SlideShare a Scribd company logo
yarım okkası beş kuruş. Şumnu’nun bir köyünden geldiğini
anlatan bir satıcı artık mastikayla kafayı bulmuştu. Derdini
anlatıncaya kadar alıcılar dutlara ördek gibi saldırdı.
Bir Tablo
Yeni Cami önünde, mermerin üzerine bir evsiz barksız
çömelmiş ve uyuyakalmış.Başı,bacaklarının arasına düşmüş.
Başsız bir atlı,baldan da tatlı sabah uykusuna yenik düşmüş.
Karşımızda başka bir centilmen duruyor, yamalı giysiyle.
Kısa boylu,burnundan kıl aldırmıyor.Şal da bağlamış.Bir eli
cebinde. Sol ayağı hafif önde. Sigara tüttürüyor ve bekliyor.
Bir zamanların Hipodromu’ndan kalmış diyeceksin. Oyun
sahasının mermer basamaklarında uyumuş, burun ve kulak
kesmiş. İmparatora taş atmış. Deri çuvala tıkılmaktan son
anda yırtmış. Şimdi sırtına Anadolu salatalığıyla dolu bir
sepet yüklenmesini bekliyor.
SOFYA’DAN İSTANBUL’A
 64 
Balkapan Han’dan Ayasofya’ya Gizli Bir Tünel!
İstanbul’da elli yıldır tüccarlık yapan Koprivştitsalı30
Dra-
gomirov ile geçen yüzyılda Bulgarların ticaret odağı olan
Balkapan’a kadar gidiyoruz. Dragomirov, eski kelimelerle
karışık hoş ve tatlı bir Bulgarca konuşuyor.Büyük bir demir
kapıdan orta çağdan kalma taş bir yapıya girdik.Eski Bizans
manastırı. Geniş avluyu incir ağaçları ve salkımlar gölgeli-
yor. Avlunun kaldırımı Dobruca arabalarının tekerleklerini
ve Trakya atlarının nallarını hatırlıyor olmalı. İki hasarlı
taş basamaktan, sanki tünel diyeceksiniz, üst kata çıkılıyor.
Burada, Stamatov, Tıpçileştov, Doganov, Komandarev ai-
lelerinin dükkânları bulunuyormuş. Gizli ihtilal komitesi
tarafından İstanbul’u ateşe vermeye gönderildiğinde Vasil
30 Koprivştitsa (Avratalan) – Bulgaristan’da, Kocabalkan ve Karacadağ arasında
konumlu bir kasaba.
İSTANBUL  65 
SOFYA’DAN İSTANBUL’A
 66 
Levski31
burada kahve yudumlamış.Bir yeraltı tüneliyle han,
Ayasofya’ya çıkıyor. Kornişlerde koruklar ve incirler bitmiş.
En eski pencereler dar ve derin, paslı tel örgülerle.
Çorapçı Han’ın kubbeli odalarını da gördük.Bir zaman-
lar Macarovların32
dükkânı burada bulunuyordu. Pencerede
ışık huzmesi. Duvara, geçen yüzyılın ortalarından bir kasa
örülmüş. Avusturya parası, altın para, gümüş mecidiyeler,
rubiyeler ve beşliklerle doluymuş.Velyo Bivolarov’un ve Luka
Radomirov’un 1872 tarihli tüccar defterini karıştırıyorum.
İstanbullu Bulgar tüccarlar,milli uyanışın ve maddi kültürün
ön saftaki erleriydi.
Bayezid Cami; Güvercinlerin Camisi
Yukarı doğru Volkan’ın33
atölyeleri çınlıyor. Sokağın bi-
rinde uzayıp giden kararmış demirhane dizisi. Sudanlı zen-
ciler gibi simsiyah demircilerin melankolik türkülerine ağır
çekiç vuruşları eşlik ediyor. II. Bayezid’in yaptırdığı cami.
Güvercinlerin camisi; avludaki sıcak havayı serinletiyorlar
kanatlarıyla, yeşil dallar arasında uçarak. Bayezid, küçük bir
bahçede uyuyor. Öncülü Yıldırım Bayezid34
, Bulgaristan’ı
dize getirdi. Kosova Ovası’nda, Slavlara karşı tarihi savaşta
şöyle konuştu:“Ey,müminler,bizler kefereye karşı gidiyoruz.
Eğer Rabbimize sadık kalır ve O’nun elçisinin bize bıraktığı
nasihate uyarsak, kaderimizi elinde tutan Rab, kefereyi eli-
mize verecek. O yüzden, eğer aranızda namazını kılmayan,
31 Vasil Levski (1837-1873) – Bulgar ihtilalci.
32 Bulgar yazar, gazeteci ve diplomat Mihail Macarov’un babası İvan Macarov
kastediliyor.
33 Volkan – Eski Roma mitolojisinde demircilerin hamisi olan ateş tanrısı.
34 Yazar, üçüncü Osmanlı padişahı Sultan I. Murad’ı kast ediyor olmalı.
İSTANBUL  67 
orucunu tutmayan,gelirinin kırkta birini yetimlere vermeyen,
el malına göz koyan, yüreğinde kötü düşünceler olan biri
varsa, saftan çıksın ve evine dönsün. Serbestçe gitsin, ben
kendisine dokunmayacağım.”
Bu sözler; orduyu son kerteye kadar coşturdu. Balkan
halklarının en seçkin evlatlarının ecel şerbetini içtiği savaş-
tan sonra, yarımadanın kaderi tamı tamına beş yüzyıl için
belirlenmiş oldu.
Çemberlitaş: İstanbul’un Kurucu Sütunu
Konstantin Forumu’na dikilen yüksek bir sütun. Şehrin
kurucusu sütunun üstüne Apollon’un Fidias’ın eseri olan
heykelini dikti.Kadîm tanrı alaşağı olunca,o ayrıcalıklı nok-
taya hayat gamından ve dünya derdinden uzak yaşayan kısa
akıllı ruhaniler yerleşti.Benzer sütunlar,imparatorların Eski
SOFYA’DAN İSTANBUL’A
 68 
Sarayı’nı Altın Kapı’yla bağlayan yol kenarında muhafız gibi
dikiliyorlardı.
Boyunduruğa koşulmuş iki öküzü yeden şu köylü emmi
de ne arıyor acep mermer taşları üzerinde? Boyunduruktaki
pulluğu sürükleyen iki sakin emekçi, nadasa bırakılmış yu-
muşak toprağa dalmaya alışık,beceriksizce mermere basıyor
ve bakınıyorlar.
Bizans’ın Üç Gücü
6. yüzyıl başlarında güçlü Bizans İmparatorluğu’nu iki
Trak yönetiyordu: Büyük Jüstinyen ve başkumandanı Belisa-
rius.Belisarius’un kâtipliğini yapan Prokopius35
bir tarihçi ve
şairdi; imparator hakkında şunu not ediyor:“Tavresium Köyü
yakınında, Bederyan Kalesi bulunuyor. Bu köyde, âlemin
imparatoru Jüstinyen doğdu.”
35 Prokopius (500-565) – Bizanslı tarihçi, antik çağın son büyük tarihçisi olarak
biliniyor.
İSTANBUL  69 
Tavresium,bugün Köstendil’e bağlıTavaliçevo’nun adıydı.
Jüstinyen sıradan bir ırgatın oğluydu. Her üç erkek de –im-
parator, başkumandan ve tarihçi– ebediyen tarihe geçtiler.
Nesiller Jüstinyen’i dünyanın en güzel kilisesi olan Ayasofya’yı
yaptırdığı; Belisarius’u – Jüstinyen’in tacını korumak için
Hipodrom’da 40 bin kişiyi kılıçtan geçirdiği; Prokopius’u ise,
bunların yaptıklarını kâğıda döktüğü için unutmadı.George
Young,Jüstinyen’in bir Bulgar’ın oğlu olduğunu yazıyor.Tarih
bize Bulgarların Balkan Yarımadası’na Jüstinyen’den yüzyıl
sonra geldiğini yazıyor. Ancak Jüstinyen Trak’tı, daha sonra
Slavlarla ve Bulgarlarla beraber dayanıklı bir potada eriyen
Traklardan.Hiç kimse,6.yüzyılda topraklarımızdaki en ka-
labalık yerli unsur olan Trakların kökünün Slavlar tarafından
tamamen kazındığını kanıtlayamaz.
Ayasofya: Gökyüzünden Altın Zincirle Salınmış Gibi
Ayasofya için Prokopius şöyle yazıyor: “O göklere kadar
uzanıyor ve nasıl ki bir vapur dalgalar üstünde yükseliyorsa,
