sinemaseverlerle buluştu. Filmde
1920'li yıllarda Danimarka'da ünlü bir
ressam olan Einar Wegener (Eddie
Redmayne)’ın erkek olarak dünyaya gelip
Gerda Wegener (Alicia Vikander) ile olan
evliliğinde kendisinin transseksüel
eğilimlerini keşfetmesi ele alınmaktadır.
Kendisi gibi ressam olan eşi Gerda'ya bir
gün kadın model olarak poz verdikten
sonra karşı cinsten ikinci bir kişiliğe
bürünmeye başlar. Einar Wegener’ın keşif
aşamasından kabul aşamasına, eşi
Gerda’nın eşinde gözlemlediği değişimleri
fark etmesinden Wegener'in tarihte bilinen
ilk cinsiyet değiştirme ameliyatlarından
birinin objesi olmasına dek devam edecek
olan bu süreçte ikilinin yaşantısında
meydana gelen kaçınılmaz değişim çarpıcı
bir işlenmiştir.
Oscar sezonunun gediklilerinden biri
olacağını düşündüren The Danish Girl,
2016 yılının dikkate değer yapımlarından
biri olduğu kanaatindeyiz. Sinema
eleştirmenleri de böyle düşünmüş olacaklar
ki filmin yönetmeni Tom Hopper 72.
Venedik Uluslararası Film Festivali’nde
Altın Aslan ve Hollywood Film
Ödülleri’nde Hollywood yönetmen
ödülüne layık görüldü. Gerda’yı
canlandıran Alicia Vikander de 88.
Akademi ve Hollywood Ödülleri’nde en
iyi yardımcı oyuncu ödülünü aldı.
Film, tarihe ilk transseksüel olarak geçen
Einar Wegener’in gerçek hikâyesinin
işlenmesi yönünden izlenmesi gereken
biyografik filmler arasında kendine yer
bulmuş görünüyor. Einar karakteri
“Transseksüel nedir?” sorusunu akla
getirmektedir. Transseksüel, bedenlerinin
toplumsal cinsiyetlerine uyumlu
olmadığını hisseden kişiler için
kullanılmaktadır. İnsanlığın doğumundan
bu yana var olan ama geçen yüzyıllara inat
yalnızca azınlık oldukları için
ötekileştirilmiş, rengarenkliklerine siyah
sürülmüş trans bireylerin örselenmiş
yaşantıları psikoloji alanında da son
dönemlerde sıklıkla ele alınan konular
31. 31
arasındadır. Filmde de trans bir bireyin
kendisini dışavurmaya başladığı anda
çevresinden görmüş olduğu cinsel saldırı
tüm gerçekliğiyle gözler önüne serilmiştir.
Einar’ın, “Bu benim bedenim değil
profesör, lütfen kurtulun ondan” repliği
transseksüellerin bedenlerine karşı ait
hissedemeyişlerinin kendilerinde yarattığı
derin üzüntüyü ifade etmektedir. Bugün
Kaos GL, Siyah Pembe Üçgen İzmir
Derneği, Lambdaistanbul LGBTT İstanbul
Dayanışma Derneği vs. gibi pek çok
dernek LGBT üyelerinin yasal zeminde yer
alması için uğraş vermekteler. İlki 2003
yılında düzenlenmiş olan Onur Yürüyüşleri
günümüzde de devam ediyor. Ancak
maalesef ki bu çabalar transseksüelliği bir
nevroz olmaktan çıkarıp normalleştirmeye
yetmiyor. Ayrımcı tutumlar bireylerin veya
grupların dışlanmasına yol açar.
Damgalanan insanlar, “biz” ve “onlar”
ayrımını oluşturmak için ayrı kategorilere
yerleştirilir ve bunun sonucunda
ayrımcılığa uğrar. Bu da eşitsizliğe neden
olur ve belli kişilerin, grupların
kaynaklardan dışlanmasına sebep olur.