o da etraftaki yapıların üzerinde yükseliyor.İbadethane sanki
gökyüzünden altın zincirle salınmış gibi.”
İçeri adım atar atmaz ürperiyoruz. Bu mabedin azameti
sarsıcı bir intibaı yaratıyor.Hayatında unutulmaz anlar yaşa-
mak isteyen herkes Ayasofya’yı görmeli.İnsan elinden çıkan
bu dâhiyane eserin, 10 bin ustanın altı yılda inşa ettiği bu
mabedin eşi benzeri bulunmuyor.İnşaatı iki mimar,Trallesli
Antemius ve Miletoslu İsidoros yönetiyorlardı. Kubbe, gö-
rünmeyen sütunlar üstünde duruyor.(Trifon Kunev:“Bir an
önce çıkalım buradan, kubbe başımıza çökecekmiş gibime
geliyor!”) Günümüze ne efsaneler ulaşmış Ayasofya’yla il-
SOFYA’DAN İSTANBUL’A
 70 
gili! Charles Diehl,bir meleğin imparatora kilisenin planını
sunduğunu yazıyor: “Ameleler büyük kubbeye şekil verince,
Jüstinyen her gün iskeleye tırmanıyordu. Ancak biraz hu-
zursuzdu, çünkü malzemesi bitmişti. O zaman bir Tanrı
elçisi göründü ona ve: “En sadık insanlarını ver, kilisenin
tamamlanması için gereken altını getirsinler sana!” dedi.
İmparator, birkaç adamını gönderdi, yirmi civarında ka-
tırla.Tanrı elçisi önden yürüdü ve onları şehir surları dışında,
bilmedikleri bir yere götürdü.Orada akıllara durgunluk veren
bir saray gördüler. İçeri girdiklerinde, hepsi hayretten dilini
yuttu – sarayın parıldayan salonlarında çil çil altınlar parlı-
yordu.Melek bir kürekle katırların sepetlerini doldurdu.Bu
göksel altınla Jüstinyen,yere dayanmayan,ama görünmeyen
temeller üzerinde duran kubbeyi inşa ettirdi.”
İSTANBUL  71 
27 Aralık 537’de mabet törenle kutsandı. Jüstinyen, dört
atın çektiği tekerlekli arabayla geldi.Birinci kapıdan geçtikten
sonra loşlukta yakılmış kandilleriyle gümüş ikonostasyum
parlayınca,sütunları ve avizeleri görünce,başı döndü.Bizans
imparatoru çıldırmışçasına içeriye doğru yürüdü, kubbenin
altında durdu ve ellerini yukarı kaldırarak: “Şan olsun sana,
Tanrım,bu işe beni layık gördüğünden.Seni geçtim,Süley-
man!” diye haykırdı.
Bir köşe taşına,“Bu mabedi Tanrı için Jüstinyen yaptırdı”
yazısı kazıldı. Ancak açılış gününün sabahında Bizanslılar
dehşet içinde başka bir yazı okudular: “Bu mabet Tanrı için
dul Ephrasia tarafından yaptırıldı.”O an bulunan ve huzura
çıkarılan zavallı dula koca imparator kilisenin inşası için ne
gibi katkısı olduğunu sordu.
“Hiçbir şey – dedi ürkekçe kadıncağız.– Sadece yük çeken
hayvanlara su verdim.Her gün evimin yanından mabede taş
taşıyan arabalar geçiyordu. Ben de öküzlere bakraç dolusu
su çıkarıyordum.”
“Bırakın adı mabedi süslesin!” diye buyurdu Jüstinyen.
İmparator,bütün kilisenin duvarlarını saf altın levhalarla
kaplatmayı düşünüyordu,ancak bilici kadınlar imparatorluk
için açlık yılları geleceği ve o zaman halkın mabedin duvar-
larını soyacağı uyarısında bulundular. Yeni tanrısal yapının
duvarlarını süslemek için Jüstinyen Hellas’tan mermer is-
tedi. Delfi’nin ve Atina’nın antik mabetlerinden en güzel
mermerler gönderildi. Heliopolis’ten dört mor sütun geldi.
Aynı mermerden imparator mezarları yontuldu. Kadın bö-
lümünü çevreleyen küçük sütunlar, yeşil mermerden (koyu
yeşil kristallerle), jasper ve granitten. Bütün taban mermer
SOFYA’DAN İSTANBUL’A
 72 
kaplı. Duvarlar şeytan mermeriyle kaplı – boynuzlu başlar,
iblis tebessümü. Hıristiyanların gizli işareti –balık– siyah
mermere yontulmuş. Dokuz tunç kapıyla narteks kiliseyle
bağlanıyor.İmparator Kapısı diye geçen ve elektron alaşımın-
dan yapılan üçüncü kapının üstünde İsa’nın, tahta oturmuş
halde,etkileyici bir mozaik ikonası görünüyor;Tanrı oğlunun
yavuz bakışı dikkatten kaçmıyor. Ayaklarına Bulgarkıran
Vasilius çömelmiş. Kapılardaki bütün tunç haçların yatay
kısımları kazınmış.
Ayasofya’nın korunmasıyla görevli Ali Sami Boyar –aydın
bir Türk– Cumhuriyet yıllarında, ilk baştaki Hıristiyan ma-
bedin yüce sanatının öne çıkması uğruna, zaman içinde pa-
dişahların eklediği her dayanıksız şeyin kaldırıldığını anlattı.
Haçlılar, ikinci defa şehre 1204 yılında hâkim oluyorlar.
Latin askerler sırtlan gibi Ayasofya’ya dalıyorlar.Göz tanığı
olanlar bu talana ne diyor bir duyalım.Niketas Akominatos
[Honiates]:“Yağmacılar mozaik işi altarı parçaladı ve arala-
rında paylaştı.Oysa değerli metaller ateşle eritilip sınırsız bir
güzellikte birleştirilerek yapılmıştı; bu güzelliğe bütün halklar
hayran kalmıştı.Altarın basamakları saf altındandı.Haçlılar
bu sanat eserlerini baltalarla kestiler,mabede katırlar ve atlar
sokarak ganimeti yüklemeye başladılar.Hayvanlar zorla yü-
rüyor ve kayıyorlardı.Sahipleri onları bıçakla saplıyordu.Kar
beyaz mermer levhalar hayvan kanından allandı.Denizde bir
fırtına,kanlanan ay veya güneş tutulması gerekmiyor muydu
bu son felâketi haber verecek?”
Dandolo,Bizans tahtına Baudouin’i oturtuyor.16 Mayıs
1204’te Prens Baudouin, bizim de şu anda basmış olduğu-
muz kar beyaz levha üzerine diz çöküyor. Kırmızı ipek don,
mor çizmeler,arkadan ve önden altın düğmeli kıymetli giysi
İSTANBUL  73 
giymişti, üzerinde de pallium, kartallar ve değerli taşlarla
işlenmiş pelerin vardı.
Bir Bizans papazı: “Venedik kraliçe falan değil. O bir
kurbağa, hatta deniz yılanı, sakinleri ise – korsan.”
29 Mayıs Gecesi Ayasofya’da
Son Hıristiyan Ayini Çınladı
Erişilmez günahkâr şehrin surları Mayıs 1453’te yeniden
sarsıldı.Şehri,son imparator Konstantin XIII savunuyordu.
29 Mayıs gecesi Ayasofya’da son Hıristiyan ayini çınladı.İm-
parator efkaristiya aldı,ecel de artık omzuna elini koymuştu.
İmparatorluğun önde gelenleri birbirine sarıldıktan sonra
gece yarısına doğru dağıldılar.Şehir surlarına ölmeye gittiler.
İmparator, “kükreyen aslan gibi, sağ elinde hançerle”, Aziz
Romanos Kapısı yanında delinen surda hayatını kaybetti.
Yeniçeriler kiliseye üzerinde kanla geldiler.
SOFYA’DAN İSTANBUL’A
 74 
Bir efsane: “O zaman altarda bir papaz ibadet ediyordu.
Müminlerin çığlık atması üzerine papaz yavaşça döndü ve
askeri görünce, ayine ara verdi. Altara girdi, tahttan kutsal
kâseyi aldı ve duvara doğru saptı. Yeniçeriler ona yetişince-
ye kadar taşlara gömüldü gitti. Gizli bir kapı olmasın diye
bakınan asker bir şey bulamadı. Papaz duvardan geçmişti.
Hıristiyanlar,bazen ıssız gecelerde kaybolan papazın sesinin
duyulduğunu anlatıyorlar.Yarıda bıraktığı ayini tamamlamak
üzere bir gün yine ortaya çıkacağına inanılıyor.Fatih II.Meh-
med Ayasofya’ya öğleden sonra teşrif etti. Narteksteki tunç
kapının önünde, bıçakla süsleri kazıyan bir yeniçeri gördü.
Padişah kılıcıyla bu barbara vurdu ve ağır adımlarla içeri
girdi. Altarın önüne dikilerek ağır ağır, “Allah yeryüzünün
ve gökyüzünün ışığıdır!”dedi ve yüzükoyun düştü.Aldığı bir
avuç tozu başına sürdü. Alnı yanıyordu.
Ahmediye’nin Işığı, Bin Bir Direk’in Karanlığı
Genç padişah Ahmed – “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi,
Osmanlı’nın hükümdarı,yukarıdaki ve aşağıdaki denizlerin
hâkimi,göklerin habibi”– Ayasofya’nın karşısına İstanbul’un
en büyük ve en aziz camisini yaptırıyor – Ahmediye.Şaşkınlık
içinde kaldığımız bu engin ibadethanede hayranlık duygusu
dolduruyor kalplerimizi.Huzur.Derin bir sükûnet.Işık.Dört
devasa sütun üzerinde daha da devasa bir kubbe. Duvarlar
mavi Anadolu minesiyle kaplı.Elim,bu görsel bayramı tasvir
etmekte kifayetsiz kalıyor – duvarlarda sürünen narin dallar,
renkler ve parıldayan meyveler.Bu gerçeküstü ortamda adeta
İSTANBUL  75 
kendinden geçen İsveçli Gustaf Adolf36
,yanındakilere:“Beni
yalnız bırakın!” demiş. Ve dört saat kalmış.
Dışarıda güneş bulut arkasına saklanınca mavi duvarlar
Karadeniz suları gibi yeşile bürünüyor. Bir yazıt: “Peygam-
berin cemalini yansıtan ışık, bütün görünür âleme düşüyor.”
Büyük kutsal halı üzerinde bir görevli yürüyor çorapla,
ökçeleri çıkık.
Ahmediye’nin ilahi ışığından sonra bir yeraltı karanlığına
gömülüyoruz – Bin Bir Direk adını taşıyan devasa bir su sar-
nıcı.Jüstinyen,kuşatma altındaki şehir sakinlerine su tedarik
etmesi için kazdırmış sarnıcı. Sütunların sonu görünmüyor.
Sütunlar, üzerinde tarihin tekerlekli arabasının gıcırtıyla
tekerlendiği üst dünyayı dayaklıyor.
Tarih, bir anlığına duruyor, avuçla yeraltından su alıyor,
alnını ıslatıyor ve yine atları kırbaçlıyor. Görünmeyen bir
yerden akan suyun akan suyun şırıltısı ürpertici.
Kapalı Çarşı’nın Halıları
Kapalı Çarşı’da KafkasyaTürk’ü olan Musazâde Abdullah
Bursa’nın,Buhara’nın,Türkistan’ın ve Kafkasya’nın harika ha-
lılarını gösteriyor.Eşsiz el işçiliği ve sedef parıltısı.Doğunun
en güzel kadınları düşlerini bu halıların ipeğine dokumuş.
Halıda insan kalbinin görünmez kusursuzluğu somutlaşmış.
Fildişi oyması Acem minyatürleri gördük.Firdevsi’nin Şah-
name eserinin 16.yüzyıl kopyası,kusursuz çizimler.Turkuaz
36 Arkeolojiye ve eski eserlere özel ilgisi olan İsveç veliahdı Gustaf VI. Adolf
(1882-1973) 2-15 Ekim 1934 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyeti’ni ziyaret
ediyor; İstanbul’da ise 7-11 Ekim tarihlerinde kalıyor.
SOFYA’DAN İSTANBUL’A
 76 
renk tozdan elde edilmiş ve mineyle kaplanmış. İnce ve da-
yanıklı ipek kâğıda,fildişi külü ve altın karışımı mürekkeple
yazılmış Kur’an-ı Kerim.
Osmanlı Trajedisinin Son Perdesi
Abdülmecid’in yaptırdığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun
trajedisinin son perdesinin oynandığı Dolmabahçe Sarayı’nı
ziyaret ediyoruz.
(Sarayın, küçük taşlarla serpişmiş ve yüksek çamlarla ve
birbirine geçmiş incirlerle gölgeli bir bahçede beyazlaştığı
yerde, bir zamanlar bir körfez varmış. Bu körfeze Amiral
Baltaoğlu, Mehmed’in askeri filosunu getiriyor. Amiralin
yıldızı aslında burada sönüyor.Baltaoğlu’nu kovduktan sonra,
kadırgalarını Küçük Ihlamur Vadisi’nden Altın Boynuz’a ge-
çiriyor.Düşman kadırgalarını arkalarında gören,Venedikliler
şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemiyorlar.)
İSTANBUL  77 
Cam merdivenden çıkarak kristalleri yavaşça çınlayan
muhteşem avizeler altından hazinelerle dolu büyük saray
salonlarını dolaşıyoruz.
Atatürk’ün çalışma odasını,üzerinde,ömrünün son gün-
lerinde karıştırdığı üç kitap ve bir dosya olan masasını,ayrıca
fil ayağından bir çöp kovası ve bilardo masası görüyoruz.
Boğaz’ın yeşil minesinin göründüğü teras. Ayvazovski’nin,
üzerinde geçen yüzyılın melankolisinin sarardığı tabloları,
eski bir kitabın sayfaları arasına konmuş kuru bir çiçek gibi.
31 Mayıs, Çarşamba
Boğazkesen: Nöbete Durmuş Devler Gibi
Serin ve bulutlu bir güne uyanıyoruz. Boğaz’ı küçük bir
vapurla geçerek Kavak’a kadar gidiyoruz.Ötede Karadeniz’in
karanlık suları dalgalanıyor. Güvertede İtalyan kızları cıvıl
cıvıl,kırlangıçlar gibi.Vapur,sakin koylarda kıvrılıyor,gölgeli
bahçeler, koyu yeşil servi koruları, köşkler, evleri kararmış
ağaçtan Anadolu köyleri, dalyanlar. Nöbete durmuş devler
gibi, Mehmed’in Rumeli Hisarı’nın yavuz kuleleri yükseli-
yor. Karşıda, Anadolu yakasında, Fatih’in dedesi Bayezid’in
yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın harabeleri görünüyor. 21 ya-
şındaydı Mehmed, Edirne’de padişah sarığını giydiğinde.
Tarihe yıldırım hızıyla daldı genç padişah, İvan Şişman’ın37
kız kardeşi Mara’nın38
oğlu Ahmed’i boğdurttu, birkaç ay
zarfında bu yavuz kaleyi yaptırdı. Buradan dökme demir
toplar yabancı kadırgalara taş gülleler fırlatıyordu, sonra da
37 İvan Şişman – İkinci Bulgar Devleti’nin son çarı; 1371-1395 arası çarlık yapıyor.
38 Mara – Çar İvan-Aleksandır’ın Yahudi asıllı eşi Sara’dan kızı; Prenses Mara’yı
I. Murad Hüdavendigar eş olarak alıyor.
SOFYA’DAN İSTANBUL’A
 78 
güçlü şehir surunda gedik açtı. Rumeli Hisarı’nı yapmaya
başladığında paşalar kolları sıvayarak dülgerlerle beraber
taş taşıyorlar.
Pierre Loti
İstanbul’da külrengi cami kubbeleri, üstüne un serpilen
mantara benziyor. Minareler bulutları ok gibi deliyor.
Muşamba kaplı bir merdivenden, geçen yüzyılın sonun-
dan mütevazı bir İstanbul evine doğru tırmanıyoruz; bu ev,
“Türklerin ak günde de kara günde de asil dostu”olan Pierre
Loti’nin hatırasını yaşatıyor. “Azade” eserinin yazarı demir
bir kapıdan giriyordu evine. Burada, yarım yüzyıl boyunca
Avrupa’nın romantik ruhunu heyecanlandıran sayfaları ka-
leme aldı.
İSTANBUL  79 