Damgalama, dışlanma ve ayrımcılığın
uygulanmasına izin veren sosyal,
ekonomik ve politik güçlere ulaşıma
bağlıdır. ABD Yüksek Mahkemesi, 2015
yılında ülkedeki tüm eyaletlerde eşcinsel
evlilikleri Yargıç Anthony Kennedy,
“Hiçbir birliktelik evlilikten daha gurur
verici olamaz.” İfadesiyle bireylere
özgürce yaşama hakkı tanımıştır. Aşka
cinsiyet yüklenmekten vazgeçilip, siyah
beyaz kesinliğinden ayrılıp gri de
görünebildiği bu filmin sinemaseverlerin
izlemesini tavsiye ediyor, her gün sayısız
kadın cinayetlerinin, cinsel taciz
haberlerinin olağan karşılandığı bu ülkede
transseksüellerin de toplumda kabul
görmeyi hak eden bir azınlık olduklarının
bilincine toplumca varabilmeyi umuyorum.
32. 32
ÇİFT İLİŞKİSİ DE BİR DUYGU
OLARAK ÖFKE
Doç. Dr. Cebrail KISA
Giriş
Yakın ilişkiler, evrimsel olarak
var olan ya da yaradılıştan gelen varoluşsal
kaygının neden duygu dalgalanmasının
düzenlenme ihtiyacından doğar. Yakın
ilişkilerin en temel örnekleri aile, evlilik ve
çift ilişkisidir. Bu ilişkilerde çiftler/kişiler
zamanla kendilerini negatif etkileşimsel
döngüler içinde bulurlar. Her bir partner
ötekini hedef alarak “kötü adamı bul” ve
“kötü kadını bul” dramasında “kötülük
konuşmalarına” yakalanır. Halbuki
ilişkilerin önemli bir kısmında “kötü
kadın” ya da “kötü adam” yoktur.
Hastalanan ise kişiler değil sadece ilişkidir.
“Kötülük konuşmaları” dediğimiz drama;
kişilerin güvenli bağlanma, kabul edilme
ve sevilme gibi yaşantısal temel
ihtiyaçlarının karşılanmaması üzerine
“sen”le başladıkları ikincil duygular
üzerinden yürüyen bir çatışma durumudur.
Yaşantısal temel ihtiyaçların –
ihtiyacım olduğunda yanımda olabilir
misin? (güvenli bağlanma), beni her
şeyimle olduğum gibi kabul eder onaylar
mısın? (kimlik) ve beni sever misin?
(çekim)-karşılanması/karşılanmaması
durumunda kişilerde doğrudan korku,
üzüntü/kaygı, şaşkınlık/heyecan,
nefret/utanç, neşe ve öfke gibi birincil
duygular ortaya çıkar. Özellikle de bu
ihtiyaçların karşılanmaması durumunda
ortaya çıkan birincil duygular kişilerde
çaresizlik, savunmasızlık ve ötekine ihtiyaç
duyma konusunda bir zayıflık/bağımlılık
hissi yaratır. Bu his nedeniyle ilişki birincil
duygular üzerinden değil de partnere karşı
olduğuna inanılan aslında birincil
duygulara tepkisel olarak gelişen savunma
ve düşmanlık yaratan ikincil duygular
üzerinden yürütülür.
Özetle yakın ilişkilerin
yürütülmesinde temel rol oynayan
enstrümanlar duygulardır. Bu yazıda
duyguların, özellikle de öfkenin ilişkide ne
olup bittiğinin, nereye gideceğimiz ya da
gidemeyeceğimiz konusunda bize nasıl yol
gösterici olabileceğini bilimsel bilgiler ve
klinik deneyimlerim doğrultusunda ele
almaya çalışacağım.
33. 33
Bir D yg Olarak Öfke
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe
Sözlük’te: Öfke, engelleme, incinme veya
gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık
tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap
şeklinde tepkisel bir davranış olarak
tanımlanmıştır.