More Related Content

More from EnverAykol1

Türk Tiyatrosunda Empati
Türk Tiyatrosunda EmpatiTürk Tiyatrosunda Empati
Türk Tiyatrosunda Empati
EnverAykol1
 
Kız
KızKız
Yabancilarin Tasviri
Yabancilarin TasviriYabancilarin Tasviri
Yabancilarin Tasviri
EnverAykol1
 
Bahçesaray Çeşmesi - Puşkin
Bahçesaray Çeşmesi - PuşkinBahçesaray Çeşmesi - Puşkin
Bahçesaray Çeşmesi - Puşkin
EnverAykol1
 
İbn Eca Seyahatnamesi ve İçindekiler
İbn Eca Seyahatnamesi ve İçindekilerİbn Eca Seyahatnamesi ve İçindekiler
İbn Eca Seyahatnamesi ve İçindekiler
EnverAykol1
 
Parçadan Bütüne Peyami Safa Kitabı Ön Söz.pdf
Parçadan Bütüne Peyami Safa Kitabı Ön Söz.pdfParçadan Bütüne Peyami Safa Kitabı Ön Söz.pdf
Parçadan Bütüne Peyami Safa Kitabı Ön Söz.pdf
EnverAykol1
 
İstanbul Türklüğünün Muhafazası-İçindekiler ve Önsöz.pdf
İstanbul Türklüğünün Muhafazası-İçindekiler ve Önsöz.pdfİstanbul Türklüğünün Muhafazası-İçindekiler ve Önsöz.pdf
İstanbul Türklüğünün Muhafazası-İçindekiler ve Önsöz.pdf
EnverAykol1
 