Oysaki günümüzde, özellikle de
ilişki bağlamında çalışan psikoterapistler
tarafından öfke daha doğru bir şekilde,
kalıtımsal faktörlerin ve nesiller arası
aktarımın etkili olduğu ilişkisel ve
etkileşimsel değişkenlerle dalgalanma
gösteren bir duygu olarak
tanımlanmaktadır. Öfke duygusal aklın
önemli bir parçası olup, nereye
gideceğimizin ve nasıl bir şekilde cevap ya
da tepki vereceğimizi belirleyen ana
motivasyonel yürütücü güçtür. Evrimsel
anlamda duygu şemalarına gömülü;
güvenli bir ortamda yaşamak, kabul
edilmek ve onaylanmak) ve de sevilmeye
yönelik tehdit ya da kayıp durumundan
ortaya çıkan diğer altı ana duygudan
biridir. İlişkilerde hem birincil hem de
ikincil duygu olarak yaşanan önemli bir
sorun gösterici ve aynı zamanda da
sorunun çözümünde önemli bir yol
göstericidir. İlişkide ilişkinin ve kişilerarası
etkileşimin ne durumda olduğunu gösteren
temel anlam sinyallerinden birisidir. Yakın
ilişkilerde incindiğimizin, ihlal
edildiğimizin, yok sayıldığımızın ya da
terkedilme durumunda olduğumuzun,
ihtiyaçlarımızın karşılanmadığının ve
ilişkinini iyi gitmediğinin göstergesidir.
Altı Ana Duygu
Duygular D yg ların İşlevleri
Öfke Savunmaya geçmek
Üzüntü/Kaygı Destek aramak, geri
çekilmek
Şaşkınlık/
Heyecan
Katılmak, keşfetmek
Nefret/Utanç Saklanmak, defetmek,
kaçınmak
Korku Kaçmak, donup kalmak
Neşe İlişki kurmak,
bağlanmak
Öfke İle Çalışmak
Psikoterapi geçmişine
bakıldığında özellikle de ilk dönemlerde
birçok terapistin duyguları ve bir duygu
olan öfkeyi de ilişki için bir yol gösterici
değil de daha çok zarar verici olarak
gördüğünü ve duygularla çalışmaktan
34. 34
ziyade onları yok saymayı tercih ettiğini
görmekteyiz. Duygular “aklı karıştırır ve
insanı yanlış yere götürür” gibi bir inanış
vardı. Günümüzde de bu inanış bir mit
olarak hem terapistler arasında hem de
halk arasında bir karar verilirken
“Mantıksal mı? Duygusal Mı?” biçiminde
halen devam etmektedir. Öfkenin ve diğer
duyguların bu şekilde
kavramsallaştırılması, beraberinde öfke
kontrolü ya da duygu kontrolü gibi
programlarla bu tür sorunların üstesinden
gelinebileceği düşünülmüştür. Klinik
bazda da bu alanda çalışan klinisyenlerin
önemli kısmının da çatışma ve öfke
durumunda, çatışma ve çatışmanın
üzerinden devam ettiği duyguları
anlamlandıramadıkları ve yeniden bir
tanımlama yapmadıkları, çatışma ve öfke
büyümeden bu durumların kontrol altına
alınması gerektiğine inandıkları için de
çiftler ya da bireylerlerde çatışmayı
durdurmak, öfke kontrolü, öfkeyi yok
etmek, öfkeyi yönetmek yada öfke ile baş
edebilmek başlıkları altında çalışmayı
tercih etmişlerdir. Bu amaçla da
“tartışmayı durdur”, “duyguları, öfkeyi
durdur”, “sakinleş (10’dan geriye say,
düzenli nefes alıp ver) ve düşün ( çatışma
ve öfke herşeyi kötüye götürecek) gibi
işlevsel olmayan yöntemler
kullanmışlardır.
Halbuki çatışmayı ve duyguları
anlamlandırmaya ve de yeniden bu
tanımları çerçevelemeye ihtiyacımız var.
Bu çerçeveleme doğrultusunda artık
çatışmanın ve duyguların ne kadar önemli
yol göstericiler olduğunu ve duyguların
çatışmada bize ne yapmamız gerektiğini
gösterdiğini fark edebiliyoruz. Bu yazının
giriş kısmının ikinci paragrafındaki bilgiler
doğrultusunda çatışma ve duyguları
yeniden anlamlandırdığımızda partnerler
ilişkide kendilerine ne olup bittiğini ve
terapist de ilişkide çatışmanın ve duygu
dalgalanmasının nasıl ortaya çıktığını bu
yeni perspektifle daha iyi
anlamlandırabilir. Yaşantısal temel
ihtiyaçların –ihtiyacım olduğunda yanımda
olabilir misin? (güvenli bağlanma, güvenli
bir liman arayışı), beni her şeyimle
olduğum gibi kabul eder, onaylar mısın?