Venedik Gizli Servisi Rönesanst’ta Bir İstihbarat Teşkilatı- İçindekiler.pdf
Venedik Gizli Servisi Rönesanst’ta Bir İstihbarat Teşkilatı- İçindekiler.pdfVenedik Gizli Servisi Rönesanst’ta Bir İstihbarat Teşkilatı- İçindekiler.pdf
Venedik Gizli Servisi Rönesanst’ta Bir İstihbarat Teşkilatı- İçindekiler.pdf
EnverAykol1
 

More from EnverAykol1 (8)

Türk Tiyatrosunda Empati
Türk Tiyatrosunda EmpatiTürk Tiyatrosunda Empati
Türk Tiyatrosunda Empati
 
Kız
KızKız
Kız
 
Yabancilarin Tasviri
Yabancilarin TasviriYabancilarin Tasviri
Yabancilarin Tasviri
 
Bahçesaray Çeşmesi - Puşkin
Bahçesaray Çeşmesi - PuşkinBahçesaray Çeşmesi - Puşkin
Bahçesaray Çeşmesi - Puşkin
 
İbn Eca Seyahatnamesi ve İçindekiler
İbn Eca Seyahatnamesi ve İçindekilerİbn Eca Seyahatnamesi ve İçindekiler
İbn Eca Seyahatnamesi ve İçindekiler
 
Parçadan Bütüne Peyami Safa Kitabı Ön Söz.pdf
Parçadan Bütüne Peyami Safa Kitabı Ön Söz.pdfParçadan Bütüne Peyami Safa Kitabı Ön Söz.pdf
Parçadan Bütüne Peyami Safa Kitabı Ön Söz.pdf
 
İstanbul Türklüğünün Muhafazası-İçindekiler ve Önsöz.pdf
İstanbul Türklüğünün Muhafazası-İçindekiler ve Önsöz.pdfİstanbul Türklüğünün Muhafazası-İçindekiler ve Önsöz.pdf
İstanbul Türklüğünün Muhafazası-İçindekiler ve Önsöz.pdf
 
Venedik Gizli Servisi Rönesanst’ta Bir İstihbarat Teşkilatı- İçindekiler.pdf
Venedik Gizli Servisi Rönesanst’ta Bir İstihbarat Teşkilatı- İçindekiler.pdfVenedik Gizli Servisi Rönesanst’ta Bir İstihbarat Teşkilatı- İçindekiler.pdf
Venedik Gizli Servisi Rönesanst’ta Bir İstihbarat Teşkilatı- İçindekiler.pdf
 