(kimlik, kabul edilmek, onaylanmak) ve
beni arzular, sever misin ? (çekim,
arzulanma)- karşılanmaması durumunda
ortaya çıkan birincil duygular kişide
çaresizlik, savunmasızlık ve ötekine ihtiyaç
duyma konusunda bir bağımlılık hissi
yaratır. Bu his nedeniyle ilişki, çatışma
birincil duygular üzerinden değil de
partnere karşı olduğuna inanılan aslında
birincil duygulara tepkisel olarak gelişen
savunma ve düşmanlık yaratan ikincil
duygular üzerinden yürütülür.
35. 35
Yakın ilişkilerde çatışma ve
duyguların yükselmesinin bir anlamı var.
Dalgalanan yükselmiş duygular tabi ki de
öfke ilişkide incindiğimizin, yok
sayıldığımızın ve de ihtiyaçlarımızın
karşılanmadığını gösterir. Bu anlam
üzerine çalışmak, empatik bir yaklaşımla
bunu terapi ortamında terapistin çiftler ve
ailelerle çalışması onların aslında birbirini
suçlayarak giriştikleri “kötü adamı bul” ve
“kötü kadını bul” dramasında “kötülük
konuşmalarına” son vermelerini
sağlayabilir. Çatışma ve öfke kötü değildir.
Yıkıcı da değildir. Çatışma ve öfke iyidir.
İlişkide bir şeylerin iyi gitmediğinin ve bir
şeylerin yapılmasını gerektiğini gösteren
sinyal sistemleridir. Yani partnerler
birbirine bir şeyler söylemek istiyorlar.
Ama bunun ne olduğunu bilemiyorlar. Ne
mi istiyorlar, işte terapist ilişkinin
düzenleyicisi olarak onların ilişkiden ne
beklediklerini ve ihtiyaçlarını nasıl
karşılanacağı konusunda onlar için bir yol
gösterendir.
Örneğin: İlişkide kimlik tehdidi
yaşayan partnerin birincil duygusu “utanç”
ya da “değersizlik” tir. Utanç ve
değersizliği ifade etmek, kişiyi zayıf ve
yetersiz gösterdiğinden kişiler bu
duygulara tepkisel olarak öfke ya da aşırı
eleştiri geliştirirler. Bu öfke ve eleştiriyi
partnere yansıtıp, çatışmayı bu ikincil
duygular üzerinden yürütürler. Çatışma
aslında bir duygu dalgalanmasıdır,
çözümü ise, partnerlerin ihtiyaçları
karşılandığında partnerlerin yatışması yani
duygularının düzenlenmesidir.
1. Öfke nedir?
2. Öfkeli olmak ne anlama geliyor?
3. Öfkelendiğinizde ne yapıyorsunuz?
4. Öfkenin ortaya çıkmasında her
ikinizin rolü nedir?
5. Öfke her zaman yıkıcı mıdır? Bir
yarar sağlar mı?
6. Ne olduğunda öfkelenirsiniz?
7. Sizi öfkelendiren şey nedir?
8. Bunu öncelikle kendinizle ve sonra
da partnerinizle paylaşır mısınız?
9. Öfkelendiğinizde başka duygular
yaşıyor musunuz ve bedeninizde
neler oluyor?
10. Aile öykünüzde ya da kendi geçmiş
öykünüzde öfkeli olan kimse var
mıydı ya da öfke yaşamış
mıydınız? O zaman neler oldu
anlatabilir misiniz?
36. 36
Cİ SEL TERAPİ TEORİ VE UYGULAMA
EĞİTİMİ
İZMİR (6 MODÜL)
DOÇ. DR. CEBRAİL KISA
DOÇ. DR. CEBRAİL KISA, PSİKİYATR & PSİKOTERAPİST
37. 37
ÖFKEM ERELERDESİ ?
Yetiş Fidan M tl
Yolda gidiyorum, öyle de sakinim
ki…Müziğim açık, keyfim yerinde; işler
tıkırında yüzümde keyifli bir
gülümseme...Hayat bana güzel, sanki...O
da ne birden trafik sıkıştı ,sıkılıyor muyum
ne…Aaa kadının yaptığına bak , o da ne
arkamdan sinirle sollayan adam nasıl da
basıyor kornaya. Ben de basıyorum hem de
hınçla; sanki kornaya basan avuç
içimlerimde çoktan basıp gitmiş, hiç
tanımadığım sürücü.