Sofyadan İstanbula Genç Cumhuriyete Yolculuk.pdf

  • 1.
  • 2. yarım okkası beş kuruş. Şumnu’nun bir köyünden geldiğini anlatan bir satıcı artık mastikayla kafayı bulmuştu. Derdini anlatıncaya kadar alıcılar dutlara ördek gibi saldırdı. Bir Tablo Yeni Cami önünde, mermerin üzerine bir evsiz barksız çömelmiş ve uyuyakalmış.Başı,bacaklarının arasına düşmüş. Başsız bir atlı,baldan da tatlı sabah uykusuna yenik düşmüş. Karşımızda başka bir centilmen duruyor, yamalı giysiyle. Kısa boylu,burnundan kıl aldırmıyor.Şal da bağlamış.Bir eli cebinde. Sol ayağı hafif önde. Sigara tüttürüyor ve bekliyor. Bir zamanların Hipodromu’ndan kalmış diyeceksin. Oyun sahasının mermer basamaklarında uyumuş, burun ve kulak kesmiş. İmparatora taş atmış. Deri çuvala tıkılmaktan son anda yırtmış. Şimdi sırtına Anadolu salatalığıyla dolu bir sepet yüklenmesini bekliyor. SOFYA’DAN İSTANBUL’A  64 
  • 3. Balkapan Han’dan Ayasofya’ya Gizli Bir Tünel! İstanbul’da elli yıldır tüccarlık yapan Koprivştitsalı30 Dra- gomirov ile geçen yüzyılda Bulgarların ticaret odağı olan Balkapan’a kadar gidiyoruz. Dragomirov, eski kelimelerle karışık hoş ve tatlı bir Bulgarca konuşuyor.Büyük bir demir kapıdan orta çağdan kalma taş bir yapıya girdik.Eski Bizans manastırı. Geniş avluyu incir ağaçları ve salkımlar gölgeli- yor. Avlunun kaldırımı Dobruca arabalarının tekerleklerini ve Trakya atlarının nallarını hatırlıyor olmalı. İki hasarlı taş basamaktan, sanki tünel diyeceksiniz, üst kata çıkılıyor. Burada, Stamatov, Tıpçileştov, Doganov, Komandarev ai- lelerinin dükkânları bulunuyormuş. Gizli ihtilal komitesi tarafından İstanbul’u ateşe vermeye gönderildiğinde Vasil 30 Koprivştitsa (Avratalan) – Bulgaristan’da, Kocabalkan ve Karacadağ arasında konumlu bir kasaba. İSTANBUL  65 
  • 5. Levski31 burada kahve yudumlamış.Bir yeraltı tüneliyle han, Ayasofya’ya çıkıyor. Kornişlerde koruklar ve incirler bitmiş. En eski pencereler dar ve derin, paslı tel örgülerle. Çorapçı Han’ın kubbeli odalarını da gördük.Bir zaman- lar Macarovların32 dükkânı burada bulunuyordu. Pencerede ışık huzmesi. Duvara, geçen yüzyılın ortalarından bir kasa örülmüş. Avusturya parası, altın para, gümüş mecidiyeler, rubiyeler ve beşliklerle doluymuş.Velyo Bivolarov’un ve Luka Radomirov’un 1872 tarihli tüccar defterini karıştırıyorum. İstanbullu Bulgar tüccarlar,milli uyanışın ve maddi kültürün ön saftaki erleriydi. Bayezid Cami; Güvercinlerin Camisi Yukarı doğru Volkan’ın33 atölyeleri çınlıyor. Sokağın bi- rinde uzayıp giden kararmış demirhane dizisi. Sudanlı zen- ciler gibi simsiyah demircilerin melankolik türkülerine ağır çekiç vuruşları eşlik ediyor. II. Bayezid’in yaptırdığı cami. Güvercinlerin camisi; avludaki sıcak havayı serinletiyorlar kanatlarıyla, yeşil dallar arasında uçarak. Bayezid, küçük bir bahçede uyuyor. Öncülü Yıldırım Bayezid34 , Bulgaristan’ı dize getirdi. Kosova Ovası’nda, Slavlara karşı tarihi savaşta şöyle konuştu:“Ey,müminler,bizler kefereye karşı gidiyoruz. Eğer Rabbimize sadık kalır ve O’nun elçisinin bize bıraktığı nasihate uyarsak, kaderimizi elinde tutan Rab, kefereyi eli- mize verecek. O yüzden, eğer aranızda namazını kılmayan, 31 Vasil Levski (1837-1873) – Bulgar ihtilalci. 32 Bulgar yazar, gazeteci ve diplomat Mihail Macarov’un babası İvan Macarov kastediliyor. 33 Volkan – Eski Roma mitolojisinde demircilerin hamisi olan ateş tanrısı. 34 Yazar, üçüncü Osmanlı padişahı Sultan I. Murad’ı kast ediyor olmalı. İSTANBUL  67 
  • 6. orucunu tutmayan,gelirinin kırkta birini yetimlere vermeyen, el malına göz koyan, yüreğinde kötü düşünceler olan biri varsa, saftan çıksın ve evine dönsün. Serbestçe gitsin, ben kendisine dokunmayacağım.” Bu sözler; orduyu son kerteye kadar coşturdu. Balkan halklarının en seçkin evlatlarının ecel şerbetini içtiği savaş- tan sonra, yarımadanın kaderi tamı tamına beş yüzyıl için belirlenmiş oldu. Çemberlitaş: İstanbul’un Kurucu Sütunu Konstantin Forumu’na dikilen yüksek bir sütun. Şehrin kurucusu sütunun üstüne Apollon’un Fidias’ın eseri olan heykelini dikti.Kadîm tanrı alaşağı olunca,o ayrıcalıklı nok- taya hayat gamından ve dünya derdinden uzak yaşayan kısa akıllı ruhaniler yerleşti.Benzer sütunlar,imparatorların Eski SOFYA’DAN İSTANBUL’A  68 
  • 7. Sarayı’nı Altın Kapı’yla bağlayan yol kenarında muhafız gibi dikiliyorlardı. Boyunduruğa koşulmuş iki öküzü yeden şu köylü emmi de ne arıyor acep mermer taşları üzerinde? Boyunduruktaki pulluğu sürükleyen iki sakin emekçi, nadasa bırakılmış yu- muşak toprağa dalmaya alışık,beceriksizce mermere basıyor ve bakınıyorlar. Bizans’ın Üç Gücü 6. yüzyıl başlarında güçlü Bizans İmparatorluğu’nu iki Trak yönetiyordu: Büyük Jüstinyen ve başkumandanı Belisa- rius.Belisarius’un kâtipliğini yapan Prokopius35 bir tarihçi ve şairdi; imparator hakkında şunu not ediyor:“Tavresium Köyü yakınında, Bederyan Kalesi bulunuyor. Bu köyde, âlemin imparatoru Jüstinyen doğdu.” 35 Prokopius (500-565) – Bizanslı tarihçi, antik çağın son büyük tarihçisi olarak biliniyor. İSTANBUL  69 
  • 8. Tavresium,bugün Köstendil’e bağlıTavaliçevo’nun adıydı. Jüstinyen sıradan bir ırgatın oğluydu. Her üç erkek de –im- parator, başkumandan ve tarihçi– ebediyen tarihe geçtiler. Nesiller Jüstinyen’i dünyanın en güzel kilisesi olan Ayasofya’yı yaptırdığı; Belisarius’u – Jüstinyen’in tacını korumak için Hipodrom’da 40 bin kişiyi kılıçtan geçirdiği; Prokopius’u ise, bunların yaptıklarını kâğıda döktüğü için unutmadı.George Young,Jüstinyen’in bir Bulgar’ın oğlu olduğunu yazıyor.Tarih bize Bulgarların Balkan Yarımadası’na Jüstinyen’den yüzyıl sonra geldiğini yazıyor. Ancak Jüstinyen Trak’tı, daha sonra Slavlarla ve Bulgarlarla beraber dayanıklı bir potada eriyen Traklardan.Hiç kimse,6.yüzyılda topraklarımızdaki en ka- labalık yerli unsur olan Trakların kökünün Slavlar tarafından tamamen kazındığını kanıtlayamaz. Ayasofya: Gökyüzünden Altın Zincirle Salınmış Gibi Ayasofya için Prokopius şöyle yazıyor: “O göklere kadar uzanıyor ve nasıl ki bir vapur dalgalar üstünde yükseliyorsa, o da etraftaki yapıların üzerinde yükseliyor.İbadethane sanki gökyüzünden altın zincirle salınmış gibi.” İçeri adım atar atmaz ürperiyoruz. Bu mabedin azameti sarsıcı bir intibaı yaratıyor.Hayatında unutulmaz anlar yaşa- mak isteyen herkes Ayasofya’yı görmeli.İnsan elinden çıkan bu dâhiyane eserin, 10 bin ustanın altı yılda inşa ettiği bu mabedin eşi benzeri bulunmuyor.İnşaatı iki mimar,Trallesli Antemius ve Miletoslu İsidoros yönetiyorlardı. Kubbe, gö- rünmeyen sütunlar üstünde duruyor.(Trifon Kunev:“Bir an önce çıkalım buradan, kubbe başımıza çökecekmiş gibime geliyor!”) Günümüze ne efsaneler ulaşmış Ayasofya’yla il- SOFYA’DAN İSTANBUL’A  70 