Ve içimden bir ses:
-Ne bu hal diyor?
Kalbim yerinden fırlayacak. Hala
söyleniyorum. Bilmediğim sözler fırlıyor
ağzımdan, normalde hiç kullanmadığım.
Nerden çıktı bu öfke? Bu adam kim? Bu
sakinliğin bu dinginliğin ardında gizlenmiş
öfkem kimin? Sahiplenmek istemiyorum.
Yakışıksız buluyorum, ne biraz önce çalan
Bizet’ten dinlediğim melodilere ne de,
mırıldandığım şarkı sözlerine uyaklı;
savunduğum nahoş sözler. Peki, kızdıran
çoktan tozu dumana kattı ve gitti. Kim bu
öfkenin sahibi? .Alsın ve gitsin lütfen!
Gidemez diyor içimdeki susmayan ses, o
senin! Öfkemle konuşmaya başlıyorum
çaresiz. Öfkeme de öfkelenecek halim yok
ya! Bana kızmasına kızdım, diyor yine ses.
Tahammül edememesine, aceleciliğine
kızdım. Öfkelenmekte acele eden bir tek o
muydu?
Öyle köşeye sıkıştırıyor ki beni sesim,
bahanelerim duyulmayacak kadar cılız
kalıyor. Susuyorum. Başkasının öfkesi
beni öfkelendirmeyecek hale gelinceye
kadar da susmaya karar veriyorum.
Derinlere en derinlere başlıyor,
yolculuğum…
Trafiğe benzetirdi bir hocam yaşadığımız
hayatı. Her an değişen o kaosun içinde
nasıl yol aldığın önemli derdi. İçindeki
dinginliği sarsmadan, sakince en sıkışık
trafikte yol almaktır yaşam sanatı. Bu
kadar kolay öfkelendirmemeli, güçlü
olmamalı; hiç bir hareket, hiç bir sollama
ve korna. Sevgili hocama, şimdi buralarda
olsa da sorsam; etrafın onlarca öfkeyle
sarıp sarmalanmışken, nasıl direksiyon
sallanır? Geçenlerde okudum; bir kadını
döverek öldürdü ona bağırdı diye taksici.
Taksicinin öfkesini ve taksiciyi bir katile
38. 38
döndüren öfke arenasının ortasında, kendi
küçücük öfkemle kalakaldım. Her geçen
gün onlarca haber okuyoruz medyada,
etrafımız üçüncü sayfa haberlerle sarıldı.
Eskiden saatlerce etkisinde kalır,
sohbetlerimize taşırdık. Şimdi ise şaşırmaz
olduk, kanıksadık her birini. Tüm bu
kabullenişlere de öfkeleniyor muyum?
İçimdeki sesim, suskunluğunu bozdu.
İyilik ve sevgi nasıl bulaşıcıysa; öfke de
öyle. Sen klasik müziğini aç ve en orta
şeritten devam et usulca. Usluca, sakince…
Gözlerini kırpmadan insan öldürenler
uçuştu etrafıma, insanı insan olmaktan
çıkaran nasıl bir öfke tufanı sarıyordu
benliklerini? Neydi, bunların kaynağı?
Neredeydi, öfkelerin gizli sığınağı? Aç
kaldığında, saldırganlaşan mağarasından
çıkmış bir varlığa döndüren duygunun
beslendiği büyüdüğü yerler nerelerdeydi?
Onlarca yer ve olay olabilir, dedi iç sesim
onlarca. Neden peki saldırganlaştıkça,
dışarı çıktıkça neden buharlaşmıyor; etrafa
yayılıyor ve çoğalıyor? Etrafa bu kadar
zararı olan bu duygunun, içimizde yaptığı
hasarı düşünmek bile istemedim. Ve hayal
ettim; bu öfkenin panzehiri bir tek sevgi
kaplasa bir gün içimizi, dışımızı. Ne güzel
bir dünya olur! Kornalarda ne güzel çalıyor
bugün. Bir şeyler söyledikleri kesin.
Müziğin sesini biraz daha açıyorum.
Birazdan yol açılır nasıl olsa…