  • 9. gili! Charles Diehl,bir meleğin imparatora kilisenin planını sunduğunu yazıyor: “Ameleler büyük kubbeye şekil verince, Jüstinyen her gün iskeleye tırmanıyordu. Ancak biraz hu- zursuzdu, çünkü malzemesi bitmişti. O zaman bir Tanrı elçisi göründü ona ve: “En sadık insanlarını ver, kilisenin tamamlanması için gereken altını getirsinler sana!” dedi. İmparator, birkaç adamını gönderdi, yirmi civarında ka- tırla.Tanrı elçisi önden yürüdü ve onları şehir surları dışında, bilmedikleri bir yere götürdü.Orada akıllara durgunluk veren bir saray gördüler. İçeri girdiklerinde, hepsi hayretten dilini yuttu – sarayın parıldayan salonlarında çil çil altınlar parlı- yordu.Melek bir kürekle katırların sepetlerini doldurdu.Bu göksel altınla Jüstinyen,yere dayanmayan,ama görünmeyen temeller üzerinde duran kubbeyi inşa ettirdi.” İSTANBUL  71 
  • 10. 27 Aralık 537’de mabet törenle kutsandı. Jüstinyen, dört atın çektiği tekerlekli arabayla geldi.Birinci kapıdan geçtikten sonra loşlukta yakılmış kandilleriyle gümüş ikonostasyum parlayınca,sütunları ve avizeleri görünce,başı döndü.Bizans imparatoru çıldırmışçasına içeriye doğru yürüdü, kubbenin altında durdu ve ellerini yukarı kaldırarak: “Şan olsun sana, Tanrım,bu işe beni layık gördüğünden.Seni geçtim,Süley- man!” diye haykırdı. Bir köşe taşına,“Bu mabedi Tanrı için Jüstinyen yaptırdı” yazısı kazıldı. Ancak açılış gününün sabahında Bizanslılar dehşet içinde başka bir yazı okudular: “Bu mabet Tanrı için dul Ephrasia tarafından yaptırıldı.”O an bulunan ve huzura çıkarılan zavallı dula koca imparator kilisenin inşası için ne gibi katkısı olduğunu sordu. “Hiçbir şey – dedi ürkekçe kadıncağız.– Sadece yük çeken hayvanlara su verdim.Her gün evimin yanından mabede taş taşıyan arabalar geçiyordu. Ben de öküzlere bakraç dolusu su çıkarıyordum.” “Bırakın adı mabedi süslesin!” diye buyurdu Jüstinyen. İmparator,bütün kilisenin duvarlarını saf altın levhalarla kaplatmayı düşünüyordu,ancak bilici kadınlar imparatorluk için açlık yılları geleceği ve o zaman halkın mabedin duvar- larını soyacağı uyarısında bulundular. Yeni tanrısal yapının duvarlarını süslemek için Jüstinyen Hellas’tan mermer is- tedi. Delfi’nin ve Atina’nın antik mabetlerinden en güzel mermerler gönderildi. Heliopolis’ten dört mor sütun geldi. Aynı mermerden imparator mezarları yontuldu. Kadın bö- lümünü çevreleyen küçük sütunlar, yeşil mermerden (koyu yeşil kristallerle), jasper ve granitten. Bütün taban mermer SOFYA’DAN İSTANBUL’A  72 
  • 11. kaplı. Duvarlar şeytan mermeriyle kaplı – boynuzlu başlar, iblis tebessümü. Hıristiyanların gizli işareti –balık– siyah mermere yontulmuş. Dokuz tunç kapıyla narteks kiliseyle bağlanıyor.İmparator Kapısı diye geçen ve elektron alaşımın- dan yapılan üçüncü kapının üstünde İsa’nın, tahta oturmuş halde,etkileyici bir mozaik ikonası görünüyor;Tanrı oğlunun yavuz bakışı dikkatten kaçmıyor. Ayaklarına Bulgarkıran Vasilius çömelmiş. Kapılardaki bütün tunç haçların yatay kısımları kazınmış. Ayasofya’nın korunmasıyla görevli Ali Sami Boyar –aydın bir Türk– Cumhuriyet yıllarında, ilk baştaki Hıristiyan ma- bedin yüce sanatının öne çıkması uğruna, zaman içinde pa- dişahların eklediği her dayanıksız şeyin kaldırıldığını anlattı. Haçlılar, ikinci defa şehre 1204 yılında hâkim oluyorlar. Latin askerler sırtlan gibi Ayasofya’ya dalıyorlar.Göz tanığı olanlar bu talana ne diyor bir duyalım.Niketas Akominatos [Honiates]:“Yağmacılar mozaik işi altarı parçaladı ve arala- rında paylaştı.Oysa değerli metaller ateşle eritilip sınırsız bir güzellikte birleştirilerek yapılmıştı; bu güzelliğe bütün halklar hayran kalmıştı.Altarın basamakları saf altındandı.Haçlılar bu sanat eserlerini baltalarla kestiler,mabede katırlar ve atlar sokarak ganimeti yüklemeye başladılar.Hayvanlar zorla yü- rüyor ve kayıyorlardı.Sahipleri onları bıçakla saplıyordu.Kar beyaz mermer levhalar hayvan kanından allandı.Denizde bir fırtına,kanlanan ay veya güneş tutulması gerekmiyor muydu bu son felâketi haber verecek?” Dandolo,Bizans tahtına Baudouin’i oturtuyor.16 Mayıs 1204’te Prens Baudouin, bizim de şu anda basmış olduğu- muz kar beyaz levha üzerine diz çöküyor. Kırmızı ipek don, mor çizmeler,arkadan ve önden altın düğmeli kıymetli giysi İSTANBUL  73 
  • 12. giymişti, üzerinde de pallium, kartallar ve değerli taşlarla işlenmiş pelerin vardı. Bir Bizans papazı: “Venedik kraliçe falan değil. O bir kurbağa, hatta deniz yılanı, sakinleri ise – korsan.” 29 Mayıs Gecesi Ayasofya’da Son Hıristiyan Ayini Çınladı Erişilmez günahkâr şehrin surları Mayıs 1453’te yeniden sarsıldı.Şehri,son imparator Konstantin XIII savunuyordu. 29 Mayıs gecesi Ayasofya’da son Hıristiyan ayini çınladı.İm- parator efkaristiya aldı,ecel de artık omzuna elini koymuştu. İmparatorluğun önde gelenleri birbirine sarıldıktan sonra gece yarısına doğru dağıldılar.Şehir surlarına ölmeye gittiler. İmparator, “kükreyen aslan gibi, sağ elinde hançerle”, Aziz Romanos Kapısı yanında delinen surda hayatını kaybetti. Yeniçeriler kiliseye üzerinde kanla geldiler. SOFYA’DAN İSTANBUL’A  74 
  • 13. Bir efsane: “O zaman altarda bir papaz ibadet ediyordu. Müminlerin çığlık atması üzerine papaz yavaşça döndü ve askeri görünce, ayine ara verdi. Altara girdi, tahttan kutsal kâseyi aldı ve duvara doğru saptı. Yeniçeriler ona yetişince- ye kadar taşlara gömüldü gitti. Gizli bir kapı olmasın diye bakınan asker bir şey bulamadı. Papaz duvardan geçmişti. Hıristiyanlar,bazen ıssız gecelerde kaybolan papazın sesinin duyulduğunu anlatıyorlar.Yarıda bıraktığı ayini tamamlamak üzere bir gün yine ortaya çıkacağına inanılıyor.Fatih II.Meh- med Ayasofya’ya öğleden sonra teşrif etti. Narteksteki tunç kapının önünde, bıçakla süsleri kazıyan bir yeniçeri gördü. Padişah kılıcıyla bu barbara vurdu ve ağır adımlarla içeri girdi. Altarın önüne dikilerek ağır ağır, “Allah yeryüzünün ve gökyüzünün ışığıdır!”dedi ve yüzükoyun düştü.Aldığı bir avuç tozu başına sürdü. Alnı yanıyordu. Ahmediye’nin Işığı, Bin Bir Direk’in Karanlığı Genç padişah Ahmed – “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Osmanlı’nın hükümdarı,yukarıdaki ve aşağıdaki denizlerin hâkimi,göklerin habibi”– Ayasofya’nın karşısına İstanbul’un en büyük ve en aziz camisini yaptırıyor – Ahmediye.Şaşkınlık içinde kaldığımız bu engin ibadethanede hayranlık duygusu dolduruyor kalplerimizi.Huzur.Derin bir sükûnet.Işık.Dört devasa sütun üzerinde daha da devasa bir kubbe. Duvarlar mavi Anadolu minesiyle kaplı.Elim,bu görsel bayramı tasvir etmekte kifayetsiz kalıyor – duvarlarda sürünen narin dallar, renkler ve parıldayan meyveler.Bu gerçeküstü ortamda adeta İSTANBUL  75 
  • 14. kendinden geçen İsveçli Gustaf Adolf36 ,yanındakilere:“Beni yalnız bırakın!” demiş. Ve dört saat kalmış. Dışarıda güneş bulut arkasına saklanınca mavi duvarlar Karadeniz suları gibi yeşile bürünüyor. Bir yazıt: “Peygam- berin cemalini yansıtan ışık, bütün görünür âleme düşüyor.” Büyük kutsal halı üzerinde bir görevli yürüyor çorapla, ökçeleri çıkık. Ahmediye’nin ilahi ışığından sonra bir yeraltı karanlığına gömülüyoruz – Bin Bir Direk adını taşıyan devasa bir su sar- nıcı.Jüstinyen,kuşatma altındaki şehir sakinlerine su tedarik etmesi için kazdırmış sarnıcı. Sütunların sonu görünmüyor. Sütunlar, üzerinde tarihin tekerlekli arabasının gıcırtıyla tekerlendiği üst dünyayı dayaklıyor. Tarih, bir anlığına duruyor, avuçla yeraltından su alıyor, alnını ıslatıyor ve yine atları kırbaçlıyor. Görünmeyen bir yerden akan suyun akan suyun şırıltısı ürpertici. Kapalı Çarşı’nın Halıları Kapalı Çarşı’da KafkasyaTürk’ü olan Musazâde Abdullah Bursa’nın,Buhara’nın,Türkistan’ın ve Kafkasya’nın harika ha- lılarını gösteriyor.Eşsiz el işçiliği ve sedef parıltısı.Doğunun en güzel kadınları düşlerini bu halıların ipeğine dokumuş. Halıda insan kalbinin görünmez kusursuzluğu somutlaşmış. Fildişi oyması Acem minyatürleri gördük.Firdevsi’nin Şah- name eserinin 16.yüzyıl kopyası,kusursuz çizimler.Turkuaz 36 Arkeolojiye ve eski eserlere özel ilgisi olan İsveç veliahdı Gustaf VI. Adolf (1882-1973) 2-15 Ekim 1934 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyeti’ni ziyaret ediyor; İstanbul’da ise 7-11 Ekim tarihlerinde kalıyor. SOFYA’DAN İSTANBUL’A  76 
  • 15. renk tozdan elde edilmiş ve mineyle kaplanmış. İnce ve da- yanıklı ipek kâğıda,fildişi külü ve altın karışımı mürekkeple yazılmış Kur’an-ı Kerim. Osmanlı Trajedisinin Son Perdesi Abdülmecid’in yaptırdığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun trajedisinin son perdesinin oynandığı Dolmabahçe Sarayı’nı ziyaret ediyoruz. (Sarayın, küçük taşlarla serpişmiş ve yüksek çamlarla ve birbirine geçmiş incirlerle gölgeli bir bahçede beyazlaştığı yerde, bir zamanlar bir körfez varmış. Bu körfeze Amiral Baltaoğlu, Mehmed’in askeri filosunu getiriyor. Amiralin yıldızı aslında burada sönüyor.Baltaoğlu’nu kovduktan sonra, kadırgalarını Küçük Ihlamur Vadisi’nden Altın Boynuz’a ge- çiriyor.Düşman kadırgalarını arkalarında gören,Venedikliler şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemiyorlar.) İSTANBUL  77 
  • 16. Cam merdivenden çıkarak kristalleri yavaşça çınlayan muhteşem avizeler altından hazinelerle dolu büyük saray salonlarını dolaşıyoruz. Atatürk’ün çalışma odasını,üzerinde,ömrünün son gün- lerinde karıştırdığı üç kitap ve bir dosya olan masasını,ayrıca fil ayağından bir çöp kovası ve bilardo masası görüyoruz. Boğaz’ın yeşil minesinin göründüğü teras. Ayvazovski’nin, üzerinde geçen yüzyılın melankolisinin sarardığı tabloları, eski bir kitabın sayfaları arasına konmuş kuru bir çiçek gibi. 31 Mayıs, Çarşamba Boğazkesen: Nöbete Durmuş Devler Gibi Serin ve bulutlu bir güne uyanıyoruz. Boğaz’ı küçük bir vapurla geçerek Kavak’a kadar gidiyoruz.Ötede Karadeniz’in karanlık suları dalgalanıyor. Güvertede İtalyan kızları cıvıl cıvıl,kırlangıçlar gibi.Vapur,sakin koylarda kıvrılıyor,gölgeli bahçeler, koyu yeşil servi koruları, köşkler, evleri kararmış ağaçtan Anadolu köyleri, dalyanlar. Nöbete durmuş devler gibi, Mehmed’in Rumeli Hisarı’nın yavuz kuleleri yükseli- yor. Karşıda, Anadolu yakasında, Fatih’in dedesi Bayezid’in yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın harabeleri görünüyor. 21 ya- şındaydı Mehmed, Edirne’de padişah sarığını giydiğinde. Tarihe yıldırım hızıyla daldı genç padişah, İvan Şişman’ın37 kız kardeşi Mara’nın38 oğlu Ahmed’i boğdurttu, birkaç ay zarfında bu yavuz kaleyi yaptırdı. Buradan dökme demir toplar yabancı kadırgalara taş gülleler fırlatıyordu, sonra da 37 İvan Şişman – İkinci Bulgar Devleti’nin son çarı; 1371-1395 arası çarlık yapıyor. 38 Mara – Çar İvan-Aleksandır’ın Yahudi asıllı eşi Sara’dan kızı; Prenses Mara’yı I. Murad Hüdavendigar eş olarak alıyor. SOFYA’DAN İSTANBUL’A  78 
  • 17. güçlü şehir surunda gedik açtı. Rumeli Hisarı’nı yapmaya başladığında paşalar kolları sıvayarak dülgerlerle beraber taş taşıyorlar. Pierre Loti İstanbul’da külrengi cami kubbeleri, üstüne un serpilen mantara benziyor. Minareler bulutları ok gibi deliyor. Muşamba kaplı bir merdivenden, geçen yüzyılın sonun- dan mütevazı bir İstanbul evine doğru tırmanıyoruz; bu ev, “Türklerin ak günde de kara günde de asil dostu”olan Pierre Loti’nin hatırasını yaşatıyor. “Azade” eserinin yazarı demir bir kapıdan giriyordu evine. Burada, yarım yüzyıl boyunca Avrupa’nın romantik ruhunu heyecanlandıran sayfaları ka- leme aldı. İSTANBUL  79 